t.c.acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/24670/ibrahimdemirtez.pdf7 asıl amaçları hadis tedvini olan bu...
TRANSCRIPT
1
T.C.
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TEMEL ĠSLÂM BĠLĠMLERĠ BÖLÜMÜ
TEFSĠR ANABĠLĠM DALI
MUHAMMED ALĠ ES-SÂBÛNÎ
VE TEFSĠR METODU
Yüksek Lisans Tezi
(Ank.Ün.Ġlahiyat Fak. 1996 mezunu)
Ġbrahim DEMĠR
ANKARA-2000
2
T.C.
ANKARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TEMEL ĠSLÂM BĠLĠMLERĠ BÖLÜMÜ TEFSĠR ANABĠLĠM DALI
MUHAMMED ALĠ ES-SÂBÛNÎ VE TEFSĠR METODU
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Tez DanıĢmanı: Doç. Dr. Ġdris ġENGÜL
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı Ġmzası
Doç. Dr. Ġdris ġENGÜL
Prof. Dr. Mevlüt GÜNGÖR
Doç. Dr. Tahir YAREN
3
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ ............................................................................................. 5
GĠRĠġ ............................................................................................. 6
a)-AraĢtirmanin Konusu Ve Önemi ....................................... 6
b)-AraĢtirmanin Amaci ......................................................... 7
c)- AraĢtirmanin Metodu ....................................................... 7
d)- Tefsir Tarihine Kisa Bir BakiĢ ......................................... 8
Tefsirin DoğuĢu...........................................................8
Tedvin hareketleri......................................................10
Müstakil Tefsir Kitapları............................................11
I.BÖLÜM: MUHAMMED ALĠ ES-SÂBÛNÎ’NĠN HAYATI VE ESERLERĠ
A-HAYATI
1-Doğumu ve Çcukluğu.........................................................13
2-Büyümesi ve Ġlim Ġsteği......................................................13
3-Eğitim Alanındaki kabiliyeti...............................................14
4-Doğru Söz Söylemedeki Cesareti ....................................... 15
5-Ġlim ve Davet Yolculukları ................................................ 16
6-Sâbûnî „nin Vakit Taksimi ................................................. 17
7-Diğer Bilimsel Faaliyetleri ................................................. 18
8-Sâbûnî „nin Türklere ve Türkiye‟ye Duyduğu Sevgi .......... 18
B- SÂBÛNÎ‟NĠN ESERLERĠ
1-Tefsir Alanındaki Eserleri .................................................. 19
2-Diğer Eserleri .................................................................... 24
4
II.BÖLÜM SÂBÛNÎ’NĠN KUR’ÂN ĠLĠMLERĠ HAKKINDAKĠ MÜLAHAZALARI
a)-Tefsir Te‟vil Ve Tercüme Hakkindaki GörüĢleri ............... 29
b)-Kur‟ân‟ın Mucizeliği Hakkindaki GörüĢleri ..................... 44
c)-Sebeb-Ġ Nüzûl Hakkindaki GörüĢleri ................................ 47
d)-Kur‟ân‟in Bölümler Halinde Ġnmesinin Hikmetleri ........... 49
e)-Sünnet-Ġ Nebeviyye Vahiy Mahsülü Müdür ? ................... 51
f)-Nâsih Mensûh Hakkindaki GörüĢleri ................................ 52
g)-Yedi Harf Ve Yedi Kiraat Hakkindaki GörüĢleri .............. 58
III.BÖLÜM: MUHAMMED ALĠ ES-SÂBÛNÎ’NĠN TEFSĠR METODU
a)-Safvetü‟t-Tefâsir Ve Metodu ........................................... 61
b)-Safvetü‟t-Tefâsir‟e Yöneltilen EleĢtiriler Ve
Sâbûnî‟nin Verdiği Cevaplar ................................................. 72
c)-Ravâiu‟l Beyân Ve Metodu ............................................... 87
d)-Tefsirinin Kaynakları ....................................................... 94
SONUÇ ............................................................................................. 97
BĠBLĠYOGRAFYA ................................................................................... 102
ÖZET ............................................................................................. 106
ABSTRACT ............................................................................................. 107
5
ÖNSÖZ
Kâinatın yaratıcısı , âlemlerin terbiyecesi, halıkımız ve malikimiz yüce Allah‟a
hamd-û senâlar olsun. Rabbimizi bize tanıtan, bize dinimizi öğreten, rehber-i
ekmelimize, kutlu nebiye salat-ü selam olsun.
Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi‟nde ilk tefsir dersleri okurken hocamız
Prof. Dr. Ġsmail Cerrahoğlu bize metin olarak Sâbûnî‟nin eseri olan Safvetü‟t-Tefâsir
isimli tefsir kitabından bölümler okutmuĢtu.
Kendisi ile gözümü açtığım bu eseri, mukayese imkanı bulduğum bir çok arapça
tefsirlere gore, dilinin pürüzsüz ve sade olması, bir çok tefsirin özeti olması, müellifinin
sahasında yetkin olması ve konuyu ele alıĢ mükmemmelliği yünüyle, tefsir metodu
açısından ayrı bir yerehaiz olduğuna inandım.
Eğitim hayatımda, Kur‟an-ı anlamada ve hayatta karĢılaĢılan problemlere, asırlar
öncesinde yaĢamıĢ müfessirlerin görüĢleriyle çözümler arandığını gördüm. Oysa günümüz
problemlerine ancak, geçmiĢi çok iyi bilen, günümüz meselelerine hakim, çağdaĢ
müfessirlerin çözüm üreteceği inancını taĢımaktayım.
Halen hayatta olan Prof. Dr. Muhammed Ali es-Sâbûnî, günümüz müfessrileri
arasında, her biri, bir çok ciltten oluĢan, otuzu aĢkın eseriyle, günümüzün velut ve nadir
müfessrilerindendir.
Arap dünyasında, böylesine tanınmıĢ bir alimi ,Türkiye‟de de tanınmasına vesile
olmak, benim için büyük bir kıvançtır. Bu yüzden, böyle bir çalıĢmayı uygun gördüm.
ÇalıĢmama, yaptığım mülâkâtlar aracılığıyla doğrudan katkıda bulunan saygıdeğer
hocamız Prof. Dr. Muhammed Ali es-SÂBÛNÎ „ye ve çalıĢma sırasında bana
danıĢmanlık yapan muhterem hocam Doç. Dr. Ġdris ġENGÜL‟e, ve her konuda bana
destek olan kıymetli arkadaĢım Adem ELĠAÇIK‟a teĢekkürlerimi sunar, bu çalıĢmanın
ilim dünyasına katkıda bulunmasını arzu ederim.
Ġbrahim DEMĠR
6
GĠRĠġ
A- ARAġTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMĠ
Kur‟ânı Kerim‟in insanlara ıĢık tutması, iniĢiyle baĢlamıĢ ve günümüze kadar
gelmiĢtir. Kıyamet‟e kadar da devam edecektir. Bazı devirlerde insanlar Kur‟ân -ı iyi
tefsir etmiĢ iyi anlamıĢ ve gereği gibi yaĢamıĢlar. Netice olarak da dünyanın en
medenî en güçlü toplumları olmuĢlardır. Kur‟ân‟dan istifade edemeyenler ise
karanlıklarda kalmıĢlar maddeten yükselseler de manen yani ahlaki açıdan çökmüĢ,
insana yakıĢmayan davranıĢlar sergilemiĢlerdir. Toplumun ekonomik ve teknolojik
kalkınması, Kur‟ânî prensiplere bağlı olduğu gibi, ahlaken yükseliĢi de yine O‟nun
pernsipleriyle mümkündür. Bu açıdan, Kur‟ân‟ı toplumla buluĢturacak olan
müfessirlere her zaman diliminde ihtiyaç vardır. Sürekli değiĢen toplumlara,
Kur‟ân‟ın evrensel prensiplerini, insanların idrakine uygun tarzda sunmak lazımdır.
Bu asrın toplumu geçmiĢ asırlardaki yazılan bir çok konudaki eserleri kendilerine
hitap eder tarzda bulmadıkları gibi tefsirlerden de yararlanamıyorlar. Bu yüzden
çağdaĢ müfessirlere Ģiddetle ihtiyaçları vardır. Ancak çağdaĢ müfessirlerimiz
yeterince tanınmamakta, ancak kendi çevrelerince bilinmektedirler. Oysa bu çağdaĢ
ıĢıklardan tüm insanlığın aydınlanması, insanlık açısından çok önemlidir.
Biz de bu çalıĢmamızda çağdaĢ müfessirimiz olan ġeyh Sâbûnî ‟yi Hayatı,
Eserleri ve Tefsir Metodu gibi konu baĢlıkları altında tanıtmaya çalı Ģtık.
7
B-ARAġTIRMANIN AMACI
Günümüzde, Ġslâm aleminin ihmal ettiği ve ihtiyaç hissettiği Kur‟ân‟a dönüĢ
hareketi hızlanmıĢ durumdadır. Ġslâmiyet‟le Ģereflene memiĢ toplumlarda bile islâma,
dolayısıyla da Kur‟ân‟a gözle görülür bir Ģekilde yönelme, vardır. Bu talebe,
gereğince ve vaktinde cevap verilmemesi , bir çok batıl veya yetersiz fikir ve
düĢüncelerin filizlenmesine sebebiyet verecektir.
