türkiye ve sosyal medya - irak, yazıcıoğlu

140
1 Muhammed’in Yolunda Dağhan Irak Onur Yazıcıoğlu Türkiye ve Sosyal Medya

Upload: daghan-irak

Post on 14-Aug-2015

55 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Türkiye sosyal medyasının politik profili

TRANSCRIPT

Page 1: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

1Muhammed’in Yolunda

Dağhan IrakOnur Yazıcıoğlu

Türkiye ve Sosyal Medya

Page 2: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

2 Carl W. Ernst

Tarih İnceleme 11

Türkiye ve Sosyal MedyaDağhan Irak, Onur Yazıcıoğlu

ISBN:

II. Baskı: İstanbul, Eylül 2012

Editör: Seda ArıcıoğluKapak Tasarımı: Ebru DemetgülGrafik Tasarım: Reyna Yiğit

Film, baskı ve cilt: Duplicate Matbaa Çözümleri San. ve Dış Tic. Ltd. Şti.Maltepe Mah. Litros Yolu Sok. Fatih San. Sit. No: 12/102 Topkapı,Zeytinburnu, İstanbul Tel: (0212) 674 39 80, Faks: (0212) 585 00 81

Bu kitabın yayın hakları Okuyan Us’a aittir. Her hakkı saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

© Okuyan Us Yayın Eğitim Danışmanlık Tıbbi Malzeme veReklam Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. ŞtiFulya Mah. Mehmetçik Cad. Eser Apt. A Blok No: 30 Daire: 5-6Fulya, Şişli, İstanbul Tel: (0212) 272 20 85 - 86 Faks: (0212) 272 25 32

[email protected]

Page 3: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

3Muhammed’in Yolunda

Dağhan IrakOnur Yazıcıoğlu

Türkiye ve Sosyal Medya

Page 4: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

4 Carl W. Ernst

Yazarlar hakkında:

Dağhan Irak, 1981 İstanbul doğumlu. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakül-tesi mezunu. Yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Modern Türkiye Tarihi Enstitüsü’nde yaptı. Pek çok dergide, Taraf, BirGün ve Evrensel gibi gazetelerde yazarlık yaptı. Uluslararası bir sosyal medya ajansının Türkiye analistliğini üstlendi.

Onur Yazıcıoğlu, 1980 yılında Eskişehir’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İle-tişim Bilimleri Fakültesi İletişim Bölümü’nden mezun oldu. Aktüel dergisi, Goal.com ve Eurosport Türkiye’de muhabir, editör ve yazar olarak çalıştı. Uluslararası bir sosyal medya ajansında, araştırma sorumlusu olarak görev aldı. Şu anda NTV’de program editörlüğü yapıyor.

Page 5: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

5Muhammed’in Yolunda

İçindekiler

BÖLÜM 1: GİRİŞ

TÜRKİYE’DE SOSYAL MEDYANIN TARİHİ 7

BÖLÜM 2 – TÜRKİYE’NİN SOSYAL MEDYASINI TANIYALIM HABER/YORUM TARAMASI NASIL YAPILDI? 23 SOSYAL MEDYA ARAÇLARININ TÜRKİYE’DEKİ KONUMLARI 28 TÜRKİYE SOSYAL MEDYASI’NIN ANA TEMALARI 39

BÖLÜM 3 - 2011 VE 2012 YILLARINDA SOSYAL MEDYAYA DAMGA VURAN KONULAR

“ERKEN KALK” DENİNCE KAMPLAŞMA BİTER 45 “SİGARA İÇME KARDEŞİM, ALKOLÜ DE AZ TÜKET” 49KONU HİZBULLAH, KULLANICI ANONİM 54 KARDEŞ NASIL KOKAR? DEMİRTAŞ’IN DEPREM AÇIKLAMASI 59 MÜGE ANLI SKANDALI: RÖVANŞİZM, MİLLİYETÇİLER VE SOSYALİSTLER 62 VAN DEPREMİ’NE CÜNEYT ÖZDEMİR DAMGASI 67 ŞİKAYET ET VE RAHATLA! 71 F-16’LARIN KAYNAK KODLARI: BANA İSRAİL’İN BİR OYUNU MU BU? 75 GÖKÇEK, FRANSA’YA KARŞI: SOSYAL MEDYA POPÜLİZM SEVER 79 “TWİTTER HABER AJANSI” VE ULUDERE 83 ZANA’NIN EVİNDEKİ ARAMA VE KÜRTLERİN SOSYAL MEDYA ETKİSİ 88

Page 6: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

6 Carl W. Ernst

SESSİZLİK SARMALI VE HRANT DİNK YÜRÜYÜŞÜ 93 DİNK YÜRÜYÜŞÜNÜN RÖVANŞI: HOCALI PROTESTOSU 97 NEO-OSMANLICILIĞIN POPÜLER NETİCESİ: FETİH 1453 101 CHP’NİN GÜNDEMİ, CHP’NİN KURULTAYI 105 MECLİSTE “4+4+4” KAVGASI 109 BİZİ AYIRAN NEHİR: AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER 114 SOSYAL MEDYA KAFASI 118

BÖLÜM 4 – SONUÇ SOSYAL MEDYA “TÜRKİYE BAHARI” YAŞATIR MI? 125 TÜRKİYE’DE SOSYAL MEDYAYA NE KADAR ANLAM YÜKLEMELİ? 133

Page 7: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

7Türkiye ve Sosyal Medya

BÖLÜM 1: GİRİŞ

TÜRKİYE’DE SOSYAL MEDYANIN TARİHİ

İnternet, dünyada ve buna bağlı olarak Türkiye’de yaygın ola-rak kullanılmaya başlandığı 1990’lu yılların ikinci yarısından iti-baren kendi kullanım biçimine ilişkin devrimleri yapmakta son derece tereddütsüz yol kat etmeyi başaran bir mecra. Teknolo-jinin gelişmesi ve ilerleyen teknolojinin internetin kullanım bi-çiminde meydana getirdiği değişiklikler, internetin hayatımızda edindiği yeri de sürekli yeniledi. Belki internetin toplum haya-tındaki yeri 15-20 yıl gibi fazla da uzun sayılamayacak bir zaman dilimine sığıyor, ancak bu süre içerisinde yaşanan değişimlerin yoğunluğu, elimizde yine de incelenmeye değer bir tarihsel süreç bırakıyor. İnternetin sosyal tarihçesi, içerisinde kuşaklar barındı-rabilecek kadar parçalı, devrimsel gelişmelerle dönemlere ayrıla-bilecek kadar keskin ve bir o kadar da analize müsait.

Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor ki, internetin top-lum hayatında yer edindiği yirmi yılda geçirdiği evrimi bu mec-ranın teknolojik değişimleri olmadan anlamak imkânsız. Zira ya-zılım ve donanım açısından yaşanan her büyük yenilik internetin kullanım biçimine doğrudan etki etti. İnterneti kullanabildiğimiz cihazlar, o cihazlarda kullanılabilen yazılımların çeşitliliği ve sağ-ladığı imkanların gelişmesi ve tabii ki internetin bağlantı hızı ve bant genişliği anlamında kendi geçirdiği köklü değişimler, inter-netin sosyal alanda kullanım biçimini doğrudan etkiledi.

Şunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Bu kitabın ağırlıklı olarak konu edindiği son birkaç yılda keşfettiğimiz internetin sosyal

Page 8: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

8 Bölüm 1: Giriş

gücünü, 1990’ların ikinci yarısında bu mecra hayatımıza ilk gir-diğinde biliyor olsaydık da fazla bir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü interneti o şekilde kullanabilecek teknolojik imkanlar-dan yoksunduk. İnternet ve onu kullanabileceğimiz cihazlar, bu mecranın ilk ortaya çıktığı yıllarda herkesin erişebileceği kadar yaygın ve ucuz değildi. Masa üstü ve piyasada neredeyse tek tük bulunabilen diz üstü bilgisayarların belli bir gelir düzeyinin üstü-ne hitap etmesinin yanında başlangıçta 14.4 kbps gibi günümüz-de sıradan bir kullanıcıyı anında teknik servise telefon etmeye itebilecek kısıtlılıkta bir hızla internete bağlanabilmek için pahalı bir modeme ve dahası inanılmaz bağlantı ücretlerini göze alma-ya ihtiyaç vardı. Dolayısıyla başlangıçta internet üniversitelerin mühendislik bölümlerinin etrafında kısıtlı bir çevreye hitap ede-bildi. Ortak ilgi alanları çok belirgin olan bu çevre, kısa sürede günümüzdeki forumların ilkelleri olarak nitelendirebileceğimiz BBS’ler (Bulletin Board System) aracılığıyla iletişim kurmaya baş-ladılar. Kullanıcı profilinin belirginliği ve sayısının azlığı, BBS kullanıcılarının güçlü sanal kimliklerden ziyade, samimi bir yarı-sanal cemaat oluşturmasını sağladı. Mecraya erişim güçlüğü ve kullanımının pahalılığı, bu ortamda kurulan iletişimin frekansı-nın arttıkça gerçek dünyaya taşınmasını zorunlu kılıyordu. Da-hası, sanal hayat daha kimsenin gerçek hayatının üzerine çıkabi-lecek kadar alışkanlık yaratmamıştı.

BBS’ler ve 14.4-28.8 kbps hızında internetle başlayan ilk sa-nal temaslar, mecranın geçirdiği ilk büyük değişimle beraber şe-kil değiştirmeye başladı. Daha öncekinin 2-4 katı hız sağlayan 56K modemler hem piyasada yaygınlaşıyor, hem de bilgisayar fiyatlarıyla doğru orantılı olarak ucuzluyordu. Orta sınıf bir aile için internete bağlanabilecek bir bilgisayar edinmek ve yüksek bağlantı ücretleri ödemek hâlâ kolay değildi. Ancak takvimler 1996-98 yıllarını gösterdiğinde, ortanın üstünde bir gelire sahip bir aile için internet artık evin bir parçası hâline gelmişti. Satın

Page 9: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

9Türkiye ve Sosyal Medya

alım gücü daha az olanlar, özellikle de gençler için ise tekno-loji dışında başka bir çözüm doğmuştu. Dört bir yanda açılan internet kafeler, insanların yeni teknolojiyle bütçeleri oranında tanışmasını sağlıyordu. Bu kafeler, aslında yine yarı-sanal ilişki-nin kademeli bir örneğiydi. Zira aynı zamanda oyun da oynanan bu mekanlar, her ne kadar sanal alemin kapılarını açıyorduysa da, aynı zamanda lokal sosyalleşme için de yeni alanlar yaratmış-tı. İnternet kafelerin revaçta olduğu bu yıllarda, sanal hayat hâlâ gerçek hayata taşabilecek kadar güçlü değildi. Henüz.

Öte yandan bu yıllarda sanal alem, bağlantı hızları ve mecra-nın erişilebilirliği dışında da önemli değişimler yaşadı. Her şey-den önce internet üzerinde insanların iletişim kurabildiği yollarda büyük yenilikler doğdu. Çok kısıtlı ve oldukça net kimliklere sa-hip bir kullanıcı grubuna hitap eden BBS’ler yerini IRC (Internet Relay Chat) teknolojisine bıraktı. Günümüzde de kısıtlı olarak kullanılan IRC, belli sunucular üzerindeki chat odaları üzerinde kullanıcıların eşzamanlı olarak bireysel ve genel iletişim kurabil-diği bir teknolojiydi ve internet iletişimine “anındalık” öğesini katması bakımından devrim niteliğindeydi. Dahası bu teknoloji dosya paylaşımına da imkan sağlıyor, başlangıçta yalnızca resim ve müzik dosyaları gibi küçük dosyalarla kısıtlı da olsa interne-tin bu amaçla kullanımına gerçek anlamda startı veriyordu. IRC, internetin kullanıcı sayısının da yaptığı patlamayla beraber çok kısa süre içinde popülerleşti ve ev bilgisayarları kadar kafelerde de insanların yoğun kullanımına ev sahipliği yaptı. Bu dönem-de Türkiye’nin ilk internet fenomeni de doğuyor ve #zurna chat odası (ve farklı sunuculardaki onlarca klonu) yoğun günlerinde yüzlerce kişiye sözünü ettiğimiz türden bir iletişim olanağı sağ-lıyordu.

Bu yılların internet kullanımına getirdiği bir diğer önemli ye-nilik de kullanıcı web sayfalarıydı. Yahoo, Geocities, Angelfire, Tripod, Lycos gibi firmalar, kullanıcıya belli bir alan veriyor ve

Page 10: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

10 Bölüm 1: Giriş

kendi web sitelerini herhangi bir kod bilgisine sahip olmaksı-zın inşa edebilmeleri için gerekli teknolojiyi de sağlıyorlardı. Her ne kadar belli bir standardı garanti etse de, bu siteler üzerin-de inşa edilen sayfalar amatörlükleri ve her taraflarından taşan zorunlu reklamlarla profesyonel sitelerden rahatlıkla ayırt edile-biliyorlardı. Bu dönemde en azından teknoloji bazında, amatör kullanıcının kendisini diğerlerinden ayırarak kitleselleşebilecek imkanı yoktu. Dahası, internette popülerliğin motoru diyebile-ceğimiz “kulaktan kulağa” mantığı da henüz tam oturmamıştı. Arama motorlarının yapabilecekleri hâlâ kısıtlıydı ve insanların beğendikleri siteleri başkalarına tavsiye edebileceği alanların pek çoğu henüz icat edilmemişti. Beğeni kazanan bir sitenin popü-lerleşmesi büyük oranda sanal kadar gerçek dünyadaki konuşu-lurluğuna da bağlıydı. 1990’ların sonunda popülerliği yakalayan EkşiSözlük ya da Zuxxi.com gibi siteler de bunu yarı-sanal ha-yata dokunabilmelerine borçluydular. İnterneti olmayan birinin bile bu sitelerde yapılan bir espriden haberi olabiliyor, internet kafeye gidip bu sitelere bakma ihtiyacı hissedebiliyordu. Kulak-tan kulağa yayılan bu tarz bir popülerliğin en amatör ve ilgi çeki-ci örneği ise Türkiye’nin bireysel anlamdaki ilk fenomeni Mahir Çağrı oldu. “İnternet Mahir”in son derece basit bir tasarım ve İn-gilizce’yle bedava alan veren sitelerden birinde açtığı sayfa, daha sonra sanal alemde çok popülerleşen farklı bir mizah yöntemiyle dünya çapında ilgi gördü. Mahir de gördüğü ilgiyi sanal alem-deki varlığı kadar o varlığın gerçek hayattaki konuşulurluğuna borçluydu.

2000’ler geldiğinde, internet teknolojisinde yine çok büyük değişimler yaşandı. Her şeyden önce internetin kullanım biçimi-ni kökten değiştirecek bir teknoloji kullanıma girdi ve ADSL’le tanıştık. ADSL (Bakışımsız Sayısal Abone Hattı), telefon hattı üzerinden ama telefonun kullanımını engellemeden geniş bant üzerinden internet erişimi verebilmesi bakımından devrim nite-

Page 11: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

11Türkiye ve Sosyal Medya

liğinde bir teknolojiydi. Daha önce kullanılan dial-up bağlantı-ların en az iki katı hız sağlayabilen bu teknolojinin daha önemli avantajı, kullanımı saniye bazlı ücretlendiren öncülünün aksine, aylık sabit ücretle fiyatlandırılıyor olması ve her ailenin kabusu hâline gelen önceden tahmin edilemeyen yüksek telefon fatura-sı sorununa son verişiydi. Dahası, ADSL yine aile içinde sıkıntı yaratan bir meseleyi kökten çözüyor, bağlantı sırasında telefon iletişimini meşgul etmiyordu. Bu teknolojinin evlere girişiyle beraber, ilk defa Türkiye’de insanların 24 saat sürekli interneti olmuştu. Dahası 56K ile ciddi sabır ve maddi güç gerektiren yo-ğun dosya paylaşımı da artık erişilebilir hâle gelmişti. Napster, Kazaa, eMule, DC++, WinMX gibi dosya paylaşım yazılımlarının da ortaya çıkışıyla beraber, artık bilgisayarlar gündüz gece açık bırakılan ve dosya indirilen araçlar hâline gelmişti. Bu yıllarda bilgisayarlar ve internet paketleri hâlâ belli bir gelir grubunun üstüne hitap ediyordu. Ancak fiyatlar düşme trendine girmişti ve internet kullanabilecek kitle genişlemeye başlamıştı. Taksitle ya da parça toplayarak ekonomik bir şekilde bilgisayar edinmek mümkün sayılabilirdi, ADSL ucuz olmasa da dial-up’ın aile büt-çelerinde estirdiği terörle karşılaştırılmayacak kadar erişilebilirdi. İnternet cemaati yavaş genişliyor, mecranın insanların hayatında işgal ettiği saat sayısı da ışık hızıyla artıyordu.

Diğer taraftan internetin sosyal iletişim kısmı da iyice güçlen-mişti. Dial-up’ın yaygın kullanıldığı son yıllarda ortaya çıkan iki yeni yazılım türü, işin şeklinin değişmesine büyük katkı yapı-yordu. Mirabilis isimli daha önce pek de tanınmayan bir şirketin ürettiği ICQ isimli chat yazılımı, IRC’ye kıyasla çok daha kişisel bir sohbet ortamını kullanıcının bilgisayarına taşımıştı. ICQ’nün IRC’den en önemli farkı, tüm kullanıcılara birer sabit kullanıcı numarası vererek tek bir sunucuya bağlaması ve böylelikle kalıcı bir kimlik yaratmasıydı. Bir kişinin ICQ numarası, aynı telefon numarası gibi bildiğiniz sürece sizi o kişiye ulaştırabiliyordu. Bu

Page 12: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

12 Bölüm 1: Giriş

internet üzerinden birebir iletişimin yaygınlaşması adına devrim niteliğinde bir gelişmeydi. Dahası iletişimin bireyselleşmesi, BBS ve IRC’nin itinayla koruduğu “sanal cemaat” anlayışına da son veriyor, “sanal kimlik” kavramının öne çıkmaya başlamasını be-raberinde getiriyordu. Artık nerede olduğunuzdan çok kim ol-duğunuz önemliydi. IRC, ICQ’ye kıyasla büyük bir parti gibiydi. Sosyalleşmek için doğru odada bulunmalı ve gözünüze kestirdi-ğiniz insanlara yanaşmalıydınız. Bazen doğrudan kişisel iletişime geçmeden odadaki “performansınız”la göz doldurmalı, birebir diyaloglara daha sonra adım atmalıydınız. ICQ bunu tamamen değiştirdi. ICQ’de önemli olan karşınızdakine ne söylediğinizdi. Bir partiden ziyade, birebir bir buluşma söz konusuydu. Tabii bu iletişimin yine bir ön hazırlık aşaması olması gerektiğini kaydet-mek gerek. Zira ICQ’nün arama motorunu kullanarak yeni insan-larla tanışmak mümkün idiyse de, biraz da doğrudan ve birden bire kurulan kişisel ilişkiler hâlâ yeni ve alışılmadık olduğundan pek çok insanın kullanıcı listesi ağırlıklı olarak gerçek hayatta tanıdığı insanlardan ya da IRC’de tanıştığı kişilerden oluşuyor-du. ICQ, insanların internet üzerinde eşzamanlı kişisel iletişim kurmasını sağlamıştı ama “sanal cemaat”in ve gerçek dünyanın sosyal ilişkilerdeki belirleyiciliğini başlangıçta tamamen kırama-mıştı. Bunu yapmak ilerleyen yıllarda Microsoft’un da gücüyle ICQ’yü tahtından indirecek MSN Messenger’a kısmet olacaktı.

İnsanların web üzerindeki varlığını etkileyen bir diğer geliş-me ise WYSIWG (Ne görüyorsan onu alırsın) mantığıyla çalışan HTML editörleri oldu. Microsoft Frontpage ve Macromedia Dre-amweaver gibi son kullanıcıya hitap eden bu editörler, çok kısıtlı HTML bilgisiyle profesyonel görünümlü web siteleri hazırlanma-sına imkan veriyor, web sayfası editörlerini diğer ofis program-larıyla aynı kullanıcı profiline taşıyorlardı. Belki bu programlar ICQ gibi çok geniş kitleler tarafından kullanılmıyordu ama kul-lanıcının kendi kendine web sitesi tasarlayarak kendi medyasını

Page 13: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

13Türkiye ve Sosyal Medya

üretme nosyonunu geliştirmesinde büyük pay sahibiydi. Bedava web alanı sağlayan firmaların yarattığı görüntü kirliliğinden sıkı-lan ve başlangıçta atladığı trende yavaş yavaş seviye atlayan kulla-nıcı için bu internette daha güçlü var olma imkanı demekti.

Bu arada, HTML kodlama teknolojisinin gelişmesi, yeni web sitesi türlerinin de ortaya çıkışına yardımcı oldu. Forumlar, geniş bant internetin çıktığı yıllarda bunun en önemli uzantısı oldu. İnternet forumları aslında mantık olarak eski BBS’lerden çok da farklı değillerdi. Görsel olarak daha derli toplu ve estetik olma-larının dışında temel olarak aynı amaca hizmet ediyorlardı. An-cak BBS döneminden farklı olarak kullanıcılar artık internete 24 saat ve yüksek hızla bağlıydılar. Forumlar bu sayede pratik dosya paylaşım araçları olarak öne çıktılar. Dosya paylaşım program-larının nispeten karmaşık ortamına kıyasla, forumlar daha derli topluydu. Dahası, RapidShare gibi dosya paylaşım sitelerinin de doğuşuyla beraber bu programlara kıyasla çok daha istikrarlı kaynaklar sunuyorlardı. Özellikle MP3, video ve erotik içerik paylaşımı forumları Türkiye’nin de dahil olduğu pek çok ülke-de popüler hâle getirdi. Günümüzde trendin dosya indirmekten, internet üzerinden müzik ve video izlemeye kayması forumla-rın popülerliğini azalttı. Türkiye’de Batı Avrupa ve Amerika’ya kıyasla daha uzun süre dayanan forumların eski güçlerini kay-betmesinde özellikle AKP iktidarı döneminde internet üzerinde erotik içerik paylaşımına karşı getirilen çok ağır baskıların etkili olduğunu söylemek gerekiyor. Pek çoğu erotik içerik üzerinden binlerce kullanıcılık bir tabana ulaşan forumlar, özellikle son beş yıl içinde ya kapanmak zorunda kaldılar ya da erotik içerikten uzaklaştılar. Bunlar arasında bir tek gerçekten çok yüksek kul-lanıcı sayısına sahip sitelerle uydu anten sektörü ya da spor gibi popüler alanlarda yayın yapan tematik forumlar ayakta kalabil-di.

Page 14: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

14 Bölüm 1: Giriş

Öte yandan teknolojinin gelişimini gösterdiği tek yer kullanı-cıların bilgisayarları ya da internet bağlantıları değildi. İnternet teknolojisine yatırım yapan firmalar da yeniliklerin peşindeydi ve sağlanan hizmetlerin profili sürekli değişiyordu. Amerika’da 2000’lerin başında “nokta kom balonu” olarak nitelendirilen fi-nansal şişme ve çöküşe neden olan bu dalga, arkasında iflas et-miş yüzlerce firmanın dışında internet kullanımını sürekli değiş-tirecek bir büyük gücün de ilk adımlarını bıraktı. 1998 yılında kurulan Google, arama motoru kavramını ve bu aracın işlevini tamamen değiştirmek için kurulmuştu.

Google, kendisinden önceki tüm arama motorlarının yaptığı-nı daha yetkin bir şekilde yaparak bu alandaki piyasayı tamamen eline geçirdi. Öyle ki yıllarca Yahoo, Altavista veya WebCraw-ler gibi arama motorlarını kullananlar, 2000’lerin ilk yarısı ge-ride kaldığında bu isimleri pek hatırlamayacaklardı bile. Goog-le, özellikle Avrupa’da yeni döneme damgasını vuran site oldu. Sitenin arama motoru alanında neredeyse tekel hâline gelmesi, onu diğer siteler için de referans hâline getirdi. Öyle ki, artık bir sitenin reklam alabilmesi için gerekli kullanıcı trafiği büyük oranda Google tarafından sağlanıyordu ve Google’da var olma-mak internette var olmamakla eş değerdi. İnternetin ilk yıllarında “kulaktan kulağa” ile sağlanan popülerliği getirmenin artık net bir yolu vardı. Siteler için “arama motoru optimizasyonu” (SEO) ilerleyen yıllarda hayati anlam taşıyacaktı.

2000’lerin ilk yarısı geride kalırken, yaşanan teknolojik ilerle-meleri yavaş yavaş sosyal medyaya dönüştürme çabaları da start alıyordu. Kullanıcı interaktivitesini tamamen değiştirecek devrim niteliğindeki Web 2.0 teknolojisinin de gelişiyle beraber artık in-ternet kullanıcılarının web üzerindeki varlık nedeni değişecekti. Bu konuda ilk adım sanal ödeme sistemi PayPal’ın üç çalışanının kurduğu YouTube isimli siteden geldi. İlk defa bir site, tama-men kullanıcının yüklediği içerikle kendisini var ediyordu. Bu

Page 15: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

15Türkiye ve Sosyal Medya

zamana kadar “we” (biz) olan internet, ilk defa “you” (sen, siz) olmuştu. Geniş bant internet teknolojilerinin de yayılmasıyla beraber, kullanıcı için kendi çektiği videoları, kendi kaydettiği sesleri paylaşması artık olmayacak iş değildi. YouTube bunun için gerekli sahneyi sağlıyordu. İlk yıllarında site adeta bir sanal yetenek şovuydu ve YouTube’u dünyanın zirvesine taşıyan da bu oldu. İnternet artık burnuyla zurna çalan, köpeğiyle dans eden, gözü kapalı topaç çeviren “gizli yetenekler”in, sıradan insanların-dı. Dahası gelişen teknoloji, daha önceki dönemde gelişen sanal kimlikleri tekrar sanal cemaatlere dönüştürüyor, yoğun kullanıcı katılımını yalnızca üretilen malzemeyle değil yapılan yorumlarla da sağlıyordu. Önceleri gerçek hayatın yansıması olan sanal ce-maatler, önce ayrışıp içine kapanmış ve sanal egoların oluşmasını sağlamış, daha sonra ise oluşan yeni kimliklerle kendini yeniden, daha güçlü ve gerçek dünyadan neredeyse bağımsız olarak tekrar yaratmıştı.

Web 2.0’ın bir diğer nimeti ise bloglar oldu. Bloglar aslında mantık olarak bir zamanlar verilen bedava web sitesi hizmetle-rinden farklı değillerdi. Ancak teknolojinin nimetleri bu sitelerin çok daha popüler olmasını sağladı. Her şeyden önce bloglar este-tik olarak çok daha düzgündü ve çeşitli tema dosyaları kullanarak bunları profesyonel web sitelerine oldukça benzetmek mümkün-dü. Dahası resimler, video ve müzik dosyaları da blog yazıları-nın içine kolaylıkla yerleştirilebiliyordu. Aslında bloglar üç akımı birleştiriyordu. İlk zamanların kişisel web sitelerinin üzerinde WYSIWYG editörlerinin pratikliği ve yeni dönemin olanaklarını yerleştirdiğinizde karşınıza çıkan şey blogtu. Sosyal anlamda ise bloglar, güçlü şekilde yeniden doğan sanal cemaatlere yapılan kişisel sunumlardı. Blogcuların kimlikleri büyük ölçüde sanaldı ancak paylaşılan içeriğin kaynağını büyük oranda gerçek hayat-tan alıyor olması kimliklerin gerçek hayata dokunmaya başlama-

Page 16: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

16 Bölüm 1: Giriş

sını beraberinde getiriyordu. Gerçek kimliklerin sanal dünyayla tamamen temas etmesi ise Facebook’un doğuşuyla olacaktı.

Mark Zuckerberg isimli Harvardlı bir üniversite öğrencisinin basitçe “sanal okul yıllığı” mantığıyla hayata getirdiği Facebook, aslında baştaki amacının çok ötesine geçen bir proje oldu. Zuc-kerberg, bu siteyi ilk ortaya çıkardığında sitenin Amerika’daki belli başlı üniversiteleri kapsamasını ve buradaki sosyal iletişimi sağlamasını planlıyordu. Ancak fikir o kadar güçlüydü ki, pro-je kısa sürede kendisine çizilen alanın çok dışına taştı ve tüm dünyaya yayıldı. Facebook, aynı anda pek çok şeyi bünyesin-de barındırıyordu. Birincisi; Facebook aslında o zamana kadar gelen bütün trende karşıt olarak gerçek kişileri içeriyordu. Çok küçük bir kitle dışında, tüm Facebook profilleri gerçek insanlara aitti. Gerçek hayatta tanıştığınızda öğrenmeniz aylar, belki yıllar alabilecek şeyler artık gözünüzün önündeydi. Dahası bu detay-lı kimlikleri destekleyecek görsellik de sitede mevcuttu. Dahası, uzun süre önce kaybettiğiniz eski arkadaşlarınızı bulmanız da mümkündü, ki sitenin popülerleşmesinde bunun da etkisi bü-yük oldu. Facebook’un gücü şuradan geliyordu; sitenin sunduğu her şey sanaldı ama gerçekti de. Karşınızdaki hakkında pek çok şey öğrenebileceğiniz kadar gerçek, ama iletişimin dozunu ayar-layabileceğiniz kadar sanal olması bu siteyi vazgeçilmez yaptı. Dahası Facebook, insanların beğendikleri internet içeriğini pay-laşabildiği bir alandı ve bu bakımdan da yepyeni bir kanal yarat-mıştı. Artık kişilerin ve şirketlerin sanal dünyadaki varlığı için Facebook’ta olmak da Google’da olmak kadar önemliydi. Face-book, gerçek anlamda “sosyal medya”yı yaratmıştı.

Sosyal medyanın doğuşu ve Web 2.0, zaten konvansiyonel medyadan yeni medyaya geçişte bocalayan basın-yayın organla-rını bir büyük sorunla daha baş başa bıraktı. Ancak medya, bu krizle internetin ilk çıktığı dönemde olduğundan çok daha iyi baş etti. Bunun iki nedeni var. Birincisi, internet ilk ortaya çıktığında

Page 17: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

17Türkiye ve Sosyal Medya

ve medyanın sanal alemde var olması gerektiğinde bunu etkili ve yaratıcı şekilde yapacak araçlar pek de mevcut değildi. Da-hası bunu yapacak vizyon da medyada bulunmuyordu. Aradan geçen yıllar içinde, pek çoğu son derece başarısız denemelerin ardından, medyanın işin mühendisliğiyle büyük ölçüde barıştı-ğını söyleyebiliriz. Artık konvansiyonel medya kuruluşları, yeni medyayı ciddiye alıyor ve onun doğru düzgün geliştirilmesi için gerekli insan yatırımını ve teknolojik yatırımı yapıyor. Ayrıca ilk soruna dönersek; Web 2.0 döneminin en önemli özelliği sağladı-ğı araçların mümkün olduğu kadar fazla kişi tarafından kullanıla-biliyor olması. Yani, ilk dönemin aksine şimdiki dönemde medya kuruluşlarının elinin altında basit çözümler var. Konvansiyonel medyanın yeni medyanın yaratıcılığı konusunda başı çektiğini hâlâ pek söyleyemeyiz (The Guardian ve Marca gibi alkışı hak eden örnekler dışında) ama en azından trendi takip edip herke-sin kullandığı araçları kendi sistemlerine adapte edebilecek kadar işin içindeler. Gazetelerin internet sitelerinin interaktif araçları da bu anlamda devrim yaratacak cinsten değillerse de en azından dikkate alınabilecek kadar işlevsel ve popülerler. Son dönemde yorum araçlarının özellikle Facebook’la eşlenebilmesi de bu an-lamda konvansiyonel medyanın elini kolaylaştırdı.

Sosyal medyanın bir sonraki dev adımı ise Twitter oldu. Aslın-da Twitter’dan önce çıkan başka sosyal medya araçları da vardı, ancak bunlar Facebook’un gölgesinden kurtulamadılar. Bunun nedeni çok basitti. Facebook, belli bir aracı (bilgisayar) kullanarak internet üzerinden yapılabilecek tüm paylaşım için gerekli orta-mı sağlıyordu. Yepyeni bir şey getiremediğiniz sürece, insanların Facebook’ta geçirdiği zamandan kopup size gelmesine gerek de yoktu. Facebook’ta resim paylaşılabildiği sürece Flickr’a, haber paylaşılabildiği sürece FriendFeed’e gerçekten çok ihtiyaç olduğu söylenemezdi. YouTube bile eğer Facebook’tan önce ortaya çıkıp kendini kabul ettirmiş olmasa ve sonrasında Google’ın desteğini

Page 18: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

18 Bölüm 1: Giriş

arkasına almış olmasa bu büyük güç karşısında zorlanabilirdi. Yine de diğer sosyal medya siteleri de sayısı on milyonları bulan küresel internet cemaatinde ayakta kalabilecek kadar kullanıcıyı kendilerine çektiler ama bir Facebook olamadılar. Aksine kendi-lerini Facebook’la bağlantılandırarak hayatta kaldılar.

Twitter’ı diğerlerinden farklı kılan, işe Facebook’un güçlü olduğu yerden değil, onun var olmadığı yerden girişmesi oldu. Facebook güçlüydü, çünkü dört başı mamurdu, ayrıntılıydı, zen-gindi. Facebook’un olmadığı bir şey vardı, basit değildi. 3G ve büyük ekranlı akıllı telefonlar öncesinde Facebook’u bir mobil cihazda açmanız gerekse dakikalar boyu beklemeniz gerekirdi ve o küçücük ekranda çıkandan pek de bir şey anlayamazdınız. Fa-cebook o hâliyle mobil dünyaya yani internet teknolojisinin bir sonraki adımına tam da hazır sayılmazdı. Twitter ise tamamen o dünya için yaratılmıştı. Site basitti ve sırtını tamamen buna yaslıyordu. Twitter ortaya çıktığında kullanıcıların internet bağ-lantısına dahi ihtiyacının olmamasına göre kendini planlamıştı. Kullanıcının Twitter sayfasına mesaj geçebilmesi için kısa mesaj atması bile yetebiliyordu. Dahası site herhangi bir mobil cihazda hızlı açılabilecek ve okunabilecek kadar yalındı. Zaten Twitter’ın varlığı insanların mobil alışkanlıklarına hitap ediyordu. Twitter, internete kısa mesaj atmak demekti. 140 karakterde ne söylemek istiyorsanız söyleyin, SMS’ten tek farkı sizi takip eden herkes okuyabilsin. Başlangıçta sıkıcı sayılabilecek kadar sade gözüken bu fikir, sosyal medyanın akışını tamamen değiştirdi.

Mobil olma duygusu, Twitter’ın kendi dönemini yaratmasını sağladı. Twitter, Facebook’un ilk zamanları gibi dışarıda yaptık-larınızı eve gelip anlattığınız bir mecra değildi. Aksine, o anda, daha o olay olurken durumunuzu hemen güncelleme şansına sa-hiptiniz. Zaten atacağınız mesaj da kısacık olduğundan olayın kendi akışından çalacağı zaman da kısıtlıydı. Twitter, gerçek ha-yattaki bir olay olurken, o olayın içinden çıkmadan sanal hayatın

Page 19: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

19Türkiye ve Sosyal Medya

içinde de o olayı var etmenin mecrası oldu ve başarısına da buna borçluydu. Aslında Twitter, yıllar önce internetin ilk yıllarında gerçekleşen bir değişimi başka bir boyutta tekrar ediyordu. Nasıl ki BBS’ten IRC’ye geçiş, internet iletişimine “anındalık” hissini kazandırdıysa, Twitter’da “sosyal medya”ya bu nosyonu ekliyor-du. Bu noktada şunu söyleyelim. Eğer Twitter yelkenlerini, dev-rim yaratabilecek bir teknoloji dalgasının, yani geniş bant mobil iletişiminin rüzgarıyla şişirmemiş olsaydı, asla bugünkü popü-lerliğine ulaşamazdı. Twitter, 3G öncesi mobil teknolojiyle de kullanabilen bir mecra, ama GPRS ve EDGE gibi teknolojilerin ekonomik anlamda erişilebilirliğinin artmasının da 3G’nin bir sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Twitter, mobil iletişimin tamamını kapsadı ama onu asıl var eden şey 3G dönemi oldu.

Twitter’ın anındalığı ve mobil karakteristiği, ona aslında baş-langıçta belki de pek kestirilemeyen bir güç getirdi. Twitter, ger-çek hayatla sanal alem arasında eşzamanlı bir bağlantı kurarken aynı zamanda yurttaşların politik aktivitelerinin de içine dalmıştı. Daha önceki sosyal medya araçlarının aksine Twitter, sokaklar-daki siyasal eylemlerin içine girebiliyor, oradan mesajları interne-te geçebiliyordu. Bu işlev kendisini ilk kez, enteresan bir şekilde aslında internetin ve demokrasinin dünyada en sorunlu olduğu yerlerden birinde gösterdi. 2009 İran devlet başkanlığı seçimle-ri sırasında hile yapıldığı iddiaları ve muhalefete yapılan baskı, dünyaya Twitter aracılığıyla ulaştı. Muhalif İranlılar bu yeni mec-rayı, olağanüstü bir yaratıcılıkla kullanıyor ve haber ajanslarının geçmediği, televizyonların duyurmadığı ne varsa dünyayla payla-şıyorlardı, üstelik eskiden olsa medya organlarının ancak binler-ce dolar ödeyerek satın alabileceği fotoğraf ve videolar eşliğinde. Twitter’ın konuları ortak olarak etiketlemeye yarayan “hashtag” özelliği de ilk kez burada rüştünü ispatlıyordu. #iranelections (İran seçimleri), #iran gibi hashtag’lere tıklayan milyonlarca in-san, karşısında konvansiyonel medyanın tamamen aciz kaldığı

Page 20: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

20 Bölüm 1: Giriş

bir bilgi akışına anında ve ücretsiz ulaşabiliyordu. Bu olay, Twit-ter’ın talihini kalıcı olarak değiştirdi. Bir sene sonra patlak veren “Arap Baharı” ise bu sosyal medya aracını zirveye taşıdı. Twitter, artık Facebook’la eşdeğer sayılmaya başlanmıştı. Facebook’un ki-şisel alanı kamusal alanla birleştirerek başardığını, Twitter politik alanı kamusal alanla buluştururak başarmıştı. Twitter’ın bu başa-rısı onun diğer sosyal medya siteleri gibi Facebook karşısında sı-radanlaşmasını da engelledi. Süreç içerisinde Twitter, Facebook’a değil, Facebook Twitter’a yakınlaşmak, ona benzemek zorunda kaldı. Tabii bunun temel nedenlerinden biri Twitter’ın teknoloji trendini doğru okuması ve Facebook’tan daha iyi reaksiyon gös-termesiydi. Facebook, yapı olarak bu refleksi aynı hızda göstere-meyecek kadar hantaldı. Yine de Facebook’un da mobil internet dönemiyle arasının çok kötü olmadığını söylemekte fayda var. Yalnızca, mobil internet Facebook’un kendi çöplüğü olamadı. Twitter için ise söylenebilecek tam olarak buydu. Teknoloji yeni bir sıçrama yapıncaya ve buna daha iyi uyum gösterecek yeni (ya da kendini yenileyebilecek) bir araç çıkıncaya kadar Twitter internet dünyasındaki son büyük şey gibi görünüyor. Tabii şim-dilik...

