t.c. maltepe Ünİversİtesİanaliz.maltepe.edu.tr/sites/default/files/analiz 8. sayı...döneminden...

91

Upload: others

Post on 20-Feb-2020

19 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

ii

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL

ANALİZ DERGİSİ

İMTİYAZ SAHİBİ : Prof. Dr. Şahin KARASAR

GENEL YAYIN YÖNETMENİ : Prof. Dr. S. Gonca TELLİ

EDİTÖR : Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK

YAYIN KURULU : Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ

: Prof. Dr. Sadettin ÖZEN

: Prof. Dr. Ergül HAN

: Yrd. Doç. Dr. Mürşide

ÖZGELDİ

YAYIN KURULU SEKRETERİ : Canan AYAR

DANIŞMA VE HAKEM KURULU:

Prof. Dr. Şahin KARASAR Maltepe Üniversitesi

Prof. Dr. Belma AKŞİT Maltepe Üniversitesi

Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi

Prof. Dr. Melek AKGÜN Sakarya Üniversitesi

Prof. Dr. Sinan ALÇIN İstanbul Kültür Üniversitesi

Prof. Dr. Uğur DEMİRAY Anadolu Üniversitesi

Prof. Dr. Bülent DURMUŞOĞLU İstanbul Teknik Üniversitesi

Prof. Dr. Ercan EREN Yıldız Teknik Üniversitesi

Prof. Dr. Seniye Ümit Oktay FIRAT Marmara Üniversitesi

Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Yavuz GÜNALAY Bahçeşehir Üniversitesi

Prof. Dr. Hüseyin İNCE Gebze Üniversitesi

Prof. Dr. Niyazi KARASAR Maltepe Üniversitesi

Prof. Dr. Halit KESKİN Yıldız Teknik Üniversitesi

Prof. Dr. Emine KILAVUZ Nuh Naci Yazgan Üniversitesi

iii

Prof. Dr. Mehmet MARANGOZ Muğla Sıtkı Koçman

Üniversitesi

Prof. Dr. Sedat MURAT İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Cemil OKTAY Yeditepe Üniversitesi

Prof. Dr. Cavide Bedia UYARGİL İstanbul Üniversitesi

Prof. Dr. Özalp VAYVAY Marmara Üniverstesi

Doç. Dr. Fahriye ALTINAY Yakındoğu Üniversitesi

Doç. Dr. Zehra ALTINAY Yakındoğu Üniversitesi

Doç. Dr. Gonca ATICI İstanbul Üniversitesi

Doç. Dr. Çiğdem BOZ Batman Üniversitesi

Doç. Dr. Şeref DEMİR Maltepe Üniversitesi

Doç Dr. Seda TOLUN İstanbul Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Zeynep AKIN Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Levent AKSOY Konya Gıda Tarım Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Sinan APAK Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ayhan ARTAR Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Neslişah BAŞARAN Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ebru Beyza BAYARÇELİK Gelişim Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. B. Murat BUKET Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Tolga DURSUN İzzet Baysal Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. İhsan GÜLAY Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Şafak GÜNDÜZ Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ozhan KALAÇ Celal Bayar Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ahmet KİZİROĞLU Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ensar LOKMANOĞLU Recep Tayyip Erdoğan

Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Cangül ÖRNEK KONU Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Deniz ÖZBAY Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Halil Halefşan SÜMEN Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Fulya TAŞEL Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Can ULUSOY Maltepe Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Hamit VANLI Maltepe Üniversitesi

iv

YAZIŞMA ADRESİ : Analiz Dergisi

Maltepe Üniversitesi

İşletme ve Yönetim Bilimler Fakültesi

Marmara Eğitim Köyü 34857

Maltepe / İSTANBUL

WEB : analiz.maltepe.edu.tr

e-MAİL : [email protected]

ISSN : 1303 - 0496

v

T.C. MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

EKONOMİK, TOPLUMSAL VE SİYASAL

ANALİZ DERGİSİ

Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,

Ekonomik, Toplumsal ve Siyasal Analiz Dergisi, Maltepe

Üniversitesi’nce yılda iki kez yayımlanan hakemli bir dergidir.

Dergimizde tüm sosyal bilimler alanlarında Türkçe ve İngilizce

dillerinde yazılmış makaleler yayımlanmaktadır.

Dergide yayımlanmak üzere gönderilen yazılar, belirtilen kurallara

uygun olarak hazırlanmalıdır.

Dergide yayımlanan makalelerde görüşler yazarlara ait olup,

dergimizi bağlamaz.

Dergimizde yer alan makalelerden kaynak gösterilerek aktarma ve

alıntı yapılabilir.

Editör

Yrd. Doç. Dr. Burak KÜÇÜK

İÇİNDEKİLER

Yerel Yönetimlerde Sosyal Sorumluluk Projeleri Ve İstanbul

Büyükşehir Belediyesi İncelemesi

Tolga DURSUN, F.Filiz Dereci ELİBOL ……………………………….2

Üçüncü Kuşak Üniversiteler

Pınar ÖZDEMİR…………………………………………………………..15

Genç Osmanlı İmparatorluğu’nda Resmi Fuhuş Politikası:

Toplumsal Kontrol ve Ahlak Kavramı

İbrahim Halil KALKAN ………………………………………………….34

Eğitimin Kalite Sorunu; Yöntem, Çözümleme ve Öncelikleri

Sadettin ÖZEN, Levent AKSOY, Samet GÜRSEV …………………….52

İşletmeyi ve Çevresini Tanımak Suretiyle Önemli Yanlışlık

Risklerinin Belirlenmesi ve Değerlendirilmesi Kapsamında

Denetçinin İç Kontrol Riskinin Değerlendirmesi

Hakan ERKAAN …………………………………………………………67

2

YEREL YÖNETİMLERDE SOSYAL SORUMLULUK

PROJELERİ ve İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR

BELEDİYESİ İNCELEMESİ

Tolga DURSUN1, F.Filiz Dereci ELİBOL

2

1 Yrd.Doç.Dr. Tolga Dursun. Abant İzzet baysal Üniversitesi Gerede Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Pazarlama Bölümü [email protected]

2 F.Filiz Dereci ELİBOL. [email protected]

ÖZET

Belediyeler, sınırları içinde yaşayan vatandaşların genel ihtiyaç ve

isteklerinin karşılanması için hizmet üreten ve bu çalışmaları yerinden yöneten

kuruluşlardır. Belediye hizmetlerinde kamu menfaatleri öncelikli olarak ele

alınmalıdır. Belediye sınırları içinde yaşayan vatandaşların huzur ve refah içinde

yaşamaları için gerekli çalışmaları yaparak hizmet sunarlar. Dolayısıyla toplumun

sağlığı, eğitimi, kültürü ve bunların vatandaşların yararına yürütülebilmesi için

karşılıklı iletişim sürecinin oluşturulması belediyelerin sosyal sorumluluk

çalışmaları arasında sayılabilir.

Bu çalışmada sosyal sorumluluk ilkesi, belediye kuruluşları açısından ele

alınmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin uygulamaları değerlendirilmiştir.

Yapılan incelemede İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eğitim, sağlık ve kültür

alanında sosyal sorumluluk bilinciyle verilen hizmetleri incelenerek çalışmaların

süreçleri ve sonuçları değerlendirilmiştir.

Anahtar Sözcükler; Büyükşehir, Sosyal Sorumluluk, Yerel Yönetimler,

ABSTRACT

SOCIAL RESPONSIBILITY IN LOCAL GOVERNMENTS

PROJECTS & ISTANBUL METROPOLITAN MUNICIPALITY

RESEARCH

Public institutions are non-profit organizations. In this regard, Public

institutions primarily serve to take the social benefit into consideration. But mostly,

the principle of social benefit is defined differently by different institutions. Social

Responsibility is interpreted in different forms by similar services. Therefore, public

institutions that serve based on social responsibility improve their legitimacy and

productivity. The public institutions as it is main foundation of the institutional

3

continuity and continuous development have to be susceptible to the needs and

demands of the society. Municipalities are foundations of decentralization

generating the service to meet general need and desire of citizens located in town.

The public benefit must be priority of the municipality service. Thereby, society

health, education, culture and forming a communication process based on mutual

interaction can be expressed among social responsibility fields of municipality. This

dissertation/thesis deals with the social responsibility concept in terms of the public

institutions, in addition, practices of the Istanbul Metropolitan Municipality have

been evaluated in relation to this approach. In this investigation, it has been

concluded that there are examples of work required for health, education, culture

and providing the mutual interaction among municipality-citizen in Istanbul

Metropolitan Municipality.

Keywords: Istanbul Metropolitan Municipality, Social Responsibility Services

Projects, Education, Culture, Health, Local Works

GİRİŞ

Sosyal sorumluluk çalışmaları, sosyal dayanışmanın gelişiminin bir

göstergesi, kurum imajı açısından son derece olumlu bir çalışma, aynı

zamanda uzmanlık gerektiren stratejik bir iletişim aracıdır. Günümüzde

Belediyelerin rutin yapmaları gereken işler haricinde sürdürdükleri sosyal

sorumluluk projelerinin önemi daha fazla ön plana çıkmaktadır. Çalışmada

uygulanan sosyal sorumluluk projelerinin vatandaşa hizmet noktasında

gerekliliği ve sağladığı faydanın incelenmesi amaçlanmıştır. Amaç

doğrultusunda, sosyal sorumluluk kavramının bilimsel altyapısı incelenerek,

gerek uygulamada uyulması gereken ölçütler gerekse projeyi uygulayan

Belediye’nin ihtiyaca yönelik olarak hayata geçirdiği sosyal sorumluluğun

sürdürülebilirliği, yaygınlaştırılması ve yaptığı katkı incelenmiştir.

Çalışmada sosyal sorumluluk kavramına örnek olarak İstanbul Büyükşehir

Belediyesinin gerçekleştirmiş olduğu sosyal sorumluluk projeleri yer

almaktadır. Sosyal sorumluluk projeleri değerlendirilirken bu projeden

fayda sağlayan vatandaş sayısına göre sıralama yapılarak çalışmalar

incelenmiştir.

Araştırma kapsamına tamamen toplum faydasına ve toplumun

karşılık ödemeden fayda sağlayabileceği çalışmalar ve bu çalışmalar

yapılırken dikkate alınan hususlar incelenmiştir.

4

1.SOSYAL SORUMLULUK

Sosyal sorumluluğun iki temel bakış açısı vardır. Birincisi

kurumsal davranışla ilgili olan normatif ve etik hususlardır. Bir diğeri ise

kurumsal risk yönetimi ve kurumsal itibarın korunması ile ilgilidir. Bu ikili

bakış açısı bir yandan, ahlaki yükümlülükle örgütsel yarara dayalı değerlerle

ilgili iken öbür yandan kurumun etik davranmasının gerekliliğidir. Bu iki

temel bakış açısından ilki etik normlar ve öncelikli değerlerle ilgili iken

ikincisi kurumsal sosyal performans ve toplumsal değerlerin etkisinde

toplumun rolünün yoğunluğu ile ilişkilidir (Ararat, 2008: 272).

1.1. Türkiye’de Sosyal Sorumluluk

Türkiye‟deki sosyal sorumluluk uygulamalarının geçmişi Osmanlı

İmparatorluğu‟na uzanır. Osmanlı İmparatorluğu‟nda vakf (şimdiki adıyla

vakıf) kavramı eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamu hizmetlerinin

temel kurumsal mekanizmasını oluşturmaktaydı. Bugün Türkiye‟deki pek

çok aile holdingi bir vakfa sahiptir. Bu bağlamda, toplumun şirketlerden

beklentisi de tarihsel vakıf felsefesi etrafında şekillenmekte ve sosyal

sorumluluk, şirketlerin bağışları ve hayırseverlik faaliyetleri ile eşdeğer

algılanmaktadır. Yapılan bağışların miktarı ise genellikle gizli

tutulduğundan etkilerin değerlendirilebilmesi tam anlamıyla mümkün

olamamaktadır. Dünyadaki çoğu şirketin sosyal sorumluluğa verdikleri

önem ne yazık ki gönüllü bir şekilde gerçekleşmemiştir. Örneğin; Disney,

Mattel ve Nike gibi işletmelerin Asya‟daki fabrikalarında işçileri kötü

koşullarda çalıştırdıklarına ilişkin haberler yaygın bir tüketici boykotluya

karşılaşmıştır. Dolayısıyla son yıllarda artık tek hedef üretim, satış ve kâr

elde etmek değildir. İşin sosyal ve toplumsal tarafı da önemlidir. Türk

şirketleri de bunun farkındadırlar. Ancak uzun yıllar sosyal sorumluluk

kavramı hayır işleriyle özdeş tutulmuştur. Cumhuriyetin ilk sanayicileri

olan Vehbi Koç, Hacı Ö mer Sabancı gibi iş adamları “toplumdan aldığını

topluma geri verme” felsefesiyle hareket eden ilk liderlerdendir. Bu

nedenle halkın gözünde bu liderler ve kurdukları şirketler hayırsever olarak

adlandırılmıştır. Elbette bu işler gönüllü işler olup sermaye sahibinin

hayırseverliğine kalmıştır. Sosyal sorumluluğun hayırseverliğin ötesinde

tüm iş süreçlerine dâhil edilmesi gerekliliği 2000‟li yıllarda ortaya

çıkmıştır. Bu yıldan itibaren şirketler itibar elde etmek, tüketici ve yatırımcı

tarafından tercih edilmek, sürdürülebilir büyüme yakalamak için sosyal

sorumluluk çalışmalarına önem vermektedirler. Türkiye‟de hem

5

uluslararası etkenler, hem de yaşanan ekonomik ve sosyal krizler iş

dünyasının esas rolü oynadığı, sivil toplumun da denetleyip yararlandığı

kurumsal sosyal sorumluluk uygulamaları hakkında tartışabilmek için

gerekli ortamı yaratmışlardır. Bu noktada Türkiye‟de ilk defa

“AccountAbility Rating (AR)” (Kurumsal Sorumluluk/Hesap verebilirlilik)

ile yeni bir dönem başlamıştır. Kurum ve kuruluşlar gelecekte de

yaşamlarını sürdürebilmek için içinde bulundukları toplumun yaşam

kalitesini yükseltmek, topluma, çevreye ve çalışanlara karşı

sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. “Sürdürülebilirlilik”

kavramının iş dünyası için öneminin anlaşılması, bu konuda uluslararası

standartlara olan ihtiyacı ortaya koydu. Uluslararası bir düşünce kuruluşu

olan “AccountAbility”, kurumsal sorumluluk/hesap verebilirlilik için

kullanılan ilk standart olan AA1000 Standartlarını geliştirdi. “AA1000”

standardının sürdürülebilirlilik anlayışı, şirketlerin paydaşlarına karşı

sosyal, ekonomik ve çevresel konularda sorumlu olması anlamına gelen

geniş kapsamlı sorumluluğu, şirketlerin vizyon ve misyonlarını belirlerken

sadece bugünün rekabetçi pazar anlayışını değil, gelecekteki sosyal ve

çevresel faktörleri de hesaba katan pazar anlayışını göz önünde

bulundurmaları gerekliliğini vurgulamaktadır (Aydıntan, 2008:

www.mskongre.org, 29.12.2009).

Türkiye'de ilk Sosyal Sorumluluk uygulamaları çok uluslu şirketler

tarafından yapılmıştır. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, Osmanlı

döneminden bu yana, 'vakıf' (vakıf) denilen kurumsal bir mekanizma

yoluyla kurumsal hayırseverlik Ülkenin güçlü bir geleneği olmuştur. Bugün

birçok aile şirketi vakıflarla ilgilenmektedir ve sosyal yardımların

oluşturulması için bu vakıflara kârlarının bir yüzdesi ayırmaktadırlar.

Eğitim kurumları, hastahaneler ve sanat veya kültür merkezleri, bu vakıflar

içerisinde aktivitenin en popüler alanları haline gelmiş bulunmaktadırlar

(Turker, 2009: 411-412). Özellikle kurumların hedef kitleleri ile değişik

yöntemlerle iletişime geçme çabası sosyal sorumluluk alanının ülkemizde

hızla gelişmesine katkıda bulunmuştur. Son 50 yılda politik ve ekonomik

yapıya bakıldığında Türkiye şartları, ordunun müdahaleleri, yüksek

enflasyon dalgalanmaları yaşayan dengesiz bir ekonomi etkisi altında uzun

vadeli planlama yapabilmek ve dolayısıyla sürdürülebilir kalkınma

sağlamak için pek de elverişli değildi. Ekonomiyi serbestleştirmek ve

gelişmiş ülkelerin ekonomisiyle rekabet edebilir bir seviyeye çıkarabilmek

için 1980‟lerden itibaren Türkiye ciddi ilerleme kaydetmiştir. Fakat bu

süreç beraberinde birtakım dezavantajlar da getirmektedir. Artan rekabet,

şirketleri fiyat baskısı altında bırakmış ve karlılıklarını koruyabilmek

6

için sosyal sorumluluk aktivitelerini ertelemeye itmiştir. Devletin ekonomi

üzerindeki rolü son 30 yılda giderek azalsa da, diğer AB ülkeleri ile

kıyaslandığında hala çok güçlü durumdadır. Buna karşın son 5 yılda

gözlenen istikrarlı enflasyon ve büyüme oranları şirketlerin sosyal konulara

eğilebilmeleri için uygun bir atmosfer yaratmıştır. Türkiye‟nin giderek

artan sayıda uluslararası antlaşmalara, kampanya ve etkinliklerin parçası

olması ülkenin Sosyal Sorumluluk ve ilgili konulardaki bilinç düzeyini

arttırmada önemli bir etken olmuştur. 1996‟da İstanbul‟da gerçekleşen

Habitat II Konferansı, özellikle İstanbul‟da yaşayanların, fakirliğin ve

ayrımcılığın azaltılması, insan haklarının korunması ve desteklenmesi,

herkes için özgürlük, eğitim, sağlık ve beslenme gibi temel ihtiyaçların

sağlanması gibi sosyal konuların tartışıldığı bir platformu

gözlemleyebilmesi için önemli bir olanak yaratmıştır. Bu konferans,

sürdürülebilir kalkınma ile ilişkili konuların Türkiye‟de tartışılması için

gereken ortamın yaratılmasında öncülük etmiştir (Ayub, 2008: 7).

2001 yılındaki ekonomik kriz yıllık büyüme hızını %7.5 oranında

düşürmüş ve gayrı safi milli hasıla ise 199.6 milyar Amerikan dolarından

145.2 milyar Amerikan dolarına düşmüş, bu özellikle bankacılık sektöründe

binlerce işsiz yaratmış ve yüzlerce küçük ve orta büyüklükteki işletmenin

iflas etmesine sebep olmuştur. Bu sonuç kurumsal yönetişime olan ihtiyacı

ve ötesinde şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında ciddi adımlar

atılmasının önemi ortaya koymuştur. Son yıllarda Türk dernek ve vakıflar

hakkındaki kanunun Avrupa Birliği‟ne uyarlanması da sivil toplum

kuruluşlarının değişim ve gelişim sürecini hızlandırmış ve sivil katılım için

ülkede daha uygun bir ortam doğurmuştur. Sonuç olarak Türkiye‟de hem

uluslararası etkenler, hem de yaşanan ekonomik ve sosyal krizler iş

dünyasının esas rolü oynadığı, sivil toplumun da denetleyip yararlandığı

sosyal sorumluluk uygulamaları hakkında tartışabilmek için gerekli ortamı

yaratmışlardır. Kanada merkezli Globe Scan araştırma şirketinin

araştırmaları da bu analizi desteklemektedir. “CSR Monitor” adıyla

gerçekleştirilen uluslararası bu araştırmanın Türkiye ayağını Yöntem

Araştırma gerçekleştirmiştir. Araştırmaya göre kurumsal yurttaşlık kavramı,

Türkiye‟de hayli tanınırlığa sahip olmasına karşın, şirketlerin çalışma

hakları ve çevresel konularla ilgili işlevsel bir varlık gösterememektedirler

(Ayub, 2008: 7).

Bugün, Türk şirketlerinin büyük ölçekli sosyal sorumluluk

projeleri Türk iş dünyasının Sosyal Sorumluluk anlayışındaki değişikliğini

7

yansıtmaktadır. Türkiye'nin önde gelen ekonomi dergisi olan Capital

Dergisi, her yıl verdiği Sosyal Sorumluluk ödülleri ile sosyal sorumluluk

projelerine, medyanın ve toplumun ilgisinin olmasını ve bu ilginin giderek

artmasını da sağlamıştır (Turker, 2009: 412). Ayrıca, Capital Dergisi, her yıl

düzenli olarak Türkiye‟nin Sosyal Sorumluluk Liderleri araştırmasını

gerçekleştirerek kuruluşların ve halkın sosyal sorumluluk projelerine

verdikleri önemi ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır.

1.2. Örnek Sosyal Sorumluluk Projesi

Sosyal sorumluluk projeleri açısından yüzlerce çalışması bulunan

İstanbul Büyükşehir Belediyesi iyi bir örnek olma anlamında ön plana

çıkmaktadır. Bu çalışmada sosyal sorumluluk projelerinden sadece bir

kısmından bahsedilecektir. Zaman ve maliyet kısıtından dolayı hepsi

anlatılamamaktadır.

Evde Fizyoterapi Uygulamasi

Fizyoterapi gereken engelli, yatalak, felç geçirmiş hastalara evinde

uzman fizyoterapistler ve taşınabilir fizik tedavi aletleri ile tedavi hizmeti

verilmektedir. Evde sağlık hizmetleri projesi ile; sosyal güvencesi olmayan,

yoksul, desteğe muhtaç hasta, yaşlı ve engelli vatandaşlara ev ortamında

muayene, tedavi ve fizyoterapi imkanı sağlanıyor. Evde fizyoterapi

hizmetleri kapsamında 131.404 seans fizyoterapi hizmeti verilmiştir. (İBB

2015 Faaliyet Raporu)

Engelli Merkezleri

23 merkezde, Mental Reterdasyon, Down Sendromlu, Otizm tanılı

17-35 yaş arası engellilere tam gün eğitim hizmeti verilmektedir. 7-8 kişilik

gruplardan oluşan sınıflarda farklı branşlarda (resim, okuma-yazma, ebru,

takı tasarımı, ahşap boyama, müzik vd.) eğitim veriliyor. Eğitim

merkezlerinde spor eğitimide verilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

Down Sendromlu Engellilere Hizmetler

Hayata +1 sloganıyla genetik bir farklılık olan dwon sendromlu

engellilerimize spor, müzik ve sanat alanında eğitimler verilmektedir. 21

Mart Dünya Down Sendromlular günü tiyatro, müzik ve düzenlenen

8

yarışmalarla coşku içinde kutlanıyor. Toplumda farkındalık yaratılmaya

çalışılmaktadır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

Atla Terapi Hizmetleri

Atla rehabilitasyon hizmetleri; 6-14 yaş arası, mental retardasyon

(orta -hafif) serabral palsi, kafa travması, otizm, spina bifida, kas

hastalıkları, psiko-motor geriliği, duruş bozuklukları, denge bozuklukları,

işitme engeli, nörolog onayı almış down sendromlular gibi teşhis ve

bozukluklara sahip engellilere sunulmaktadır. Atla rehablitasyon çalışmaları

öncesi engelli, fizyoterapist, psikolog ve hemşire tarafından

değerlendirilmektedir (İBB 2015 Faaliyet Raporu).

Su İle Terapi Hizmetleri

Alanında uzman Sporla Rehabilitasyn Eğitmenleriyle ‘suyla

Terapi’ hizmeti sunulmaktadır. Ağır engelliler için suyun iyileştirme gücü

kullanılmaktadır. ’suyla terapi’ , suyun sağlamış olduğu fiziksel avantajlar

kullanılarak başta kas iskelet sistemi, kan dolaşımı ve solunum sistemi

hastalıkları olmak üzere pek çok engellilik oluşturan durumun özel su içi

egzersizlerle iyileştirilmesidir. Engelli bireylerin yeterliliklerini arttırarak

bağımsızlaşmalarını sağlamak amacıyla ‘suyla terapi’ hizmeti

verilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

Engelsiz Art Sergileri Resim Yarişmalari

Engelsiz Art Galeri, Engelliler Müdürlüğü bünesinde Trükiye’de

ilk defa zihinsel engelli bireylerin yaptığı çalışmaların sanatseverlerin

beğenilerine sunulacağı dış mekan sergileridir. Halka açık olan sergilerde

yağlı boya, kolaj, heykel, enstalasyon, baskı, mozaik ve karışık teknikte

yapılmış eserler bulunmaktadır. Sosyal proje kapsamında farkındalık

oluşturak; Üniversite ve lise öğrencileri ile atölye çalışmaları yapılarak

gençleri bilinçlendirmeyi hedeflemektedir. Özellikle güzel sanatlar ve

psikoloji bölümü öğretmen ve öğrencileriyle zihinsel engelli öğrecilere

resim ve müzik ile ‘Art Terapi’ hedeflenmektedir. (İBB 2015 Faaliyet

Raporu)

Türk İşaret Dili Hizmetleri

9

İstanbul Büyükşehir Belediyesi işitme engelli bireylerin toplumda

sağlıklı iletişim kurabilmeleri amacıyla kamu çalışanlarına Türk İşaret Dili

eğitimleri vermektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

Evde Sağlik Hizmetleri

Hasta veya bakıma muhtaç bireylerin, yaşadıkları ortamda, sağlık,

bakım ve rehablitasyon gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Sağlık

sorunlarının çözümünde sosyo-ekonomik yönden yetersizliği olan, bakıma,

tedaviye ve rehabilitasyona ihtiyaç duyan İstanbul’da ikamet eden

bireylerdir. Doktorun verdiği direktiflere göre; yara bakımı, post-op bakım,

sonda takılması ve bakımı, osteoma bakımları, serum, damar yolu ve

enjeksiyon uygulamaları, eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilmektedir.

Hasta nakil ambulansları ile hastanın, hastane veya diğer kurumlara

personel refakatinde ulaşımı sağlanmaktadır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

Tablo 1 Sağlık Hizmetleri ve Sayıları

HİZMETLER ve SAYILARI 2014 2013

Evde Doktor Muayenesi 12.797 10.418

Evde Hemşirelik Bakım Ziyareti 85.713 70.368

Fizyoterapi Ziyareti 17.545 15.783

Psikolog Ziyareti 4.489 4.160

Hane / Kişisel Temizlik 3.232 2.580

Nakil Hizmeti 5.497 5.387

Hasta Refakat Hizmeti 5.334 9.182

10

Evde Bakim Hizmetleri

Fiziksel ve sosyal durumu günlük yaşam aktivitelerinin

karşılamaya yetersiz bireylere, Bakım Destek Personeli tarafından; kişisel

hijyen bakımı, özbakım desteği ve günlük hayat aktivitelerle destek olmak

için hizmet verilmektedir.

Yardıma ve bakıma muhtaç, sosyal yönden izole, yalnız yaşayan,

günlük yaşamsal faaliyetlerini yerine getiremeyen veya getirmekte zorlanan

vatandaşların yaşam alanlarının temiz ve sağlıklı hale geritilmesi

sağlanmaktadır.

Evde yalnız yaşayan ve ihtiyaç sahibi hastaların evinde mesai

saatleri içerisinde hasta ve yakınının sosal ihtiyaçlarının giderilmesi için

evde veya hastanede hastaya eşlik edilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet

Raporu)

Kadin Ve Aile Sağliğini Koruma Hizmetleri

Koruyucu sağlık hizmetleri vererek sağlığın korunması yönünde

farkındalığın artırılması, önlenebilir hastalıkların erken teşhisi ile sağlık

durumunun korunmasına katkıda bulunmaktır. 2003 yılında 2 merkezle

başlayan Sağlık Tarama Hizmeti 2014 yılında 22 farklı ilçeye hizmet

vermeye devam etmektedir. Meme, Rahim ağzı ve kolon kanseri taramaları

yanında sigara bıraktırma danışmanlığı ve eğitim desteğini uzman ve

deneyimli personel kadrosuyla kalite ve gelişimden taviz vermeden ücretsiz

olarak halka sunulmaktadır. Türkiye’de ölüm nedenleri arasında ikinci

sırada yer alan kanserle mücadele erken tanı büyük önem taşımaktadır.