Günümüz müfessirleri olanca takatleriyle, gerçek Ġslâm‟ı, Kur‟ân‟dan
süzerek, insanların kolayca anlayabilecekleri hale getirmek suretiyle insanların
hizmetlerine sunmaktadırlar. Bunlardan birisi de Muhammed Ali es -Sâbûnî‟dir. Bu
ilim deryasının keĢfedilip, eserlerinin ve tefsir alanındaki çalıĢmalarının tanıtılmasını
amaçladım.
Günümüzdeki tefsir hareketlerinin ifrat tefrit noktalarına geldiği göz önünde
bulundurulursa hem geçmiĢi hem günümüzü çok iyi bilen ve orta yolu bulan ġeyh
Sâbûnî‟nin tanınmasında, tefsir çalıĢmaları açısından faydalı olacağı kanaatini
taĢımaktayım.
C- ARAġTIRMANIN METODU
Muhammed Ali es-Sâbûnî‟nin gerek telif gerekse ihtisar ve tahkik ettiği bir
çok eseri mevcuttur. Eserleri bölümünde de tanıtıldığı gibi en önemli telifleri,
Safvetü‟t-Tefâsir, Ravaiu‟l-Beyan Fi Tefsir-i Ayat-ı Ahkâm Minel Kur‟ân, Kâbesun
Min Nuri Kur‟ân‟ıl Kerîm gibi yine muhtasarları olan Muhtasar-ı Ġbn-i Kesîr,
Muhtasar-ı Taberî gibi ve tahkik ettiği Tahkik-i Ruhül Beyan, ayrıca bir çok alanda
yazdığı eserleri mevcuttur. Biz bu eserleri inceleyerek kaynak taraması yapacağız.
AraĢtırmamız sırasında Sabuni hocamızla görüĢme imkanı buldum.
Kendisiyle yaptığımız mulakatlarda, benim için büyük önem taĢıyan bilgilere,
doğrudan ulaĢma imkânına sahip oldum .
ÇalıĢmamız klasik biyografi çalıĢmalarından bazı yönleriyle ayrılmaktadır.
Hocamızın belli konular üzerinedki görüĢlerini belirttikten sonra eserlerini tahlile
tabi tutarak, tefsirdeki metodunu ortaya koyacağız.
8
D-TEFSĠR TARĠHĠNE KISA BĠR BAKIġ
Vahiy yoluyla indirilen Kuran-ı Kerîm, daha inerken yazılmıĢ ve
ezberlenmiĢtir. Ashab-ı kiramın anlayamadıkları noktaları ise Peygamberimiz (s.a.v.)
tefsir etmiĢtir. Daha sonra sahâbe ve tabiin, Kur‟ân‟ı insanlara izah etmeye çalıĢarak
tefsir faaliyetlerinde bulunmuĢlardır. Hicri II.asırdan itibaren de, yapılan bu tefsir
çalıĢmaları , tedvin edilmeye baĢlanmıĢtır. Ġkinci asrın sonlarından baĢlayıp,
günümüze kadar gelen bu aktiviteler, tefsire yönelik bir tarih süreci oluĢturmaktadır
ki, bütün bu çalıĢmalar tefsir tarihi olarak isimlendirilmektedir.
Tefsir’in DoğuĢu :
Kur‟ân‟ın beyanına göre Hz.Peygamber‟in, kendisine vahyedilen âyetleri,
lafız olarak tebliğ görevi olduğu gibi, mânâsı anlaĢılmayan kısımları da beyan etme
görevi vardır.1 Her ne kadar ilk muhataplar, ana dilleri arapça olduğu için , Kur‟ân‟ı
genel çerçeve itibariyle anlasalar da onun bir kısım müteĢabih lafızlarını ve bazı
âyetlerini anlamada zorluk çekiyorlardı. ĠĢte bu hususlarda ashâb, peygamberimize
müracaat ediyor. Resulullah da onların bütün sorunlarını çözüyordu. Böylece ilk
tefsir hareketi baĢlamıĢ oluyordu.
Efendimizin vefatından sonra ise ashâb, Kur‟ânı anlamada, herhangi bir
sorunla karĢılaĢınca, daha çok, tefsirde öne çıkmıĢ, yetkili kimselere soruyorlardı.
Bunların arasında, kendilerne soru sorulmadan Kur‟ân‟ı baĢtan sona tefsir edenler de
vardı.2 Hatta birkısım sahabi de yine bu dönemde Hz.Peygamber‟den öğrendikleri
bilgileri kendi görüĢleriyle birleĢtirerek daha sonrakilere aktarıyorlardı. Ancak
budönemde tefsirin nakli henüz Ģifahi bir yolla gerçekleĢtirilyordu. Tefsir çalıĢmaları
da Kur‟ânın bazı garip kelimelerinin açıklanmalarından ibaret görünüyordu.
Bu dönemde tefsir ilminin altyapısını oluĢturan sahâbelerin ileri gelenlerini
zikredecek olursak belli baĢlı olanları Ģunlardır: Hz.Ebu Bekir (Ö. H.13) Hz. Ömer
1 5 Maide: 67, 16.Nahl: 44
2 Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları,
Ġstanbul, 1998,s.218
9
(Ö.H.23), Hz.Osman (Ö.H.35), Hz.Ali (Ö.H.40), Ġbn Abbas (Ö.H.68), Ġbn Mesud
(Ö.H.32), Zeyd b.Sabit (Ö.H.45), Ebu Musa el-EĢari (Ö.44) ve Abdullah bin ez-
Zubeyr (Ö.36), Amr.b.As, Ubey b.Kaab, Ġbn-i Ömer gibi sahabiler (r.a.)3
Ancak Ģu da bir gerçek ki, sahabiler. Rasulûllah (s.a.v.)‟e her Ģeyi
sormuyorlardı. Çünkü onlar çok soru sormaktan menedilmiĢlerdi.4 Bundan dolayı bazı
garip kelimeler, nahiv detayları gibi konularda soru soramamıĢlardı. Buna rağmen
sahabiler, Rasulûllah‟tan sonar, Kuranın en yetkili müfessiri ve Kur‟ân‟ı en iyi
anlayan insanlardı. Ġnançları saf, lisanları bozulmamıĢ ve Kur‟ân‟ı kaynağından
öğrenmiĢlerdi.
Ashab arasında okur-yazar oranının azlığı, malzemelerin temininde birtakım
güçlüklerin bulunması, Efendimizin Kur‟ân‟ın metni dıĢındaki Ģeylerin yazılmasını
yasaklamıĢ olması5 gibi sebeplerden dolayı ashab-ı kiram, Kur‟ân ilimlerini tedvin
edememiĢ , dolayısıyla Ģifahî nakil yoluyla aktarmıĢlardır. Buna karĢın sahabiler
bütün gayretlerini öğrenci yetiĢtirmeye sarfetmiĢlerdir. Muallim olarak gittikleri
yerlerde ve bazı meĢhur beldelerde coğrafi yapılarına ve muallimlerine göre
ekolleĢmeler bile olmuĢtur. Biz bu ekollerin oluĢtuğu üç ana merkezi ve buralarda
yetiĢen öğrencileri ismen zikredelim. Mekke’de Ġbn-i Abbas (Ö.68),
Mücahid(Ö.H.104). Medine’de Ubey b. Kaab(Ö.H.30). Kufede Abdullah b.Mesud
(Ö.32),6 Hasan Basri (Ö.H.110) olmak üzere üç ekoldenm oluĢmaktadır. Müfessir
Sahabe-i kiram-ı ve yetiĢtirdikleri talabelerini tablo halinde verecek olursak;
3 ez.Zehebi Muhammed Hüseyin, el Tefsir ve‟l-Müfessirun ,Darul Kalem, Mısır, 1396/1976,c.1,s.84
4 Bkz. 5.Maide:101
5 ez-Zerkani, M.Abdülazim, Menahilül-Ġrfan Fi Ulimil-Kur‟ân, Darul Ġhail-Kutubi‟l-Arabiyye, 1/29,
10
Mekke Ekolü Medine Ekolü Kufe Ekolü
Abdullah Ġbn.Abbas (Ö.H.68) Ubey b.Kâlb (Ö.H.30) Abdullah b. Mesud
Mücahid (Ö.H.104) Zeyd ibn-iEslem (Ö.H.136) Alkame (Ö.H.62)
Tavus (Ö.H.106) Ebu Aliye (Ö.H.90) Mesruk (Ö.H.63)
Ġkrime (Ö.H.107) Kab er Kurazi (Ö.H.108) ġa‟bi (Ö.H.103)
Ata (Ö.H.114) Hasan Basri (Ö.H.110)
Said bin Cubeyir (Ö.H.95) Katade (Ö.H.118)
Tedvin Hareketleri
Hz. Ebubekir zamanında iki kapak arasına toplanan âyetler bir mushaf haline
getirilmiĢti. Daha sonra Hz.Osman zamanında tek bir lehçe (KureyĢ lehçesi) olarak
yazılıp belli merkezlere aynı mushafın gönderilip diğerlerinin yakılmasıyla kıraât ve
kıtabette de birliğin sağlandığı Kur‟ân, Ebül-Esved ed-Düeli (Ö.69)‟nin ve
öğrencileri olan Nasır b.Asım (Ö.69)‟ın, Yahya b. Yamer (Ö.69)‟in nokta ve hareke
koyarak iraplandırmalarıyla son halini aldı. Ve Kur‟ân ilimlerinin tedvininde ilk
adımlar atılmıĢ oldu.
