2020 · tÜrk dİlİ dil dilin özellikleri dilin hayatımızdaki yeri ve önemi kültür...

29
397 TÜRK DİLİ 2020 KISA DEĞERLENDİRME: Türk Dili dersi sınavda en çok soru gelen iki dersimizden biridir. Başarı oranımızın en üst seviyede olduğu bu dersimiz görümüşte basit olmasına karşın bir çok ayrıntıyı içersinde barındırdığından sınavlarda en çok yanlışın yapıldığı ders olduğu bilinmeli ,buna göre çok dikkatli cevaplama yapılmalıdır.

Upload: others

Post on 31-Oct-2019

21 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

397

TÜRK DİLİ 2020

KISA DEĞERLENDİRME: Türk Dili dersi sınavda en çok soru gelen iki dersimizden biridir. Başarı oranımızın en üst seviyede olduğu bu dersimiz görümüşte basit olmasına karşın bir çok ayrıntıyı içersinde barındırdığından sınavlarda en çok yanlışın yapıldığı ders olduğu bilinmeli ,buna göre çok dikkatli cevaplama yapılmalıdır.

398

NELER ÖĞRENECEĞİZ ? TÜRK DİLİ Dil Dilin özellikleri Dilin hayatımızdaki yeri ve önemi Kültür Dil-kültür ilgisi Dil-düşünce ilgisi TÜRK DİLİNİN TARİHÎ DÖNEMLERİ VE GELİŞMESİ Konuşma dili Yazı dili TÜRK DİLİNİN TARİHÎ DÖNEMLERİ 1. ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ (6.–13. YÜZYILLAR ARASI) A) köktürk metinleri B) uygur metinleri C) karahanlı metinleri 2. ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ (13.–15. YÜZYILLAR ARASI) 3. YENİ TÜRKÇE DÖNEMİ (15.–20. YÜZYILLAR ARASI) 4. MODERN TÜRKÇE DÖNEMİ Türk yazı dilinin tarihî gelişimi Kuzey-doğu türkçesi BATI TÜRKÇESİ A) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi B) Osmanlı Türkçesi C) Türkiye Türkçesi SES BİLGİSİ Türkçede sesler ve sınıflandırılması Ünlüler Ünsüzler TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ A) Büyük Ünlü Uyumu (Kalınlık-İncelik, Artlık-Önlük Uyumu) B) Küçük Ünlü Uyumu (Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu) C) Ünsüz Uyumu Ç) Ünlü-Ünsüz Uyumu TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI SES OLAYLARININ SEBEPLERİ A) Dilin Ses Özellikleri: B) Başka Seslerin Etkisi: C) Vurgu: D) Söyleyiş Güçlüğü Ve Kakofoni: SES OLAYLARI 1. SES TÜREMELERİ A) Ünlü Türemesi B) Ünsüz Türemesi 2. ÜNSÜZ İKİZLEŞMESİ 3. SES DÜŞMELERİ A) ÖN SES DÜŞMESİ:

399

B) ORTA HECE ÜNLÜSÜNÜN DÜŞMESİ C) ÜNSÜZ DÜŞMESİ Ç) HECE DÜŞMESİ D) TEKLEŞME E) ÜNLÜ BİRLEŞMESİ F) HECE KAYNAŞMASI 4. YER DEĞİŞTİRME (GÖÇÜŞME) 5. BENZEŞME (ASİMİLASYON) A) İLERLEYİCİ BENZEŞME B) GERİLEYİCİ BENZEŞME C) OLUŞUM NOKTASI BENZEŞMESİ 6. SES DEĞİŞMELERİ A) ORTA HECE ÜNLÜSÜNÜN DEĞİŞMESİ (ÜNLÜ DARALMASI) B) SEDALILAŞMA (YUMUŞAMA) C) AYKIRILAŞMA YAPI BİLGİSİ KÖK İSİM KÖKLERİ FİİL KÖKLERİ GÖVDE EK YAPIM EKLERİ A. İSİMDEN İSİM YAPMA EKLERİ 1-LIK, -LİK, -LUK, -LÜK A)Yer İsimleri Yapar: B) Sıfatlar Yapar: C) Alet, Araç, Gereç İsimleri Yapar: Ç) Meslek Ve Meslek Aşaması Gösteren Adlar Yapar: D) Rütbe Ve Makam İsimleri Yapar: E) Soyut İsimler Ve Durum İsimleri Yapar: F) Sayı İsimlerinden Sonra O Sayının Toplu Olarak Bulunduğunu Bildiren İsimler Yapar: G) Renk İsimlerine Getirilince, O Rengin Yaygın Olarak Bulunduğunu Bildiren İsimler Yapar: H) Bağlılık Ve Özellik Anlamı Katan Adlar Yapar: 2. -LI, -Lİ, -LU, -LÜ A) Sıfat Yapar: B) Bir Yere Aitlik, Bağlılık Anlamı Katar: C) Yaygın Olarak Kullanılmayan Kök Ve Gövdelerle Kalıplaşmış Olarak Sıfat Görevli Kelimelerde Bulunur: Ç)İKİLEME KURAR: 3. -SIZ -SİZ, -SUZ, -SÜZ Olumsuz Anlam Taşıyan Adlar, Sıfatlar, Zarflar Yapar: 4. -CI, -Cİ, -CU, -CÜ; -ÇI, -Çİ, -ÇU, -ÇÜ Meslek, ALIŞKANLIK, TARAFTARLIK İSİMLERİ YAPAR: 5. -CIK, -CİK, -CUK, -cük; -çık, -çik, -çuk, -çük

400

A) Küçültme, Azlık, Acıma, Sevgi, Şefkat Bildiren Adlar Yapar: B) Hastalık İsimleri Yapar: C) Bitki İsimleri Yapar: Ç) Organ İsimleri Yapar: D) Hayvan İsimleri Yapar: E) Alet İsimleri Yapar: F) Yer İsimleri Yapar: 6. -CA, -CE; -ÇA, -ÇE A) Özellikle Sıfatlara Ve Zarflara Çekim Eki Gibi Gelerek Asıl İşlevi Olan Eşitlik, Benzerlik, Görelik, Nispet Gibi Anlamları Kazandırır: C) Dil Ve Lehçe İsimleri Yapar: Ç) Yer İsimleri Yapar: D) Doğrudan Doğruya İsimler Ve Sıfatlar Yapar: 7.-DAŞ, -DEŞ; -TAŞ, -TEŞ 8. -NCI, -NCİ, -NCU, -NCÜ 9. -AR, -ER; -ŞAR, -ŞER 10. -SAL, -SEL 11. -TI, -Tİ, -TU, -TÜ B. İSİMDEN FİİL YAPMA EKLERİ 1. -LA-, -LE- 2. -AL-, -EL- 3. -L- 4. -A-, -E- C. FİİLDEN FİİL YAPMA EKLERİ 1. -L- 2. -MA-, -ME- 3. -N- 4. -R- 5. -T- 6. -Ş- 7. -DIR-, -DİR-, -DUR-, -DÜR-; -TIR-, -TİR-, -TUR-, -TÜR- Ç. FİİLDEN İSİM YAPMA EKLERİ 1. -gan, -gen; -kan, -ken 2. -gı, -gi, -gu, -gü; -kı, -ki, -ku, -kü 3. -gın, -gin, -gun, -gün; -kın, -kin, -kun, -kün 4. -ı, -i, -u, -ü 5. -ıcı, -ici, -ucu, -ücü 6. -ış, -iş, -uş, -üş 7. -k 8. -m 9. -ma, -me 10. -mak, -mek 11. -tı, -ti, -tu, -tü. SIFAT-FİİL EKLERİ ZARF-FİİL EKLERİ -A, -E

401

-ALI, -ELİ: -ARAK, -EREK: -DIKÇA, -DİKÇE, -DUKÇA, -DÜKÇE; -TIKÇA, -TİKÇE, -TUKÇA, -TÜKÇE: -I, -İ, -U, -Ü: -INCA, -İNCE, -UNCA, -ÜNCE: -IP, -İP, -UP, -ÜP: -KEN: -MADAN, -MEDEN: ÇEKİM EKLERİ İSİM ÇEKİMİ EKLERİ VE İSİM ÇEKİMİ 1. çokluk eki (-lar, -ler) 2. soru eki 3. iyelik ekleri aitlik eki (-ki) 4. hâl ekleri a) yalın hâl b) belirtme hâli c) yaklaşma hâli ç) bulunma hâli d) ayrılma hâli e) ilgi hâli eşitlik hâli, yön gösterme hâli, vasıta hâli FİİL ÇEKİMİ EKLERİ VE FİİL ÇEKİMİ 1. Kişi Ekleri 2. Biçim ve zaman ekleri (kip ekleri) Bildirme kipleri Tasarlama KİPLERİ FİİL ÇEKİMİ I. FİİLLERİN BASİT ÇEKİMİ A) bildirme kipleri Görülen (-di’li) geçmiş zaman Öğrenilen (-miş’li) geçmiş zaman Şimdiki zaman Gelecek zaman Geniş zaman B) tasarlama kipleri Dilek-şart kipi Gereklilik kipi İstek kipi Emir kipi EK-FİİL ( İ- FİİLİ ) A) ek-fiilin isimle birlikte şimdiki (veya geniş) zamanda çekimi B) ek-fiilin isimle birlikte görülen geçmiş zamanda çekimi C) ek-fiilin isimle birlikte öğrenilen geçmiş zamanda çekimi ç) ek-fiilin isimle birlikte şart kipinde çekimi ıı. Fiillerin birleşik çekimi