Erken teşhis imkanı sağlayan tarama yöntemlerinden 798.107

vatandaşımızın faydalandığı merkezlerde 1.794.434 farklı konularda sağlık

desteği sağlanmıştır.1.313.631 İstanbullu ya sağlıkla ilgili verilen eğitimler

artarak devam etmektedir. Günümüzde her yıl 3,5-4 milyon insan her gün

10.000’nin üzerinde kişi sigara kullanımı ile hayatını kaybetmektedir.

Sadece kullanana değil, dumana maruz kalan diğer insanlara da zarar veren

sigaraya savaş açılmış durumda. Kullanımı azaltma yönünde 43.198

İstanbullu nun yanında onlarla savaş verilmiş. Ailenin temel taşı ve ilk

eğitmeni olan kadınların sağlık taramalarına öncelik ve önem verilmiş.

11

Kadın kanserleri arasında ilk sırada yer alan meme kanseri taramasını 10

yıldır kesintisiz sürdürerek 701.845 kişinin bu hizmetlerden faydalanması

sağlanmıştır. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

İş’te Engel Yok

İSEM engelli bireylerin becerileri ve yetenekleri doğrultusunda

istihdama yönlendirilmelerini sağlamaktaıdr. Engelli bireylere sunulan

eğitimlerle çalışma hayatına katılma fırsatı verilmektedir. İSEM iş hayatına

katılmak isteyen adayları doğru işe yönlendirmek için gerekli iş ve pozisyon

takibini yürütür. Reel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda teknik donanımlara

sahip mesleki eğitim uygulama merkezinde istihdam odaklı eğitimler

verilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifikalı mesleki eğitimler

verilmektedir.

Bilgisayar Kullanımı,Web Tasarımı, Yönetici Asistanlığı, Görme

Engelliler İçin Bilgisayar Kullanımı, Bilgisayar Destekli Muhasebe, Çağrı

Merkezi Operatörlüğü, Bilgisayar Destekli Reklam ve Tasarım,

Girişimcilik, Telemarketing, Housekeeping Eğitimi, Aşçı Çırağı, Reyon

Görevlisi, Kasiyerlik, Kuaförlük, İpek Halıcılık, Kitre Bebek Yapımı, Dış

Ticaret Ofis Hizmetleri, Bahçıvanlık, E-Ticaret / Sosyal Medya, Pazarlama

ve Takibi gibi eğitimler sonucunda engelli bireyler yetenekleri ve beceğileri

doğrultusunda uygun işlere yerleştirilmektedir. (İBB 2015 Faaliyet Raporu)

SONUÇ

Sosyal sorumluluk kurumlarının toplumsal yarar sağlanmak çerçevesindeki

tutumlarını ve hedef kitlelerine dair yerine getirmesi gereken mesuliyetlerini

içermektedir. Günümüzde giderek önemli hale gelen sosyal sorumluluk

tutumları, ulaşmak istenen potansiyel kitlenin kurumlardan beklentileri

arasındadır. Sosyal sorumluluk, ahlak ile direkt etkileşim halindeki bir

tanım olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk çağlardan bugüne bazı tutumlar

olumlu, bazı tutumlar ise olumsuz olarak değerlendirilmekte ve de olumsuz

tutumlar ahlak dışı olarak nitelendirilmektedir.

Benzer durum meslekler bağlamında değerlendirildiğinde ise iş ahlakı

tanımı karşımıza çıkmaktadır. Sosyal sorumluluk alanı ise hem toplumsal

muhtevası hem de meslek niteliği ile atik ile dolaysız ilişkili bir

vaziyettedir. Bu bağlamda hazırlanan çalışmamızda sosyal sorumluluk ve

12

ahlaki değer konusu değerlendirilmiş, sosyal sorumluluk alanlarındaki

tutumlar dile getirilmiş ve mevzuu içeriğinde ahlaki olan ve olmayan öğeler

ve sosyal sorumluluğun bir iş kolu haline gelmesinin iş ahlakına tesiri

üzerinde durulmuştur.

Tüm dünyada sosyal sorumluluk çalışmalarını giderek artan bir şekilde

önem kazandığı günümüzde bütün özel ve devlet kuruluşları kar amacı

olmaksızın bu çalışmalara her geçen gün bir yenisi daha ilave edilmektedir.

Bilhassa mahalli idarelerin üstlendikleri sosyal sorumluluk projeleri engelli,

bakıma muhtaç yetişkin ve çocuklara hizmet alanlarına odaklanmış bir

haldedir. Seri gelişim ve dönüşümlere şahit olan iktisadi, teknik ve sosyal

dünya içinde işletmelerin kuruluş ve ilerleme hedefleri de farklı boyutlar

kazanarak kendi içinde bir tekamül süreci yaşamaktadır.

Mahalli idareleri, içinde bulundukları iktisadi düzenin koşullarına, idare

tarzlarına ve buna paralel noktalara bağlı olarak farklı hedefleri olabilir.

Bunlar çok değişken vasıfta olmakla beraber ananevi amaçları topluma

hizmet ulaştırmak ve yerel unsurlara hizmet etme gayesi gütmektedir.

Toplumun iktisadi, sosyal ve geleneksel yapısından ayrı tutmaksızın mahalli

idariler seçmen topluluklarını kaybetmemek amacıyla değişen şartlara uyum

sağlamak ve içinde bulundukları topluma çift yönlü ve manalı ilişkiler inşa

etmek durumundadırlar. Bundan mütevellit, mahalli idare toplumun

yapısını, meziyetlerini, gelenek ve göreneklerine aşina ve kendisini de bu

topluma tanıtmak ihtiyacı duymaktadır. Mahalli idare kendi dünya bakışı

dışındakileri algılamaya çalışarak, sadece kurumun imajı ve topluma olan

mesuliyeti için devam ettirilen çalışmalar haricinde, başkalarıyla identik bir

temas noktası oluşturma gayreti ortaya koymakta ve sosyal sorumluluk

çalışmaları icra etmektedirler. Rekabet avantajı ve farklılık oluşturmanın

ayakta durabilmek için elzem olduğu günümüzde, kurumların sosyal

sorumluluk idrakine sahip olmaları önemli bir çeşitlilik kıstası olarak

meydana çıkmaktadır.

Türkiye’de son zamanlarda mahalli idarelerin sosyal sorumluluk idraki ve

bu alanda yaptıkları etkinlikler önemini giderek arttırmaktadır. Yapılan

çalışmalar sonucunda, kurumsallaşmış dünya çapında şirketlerin idare

etmekte olduğu sosyal sorumluluk projeleri ihtiyaçları gidermekte mahcur

fakat bereketli sonuçlar alarak ilerledikleri kamuoyunca dikkatle

izlenmektedir. Çalışmamın esas konusunda mahalli idarelerin yürüttükleri

sosyal sorumluluk çalışmalarına yer verilmiştir.,

13

Etik ve sosyal sorumluluk tanımları bugün giderek münazara edilen,

çalışmalar ortaya konulan bir alan olarak karşımızdadır. Ahlaki ilkeler, her

iş kolu için münazara edilebilir bir mevzu olup bazı meslekler nazarından

çok vahim müeyyidelere sahiptir. Bilhassa sivil toplum kuruluşları

tarafından müdafaa edilen ve dikkatle izlenen etik ilkelere kurumların her

noktada uyması umut edilmektedir. Kurumsal sosyal sorumluluk ise içinde

bulunduğumuz yüzyılda önemli bir çalışma alanı ve yeni yapılanmakta olan

bir iş kolu olarak karşımızda durmaktadır. Yerli ve yapancı şirketlerin iş

duyurularında da görebildiğimiz sosyal sorumluluk alanının bir meslek

olmak niteliğine bürünerek gelecekte etik bağlamında daha önemli bir

şekilde değerlendirileceğini ifade etmek imkan dahilindedir. Tarihsel olarak

sosyal sorumluluğun kamu görevi olduğu bakış açısından bunun bütün

toplumun kar yapma hedefi taşıyan kurumların bir vazifesi olduğu görüşüne

yönelik bir hareket olarak görülmektedir. Günümüzde ise kurumların

sosyal sorumluluklarını gereklerini ne kadar sağlayabildikleri toplum

tarafından sorgulanmaktadır. Kurumların kar anlayışına, imaj ve

saygınlıklarına direkt tesirde bulunabilmektedir.Uzun bir tarihte sağlanacak

karda en önemli ekten müşteri memnuniyeti olup tüketicinin ve toplumun

memnuniyeti için çevresel ve toplumsal çalışmalar ortaya koymak bir

zorunluluk olarak görülmektedir. Kurumların sorumlulukları kanuni,

iktisadi, ahlaki ve hayırseverlik başlıkları altında nitelendirilebilmektedir.

Kurumlardan bu mesuliyetlerini eşanlı olarak gerçekleştirmeleri umut

edilmektedir. Bu minvalde kurumlar hem etik hem de sosyal sorumluluk

bağlamında kurum içi çalışanlarına, paydaşlarına, ülke ve dünya

kamuoyuna, tedarikçilerine, rakiplerine, kamu ve mahalli idarelerine,

sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına vb. hedef kitlelerine dair kanuni ve

kanuni bağlayıcılığı olmayan bir sosyal sorumluluk girişimi olmanın

ötesinde yerine getirilmesi gereken mecburiyetlerini de kapsamaktadır.

1990’lardan günümüze sosyal sorumluluk tanımı kar amacını

gerçekleştirebilmek için kurumların bir vasıtası halini almıştır. Kurumlar

gerçekleştirdikleri sosyal sorumluluk projelerinde ürün markanın sosyal

sorumluluk münasebetinin önüne geçmemesine itina göstermelidir. Ürün ve

markanın lansmanının sosyal sorumluluk münasebetini egale etmesi etik

dışı bir tutum olarak değerlendirilebilir. Ayrıca kurumların kendi

yanlışlarını kapatabilmek amacıyla ilgilendikleri sosyal sorumluluk projeleri

de bu bağlamda nitelendirilebilir. Sosyal sorumluluk ve etik mevzusu

giderek farklı bir mecraya doğru ilerlemektedir. Bilhassa tecrübe edilen

meslek açılımları ve sivil toplum kuruluşları bu alanın ileride daha sık bir

şekilde münazara edileceğinin göstermektedir.

14

KAYNAKÇA

Amstrong, A.and P. Kotler, Macrketing an Introduction

Bayramoğlu, S. 2015 ,Toplumcu Belediye Nam-ı Diğer Belediye Sosyalizmi,

Notabene Yayınları,

Çağlar,İ. Ve Kılıç,S. 2008,Pazarlama. Nobel Yayınları, Ankara

Ecer, F.ve Canıtez, M. 2004,Pazarlama İlkeleri, Gazi Yay.Ankara

Kesgin, B. 2012,Yoksulluğa Yerel Mühahale Sosyal Belediyecilik, Ekin Kitabevi

Yayınları,

Nakip , M. 2013,Pazarlamada Araştırma Teknikleri, Seçkin Yayıncılık,

Özgen , E. 2006, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projeleri, Mavi Ağaç Yayınevi,

Öztürk ,A . 2009 , Pazarlama İlkeleri, Gazi kitabevi,Ankara

Özüpek , M. N. 2005, Kurum İmajı ve Sosyal Sroumluluk, Tablet Kitabevi,

Yamak ,S. 2007, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Gelişimi , Beta Basım

Yayım,

İstanbul Büyükşehir Belediyesi,Strateji Geliştirme Müdürlüğü , İBB sosyal

Sorumluluk Projeleri www.ibb.gov.tr

Sağlık Aş. Faaliyet Raporu www.saglikas.gov.tr

http://www.msxlabs.org/forum/ekonomi/374990-fiyat-nedir.html#ixzz1u5sqjtNK

http://notoku.com/fiyatlandirma-amaclari/./#ixzz1u5tOxm9b

15

ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELER

Pınar ÖZDEMİR

Dr. Piri Reis Üniversitesi, [email protected]

ÖZET

Eğitim yolculuğunun son durağı sayılan üniversiteler tarih boyunca sürekli olarak

değişim ve gelişime sahne olmuşlar; toplumun değişen beklentilerine yeni

teknolojiyi ve yöntemleri kullanarak cevap vermeye çalışmışlardır. Bu bağlamda

geçmişte işlevi bilgiyi sadece öğretmekle sınırlı olan üniversiteler daha sonra

araştırmalar yaparak bilgiyi üretmek görevini de yerine getirmeye başlamışlardır.

Günümüzde ise üretmek ve öğretmek işlevlerine ürettikleri bilgiyi uygulamaya

koyma işlevini de eklemekle kalmamışlar aynı zamanda uluslararası bir nitelik

kazanarak daha büyük bir öğrenci ve öğretim üyesi topluluğuna hitap etmeye

başlamış, daha işbirlikçi ve rekabetçi bir yapıya kavuşmuşlardır. Bu yazıda

üniversitelerin günümüzde dönüşmeye başladıkları "Üçüncü Kuşak Üniversite"

olarak adlandırılan modeli hazırlayan ve aynı zamanda günümüz toplumunun

kültürel ve teknolojik özelliklerinin bir yansıması olarak kabul edilebilecek olan

nedenler üzerinde durulmuş ve III. Kuşak Üniversitelerin özellikleri yapısal, sosyal,

işlevsel ve finansal nitelikler bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Değişim, Eğitim, III. Kuşak Üniversite, Üniversiteler

THIRD GENERATION UNIVERSITIES

ABSTRACT

Universities, which are considered to be the last stop of the education journey, have

undergone many changes and developments through the years and have tried to

meet the changing expectations of society by using new technologies and methods.

Universities, the duty of which was only to teach the knowledge at the beginning,

started to produce the knowledge they taught through their researches as time went

by. Today, they have not only embraced the duty of putting the information they

produce into practice and teaching it but have also attained an international

character to address a larger students and academics. They have also acquired a

cooperative and competitive structure. In this paper, the causes which prepared the

transformation of the universities into third-generation universities, which is the

trend of today, are taken into consideration. These causes are also believed to be

reflections of the cultural and technological features of today’s society.

Furthermore, the structural, social, financial, and functional qualifications of the

third-generation universities are reviewed in the study.

Key Words: Transformation, Education, Third Generation Universities,

Universities

16

1. GİRİŞ Eğitim insanlık tarihi kadar eski bir süreçtir. İnsanlar tarih boyunca iletişim

ve tecrübe yoluyla yeni bilgiler öğrenmişler, öğrendikçe gelişmişler ve daha

yeni bilgiler üretmişlerdir. Yüzyıllar boyunca üretilen bu bilgilerin biriktiği

ve işlendiği yer yükseköğretim kurumları yani üniversiteler olmuştur.

Kısacası tarihsel, kültürel ve sosyal mirasın yeni nesillere aktarılması

eğitim, özellikle de yükseköğretim yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Tarihte her toplumun kendine özgü yükseköğretim kurumları olmuş, bu

kurumlar dil, din, coğrafi bölge gibi özellikler tarafından

şekillendirilmişlerdir (Aydeniz, 2014; s.30; Gümüş, 2010, s.27). Üniversite

olarak adlandırılan bu kurumların temsilcileri, eski Yunanda akademiler,

Selçuklularda, Araplarda ve Osmanlılarda medreseler, Avrupa'da dini

kurumlar olmuştu. Ancak bu kurumların hiçbiri günümüzde kabul edilen

anlamda üniversite değillerdi (Doğramacı, 2007, s.3; Kasap, 2014, s. 210;

Okur, 2014).

Bugün dünyada yaygın olarak kabul edilen görüş günümüzdeki anlamıyla

üniversitelerin ilk kez Orta Çağ'da Avrupa'da ortaya çıktığıdır. Bu kurumlar, modern

bilimi geliştirmeye yönelik alt yapılan, ders programları, kuralları, siyasi - hukuksal

ayrıcalıkları ve sıra dışı faaliyetleri ile diğerlerinden ayrılmışlardır (Grant'tan aktaran

Rukancı ve Anameriç, 2004; s.171).

1.1 Üçüncü Kuşak Üniversite Nedir?

Üniversitelerin gelişimini üç kısımda incelemek mümkündür. Bunlardan ilki

“Birinci Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılan Ortaçağ üniversiteleridir.

Tek amacı bilgiyi nesilden nesile aktarmak olan bu üniversiteleri amacı

bilgi aktarımının yanı sıra araştırma da yapmak olan “İkinci Nesil

Üniversiteler” takip etmiştir. Humboldt Üniversitesi olarak da adlandırılan

ikinci kuşak üniversite tipi, 19.yy sonlarından 20.yy ortalarına kadar tek

üniversite tipi olarak kabul görmüştür.

Sürekli bir değişme ve gelişme içinde bulunan dünyamız II. Dünya

Savaşı’ndan sonraki yıllarda, özellikle de 20. yüzyılın ikinci yarısında her

alanda benzeri görülmemiş hızda ve boyutta değişiklikler yaşamaya

başlamıştır. Özellikle hızla gelişen teknolojinin ve savaş sonrası toplumların

yeniden yapılanmalarının etkisiyle sosyal, kültürel ve ekonomik yapıda

büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Küreselleşmenin ve bilişim-iletişim

teknolojilerindeki ilerlemelerin de etkisiyle 1980 sonrası yıllarda kendini

her alanda hissettirmeye başlayan gelişme ve değişmelerin yansımaları,

toplumun bütün kurumlarında olduğu gibi eğitim alanında da kendini

göstermiş ve üniversitelerin dönüşmeye başladığı yeni yapı “Modern

Üniversite” ya da "Üçüncü Kuşak Üniversite" olarak adlandırılmıştır

(Skribans, Lektauers ve Merkuryev, 2013, s.2; Wissema, 2009, s.8).

17

Aşağıdaki tabloda üniversitelerin kuşaklara göre nitelikleri görülmektedir.

Tablo 1: Üniversitelerin Kuşaklara Göre Nitelikleri

BELİRLEYİCİ NİTELİKLER

BİRİNCİ KUŞAK

ÜNİVERSİTE

İKİNCİ KUŞAK

ÜNİVERSİTE

ÜÇÜNCÜ KUŞAK

ÜNİVERSİTE

HEDEF Eğitim Aynı + Araştırma Aynı + Bilginin

Kullanımı

ROL Hakikati Savunma Doğayı Keşif Değer Yaratma

YÖNTEM Skolastik Modern Bilim, Tek Bilim

Dalı Aynı + Disiplinler Arası

YARATILAN Profesyoneller Aynı + Bilim İnsanları Aynı + Girişimciler

YÖNELİM Evrensel Ulusal Küresel

DİL Latince Ulusal Diller İngilizce

ÖRGÜTLENME Uluslar, Fakülteler,

Kolejler Fakülteler Üniversite Enstitüleri

YÖNETİM Şansölye (Yarızamanlı)

Akademisyenler Profesyonel Yönetim

Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul,

Özyeğin Üniversitesi Yayınları. s.29.

Üçüncü kuşak üniversiteleri ikinci kuşak üniversitelerden ayıran

belirgin özellikler Tablo 2'de görülmektedir. Bu özelliklerden biri olan

bilginin kullanılması ve bilgiden yararlanılması özelliği girişimci

üniversitelerin en belirgin özelliğidir. Görüldüğü gibi, III. Kuşak Üniversite

olmanın ön koşullarından biri girişimci üniversite olmaktır. Bu durumda

III. Kuşak üniversitelerin hepsinin girişimci üniversite olduğu sonucuna

varılmaktadır. Ancak girişimci üniversitelerin hepsinin III. Kuşak üniversite

olduğu söylenemez. Bir üniversitenin III. Kuşak üniversite olarak kabul

18

edilebilmesi için aşağıdaki tabloda yer alan tüm özelliklere sahip olması

gerekir:

Tablo 2: 2KÜ ve 3KÜ Ayırt Edici Nitelikleri

BELİRGİN NİTELİKLER

İKİNCİ KUŞAK ÜNİVERSİTE ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTE

1. Esas olan temel bilimsel

araştırmalardır. 1.

Esas olan temel bilimsel

araştırmalardır.

2. Tek disiplinli araştırma ve fakülte

yapısının egemenliği 2.

Disiplinler ötesi araştırma ve enstitü

yapısının yükselişi

3.

Başka kurum ya da kuruluşlarla

ilişki içinde olmayan yalnız

kurumlar

3. Pek çok ortakla işbirliği halindeki

açık üniversiteler

4.

Yerel piyasaya yönelik işleyiş.

Diğer üniversiteler meslekdaş

kabul edilir.

4. Uluslararası ve rekabetçi bir

piyasaya yönelik işleyiş

5. Esas olarak maddi durumu iyi olan

öğrencilere elit eğitim 5.

Çok kültürlü organizasyonlar,

kitlesel ve elit eğitim

6. “Yaratıcı” fakültelerin üniversitede

yeri yoktur. 6.

Yaratıcılığın rolü geri verilmiştir.

Tasarım fakülteleri merkezi rol

oynar.

7. Ulusal üniversite 7. Kozmopolit üniversite

8.

İki amaç: Araştırma ve eğitim.

Yaratılan bilginin nasıl

kullanılacağına yönelik bir ilgi söz

konusu değildir.

8.

Bilginin kullanımı, bilgiden

yararlanılması temel iştir ve üçüncü

hedef haline gelir.

9. Devlet finansmanı ve devlet

müdahalesi önemli rol oynar. 9.

Devlet doğrudan fon sağlamaz.

Devlet müdahalesi söz konusu

değildir.

Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi

Yayınları. s.42.

19

Mevcut durumda üçüncü kuşak olarak adlandırılan üniversite modelinin

özelliklerine sahip üniversite sayısı fazla değildir ancak dış dünyada

politikada, ekonomide ve teknolojide gelişmeler devam ettikçe bütün

kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de değişim devam edecektir. Bu

süreçte üniversitelerin gittikleri yön ve hız onların bu özelliklere kısa

zamanda ulaşabileceğini göstermektedir (Kyrö ve Mattila, 2012, s.3;

Wissema, 2009, s.58).

2. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİ HAZIRLAYAN

SEBEPLER

Üniversitelerin üçüncü kuşak üniversitelere dönüşümünü hazırlayan

sebepler sosyolojik, finansal ve işlevsel değişiklikler olmak üzere üç ana

başlık altında toplanabilir. Aşağıda bu ana başlıkların genel bir

değerlendirmesi verilmiştir:

2.1. Sosyolojik Değişimler

Üniversitelerde değişime neden olan sosyolojik olaylar aşağıdaki alt

başlıklarda ele alınabilir:

Küreselleşme: Küreselleşme, ülkeler arasındaki iktisadi, sosyal ve siyasal

ilişkilerin gelişmesi, farklı toplum ve kültürlerin inanç ve beklentilerinin

daha iyi tanınması, uluslararası ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbiriyle

bağıntılı konuları içeren bir kavramdır (Akın, 1998, s.37). Küreselleşme ile

dünya üzerinde yaşayan toplumların birbirlerinin etkisine daha açık hale

geldikleri, aralarındaki ilişkilerin her anlamda daha yoğunlaşmaya başladığı

bir teknolojik gelişme evresine işaret edilmektedir. Küreselleşme sosyal

ilişkilerin yoğunlaşmasına ve ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal

bütünleşmenin artmasına yol açmaktadır (Aktan, 2007).

Küreselleşme her şeyde olduğu gibi eğitimde de etkisini göstermiştir. Bu

etki ile üniversiteler sadece bulundukları çevreye değil, tüm dünyaya hitap

eder ve sadece bulundukları çevreden değil, tüm dünyadan öğrenci çeker

hale gelmişlerdir. Aynı hareketlilik akademik kadroda da görülmüş, öğretim

üyelerinin başka ülkelerde çalışma imkân ve olasılıkları artmış, akademik

hareketlilik kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Ayrıca üniversitelerde

düzenlenen tüm faaliyetler, gerçekleştirilen buluşlar ve hayata geçirilen

uygulamalar küresel anlamda her türlü katkıya açık hale gelmiş ve kısa

zamanda küresel olarak paylaşılmıştır (Aktan, 2007).

20

Küreselleşmenin etkisiyle İngilizce bir dünya dili olarak kabul edilmeye

başlanmıştır. Bu durum kaynaklara erişimi kolaylaştırdığı gibi, öğrenci ve

öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları arasında rahatça yer

değiştirebilmelerini de sağlamıştır.

Eğitim kurumları arasındaki iletişim, en iyi eğitim öğretim uygulamalarının

dünya çapında bilinmesini ve adapte edilmesini kolaylaştırmıştır. Bu durum

eğitimin iyileştirilmesi kadar ekonominin de iyileştirilmesini sağlamıştır.

Günümüzde ülkeler eğitimde başarının elde edilmesiyle ekonominin

büyümesi arasında çok yakın bir ilişki olduğunu ileri sürmektedirler.

Ülkelerin yaşam standartlarını yükseltme çabaları aslında böyle bir çerçeve

üzerine oturtulmaktadır. Toplumların bu görüşü benimsemelerinin temel

nedeni hızla yoğunlaşan küresel ekonomik rekabettir. Bu bağlamda

toplumlar eğitim üzerine daha çok yoğunlaşmakta ve kendi ülke sınırlarının

dışına çıkarak en iyi eğitim modellerini örnek alma çabası içine

girmektedirler (Ekin, 1997, s.14).

Nüfus Artışı: Modern üniversitelerin kuruluşuna zemin hazırlayan

unsurlardan biri de nüfus artışı olmuştur. Nüfus artışı doğal olarak

yükseköğretime olan talebin de artmasına neden olmuştur. Öğrenci

sayısındaki artışa paralel olarak yükseköğretim kurumlarının sayısında da

artış meydana gelmiştir. Bu durumun bir sonucu olarak kar amacı gütmeyen

üniversiteler (vakıf üniversiteleri), kar amacı güden üniversiteler (özel

üniversiteler) ve şirket üniversiteleri sayıca artmaya başlamıştır (Günay ve

Günay, 2011; s.21).

Siyasal Reformlar: Yükseköğretimi etkileyen siyasal reformlar başlığı

altında devletin küçültülmesi ve yeniden yapılandırılması, iyi yönetim

uygulamaları ve devlet reformları sayılabilir. Bu gelişmelerin

toplanabileceği alt başlıklar ise yükseköğretimde demonopolizasyon,

serbestleşme ve deregülasyon, hesap verme sorumluluğu, saydamlık,

desantralizasyon, özelleştirme olarak sıralanabilir. Ayrıca devlet

üniversitelerinde geleneksel ‘meslektaşlar yönetimi modeli’nin terk

edilmesi ve bunun yerini "girişimci üniversite yönetimi" modelinin alması

üniversiteleri etkileyen önemli gelişmelerden siyasal reformlar başlığı

altında toplanabilecek olanlarıdır. (Aktan, 2007)

Teknolojik İlerlemeler ve Bilgi Toplumunun Oluşumu: Bilgi toplumu,

bilginin üretilmesinin ve paylaşılmasının hız kazandığı günümüz toplumuna

verilen isimdir. Bilgi toplumunda yakın çağa damga vuran bilgi patlaması

sonucu temel üretim faktörü bilgi haline gelmiş, bilginin işlenmesinde ve

depolanmasında bilgisayar ve iletişim teknolojileri temel alınmıştır (Tonta,

1999; s.365)

21

Teknolojinin günlük yaşamın her alanının vazgeçilmez bir parçası haline

gelmesi ve eğitimde yaygın olarak kullanılmaya başlanması bilgi

toplumunun oluşumunu hızlandırmıştır. Eğitimde internetten

faydalanılmaya başlanması ile uzaktan eğitim, on-line eğitim ve e-öğrenme

tabir edilen eğitim türleri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Eğitim sürekli

hale gelmiş ve bireyselliği sağlanmıştır. Bilgi toplumunun önemli bir

özelliği de kişilere yeni bakış açıları kazandırmasıdır. Bu bakış açıları

sayesinde disiplinler arası ve çok disiplinli eğitim mümkün hale gelmiş,

araştırmalar ve uygulamalar yeni bir yön kazanmıştır. Öğrencilerin tüm bu

gelişmelerin odak noktasında görülmesi gerektiği görüşü yaygınlık

kazanmış, okulun tüm iş süreçleri öğrencilere bu özellikleri kazandıracak

şekilde yeniden yapılandırılmasına önem verilmiştir. Okulların öğrencilere,

bilgi toplumunun özelliklerine uygun olarak öğretimin eleştirel, yaratıcı,

bilimsel düşünme gibi yeterlikleri yanında; olgu, kavram ve olaylara karşı

analiz, sentez ve değerlendirme yapabilme gibi özellikleri de kazandırması

gerektiği vurgulanmıştır (Parlar, 2012; s.207).