Önceleri sahâbe ve talebeleri olan tâbiîn, daha çok rivâyet tefsiri yapıyorlardı.
Bununla beraber Ģahsi görüĢ ve kanaatlerini açıklayarak dirâyet tefsiri yapanlarda
vardı. Sahabilerin yetiĢtirdikleri tabiinin tefsirde ileri gelenlerini biraz önce
zikretmiĢtik.ġunu hemen belirtelim ki tabiinler Kur‟ân‟da sahabiden sonra söz
sahibidirler.
Tabiine Ģifahi olarak aktarılan bilgiler, hicri II. Asrın ikinci yarısında yavaĢ
yavaĢ yazıya geçirilmiĢ böylece Ġslâmî ilimlerin diğer Ģubelerinde olduğu gibi tefsirde
de ilk dönemin özelliğini taĢıyan bazı eserler ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır.
Usûl kaynaklarının verdiği bilgilere göre tefsir ilk defa hadis ilminin bir
Ģubesi olarak tedvin edilmiĢtir. Yezid b.Harun b.es Sulemî (Ö.117), ġu‟be
6 Karaçam, Ġsmail, Kur‟ân‟ı Kerîm‟in Nuzûlü ve Kıraâti, Ġstanbul 1974. s.185
11
b.el.Haccac (Ö.160) ve sufyan es-Sevri (Ö.161) gibi bazı muhaddisler, tedvin
maksadıyla çeĢitli Ġslâm beldelerini dolaĢarak Hz.Peygambere isnad edilen sahih
rivâyetleri cem etmeye çalıĢırken, bu arada Rasulûllah (s.a.v) ve sahâbeden
nakledilen tefsirle ilgili nakilleri de bir araya toplardır. 7 Asıl amaçları hadis tedvini
olan bu zatlar,tefsire dair rivâyetleri de hadis kitapları içerisinde bir bölüm olarak
kaydettiler.
Mustakil Tefsir Kitapları
Ġlk defa hadis ilminin bir kolu halinde tedvin edilen tefsir, çok kısa bi r süre
sonra müstakil bir ilim haline geldi. Rivâyet tefsiri zaten hadis kitablarındaki
bölümlerde mevcuttur, dirâyet tefsirlerini de içine alacak müstakil bir ilim haline
gelen tefsir ilmi, Kur‟ân‟ı baĢtan sona tefsir eden ilk eserini, Mukatil b.Süleyman
(Ö.150) la ortaya koydu.8 Bazı âlimler farklı görüĢ beyan etseler de elimizdeki
verilere göre Mukatil b.Süleyman‟ın et-Tefsuru‟l Kebir isimli eseri ilk müstakil
Tefsir Kitabıdır.9 Daha sonraları sırayla:
2- Sufyanu‟s-Sevri (H.Ö.162) Kitabüt Tefsir
3- Yahya b. Sellam (Ö.200) Tefsir-u Yahya
4- El-Ferra, Ebû Zekeriyya, Yahya b.Ziyad (Ö.207) Meani‟l Kur‟ân (Kahire 1955)
5- Ebu Ubeyde, Ma‟mer b.el Musenna (Ö.210) Mecaz‟ül-Kur‟ân Mısır, 1955
6- Abdurrezzak b.Hemmam (Ö.211) Tefsiru‟l-Kur‟ân
Tabiinden sonra müstakil tefsir kitapları çoğalmıĢ ve günümüze kadar
gelmiĢtir. Taberî (Ö.310), es-Semerkandî (Ö.483) Sâ‟lebî (Ö.427), ZemahĢerî (Ö.538)
er Razî (Ö.606) gibi meĢhur müfessirler tefsir ilmini sağlam bir zemine oturtmuĢlar
ve bu ilmin geliĢimini hızlandırmıĢlardır.
7 Demirci, a.g.e. s.240
8 Cerrahoğlu, Prof.Dr.Ġsmail, Tefsir Tarihi I/75, I/133, Fecir yayınları, Ank.96
9 Demirci, a.g.e. s.243
12
Günümüzde bir çok ilim adamı ve müfessir bir yandan tefsir kitaplarını tahlil
ederken, diğer yandan da Kur‟ân‟ı anlamada gayret sarfetmektedirler. Yeni metot ve
yorumlarla insanlığı Kur‟ân‟la bir kez daha buluĢturmanın mücadelesini
vermektedirler. ĠĢte biz bu müfessirlerin en önemlileri arasında olan ve hala hayatta
olan çok değerli Prof.Dr.Muhammed Ali es Sâbûnî‟yi, eserlerini ve metodunu
tanıtmakla, Kur‟an-ı anlamaya çalıĢanlara ıĢık tutmuĢ olacağımızı düĢünüyorum.
13
I. BÖLÜM
A- HAYATI
1- Doğumu ve Çocukluğu
Muhammed Ali es Sâbûnî, Hicrî 1348, M.1930 yılında Suriye Cumhuriyetinin
Halep Ģehrinde dünyaya geldi. Ġsmi Muhammed Ali dir. Sâbûnî diye lakaplanan büyük
âlim, ġeyh Cemil‟in oğludur.10
Kendisiyle görüĢme imkanı bulduğumuzda neden
Sâbûnî denildiğini de sorduk. Babasının sabun ticareti yaptığı için bu lakabın
verildiğini esprili bir dille anlattı.
2- Büyümesi ve Ġlim Ġsteği
ġeyh Sâbûnî, din ve ilim yuvalarından bir yuvada yetiĢip büyüdü. Babası
doğruluk ve takvasıyla bilinen Halep âlimlerinin büyüklerindendir. Fatiha sûresini
hıfzettiğimiz gibi, Kur‟ân‟ı Kerîm‟e olan keskin hıfzı ve Ġslâmi ilimlerdeki üstünlüğü
dolayısıyla Emevî Camii‟nde büyük bir mevki edinen babası maddi imkânları kısıtlı
olmasına rağmen çocukların eğitimleri hususunda elinden geleni yapmıĢtır.
Annesi de insanlar arasında hal ve hareketleriyle takvasıyla ve doğruluğuyla
meĢhurdur.
Muhammed Ali iĢte böyle bir anne ve babanın elinde, ilim ve iman ruhuyla
dolu bir ailenin eğitim ve gözetiminde büyüdü. Çocukluğundan beri ġer‟î ilimler i
tahsile baĢlamıĢtı. Kur‟ân‟ı ve Kur‟ân ilimleri meclisinden Hadis ve hadis usulü
meclisine oradan fıkıh usulü meclisine ve furuu fıkha varıncaya kadar bir çok ilim
meclislerine katılmıĢ ve kendini mevcut bütün dini ilimlerle mücehhez hale
getirmiĢtir.
10
Bkz.çalıĢmanın sonunda göstediğimiz Sabuni‟nin kendi el yazısından aldığımız otobiyografisi.
14
3- Eğitim Alanındaki Kabiliyeti
Sâbûnî ilim öğrenmede gayretli ve çalıĢkandı. Bunun sonucu olarakta
diplomasnı dereceyle elde etmiĢti. Öyle ki halep Ģehrinde birincilik, Suriye genelinde
ise ikincilik derecesini almıĢtı.
Bu baĢarıları sayesinde çevresindeki akrabaları Sâbûnî‟nin eğitim ve
öğretiminine önem vermiĢler. Dayıları onu bir hekim veya mühendis ya da bir tacir
yapmak için çaba sarfetmelerine rağmen Sâbûnî Ģer‟î ilimler üzerinde çalıĢmayı
istiyordu. Dayılarına rağmen Ģer‟î ilimlere devam etti ve akrabalarının tekliflerini
geri çevirdi. Dayıları onu sen bu gidiĢle fakir kalırsın ömrün ölü yıkamakla geçer
diyerek tahkir ettiler ve idraksizlikle suçladılar. Fakat Sâbûnî bu laflara aldırıĢ
etmedi. Babasının teĢviki ile Ģer‟î ilimlerin tahsiline devam etti.
Henüz 16 yaĢındayken babası onu cemaate hitap etmesi için minbere çıkardı.
Burada insanların kabul ve memnuniyetiyle karĢılaĢtı. 17 yaĢına geldiğinde kendisini
evlendirmesi için babasına ısrar etti. Hocalarından birisi de ona bu konuda yardımcı
oldu. Onun evliliği Ģair olarak bilinen büyük kardeĢi Ziyauddin‟in evliliğinden önce
gerçekleĢti.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra Mısır Ezher Üniversitesine gönderildi.
Ġslami ilimlerin beĢiği olarak bilinen Ezher-i Ģerifte Ġslâm Hukuk alanında mastır
derecesine yükselerek Ģeref diploması aldı.