402

Hikâye birleşik zamanı Rivayet birleşik zamanı Şart birleşik zamanı Katmerli birleşik çekim Cümle bilgisi KELİME GRUPLARI 1. İsim tamlaması 2. Sıfat tamlaması 3. Aitlik grubu 4. Tekrar grubu (ikilemeler) 5. Birleşik isim 6. Birleşik fiil A) isme yardımcı fiil getirilerek yapılan birleşik fiiller: B) fiile yardımcı fiil getirilerek yapılan birleşik fiiller: C) anlamca kaynaşmış, deyimleşmiş birleşik fiiller: 7. Unvan grubu 8. Edat grubu 9. Ünlem grubu 10. Bağlama grubu 11. Sayı grubu 12. Fiil grupları A) fiil ismi grubu: B) sıfat-fiil grubu: C) zarf-fiil grubu: 13. Kısaltma grupları A) isnat grubu: B) belirtme grubu: C) yaklaşma grubu: Ç) bulunma grubu: D) ayrılma grubu: E) ilgi grubu: F) vasıta grubu: CÜMLE CÜMLENİN ÖGELERİ 1. yüklem 2. özne a) teklik-çokluk uygunluğu: 3. nesne 4. dolaylı tümleç 5. zarf tümleçleri Cümle Çeşitleri 1. yükleminin yerine göre cümleler a) kurallı cümle b) devrik cümle 2. yükleminin türüne göre cümleler a) fiil cümlesi

403

b) isim cümlesi 3. anlamlarına göre cümleler a) olumlu cümle b) olumsuz cümle c) soru cümlesi 4. yapılarına göre cümleler a) basit cümle b) birleşik cümle ki’li birleşik cümle: iç içe birleşik cümle: c) bağlı cümle ç) sıralı cümle CÜMLE ÇÖZÜMLEMELERİ 1. Bileğin gücü, yürekten gelir. 2. Kabukta dolaşan böcek, meyvenin tadını alamaz. 3. Timsahın ağzını düşünen, kıymetli inciye kavuşamaz. 4. Suçlar insanların yüzünde görünseydi, aynalar satılmazdı 5. Gençler grup hâlinde, yetişkinler ikişer ikişer, ihtiyarlar yalnız yürürler. cümle kurarken dikkat edilmesi gereken hususlar KELİME TÜRLERİ Fiil İsim İSİM ÇEŞİTLERİ Özel İsim: Cins İsmi: Somut İsim: Soyut İsim: SIFAT Sıfat çeşitleri 1. Niteleme sıfatları 2. Belirtme sıfatları A) İşaret sıfatları: b) Sayı sıfatları: Asıl sayı sıfatları: Sıra sayı sıfatları: Üleştirme sayı sıfatları: Kesir sayı sıfatları: c) Belirsizlik sıfatları: Zamir ZAMİR ÇEŞİTLERİ 1. Kişi zamirleri 2. İşaret zamirleri 3. Soru zamirleri 4. Belirsizlik zamirleri ZARFLAR VE ZARFLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI ZARF ÇEŞİTLERİ

404

1. Zaman Zarfları 2. Yer (Yön) Zarfları 3. Hâl (Durum) Zarfları 4. Azlık-çokluk zarfları 5. Soru zarfları EDATLAR VE EDATLARIN TÜRKÇEDE KULLANILIŞI 1. ÇEKİM EDATLARI (ASIL EDATLAR) 2. BAĞLAMA EDATLARI (BAĞLAÇLAR) A) SIRALAMA EDATLARI B) DENKLEŞTİRME EDATLARI C) KARŞILAŞTIRMA EDATLARI Ç) CÜMLE BAŞI EDATLARI D) SONA GELEN EDATLAR 3. ÜNLEM EDATLARI (ÜNLEMLER) A) ÜNLEMLER B) SESLENME EDATLARI C) SORMA EDATLARI Ç) GÖSTERME EDATLARI D) CEVAP EDATLARI ANLAM BİLGİSİ A. KELİMENİN ANLAM ÇERÇEVESİ 1. TEMEL ANLAM 2. YAN ANLAMLAR A) MECAZLAR BENZETME: EĞRETİLEME (DEYİM AKTARMASI): AD AKTARMASI: B) TERİM ANLAMI C) DEYİM ANLAMI Ç) ARGO 3. AKTARMA 4. ÇOK ANLAMLILIK 5. EŞ ANLAMLILIK 6. EŞ ADLILIK 7. ZIT ANLAMLILIK 8. ALT ANLAMLILIK 9. SOYUT VE SOMUT ANLAMLILIK 10. YERLİLEŞTİRME 11. BAĞLAM 12. DUYGU DEĞERİ 13. ANLAM ALANI B. ANLAM DEĞİŞMELERİ ANLAM DEĞİŞMELERİ ÜÇ GRUPTA İNCELENEBİLİR: 1. ANLAM DARALMASI 2. ANLAM GENİŞLEMESİ 3. BAŞKA ANLAMA GEÇİŞ

405

A) ANLAM İYİLEŞMESİ B) ANLAM KÖTÜLEŞMESİ ANLATIM BOZUKLUKLARI İYİ BİR CÜMLENİN NİTELİKLERİ 1. Mantık ve bilgi bakımından doğruluk 2. Dil bilgisi bakımından doğruluk A) yapılışları yanlış kelimeler C) Eksiklik Ç) Uyumsuzluk D) Yazım ve noktalama yanlışları E) Dizgi yanlışlarından kaynaklanan anlatım bozuklukları 3. Açıklık A) Sıra yanlışlığı B) Anlamca çelişen sözlerin birlikte kullanılması C) Anlamda aykırılık Ç) Atasözleri ve deyimleri yanlış kullanmak 4. Duruluk FAZLALIK 5. Yalınlık GARABET 6. Akıcılık A) Tekrarlama B) Zincirlenme C) Tenafür (KAKIŞMA, KAKOFONİ YAZIM KURALLARI A)Seslerle ilgili kurallar b. Eklerle ilgili kurallar c. Kelimelerle ilgili kurallar 1. Bitişik yazılan birleşik kelimeler 2. Ayrı yazılan birleşik kelimeler 3. Sayıların yazılışı ç. Büyük harflerin kullanıldığı yerler. 1. Cümle büyük harfle başlar: 2. Dizeler büyük harfle başlar: 3. Belli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 4. Levhalar ve açıklama yazıları büyük harfle başlar: 5. Özel adlar büyük harfle başlar.

406

DİL

Dil, en basit tanımıyla insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir iletişim aracıdır. Dili bütün özellikleriyle ifade eden bir tanım yapmak zordur. Muharrem Ergin’in dil tanımı diğerlerine göre daha kapsamlıdır:

“İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimai bir müessesedir.” (Muharrem Ergin)

Dil, herşeyden önce bir anlaşma aracı olduğuna göre bu aracın özellikleri iyi bilinmeli ve buna göre kullanılmalıdır. Nasıl ki bir otomobilin teknik talimatnamesinde yazılan esaslara ve trafik kurallarına uygun biçimde kullanılması gerekiyorsa doğal bir araç olan dil de kendine özgü kurallarına göre kullanılmalı ki asıl işlevini yerine getirebilsin. Dilin Özellikleri 1. Anlaşma aracıdır: (Dilin birinci ve asıl işlevi anlaşma aracı olmasıdır) 2. Doğallık 3. Kuralları vardır 4. Canlılık 5. Gizli antlaşmalar sistemi olması 6. Milletin ortak malı olması 7. Sosyallik

DİLİN HAYATIMIZDAKİ YERİ VE ÖNEMİ Bir milleti ayakta tutan, onun varlığını ve devamını sağlayan, millî şuuru

besleyen, bir millete mensup olma hazzını veren ve bireylerini birbirine yaklaştırarak onlar arasında birlik yaratan unsur olarak dilin, millet hayatındaki yeri çok önemlidir. Öyle ki milletin varlığı, dilin varlığıyla mümkündür.

Millî varlığın korunmasıyla dilin korunması arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bir milletin dili bozulursa kültüründe sıkıntılar ortaya çıkar. Düşünce, sanat ve edebiyat alanlarında çöküntü başlar. Dil asıl işlevini (insanlar arasında anlaşma aracı olma) yerine getiremez. Dil, milletin manevi gücünün aynasıdır. Bir milletin kültürel değerlerini oluşturan ve o milleti ayakta tutan; edebiyatı, sanatı, bilim ve tekniği, dünya görüşü, ahlak anlayışı, müziği... geçmişten günümüze ancak dil sayesinde aktarılmaktadır. Dolayısıyla dilin korunmasıyla millî varlığın korunmasını aynı seviyede algılamak gerekir.

KÜLTÜR Atatürk’ün ifadesiyle kültür;okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden

anlam çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir.Kültür, milletin fertleri arasında sosyal akrabalık bağını oluşturan (başta dil olmak üzere tarih, din, örf ve âdetler, hukuk sistemi, müzik, güzel sanatlar, ekonomi, ahlak anlayışı ve dünya görüşü... gibi) maddi ve manevi değerlerin tümüdür ve bu değerler kültürünbaşlıca unsurlarını oluşturur. Bunlar o milletin fertlerini birbirine bağlarken, diğer milletlerden ayırır; içeride birleştirici, dışarıya karşı ayırıcı rol üstlenir.