Özetlemek gerekirse internet ve onun kitlelerce kullanım şek-li, kısa tarihinde defalarca önemli kırılma noktalarından geçti. İnternet bağlantı hızları, bant genişliği, web teknolojileri, dona-nımlar ve yazılımlar geliştikçe daha da çok kilometre taşı görece-ğiz gibi gözüküyor. Zira, internet tarihi de insanlığın tarihi gibi bir devrimin koşulları oluştuğundan itibaren mutlaka o büyük değişimleri yaşadı ve bu konuda mantığı şimdiye kadar hiç ya-nıltmadı. Dolayısıyla şu anda elimizde olan şeylere ebediyen aynı şekilde var olacaklarmış gibi davranmamak gerekiyor. Ancak sosyal medyanın şu anki koşulları ve araçları, şu ana kadar olan tarihsel gelişim göze alınmadan da değerlendirilemez. Yani yapı-labilecek olan; sosyal medyanın buraya nasıl geldiğini, şu anda

Page 21: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

21Türkiye ve Sosyal Medya

ne durumda olduğunu ve bunun toplum hayatında nasıl sonuç verdiğini açıklamak. Şu noktaya kadar internetin ve sosyal med-yanın yaşadığı tarihsel süreci özetledik. Bundan sonra ise bunun son dönemde toplumların yaşamına, özellikle de Türkiye’deki siyasal süreçlere nasıl yansıdığına bakacağız.

Page 22: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

22 Bölüm 1: Giriş

Page 23: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

23Türkiye ve Sosyal Medya

BÖLÜM 2 – TÜRKİYE’NİN SOSYAL MEDYASINI TANIYALIM

HABER/YORUM TARAMASI NASIL YAPILDI?

Türkiye’deki yaygın ismiyle “sosyal medya” ancak en doğru kullanımıyla “yeni medya”, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi gördü. Ancak Türkiye’nin bu konuda biraz farklı bir yeri olduğu aşikâr. Ülkemiz hem Facebook hem Twitter kulla-nıcı sayısında dünyadaki sayılı ülkelerden biri. 2012 Temmuz ra-kamlarına göre Türkiye’deki Facebook kullanıcı sayısı 31 milyon 119 bin 860. Bu rakam Türkiye’yi dünya ülkeleri arasında altın-cı, Avrupa ülkeleri arasında ilk sıraya yerleştiriyor. Monitera’nın 2012 Mart ayında açıkladığı rapora göre, Türkiye’de 5.3 milyonu aktif olmak üzere, 7.2 milyon tekil Twitter kullanıcısı bulunuyor. Tüm bu veriler tabii ki günbegün değişiklik gösterebiliyor. Fakat sosyal medyanın Türkiye’deki önemini kavramak için bu alanda profesyonel olarak neler yapıldığına bakmak yeterli. Konvansiyo-nel medyada yapılan tüm işler, yapımcıları tarafından bir şekilde yeni medyaya entegre edilmeye çalışılıyor ve bu işe odaklanmış çok sayıda ajans, bu alandan ekmeğini kazanan binlerce profes-yonel artık iletişim sektöründeki yerini almış durumda.

Biz bu araştırmaya yönelirken, ülkemizde yeni medyanın faz-laca ilgi görmeyen ancak hayati önem taşıyan yönlerini kullan-mak durumundaydık. Reklam, pazarlama ve iletişim sektörünün tutundurma faaliyetleri üzerinde çok sayıda uygulama ve araş-tırma çalışmaları Türkiye’deki yeni profesyonel trendlerden biri hâline gelmişken, sosyal medya kullanıcılarının politik eğilimleri

Page 24: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

24 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

üzerine aktüel araştırmalar yok denecek kadar az sayıda. Üste-lik yapılan araştırmalarda kullanıcı eğilimlerinin genel aksı tespit edilmeye çalışılıyor. Örneğin “X” partisinin genel başkanı “Y” ko-nusunda bir açıklama yaptıktan sonra, sosyal medya kullanıcıla-rının fikirleri pozitif(+), negatif(-) ya da nötr(0) olarak değerlen-diriliyor. Ancak bu tür değerlendirmeler, toplumsal eğilimlerin belirlenmesinde faydalı veriler sunmakla beraber oldukça yeter-siz bir bilgi kümesi ortaya çıkarıyor.

Dolayısıyla biz bu çalışmayı yaparken, dünyadaki çalışma yöntemlerini sentezleyerek farklı bir model oluşturduk. Modelin dayandığı birkaç temel yaklaşım geliştirdik. Bu yaklaşımları şöyle özetleyebiliriz:

1- Sosyal medya araçlarının analizi: Hangi sosyal medya aracında hangi ideolojik dilin egemen olduğunun tespit edilmesi araştırma için hayati bir önem taşıyordu.

2- Söylem dengesi: Bir haber hakkında sosyal medya kulla-nıcılarının ne düşündüğünü anlayabilmek için ideolojik açıdan söylem dengesini yakalamak gerekiyordu. Bu nedenle, örneğin haber sitelerinden muhafazakar eğilimli hedef kitleye hitap eden mecrayı analiz ettiysek, Facebook’ta sol-sosyal demokrat eğilimli mecrayı tercih ettik. Bu tercihleri yaparken en çok mesaj/yorum alan mecraları filtreledik. Bu da yetmedi; bu mesajlarda konuya odaklanılmış ve konu dışına fazlaca çıkılmamış olan mesaj/yo-rum grubuna yöneldik.

3- Örnek konu seçimi: Araştırma konularımızın sayısı kitap-ta yer alan raporların defalarca üstünde. Ancak biz bu kitaptaki rapor konularını, 500 ila 1000 yorum bandına ulaşan, en az dört farklı mecrada görüntülediğimiz ve Türkiye gündemine damga-sını vurmuş haberler arasından seçtik.

4- Anındalık: Araştırma ve analizlerimizi konunun üstü so-ğumadan, haberin gündeme çıkmasının üzerinden tam bir gün

Page 25: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

25Türkiye ve Sosyal Medya

geçmeden gerçekleştirdik. Böylelikle araştırma ve analizlere veri oluşturan mesajlar, toplumsal tepkilerden minimum etkilenerek ortaya çıkan mesaj/yorumlardan oluştu.

Tabii ki bu araştırmayı yaparken, her mecra ve yeni medya aracı için, o araçlarda en verimli taramayı yapabilen arama mo-torlarını kullanmaya çaba gösterdik. Bu noktadaki en önemli engelimiz, bu tür arama motorlarının daha çok İngilizce içerik taramasında başarılı olmasıydı. Yeni medyada tarama yapan ara-ma motorları, internet üzerinde tarama yapan arama motorları kadar gelişkin bir teknolojiye henüz ulaşamadı. Bu nedenle her araştırmamızda arama motorları kullanımından daha fazla olmak üzere, haber içeriğine uygun manuel taramaları yapmayı tercih ettik.

Altı ay boyunca süren haber/yorum taramamızda yaklaşık 150 bin mesajı analiz ettik. Bu mesajların nicelik ve ideolojik eğiliminden sağlıklı bir sonuç elde edebilmek için, Türkiye’deki ana siyasal akımları temsil etmeye en yakın mecra seçimlerine yöneldik.

Bu anlamda Twitter’da genelikle, sol, sosyalist, sosyal demok-rat, Kemalist, ulusalcı çizginin baskın olduğunu gözlemlediğimiz için, Facebook yorumları ya da haber sitesi yorumları toplanır-ken, mutlaka muhafazakâr, İslâmcı, sağ toplulukların bulunduğu siteleri karşıt görüş olarak yerleştirdik.

Dünyada, yeni medya üzerine yapılan bu tür politik eğilim araştırmalarında mutlaka taranan mecralarından biri kuşku-suz forumlar. Ancak özellikle Facebook’taki grupların ve yeni iletişim teknolojilerinin sağladığı olanakların daha kolay olması nedeniyle Türkiye’de internet forumu geleneği oldukça gerilemiş durumda. Biz bu araştırmayı yaparken, Türkiye’deki forum ek-sikliğinden kaynaklanan açığı yine Türkiye’ye özgü farklı mecra-lardan toparladığımız verilerle fazlasıyla kapattık. Sözlüklerden söz ediyoruz. Başta EkşiSözlük ve İtü Sözlük yorumları olmak

Page 26: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

26 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

üzere en etkili 10 sözlüğü sürekli gözlem altında tuttuk. Tabii forum sayısı ve kullanımının azalmasına rağmen, büyük rağbet gören Donanım Haber, FRMTR, Memurlar.net gibi geniş kulla-nıcılara sahip forumları da her gün taramaya ve yeterli sayıda veriye ulaşıldığı sürece raporlarımıza dahil ettik.

Yine dünyadaki araştırma örneklerinde çok önemli bir yer tu-tan blog taramasını belli bir süre yapmamıza rağmen sağlıklı veri-ler alamadığımız için araştırma kapsamından çıkarmak zorunda kaldık. Bu noktada Türkiye’deki bloggerlık anlayışının ciddi bir eleştiriyi hak ettiğini düşünüyoruz. Özellikle günlük haber takibi yapan blog sayısı, iki elin parmakları kadar. Üstelik bu bloglar, haber başlıklarına göre pozisyon alıp, fikir anlatan içerikler ge-liştirmekten ziyade, arama motoru sonuçlarına girmek için, por-tallarda yer alan haberlerin tekrar üretilmesini sağlamak yolunu tercih ediyor.

Ayrıca Türkiye’de bloggerlığın odaklandığı konu başlıkları genellikle futbol, yemek ve moda alanlarında yoğunlaşıyor. Bu alanlardaki hareketlilikle kıyaslandığında politik içerik geliştir-meyi tercih eden blog sayısı ne yazık ki araştırmamızda eğilim belirlemeyecek kadar az düzeyde kaldı. Twitter’da politik eği-limlerin anında ve kısaca verilebilmesi, politik blog yazarlığını engelleyen en önemli faktörlerin başında geliyor. Başka bir deyiş-le, Türkiye’deki sosyal medya kullanıcıları, fikirlerini paylaşmak için bloglar yerine mikro blogları (Twitter vb.) tercih ediyor.

Yaptığımız taramalardan anlamlı eğilimler çıkarabilmek adı-na, aynı haberle ilgili her yeni medya aracında, o aracın ruhuna en uygun dili bularak, o mecraya uygun eğilim başlıkları oluştur-ma yoluna gittik.

Elinizde bulunan araştırmanın akademik bir özellik taşıma-dığının ve bu yönde bir iddiası bulunmadığının altını çizmekte yarar var. Ancak taramalarımızı, araştırmalarımızı ve analizleri-mizi yaparken, hem niceliksel değerler açısından hem de içerik

Page 27: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

27Türkiye ve Sosyal Medya

bağlamında tutarlılık sergileyecek gruplandırmalar yaparak ger-çekleştirdik.

Bu çalışmanın Türkiye’deki sosyal medya çalışmalarına bir ışık tutması, yapılacak yeni araştırmalar için bir çıkış noktası olması temel amaçlarımızdan bir tanesiydi. Öte yandan sadece Twitter ya da sadece Facebook ya da sadece EkşiSözlük takip ederek, sos-yal medya kullanıcıları hakkında büyük kanaatler oluşturulması yönündeki yaklaşımların sağlıksız olacağı yönündeki öngörümü-zü de bu çalışma sayesinde kanıtlamış olduk. Her mecranın, kul-lanıcı profilleri, teknolojik olanakları ve haberi yayma becerileri açısından farklı olanaklar sunmasının, farklı ideolojik profillerin farklı araçlarda daha kolay yayılması sonucunu doğurduğunu da araştırma ilerledikçe anladık.

Araştırmamızın anlamlı veriler oluşturup oluşturmayacağı konusunda fikir alışverişinde bulunduğumuz yakın çevremiz-deki en önemli soru işaretiyse, üzerine yorum yapılan haberle-rin geçmişe ait olması nedeniyle aktüel kimliklerini kaybetmesi endişesi üzerinde yoğunlaştı. Bu noktada altı çizilmesi gereken nokta, araştırmanın haber verme niteliği ve amacı olmamasıdır. Bu araştırmanın dokunduğu esas nokta, tanımlanmış bir politik içeriğin, farklı ideolojik kanatlardaki insanlar tarafından nasıl al-gılandığının ve benzeri içerikteki bilgi ya da haber akışlarının, Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarını ne tür davranışlara sü-rüklediği konusunda bilgi edinmek oldu. Dolayısıyla araştırma-mızın bu perspektiften okunup değerlendirilmesi kritik bir önem taşıyor.

Page 28: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

28 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

SOSYAL MEDYA ARAÇLARININ TÜRKİYE’DEKİ KONUMLARI

Kitabın ilk bölümünde internetin ve sosyal medyanın gelişi-mini, farklı araçların hangi koşullar içinde doğduğunu anlatmaya çalıştık. Sosyal medya araçlarının farklı ihtiyaçlar ve farklı tekno-lojiler sonucu meydana gelmiş olması, onların gördüğü işlevleri ve seslendiği kitleleri de birbirinden farklılaştırıyor. Dolayısıyla, aslında tek bir “sosyal medya” yok, “sosyal medyalar” var. Bu kitapta okuyacağınız analizler boyunca, biz mümkün olduğun-ca bu parçalı yapıyı farklılıklarıyla kabul etmeye ve bu şekilde sentezleyerek bir sonuca ulaşmaya çalıştık. Zira sosyal medyayı monoblok ve homojen bir yapı olarak görmek, sıklıkla yapılan ve genelde de çok yanlış çıkarımlara neden olan bir algılama hatası. Bu kitabın öncelikli meselelerinden biri sosyal medya hakkında-ki bu algı hatasını düzelterek, bundan sonraki çalışmalarda da daha doğru okumalar yapılmasına katkı sağlamak.

TwitterTwitter’ın ortaya çıkışı, sosyal medya kavramını dünya ça-

pında tartışmaya açması bakımından önemli oldu. Gerçekten de bu aracın, içine doğduğu teknolojiyle beraber sosyal medyanın kullanım şeklini ve amacını dönüştürdüğü söylenebilir. Twitter, hakikaten de “sosyal medya” deyimini en çok karşılayan araç. Hem Facebook ve pek çok diğer aracın aksine neredeyse ano-nim sayılabilecek bir kalabalığa hitap etmeniz mümkün, hem de bu aracı yazılı, görsel, işitsel bilgi geçmek için kullanabiliyorsu-nuz. Bu bakımdan Twitter hakikaten yaratıcı kullanımlara açık ve özellikle “olay yerinden bildirme” algısını kuvvetlendiren bir mecra. Bu tarafıyla da özellikle medyada çalışanların ilgisini çek-miş olması çok doğal.

Page 29: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

29Türkiye ve Sosyal Medya

Lâkin Twitter’ın “gazeteciliğin geleceği” olduğu yönündeki al-gının ya da bunu doğrudan bir gazetecilik mecrası olarak görme-nin aslında çok bariz olan ama biraz da mecranın yarattığı heye-candan dolayı görmezden gelinen açmazları var. Twitter, Birinci Körfez Savaşı’ndan itibaren medyaya hakim olan “anındalık” feti-şine çok hitap eden bir araç. Hatırlanacağı gibi, Ağustos 1990’da patlak veren savaşta, CNN International o döneme damga vuran uydu teknolojisini televizyon haberciliğinde kullanmış ve “haberi canlı verme” meselesini gazetecilik paradigmasının en yukarıla-rına yazmıştı. CNN’in tüm dünya televizyonlarına görüntü geç-mesi aynı zamanda küreselleşmeye başlayan dünyada habercilik normunu belirler hâle gelmişti. Bu norm, haberi doğrulatmayı ikinci plana itiyor ve hızı, hatta anındalığı haberin doğruluğunun önüne geçiriyordu. Gazeteci için orada olmak ve anında (diğer-lerinden önce) haber vermek; konuyu tüm detaylarıyla ve doğru olarak vermenin önüne geçmişti. Tabii bunda şifrelenebilir uydu ve kablo televizyon teknolojileriyle haberin her zamankinden daha fazla satılabilir bir metaya dönüşmesinin de etkisi vardı. Bir haberi ilk vermek ve sıcak bilginin -ekonomi ve gazetecilik an-lamında- iktidarını kurmak, doğru haber vermenin önünde yer alıyordu.

Twitter, bu tarz gazeteciliğin tüm reflekslerini kaşıyan bir mecra oldu. 3G teknolojisi, akıllı telefonlar-tabletler ve bu mec-ra; CNN tipi gazeteciliğin anındalıkla arasındaki son bariyerlerini de yıktı. Tabii ki anındalık, bir haberin doğrulanması için artık hiç zaman olmadığı anlamına da geliyor. Bir haberi duyduğun an, herkesten önce “twit geçmek” Twitter’ın deyim yerindeyse raconu. Şunun da altını çizmek gerek; Twitter bu hissi yalnızca “anındalık”la sağlamıyor, bu mecrada popüler olmak için de hız gerekiyor. Bir haberi ilk girmek, o haberin diğer kullanıcılar ta-rafından RT’lenmesi, yani kendi takipçilerine orijinal takipçinin ismiyle iletilmesi ihtimalini güçlendiriyor. Böylelikle daha çok ta-

Page 30: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

30 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

kipçi kazanma şansınız oluyor. Daha fazla takipçi, daha fazla RT demek olduğundan, ikisi birbirini katlayarak besliyor. Takipçi ve RT sayısı ne kadar artarsa, artma hızı da o kadar yükseliyor. Tabii ki anındalık her zaman tek geçerli ve yeterli kriter de olmuyor. Sansasyon, kullanılan dilin çarpıcı olması yine RT kıvılcımını çakmak için önemli. Sizin cılız bir ifadeyle verdiğiniz bir haberi, bir başkası alıp daha cafcaflı verebilir ve sizden daha çok insa-na ulaştırabilir. Bu anlamda Twitter da aslında televizyondaki ve diğer internet mecralarındaki “reyting” kaygısına oldukça açık, üstelik içinde çoğu kez para bile olmadan. Dolayısıyla Twitter’da doğrulanmış ve sağlam haber içeriğinden çok kulaktan dolma ve sansasyonel iddiayla rastlaşmanız her zaman daha olası. Bir haberin çok hızlı yayılabilmesi nedeniyle dezenformasyonun da epeyce sık rastlanır olduğunun altını çizelim. Twitter, zaten 140 karakter kısıtlaması ve hızlı veri akışı nedeniyle çok detaylı bir gazeteciliğe uygun değil; daha ziyade bir haber ajansı işlevi gö-rüyor. Ancak bu haber ajansının işleyişi de yukarıda anlattığımız falsolara bağlı. Şunu kabul edebiliriz; Twitter’ı ilginç gazetecilik, özellikle de yurttaş haberciliği örnekleri için kullanmak; kon-vansiyonel medyanın görmemeyi tercih ettiği konuları gündeme getirmek için kullanmak mümkün. Ancak bu Twitter’ın ideal bir gazetecilik mecrası olmaktan belki tüm diğer mecralardan çok daha uzak olduğunu değiştirmiyor. Bu araç, iyi ve yaratıcı gaze-teciliğin, özellikle acil durumlarda yapılabildiği bir alan olabilir ama doğru ve detaylı bilginin çok küçük bir yüzdeyi oluşturdu-ğu bu mecraya “gazeteciliğin geleceği” demek en iyimser tabirle yanlış olur.

Twitter’da yayılan haberlere verilen tepkiler ise haberin ken-disine kıyasla çoğu kez daha anlamlı. Her şeyden önce Twitter’da yazılan pek çok yorum, aracın anındalık özelliği nedeniyle “ilk tepki” doğasına sahip. Yani sosyal medya kullanıcısının aniden patlak veren bir olay karşısında filtresiz reaksiyonunu Twit-

Page 31: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

31Türkiye ve Sosyal Medya

ter’dan okumak mümkün. Buradan çıkan çok değerli bir bilgi, Twitter’daki kitlenin taşıdığı kültürel kodlar. Belli bir olay karşı-sında aniden verilen tepki, kişinin sosyal kaygılarla kendi kafasın-da uyguladığı bir nevi “otosansür”ü, kanaat önderlerinin (siyasi liderlerin ya da entelektüellerin) yaptığı etkiyi devre dışı bıra-kıyor. Twitter çoğu kez kullanıcıyla olayı baş başa bırakıyor ve soruyor; “hemen söyle bakalım, ne düşünüyorsun?” Kullanıcının bu anda verdiği tepki, aslında hayatı boyunca kafasında oluşan tüm kültürel, sosyal ve ideolojik kodların bir aynası. Birçok farklı olayda, yüzlerce farklı kullanıcının ilk tepkilerini okuduğunuzda ise Twitter’daki kitlenin hakim kodlarına ulaşıyorsunuz. Buradan Türkiye’nin zihin haritasını çıkarmak mümkün, ama önemli bir noktayı dikkate alarak...

Twitter, ilk çıktığında dünya çapında çok popülerleşmedi. Facebook’un “durum iletisi” kısmına benzeyen bu aracın ne işe yaradığı açıkçası çok da anlaşılamamıştı. Ancak 2009 İran Se-çimleri’nde bu aracın ve içindeki “hashtag” sisteminin kullanımı, Twitter’ın ne amaçla kullanılabileceğine dair tüm dünyada ciddi bir ışık yaktı. Artık herkesin cebinde kendi CNN’i vardı, üstelik eğlence için de kullanılabiliyordu. Twitter’ın talihi buradan sonra değişti.

Türkiye’de Twitter’ın yayılması bu süreçten biraz daha geç gerçekleşti. Bunun çeşitli nedenleri var. Her şeyden önce Twit-ter’ın arayüzü uzun süre Türkçeleştirilmedi ve yalnızca yabancı dil bilen bir kitleye hitap etti. Dahası her ne kadar akıllı telefonlar, özellikle Blackberry ve Iphone satışları yüksek rakamlara ulaşsa da, birdenbire yaygınlaşmadı. Özellikle 2010 sonlarından itiba-ren rakiplerine göre daha ucuza temin edilebilen Android’li tele-fonlar yaygınlaşana kadar, akıllı telefonlardan Twitter kullanımı nispeten daha azdı. Üçüncüsü ise 3G kullanımının bir standart hâline gelmesi gerekti. Operatörler cihaz kampanyaları ve inter-net paketleri ile bu hizmetin kullanımını yaygınlaştırana kadar

Page 32: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

32 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

Twitter ağırlıklı olarak kapalı mekanlarda kullanılıyordu ve bu şekilde çok da cazibesi yoktu. Bu şartlar sağlanana kadar Twitter, Türkiye’de, yabancı dil bilen, çoğu üniversite eğitimli ve belli bir alım gücüne (akıllı telefona ve 3G internete para verebilecek ka-dar) sahip insanların kullandığı bir araçtı. Şartlar olgunlaştığında ise Türkiyeli Twitter kullanıcılarının sayısında patlama yaşandı. Monitera’nın verilerine göre Türkiye’de 5.3 milyon aktif Twitter kullanıcısı var. Türkiye, Twitter kullanımında dünyanın en aktif 10 ülkesinden biri konumunda. Bu da kuşkusuz bu mecranın gündem belirleme gücünü arttırıyor. Ama bunun yukarıda be-lirttiğimiz açmazları da keskinleştirdiğini söylemek gerek.

FacebookFacebook, Türkiye’nin en popüler sosyal medya mecrası. Ge-

rek yapısı, gerekse yıllardır Türkçe kullanılabilmesi nedeniyle toplumun her kesiminden insan Facebook’ta zaman geçirebili-yor. Bu mecrayı Türkiye’de muhtemelen her zaman Twitter’dan daha ilgi çekici kılacak olan faktör ise Facebook’un rakibine göre çok daha görsel olması. Türkiye, okuma alışkanlığının çok fazla olmadığı, televizyon izleme alışkanlığının ise dünya ortalamala-rının epeyce üstünde olduğu bir ülke. ComScore verilerine göre Türkiye, internette de kullanıcılarının ortalama vakit geçirme sü-resine göre Avrupa sıralamasında üçüncü sırada. Ülkemizin otuz milyonun üzerinde Facebook kullanıcısına sahip olduğunu da düşünürsek, bu vaktin önemli bir kısmının burada geçtiği rahat-lıkla söylenebilir.

Kullanıcıların politik alandaki ifadeleri konusunda da Face-book, Twitter’dan oldukça farklı. Twitter, Jürgen Habermas’ın terimlerini ödünç alırsak özel alan-kamusal alan-siyasal alan ay-rımlarının bulunmadığı bir mecra. Her ne kadar hesabı herkesin görmesini engellemek mümkünse de, Twitter’ı bu şekilde kullan-dığınızda yazdıklarınız RT edilemediği için bu çok tercih edile-

Page 33: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

33Türkiye ve Sosyal Medya

miyor. Bu araç kısıtsız şekilde kullanıldığı zaman ise özel alanda yazılan her şey kamusal alana, dolayısıyla da siyasal alana taşını-yor. Oysa biliyoruz ki, Türkiye özel alanın çok politize olmadığı, politize olmasının da geleneksel olarak pek hoş karşılanmadığı bir ülke. Bunun arkasında Türkiye’de siyasetin Osmanlı’dan beri tepeden aşağıya dayatılmış olmasını ve halk hareketlerinin bir-kaç yıllık istisnalar dışında pek olmamasını arayabiliriz. Dahası, Twitter özel alanla profesyonel alanın da birbirinden ayrılmadığı bir mecra. Bu özellikle Twitter’ın “beyaz yakalı” kullanıcıları için, söz gelimi plaza çalışanları için sıkıntı yaratabilen bir durum. Bir firmanın bir çalışanının (mesela bir medya çalışanının) özel alanında bir politik yorum yapması, doğrudan onu profesyonel alanda tanıyan takipçilerine yansıyabiliyor. Bu durumda kişinin söylediklerinin çalıştığı kurumu bağlayıp bağlamadığı meselesi gündeme geliyor. İngiltere’de ve ABD’de medya kurumları bu ne-denle çalışanlarını bağlayan ciddi Twitter yönetmelikleri yayım-ladılar. Türkiye’de de çalışanlarına Twitter kullanımı konusunda kurallar koyan, hatta zaman zaman kullanımı tümden yasakla-yan medya kuruluşları mevcut.

Facebook, bu açılardan Türkiyeli kullanıcının elini çok rahat-latan bir mecra. Her ne kadar popülerliği ve kuruluş amacı ba-kımından bireyin çok farklı alanlarda tanıdığı insanları bir araya getirse de, bu araç kullanıcıya özel alanla siyasal alanı birbirinden ayırma imkanı sağlıyor. Facebook’ta açılan fan sayfaları, bireysel profillere yansımadan politik ifadelerin kullanılabildiği bir alan yaratmış durumda. Dahası bu sayfalar, belli ünlülerin, partilerin, kuruluşların, medya organlarının olduğundan genelde belli siyasi görüşteki insanları bir araya getiriyor. Yani örneğin İslamcı görü-şe yakın bir sayfanın üyeleri genelde bu görüşü paylaşan insanlar oluyor. Bu da politik paylaşımın daha rahat ve itirazsız yapılma-sını sağlıyor, siyasetle Türkiye insanı arasındaki bariyerleri kaldı-rıyor. Hayatın diğer alanlarında olmayan bu özgürlük, çoğu kez

Page 34: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

34 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

söylemi de radikalleştiriyor. HaberSeyret gibi İslami, BDP gibi Kürt Hareketi ya da Derin Ülkücüler gibi milliyetçi görüş ağırlıklı sayfalara baktığımızda, diğer mecralarda neredeyse hiç zikredil-meyen radikallikte görüşlerin çok rahat bir şekilde ifade edildiği-ni görüyoruz. Facebook’un aslında “sekter” olarak nitelendirile-bilecek bu karakteri, aynı zamanda Türkiyeli kullanıcı açısından sosyal medyanın en politize alanlarını yaratıyor. Bizim gözlem yaparken rastladığımız sosyal medya algılama yanlışlarından bel-ki de en çarpıcısı bu konudaydı. Türkiye’de sosyal medya muha-lefetinden bahsedilirken neredeyse hep Twitter’dan bahsediliyor. Oysa ki Twitter, hâlâ toplumun tüm kesimlerini temsil etmiyor, özel alanla politik alan iç içe olduğu için çekingen tavırların ha-kim olduğu, RT dalgalarının politik ifade alışkanlığı olmayan bir kitle karşısında tüm anındalık özelliğini bertaraf edip söylemi manipüle edebildiği, daha popüler olanların (mesela ünlülerin) gündemi ve söylemi belirleyebildiği bir alan. Oysa Facebook’taki sayfalar, her kesimden insanı barındırıyor, çok daha rahat politik alanlar ve karşı tarafın müdahalesi olmadan örgütlenmeye çok daha açıklar. Hocalı yürüyüşü ya da Eyüp’teki içkili müzik festi-vali protestosu gibi olayların Twitter’da değil Facebook sayfala-rında örgütlendiğini hatırlayın. Bu denemeler Twitter’da olsaydı muhtemelen karşıt görüştekiler tarafından deşifre ve afişe edile-cek, arzulanan etki sağlanamayacaktı. Aynı şekilde Kürt Hareketi de Facebook’ta çok daha rahat politika üretme imkanı bulabi-liyor. Bütün bunların kullanıcılarının özel alanlarına -kendileri istemedikçe- neredeyse hiç yansımadığını tekrar hatırlatalım. Bir kullanıcı, bir sayfada Filistin’e mücahit olarak gitmekten bahse-debilir; bunu yaparken kendi profilinde kedi videoları ve maçlar hakkındaki yorumlarını paylaşabilir. Twitter’da bu ikisi aynı kit-leye ulaşırken, Facebook’ta birbirine karışmaz.

Page 35: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

35Türkiye ve Sosyal Medya

Sözlükler, forumlarİnternet üzerindeki forumlar ve başta EkşiSözlük olmak üzere

sözlükler, Türkiye sosyal medyasının en eski araçları. İki mecra türü de 2000’lerin başında, tamamen farklı yollardan gelişmeye başladı. Forumlar için geniş bant internetin Türkiye’ye girdiği bu yıllarda bağlantı hızının artması ve fiyatının düşmesi çok bü-yük bir fark yarattı. Dial-up döneminde 1990’larının BBS’lerinin ileri bir versiyonu sayılabilecek olan forumlar, müzik ve video paylaşımının kolaylaşmasıyla çok büyük kullanıcı kitlelerine ses-lenmeye başladılar. Özellikle mp3 paylaşımı ve erotik içerik ilk dönemde pek çok forumun taşıyıcısı oldu. Zamanla erotik içerik üzerindeki devlet baskısının artmasıyla forumların rüzgarı kesi-lir gibi olduysa da, o zamana kadar ciddi bir kullanıcı tabanını sağlayan forumlar yollarına devam etti. Forumların önemli ço-ğunluğunda siyaset öncelikli tartışma alanı değil. Spor, müzik ve teknoloji, pek çok mecrada olduğu gibi forumlarda da aslan payını alıyor. Ancak forumlarda siyaset konuşulabilen bölümler de var ve her ne kadar katılım çok yüksek oranlarda olmasa bile buralardan da ilginç veriler çıkarmak mümkün olabiliyor. Bu forumlar arasında kullanıcılarının büyük çoğunluğunu hizmet sektörü çalışanlarının oluşturduğu memurlar.net’in daha politize olduğunu ve çalışmamızda yer verdiğimiz forumlar içinde öne çıktığını belirtelim.

Sözlüklerin ortaya çıkışı ise çok farklı bir hikayeye sahip. 19-99’da Sedat Kapanoğlu (ssg) ve arkadaşları tarafından eğlenmek için yazılan EkşiSözlük, orijinal bir fikir olması ve aynı dönemde-ki internet sitelerine kıyasla çok daha interaktif olması sayesinde kısa sürede yüz binlerce kullanıcının ziyaret ettiği bir siteye dö-nüştü. EkşiSözlük’ün kendisinden önce gelen Zuxxi gibi mizah sitelerinin işlevini devraldığını ve üzerine fazlasını koyduğunu söylemek gerek. EkşiSözlük’ün diğer mecralardan en net farkı, uzun süre yazar alımının son derece kısıtlı yapılması ve mode-

Page 36: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

36 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

rasyonun diğer mecralara göre çok daha kuvvetli (hem kapsam, hem iktidar anlamında) olması. Birkaç sene öncesine kadar bu sözlükte yazar olmak hakikaten arzın talepten çok daha az ol-duğu bir durumdu. Son birkaç senede toplu yazar alımlarının artmasıyla sözlüğün hem kullanıcı sayısı, hem de profili dikkat çekici bir şekilde değişti. EkşiSözlük başlangıçta orta, üst-orta sınıf, büyük şehirli, ağırlıklı olarak Kemalist ya da merkez sol, üniversiteli kullanıcıların söylemi belirlediği bir alanken; bugün daha genç, Anadolulu, AKP ya da MHP sempatizanı, bir kısmı Gülen cemaatine sempati duyan kullanıcıların da oldukça kala-balıklaştığı bir mecra görünümü çiziyor. Hem kullanıcı sayısının artması, hem de siyasal skalanın daha genişlemesi EkşiSözlük’ün ülkedeki laik-muhafazakar kamplaşmasının net gözlemlenebildi-ği, eskisine göre daha politize bir alan hâline gelmesine yol açtı. Bu durumun, bu mecrayı bizim çalışmamız için daha ilginç kıl-dığını söyleyebiliriz.

EkşiSözlük 2000’lerde popülarite yakalarken, sözlüğün kay-nak kodları da dışarı sızdı. Sızdırılan kodlar, kısa sürede “klon” tabir edilen taklit sözlüklere dönüştü. Bu sözlüklerden bir kıs-mı kısa ömürlü olurken, Uludağ Sözlük ya da İTÜ Sözlük gibi klonlar kendi kullanıcı kitlelerini yaratarak üzerlerindeki “taklit” etiketini sökmeyi başardılar. Klon sözlüklerin geleneksel olarak EkşiSözlük’ten daha az merkeziyetçi olduğunu, yani hem kul-lanıcı alımı, hem de moderasyon anlamında tepeden kontrolün çok daha az olduğunu söyleyebiliriz. Bu, özellikle birkaç yıl ön-cesine kadar EkşiSözlük’te pek gözlemlenemeyen bir görüş çeşit-liliğini bu sözlüklere katmayı başardı. Ancak bu sözlüklerin hâlâ Ekşi’ye kıyasla bir dezavantajı var. EkşiSözlük kalabalık ve angaje kullanıcı kitlesiyle, neredeyse Twitter’ınkine yakın bir anındalık ve konu çeşitliliği sağlayabilen bir mecra. Daha az aktif kullanıcı-ya sahip sözlükler ise konuları biraz daha geriden takip etmeleri nedeniyle aynı anındalık özelliğine sahip değiller. EkşiSözlük’ten

Page 37: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

37Türkiye ve Sosyal Medya

bir olaya anında yapılan yorumları izleyebilirken, diğer sözlük-lerden genelde diğer mecralar tarafından şekillendirilmiş ya da hakim görüşlerin etkisiyle kullanıcıların kendisi tarafından filtre-lenmiş görüşleri daha fazla okuyabiliyoruz. Bu noktada en doğ-rusu, aynı konuda iki tarafa da bakıp bir senteze ulaşmak. Zaten bu sosyal medya okuması yaparken akıldan hiç çıkarılmaması gereken bir kural.

Gazetelerin internet siteleri, haber siteleriWeb2.0 teknolojisinin gelişmesiyle beraber internette yayın

yapan haber siteleri de çok daha interaktif bir hâl aldı. Ancak pek çok haber sitesinin hâlâ sosyal medyanın gerisinde olduğu-nu söylemek gerek. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, haber siteleri ağırlıklı olarak konvansiyonel medyanın internet bölüm-leri olduğundan internete özel çözümler geliştirmekte çoğu kez ağır kaldılar. Bu ağırlığı özellikle Web1.0 zamanında çok yaşa-dık. Medya kuruluşlarının internet siteleri kullanıcılardan bir şekilde geri bildirim alabileceğinin farkındaydı ama bunu nasıl işleyebileceği ve nasıl kullanabileceği konusunda pek bir fikre sahip sayılmazlardı. Web2.0’la beraber web sitelerine eklemlen-dirilebilir hazır interaktif teknolojiler ortaya çıktı ve bu sorun bir ölçüde çözüldü, tabii kullanıcı alışkanlıklarının bu zamana kadar oturmaya başlamış olması haricinde. İkinci temel neden ise kul-lanıcıların haber sitelerindeki hareket alanlarının, bu mecranın doğası gereği, hâlâ kısıtlı olması. Diğer mecralarda kullanıcılar gündemi kendileri belirleyebilir ya da gündemdeki konular ara-sındaki hiyerarşiyi oluşturabilirken, haber sitelerinde editöryel kadronun kendilerine sunduğu içeriğe tâbiler. Bu aslında bir parça yaratıcılık ve yatırımla belli ölçüde çözülebilecek bir sorun ama haber siteleri genelde o esnekliğe sahip değiller. Türkiye’de haber siteleri yenilik yaratmaktan çok, yenilikleri adapte etmek üzerinden yürüyor.

Page 38: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

38 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

Türkiye merkezli internet haber siteleri arasında kullanıcı ka-tılımının en yüksek olduğu site Haberturk.com. Çalışmanın ana-liz kısmında da değinecek olduğumuz üzere, yorum kısmının ta-şıdığı kimi özellikler bu siteyi rakipleri karşısında öne çıkarıyor. Her şeyden önce Habertürk’ün bir internet markası olarak doğ-masının ve ta Web1.0 zamanlarından itibaren belli bir kullanıcı kitlesinin olmasının yarattığı büyük bir avantaj var. Ama daha önemlisi bu sitede diğer sitelerin aksine anonim olarak yorum ya-pılabilmesi. Bu özellik, Türkiye’deki kullanıcıyı yorum yapmaya çekmek için çok önemli. Türkiye’de insanlar kullanıcı bilgilerini verdikleri bir mecrada siyasi yorumlar yapmaktan çekinebiliyor. Ters bir durumda başlarının derde girebileceğini düşünüyorlar. Dahası bir habere yorum yapmak için siteye üye olmak zahmetli de görülebiliyor. Anonim ve herhangi bir üyelik gerektirmeyen bir yorum bölümü bu açıdan önemli. Bu sayede Habertürk, ge-nelde rakiplerinden çok daha fazla yorum toplayabiliyor, hatta gazetenin gündemi belirlediği günlerde o konuda diğer sosyal medya mecralarından daha fazla kullanıcıyı çekebiliyor. Anonim yorumlar, diğer siteler tarafından çok ciddi bir moderasyon kül-feti ve hukuki riskler getirdiği için tercih edilmiyor. Ancak bu riskler aslında doğrudan karşılık getiren riskler. Habertürk bu cesareti sayesinde kendisinden daha fazla trafik çeken Hürriyet ve Milliyet’in sitelerinden daha anlamlı bir sosyal medya mecra-sına dönüşebiliyor.

Üyelik sistemi her zaman kullanıcının siteye yorum yapması önünde bir engel. Bu sistemi kullanan siteler bunun dezavanta-jını yaşıyor ve trafiklerine kıyasla az yorum alıyorlar. Facebook Connect aracıyla üyeliği hatta bütün yorum aracını Facebook’a devretmek mümkün. Bu, haber sitelerinin şu anki durumunda mantıklı bir tercih gibi gözüküyor. Ancak o noktada da haber sitelerinin hantal kaldığını söyleyebiliriz.