ġeyh Sâbûnî daha sonra ders vermek üzere Suudi Arabistan Melik Abdülaziz
Üniversitesine tayin edildi. Bir müddet sonra Mekke-i Mükerreme‟de ki Ümmü-l
Kura Üniversitesine tayin edildi ve oranın en devamlı , verimli ve en çalıĢkanları
listesine girdi. Sâbûnî burada yaklaĢık olarak çeyrek asır müderrislik yaptı. O‟nun
eliyle birçok öğrenci, doktor ve Hoca mezun oldu.
Sâbûnî tahsilinde gösterdiği üstün baĢarısını hocalığında da göstererek iyi bir
eğitimci olmuĢtur. Gerek metodu gerekse içeriği açısından, eserleri çok beğenilmiĢ ve
dünyanın bir çok yerinde ders kitabı olarak okutulmaya baĢlamıĢtır. Ciltlerle eserleri
özetleyip, ihtisar ederek ya da tahkikini yapıp yeni bir üslupla okuyucusuna sunarak
15
eğitim alanındaki baĢarısını ortaya koymuĢtur. Sâbûnî‟ye mükemmel bir üniversite
hocası diyebiliriz.
4- Doğru Söz Söylemedeki Cesareti
ġeyh Sâbûnî aleyhine de olsa doğruyu söylemedeki cesaretiyle ve sıdkıyla
bilinir. O‟nun bu cesareti üniversiteye istifasını vermesinde ki temel sebepti.
Afganistan-Rusya savaĢı yıllarında Sâbûnî, ilmi bir konferansa katılma daveti üzerine
Kuveyt‟e gitti. Orada bulunduğu esnada konuĢmacıların “Afgan mücahitlerinin EĢâri
ve Maturidî mezhebine bağlı olmalarını sebep göstererek insanların onlara zekâ tlarını
vermemeleri gerektiğini ifade eden konuĢmalarını iĢitti.
Bunun üzerine Sâbûnî de EĢari ve Maturidi âlimlerini savundu. Bu iki
mezhebin hakikatini açıklayan “ġeriat Nazarında Ehli Sünnet Vel Cemaat Akidesi”
baĢlığı altında dört makale yazdı. Bu makalelerin akabinde ġeyh Sâbûnî‟yi, halefi
olan EĢarilerden sayarak, ehli sünnet vel cemaat ölçüsünden akidesinden çıktığını ve
dalalete düĢtüğünü iddia eden sesler gelmeye baĢladı. Pekçok üniversite ve enstitü
bitirerek elde ettiği o büyük ilmini ve bu büyük âlimi tenkid eden kalemler oynamaya
baĢladı. ġeyh Sâbûnî ise ecrini Allah‟tan bekleyip sabrederek senelerce onların haddi
aĢan eleĢtirilerine reddiyeler yazdı.
Netice de değiĢik mahfillerde Sâbûnîyi suçlamaya baĢladılar ve ciddi bir
cephe oluĢtu. Sonunda Sâbûnî, hakimleri kendi talebelerinden oluĢan mahkemeye
çıkartıldı. ġeyh onlarla münakaĢaya girdi. Kendisinin , dini, dünya için satan biri
olmadığını ve davasına kıyamete kadar devam edeceğini ilan etti. ġeyh onlardan çok
eza görünce, izzet-i nefsi, imanı ve sabır kuvveti ile üniversiteden istifa etti.
Hakkın savunuculuğunu yapmak ve bu ümmete olan sorumluluğundan dolayı,
kendini gerçekleri yazmaya ve telif iĢine verdi. Muhalifleri o‟nun görüĢlerine dil
uzatmaya baĢlayıp haksız eleĢtirilere devam edince , Sabuni, Safvetü‟t Tefâsiri tenkit
mahiyetinde Muhammed Zeyno tarafından yazılan “Risaletü‟t Tenbihat‟ ismli esere
cevap mahiyetinde „KeĢf-ul iftiraat fi risaleti tenbihaat havle kitabı saffet-ut tefasir‟11
kitabını yazdı. Aynı Ģekilde “Risaletü‟t Tenbihat‟ ismli eserin benzeri olarak Dr
11
Sabuni, Muhammed Ali, KeĢf-ul iftiraat fi risaleti tenbihaat havle kitabı saffet -ut tefasir,Dar‟ul
Ammar,Ürdün 1989
16
Zeyd‟in yazdığı “Kitabü‟t Teallüm”isimli eleĢtiri kitabına da „Et Tabsir Ma Fi Kitab -
it Taallüm‟it Tenzir Naktün ilmiyyün Li Kitab-it Taallüm Li Dr. Ebu Zeyd‟12
isimli
çalıĢmasıyla cevap vermiĢtir. Bununla onların görüĢlerini, eleĢtirilerinin temelini ve
hatalarının aĢikarlığını ortaya koydu.
5- Ġlim ve Davet Yolculukları
ġeyh Sâbûnî, Ġslâm‟a davet, bu dine hizmet ve Allah‟ın, Peygamberlerin
varislerine farz kıldığı görevin ifası için birçok yakın beldeyi ve Avrupa‟yı dolaĢtı.
Ġslâm aleminin birçok kentinde çok sayıda Ġslâmi konferanslara katıldı.Sâbûnî Açık
sözlü oluĢu ve cesaretiyle bilinir. En son katıldığı konferanslardan biri de Kuveyt‟li
esirlerin hürriyetleri için gerçekleĢtirilen konferanstı. Bu konferans açık tebliğler ve
broĢürlerle ilan edilmiĢti ve çok önemliydi. Konferansın sonunda ġeyh Sâbûnî Allah‟ı
taziz ederek bir hitap sundu. Bu konferans Sâbûnî‟nin düĢüncelerini ifade etmesi
bakımından iyi bir fırsattı. Ġslâm Alemi âlimlerine zamanın hakimlerinden
korkmamalarını onlara karĢı birer münzir olmaları gerektiğini açık ve samimi bir
hitapla vurguladı. Âlimleri, yemekle birlikte alınan tuz‟a benzetti ve bu kaosun
sebebinin ümmetin ilahi metoddan ve Ġslâm‟ın hakemliğine baĢvurmadan uzaklaĢma
olduğunu açıkladı.
Sonra onlara körfez savaĢının aslında Allah‟ın savaĢı olduğunu, Allah‟ın bu
savaĢla faizcilere göz dağı verdiğini ve bu belanın sebebinin genelde Ġslâm
dünyasında, özelde körfez bölgesinde faizli bankaların yaygınlaĢması olduğunu
söyledi.
Müslüman yöneticilere de hitaben: din ve siyasetin birbirinden ayrılmaz
Ģeyler olduğunu bu ayrımın Ġslâm ümmetinin yok oluĢunu hazırlayacağını ve ümmetin
zillet içinde yaĢamasına sebep olacağını açıkladı. Böylece sempozyumun sonunda
yapılan konuĢma kimisinin yüreğini dağlarken kimisinin de yüreğine su serpti. Yine
Türkiyeyi çok seven ve her yaz tatil için gelen Sâbûnî bu güzel diyarda te‟lif
çalıĢmaları yapmaktadır. Ama Sâbûnî‟yi üzen ve gönlünde esef oluĢturan husus
Türkiye‟de bazı grupların Ġslâm elbisesi giyerek kasten veya cehaleten Ġslâma kötülük
12
Sabuni, Muhammed Ali, Et Tabsir Ma Fi Kitab-it Taallüm‟it Tenzir Naktün ilmiyyün Li Kitab -it
Taallüm Li Dr. Ebu Zeyd.Daru‟Ģ ġuheba, Yersiz, 1993
17
yapmalarıdır. Sâbûnî‟ye göre bu grupları ise kimse sustaramıyor ve delillerle
ağızlarını kapatamıyorlar. Türkiye‟deki bazı gruplar Hz.Peygamber‟in sünnetini
reddetme çağrısı yaparken bazı gruplar da Türkiye‟nin darûlharp olması ve Hanefi
mezhebini kabul etmesini bahane ederek toplanmaya yani cuma namazı kılmaya karĢı
çıkmaktadırlar. Halbuki Hanefi mezhebi bu iftiradan bu zayıf anlayıĢtan beri‟dir.
Bazıları da Hz. Muhammed‟in getirdiği dine ittibanın imanın Ģartlarından
olmadığını söylemektedirler. Oysa ağızlarından çıkan söz ne çirkindir. Söyledikleri
yalandan baĢka birĢey değildir. ġeyh Sâbûnî bunlara reddiyede bulunmuĢtur. Bu
grubun önde gelen – isimlerinden saydığı Prof.Dr.Süleyman AteĢ ismindeki
kurucusuna uzun bir makaleyle cevap vererek iddialarını ve çürüttüğünü ve Kur‟ân
öğretilerini nasıl tahrif ettiğini ortaya koyduğunu kendisiyle yaptığımız görüĢmede
ifade etmiĢtir. Bu meseleyi kendisinden istememize rağmen bir takım olumsuzluklar
sebebiyle ulaĢamadık. Ama kendisinden bilgi aldık. Makalenin konusu AteĢ
Hocamızın, sünnetle ilgili ve ehli kitabın cennete girmeliyizle alâkalı mevzuulardan
müteĢekkildir.