407

Kültürün Özellikleri 1. Millîlik 2. Süreklilik 3. Özgünlük 4. Ortaklık 5. Canlılık ve Doğallık 6. Uyumluluk 7. Özünün Değişmezliği

DİL-KÜLTÜR İLGİSİ Millî kültürün temel unsuru olan dil, bir taraftan kültürü beslerken diğer

yandan kültürle beslenir ve kültürel değerleri sonraki nesillere aktarmada çok önemli bir işlevi yerine getirir. Maddi, manevi kültürel değerlerin oluşmasında ve aktarılmasında dilin inkâr kabul etmez bir rolü vardır. Bir dilin gücünü, söz varlığını, estetiğini, sınırlarını… o milletin kültürü belirler. Dolayısıyla ana dilini iyi öğrenmeye çalışan bir kişi, milletinin dünya görüşünü, bakış açısını, anlayışını, felsefesini kısaca millî kültürünü de öğrenmiş olacaktır. Zira o dille yazılmış bir metindeki her kelime, o kültürün özelliklerinden ve inceliklerinden ayrıntılar verecektir. Kelimelerin anlamları, o toplumun kültürel değerleriyle bağlantılıdır. Bu anlam incelikleri, kültürün dildeki yansımalarını da örnekler. Mesela, bir Arab’ın güneşten korunmak için güneşliğe (şems+iye = güneş+lik) ihtiyacı vardır. Bir Alman ise yağmurdan korunmak için yağmurluğa (regenschrim) ihtiyaç duyar.Dilin sosyal bir varlık olmasıyla ilgili yukarıda verilen örnekler, dil ile kültür arasındaki bağlantının ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Vaktiyle gazinoya gitmeyen, flört etmeyen Türk’ün söz varlığında elbette bunları karşılayacak Türkçe bir kelime olmayacaktır.

DİL-DÜŞÜNCE İLGİSİ Düşünceler, dille somut bir hâle dönüşür. Düşüncenin yansımaları en güzel

şekliyle dilde açığa çıktığına göre, dili olmayan insanın düşünmeden yoksun bir varlıktan farkı kalmaz. İnsan, her biri bir nesnenin göstergesi olan kelimelerle düşündüğüne göre, diğer bir deyişle düşüncesini kelimelerle biçimlendirdiğine göre, düşünce ufkunun genişlemesi o dilin kelimelerini ve imkânlarını iyi bilmeye bağlıdır. Bu yüzden dil ve düşünce bir kâğıdın iki yüzü gibi birbirinden ayrılamaz.

TÜRK DİLİNİN TARİHÎ DÖNEMLERİ VE GELİŞMESİ BİR DİLİN KONUŞMA DİLİVE YAZI DİLİ OLMAK ÜZERE İKİ YÖNÜ VARDIR. KONUŞMA DİLİ

Konuşma dili, günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmak için konuşurken kullanılan dildir. Bu dil, doğal olduğu için konuşurken cümlenin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp sıralanmadığına, söyleyişin doğru olup olmadığına pek dikkat edilmez. Bu sebeple zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş ve kelime farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıkların tarihî süreç içinde, bölgelere göre geçirdiği maceradan o dilin lehçeleri ortaya çıkar.

408

Lehçe, bir dilin değişik bölgelerde, aynı dil grubuna dâhil kişiler tarafından konuşulan değişik biçimidir. Lehçede kelime farklılıkları, ses ve yapı yönüyle ayrılıklar bulunur. Türkçenin lehçeleri 6 büyük gruba ayrılır

Bunlar;

Güney-batı Oğuz Türkçe’si(Anadolu, Azeri, Asya ve Irak Türkmenleri) Kuzey-batı Kıpçak Türkçe’si(Tatar, Başkır, Kazak, Karakalpak, Nogay, Kumuk,

Karaçay-Balkar, Khazar ve Gagavuz) Güney-doğu Çağatay Türkçe’si(Özbek, Kırgız, Kazak) Orta-Asya Türkçe’si(Altay, Tuva, Sarı Uygur ve Doğu Türkistan) Kuzey-doğu Türkçe’si(Yakut) Çuvaş Türkçe’si

Türkçenin uzak lehçeleri olan Yakutça ve Çuvaşça bugünkü lehçelerle -ayrı bir

dil olduklarını düşündürecek kadar çok büyük farklılıklar gösterirler. Türkmence, Özbekçe, Gagavuzca, Kazakça vb. Türkçenin bugünkü lehçelerindendir. Ağız ise bir dil veya lehçenin yakın zamanda ayrılmış, bölgeden bölgeye veya şehirden şehire sadece söyleyiş farklılıkları gösteren küçük kollarıdır. Ağızlardaki ayrılıklar çoğu zaman söyleyişten öteye gitmez. Konuşmada görülen bu durum, zaten yazı diline de yansıtılmaz.Konya şivesi, Erzurum lehçesi, Urfa şivesi gibi adlandırmalar yanlıştır. Doğrusu; Konya ağzı, Erzurum ağzı, Urfa ağzı şeklindedir. YAZI DİLİ

Yazı dili, adından anlaşılacağı üzere yazıda kullanılan dildir. Dilde birliği, anlaşma kolaylığını sağlamak için kullanılan kitap dilidir, kültür dilidir, edebî dildir. Konuşma dilinin her bölgenin doğal, günlük dili olmasına karşılık yazı dili, okuma yazmada kullanılan ortak dildir. TÜRK DİLİNİN TARİHÎ DÖNEMLERİ

Dil tarihi uzmanları, Türk dilinin tarihî gelişimini dönemlere ayırırken metinlerle takip edilen dönemden öncesi için birbirinden az çok farklı ayrımlar ve adlandırmalar yaparlar. Bu farklılıkları bir kenara bırakarak Türk dilinin tarihî dönemlerini şöyle özetleyebiliriz: 1. Altay Dil Birliği Dönemi: Türkçenin Altay dillerinden (Moğolca, Mançuca, Tunguzca, Korece, Japonca) henüz ayrılmadığı karanlık bir dönem olarak değerlendirilir. 2. En Eski Türkçe Dönemi: Türkçenin bağımsız bir dil olarak ana Altaycadan ayrıldığı dönem olarak kabul edilmektedir. 3. İlk Türkçe Dönemi: Hun, Avar, Hazar, Bulgar dillerinin Türkçeden henüz ayrılmadığı dönem olarak gösterilir. Türkçenin metinlerle takip edilebilen bu dönemleri sırasıyla şöyledir:

409

1. ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ (6.–13. yüzyıllar arası) Türkçenin belgelerle takip edilen ilk dönemi olup 13. yüzyıla kadar olan zamanı içine alır. Türkçenin bütün dönemleri hesaba katıldığında hem ses ve biçim bilgisi hem söz varlığı bakımından en saf ve duru dönemidir. A) Köktürk Metinleri

Köktürklerin kendi icadı olan Köktürk alfabesiyle taşlar (bengü taşlar) üzerine yazılan metinlerdir. Bir kısmı çeşitli albüm ve dergilerde tanıtılan, bir kısmı ise henüz yayımlanmamış irili ufaklı bu metinlerin sayısı 250’den fazladır. Bengü taşların en meşhurları Kül Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk adına diktirilen ve Köktürk Yazıtları (Orhun Abideleri) adıyla bilinenlerdir. Metin itibariyle daha uzun ve kapsamlı olan bu yazıtlar dışında Köktürk çağına ait diğer bengü taşlar şunlardır: Çoyrın, Hoytu Tamir, Nalayha, Talas, Hangiday, İhe-Nûr, Köl İç Çor (İhe-Huşotu), İşbara Tamgan Tarkan (Ongin), Altun Tamgan Tarkan (İhe-Aşete), Mahan Kağan (Bugut).Bunlardan “Çoyrın bengü taşının 687-692 yılları arasında dikildiği tahmin edilmektedir. Eğer bu tahmin doğruysa, altı satırlık bu taş, Türkçe yazılmış olan ve Köktürk harflerinin kullanılmış bulunduğu ilk metin olmaktadır.”

Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar dikkatlerin yeni bir malzeme üzerinde toplanmasına sebep olmuştur: Kazakistanda Esik kurganından (Altın Elbiseli Adam) çıkan bakır tas üzerindeki Köktürk işaretli kısa yazının okunuşu doğrulanırsa Türk yazı dilinin belgeleri Çoyrın (veya Çoyr) bengü taşından 1200 yıl kadar daha önceye gidecek demektir. B) Uygur Metinleri

Köktürk devleti yıkıldıktan sonra tarih sahnesinde Uygurlar görülür. Yeni bir din arayışıyla Budizm’i benimseyen Uygurlar, Uygur yazısı ve Mani, Brahmi yazılarıyla taş ve kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinlerle kütük basması eserler bırakmışlardır. Doğu Türkistan’daki kazılarda ortaya çıkarılan yüzlerce sandık eserin çoğu, dinî nitelikli olmakla beraber aralarında tıp, falcılık, astronomi ve şiirle ilgili olanlar da vardır. En önemlileri şunlardır: sekiz yükmek (sekiz yığın):

Çinceden çevrilen Sekiz Yükmek’te Burkancılığa ait dinî-ahlakî inanışlar ve bazı pratik bilgiler vardır. Uygurlar arasında çok yayılan bu eser; kısa cümleleriyle içten anlatımı ve zengin söz varlığıyla dikkati çeker. altun yaruk (altın ışık):

Sıngku Seli Tutung tarafından Çinceden Uygurcaya çevrilen en hacimli sudurdur. Burkancılığın temellerini, felsefesini ve Buda’nın menkıbelerini içerir. Bunlardan en meşhurları Şehzade ile Aç Pars Hikâyesi (Açlıktan ölmek üzere olan parsı kurtarmak için kendini feda eden şehzadenin hikâyesi), Dantipali Beğ hikâyesi(Maiyetindeki geyikleri kurtarmak için kendini feda eden geyikler beğini Dantipali Beğ öldürür ve korkunç alevler de Dantipali Beğ’i yutar.) ve Çaştani Beğ hikâyesi (Ülkesindeki insanlara hastalık ve bela getiren şeytanlarla Çaştani Beğ’in mücadelesi)dir.