2.2 Finansal Yapıdaki Değişimler

Üniversitelerin Üçüncü Kuşak Üniversite modeline dönüşmelerinde onları

finansal açıdan etkileyen bazı değişimler de etkili olmuştur. Bu değişimleri,

“Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” ve “Araştırmaların

Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar” olmak üzere ikiye

ayırmak mümkündür:

Talep Artışından Kaynaklanan Finansal Zorluklar: İkinci Dünya

Savaşından sonra nüfusun artması üniversitelere olan talebin artmasına yol

açmış ve devlet tarafından kurulan üniversiteler gittikçe artan talebi

karşılamakta yetersiz kalmıştır. Devlet fonlarının yetersiz kaldığı bu durum

vakıf üniversiteleri, özel üniversiteler ve şirket üniversitelerinin kurulmasını

gündeme getirmiştir (Tierney, 2006; s.4).

Araştırmaların Değişen Tabiatından Kaynaklanan Finansal Zorluklar:

Araştırmalar disiplinler arası veya çok disiplinli olarak yürütülmeye

başlanmış, bu durum araştırmaların maliyetlerini yükseltmiştir.

Üniversiteler bu yükselen maliyetleri karşılamak için kaynak arayışına

girmişlerdir.

Öte yandan disiplinler arası araştırmalar gerekli hale geldiğinden bu

araştırmaları yapacak olan ekiplerin boyutu da büyümüş ve ekipler daha çok

nitelikli uzmanlardan oluşturulmaya başlanmıştır. Bu durum bazı üst düzey

22

üniversitelerin devletin sağladığı fonlar dışındaki fonlara yönelmelerine

neden olmuştur (Wissema, 2009; s.25).

2.3 İşlevsel Değişimler

Toplumun ve iş dünyasının farklılaşan talep ve beklentileri üniversitenin

işlevlerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. İşlevsel değişimler başlığı

altında toplanabilecek bu farklılıklar aşağıdaki alt başlıklarda ele alınabilir:

Disiplinler arası Araştırmaların Artması: Üniversitelerin temel

fonksiyonlarından biri olan bilim üretme, disiplinler arası araştırmaların

artması ile hız kazanmıştır. Pek çok üniversitede disiplinler arası

araştırmalar yürüten araştırma merkezleri ve enstitüler mevcuttur.

Disiplinler arasındaki sınırların yavaş yavaş ortadan kalkması ve ortak

çalışmalar yürütülmesi ile pek çok alanda bilime büyük katkılarda

bulunulmuştur (Brint, 2005).

Ar-Ge Faaliyetleri: Öte yandan savunma, tarım, sağlık, ulaştırma gibi

bakanlıklar uygulamalı araştırmalar için kendi enstitülerini kurmaya

başlamışlardır. Endüstriyel şirketler temel araştırmaların yanı sıra

uygulamalı araştırmalar da yaparak büyük ölçekli Ar-Ge etkinliklerine

başlamışlar, böylece özel Ar-Ge kuruluşları ortaya çıkmıştır. Bu eğilim II.

Dünya Savaşı’ndan sonra daha da artmaya başlamıştır. Üniversiteler bilim

üretmeye, şirket ve hükümetlerin sponsorluğunu yaptığı enstitüler uygulama

araştırmaları yapmaya devam etmişler ve ikisi arasındaki sınırlar kapalı

kalmıştır (Wissema, 2009; s.25).

Üniversite-Sanayi İşbirliği ve Girişimciliğin Yükselmesi: Kuruldukları

yıldan itibaren üniversitelerin temel görevi eğitim vermek olmuştur. Bu

durum sanayi devrimine kadar bu şekilde devam etmiş, üniversiteye

başlayan öğrenciler belli konularda eğitim almışlar ve bir iş sahibi olarak

mezun olmuşlardır. Ancak sanayi devrimi yıllarına gelindiğinde

üniversitelerin bu temel görevinde bir değişme olmuş ve üniversiteler artık

sadece eğitim veren değil, araştırma da yapan kurumlara dönüşmüşlerdir.

Teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği 1980'li yıllar sonrasında ise

bu işlevlere bir yenisi daha eklenmiş ve üniversiteler hem eğitim veren hem

araştırma yapan hem de yaptıkları araştırmaların sonuçlarının uygulamaya

dökülmesi sürecine katılan kurumlara dönüşmüşledir. Bu durum ilk olarak

Amerikan üniversiteleri ile ilişkili olarak kurulan teknoloji temelli

şirketlerde kendini göstermiştir (The Entrepreneurial and Innovative

University Report, 2013; s.5).

23

Amerikan üniversitelerinden yeni bilişim teknolojisi şirketlerinin ortaya

çıkması ve bu şirketlerden bazılarının büyüyüp dünyanın en iyileri arasında

yer almaları üniversitelerin teknoloji temelli girişim kümelerinin beşiği

olabileceğini göstermiştir (Wissema, 2009; s.26).

Rekabetin Artması: Küreselleşmenin etkisi ile öğrenci ve öğretim üyelerinin

hareket serbestisi kazanması üniversiteler arasında rekabetin artmasına yol

açmıştır. İngilizce’nin uluslararası dil olarak yaygınlaşması tarafından da

desteklenen bu değişim sonucunda üniversiteler sadece bulundukları

bölgelerden ya da ülkeden değil başka ülkelerden de öğrenci ve öğretim

üyesi çekmeye başlamışlardır. Üniversitelerin kendilerinden başka

kurumların verdiği lisans ve lisansüstü derecelerini kabul etmeleri

Avrupa’da rekabeti daha da arttırmıştır (Crosier, Purser ve Schmidt, 2007;

s.43).

Bu durum bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle de körüklenmiş

ve örgün eğitimin yanı sıra yaygın eğitim de talep görmeye başlamış, sayıca

artan üniversiteler öğrenci çekebilmek için birbirleri ile adeta yarışa

girmişlerdir.

İletişim teknolojisindeki gelişmeler, yükseköğretiminin küreselleşmesinde

öğrencilerin yer değiştirmesine bağlı olmayan yeni hareketlilik biçimleri

yaratmaktadır. Bu bağlamda son yıllarda 'program hareketliliği' uygulaması

yaygınlaşmıştır. Bu uygulama çerçevesinde öğrenciler bir başka ülkenin

eğitim programlarına yurt dışına gitmeden ve genellikle sanal eğitim

tekniklerinden yararlanarak kendi ülkelerinde kayıt olabilmekte ve derece

alabilmektedirler. Bu tür bir başka uygulama ise gelişmiş ülke

üniversitelerinin başka ülkelerde açtıkları yerleşkelerde eğitim vermesi

şeklinde olmakta ve bu durum da bir tür kurumsal hareketlilik yaratmaktadır

(YÖK, 2007; s.15).

Bilgi Toplumunun Beklentileri: Yükseköğretimden bilgi toplumunun

gerektirdiği nitelik ve çeşitlilikte insan gücünü yetiştirmesi ve bilgiye dayalı

hale gelen ekonomilerin itici güçlerinden biri olması beklenmektedir.

Yükseköğretimin toplumlar, ekonomiler ve bireyler için öneminin daha da

artmasına paralel olarak yükseköğretim kurumlarından talepler ve

beklentiler de artmış ve çeşitlenmiştir. Üniversitelerden yüksek becerilerle

donanmış her düzeyde nitelikli insan gücü yetiştirmesi, daha fazla mezun

vermesi, bilgi yoğun faaliyetler gerçekleştirmesi, teknoloji üretmesi, yaşam

boyu öğrenme ihtiyaçlarını karşılaması ve topluma yönelik hizmetler

üretmesi beklenmektedir (Çetinsaya, 2014; s.27).

24

3. ÜÇÜNCÜ KUŞAK ÜNİVERSİTELERİN ÖZELLİKLERİ

Toplumda ve dolayısıyla da üniversitelerde gittikçe daha fazla hissedilmeye

başlayan sosyal, finansal ve işlevsel değişimler zamanla üniversitelerde bir

dönüşüme neden olmuş ve Üçüncü Kuşak Üniversiteler hayata geçmeye

başlamıştır.

3.1 Yapısal Özellikler

Günümüzde ABD'de bulunan büyük üniversiteler başta olmak üzere

dünyanın önde gelen üniversitelerinin kazanmış olduğu ve modern

üniversitelerin sahip olması beklenen özellikler aşağıdaki başlıklar altında

toplanabilir:

Üniversiteler arası rekabetin oluşması: 1980'li yıllarda yükseköğretim bir

'demonopolizasyon' ve 'deregülasyon' sürecinden geçmiştir.

Demonopolizasyon yükseköğretim hizmetlerinde yasal tekel statüsünün

kaldırılmasını ifade etmektedir. Bu süreçte çeşitli gerekçelerle oluşturulan

devlet tekelleri kaldırılarak sektör piyasaya açılmıştır. Böylece söz konusu

yükseköğretim hizmetlerinde devlet dışında özel sektörün de faaliyette

bulunmasına imkân sağlanmıştır. Bu açıdan söz konusu süreci

"serbestleştirme" (liberalizasyon) olarak da adlandırmak mümkündür

(Aktan, 2007; s.4).

Çeşitli nedenlerle yükseköğretim hizmetlerinin piyasa tarafından da

sunumunun mümkün olabileceğinin ileri sürülmesi ve bu görüşün

benimsenerek kabul görmesi sonucunda bu alanda reform olarak

nitelendirilebilecek yeni eğilimler ortaya çıkmıştır. Hizmet ağırlıklı devlet

sunumunun ve daha çok vergiye dayalı finansmanın yerini piyasa ağırlıklı

bir hizmet arzı ve finansman almıştır. Bu süreci "marketizasyon" ya da

piyasalaştırma olarak tanımlamak mümkündür (Aktan, 2007; s.4; Kaneko,

2004; s.6).

Deregülasyon devletin çeşitli gerekçelerle ekonomiye yönelik

düzenlemelerinin azaltılmasını veya kaldırılmasını içerir. Deregülasyon

süreci içerisinde mevcut sektördeki rekabete yönelik sınırlamalar ve

düzenlemeler kaldırılır. Temel amaç rekabetin canlandırılması ve

verimliliğin arttırılmasıdır. 1980'li yıllarda yükseköğretimde regülasyon

uygulamaları yaygınlık kazanmıştır (Aktan, 2007; s. 6).

1980'li yıllardan sonra Türkiye'de de üniversitelerin sayısında bir patlama

yaşanmıştır. 1982’de 27 olan üniversite sayısı 2013 sonunda 175’e

ulaşmıştır. 1982 ile 2005 arasındaki dönemde toplam 50 yeni devlet ve

25

vakıf üniversitesi açılmıştır. 2006 ile 2013 yılları arasında ise toplam 81

yeni devlet ve vakıf üniversitesi açılmıştır (Çetinsaya, 2014; s.13). 2016

yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 193 olmuştur. (YÖK, 2016)

Disiplinler arası ve disiplinler üstü araştırmaların artması: Bu durum

olaylara değişik disiplinlerin bakış açıları ile bakmayı gerekirmiş ve enstitü

yapısının yükselmesini sağlamıştır. Disiplinler arası araştırmanın öne

çıkmasında en önemli nedenlerden biri, karşı karşıya kalınan sorunların

karmaşıklığı ve mevcut disiplinlerin bu sorunlara tek başlarına çözüm

getirememesidir. Disiplinler problemlere kendi bakış açılarından, kendi

yöntem bilimlerini ve kendi terminolojilerini kullanarak yorum getirirler.

Oysa özellikle karmaşık problemlerde ekonomik problem, fiziki problem,

kimyasal problem diye bir şey yoktur, ekonomik yönü, fiziki yönü,

kimyasal yönü olan problemler vardır ve bilimin bu sorunlara disiplinler

arası bir yaklaşım sunabilecek şekilde örgütlenmesi, sorunların bir

düzlemde bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. (Ulusoy, 2007; s.389)

Tasarım fakültelerinin yer almaya başlaması: Öğrenim çok boyutlu bir

süreç ve çok boyutlu bir eylemdir. İki ana boyutunu bilim ve sanat

oluşturur. Bilim görünen dünyanın sırlarını çözmeye çalışırken sanat da

görünmeyen dünyanın sırlarını çözmeye çalışır. Bilim ve sanat görünen ve

görünmeyen dünya gibi, bir bütünün iki yarısıdır. Sanatsız bilim, bilimsiz

sanat olmaz. Çünkü sanatsız bilim yüzeysel, bilimsiz sanat da yoksul olur

(Gürdoğan, 2000). Bilimin sanatla birleşmesinin en güzel örneği tasarım

fakültelerinde görmek mümkündür. Tasarım fakültelerinin doğmasına ve

yükselmesine yol açan bir diğer unsur disiplinler arası çalışmaların önem

kazanmasıdır. Tasarım okulları yeni girişimciler için kaynak açısından altın

madenleri olarak nitelendirilmektedirler. Yaratıcılık, tasarım ve ergonomi

sağlam bir mühendislik bilgisi ile birleşince güçlü tasarımlar ortaya

çıkarılabilmekte ya da mevcut nesnelerin farklı bir bakış açısıyla yeniden

yorumlanması sağlanabilmektedir (Wissema, 2009; s. 51).

3.2 Sosyal Özellikler

Küreselleşme İle Gelen İletişim Kolaylığı ve Hareket Serbestisi:

İngilizce’nin küresel dil olarak yaygınlaşması ve kabul görmesi İngilizce

eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının artmasına, buna bağlı olarak da

İngilizce müfredatın ve eğitimin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Aynı

zamanda sınır ötesi eğitim yapan yükseköğretim kurumlarına olan talepte de

bir artma gözlenmektedir (Aktan, 2007; s.2).

26

Yurt dışında eğitim görme fırsatlarının iyileştirilmesi üniversitelere en iyi

öğrenciler için etkin bir şekilde rekabet etme şansı vermiştir.

Akademisyenler de küresel akademik pazarda en iyi kariyer fırsatlarının

peşinden koşarak daha gezgin hale gelmişler, bunun sonucu olarak önde

gelen üniversiteler kadroları için küresel akademik pazara yönelmişlerdir.

İletişim olanaklarının artması ve ulusal/uluslararası yolculukların daha rahat

ve ucuz yapılabilmesi, şirketlerin araştırma faaliyetlerini farklı ülkelerdeki

veya şehirlerdeki üniversitelere yönlendirmelerine, küresel pazara

yönelmelerine neden olmuştur. Üniversiteler en iyi öğrenciler, en iyi

akademisyenler, en iyi araştırma sözleşmeleri için rekabet etmeye

başlamışlardır (Eğrican, 2011).

Kültürel Etkileşim: Bu durum modern üniversiteleri çok kültürlü

üniversiteler haline getirmiştir. Bu üniversitelerde tüm personel ve

öğrenciler farklılıklar içinde çalışmayı öğrenmekte ve bu durumun getirdiği

avantajla yaratıcılıklarını sonuna kadar kullanma fırsatı bulmaktadırlar.

Böyle bir ortamda iletişimin gerçekleşebilmesi için ortak dil olarak İngilizce

kullanılmaktadır. İngilizce uluslararası şirketlerin, iş dünyasının ve

diplomasinin dili olduğu gibi üniversitenin de dili olmuştur (Wissema,

2009; s.41).

Avrupa Yüksek Öğretim Alanının Oluşturulması: Bu durum anlaşmaya imza

atan ülkeler arasında yükseköğretimin önemli ölçüde standardizasyona

kavuşturulmasını gerekli kılmıştır. Bu süreçte önemli bir adım olan Bologna

süreci ile öğrenci ve akademik personelin uluslararası alanda üniversiteler

arasında gidiş gelişi kolaylaşmıştır. Bu yeni yapı Avrupa yükseköğretim

sisteminin çekiciliğini ve rekabetçiliğini arttırmayı, öğrencilerin rahatça

ülke değiştirebilmelerini ve farklı ülkelerde iş sahibi olmalarını

kolaylaştırabilmektedir (Lambert ve Butler, 2006; s.33).

3.3 İşlevsel Özellikler

Bilginin Kullanımına Verilen Önem, Bilgiden Yararlanılması:

Üniversitelerde yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan teorik bilginin

üniversite dışı camia tarafından kullanılması üniversite-sanayi işbirliğine

adım atılmasını sağlamıştır. Üniversite ve endüstriyi değişime zorlayan ve

birbirine yakınlaştıran birkaç neden vardır. Bunlardan biri araştırma

maliyetlerinin sürekli artması, araştırmacıların ve öğretim üyelerinin bu

maliyetleri üniversitelerden (vakıf üniversitesi) veya hükümetten (devlet

üniversitesi) sağlamakta zorluk çekmeleri ve başka finansman seçenekleri

aramalarıdır. Bunun sonucu olarak dünyanın lider üniversiteleri teknoloji

odaklı şirketlerle işbirliği aramış ve modeller geliştirmişlerdir. Diğer bir

27

neden, şirketlerin gelecekteki rekabet güçleri için yaşamsal önem taşıdığına

inandıkları ana araştırma projelerini tamamen kendilerinin yürütmeleri

yerine, yüksek standartlara sahip üniversitelerle birlikte çalışma arayışına

girmeleridir. (Eğrican, 2011)

Ortak Çalışmalar: Akademik ve endüstriyel araştırmaların ayrı dünyaları

giderek bütünleşmektedir. Bu durum bu yakınlaşmanın sadece akademik ve

endüstriyel çevre ile sınırlı kalmamasına ve pek çok ortağın işbirliğini

gerektiren daha kapsamlı bir yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Oluşan bu yapı Wissema tarafından "Bilgi Tekerleği" olarak adlandırılmıştır

(Wissema, 2009; s.44). Bu terim üniversitelerin içinde ya da etrafında ve

bazen de üniversite binaları içinde yerleşmiş olup bu üniversiteyle, onun

akademisyenleri ve araştırma ekipleriyle ve birbirleri ile işbirliği yapan

kuruluşlar grubunu kastetmek üzere kullanılmaktadır. Aşağıdaki şekilde

bilgi tekerleği şeması görülmektedir.

Şekil 1: Bilgi Tekerleği Şeması

Kaynak: Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversiteler: İstanbul, Özyeğin Üniversitesi

Yayınları. s.44.

Bu yapı üniversitenin araştırma ve eğitim birimlerine ek olarak şirketlerin

Ar-Ge bölümlerini ve bağımsız Ar-Ge kuruluşlarını, tekno-öncüler için

çeşitli olanakları, yatırımcılar, muhasebeciler, hukukçular, iş yönetimi

danışmanları ve fikri mülkiyet uzmanları gibi kişileri barındıran profesyonel

servisleri kapsamaktadır. Yapıda ne kadar çok unsur bulunursa ve bunlar

kendi aralarında ne kadar çok etkileşimde bulunursa o kadar büyük bir

28

sinerji yaratılacak ve yapı o kadar güçlü olacaktır. Dünya çapında

performansa ancak böyle bir etkileşim ve sinerji ile ulaşılabilir (Wissema,

2009; s.43). Modern üniversiteler etraflarında gelişen bilgi kuruluşlarının

merkezi konumunda rol almalıdırlar.

3.4 Finansal Özellikler

Ortaçağda üniversitelerin finansmanı kilise tarafından yapılmaktaydı.

Üniversiteler daha sonra krallıklardan, sahip oldukları mülklerden gelir elde

etmeye başladılar. Ortaçağ üniversitelerinden bazılarında ağırlıklı olarak

zenginler ve asiller ders görüyordu ve bu üniversiteler öğrencilerin

verdikleri paralarla ayakta duruyorlardı. Humboldt Üniversitesinin hayata

geçirilmesiyle yükseköğretimin finansmanı devlet tarafından sağlanmaya

başladı. Finansmanın devlet tarafından karşılanması devlete üniversite

üzerinde büyük bir kontrol gücü vermiş ve üniversitelerin özerkliklerini

tehlikeye sokmuştur (Aktan, 2007; Wissema, 2009; s.160)).

Yeni Kaynak Arayışları: Öte yandan 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren

yükseköğretimde büyük bir talep artışı yaşanmaya başlanmış, bu durum

kamu harcamalarında önemli bir artışa yol açmıştır. Yükseköğretime

yönelik kamu harcamalarındaki bu büyük artışın ilk önemli sonucu kamu

otoritelerinin üniversite sistemine müdahalesinin ve denetiminin artması

olmuştur. Bu durum yönetim süreçlerinin de bu çerçevede şekillenmesine

yol açmıştır. İkinci sonucu böylesi hızla büyüyen yükseköğretim sistemleri

için sarf edilen kamu harcamalarındaki büyük artışın finansman sorununa

yol açması olmuştur. Arz/talep açığını karşılayabilmek ve büyümeyi

sürdürebilmek için özel finansman arayışı başlamış, devlet kurumlarında

özelleşme eğilimi oluşmuştur. Bunun sonucu olarak kar amacı güden veya

gütmeyen özel yükseköğretim kurumlarına izin verilmeye başlanmış ve

vakıf/özel yükseköğretim kurumlarının sistem içerisindeki rolü artmaya

başlamıştır. Son yıllarda dünya genelinde yükseköğretim kurumlarının

sayısı hızla artarken devlet üniversiteleri de daha az kamu kaynağı

kullanmaya, kamu dışı kaynak bulmaya ve kendi öz kaynaklarını

geliştirmeye başlamışlardır (Altbach, Reisberg ve Rumbey, 2009; s.10).

Üniversiteler bu süreçte en çok parasal kaynak ihtiyacı duymuşlardır. Bu

nedenle kaynak arayışına girmişler ve kaynaklarını çeşitlendirmek için

çeşitli yöntemler geliştirmeye başlamışlardır. Üniversite sanayi işbirliğine

gitmek, öğrencilerden eğitime katkı talebinde bulunmak, mezunlardan ve iş

adamlarından bağış toplamak, araştırmalar için şirketlerden sponsorluk talep

etmek, kuluçka merkezlerinde yeni şirketlerin hayata geçirilmesi sürecine

katkıda bulunmak ve daha sonra bundan kazanç elde etmek bu yöntemler

29

arasında sayılabilir. Bu yöntemler arasında en çok ses getireni ve

yaygınlaşanı sadece finansal zorluklar sonucu olarak değil, 21. yüzyılın

dünyamıza getirdiği tüm değişiklerin sonucu olarak ortaya çıkan girişimci

üniversite modeline dönüşmek olmuştur. (Aktan, 2007; s.14, 29; Timur,

2000)

4. SONUÇ

Üzerinde yaşadığımız dünya, içinde bulunduğumuz toplum sürekli olarak

değişim yaşamakta ve eğitim kurumları da, toplumun tüm kurumları gibi,

bu değişimlerden etkilenmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak tüm

eğitim kurumlarında olduğu gibi üniversitelerde de toplumun farklılaşan

beklentilerine cevap verebilecek bir takım değişimler yaşanmakta, yenilikler

hayata geçirilmektedir. Günümüzün talep ve beklentilerine göre şekillenmiş

olan üniversiteler “Üçüncü Kuşak Üniversiteler” olarak adlandırılmıştır.

Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar paralelinde şekillenen bu yeni

üniversite modelinin en belirleyici özellikleri uluslararasılaşma,

disiplinlerarasılaşma ve kurumlararasılaşma olarak gerçekleşmiştir.

İletişim ve ulaşım kolaylığı sağlayan teknolojik yenilikler sayesinde ülkeler

arasındaki sınırlar kalkmış, bu durum öğretim üyelerine ve öğrencilere

hareket serbestisi kazandırmıştır. Bu sayede artan bilimsel hareketlilik

araştırmalara kültürler arası ve disiplinler arası bakış açısı kazandırmış ve

canlılık getirmiştir. Bilgi sadece üniversiteler arasında değil, diğer kurumlar

arasında da paylaşılmaya başlanmış, yükseköğretim kurumları ile sanayi

arasında işbirliği doğmuştur. Üniversitelerde üretilen bilginin sanayi

kurumlarında pratiğe dökülmeye başlanmasıyla, üniversiteler bilginin

sadece üretilmesinde değil uygulamaya konulmasında da söz sahibi olmaya

başlamışlar ve üniversite-sanayi işbirliği doğmuştur.

Üniversite-sanayi arasındaki destek ve işbirliği üniversitelere üçüncü kuşak

üniversite olmanın en belirgin özelliği sayılabilecek olan girişimci

üniversite olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bağlamda girişimci ve

yenilikçi üniversite olmak tüm üniversitelerin önem verdiği bir özellik

haline gelmiştir. Üniversiteler bu süreçte başarıyla ilerleyebilmek için

sadece girişimciliği teşvik etmekle kalmayıp, öğrencilerine girişimcilik

becerileri ve kafa yapısı kazandırmak ve onları geleceğin iş arayan değil, iş

yaratan bireyleri haline getirmek amacıyla gerekli adımları atmaya

başlamışlardır.

30

Uygarlığın beşiği olarak nitelendirilebilecek olan üniversiteler dün olduğu

gibi bugün de gelecek nesillerin şekillendiği, yeniliklerin ve değişimin

doğup yeşerdiği kurumlardır. Bu durum yarın da bu şekilde devam edecek,

üniversiteler gelecek yıllarda da bilimsel ve kültürel yenilikler paralelinde

gelişip değişecekler ve toplumlara yön vermeye devam edeceklerdir.

Geleceğin üniversitelerinin nasıl olacağı konusunda eğitimciler ve

futuristler çoktan fikir yürütmeye ve tahminlerde bulunmaya başlamışlardır.

Ancak tahminler ve öngörüler ne kadar cesur ve farklı olursa olsun,

değişmeyecek tek şey üniversitelerin bilimin ve yeniğin yuvası olduğu ve

geleceği şekillendirecek yeni buluşların ortaya çıkmasında, bunları

gerçekleştirecek gençlerin yetiştirilmesinde dün olduğu gibi yarın da inkar

edilemez bir role sahip olacaklarıdır.

31

KAYNAKLAR

Akın, H. Bahadır "21.Yüzyılın Eşiğinde Küreselleşme ve Küresel İşletmeler" Finans

Dünyası Dergisi, Ocak 1998.

Aktan, C.C. (2007). Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni

Paradigmalar, s.14 07.09.2014’de http://www.canaktan.org/egitim/global-

trendle/aktan-trendler.pdf adresinden indirildi.

Altbach,P. G., Reisberg, L.,& Rumbley, L. (2009) Trends in Global Higher

Education: Tracking An Academic Revolution. Paris: UNESCO

Aydeniz, H. (2014). Bilginin Reorganizasyonu ve Üniversite: Yeni Bir Arayış

Üzerine Bir Çerçeve, İnsan ve Toplum Dergisi 4(8) s.30

http://insanvetoplum.org/index.php/IVT/article/viewFile/233/207 17.07.2015

Brint, S. (2005). Creating the Future: ‘New Directions’ in American Research

Universities. Minerva, 43 (1) : s.23-50 04.04.2014’de http://www.higher-

ed2000.ucr.edu/Publications/Brint%20(2005).pdf adresinden indirildi.

Çetinsaya, G. (2014). Büyüme, Kalite, Uluslararasılaşma: Türkiye Yükseköğretimi

İçin Bir Yol Haritası, Yükseköğretim Kurulu Yayın No: 2014/2, Eskişehir: Anadolu

Üniversitesi Basımevi

Crosier, D., Purser, L. & Schmidt, H. (2007) Trends V-Universities Shaping the

European Higher Education Area, Brüksel: European University Association,

15.11.2014’de http://static.uni-graz.at/fileadmin/lehr-studienservices/Der_Bologna-

Prozess/eua_trends_v_for_web.pdf adresinden indirildi.

Doğramacı, N. (2007). Türkiye'de ve Dünya'da Yüksek Öğretim Yönetimi,

Ankara, Meteksan AŞ. s.3

Eğrican, N. A. (2011) Bilginin Kullanılması, 3. Kuşak Üniversiteler, İstanbul:

Tesisat Dergisi, sayı 184,

Ekin, N.(1996). Küreselleşme ve Gümrük Birliği: Rekabet Gücüne Sosyal

Boyutlu Bir Yaklaşım. İstanbul: İTO Yayın No: 1996-32. s.81 07.04.2014’de

http://www.ito.org.tr/itoyayin/0009906.pdf adresinden indirildi.