Page 39: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

39Türkiye ve Sosyal Medya

Özetle, haber siteleri Habertürk istisnası dışında araştırma-mızda genelde diğer sosyal medya mecralarının biraz gerisinde kaldılar. Yine de bu, bu mecranın sosyal medya için anlam ifade etmediği anlamına gelmiyor. Mesela haber sitelerinden ensonha-ber.com, kullanıcı profilinin oransal olarak seçim sandığından çıkan sonuca yakınlığıyla özellikle takip ettiğimiz bir site oldu. Bu site, belki gözlemlediğimiz tüm mecralar içinde Adalet ve Kal-kınma Partisi (AKP) - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) - Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) – Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) oranını en isabetli tutturan site. Bu anlamda siyasi bir gündem madde-sinde ensonhaber’e bakmak bizim için önemliydi. Bunun dışın-da Haber7.com, OdaTV, Cumhuriyet gibi belli siyasal eğilimleri temsil eden siteler, Radikal gibi şehirli merkez solu, Hürriyet-Milliyet gibi şehirli merkez sağı Anavatan Partisi (ANAP) çizgi-sini- daha iyi yansıtan siteler de bizim için oldukça faydalı oldu. Ancak dediğimiz gibi, haber siteleri sosyal medyanın kitleselliği-ni yansıtmak için mutlaka yapısal değişimlere gitmek zorunda.

TÜRKİYE SOSYAL MEDYASI’NIN ANA TEMALARI

Türkiye sosyal medyasını gözlemlerken, mecralardan bağım-sız olarak üç temel karakteristik karşımıza çıktı. Ülkemizde sos-yal medyada nelerin konuşulduğunu incelemeden önce bu üç özelliği biraz irdelemek gerekiyor.

“Biz ve Onlar”Türkiye sosyal medyasını incelerken belki en çok dikkate

alınması gereken mesele, kullanıcıların kendilerini ait hissettik-leri, destekledikleri grupların olayları algılamalarına doğrudan etki ediyor oluşu. Bir nevi “taraftarlık” olarak da nitelendirebile-ceğimiz bu durum, örgütsüz kullanıcıların çoğu kez kamplaşarak beraber hareket etmesine yol açıyor. Bu toplu hareketi yaratan

Page 40: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

40 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

ise genelde karşı taraftaki gruba karşı siyasi üstünlük çabası. Bu tip doğrudan karşılaşmaların en güçlü ekseni muhafazakarlarla laikler arasında. Buna doğrudan AKP-CHP ekseni demek doğ-ru olmaz, zira AKP destekçileri konusuna göre milliyetçilerle, CHP’liler ise BDP’liler ve sosyalistlerle aynı tarafta yer alabiliyor-lar. Nadir olmakla beraber milliyetçilerle CHP’lilerin de AKP’ye karşı aynı tarafta olduğu konular olabiliyor. Kürtler’le Türk mil-liyetçileri, liberallerle sosyalistler, CHP’lilerle liberaller arasında da zaman zaman kamplaşmalar yaşanabiliyor. Burada aslında önemli olan kimin kimle karşı karşıya geldiğinden çok kamp-laşmaların sosyal medyanın politik atmosferini belirliyor olması. Sosyal medyadaki bu durum tabii ki ülkenin son dönemdeki ge-nel havasından etkileniyor. İncelediğimiz konulardan rahatlıkla şu sonucu çıkarabiliriz ki; Türkiye’de siyaset zıtlıklar üzerinden ve genelde karşı taraf referans alınarak üretiliyor. AKP’nin iktidar sahibi olarak diğerlerini daha az referans aldığı ve kendi politi-kasını diğerlerine empoze ettiği söylenebilir; ancak bu partinin içinden geldiği hareket ve partiyi oluşturan kadroların özellikle Kemalizm ve 28 Şubat’la hesaplaşma eğilimleri yine AKP’nin pek çok politik hamlesinde de başka bir odağın referans alındığını gösteriyor. Herkesin birbirini referans alarak ürettiği siyasete dair altı çizilebilecek bir önemli nokta da Türkiye’nin politik ekseni-nin klasik sağ-sol çizgisinden çok uzak olduğu ve çok karmaşık pozisyonların birbirleriyle kesişebildiği. Yine de bunlar arasında muhafazakarlık-laiklik meselesi son dönemde en öne çıkan ek-sen; incelediğimiz konularda da genelde bu öne çıkıyor.

Komplo teorileriSosyal medya, yapısı itibarıyla söylentilerin ya da komplo teo-

rilerinin kolaylıkla üreyebildiği bir alan. Bu mecranın bilgiyi hız-landırması ve basitleştirmesi, yayılan bilginin sorgulanması için gerekli süreci devre dışı bırakıyor. Ayrıca mesaj yayılırken onu

Page 41: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

41Türkiye ve Sosyal Medya

yayan binlerce kişinin aynı zamanda kefil/tanık olması, mesajın inanılırlığını arttırıyor. Sonuç olarak doğrulanmamış bir bilgi, arkasında herhangi bir detaylı argümantasyon olmadan binlerce kişiye bir anda yayılabiliyor. Twitter, doğası gereği bu bakımdan en etkili araç. Ünlülerin ölüm haberi söylentilerinden, kasıtlı ola-rak sürülen yanlış bilgilere kadar her şey RT’ler aracılığıyla bin-lerce kişiye yayılabiliyor. Özellikle takipçi sayısı bol olan birinin söylentiye inanıp yayması yeterli.

Olaya Türkiye açısından bakarsak, sosyal medyada komplo teorileri oldukça seviliyor. Önyargılar ve kamplaşmalar nedeniy-le insanların zaten karşı tarafa yönelik argüman arayışında oldu-ğu bir ortamda, yayılan söylentilere balıklama atlanıyor. Hatta bazen içinde komplo teorisi içermeyen haberlerde, haber üzerin-den bizzat sosyal medya kullanıcıları tarafından yaratılan teori-ler, haberin kendisinin önüne geçebiliyor. İlerleyen bölümlerde, özellikle F16’larla ilgili analizimizde bunun detaylı bir örneğini bulabileceksiniz.

Yayılan komplo teorilerinin içeriğinin, sosyal medya kaynaklı olmaktan ziyade Türkiye’de çeşitli grupların hakim inanışlarıyla ve görüşleriyle ilgili olduğunu da söylemekte fayda var. Muhafa-zakarlar için İsrail, Kemalistler için İslamcılar, Türk milliyetçileri için Kürtler her konuda komplo teorisi objesi hâline gelebiliyor-lar. Amerika Birleşik Devletleri ise üç kesimin de radarına giri-yor.

İnsanların komplo teorilerine bu kadar yatkın olmasında bizce temel neden; ülkenin yakın tarihinde aydınlatılmamış, ko-nuşulmamış, yüzleşilmemiş pek çok konunun olması. Pek çok olayın ya açıklaması yok, ya da çıkar gruplarının kendi işlerine geldiği şekilde yaptığı açıklamalar var. Dahası aydınlığa kavuştu-rulduğu zannedilen konularda da konjonktüre göre yeni komplo teorileri üretilebiliyor. 1 Mayıs 1977 katliamının kontrgerilla ta-rafından değil sol gruplar tarafından yapıldığının iddia edilmesi,

Page 42: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

42 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

Sivas Katliamı’nın bir Ergenekon operasyonu olduğunun öne sü-rülmesi gibi...

Komplo teorilerinin bu derece çok olmasındaki ikinci neden ise bu teorilerin taşıdığı politik güç. Politik tartışmaların argü-manlar üzerinden yürüyemediği ortamlarda, komplo teorileri tarafların ellerini yükseltmek için kullandığı bir araç hâline ge-liyor. Bu durumlarda önemli olan da iddia edilenin doğru olup olmaması değil, insanların inanıp inanmaması. Eleştirel bakışın eksikliği, komplo teorilerinin gücünü arttırıyor.

Hızlı değişen gündemTürkiye sosyal medyasının en önemli özelliklerinden bir ta-

nesi, gündemin çok hızlı değişmesi. Bu aslında yalnızca sosyal medyaya değil ülkenin kendisine ait bir özellik. Gündeme gelen konular hızla tüketiliyor ve ne konuyu gündeme getiren tarafın-dan, ne de konuyu tartışan tarafından fikri olarak takip ediliyor. Kısa süre içinde gündeme yeni bir konu geliyor ve öncekinin üstü tamamen kapanıyor.

Sosyal medyanın bu durumu güçlendiren özelliklere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Konvansiyonel medyanın (ga-zeteler, TV) aksine burada veri girişi sürekli ve yoğun, gündeme gelen bir şeyin yeni gelenlerin altında kalıp kısa sürede kaybolma ihtimali çok daha yüksek. Dahası, sosyal medyaya yansıyan ko-nular çoğunlukla editöryel süzgeçten de geçmediğinden söylen-tiler, kulaktan dolma bilgiler ve içi çok da dolu olmayan konular gündemi iyice şişirebiliyor. Mesajı alanın sürekli bir aşırı yüklen-meyle karşı karşıya olması onu herhangi bir konuyla uzun süreli olarak ilgilenmekten de alıkoyuyor.

Sosyal medyanın gündemdeki konuların çabukça tüketilmesi-ni hızlandırma nedenlerinden biri de daha önce de bahsettiğimiz “anındalık etkisi”. Bu etkinin güçlü olduğu Twitter ve EkşiSözlük gibi mecralar, aynı zamanda bir boşaltım mekanizması görevi de

Page 43: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

43Türkiye ve Sosyal Medya

yapıyorlar. Pek çok kullanıcının aynı anda verdiği yoğun tepki, bir toplu tatmin yaratıyor ve konuya ilgi azalmaya başlıyor.

Bu tatmin hissi ve fikri takip eksikliğinin, sosyal medyaya atfe-dilen muhalefet göreviyle girdiği bir döngü var. İnsanların örgüt-lü politik mücadele alışkanlığının olmaması, muhalefetin sosyal medyada verilen uçucu tepkilerle sınırlı kalmasına neden oluyor. Sosyal medyanın uçuculuğu ise örgütlü ve uzun ömürlü bir mu-halefetin yaratılmasına ket vuruyor. Örneğin Türkiye’de Twitter, Mısır’dakine benzer bir örgütlü muhalefeti tetikleyemiyor. Çün-kü bu mecranın Türkiye’de kaldıraç işlevi görebileceği bir politik örgütlülük yok. Diğer taraftan, sosyal medya ülkemizde çok kes-kin bir politik bağlamı bulunmayan ve örgütsüz muhalefeti ür-kütmeyecek eylemlerde etkili olabiliyor. Mayıs 2011’de internet yasaklarına karşı düzenlenen “İnternetime Dokunma” yürüyüşü bunun iyi bir örneği.

Politika dışı konularBiz bu çalışmada sosyal medyanın politik yansımalarıyla ilgi-

lendik, ancak şunu söylemek gerekir ki Türkiye sosyal medyasın-da yer alan içeriğin çok büyük kısmı aslında politika dışı konular hakkında. Futbol, magazin, TV dizileri, komik ya da özlü sözler, video ve müzik paylaşımları siyasetle ilgili mesajlaşmaları tama-men gölgede bırakacak bir hacimde gerçekleşiyor. Dolayısıyla sosyal medyanın sağladığı politik içeriğe bakarak, Türkiye’de bu mecraların çok politize bir şekilde kullanıldığını söylemek yanlış olur. Aksine, bizim çalışmamızı sürdürdüğümüz altı aylık dö-nemde günün en çok konuşulan siyasi gündem maddelerinin pek azı futbol ya da magazin konularını geride bırakabildi. Kuşkusuz bu durumun böyle olmasının da Türkiye’deki politik atmosferin anlaşılmasına katkısı var. Futbol ve televizyonun ülkede olan her şeyden daha popüler olması, 12 Eylül 1980’nden itibaren bu iki alanda yapılan devlet destekli özel sektör yatırımının bir sonucu.

Page 44: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

44 Bölüm 2: Türkiye’nin Sosyal Medyasını Tanıyalım

Bu iki tercih 1970’lerde politize olan toplumu “yatıştırmak” için yapılmıştı. 2010’lu yılların sosyal medyası bize gösteriyor ki, te-meli otuz yıl önce atılan bu politika Türkiye’de başarıya ulaşmış durumda. Sosyal medyadaki politik hareketliliklerden “Türkiye baharı” senaryoları çıkartırken Türkiye’de yakın coğrafyalarda çok görülmeyen cinsten bu popüler kültür düşkünlüğü de mut-laka dikkate alınmalı.

Page 45: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

45Türkiye ve Sosyal Medya

BÖLÜM 3 - 2011 VE 2012 YILLARINDA SOSYAL MEDYAYA DAMGA VURAN

KONULAR

“ERKEN KALK” DENİNCE KAMPLAŞMA BİTER

Şimdiye kadar incelediğimiz örneklerde genelde karşımıza çıkan, Türkiye sosyal medya kullanıcılarının ülkede zaten son derece görünür olan siyasi kamplaşmaları (laik-İslami, muhafa-zakar-modern, milliyetçi-çokkültürcü gibi) paylaştığı, hatta kimi zaman bunu radikalleştirdiğiydi. Ancak bazı örneklerde, özellik-le konu çok fazla tartışmaya açık gözükmediğinde, kamplardan birinin sessiz kalmayı tercih ettiğini de gördük. Bunu iki şekilde yorumlamak mümkün. Birinci olarak, Müge Anlı olayında çok daha derinlemesine ele aldığımız gibi, bir konuda hakim tepki karşı konulamayacak kadar yükseldiğinde farklı düşünenlerin bir çeşit “suskunluk sarmalı”na kapılarak görüşlerini açık etmek-ten çekinmesi. Diğer ihtimal ise, konunun gerçekten savunula-cak pek bir tarafının olmaması.

Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Ekim 2011’de yaptığı mesai saati başlangıcının sabah 7.30’a çekilmesi ve devlet dairelerinde Cu-martesi günleri de çalışılması önerisi, genelde karşılaştığımız ref-lekslerin dışında bir tepki yaratmasıyla dikkatimizi çekti. Genel-de, muhafazakar sosyal medya kullanıcıları hükümet kanadından gelen bir açıklama kendilerini çok fazla ikna etmediğinde, konu-yu sessizlikle karşılamayı tercih ederken, bu konuda hükümete muhalif kullanıcılarla benzer tavır almaktan çekinmediler. Mesai saatleri konusu, altı aylık araştırmamız içinde siyasi eğilimlere

Page 46: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

46 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

bağlı olmaksızın bir konsensus yaratabilmiş nadir konulardan biri olarak karşımıza çıktı. Bu durumun neden böyle olduğuna ve farklı mecralarda verilen tepkilerin gerçekten aynı olup olma-dığına yorumları incelerken cevap arayalım.

Konuyla ilgili farklı sosyal medya mecralarında taradığımız beş yüzü aşkın yorumda, öncelikli olarak karşımıza çıkan yo-rumların büyük çoğunluğunun mecra ve eğilim fark etmeksizin bakanın önerisine karşı olduğuydu. Örneğin, kamuoyunda AKP sempatizanı olarak bilinen ve muhafazakar kitleye hitap eden Haber7.com internet sitesinde yapılan yorumların aşağı yukarı üçte ikisi bakanın önerisini eleştirirken, Yıldız’ı haklı bulanların oranı sadece yüzde 14’tü. Muhafazakar kitlenin öneriye karşı çı-karken yaptığı bazı yorumlar, kimi durumlarda AKP seçmenle-rinden oluşan sosyal medya kullanıcısının kabineden çok mem-nun olmadığı ve Başbakan Erdoğan’a olan sevgilerinden dolayı desteği sürdürdüğünü göstermesi bakımından ilginçti. Örneğin 25 yıldır kamuda çalıştığını söyleyen bir kullanıcı, “Sayın başba-kanım, lütfen bu bakanlar biraz daha dikkatli konuşsunlar. Sizi çok sevdiğimizden oy veriyoruz yoksa böyle açıklama yapan ba-kanlara asla oy vermeyiz” derken, başka bir kullanıcı da “Sayın Başbakanımız olmasa sizlere zırnık oy vermeyiz ama dua edin Başbakan’a, onun hatırına verilen oylarla ordasınız ya” diyerek tepkilere destek veriyordu. Hatta kimi kullanıcılar “sandıkta gö-rüşürüz” diyerek AKP’ye verdikleri oyların garanti olmadığını da ima ediyorlardı.

Muhafazakar sosyal medyada tepkiler bu şekilde yükselirken, ana akım medyanın sosyal medya araçlarında da oransal olarak bakana gelen tepkiler benzerdi. NTVMSNBC Facebook sayfa-sında ve Habertürk.com internet sitesinde yapılan yorumlarda yine yüzde 70-75 oranında (Haber7’ye oranla küçük bir farkla fazla) bakana karşı çıkılırken, desteğin oranı da hemen hemen muhafazakar medyadakiyle aynıydı. Ancak bu mecralarda farklı

Page 47: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

47Türkiye ve Sosyal Medya

olarak karşımıza çıkan tepkinin tonu ve gerekçesiydi. Haber7’de yapılan yorumlarda, bakanların Erdoğan’ın performansının altın-da kalması eleştirilir ve verilen oyların hesabı sorulurken, ana akımda ağırlıklı temalar getirilmek istenen düzenlemenin Avru-pa’daki eş değerlerinden daha ağır olduğu ve milletvekillerinin kendilerine ayrıcalıklar sağlarken, yurttaşların yükünü arttırdığı yönündeydi. Burada tabii ana akım sosyal medya kullanıcısının kendisini muhafazakar mecralardakinden farklı konumladığını görüyoruz. Bu iki ihtimali akla getiriyor. Ya ana akım mecralar AKP seçmenine çok fazla hitap etmiyor ve bu kitle kendi görüşü-ne daha yakın medyayı tercih ediyor ya da en azından muhafaza-kar medyayı AKP’ye ve hükümete tepkilerini iletebilecekleri daha sağlıklı bir kanal olarak görüyorlar. Bu ikinci ihtimal, AKP’nin ana akım medyayı dikkate almadığı ya da “eleştiri yapacaksak da kendi aramızda yapalım” düşüncesinden kaynaklı olabilir. Bizim araştırmamız tabii ki bu ihtimallerin doğruluğunu saptama ama-cı gütmüyor, ancak muhafazakar (sosyal) medya ve kullanıcıları hakkında aslında ne kadar az şey bilindiğini gösteriyor. Bu konu-da yapılacak bir kamuoyu araştırması, belki de Türkiye’yi daha rahat anlamaya aracı olabilir.

Profil olarak daha çok merkez sola yakın görünüm çizen ve genelde ortak trendler izleyen EkşiSözlük ve Twitter, bu konu-da da bizi çok fazla yanıltmadı. Her ne kadar bu konuda Taner Yıldız’a gösterilen tepkinin oranı bakımından bu iki mecrayla diğerleri arasında kayda değer bir fark yoksa da, Twitter’da ve EkşiSözlük’te diğerlerinde olmayan bir kaygı ciddi bir şekilde seslendiriliyordu. Twitter’da yüzde 19, EkşiSözlük’te ise yüzde 24 oranında kullanıcı, Taner Yıldız’ın çalışma saatlerini ezan sa-atlerine göre ayarlamak istediğini, bu uygulamanın İslami düze-ne geçiş yönünde bir adım olduğunu savunuyordu. Başka mecra-larda dikkate bile alınmayacak kadar az dillendirilen bu iddianın, bu iki mecrada ciddi bir vurgu taşıması bize Türkiye’de sosyal

Page 48: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

48 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

medya mecralarının başlangıçta anlattığımız, diğer bölümlerde ise daha detaylı sentezlediğimiz farklarının gösterilen tepkileri anlamlandırma konusunda ne kadar kritik olduğunu gösteriyor.

Her ne kadar Taner Yıldız’ın önerisi, Türkiye’nin hızlı değişen gündeminde kaynayıp giden yüzlerce konunun arasına katıldıysa da, sosyal medya analizi konusunda bize oldukça değerli veriler bıraktı. Özetlemek gerekirse; Türkiye’de sosyal medya kullanıcı-ları her ne kadar net gözlemlenebilir kamplara ayrılmışlarsa da, kendi hayatlarına doğrudan dokunan meselelerde benzer tepki-ler verebiliyorlar. Sözkonusu olan başörtüsü ya da alkol yasağı gibi toplumun bir kesimini doğrudan ilgilendiren ama diğerini hiç ilgilendirmeyen bir konu olduğunda kolaylıkla karşıtlık ku-ran gruplar, mesele bir saat eksik uyumak ve işe erken gitmek gibi her insanın hayatını etkileyen basit bir konu olduğunda ortak tepki verebiliyorlar. Bundan çıkarılması gereken sonuç, Türkiye’de genel kaygılardan ve makro meselelerden çok “küçük siyaset”in her zaman daha geniş kitlelerde etki yapması olmalı. Yani sendikalaşmayı güçleştiren ve çalışanların haklarını arama-sını engelleyen düzenlemeler yaptığınızda tepki görmezsiniz ama çalışanlara “artık bir saat eksik uyuyacaksınız” diyemezsiniz. Kü-çük bir hafıza yoklaması, DP’den AP’ye, oradan ANAP’a, DYP’ye ve AKP’ye aktarılan merkez sağ siyasi geleneğin Türkiye’deki bu refleksi iyi kullandığını, makro ve tepeden siyaseti benimseyen CHP’nin ise bu konuda genelde hantal kaldığını hatırlatmaya ye-terli. Oysa bu örnekte görüyoruz ki, en koyu AKP seçmeni bile böyle bir meselede yapılan hatada oy pusulasını cebinden çıkarıp bakanın burnuna sallayabiliyor. Bunu algılamak ve kullanmak, Türkiye’de sosyal medyanın da yükselişiyle her zamankinden bile daha net sonuçlar verebilir.

Sosyal medyanın siyasi eğilimlerine dair bu konudan çıkan bir başka önemli nokta; yorumları anlamlandırırken nerede du-racağınızı iyi bilmelisiniz. Kullanıcıların aynı tepkiyi farklı ne-

Page 49: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

49Türkiye ve Sosyal Medya

denlerle, farklı mecralarda verdiği gerçeğini atlarsanız, verilen mesajı yanlış algılamanız fazlasıyla mümkün. Yalnızca Twitter’a bakılarak yapılan bir analiz, Türkiye sosyal medyasında mesai saatlerinin İslami düzene göre ayarlandığı kaygısının çok güçlü bir şekilde yaşandığını ortaya koyabilirdi. Oysa bu kaygı, top-lam taradığımız yorumlarda yalnızca yüzde 8’lik bir dilimi işgal edebiliyor. Aynı şekilde yalnızca Haber7’ye bakılarak yapılacak analiz de Türkiye’nin dört bir yanının öfkeli AKP seçmenleriyle dolu olduğu yanılsamasını yaratabilirdi. Oysa gördük ki, kendini açık açık AKP taraftarı olarak konumlayanlar “kendi medyaları” dışında tepkilerini göstermekten çok da hoşlanmıyor, belki diğer mecraları kullanmıyorlar bile. Yani aidiyet, tepkilerin bir nok-tadan öteye kamulaşmasına engel oluyor. Tepki, bir nevi kapalı devre olarak ifade ediliyor. O kapalı devrenin içine bakmazsanız tepkiyi göremiyorsunuz.

Taner Yıldız olayının bize gösterdiği şey, Türkiye sosyal med-yasına bütünlüklü bir bakış atmadan yapılacak her yorumun ek-sik ve sığ kalabildiği. Sosyal medya mecraları ve kullanıcıları gö-ründüğünden çok daha karmaşıklar ve kime nasıl seslendiğiniz, aldığınız cevabı doğrudan değiştiriyor. Toplumun en azından sosyal medyadaki hiçbir kesimi görüldüğü ya da sanıldığı kadar düz ya da edilgen değil. Bundan başta AKP ve CHP olmak üzere tüm siyasi hareketlerin çıkaracağı dersler mutlaka vardır.

“SİGARA İÇME KARDEŞİM, ALKOLÜ DE AZ TÜKET”

Son yıllarda Türkiye ana akım siyasetinin temel eksenini oluş-turan “laiklik-muhafazakarlık” tartışması (ya da kamplaşması), sosyal medya taramalarımız sırasında da karşımıza sıklıkla çıkan bir temaydı. Genelde AKP’nin muhafazakar politikalar izleye-rek aldığı kimi kararlara laik, ama özellikle de Kemalist kitlenin tepkisi ve buna karşı muhafazakâr kullanıcıların aldığı defansif

Page 50: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

50 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

tutum şeklinde özetleyebileceğimiz bir şablon, pek çok farklı ko-nuda kendisini benzer şekillerde gösterdi. Bu durumun en be-lirgin şekilde ortaya çıktığı konulardan bir tanesi ise hükümetin belli kalemlere uygulanan Özel Tüketim Vergisi’ni yükseltmesiy-di. Başbakan Tayyip Erdoğan, “Sigara içme kardeşim, alkolü de az tüket” sözleriyle konuyu zamlardan zararlı alışkanlıklara ge-tirirken, Kılıçdaroğlu ve CHP yapılan ayarlamanın zam olduğu-nu, sudan ekmeğe kadar tüm temel ürünlere yansıyacağını iddia ediyordu.

Burada önemli bir siyasi değişime dikkat çekmek gerekiyor. Erdoğan, geçmişte Deniz Baykal liderliğindeki CHP’yle laiklik tartışması üzerinden girdiği polemiklerden genelde desteğini arttırarak çıkmıştı. CHP’nin Baykal döneminde, özellikle de 27 Nisan 2007 e-muhtırası zamanında çizdiği “Kemalist, askerci, statükocu, zengin büyük şehir partisi” imajı, Erdoğan’ın muha-fazakar Anadolu seçmeniyle kurduğu bağı kuvvetlendirmesini sağlamış, aldığı desteği yüzde 50’ye kadar dayandırmıştı. İlerle-yen dönemde CHP’de yaşanan lider değişikliğinin getirdiği po-litik kırılma, AKP’nin karşısında durarak güçlendiği bu imajın çözülmesine yönelik adımları beraberinde getirdi. Kılıçdaroğlu CHP’si, “bir avuç modernin elit yaşamının derdine düşmüş parti” görüntüsünden “halkın dertlerini sahiplenen” parti olma nokta-sına ilerlemeye çabalarken, karşısında sıklıkla Erdoğan’ın hatır-latmalarını buldu. Kılıçdaroğlu, Ecevit ve Erdal İnönü’nün mira-sını sahiplenmeye uğraşırken, genelde tek parti ile, İsmet İnönü ve sonrasında Deniz Baykal’ın bıraktıklarıyla yüz yüze bırakıldı. Burada da bunun net bir örneğini görüyoruz. Erdoğan’ın ısrarla yaptığı sigara-alkol vurgusuna, Kılıçdaroğlu ve ekibinin su-ek-mekle cevap vermesi, iki tarafın da yakın zamanda birbirine karşı izlediği politikanın son derece sembolik bir örneği. Peki CHP’ye ve AKP’ye yakın sosyal medya kullanıcıları bu konuda, destekle-dikleri partinin izlediği stratejiyle ne kadar paralel bir tavır ortaya

Page 51: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

51Türkiye ve Sosyal Medya

koydular. Bir başka deyişle partiler sosyal medyadaki destekçile-rine politikalarını ne kadar benimsetebildiler?

Twitter’a baktığımızda, başbakanın açıklamalarının #recep-boylebuyurdu hashtag’i altında tartışıldığını gördük. Hashtag’in bu şekilde oluşturulması, Erdoğan’ı eleştirenlerin konuyu üçün-cü bir yaklaşımla karşıladığını göstermesi bakımından ilginç bir durum. Zira “Recep böyle buyurdu” cümlesi, Erdoğan’ın çekme-ye çalıştığı gibi bir hayat tarzı tartışması ya da CHP’nin yapmaya çalıştığı gibi bir yoksulluk tartışması içermekten ziyade, Başba-kan’ın otoriterliğine vurgu yapıyor. “Buyurmak” fiilindeki “pa-dişahlık” iması, İslami çağrışımlardan ziyade, keyfi bir otoriteyi akla getiriyor. Yapılan yorumlarda da bunu görebiliyoruz. “Sana mı soracağız ne yapacağımızı, kainatın sahibi sen misin” ya da “duydunuz başbakan hazretlerini, ayağınızı denk alın” gibi yo-rumlar Erdoğan karşıtlarında Başbakan’ın gücün tek sahibi olma hırsında olduğu kaygısının hakim olduğunu gösteriyor. Bütün yorumların yarısından biraz fazlasını oluşturan bu kitlenin konu hakkındaki temel kaygısının laiklik olmadığını, ama Kılıçdaroğ-lu’nun yaptığı yoksulluk vurgusunun da hedefini tam bulamadı-ğını görüyoruz. CHP’nin kullandığı jargonun tam benimsenme-mesinde Twitter’ın geç Türkçeleşmesinden kaynaklı olarak biraz daha üst sınıfa hitap etmesinin rolü olduğu da söylenebilir.

Diğer taraftan Erdoğan karşıtlarının yaptığı otoriterlik vur-gusunun, AKP destekçisi kullanıcılar tarafından da -tabii karşıt hislerle- kabul edildiğini görüyoruz. Toplam yorumların yüzde 31’ini oluşturan kesimin temel argümanı, halkın Tayyip Erdo-ğan’ın otoriter yönetim tarzından memnun olduğu yönünde. “Ak Parti %50 oy aldı. #recepboylebuyurdu diye mi o kadar oy aldı ;) gerçeklerden kaçmayın” ya da “Bu halk sandıkta cevabını verdi. Siz Twitter’da yırtının durun. Twitter’da değil sandıkta görüşelim gençler” biçimindeki yorumlar çoğunluğun desteğini almanın beraberinde bir çeşit “sürekli haklı olma” düşüncesi yarattığını

Page 52: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

52 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

gösteriyor. AKP destekçilerinin “siz istediğinizi deyin, biz çoğun-luğuz” amentüsüne sarılmasını başka konularda da gözlemledik. Diğer taraftan “siz Twitter’da konuşun, biz sandıkta konuşuruz” sataşmasının iktidara destek veren kullanıcıların Twitter’ın Tür-kiye’nin hakim siyasal trendlerini doğru yansıtmadığının muha-liflere nazaran çok daha farkında olduğunu göstermesi bakımın-dan önemli.

Muhalif, özellikle de Kemalist eleştirilerin daha çok alan bul-duğu EkşiSözlük’te yapılan yorumlarda ise bu konuda Başbakan’a yönelik eleştiriler, toplam yorumların yüzde 98’ine yaklaşıyor. Burada Twitter’dakinin aksine Erdoğan’ın “içki-sigara” vurgu-sunun çok daha fazla cevap bulduğunu görüyoruz. Bu nokta-da, EkşiSözlük kullanıcısının Twitter kullanıcısına kıyasla daha “eski CHPci” ya da Kemalist bir çizgi izlediğini söylemek her ne kadar tamamen isabetsiz olmasa da, eldeki verinin sunduklarını abartmak olur. ÖTV meselesinin EkşiSözlük kullanıcısı tarafın-dan “içki-sigara” ekseninde algılanmasının bu mecranın kulla-nıcılarının ağırlıklı olarak daha genç, üniversiteli olmasından ve Erdoğan’ın açıklamalarının onların hayat alanına daha fazla do-kunmasından kaynaklı olduğunu söylemek belki biraz daha doğ-ru olacaktır. EkşiSözlük’teki tepkilere bakınca, CHP’nin “yoksul-luk” üzerine bina ettiği söylemin, henüz pek çoğu ev geçindirme durumunda olmayan genç seçmeni de pas geçtiğini görebiliyo-ruz. CHP’nin ürettiği yeni politikalarla, özellikle SHP (Sosyal-de-mokrat Halkçı Parti) sonrası dönemde Kemalizm üzerinden ke-mikleşmiş tabanının tam olarak birbirine oturmaması, belli ki bu partinin ilerleyen dönemde de en önemli sorunu olacak.

Daha kitlesel olması ve farklı toplum kesimlerine daha fazla hitap etmesi açısından Facebook ve gazetelerin internet siteleri, “yeni CHP”nin politikalarının pek çoğu hâli hazırda AKP seçme-ni olan geniş halk kitlelerine ne derece ulaşabildiğini görmek açı-sından daha kritik. Aynı şeyi, AKP destekçilerinin CHP’yi Erdo-

Page 53: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

53Türkiye ve Sosyal Medya

ğan’ın mı yoksa Kılıçdaroğlu’nun mu istediği şekilde algıladığını anlamak bakımından da önemli. Hürriyet’in Facebook sayfasın-da konuyla ilgili yapılan yorumlara baktığımızda, Kılıçdaroğ-lu’nun yüzünün biraz olsun gülebileceğini söyleyebiliriz. Sayfada yapılan yorumların yüzde yetmişe yakını Başbakan’ı eleştirirken, hakim konunun “içki-sigara” ya da otoriterlik değil de fakirlik ol-ması konunun Facebook kullanıcısı ve birçoğu da aile geçindiren kitle tarafından Kılıçdaroğlu’nun istediği gibi anlaşıldığını gös-teriyor. Tabii bu, söz konusu kitlenin doğrudan CHP sempatisi beslemeye başlayacağı anlamına gelmiyor. Ama “yeni CHP”nin sosyal politikalarını dayandırabileceği yoksulluktan şikayetçi bir kitlenin var olduğu anlamına geliyor ki; bu kitlenin Baykal dö-neminde AKP’ye ve diğer partilere terk edildiği düşünüldüğünde kıpırdanmaya çalışan ana muhalefet partisi için hiç yoktan iyi-dir. Olayın AKP tarafına baktığımızda ise hakim tavrın “paranız yoksa lüks malları almayın” olduğunu görüyoruz. Bu, konunun bu mecradaki AKP destekçileri tarafından da Erdoğan’ın istediği şekilde anlaşılmadığını gösteriyor. Tabii, konunun başında an-lattığımız şablona dönüp, sosyal medyadaki AKP’lilerin genelde CHP’lilerin tepkisine karşı defans yaptığını hatırlayalım. Yani konunun algılanma biçiminin CHP’nin istediği şekilde oluşması bu şablona göre anormal değil. Bunun böyle olmasının AKP’ye çoğu zaman dezavantaj sağlamadığını da belirtelim. CHP’nin ve destekçilerinin saldırgan gözükmesi, “eski CHP”yi hatırlatması bakımından AKP’nin lehine dahi sayılabilir.

Gazetelerin internet sitelerindeki yorumlar da yine pek çok kez olduğu gibi Facebook’la örtüşüyor. Habertürk sitesindeki yorumların üçte ikisi Başbakan’ı eleştirirken, hakim tema yine zamlar ve yoksulluk. Burada yorum yapan kimi okuyucuların AKP seçmeni olması ve “Ben Ak Partiliyim.. Son 1 haftadır bu zamla ilgili yapılan açıklamaların tamamı fiyasko... kendinize ge-lin lütfen...” örneğindeki gibi kayda değer sayıda eleştirel yoruma

Page 54: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

54 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

rastlanması, belki de AKP sosyal medya yöneticileri tarafından en çok ciddiye alınması gereken durum.

Özetlemek gerekirse; Özel Tüketim Vergisi’yle ilgili tartışma-larda tüm sosyal medya mecralarında ağırlıklı olarak Başbakan eleştirilirken, eleştirinin yönü mecraya göre değişiyor. Daha genç ve merkez sol tandanslı kullanıcıların fazla olduğu EkşiSözlük’te içki-sigara konusu üzerinden yaşam tarzına müdahale ön plana çıkarken, Twitter’da başbakanın otoriterliği, daha çeşitli sosyal katmanlara hitap eden Facebook ve gazete internet sitelerinde ise yoksulluk-hayat pahalılığı yorumların ana temasını oluştu-ruyor. Buradan birkaç sonuç çıkıyor. Birincisi; farklı mecralar, farklı hassasiyetlerin ve farklı tepkilerin doğduğu yerler. Daha önce de söylediğimiz gibi bunları sentezlemeden tek tek okumak doğrudan yanlış sonuçlar verebilir. İkincisi; AKP’nin arkasında her ne kadar çok sağlam duran bir destekçi topluluğu olsa da, insanların hayatına bire bir yansıyan uygulamalar seçmenler ara-sında rahatsızlık yaratıyor. CHP, yeni yönetimiyle bu seçmenlere oynuyor ancak eski yönetiminin yıllardır yarattığı imaj nedeniyle bunda tam başarılı değil. Diğer taraftan kendi tabanına da derdini tam anlatamıyor. Kılıçdaroğlu’nun politikalarını kendi tabanına benimsetebilmesi ve AKP’ye oy vermiş ama huzursuz insanların gönlünü kazanması gerekiyor. Bu kolay olmayan ama CHP için kaçınılmaz bir yol. CHP’nin en kemikleşmiş tabanıyla, oyuna ta-lip olduğu kitle arasındaki sosyal farklar kuşkusuz bu işi daha da zorlaştıracaktır. Ama Kılıçdaroğlu’nun partisinin bulunduğu yerden ileri gidebilmek için başka bir şansı da yok gibi.