410

Irk Bitig (Fal Kitabı): Köktürk yazısıyla yazılmış bir fal kitabıdır. Her biri ayrı fal olarak yazılan altmış

beş paragraftan oluşur. Çeşitli inanışlar ve masal unsurlarının bulunduğu kitapta günlük dile ait pek çok kelime de vardır.Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi:

Burkancılığa ait bir menkıbenin hikâyesidir: İyi düşünceli şehzadenin bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerini engellemek için bir mücevheri elde etmek üzere yaptığı maceralı yolculuk anlatılır. c) Karahanlı Metinleri

Eski Türkçenin Karahanlı dönemine ait başlıca eserleri şunlardır:Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi):Yusuf Has Hâcib, 1069-1070 yılında 6645 beyit olarak yazdığı bu eserinde devlet, adalet, insan ve aklı temsil eden dört sembolik kişiyi birbirleriyle konuşturarak insanlara iki cihanda mesut olmanın yolunu göstermiştir. Siyasetname niteliğindeki eserde, ideal bireylerden oluşan bir toplum ve devlet göz önünde canlandırılmıştır. Kutadgu Bilig, İslamlığın etkisindeki Türk edebiyatının ilk ürünüdür. Dil ve edebiyat tarihi yanında kültür tarihi bakımından da önemli kaynaklardan biridir. Dîvânü Lûgati’t-Türk:

Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türk dilinin üstünlüğünü göstermek amacıyla Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072’de yazılmaya başlanan ve 1077 yılında halife Ebü’l-Kasım Abdullah’a sunulan bu eser, ansiklopedik bir Türk dili sözlüğüdür. Dîvânü Lûgati’t-Türk, 11. yüzyıl Orta Asya Türk dünyasının en sağlam dil mirası olmasının yanında Türk kültürü ve medeniyetinin eşsiz kaynaklarından biridir. Atabetü’l-Hakâyık (Gerçeklerin Eşiği):

Dinî ve tasavvufi konuların anlatıldığı bu eserin Edib Ahmet tarafından 12. yüzyılın başlarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Kitapta; bilginin yararı, cahilliğin zararı, dili tutmanın önemi, cimriliğin kötülüğü, cömertliğin iyiliği, alçak gönüllüğünün güzelliği, kibrin kötülüğü gibi konular işlenmiştir. Eser bu bakımdan öğretici bir özelliğe sahiptir. Divân-ı Hikmet:

Hoca Ahmet Yesevî’nin şiirlerine hikmet, bu şiirlerin toplandığı defterlere Divân-ı Hikmetdenmektedir. Bu eserdeki şiirlerin hepsi, Hoca Ahmet Yesevî’ye ait değildir. Kitapta, öğretici yönü ağır basan manzumeler vardır. Hoca Ahmet Yesevî, Türklerin İslamı daha iyi tanımalarına hizmet etmiş, yaşadığı dönemde birleştirci bir rol üstlenmiş, Hacı Bektaşi Velilerin, Yunus Emrelerin, Mahdum Kuluların yetişmesine vesile olmuştur.Eski Türkçe dönemine ait yukarıdaki metinlerin ortak özelliği, hepsinin öğretici nitelikte olmasıdır. Köktürk metinleri henüz yerleşik olmayan kültüre ait olup Köktürk yazısıyla taşlar üzerine yazılmış, hitabet türünün ilk ve mükemmel örneklerindendir.Uygur metinlerinin çoğu, Maniheizm ve Budizm’in öğretilerini hikâye üslubuyla anlatır. Uygur alfabesiyle (deri, ağaç kabukları, kâğıt vb. gibi) farklı malzemeler üzerine yazılmıştır. Bunların çoğu henüz yayımlanmamıştır.Karahanlı metinleri ise şehir kültürüne ait ilk İslami eserlerden olup Arap temelli alfabeyle, kitap biçiminde yazılmıştır. Dil ve kültür tarihi açısından son derece kıymetli eserlerdir.

411

2. ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ (13.–15. yüzyıllar arası)

Eski Türkçeyle yeni Türkçeyi birbirine bağlayan geçiş dönemidir. Bu dönemde bütün Orta Asya’da kullanılan Türkçeye, Ortak Türkçe, Müşterek Orta Asya Türkçesi adları da verilmiştir. Türk dili ve Türk kültüründe önemli değişmelerin olduğu bu dönem, Harezm Türkçesi ile temsil edilir. Harezm Türkçesi, 13. ve 14. yüzyıllarda Batı Türkistandaki yazı diline verilen isimdir. Edebî gelenekler bakımından Karahanlı Türkçesine dayanan bu yazı dili, Oğuz ve Kıpçak lehçelerinden de etkilenmiştir. Karahanlı Türkçesinden Çağatay Türkçesine geçiş olarak değerlendirilen bu dönemde dil tarihi bakımından önemli eserler yazılmıştır. 3. YENİ TÜRKÇE DÖNEMİ (15.–20. yüzyıllar arası)

Orta Türkçe dönemindeki Türk lehçelerinin, edebiyatlarının gelişerek devam ettiği dönemdir. Bu dönemi, dil bilgisi yapısı bakımından belli farklılıklar olmakla birlikte Orta Türkçe Dönemi’nden kesin çizgilerle ayırmak pek mümkün değildir. Ancak Türkçenin dış etkiler sebebiyle bazı değişikliklere uğradığı zamanlar bu dönem içinde değerlendirilebilir.Bu dönemde bir tarafta Orhun, Uygur, Karahanlı Türkçeleri, Harezm Türkçesi ve onun devamı niteliğinde olan ve geçmişteki ses ve yapı bilgisi özelliklerini koruyan Çağatay Türkçesi gelişmesinini sürdürürken diğer tarafta Anadolu Selçuklularıyla birlikte Oğuz ağzı yazı dili olmaya başlamış ve kısa sürede büyük gelişmeler göstererek Türkçenin ikinci büyük, edebî yazı dili olmuştur. 4. MODERN TÜRKÇE DÖNEMİ 20. yüzyıldan itibaren bugünü de içine alan bütün Türk bölgelerinde devam eden Türkçedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de çok geniş bir alanda oldukça hareketli bir görünüm arz eden Türkçe, günümüzde yirmiye yakın yazı diliyle varlığını devam ettirmektedir. TÜRK YAZI DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ

Türkler 6. yüzyıldan itibaren değişik bölgelerde, farklı alfabelerle yazılmış dil yadigârları bırakmışlardır. Bu eserlerde din, alfabe, konu... gibi farklılıkların yanında kullanılan malzemede de çeşitlilik vardır. Bunların bazıları taşlar üzerine, bazıları ağaç kütüklerine, bazıları derilere, kâğıtlara yazılmıştır. Türk yazı dilinin tarihî gelişmesi sade bir şekilde aşağıda özetlenmiştir: Eski Türkçe

Köktürkler döneminden itibaren yazılı metinlerle takip edilen ve gelişmesini 13. yüzyıla kadar tek yazı dili olarak sürdüren Türkçedir. Bu dönemde Türkçenin yayılma alanı ana hatlarıyla kuzeyde Yenisey ırmağı çevresinden ve Moğolistan’dan başlayıp Doğu Türkistan’ın güney sınırına; doğuda Mançurya’dan batıda Aral Gölü ve Hazar Denizine kadar olan bölgeyi içine alan Orta Asyadır. Eski Türkçe; Köktürk, Uygur ve Karahanlı dönemlerini içine alır. Birbirinden ayrı bölgelerde yeni kültür merkezleri kuran bütün Türkler, hangi boydan olurlarsa olsunlar hep bu yazı dilini kullanmışlardır. Kuzey-Doğu Türkçesi, Batı Türkçesi

11. yüzyıla kadar Altaylardan Hazar ve Karadeniz’in kuzeyine, hatta Orta Avrupa ve Balkanlara doğru giden Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra ve İran

412

devletlerinin de ortadan kalkmasıyla 11. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak bugünkü Azerbaycan, İran üzerinden Anadolu’ya doğru yönelmeye başlamışlardır. Sonunda 13. yüzyılda Azerbaycan ve Anadolu yeni bir Türk yurdu hâline gelmiştir. Türklerin batıda Anadolu’ya, kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi ve batısına kadar yayılmaları, buralarda yeni kültür merkezleri oluşturmaları, o bölge halkının ağzı ile eserler yazmaları sonucunda Türk yazı dili çeşitlenerek yayıldığı bölgelere göre biri Kuzey-Doğu Türkçesi, diğeri Batı Türkçesi olmak üzere iki kola ayrıldı. 13. yüzyılda Türkçenin ikinci bir yazı dili ortaya çıktığı için bu yüzyıl Türkçenin bir dönüm noktası olarak da değerlendirilir.

KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ

Orta Türkçe döneminde, Eski Türkçenin bir devamı olarak 13. ve 14. yüzyıllarda Orta Asya ile Hazar denizinin kuzeyindeki Türkler arasında kullanılan yazı dilidir. Eski Türkçenin birçok izlerini taşımakla birlikte yeni Türkçenin özellikleri de yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. Kuzey ve Doğu Türkçesi arasındaki farkların giderek artmasıyla bu yazı dili, 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak iki kolda gelişmesini sürdürmüştür: a) Kuzey Türkçesi

Kıpçak Türkçesi ve Tatar Türkçesi olarak da adlandırılan Kuzey Türkçesi, Hazar denizinin kuzeyinden batıya doğru yayılan Türklerin kullandıkları yazı dilidir. Bugünkü Kazan Tatarlarının, Kırgızların ve Kazakların dilleri Kuzey Türkçesinin önde gelen kollarındandır. b) Doğu Türkçesi

Harezm-Kıpçak Türkçesinin bir devamı olarak 15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar gelişmesini sürdüren, Orta Asya (yani Doğu) Türklüğünün yazı dilidir.Çağatayca olarak da adlandırılan bu yazı dili Sekkakî, Lütfî, Gedâî, Ali Şir Nevâyî, Hüseyin Baykara, Şiban Han, Muhammed Salih; Babür; Ebulgazi Bahadır Han gibi şair ve yazarlar tarafından temsil edilir.Doğu Türkçesi günümüzde, Batı Türkistandaki Modern Özbek Türkçesiyle ve Doğu Türkistanda Yeni Uygur Türkçesiyle temsil edilmektedir.

BATI TÜRKÇESİ

Hazar’ın güneyinden batıya uzanan ve Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan), Anadolu, Adalar, Rumeli, Irak ve Suriye’de konuşulan Türkçeye Batı Türkçesi denmektedir. Bugünkü yazı dillerinin sınıflandırılmasında Türkiye Türkçesi, Gagavuz Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi Batı Türkçesi grubunda yer almaktadır. Türk yazı dilinin bu kolu Oğuz lehçesine dayandığı için Oğuz grubu olarak da adlandırılır.12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur.Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır:

413

A) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi 13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli’de

kullanılan, Oğuz temelindeki Türkçe olup Batı Türkçesinin ilk dönemini oluşturur. Eski Anadolu Türkçesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Türkçeye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Türkçelerine göre hızlı bir gelişme gösterdiği için bu dönemde yeni gramer şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır.Eski Anadolu Türkçesini Anadolu’daki siyasi ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi içinde Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür.Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok, halka seslenen eserler yazılmıştır. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır. Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur. B) Osmanlı Türkçesi

Pratikte kısaca Osmanlıca diye de adlandırılan Osmanlı Türkçesi, 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devletinin sınırları içinde kullanılan yazı dilidir.Bu dönemin en belirgin özelliği Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klasik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil, diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır. C) Türkiye Türkçesi

Batı Türkçesinin bugün içinde bulunduğumuz üçüncü dönemidir. Türkiye Türkçesi teriminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılır. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan Yeni Lisan hareketinin gerçekleşmesinde bugün de geçerliğini sürdüren ilkeler benimsenmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre yapılmalıdır.Yazı diliyle konuşma dili arasındaki büyük ayrılığı kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır.Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.Bu ilkelerden hareketle yabancı kural ve kelimelerden hızla temizlenen Türkçe, Millî Edebiyat Akımıyla da İstanbul ağzına dayanan bir yazı dili şeklinde gelişmesini sürdürdü.“Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılabı’dır… Bu hareketin ana hedefleri şunlardır:

414

1. Yeni Lisan hareketinden sonra da Türkçede kalmış bazı yabancı gramer şekilleri ve kelimeleri dilden atmak, 2. Dili, milleti birleştiren, millî kültür etrafında toplayan önemli bir varlık olarak görme fikrini genişletmek, 3. Türkçeye, yapı ve özelliklerine uygun bir gelişme zemini hazırlamak, 4. Türkçeyi eğitim dili hâline getirmek, 5. Türkçeyi, ilim ve kültür dili hâline getirmek, 6. Türkçeyi bir ilim kolu olarak inceleme ve araştırma konusu yapmak, 7. Dile yeni kelime katacak kelime türetme yollarına işlerlik kazandırarak, bu yolla dili zenginleştirmek.

Dil inkılabı ile Türkçede, 1940’lı yıllardan itibaren bir tasfiyecilik hareketi görülür. Zaman zaman Türkçenin tabii gelişmesinin önünü tıkayan bu tasfiyecilik hareketi artık hızını kaybetmiştir. Fakat bugün Türkiye Türkçesi yeni bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu da batı kökenli kelimelerin kullanılışının gittikçe artmasıdır.”

SES BİLGİSİ Ses bilgisi (fonetik); bir dilin seslerini, boğumlanma noktalarını, boğumlanma

özellikleri vb. bakımından inceleyen dil bilimi koludur. Ses :Bir dil bilgisi terimi olarak ses; dilin parçalanamayan en küçük birimidir,

temel taşıdır.

Seslerin Oluşumu :Konuşma sesi, akciğerlerden itilen havanın nefes borusu, gırtlak, ağız boşluğu ve burundan geçerek dışarı çıkarken çıkış yolu üzerindeki organların birbirine yaklaşıp uzaklaşması, daralıp açılması, yatık veya dik şekiller alması sonucunda oluşur.

Ses-Harf İlgisi ve Alfabe :Sesin yazıdaki işareti harftir. Türkçede ses ile harf arasında birebir ilgi vardır. Bir ses yazıda bir harfle gösterilirken, bir harfin okunuşunda da bir ses çıkarılır. Yani a, b, c, d gibi sesler yazıda birer harfle gösterilir. Almancadaki ş sesinin, yazıda sch harfleriyle gösterilmesi gibi bir durum Türkçede yoktur.

Bir dile ait seslerin yazıdaki işaretleri olan harflerinin belli bir sıraya konmuş bütünü alfabe adını alır. Alfabe terimi α (alfa), β (beta) harfleriyle başlayan Yunan alfabesinin ilk iki harfinden ortaya çıkmıştır. Arap alfabesinin ilk harfi elif, ikinci harfi ba olduğu için eski yazıda elifba terimi tercih edilmiştir. Bugün bazı dilciler, aynı mantıktan yola çıkarak alfabe yerine abece terimini kullanmaktadırlar.

TÜRKÇEDE SESLER VE SINIFLANDIRILMASI

Sesler, ses geçidinin açık veya kapalı olmasına göre ünlü (sesli, vokal) ve ünsüz (sessiz, konsonant) olmak üzere ikiye ayrılır:

ÜNLÜLER :Oluşumları sırasında herhangi bir takıntıya uğramayan, sedalarını sadece ses tellerinin titreşiminden alan seslerdir.

ÜNSÜZLER :Oluşumları sırasında ses yolunda (ses telleri, küçük dil, dil, damak, dişler ve dudaklarda) bir engelle karşılaşan, takıntıya uğrayan seslerdir. Ünsüzler takıntılı sesler olduğu için tek başlarına söylenemezler, tek başlarına hece ve kelime olamazlar. Dillerdeki ünsüz sesler, tek başlarına söylenemediği için önüne veya

415

arkasına bir ünlü getirilerek telaffuz edilirler:ef, el, es, en; ce, de, fe, gegibi.Dilimizdeki ünsüz sesler ise tek tek söylenirken Türkçenin ses özelliği ve yapısı dikkate alınarakbe, ce, çe, de, fe, ga, ge, he (ha, hı), je, ke (ka), le, me, ne, pe, re, se, şe, te, ve, ye, zeşeklinde söylenmelidir. N harfini en, m harfini em, h harfini aş veya eyç, s’yi es, r’yi ar şeklinde okumak yanlıştır.

TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ 1. Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır: a) Büyük Ünlü Uyumu (Kalınlık-İncelik, Artlık-Önlük Uyumu)

Kelimedeki ünlülerin artlık-önlük (kalınlık-incelik) bakımından gösterdiği uyumdur. Türkçe kelimelerde art (kalın) ünlü (a, ı, o, u) taşıyan heceleri, art ünlülü; ön (ince) ünlü (e, i, ö, ü) taşıyan heceleri de ön ünlülü heceler takip eder:anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliğinizden.Asli şekilleri artlık-önlük uyumuna uyduğu hâlde çeşitli ses olaylarıyla uyum dışında kalan kelimeler: elma < alma, anne < ana, dahi <takı, hani < kanı, hangi < kangı, inanmak < ınanmak, kardeş < karındaş, şişman < şışman.-daş, -ken, -ki, -layın /-leyin, -mtırak, -yor ekleri : dindaş, azken, çokken, yoldaki, onunki, akşamleyin, sabahleyin, yeşilimtırak, biliyor. b) Küçük Ünlü Uyumu (Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu)

Türkçe kelimelerdeki ünlülerin düzlük-yuvarlaklık bakımından gösterdiği uyumdur. Düzlük uyumu: Kelimenin ilk hecesindeki düz ünlüyü (a, ı / e, i) sonraki hecede düz ünlü takip eder: açık, sıcak; sevgi, ince.a → a, ı e → e, i ı → ı, a i → i, eYuvarlaklık uyumu:Kelimenin ilk hecesindeki yuvarlak ünlüleri ( o, u / ö, ü) sonraki hecede dar yuvarlak (u / ü) veya düz geniş ünlülü heceler (a / e) takip eder: oduncular,unutulmayanlar, gözlerin, gülümse.o → u, a ö → ü, e u → u, a ü → ü, e c) Ünsüz Uyumu

Türkçedeki ünsüzlerden tonsuz (sedasız) ünsüzlerle bunların karşılıkları olan tonlu (sedalı) ünsüzlerle ilgili bir uyumdur. Buna göre Türkçe kelimelerde tonsuz ünsüzler, tonsuz ünsüzlerle; tonlu ünsüzler, tonlu ünsüzlerle (b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z) yan yana gelebilir. Yani tonsuz ünsüzlerle (ç, f, h, k, p, s, ş, t) bunların karşılıkları olan tonlu ünsüzler (c, v, ğ, g, b, z, j, d) Türkçe kelimelerde yan yana gelmez. Buna ünsüz benzeşmesi de denir. Örnek: aş-çı, at-kı, iş-çi, taş-tan, Türk-çe. ç) Ünlü-Ünsüz Uyumu

1-Türkçe kelimelerde art damak (ġ, ğ, ḳ, l) ünsüzlerinin art ünlülerle (a, ı, o, u); ön damak (g, k, l) ünsüzlerinin ön ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani a, ı, o, u ünlüleri g, k, l ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar.Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneşlik kelimelerinin söylenişine dikkat edilirse g, ğ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir.