Gümüş, T. (2010). Ortaçağ'dan Erken Modern Döneme Batı Avrupa'da Eğitim

Tarihi: Yeni Yaklaşımlar. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı

1, Haziran 2010, ss. 025-040 10.03.2014'de

http://dergipark.ulakbim.gov.tr/mersinefd/article/viewFile/1002000037/1002000033

adresinden indirildi.

Günay, D. & Günay, A. (2011) 1933'ten Günümüze Türk Yüksek Öğretiminde

Niceliksel Değişmeler. Yüksek Öğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 1,

Sayı 1, s.1-22; DOI: 10.5961/jhes.2011.001; 10.01.2015'de http://higheredu-

sci.beun.edu.tr/text.php3?id=1517

32

Gürdoğan, N. (2000) Nazif Gürdoğan'la Görünmeyen Üniversite Üzerine , Ay Vakti,

Düşünce-Kültür ve Edebiyat Dergisi, 3. Sayı, Aralık 2000 27.03.2016 tarihinde

http://www.ayvakti.net/ayvakti-gezi/item/nazif-gurdoganla-gorunmeyen-universite-

uzerine adresinden indirildi.

Kaneko, M. (2004). Modern University and the Market Forces. 15.09.2014'de

http://ump.p.u-tokyo.ac.jp/crump/resource/crump_wp_no1.pdf adresinden indirildi.

Kasap, B. (2014). Batı'da ilk Üniversiteler. Hece Dergisi Batı Medeniyeti Özel

Sayısı 28 (210-211-212), Ankara, Hece Yayınları.

Kyrö, P. ve Mattila, J. (2012). Towards Future University by Integrating

Entrepreneurial and the 3rd Generation University Concepts. 12.11.2014'de

http://pyk2.aalto.fi/ncsb2012/Kyro.pdf adresinden indirildi.

Lambert, R ve Butler, N. (2006). The Future of European Universities: Renaissance

or Decay? Center for European Reform, London, s.55-56 12.05.2014'de

https://globalhighered.files.wordpress.com/2009/09/p_67x_universities_decay_3.pdf

adresinden indirildi.

Okur,H.(2014) TACHE 2014

http://www.medeniyet.edu.tr/Guncel_Haberler_universitemiz_bir_ilke_daha_imza_a

tiyor_.html 22.05.2015

Parlar, H. (2012) Bilgi Toplumu, Değişim ve Yeni Eğitim Paradigması. Yalova

Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 4, Nisan 2012-Eylül 2012, s. 207 (193-209)

Rukancı, F. & Anameriç, H. (2004) Ortaçağda İlk Üniversiteler: Studium Generale.

Felsefe Dünyası, 2004/1 sayı, 39, s.171 25.09.2014'de

http://felsefe.kku.edu.tr/belgeler/edergiler/felsefe_dunyasi/ adresinden indirildi.

Skribans,V., Lektauers, A. & Merkuryev, Y. (2013). Third Generation University

Strategic Planning Model Development, Riga Technical University, 04.03.2015'de

https://mpra.ub.uni-muenchen.de/49168/1/MPRA_paper_49168.pdf ) adresinden

indirildi.

The Entrepreneurial and Innovative University Report, 2013, Office of Innovation &

Entrepreneurship Economic Development Administration, US Deparment Of

Commerce, s.9, 14.07.2014’de

http://www.eda.gov/pdf/The_Innovative_and_Entrepreneurial_University_Report.p

df adresinden indirildi.

Tierney, T.J. (2006) How is American Higher Education Measuring Up? American

Higher Education: How Does It Measure Up For the 21th Century? The National

Center for Public Policy and Higher Education, National Center report, San

Hose, Ca. Mayıs, s.4

Timur, T. (2000). Toplumsal Değişme ve Üniversiteler. Ankara: İmge Kitabevi. s 50

Tonta, Y. (1999). Bilgi toplumu ve bilgi teknolojisi. Türk Kütüphaneciliği, 13 (4),

363-375

33

Ulusoy, G. (2007). Disiplinlerarası Araştırma ve Eğitim, Değişim Çağında

Yükseköğretim, Global Trendler, Paradigmal Yönelimler, Ed. Aktan, C. C.. İzmir:

Yaşar Üniversitesi. s. 389-398

YÖK, (2007). Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi. Ankara: Yüksek Öğrenim

Kurulu Yayınları 04. 10.2014'de

http://www.yok.gov.tr/documents/10279/30217/yok_strateji_kitabi/27077070-cb13-

4870-aba1-6742db37696b

YÖK, 2016; 2015-2016 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistikleri; 05.06.2016’da

https://istatistik.yok.gov.tr/ adresinden indirildi.

Wissema, J.G. (2009). Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru. İstanbul: Özyeğin

Üniversitesi Yayınları s.18-21, 43-45, 69, 74, 121, 145

34

GEÇ OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA RESMİ

FUHUŞ POLİTİKASI: TOPLUMSAL KONTROL VE

AHLAK KAVRAMI

Dr. İbrahim Halil KALKAN

[email protected]

ÖZET

Elinizdeki çalışma geç Osmanlı Dönemi’nin resmi fuhuş politikasını bu dönemin

öncesine de uzanan tarihsel bir perspektif sunarak incelemektedir. Temelde, on

dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren, giderek değişen formlarda varlıklarını

sürdürmekte olan yerleşik yaklaşım ve pratiklere niteliksel olarak yenilerinin

eklemlenmesiyle söz konusu politikanın yapısal bir dönüşüm geçirdiği savı öne

sürülmektedir. Önceki dönemlerde olduğu gibi fuhuş olgusu ciddi bir sorun olarak

anlaşılmakla beraber, sorunla başa çıkma yöntemleri bakımından denetim ve

kontrol altına eğilimi çok daha ağır basmıştır. Aynı zamanda, fuhuş dinsel kaynaklı

ahlak anlayışıyla özde çelişiyor olması açısından suç olarak görülmeye devam

edilmekle birlikte, çalışmayı ve üretmeyi temel ahlaki bir ölçüt olarak ele alan yeni

bir ahlak anlayışı üzerinden de suçsallaştırılmıştır. Nitekim, fuhuşla iştigal eden bir

kadının ahlaki dönüşümünü önemli ölçüde çalışma ve üretme eylemleri üzerinden

gerçekleştirme eğilimi kendini göstermiştir. Bununla bağlantılı olarak, elinizdeki

çalışma resmi otoritelerce makbul görülen ahlak kavramının dönüşümünü fuhuş

olgusu üzerinden vurgulamak amacını da gütmüştür.

Anahtar Sözcükler: Tarih, Siyaset, Fuhuş, Ahlak

ABSTRACT

THE OFFICIAL POLICY ON PROSTITUTION IN THE LATE

OTTOMAN EMPIRE: SOCIAL CONTROL AND THE

CONCEPTION OF MORALITY

This article studies the categorical transformation as regards the official Ottoman

approach to prostitution from the mid-nineteenth century onward. During this

period, although the old and established official approaches and practices

35

continued to exist with changing forms, the state pursued an innovative and

systematic policy to regulate and control prostitution, particularly on medical

grounds. The new policy was manifested most obviously in the officially authorized

brothels where regular medical examinations were conducted. Particularly at the

turn of the twentieth century, one can also trace through the official policy toward

prostitution a newly developing official conception of morality based on the

disavowal of indolence. This new conception, which was coupled with the

religiously based morality, constituted a significant way through which prostitution

was criminalized. Indeed, the official authorities can be observed to pursue the

moral transformation of the women engaging in prostitution by forcing them to

engage in productive activities.

Keywords: History, Politics, Prostitution, Morality

1. GİRİŞ Bu çalışma Osmanlı İmparatorluğu’nda fuhuşa yönelik devlet

tavrının geçirdiği evrimi ana hatlarıyla sergilemekle birlikte, on dokuzuncu

yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle son çeyreğinde, söz konusu

yaklaşımda niteliksel bir dönüşümün gözlenebileceğini önermektedir. Söz

konusu dönüşüm fuhuşun devletçe doğrudan denetlenmesini, fuhuşa yönelik

devlet tavrınının yerleşik biçimlerine yepyeni mekanizmaların

eklemlenmesini ve aynı zamanda fuhuşun yeni yöntem ve kavramlar

üzerinden suçsallaştırılmasını içermektedir.

2. YERLEŞİK RESMİ YAKLAŞIM VE PRATİKLER On dokuzuncu yüzyıl öncesinde, her ne kadar siyasi ve hukuki

otoriteler fuhuşun suçsallaştırma ve cezalandırılmasında rol oynasalar da,

fuhuşun denetlenmesi daha ziyade mahalle toplumları tarafından

gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, fuhuş konusunda strateji ve siyaset

geliştirmekten çok, mahallelinin iddia ve şikayetleri doğrultusunda hareket

ediyor izlenimi vermekte resmi otoriteler. Osmanlı ceza kanunlarının

yanısıra, kadı sicilleri üzerinden yapılmış birçok çalışmanın da gösterdiği

üzere fuhuşa yönelik en yaygın cezalandırma biçimi fuhuşla suçlanan

kadınların mahalle ve şehirlerden sürgün edilmeleri olmakla birlikte, daha

az sıklıkla da olsa, hapsetmek gibi daha sert cezalandırma yöntemlerine de

başvurulmuştur. Eldeki kaynakların sunduğu tüm vakalar, fuhuşla ilgili olan

ve değişik tür cezalarla sonuçlanabilen mahkeme süreçlerinin mahalle

sakinlerinin şikayetleri üzerine başlamış olduğunu gösteriyor. Sıklıkla

mahallenin ileri gelenleri aracılığıyla mahkemelere başvurarak, mahalle

36

sakinleri suçladıkları kadınların mahalleden atılmalarını talep etmişlerdir.

Çoğunlukla, mahalle ileri gelenlerinin ifadeleri suçlanan kadınların

gerçekten fuhuşla iştigal ettikleri yönünde mahkemeleri ikna edici kanıt

oluşturmuştur.

Hem Osmanlı polisi üzerine çalışmasında Ferdan Ergut,1 hem de

Osmanlı döneminde Halep’te fuhuş olgusunu inceleyen Elyse Semerdjian2

bu durumu Osmanlı hukuk pratiğinde “kolektif sorumluluk” veya “mahalle

dayanışması” kavramları çerçevesinde açıklıyorlar. Bu açıklamaya göre,

gündelik yaşamı ilgilendirdiği düşünülen konularda mahalleler öz denetim

işlevine sahiptirler. Mahalle toplumları ve imamlar mahalle içinde

toplumsal yaşamın örgütlenmesi ve düzenin sağlanmasında sorumluluk

üstlenmişler; ve aynı zamanda, öz denetim kuralları ve hatta cezaların

şekillenmesinde ailesel değerler ve özellikle dine dayalı toplumsal ahlak

önemli ölçüde etkili olmuştur.

On dokuzuncu yüzyıl öncesinde fuhuş olgusuna değinen mevcut

sınırlı sayıda resmi kaynaklarda ahlaki yönden iyileşme sağlamak anlamını

içeren “ıslah-ı nefs” kavramıyla sıklıkla karşılaşılır. Mesela on altıncı

yüzyıla ait Celalzade Kanunnamesi’nin fuhuşla ilgili maddesi, fuhuşla

iştigal etmiş olması dolayısıyla yaşadığı mahalleden sürgün edilmesine

karar verilmiş olan kadın, eğer ahlaki açıdan iyi yönde gelişim sağladığını

kanıtlarsa, söz konusu sürgün kararının kaldırılabileceğini öngörmektedir.3

Yine, Osman Nuri Ergin tarafından çalışılmış olan geç on sekizinci yüzyıla

ait birtakım kadı sicillerine göre fuhuşla iştigal ettiği tespit edilmiş olan

kadınlar iyi yönde ahlaki gelişim kaydettiklerini kanıtlayana dek

hapsedilmelidirler. Söz konusu kadınlar ahlaki gelişim sağladıkları

iddiasıyla ve yaşadıkları mahallenin imamı vasıtasıyla mahkemeye

başvurup bir daha fuhuş yapmayacakları konusunda yemin sunmalıdırlar.

1 Ferdan Ergut, Modern Devlet ve Polis: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e

Toplumsal Denetimin Diyalektiği (İstanbul: İletişim, 2004), 96-97. 2 Elyse Semerdjian, “Sinful Professions: Illegal Occupations of Women in

Ottoman Aleppo.” Hawwa, vol. 1 (2003), 61-85; Elyse Semerdjian, “On the

Straight Path: Gender, Public Morality and Legal Administration in

Ottoman Aleppo, Syria” (Doktora Tezi, Georgetown University, 2002). 3 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri 7 Cilt

(İstanbul: FEY Vakfı, 1994), 2: 356.

37

Ayrıca, salıverilebilmeleri için güvenilir kabul edilen ve itibarlı en az iki

kişinin bu yöndeki yemine kefil olmaları gerekmektedir.4

Gerek on yedi ve on sekizinci yüzyıl gerekse on dokuzuncu yüzyıl

ortalarına ait kadı sicillerine dayanarak, Semerdjian “ıslah-ı nefs”

kavramının adli vakalarda oldukça kurumsallaşmış bir pratik olduğunu

söylemektedir. Kavram temelde dinsel bir bağlama oturmakta ve doğru yola

girmek mecazının çağrışımını vermektedir. Semerdjian’ın ayrıca

söylediğine göre kadınların sundukları yeminler mahkemelerce kayıt altına

alınmakta ve bu kayıt altına alma pratiği kadını geçmişinin olumsuz

izlerinden arındırmaktadır.5

3. RESMİ FUHUŞ POLİTİKASININ DÖNÜŞÜMÜ Mevcut kaynaklara dayanılarak, sürgün etme pratiğinin yanısıra

“ıslah-ı nefs” kavramının geç on dokuzuncu yüzyıl ve sonrasına uzandığı

tespitinde bulunulabilir. Mahallelinin şikayeti üzerine kadınların mahalle

veya şehirlerden sürgün edilmeleri on dokuzuncu yüzyıl sonlarında da bir

cezalandırma yöntemi olarak uygulanmıştır. Yine, benliğin iyileşmesi ve

doğru yola girmesi anlayışı bu döneme ait resmi kayıtlarda kendini gösterir

ve kadınların ahlaki iyileşme kaydetmiş olma iddiaları ancak muteber

kişilerin ifadeleri doğrultusunda resmi geçerlilik kazanır. Nuran Yıldırım’ın

aktardığı bir örnek söz konusu devamlılığı açıkça göstermektedir. Söz

konusu vaka 1890’ların başlarında, İstanbul Aksaray’da Acem’in Hanesi

diye anılan bir genelev işletmekteyken davranışlarının İslami değerlerle

çeliştiği dolayısıyla İstanbul’dan Bursa’ya sürgün edilmiş olan Fitnat ve

Bahriye isimli iki kadınla ilgilidir. Kadınlar Bursa’da polisin sıkı denetim

ve gözetimi altında tutulmaktadırlar. Bursa’da geçirdikleri on ayın ardından

pişmanlıklarını ifade etmekle birlikte İstanbul’a dönerek Beykoz’da

akrabalarının yanında yaşamak istediklerini resmen bildirirler. Bu resmi

talep Bab-ı Ali’nin takdirine sunulduğunda, Bab-ı Ali Hüdavendigar

(Bursa) Valiliği’nden kadınlarla ilgili bir rapor talep eder. Bunun üzerine,

valilik kadınların Bursa’da yaşamakta oldukları mahallenin muhtarıyla

4 Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye. 9 Cilt (İstanbul: İstanbul

Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995), 2:

870. 5 Semerdjian, “Off the Straight Path,” 202-204; “Sinful Professions,” 72-73.

38

irtibat kurar ve muhtarın ifadesinin kadınların faziletli bir yaşam sürdükleri

doğrultusunda olduğunu Bab-ı Ali’ye bildirir.6

On dokuzuncu yüzyıl öncesinde fuhuşla ilgili kurumsallaşmış

temel resmi pratikleri açıklamanın yanısıra, bu pratiklerin on dokuzuncu

yüzyıl sonları itibariyle de varlıklarını devam ettirdiğini halihazırda

vurguladıktan sonra, aşağıda, on dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle yepyeni

pratiklerin bunlarla eklemlendiğini belirtmek istiyorum. Fuhuş olgusuyla

ilgili geliştirilen yeni resmi pratiklerden yeniliği en açık ve seçik olanı

belediyelerin resmi izin ve denetimi altında genelevler açılması ve bu

genelevlerde resmi makamlarca düzenli ve zorunlu tıbbi muayenelerin

yapılmasıdır.

Devlet izni ve aynı zamanda düzenli denetimi altında genelev

açılması pratiği on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısıyla başlar. On

dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, 1880 ve 1884 yıllarında, Şura-yı

Devlet7

iki genelge yayınlayarak İstanbul’da 6. Daire-i Belediye

kapsamında bulunan Beyoğlu, Galata ve Tarlabaşı bölgelerindeki

genelevlerin ve buralarda çalışan kadınların kayıt altına alınması ve aynı

zamanda buralarda düzenli ve zorunlu tıbbi muayenelerin yapılması

gerektiğini bildirmiştir. Kayıt altına alınan kadınlar haftada iki kez tıbbı

muayeneden geçirilecek ve zührevi hastalık taşıdığı tespit edilenler

hastanelere gönderileceklerdi. Bu etkinliklerden doğacak maddi giderler

kadınlardan alınacak haçlarla karşılanacaktı. Tıbbi muayenelerin yanısıra,

hastanelerde müşahede altında tutulmak da kadınlar için zorunlu kılınmıştı.

Yine, genelge fuhuşla iştigal eden bir kadının mutlaka belediyenin yanısıra

poliste de kaydının bulunması gerektiğini, ve resmi makamlarca kayıt, izin

ve denetim altında bulundurulmayan fuhuşun kesinlikle yasadışı olduğunu

ve cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir.8

1915 yılında, benzer

uygulamalar getirmekle birlikte, daha detaylı ve kapsamlı bir genelge bu

kez İstanbul’un tamamında uygulanmak üzere çıkarılmıştır.9 Birtakım resmi

6 Nuran Yıldırım, “19. Yüzyıl il 20. Yüzyıl Başında İstanbul’da Fuhuşla

İlgili Bazı Belgeler,” Tarih ve Toplum, no. 208, s. 35 (Nisan, 2001), 6. 7 Şura-yı Devlet’in tarihi, kurumsal yapısı ve işlevleri için bkz., Coşkun

Üçok, Türk Hukuk Tarihi Dersleri (Ankara: Sevinç Matbaası, 1972). 8 Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3296-3306.

9 Zafer Toprak, “İstanbul’da Fuhuş ve Zührevi Hastalıklar, 1914-1933.”

Tarih ve Toplum, 39 (1987), 31-40.

39

arşiv belgelerinin gösterdiği üzere, bu genelgelerin içerdiği uygulamaların

İstanbul dışına, örneğin İzmir, yaygınlaştırılmasına da çalışılmıştır.10

Fuhuşu tıbbi gözetim altında bulundurma politikası, önemli ölçüde,

tıp doktorları tarafından hazırlanan resmi raporların etkisiyle gündeme

gelmiş ve söz konusu politikaya büyük ölçüde tıbbi veri ve kavramlar

üzerinden, özellikle de frengi hastalığını önleme bağlamında, meşruiyet

kazandırılmıştır. Bu raporlarda, açıkça, resmi düzenlemelerin getirdiği tıbbi

muayene ve hastanede tutma gibi bazı uygulamaların kadınlar için zorunlu

kılınmasının bu kadınların kişisel hürriyetlerinin kısıtlanması anlamına

gelmekle birlikte kamu sağlığı açısından hayati önemde olduğu

söylenmiştir.11

Yasal izin ve düzenli tıbbi denetim altında genelevler açılması

fuhuşa yönelik resmi yaklaşımın dönüşümünün en belirgin ifadesidir. Bu

dönüşümün en önemli boyutu bilme ve denetleme eğiliminin yasaklama ve

cezalandırma eğilimine oranla artış göstermesidir. Ne var ki, on dokuzuncu

yüzyıl sonları ve yirminci yüzyıl başları itibariyle yasal denetim altında

bulundurulan fuhuş bu olgunun oldukça az bir bölümünü teşkil eder;

aslında, bu yıllarda fuhuş çoğunlukla devlet kontrolü dışında

yapılmaktadır.12

Fuhuşa yönelik resmi politikanın geçirdiği niteliksel dönüşüm aynı

zamanda resmi otoritelerin gizli fuhuşa yaklaşımında, ve daha ince bir

şekilde, ifade bulmuştur. Bu yaklaşımın belirtileri resmi belgelerde daha

ziyade dolaylı biçimde, bazen satır aralarında, ortaya çıkar. Aşağıda, on

dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren dönüşmekte olan fuhuş

politikasını yansıtan, ve özellikle söz konusu dönüşümün yerleşik yaklaşım

ve pratiklere yenilerinin eklemlenmesiyle gerçekleştiği konusunda önemli

ipuçları sunan, erken yirminci yüzyıl başlarından bir grup resmi belge

10

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, kısaca BOA, Sadaret Mektubi Kalemi

Mühimme Odası Belgeleri (A. MKT. MHM) 502/23, 1308.Z.26/2 Ağustos

1891. Abdullah Martal, “İllet-i Efrenciye (İzmir’de Frengiyle Mücadele).”

Tepekule Tarih, no.1, İzmir, 2000. 11

Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3298-3299. 12

Ergin, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 6: 3305.

40

üzerinde yoğunlaşacağım. Söz konusu belge grubu13

1914 yılında Bolu

kentinin yerel idarecilerinden oluşan bir heyetin kentte fuhuş yaptıkları

belirlenen bir grup kadınla ilgili ne yapılması gerektiğine dair tartışmalarını

ve izledikleri yöntemleri ortaya çıkarmaktadır. Heyet toplantılarının birinde

savcının yanısıra, Emniyet Müdürlüğü ve Sıhhiye Heyeti’nden birer

temsilci hazır bulunmuştur. Toplantı gündeminin en önemli konularından

biri kentte fuhuşla iştigal ettikleri belirlenmiş olan bir grup kadındır.

Toplantıya katılan yerel idareciler fuhuşla iştigal eden kadınların gençliğin

ahlaki bozulmasına yol açmanın yanında, frengi ve diğer zührevi

hastalıkların yayılmasına neden oldukları konusunda görüş birliği

içindedirler. Ayrıca, Sıhhiye Heyeti’nin toplantıya sunduğu bir rapora göre

bölgede zührevi hastalık taşıyan kişi sayısı hastanenin kapasitesini aşmıştır.

Aynı rapora göre, fuhuş yaptıkları belirlenen kadınlar öncelikle tıbbi

muayeneden geçirilmekte ve hasta olduğu tespit edilenler hastaneye

gönderilmektedirler. Ne var ki, yerel hastanenin imkanları bu tür

durumlarda kadınları ancak geçici olarak ve kısa süreler için müşahede

altında bulundurabilmesine izin vermektedir. Dolayısıyla, hastane zührevi

hastalıklarla mücadelede oldukça yetersiz kalmaktadır.

Yerel idare heyetinin bir önceki toplantısında, halihazırda, fuhuş

yaptıkları belirlenen kadınların fiziksel olarak izole edilmeleri ve sürekli

polis gözetimi altında bulundurulmaları kararı alınır. Polisin gerçekleştirdiği

tahkikat neticesinde kent sakinlerinden Eyüboğlu İsmail’in hanesinin bir

odası kadınların izolasyonu için uygun görülür. Ancak, kadınların buraya

yerleştirilmelerini izleyen günlerde, Eyüboğlu İsmail’in kadınları ahlaka

uygun şekilde muhafaza edemediği kanısına varılır. Savcı kadınların idare

heyetinin “Nisa Hapishanesi” diye adlandırdığı bu haneden tahliye

edilmeleri gerektiğini söyler.

Toplantının gündeminden ortaya çıkan süreç, bu noktaya kadar,

yerleşik pratiklerin izlerini taşımakla birlikte, yeni yaklaşımlarla ilgili

ipuçları da vermektedir. Fuhuş yaptıkları belirlenen kadınların kapatılmaları

oldukça eskiden beri var olan bir pratik olmakla birlikte, şimdi,

kapatılmanın meşruiyeti hıfzıssıhha üzerinden tanımlanmakta ve konu yerel

idarecilerin gündemine öncelikle tıbbi bir sorun olarak oturmaktadır.

13

BOA, Dahiliye Nezareti İdari Kısım (DH.İD.), 65/46, 1332. R. 07/5 Mart

1914.

41

Dolayısıyla, özellikle vurgulanmalıdır ki, kapatılmaya yol açan süreç

içerisinde mahalle toplumundan gelen bir şikayet mevcut değildir.

Fuhuş yaptığı belirlenen kadınlarla ilgili resmi sürecin sonraki

kısmı resmi otoritelerin fuhuşa yaklaşımında yapısal bir yeniliğin ortaya

çıkış ve gelişimiyle ilgili oldukça önemli ipuçları vermekte. Savcının

kadınların Eyüboğlu İsmail’in evinden tahliye edilmeleri gerektiğini

vurgulamasıyla birlikte, heyet aynı zamanda bu kadınların basitçe

salıverilmelerinin hem genel sağlık hem de genel ahlak açısından oldukça

sakıncalı olacağı konusunda görüş birliği içindedir. Sonunda, Bolu

Mutasarrıfı’nın önerisi üzerine, fuhuş yaptığı belirlenen kadınları

yerleştirmek üzere kent merkezinde bir ıslahevi açılmasına karar verilir. Bu

yöntemin, izole edilmelerinin yanısıra, aynı zamanda kadınların ahlaki

iyileşmelerine de katkıda bulunacağı “ıslah-ı nefs” kavramına başvurularak

belirtilmiştir. Kadınlar ıslahevinde dokumacılık faaliyetinde bulunacaklar

ve ürettikleri satışa sunulacaktır. Bu yolla elde edilen gelirin bir kısmı

kadınlara maaş olarak verilecek, geri kalanı da bankaya yatırılacaktır.

Kadınlardan ahlaki dönüşüm geçirdiklerini kanıtlamış olanlar

evlendirilecekler ve bankada muhafaza edilen paralar evlilikleri için

kendilerine verilecektir.

Ne var ki söz konusu projenin uygulanabilmesi için heyet

açısından üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorun mevcuttur.

Projenin etkili olabilmesi için kadınlar ıslahevine kendi rızaları dışında dahi

olsa, gerekirse zor kullanılarak, sevk edilmeli ve orada tutulmalıdır. Bunun

yasal olarak mümkün olabilmesinin yollarını arayan heyet, Dahiliye

Nezareti’ne yazarak kadınların kendi rızaları dışında da olsa ıslahevinde

tutulmalarını meşru kılacak bir yasal düzenlemenin oluşturulması için

girişimde bulunulmasını talep eder. Dahiliye Nezareti, cevabında, söz

konusu kadınların yasal meşruiyeti bulunan bir mesleğe sahip olmadıklarını

ve sokaklarda başıboş gezdiklerini ve dolayısıyla resmen “serseri” olarak

tanımlanabileceklerini ifade eder. Dolayısıyla, Dahiliye Nezareti’ne göre,

“serseriler” ile ilgili halihazırda var olan ve gerekirse zorla kapatılmalarını

mümkün kılan kanun bu kadınlar için de uygulanabilir. Resmen “serseri”

olarak tanımlandıktan sonra kadınlar kendi rızaları hilafına da olsa

ıslahevine yerleştirilebilirler.

42

Burada, yüzyılladır süregelen yerleşik pratiklerde olduğu gibi,

ahlaki iyileşme ve kapatılma birbiriyle ilişkilendirilmiştir. Ancak, yerleşik

yaklaşımdan farklı olarak, ahlaki iyileşmenin yolu tövbe etmenin yanısıra

serbest kalabilmek için aynı davranışı bir daha tekrarlamamaya dair resmi

makamlar huzurunda söz verme şeklinde anlaşılmamaktadır. Bunun yerine,

ahlaki dönüşümün temelde üretici faaliyetlerde bulunmak üzerinden

gerçekleşmesi öngörülmüştür. Başka bir deyişle, çalışma ya da üretken

faaliyet ahlaki iyileşmenin temel aracı konumunda anlaşılmıştır. Bu durum,

aynı zamanda, çalışmamayı tercih etmenin, bir başka deyişle, bir bakıma

bilinçli miskinlik halinin kategorik olarak ahlak dışı olarak anlaşılmasını

ima eder. Fuhuşla iştigal eden kadınların “serseri” kategorisi içerisinde

görülmesi, aynı zamanda, bu kadınların işsiz ve sorunlu alt sınıfların bir

parçası olma hali üzerinden suçlulaştırılmaları anlamına gelmektedir.