KONU HİZBULLAH, KULLANICI ANONİM

Sosyal medya taramalarımızı yaparken dikkat ettiğimiz nokta-lardan bir tanesi gündemde öne çıkan konuların tüm mecralarda birbirine yakın oranlarda işlenip işlenmediğiydi. Şunu net olarak

Page 55: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

55Türkiye ve Sosyal Medya

söyleyebiliriz ki, her ne kadar bazı konular bazı mecralarda daha fazla gündemde kalsa da, tek bir mecrada kendine yer bulan konu yok denecek kadar az. Mecralar arasında bir geçişliliğin olduğun-dan bahsetmek mümkün. Bu geçişlilik farklı yollardan gerçek-leşebiliyor. Gazetelerin internet sitelerindeki haberler paylaşım araçları sayesinde Facebook’ta ve Twitter’da kolaylıkla paylaşıla-biliyor. EkşiSözlük’te de benzer araçlar var ama hem bu araçların sitenin sade ara yüzü içinde ayırt edici bir yerde görünmeme-si, hem de bütün bir konu başlığının değil de yalnızca bir giriyi paylaşmanın mümkün olması nedeniyle buradan link bazında diğer mecralara geçişlilik oldukça zayıf. Ancak EkşiSözlük’ün trend belirleme gücünün fazla olması, burada yoğun tartışılan konuların diğer mecralara da taşmasını mümkün kılıyor. Twitter ve Facebook da yapı olarak dışarıdan kolaylıkla link alabilirken, dışarıya çok fazla link vermiyor, paylaşımı kendi içlerinden dön-dürüyorlar. Bu iki mecra, gündemi etkileme özellikleri sayesinde diğer mecralara etki edebiliyor. Gazetelerin internet siteleri ise başında “eşik bekçisi” görevi gören editörler bulundurduğu için diğerlerinden ayrılıyor. Burada gündemi diğer mecraların aksine kullanıcılar belirlemiyor ama kullanıcıların eğilimleri içeriğe etki edebiliyor (tabii ki başka etkenlerle beraber). Yine de buralarda akışın daha ziyade içeriden diğer mecralara doğru olduğunu söy-leyebiliriz. Dolayısıyla genelde karşımıza çıkan akış şu şekilde oluyor; gazetelerin internet sitelerinde yayımlanan haberler Twit-ter’a, Facebook’a ve -doğrudan linkleme olmadığı için kısmen- EkşiSözlük’e yayılıyor; buralarda daha geniş kitlelere ulaşıp hem haberin ilk çıktığı mecrayı besliyor, hem de kendi içinde geniş katılımlı bir tartışma yaratıyor. Bu mecraların bir konuyu kitlesel-leştirebilme özelliği, çemberi tamamlayarak haber sitelerinin içe-riğine etki ediyor. Gördüğünüz üzere, her ne kadar her mecranın diğeri üzerinde belli bir etkisi varsa da, pürüzsüz bir döngüden bahsedemiyoruz. Bir konunun hangi mecradan diğerine nasıl ya-

Page 56: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

56 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

yılacağı, hem konunun içeriğine, hem mecranın yapısına bağlı. Bir haberin Facebook’ta hangi sayfada ya da hangi haber sitesin-de yayımlandığı bile bu döngüyü fazlasıyla etkileyebiliyor. Zira sayfaların ve sitelerin hem kitleleri, hem de diğer mecralarla etki-leşimleri birbirinden farklı. Mesela MHP’nin iç gündemiyle ilgili bir haber Facebook’taki milliyetçi sayfalarda yoğun tartışılırken, Twitter’da hiç ilgi görmeyebiliyor. Diğer taraftan Facebook etki-leşiminin yoğun olduğu (mesela yorum kısmında Facebook’un yorum aracı kullanılan) bir sitede yorumlar o mecraya kayarken, Haberturk.com gibi anonim yorum yapılabilen ve Facebook etki-leşiminin hâliyle daha düşük olduğu bir mecrada yorumlar sitede yoğunlaşıp diğer mecralara taşmıyor. Yine özel haberlerin de ilgi-li medya kuruluşunun Facebook-Twitter etkileşimi düşükse site-nin dışına çok taşmadığını görebiliyoruz. Anlayabileceğiniz gibi, bir haberin hangi mecrada “patlayıp” gündem yaratacağını önce-den tespit etmek ya da bunun için genel kurallardan bahsetmek hemen hemen imkânsız. Zaten biz de bu tip genellemelere her düştüğümüzde incelediğimiz konularda karşımıza çıkan doneler bizi o yoldan döndürdü. Vardığımız sonuçlardan biri şu oldu; sosyal medyada bir haberin gündem yaratmasını kolaylaştıran belli başlı prensipler var ama genel bir reçete yok. Sosyal med-yada neyin nasıl reaksiyon aldığını incelemek istiyorsanız vaka bazlı gitmeli ve her haberin kendi dinamikleri olduğunu kabul etmelisiniz. Bizim bu çalışmada yaptığımız gibi...

Başta belirttiğimiz gibi, incelediğimiz konular arasında tek bir mecraya sıkışıp kalan fazla konuya rastlamadık. Ancak Ekim 2011’de gerçekleşen Hizbullah tahliyeleri bu özelliğe sahipti. Bu haber, sosyal medyaya Habertürk’ün internet sitesi üzerinden ya-yıldı ve yorumların neredeyse tamamını tek başına bu site üretti. Bu noktada durup Haberturk.com’daki bir özelliğin bu durumu büyük ölçüde tetiklediğinin altını çizmemiz gerekiyor. Bu mecra, hemen hemen diğer tüm haber sitelerinin aksine okuyucularına

Page 57: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

57Türkiye ve Sosyal Medya

anonim yorum yazma imkânı sunuyor. Türkiye gibi siyasi, hele de dini konuların fazlaca uluorta tartışılmasının yadırgandığı bir ülkede anonimlik çok önemli bir yerde duruyor. Hizbullah gibi içinde hem din, hem yargı, hem siyaset bulunduran bir konu-da -IP adresi dışında- gerçek kimliği tamamen gizleme olanağı yarattığınızda insanların görüşlerini daha rahat ifade etmesini sağlayabiliyorsunuz. Facebook ve Twitter, az ya da çok gerçek kimliklere değen mecralar olarak bu rahatlığa sahip değiller. Ek-şiSözlük de her ne kadar nick kullanılan bir mecra olsa da, nick sahiplerinin tüm özel bilgileri site veritabanına kayıtlı. Site yöne-timinin bunları gerekli hâllerde yargıyla ya da polisle paylaşmak konusunda hiçbir direnç göstermediğini de düşünürsek, kullanı-cının belli bir risk algısına sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Öte yandan bu üç mecrada oluşturulan profiller, zaman içinde girilen içerik arttıkça, kullanıcıya “internet personası” diye kav-ramsallaştırabileceğimiz yeni bir kimlik kazandırıyor. Bu kimlik, sanal ortamda prensipleri olan, belli bir çizgi taşıyan, belli bir tu-tarlılığı (ya da belli tutarsızlıkları) ürettikleri içerikte barındıran sanal kimlikler hâline geliyor. Sosyal medya kullanıcıları, oluş-turdukları bu sanal kimliği de zedelemekten imtina ediyor.

Anonim yorumlar ise kullanıcıya belli düzeyde güvenlik hissi sağlıyor. Bunun yanı sıra, üye olmadan, şifre girmeden, hemen akla geleni yazabilmek de yorum sayısını arttıran bir faktör. Tabii anonim yorumlara izin vermek, site yönetimi açısından ciddi bir moderasyon yükü getiriyor. Ama buna cesaret ettiğinizde, bu ör-nekte Habertürk’ün yaptığı gibi karşılığını alıyorsunuz.

Hizbullah tahliyeleri konusunda, neredeyse tamamı anonim olan Haberturk.com yorumlarının içeriğine dönersek, yorumla-rın yüzde 40’ına yakını İslamcı örgütün militanlarının hüküme-tin baskısıyla tahliye edildiğini düşünüyor. Hemen hemen dört kullanıcıdan biri, yargının İslami örgütlere diğerlerinden farklı davrandığı inancında. Yüzde yirmiye yakın bir kesim ise hükü-

Page 58: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

58 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

metin bu örgütü PKK’ya karşı kullanacağına inanıyor. Tahliyele-rin AKP’yle ya da hükümetle bir ilgisinin olmadığına inananların oranı ise yalnızca yüzde 11. Yapılan yorumlarda yaklaşık yüzde 85’lik bir kesimin tahliyenin bir şekilde bir hükümet operasyonu olduğunu söylemesi, belki de bahsettiğimiz anonimliğin kolay-laştırdığı bir durum. Tabii ki bunu doğrudan ölçmenin bir yolu yok ama yüzde 85, komplo teorisine gayet meraklı olduğunu daha evvel ifade ettiğimiz Türkiye sosyal medyası için bile bir hayli yüksek bir oran.

Anonimliğin etkisini karşılaştırmalı olarak ölçebileceğimiz bir yöntem olarak Habertürk’ün Facebook sayfasını seçtiğimizde, gözlemlerimizin doğru olduğunu görüyoruz. Burada yapılan yo-rumların yüzde 40’ı hükümet lehinde ya da aleyhinde bir eğilim içermiyor. Hizbullah-hükümet ilişkisini kuranların oranı ise yüz-de 25’i bulmuyor. Diğer taraftaki yoğunlukla bunu kıyasladığı-mızda mantık olarak aynı mecranın uzantısı sayılabilecek iki say-fada anonimliğin yol açtığı farkı çok daha net görebiliyoruz. Aynı şekilde Twitter’daki az sayıdaki yorumda karar ağırlıkla protesto da edilse, komplo teorilerinin çok da fazla olmadığını görüyoruz. Tabii burada şunu da unutmayalım; bir mecrada mesajların yo-ğunluğu arttığında yorumların tonu, yeni yazılacak mesajları da etkileyebiliyor. Yani Haberturk.com’daki komplo teorilerinin yo-ğunluğunda yeni yorum yazanların eski yorumların oluşturduğu gündemden etkilenmiş olmaları kuvvetle muhtemel. Bu haber sitelerinde karşımıza sıklıkla çıkan bir durum. Öyle ki bazen ha-berin kendi içeriği atlanarak yorumlarda ortaya atılan komplo teorisi tartışılmaya başlanıyor. F16’ların kaynak kodları olayında bunun net bir örneğini görmüştük.

Hizbullah olayı, diğer olaylarda da gördüğümüz olayların arkasında başka şeyler arama eğiliminin bir örneğini sunması-nın yanında mecranın yapısının da bazen yorumların içeriğinde belirleyici olabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla, yine her zaman

Page 59: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

59Türkiye ve Sosyal Medya

dediğimiz gibi sosyal medyayı homojen bir blok olarak almamak ve yorumları her zaman mecrayla beraber incelemek gerekiyor. Bu olayın ortaya çok açık olarak koyduğu şu; bazen mecraların üst kategorisi bile (haber siteleri ya da Facebook sayfaları gibi) ayrımları görmeye yetmiyor; mutlaka mecraya ve konuya ilişkin ayrı bir analiz gerekiyor. Bunun anlaşılamamış olması, Türkiye’de sosyal medya çalışmalarında, özellikle de politik alanda sürekli yanlış sonuçlara varılmasına neden oluyor.

KARDEŞ NASIL KOKAR? DEMİRTAŞ’IN DEPREM AÇIKLAMASI

Türkiye’nin son dönemde yaşadığı doğal felaketlerin en bü-yüklerinden biri olan Van Depremi, sosyal medyada farklı yön-leriyle tartışıldı. Ancak bu tartışmaların en önemli ortak özellik-lerinden biri Kürt Sorunu’na yönelik alt metinler taşımalarıydı. Sosyal medya kullanıcıları Van Depremi’yle ilgili konuları (devlet yardımlarına yönelik eleştiriler, medyada çıkan haberler, siyasi-lerin açıklamaları gibi) Kürt Sorunu bağlamı içerisinde değerlen-dirdi ve vardığı yargılar da çoğu kez bu konudaki görüşleriyle paralel oldu. Yani sosyal medya kullanıcıları, Van Depremi üze-rinden Kürt Sorunu’nun tüm semptomlarını gözler önüne serdi desek, yanlış olmaz.

Bu tespitin belki de en gözle görülür biçimde doğrulandığı olay, deprem sonrasında BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın yaptığı açıklamalardı. Genel seçimlerde Van’da toplam yüzde 47’lik oy oranıyla dört bağımsız milletvekilini Meclis’e gönder-meyi başaran hareketin lideri, ülkenin her yanından deprem böl-gesine gönderilen yardımlar için “Türkiye’nin dört bir yanından gelen yardımlarda kardeş kokusu var, kardeş selamı var, herkese teşekkürler…” açıklamasını yapmıştı. Türkiye’nin genel politik atmosferine göre son derece yumuşak olan bu ifadelerin sosyal

Page 60: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

60 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

medyada aldığı reaksiyon, normal bir ortamda beklenecek yansı-maların zıttı yönde gerçekleşti.

Twitter’da Demirtaş’ın açıklamasına yapılan yorumların yarı-sına yakını, BDP liderinin açıklamalarını samimiyetsiz bulurken, partiyi “terörün sorumlusu” olarak gördüğünü ifade ediyordu. Buna karşın yaklaşık üçte birlik bir kesim Demirtaş’ın ifadelerini destekliyor ve bu olayın Kürt Sorunu’nun çözümü için yeni bir başlangıç olmasını umut ediyordu.

Twitter’ınkine yakın bir kullanıcı profiline sahip olan Ekşi-Sözlük’te de çoğunluk Demirtaş’ın sözlerine tepkiyle yaklaştı. Burada BDP liderinin sözlerini eleştirenler genelde bunu samimi-yet üzerinden değerlendirdiler. Diğer taraftan, aşağı yukarı Twit-ter’dakine yakın bir oranda kullanıcı EkşiSözlük’te Demirtaş’ın ifadelerine sahip çıktı. Bu kullanıcılara göre Demirtaş’ın açıkla-maları medyada yer bulan milliyetçi ifadeler karşısında samimi-yet sınavına sokulmayı hak etmiyor.

Muhafazakar kitleye hitap eden Haber5.com internet sitesi-nin Facebook sayfasında ise Demirtaş’a yönelik tavır çok daha sertti. İki yüze yakın yorumun yüzde 90’ından fazlası Demirtaş’a yönelik eleştiri ya da hakaret/küfür içerirken, BDP liderinin açık-lamasına olumlu yaklaşanların oranı ise yüzde 6 civarındaydı. “Sen ve senin gibiler geberseydi ya!” “Bizim senin gibi hain kar-deşimiz yok!”, “Oraların sahibiymiş gibi konuşuyor” gibi ifadeler, yorumların genel tonunu temsil ederken; Güneydoğu Anado-lu’nun Türkler’in olduğu, BDP’nin terörü desteklediği, BDP’lilere değil sıradan halka yardım edilmesi gerektiği sürekli tekrarlanan temalardı. Muhafazakar kitlenin Demirtaş’a, biraz daha merkez sola yakın olarak gözlemlediğimiz Twitter kullanıcılarından çok daha sert tepki vermesi ve aslında gayet ılımlı ifadeler kullanılan bir konuşmaya hakaret ve tehditlerle karşılık verebilmesi, aslında Tayyip Erdoğan’ın 2011 genel seçimleri öncesi Kürt Hareketi’ne ve BDP’ye karşı takındığı milliyetçi tavrın bir yansıması olarak

Page 61: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

61Türkiye ve Sosyal Medya

kabul edilebilir. Özellikle BDP’ye karşı kullanılan argümanların ve ifadelerin geride kalan bir yıl içerisinde hem Erdoğan, hem de AKP’nin diğer ileri gelenleri tarafından sıkça tekrarlandığını söylemek gerek. Tabii, BDP’nin AKP’nin bölgedeki doğrudan ra-kibi olması ve iktidar partisinin seçimlerde gerisinde kaldığı Kürt Hareketi’ni seçim sonrasında meşru alanın dışına itme stratejisini izlemesi de muhafazakar kullanıcının Demirtaş’a karşı olan bü-yük tepkisini tetiklemiş olabilir.

Daha genel bir kullanıcı kitlesine hitap eden Vatan Gazete-si’nin web sitesindeki yorumlar da muhafazakâr kitlenin yorum-larından çok farklı değildi. Yapılan 150’nin üzerindeki yorumda yüzde 95’e yakın kullanıcı Demirtaş’ı eleştirirken, kullanılan dil yine son derece sertti. Burada hakim tema ise “başı sıkışınca kar-deş, rahatken terörist”ti. Bu tarz ifadeleri bu mecradaki yorum-larda defalarca gördük. Buradaki yorumlardaki bu sert tavırda yine AKP’nin Kürt Hareketi’ni doğrudan hedef aldığı politikala-rının etkili olduğunu görmek mümkün. Ancak Vatan’ın Haber5.com gibi neredeyse tamamen muhafazakar kitleye hitap eden bir mecra olmadığını düşünürsek, BDP ve Demirtaş’a karşı güvensiz-liğin yalnızca AKP politikalarından kaynaklanmadığını da iddia edebiliriz. Zira, başka olaylarda da gördüğümüz gibi merkez sol-da özellikle Baykal’ın Kemalist CHP’sine ve ulusalcı kanada yakın kullanıcılar da Kürt Sorunu konusunda AKP ve MHP’yle ortak bir söylemi kullanabiliyorlar. Dolayısıyla, her ne kadar AKP, BDP’yi meşru siyaset dışına itme hedefine sahipse de BDP’ye karşı olan tepkinin tek sebebinin bu olduğunu söylemek doğru değil.

Genel bir çerçeve çizmek gerekirse, çıkarılabilecek ilk sonuç BDP ve Kürt Hareketi’nin kendisi ve kendisiyle ittifak içinde ha-reket eden sosyalistler dışında hiçbir siyasi grup tarafından sa-mimi bulunmadığı. Bu, hem Doğu’da, hem de Batı’nın büyük şehirlerinde kayda değer bir seçmen kitlesine sahip olan hareket için hâlâ çözülmesi gereken bir problem. BDP’nin bu konuda

Page 62: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

62 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

en çok zorlandığı nokta ise, incelediğimiz yorumlardan da an-ladığımız üzere Kürt Hareketi ve sosyalistler dışında kalan geniş kitlenin, hareketi hiçbir şekilde meşru görmemesi ve hiçbir di-yaloğa girme niyeti içinde olmaması. Daha önceki bölümlerde AKP-MHP-Baykal CHP’si troykası tarafından daha milliyetçi bir eksene kaydırıldığından bahsettiğimiz ana akım Türkiye politi-kası, BDP’yi gayrimeşru olarak görüyor ve kendi kitlesine bunu kabul ettirmiş vaziyette. Bunda kuşkusuz ana akım medyanın söyleminin de etkisi var. BDP’nin meşru bir siyasi parti olarak varlığını sürdürdüğünü düşündüğümüzde, ülke siyasetinin ne-redeyse yüzde 80’inin partinin meşruiyetinden doğan siyasi hak-larını yok sayması toplumsal barış açısından kritik bir durum yaratıyor. Türkiye seçmeninin aşağı yukarı yüzde 7-10’luk bir dilimine denk gelen bir hareketin siyaseten yok sayılmasının problemlere ve radikalleşmeye yol açtığını ülke tarihinde daha önce görmüştük. Sosyal medyada ve genel politik atmosferdeki bu kamplaşma hâlinin de kaygı verici sonuçları olabilecek bir diyalogsuzluk yarattığını söylemek gerekiyor. Van Depremi bu açıdan da önemli bir örnek. Zira Türkiye halkı ve ana akım siya-setçiler 1990’lı yıllarda defalarca savaşın eşiğine geldiği Yunanis-tan’la 1999 depremi sonrasında yakınlaşabilirken, kendi ülkesi-nin vatandaşlarıyla bu derece zıtlaşması ve doğal bir afet sonrası yapılan ılımlı bir açıklamanın bile olumlu etki yapamaması (hatta olumsuz etki yapması) Kürt Sorunu’nun Türkiye’de hakikaten endişe verici bir noktada olduğunu gösteriyor.

MÜGE ANLI SKANDALI: RÖVANŞİZM, MİLLİYETÇİLER VE SOSYALİSTLER

Türkiye sosyal medyasında tartışılan belli başlı temalar içeri-sinde hararetini her daim koruyan ve gündemdeki olaylara bağlı olarak yeniden alevlenen konulardan belki de en sıcak olanı Kürt

Page 63: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

63Türkiye ve Sosyal Medya

Sorunu. Sosyal medyadaki farklı mecralar Türk ve Kürt milliyet-çiliklerine hareket imkanı sağlıyor. İki tarafın da hassasiyetleri olan konularda Kürt Sorunu’nu tekrar gündeme geliyor ve aslın-da ekstrem sayılabilecek ifadelerle tartışılıyor. Bu anlamda, sosyal medya taramamızı kapsayan dönem içerisinde en çok gerginlik yaratan olaylardan biri Van Depremi sonrasında ATV’de reality show sunan Müge Anlı’nın yaptığı açıklamalardı.

Anlı, depremin Kürt hareketinin aktif olduğu bir bölgede yaşanmasından hareket ederek programında, “Herkes haddini bilecek. Yeri geldi mi taş atacaksın, Mehmetçik’i kuş avlar gibi avlayacaksın sonra zor günlerde canım cicim deyip, yardım iste-yeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakilerin. O taş atanların eli kırılsın. Allah askerlerimize polislere zeval vermesin” şeklinde bir yorum yapmış, daha sonra gelen tepkiler üzerine önce sözlerinin arkasında durmuş, hakkında “ırkçılık” nedeniy-le suç duyurusunda bulunulmasının ardından, konuşmasından dört gün sonra bir radyo programında özür dilemişti.

Müge Anlı’nın sözleri, her ne kadar başını Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin çektiği bir protesto kampanyası sonrasında özür di-lemek zorunda kalmışsa da, sosyal medyada ciddi ve gergin bir tartışmanın doğmasına neden oldu. Bu tartışma, yine hemen her zaman olduğu gibi farklı mecralarda, farklı sonuçlar verdi.

Twitter, diğer mecralara kıyasla anındalık özelliğinin daha güçlü olması sayesinde Anlı’nın sözlerinin ilk tartışıldığı mecra oldu. Twitter’ın özellikle bu tip ani tepki doğurabilecek mesele-lerde genelde diğer mecraların önüne fırladığının altını çizmek gerekiyor. Bizim topladığımız verileri yorumlarken de Twitter’ı genelde ilk sıraya almamızın nedeni, bu mecranın tartışmanın ilk ve çoğunlukla da en sıcak anlarına sahne olması. Yine Ekşi-Sözlük’ün de belli ölçüde bu özelliği taşıdığını ama daha kısıtlı kullanıcıya açık olması nedeniyle Twitter kadar ani tepki ürete-mediğini hatırlatalım. Diğer araçlar ise olmakta olanı yorumla-

Page 64: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

64 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

maktan ziyade olmuş olanı yorumladığı için veri birikimi biraz daha geç oluşabiliyor. Bunun kimi konularda etkisi büyükken, kimi konularda fazla fark yaratmadığını gördük.

Twitter’da Müge Anlı olayı için yapılan ve ilk tepki özelliği ta-şıyan yorumlar, Anlı’yı eleştiren ve destekleyen yorumlar olarak neredeyse ortadan ikiye ayrıldı (%46-42). İki görüş neredeyse eşit taraftar bulurken, ortak nokta ise yapılan yorumların keskin-liğiydi. Bir tarafta Anlı aleyhine ATV önünde bir protesto, tele-fonla şikayet ve suç duyurusu kampanyaları örgütlenirken, diğer tarafta “karşı tarafa inat” vurgusu çok da eksik edilmeden Anlı’nın söyledikleri savunuluyordu. Burada ilginç olan bir nokta da, An-lı’yı destekleyenlerin genelde sunucuyu Selahattin Demirtaş gibi Kürt siyasetçilerin ya da Hülya Avşar gibi Kürt Sorunu’nun çö-zümüne yönelik fikir beyan eden sanatçıların karşısına koyma eğilimiydi. Oysa Müge Anlı’nın sözlerinde Kürt siyasi hareketini veya iki taraf arasında uzlaşma isteyen kesimi hedef alan bir şey yoktu. Buradan Anlı’yı savunan Türk milliyetçilerinin biraz da Kürt Hareketi’ne ya da sorunun çözümünü gündeme getirenlere karşı bir rövanş arayışında olduklarını çıkarabiliriz. Bu tip bir rövanşizm, aslında Türkiye sosyal medyasında (daha doğrusu ül-kenin kendisinde) farklı kesimler tarafından sık sık sergilenen bir tavır. Türkiye’de hakim olan kimi karşıtlıklar genelde kendini karşı tarafla hesap görme üzerinden var ediyor. Bu türlü bir karşı taraf olmadığında ise farklı olaylardaki aktörler sentezlenip, ihti-yaç duyulan karşıtlık yaratılabiliyor. Bu olayda olduğu gibi...

Müge Anlı olayında Twitter’da rastladığımız keskin karşıt-lık, farklı yüzdelerde diğer mecralarda da karşımıza çıktı. An-cak burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Twitter’daki anlık yorumların ardından, Müge Anlı’ya karşı yasal düzleme taşınan tepkiyle beraber sunucuyu savunanların zamanla biraz daha sessizleştiğini gözlemledik. Dolayısıyla özellikle yorumla-rın biraz geç biriktiği mecralarda Anlı’yı savunanların oranı biraz

Page 65: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

65Türkiye ve Sosyal Medya

daha düşük çıktı. Diğer taraftan genelde Twitter’a yakın tepkiler ölçtüğümüz, anındalık bakımından da ona en yakın mecra di-yebileceğimiz EkşiSözlük’te dört yüzün üzerinde yorumda (söz konusu mecra için son derece yüksek bir sayı), Anlı’ya destek yüzde 60’ın üzerindeydi. Yapılan yorumlarda, özellikle bölgede BDP’ye oy veren kitle eleştirilirken, sunucunun dürüstlüğünün ve cesurluğunun altı çiziliyordu. Anlı’yı eleştiren yüzde otuza ya-kın kesim ise programcı için sert eleştiriler yapıyor, onu “kötü ruh”, “birileri insan yerine koyup yetiştirmiş”, “keşke babası ko-runsaymış da doğmasaymış” gibi ifadeler kullanmaktan çekinmi-yordu. EkşiSözlük’ün diğer konulardaki kullanıcı eğilimleri dü-şünüldüğünde, şehirli genç neslin daha çok kullandığı bu aracın, özellikle SHP-HEP (Halkın Emek Partisi) kopması ve CHP’nin SHP’yi yutması sonucunda milliyetçi bir söyleme kayan merkez solun Kürt Sorunu’ndaki tavrını yansıtıyor olabileceğini söyleye-lim. Zira EkşiSözlük, milliyetçi reflekslerin zaman zaman karşı-mıza çıktığı, ancak MHP ve BBP’nin (Büyük Birlik Partisi) temsil ettiği sağ milliyetçiliğin genelde eleştiri ya da alay konusu olduğu bir mecra.

Kürt Hareketi’nin en örgütlü olduğu sosyal medya aracı ola-rak dikkatimizi çeken Facebook’ta, gerek bu faktör, gerekse ola-yın üzerinden zaman geçmesiyle beraber Anlı’yı savunanların azalması nedeniyle sunucuya olan eleştirinin yüzdesi diğer sos-yal medya araçlarına göre çok daha fazlaydı. Yüzde 70 oranında kullanıcı Anlı’nın sözlerini eleştirirken, destek yüzde yirmilere zor ulaşıyordu. CNN Türk’ün Facebook sayfasında yapılan yo-rumlarda genelde “ayrımcılık” eleştirisi dikkat çekerken, Anlı’yı savunan kitlede özellikle gözlemlediğimiz sunucunun o sözleri BDP için söylediği vurgusuydu.

Müge Anlı olayının araştırmamıza birden fazla açıdan önemli katkıları oldu. Birincisi; sosyal medyada yapılan yorumların alt alta toplanıp değerlendirilirken yorumların yapıldığı zamana

Page 66: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

66 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

göre değişkenlik gösterebildiğini, olayın üzerinden vakit geçtikçe eğilimlerde ve trendlerde farklılıklar olabileceğini gördük. Do-layısıyla sosyal medyayı okurken özellikle ani reaksiyon getiren olaylarda bu zaman boyutunu da dikkate almak gerekiyor. Hele ki Türkiye gibi tepkilerin ani ve sert verilip birkaç gün içinde gündemin hızıyla savrulup yok olduğu bir ülkede.

Bu olaydan çıkardığımız ikinci büyük sonuç; Kürt Sorunu’nun Türkiye sosyal medya kullanıcısı için son derece hassas bir konu olduğu ve bunun gündeme gelmesinin karşıtlıkları derinleştir-diği oldu. Bu şekilde anabileceğimiz birkaç tema daha var. Bu temaların ortak özelliği ise din ve milliyetçilikle bir şekilde bağ-lantılı olmaları. Alevi-Sünni, laik-İslamcı ayrımları, Kürt Sorunu, Ermeni Soykırımı gibi meseleler, bu sert karşıtlıkları anında or-taya koyabiliyor. Bu olaydan ve bütün bu diğer konuları tetikle-yen olaylardan çıkardığımız şu ki; sosyal medya, söz konusu bu açık yaralar olduğunda bir uzlaşı ya da diyalog alanı değil. Aksine kamplaşma ve radikalleşme alanı. Bu tabii ki sosyal medyanın, toplumsal barış açısından aslında ne kadar dikkatle yaklaşılması gereken bir alan olduğunu gösteriyor. Ve tabii manipülasyona ne kadar açık olduğunu da...

İşe siyaset yönünde baktığımızda ise merkez sol tandansın daha güçlü olduğu iki mecrada, yani Twitter ve EkşiSözlük’te milliyetçi tepkinin yüksekliği, geride kalan on beş yılın bu hare-ketin Kürt Sorunu’na yaklaşımının ne kadar değiştiğini gösteri-yor. Milliyetçi tavrı eleştiren yorumların da genelde Kürt kullanı-cılardan ve/veya sosyalistlerden geldiğini düşünürsek, Türkiye’de ana akım siyasetin çok geniş bir alanının Türk milliyetçiliğine açık olduğunu görebiliriz. Milliyetçi hassasiyetleri özellikle Er-meni ve Kürt açılımlarının iflasıyla güçlenen AKP, Kemalist CHP ve doğası gereği milliyetçi olan MHP, son seçimlerde Türki-ye’deki seçmenin yaklaşık yüzde 90’ının oyunu aldı. Türkiye’de milliyetçiliğin bu kadar güçlü olduğu başka bir dönem ya da

Page 67: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

67Türkiye ve Sosyal Medya

dünyada milliyetçiliğin bu kadar revaçta olduğu bir başka ülke bulmak çok kolay değil. Sosyal medyada ise bu yüzdeler aynı şekilde dağılmıyor. Anlı’yı eleştiren kitle farklı mecralarda tara-dığımız binin üstünde yorumda yüzde 45’lik bir alan kaplıyor. Twitter’da Türk ve Kürt sosyalistler, Facebook’ta Kürt Hareketi, ülke ortalamasının üstünde bir orana sahip. Normalde sandıkta yüzde onu bulamayan (ve bu yüzden temsiliyet bulmakta zorla-nan) bu kitlenin tavırlarını bunun çok üstünde yansıtabildiğine başka konularda da şahit olduk. Bu da sosyalistlerin ve Kürtler’in aslında Türkiye’nin temsil adaleti konusunda yaşadığı demokrasi açığını sosyal medyada telafi etmeye çalıştığını gösteriyor. Bunun ne anlam taşıdığını ya da ne kadar anlamlı olduğunu sonuç bö-lümünde tartışacağız.

VAN DEPREMİ’NE CÜNEYT ÖZDEMİR DAMGASI

Türkiye sosyal medyasının en çok tartıştığı konulardan bir ta-nesi, Tayyip Erdoğan’ın “ustalık dönemi” olarak tabir ettiği üçün-cü AKP iktidarı döneminde basın özgürlüğüydü. Zaman zaman başbakanı medya üzerinden açıkça eleştiren kimi gazeteciler, sosyal medyada aldıkları pozisyona göre kendilerine taraftar ya da karşıt buldular. Bunlardan bir tanesi Twitter’ı da son derece aktif kullanan CNN Türk programcısı Cüneyt Özdemir’di.

Cüneyt Özdemir, 23 Ekim 2011 Van depremi sonrasında 5N1K programında devletin yardımlarının ulaşmadığı kimi köy-leri ekrana taşımış, köylülerin şikayetlerini görüntülemişti. Ünlü gazeteci, birkaç gün sonrasında aynı köyleri tekrar ziyaret edip, durumda bir değişiklik olmadığını belgelediğinde ise Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerinin hedefi olmuştu. Özdemir, Erdoğan’ın eleştirilerini canlı yayında ağır sözlerle yanıtladı: “Başbakan’ın kızdığı o gazeteci bildiğiniz gibi benim. Bizim gazeteci olarak görevimiz olumlu ya da olumsuz bütün bilgileri kamuoyuyla

Page 68: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

68 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

paylaşmak. Depremde evini, yakınlarını kaybetmiş 50-60 yaşın-daki köylüler eğer yardımların yetersizliğinden yakınıp omuzları sarsıla sarsıla karşımda ağlıyorsa benim görevim o köylünün ça-resizlik gözyaşlarına bakıp ‘acaba Başbakan bu habere ne der?’ deyip arkamı dönmek değildir. Tam tersine o gözyaşlarını daha yere düşmeden alıp kamuoyunun ve Sayın Başbakan’ın önüne koymaktır. Bu benim için sadece gazetecilik değil vicdan mesele-sidir. Başbakan’ın çok sevdiği o sözdeki gibi ifade edersek duru-mu ‘haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’.”

Özdemir’in yaptığı haberciliği canlı yayında savunması ve Başbakan’ın eleştirilerini yanıtlamaktan çekinmemesi, kısa süre-de sosyal medyada yankı buldu. İlgili 5N1K yayını YouTube’a aktarılırken, videonun linkleri de Twitter ve Facebook’a, oradan da internet sitelerine düştü. Cüneyt Özdemir’in cevabına gelen tepkiler, hemen her örnekte rastladığımız gibi yine parçalıydı.

Özdemir’in videosunun internette ilk yer bulduğu YouTu-be’da yapılan yorumlar, çok büyük ağırlıkla gazeteciyi destekler nitelikteydi. Bu olaydan kısa bir süre önce, Cüneyt Özdemir’in Gülen Cemaati’ne ve hükümete yakınlığı olduğunun ileri sürül-mesi yorumların içeriğine de yansıdı. Yorumların büyük çoğunlu-ğu Özdemir’in yapılan ithamları hak etmediğinden bahsederken, kimi kullanıcılar da gazeteciye güven tazeliyordu. Öte yandan, hâlâ ikna olmayanlar da vardı. Örneğin bir kullanıcı Özdemir’i elitizm ve hükümet yandaşlığıyla suçlarken, “belki hükümetin kucağından kalkıp normal vatandaşla sokakta vakit geçirirsen, neden olmasın, belki bir gün gerçekleri bile söylersin,” diyordu.

AKP hükümetinin en çok eleştirildiği mecralardan Twitter’da da video kısa sürede yankı buldu. Konu hakkında yorum ya-pan Twitter kullanıcılarının yarısından fazlası (%52.6) Özdemir’i desteklerken, kayda değer oranda kullanıcı ise önemli bir kay-gıyı dillendiriyordu. Beş kullanıcıdan biri, Cüneyt Özdemir’in başbakana açık açık cevap vermesinin gazetecinin hapse girme-

Page 69: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

69Türkiye ve Sosyal Medya

siyle sonuçlanacağını düşünüyordu. Bir twitte “Cüneyt Özdemir acaba kendisine cezaevi beğendi mi?” diye sorulurken, bir diğer kullanıcı da “yakında içeri alınır” diyordu. Bir kısım kullanıcı ise Özdemir’in Erdoğan’a cevap vermeye cesaret ederken o dönem hükümetle sorun yaşadığı düşünülen Gülen Cemaati’ne olan ya-kınlığından faydalandığını söylüyordu. Twitter kullanıcılarının önemli kısmına göre Özdemir ya ateşle oynuyordu, ya da arkası sağlamdı!

Genelde Twitter’la benzer trendler izlediğine şahit olduğu-muz EkşiSözlük’te de benzer bir düşünce hakimdi. Sözlük’teki ezici çoğunluk Özdemir’e destek verirken, yorum yapan kullanı-cıların yüzde 12’si CNN Türk sunucusunun hapse girmese bile işsiz kalacağını iddia ediyordu.

Profili biraz daha CHP çizgisine yakın diyebileceğimiz bu iki mecradan yayılan kaygılar temelde AKP iktidarı döneminde hapsedilen gazeteci sayısının üç haneli sayılara ulaşmasından ve dışarıdaki gazetecilerin baskı altında olmasından kaynaklıydı. Diğer taraftan, kullanıcı dağılımının seçim sandığından çıkan so-nuçlara biraz daha yakın olduğunu söyleyebileceğimiz Facebook ve internet sitelerinde Özdemir hakkında farklı yorumlar da ya-pılıyordu.

Facebook’ta Twitter’dan ve EkşiSözlük’ten çok daha aktif olan muhafazakâr kullanıcıların rağbet ettiği sayfalardan Haber Seyret, özellikle AKP taraftarı sosyal medya kullanıcılarının Özdemir’e tepkilerinin toplandığı yer olarak dikkat çekti. Bu sayfada Özde-mir’in videosuna yapılan 75 yorumun beşte dördü ünlü gazeteci-nin sözlerine karşı çıkıyordu. Muhafazakâr kullanıcıların yaptığı yorumlarda ağırlık, Cüneyt Özdemir’in sözlerinin yanlışlığından ziyade başbakana güven temalıydı. Haber Seyret takipçilerinden biri Özdemir için “Ver gazı, karıştır” derken, bir diğer Facebook kullanıcısı, “ben başbakanıma inanırım, şeytanlara değil” diye-

Page 70: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

70 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

rek, başka konularda da karşımıza sık sık çıkan bir tür başbakanı idolleştirme eğiliminin bir örneğini çiziyordu.

Farklı görüşlerden kullanıcıların yorum yaptığı ve bu anlam-da karşılaştığımız en homojen sitelerden biri olma özelliğini ta-şıyan İnternetHaber’de yapılan yorumlar ise neredeyse ortadan ikiye bölünmüştü. Yapılan yorumların yüzde 44’ü Özdemir’i eleştirirken, yüzde 36%’sı gazeteciyi savunuyordu. Burada ya-pılan eleştirilerde ağırlık Özdemir’in provokasyon ya da reklam yaptığı yönündeydi. Cüneyt Özdemir’den yana yorumlarda ise AKP döneminde gazetecilerin birçoğunun susmak zorunda kal-dığı hakim temaydı.

İncelediğimiz mecralardaki beş yüzü aşkın yoruma şöyle bir kuş bakışı göz atarsak, Cüneyt Özdemir ve hükümeti eleştiren diğer gazeteciler konusunda birkaç baskın görüşün yükseldiğini görüyoruz. Muhafazakâr kullanıcılar, Başbakan Erdoğan’a yöne-len eleştirileri kişiselleştirme ve meseleyi bir “AKP-CHP”, “muha-fazakâr-Kemalist”, “iyi-kötü” ekseninde algılama eğilimindeler. Bunu, Erdoğan’ı savunan yorumların ezici çoğunluğunun Öz-demir’in başbakanı eleştirdiği konuları pas geçerek Özdemir’in kişiliğine ya da niyetine veya Erdoğan’ın genel doğruluğuna yö-nelmesinden çıkarıyoruz. Bu aslında yalnızca muhafazakârlara has bir durum değil. Merkez sol ya da Kemalist kullanıcıların da hatırı sayılır kısmı Özdemir’in Gülen ya da Erdoğan taraftarlı-ğından bahsediyor. Buradan, sosyal medyada tartışılan isimlerin kimliğine yapışan etiketlerin genelde söyledikleri ya da yaptık-larının önünde gittiği sonucunu çıkarmak mümkün. Zira, diğer konularda da bunu destekleyen epeyce örnek gördük.

Cüneyt Özdemir meselesinde öne çıkan bir diğer tema, baş-bakanı eleştiren gazetecilerin önünde sonunda işsiz kalacağı ya da hapse atılacağı düşüncesi. Burada, son Erdoğan döneminde yapılan gazeteci tutuklamalarının, AKP’ye oy vermeyen sosyal medya kullanıcılarında ciddi bir kaygı yarattığını görüyoruz. Bu

Page 71: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

71Türkiye ve Sosyal Medya

kullanıcılar, demokratik bir ülkede son derece normal karşılana-bilecek bir yorumu müthiş bir cesaret gösterisi olarak algılıyor ve yorumu yapanın geleceğinden endişe ediyorlar. Bunun temelsiz bir kaygı olduğunu söylemek tabii ki çok güç. Diğer taraftan, bu kaygının AKP’ye destek veren sosyal medya kullanıcıları tarafın-dan neredeyse hiç paylaşılmadığını da söylemek gerekiyor. Bir tarafın bu derece ağır bir şekilde rahatsızlık duyduğu demokrasi gibi hayati bir konuda, diğer tarafın en ufak bir kaygı taşımama-sı, aslında Türkiye siyasetindeki kamplaşmanın nasıl bir uçurum yarattığının sosyal medyadaki yansımasından başka bir şey değil. Cüneyt Özdemir olayı bunu yansıtması bakımından önemliydi.