416

2. Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır:balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör.

3. Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır:câhil, mâvi, millî, nâhoş, perîşân, şâir, vazîfe.Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â< ağa, âbi< ağabey, pekî< pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır.

4.İnce a ve ince lsesleri yoktur:harften, hakikate, saati, sıhhatli, şefkâtini; alkollü, hâlâ, hayal, normalde, plan. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür.

5. Arapçadaki ayın ve hemze sesleri Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bâzen, mânâ, mēmur, tēsir, yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze, kesme işaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından (son zamanlarda) vazgeçilmiştir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neş’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neşe, tesir, tesis.

6. Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediği için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle başlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y - ecek. yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır:aile, ait, duayen, fail, fiil, muamele, şair, şiir, reis

7. Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re.

8. Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, şedde, bakkal, dükkân, millet, teşekkür.Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır.

9. Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, sfenks, strateji, thyssen... gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz.

10. Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok, bravo,grup, klasik, kral, kontrat, spor, statü, stop, plaj, program, tren... gibi kelimeler, alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren...

11. Türkçede kelime başında c, ğ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni...) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl < ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nitelik kelimeleri istisna oluşturur.Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, laf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zeytin, zor.

12. Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, günsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend).Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi.Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır.

13.Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz:Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu; jeton, jüri, pijama, plaj; vicdan, vidagibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk ağzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v

417

sesi, ya b’den, ya g/ğ’dan değişmiştir ya da vur- örneğinde olduğu gibi türemiştir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir-), döv- (< döğ-), vur- (<ur-), ev (< eb).

14. Hece ve kelime sonunda, aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz: -lç, -lk, -lp, -lt :ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt.-nç, -nk, -nt : dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt.-rç, -rk, -rp, -rs, -rt :sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters; art, kart, kurt, ört, yırt, yurt, yoğurt.-st : ast, üst.Aşk, arş, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, şevk, tolerans... gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdendir.Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur. Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen bu ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) – şükret-; filim (< film) - filme, lüküs (< lüks) - lüksü.

15.Iünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoğunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış,ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir.

16. Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: cızır cızır, dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, , vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak.

17. Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme...Türkçeye diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler.

TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI Kelimelerde zamana ve sahaya bağlı olarak sürekli değişmelerin, gelişmelerin

olması dilin canlılığının bir göstergesidir. Dil durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin söz varlığını oluşturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluştururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer değiştirirler, türerler, başka seslere benzerler. İşte bütün bunlar, ses olayları başlığı altında incelenir. Dilde ses olayları, çeşitli sebeplerden kaynaklanır. Bunlardan başlıcaları aşağıda özetlenmiştir: SES OLAYLARININ SEBEPLERİ

a) Dilin ses özellikleri:Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için mesela, Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap şeklinde geçmiştir. Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür. Türkçede iki ünlü yan yana gelemeyeceği için araba - y - ı kelimesinde y ünsüzü iki ünlü arasına girmiş ve ünsüz türemesini de örneklemiştir.

b) Başka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diğer seslere etki ederek onları kendilerine benzetirler, değiştirirler. Mesela, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır. Böylece kelime, ambar şekline dönüşmüştür. Yaşıl kelimesinin yeşil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ş seslerinin inceltici etkisidir.

418

c) Vurgu:Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduğu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb. gibi.

ç) Zayıf sesler:ğ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduğu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: ağabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, bir tanem > bi tanem, soğan> soan, uğur> uur, ınanmak > inanmak.

d) Söyleyiş güçlüğü ve kakofoni:Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiş güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur. Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, minikçik > minicik, ufakcık > ufacık.Ses olaylarının birçoğunun sebebini, dildeki en az emek yasasına bağlamak mümkündür.

SES OLAYLARI 1. SES TÜREMELERİ Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür: a) Ünlü Türemesi

Genellikle alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station >istasyon, scala > iskele, limon >ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderken > giderkene. b) Ünsüz Türemesi

İki şekilde görülür. Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirileceği zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)türer:bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi - y - di; bu-n-u, şu-n-u, evi-n-e.İkincisi, -daha çok, ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür:avlu >havlu, ayva >hayva, elbet >helbet, ücra >hücra; ıldız>yıldız, ırak >yırak, inmek >yinmek. 2. ÜNSÜZ İKİZLEŞMESİ

Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır. Ağızlarda daha çok görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eşşek; bilemedim> bilemmedim, sakız > sakkız.Ünsüz ikizleşmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir. 3. SES DÜŞMELERİ

Kelimedeki bir veya birkaç sesin dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler: a) Ön Ses Düşmesi:ısı+cak > sıcak. b) Orta Hece Ünlüsünün DüşmesiOrta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ğ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır:ağızı > ağzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oğulu > oğlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış. c) Ünsüz DüşmesiSeslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: büyük+cek > büyücek, ufak+rak > ufarak; kağan > kaan, soğan > soan, soğuk > souk, uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo.

419

ç) Hece DüşmesiPeş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), başlayım (<başlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim). d) TekleşmeGenellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir: Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet > medeniyet. e) Ünlü Birleşmesiİlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: Bulamaç (<bulama+aş), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için). f) Hece Kaynaşmasığ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âbi (< ağabey), ayol (< ay oğul), eczâne (< eczahane), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahane), peki (< pekiyi). 4. YER DEĞİŞTİRME (GÖÇÜŞME)

Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır:gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekşi-eşki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lanet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örğenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek.Bu örneklerde birinci şekiller doğru, ikinciler yanlıştır. 5. BENZEŞME (ASİMİLASYON)

Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. Benzeşme, yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür. Türkçenin ses kurallarının çoğu, benzeşmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.) Benzeşme, çeşitli şekillerde görülür: a) İlerleyici Benzeşme :Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak >annamak,bunlar>bunnar,karanlık >karannık,nişanlı >nişannı,samanlık >samannık,yazsınlar > yazsınnar. b) Gerileyici Benzeşme:Sonraki ünsüzün,önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır: aramazsan> aramassan,birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü. c) Oluşum Noktası Benzeşmesi :Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diğerini kendi oluşum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarşanba, penbe, perşenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluşum noktasındaki bir diğer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerinambar, ombaşı, çarşamba, pembe, perşembeşekline dönüşmesine sebep olmuştur.

420

6. SES DEĞİŞMELERİ Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları şunlardır: a) Orta Hece Ünlüsünün Değişmesi (Ünlü Daralması) :Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır:başlıyor (<başla-yor), diyor (<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor (<ye-yor). b) Sedalılaşma (Yumuşama) .Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaşarak b, c, d ve g’ye dönmesidir:çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konağa.Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu. c) Aykırılaşma :Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır:ahçı (<aşçı); aktar (<attar), muşamba (<muşamma).Bunların dışında da ses değişiklikleri vardır:inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuş - guş, koyun - goyun (k - g); parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koğmak-kovmak (ğ-v); tag –dağ (t-d).Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyişle ilgilidir. Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz. Konuşma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduğu kadar yaklaştırılması, söyleyişe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla sağlanacaktır.Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir. Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaş kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır. Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir.

YAPI BİLGİSİ

KÖK Dildeki varlık, kavram ve eylemlerin adları olan, anlamlı en küçük birim, köktür.

Türkçede genellikle tek heceli olan kökler, dilde önceden beri vardır. Kökler, yalnız başlarına kullanılabildiği gibi eklerle de kullanılabilir.

Türkçede ister isim kökü ister fiil kökü olsun bütün kökler her zaman kelime başında bulunur ve ek alma sırasında bazı ses değişiklikleri sayılmazsa kelime köklerinde biçim değişikliği olmaz: ben-e > bana, sen-e > sana; güç-ü > gücü; de- > di-yor; sev-gi-li, dağ-cı-lık.

Kullanım alanına yapım veya çekim ekiyle çıkan bütün kelimelerde kökler açık olarak görünür. Yani çekim ve yapım ekleri kelimeden ayrıldıktan sonra geride kalan dil birliği bir anlam ifade eder: bak-ı-ş-mış-lar, genç-lik-ten. Fakat bazı isim ve fiil kökleri, uzun zamandır yalnız başlarına kullanılmadıkları için bir kısım yapım ekleriyle kalıplaşmış olarak bulunurlar. Bu tipteki kökleri de karşılaştırma yoluyla tespit etmek mümkündür: bek-le-, bek-çi, çap-kın, sav-cı, yed-ek vb. Türkçedeki kelimeler, isim soyundan kelimeler ve fiil soyundan kelimeler olmak üzere iki ana grupta toplandığı için kelime kökleri de anlamlarına göre isim kökleri ve fiil kökleri olmak üzere ikiye ayrılır: İSİM KÖKLERİ

Varlıkları veya kavramları karşılayan kökler isim kökleridir. İsim köklerinin karşıladığı nesneler veya kavramlar tek başlarına düşünü-lerek zihinde

421

canlandırılabilir. Bu özelliğiyle isim kökleri tek başlarına kullanılabilir: alt, dağ, deniz,el, genç, gök, ilk, kar, kök, taş, Türk, üstvb.