Bir kadın için fuhuşla iştigal etmenin bilinçli miskinlik hali ile

bağlantısı üretken olmayan, üstelik ahlaki açıdan sakıncalı kabul edilen, bir

yolla geçimini sağlamayı tercih etmiş olmasıydı. Böyle bir tercih, bu tercihi

yapmakta olan kadının ahlak ve karakteri hakkında özsel bir fikir

oluşturuyordu. 1910’lu yılların başlarında, İstanbul Polis Müdürlüğü,

Emniyet Genel Müdürlüğü, Dahiliye Nezareti ve Harbiye Nezareti

arasındaki bir resmi yazışma silsilesi14

bu durumu daha açık bir şekilde

ortaya koyar.

1910 yılı Ağustos ayında İstanbul Polis Müdürlüğü Emniyet Genel

Müdürlüğü’ne hitaben, İstanbul’da birçok kadının sokaklarda dolaşarak

gizli yerlerde fuhuş yaptıklarını belirtip bu durumun genel ahlak açısından

kabul edilemez olduğunu vurguladıktan sonra, bu kadınların fuhuş

yapmalarının temel nedeninin yoksulluk ve yoksulluğa bağlı çaresizlik

olduğunu ileri sürer. İstanbul Polis Müdürlüğü’ne göre, geçimlerini meşru

yollardan sağlamak için kendilerine imkan sunulursa, bu kadınlar

yaşamlarını kazanmak için böylesi ahlak dışı yollara başvurmaktan imtina

edeceklerdir. Emniyet Genel Müdürlüğü bu yazıyı Dahiliye Nezareti’ne

iletince, Dahiliye Nezareti Harbiye Nezareti’ne yazarak bu kadınların askeri

kıyafetlerin üretildiği atölyelerde istihdam edilmelerini önerir. Böylece,

kadınlar meşru bir işle iştigal etme fırsatı bularak faziletli bir yaşam

sürmeyi tercih edeceklerdir.

14

BOA, Dahiliye Nezareti Emniyeti Umumiye Müdürlüğü Tahrirat Kalemi

Belgeleri (DH.EUM.THR). 48/36, 1328.S.25/1 Eylül 1910.

43

Harbiye Nezareti’nin yanıtı, ne var ki, olumsuzdur ve temel nedeni

de söz konusu kadınların neden fuhuş yaptıkları konusunda görüş birliği

içinde olmamasıdır. Harbiye Nezareti’ne göre söz konusu kadınların fuhuş

yapmalarının nedeni yoksulluğun neden olduğu çaresizlik değil, yaşamlarını

bu yolla kazanma eğiliminde ve tercihinde olmalarıdır. Dolayısıyla öyle

yorumlanabilir ki, Harbiye Nezareti söz konusu kadınların ücret karşılığı

çalışıp üretmek yerine, ahlak dışı da olsa, daha kolay yollardan gelir elde

etme eğiliminde oldukları ve bunun da söz konusu kadınlarda yapısal bir

ahlaki bozukluk ifadesi olduğu düşüncesindedir. Bir bakıma, bu kadınlar

zorlu çaba sarf etmek yerine, aynı zamanda kendilerine daha az zamanda

daha fazla gelir getirmekte olan, bir tür bilinçli miskinlik halini tercih

etmişlerdir.

Fuhuşun bilinçli miskinlik haliyle ilişkilendirilerek

suçsallaştırılması ve fuhuş yapmış olduğu belirlenen kadınların üretken

faaliyetler üzerinden ahlaken dönüştürülmelerinin amaçlanması, on

dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen ve işsiz yoksulların

gözlem ve denetim altına alınması, cezalandırılması ve hatta çalıştırılarak

ahlaken dönüştürülmesini hedefleyen genel resmi yoksulluk politikasıyla

uyum içindedir. Söz konusu resmi genel politika ise, yine bu yıllarda

yönetici üst sınıflar içinde gelişmekte ve yayılmakta olan, ve çalışma ve

üretkenliği yüceltmenin yanısıra, bilinçli miskinlik halini şiddetle

olumsuzlayan yeni bir ahlak anlayışıyla uyumludur. “Serseri” olarak

kategorize edilen işsiz yoksulların çalıştırılmalarını, aksi takdirde

cezalandırılmalarını öngören yasal tedbirler hem söz konusu genel resmi

politikanın hem de bu politikanın sıkı sıkıya ilişkili olduğu yeni ahlak

anlayışının en belirgin ifadesidir.15

ÖZET VE SONUÇ

Elinizdeki kısa çalışma, fuhuşa ilişkin resmi yaklaşım ve

pratiklerin doğasında, on dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle, niteliksel bir

dönüşümün meydana geldiğini savlamıştır. Söz konusu dönüşüm,

15

Söz konusu resmi politikanın ve dayandığı ahlak anlayışının ve tarihsel

gelişiminin kapsamlı bir açıklaması için bkz. Nadir Özbek, Osmanlı

İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve Meşruiyet (İstanbul:

İletişim, 2000), özellikle, 19, 96-102.

44

yüzyıllardan süzülerek varlığını sürdüregelmiş olan yaklaşım ve pratiklere,

daha ziyade on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen ve

evrilen yenilerinin eklemlenmesiyle vücut bulmuştur. Resmi izin, kayıt ve

gözetim altındaki mekanlarda fuhuş yapılması ve aynı zamanda bu

mekanların ve buralarda çalışan kadınların yoğun siyasal ve tıbbi denetim

altında tutulması yapısal olarak yeni bir yaklaşımı ifade eder. Bu pratiklerin

en önemli çağrışımı sürgün ve hapsetme gibi on dokuzuncu yüzyılın sonları

itibariyle de, değişen formlarda da olsa, varlıklarını sürdürdükleri görülen

yerleşik pratiklerle karşılaştırıldığında, toplumun fuhuştan arındırma

çabalarına nazaran, fuhuş olgusunu daha fazla denetleme ve gözetim altında

tutma eğilimidir. Bununla yakından ilişkili, ve aynı derecede önemli

olmakla birlikte daha derin ve incelikli bir yaklaşım dönüşümü fuhuş yapan

kadınlar için ahlaki dönüşüm ve iyileşmenin el emeğiyle çalışma ve

dolayısıyla üretken faaliyetlerde bulunma yoluyla sağlanabileceği

anlayışında kendini gösterir. Söz konusu anlayış, bir kadının tövbe ederek

ve toplumun faziletli kabul ettiği başka bir yaşam tarzının doğruluğunu

kavramış olma iddiasında bulunarak bir daha fuhuş yapmayacağına dair

resmi makamlar huzurunda söz vermesi gibi ahlaki dönüşüm ritüellerini

dışlamamakla birlikte, ahlakın ölçüsü olarak aynı zamanda çalışma ve

üretmeyi olumlayarak temel alan özünde yeni bir resmi dünya görüşünün

ifadesidir. Özellikle vurgulanmalıdır ki burada fuhuş olgusu dinsel kaynaklı

genel ahlak anlayışıyla özünde çelişiyor olmanın yanısıra, çalışma ve

üretme üzerinden yaşam idame ettirmeyi tercih etmeme bağlamında bir

bilinçli miskinlik hali biçimi olarak da anlaşılmıştır. Dolayısıyla, fuhuş

yapan kadın sadece evlilik dışı cinsel ilişkiler içerisinde bulunmak

üzerinden değil, aynı zamanda, geçimini sağlamak zorundaysa eğer, bunu

meşruiyeti temelde üretkenlik üzerinden tanımlanan bir işe sahip olma arzu

ve çabası göstermemek üzerinden resmi otoritelerce suçlu olarak görülmüş

ve tanımlanmıştır. Bu çalışma çerçevesinde incelenen resmi belgelerin de

gösterdiği üzere, başta frengi olmak üzere zührevi hastalıklar resmi

otoritelerce fuhuşla ilgili güdülen yoğun kaygı ve fuhuşla mücadele için

yollar aranmasının önemli bir nedenidir.16

Ancak, öyle görünüyor ki,

frenginin yayılması olgusu, bir yandan fuhuşun resmi izin, kayıt ve denetim

altına alınmasında ifade bulan toplumsal yaşamın giderek artan biçimde

devlet tarafından düzenlenmesi eğilimi, bir yandan da özellikle on

16

On dokuzuncu yüzyıl sonlarında frengi olgusuna resmi yaklaşımlar ve bu

bağlamda frenginin fuhuşla ilişkisi için, bkz. İbrahim Halil Kalkan,

“Chapter 3: Social Dimensions of an Epidemic: Syphilis,” “Medicine and

Politics in the Late Ottoman Empire (1876-1909),” Yüksek Lisans Tezi,

Boğaziçi Üniversitesi, 2002.

45

dokuzuncu yüzyıl sonları itibariyle gelişmekte ve evrilmekte olan ve

çalışma ve üretkenliği sadece sonuçları açısından değil, bir süreç olarak da

ahlakla sıkı sıkıya ilişkili gören bir ahlak anlayışıyla bir araya geldiğinde

resmi fuhuş politikasının dönüşerek yeniden şekillenmesinde önemli rol

oynamıştır.

KAYNAKLAR

I. Birincil Kaynaklar

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BOA

A MKT MHM (Sadaret Mektubi Kalemi, Mühimme Odası)

DH İD (Dahiliye Nezareti, İdari Kısım)

DH EUM (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti)

DH EUM THR (Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Tahrirat

Kalemi)

II. İkincil Kaynaklar

Akgündüz, Ahmet, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, 7 Cilt, cilt: 2,

İstanbul: FEY Vakfı Yayınları, 1994.

Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umur-u Belediyye, 9 Cilt, 2 ve 6. Ciltler, İstanbul:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları,

1995.

Ergut, Ferdan, Modern Devlet ve Polis: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Toplumsal

Denetimin Diyalektiği. İstanbul: İletişim, 2004.

Kalkan, İbrahim, “Medicine and Politics in the Late Ottoman Empire (1876-1909),”

Yüksek Lisans Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2002.

Martal, Abdullah, “İllet-i Efrenciye (İzmir’de Frengiyle Mücadele).” Tepekule

Tarih, no.1, İzmir, 2000.

Özbek, Nadir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve

Meşruiyet, İstanbul: İletişim, 2000.

Semerdjian, Elyse, “On the Straight Path: Gender, Public Morality and Legal

Administration in Ottoman Aleppo, Syria,” Doktora Tezi, Georgetown

University, 2002.

______ “Sinful Professions: Illegal Occupations of Women in Ottoman Aleppo.”

Hawwa, cilt. 1 2003.

46

Toprak, Zafer, “İstanbul’da Fuhuş ve Zührevi Hastalıklar, 1914-1933,” Tarih ve

Toplum, 39, 1987.

Üçok, Coşkun, Türk Hukuk Tarihi Dersleri, Ankara: Sevinç Matbaası, 1972.

Yıldırım, Nuran, “19. Yüzyıl il 20. Yüzyıl Başında İstanbul’da Fuhuşla İlgili Bazı

Belgeler,” Tarih ve Toplum, no. 208, s. 35, Nisan, 2001.

47

EĞİTİMİN KALİTE SORUNU; YÖNTEM,

ÇÖZÜMLEME VE ÖNCELİKLERİ

Sadettin Özen1, Levent Aksoy

2,

Samet Gürsev

3

1 Maltepe Üniversitesi, İİBF, UTL Bölümü, [email protected] 2 Gıda Tarım Üniversitesi, SBBF, UTİ Bölümü, [email protected] 3 Marmara Üniversitesi, [email protected]

ÖZET

Eğitimin kalite sorunu ve çözümlemesi öncelikle ilgili temel düşünceler,

kalite, teori, sistem, model, yöntem kavramları; öğrenme, eğitim öğretim, öğretim

sosyal psikolojisi, sosyal verimi algıları, gerekli ileri analiz ve sentez uygulamaları

çerçevesinde ilerletilmeye çalışıldı. Eğitim öğretim kalitesi, kalite sorunu ve siyaseti

ekonomik üretim ve büyüme süreçlerini, ana kaynaklarını, kısıtlarını, yaşamın ve

öznenin beklentilerini uygun biçimlerde oluşturan, verimli kullanan, araştıran ve

geliştiren eğitim özellikleri, süreçleri ve eğitim modelleri olarak görüldü. Eğitim

öğretim kalitesi aynı tanım yönünde süreçlere dayalı gerçekçi ve gerekirci temel

düşünceler, yöntemler, uzun erimli düzeyli etkin öznel temel amaçlar, nitelikler,

etkinlikler, sorun çözümleri ve sonuçlar toplamı ve uyumu olarak algılandı;

araştırıldı.

Bu düşünceler çerçevesinde öğretim kalitesi, yöntem ve meslek eğitimi

yanında, üst düzeyde etkili, verimli, teori ve model temelli, somut yaşam ve üretim

süreçleri sorunları ve çözüm yöntemleri tanımlatan, sorun çözümleyen, çözümleten

uygulamalı eğitim ve araştırma programları ile belirginleşti. Öğretim kalitesi

düşüncesinin süreçler içinde somut etkili, verimli ekonomik ve uygun eğitim

programları ile ilerletilebileceği, geliştirilebileceği önem kazandı. Bu temel düşünce

yönünde eğitim öğretim süreçlerine, sorunlara ve olanaklarına dayalı teorik ve

pratik birliktelikleri ile ileri sürekli çözümleri ve sonuçları önemli görüldü.

Yöntemler, teknikler ile deneyimler temelli meslek eğitimi, üretici, araştırmacı ve

girişimci eğitim içeriklerini gerektirdi. Aynı yönde eğitimde farklı kesimlerin öznel

beklentilerine uygun kendini tanıma, araştırma geliştirme çalışmaları, yöntem ve

meslek eğitimini doğrultuları gerektirdi.

Anahtar Kelimeler: Eğitim Ve Öğrenim, Kalite, Kalite Siyaseti,

Süreçlerde Talep Ve Gelir, Teori Ve Pratik, Model Ve Sorun, Üretim Ve Verim.

48

ABSTRACT

The Problem of Education Quality, Methods, Solution Essay and Priorities

The education quality depends on the productivity according to the

concepts of quality variables in the education and training activities. So, the

optimum quality solutions of the education and training programs may be

determined as minimizing the total costs by decreasing lost revenues of quality

shortages and also the increasing input costs as the depending on the variables in

the education and training quality. On the other hand the optimum quality options of

the education programs may be researched as the maximizing the productivity, and

also the economic and social benefits. In the same way, this study’s goal is to bring

out analyzing the productivity problems depending on the quality concepts of the

educations and training programs. The quality concept is to be defined as accordance

with theories and aims, methods and practices in production processes. So the

quality concepts are tried to be defined accordance with the views of the realism,

empiricism, pragmatism and rationalism.

The education qualities are provided by obtaining theories, methods and

plans in the production processes. So the education and training quality also carries

out the studies such as basic scientific research, applied research and development

activities depending on changing techniques and socio-economic conditions in the

countries. At last, the final long term results and applications of these education and

training qualities can be explained with the developing new technology and socio-

economic condition.

Key Words. Productivity, Education Quality Concepts; Quality Problem,

Optimizations, Demand, Utilities And Costs Of Education, Concepts Developed Of

The Training And Researching.

1. GİRİŞ

Eğitim öğretimin kalite siyaseti ve sorunu süreç temelli öncesi olan

öznel bir eğitim sorunudur. Eğitim öğretimin kalitesinin nesnel

deterministik analitik tanımlarının genişletilmesi; bu yönde eğitim

programlarının kendi aşama ve süreçlerinde geliştirilmesi gerektiği belirtilir,

görülür (DPT Müsteşarlığı, 2007, s. 78-123). Eğitim öğretim kalitesinin,

kaliteli öğretim siyasetinin, eğitim sürecinde bilişim teknolojileri yanında

geniş kapsamlı, çok yönlü, uzun erimli birbiri ile bağlantılı biçimlerde

sorunları ve işleri etkin, verimli, güvenli, birikimli somut çözümleme ve

uygulamalarını amaçladığı, amaçlamakta olduğu işaret edilir (T.C.

Kalkınma Bakanlığı, 2013, s. 80-93). Eğitim öğretim kalitesi siyasetinin,

eğitim ve öğretimin süreçlerini birbirine bağlı birbirlerini etkin, verimli,

güvenli, birikimli somut ilerletilmeleri temelli oldukları görülür. Aynı

49

yönde eğitim öğretim kalitesi, düzeyli nesnel temelli öznel amaçlar,

nitelikler ve etkinlikler toplamı ve uyumu olarak görülmektedir.

Eğitim öğretim kalitesi genel olarak, sistemlerin ve üretim

süreçlerinin teori ve pratik sorunlarını, uyumluluklarını, toplam iç

verimliliklerini, katma değerlerini; dolayısı ile amaçlanan düzeyli işlerin

üretimin düzeyini, sosyal verimliliklerin nesnel, nicel ve nitel somut

sonuçlarını araştırır, geliştirir. Eğitim öğretim kalitesi belirlenen nesnel ve

gerekli koşullara bağlı öznel amaçların, teori ve pratik etkinliklerin ve

süreçlerin uyumluluk derecesi, gerçekleşmelerin ileri ve süreklilik

dereceleri olarak görülür. Araştırma ve eğitim etkinliklerinin bilim, model

ve nesnel üretim yüksek verimliliklerini; yaşam etkinliklerini geliştirme

odaklı oldukları görülür.

Bu doğrultuda bir öğretim sistemi programlarının kalite sorunları,

eğitim sektörü ve bilişim teknolojileri süreçleri yanında ilişkili sektörlerin

realizm, ampirizm, rasyonalizm, pragmatizm, pozitivizm, modernizm ve

idealizm bakış açıları, algıları temellidir. Kalite sorunları süreçlerin somut

kısa ve uzun erimli analiz ve sentez çözümleme sorunları ve yöntemleri

olarak görülmektedir. Genel eğitim kalitesi için somut baskın sorununun

gereklilikleri, koşulları, olanakları ve yöntemleri; gerçekçilik, nesnellik,

etkinlik, çelişmezlik, verimlilik, ekonomiklik temel düşünceleri ile

çözümleme yaklaşımları öncelikli görülmektedir. Aynı yönde eğitim kalitesi

siyaseti sorunu öncelikle kalite, teori, sistem, model, yöntem temel

kavramları ile öğrenme, eğitim öğretim, öğretim sosyal verimi kavramları

algılarını, düşüncelerini; ileri nesnel analiz ve sentez yöntemleri açılımlarını

ve araştırmalarını gerektirmekte, içermektedir.

2. EĞİTİM KALİTESİ SORUNU, MODELİ VE YÖNTEMİ

2.1. Tanımlar

Eğitim öğretimin kalite sorunu çözümleme çalışması yönünde

öncelikle kalite, öğrenme, eğitim, sistem, model, yöntem kavramları ve

ilişkilerinin verilmesine gerek duyulmuştur. Bu kavramlar şöyle

özetlenebilir (Türk Dil Kurumu, 1988; Hançerlioğlu, 1991; Sönmez, 2005;

Yıldırım, 1987; Yıldırım, 1991).

50

Süreç: Sistemlerin, belirli bir zaman ve mekan içinde belirli

amaçları ve işlevleri gerçekleştirmek için oluşturulan etkinlikler, işler,

olaylar bütünlüğü sürekliliğidir.

Doğru: Bir kütleye, olaya ilişkin büyüklüklerin belirli koşullarda

yapılan çok sayıda denemelerin veya ölçümlerin ortalamasıdır, beklenen

değeridir.

Paradigma: Bir ana olgunun, sürecin genel gelişim çizgileri,

amaçları, olanakları ve kısıtları yönlerinde temel ve belirgin düşünceler,

görüşler çerçevesinde birbirleri ile ilişkili farklı, karşı, ortak ve ardışık

belirgin düşünceler, modeller ve türevleridir.

Algılama: Bireyin duyu organları ile aldığı etkilerin sentezlerini,

gruplandırmalarını daha önce edindiği deneyimler ve bilgiler sistemine

işlevsel ve anlamlı olarak yerleştirme, öğrenme, bütünleştirme ve

bilgilenme aşamasıdır, sürecidir.

Düşünme: Düşünme sorun çözmenin, öğrenme süreçlerinin akıl

yürütme etkinlikleridir; temel düşünceleri, teorileri ve aşamalarını bulma

işlemidir. Temel bilgiler ile fiziki koşullar arasında ilişkiler sezinlemesi ve

kurulması ile başlar. Genelleme, tümevarım, tümdengelim; benzetme, ilişki

kurma, analiz ve sentez yapma, planlama, tasarlama, çözümleme akıl

yürütme etkinlikleri biçiminde gerçekleşir.

Eğitim: Öğretim, öğrenim, öğrenme, düşünme, aşamalarının

gerçekleşmesi ile başlar, kararlı ve verimli pratik alışkanlıkların oluşumu ile

gelişir. Eğitim büyüme ve yetişme süreçlerinde çocukların, bireylerin

toplum içinde etkin biçimlerde yerlerini almaları için gerekli algı, bilgi,

düşünce, bilinç, vicdan, kararlı davranış, beceri ve iş geliştirmeleri amaçlı,

uzun soluklu öğretim, öğrenim etkinlikleri toplamıdır.

Siyaset Bilimi: Bilim bilgilerin işlevsel ve sistematik

bütünlüğüdür. Belirli oluşumlara, süreçlere ilişkin deneysel temel bilgi

üretme, yöntem geliştirme aracı olan bilgiler sistemidir. Siyaset bilimleri

51

yönetim bilimlerinin devlet, parti, siyaset, genel ekonomik ve eğitim

olaylarına uygulanması; ilkeleri ve yöntemleri biçiminde belirir. Bu

doğrultuda siyaset bilimi; ekonomi, hukuk, sağlık, eğitim, mühendislik,

yönetim, sosyal psikoloji ve siyaset sosyal psikolojisi bilimlerinin daha ileri

sentezi olarak sınırlı doğa ve insan kaynaklarına bağlı insanların

gereksinimlerini azami olarak karşılama, insanları verimli ve mutlu

yaşatma, yönetme, yönlendirme ilke, varsayım ve yöntemlerini kapsar.

Bilinç: Bilinç bir bireyin zihin, iç ve dış dünyasına yönelik

bilgilerinin, isteklerinin, amaçlarının, istençlerinin, inançlarının ve

yöntemlerinin oluşum nedenlerini, biçimlerini açık biçimde belirleme,

doğrulama, bilme, bilişim oluşumudur. Bilinçlenme ise bilinç olgusunu ve

psikolojisini genişliğine, derinliğine geliştirme çalışmalarıdır.

Felsefe: Felsefe varlıklar ile gerçeklik, akılcılık, gerekircilik ve

bilinçlilik temelli ve amaçlı genel tanımlama düşünceleri ve yöntemleri

toplamıdır. Felsefe varlıkları, olguları, bilgileri ve değerleri temel bilimlere

dayalı ve ilerisi için yapıcı ve geliştirici olarak aydınlatma, sentezleme,

değerlendirme düşünceleri ve etkinlikleri toplamıdır. Felsefe gözlem,

deneme ve deney bulguları ilerisinde nesnel olguları, metafizik alanları ve

sorunları, öznellikleri somutlaştırma yönünde ele alır (Dranaz, 1972,

Yıldırım, 1987; Yıldırım, 1991). Dolayısı ile felsefe varlık, olay, bilgi,

metafizik, ahlak, sanat, yaşam, kalite, eğitim kalitesi, ilerleme ve gelişme

süreçlerini, genel amaçları ve değerleri kendine çalışma alanları olarak

seçer. Bilimsel felsefe bu yönde fizik ötesi süreçleri, belirsizlikleri bilimsel

bulgulara, gözlem, deneme ve deney, analiz, sentez ve benzetim akıl

yürütmelerine dayalı olarak tanımlama etkinliklerine zemin hazırladığı

görülür. Felsefe, aynı yönde eğitim kalitesi kavramı, modeli ve yöntemi

üzerine odaklı olduğu görülür.

Araştırma: Bilgiyi, bilimsel ilkeyi, yasayı fark etme ve bulma;

ürün geliştirme ve üretme etkinliğidir. Araştırma insanlığa fayda sunmak

amacıyla doğa, fizik, teknik ve sosyal olaylardan, objelerden, ekonomik

kaynaklardan, arz ve talep oluşumlarından; olanaklardan ve temel

bilimlerinden; bilgi, bilim, model, yöntem, ekonomi, yöneylem düşüncesi

ilkeleri ve yöntemleri ile yeni bilgi, ürün, sistem, üretim süreci ve yöntemi

belirleme, geliştirme, üretme etkinlikleridir.

52

Kalite: Bireyin, sistemin veya modelin geçmişe dayalı ilkeler,

amaçlar ile çalışma tarzının, uygulama sonuçlarının günümüzde ve

gelecekte birbirini tutması; iyiye, nitelikli düzeylere gitmesi kararlı

durumudur. Kalitenin, niteliklerin nesnel, niteliksel ve öznel yanlarının,

aynı yönde somut ölçülür yanları ile ancak etkilerinin, sonuçlarının

gözlenir, yaşanır yanlarının bulunduğu görülür. Eğitim sisteminin kalitesi,

programların uygulama sonuçlarının sistemin amaçlarını sağlaması, kendisi

ve çevresi ile uyumlu, doyumlu karşılıklı sosyal yararlar sağlama

sürekliliklerini elde etmesidir. Başka bir tanım ile eğitim sisteminin, bireyin,

farklı sektör ve talep kesimlerinin beklentilerini gerçekleştiren özgür ve

sosyal elemanları yetiştirmesi, koşullara uygun olarak amaçlarını zamanında

gerçekleştirmesi sürekliliğidir. Bu tanımları ile kalitenin iş, meslek ve

yaşam ahlakı tanımlarına yaklaştığı, kısmen örtüştüğü görülür.

Model: Model sistemin, belirli bir üretim amacı için üretim

sürecinin dinamik, fiziki yapısını tanımlayan, işlevini belirleyen kısıt ve

amaç bağıntıları kümesidir. Model matematik ifadeleri; sistemin

karakteristik parametre ve katsayılarını, kontrol edilebilir ve edilemeyen

kontrol değişkenlerini içerir (Karayalçın, 1979). Model ayrıca kapalı ya da

açık olarak sorunun çözümünü sağlayacak bir yöntem, yöntemler ima eder

veya içerir.

Yöntem: Bir işlemi veya uygulamayı gerçekleştirmek, bilinenlere

bağlı bilinmesi gerekenleri bilinir kılmak amacıyla belirlenen kurallar dizisi,

bütünlüğü; işlevsel kurallar dizesidir. Yönteme; metot, teknik de denir.

Yöntemin geliştirilmesi önce bilim, felsefe ve bilim felsefesi temelli teorik

öngörüleri, yorumları; daha sonra da analitik sentetik çalışmalarını

gerektirir (Karayalçın, 1979).

Verim: Sistemlerin ve sektörlerin uygun birim zamandaki

üretimdir; çıktılarının girdilere oranıdır. Verimlilik ise verim değerlerinin

yüksekliği ve sürekliliğidir. Nesnel özgün bilgilere dayanan, sosyal ve

ahlaki değerler ile beslenen; deneyimleri, birikimleri, temel ve somut

değerleri, yapıcılık ve zenginlik değerlerini geliştiren duygu ve düşünce

sürekliliğidir; verimlilik üretim ve yaşam kalite kültürlerini geliştirir.

53

Bu tanımlar yönünde kalite, eğitim kalitesi genel olarak, bir

toplumun, bireyin veya sistemin beklentileri, amaçları ile üretim

sonuçlarının birbirini tutması, dengeli kararlı geliştirmeleri durumudur.

Eğitim kalitesi ile bireyler yüksek görev ve sorumulukları, hak ve adelet

vicdanları ile güvenli, verimli, düşünceli, bilinçli, duyarlı, ahlaklı, üretken

yaşam biçimlerini izleme yetkinlikleri, olanakları elde ederler.