ŞİKAYET ET VE RAHATLA!

Üçüncü AKP iktidarı döneminde en çok tartışılan konulardan biri de “kentsel dönüşüm”le de bağlantılı olarak büyük bir hare-ketlenme yaşayan inşaat sektörüydü. Son birkaç yılda, özellikle büyük şehirlerde pek çok semtin sosyo-ekonomik yapısı TOKİ öncülüğündeki “kentsel dönüşüm”le tamamen değiştirilirken, inşaat firmalarının dev projeleri ve bankaların konut kredileri eş zamanlı olarak reklam panolarını doldurmaya başladı.

Yaşanan inşaat çılgınlığında ismi en çok öne çıkan isimlerden biri de Ağaoğlu İnşaat’ın sahibi Ali Ağaoğlu’ydu. İşadamı, ünlü yönetmen Sinan Çetin’le çektiği reklam filmlerinde bizzat oyna-mış ve 10 bin lira peşinat getiren herkesi ev sahibi yapmayı vaat etmişti. Ağaoğlu kısa sürede Türkiye’nin en çok konuştuğu kişiler arasına girerken, inşaat projeleri de özellikle İstanbul’u kaplama-ya başladı. Aynı Ali Ağaoğlu, Kasım 2011’de 1970’lerde yaptığı bütün inşaatların eksik malzemeyle yapıldığını ve İstanbul’daki binaların durumunun Van’dakilerden çok daha kötü olduğunu söylediğinde sosyal medyanın gündemine oturdu.

Page 72: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

72 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

Twitter’da Ali Ağaoğlu hakkında yapılan yorumların yarısın-dan fazlası, iş adamı hakkında soruşturma açılması talebini içe-riyordu. Önemli sayıda kullanıcı, Ağaoğlu’nun çürük yaptığını itiraf ettiği binalar için hesap vermesi gerektiğini ifade ederken, “bu ülkede insan namusuyla zengin olmaz” cümlesi de sıkça tek-rarlanıyordu. Twitter’da hakim olan bir diğer görüş ise, Ağaoğ-lu’nun AKP’nin politikalarını en iyi temsil eden isim olduğuydu. Bu kullanıcılara göre, Ağaoğlu hükümetin “insanı hiçe sayarak, parayı öne çıkaran” politikalarının simgesiydi. Yüzde 30’un üze-rinde taraftar bulan bu görüşü belki de en iyi şu cümle özet-liyordu: “Ali Ağaoğlu, AKP’nin vücut bulmuş halidir. Onda ne görüyorsanız AKP de odur.”

Konuyla ilgili Facebook yansımalarını incelediğimizde yine Ağaoğlu’na tepki ön plandaydı. CNN Türk’ün Facebook sayfa-sında yapılan yorumların neredeyse tamamı iş adamını kınarken, birçok kullanıcı şu anda yapılan inşaatların güvenli olduğuna da inanmadıklarını, bu inşaatların da 1970’deki gibi daha fazla para kazanmak için yapıldığını söylüyorlardı.

Milliyet Gazetesi’nin Facebook sayfasında da Ağaoğlu kına-nırken, yaptığı itirafın herhangi bir anlamının olmadığını, belki o evler için hâlâ taksit ödeyen insanlar olduğunu ifade eden kul-lanıcılar karşımıza çıktı. Bir kullanıcı Ağaoğlu’na şöyle sesleni-yordu: “Yaptığın yerleri biliyorsundur, git o zaman, onları yık, yenisini yap.”

EkşiSözlük’te ise bir taraftan Ağaoğlu’nun açıklamaları nede-niyle hukuki süreç başlatılması talep edilirken, bir taraftan böyle bir soruşturmanın sonuç getireceğine inanan pek yoktu. Genel eğilim, iş adamının yaptığı çürük inşaatlar için hesap vermesi ge-rektiği ancak bunu sağlayacak bir adalet sistemi bulunmadığı yö-nündeydi. Bir diğer hakim görüş ise, Ağaoğlu gibi müteahhitlerin çürük binaları devletin denetlememesi sayesinde yapabildiği ve günümüzde yapılan binalar için de yine etkin bir denetim ol-

Page 73: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

73Türkiye ve Sosyal Medya

madığı şeklindeydi. Bir kullanıcı rahatsızlığını şöyle açıklıyordu: “Bütün halkımız ve savcılarımız uyuyor ve bu adam hakkında hiç bir işlem yapılmıyor. Kârını biraz daha artırabilmek için deniz-den kum çeken adamın bugün dürüst ve işini gerçekten iyi yap-tığına inanan binlerce kişi, bu adamın sitelerinde oturabiliyor... Pardon devlet denetliyor değil mi bu yapıları? Kusura bakmayın atlamışım ben onu...”

Türkiye’deki en popüler portallardan Mynet’te de bu konu tartışılıyor ve yine Ağaoğlu eleştiriliyordu. Buradaki mesajların yüzde 60’ı iş adamını kınarken, dört kullanıcıdan biri, devletin çürük binaları denetlemediğini iddia ediyordu. Bu sitede yorum yapan kullanıcılar İstanbul’da olabilecek bir depremde milyon-larca kişinin öleceğini ileri sürerken, hem TOKİ’nin, hem de özel şirketlerin yaptığı binalara güvensizliğini aktarıyordu. Bir kısım kullanıcı eleştirilerini iletirken, çarpık düzenin AKP iktidarı nede-niyle oluştuğunu savunurken, bir başka kısım da hükümetin ko-nuyla hiçbir ilgisi olmadığını söylüyordu. Tartışmanın “AKP’nin getirdiği bolluk ortamı”ndan kaynaklandığını iddia eden bir kul-lanıcı şöyle diyordu: “AKP diye diye gidecek bu millet... Şimdiye kadar hangi hükümet bu kadar olayların üstüne gitti, neredeyse doğal afetleri bile AKP’ye bağlayanlar var. Bu zihniyeti bırakın, çözümü olan varsa adam gibi çıksın önersin. AKP bugün var ya-rın yok. Meydan yine leş kargalarına kalacak. İnşallah öyle bir döneme tekrar dönmeyiz. İnsanoğlu acıyı çabuk unutuyor. Kuy-ruklu günleri unutmayın. Şimdi her şey bol, kim kimi ısıracağını bilmiyor. Allah akıl fikir versin bu boş beyinlilere.”

Ağaoğlu’nun açıklamaları üzerinden dönen tartışmadan çı-kardığımız sonuç, dikkate değer sayıda kullanıcının inşaat sek-törünün son dönemde yaptığı patlamaya karşı ciddi bir güven-sizlik duyduğu oldu. Sosyal medyada yapılan yorumların büyük çoğunluğuna göre inşaatçılar bina yaparken daha çok kâr etmeyi ön plana çıkarıyor, devlet bu binaları yeterince denetlemiyor ve

Page 74: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

74 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

çürük bina, yapanın yanına kâr kalıyor. Bu yorumlar aslında üç farklı güvensizlik üzerinden hareket ediyor; özel sektöre, devlete ve adalete olan güvensizlik. İncelediğimiz başka konularda (Kürt sorunu, F16 kaynak kodları gibi), Türkiye’deki sosyal medya kullanıcısının başka güvensizlik eksenleri olduğunu da görebi-liyoruz. Yurttaşın kendini güvende hissetmemesi ve sürekli bir tehdit-korku algısı içinde yaşaması Türkiye’yi ve ülkenin sosyal medyasını anlamaya çalışırken önemli bir anahtar nokta.

Diğer taraftan bu sürekli korku hâlinin halkı bir eylemliliğe sürüklediğini söylemek o kadar da kolay değil. Tehdit algısı, hangi kesimden gelirse gelsin, Türkiyeliler’in olayları anlamlan-dırdığı bağlamda belirleyici olurken, kitlelerin eyleme geçişini aynı nispette etkilemiyor. Bu konuda da bu farkı çok net gö-rebiliyoruz. Sosyal medyada Ağaoğlu’nun açıklamaları üzerine inşaat sektörü hakkında yapılan yorumların yüzde 80’leri bulan kısmı güvensizlik ve huzursuzluk ifade ederken, son dönemde yapılan inşaatlara olan talep bambaşka bir tablo çiziyor. Burada, inşaat şirketleri hakkında yalnızca güvensiz olan kullanıcıların yorum yazdığı iddia edilebilir. Ancak başka konulardan da gör-düğümüz üzere, Türkiye’de sosyal medyada verilen bir tepki ya karşıt bir tepkiyi, ya da güçlü bir defansı beraberinde getiriyor. Oysa bu konuda eleştirilerin yalnızca hükümete karşı kısmına olan cılız sayılabilecek bir savunma gelirken, Ağaoğlu’nu ve eleş-tiri getirilen inşaat şirketlerini kimse savunmuyor. Bunun bize gösterdiği, en ateşli hükümet taraftarlarının bile son dönemde belli sektörlerde yükselen girişimcilik dalgasına çok büyük bir güven duymadığı ve aslında toplumun diğer kesimlerinin yaşa-dığı güvensizliği bu konuda paylaştığı. Zira en cesur hükümet savunmasında bile dillendirilen şu anki dalganın faydalarından ziyade eski dönemin kötülüğü. Buradan şu sonuç çıkarılabilir; AKP’nin “icraat” ve “girişimcilik” üzerine kurulu politikaları des-

Page 75: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

75Türkiye ve Sosyal Medya

tek bulsa da, bunun getirdiği sonuçlara ilişkin yüzde yüz güven ve memnuniyet yaratmıyor.

Öte yandan, yaşadığı güvensizliği güçlü olarak ifade eden ke-simin bu güvensizliği herhangi bir eyleme dökmemesi, “kentsel dönüşüm” projelerine karşı düzenlenen eylemlere katılımın ör-gütlü insanlar dışında neredeyse hiç olmaması, tüketici hakları bazında da herhangi bir hak arama çabasının gözlemlenmemesi belki de Türkiye’de “şikayet ederek rahatlama” kültürünün ne ka-dar yaygın olduğunun bir göstergesi. İnşaat dışındaki sektörlerde de benzer durumlarla karşılaşmak fazlasıyla mümkün. Dijital te-levizyon platformları, bankalar, internet şirketleri, cep telefonu operatörleri gibi hemen herkesin hizmet aldığı şirketler internet üzerinde sürekli eleştiriliyor, hatta bazen Twitter’da bu yüzden en tartışılan konular arasına bile giriyorlar. Ancak ezici çoğun-luk bu şirketler tarafından zarara uğratıldığını düşündüğü hâlde, herhangi bir aksiyona neredeyse hiç rastlanmıyor. Dolayısıyla, Türkiye sosyal medya kullanıcısının Ağaoğlu’na, diğer şirketlere ya da hükümete olan güvensizliğini görmek halkın düşünce bağ-lamının okunmasında mutlaka faydalıdır, ancak şikayetçi olanın, şikeyetçi olduğu şeyi değiştirmesine yönelik bir devrimci dalga çıkacağını beklemek hatalı olur.

F-16’LARIN KAYNAK KODLARI: BANA İSRAİL’İN BİR OYUNU MU BU?

Sosyal medya yapısı itibarıyla doğrulanmamış haberlerin ku-laktan kulağa yayılmasına çok açık bir ortam. Daha internet’in ilk yıllarında mail grupları, IRC chat odaları ve MSN iletileriyle yayılan söylentilerin (hoax) bazıları bugün bile doğru zannedi-lebiliyor (Çinliler’in bebek yemesi ya da Microsoft’un servetini dağıtması gibi). Özellikle Facebook icadıyla yaygınlığı iyice artan komplo teorileri, her şeyin 140 karakterde özetlenerek iyice ba-

Page 76: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

76 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

site indirgendiği Twitter’da zirve yaptı. Öyle ki bir söylenti Twit-ter’dan çıkıp, Facebook’a ulaşıp, kendisine haber sitelerinde yer bulabiliyor, daha sonra da oradan tekrar Twitter’a ve Facebook’a dönerek bir dedikodu çemberi yaratabiliyor. Özellikle yüksek yorum sayısına ulaşıldığında, Facebook ve haber sitelerinde ha-berin kendisinin değil, yorumlarda öne sürülen komplo teorile-rinin tartışıldığını görebiliyoruz.

Türkiye sosyal medyası da bu tip söylentilere, komplo teorile-rine oldukça açık bir ortam. Zaten internetin ülkemize gelişinden beri her zaman belli bir popülerliği olan kimi konular, kulaktan kulağa inanılmaz teorilere dönüşebiliyorlar. Bunun tâ mail grup-larından beri bu kadar sık karşımıza çıkıyor olması, komplo teo-rilerine olan merakımızın çok da internet kökenli olmayabilece-ğini gösteriyor. Özellikle, dış ülkelerin Türkiye’yle ilgili planları, “iç mihrak” olarak kabul edilen kimi grupların faaliyetleri, kimi ünlü yazarların yurt dışında söylediği iddia edilen sözler, inter-nette sıklıkla bu komplo mantığı içerisinde değerlendiriliyorlar.

Bizim araştırmamızı yaptığımız dönem içerisinde bu bahsetti-ğimiz reaksiyon biçimiyle en net karşılaştığımız örnek, F16 savaş uçaklarının yazılım sistemlerinin kaynak kodlarının Türkiye’ye verilmesiyle ilgiliydi. Aslında yetkin bir değerlendirme için çok az kişinin sahip olduğu bir bilgi birikimine ve ekspertize ihtiyaç duyan bu konu, sosyal medyada son derece popüler oldu ve yüz-lerce kişi tarafından yorumlandı.

Amerika Birleşik Devletleri’nin F16 uçaklarının kaynak kod-larını vererek uçakların Türkiye tarafından modernize edilmesi-ni kolaylaştırması, Twitter’da genelde önemli bir gelişme olarak yorumlandı. ASELSAN’ın kendi yazılımlarını bu uçaklara uyar-layabilecek olması, kullanıcıların yarısına yakını tarafından se-vinçle karşılanırken, hemen hemen her kullanıcı bu gelişmenin aslında ne anlama geldiği hakkında bir yorum yaptı. Bir kullanıcı Türkiye’nin artık ABD’den “ezik gibi” izin almak zorunda kal-

Page 77: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

77Türkiye ve Sosyal Medya

mayacağını ve F16 sayısında dünya lideri olduğunu iddia eder-ken, bir diğeri Türkiye’nin uçakları modifiye edip başka ülkelere satacağını ileri sürüyordu. Diğer taraftan beş kullanıcıdan biri, ABD’nin kaynak kodlarını Türkiye’ye vermesini, artık F16’lara ihtiyacı kalmamasına ve yeni bir teknolojiyi kullanacak olmasına bağlıyordu. Ancak bu çıkarımın hangi veriye dayanarak yapıldığı meçhuldü.

F16 teknolojisinin eskidiği için Türkiye’yle paylaşıldığı dü-şüncesi, Facebook’ta da yaygın olarak karşımıza çıktı. Diğer ta-raftan Facebook’ta bir diğer komplo teorisine daha denk geldik. Birçok kullanıcıya göre Türkiye, zaten F16’ların kaynak kodla-rını kırmış, ABD de bu yüzden “madara olmamak için” kodları Türkiye’ye vermek zorunda kalmıştı. Bu kullanıcılar ASELSAN bünyesinde çalışırken şüpheli bir şekilde intihar eden mühen-dislerin durumunu da bu olaya bağlıyorlardı. İddiaya göre, ABD mühendisleri öldürtmüş, yine de ASELSAN’ı durduramayınca kodları Türkiye’ye vermişti.

Teknoloji konusunda Türkiye’deki en geniş kapsamlı forum-lardan olan DonanımHaber’de de bu konu geniş bir şekilde tartı-şıldı. Bu sitenin kullanıcı profilinin mühendislik ve teknoloji alan-larına daha ilgili olması, ortaya atılan iddiaların da çeşitlenmesini beraberinde getirdi. Kimi kullanıcı kodların zaten ASELSAN’ın elinde olduğunu söylerken, kimi ABD’nin verdiği kodların yeter-siz olduğunu iddia ediyordu. Kimileri ise bu kodlar karşılığında Amerika’ya mutlaka bir şeyler verildiği kanısındaydı.

Haber, Milliyet ve Mynet internet sitelerinde de yer buldu. Buralarda yorum yapan kullanıcılar da ağırlıklı olarak kodların Türkiye’ye verilmesinin arkasında teknolojinin eskimesini bul-muşlardı. Bu kullanıcılara göre Türkiye asıl F35 uçaklarının kod-larını almalıydı. Bu görüşe karşı çıkan kullanıcılar ise teknoloji eski bile olsa Türkiye’nin o teknolojiyle dünyaya kafa tutacağı kanısındaydılar.

Page 78: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

78 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

Ortaya atılan farklı görüşler arasında bir ortak tema, ayrıca incelenmeyi hak ediyor. Gerek F16’ların eski teknoloji olduğunu iddia eden, gerek gelişmeyi olumlu bulan, gerekse ASELSAN’ın zaten kodları kırdığını ileri süren kullanıcılar yorumları sırasın-da sıklıkla İsrail’in ismini zikrettiler. Kodların alınmasını sevinçle karşılayanlar, Türkiye’nin bu sayede “İsrail’in boyunduruğundan kurtulacağını” söylüyor; teknolojinin eski olduğunu söyleyenler ise İsrail’in zaten senelerdir bu kodlara sahip olduğunu iddia edi-yordu. ASELSAN konusunda yorum yapanlara göre ise mühen-disleri İsrail öldürmüştü. Türkiye’nin senelerdir müttefiki olduğu ve zaman zaman yaşanan gerginliklere rağmen hiçbir zaman sa-vaşma noktasına gelmediği bu ülke, Türkiye sosyal medyasın-da komplo teorileri üretilirken en sevilen temalardan biri. Bunu başka konularda da görmüş, hatta Ermeni Soykırımı iddialarını -kendileri dışındaki soykırımların anılmasından aslında hiç hoş-lanmayan- İsrailliler’in yaydığını bile savunan epeyce kullanıcıya rast gelmiştik. İsrail’in ve gizli servisi MOSSAD’ın dünya çapında ne gibi operasyonlara giriştiği tabii ki küresel ölçekte de çok tar-tışılan bir konu. Ancak bizim altını çizmeye çalıştığımız, Türki-ye’de nedeni herhangi bir şekilde açıklanamayan birçok konuyu İsrail komplosuna bağlamaya meyilli çok ciddi bir kitlenin varlı-ğı, en azından sanal alemde...

Bunun dışında, yine dikkatimizi çok çeken bir nokta, azım-sanmayacak sayıda kullanıcının askeri havacılık konusunda uz-manlık iddia etmesi ve yer yer bu konuda birbirleriyle sert tar-tışmalara girmesi. Özellikle DonanımHaber sitesi ve Türk Hava Kuvvetleri Facebook sayfasında F16’ların “kaynak kodu”nun mu, yoksa “obje kodu”nun mu daha önemli olduğu konusunda patlak veren kavgalar hakikaten enteresandı. Son derece kısıtlı bir insan topluluğunun bilgi ve tecrübe sahibi olduğu bu konuda yüzlerce insanın kendinden bu kadar emin konuşabilmesi, inter-

Page 79: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

79Türkiye ve Sosyal Medya

nette kulaktan dolma bilgiye her şeyden çok rastlanabildiğinin kanıtı olsa gerek.

Bu konuyla ilgili bir diğer ilginç nokta da yorumların bir ço-ğunda gözlemlediğimiz militarist ton. Bir savaş uçağının kaynak kodlarının alınması gibi sıradan yurttaşı pek de ilgilendirmediği-ni varsayabileceğimiz bir konuda yüzlerce kullanıcının gösterdiği samimi ilgi ve sergilediği derin sevinç ya da hayal kırıklığı, askeri konuların internet üzerindeki kayda değer bir kitle tarafından çok ciddi bir şekilde sahiplenildiğini gösteriyor. Her ne kadar bizim araştırmamızın zaman aralığına dahil olmasa da, YouTu-be’daki Türkiye-Yunanistan savaş uçaklarıyla ilgili videolara -iki ülkeden- yapılan yorumlar da bu kategoride tasnif edilebilir. Sivil yurttaşların askeri konularla bu kadar ilgilendiği, askeri mesele-leri bu kadar sahiplendiği ve Türkiye’nin bu uçaklarla İran’ı mı yoksa Suriye’yi mi vurması gerektiği konusunda bu kadar iştahla yorum yapabildiği bir ülkenin asker-sivil ilişkileri bir de bu pen-cereden incelenebilir. Bizim yaptığımız araştırmada rastladığımız yorumlardan birçoğunun taşıdığı tonun, “Her Türk, asker doğa-r”ı da sollayarak, “Her Türk savaş uçağı pilotu doğar” noktasına ulaştığını söyleyebiliriz.

GÖKÇEK, FRANSA’YA KARŞI: SOSYAL MEDYA POPÜLİZM SEVER

Türkiye’de politik gündeme dair yorumlar sosyal medya gün-deminin genellikle küçük bir kısmını oluşturuyor. Futbol, tele-vizyon dizileri/programları, magazin ve komedi ağırlıklı içerik gerek Twitter’da ve Facebook’ta, gerekse diğer mecralarda siyasi gündemden çok daha fazla yer kaplıyor. Buna paralel olarak sos-yal medyayı kullanan ünlüler arasında öne çıkan isimler, ağırlıklı olarak bu yönde içerik sağlayanlar oldu.

Page 80: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

80 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

Diğer taraftan özellikle Twitter’da aktif olan ünlüler arasında bir isim var ki, bu mecrada popülerlik sağlayan bütün dinamikle-ri sonuna kadar kullanıyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, hem Twitter’da harcadığı mesai, hem de büyük harfle yazdığı provokatif mesajlarla, ilgiyi üzerine çekmiş durum-da. Kimileri gülmek için, kimileri kızdığından, kimi ise destek verdiği için Gökçek’i takip ediyor. Sonuç olarak Melih Gökçek enteresan bir sosyal medya fenomeni olarak aslında Türkiye sos-yal medyasında politik figürlerin ancak nasıl popüler olabileceği-nin işaretlerini veriyor.

Melih Gökçek’i sosyal medyada gündeme taşıyan yalnızca Twitter’da yaptığı çıkışlar da değildi. Gökçek, yaptığı kimi ente-resan “icraatlar”la da çok konuşuldu. Bunlardan biri Fransa Par-lamentosu’nda “Ermeni Soykırımı’nı İnkâr Yasası” görüşülürken geldi. Gökçek, tasarının yasalaşması hâlinde Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği’nin karşısına Fransa’nın Cezayir Savaşı’nda işlediği insanlık suçlarını anlatan bir heykel dikeceğini açıkladı. Anka-ra Belediye Başkanı bununla da yetinmeyerek heykelin üzerine konulacak bir tuşla, herkesin duyabileceği şekilde Cezayir Milli Marşı’nın da çalınacağını açıkladı.

Melih Gökçek’in bu önerisi Twitter’da oldukça büyük destek buldu. Yapılan üç yüz kadar yorumun yüzde 70’e yakını Gök-çek’in önerisine sempatiyle baktığını ifade ederken, bu yorum-ların önemli kısmında milliyetçi ifadeler ön plandaydı. Diğer taraftan bu yorumlarda bile Melih Gökçek’in önerisinin çok da ciddiye alınmadığını hissetmek mümkündü.

Twitter’da şakayla karışık destek yorumları yapılırken Face-book’ta Gökçek’e kızanlar ağırlıktaydı. Hürriyet Gazetesi’nin Fa-cebook sayfasında Gökçek “tribünlere oynamak”la suçlanırken, bir taraftan da kendisinin Hitit Güneşi Heykeli’ne olan antipatisi hatırlatılıyordu. Buradaki yorumlarda CHP çizgisinin daha ha-kim olduğunu söylemek gerek.

Page 81: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

81Türkiye ve Sosyal Medya

EkşiSözlük’te ise Gökçek’e destek vardı. Gökçek’in önerisine yorum yapan kullanıcıların yüzde 60 kadarı destek olurken, yine buradaki yorumlarda da heykel projesinin çok da ciddiye alın-madığını gözlemledik.

Milliyet Gazetesi’nin internet sitesinde de yorumlar Melih Gökçek’i desteklerken, burada da komedi unsuru ön plandaydı. Ancak bu mecrada ve kısmen diğerlerinde de dikkatimizi çeken “İlk defa Gökçek’i haklı buldum” şeklinde görüş beyan edenlerin sayısının fazlalılığıydı. Gökçek’in milliyetçi arka planı olan bir öneri sunması, böyle bir düşünceyi hakim kılmıştı.

Türkiye sosyal medyası, çok ciddi politikadan ziyade popülist çıkışların daha çok reaksiyon aldığı bir alan. Melih Gökçek’in heykel önerisi bu tip çıkışların dört başı mamur bir örneğiydi. Gökçek’in çok gündemde olan ve toplumun farklı kesimlerinin üzerinde birleştiği bir meseleye getirdiği popülist önerinin cid-diye alınmaması ama bir taraftan da desteklenmesi o bakımdan normal. Türkiye ana akım siyasetinin 1990’lardan itibaren mil-liyetçi bir düzlem üzerine kurulduğunu ve milli hassasiyetlerin gerek AKP, gerekse CHP ve MHP seçmeninde benzer tepkiler doğurduğunu görmek çok da zor değil. Ermeni Soykırımı me-selesi de bu tip hassasiyetleri çok çabuk tetikleyebilen bir konu. AKP, CHP ve MHP seçmenleri diğer konularda farklı düşünü-yor bile olsalar, yurt dışında görüşülen Ermeni Soykırımı yasa tasarılarından benzer tehditler algılıyor ve benzer tepkiler veri-yorlar. Melih Gökçek’in bunu iyi okuduğunu ve iyi kullandığını düşünüyoruz. Gökçek, muhafazakarlarla Kemalistler arasındaki kamplaşmanın derin olduğu Ankara’da yerel siyaset yapan bir isim. Şimdiye kadar hem İslami hem de milliyetçi muhafazakar-ların desteğini alarak ama hep ucu ucuna mevkiini korumayı başardı. Onun için siyasetteki pozisyonunu korumak var olan desteğini kaybetmemek ve devşirebildiği kadar fazla yeni des-tekçi edinmek üzerine kurulu. Ankara’da kendisine karşı olan

Page 82: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

82 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

kitlenin Gökçek’e en fazla muhafazakar uygulamaları ve yolsuz-luk üzerinden yüklendiğini düşünürsek, Melih Gökçek’in puan kazanmak için bu alanların tamamen dışında bir alan yaratması çok normal. Bu tip bir popülist milliyetçilik, CHP seçmeni olup da Gökçek’e tamamen sırtını dönmeyen insanlar için oldukça ca-zip. “İlk kez Gökçek’i haklı buldum” cümlesi de belediye başkanı için ciddi bir puan kazancı. Zira kendisini bir sonraki seçimde galip getirebilecek kitle, tam da bu kitle.

Diğer taraftan Melih Gökçek’in sosyal medyayı genelde bu şekilde kullanmadığını da söylemek gerek. Gökçek, sosyal med-yada genelde sahip olduğu tabanı “coşturacak” radikal çıkışlar yapıyor. Çok uzlaşmacı değil, böyle bir niyeti olduğunu da his-settirmiyor. Kendisini eleştirenleri dava açmakla tehdit etmesi, alaycı ya da hakaretamiz cevaplar verebilmesi buna işaret. Kendi tabanını canlı tutmak ve gündemde kalmak için bu tarz bir po-litika mantıklı olabilir. Diğer taraftan Gökçek’in kendisine uzak kitleden de oy alabilmesi için özellikle seçim döneminde her kesimin desteğini çekecek çıkışlar yapması beklenebilir. Milliyet-çilik vurgusu her ne kadar yerel bir yönetici için çok anlamlı sa-yılmasa da, bu tip konularda Gökçek’in önüne çıkacak fırsatları kaçırmayacağını ve benzer popülist çıkışlar yapmaya devam ede-ceğini öngörmek mümkün. Bunun Gökçek’e ne getireceğini ise tabii ki yerel seçimler gösterecek. Öte yandan Melih Gökçek’in bir komedi unsuru olarak algılanmasının da kimi etkileri olabilir. Bir taraftan bu Gökçek’e karşı olumsuz hisler besleyenlerin nef-retini sıradanlaştırıp azaltırken, diğer yandan destek verenlerin motivasyonunu da düşürebilir.

Sonuç olarak, Melih Gökçek’in Türkiye sosyal medyasının popülizme olan talebini değerlendirmeyi iyi bildiğini söyle-yebiliriz. Ancak buradan edindiği popülariteyi siyasi amaçları için her zaman çok verimli kullandığını söyleyemeyiz. Sosyal medyayı kullanan diğer siyasetçiler bu mecra üzerinden kulla-

Page 83: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

83Türkiye ve Sosyal Medya

nıcılarla yakın ve anlamlı ilişkiler kurmakta zorlanırken, kullanı-cıya ulaşmayı başaran Gökçek ise bunu kendi siyasi gündemine olumlu bir şekilde tahvil edemeyebiliyor. Gökçek’in sosyal med-yadaki imajının siyasi alandaki imajının sıkıntılı taraflarını fazla törpüleyemediğini, aksine o yanlarını kuvvetlendirdiğini görüyo-ruz. Oysa etkili bir sosyal medya yönetimiyle ulaşmaya başardığı kitleyi olumlu anlamda şaşırtması mümkündü. Gökçek’in sos-yal medyada geniş bir kitleden onay gördüğü belki de tek olayın aslında sosyal medya dışındaki bir projesinden kaynaklanması, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da sosyal medyayı pek verimli kullanamadığını gösteriyor.

“TWİTTER HABER AJANSI” VE ULUDERE

Altı ay boyunca gözlemlediğimiz ve analizini yapmaya çalıştı-ğımız iki yüz kadar konuya bakarken en çok dikkat ettiğimiz mesele, sosyal medya ve onun politik etkisi hakkında oluşturu-lan mitlerin doğruluğunu sınamaktı. Sosyal medyanın özellikle Arap Baharı ile beraber öne çıkması, gerek dünyada, gerekse Tür-kiye’de sosyal medyaya dahil mecraların sarsılmaz bir “gündem belirleyicilik” (agenda-setting) özelliğine/gücüne sahip olduğu algısını yarattı. Bilhassa Kahire Tahrir Meydanı’nda yüz binlerce kişiyi çeken toplumsal hareketler Twitter’la o kadar özleştirildi ki, Twitter olmasaydı Mısır’da hiçbir şeyin değişmeyeceği yaygın bir inanışa dönüştü. Bunun hakikaten böyle olup olmadığını so-nuç bölümünde detaylı bir şekilde tartışacağız. Ama Türkiye’de sosyal medyanın gündem belirleyiciliği gücü hakkında bu nokta-da küçük bir yorum yapmak gerekirse, buna delil olarak bulabil-diğimiz hakikaten çok az olay var. Türkiye’de sosyal medyanın gündemi, genelde gazetelerde, internet sitelerinde yer alan bir olaydan patlak veriyor. Sosyal medyanın kendi kendine gündem yaratıp konvansiyonel medyaya dikte ettiği olay neredeyse hiç

Page 84: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

84 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

yok. Bu Türkiye sosyal medyasının hiçbir gündem belirleme gücü olmadığı anlamına gelmiyor. Yalnızca bu gücün belli sınırları ve belli bir çalışma mekanizması var. Bu mekanizmanın detaylarını yine elinizdeki kitabın sonuç bölümünde bulabileceksiniz.

Sosyal medyanın politik gündemini incelediğimiz zaman dili-mi içerisinde, gündemin tamamen sosyal medya tarafından oluş-turulduğu ve medyanın buna zamanla uyum göstermek zorunda kaldığı en önemli (belki de tek) olay, Uludere Olayı’ydı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Uludere’de (Kürtçesi Roboski), sınır kaçak-çılığı yapan 34 sivil yurttaşı 28 Aralık 2011 gecesi “terörist zan-nederek” öldürmesi, 14 saat boyunca medyada hiçbir şekilde yer almadı. Ancak özellikle Kürt Hareketi’nin, sosyalistlerin, muhalif yazarların ısrarlı tutumu sonucu, olay medyaya yansıdı ve daha sonra #unutursakkalbimizkurusun hashtag’iyle aylarca canlı tu-tuldu. Bu kitabın yazıldığı dönemde olay altıncı ayına giriyordu ve sosyal medyada olayın güncelliği sürüyordu.

Olayın gerçekleştiği gece ve ertesi gün Twitter’da gözlemle-diğimiz yorumların sayısının sekiz yüz gibi son derece yüksek bir sayıyı bulması, Uludere’nin gündem oluşturmasında bu mec-ranın öne çıktığını gösteriyor. Zaten Twitter, giriş bölümlerinde de anlattığımız gibi, yapısı itibarıyla bu tip gelişmelerin en kap-samlı ve hızlı şekilde yayılmasına uygun bir mecra. Twitter’ın yine yapısındaki “anındalık” faktörü, onu bu tip konularda, “ilk tepki” yorumlarını analiz etmek için biçilmiş kaftan yapıyor. Di-ğer mecralarda olaylar belli bir zaman içinde ve belli süzgeçler-den geçtikten sonra yorumlanmaya daha müsaitken, Twitter’da bu filtreler devre dışı kalabiliyor. Özellikle Twitter’ın gündemi belirlediği olaylarda bu “ilk tepki”leri mümkün olduğunca çıplak okuyabiliyoruz.

Twitter’da Uludere’ye yapılan ilk yorumlar; hem hız, hem de tepkisellik/çıplaklık bakımından bu karakteristikleri fazlasıyla yansıtıyor. Yapılan yorumların yüzde kırkına yakını, olayı “devlet

Page 85: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

85Türkiye ve Sosyal Medya

eliyle gerçekleştirilen bir katliam” olarak yorumluyor. Bu Türki-ye’de -hele ki suçlanan devlet, konu da Kürt Sorunu olduğunda- alışkın olmadığımız sertlikte bir itham. “Evet sayın seyirciler; bir kez daha suçun meşruiyet kazandığı yerdeyiz, devletteyiz”, “Si-vil, silahsız, masum insanları hiçbir devlet kaçakçılık yaptı diye F16larla bombalayarak öldüremez”, “35’ten fazla ‘sivil’in öldüğü bir ‘katliam’a meşru bahaneler arıyorsan, sen de ‘katil’sin, sen de o ‘insanlık suçu’nun ortağısın,” gibi yorumlar bu filtresiz tepki-nin yalın bir öfke olarak tezahürünün örnekleri. Yine benzer bir tepki hükümete de yöneliyor. Yüzde 25’lik bir kitle hükümetin olayla ilgili açıklama yapmamasını eleştiriyor, yüzde 10’luk bir kullanıcı ise AKP’nin medyayı kontrol ederek olayı dümen altı etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşın, olayda devleti/hü-kümeti haklı bulanlar da var. Yüzde 14’lük bir kullanıcı kitlesi, olayın yaşandığı yer yerleşim birimi olmadığı için bombalamanın meşru/haklı nedenlere dayandığını iddia ediyor. Yüzde yedilik bir dilim ise hükümete komplo kurulduğu düşüncesinde.

Olayı haklı ya da meşru gören kitle Twitter’da azınlıkta ka-lırken, olayın ertesi günü Facebook’ta kendini daha fazla ifade fırsatı buluyor. Olay sıcakken Twitter’da fazla dillendirilmeyen “köylülerin dağda ne işi var” argümanının muhafazakar Habe-r7’nin Facebook sayfasında sıkça tekrar edildiğini görüyoruz. Buradaki yorumlarda yüzde seksenin üzerinde bir oranda kul-lanıcı bu argüman üzerinden hükümetin suçsuz olduğunu ileri sürüyor. Olayın katliam olduğunu düşünenlerin oranı ise yüzde 10’u bile bulmuyor.

Diğer taraftan genelde Twitter’la aynı trendleri izlediğini göz-lemlediğimiz EkşiSözlük bu kez büyük bir çoğunlukla bu argüma-na destek veriyor. Buradaki 700’e yakın yorumun yüzde 80’i ola-yın katliam olmadığı, öldürülenlerin masum olmadığı yönünde. Bu mecrada olayı savunan yorumlar bir hükümet savunusundan ziyade orduyu savunan milliyetçi yorumlar. EkşiSözlük’te Kema-

Page 86: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

86 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

list olarak nitelendirebileceğimiz bu tip bir milliyetçiliğin yay-gın olduğunu daha evvel de incelemiştik. Diğer taraftan, bu-rada dikkatimizi çeken bir durum da, Twitter’da Uludere Ola-yı’nı duyurmaya çalışan kitleye gösterilen tepkiler. EkşiSözlük de Twitter gibi “ilk tepki” faktörünün etkili olduğu bir mecra ama “Klasik bir Kürtçü dezenformasyonu olan hadise. Adamlar resmen bir Kürt öldürülsün de yaygara kopartalım diye pusuda bekliyor. An itibarıyla ağlaya ağlaya BBC, Al Jazeera gibi haber kanallarına tweet atıyorlar; ama geri dönüş yok henüz.” yoru-mundan da anlaşılabildiği üzere EkşiSözlük’teki milliyetçi kitle burada Twitter’da olaya karşı çıkanlara reaksiyon olarak harekete geçiyor. Burada sık sık tekrarlanan ve giderek sertleşen “sınırda kaçakçılık yapanlar öldürülebilir/öldürülmesi mübahtır/öldürül-meyi hak etmiştir” argümanı hem gerek ekstremliği, gerekse akıl dışılığı itibarıyla yine “ilk tepki” karakteristiği gösteriyor, hem de giderek derinleşmesi bakımından tepkiselliği ortaya koyuyor. EkşiSözlük’teki yorumlardan anladığımız şu; verilen anında tep-kiler illa hep düşünüldüğü gibi belli bir kanaatin hakim olmasını sağlamıyor, karşıt tepkiyi giderek radikalize ederek onun büyü-mesine de neden olabiliyor. Bu olayda “kaçakçılık yapan öldürül-sün” gibi hukuk dışılığın bu kadar iştahla savunulmasını böyle açıklayabiliyoruz.

Konvansiyonel, özellikle de ana akım medyanın bu olayı ak-tarmakta ne kadar geç kaldığını ve tereddütlü davrandığını göste-ren bir delil; Twitter, Facebook ve EkşiSözlük’te 24 saat içinde 2 bin civarı yoruma rastlanırken haber sitelerinde neredeyse hiçbir şey olmaması. İlk gün içinde baktığımız haber sitelerinde kay-da değer hiçbir şey bulamazken, Habertürk’ün internet sitesinde ancak 33 yorum bulabiliyoruz. Burada da devletin kaçakçıyla te-röristi ayırt edemeyeceği fikri hakim ancak yorumların sayısı o kadar az ki, genelde fazla bir anlam ifade etmiyor.

Page 87: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

87Türkiye ve Sosyal Medya

Uludere Olayı’nın ilk gününde yapılan yorumlara dönüp ba-kınca ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz. İlk gece ve ertesi gün, olayı duyurmaya çalışan ve bunun bir devlet katliamı olduğunu savunanlarla olayın meşruiyetini hatta haklılığını savunan Türk milliyetçileri (muhafazakâr ya da Kemalist) arasında bölünmüş olarak geçiyor. Oysa gerek hükümetin bu olayda çok istikrarlı bir tavır göstermemesi ve zaman zaman yumuşak, zaman zaman sert tavır alması, gerekse CHP’nin Uludere meselesinde Baykal döne-minin Kürt karşıtı milliyetçiliğine sarılmaması zamanla milliyetçi tepkileri cılızlaştırdı. Şu anda bakınca Uludere’nin bir katliam olduğu sosyal medyada çok daha hakim olarak dillendirilen bir görüş. Buna karşı çıkanlar -belki de AKP ve CHP çok açık bir şekilde argümanlarına sahip çıkmadığı için- bir suskunluk sar-malına kapılmış vaziyetteler. Bu bize iki sonuç veriyor.