FİİL KÖKLERİ Eylemleri karşılayan köklerdir: al-, bak-, bul-, çalış-, gel-, sor-, oku- vb.

Fiil kökleri, buradaki örneklerde olduğu gibi kendilerinden sonra kısa çizgi çekilerek yazılmalı ve bu yazılış (al-, bak-) almak, bakmak şeklinde okunmalıdır. Aksi hâlde, emir kipinde teklik ikinci kişiye göre çekimlenmiş olur.

Fiil kökleri, nesnelere veya kişilere çekim ekleriyle bağlanmak suretiyle kullanım alanına çıktığı için isim kökleri gibi tek başlarına kullanılamazlar. Emir kipinin ikinci teklik kişiye göre çekiminde fiil kökleri, eksiz olarak kullanım alanına çıkmış gibi görünüyor. Fakat burada da ø ekle bir çekim söz konusudur:(sen) oku ø, (sen) sor ø, (sen) yaz ø.

Varlıkları, kavramları ve eylemleri karşılayan isim ve fiil kökleri, birbirinden tamamen farklı dil birlikleri olduğu için ortak kök olamazlar. Barış, boya, güven, sıva, savaş, şiş, tat, toz, yama... örnekleri hem isim hem fiil kökü gibi görünmektedir. Ancak kelimelerin etimolojisi araştırıldığında bunların asıllarının fiil olduğu anlaşılacaktır.

Yansıma kelimelerin köklerini bu iki gruptan birine dâhil etmek gerekirse bunları isim kökü olarak göstermek gerekir: gürültü, horultu, patlama, haykırmak, vızıldamak. bin (isim, 1000) / bin- (fiil); göç (isim) / göç- (fiil); güven (isim) / güven- (fiil); on (isim, 10) / on- (fiil); sap (isim, balta sapı) / sap- (fiil); var (isim) / var- (fiil); yaz (mevsim adı) / yaz- (fiil); yüz (isim, 100) / yüz- (fiil) gibi örnekler sesteş kök olarak gösterilebilir. GÖVDE

Kelime köklerinden yapım ekleriyle türeyen, geniş köklerdir. Gövde, anlam ve kullanılış yönüyle kök gibidir. İsim köklerinden isim ve fiil gövdeleri; fiil köklerinden fiil ve isim gövdeleri yapılabilir. Dört çeşit yapım ekinden dört çeşit gövde yapılır: İsimden yapılmış isim gövdesi: aş-çı, av-cı, çağ-daş, köy-lü vb. İsimden yapılmış fiil gövdesi: baş-la-, boş-a-, bun-a-l-, tür-e- vb. Fiilden yapılmış fiil gövdesi: gör-ü-ş-, piş-i-r-, tara-n-, yaz-dır- vb. Fiilden yapılmış isim gövdesi: aç-ı-k, giy-i-m, kaç-ak, ver-gi, yığ-ı-n vb. EK

Kelimelerin yapısında yer alan, tek başına anlamı olmayan, görevini ve anlamını getirildiği köke göre kazanan biçimlerdir. Yapı yönüyle sondan eklemeli bir dil olan Türkçede, yeni kelimelerin türetilmesinde ve dile işleklik kazandırmada ekler, çok önemli bir görevi yerine getirirler.

Türkçede ekler, yapım ekleri ve çekim ekleri olmak üzere iki gruptur: YAPIM EKLERİ

Türkçede yeni kelimeler türetmenin vazgeçilmez unsurlardan biri yapım ekleridir. Yapım ekleri, kelime köklerine ve gövdelerine gelerek dilin anlatım

422

yeteneğini genişleten, dili zenginleştiren yeni kelimelerin türetilmesinde görev alırlar. Türetme, kökteki anlamla ilgi kurularak bir düzen içinde dilin kanunlarına göre gerçekleştirilir. Matematik gibi kuralları çok sağlam olan dilimizde esasen her köke her türlü ek getirilebilir. Ancak dil mantığı buna izin vermez. Yapım eklerinin türetme görevi dışında kelimeye kattığı anlam incelikleri de vardır. Bu yüzden bir ek, aynı türden bütün kelimelere getirilmez.

Türetme görevini üstlenen yapım ekleri, aynı derecede işlek değildir. Mesela, fiil köklerine gelerek fiil isimleri (mastar) yapan -mak, -mek eki istisnasız bütün fiillere gelirken fiilden isim yapan -van eki yay-van gibi bir iki örnekte görülür. İşlek olmayan ve daha çok bazı kelime-lerde kalıplaşmış olarak bulunan bu tipteki ekler, yeni kelimeler türetmeye pek elverişli değildir. İsme getirilen yapım eki, fiile getirilmez. Yazılışları, söylenişleri aynı olan yapım eklerini karıştırmamak gerekir. Türetilen kelime isme ait bir çekim eki alıyorsa kelimeye getirilen son yapım eki, isim yapma ekidir. Kelime, fiile ait bir çekim eki alıyorsa kelimedeki son yapım eki, fiil yapmıştır.

Bu ayrımı cümlede kullanış biçiminden de anlamak mümkündür: sür-ü-den kelimesinde -üeki fiilden isim yapmıştır. Kelime isme dönüşmeseydi ayrılma (-den) hâli eki getirilemezdi. sür-ü-dü-k örneğinde ise -üeki fiilden fiil yapmıştır.

Bir eke ait birden fazla biçimin bulunması (bazı istisnalar dışında) Türkçedeki eklerin genellikle ünlü ve ünsüz uyumlarına uymasından kaynaklanmaktadır: -dır, -dir, -dur, -dür; -tır, -tir, -tur, -tür.Çekim eklerinde (bir-i-si, hep-i-si gibibazı istisnalar dışında) aynı gruptan iki veya daha fazla ek üst üste gelemez. Ancak yapım ekleri için böyle bir sınırlama yoktur: yaz-dır-t-tır-ı-l-an. Türkçenin yapım ekleri; a) İsimden isim yapma ekleri, b) İsimden fiil yapma ekleri, c) Fiilden fiil yapma ekleri, ç) Fiilden isim yapma ekleri olmak üzere dört gruba ayrılır. A. İSİMDEN İSİM YAPMA EKLERİ

İsim tabanlarından yeni anlamlı başka isimler türetmede kullanılan eklerdir. İşlek olarak kullanılanlardan bazıları aşağıda örnekleriyle birlikte sıralanmıştır:

1. -LIK, -LİK, -LUK, -LÜK a) Yer isimleri yapar: orman-lık, saman-lık, taş-lık, zeytin-lik, kum-luk, odun-luk, çöp-lük, kömür-lük Dut-luk, Et-lik, İncir-lik. (Burada özel isim olarak kullanılmıştır.) b) Sıfatlar yapar: ay-lık (ücret), baklava-lık (un), bayram-lık (elbise), dolma-lık (biber), gömlek-lik (kumaş), hediye-lik (eşya), mevsim-lik (iş) c) Alet, araç, gereç isimleri yapar: baş-lık, kulak-lık, sabah-lık, diz-lik, gece-lik, gelin-lik, sebze-lik,buz-luk, tuz-luk, yağmur-luk, ön-lük vb. (çaydan-lık, iğneden-lik, yağdan-lık örneklerinde ise –lıkileaynı işlevdeki Farsça -dan ekinden sonra gelmiştir.) ç) Meslek ve meslek aşaması gösteren adlar yapar: avukat-lık, işçi-lik, demirci-lik, kılavuz-luk, gözlükçü-lük; asistan-lık, binbaşı-lık, doçent-lik

423

d) Rütbe ve makam isimleri yapar: bakan-lık, başkan-lık, kaymakam-lık, komutan-lık, vali-lik, müdür-lük, rektör-lük e) Soyut isimler ve durum isimleri yapar: aç-lık, arkadaş-lık, ayrı-lık, çocuk-luk, delikanlı-lık, erkek-lik, genç-lik, güven-lik, güzel-lik, ihtiyar-lık, iyi-lik, kadın-lık, kardeş-lik, koca-lık, vicdansız-lık, temiz-lik, yolcu-luk f) Sayı isimlerinden sonra o sayının toplu olarak bulunduğunu bildiren isimler yapar: altı-lık, beş-lik, bin-lik, on-luk, dört-lük, yüz-lük g) Renk isimlerine getirilince, o rengin yaygın olarak bulunduğunu bildiren isimler yapar: beyaz-lık, kara-lık, kırmızı-lık, mavi-lik, mor-luk ğ) Ana-lık, evlat-lık, oğul-luk gibi kelimelerde üveylik anlamı katar. h) Bağlılık ve özellik anlamı katan adlar yapar: akılcı-lık, devrimci-lik, gerici-lik, milliyetçi-lik, solcu-luk, toplumcu-luk, Atatürkçü-lük ı) Aç-lık tok-luk, az-lık çok-luk, bağ-lık bahçe-lik, var-lık yok-luk, bir-lik beraber-lik, dir-lik düzen-lik, gül-lük gülistan-lık örneklerindeki gibi ikilemeler yapar. i) Getirildiği isme, çokluk veya topluluk anlamı katar: ağaç-lık, çalı-lık, çam-lık, çayır-lık, kavak-lık, orman-lık, vişne-lik, söğüt-lük