2.2. Kaliteli Eğitim Sorunu, Modeli ve Yöntemi

Eğitim kalitesi temel bilim, ekonomi ve teknik bilimler tanımları

ve işlevleri çerçevesinde doğal varlıkları, kaynakları, olayları, süreçleri;

üretim olanaklarını ve faydaları azami düzeylere çıkarma amaçları işlevleri

doğrultusunda önem kazanır (Karayalçın, 1979; Dinler, 1994; Gökdere,

1991). Aynı yönde eğitim kalitesi sorunu temelde eğitimde ve sektörler

arasında genelde tıkanıklıklar, kısır döngüler ve verimsizlikler biçimlerinde

belirir. Eğitim kalitesi sorunu ve çözümü, bu işlevler ve eksiklikler

çerçevesinde felsefe, kalite, eğitim, kalite felsefesi, eğitim felsefesi,

ekonomi ve teknik bilimler, yöneylem araştırması disiplinleri tanımları ve

işlevleri ile ele alınabilir (Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005; eğitim kalitesi

sorunu). Eğitim kalitesi karar süreci değişkeni kalite, kaliteli eğitim süreci

algısı ve modeli tanımı eğitimin somut çıktı aralıkları içinde belirginleşir.

Bir toplumda bir bireyin kalite algısı, toplumun ve bireyin nesnel koşul,

temel bilgi, kültür, sosyal psikoloji düzeylerine, ilişkilerine bağlı öznel bir

algıdır. Eğitim kalitesi düşüncesi eğitim süreçleri, teori ve pratik

birliktelikleri, yaklaşımları, dereceleri, sonuçları; üretime ve sosyal yaşama

katkı düzeyleri ve ilişkileri ile ele alınır. Eğitim kalitesi bireyin kendini ve

toplum sınırlarını, yeteneklerini bilen ve iyi ölçen, net bildiğini, bilmediğini

kesin bilen; zenginliklerini, yeteneklerini sınırlarını geliştiren, bireyi bilgili

öznel, özgün toplum düzeylerine eriştiren eğitim niteliğidir.

Eğitim kalitesi sosyoekonomik verim modeli çerçevesinde

tanımlanabilir. Eğitim kalitesi modeli, yukarıda verilen model, yöntem

tanımları ile eğitimin amaçları, olanakları, toplumun yetenekleri,

dağılımları, eğitimin kalite değişkenleri ile öncelikleri; analitik ifadeleri

çerçevesinde tanımlanabilir, geliştirilebilir. Eğitimde kalite süreci ve

değişkenleri ve sonuçları gözlendiğinde kalite değişkenine bağlı toplam

maliyet iki ana maliyet bileşeni ile ortaya çıkar. Bu yönde Şekil 1’de işaret

edildiği biçimde, birinci maliyet bileşeni eğitim kalitesi üretim girdisi

54

maliyet bileşeni; ikinci maliyet bileşeni ise standart kalite eksiklikleri

kayıplarına ilişkin maliyet bileşenidir (Karayalçın, 1979).

Maliyet

Toplam

Kalite Girdi

Kalite Kayıp Maliyeti

Maliyeti

Uygun Kalite Kalite Değişkeni

Şekil 1. Kalite Girdi Kayıp ve Toplam Maliyeti

Şekil 1’de işaret edildiği biçimde, kalite girdisi sabit yatırım

maliyeti bileşeni, kalite değişkeni ile aynı yönde değişen alt yapı,

laboratuvar, malzeme, öğretmenlik ve işletme sistemi girdi maliyeti

bileşenidir. Kalite kaybı maliyeti bileşeni ise kalite değişkeni ile ters yönde

değişen stratejik yatırım ve üretim katma değer kaybı, işcilik katma değer

kaybı, iş güvenliği, sosyal sermaye kaybı, sosyal verim ve sosyal katma

değer kaybı, sosyal sorumluluk ve düzey, saygınlık, soyal doyum ve refah

kaybı maliyetidir. Eğitim kalitesinin çok düşük veya çok yüksek olduğu

kalite değişkeni değerlerinde bu maliyet bileşenleri ile toplam maliyet çok

büyük değerler almasına yol açabilir. Dolayısı ile eğitim kalitesinin çok az,

çok büyük değerleri alması yerine uygun ve makul değelerinde toplam

maliyet, sosyal toplam maliyet daha düşük makul değerler alabilir. Bu

eğitim kalitesi dizisine, sıfatına uygun optimum eğitim kalitesi denir

(Karayalçın, 1979).

Bu yönde uygun eğitim kalitesi süreci, somut karar aralığı o

toplumun kültür, gelir, arz ve talep olanaklarına, farklılıklarına bağlıdır.

Uygun eğitim kalitesi süreci öznel ve nesnel koşullarının gerçekci tanımı ile

55

eğitimin gerekliliklerinin, verimli, somut katma değerli yapısal ilişkilerinin

ve yöntemlerinin tanımları yönünde tanımlanır.

3. EĞİTİM KALİTESİ ÜRETİMİ İÇİN TEMEL

DÜŞÜNCELER

Eğitim kalitesi, öğrenme, öğrenim, öğretim ve eğitim, öğretim ve

öğretmenlik tekniği, düşünme ve meslek etiği; öğretimin verimilik ve katma

değeri algıları ve kavramları; yaşama ve üretime katkıları ile açıklanabilir,

geliştirilebilir. Bu olgulara, kavramlara ilişkin ortak genel düşünceleri

amaçlamakta, açmakta yarar vardır.

3.1. Öğrenme, Öğrenim, Öğretim ve Eğitim

Öğrenme duyumlar sunucu elde edilen algılamaların bireyde

oluşturduğu düşünce, bilinç, vicdan, tutum ve tavır değişiklikleridir.

Öğrenme olayının veya sürecinin aşamaları sıra ile dış etkilerin bireyde

duyumlar ile alınması; duyumların daha önce oluşan bilgi sistemi içinde

irdelenip yerleştirilmesi, algılanması ile başlar. Yine algılamaların oluşmuş

olan temel bilgiler ve değerler sistemi içinde işlenerek yeni düşünce, bilinç,

vicdan ve ahlaki değerler oluşması ve bireyde nesnel tutum ve tavır

değişiklikleri gelişmesi, oluşması biçimlerinde tanımlanır (Pars,1960). Bu

aşamalar ile bireysel öğrenim tam gerçekleşmeden öğrenme süreci

gerçekleşmiş sayılmayacağı, sosyoekonomik bir değer yaratmayacağı

görülür, ileri sürülür. Bu yönde öğretim belirli bir kurum yönetiminde

atanmış kaynakların kullanımı; planlı, amaçlı, programlı uzun erimli

öğrenme, öğrenim istençleri, katılımları, etkinlikleri ile gerçekleşir. Öğretim

ve eğitim aşamalarının gerçekleşmesi; üretime, sosyoekonomik hayata

katkılarının girmesi ile kaliteli eğitim sürecinin gerçekleştiği;

gerçekleşmekte olduğu görülür.

3.2. Öğretim ve Öğretmenlik Tekniği

Öğretim, öğretim kurumlarının, öğretmenin planlı programlı

öğretme çabaları ve denemeleri ile gerçekleşir. Öğretmenlik, yukarıda

verilen açıklamalar yönünde, insanlığa fayda sunmak amacıyla doğa, fizik

ve sosyal olgulardan, olaylardan, kaynaklardan, olanaklardan ve objelerden

psikoloji, sosyal psikoloji, eğitim psikolojisi, eğitim sosyal psikolojisi,

ekonomi ve sosyal bilimlerin ilkeleri ve yöntemleri ile varlıklar, olaylar

56

temelli bilgi, beceri kazandırmayı amaçlayan uygulamalı bilim, teknik ve

etkinlik alanıdır. Öğretmenlik bireylerde varlıklar, olaylar temelli yeni

duyum, algı, bilgi, düşünce, zihniyet, bilinç, duygu, vicdan, kanaat, davranış

ve alışkanlık değişiklikleri, hizmet ve yöntem değişiklikleri geliştirmeye,

öğrenime yardımcı olan; sorun tanımlatan ve çözdüren; başarı, verim ve

kalite gelişimleri sağlatan teknikler, etkinlikler toplamıdır (Pars,1960;

Altunkaya, 2000; Arslan, 2000; Yıldırım, 1987).

3.3. Düşünme ve Meslek Etiği

Düşünme, iş ve meslek ahlakı yukarıda verilen düşünme, öğrenme,

bilim, öğretim tekniği kavramları yönünde belirginleşir; düşünme düşünce,

teori ve pratik bütünlüğü ile elde edilir. Sosyal etkenler ve gereklilikler,

sorumluluk ve vicdani düşünceler doğrultusunda iş süreçlerinde yeni iş ve

çalışma kuralı, ahlak değerlerinin nesnel ve öznel olarak oluşmasına,

gelişmesine yol açarlar. Düşünme ve meslek ahlakı düşüncesi ile bireyler ve

topluluklar, birbirlerine güvenerek uzun erimli planlar yapma, planları

zamanında güvenli ve ekonomik olarak gerçekleştirme; amaçlarını ve

koşullarını güçlendirme şanslarını yaratırlar, oluştururlar.

3.4.Verimlilik ve Katma Değer

Eğitim sisteminin verimi, verimliliği alt sistemleri ile birlikte birim

zamanda birim girdi başına kalıcı çıktı oranını azami değerlere çıkarma

kararlılığı ve sürekliliğidir. Sosyal sistemlerde verim sistemin mekana ve

zamana göre üretimin büyüklüğü biçiminde ortaya çıkar. Eğitim sisteminin

verimliliği öncelikle öğrenme aşmalarının bütünü ile izlenmesine ve

gerçekleştirilmesine bağlıdır. Bir sistemin verimliliği sistemin çalışma

sırasında üretimin hızına karşı olan dirençlerin, aksaklıkların,

kopuklukların, küskünlüklerin, uzun süreli sürtüşmelerin ve zıtlaşmaların

azlığı oranında; bir sistemin değiştirilmesi ve yenileştirmesi sırasında ortaya

çıkan kayıpların azlığı oranlarında artar. Eğitimin katma değeri aynı yönde

toplam faydadan değişken maliyet farkı ya da eğitim sabit maliyeti sosyal

karlılık biçimlerinde tanımlanır. Bir eğitim sisteminin verimliliği

gelir/maliyet, kar/maliyet, yarar/sermaye oranlarının, katma değerlerinin

büyüklükleri biçimlerinde sosyal faydalar oluşturur.

57

3.5. Öğrenim ve Eğitim için Temel Düşünceler

Öğrenim ve eğitimin gelişimi düşüncesi ve etiği ile ilgili olarak 20.

yüzyılda Amerika’da J. DEWEY’in “iş eğitimi, üretici ve faydacı eğitim,

demokratik eğitim,” Avrupa’da O. DECROLY’in “hayat içinde hayat ile

eğitim,” görüşlerini ileri sürdü. Bu düşünceler zamanla önem kazanarak

yaygınlaştı, eğitimin gelişimi ve kalitesi yönünde yaygınlaşmaya devam etti

(Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005).

Bu dalgada Cumhuriyet’in ilk yıllarında “kendini ve sınırlarını

bilen, yaşamında bir iş yapacak, üretici ve kişilikli insan, iyi bir yurttaş

yetiştirme,” görüşleri önem kazanarak kuvvetlendi; dolayısı ile Türkiye’nin

ekonomik gerçeğine uygun olarak “ekonomik ve kültürel kalkınmanın

tarımdan, sanayiden, köyden eğitim ve bilim ile başlatılması” zorunlu

görüldü. Atatürk’ün veciz sözleri doğrultusunda 1930’lu yıllarda “köylüyü,

ülkeyi kalkındırma projeleri” geliştirilmeye ve uygulanmaya başlandı.

Aynı yönde ayrıca daha etkin eğitim sistemi yaklaşımları,

arayışları içinde eğitimde birlik ve bütünlük çalışmaları sürdürüldü. Atatürk

ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve İlköğretim Genel Müdürü

İsmail Hakkı Tonguç’a göre “eğitim yaşamın kendisi” düşüncesi temel

alındı; “eğitim sistemi, sistem çalışması ve ülkü birliği,” içinde

geliştirilmeye çalışıldı. İş eğitimi kişinin kendisini gerçekleştirmesini,

verimli olmasını, toplumsal sorunların çözümünü sağlaması için temel

görüldü. İlke olarak eğitimin “temel bilgili, ilkeli ve koşullara dayalı serbest

fikirli,” olması öncelikli görüldü (Özsoy, 1967; Sönmez, 2005; Binbaşıoğlu,

1998). Aynı yönde “çağdaş ve demokratik iş eğitimi, yaratıcı üretim ve

verimlilik eğitimi görüşü ve yaklaşımları,” izlendi. Eğitim öğretim,

uygulama ve iş süreçlerinde “çevreye görelik, doğaya uygunluk, kendi

kendini bilme ve yönetme, kendi kendine çalışma ilke ve yöntemleri”

izlendi (Yıldırım, 1987; Sönmez, 2005).

Eğitim sistemi ve modeli “teorik ve temel boyutu ile realist,

natüralist, materyalist, idealist, pragmatist” görüşler; diğer ifade ile

“gerçekçi, doğacı, doğalcı, maddeci, olgucu, bilimci, köycü, halkçı, ülkücü,

faydacı görüş ve düşünceler; ilerlemeci uygun bütüncül sentezleri,”

içermekteydi. Bu yönü eğitim modeli sistem yaklaşımı ile gerçekçiliğe,

gerekirciliğe; olanaklara, kısıtlara dayalı olarak çok amaçlı, çok programlı

üretim deneyimine, üretime yönelik bir eğitim modeliydi, eğitim kalitesi

58

modeliydi. Aynı zamanda süreçlerde “bilimsel düşünüş eğitimini,

deneyimi, amacı, bilimi, teorik ve pratik ilişkisini” geliştirmeye dönüktü.

Bu eğitim modeli, geleceğe dönük olarak irdelemek gerekirse, “Türk

biliminin ve zekâsının ülke ekonomisine dönük özgün, yapıcı, yaratıcı

ve üretici bir model” olduğu görülür. Eğitim modeli somut eğitim

programları ile sanayiye, tarıma ve köye dayalı somut üretim olanaklarının

katma değerlerini artırarak ulusal ekonomiye kazandırılması, kalkınma

programları amaçlı modeldi; teorik ve pratik verim amaçına uygun olarak

üretim içinde eğitime, bilime, uygulamaya, üretime ilerlemeye odaklıydı.

Eğitim sistemi ve modeli kısaca gerçekçi, faydacı, ülkücü bütüncül

yaklaşımlar ile “üretim içinde ileri üretim için eğitim, bilim ve teknik,”

görüşlerini kapsamaktaydı (Yıldırım, 1987; Binbaşıoğlu, 1998; Sönmez,

2005; Özata, 2006; Hirsch, 2008).

Eğitim sistemi ve modeli ekonomik ilerleme koşulları, toplum

olanakları ve kısıtları bağlamında incelendiğinde eğitimin felsefi, teorik ve

pratik birliği ve verimliliği boyutları ile iç tutarlılığı belirgin ve önemli

olduğu görülür. Eğitim modelinde “üretim temelli daha ileri eğitim,

araştırma ve geliştirme çalışmaları; ilkelere, koşullara ve olgulara

dayalı tümdengelim analiz, üretim içinde deney, gözlem ve deneyime

dayalı tez, anti tez ile sentez tümevarım akıl yürütmeleri,” öncelikli

olduğu belirginlik kazanır.

3.6. ABET Socrates-Erasmus Ölçütleri

Eğitim öğretim sistemlerinde genel amaçları ve işlevleri aynı,

ancak ayrıntılarda birbirinden küçük farklı yanları ve yöntemleri olan eğitim

programlarının bulunduğu görülür. Bu eğitimi programlarının ABD ABET

yetkin eğitim ilkeleri ve ölçütleri, AB Socrates-Erasmus genişleme ilkeleri

ve ölçütleri çerçevesinde geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Yetkin teknik eğitim kalitesi programlarında uygulanması ve

geliştirilmesi amaçlanan ABET-2000 ölçütleri özetle şöyle sıralanabilir

(Dursunkaya, 1999; Günay, 2003);

Matematik, fen, teknik ve ekonomik bilgileri kavrama ve

uygulama becerisi,

59

Deney tasarlama, yapma ve sonuçlarını analiz bilgisi ve

becerisi,

Bir sistemi, parçayı ve işlemi araştırma, tasarıma bilgisi ve

becerisi,

Kendini ve çevresini araştır ve yönetim bilgisi ve becerisi,

Disiplinler arası çalışmaları yürüten ekiplerde çalışma bilgisi

ve becerisi,

Ekonomi, yönetim ve üretim sorunlarını tanımlama bilgisi ve

becerisi,

Etik ve mesleki sorumluluk bilinci geliştirme algısı, bilgisi ve

becerisi,

Sözlü ve yazılı olarak etkin iletişim kurma bilgisi ve becerisi,

Sorunları çözümleme sosyoekonomik etkilerini algılama

bilgisi ve becerisi,

Yaşam boyu öğrenme, araştırma geliştirme bilgisi, bilinci ve

becerisi,

Meslekler ile ilgili güncel sorunlar ve çözümleri saptama

bilgisi ve becerisi,

İşin tekniklerini, modern teknik araçlarını kullanma bilgisi ve

becerisi.

Yine AB genelinde Socrates-Erasmus öğretim programları, AB

kültür ve ülkü birliğinin geliştirilmesi ana amacı doğrultusunda AB

üniversiteleri arasında işbirliği; üniversite öğrencileri ve öğretim

görevlilerinin karşılıklı değişimi; nesnelliğin, şeffaflığın ve açıklığın

geliştirilmesi ve çalışmaların tanınması ve teşvik edilmesinin temel ve

gerekli olduğu görülür. Bu yönde Socrates-Erasmus ve sonrası çalışmalar,

programlar öncelikle;

Üniversiteler arası işbirliği ile öğrenci ve öğretim elemanları

hareketlilikleri,

Tematik ağların oluşturulması faaliyetleri

hızlandırma ve artırma amaçlı etkinlikler sergilemekte, önemli kaynakları

harekete geçirmektedir (Dursunkaya, 1999; Günay, 2003; DPT

Müsteşarlığı, 2007, s.84-123). Bu çalışmalar ve materyaller eğitim

kalitesinin, kalite siyasetinin süreçler içinde pratik çözümlemeleri ve

ilerletilmeleri için temel materyalleri, doğrultuları oluşturmaktadır.

60

4. EĞİTİM KALİTESİ KARAR YÖNTEMİ VE ÇÖZÜMLEME

Kalite genel olarak, bir toplumun, bireyin veya sistemin

beklentileri, amaçları ile etkinlik sonuçlarının birbirini tutması, dengeli

kararlı biçimlerde desteklemesi süreci olarak görülür, tanımlanır. Eğitim

öğretim kalitesi toplumun, sistemin kendisi ve çevresi, amaçları, etkinlikleri

ve kapasiteleri ile uyumlu olması, mal ve hizmet üretimini sağlaması;

verimli ve kararlı kılması süreklilikleridir. Başka bir basit tanım ile bir

toplumun, bireyin ve sektörün ürünlerini koşullara uygun ekonomik olarak

zamanında üretmesi, farklı talep kesimlerinin beklentilerini gerçekleştirmesi

süreklilikleridir. Eğitim kalitesi nesnel algı, öznel ve bireysel algı; aynı

yönde sosyal ve bireysel algı düzeyleri, analitik ilişkileri görev ve

sorumluluk duygu ve düşünceleri ile gelişir. Eğitim kalitesi değişkeni bu

yönde nesnel ve öznel koşullara, sosyal değerlere, sosyal psikolojilere bağlı

öznel niteliksel, somut sonuçları olan bir büyüklüktür, değişkendir. Bu

yönde eğitim kalitesi gereksinimleri, uygun eğitim kalitesi modeli

arayışları; o toplumun, kesimin, piyasanın kültür değerleri; uzun süreli

kararlı ve sürekli asal deterministik tercihleri, eğitim yetenekleri, olanakları,

kısıtları ve eğitim ekonomisi değerleri; deneme ve sınama yöntemleri,

analitik ve sentetik araştırma ve çözümleme yöntemleri ile kestirilebilir.

Yukarıda belirtildiği biçimde, toplum ve bireylerin süreçlerdeki

yetenekleri ve kapasiteleri çerçevesinde kalite değişkenine bağlı amaç

toplam maliyeti genelde iki ana maliyet bileşeni ile ortaya çıkar, ayırt edilir.

Birinci maliyet bileşeni eğitim kalitesi üretim girdileri maliyet bileşenidir;

kalite değişkeni ile aynı yönde artan maliyet; ikinci maliyet bileşeni ise

standart eğitim ve kalite eksiklikleri kayıplarına ilişkin maliyet bileşenidir;

kalite değişkeni ile ters yönde değişen girdi maliyet bileşenidir. Eğitim

kalitesi bu maliyet bileşenleri analiz ve çözümlemesi ile eğitim kalitesinin

ve markasının çok düşük veya çok çok yüksek üretim durumlarında toplam

kalite maliyeti fonksiyonu Şekil 1’de ve Şekil 2.’de gösterildiği biçimde,

yüksek değerlerde ortaya çıkabilir. Dolayısı ile toplumun yetenekleri ve

kapasiteleri çerçevesinde arada bir uygun ve makul bir kalite değişkeni

büyüklüğü civarında üretim kararları alınması gerektiği ortaya çıkar.

Uygun/optimum eğitim kalitesi süreci, kararlı öğretim üretim süreçlerinde

öğrenim talebi kesimleri beklentileri uzun dönemli ekonomik ve istatistik

analiz verilerine, maliyet ve fayda fonksiyonlarına ve değerlendirmelerine

bağlı olarak ortaya çıkar, tanımlanır.

61

Kalite

Arz Ve Talep

Kalite Arz

Kalite Talep Fonksiyonu

Fonksiyonu

Uygun Kalite Kalite Değişkeni/Fiyatı

Şekil 2. Kalite Arz ve Talep Fonksiyonları

Diğer bir bakış açısı ile eğitim kalitesi bir toplumda, üretim ve

tüketim piyasalarında, eğitim piyasalarında arz ve talep fonksiyonları, Şekil

2.’de verildiği gibi o toplumun gelir düzeyine, kültürüne, sosyal değerlerine,

sosyal psikolojilerine, gereksinimlerine, tercihlerine, olanaklarına bağlı

ortaya çıkar. Bir toplumda, piyasada eğitim kalitesi arz ve talep

fonksiyonları, Şekil 2.’deki gibi orijinden ve eksenlerden uzaklaşma,

yaklaşma yönlerinde kaymalar biçimlerinde belirginleşirler.

Yine bir toplumda, orta ve uzun dönemlerde, gelir düzeyi ve

dağılımı değişimlerinin küçük olduğu var sayımı altında; öğretim arzı ve

öğrenim talebi kesimleri piyasalarında arz ve talep fonksiyonlarının Şekil

2.’de verilen kesişim noktaları o kesimlerin olası uygun eğitim kalitesi

düzeylerini, değerler aralıklarını işaret ederler. Bu kesişim noktaları civarı

toplumun yetenekleri ve kapasiteleri çerçevesinde eğitim kalitesi uygun

değerlerine, düzeylerine yaklaştırır. Eğitim öğretim süreçleri koşullarında

bu yaklaşım ile uygun kalite çözümleme çabaları uzun zaman döneminde

giderek marjinal maliyetleri ortalama maliyetlere yaklaştıran çözümleme

aralıklarına, değerlere götürür. Bu kaliteli eğitim öğretim karar aralıkları

belirli bir zaman döneminde toplumun eğitim temelli toplam gelirlerinin

marjinal sosyal faydalarını en büyük düzeylere, değerlere eriştirme

olanakları sağlar. Toplumun nesnel koşulları, gereksinimleri ve beklentileri

belirli bir zaman döneminde değişim gösterebileceklerinden kaliteli uygun

62

eğitim öğeleri ve değerleri de değişimler gösterebilecektir. Dolayısı ile

süreçler içinde toplumun uzun döneminde değişen nesnel koşullarına,

gereksinimlerine bağlı olarak uygun kaliteli eğitim siyaseti ve stratejileri de

belirli değişimler göstermesi, uygun biçimlerde yönetimleri kaçınılmaz

olabilecektir.

5. SONUÇ

Eğitim öğretim kalitesinin, kalite siyasetinin, aynı yönde, genel

kavramlar analiz ve sentez çözümlemeleri, gereksinimleri, kaynak

ekonomileri, sosyal katma değerleri ve sosyal psikolojileri; eğitim süreçleri

uygun eğitim kalitesi yakınsamaları ve yapılandırılmaları önemlidir,

önceliklidir. Uygun eğitim kalitesi eğitim girdileri maliyetlerini minimum;

dolayısı ile sosyal fayda ve katma değerlerini maksimum düzeylere eriştiren

eğitim niteliği, modeli; eğitim programları kümesidir, çalışmasıdır.

Eğitim kalitesi tanımı ve çözümlemesinin temel ekonomi, teknik

bilimler ve yöneylem araştırması tanımları ve işlevleri çerçevesinde doğal

varlıkları, olayları, süreçleri; üretim olanaklarını azami düzeylere çıkarma

amaçları doğrultusunda ele alınması belirginlik kazanır. Bu yönde eğitim

öğretim kalitesi süreçler içinde ortalama ve doğru eğitim değerleri,

dağılımları ve teknikleri ile belirginleşen, etkinleşen eğitim nitelikleri ve

nicelikleri toplamıdır. Eğitim öğretim kalitesi, kaliteli eğitim modeli ve

siyasetinin genelde uzun zamanlı, uygun kararlı eğitim, uygun eğitim

kalitesi kavramları; realizm, ampirizm, rasyonalizm, pragmatizm,

pozitivizm, modernizm ve idealizm temel bakış açıları ile eğitim felsefesi

ve ekonomisi sentezleri ile biçimlenmekte olduğu belirginlik kazanır.

Nesnel koşulların genel nesnel ve öznel değişimlerine bağlı olarak kaliteli

eğitim modeli siyaseti ve programları da değişebilecekleri; düzeltilmeleri

gerektiği açıklık kazanır. Kaliteli eğitim programlarının diğer bir ifade ile

üretim ve yaşam için, özgün ekonomik üretim teknikleri, süreçleri ve sosyal

psikolojileri için bilinçli, güvenli, etkin birikimli, verimli ve katma değerli,

ilişkili çözümlemeleri, somut süreçleri kapsaması gerektiği görülür.

Toplumun ve sektörlerin nesnel, öznel, özgün teknik, ekonomik ve sosyal

gereksinimleri, düşünceleri, değerleri, birikimleri bağlamında sosyal ileri

algılarını, olanaklarını, yöntemlerini kapsaması gerektiği görülür.

63

Eğitim öğretim kalitesi aynı yönde verimli makul, gerçekci,

ekonomik ve uygun kalite öğeleri, özellikleri, ölçütleri, uygulama değerleri

ve ilişkileri ile öngörülüp çözümlenebilir. Nesnel, öznel, bireysel ve sosyal

algılar, ileri ve özgün düşünceler ve sentezleri ile etkinleştirilebilir. Uygun

öğretim kalitesi yine ana model ve stratejiler içinde eğitim ve üretim

süreçlerinde arz ve talep kesimleri beklentileri, üretim süreçleri sosyal

paylaşım ve katma değerleri, nesnel ve öznel değişim koşulları ile orantılı

olarak çözümlenip geliştirilebilir. Bu yönde kaliteli eğitim, uzun zaman

erimli kaliteli eğitim siyaseti toplumun asal nesnel öznel koşulları ve

gereksinimleri çerçevesinde bir toplumu gerçekçi, doğru, kararlı ve

özgüvenli bir biçimlerde bilgilendirmesi, bilinçlendirmesi, ilerletmesi,

kalkındırması temel koşul olarak görülmektedir. Üretici, yenilikçi düşünce

genişlikleri, analiz ve sentez akıl yürütmeleri ve derinlikleri oluşturması

gerekli görülmektedir.

Diğer yandan eğitim öğretim kalitesi çalışması süreçlerin öğrenim,

eğitim olanaklarına ve kısıtlarına ilişkin teorik, analitik ve sentetik ileri akıl

yürütmelerini, özgün ve stratejik açılımları ile amaçlı, planlı, verimli

programları geliştirme, somut üretim açılımlarını gerektirir. Eğitim öğretim

kalitesi, uygun eğitim kalitesi siyaseti, süreçler içinde eğitimin kısa zamanlı

ve uzun erimli gerçekçi, nesnel ve olgusal bilimci, toplumcu, gelişmeci,

faydacı görüşleri ve düşünceleri; ilerlemeci uygun analiz ve sentez

araştırma yöntemlerini, araştırma ve somut üretim çalışmalarını gerektirir.