Birincisi; Türkiye sosyal medyasında insanlar kendilerini ait hissettikleri kampların pozisyonuna oldukça bağlılar. Başlangıçta kendi kamplarının öyle düşüneceğini hesap da ederek “ilk tepki” olarak reaksiyona sahip çıkılmadığında kendi kamplarının pe-şinden gitmeyi tercih ediyorlar. Belki CHP, geçmişte olduğu gibi Uludere’de orduya sahip çıksaydı ve öldürülenleri suçlasaydı, ilk gece EkşiSözlük’te gayet radikal şekilde verilen tepkileri şimdi hâlâ net olarak duyuyor olacaktık. Ya da AKP özür dilemekle suçlamak arasında gidip geldikten sonra Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözüyle topu taca atmasaydı, muhafaza-kârlar olayda Kürtler’i suçlamaya devam edecekti.

İkinci sonuç ise şu; ana akım siyasetin içindeki partileri des-tekleyen sosyal medya kullanıcıları kendi taraflarının tepki ver-mekte gecikmesi hâlinde ilgili konuda ülkenin hakim kodlarına göre yorum yapıyorlar. Mesele Uludere gibi Kürt meselesini ilgi-lendiren bir olay olduğunda ve AKP-CHP argüman geliştirme-diğinde, iki taraf birbirinden (ve MHP’den) ayırt edilemeyecek kadar benzeşip ortak tepkiler verebiliyor. Dış politikayı ilgilen-

Page 88: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

88 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

diren bazı konularda (örneğin Ermeni Soykırımı tasarıları gibi) da bunu görebiliyoruz. Bunun arkasında ise özellikle 12 Eylül sonrasında ana akım siyasi partilerin cunta yönetiminin getirdiği milliyetçi-militarist ortamın içine doğmuş olmalarını arayabili-riz. Bunun tek istisnası olarak gösterebileceğimiz SHP’nin ( ordu yanlısı ve Kemalist CHP’ye dönüşmesiyle tamamlanan süreç, ana akım siyaseti takip eden sosyal medya kullanıcılarının algısını da şekillendirmiş vaziyette. Diğer taraftan ana akım siyasetin dışında kalan kullanıcıların Uludere Olayı’nda gösterdiği istikrar, her ne kadar istisnai gözükse de, bu kesimin tutarlı politik tavır göstere-bilme konusunda biraz daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.

ZANA’NIN EVİNDEKİ ARAMA VE KÜRTLERİN SOSYAL MEDYA ETKİSİ

Sosyal medyaya dair son birkaç yılda üretilen temel paradigma-lardan bir tanesi, sosyal medyaya dahil mecraların kendini çeşitli nedenlerle ifade imkânı bulamayan gruplara, özellikle muhalifle-re imkân sağlayacağıydı. Buna göre, ana akım medyada ve diğer iletişim kanallarında kendine yer bulamayanlar, sosyal medyayı kullanarak kitlelere ulaşacaklar ve böylelikle de demokrasi açığı kapanmış ya da en azından azalmış olacaktı. Sosyal medyaya dair özellikle “Arap Baharı”yla ilişkilendirilerek çok kullanılan bu ar-gümanın Türkiye’deki test alanı olarak Kürt hareketi ve sosyalist hareketler görülebilir.

Türkiye’de 1983 yılında çıkan ve 1986 yılından itibaren çe-şitli değişikliklere uğrayan Seçim Yasası, yüzde 10 gibi yüksek bir ülke geneli barajını Meclis’te temsil edilebilme koşulu olarak koyuyor. Bu yüksek barajın Meclis’te temsil edilmeyen seçmen sayısını milyonlara ulaştırdığı biliniyor. Son yıllarda, bu barajdan en çok mağdur olan Kürt hareketinin partileri ve sosyalistler belli stratejik bölgelerde (Güneydoğu ve Kürtlerin yoğun, sosyalistle-

Page 89: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

89Türkiye ve Sosyal Medya

rin örgütlü olduğu büyük şehirler) bağımsız adaylar göstererek bu sorunu bir noktaya kadar aştılar. Ancak Meclis’e bu şekilde giren partiler, Siyasi Partiler Kanunu’nda AKP ile CHP’nin işbirliğiyle yapılan değişiklik sonucu Hazine’den seçim yardımı alamıyorlar. Aynı şekilde, her ne kadar artık özel televizyonlar öncesi dönem-deki önemi kalmamış olsa da TRT’deki propaganda konuşma-larına katılamıyorlar. Yani aslında bu bulunan ara çözümün de seçim sandığındaki demokrasi açığını kapadığı söylenemez.

Ana akım medya açısından duruma bakarsak, bu medyanın da hem politik, hem de ekonomik saiklerle ana akım dışında sa-yılabilecek siyasal gruplara yer verdiği pek söylenemez. Medya patronlarının pek çok farklı sektörde aktif olması ve devlet ihale-lerine katılmaları, zaten her zaman iktidara bir avantaj sağlarken, ana akım dışındaki partilerin hem devletle yaşadığı sorunlar, hem de savundukları pek çok argümanın medya patronlarının sınıfsal çıkarlarına ters gelmesi, bu gruplara yer verilmesini engelliyor. Türkiye’de bu durumun 1980 sonrası, özellikle de Turgut Özal’ın iş adamlarının medyaya girmesini teşvikiyle hız kazandığı söyle-nebilir. Son dönemde ise Tayyip Erdoğan’a yakın iş adamlarının, Özal’ınkine benzer bir hamleyle medyaya soyunması, muhalif gazetecilere yapılan baskıların artması ve nihayetinde Erdoğan’ın ana akım medyanın yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantı son-rası medya hemen hemen yalnızca AKP, CHP ve MHP’den ibaret siyasi dünyayı referans almaya başladı. Son olarak mecliste kabul edilen RTÜK yasası da özellikle televizyon haberciliğine büyük engeller getirdi. Bu yasa nedeniyle dokunulamayan onlarca ha-berden söz etmek mümkün ancak bu çalışmanın esas meselesi bu değil.

Bu durumda Kürt hareketinin temsilcisi BDP ve diğer sos-yalist oluşumların alternatif medya kanalları araması son de-rece normaldi. Sosyal medya bu koşullarda; BirGün, Evrensel, Gündem, Hayat TV, İMC TV gibi tirajı ya da izlenme oranla-

Page 90: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

90 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

rı düşük olan, ana akım dışı ve muhalif medya organlarının ya-nında kitlesel ve masrafsız bir mecra olarak öne çıktı.

Kürt hareketinin ve sosyalistlerin kendilerini sosyal medyada yoğun bir şekilde ifade ettikleri konulardan biri, KCK Davası’ydı. Dava kapsamında düzenlenen operasyonlar sık sık sosyal medya-da yer bulurken bunlar arasında en çok yorum yapılanlardan biri BDP Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın evinde yapılan ara-maydı. Aramada Zana’ya ait bilgisayarlara el konurken, ev ken-disine ait olmadığı gerekçesiyle Zana’nın dokunulmazlığı dikkate alınmadı.

Olayın Twitter’daki yansımalarına baktığımızda, yapılan yo-rumların yüzde 40’ından fazlasında operasyonun kınandığını gö-rüyoruz. Bu kullanıcılar Zana’nın evinin aranmasını ve eşyalarına el konmasını hukuksuz buluyorlar ve hükümetin Kürt hareketi üzerinde baskı kurma çabası olarak nitelendiriyorlar. Yine bu görüşe yakın yüzde 15’lik bir kitle ise bu operasyonla Zana’nın milletvekilliğinin düşürülmesinin yolunun yapıldığı görüşünde. Olayın olduğu gün, Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Sa-manyolu TV’nin Zana’dan “eski milletvekili” olarak bahsetmesi bu kullanıcıların şüphelerini artırıyor. Mazisinde, büyük dava-larda hakim kararlarını avukatlar bile öğrenmeden önce açıkla-mak gibi olaylar bulunması nedeniyle, kullanıcılar bu kanalın yayınlarını sıklıkla eleştiriyorlar. Buna karşılık, toplam yorum-ların yüzde 30’una yakın bir kitle ise operasyonu destekliyor ve hem Zana’nın, hem de BDP’li milletvekillerinin yargılanmasını istiyor. Bu kullanıcılar Kürt hareketine karşı sert ifadeler kulla-nırken, hareketin PKK’nın parçası olduğu düşüncesinde. “Leyla Zana aramalar için ‘yazıklar olsun’ demiş. Asıl sizin gibilere ya-zıklar olsun. Bu ülke sizin gıbı parazitlerden kurtulmalı”, “Sadece Leyla Zana değil, bütün BDP’li vekiller hakkında soruşturma açıl-malı, fezleke ile vekillikleri düşürülmeli ve tutuklu yargılanmalı” gibi yorumlardan net bir şekilde anlaşılan, Kürt hareketine karşı

Page 91: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

91Türkiye ve Sosyal Medya

olan tavır yakın zamanda olan herhangi bir olaya dayanmıyor. Bu kullanıcılara göre hareketin mensupları terörist ve herhangi bir anda yakalanıp cezaevine konulmaları meşru. Bu tavırdan, meselenin özünün oldukça gerilere gittiğini görebiliyoruz.

Kürt sosyal medya kullanıcılarının en çok rağbet gösterdiği mecra olduğunu gözlemlediğimiz Facebook’ta Hürriyet’in sayfa-sındaki tepkiler tam ortadan ikiye bölünüyor. Türk milliyetçileri-nin ağırlıkta olduğu bir grup Zana hakkında hakaretler, küfürler de ederek operasyonu savunurken, Kürtler’in ağırlıkta olduğu bir grup AKP’nin bir korku imparatorluğu yaratmakta olduğunu iddia ediyor. BDP’nin sayfasında yapılan yorumların tamamı ise operasyonu kınıyor. Burada kullanılan dil, Hürriyet’in sayfasında-ki Kürt kullanıcılarınkinden çok daha sert. Pek çok kullanıcı hü-kümeti ya da devleti “faşist” olmakla itham ediyor. Facebook’un sayfa yapısı nedeniyle gruplaşmalara, hatta sekter yapılanmalara daha müsait oluşu, bu tip daha sert tepkilerin ifade edilebilme-si için onu daha cazip kılıyor. Örneğin Twitter, her kesimden kullanıcının birbirini takip edebildiği bir alanken Facebook’taki sayfalar, içeriğine göre çok homojen bir kitleyi barındırabiliyor. Daha önce de Facebook’taki İslami ya da milliyetçi sayfalarda çok daha radikal bir söylemin kullanıldığını görmüştük. Aynı şekilde büyük çoğunlukla Kürtler’in takip ettiği sayfalarda da Türkiye devletine karşı çok daha sert bir söylem hakim. Burada, farklı mecraların taşıdığı farklı özelliklerin, ortaya çıkardıkları söylemi de şekillendirdiğini görüyoruz.

EkşiSözlük’te konu hakkında yapılan yorumların da ezici ço-ğunluğu (yüzde 78) Zana’nın evine yapılan operasyona karşı. An-cak burada ifade edilen karşıtlığın dayandığı argümanların diğer mecralardan farklı olduğunu gözlemliyoruz. BDP’nin Facebook sayfasında “Türkiye devletinin Kürt hareketine açtığı savaş”, Hür-riyet’in sayfasında “Korku imparatorluğu kurma çabası” olarak algılanan olay, EkşiSözlük’te “bir vekilin evinin aranmasının hu-

Page 92: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

92 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

kuksuz olduğu” argümanıyla karşılanıyor. Benzer bir hukuksuz-luk argümanını Twitter’da da görmüştük. Ancak buradaki fark, EkşiSözlük kullanıcısının Zana’ya yapılan harekete karşı çıkarken onun Kürt kimliğinden çok, milletvekili kimliğini öne çıkarması. “Kendisini desteklemesem de kendisine yapılanın kesinlikle iki yüzlülük olduğunu düşündüğüm kişi. Evinin aranmasını destek-liyorsanız bütün milletvekillerine aynısının yapılmasını destekle-meniz gerekir. Dün bana, bugün ona, yarın sana...”, “Kimliği ya da davranışı ne şekilde olursa olsun, netice itibariyle bugün bu ülkenin resmi milletvekili olan kişidir. Hâliyle evinin basılması ile Kemal Kılıçdaroğlu hakkında fezleke hazırlanması ve Kılıçdaroğ-lu’nun dokunulmazlığının kaldırılması aynı konumdadır,” gibi yorumlar bu mecrada Zana’yı siyasi olarak desteklemeyen ancak uygulamadan rahatsız olan (yarın kendi desteklediği -muhteme-len CHP- partiye de aynısının yapılmasından korkan) bir kitlenin olduğunu gösteriyor. Bu aslında SHP-HEP iş birliğinden sonra tamamen zıt kutuplara giden CHP ve BDP’nin hangi eksen üze-rinden tekrar buluşabileceğini göstermesi bakımından ilginç.

Milliyet gazetesinin internet sitesindeki okur yorumlarına baktığımızda ise, tıpkı benzer çizgideki Hürriyet’in Facebook sayfasında olduğu gibi yorumların ikiye ayrıldığını görüyoruz. “Helal olsun. Nefes aldırmayın şunlara”, “Baskı artarak devam etmeli” gibi operasyona taraftar yorumların tam karşısında “12 Eylül’ü hatırlatıyor”, “Ülke böyle özgürleşmez” gibi operasyonu eleştiren yorumlar var. Bu mecrada doğrudan Kürt hareketinin ağzından ya da Kürt kimliğini öne çıkararak yazılmış yorum ise pek yok.

Genel olarak baktığımızda, sosyal medyanın Kürt hareketinin görünürlüğünü artırdığı gözlemlenebilir bir gerçek. Ancak bu gö-rünürlüğün şekli ve içeriği mecraya göre değişkenlik gösteriyor. Twitter’da nispeten kendini daha fazla ifade edebilen Kürt sosyal medya kullanıcıları, EkşiSözlük’te ve gazetelerin okur yorumları

Page 93: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

93Türkiye ve Sosyal Medya

bölümlerinde ise ya yoklar ya da bu kimliklerini öne çıkarmı-yorlar. Facebook’ta ise Kürt hareketine yakın sayfalarda son de-rece cesur ifadeler kullanılırken, Türk kullanıcıların da devam ettiği sayfalarda aynı sertlik gözlemlenmiyor. Buna karşılık Fa-cebook’ta Türk kullanıcılarla Kürtler’in aynı ortamda bulunduğu hâllerde Türk kullanıcılar arasında milliyetçi ve sert bir söylem çok daha popüler. Buradan şu sonuç çıkartılabilir. Kürt kullanı-cıların Türkler’le bir arada yaşam taraftarı olanları Türkler’in de kullandığı mecralarda daha uzlaşmacı bir tavır sergilemeyi tercih ediyorlar. Daha ayrılıkçı bir tavır sergileyen Kürtler ise yalnızca Kürtler’in takip ettiği sayfalarda daha sert bir dil kullanıyor. Tabii ki bu iki grubun belli oranda kesiştiği yerler de var. Diğer taraf-tan milliyetçi Türkler ise ana akım Türk medyasının sosyal med-yadaki uzantılarını “kendinin” görüyor ve Kürtler’i incitebilecek ifadeler kullanmaktan imtina etmiyor. İki tarafın bir arada oldu-ğu bu tip ortamlarda gerginliği azaltma görevi Kürtler’e düşüyor. Bu durumun Kürtler’i ne derece radikalize edebileceği, bu tip bir durumda Kürt kullanıcıların kendi kabuğuna çekilip çekilmediği ise daha kapsamlı sosyolojik çalışmalarla tespit edilmesi gereken konular.

SESSİZLİK SARMALI VE HRANT DİNK YÜRÜYÜŞÜ

19 Ocak 2007 tarihinde gündüz gözüyle İstanbul’da işlenen ve arkasındaki bağlantıların hâlâ aydınlatılmadığı Hrant Dink cinayeti sonrasında gelişen ve Türkiye’de etnik kökenine bakıl-maksızın tüm yurttaşlar için eşit haklar ve adalet talep eden mu-halefet, ülke tarihinde bir istisna olarak ayrıca incelenmeyi hak ediyor. Bu cinayet sonrasında birkaç saat içerisinde önce cinayet günü Agos’un önündeki birkaç bin kişiyle, ardından ertesi gün cenaze yürüyüşündeki yüz binlerle kendini ifade eden bu mu-halefet, özellikle 12 Eylül 1980’den beri Türkiye’de hakim olan

Page 94: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

94 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

ideolojiye karşı harekete geçirilemeyen bir itirazın patladığı yer oldu.

Türkiye’nin özellikle son otuz yılından bahsederken Eliza-beth Noelle-Neumann’ın “suskunluk sarmalı” teorisine sıklıkla başvurmak gerekiyor. Noelle-Neumann’a göre insanlar, etrafla-rında çok kalabalık bir çoğunluk bir görüşü baskın bir şekilde savunduğunda, tam tersi istikamette bile düşünseler görüşlerini ifade edemiyor ve suskun kalıyorlar. Suskun kalanların sayısının artması, azınlıkta kalan diğerlerinin konuşma ihtimalini de zayıf-latıyor. Bu teoriyi 12 Eylül zamanı Türk-İslam ideolojisi dışında kalan her türlü ideoloji üzerinde kurulan ağır baskıyla, özellik-le örgütlü muhalefete karşı uygulanan tutuklamalar, işkenceler ve infazlarla birlikte okuduğumuzda Türkiye’de “çoğunluk” gibi düşünmeyen insanların, sayıları aslında az olmadığı zamanlarda bile fazla konuşmadığını görüyoruz. Bu durum, Kürtler dışındaki azınlıklarda genelde ölüm sessizliği derecesinde bir içe kapalılık, solda ise bir türlü kitleselleşememe olarak kendini gösteriyor.

Hrant Dink, sosyalist bir Ermeni yazar olarak bu “suskunluk sarmalı”nı reddederek Türkiye’nin siyasi hayatında ciddi bir çat-lak yarattı. Onun iki kimliğiyle de konuşuyor ve kitlelere ulaşıyor olması, Türkiyeli muhaliflere öğretilen çaresizliğin kırılması anla-mında devasa bir adımdı. Dink’in bu özelliği tabii neden katledil-diğini ve cinayetin neden ısrarla 18 yaşında bir çocuk tarafından “milliyetçi duygular”ın motivasyonuyla öylesine işlenmiş gibi ele alındığını açıklıyor. Hrant Dink, tek başına 12 Eylül ideolojisi-nin antitezi olabilecek kadar güçlü bir karakterdi. Onun öldürül-mesiyle beraber binlerce kişinin birkaç saat içerisinde bir araya gelip neredeyse 1 Mayıs 1977 Katliamı’ndan beri görülmemiş çeşitlilikte bir kitleyi oluşturmasının nedenini, Türkiye’de hakim olan “suskunluk sarmalı”nı kırmış olmasında aramak gerekiyor. Dink’in öldürülmesiyle beraber, gazeteci-yazarın adına konuştu-ğu kitleler onun misyonunu devralma ihtiyacı hissettiler. Benzer

Page 95: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

95Türkiye ve Sosyal Medya

bir tepkiyi biraz farklı bir yapıyla da olsa Uğur Mumcu’nun cena-ze töreninde de görmüştük. Mumcu da öldürüldüğünde uğruna mücadele ettiği kitle tarafından sahip çıkıldı ve yıllar boyunca hiç unutulmadı. İkisi de Ocak ayında katledilen bu iki aydın, Tür-kiye’nin 1980 sonrası muhalefetinin adeta birbirini tamamlayan iki sembolü.

2012 yılındaki Hrant Dink anması, hem cinayetin beşinci yılı olması, hem de olayın ardındaki bağlantıların aydınlatılması şöyle dursun, mahkeme tarafından çete ihtimalinin reddedilmesi nedeniyle özel bir anma oldu. Her yıl olduğu gibi AGOS Gaze-tesi’nin önünde toplanan binlerce kişi, artık yalnızca cinayetin aydınlatılması talebiyle değil, cinayetin kasten çözülmediğine ve birilerinin korunup kollandığına dair inanç ve öfkeyle bir araya geldiler. Bu nedenle yürüyüş daha önceki yıllara kıyasla politik anlamda ve katılım anlamında daha yoğun geçti.

Yürüyüş günü sosyal medyada da ciddi bir yoğunluk yaşandı. Twitter üzerinde konu hakkında yorum yapanların yüzde sekse-ne yakını yıl dönümünün hemen öncesinde gelen mahkeme ka-rarını protesto ediyordu. “İş miş hikaye,13:00’de Taksim’deyiz. Ben de adalet için yürüyeceğim. Yeter artık cidden, böyle bitme-meli davalar”, “Biz, sana bunu yapanları da, yapanları affedenleri de affetmeyeceğiz ama sen bizi affet Hrant, ve hatta güneş topla bizim için” gibi mesajlar yalnızca Dink’in cinayetine değil, ülke-de son yıllarda adalet sisteminden kaynaklanan rahatsızlıkları da konu ediyordu.

Habertürk’ün Facebook sayfasında ise Türk milliyetçilerinin 2007 yılındaki cenaze töreninden beri durmaksızın eleştirdiği “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına tepkiler ön plandaydı. Bu mec-rada neredeyse bütün mesajlar bu konu hakkındaydı. “Hepimiz Ermeniyiz denir mi aptallığın böylesi”, “Bu ne saçmalık lan adam halk kahramanı oldu”, “O kadar şehit olur kımse gıkını çıkart-maz bir tane Ermeni için tüm medya dahil herkes yas tutar”, “Er-

Page 96: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

96 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

menilerin Hocalı’da Azeriler’e ettikleri katliami gösterin. Ermeni-ler katildir” gibi mesajlar Türk milliyetçilerinin hem slogana olan tepkilerini, hem de Hrant Dink’i şehitlerle yarıştırma inadını bir kez daha yansıttı.

Milliyetçi reflekslerin aslında zaman zaman öne çıkabildi-ği EkşiSözlük’te ise Hrant Dink anmasına destek ön plandaydı. Özellikle yürüyüşe katılımın yüksek olmasından duyulan mem-nuniyet ifade edilirken, anmayı protesto edenlerin sayısı yok de-necek kadar azdı.

Demografik açıdan seçim sandıklarından çıkan eğilimleri belki de en isabetli yansıtan En Son Haber internet sitesinde ise anmaya protestolar ezici çoğunluktaydı. “Hepimiz Ermeniyiz”e tepki ve şehitler karşılaştırması yine neredeyse her mesajda kar-şımıza çıktı. “Hrant’ın arkadaşları, ASALA diplomatlarımızı şehit ederken ‘hepimiz Türküz’ dediniz mi yürüyüş yaptınız mı” yoru-mu buradaki onlarca yorumu tek başına temsil etmeye yetiyor.

Burada ilginç olan Hrant Dink’in tek başına kırmayı başardığı “suskunluk sarmalı”nın onun ölümünden sonra sosyal medyada karşımıza son derece baskın şekilde çıkmış olması. Twitter ve Ek-şiSözlük’te cinayete karşı duyulan öfke ve yürüyüşe destek sesli bir şekilde ifade edildiğinde karşı tepki neredeyse hiç gelmiyor. Facebook ve En Son Haber gibi milliyetçi-muhafazakâr kitlenin daha yoğun olduğu mecralarda ise bu kez Dink’in aleyhindeki yorumlara karşı çıkana pek rastlamıyoruz. Bir taraf sesini çok çı-karttığında karşı tarafın içine dönmesi ve fikrini ifade etmek için kendi hakim olduğu mecralara yönelmesi aslında Hrant Dink’in Türkiye’de verdiği demokrasi mücadelesinin ölümüyle nasıl ya-rıda kaldığının da göstergesi. Dink’i Türkiye’de benzersiz yapan, kendi fikirleriyle her türlü mecrada ayakta durabiliyor olması ve içine kapanmayı reddetmiş olmasıydı. Bu yaptığımız araştırmada tek sesliliğin ve “suskunluk sarmalı”nın bu kadar baskın çıkması,

Page 97: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

97Türkiye ve Sosyal Medya

Hrant Dink’in eksikliğinin Türkiye demokrasisine hiç iyi gelme-diğinin bir kanıtı gibi.

DİNK YÜRÜYÜŞÜNÜN RÖVANŞI: HOCALI PROTESTOSU

Araştırmamızı yaptığımız dönemdeki konular arasında Tür-kiye’deki sosyal medya dinamiklerini göstermesi açısından en çarpıcı ve ilginç konu, 26 Şubat 2012’de gerçekleşen Hocalı Kat-liamı’nı Protesto Yürüyüşü’ydü. Yürüyüşten birkaç hafta öncesin-den itibaren, “Ermeni Yalanı’na sessiz kalma!” sloganlı siyah afiş-ler İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin billboardlarında yerini almaya başlamıştı. Finansmanı kimin tarafından yapıldığı belli olmayan bu tanıtım afişlerinin altında da imza yoktu. İmza yerine doğrudan Hrant Dink’in cenazesinde atılan “Hepimiz Ermeniyiz” sloganına karşıt olarak konulan “Hepimiz Hocalılıyız” sloganı ve sosyal medya linkleri yer alıyordu. Eylemden 20 gün önce açılan Facebook sayfası 15 binin üzerinde kişi tarafından beğenilirken, yürüyüşle ilgili yapılan çağrıların altı milliyetçi yorumlarla dolup taşıyordu.

Yürüyüş katılımcıları, isimsiz katılımcılar tarafından örgütle-nirken afişlerde kullanılan dil, “nefret söylemi” içermekle eleş-tirilmeye başlanmıştı. Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni Rober Koptaş afişlerin yarattığı tedirginliği şöyle anlatıyordu; “‘Ermeni yalanına sessiz kalma’ diye koca koca harflerle duyuru-lan miting çağrısından bir türlü kaçamıyoruz son günlerde. Ye-rin üstünde, en işlek caddelerdeki billboard’larda; yerin altında metro istasyonlarında, nereye gitsek oradalar. Tedirgin adımlarla uzaklaşıyoruz çoğu zaman. Olur a, birileri büyük günahımızı, Ermeni olmaklığımızı anlar, ‘Vay seni gidi yalancı!’ diye üzeri-mize çullanır…” İnsan Hakları Derneği de aynı günlerde yaptığı açıklamayla yürüyüşünün amacının Hocalı kurbanlarını anmak

Page 98: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

98 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

olmadığını, kullanılan sloganlarla tüm Ermeniler’in hedef alın-dığını söylüyordu. Bu arada Ermeni, hayvan hakları savunucusu Eva Aksoy’un evine de yürüyüşün sloganını taşıyan eşyalar atıl-mıştı.

Yürüyüş günü geldiğinde, yapılan Hocalı Katliamı’nı anmak-tan ziyade bütün Ermeniler’e öfke kusmak oldu. Taşınan pan-kartlar, afişleri gölgede bırakacak derecede açık ırkçılık taşıyor, Beyoğlu 6-7 Eylül 1955’i hatırlatan bir nefret söylemiyle kapla-nıyordu. “Kuzey güney bir olsun, Ermenistan yok olsun”, “Dişe diş, kana kan, intikam intikam”, “Bozkurtlar burada, Hrantlar nerede?” sloganlarının yanı sıra “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” pankartı belki de 19 Ocak 2012’de -cinayet davasında yaşanan ihmallerden dolayı- diğer yıllara göre daha kalabalık ge-çen Hrant Dink anmasının rövanşını alma motivasyonunu en net gösteren ifadeydi.

Yürüyüş günü sosyal medyada topladığımız veriler de göz-lemlerimizi doğrular nitelikteydi. Yapılan yorumlar arasında kat-liamı protesto eden ya da kurbanları ananlardan çok Hrant Dink anmasına katılanları kınayanlar öne çıkıyordu. “Gazeteci öldü diye Ermeni olanlar bugün de biraz Türk olsunlar!”, “Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrant’ız diyenler acaba şimdi ne yapacak? Gerçekten adalet için mi döküldünüz sokaklara acaba? Görece-ğiz!!!”, “Hepimiz Ermeniyiz diye sokaklara dökülenler, gerçekten Ermeniler gibi soysuzsunuz, kansızsınız, şerefsizsiniz. Ermenisi-niz sonuçta” gibi mesajlar o gün incelediğimiz tüm mecralarda öne çıktı. Katliam anması bu mesajlarla ölçülmeyecek derecede geride kaldı. O gün mesaj hacminin daha yüksek olduğu Twitter, Facebook ve EkşiSözlük’te eğilimlerin dağılımı açısından da bir fark gözlemlemedik.

Hocalı Katliamı yürüyüşüyle ilgili sosyal medyada hakim olan rövanş duygusunun hem yürüyüş öncesinde yaratılan havadan, hem de toplumdaki genel atmosferden kaynaklandığını söyleye-

Page 99: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

99Türkiye ve Sosyal Medya

biliriz. İlk Hrant Dink’in cenazesinde kullanılan “Hepimiz Erme-niyiz” sloganı daha önce de defalarca milliyetçi çevrelerce hedef gösterildi. 14 Nisan 2007’de Ankara’da yapılan Cumhuriyet Mi-tingi’nde kürsüden “burada Hepimiz Ermeniyiz diyenler yok” slo-ganları atıldı. Hali hazırda bu sloganı kullananlara küfür etmek için kurulmuş pek çok Facebook sayfası bulunuyor. Milliyetçi bir bağlamda gerçekleşeceği önceden belli edilen bu yürüyüşte de bu slogandan rövanş alınmaya çalışılması o bakımdan sürp-riz ve spontane değil, son yıllarda Türkiye politik atmosferine hakim olan milliyetçilikten besleniyor. İlginç olan ise ana akıma dahil olan tüm partilerin bu milliyetçilikten payını alıyor olması. Örneğin bu “Hepimiz Ermeniyiz” sloganı farklı zamanlarda he-men hemen aynı sözlerle AKP’liler, CHP’liler ve MHP’liler tara-fından eleştirildi. Türkiye’deki milliyetçilik, özellikle 1990’lardan itibaren bir partinin tekelinde değil; aksine ana akım politikanın üzerine oturduğu bir zemin oluşturuyor. Milliyetçi olmayan bir siyasi hareketin ana akımda kendine yer bulması şu koşullarda oldukça zor. Hrant Dink’in 10 binlerce kişinin katıldığı cenazesi bu bakımdan da hâlâ hazmedilememiş bir şok yarattı. Zira milli-yetçi sistem partileri dışında da kitlesel bir muhalefetin mümkün olduğunu gösterdi. Bu bakımdan ana akımda yaşanan ve tam da yüzleşilemeyen bu şokun rövanşının önümüzdeki dönemlerde de alınmaya çalışılacağını söyleyebiliriz. Sosyal medya kuşkusuz bunun ciddi bir aracı olacak.

Sosyal medyanın milliyetçi örgütlenmelere bu kadar açık ol-masının nedenlerini ise sosyal medyada değil, Türkiye’nin 12 Ey-lül sonrası kültürel kodlarında aramak gerekiyor. 1980 sonrası Türkiye’de başta eğitim sistemi olmak üzere her alanda faaliyete geçirilen “Türk-İslam ideolojisi”nin tedrisatından geçen nesille-rin yetişkin dönemini yaşadığı şu yıllarda söylemin milliyetçileş-mesi sürpriz değil. Türkiye’nin algılaması neredeyse tamamen bu öğretilmiş politik bağlam üzerinden şekillenmiş vaziyetteyken

Page 100: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

100 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

sosyal medyada bunun karşılık bulmaması anormal olurdu. Sos-yal medyanın çok tepkisel bir alan yaratmasının tabii ki söylemin radikalleşmesinde etkisi var. Ancak hiçbir mecra, söylemi tek ba-şına belirleyebilme yetisine sahip olmadığı gibi, yokluğu da söy-lemi farklı bir yöne tek başına itmiyor. Bu örnekte de yürüyüşün söyleminde sosyal medyanın etkisinin olduğu söylenebilir ancak söylemi sosyal medyanın belirlediği söylenemez. Konvansiyonel medya ve bizzat eylemdeki yönlendirmeler de aynı etkiyi yapa-biliyor. Burada önemli olan o mesajı almaya açık bir kitlenin ve o mesajı istenilen şekilde yorumlamalarını sağlayacak bir bağla-mın mevcut olması. Başka koşullarda bu miting, arkasında sosyal medya desteği olsaydı bile başarılı olmayabilirdi.

Bu konuyla ilgili düşmemiz gereken bir not da bu tip eylemle-ri örgütlemek için Facebook’un Twitter’dan çok daha verimli bir araç olarak karşımıza çıkmış olması. Facebook’un fan sayfaları-nın radikal politikaların barınması için çok uygun koşullar sağ-ladığını söylemiştik. Twitter ise gerek yoğun ve hızlı gündemi, gerekse bireyselliği nedeniyle bu tarz bir örgütlenmeyi zorlaştı-rıyor. Burada haklı olarak, “peki Arap Baharı sırasında eylemler neden ve nasıl Twitter’dan örgütlendi?” sorusu sorulabilir. Buna cevap vermek için, Türkiye’nin sosyal medyayı kullanış şekli-nin Arap ülkelerindekinden farkını görmek gerekir. Her şeyden önce Türkiye’de Facebook, yerinden edilemezcesine Twitter’dan daha popüler. Türkiye halkı eylem refleksi anlamında özellik-le Mısır’daki kadar politize değil ve özel alanıyla politik alanın karışmasından tedirginlik duyuyor. Facebook, Twitter’dan daha güvenli ve kapalı örgütlenme imkanları sağlayarak bu tedirginliği aşabiliyor. Bir de tabii Facebook’un özellikle Arap Baharı zama-nında Twitter’a kıyasla devlet sansürüne çok daha açık olduğunu ve Twitter’ın sansürü delmek için pratik bir araç olarak öne çıktı-ğını da hatırlatmak gerekir. Oysa Hocalı Yürüyüşü gibi bir eylem

Page 101: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

101Türkiye ve Sosyal Medya

Twitter’dan örgütlenmeyi gerekli kılacak kadar gizli ve acil bir karakter taşımıyordu.

NEO-OSMANLICILIĞIN POPÜLER NETİCESİ: FETİH 1453

Türkiye’nin son dönemdeki siyasal eğilimlerinin sosyal med-yaya en çarpıcı şekilde yansıdığı örneklerden bir tanesi sinema tarihimizin en pahalı prodüksiyonu olarak lanse edilen Fetih 1453 filmiydi. Fetih 1453 pek çok farklı açıdan Türkiye halkı için ilgi çekici oldu. Her şeyden önce film “Hollywood ayarında” olarak nitelenen özel efektleri ve görüntü kalitesiyle son dönem-de zaten yerli sinemaya daha çok ilgi gösteren izleyiciye farklı bir ürün sunma iddiasındaydı. Dahası film, hem son dönemde özellikle AKP’nin Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı dö-neminde yükselişe geçen Neo-Osmanlıcılık trendiyle örtüşüyor, hem de televizyonda ciddi bir popülerlik kazandığı kadar tartış-ma konusu da olan Muhteşem Yüzyıl dizisinin yarattığı ilgiyle yelkenlerini şişiriyordu. Fetih 1453’ün hem popüler kültür anla-mında hem de siyasi alanda kayda değer bir popülarite kazana-cağı daha filmin fragmanı video paylaşım sitelerine konduğunda belli olmuştu.

Fetih 1453 filminin YouTube’daki fragmanı, daha ilk bir-kaç gün içinde 455 yorum aldı. Fragmana yapılan yorumlarda öne çıkan, filmin lanse ediliş biçimine de bağlı olarak gerçekten Hollywood standartlarında olup olmadığıydı. Bu noktada filmin prodüksiyon standartlarının da yine bir çeşit milliyetçi gururla bağlantılı olduğunun altını çizmek gerekiyor. Fetih 1453’ün pro-düksiyon kalitesinin uluslararası standartlarda olması, “Türkler’in de yabancılardan üstün iş yapabildiği” düşüncesini beslemesi açı-sından önemliydi. Hele ki filmin konusunun “ecdadımızın ya-bancılara üstünlüğü” olduğu düşünülürse, bu filmin yurtdışın-

Page 102: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

102 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

daki tarihi filmlere göre kalite anlamında bir gerilik arz etme-si kabul edilemezdi. Fragman yayınlandığında, bu vurgu dikkat çekiciydi. You Yube’da yorum yapan bir kullanıcı, “Türkler’de böyle güzel tarihi filmler yoktu, biz de hep Romalılara, Perslere falan özenirdik ama bu film ile artık Osmanlı’ya özenme zamanı geldi” diyerek memnuniyetini aktarıyordu. YouTube’da yapılan yorumların üçte biri savaş sahnelerinin gerçekçiliği üzerine yapı-lan olumlu yorumlardı.

Facebook, Twitter ve gazete internet sitelerinde yapılan yo-rumlar da ağırlıklı olarak fragmanın kalitesi üzerineydi. Ancak daha film vizyona girmeden yapılan bir karşılaştırma özellikle dikkat çekiciydi. Her ne kadar filmin yapımcıları kendilerine referans olarak Hollywood’un tarihi yapımlarını almış olsa da, özellikle muhafazakar sosyal medya kullanıcıları Fetih 1453’e Kanuni Sultan Süleyman’ın aşk hayatına ağırlık veren Muhte-şem Yüzyıl dizisinin bir rövanşı gözüyle bakıyorlardı. Pek çok kullanıcının filmle ilgili temel endişesi Fatih Sultan Mehmet’in de aşk hayatının öne çıkarılacağı ve padişahların dindarlığının konu edilmeyeceğiydi. YouTube’da yorum yapan bir diğer kişi “İnşallah açık sahneler yoktur. “Muhteşem Saçmalık” dizisi gibi mala bağlamazlar inşallah. Eğer bu korkum boşa çıkarsa, şimdiye kadarki en iyi Türk Filmi olma yolunda gidiyor. Hadi hayırlı-sı,” derken, Twitter’da yapılan bir yorumda iki yapım arasındaki karşıtlık beklentisi “Fetih 1453, tüm Muhteşem Yüzyılcılara (if-tiracılara) gelsin, Osmanlı filmi böyle yapılır... OSMANLI sadece HAREM değildir!” şeklinde ortaya çıkıyordu. Sabah’ın Facebook sayfasında ise bir okur, “İnşallah Muhteşem Yüzyıl gibi Osman-lı’yı rezilleştiren bir film değildir,” mesajıyla beklentisini ortaya koyuyordu.