2. -LI, -Lİ, -LU, -LÜ a) Sıfat yapar: anlayış-lı (arkadaş), sayı-lı (gün), bilgi-li (öğretmen), gölge-li (yer), renk-li (kâğıt), bulut-lu (hava), gül-lü (bahçe) b) Bir yere aitlik, bağlılık anlamı katar: Asya-lı, bura-lı, Konya-lı, Kayseri-li, lise-li, mahalle-li, üniversite-li, doğu-lu, Selçuk-lu, köy-lü c) Yaygın olarak kullanılmayan kök ve gövdelerle kalıplaşmış olarak sıfat görevli kelimelerde bulunur: acık-lı, alım-lı, danışık-lı, paha-lı, tutar-lı, giz-li, elveriş-li, sevgi-li, yer-li, top-lu, us-lu, söz-lü ç)İkileme kurar: al-lı yeşil-li, an-lı şan-lı, bel-li baş-lı, sağ-lı sol-lu, der-li top-lu, iç-li dış-lı, iri-li ufak-lı,gece-li gündüz-lü İkilemeler kuran -lı, -li, -lu, -lü ekinin eski biçimi de böyledir. Fakat diğer örneklerdeki ekin eski şekli -lıg, -lig, -lug, -lüg olup başka bir ektir: tat-lıg > tat-lı, küç-lüg > güç-lü

3. -SIZ -SİZ, -SUZ, -SÜZ Olumsuz anlam taşıyan adlar, sıfatlar, zarflar yapar: ahlak-sızlık, ar-sız, hır-sız, tel-siz, ök-süz (annesiz); bağım-sız (ülke), görgü-süz (adam); kimse-siz (yaşıyor), tutar-sız (davranıyor) Bu ekle ikilemeler de yapılır: borç-suz harç-sız, ip-siz sap-sız, iş-siz güç-süz, kayıt-sız şart-sız, ses-siz ses-siz, tat-sız tuz-suz, yer-siz yurt-suz

4. -CI, -Cİ, -CU, -CÜ; -ÇI, -Çİ, -ÇU, -ÇÜ

Meslek, alışkanlık, taraftarlık isimleri yapar: araba-cı, bilgisayar-cı, cam-cı, iz-ci, koru-cu, göz-cü, balık-çı, kitap-çı, iş-çi, simit-çi,

424

tost-çu, gözlük-çü; şaka-cı, yalan-cı, geri-ci, kin-ci, kader-ci, sol-cu, uyku-cu, barış-çı, fırsat-çı, halk-çı, inat-çı, yaltak-çı, milliyet-çi, Türk-çü

5. -CIK, -CİK, -CUK, -CÜK; -ÇIK, -ÇİK, -ÇUK, -ÇÜK

a) Küçültme, azlık, acıma, sevgi, şefkat bildiren adlar yapar: ada-cık, az(ı)-cık, adam-cık, ağaç-çık, anne-ciğ-im <(anne-cik-im), Ayhan-cığ-ım, boru-cuk, dere-cik, kadın-cık, kedi-cik, kimse-cik, teyze-ciğ-im (<teyze-cik-im), yavru-cuk, yumuşa-cık (<yumuşak-çık), zavallı-cık. b) Hastalık isimleri yapar: arpa-cık, yılan-cık, kızamık-çık, pamuk-çuk c) Bitki isimleri yapar: kızıl-cık, dil-cik, gelin-cik ç) Organ isimleri yapar: elma-cık (kemiği), karın-cık, badem-cik, kese-cik, köprü-cük (kemiği), kapak-çık d) Hayvan isimleri yapar: sığır-cık, tatar-cık e) Alet isimleri yapar: dağar-cık, iğne-cik, maymun-cuk, dip-çik f) Yer isimleri yapar: Ayva-cık, Çınar-cık, Germen-cik, Harman-cık, Ova-cık, Yaka-cık, Göl-cük

6. -CA, -CE; -ÇA, -ÇE a) Özellikle sıfatlara ve zarflara çekim eki gibi gelerek asıl işlevi olan eşitlik, benzerlik, görelik, nispet gibi anlamları kazandırır: adam-ca, akıl-ca, ala-ca, bu-n-ca, çılgın-ca, filan-ca, kısa-ca, sarı-ca, soy-ca, yakın-ca, aile-ce, ben-ce, bilgi-ce, bölüm-ce, deli-ce, ekşi-ce, güzel-ce, iyi-ce, kendi-n-ce, siz-ce, çocuk-ça, yaş-ça, açık-ça, ak-ça, adet-çe, geniş-çe, gök-çe b) Ayrı-ca, başlı-ca, doğru-ca, düşman-ca, kolay-ca, böyle-ce, erken-ce, gizli-ce, ön-ce, sert-çe, çabuk-ça, hoş-ça, yavaş-ça örneklerindeki gibi adlardan, sıfatlardan bazen de zamirlerden sonra gelerek zarf yapar. c) Dil ve lehçe isimleri yapar: Alman-ca, İngiliz-ce, Arap-ça, Fars-ça, Rus-ça, Türk-çe; Çuvaş-ça, Yakut-ça ç) Yer isimleri yapar: Çamlı-ca, Çatal-ca, Çukur-ca, Kozlu-ca, Kumlu-ca, Sapan-ca, Yarım-ca, Derin-ce, Düz-ce, Sütlü-ce, Yeni-ce d) Doğrudan doğruya isimler ve sıfatlar yapar: o-n-ca, ılı-ca, kokar-ca; ala-ca (karga), aptal-ca (söz), Kara-ca (Ali)

7.-DAŞ, -DEŞ; -TAŞ, -TEŞ Eşlik, ortaklık, bağlılık, aitlik bildiren isimler yapar: adaş (<ad-daş), anlam-daş, arka-daş, çağ-daş, gönül-daş, kardeş (<karın-daş), sır-daş, soy-daş, ülkü-daş, yol-daş, öz-deş, yön-deş, denk-taş, emek-taş, yurt-taş, kök-teş, ses-teş.

425

8. -NCI, -NCİ, -NCU, -NCÜ Sıralama ve derece bildiren isimler yapar: altı-ncı, bir-i-nci, elli-nci, iki-nci, son-u-ncu, üç-ü-ncü, yüz-ü-ncü

9. -AR, -ER; -ŞAR, -ŞER

Asıl sayı adlarından üleştirme sayıları yapar. Ünsüzle biten sayılara -ar, -er; ünlüyle biten sayılara -şar, -şer biçimi getirilir: kırk-ar, on-ar,beş-er, bir-er, üç-er; altı-şar, iki-şer, yedi-şer

10. -SAL, -SEL Yapı olarak yanlış olmasına rağmen -sal, -sel eki bugün yaygın olarak

kullanılmaktadır. Bilim eseri yerine bilimsel eser, kamu alanı yerine kamusal alan gibi yanlış kullanımlar tercih edilmektedir. Günümüzde nispet ifade eden î ekinin yerine –l (doğa-l, özne-l, yasa-l), -al, -el (ulus-al, söz-el) ve -sal, -sel (sayı-sal, bölge-sel) ekleri de kullanılmaktadır. Türkçedeki batı kökenli kelimelerde de nisbet î’si yerine -k eki de (sosyoloji-k, biyoloji-k) kullanılmaktadır. -sal, -sel eki açı-sal, anıt-sal, doğru-sal, duygu-sal, hayvan-sal, kalıt-sal, kara-sal, kut-sal, onur-sal, tarım-sal, yapı-sal, birey-sel, bitki-sel, bölge-sel, çizgi-sel, evren-sel, gelenek-sel örneklerinde görüldüğü gibi sıkça kullanıl-maktadır. Ancak yapı olarak yanlış olan bu şekli yaygın örneklerinin dışında kullanmamaya özen göstermek gerekir.

11. -TI, -Tİ, -TU, -TÜ -˚l, -˚r ekleriyle türetilen bazı yansıma gövdelere gelerek isimler yapar: gürül–tü, fısıl–tı, horul–tu; cızır–tı, çatır–tı, patır–tı Bunlardan başka, getirildiği isme değişik anlamlar katan ve sınırlı sayıda örnekte rastlanan isimden isim yapma ekleri de vardır. İsimden türemiş isimler hakkında fikir vermesi düşüncesiyle bunların çoğu aşağıda örnekleriyle birlikte verilmiştir: -aç, -eç (boz-aç, kır-aç, top-aç) -ak, -ek (baş-ak, sol-ak, top-ak, ben-ek) -an, -en (oğulan>oğlan, kız-an, er-en) -cıl, -cil, -cul,-cül; -çıl, -çil, -çul (tavşan-cıl, ben-cil, ev-cil, ölüm-cül, balık-çıl, kır-çıl, et-çil, ot-çul) -cileyin(ben-cileyin, sen-cileyin) -ç (ana-ç, ata-ç, baba-ç) -gil, -gül, -kıl, -kil (Ali-gil, dayım-gil, dört-gül, kır-kıl, iç-kil) -ge -ka (öz-ge, baş-ka) -kan, -ken (baş-kan, er-ken) -kek (er-kek) -man, -men (ak-man, ata-man, kara-man, konuk-man, yal-man, dik-men, evci-men, gök-men, köle-men, küçük-men > küçü-men, köse-men, öz-men) -la (kış-la-g > kış-la, yay-la-g > yay-la) -lak, -lek (av-lak, kış-lak, kuş-lak, ot-lak, su-lak, ev-lek) -layın, -leyin (akşam-leyin, gece-leyin, sabah-leyin) -msı, -msi, -msu (acı-msı, ağac-ı-msı, kırmızı-msı, sarı-msı, tatlı-msı, tepe-msi, ekşi-msi, yeşil-i-msi, mor-u-msu) -mtırak (ekşi-mtırak, acı-mtırak, sarı-mtırak, mavi-mtırak, yeşil-imtırak) -rak, -rek (acı-rak, kısa-rak, tatlı-rak, iri-rek)