Süreçlere dayalı ampirizm, determinizm, rasyonalizm ile ileri nesnel analiz

ve sentez düşünme yöntemleri çözümlemelerini gerektirir.

Aynı yönde eğitim öğretim kalitesi, uygun eğitim kalitesi ve

siyaseti çalışması, ayrıntıda; aşağıda sıralanan süreçler, süreçsel ilişkiler,

düşünceler, olanak ve yöntemlerin araştırma ve uygulama çalışmalarını ve

önceliklerini işaret eder, gerektirir.

Varlıklar, olgular ile gerekli kavramların somut ileri

zincirleme ilişkilerini,

Varlıkları, süreçleri, kısıtları, olanakları ve değerleri yerinde

ve zamanında algılama, etkin öğrenme, bilinçlenme, uygulama

etkinliklerini,

Bilgilerin, kavramların analiz ve sentez akıl yürütmelerini,

64

Bulguların ileri örgün ve eklenik bilgilerini, gelişimlerini,

katkılarını,

Özgün ve stratejik çözümlemeleri; süreçlerini ve ürünlerini,

Varlıkların, kaynakların uygun ileri kullanımlarını ve

dağılımlarını,

Teori ve pratik birlikteliklerini ve verimliliklerini,

Bilgi, iş tekniği, üretim ve sosyal sorumluluk bütünlüklerini,

Süreçlere, kısıtlara, olanaklara ilişkin paradoks ve

paradigmalarını;

Ortak ve sürekli iç ve dış çevre gelişmelerini, etkileşimlerini,

Eğitim ve araştırma alanlarını, modelleri ve çözümlemelerini,

Teknik ve yöntem eğitimi ile meslek eğitimi programlarını,

Özgün araştırma, üretim ve girişim eğitimi programlarını,

İş, üretim, kültür ve yaşam düzeyi gelişimlerini,

İş ve üretim süreçlerinin uygun özgün ve stratejik yönetim

gelişimlerini.

65

KAYNAKÇA

ALTUNYA, N., (2000), Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Deneyimleri(1839-

2000), Öğretmenlik Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta Öğretmen

Yetiştirme, CTB Yayınları, Ankara.

ARSLAN, M., (2000), İlköğretim Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi, Öğretmenlik

Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta Öğretmen Yetiştirme, CTB Yayınları,

Ankara.

BİNBAŞIOĞLU, C., (1998), Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri Tarihi,

Öğretmen Hüsnü Tekışık Eğitim Araştırma-Geliştirme Merkezi, Ankara.

DESCARTES (Çev. M. KARAASAN), (1989), Aklını İyi Kullanmak ve

Bilimlerde Doğruyu Aramak için Metot Üzerine Konuşma, Batı Klasikleri,

İstanbul.

DİNLER, Z. (1994), Mikro ekonomi, 10. Baskı, Ekin Kitabevi Yayınları,

Bursa.

GÖKDERE, A.(1991), Bankacılar İçin Ekonomi Bilgisi, Yayın No:245, ISBN

975-537-000-5, Adalet DPT MÜSTEŞARLIĞI, (2007), Dokuzuncu Kalkınma

Planı(2007 – 2013), Yüksek Öğretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu,

yuksekogretimraporu.pdf, Ankara.

DRANAZ, F., (1972), Felsefe Kılavuzu, Bilgi Problemi, Ahlak Problemi,

Sanat Problemi, Çeltüt Matbaacılık Koll. Şti., İstanbul.

DURSUNKAYA, Z., (1999), Mühendislik Programlarının Akreditasyonunda

Yeni Yaklaşımlar, TMMOB Makine Mühendisleri Odası, Mühendislik

Mimarlık Eğitim Sempozyumu, MMO Yayınları No: 232, İstanbul.

GÜNAY, D., (2003), Akreditasyonun Neliği ve Mühendislik Eğitimi Üzerindeki

Etkisi, TMMOB Makine Mühendisleri Odası, V.Ulusal Makina Mühendisliği

Eğitim Sempozyumu, MMO Yayını No: E/ 2003/ 341, İstanbul.

HANÇERLİOĞLU, O., (1991), Felsefe Sözlüğü, 11. Baskı, Remzi Kitabevi,

ISBN 975-14-0089-9,

İstanbul.

HİRSCH, E. E., (2008), Anılarım, Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti,

Atatürk Ülkesi, TÜBİTAK, Pöpüler Bilim Kitapları, 11. Basım, Ankara.

KARABACAK, N., S. ALTAŞ, (2000), Köy Enstitülerinin Öğretmen

Yetiştirmedeki Yeri, Öğretmenlik Mesleği, Türkiye-Almanya ve Kıbrıs’ta

Öğretmen Yetiştirme, CTB Yayınları, Ankara.

KARAYALÇIN, İ., (1979), Harekat Araştırması, İ.T.Ü. Kütüphanesi, İstanbul.

66

KAYNAK, T., Organizasyonel Davranış, İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayını, No:

223, 1990, İstanbul.

KOÇEL, T., İşletme Yöneticiliği, (1998), Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş.,

Yayın No. 405, 6. Baskı, ISBN 975-486-304-0, İstanbul.

PARS, V.B. ve Arkadaşları, (1960), Eğitim Psikolojisi, Öğretmen Okulları

Kitapları, MEB, İstanbul.

ÖZATA, M., (2006), Atatürk, Bilim ve Üniversite, TÜBİTAK, Pöpüler Bilim

Kitapları, 2. Basım, Ankara.

ÖZEN S., ve Arkadaşları, (2005), Türkiye’de Mühendislik Eğitimi Sorunları ve

Yöntemleri, Mühendislik Eğitimi Sempozyumu, Ankara.

ÖZSOY, Y., (1987), Eğitim Bilimleri, Türk Eğitim Sistemi ve Yönetimi,

Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları No:91 Kasım,

Eskişehir.

SAATCİOĞLU, Ö., (1990), “Endüstri – Üniversite - Devlet İşbirliği Sistemi,”

Verimlilik Dergisi, MPM, Özel Sayı, Ankara.

SÖNMEZ, V., (2005), Eğitim Felsefesi, Anı Yayıncılık, 7. Baskı, ISBN 975-

6956-04-6, Ankara.

TEKELİ, İ., (2005), Avrupa Birliği, Türkiye ve Demokrasi, Türkiye Bilimler

Akademisi, Akademi Formu 30, Ankara.

T.C. DEVLET BAKANLIĞI, (1983), Türk Bilim Politikası, 1983-2000,

Ankara.

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI, (2013), Onuncu Kalkınma Planı(2014-2018),

Resmi Gazete, 2.11.2013, Sayı:28809 (Mükerer), Ankara.

TÜRK DİL KURUMU, (1988), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları:

549, Ankara.

YILDIRIM, C., (1987), Eğitim Felsefesi, A.Ü. Açıköğretim Fakültesi

Yayınları, No: 85, Ankara.

YILDIRIM, C., (1991), Bilim Felsefesi, 3. Baskı, Remzi Kitabevi, Evrim

Matbaacılık, İstanbul.

YÖK(TEZİÇ, E., TEKELİ, İ., ve Arkadaşları), (2006,), Türkiye’de Yüksek

Öğretim Stratejisi, Ankara.

67

İŞLETMEYİ VE ÇEVRESİNİ TANIMAK SURETİYLE

ÖNEMLİ YANLIŞLIK RİSKLERİNİN BELİRLENMESİ

VE DEĞERLENDİRİLMESİ KAPSAMINDA

DENETÇİNİN İÇ KONTROL RİSKİNİN

DEĞERLENDİRMESİ

Hakan ERKAAN [email protected]

ÖZET

Değişen iş dünyası koşullarında, işletme ile ilgili kararlar verilirken işletmenin

finansal tablo ve bilgilerine göre değerlendirme yapılmaktadır. Yapılan

değerlendirmeler sonucunda, işletme finansal tablo bilgilerin yararlı olabilmesi için

uzman kişilerce yapılarak değerlendirilmesi gereklidir. Bu süreçlerin sonucunda

doğru karar verilebilmesi ise finansal tablolarda sunulan bilgilerin doğru ve

güvenilir olmasına bağlıdır. Söz konusu bilgilerin doğru ve güvenilir olup olmadığı

ise bağımsız denetçiler tarafından yapılan denetimler sonucunda ortaya çıkabilir.

Denetçinin UDS 315 kapsamında amacı, işletmenin iç kontrol yapısı dahil olarak

çevresini tanımak, finansal tablolardaki hata ve hile kaynaklı ‘Önemli Yanlışlık’

risklerinin belirlemek; bu risklere karşı yapılacak işlerin tasarlanması ve

değerlendirmesini yaparak uygulamaya geçmesidir. Amaç bu kapsamda; ‘Önemli

Yanlışlık’ risklerini ortaya çıkararak bu risklerin önleminin alınmasını sağlamaktır.

Bu kapsamın amacı “ Hile Kaynaklı Yanlışlık ” risklerini inceleyip denetlenmesini

ve değerlendirilmesini ortaya koymaktır. Ayrıca işletme iç kontrol sisteminin

incelenmesinin, denetimdeki öneminin ele alınmasıdır.

Anahtar Kelimeler; Bağımsız Denetim, İç Kontrol, Hile Denetimi, Hile Kaynaklı

Riskler

ISA 315 ASSESSMENT OF INTERNAL CONTROL RISK OF

THE AUDITOR

ABSTRACT When business decisions are made in changing business conditions, evaluation is

made according to the financial statements and company infoAs a result of the

evaluations made, it is necessary to evaluate the financial statement information

with expert personnel to be useful.The ability to make the right decisions as a result

of these processes depends on the fact that the information presented on the

financial statements is accurate and reliable. Whether such information is correct

68

and reliable may arise from audits conducted by independent auditors.The intent of

the auditor under UDS 315 is to identify the environment, including the company's

internal control structure, to identify the risks of 'Important False' due to errors and

fraud on the financial statements designing and evaluating the works to be done

against these risks. In this context, 'Important False' risks and to must take

precautions against these risks.The aim of this scope is to examine the risks of

'Important False' and to reveal their inspection and evaluation.In addition, the

examination of the internal control system of the enterprise is to consider the

precaution of supervision.

Keywords; Internal Control, Independent Audit, Fraud Risks, Fraud Audit

GİRİŞ

Dünya nüfusunun hızlı artışı, ekonomik açıdan nüfusu fazla olan ülkelerin

kaynak yetiştirmedeki sıkıntıları ekonomide darboğaz oluşturarak, az

nüfusu olan ülkelerin kaynak yetiştirebilmesi için ekonomide daha çok

fedakârlık etmesine neden olmuştur. Ekonomik faaliyetlerdeki farklı

dengeler oluşmuş, bu da ülkeler arasındaki iletişimi daha geliştirmiştir.

Örneğin; enerjisi yoğun ülkelerin enerji kaynağı olmayan ülkelere enerji

satışı gibi.

Böylece gelişen, hızlı büyüyen ülkeler zamanla ekonomide meydana gelen

bazı hileleri, hataları ve yolsuzlukları önlemek amacıyla, nedeniyle kendi

ülkelerine özgü ilişkin muhasebe yasaları çıkarmak için, çıkararak kendine

özgü çalışmalar yapmışlardır. Ancak bu çalışmalar kendi ülkelerine ve

çıkarlarına özgü olması dolayısıyla, diğer ülkeler tarafından birebir

kullanılamamıştır. Ancak bu çalışmalar kendi ülkelerine ve çıkarlarına özgü

olması nedeniyle diğer ülkeler tarafından ekonomilerini sarsılması

nedeniyle karşı çıkılmıştır. Ekonominin kontrolü için ilgili yasalar

çıkartılarak finans sistemi düzeltilmeye çalışılmıştır.

1. İÇ KONTROL YAPISINA GENEL BAKIŞ

1.1. Genel Açıklamalar

İç kontrol; bir işletmenin veya kurumun tepeden tabana bütün personeli

tarafından etkilenen ve faaliyetlerin etkinliği ve verimliliği, finansal

raporlamanın güvenilirliği, uygulanabilir yasa ve düzenlemelerle uygunluk

amaçlarına ulaşmada dikkate alınacak yeterli güveni sağlamak üzere

tasarlanmış bir süreçtir. Bu tasarlanmış olan süreç günümüz çağında işletme

69

süreçlerinde daha geniş tabanlı bir alanı kapsamaktadır17

. Bu amaç

doğrultusunda işletme yönetim sistemlerinin en temel özelliği iç kontrol

organizasyon yapısının oluşturulması gerekmektedir. İç kontrol sistemine

uygun olarak birçok rapor sistemleri yayınlansa da, en önemlisi COSO

sistemi olup dünyaca kullanılmaktadır18

.

COSO raporlama sisteminin günümüz koşullarına uygulanarak İşletmelerde

iç kontrol sistemlerinde kullanılmakta ve en belirgin olarak ülkemiz de dâhil

olmak üzere COSO raporlama sistemi ile işletmelerin iç kontrol yapıları

raporlanmaktadır. COSO iç kontrol çevresi yayınlanan finansal raporlar,

işletmelerin finansal tablolarının güvenilirliğini sağlamak ve işletmelerin

diğer amacı olan ticari karlarını dikkate alarak yönetimin doğru kararlar

almasını etkilemektedir. COSO raporlama sistemi; işletmenin beyan etmiş

olduğu finansal raporları iç kontrol sisteminin amacına uygun olarak kontrol

eder. İç kontrol sisteminin işletmelerde etkin ve verimli olması, işletme

varlıklarının korunması, finansal tablo sistemlerinin güvenilirliği, işletme

kurallarına uygunluk, kayıt altına alma gibi, işletmenin faaliyetleri

sürecinde karşılaştığı yapılar için etkili bir biçimde iç kontrol yapısının

oluşturulması, gerekse de bu sistemin etkinliğinin kontrolü için, işleyişin

raporlanması amaçlarındandır. COSO iç kontrol sisteminin raporlanması

sırasında sadece işletme varlıklarını değil, ayrıca; örgütsel iş akışlarını da

yukarda belirttiğimiz biçimde, iç kontrol sisteminin amaçları doğrultusunda

raporlanarak bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bir bütün olarak ele alınan

finansal raporlar, iç kontrol sürecinde işletmenin olması gereken durumlar

ve bunlara bağlı olarak karşılaşabileceği riskleri raporlarla üst yönetim

birimlerine sunulur. Raporlamaya göre sadece muhasebe sistemini ele

almak hatalı olur. İşletme bir bütün olarak faaliyetini sürdürdüğünden, iç

kontrol sürecinin verimliliğini, nasıl işlediği bu raporlar sayesinde tespit

edilir19

.

1.2. Uluslararası ve Türkiye’de İç Kontrol Çalışmaları

İşletmedeki çalışmaların kontrolü ve güvenilebilir raporlamanın

yapılabilmesi için iç kontrol sistemi olarak kabul edilen kanunlar ve

17

Hakan Baykal İç Kontrol Sistemine Karşılaştırmalı Bir Bakış, Mevzuat

Dergisi, Ekim.2012.s.178 (http://mevzuatdergisi.com/2012/10a/01.htm) 18

F. Münevver Yılancı, İç Denetim ve İç Kontrol Değerleme Rehberi, Detay

Yayıncılık, Ankara.2015.s.24.s.25 19

Davut Pehlivanlı, Modern İç Denetim, Beta Basım Yayın, İstanbul 2010,s.31.s32

70

yöntemler belirlenir. Bunlar etkin bir iç kontrol sisteminin uygulanması için

gerekli yöntemlerdir.

Bu yöntemleri söyle sıralayabiliriz;

- AICPA Denetim Standartları

- IFAC ve TÜRMOB, Muhasebeciler Fedarasyonu

- Sarbanes-Oxley Yasası ve İç Kontrol

- COSO ve COCO, İç kontrol modeli

1.3. İç Kontrol Sisteminde COSO Modeli

Bu sistem ABD’de 1970 ve 1980’li yıllarda hileli finansal raporların ve bu

hilelerin artması nedeni ile, iç kontrolün tekrar düzenlenmesine yönelik

çalışmalarla başlanmıştır. Hileli finansal raporlama ulusal komisyonu bu

çalışmaları yürütülmesi için COSO ( The Committee of Sponsoring

Organization of the Treadway Commission)’ u oluşturmuştur20

.

COSO sistemi Treadway Komisyonu tarafından ‘SAHTE MALİ

RAPORLAMA ULUSAL KOMİSYONU’ 1985 yılında kurulmuştur. Bu

komisyon sahte mali raporların nedenlerini araştırmak sahte raporların

meydana gelmesini engellemek için kurulmuştur. Bu komisyon iç kontrol

sistemini yeniden gözden geçirmeyi amaçlayan çalışma grubu olarak

faaliyetini sürdürmektedir. Bu süreçler doğrultusunda yapılan iç kontrol

sistemi projeleri sayesinde 1992 yılında ‘ İç Kontrol Bütünleşik Çevre’

raporunu yayınlamışlardır21

.

COSO tanımına göre iç kontrol bir süreçtir. Bu süreç doğrultusunda

yönetim faaliyetlerinde çalışanlar tarafından yürütülen bir süreçtir. Bu

süreçler doğrultusunda iç kontrol sistemlerinin makul bir seviyede güvence

vermesini hedeflemektedir. Bu amaçlara ulaşabilmemiz için COSO sistemi

işletmelerde bir araç olarak görülmektedir22

.

20

Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commission About,

(http://www.coso.org/aboutus.htm) 21

Mali Yönetim ve Kontrol Merkezi.(http://kontrol.bumko.gov.tr/TR,2185/coso-

hakkinda.html) 22

Davut Pehlivanlı Modern İç Denetim, Beta Yayınları, İstanbul 2010.s.31.s.32

71

COSO işletmenin faaliyetleri sürecinde bir kılavuz olarak işletmenin

amaçlarına oluşmasını sağlamaktadır. Ayrıca bu sistem sayesinde

işletmenin finansal tablolarını makul seviyede güvence vermesinde olumlu

bir araç olmaktadır. İşletmelerin hedeflerine ulaşmada kontrol ortamı ve risk

değerlemede bir bütün olarak işletmenin yapısal olarak hedeflerine

ulaşmada yardımcı bir etken oluşturmaktadır. COSO raporlama sistemi iç

kontrol unsularında 5 sistemli bileşenli olarak ele almaktadır. Bunlar iç

kontrol yapılarında; Kontrol ortamı, İşletmenin risk değerlendirme süreçleri,

Finansal raporlama, Kontrol faaliyetleri ve Kontrol sistemlerinin gözetimi

COSO sistemi olarak ele alınmıştır23

.

Şekil 1: Coso Küpü

23

Fırat Coşkun, Güçlü COSO Nedir? Ne İşe Yarar?, Temmuz 2014,(

http://www.firatcoskunguclu.com/Haftalik.aspx?Yazi=38)

72

Tablo 1: COSO İç Kontrol Tablosu

Kontrol Ortamı

İç kontrol sisteminin başlangıç evresi olarak kontrol ortamını

ele alabiliriz. Bu süreçlere en etkili olan işletmenin kültürel

yapısı ve işletmenin geçmişinde oluşan faaliyetler olarak

kontrol ortamına etkisi bulunmaktadır. İşletme sistemini bir

lokomotif olarak ele alır.

İşletmenin Risk

Değerlendirme

Süreci

İç kontrol sisteminin işletmenin bir bütün olarak ele aldığımızda

bütün faktörlerin işletme faaliyetleri sürecinde oluşabilecek iç

ve diş riskleri belirleyerek ve bunları analiz ederek bu süreçlerin

yönetilmesi, tanımlanması ve dinamik yapı ile karşı karşıya

kalan işletme risklerinin zamanında önlenmesidir.

Bilgi ve İletişim

İşletmenin çalışanlarının faaliyetlerini yönetilmesi ve bu

süreçleri kontrol etmek için devamlı değişen bilgilerin işletme

çalışanlarına aktarılmasıdır. Ayrıca bu sistem sayesinde üretilen

finansal raporlara makul seviyede güvence verilmesi sağlanır.

Çalışanlar tarafından alınan kararlar işletmenin hedeflerine

ulaşmada önemli bir rol oynar. Çalışanların bu kontrol

ortamında işletmenin sadece içi olarak değil diş faktörlerini de

göz önüne alması gerekmektedir.

Kontrol Faaliyetleri

İşletme yönetimi tarafından ortaya atılan projelerin işletme

faaliyetleri süreci de hayata geçirilip geçirilmediğini ele alınan

sistemdir. Ayrıca bu projelerin veya politikaların karşılaştığı

risklere karşı yönetim tarafından bu süreçlerin nasıl bir politika

ile ele alındığını incelenmesidir.

Gözetim ( İzleme )

Bu sürecimizde iç kontrol sisteminin etkinlik ve verimliliğini

tespit edilmesi ve bu süreçler doğrultusunda gerekli

müdahalelerin yapıldığı bir süreç olarak ele alabiliriz. Bu

süreçler yönetim veya danışmanlar tarafından faaliyete

geçirilebilir. COSO yapısına göre gözetim işlemleri devamlı

olarak işletme yapısında hayata geçirilmelidir.

73

COSO sistemine göre iç kontrol; ‘İşletmelerdeki örgüt şemalarının

ihtiyaçlarını karşılanmasında ortak bir yapı oluşturmak ve işletmenin

hedeflerine ulaşmada, büyük veya küçük ölçekli, kamu ya da özel sektör

tüm işletmelerin iç kontrol sistemlerini kurmak, meydana getirmek ve bu

sistemlerin gelişmesine hizmet etmesi’ şeklinde tanımlanır24

.

1.4. İç Kontrol Sisteminde COCO Modeli

COCO raporu, Kanada Yetki Belgeli Kamu Muhasebecileri Enstitüsü

(Canadian Institute of Charted of Accountants) tarafından 1995 yılında

‘’Kontrol Rehberi (Guidance on Control)" ismi ile yayınlanmıştır25

.

Bu rapor çalışmasında ki amaç; İç kontrol sistemini ölçmeye yönelik çeşitli

ölçütleri ele almıştır. COCO, kontrolü işletmenin amaçlarına ulaşması ve

işletme örgüt yapısını destekleyen ve tutan iç kontrol modelidir26

.

COCO iç kontrol raporunun amacı; İşletme yönetimleri için bir çerçeve

belirlemesidir. COCO raporu işletme yönetimlerine kontrol rehberi

oluşturulması için üç gerekçe önermektedir 27

;

- İşletme yapısının denetim etkinliğini artırılması için; iç kontrol

yapısını bir bütün olarak ele alınması gereklidir.

- İşletmenin çevresel faktörler ve küresel rekabet ortamı nedeniyle

kontrol sisteminin değişkenlik göstermesine ihtiyaç duymaktadır.

- İşletme örgütsel yapı değerlerinin açık ve bu değerlerin

paylaşılmasında farklı kontrol ortamları gereklidir.

24

(http://www.coso.org/documents/COSO_ERM_ExecutiveSummary.pdf) 25

(https://tide.org.tr/page.aspx?nm=haber_detay&NEWSID=89) 26

CORPORATE GOVERNANCE LEADERS,Internal Control Frameworks:

COSO, CoCo, and the UK Corporate Governance Code,Temmuz,2011,(

https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/)

27 CORPORATE GOVERNANCE LEADERS,Internal Control Frameworks:

COSO, CoCo, and the UK Corporate Governance Code,Temmuz,2011,(

https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/)

74

COCO, iç kontrol raporu dört grup halinde değerlendirilmektedir28

.

a- Amaçlar

COSO raporun bu kısmı işletme iç kontrol yapısı için ana faaliyet yapısını

oluşturur.

- İşletmenin amaçlarını etkileyen bütün iç ve diş risklerin

belirlenmesi ve değerlendirilmesi

- İşletme hedeflerini etkileyen risklerin tespit edilmesi ve bu

risklerden korunması ile ilgili ilkeler belirlenmiştir.

- İşletmenin örgüt yapısı için güvenli bilgi akışları ve performansları

işletme hedefleri için planlanması gerekir.

b- Sorumluluk

İşletme kimliğini ve ahlaki yapılarının belirlenerek işletme örgüt yapısı

ile paylaşılmasıdır.

- İşletmenin ahlaki değerleri ile uygun insan kaynakları ilke ve

politikası ile uyum içinde olmalı

- İşletmenin hedefleri doğrultusunda yetki, sorumluluk ve hesap

verebilirlik ilkeleri uygulanmalıdır.

- İşletme örgütü yapısında güven ortamı desteklenmeli ve hızlı bilgi

akışı sağlanmalıdır.

c- Yeterlilik

Bu amaç işletmenin iç kontrol yapısını oluşturan örgüt yapısının gerekli

yeterliliğini vurgulamaktadır.

- İşletme personeline gerekli bilgi, beceri ve yetkinliğe sahip olması

gerekir.

- Çalışanlar, bilgi sistemlerini işletme amacına ve hedeflerine

ulaşmasında gerekli bilgi ve birikime sahip olması gerekir.

- İşletme hedeflerine ulaşırken maruz kaldığı risk ve kontrol

unsurlarını çalışanlar tarafından tasarlanarak planlanmasıdır.

28

Gencay KARAKAYA, Ahmet Oğuz KOBAN, Hasan TÜREDİ, COSO İÇ

KONTROL (ABD) MODELİ İLE İNGİLİZ (TURNBULL) VE KANADA

(COCO) MODELLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI, Sayıştay Dergisı• Sayı:

99/Ekim-Aralık 2015,

(http://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/95906369/files/dergi/pdf/der99m5.pdf)

75

d- İzleme ve Öğrenme

Bu amaç sisteminde; İşletme iç kontrol sürecinin izlenerek işletme yapısı

hakkında bilgi edinilmesini sağlamaktır.

- İşletme faaliyet sürecinde amaç ve hedeflerin gözlenmesiyle

işletme yapısını değişip değişmeyeceği iç ve dış faktörler izlenerek

tespit edilir.

- İşletmenin amaç ve hedefleri güncel sistemlerle uygun olarak

gözden geçirilmelidir.

- İşletmenin amaç ve hedefleri değişiklik gösterdiğinde buna bağlı

olarak bilgi ihtiyaçları ve bilgi birikimleri yeniden gözden

geçirilmelidir.

- İşletme üst yönetimi tarafından belirlenmiş zaman dilimleri

kapsamında değerlendirilmeli ve bunların sonuçları işletme örgüt

yapısı ile paylaşılmalıdır.

1.5. COSO ve COCO İç Kontrol Modellerinin Karşılaştırılması

COSO, iç kontrol modelinin temel amacı olan iç kontrol sistemlerinin

mutlak güvencenin imkânsızlığını, COCO iç kontrol raporu içinde

geçerlidir. COCO iç kontrol raporu, COSO modelinin etkisinde

kalmaktadır. COCO iç kontrol sisteminin hazırlanmasında örnek olan

COSO rapor sistemini benimseyerek yayınlanmıştır. Bu iki rapor

birbirinden en temel ayrımı COCO raporunun iç kontrol ilkesi yerine

kontrol terimini benimsemesidir. Bu rapor sisteminin daha geniş olmasının

nedeni COSO rapor sistemini temel alarak iç kontrol kapsamına alınmayan

amaç belirleme, stratejik, planlama ve risk yönetiminin kontrol kapsamı

olarak değerlendirilmesidir. COCO modeli işletme örgüt yapısını bütün

kurumsal unsur olarak benimser. Bu sistemde yayınlanan finansal tablolar

makul güvence verebiliyorsa iç kontrol sistemi etkin olarak değerlendirilir.

COSO modelinde iç kontrol etkinliği için özel ölçütler belirlemektedir.

Buna karşılık COCO modeli iç kontrol yapıları için yirmi adet özel ölçüt

belirler ve bu ölçütleri dört ana gruba ayırmıştır. Ayrıca COCO raporu risk

ile ilişki kurarken fırsatlara ve risk gözlemlerine de yer vermektedir29

.