6- Sâbûnî’nin Vakit Taksimi
ġeyh Sâbûnî vaktinin çoğunu mütalaa ve yazma ile geçirmektedir. Hatta
ailesini bile çok nadir görmektedir. Bundan dolayı eĢi ona, bir gece, yarı Ģaka yarı
ciddi olarak Ģöyle der: “Üç kumam(Yani kocamın benden baĢka üç eĢi demek) olsa Ģu
kitaplar kadar zoruma gitmez”, Kur‟ân ezberini tekrarlamak için ayırdığı vakit ise
kıskanılacak ölçüdedir. Günün iki vaktinde periyodik olarak Hıfzının tekrarını
yapar. Bunu da Mescid-i Haram‟da yapar. Bu vakitlerden ilki sabah namazından
sonradır. Diğeri de akĢam ve yatsı arasıdır. Ġlk vakitte eski hafız talebelerinden
biriyle, ikincisinde ise hafız bir arkadaĢıyla yapmaktadır. Ve bunu iradesi dıĢında,
olağan üstü bir iĢ olmadıkça terketmemektedir.
18
7- Diğer Bilimsel Faaliyetleri
ġeyh Sâbûnî‟nin Televizyon ve radyo yayınları, makaleler gibi birçok
etkinlikleri vardır. Bunların hepsi biraraya getirilirse belki ciltler oluĢturur. (Bu
alandaki faaliyetlerin arasında en barizi video kasetlerine kaydedilmiĢ modern ve
kolay bir üslupta yaptığı Kur‟ân‟ın baĢtan sona tefsiridir. Bu bölümlerin (Tv.) de
yayınlanan sayısı 600‟e yaklaĢmıĢtır. Bu da üçyüz saat demekti r. bu programların
kaydı yaklaĢık bir sene sürmüĢtür. Bu da vaktindeki bereketi gösterir.
8- Sâbûnî’nin Türklere Ve Türkiye’ye Duyduğu Sevgi
Dikkat çekilmesi gereken diğer bir hususta ġeyh Sâbûnî‟nin Türklere ve
Türkiye‟ye duyduğu sevgisi ve düĢkünlüğüdür. Bununla beraber Sâbûnî Ġslâm
dünyasındaki ülkelere birçok ziyaretlerde bulunmuĢtur. O‟nun müslüman Türklere
sevgisi asırlarca Ġslâmın bayraktarlığını yapmıĢ olan Osmanlıya ve türk kültürüne
duyduğu sevginin bir parçasıdır. Türkleri çok sevdiği, en küçük kızını bir Türk
genciyle evlendirmesinden rahatlıkla anlaĢılmaktadır. Allah‟ın c.c. bu Türk diyarına
verdiği doğal güzellikler, Sâbûnî‟nin yazma ve te‟lif faaliyetlerini yürütmek için,
Türkiye‟nin güzel havasını seçmesine sebep olmuĢtur. Yalova‟nın Gökçedere köyünde
Arap mahallesinde bir yazlık yaptırmıĢtır. Yanında güzel de bir cami inĢa etmiĢ. (Ensar
Camisi) Genellikle yazları burada kalmaktadır.
19
B- SÂBÛNÎ’NĠN ESERLERĠ
1- Tefsir Alanındaki Eserleri
a) Safvetü’t-Tefâsir:
Ġslâm dünyasında hüsnü kabul gören, Safvetü‟t Tefâsir Sâbûnî‟nin en önemli
eseridir. Bu eser Türkçe, Ġngilizce, Rusça, Pakistan dili, Urduca ve Endonezya dili
gibi birçok dünya dillerine tercüme edilmiĢtir. 13
Üç büyük ciltten oluĢur ve Kur‟ân‟ın
baĢtan sona tefsiridir.
Bu eser hakkında safvetü‟t-tefâsirin baĢında bir takrizde bulunan Camiü‟l
Ezher ġeyhi Dr.Abdulhakim Mahmud Ģunları der: “Müellif bu kitapta, Kur‟ân‟ın
tefsirinde mevcut olan görüĢlerin en sağlamını seçmiĢ, özetlemiĢ ve tefsiri kolay
anlaĢılır bir hale getirmiĢtir. KiĢinin tercihi onun akli derecesini gösterdiğine göre, bu
eser, müellifin bu ilimdeki üstün bilgisini gösterir. Çünkü baĢvurduğu ana tefsir
kitaplarından bilgi ve basiretle tercihte bulunmada büyük bir baĢarı sağlamıĢtır.
Bu eser müellifin Kur‟ân konusunda ilk eseri değildir. Bundan önce de Ġbn -i
Kesîr Tefsirini özetlemiĢti. Müellif ayrıca ahkam tefsirini ve et - Tibyan fi Ulûmi-l
Kur‟ân isimli bir eser te‟lif etmiĢti. ĠĢte nefis bir kitap halinde ortaya koyduğu bu
çalıĢması (Safvetü‟t-Tefâsir), diğer çalıĢmalarının tacı mahiyetindedir. Bu kitap,
tefsir alanında seleflerimizin zekâlarının ürünü olan birçok çalıĢmanın parlak
çiçekleridir”.14
Gerçekten de akıcı bir uslupla, öğretici bir anlayıĢla yazılan bu eser bir
üniversite hocasının talebelerine sunacağı en güzel imkân olmuĢtur. Talebelerin
önüne bütün bir tefsir dünyasının özetini, aklî ve naklî tefsirlerinin birleĢimini ve en
güzel görüĢleri sıralamıĢ tercihini de belirtmiĢtir.
Müellif önce sûrenin asıl maksatlarını belirtmiĢ,isimlendirilmesini anlatmıĢ,
bazı önemli ve kilit kelimelerin mânâları üzerinde durmuĢtur. Önceki âyetlerle
sonraki âyetler arasındaki münasebetleri belirttikten sonar sebeb-i nüzûlünü
vermiĢtir. Daha sonra âyetlerin tefsirine geçmiĢ . Hakikaten doyurucu bir tefsir ve
13
Sabuni, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir, Dersaadet, Tarihsiz
20
te‟vil yapmıĢtır. Ayrıca âyetlerden çıkartılan faydalı bilgiler ve dersleri belirtmiĢ.
Edebi yöndende âyetlerdeki belâgât üzerinde durmuĢtur.
Safvetü‟t-Tefâsir‟i okuyan bir kiĢi mevcut bütün müfessirler ve eserler
hakkında az çok bilgi sahibi olabilir. Aynı zamanda okuyucu birçok tefsirin özünü
yakalamıĢ olur.
Tükiye‟de bu tefsiri keĢfedenler ve isteyenler artınca tercüme ihtiyacı
doğmuĢ, Ensar neĢriyat böyle bir vazifeyi üzerine almıĢ ve kıymetli iki hocamız
Sadrettin GümüĢ ve Nedim Yılmaz tarafından 7 cilt olarak Türkçeye
kazandırılmıĢtır.15
Ayrıca bir tercüme çalıĢması da ihyâ yayınları tarafından
yapılmıĢtır. Heyet olarak yapılan tercüme çalıĢması eserin ikinci cildinde kalmıĢ ve
edindiğimiz bilgilere göre yarım kalmıĢtır.16
Hemen belirtelim ki dili çok kolay sade olan ve yeni arapça öğrenen
talebelere tavsiye edilen üç ciltlik muhtasar eser Türkiye‟nin birçok Ġlahiyat
Fakültelerinde Tefsir hocalarımız tarafından okutulmakta ve tavsiye edilmektedir.
b- Ravaiu-l Beyân fî: Tefsîr-i Ayati-l Ahkâm min el-Kur‟ân
Sâbûnî‟nin bu eseri‟de iki cilttir. Mekke-i Mükerreme Ġslâm Hukuk
Fakültesin‟de ders kitabı olarak okutulmuĢ kitabın yazılması da yine bu fakültedeki
derslere yönelik çalıĢmalarla meydana gelmiĢtir. Konulu Tefsir çalıĢmalarına benzer
bir çalıĢmayla kaleme alınan eser daha çok bir fıkıh kitabına benzese de fıkıh kitabı
değil tefsir kitabıdır. Kitaptaki mevzular Kur‟ân‟daki geliĢ sırasına göre tasnif
edilmiĢtir. Fatiha Sûresi‟nden baĢlayarak ahkam âyetleri sırasıyla iĢlenmiĢ aynı
mevzudaki âyetler bir konu baĢlığı altında birleĢtirilmemiĢtir. Kur‟ân‟ın tertibine
uygun bir tasnif içinde bazı mevzular tekrar edilmektedir. Meselâ Talak konusu
Bakara 331. âyetinin tefsirinde geçtiği halde Talak sûresinde yeniden ele alınmıĢtır.
Tefsirdeki mevzular dersler halinde tertip edilmiĢtir. Toplam yetmiĢ dersten
oluĢan eserde her dersten önce konu ile ilgili âyetler ve mealleri verilmekte bazı
14
Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir, Dersaadet, Tarihsiz, Ġstanbul,c.1,s.15
15 Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir , Ensar Neyriyat, Ġstanbul 1990
16 Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir , Ġhya Yayınları, Çev.Heyet, Ġstanbul 1986
21
kelimelerin mânâları üzerinde durulup sonra âyetlerin icmali mânâlarına
geçilmektedir. Sebeb-i nûzûl aktarılıp, âyetin sûredeki diğer âyetlerle alâkaları
iĢlenmektedir. Akabinde âyetlerden çıkarılacak ince mânâlara dikkat çekilip, âyetlerin
hükümlerine geçilmektedir. Hükümlerin incelenmesinden sonra da bu âyetlerden
alacağmız öğütler ve Ģer‟i hükümlerin hikmetleri anlatılmaktadır.