Fetih 1453 filmi gösterime girerken, sosyal medya kullanıcıla-rının Osmanlı tarihini öven bir film beklentisini okumuş gibiydi. 17 Şubat 2012 Cuma günü saat 14.53’te gösterime giren filmin

Page 103: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

103Türkiye ve Sosyal Medya

tanıtımlarında Muhteşem Yüzyıl’daki aşk vurgusundan mümkün olduğunca kaçınılmış, görkemlilik hissi öne çıkarılmıştı. Filmin özellikle Anadolu’nun muhafazakâr şehirlerinde ciddi bir gişe başarısı beklediği ve Türkiye’nin dört bir yanında 450 kopyayla gösterime girdiği düşünüldüğünde bu normaldi. Fragmanın çıkış döneminde prodüksiyon kalitesine ve filmin bütçesine yapılan vurgu, film hakkındaki tartışmanın Osmanlı ve milliyetçilik üze-rinden yürümesiyle beraber geri plana çekilmişti. Hollywood’la yarış etme meselesinde fazla ısrar edilmemesi film vizyona gir-dikten sonra net bir şekilde filmin lehine oldu.

Film vizyona girdikten sonra YouTube’da yapılan yorumlarda kullanıcıların dörtte biri filmi beğenmediklerini ifade ederken, bundan biraz daha fazla kullanıcı filmi beğenmeyenleri “Türk düşmanlığı”yla suçlayarak Fetih 1453’ün yardımına koşuyordu. Mesela bir kullanıcı, filmi beğenmeyenleri doğrudan kendi me-selesi olarak algılıyor ve “Türk düşmanları yine gelip kendilerini Türkmüş gibi gösterip başarımızı kıskanıp yaptığımızı beğenmi-yor. Film kötü bile olsa size inat gideceğim çatlayın patlayın. 17 milyon Euroluk film yaptık, siz 17 milyonu toplum olarak bile denkleştiremezsiniz” yorumuyla muhtemelen Kürtler’e, Ermeni-ler’e ya da Türkiye içinde yaşayıp da düşman olarak gördüğü başka bir topluluğa isim vermeden mesaj gönderiyordu.

Bir yandan filmi beğenmeyenler “Türk düşmanı” ilân edi-lirken, diğer taraftan filmi beğenenler arasında da temel neden olarak “filmin Türklüğü övmesi” öne çıkıyordu. Twitter’da film hakkında yorum yapanların yüzde 84’ü Fetih 1453’ü beğendiği-ni söylerken, bunların yüzde 57’si filmden Türkler’i övdüğü için hoşnut kaldığını belirtiyordu.

Diğer sosyal medya araçlarına göre nispeten daha çok büyük şehirli ve daha az gelenekçi bir kitleye hitap eden EkşiSözlük’te de enteresan bir şekilde Türklük ve İslam vurgusu ön plandaydı. Filmin ilk günlerinde incelediğimiz 194 yorumdan yüzde 59.7’si

Page 104: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

104 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

filmi beğendiğini söylerken, bunların yüzde 56’sı filmin Türklü-ğü yüceltmesini beğenisindeki temel neden olarak ortaya koyu-yordu.

Bir diğer enteresan veri ise muhafazakâr kitleye yayın yapan Haber7.com internet sitesinin Facebook sayfasından çıktı. Fetih 1453 hakkında yapılan 45 yorumda filmi beğenenlerle beğen-meyenlerin sayısı eşit çıkarken, filmi beğenmeyenlerin yüzde 38’i (toplamın yüzde 29’u) hoşnutsuzluk nedeni olarak “filmde tarihin çarpıtılması”nı gösteriyordu. Örneğin bir Haber7 takip-çisi filmin fetih coşkusunu yansıtırken eksik kaldığını belirtir-ken, “Filmin başrol oyuncusu Fatih değil de Ulubatlı Hasan’dı. Fatih’in oğluna mesafeli olduğu lanse edildi. Gemilerin karadan yürütülmesine yeterli yer verilmedi ve gemilerden tek bir saldırı yoktu. Kadın karakterler Muhteşem Yüzyıl’da olduğu gibi yanlış gösterildi. Çıplaklık çok ön planda tutuldu. Birbirinden kopuk sahneler vardı. Filme aşk sokalım kaygısıyla olay farklı mecralar-da gösterildi ki bundan ticari kaygı olduğunu anlıyoruz. Coştuk ama işi daha ehil kimseler yapabilirdi,” diyordu.

Genel olarak baktığımızda, Fetih 1453 filmi hakkında sosyal medyada yapılan yorumlar bize Türkiye’de hakim milliyetçilikle, yükselen muhafazakarlık ve Neo-Osmanlıcılık’ın popüler kültür alanında ciddi bir talep doğurduğunu gösteriyor. Zaten filmin yakaladığı rekor gişe başarısı da bu talebin büyüklüğünü kanıtlar nitelikte. Diğer taraftan, Osmanlı hakkındaki diğer yapım Muh-teşem Yüzyıl’ın dayandığı aşk hikayeleriyle yakaladığı popülerlik-le, Fetih 1453’e verilen desteğin farklı kaynaklardan beslendiğini okuyabiliyoruz. Fetih 1453’ü hararetle destekleyen kullanıcıla-rın birçoğu filmi Muhteşem Yüzyıl’ın karşıtı ya da diziye verilen bir cevap olarak algılıyor. Hatta muhafazakâr kitlede filmin bu noktada yetersiz kaldığına dair ince bir hayal kırıklığı olduğunu söylemek de mümkün. Muhteşem Yüzyıl, şu ana kadar ana akım popüler kültürün gidişatını belirleyen modern kitleye daha fazla

Page 105: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

105Türkiye ve Sosyal Medya

hitap ederken; Fetih 1453 AKP döneminde görünürlüğü artan muhafazakâr kitlenin kendi popüler kültürünü tüketme talebini de ortaya çıkarıyor. Film aslında tamamen muhafazakar kitleye hitap etmeyi amaçlamamış olsa bile bu talebin dillendirilmesin-de araç olması, bize son dönemde başlayan “muhafazakâr sanat” tartışmalarının yönü hakkında bir fikir verebilir. Büyük oranda iktidar partisinin arkasındaki destek olarak tanımlayabileceğimiz bir kitlenin var olan popüler kültüre karşı olan rahatsızlığı ve ta-mamen “ayıklanmış” popüler ürünlere olan talebi ilerleyen gün-lerde kendini daha fazla göstermeye aday.

CHP’NİN GÜNDEMİ, CHP’NİN KURULTAYI

Gerek bizim incelediğimiz konular, gerekse Türkiye sosyal medyasının genel görünümü itibarıyla çok rahat varılabilecek sonuçlardan bir tanesi, ülke gündemini çok büyük bir ağırlıkla iktidarın belirlediği, muhalefetin ise belirlenen gündem üzerin-den iktidar partisine karşı pozisyon aldığı olabilir. Gündem ko-nularında sosyal medyanın tepkisi ister hükümetin lehine, isterse aleyhine olsun, genelde tartışılan konunun bizzat başbakan, kimi bakanlar ya da diğer AKP önde gelenleri tarafından öne sürül-düğünü görüyoruz. Ana muhalefet partisi durumundaki Cum-huriyet Halk Partisi’nin kendi gündemi çok nadiren Türkiye’nin en çok konuşulan konuları arasına girebiliyor. Sosyal medyanın özellikle bazı segmentlerinde CHP’ye yakınlık duyan kullanıcıla-rın oranının sandıktan çıkan rakamlardan çok daha yüksek oldu-ğunu düşünürsek, bu aslında enteresan. Peki Cumhuriyet Halk Partisi, o gündemi işgal edebildiği çok nadir zamanlarda sosyal medyayı kendi lehine hareketlendirebiliyor mu? Yoksa ülke gün-deminde olduğu gibi taraf ve karşıt pozisyonları yine AKP’liler mi belirliyor? Bu soruları merak ettik ve Şubat 2012’de düzenlenen

Page 106: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

106 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

CHP Kurultayı’nın sosyal medyadaki yankılarını mercek altına aldık.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ankara Arena Spor Salonu’nda yapılan 16. Olağanüstü Kurultayı, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğin-deki “yeni CHP”nin partinin gelenekçi kültürüyle sınavı şeklin-de geçti. Kurultayda tüzük değişiklikleri kabul edilirken; insan hakları, kadın-erkek eşitliği, çoğulcu ve katılımcı demokrasi il-kelerinin yanı sıra anti-emperyalizm de önplana çıkartıldı. Diğer taraftan Kılıçdaroğlu’na muhalif kanattan Mersin milletvekili İsa Gök’ün itirazları ve salona noter getirilerek delegelerin imzaları-nın tespit edilmek istenmesi kurultayda önce gerginliğe, sonra da küçük çaplı bir arbedeye neden oldu.

Merkez sola ve CHP’ye yakınlık duyan kitlenin en yoğun oldu-ğu mecralardan biri olarak gözlemlediğimiz Twitter’da kurultay hakkında beş yüze yakın yorum inceledik. Bu rakamın muhalefet partisinin kongresi için epeyce yüksek olduğunu ve CHP Ku-rultayı’nın anlamlı sonuçlar verebilecek kadar yoğun konuşuldu-ğunu belirtelim. Bu yorumlarda yaklaşık yüzde 40’lık bir dilim, yapılan tüzük değişiklikleri ya da partinin yeni yönelimlerinden ziyade çıkan kavgayı ele alıyordu. Aşağı yukarı dört kullanıcıdan biri CHP’nin tüzük değişikliklerinden umutlu olduğunu belir-tirken; yüzde 20 kurultayı ciddi bulmuyor, yüzde 15 ise CHP yönetimini partiiçi muhalefete kulak tıkamakla suçluyordu.

Twitter’daki bu sonuçları okurken, yorum yapan herkesin CHP’li ya da parti sempatizanı olmadığının altını çizmekte fayda var. CHP’nin kurultayı hakkında yorum yapanlar arasında mu-hafazakârlar, BDP’liler ve sosyalistler de hayli kalabalıklar. Parti yöneticileri, bu kesimlerin eleştirilerinin ya da olumsuz yorumla-rının CHP’nin negatif imajını kuvvetlendirmesinden rahatsız ola-bilirler; ancak bir taraftan da toplumun her kesiminin kurultayla ilgilenmesi CHP’nin “kitle partisi” olma kimliğini ortaya koyuyor. Hatta şu denebilir; gündemi zaten neredeyse tamamen AKP’nin

Page 107: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

107Türkiye ve Sosyal Medya

belirlediği bir ortamda CHP’nin kurultayıyla yalnızca CHP sem-patizanları ilgilenseydi bu, partinin genel politik ortamdan izole edildiği anlamına gelirdi. Gerek solda, gerekse sağda CHP Kurul-tayı’yla bu kadar ilgilenilmesi, partinin politik arenanın hemen hemen tüm aktörlerince muhatap alındığı anlamına gelir ki, ik-tidarın her iki kişiden birinin oyunu aldığı bir dönemde bunun CHP için ne kadar hayati olduğunu söylemeye gerek yok.

Öte yandan, CHP Kurultayı hakkında farklı çevrelerin yaptığı yorumlar, partinin yeni yönetiminin parti geleneğinin yarattığı kimi önyargıları kırmakta pek de başarılı olmadığını gösteriyor. Twitter gibi CHP’nin yapmak istediği muhalefetin en sesli ifade edildiği ortamlardan birinde yorum yapan kullanıcıların yüzde 75’inin parti yönetiminin verdiği mesajı istenen şekilde almama-sı, CHP’nin ciddi bir kendini ifade sorunu yaşadığını gösteriyor. CHP’nin kitlelere açılmaya çalıştığı bir dönemde “kavgacı CHP” imajının hâlâ son derece güçlü olması parti için iyiye işaret değil. Zira özellikle AKP’liler bu imajı CHP’nin yüzüne çarpmayı olduk-ça seviyorlar. Twitter’daki yorumlarda da buna sıkça rastladık. “CHP kurultayı tam bir keşmekeş görüntüsü veriyor. Gelsinler bizim bir İlçe Gençlik kongremize de nizam intizam kongre ada-bı görsünler!”, “CHP Kurultayı olaylı geçti. Daha kendisine hük-medemeyen bir parti Türkiye’ye nasıl hükmetsin” gibi yorum-lar AKP’nin, başbakan tarafından da sıkça kullanılan, “CHP’nin Türkiye’yi yönetecek yeterlilikte olmadığı” söylemine örnek ola-rak karşımıza çıktı. Tabii, CHP Kurultayı’nı eleştirenler yalnızca AKP’liler değil. Liberaller ve sosyalistler CHP’yi demokrat olma-makla, özellikle Kemalist CHP’liler ise parti içi muhalefete kulak tıkamakla suçluyor. Yani Kılıçdaroğlu yönetiminin en azından bu kurultay döneminde epeyce yalnız kaldığını söyleyebiliriz, en azından Twitter’da.

AKP’ye karşı muhalefetin yine yoğun olarak dillendirildiği EkşiSözlük’te de Twitter’dakine benzer şekilde kurultaydaki kav-

Page 108: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

108 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

ga ön plandaydı. Yorum yapanların yaklaşık yarısı bu meseleden bahsederken, yüzde 30 CHP’de parti içi demokrasinin olmadığı-nı, yüzde 20 ise CHP’nin asla iktidara gelemeyeceğini söylüyor-du. CHP’de kadın kotası, insan haklarına vurgu gibi yenilikler getiren tüzük değişikliklerine olumlu bakan ise yalnızca iki yo-rum vardı.

Biraz daha farklı kesimlerin rağbet ettiği mecralara baktığı-mızda da durum CHP yönetimi lehine değişmedi. Okuyucuları-nın eğilimlerinin genelde seçim sandığındakilere yakın olduğunu gözlemlediğimiz En Son Haber’in Facebook sayfasına gelen yo-rumlarda Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını olumlu bulanların oranı yüzde onu biraz geçerken, yorumların yarısından fazlası Kılıçda-roğlu’nun kişiliğini eleştiriyordu. “Boş işlerin boş adamı...konuş-sa ne yazar konuşmasa ne”, “Ne konuşursa konuşsun bu adam hep muhalefet kalacak. Birinci belli ikinciyi görelim”, “Konuşsa ne konuşmasa ne, millet uyandı artık bunlar ancak birbirini kan-dırır meyhane partisinden ne beklentiniz olabilir” gibi yorumlar AKP sempatizanlarının doğrudan Kılıçdaroğlu’nu önemsizleştir-me çabası içinde olduğunu gösterirken, Kemalist yorumcular da partinin Atatürk çizgisinden uzaklaşmasından şikayet ediyordu.

Hürriyet’in internet sitesindeki okur yorumlarında ise öne çıkan eleştiri Kılıçdaroğlu’ndan çok parti içi muhalefetin önde gelen ismi Önder Sav’a yönelikti. Kullanıcıların hemen hemen üçte biri kurultayda kavgaya neden olduğunu düşündükleri mu-halefeti eleştirirken, yine üçte bir kadarı da kurultaydaki kavga-dan rahatsızdı. Bu mecrada CHP yönetimini parti içi muhalefeti engellemekle suçlayanların sayısı daha az ama burada da tüzük değişikliklerini olumlu bulanların oranının yüzde 10’u bulma-ması Kılıçdaroğlu için iyi haber değil.

Şöyle bir toparlamak gerekirse, CHP Kurultayı için sosyal medyada yapılan yorumlardan çıkarılabilecek birkaç sonuç var. Birincisi; CHP ne olursa olsun hâlâ toplumun tüm kesimleri-

Page 109: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

109Türkiye ve Sosyal Medya

nin şu veya bu şekilde dikkatle izlediği bir parti. Bu en azından CHP’nin merkez soldaki, hatta ana muhalefetteki yerinin bir süre daha sağlam olmasını sağlayabilir. Diğer taraftan CHP’nin sosyal medyada yarattığı algı parti için çok da parlak değil. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sakinliği ön plana koyan siyasal iletişim kam-panyalarına rağmen hâlâ kavgacı, parti içi demokrasiden uzak ve tepeden inmeci bir parti olarak algılanıyor. Dahası bu algı, haklı ya da haksız olarak, CHP’nin siyasal rakipleri tarafından sürek-li kullanılıyor. Kılıçdaroğlu yönetimi bu önyargılarla mücadele edebilmek için parti içindeki sorunları çözmek zorunda. Bu da oldukça zor; zira “yeni CHP”nin gitmek istediği yerle “eski CHP”-nin tabanı birbirine çok uyumlu değil. Bir tasfiye operasyonu ya da yeni bir parti girişimi olmadan bir uzlaşı pek mümkün görün-müyor. Böyle bir uzlaşı şansı varsa da Kılıçdaroğlu yönetiminin bunu bir an önce zorlaması ya da inceldiği yerden koparması gerekiyor. Zira, bizim yaptığımız araştırmada gözlemlediğimiz en önemli sonuç şu; yeni CHP kendisini kimseye anlatamıyor ve önyargıları yıkamıyor. Yeni yönetim, eski anlayışa karşı set çek-tiğinde parti içi demokrasi yoksunluğuyla, ona izin verdiğinde ise “1930’ların CHP’si” olmakla suçlanıyor. Tabii bütün bunlar-da Baykal döneminde CHP isminin hayli yıpranmış olmasının ve hem tabanda hem de teşkilatta (SHP’nin kapanmasından iti-baren) yapılan dönüşümün etkisi var. Sosyal medya ise CHP’ye şunu diyor; ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabiliyorsun!

MECLİSTE “4+4+4” KAVGASI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesil yetiştir-me” çıkışının hemen ardından gündeme gelen ve “4+4+4” ola-rak bilinen yeni eğitim sisteminin yasalaştırılma süreci sosyal medyada en sert tartışmaların yaşandığı konulardan biriydi. Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran yasa taslağı, TBMM Milli Eği-

Page 110: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

110 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

tim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edilirken, ko-misyon salonunun yüz kadar AKP milletvekili tarafından doldu-rulmuş olması ve muhalefet milletvekillerinin salona girememesi üzerine yaşanan kavga gündemde öne çıkarken, taslak yarım saat gibi bir rekor bir süre içerisinde komisyondan geçti.

Twitter’da komisyonda yaşanan olaya gösterilen tepki iki fark-lı başlığa ayrıldı. Bir tarafta kullanıcıların yarısından biraz azını oluşturan bir grup, AKP’li milletvekillerinin muhalefeti komis-yon salonuna sokmayarak herhangi bir müzakere yapılmaksızın taslağın geçmesine itiraz ederken, yüzde 40 gibi azımsanmayacak oranda bir grup kullanıcı da Meclis’teki kavga ortamından şika-yet etti. Bu iki grubun da büyük çoğunlukla yaşanan olaylardan AKP’lileri sorumlu tuttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kavgadan şikayet eden Twitter kullanıcılarının ağırlıklı bir kısmı AKP’nin yasayı “dayak zoruyla” çıkardığını ve komisyonun anti-demokra-tik olduğunu ifade etti. Bu anlamda aslında farklı ifade edilen iki görüşün hemen hemen aynı sonuca vardığını ve konu hakkında yorum yapan dört yüze yakın Twitter kullanıcısının yüzde 90’a yakınının 4+4+4’ün demokrasi dışı yöntemlerle geçirildiğini dü-şündüğünü söyleyebiliriz. AKP cephesinin olayı “CHP’lilerin ko-misyonu basma girişimi” olarak yansıttığını düşündüğümüzde, iktidar partisinin bu konuda Twitter kullanıcısını ikna etmekte son derece başarısız olduğunu görüyoruz. Her ne kadar Twitter, merkez sol tandansların oranının seçim sandıklarına kıyasla biraz daha yüksek olduğu bir mecra da olsa, AKP’nin haksız olduğunu düşünenlerin oranının çok nadiren yüzde 90’lara dayandığını da biliyoruz. Bu gibi bir oran diğer sosyal medya mecraları için de oldukça istisnai olurdu.

Facebook’ta muhafazakâr ve genelde AKP seçmeni kullanı-cının çok ziyaret ettiği sayfalardan Haber7’ye baktığımızda, beş kullanıcıdan dördü diyebileceğimiz bir orandaki kullanıcının 4+4+4’ün komisyondan geçmesinden son derece memnun oldu-

Page 111: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

111Türkiye ve Sosyal Medya

ğunu görüyoruz. Bu kullanıcılar iktidar partisinin geçirdiği yasa taslağının daha eğitimli bir nesil yetiştireceğine inandıklarını ifa-de ediyorlar. Twitter’da büyük taraftar bulan “yasanın zorla ge-çirildiği” iddiasının her ne kadar yüzde yirmiyi bile bulmayan bir oranda da olsa burada da ifade edildiğini görüyoruz. AKP taraftarı olduğunu anladığımız bir kullanıcı bu durumu “Böyle de olmamalıydı, cebren bir durum gelişti, rövanş bu mu yani?” şeklinde ifade ederken, yanıt bir başka AKP’liden şöyle geliyordu: “Ne rövanşı kardeşim adamlar komisyonu basacaklardı, AK Parti blok uyguladı. Entel dantel olma adına, karşı tarafa hoş görünme adına veya bilmeden bir şeyler yazmayın. Kraldan çok kralcı ge-çinen zavallı soytarılara benzemeyin. CHP (cehape diye yazıyor) o kadar militanca şov yaparken nerelerdeydiniz. Öyle yok ben de İmam Hatipliyim, ben de mağdurum diyeceksiniz ama rö-vanşizm falan filan diyeceksiniz. Yok öyle hoş görünme çabaları, biraz HARBİ olun. Vesselam.” Bu tartışma aslında bize muhafaza-kâr kanat içinde var olan ve liberal ya da sol gruplarla da zaman zaman ortak noktalarda buluştuğunu gözlemlediğimiz kendini nispeten daha entelektüel olarak konumlayan bir grupla, AKP’ye koşulsuz destek sunan başka bir grup arasındaki görüş ayrılığı-nı da gösteriyor. İkinci kullanıcının ilk kullanıcıyı “entel dantel olma adına” yanlış tepki vermekle suçlaması, ısrarla “başkalarına hoş görünme” niyeti araması ve bunu birkaç kez vurgulaması, bu sıkıntının bu konudan kaynaklanmadığını gösteriyor. Bu as-lında özellikle sol cenahta yaygın olan muhafazakarları yekpare bir blok olarak görme eğiliminin de aslında çok isabetli olmadı-ğının bir işareti. Ancak yine de şunu söylemek mümkün; başka bir mecrada hükümete karşı %90’lık bir rahatsızlık yaratabilen bir konu, muhafazakâr kullanıcıların yoğunlukta olduğu mecra-larda çok yüksek bir temsil oranı bulamıyor. Yani, muhafazakâr sosyal medya kullanıcıları her ne kadar tornadan çıkmışçasına aynı fikirleri paylaşmasalar da, iktidar partisini muhalefete karşı

Page 112: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

112 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

savunma konusunda hâlâ ciddi bir birlik içerisindeler. Bazı başka konularda bu birliği sağlayanın Erdoğan’ın karizması olduğunu, muhafazakâr kanat içinde yapılan eleştirilerin sıklıkla “Erdoğan olmasa...” diye başladığını görmüştük. Bu konuda ise birliği daha ziyade muhalefet, özellikle de CHP karşıtlığı sağlıyor. Mesela ko-misyonda çıkan kavgayı ya da muhalefetin konuşturulmamasını eleştirmek CHP’nin yaptıklarını görmezden gelmek, hatta CHP’ye hoş görünmek olarak algılanabiliyor. AKP taraftarları için CHP’li olmak da, en az CHP taraftarları için AKP’li olmak kadar kötü. İki tarafın kendi düşüncelerine yakın insanları farklı görüş bildirdik-lerinde karşı taraftan olmakla suçlaması ise hem iki taraf arasın-daki uçurumun derinliğini, hem de “ya bizdensin ya onlardan” algısının Türkiye’de ne kadar baskın olduğunu gösteriyor.

Ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin üye olduğu ve Ekşi-Sözlük’le benzer kullanıcı profiline sahip olduğunu söyleyebile-ceğimiz İTÜ Sözlük’te yapılan yorumların tamamı 4+4+4 yasa-sına karşı. Burada sergilenen muhalefet, üç başlıkta toplanıyor. Kullanıcıların yarısından fazlası yasanın zorla geçirilmesine itiraz ederken, bir grup kullanıcı yeni eğitim sistemine, başka bir grup da yasanın getirdiği eğitim süresi değil ama eğitimin içeriğine kar-şı çıkıyor. Üç grubun üstünde neredeyse mutabık olduğu konu ise yasanın tartışılmadan ve hızla çıkarılmasının ardında AKP’nin hedeflediği bir tür toplum mühendisliğinin olduğu.

Konunun en geniş biçimde tartışıldığı ve birkaç gün içinde yedi yüze yakın okur yorumunu toplayan Haberturk.com’da ise genel hakkında diğer mecralara kıyasla biraz daha sağlıklı bir tablo elde etmek mümkün. Twitter ve İTÜ Sözlük’te muhalif, Haber7’de ise muhafazakârlar ağırlıktayken, burada örneklem belki biraz daha Türkiye ortalamasına yakın sayılabilir. Yapılan yorumlarda üç kullanıcıdan biri 4+4+4’e karşı olduğunu bildirir-ken, AKP’nin kararı zorla aldırdığı en yaygın ikinci görüş. Mec-lis’teki kavga ortamından şikayet edenler burada da kalabalık-

Page 113: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

113Türkiye ve Sosyal Medya

lar, ama burada Twitter’daki gibi kavgayı AKP’ye mal etmekten ziyade milletvekillerinin tavrına yönelik apolitik sayılabilecek bir şikayet görüyoruz. Yaklaşık yüzde 12’lik bir grup ise olaydan CHP’yi sorumlu tutuyor. MHP’yi konu hakkında yeterince aktif bulmayan elliye yakın yoruma da rastladığımızı belirtelim.

Konu hakkında topladığımız verileri genel olarak yorumla-mak gerekirse, muhafazakâr olmayan sosyal medya kullanıcıları 4+4+4 sisteminden ve bunun yasalaşma şeklinden ciddi şekilde rahatsızlar. Bu konuda bu kullanıcılar arasında geniş bir konsen-süs olduğunu ve sosyalistler-sosyal demokratlar-Kürt hareketi gibi farklı muhalefet segmentleri arasında çok büyük görüş fark-ları görmediğimizi söyleyebiliriz. Muhafazakârlar ise komisyon kararından ve 4+4+4’ten büyük ittifakla memnunlar, olaylardan rahatsızlık duyan bir kitle var ama hiçbir şekilde çoğunluk oluş-turmaya yakın değiller ve çoğunluk muhafazakarlar tarafından da haklı görülmüyorlar. MHP kitlesi ise partileri gibi bu konuda nispeten çekimser. Yorum yapan MHP’liler de partilerine pasif kaldığı için sitem ederken, partinin hangi tarafı desteklemesi ge-rektiği konusunda çok da fikir sahibi sayılmazlar.

4+4+4 eğitim sistemi, sosyal medyada hemen her mecrada AKP’nin eleştirildiği, hatta az da olsa muhafazakârların bile hü-kümetin tavrından rahatsız olabildiği bir konu olarak dikkatimizi çekti. Twitter ve sözlüklerde AKP’nin yoğun olarak eleştirilmesi az rastladığımız bir durum değil ama her mecrada eleştiri yoğun-luğunun bu kadar fazla olması, iktidarın arkasındaki desteğin sı-nırlarının nerede ve nasıl davrandığında iyice azalmaya başladığı konusunda komisyonda yaşananların iyi bir örnek oluşturduğu-nu gösteriyor.

Page 114: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

114 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

BİZİ AYIRAN NEHİR: AHMET ŞIK VE NEDİM ŞENER

Türkiye’deki sosyal medya tartışmalarının ana eksenlerinden biri, muhalif seslere çok fazla alan bırakmayan geleneksel medya-ya, yeni medyanın alternatif olup olamayacağı konusu. Özellikle Twitter, yapısı itibarıyla bu anlamda en çok umut bağlanan mec-ra oldu. Twitter’ın ya da başka bir sosyal medya aracının bu bek-lentilere cevap verip veremeyeceğini farklı başlıklar altında ince-ledik. AKP’nin üçüncü hükümet döneminde hapisteki gazeteci rakamının üç haneli sayılara ulaşması, medya sahiplik yapısının “yandaş” olarak nitelendirilen kimi holdingler lehine değişmesi gibi olayların medya merkezli olarak doğurduğu sosyal medya aktivizminin boyutlarını ve bunun ne kadar bir alternatif gazete-cilik pratiği yaratabileceğini uzun uzadıya incelemek gerekiyor.

Diğer taraftan özellikle gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekon üyeliğiyle suçlanarak aylar boyunca tutuklu bırakıl-masının bir gündem maddesi hâline gelmesinin konvansiyonel medyadan ziyade sosyal medyanın sayesinde olduğunu iddia et-mek çok da abartılı olmaz. Ahmet Şık’ın emniyet içindeki Fethul-lah Gülen cemaati yapılanmasını incelediği “000 Kitap”ın daha taslak aşamasında suç delili ilân edilmesinin ardından sosyal medyada “el altından” binlerce dijital kopya olarak paylaşılması, Türkiye standartlarında görmeye çok alışmadığımız bir eylemli-likti. Suç delili olduğu iddia edilen kitabın, sosyal medyanın ru-huna uygun olarak, viral yollarla binlerce kişiye ulaşması, mah-kemede Şık’ın elini çok güçlendirdi.

Bu durum, Ahmet Şık-Nedim Şener olayını, incelediğimiz di-ğer olaylara kıyasla biraz farklı kılıyor. Bu örnek olay, aynı zaman-da iktidar yanlısı ve muhalif sosyal medya kullanıcılarının araş-tırmayı yaptığımız süre içerisinde en istikrarlı bir biçimde karşı karşıya geldiği olaylardan biri. Altı ay içinde gündem değiştikçe iki taraf farklı konularda tartıştılar, ancak bunların -aralarında

Page 115: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

115Türkiye ve Sosyal Medya

Van Depremi gibi büyük olayların da olduğu- büyük çoğunluğu-nun uçucu karakter arz ettiğinin ve birkaç gün veya hafta içinde yerini başka bir olaya bıraktığının altını çizmekte fayda var. Şık-Şener ve hapisteki gazeteciler ise, bunlardan farklı olarak sık sık gündeme geldi ya da başka olaylar tartışılırken hatırlandı.

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Mart ayında tahliyesini doğru-dan sosyal medyanın gücüne bağlamak fazlasıyla abartılı olur, ancak yine de bu konunun sürekli olarak sosyal medyada yer iş-gal etmesinin ve Türkiye’nin hızlı değişen gündemine direnmesi-nin belli bir siyasi baskı yarattığını görmezden gelmemek gerekir. Şık ve Şener’in durumuyla ilgili gösterilen tepkinin istikrarlı bir muhalif karakter taşıması ve refleks olarak adlandırabileceğimiz tepkilerden ziyade şu veya bu şekilde bir politik eksen oluştur-ması, yine bu konuyu incelenmeye değer kılıyor.

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyesine sosyal medyada ve-rilen tepkiler, konuyu neden politik tartışma ekseni olarak adlan-dırabileceğimizin açık delillerinden birini sundu. Tahliye kararı, iki gazetecinin tutuklu bulunduğu süre içerisinde verilen müca-delenin niteliği açısından turnusol kağıdı işlevi gördü. Zira Şık ve Şener’in tahliyesiyle beraber bu zamana kadar getirilen mücade-lenin neye dönüşeceği, aynı zamanda bu mücadelenin nihai ama-cının ne olduğunu göstermesi açısından da önemliydi. Ahmet Şık ve Nedim Şener yalnızca kahramanlaştırılan iki muhalif figür, iki gazeteci miydi; yoksa Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlü-ğüne yönelik baskılara ve yargı sistemindeki bozukluklara karşı bir sembol müydüler? Bir diğer deyişle onların tahliye edilmesi, mücadelenin bittiği yer, bir “mutlu son” muydu, yoksa bu ısrarlı kampanya başka bir şeye dönüşerek devam mı edecekti? Şık ve Şener’in tahliyesine yapılan ilk yorumlar, kuşkusuz bu sorulara kesin cevap veremezdi ama yanıtları ararken ipucu verebilecek cinstendi.

Page 116: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

116 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

Konunun sosyal medyadaki yankılarını incelemeye başlama-dan önce tahliye kararının Sivas Katliamı davasında alınan zaman aşımı kararından hemen sonra verildiğini hatırlamak gerekiyor. Bu durum, hükümete muhalif sosyal medya kullanıcılarının bü-yük bölümünün konuyu bu bağlamda algılamasına neden oldu. Twitter’da ilk gün yapılan dört yüzün üstünde yorumda yüzde 80 gibi ezici bir çoğunluğun Sivas kararını tahliyelerin diyeti olarak görmesi bu noktada son derece anlamlı. Kullanıcıların yaptığı, “Nedim Şener ve Ahmet Şık’ ı tam da zamanında tahliye etmiştiniz ama yine de gündemden indiremediniz zaman aşımı-nı!”, “Sivas katliamı zaman aşımı....Ayy ne yazıyorum ben... Ne-dim Şener, Ahmet Şık falan tahliye olmuştu ve gündem buydu, çok dikkatsizim pardon...” gibi yorumlar, sosyal medya kullanı-cılarının en azından Türkiye’deki gündemin hızlı değişebilir ve manipülasyona açık olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Yine de bunun çoğu zaman eyleme dönüşmeyen bir farkındalık olduğu-nu not etmek gerek.

Muhalif sosyal medya kullanıcılarında konuyla ilgili bir başka öne çıkan görüş de Oda.tv davasında uzun süren tutuklulukların adaletsizlik olduğuydu. Hem Twitter’da, hem de NTV’nin Face-book sayfasında rastladığımız bu görüş, kimi davalarda yıllarca süren tutukluluk sürelerinin belli bir rahatsızlık yarattığının işa-reti. Bunu Şike Davası, KCK, Ergenekon gibi davalarda da göre-biliyoruz.

Muhafazakâr kullanıcıların da epeyce yoğun olduğu Memur-lar.net forumlarında ise farklı bir vurgu dikkatimizi çekti. Burada da hükümete eleştiri yoğun olarak gözlemlenirken, AKP’nin as-keri vesayetle hesaplaşırken kendisi bir vesayet yarattığı ve işin dozunu kaçırdığı yönünde pek çok yorum gözümüzden kaçma-dı. “Bu iş rovanşist bir duruma doğru ilerliyor... Bugün geçmiş-teki askeri polisi suçlayanlar bir gün gelecek kendileri de aynı şekilde suçlanacak! Bu işin kıvamını iyi ayarlayamadı AKP... Kin

Page 117: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

117Türkiye ve Sosyal Medya

ve nefrete dönüştürdü her şeyi...”, “Erdoğan, kininize sahip çı-kın derken bence iyi etmedi. Toplum kin ve nefret sarmalında dönüyor sonu inşallah iyi olur” gibi yorumlar, AKP’nin özellikle Kemalist yapıya karşı giriştiği hesaplaşmanın doğru ama dozu kaçırılmış bir girişim olduğu görüşünü simgeliyor. Bunun özel-likle “özgürlükçü sol” olarak tanımlayabileceğimiz bir grubun bir kısmında çok ifade edildiğini kaydetmek gerek.

Muhafazakâr sosyal medya kullanıcılarının konu hakkındaki tepkisi ise, karşı grubun vurgu yaptığı meselelere cevap vermek yerine onları yok sayıp Ahmet Şık’ın tahliye sonrası yaptığı hü-kümet ve Gülen Cemaati karşıtı açıklamaları eleştirmek şeklinde oldu. Haber7.com internet sitesinde tahliyeler hakkında yapılan yorumların hemen hemen tamamı Şık’ın sözlerine karşı çıkar-ken, Şık ve Şener’in henüz beraat etmediği hatırlatıldı ve çoğu kez “sözlerine dikkat etmeleri gerektiği” de farklı ifadelerle be-lirtildi.

Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyesi hakkında sosyal med-yada yapılan yorumlarda karşımıza çıkan, -bir kez daha- kullanı-cıların iki kamp hâlinde bölündüğü ve bu iki taraf arasında uzlaş-manın neredeyse mümkün olmadığıydı. Bu aslında Türkiye’nin üçüncü AKP iktidarı dönemindeki genel ruh hâline tekabül ediyor. Tarafların birbirinden tamamen ayrı, çoğu kez birbirine tamamen zıt düşünmesi bir yana, aynı konuyu hemen hemen birbirine hiç değmeyen açılardan görmeleri aslında aradaki uçu-rumun zaman zaman ne kadar büyüdüğünü de gösteriyor. Bu ör-nekte, muhalif kullanıcıların uzun tutukluluk süreleri, temelsiz iddianameler, adil yargılanma hakkının ihlali gibi konularda dil-lendirdiği güçlü kaygılar, muhafazakâr sosyal medya kullanıcısı tarafından bir gündem maddesi olarak bile görülmüyor. Daha önceki örneklerde hükümet destekçisi kullanıcıların muhaliflerin eleştirilerine genelde defansif yaklaştıklarını görmüştük. Bu ör-nekte ise yapılan eleştirilerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını,

Page 118: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

118 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

üstelik “daha beraat etmediler, ayaklarını denk alsınlar” şeklinde bir ofansif tavrın olduğunu da görüyoruz. Bu tavrın gözlemlenme frekansının artması, Türkiye’de yalnızca iktidarın gündeminin kayda alınmasından kaynaklı bir demokrasi açığının yaşanması-na neden olabilir. AKP’ye oy vermeyen yüzde ellinin kaygılarının yok sayıldığı bir atmosferin nasıl bir kırılmaya yol açabileceği ise üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken bir durum.

SOSYAL MEDYA KAFASI

Artık birçoğumuz sosyal medya araçlarında kullanıcı duru-mundayız. Bazımız ara sıra bazımızsa sıklıkla, üye olduğumuz sitelere girip bir şeyler paylaşıyor, yorumlar yapıyor ya da me-sajlar yazıyoruz. Bu yorum ya da mesajların dikkat çekici olması aslında çok önemli. Bu kadar yoğun ses arasında kendi sesimi-zi duyurmak gibi bir beklenti, açıktan ya da gizliden, neredeyse bütün sosyal medya kullanıcıları arasında var. Tabii bu beklenti çoğu zaman okur pozisyonunda olan sosyal medya kullanıcıları-nın önüne şaşırtıcı mesajlar olarak düşüyor. Biz de bu araştırma esnasında yüzlerce ilginç mesajla karşı karşıya kaldık. Kitabın bu bölümünde, bu mesajlardan bazıları yer alacak. Gelin son bir yıl içinde bize ilginç gelen bazı yorumlara birlikte göz atalım.

***

Geçen yıl içinde en çok konuşulan, tartışılan ve birkaç defa gündeme gelen konulardan biri Deniz Feneri Soruşturması oldu. Üç ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen RTÜK eski başkanı Zahid Akman, gayri resmi muhasebe kayıtlarını reddetmiş, hisse devirleri sorulduğunda ise ismini hatırlamadığı bir şirketini üç milyon dolar bedelle devrettiğini söylemişti.

Page 119: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

119Türkiye ve Sosyal Medya

Bu açıklama sosyal medyada ciddi bir yankı uyandırdı. Açık-lamayla ilgili en ilginç yorumlar Twitter’daydı. Bir kullanıcı “Bu işlerden 3 milyon dolarlık şirketi unutacak kadar para kazanılıyorsa ben de 180 derece dönüp ortama akmak istiyorum, nereyi imzalıyo-ruz?” derken, başka bir kullanıcı “Ne şanslı adamım unutulacak 3 milyon dolarlık şirketim olmadı” diyordu.