29 Hakan Bakkal, Alper Kasımoğlu, İÇ KONTROL SİSTEMİNE

KARŞILAŞTIRMALI BİR BAKIŞ “COSO ve COCO MODELİ”, Mevzuat Dergisi,

2012; 15(178),(

http://www.yalova.edu.tr/Files/UserFiles/60/c_Kontrole_Karlatrmal_Bir_Bak_COS

O_ve_COCO_Modeli.pdf)

76

COCO modeli iç kontrol sistemine COSO raporuna göre daha geniş bir

bakış açısıyla yaklaşır. Bu iki sistem iç kontrol çevreleri ile birbirlerini

tamamlar. Her iki raporda işletmenin amaçlarına ulaşması ve bu süreçleri

kolaylaştırdığı görülmektedir.

1.6. COSO Yöntemi İle İç Kontrol Sisteminin Geliştirilmesi

İşletmelerde iç kontrol sistemini kurulması ve bu süreçlerin uygulanmasında

işletme faaliyetlerini göz önüne alınarak ve örgütsel şemanın da buna etki

etmesi sonucun da işletmelerde usul ve yöntemlerinin geliştirmesi pek çok

değişkene bağlıdır. İç kontrol değişken zamanlı olarak dikkate alınması

gereklidir. İç kontrol sistemleri dinamik bir yapı olarak faaliyet süreçlerini

etkiler. İşletmelerde iç kontrol faaliyetleri; işletmenin bulunduğu sektörler

yapılara göre değişkenlik göstermektedir30

.

İç kontrol esasları işletmelerin faaliyetlerinin etkisi ve buna bağlı olarak

örgüt şemasına bağlı olarak ayrıca gelişen teknolojik sistemler iç kontrol

yapılarına uygulanarak bu yapıların gelişmesine ve ihtiyaçlar doğrultusunda

değişkenlik göstererek uygun bir şekilde her işletme yapısını yansıtacak bir

yapıda klasik bir yapı yerine daha etkili ve değişime her zaman tepki

verecek iç kontrol usul ve yöntemleri işletmeler için geliştirilir31

.

İşletmelerde uygulanacak iç kontrol usul ve yöntemlerin geliştirilmesinde

rol alan kişiler ya da iç kontrol faaliyetlerini sürdüren birimlerin, bilgili ve

deneyimli olmaları gerekir. İşletmeler örgüt şeması oluştururken birimlerin

iş gücü ayrımı dikkate alınmalıdır. Bu süreçler işletmenin faaliyet amacına

uygun hedeflere ulaşmak için usul ve yöntemlerinin oluşturulması

gereklidir. İşletmenin hedeflerine ulaşmada iç kontrol taslakları

oluşturulmalıdır. Bu taslaklar usul ve yöntemlerin geliştirilmesinde

yardımcı olacak iç kontrol koordinasyon şeması ile iç kontrol sisteminin

30

Andreas G. Koutoupis İç Kontrol, Ekim

2007,(https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls) 31

Tamer Aksoy Tüm Yönleri ile Denetim, Yetkin Yayınları, Ankara

2006,s.1393.s.1394

77

kurulması ve bunların diğer faktörler ile etkileşimi ayrıca oluşabilecek

risklerin tespitinde kurulmuş olan örgüt şemaları önemlidir32

.

Uygulamamızda örnek bir iç kontrol faaliyetini işletme sistemine

yönetimsel açıdan kurulmuş bir şekilde örnek bir uygulama bulunmaktadır.

Tablo 2: İç Kontrol Sürecinin Usul ve Yöntemleri Geliştirilmesinde Örnek

Tablo

1-) İç Kontrol Sisteminin Oluşturulması

a- Muhasebe İş Akış Şeması

b- Faaliyet Süreç Sistemi

c- İşletmenin Örgüt Yapı Sistemi

2-) İşletmenin Kontrol Riskleri ve Çevresinin Değerlendirilmesi

a- İşletmenin Finansal Kuruluşlarla Etkileşimi

b- Yatırım İşlemlerin Etkileşimi

c- İşletmenin Tedarik Süreçleri

3-) İç Kontrol Sisteminde Muhasebe Süreçlerinin Etkileşimi

a- Kaydetme

b- Sınıflandırma

c- Özetleme ve Raporlama

4-) İşletme Çevresi ile Etkileşimi

a- Rekabet Sistemi

b- Bağlı Bulunduğu Yasa ve Mevzuatlar

c- Bağlı Bulunduğu Kurul ve Kuruluşlar

5-) İşletme Organizasyon Yapısının Belirlenmesi

a- Alt Yönetim

b- Üst Yönetim

c- Ortaklar

32

Andreas G. Koutoupis İç Kontrol Ekim

2007,(https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls)

78

1.7. İç Kontrol Sisteminin İşletmelerde Usul ve Yöntemlerin İç Kontrol

Sistemine Uygulanması

İşletmelerde ilk aşama olarak uygulanacak iç kontrol sisteminin

belirlenmesi gerekir. Bu belirlenen sistemin öncesinde işletmenin kültür

yapısı ve faaliyet süreçleri göz önüne alınmalıdır. Ayrıca bu belirlenen iç

kontrol sistemin iler ki faaliyetlerde ve değişen teknolojiler sayesinde

dinamik bir yapıda olması gerekmektedir. Seçilen iç kontrol sisteminin

uygulama sürecinde maliyetlerden tasarruf olunması için bağımsız denetim

süreçlerine de ön hazırlık niteliğinde olması gerekmektedir. Yapılan

uygulamalarda bağımsız denetim aşamalarında işletmelerde etkin ve verimli

iç kontrol süreçleri oluşturulmuş ise hem maliyetler indirgenmiş olur hem

de bağımsız denetim süreçlerine hız kazandırılır33

.

İç kontrol sisteminin usul ve yöntemleri işletmelerde uygulanırken; bağlı

bulunduğu mevzuat ve faaliyetler bu süreçlerde sürdürmesi için gerekli iç

kontrol sisteminin secimi yapıldıktan sonra bu yapının örgüt şemasına

uygulanması ve bu uygulanan sürecin ilerleyen zamanlarda nasıl bir tepki

vereceği izlenerek usul ve yöntemlerin iç kontrol sistemine uyarlanması

gerekir. Bu şemanın işletmelerde iç kontrol sisteminin oluşturulması

sırasında sadece muhasebe sistemi ele alınmaz34

.

İşletmelerde usul ve yöntemler uygulanırken iç kontrol sistemi işletme

yapısını bir bütün olarak ele alır. Ayrıca işletmelerin örgüt şeması

incelenerek iç kontrol sistemi uygulanması gerekir. Bu süreçte işletmelerin

faaliyetlerini sürdürürken bu faaliyetlerini devam ettiren örgütsel şema iç

kontrol yapıları etkilemektedir. Bu süreç için sadece muhasebe birimlerinin

ele alınması işletmelerin iç kontrol sistem yapısının tamamı ele alınmış

olmaz. Bu süreçte iç kontrol sistemin usul ve yöntemleri, işletmelerin

faaliyet yapısını devam ettirebilmesi iç kontrol sistemini önemli derecede

etkilemektedir35

.

1.8. İç Kontrol Sistemleri Geliştirilirken Usul ve Yöntemlerin İzlenmesi

Usul ve Yöntemlerin geliştirilmesi sürecinde işletmelerin iç kontrol yapısı

incelenerek ele alınan bu süreçler doğrultusunda iç kontrol yapısının

33

Tamer Aksoy Tüm Yönleri ile Denetim, Yetkin Yayınları,s.1394.s.1395 34

Sumru Tümer, Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları, GMD

Yayınları, Ankara.2010,s.22 35

Sumru Tümer, Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları, GMD

Yayınları, Ankara.2010,s.22,s.23

79

gözlemlenmesi sonucundan gerekli tespitler yapılır. Gözlem sürecinde üst

yönetimden alt kadrolara kadar bir bütün olarak işletmenin iç kontrol

sistemleri ele alınması gerekmektedir. Kısacası ilgili pozisyonlar için

yetkinlik seviyesi yüksek personellerin iç kontrol yapısı için yetkili

kadrolara seçilmesi gerekmektedir. İç kontrol yapısı oluştururken görevler

ayrılığı ilkesinin benimsenmesi gerekmektedir. İşletmelerin görev

süreçlerinde birbirleri ile paralel seviyede etkileşim halinde olması

gereklidir. Örneğin; insan kaynakları uzmanının firmanın pazarlama

süreçlerinde etkili bir faaliyet politikasında bulunmaması gerekmektedir.

Ayrıca örneğimizde pazarlama süreçlerinde gerekli personel çalışmaları için

insan kaynakları departmanının kendi bölümlerinde bile ayrıma giderek o

süreçler üzerinde uzmanlaşması gereklidir. Böylelikle işletmenin istekleri

doğrultusunda gerekli personel seçimi gerçekleşmiş olur. Bu süreçte

işletmenin önceden oluşabilecek riskleri en aza indirmiş, hem de

maliyetlerin tasarrufunu etkilemiş olur36

.

1.9. COSO Kapsamında İç Kontrol Sürecinde Risklerin

Değerlendirilmesi

Etkin bir iç kontrol sistemi için, işletmelerin amaçlarına ulaşılmasını

engelleyecek maddi risklerin tespit edilmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.

Bu doğrultuda işletmenin faaliyetleri gerçeklesen risklerin etkisi ve

işletmelerin iç yapısını etkileyecek olan bu risklerin tespit edilip

tanımlanması gerekmektedir. İşletmeler faaliyetleri doğrultusunda gerek iç

yapısından gerekse de dış faktörlerden gelebilecek riskler için önlem alması

gerekir37

.

İç kontrolün risk değerlendirilme sürecinde; İşletme ana sözleşmesindeki

hedefleri, işletme faaliyeti boyunca hedeflere ulaşması için risklerin tespiti

ve değişen güncel bilgilerin işletme sürecinde yönetim tarafından iç kontrol

riskleri tespit edilebilir38

.

İşletmenin iç kontrol sistemlerinde risk değerlendirme, iç ve dış faktörlerin

etkileşimi ve bunların operasyonlarında finansal tabloların raporlanması ile

36

M.Vefa Toroslu, Türk Ticaret Kanunu Kapsamında İç Kontrol ve İç

Denetim, Seçkin Yayıncılık, İstanbul.2014.s.69 37

Feyzullah Okumuş, Mesut Ünal, İç Kontrol Uygulamalarında Diş Denetim

(http://kontrol.bumko.gov.tr/Eklenti/7363,fokumusmunalickontriskyonuygdisdeneti

m.pdf?0) 38

Ersin Bulut, COSO Nedir?, ( http://www.tide.org.tr/uploads/TI%CC%87DE-

COSO%20Sunumu%202013%20son.pdf)

80

raporlanan finansal tabloların ilgili mevzuatlar üzerindeki etkilerinin

belirlenmesi ile risklerin değerlendirilmesi gerekir. Risk değerlendirme

süreçleri ayrıca işletme organizasyon yapısına ait iş süreçleri ile

başlamaktadır39

.

Bunlar40

;

a- Kurumun İç Yapısını Baz Alarak Değerlendirme;

Etkili bir iç kontrol sistemi için kurumun iç yapısı tarafından

hedeflenen politikalara ulaşması aşamasında karşılaşılan risklerin

değerlendirilmesi olarak ele alınır.

b- İşletmenin Faaliyetlerini Baz Alarak Değerlendirme;

Kurumun hedeflediği politikalar ile paralel olarak faaliyet süreçlerini

devam ettirirken bu faaliyetler doğrultusunda ortaya çıkan risklerin

değerlendirilmesi olarak işletmenin faaliyet sürecinde karşı karşıya kaldığı

risklerin tespit edilmesidir.

İşletmeler faaliyetleri süresince içsel ve dışsal risklere maruz kalmaktadır.

Amaç ve hedeflere ulaşmada işletme faaliyetlerini olumsuz şekilde

etkileyecek risklerin değerlendirilmesinde, işletmenin hedeflerini

gerçekleştirmesini engelleyici ihtimal olan risklerin tespit edilip bunların

değerlendirilmesidir. Bu süreçte riskleri tamamen ortadan kaldırmak

mümkün değildir. İşletmelerin iç kontrol sisteminde risk aşamaları, risklerin

tanımlanması ve bu tanımlanan risklerin belirlenerek bu risklerin nitel ve

nicel olarak değerlendirilmesi gerekir. İşletmelerin risk yapılarını kontrol

altına alarak bunların izlenmesi ve bu risklere karşılık verebilmesi için

risklerin planlanması gerekir. Bu süreçte risklerin planlanarak işletmenin

taktiksel olarak ve uzun vadede karar alması gerekir. İç kontrol risk

sürecinde karşılaşılan risklere gerekli önlemlerin alınması ve işletme içinde

bu risklerle ilgili olarak bilinç oluşturup, bu süreçlerin işletme yapısında

devamlı güncellemeler gereklidir41

.

39

Seda Tığdemir, COSO 2013’ ün Yol Haritası,(

https://www.kpmg.com/TR/tr/hizmetlerimiz/Advisory/risk-consulting/internal-

audit/Documents/KPMG-Gundem-19-COSO-2013-Yol-Haritasi.pdf) 40

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İç Kontrol Kurumsal Risk Yönetim

Rehberi, Aralık 2013,

(http://www3.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/sgb/dosyal

ar/reh) 41

Hasan Türedi, Ahmet Oğuz Koban,’COSO İÇ KONTROL MODELİNDE

RİSK DEĞERLENDİRME FAALİYETLERİ’, Öneri Dergisi • Cilt 12, Sayı 46,

81

1.10. İşletmelerin İç Kontrol Sisteminde Risklerin Değerlendirilmesi

Aşaması

İşletmelerin iç kontrol süreçleri devam ederken işletme varlıklarının veya

faaliyetinin devamlılığını sağlaya bilmek için karşılaşılan risklere karşı

önlemlerin alınarak faaliyet sürecinin devam etmesinin sağlanmasıdır. Bu

riskler bazen işletme faaliyetinin devamlılığını engelleyecek seviyede

oluşabilmektedir. Önemli olan riskin meydana geldiği durumlarda gerekli

önlemlerin alınması veya daha risk faktörlerinin ortaya çıkmadan önce

tespit edilerek gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Bu süreci dört aşamada ele alabiliriz42

;

a- İşletmelerde Beklenmeyen Risklerin En aza İndirilmesi

b- İşletme Kayıp Maliyetlerinin En Aza indirilmesi

c- İşletmenin Hedeflerinde de İstikrar

d- İşletmenin Bağlı Bulunduğu Mevzuat Yapısı

İşletmelerde değinmiş olduğumuz dört adet risk faktörünü dikkate alarak

risklerinin tespiti veya bu oluşan risklere karşı önlemler işletme faaliyetinin

devam niteliğindedir. İşletmenin ayrıca günlük faaliyet döngüsünün veya

gelecekteki süreçleri için oluşabilecek risklerin tespit edilmesi, analiz

edilmesi ve bu risk sürecinin olumsuz etkenlere karşı en aza indirilmesidir.

1.11. İşletmenin İç Kontrol Sisteminde Belirlenen Risklerin İncelenmesi

İşletmenin faaliyetleri sürecinde karsı karsıya kalabilecek riskleri tespit

edilebilmesi için çalışmaların yapılması gerekmektedir. Riskler işletme

faaliyetini engelleyebilecek derecede büyük olabilir ya da sadece belirli

faaliyet döngüsünü engelleyecek nitelikte de olabilir. Bu tespitler

sonucunda hangi riskler ile işletmenin faaliyet döngüsünde karşılaşma

zamanını tespit edebilir ve bununla ilgili yapılması gereken çalışmalar

ortaya çıkar43

.

Temmuz 2016,( http://e-

dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831) 42 Muharrem Düvenci, M. Nur Türkoğlu, RİSK YÖNETİMİ,

(http://www.ataaof.com/ow_userfiles/plugins/forum/attachment_3255_550fb9960c3

2b_550fb9926afd5_%C3%9Cnite-8-R%C4%B0SK-

DE%C4%9EERLEND%C4%B0RMEN%C4%B0N-%C3%96NEM%C4%B0-.pdf) 43 Hasan Türedi, Ahmet Oğuz Koban,’COSO İÇ KONTROL MODELİNDE

RİSK DEĞERLENDİRME FAALİYETLERİ’, Öneri Dergisi • Cilt 12, Sayı 46,

82

Bu etkenler işletmelerde iki türlü olarak ayrılmaktadır. Bunlar işletmenin

İçsel riskleri ve Dışsal riskleri olarak karşımıza çıkar.

Tablo 3: İşletmenin İç Kontrol Sisteminde Risk Belirleme Faaliyetleri

Temmuz 2016,( http://e-

dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831)

İşletmenin Karşılaştığı İçsel Riskler İşletmenin Karşılaştığı Dışsal Riskler

İşletmenin Örgütsel Şeması; İşletmenin

yetki ve sorumluluklarını belirlenmişin

dışında belirlerken güçler ayrılığı

ilkesini benimsemesi gerekmektedir.

Aksi taktirde işletme bu süreçte riskler

ile karşılaşarak yetkisi olmayan

personel süreçlerinin işletmenin

geleceğini tehlikeye maruz bırakırlar.

Ülkenin içinde bulunduğu durumlar ;

Doğal afetler, savaşlar, terör gibi

işletmenin faaliyetleri doğrultusunda

karşılaşabileceği risklerin en basında

gelmektedir. Bu durumda işletme

faaliyetlerini sürdüre bilmesi için

gerekli materyallere ulaşmada

zorluklar çekebilir. Bununla

kalmayarak işletme faaliyet döngüsü

tehlikeye girebilir.

İşletme Varlıklarının Korunması;

işletmenin faaliyeti kapsamında hedef

ve amaçlarına ulaşmada gerekli

araçların güvenliğinin sağlanması ve bu

araçlarla ilgili oluşabilecek risklere

karşı önceden tespit ederek gerekli

önlemlerin alınması gerekmektedir.

Haksız rekabetler ve Ülkelerin

engelleyici mevzuat yapıları;

işletmenin faaliyet döngüsü sürecinde

rakipleri karşısında ürün sistemlerini

etkili bir gelişim politikası

izleyemeyerek rekabet koşullarından

dolayı faaliyet yapısını tehlikeye

sokabilir.

İşletmenin Bilgi Sistemleri; bilgi

sistemin işletmenin faaliyet sürecinde

ve iç kontrol sisteminde paralel etkisi

bulunmaktadır. İşletmenin örgüt şeması

ile iletişiminde bilgi sistemlerinin yeri

çok önemlidir. İşletmenin bilgi

sisteminde alt yapısının doğrudan etkisi

bulunmaktadır. Bunun sayesinde

karşılaşabilecek risklerin gerekli bilgi

sistemleri ile tespit edilmesi

sağlanmaktadır.

Teknolojinin Gerisinde Kalınması;

İşletme hedeflerine veya faaliyetine

ulaşmada ayrıca teknolojik gelişimler

ile faaliyet sürecine devam

ettirebilmelidir. İşletme ayrıca bu

teknolojik gelişmeler maliyeti ile karsı

karsıya kalmaktadır.

83

SONUÇ

İşletmelerin, değişen ve gelişen dünya koşullarına ayak uydurabilmesi, aynı

zamanda devamlılıklarını sağlayabilmesi için etkin olarak kullanacakları bir

iç kontrol sistemini kurması ve faaliyete geçirmesi yaşamsal bir zorunluluk

olarak ortaya çıkmaktadır. İç kontrol sistemi olmayan işletmelerde

uygulanmakta olan bütün süreçlerde hatalı ve hileli işlem hacminin çok

yüksek miktarda olacağı bellidir. İç kontrol sisteminin etkin olarak

kullanılıyor olması, bağımsız denetim sürecinin de kolay, kontrollü ve

konulan kurallara göre yapılabilmesini ve daha kısa sürede bitirilebilmesini

de sağlar. Etkin bir iç kontrol sistemini uygulayabilmek için de, eğitimli ve

performansı yüksek olan personel istihdam edilmesi ve kullanılan bilgisayar

programlarının da iç kontrol sistemi uygulamasını yapmaya müsait olması

ve desteklemesi gereklidir.

Yapmış olduğumuz çalışmada UDS 315’e göre işletmenin beyan etmiş

olduğu finansal tablolarla birlikte iç kontrol süreçleri değerlendirilmiştir.

Bununla birlikte işletme bir bütün olarak ele alınarak iç kontrol sistemleri

için gerekli çalışmalar yukarıdaki raporlarda sunulmuştur.

Yukarıdaki uygulama çalışmamızda ‘Önemli Yanlışlık’ riskinin

belirlenmesi ve bu risklerin değerlendirilmesi ile oluşmuş olan risklere

karşılık vermesinde denetçinin, denetim esnasında denetim ekibi ile

işletmenin yararına olacak şekilde etkin bir iç kontrol yapısı üst yönetime

raporlanarak sunulmuştur.

Çalışmamızın sonunda; bağımsız denetimin işletmenin amacına ve hedefine

ulaşmada ‘Önemli Yanlışlık’ risklerini içeren hesap kalemlerini de tespit

ederek, işletmenin kalitesini arttırmak ve devamlılığını sağlamak için ne

derecede önemli olduğu incelenmiştir.

84

KAYNAKÇA

A.Hall, J. (2010). Muhasebe Bilgi Sistemi. Muhasebe Bilgi Sistemi (s. 131). içinde

AICPA Tarihi ve Misyonu. (tarih yok). Temmuz 22, 2016 tarihinde Amerikan

Sertifikalı Mali Müşavirler Enstitüsü:

http://www.aicpa.org/ABOUT/MISSIONANDHISTORY/Pages/MissionHistory.asp

x adresinden alındı

Aksoy, T. (2006). Tüm Yönleri ile Denetim . Ankara.

Aksoy, T. (2005). Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler Bağlamında İç Kontrol ve İç

Kontrol Gerekliliği. Mali Çözüm Dergisi , 138.163.

Altunakar, O. (2016). Linkedin. Kasım 14, 2016 tarihinde Linkedin:

https://www.linkedin.com/pulse/sox-sarbanes-oxley-yasas%C4%B1-ve-

bazl%C4%B1-ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1z-denetim-404-altunakar

adresinden alındı

Arkan, S. (2003). 3167 Sayılı Çekli Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin

Korunması Hakkında Yapılan Değişiklikler. Batider ( Banka ve Ticaret Hukuku

Araştırma Enstitüsü , 1.

Baykal, H. (2012). İç Kontrol Sistemine Karşılaştırmalı Bir Bakış. Mevzuat , 178.

Bulut, E. , Türkiye İç Denetim Enstitüsü. Ekim 22, 2016 tarihinde

http://www.tide.org.tr/uploads/TI%CC%87DE-

COSO%20Sunumu%202013%20son.pdf adresinden alındı

Committee of Sponsoring Organizations of The Treadway Commission. Ekim 15,

2016 tarihinde https://www.coso.org/Pages/aboutus.aspx adresinden alındı

CORPORATE GOVERNANCE LEADERS. (2011, Temmuz ). Aralık 18, 2016

tarihinde CORPORATE GOVERNANCE LEADERS:

https://cgleaders.wordpress.com/2011/07/12/codes-2/ adresinden alındı

Coşkun, F. (2014). Fırat Coşkun. Kasım 14, 2016 tarihinde

http://www.firatcoskunguclu.com/Haftalik.aspx?Yazi=38 adresinden alındı

Çalişma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. (2013, Aralık ). Çalişma ve Sosyal Güvenlik

Bakanlığı. Eylül 10, 2016 tarihinde

http://www3.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/sgb/dosyala

r/reh adresinden alındı

Erdoğan, M. (2006). Denetim Kavramsal ve Teknolojik Yapı. M. Erdoğan içinde,

Denetim Kavramsal ve Teknolojik Yapı (s. 8.85). Ankara.

G.Koutoupis, A. (2007, Ekim). Uluslararası Denetim. Ekim 12, 2016 tarihinde

https://iaonline.theiia.org/documenting-internal-controls adresinden alındı

Gencay KARAKAYA, A. O. (2015, Ekim-Aralık). COSO İÇ KONTROL (ABD)

MODELİ İLE İNGİLİZ (TURNBULL) VE KANADA (COCO) MODELLERİNİN

KARŞILAŞTIRILMASI. aralik 2016 tarihinde www.sayistay.gov.tr:

(http://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/95906369/files/dergi/pdf/der99m5.pdf)

adresinden alındı

Gürbüz, H. (1995). Muhasebe Denetimi. İstanbul.

International Federation of Accountants. (tarih yok). Temmuz 10, 2016 tarihinde

IFAC: https://www.ifac.org/about-ifac adresinden alındı

85

Kamu İç Kontrol Standartları . (2007, Aralik). Eylül 6, 2016 tarihinde Resmi

Gazete: http://www.resmigazete.gov.tr/ adresinden alındı

Kepekçi, C. (1994). İç Kontrol Sistemi . Ankara : Türmob,Tesmer .

Koban, H. T.-A. (2016, Temmuz). Öneri Dergisi. Ekim 27, 2016 tarihinde http://e-

dergi.marmara.edu.tr/maruoneri/article/view/5000188499/5000171831 adresinden

alındı

Mali Yönetim ve Kontrol Merkezi Uyumlaştırma. Temmuz 2016 tarihinde Mali

Yönetim ve Kontrol Merkezi: http://kontrol.bumko.gov.tr/TR,2185/coso-

hakkinda.html) adresinden alındı

Pehlivanlı, D. (2010). Modern İç Denetim . İstanbul.

Pehlivanlı, D. (2010). Modern İç Denetim. İstanbul.

Raymond, M. (1992, Ocak). Ağustos 22, 2016 tarihinde The CPA Journal Online:

http://archives.cpajournal.com/old/11818048.htm adresinden alındı

Sarbanes-Oxley. Kasim 15, 2016 tarihinde SOX:

https://www.sec.gov/spotlight/soxcomp.htm adresinden alındı

Tığdemir, S. KPMG. Eylül 11, 2016 tarihinde

https://www.kpmg.com/TR/tr/hizmetlerimiz/Advisory/risk-consulting/internal-

audit/Documents/KPMG-Gundem-19-COSO-2013-Yol-Haritasi.pdf adresinden

alındı

Toroslu, M. (2014). Türk Ticaret Kanunu Kapsamında İç Kontrol ve İç Denetim .

İstanbul.

Tümer, S. (2010). Kamuda İç Kontrol Sistemi ve Uygulama Aşamaları. Ankara:

GMD Yayınları.

Türedi, H. (2001). Denetim. Trabzon .

Türedi, S. Ç. (2015). Mevzuat dergisi. Ağustos 10, 2016 tarihinde Mevzuat Dergisi :

(http://www.mevzuatdergisi.com/2005/07a/06.htm adresinden alındı

Türkiye İç Denetim Enstitüsü. Aralık 18, 2016 tarihinde Türkiye İç Denetim

Enstitüsü: https://tide.org.tr/page.aspx?nm=haber_detay&NEWSID=89 adresinden

alındı

Türkoğlu, M. D.-M. Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi. Ekim 22, 2016

tarihinde

http://www.ataaof.com/ow_userfiles/plugins/forum/attachment_3255_550fb9960c32

b_550fb9926afd5_%C3%9Cnite-8-R%C4%B0SK-

DE%C4%9EERLEND%C4%B0RMEN%C4%B0N-%C3%96NEM%C4%B0-.pdf

adresinden alındı

TÜRMOB. Temmuz 10, 2016 tarihinde Türkiye Serbest Muhasebeci Mali

Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler :

http://www.turmob.org.tr/turmobweb/kurumsal/turmob/Hakkinda.aspx adresinden

alındı

Uçma, Ç. K. (2006, Temmuz). Mevzuat Dergisi. Mayis 14, 2016 tarihinde Mevzuat

Dergisi: http://www.mevzuatdergisi.com/2006/07a/02.htm adresinden alındı

Ülkü, M. Ü. (1988). Bilgi İşlem Kullanıldığında Muhasebe Denetim Sistemi ve İç

Kontrollün Önemi. Muhasebe Enstitüsü Dergisi , 53.

Ünal, F. O.-M. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol. Temmuz 15, 2016 tarihinde

http://kontrol.bumko.gov.tr/Eklenti/7363,fokumusmunalickontriskyonuygdisdenetim

.pdf?0 adresinden alındı

86

Walter B Meigs, R. F. (1998). Accounting The Basıc For Busınes Decısıons . New

York .

Yazıcı, M. (1998). Muhasebe Tümlemleri ve Örgütlenmesi. İstanbul.

Yılancı, F. (2006). İç Denetim. Ankara.

Yılancı, F. (2006). İç Denetim Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi İşletmesi Üzerine Bir

Araştırma. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.