Her mezhebin görüĢünün açıklandığı bu eserde tercihler Sâbûnî‟ye göre
yapılmıĢtır.
Yine Ġslâm aleminde hızla yayılıp tefsir yerini alan bu eser Mazhar
TaĢkesenoğlu tarafından Türkçe‟ye tercüme edilerek ġâmil Yayınevi tarafından
basılmıĢtır. Gerek tercümesi, gerekse orjinal metni olarak ilahiyatçıların elinden
düĢmeyen bir eserdir.
c- Kabesün Min Nûri‟l Kur‟ân‟ıl Kerîm (8 cilt)
Sabuni‟nin en önemli eserlerinden birisidir. Toplam 16 cilt olduğu halde iki
cildi bir cilt haline getirilerek basılmıĢ sekiz ciltten oluĢmaktadır. Kılasik bir
tefsirden farklıdır. Sabu‟ni rivayetçi yönünün ağırlıklı görünmesine rağmen bu eseri
dirayet tefsiri dir.
Her sureleri bir bölüm olarak ele alen müellif,ayetleri sıra ile iĢler. Ancak
aynı mevzudaki ayetleri bir baĢlık yaparak mevzuyu güçlendirmiĢtir.Mesela Bakara
Sure‟sini 106 konu baĢlığı altında iĢlemiĢtir.Bu tarz eserin ismine uygun düĢmektedir.
(Kabesun)kelimesi Kur‟an nurundan bir Ģule, bir tutam ilim,küçük bir istifade gibi
manalarda kıllanılır. Bu eser konulu tefsir çalıĢmalarına benzemektedir.
Eser1998 yılında basılmasına rağmen Türkiyeye ancak 2000 yılıundaki
baskıları ulaĢmıĢtır. Eser, Sabuni‟nin (kendi ifadesiyle) diğer tefsir çalıĢmalarının
kaymağı mesabesindedir. Mutlaka türkçeye kazandırılmalı diye düĢünüyorum.
d- et-Tibyân fî Ûlumi-l Kur‟ân
Sâbûnî‟nin bu eseri Kur‟ân‟ın ve Tefsir ilminin genel konularından bahseder.
Sâbûnî‟nin Mekke Üniversitesi‟ndeki hocalığı dönemi olan 1985 yıllarında
yazılmıĢ olup, Kur‟ân ilimleri hakkındadır ve bir cilttir. Sâbûnî‟nin tefsirle alâkalı
22
hemen hemen tüm düĢüncelerini içeren ders kitabı Ģeklinde düzenlenmiĢ bir
eserdir.Ġkiyüz kırk sayfa olan bu eser birçok fakültede tefsir ders lerinde ders kitabı
olarak okutulmaktadır.
Et-Tibyân uzun süre Türkçe‟ye tercüme edilmemesine rağmen, dilinin kolay
olması sebebiyle Türkiye‟de yaygınlaĢmıĢtır. Ancak 1996 yalında, Zeynel Abidin
Tatlılıoğlu tarafından Kur‟ân Ġlimleri adı altında bir tercümesi çıkmıĢtır.Hemen
belirtelim ki bu tercümede ufak tefek diyemeyeceğimiz hatalar vardır. Küçük
baĢlıkların büyük, büyük baĢlıkların ise küçük gösterilerek ele alındığı bu tercümeye
bir de kitapta olmayan nâsih mensûh konusu eklenmiĢtir. Yani nâsih mensûh mevzuu
Tibyan‟da yer almazken tercümesinde vardır. Bu konuyu iyice tetkik edince Revâ-i‟ûl
Beyân isimli Ahkam tefsirinin 3.dersi olduğu anlaĢılmaktadır.17
Aslında tercümeye zenginlik katan bu tasarruf belirtilerek yapılsaydı daha
uygun olurdu.
e- Muhtasar-ı Ġbn-i Kesîr.
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Ġmâm-ı Celil Hâfız Ġmâdüddin Ebi-l Fida Ġsmail
Ġbn-i Kesîr‟in kaleme aldığı, Ġbn-i Kesîr tefsirini özetlemiĢ, kısaltmıĢ ve üç cilt haline
getirmiĢtir. Bu kolay bir iĢ değildir. Kendisiyle yaptığımız mülakatta bu eserin
lüzumsuz hadis senedlerinden ve birçok teferruata ait görüĢten kurtararak
okuyucunun kıymetli bilgilere direk ulaĢmasını sağladığını söylemiĢtir.
Sâbûnî, Ġbn-i Kesîr‟i özetlerken, kolay bir dil kullanmaya, tercihli görüĢleri
almaya ve konu bütünlüğünü bozmadan konuyu özetlemeye dikkat etmiĢ yer yer kendi
görüĢ ve tercihlerini de belirtmiĢtir. ġunu söyleyebiliriz ki Ġbn -i Kesîr Tefsir‟i,
Sâbûnî‟nin ihtisar etmesiyle yaygınlaĢmıĢ ve birçok insana ulaĢmıĢtır.
f- Tahkîk-i Tenvîrü‟l Ezhan Min Tefsîr-i Rûhû‟l Beyân, (4 Cilt)
Ġsmail Hakkı Bursavi hazretlerinin eseri olan Rûh-û‟l Beyan isimli tefsirini
özetleyen Sâbûnî, Bu hareketiyle de önemli tefsir kitaplarını bir bir nazara veriyor ve
17
Sâbûnî, Muhammed Ali, Revâ-i‟ûl Beyan Tefsiru Ayati-l Ahkam Min-el Kur‟ân, Dersaadet, Ġstanbul,
1/83
23
okunmasını söylüyor. Bu eser Abdullah Öz tarafından Damla Yayınları ile Türkçeye
kazandırılmıĢ bir eserdir ve on cilttir.
g) Muhtasar-ı Tefsîr-i Taberî
h) Feth-ür-Rhmân b.KeĢfi mâ Yeltebisu‟ Fil-Kur‟ân
i) El Muktataf min Ûyuni-t-Tefsir18
j) Îcâzü‟l-Beyân fi Makâsıd‟ı Suveri-l Kur‟ân (1 cild)
Sâbûnî bu eserinde sûreleri tek tek ele alarak tanıtmıĢ. Belagat yönünden
Îcazlarını Yani az sözle çok Ģey anlatmadaki mucizeliğini beyan etmiĢtir. Öncelikle
sûrenin nerede indiği, tertîbi, âyet sayısı isimlendirilmesi, içerdiği konular ve sûrenin
hedefleri tanıtılmıĢ. Sonra da bunlar birazcık açılarak kısa kısa izah edilmiĢtir .
Kur‟ân ilimlerine yeni baĢlayanlar ve Kur‟ân üzerinde araĢtırma yapanalar
için Kur‟ân‟ı tanıtan bir el kitabı hükmündedir. 114 süreyi de birer ikiĢer sayfa ile
tanıtır.
Kitabın dil oldukça akıcı ve basit ,sûrelerin iĢleniĢi tıpkı bir radyo programı
gibi dizayn edilmiĢtir.Eser bu yönüyle Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesinde ki
Beyza BĠLGĠN hocamızın Ellibin Yıllık Bir Gün isimli eserine benziyor19
. Eserin
tamamı 323 sayfa olup 1979 yılında suriyede basılmıĢtır. Bu yıllarda Sâbûnî‟nin
Melik Abdulaziz Üniveristesi hocalığına devam ettiğini bilmekteyiz.
18
Sabuni, Muhammed Ali,El Muktataf min Uyun-it Tefsir (Tahkiki),Beyrut.
19 Bilgin, Prof. Dr. Beyza, Ellibin Yıllık Bir Gün, Akit Yayıncılık 1992, Ankara
24
2- DĠĞER ESERLERĠ
a-En-Nübüvet‟ü Ve‟l-Enbiya:
Peygamberliğin genel özellikleri, sıfatları, ulul azm peygamberler, peygamber
kıssaları, son peygamber Hz.Muhammed ve ulul azm olmayan peygamberler gibi
konuları içine alan, peygamberlik konusunda kapsamlı bir eserdir. Bu eser Türkçeye 2
defa çevrilmiĢtir.
1) “Kur‟ân IĢığında Peygamber ve Peygamberler”
Çeviren Suat Cebeci, Bilal Delice (Kültür Basım Yayın, Dilek Matbaası 1984
Ġstanbul)
2) “En Nübüuve ve‟l-Enbiyâ ”20
Çeviren: Mustafa ÇalıĢkan (Marmara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi
Kütüphanesinde bulunmaktadır.)
b-Min Kunuzü‟s-Sünneh21
c-El Kifâye fi‟l-Hidaye22
d-El Mevarisü fi ġeriati-l Ġslâmiye Ala dari‟il Kitabi‟l-Fıkıh23
e-ġübehat ve Ebâtıl Havle Teaddüdü‟z-Zevcâtü‟r-Rasûl
Bu eseri de Türkçe‟ye üç ayrı Ģahıs tercüme etmiĢtir.