***

Türkiye, tuhaf gündem maddelerinden birini de 21 Kasım 2012 günü yaşadı. Taraf gazetesinin polemikleriyle ünlü mu-habiri Mehmet Baransu, Twitter hesabından yaptığı açıklamayla EkşiSözlük’ün kapatılması için dava açacağını açıkladı. Gerekçe, bu sitede dine ve İslâm’a hakaret edilmesiydi ve Baransu, başlattı-ğı kampanyaya destek vermeyenlerin Müslüman olmadığını yine Twitter’dan iddia etti.

Bu açıklama farklı mecralarda farklı yansımalar yarattı. F5 Haber adlı sağ eğilimli sitenin Facebook sayfasındaki bir yorum-cu, EkşiSözlük için “Komunist dolu o sayfa” derken, bir başka yo-rumcu “Allah hakkınızdan gelsin. EkşiSözlükte emeği geçen herkesi Allah’a havale ediyorum” diyordu.

Açıklamayla ilgili tabii ki EkşiSözlük yazarları boş durmadı ve Baransu’ya karşı “entry bombardımanı” başladı. Baransu hak-kında yazılanlar, yazarı “boş beleş işler yapmak”tan, “sanal cihad çığlığı atmak”la suçlamaya kadar uzanıyordu.

***

Atomic Scientist adlı derginin 2011 Aralık sayısında yayımla-dığı habere göre, ABD’nin Türkiye’de olduğu hep söylenen ama şimdiye kadar detaylarına ulaşılamayan nükleer silah envanteri açığa çıkmıştı. İddiaya göre ABD, Türkiye’ye 10 ila 20 adet ara-

Page 120: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

120 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

sında atom bombası vermişti. Dolayısıyla haber hemen Türkiye sosyal medyasında dolaşıma girdi.

Twitter’da bir kullanıcı, ABD’nin Irak’ta olduğunu varsaydığı nükleer silahlar nedeniyle başlattığı savaşa gönderme yaparak, “Bizde de 60-70 adet atom bombası varmış ABD şimdi de bize saldır-masın” diyordu. Aynı yere gönderme yapan bir okuyucu da En Son Haber sitesindeki okurlardan geldi. Yorumcu “Yoksa bize de mi DEMOKRASİ getirecekler” diye soruyordu.

***

Her yılbaşı öncesinde Türkiye gündeminde kendine yer bulan bazı konular vardır. Örneğin “yılbaşında hindi yemek günah mı”, “Müslüman insanlar yılbaşı kutlaması doğru mu”, “Evde çam ağacı kullanmak inanca zeval getirir mi” gibi sorular konvansiyo-nel medyada sık sık yer bulur. 2012 yılı girmeden az önce Keşan Müftüsü Süleyman Yeniçeri’nin yaptığı açıklamalar da benzer bir konseptte ama az rastlanan türdendi. Yeniçeri’nin hedef tahta-sında Noel Baba duruyordu. Keşan Müftüsü yaptığı açıklamada “Noel baba diye birisi yoktur. Aziz Nicholaos diye biri var ama bu uyduruk bir kişidir. Noel Baba baca ve pencereden giriyor. Ama doğru dürüst birisi olsa kapıdan girerdi” deyince sosyal medyada yer ye-rinden oynadı. Şimdi gelin bu açıklamayla ilgili gelen yorumları biraz hatırlayalım.

Twitter’ın “anındalık” özelliği bu konuda da devreye girdi ve çok ilginç twitler akmaya başladı. Bir Twitter kullanıcısı konuyu Noel Baba’nın penceresinden değerlendiriyor ve “Müftünün söyle-diklerini duyan Noel Baba, bu baca olayından kendisinin de bıktığını, müftü olup düzgün bir hayat sürmeyi planladığını söyledi” diyordu. Bir başka kullanıcı ise müftüye sahip çıkıyor ve şöyle diyordu: “Diyanet ‘Noel Baba doğru dürüst biri olsa kapıdan girerdi’ diyen Ke-

Page 121: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

121Türkiye ve Sosyal Medya

şan Müftüsü’ne soruşturma açmış. Mizaha darbe vuran bu girişimi kınıyorum!”

Twitter’ın konvansiyonel medyada yer bulamayan topluluk-ların seslerini duyurması için olanak sağladığı konusuna değin-miştik. İşte sözünü ettiğimiz bu kitle de Noel Baba açıklaması üzerine ironik yaklaşımlar geliştirdi. İşte çok ilginç iki örnek daha: “Ben buradan ihbar edeyim Noel Baba KCK mensubu, terörist falan olabilir. Türkiye’ye gelmesin, alırlar.” “Ulan memleketçe neye destek vereceğimizi karıştırır olduk. Depremzedeye, gazetecilere, ya-zarlara, azınlıklara, Noel Baba’ya, kitaplara...”

***

Medyamızın gündem sıkıntısı çektiği dönemlerin imdadına yetişen konulardan biri de hiç kuşkusuz “Kızılderililer’in aslında Türk olduğu” iddiası. 27 Ocak 2012 tarihinde konu bu defa sos-yal medya dolaşımına dahil oldu. Ajanslarda ve haber sitelerinde çıkan habere göre, Amerikalı ve Rus antropologların araştırma-sında, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik beşiğinin Sibirya’nın güneyindeki dağlık Altay bölgesi olduğu ortaya çıktı. Bu bilgiden yola çıkarak daha önce de defalarca tekrarlanan Kı-zılderililer’in Türk olduğu iddiası yeniden ortaya atıldı.

Bu haberi ıskalamayan bir Twitter kullanıcısı “Kızılderililer Orta Asya’dan göçmüşler. Adamsın Kartal Tüyü! Adamın dibisin!” şeklinde yorum yaptı. Twitter’daki esprili yorumlardan bir tanesi ise şöyleydi: “Helal be! Kızılderililer de Türk’müş. Sıra hayvanlar-da.”

En Son Haber’in Facebook sayfasında ise konuyla ilgili farklı bir bakış açısı geliştiren yorum dikkatimizi çekti. Facebook kul-lanıcısı, Kızılderililer ve Türkler’in tarihlerini ortaklaştırma yo-luna gidiyordu: “Türk olsa n’olacak yani? Amerikalılar bizi katletti diye sevinecek miyiz? Ne saçma sapan adamlarsınız”

Page 122: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

122 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

***

5 Mart 2012 tarihinde sosyal medyayı en çok meşgul eden konulardan biri, Antalya, Hatay, Kırıkkale, Çankırı ve Ankara’da vatandaşlara cennetten yer satacaklarını söyleyerek dolandıran altı kişilik çetenin gözaltına alınması oldu.

Tabii böyle bir konu hakkında kazan ilk önce Twitter’da kay-namaya başladı. Bir kullanıcı “Kesinlikle satanı değil alanı yargı-lamak gerek” diyerek kuyuya taşı attı. Bir diğer kullanıcı ise do-landırılanların mesleklerine dikkat çekiyordu: “Dolandırılanlar arasında hakim, avukat ve öğretmenler varmış. Akıl yok mu bunlar-da?”

Konu Hürriyet’in internet sitesinde de geniş yankı uyandır-dı. Okur yorumlarından birinde dolandırıcılar kutlanıyordu: “Bu ülkede bu kadar salak varken uyanıklar rahat geçinir iyi olmuş yapanların emeğine sağlık.” Bir diğer Hürriyet okuru ise AKP’nin %50 oya nasıl ulaştığını bu konu üzerinden formüle ediyordu: “Ah benim saf vatandaşım bir türlü birey olmayı beceremedin halen kul olmakta direniyorsun. Birileri özelleştirme adı altında Türkiye’yi satıyor yetmedi, şimdi de cenneti satıyorlar! Boşuna mı AKP 50% oy alıyor; bu kulların sayesinde.”

Haber Türk’ün okur yorumlarında da genel eğilim dolandırı-cıları kutlama yönündeydi. Diğer bir bakış açısıysa, din yoluyla insanların kandırılması iddiasıydı. Bir okur şöyle diyordu: “Din işinde iyi para var.”

EkşiSözlük’te bir yazarsa bu dolandırma sürecinin nasıl geliş-tiği konusunda hayal gücünü devreye sokma yoluna gitti:

“Bunu yapanlara mı hayranlıkla bakayım yoksa dolandırılanlara mı küçümseyerek bakayım anlamadım.

Kamera kayıtları olsa da incelesek nasıl dolandırıyor bu insanlar. Mesela muhabbete nasıl giriyorlar onu merak ediyorum. Herhalde şu tarz muhabbetler geçiyordur:

Page 123: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

123Türkiye ve Sosyal Medya

- Abi elime çok temiz bir arsa düştü cennetten, hemen nehir dibi. Bence kaçırma, çok da değerlenecek diyorlar.

- Bak bu arsalar çok gidiyor, ben de aldım; bir kendime bir de kayınvalideme”

Page 124: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

124 Bölüm 3: 2011 ve 2012 Yıllarında Sosyal Medyaya Damga Vuran Konular

Page 125: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

125Türkiye ve Sosyal Medya

BÖLÜM 4 – SONUÇ

SOSYAL MEDYA “TÜRKİYE BAHARI” YAŞATIR MI?

Sosyal medya, her ne kadar onu kullanmaya çok alışmış ol-sak ve onsuz yapamayacağımızı düşünmeye başlamış olsak da yeni bir kavram. Bırakalım insanlık tarihini, teknolojinin tarihin-de bile şu an için kapladığı yer fazla büyük değil. Bu nedenle de özellikle sosyal medyanın sosyo-politik etkileri konusunda çok kapsamlı bir literatür olduğunu söyleyemeyiz. Şu anda -biz dahil- pek çok araştırmacı sosyal medyayı anlamaya ve anlam-landırmaya çalışıyor. Kimsenin şu aşamada dört başı mamur bir sonuca ulaşması çok da mümkün değil, zira sosyal medyanın şu an devam eden evriminin nereye varacağını kestirmek zor. O yüzden, sosyal medyaya dair kesin çıkarımlar yapmak çok da doğru değil. Günümüzdeki her popüler kavram gibi sosyal medya da “guru”larını yaratıyor ancak üzerine balıklama atlanan her sonucun yanlış çıkma olasılığı çok yüksek. Sosyal medya her anında analiz edilmeli ama bu değişmez ve mutlak doğruların kucağımıza düşeceği anlamına gelmez. Bu çalışmanın amacı da mutlaka derinleştirilmesi gereken bu tartışmayı sonuçlandırmak değil, tartışmayı alevlendirmek.

Büyük ölçüde konvansiyonel medya tarafından -bir popüler haber objesi olarak- kurulan sosyal medya-Arap Baharı ilişkisi, bu tarz çıkarımların adeta odak noktası olması bakımından dik-katle incelenmeye değer. Diğer ifade kanallarının sansürlendiği bir ortamda Twitter gibi pratik bir aracın örgütlenme kapasitesi-ne olumlu etki yaptığı doğrudur. Ancak “Twitter olmasaydı Arap

Page 126: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

126 Bölüm 4: Sonuç

Baharı da olmazdı” ya da “Arap Baharı Twitter sayesinde oldu” çıkarımları ne derece doğru? Dubai Yönetim Okulu’nda Halid El Ahmed’in yaptığı araştırmaya göre Kuzey Afrika da dahil tüm Arap coğrafyasında toplam Twitter kullanıcısı sayısı 1 milyon 300 bin. Twitter kullanıcılarının nüfusa oranının en yüksek ol-duğu Kuveyt’te bu rakam yüzde dokuzu bulmuyor. Devrimini Twitter’a borçlu olduğu iddia edilen Mısır’da bu oran %0.26. Di-ğer taraftan Arap Baharı’nın en hareketlendiği dönemlerden Mart 2012’de yalnız 239 bin kullanıcılı Kuveyt’ten 58 milyon twit atıl-mış. Bu dönemde ilk sıralarda yer alan bütün konular politik. Pa-sif kullanıcılar da hesap dışı bırakıldığında Arap Baharı’yla ilgili vardığımız sonuçlardan biri şu; Twitter bu coğrafyada nüfusun büyük çoğunluğu tarafından siyasal amaçlarla kullanılmaktan zi-yade küçük bir politize kesim tarafından yoğun olarak kullanıldı. Bu kesim, Arap Baharı’nı tek başına gerçekleştirmedi ama onun söylemini belirledi.

Sosyal medyanın, özellikle de büyük anlamlar yüklenen Twit-ter’ın Türkiye’deki etkisini de biraz bu veriler ışığında yorum-lamak gerek. Tabii ki Türkiye’deki kullanıcıların eğilim olarak Arap kullanıcılardan önemli farkları var. Burada popüler kültür politik gündemi sürekli gölgeleyebilecek kadar güçlü ve politik bağlam çok zayıf. Bu durumun en net sonuçlarından birini blog-larda görüyoruz. Tüm Arap coğrafyasında bloglar, kanaat önder-liği derecesinde siyasal önem taşır, baskıcı rejimler işe ilk olarak blogger’ları tutuklayarak başlarken Türkiye’de blogların ezici ço-ğunluğu futbol, magazin ve moda üzerine. Siyasi blog neredeyse hiç yok, olanların da etkisi dikkate alınmayacak kadar düşük. Türkiye’den Mısırlı Alaa, Wael Ghonim ya da Bahreynli Zeynep El Hawaja gibi muhafelet önderi olacak bir blogger çıkma ihti-mali yok denecek kadar az. Twitter’ın etkisi de aynı derecede daha düşük. Çünkü bu mecrada da popüler kültürün ezici ağır-lığı var.

Page 127: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

127Türkiye ve Sosyal Medya

Sosyal medya aslında Türkiye hakkında yanlış bir tablo çizmi-yor. Ülkenin yüzde 44’ünün internet erişimi var ve erişimi olan neredeyse herkesin sosyal medya hesabı var. Dolayısıyla karşı-mızdaki örneklem evreni, yani Türkiye’yi temsil etmeye fazlasıyla yeterli. Ancak mesele politik alanı, özellikle de muhalefeti tem-sil etmeye geldiğinde işler değişiyor. Twitter’da ve diğer sosyal medya araçlarında kalabalık gözüken muhalefet odakları, aslında popüler kitlenin peşinde sürüklenen kitlelerle kıyaslandığında çok da büyük bir alan işgal etmiyorlar. Üstelik kendileri dışın-daki kitle politize olmadığından kanaat önderliği yapma şansları da pek yok. Bu koşullarda sosyal medyadaki muhalefet amiyane tabirle “kendin çalıp kendin dinlediğin” bir ortama dönüşüyor. Tabii bu durum farklı kitleler için farklı derecelerde geçerli.

Sosyal medya özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gazeteci-lik yaptığı için tutuklanması, Cihan Kırmızıgül isimli öğrencinin puşi taktığı gerekçe gösterilerek terör eylemine katılmaktan mah-kum edilmesi gibi meselelerde muhalefetin görünürlüğü açısın-dan önemli bir rol oynadı. Ancak bu rolü abartarak bir devrim muştusu olarak algılamak ve toplam içindeki yerini yanlış oku-mak sık düşülen bir hata oldu. Evet, özellikle Twitter politize ve küçük bir kitlenin ortak hareket sağlamak için kullanabileceği politik bir araç. Popülerliği açısından yaratabileceği belli bir far-kındalık da var. Ancak ne Twitter, ne de başka bir sosyal medya aracı ülkede var olmayan bir politik bağlamı sıfırdan yaratma gü-cüne sahip. Bu mecraların geniş kitleler üzerinde ani bir aydın-lanma yarattığına ya da yaratabileceğine dair inanç aslında yeni de değil, kaynağını Türkiye modernizminin tarihinden alıyor.

Türkiye’deki muhalefetin, özellikle de sosyalistlerin sosyal medyadan hiçbir fayda sağlamadığını söyleyemeyiz. Bu gruplar, bilhassa Twitter’da söylemin belirlenmesinde gerçek hayattakin-den daha büyük bir güce sahipler. Bunun bu gruplara belli ölçü-de politik kazanım sağladığı iddia edilebilir. Ancak bu kazanımın

Page 128: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

128 Bölüm 4: Sonuç

ölçüsü ve anlamı doğru okunmayıp, Arap Baharı fantezileriyle karışmaya başladığında genelde hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. Twitter ve diğer sosyal medya araçları Türkiye’de sol muhalefe-tin güçlenmesi, en azından söylemini görünür kılması açısından önemli bir kanal yaratabilir, ancak kısa vadede bunun gerçek hayata yansımalarını sağlayamaz. Bunun için önünde sonunda yine fiziksel örgütlülük ve geleneksel politika araçları gerekecek-tir. Sözün özü, Twitter’dan bir Arap Baharı yaratılacak olsa bile, kitlelerin buluşmaya hazır olduğu bir Tahrir olmadıkça bunun bir anlamı olmayacaktır.

Diğer taraftan Kürt Hareketi için sosyal medyanın Türk mu-halifler için taşıdığından farklı bir anlam taşıdığı söylenebilir. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Kürt Hareketi’nin maruz kaldığı yasal ve sosyal baskıdan dolayı siyaset yapabileceği alanın çok dar olması. Sosyal medya bu anlamda Kürt kullanıcılara nispe-ten özgür bir kanal açabiliyor. İkincisi ise daha yüksek oranda Kürt kullanıcının Türk kullanıcılara göre daha politize bir hayat yaşıyor olması. Kürt Hareketi için sosyal medya, Arap Baharı’nın arkasındakine benzer bir politize bağlam da olduğu için, muha-lefet aracı olarak kullanılmaya daha yatkın. Burada daha önce de bahsettiğimiz gibi Twitter’dan değil, Facebook’tan bahsediyoruz. Kürt kullanıcılar Twitter’dan siyaset yapmaya çalışarak Türk mu-haliflerle temas edebiliyorlar, ama bunu yaparken diğer kullanı-cılardan ciddi oranda baskıyla ve ters tepkiyle de karşılaşıyorlar. Facebook ise sağladığı daha kapalı devre alanlarla bu baskılarla fazla karşılaşılmadan politika üretme imkânı sağlıyor.

Olaya Türk milliyetçi hareketi (MHP-BBP) açısından baktı-ğımızda ise sosyal medyada politika yapmamanın, yapmaktan daha iyi sonuçlar verdiğini görüyoruz. Çünkü Türkiye’de hakim ideolojik bağlam zaten milliyetçi ve sosyal medyada fazla görün-mek normalde oransal olarak kıyas kabul etmeyecek kadar az sayıdaki milliyetçi olmayan muhalifi muhatap almak anlamına

Page 129: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

129Türkiye ve Sosyal Medya

geliyor. Oysa zaten toplumun büyük bir kısmında milliyetçi ref-leksler hayli kuvvetli ve olayları genelde bu partilerin onayladığı çizgide algılıyorlar. Hocalı Katliamı yürüyüşü ya da Bilgi Üniver-sitesi’ndeki festivalde içki satışının yasaklatılması gibi doğrudan fiziksel katılım gerektiren eylemlerde milliyetçiler Facebook’u et-kin kullanabiliyorlar, ancak olayların normal akışında çok ciddi bir varlık göstermeseler bile algılamalar onların istemediği şekil-de gerçekleşmiyor.

Benzer bir durumun İslami muhafazakârlar için de geçerli ol-duğu iddia edilebilir ancak aradaki ciddi bir fark unutulmamalı. Milliyetçilik, Türkiye’de ana akım siyasetin ortak paydası; İslami muhafazakârlık ise muhalefetin doğrudan referans alarak karşı siyaset geliştirdiği bir akım. Her ne kadar şu an iktidarda da olsa, muhafazakârların sosyal medyadaki muhalefete karşı zaman za-man defans geliştirmeleri gerekebiliyor. Bu defans, karşı tarafın muhalefetinin yönünü ve içeriği değiştirebildiğinden paradoksal olarak iktidarın gücünü de arttırabiliyor. Muhalefetin iktidara yönelttiği eleştiri karşısında bir defans bulduğunda genelde hac-mi ekstra ve yan argümanlarla çoğalırken içeriği seyrelmeye baş-lıyor. Tek bir konu üzerinden yapılan muhalefet, pek çok argü-man üzerinden dallanıp budaklandığında sulanmaya, anlamını kaybetmeye ve uçuculaşmaya başlıyor. Bir süre sonra da sosyal medyanın hızıyla beraber geçerliliğini kaybediyor. Dolayısıyla, iktidarı temsil eden muhafazakârların, muhalefetin deyim yerin-deyse kafasını toplayıp ayağı yere basan bir duruş sergilemesini engellemek için muhalefetin duygusal yoğunluğunu dürtükleye-cek bir defans sergilemesi, çoğunlukla iktidarın işine yarıyor. Bu Tayyip Erdoğan’ın da zaman zaman başvurduğunu gözlemledi-ğimiz bir yöntem. “Her kürtaj bir Uludere’dir” çıkışı bunun çok net bir örneği. Sosyal medyadaki Uludere tepkisi konvansiyonel medyaya, oradan da siyaset gündemine ciddi bir muhalefet alanı olarak taşınmışken (çünkü neredeyse ilk defa CHP ve BDP’nin

Page 130: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

130 Bölüm 4: Sonuç

ortak tutum alabildiği bir konuydu), Erdoğan şok edici bir çıkışla daha önce olmayan yeni bir konuyu gündemin tepesine koydu, Uludere’yle ilgili muhalefetin içine kürtajla ilgili argümanlar so-kulmasını sağladı ve tek konuda gösterilen muhalefeti seyreltti. AKP’li kanaat önderlerinin de sosyal medyada bunu sıklıkla yap-tığına tanık olabiliyoruz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de bu yöntemi kullanmayı oldukça seviyor.

Özetle, sosyal medyanın Türkiye düzleminde politik temsili-yeti mecraya ve siyasi gruplara göre değişiyor. Ancak ne tek tek, ne de genel olarak sosyal medya araçlarının Türkiye siyasetinde fiziksel alandan kopuk, başlı başına bir alan olduğu iddia edilebi-lir. Böyle bir iddia Tahrir’siz devrim umutlarının yol açtığı hayal kırıklıklarından başka bir şeye yol açmaz ki, bu tarz bir hayal kırıklığını 12 Haziran 2011 seçimlerinde Twitter’da net olarak görmüştük.

Bu analizler ışığında baştaki soruya geri dönelim: “Türkiye sosyal medyasından Arap Baharı çıkar mı?”

Burada yapılması gereken bir tespit var. Yeni medya ve onun araçları, özgürlük alanları oluşturmak adına önemli olanaklar sağladı, buna itiraz etmek yanlış olur. Ancak hiçbir teknolo-ji kendi başına eylemlilik oluşturma gücüne sahip değil. Uzun yıllar boyunca Türkiye’de gençlerin şiddete yönelmesindeki ana etmenin televizyon yayınları olduğu tartışıldı. Ancak şimdi dö-nüp baktığımızda toplumsal dinamiklerin televizyon dahil her şeyi nasıl şekillendirdiğini açıkça görüyoruz.

Bu örneği vermemizin nedeni, daha önce de belirttiğimiz gibi, önce bir Tahrir’e sahip olmanın, yeni medyadan daha önem-li olduğunu belirtmek. Arap Baharı’nda yeni medyanın rolüne baktığımızda, bu yeni teknolojinin haberleşme işleviyle eylemin örgütlenmesine yardımcı olduğunu görebiliyoruz. Öte yandan eylemin performatif yönünün, internetin sunduğu olanaklarla hiçbir ilgisi yok.

Page 131: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

131Türkiye ve Sosyal Medya

Araştırmamız esnasında, Türkiye’deki sosyal medya eğilimle-rini tespit ederken, ortaya çıkan açık bir gerçeklik var, o da sos-yal medya üzerinde oluşan nefret grupları. Bu nefret gruplarının ideolojik odak noktalarında ise, Türkiye’nin geneline yayılmış olan, hem konvansiyonel medyada hem seçim sandığında, hem ülkenin kültürel ikliminde sürekli karşılaştığımız “kutuplaşma” yapısı bulunuyor. Bu kutuplaşmayı gösterime giren bir sinema filminin yansımalarında da görmek mümkün, Uludere Olayı’nda da… Dolayısıyla Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarının bir örgütlenmeyi eylem performansına dönüştürme eğiliminden zi-yade, sosyal medyada oluşturulan sosyal kimlikleri, toplumun her alanına yansımış olan kutuplaşma ekseninde, belli başlı nef-ret grupları altında güçlendirme eğiliminin varlığından söz et-mek mümkün.

Türkiye, totaliteryan eğilimlerin kolaylıkla can bulup geli-şebildiği bir toplumsal yapıya sahip. Bu tespitten yola çıkarak, Türkiye’de sosyal medyanın sağladığı olanaklarla ortaya çıkan grupların (community) eylemlilik içine girmekten ziyade, bu nefret söylemini yayma yönünde bir işlev gördüğünü rahatlıkla söylemek mümkün. Yani Türkiye, sosyal medyada nefret grup-ları oluşturmak adına iyi bir toplumsal zemin sunuyor. Toplum-sal olayların performatif bir kimliğe bürünmesine büyük katkı sunduğu olaylar bir elin beş parmağı kadar bile değil. O eldeki iki parmağa bakarsak, bu eylemlerin birinin Hrant Dink yürüyü-şü, diğerinin ise Hocalı Katliamı Mitingi olduğunu görürüz. Bu noktada bile kutuplaşma ikliminin sosyal hareketleri ne şekilde etkilediği ortaya çıkıyor.

Birkaç örnekle bu iddiamızı destekleyelim. Türkiye kamuo-yunda “soykırımı inkâr yasası” olarak adlandırılan, Fransa Ulusal Meclisi kararının ardından Twitter’da görüntülediğimiz 634 twi-tin, %42’lik oranı küfür ve hakaret içeren mesajlardan oluşuyor-du. Diğer bir örneği Uludere Olayı’ndan verelim. Bombalamanın

Page 132: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

132 Bölüm 4: Sonuç

ardından Uludere Kaymakamı Naif Yavuz’un saldırıya uğrama-sına karşılık olarak, beş farklı mecrada görüntülediğimiz 1247 mesajın %20’lik bölümü Kürtlere küfür eden ve operasyonun sürmesini isteyenlerden oluşuyordu. Hem içerik hem hedef kitle açısından farklı bir örneğe yönelelim. Başbakan Erdoğan’ın, AKP Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı’nın oğlunun nikâhında “Nüfusu-muz maşallah iyi bir artış gösterdi. 75 milyona doğru gidiyoruz” sözü sosyal medyada tartışılan konulardan biriydi. En Son Haber sitesinin Facebook sayfasında konuyla ilgili yapılan 228 yoru-mun %33’ü açıklamaya küfür ve hakaretle karşılık veriyordu.

Bu örnekleri çoğaltıp biraz daha canınızı sıkmak mümkün an-cak maksat can sıkmak değil. Türkiye’nin geneline yayılmış olan nefret söyleminin sosyal medyaya herhangi bir konuda kolayca yansıma gösterdiğini görmek açısından verilmiş örnekler bunlar. Bu verileri ortaya koymaktaki amacımız, yeni medya mecraları-nın, sosyal alanda olanı yansıtmaktan öte yeni bir yaklaşım geliş-tirebilecek beceriye sahip olmadığını göstermek.

Fakat tersine bir işlevden söz edilebilir. Elisabeth Noelle-Ne-umann’ın sessizlik sarmalı kuramından yola çıkarak, belki de in-sanların içlerinde saklamak zorunda hissettiği bu nefreti, sosyal medya içinde yer alan topluluklar sayesinde daha özgüvenli bir dille dolaşıma sokabildiğini söylemek mümkün.

Twitter’ın ve diğer yeni medya mecralarının toplumsal eylem-lilik konusundaki etkisine ilişkin bir kaygıyı daha bu noktada gündeme getirmekte yarar var. Özellikle Arap Baharı sonrasında tüm dünyada esen “Twitter’la gelen eylemlilik” söylemi, siyasal eylemi ya da toplumsal hareketi, yeni iletişim teknolojilerin-de mesaj göndermek gibi bir noktaya indirgiyor. Bugün sosyal medya üzerine faaliyet gösteren birçok reklam ajansının müşteri temsilcileriyle ya da yöneticileriyle görüştüğünüzde, sosyal med-yanın gücünü tarif ederken, Arap Baharı’ndan söz ettiğini göre-ceksiniz. İşte bu noktada insan düşünmeden edemiyor: Sosyal

Page 133: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

133Türkiye ve Sosyal Medya

medya kullanıcısı sayısındaki artış, tecimsel beklentilere mi daha çok alan açıyor, yoksa toplumsal eylemliliğe mi? Neticede Justin Bieber’ın Facebook sayfasını 45 milyonun üzerinde insan takip ediyor. Bu durumda Bieber’ın bir sözüyle insanların sokağa dö-küleceğini iddia etmenin komik olacağını da kabul etmek gere-kir.

Özce, yeni medyayı yeni doğmuş bir çocuk olarak görmekte yarar var. Çocuk artık doğmuş, onu ana rahmine döndürmek mümkün değil. Ancak bu çocuğu nasıl beslediğimiz, nasıl bir eğitimden geçirdiğimiz ve ona nasıl bir gelecek hazırladığımız, anbean sorgulanmalı. Çünkü bu çocuğun geleceği de aynı doğu-mu gibi geri döndürülemez sonuçlara yol açacak. Bugün birçok eylemin örgütlendiği sayfalarda dahi çıkan reklamların görün-tülenme sayısı göz önüne alındığında, neyin ne zaman tecimsel bir kostüm içine gireceğini kestirmek kullanıcı açısından kolay olmayacak.

TÜRKİYE’DE SOSYAL MEDYAYA NE KADAR ANLAM YÜKLEMELİ?

İletişim dünyasında açıktan ya da içten içe dönen soru bu: Türkiye’de sosyal medyaya ne kadar anlam yüklemeli? Bu soruya ayakları yere basan bir yanıt bulmak için, konvansiyonel medya-nın durumunu aşağı yukarı tespit etmek gerek.

Son yıllarda konvansiyonel medya hakkında yapılan eleştiri-lerin başında editöryel bağımsızlık sorunu geliyor. Ancak Tür-kiye’nin politik iklimine baktığımız zaman bir soru daha akla geliyor: Bu ülke hangi döneminde bağımsız gazetecilik yapmak adına rahat bir dönem geçirdi? 90’lı yılların “ne olduğu anlaşı-lamayan” politik ikliminde gazetecilik yapmak mı daha kolay-dı yoksa 12 Eylül ve sonrasındaki darbe ikliminde mi? 12 Ey-lül öncesindeki kamplaşmış medya ortamı mı gazetecilik için

Page 134: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

134 Bölüm 4: Sonuç

daha özgür bir ortam sunuyordu yoksa önceki darbe dönemleri mi? İstediğiniz kadar geri gidin, Türkiye’de haber vermek ve ha-ber almak, “özgürlükler” bağlamında sorunlu bir iş oldu.

Öte yandan kitle iletişimi perspektifinden baktığımızda medyanın iki temel işlevi var: Bilgilendirme ve eğlendirme. Eğ-lendirme konusunda konvansiyonel medyanın işlevini yerine getiremediğini söylemek bir tarafa, neredeyse işlevinin büyük çoğunluğunun bu yöne kaydığını söyleyebiliriz. Bilgilendirme iş-levini yerine getirip getiremediği konusunda ciddi endişelerden söz etmek mümkün.

Merceği Türkiye’nin üzerine koymadan, Wikileaks’in dünya kamuoyuna damgasını vuran belgelerine ve bilgi akışındaki hıza dikkat ettiğimizde, dünyanın en büyük medya kuruluşlarının bile elinin ayağının kilitlendiğine hep birlikte şahit olduk. Wiki-leaks’ten dünyaya saçılan bilgilerin büyük çoğunluğunu göz ardı ederek, görmezden gelerek yaşamlarımızı sürdürüyoruz.

Fakat o bilgilerin nasıl sızdırıldığı yönündeki Wikileaks yöntemlerini de biliyoruz. Habercilikle ya da medya profesyo-nelliğiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir istihbarat erinin, başında oturduğu bilgisayardan kaçırdığı bilgiler haber niteliği kazanmıştı. Böyle bir muhabirlik sisteminin konvansiyonel med-ya tarafından kurulabilme olasılığı da, olanağı da yok. Çünkü yeni medyanın olanakları herkesi birer muhabir, herkesi birer haber kaynağı hâline getiriyor. Wikileaks’in bu özelliği, Facebo-ok, Twitter ve diğer yeni medya mecraları için de geçerli.

Ancak “sosyal medyaya ne kadar anlam yüklemeli” sorusuna yanıt ararken, yeni mecraların sunduğu olanaklardan ziyade, o olanakların kullanıcılar tarafından nasıl kullanıldığı sorusuna ya-nıt aramak gerekir.

Yaptığımız haber taramasında gördük ki, Türkçe içerikle kul-lanılan sosyal medya araçları, konvansiyonel medyadan kopuk bir aksiyon içinde değil. Gündemi yine konvansiyonel medya araçları

Page 135: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

135Türkiye ve Sosyal Medya

belirliyor. Bir gece önce gazete baskıya giriyor, sabahında gaze-tenin internet edisyonu haberi dijital ortama taşıyor, daha sonra aynı mecranın Facebook ve Twitter hesapları metni viral dolaşı-ma sokuyor. Takipçiler ya da “son kullanıcılar” mesaja ya da ha-bere ulaştıktan sonra haberin dolaşımdaki gücü ortaya çıkmaya başlıyor.

Son bir yıl içinde, Uludere olayının Twitter yoluyla ülkeye duyurulması ve Ahmet Şık-Nedim Şener davasındaki ısrarlı tavır dışında, sosyal medyanın Türkiye gündemine oturan bir haber dolaşımı yaratamadığını biliyoruz. Dünyada önemli bir özgürlük alanı olarak kabul edilen “bloggerlık” meselesi de Türkiye’de-ki sosyal medyanın hâli açısından kısır bir görüntü sergiliyor. Bloggerlarda sayfanın gösterim sayısı, Twitter’da takipçi sayısı, Facebook’ta üye ya da arkadaş sayısının çok üstünde duruluyor. Oysa konvansiyonel medya hakkında en çok tartışılan konular-dan biri reyting kaygısıyla programların hazırlanmasıydı. Fakat yeni medya araçlarında da içerik üretenlerin benzer bir “kitleye ulaşma” kaygısı peşinde olduğu ortada. Dolayısıyla mecranın ba-ğımsızlığından ziyade, mecranın içerik üreticilerinin bağımsızlık talebi bu noktada belirleyici olacak.

Bugün yaratılan “dijital medya-konvansiyonel medyaya karşı” algısının tam bir karşıtlık olmadığı, farklı olanaklar sunan yeni medya araçlarına sahip olduğumuz bilgisine ikna olma süreci-ni yaşıyoruz. Aynı “Türkiye’de Arap Baharı benzeri bir hareket oluşur mu” sorusuna yanıt ararken belirttiğimiz gibi, bu konuda da belirleyici olan sosyal dinamikler olacaktır. Tekrarlamakta bir sakınca yok, yeni medyanın sağladığı teknolojik olanaklar, bu olanakların ne yönde kullanılacağı yönünde bir devinimi berabe-rinde getirmek durumunda değil.

Tartışılması gereken bir diğer konu da şu ki, bağımsızlık her zaman güvenirliği beraberinde getirir mi? Konvansiyonel med-yada üretilen metin, şu ya da bu şekilde doğrulanmak zorunda.

Page 136: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

136 Bölüm 4: Sonuç

Örneğin bir kişiyi ya da kurumu eleştiren, suçlayan ya da yargı geliştiren bir metin konvansiyonel medyada yer alırken, en azın-dan kağıt üzerinde, karşıt görüşe yer vermek bir zorunluluktur. Oysa yeni medya araçlarında son derece öznel yargılar, gerçekliği kanıtlanmış bir mesaj gibi dolaşıma girebiliyor. Ayrıca mesajın doğruluğu ya da yanlışlığı bir tarafa, yarattığı algı da çok önem-li.

Yaptığımız haber taramalarında sıklıkla karşılaştığımız bazı tepkileri şu noktada örnek olarak göstermek yararlı olacaktır. Nedeni anlaşılamayan ve içinde Türkiye adı geçen herhangi bir uluslararası sorun, herhangi bir rasyonel veriye dayanmaksızın rahatlıkla İsrail’e bağlanabiliyor. Hem de sözünü ettiğimiz bu sosyal medya refleksine çok yüksek frekansta ve çok farklı haber içeriklerinde rast gelmek mümkün. Bu durumu çeşitli örneklerle araştırmamızda aktardık.

Sosyal medyaya bu türden eleştiriler getirmek, sosyal medya-nın, klasik kitle iletişim araçlarına herhangi bir etkide bulunma-dığını iddia etmek anlamına da gelmemeli. Ancak konvansiyonel medyada da sosyal medyayla entegre projeler geliştirmek konu-sunda bir kısırlığın oluştuğu da aşikar. “En iyi twitler” derleme-leri, “sosyal medyayı çok kullanan ünlülerle röportajlar” ya da programlar esnasında yayınlanan Twitter başlıkları dışında, ha-berciliğe kaktı yapacak türden bir sosyal medya içeriğinin oluş-madığı ortada.

Sonuç olarak sosyal medya sayesinde Türkiye’de medyayı ta-kip eden insanların, medyaya doğru içerik ürettiğini belirlemek bile büyük bir değişimin göstergesi. Fakat medyanın ayakta kal-ması için son çare olarak sosyal medya araçlarını gören anlayışın ömrünün de uzun olmayacağı fikrini taşıdığımızı belirtmekte ya-rar var.

Meselenin bu kadar farklı yönü varken ve üzerine ciddi bir süre çalışılmış bu tür araştırmaların azlığı da göz önüne alındı-

Page 137: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

137Türkiye ve Sosyal Medya

ğında, Türkiye’de sosyal medyaya ne kadar anlam yükleneceği tartışması için, şu anki kullanıcıların durumunu daha iyi anla-mak ve daha fazla çalışma üretmek bir zorunluluk.

Page 138: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

138 Bölüm 4: Sonuç

Page 139: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

139Muhammed’in Yolunda

Tarih / İnceleme serisi kitapları:

Medya Tarihi / Diderot’dan İnternete, Frédéric Barbier, Catherine Bertho Lavenir, Çev. Kerem Eksen

Medeniyetler Çatışması ve Dunya Duzeninin Yeniden Kurulması,

Samuel P. Huntington, Çev. Cem Soydemir, Mehmet Turhan

Labirentin Tarihi, Jacques Attali, Çev. Selçuk Kumbasar

Ütopya: Hayali Ahali Projesi, Akın Sevinç

Köru Körune İnanç, Vamık D. Volkan, Çev. Dr. Özgur Karaçam

Turkiye’nin Çıplak Tarihi, Kolektif, Editör: Cem Mumcu

Bakırköy Akıl Hastanesi’nin Gizli Tarihi, Editörler: Betul Yalçıner, Peykan Gökalp, Cem Mumcu

Page 140: Türkiye ve Sosyal Medya - Irak, Yazıcıoğlu

140 Carl W. Ernst

İtalya’da Rönesans Kulturu, Jacob Burckhardt, Çev. Bekir Sıtkı Baykal

Dante ve İslam, Miguel Asin Palacios, Çev. Guneş Ayas

Hz. Muhammed’in Yolunda / Gunumuz Dunyasında İslâmiyeti Yeniden Duşunmek,

Carl W. Ernst, Çev. Canguzel Guner Zulfikar

Türkiye ve Sosyal Medya / Dağhan Irak, Onur Yazıcıoğlu