1)”Rasulûllah (s.a.v)‟ın Evliliği Etrafında Uydurulan Bazı ġüphe ve Batıllara
Cevap”24
Çeviren Sercan Fehremez.
20
Sabuni, Muhammed Ali, En Nübüuve ve‟l-Enbiyâ,Çeviri,Suat Cebeci,Ġstanbul,1988.
21 Sabuni, Muhammed Ali, Min Kunuzü‟s-Sünneh, Dersaadet,1970.
22 Sabuni, Muhammed Ali, El Kifâye fi‟l-Hidaye, Beyrut, 1988.
23 Sabuni, Muhammed Ali, El Mevarisü fi ġeriati-l Ġslâmiye Ala dari‟il Kitabi‟l-Fıkıh,Beyrut,1986.
24 Fahremez Sercan, ġübhe ve Batıllara Cevap,Eser NeĢriyat, 1986
25
Bu eserinde Rasulûllah (s.a.v) „ın çok kadınla evlenmesinin eğitim öğretim
yönünden, fikhi kaideler yönünden, sosyal yönden, siyasal yönden hikmetleri
anlatılıyor. Rasulûllah (s.a.v)‟ın hanımları tek tek ele alınıp tanıtılıyor ve çok evlilik
tartıĢılıyor.
2) Peygameberimizin Çok EvleniĢi Etrafında Uydurulan Bazı ġüphe ve Batıllar”
Çeviren : Rahmi Serin, Petek Yayınları, 1983, Ġstanbul
3) “Rasulûllah (s.a.v) ın Çok Evlenmesi Etrafındaki Batıl ġüpheler”
Çeviren : Hasan Güç, Damla Matbaacılık, 1987, Konya
f)- el Hedyu‟n-Nebeviyyu‟s-Sahıh Fi Salati‟t-Teravih25
Eserin Aslı: 1987 ylında Râdü‟s-Sâbûnî Matbasında Mekke de basılmıĢtır.
Bu eseri Türkçe‟ye çeviren ise Harun Önal‟dır. 1989, Risale Yayınları
Ġstanbul baskılı bu eserin Türkçe KarĢılığı: “Teravih Namazında Peygamber Ölçüsü”
dür.26
g) Cerimetü‟r-Riba 27
Sâbûnî bu risalesinde faiz problemi üzerinde durarak, Ġslâmi çevre lere uyarı
mahiyetinde birtakım analizlerde bulunmaktadır. Ġslâm toplumunu sosyal hayatın her
kademesinde derinliğine etkileyen faiz problemi, sorunların müsebbibi olarak ele
alınıyor. Sözkonusu problem psikolojik, ekonomik ve toplumsal zararlarını özetle
kaleme alan ġeyh Sâbûnî böylesi bir yaklaĢımla onun ne denli tehlike arzettiğini
zımmen ifade etmeye çalıĢmıĢtır. Ġslâm dünyasında faizin helal olduğu iddialarına da
Kur‟ân ve Hadis ıĢığında cevaplar veren Sâbûnî iddia sahiplerinin bu görüĢleriyle
Ģeksiz küfre girdiklerini söylemektedir.
25 Sabuni, Muhammed Ali, el Hedyu‟n-Nebeviyyu‟s-Sahıh Fi Salati‟t-Teravih, Ra‟d‟us-Sabuni
matbası,Mekke, 1987.
26 Önal, Harun, Teravih Namazında Peygamber Ölçüsü, Risale yayınları,Ġstanbul, 1989.
27 Sabuni, Muhammed Ali,Cerimetu‟r-Riba,Daru‟l-Kur‟an‟il- Kerim,Beyrut,1998.
26
Faizi türleriyle de inceleyerek konuyu detaylandırmıĢ ve böylece dünya
bankalarında da iĢler halde bulunan faiz sisteminin Ġslâm dinine temelde ters
düĢtüğünü belirtmiĢtir. Özellikle isim yapmıĢ dünya bankalarının sahipler inin
yahudilerden oluĢu Ġslâm dünyası için bir ölçü olması gerektiği üzerinde ısrarla
durmaktadır. Toplumsal bir afet bir hastalık olarak nitelediği faiz probleminin her
müslümanın bilmesi gereken temel sorunlardan olduğunu ve buna karĢı da tavır
takınılması gerektiğini netice olarak söylemektedir. Bu eser Beyrut‟ta , 1998 de
basılmıĢ olup 104 sayfadır.
h) El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser
Ahkâmü‟l-Hac28
ve‟l-Umre, Ahkâmü‟s-Sıyâm29
, Ferîzatü‟z-Zekât30
,
Ahkamü‟s-Salât31
, Ahkamü‟l Buyû32
olmak üzere beĢ cilttir. Daru-l Kur‟ân‟ıl-Kerîm
matbasında 1998 ylında Beyrut‟ta basılmıĢtır. Türkiye‟de bulamadığımız bu eserin ilk
baskısını ġeyh Sâbûnînin kendisinden temin edebildik.
ı) es-Sünnetü‟n-Nebeviyyetü‟l-Mutahhara
Mekke‟de Dâ‟vetü‟l Hak matbâsında H.1417 yılında basılmıĢtır. Sâbûnî‟nin
bu eseri sünnetin vahiy ürünü olduğunu isbat etmek için kaleme alınmıĢtır. Yazar bu
28
Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser,Ahkam‟ul Hac ve-l Umre, Daru‟l-Kur‟an‟il-
Kerim,Beyrut,1998.
29 Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser,Ahkam‟us Sıyam, Daru‟l-Kur‟an‟il-
Kerim,Beyrut,1998.
30 Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser,Ferizatü‟z Zekaat Fil Ġslam, Daru‟l-Kur‟an‟il-
Kerim,Beyrut,1998.
31 Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser, Ahkam‟us-Salaat, Daru‟l-Kur‟an‟il-
Kerim,Beyrut,1998.
32 Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhu‟Ģ-ġeri el Müyesser, Ahkam‟ul Buyu , Daru‟l-Kur‟an‟il-
Kerim,Beyrut,1998.
27
düĢüncesini ispat etmek için söze asrı saadet de ve ondan sonraki dönemlerde sünnete
nasıl önem verildiğini açıklayarak baĢlar.
Eser Özellikle müsteĢriklerin sünnti yorumlayıcı görüĢlerine bir tepki
üslubunda ele alınmıĢtır.
Sâbûnî „ye göre sünnet, Kur‟an‟da mücmel olarak belirtilen hükümleri
açıkalar. Bu yönüyle sünnet Kur‟an‟ı açıklamaya yardımcı olur. Fakat sünnet aynı
zamanda mğstakil bir hüccettir.Bundan dolayı Hz. Peygambere mutalak itaat
gerektirir.
Muta nikahı, vasiyet, evlenilmesi yasak olan kadınlar, emzirme gibi
husususlar sünnnet tarafından açıklığa kavuĢturulmuĢtur.
Yazar buna benzer örnekleri ayrıntılı bir Ģekilde açıklamaktadır. Kitabın son
bölümlerinde bazı âlimlerin sünnet hakkında ki görüĢleri aktarılmaktadır.
Sâbûnî „ye göre sünnet, gözü kapalı kabul edilmemiĢtir. Aksine sünnetin
kabulu için çeĢitli tenkit usulleri geliĢtirilmiĢtir. Müellif son bölümlerde Hadsilerin
zayıf mı uydurma mı sahihi mi olduğunun nasıl anlaĢılacağı üzerinde durulmuĢtur.
Eser arapça olup 200 sayfadır. Türkçeye tercümesi henüz yapılmamıĢtır.
j) Et Tabsîr ma fi Kitabittaali minet Tenvir Nagdün Ġlmiyyun li Kitabi Taâlim Li
Dr. Ebu Zeyd
Bu kitap Cidde‟de bulunan Ġslam Fıkıh Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Dr.
Bekir b. Abdullah. Ebu Zeyd‟i tenkit mahiyetinde yazılmıĢtır. Ebu Zeyd‟de Saffetü‟t
Tefasiri eleĢtirerek olumsuz tenkitlerde bulunmuĢtur. 33
1993 - Dar‟u ġuheba matbasında Mekke‟de basılmıĢtır.
k) KeĢfü-l Ġftiraat fi Risaletü‟t-Tenbihat Havle Kitabü Safveti‟t-Tefâsîr 1989, Dâ‟rul
Ammer matbasında basılmıĢ. Ürdün-Amman
33
Sâbûnî Muhammed Ali, Et Tabsîr ma fi Kitabittaali minet Tenvir Nagdün Ġlmiyyun li Kitabi Taâlim Li
Dr. Ebu Zeyd, Darü‟Ģ –ġüheba Matbaası 1993, Mekke
28
Bu eser Muhammed Zeyno ve Dr. Fuzan isimli kiĢilerin tenkitlerine verilen
cevap mahiyetindedir. Bu eleĢtirmenler Sâbûnî‟yi ve enönemli eseri olan Safvetü‟t -
Tefâsir‟i bir takım hata ve batıl bilgiler içerdiği gerekçesiyle 18 noktada
suçlamıĢlardır. Sâbûnî „de onlara gereken cevabı vermiĢtir. Bu eserdeki bilgiler
tezimizin III. Bölümünde “Sâbûnî ye Yöneltilen EleĢtiriler ve Sâbûnî‟nin Verdiği
Cevaplar.” Bölümünde ele alınmıĢtır. “
1989 yılında Darulambar Matbaası Ürdünde basılan bu eser 108 sayfadır.
l-Hareketü‟l-Ard ve Deveranüha.
Yer kürenin hareketlerive ayın hareketleri konusunu iĢleyen bu eser yine Dar‟ul
Kalem matbaasında 1991 yılında Ģamda basılmıĢ olup 96 sayfa dır.34
m-El-Mehdi ve EĢvad-ü Saadet. (1 cilt)
n-Ez-Zevâcü‟l-Ġslâm-îl Mübekkir (1 cilt)
Bu eser müslüman gençlerin evlenmelerinin gerekliliği
konusundayazılmıĢ,evlenmenin faziletlerini anlatan bir kitaptır.35
o-Meân-il-Kur‟ân‟il-Kerîm li Ebi Cafer en Nahhas,Tahkiktir, 5 ciltdir.
34
Sâbûnî Muhammed Ali, Hareketü‟l-Ard ve Deveranüha,Dar2ul Kalem Matbası,ġam, 1991.
35 Sâbûnî Muhammed Ali, Ez-Zevâcü‟l-Ġslâm-îl Mübekkir,Dar‟uĢ ġüheba,Mekke,1993
29
II.BÖLÜM
SÂBÛNÎ’NĠN KUR’ÂN ĠLĠMLERĠ HAKKINDAKĠ MÜLAHAZALARI
A- TEFSĠR, TE’VĠL VE TERCÜME HAKKINDAKĠ GÖRÜġLERĠ
Muhammed Ali es-Sâbûnî, Kur‟ân‟ı Kerîm‟in tefsirinin insanlık alemi
açısından hayati önem taĢıdığını vurgular ve Ģu benzetmeyi yapar. “Bugünkü
müslümanlar çölde, sırtında su olduğu halde, susuzluktan ölen develere benzerler”. 36
Gerçekten de insanlar, kendilerini açlık susuzluk kadar etkileyen yığın yığın
problemlerin altında kıvranırken, bütün problemlerini halledecek, dertlerine derman
olacak ilahi mesaj, gözleri önünde durduğu halde faydalanamıyorlar.
Nitekim Allah (c.c.) “(Sana indirdirğimiz) bu Kur‟ân, hayır ve bereketi çok
bir kitaptır. O‟nu sana, âyetlerini düĢünsünler, akıl sahipleri ibret alsınlar diye
indirdik”37
ve “Bunlar Kur‟ân‟ı hiç düĢünmezler mi, yoksa kalpleri üzerinde kilitler
mi var?” 38
yine “Yemin olsun bu Kur‟ân‟ı düĢünmeniz için kolaylaĢtırdık, düĢünen
var mı?”39
buyurarak, insanların Kur‟ân‟ı incelemelerini, düĢünmelerini istemiĢtir.
Sâbûnî Ģöyle devam eder “Kur‟ân, müslümanları saadetin ve izzetin doruğuna
ulaĢtırır, olgunluğun zirvesine yükseltir ve onları hayatta insanlık kervanının
öncüleri, efendileri olmaya ehil kılar. Müslümanlar‟da, diğer milletleri hayatta refah
ve saadete götürürler ve onları emniyet, istikrar ve selâmet sahiline çıkarırlar. Hiç
Ģüphe yok ki bugün beĢeriyet Ģekâvet ve câhiliyet karanlıklarında Ģuursuzca
yürümekte ve mala taparak erime denizlerinde boğulmaktadır. BeĢeriyeti bu
felaketlerden ancak Ġslâmiyet, Kur‟ân‟ın öğretilerini ve hikmetli esaslarını
uygulamakla kurtarır, çünkü Kur‟ân da yaratıcı ve hikmet sahibi olan Allah‟ın herĢeyi
kuĢatan ilmiyle beĢer nevi‟nin saadet unsurlarının hepsine riâyet edilmiĢtir.
36
Sâbûnî, Muhammed Ali, Ef. Tibyan fi Ulum‟il Kur‟ân, Alemül tüüb Beyrut. S.64
37 38.Saad:29
38 47.Muhammet : 24
39 54.Kamer.17,22,32,40
30
Kesin olarak bilinmektedir ki, Kur‟ân‟ın öğretileriyle amel etmek ancak
Kur‟ânı düĢünüp mânâsını anladıktan, onun içerdiği nasihat ve uyarılarına vakıf
olduktan sora mümkün olur. Bu da Kur‟ân âyetlerinin bildirdiği hükümleri beyan edip
açıklamakla gerçekleĢir “Kur‟ân‟ı açıklayan ilme de tefsir ilmi adı verilir”. 40
Sâbûnî
bu Ģekilde tefsir ilmini izah ettikten sonra Ģunları da ekler. “Ġnsanlar Kur‟ân âyetlerini
sabah akĢam okusalar, tefsiri yapılmadığı müddetçe bu hazinelere, incilere,
cevherlere ulaĢmak mümkün değildir”.41
Tefsir lügatte, izah etmek ve açıklamak manâsındadır. Istılahda ise: Kur‟ân‟ı
Kerîm‟in hükümlerini, hikmetlerini, manâlarını açıklayan, izah eden bir ilimdir.
Te‟vil‟e gelince rucu (dönme, döndürme) mânâsına olan “evl” den alınmıĢtır.
Istılahda ise: Birkaç mânâya gelme ihtimali bulunan bir âyeti Kerîmenin bu
mânâlardan birini tercih etmektir. Sâbûnî Et-Tıbyan fi Ûlum-il Kur‟ân isimli eserinde
Allâme Suyûti‟nin görüĢünü aktarır. ġuyuti el Ġtkan fi Ûlum -il Kur‟ân isimli eserinde
Ģöyle der: “Tefsir, Kur‟ân‟ın zâhir mânalarını açıklamaktadır. Te‟vil ise arif olan
âlimlerin bir âyeti Kerîmenin ihtimal‟i bulunan gizli mânalardan ve latif, rabbani
sırlardan çıkardıkları mânâdır.” Ancak Sâbûnî Te‟vil‟in anlamı konusunda Alusi‟nin
tarifini tercih eder: “Müellifler tarafından kabul edilmiĢtir ki tavil‟in kudsi mânâları
ve Rabbani marifetleri vardır. Bu kudsi mânâlar ariflerin kalplerine gaib
bulutlarından dökülür”42
Sâbûnî tefsir ve te‟vil-i özet olarak Ģöyle tarif eder: Tefsir, Kur‟ân‟ı Kerîm‟in
açık olan mânâlarıdır ki, bunlar Allah Azze ve Celle‟nin murad ettiği mânâya
delâletleri açıktır. Te‟vil ise: Âyetlerden çıkartılan gizli mânâlardır ki bu mânâların
çıkartılabilmesi için düĢünceye, tefekküre ihtiyaç vardır. ĠĢte bir müfessirin bir kaç
mânâya ihtimali bulunan bir âyetin bu mânâlardan birini düĢünce ve istidlâl yoluyla
tercih etmesidir. Fakat bu tercih edilen mânâ kesin değildir. Bilakis âyetin mânâları
arasında en açık ve en kuvvetli olan mânâ tercih edilmiĢtir. Çünkü bu âyetle kesin bu
mânâ murad edilmiĢtir diye hükmetmek Allah‟ın kitabında tahakkümdür. Nitekim
40
Sâbûnî, el-Tibyan, s.63
41 Sâbûnî, et Tibyân, s.63
42 Sâbûnî, et Tibyân, s.66
31
Allah Tealâ Hazretleri “Halbuki O nun (Kur‟ân‟ın) te‟vilini Allah‟tan baĢka kimse
bilmez”.43
buyurmuĢtur.44
Sâbûnî de mütekaddimin müfessirleri gibi tefsiri üç kısma ayırır. Rivâyet
tefsiri, Dirâyet Tefsiri ve ĠĢârî tefsirdir.
1- Rivâyet tefsîri: Kur‟ân‟ın Kur‟ânla, Kur‟ân‟ın sünnetle ve Kur‟ân‟ın
sahâbeden nakledilen sahâbe tavilleriyle tefsir edilmesidir. Bunları Ģu Ģekilde
örneklendirebiliriz :
a) Kur‟ân‟ın Kur‟ânla Tefsiri : “Size hayvanlardan (aĢağıda) okunacaklardan
geri kalanı helal kılındı”45
bu âyetin tefsiri aĢağıda gelen âyettir. O da: “Size; ölü
hayvan, akar kan, domuz eti, Allah‟tan baĢkası namına kesilen, boğulmuĢ, vurulmuĢ,
yukarıdan yuvarlanmıĢ, canavar yeyipte ölmüĢ hayvanlar haram kılındı”.46
b) Kur‟ân‟ın Sünnetle tefsiri: Rasulûllah (s.a.v) “Ġman edip de imanlarını
zulümle bulaĢtırmayanlar var ya iĢte korkudan emin olmak onların hakkıdır. Hidâyete
erenler de onlardır”47
âyetindeki “zulüm” kelimesini, ġirk: Allah‟a ortak koĢma
olarak tefsir etmiĢ ve bu tefsirini Ģu âyetle te‟yid etmiĢtir. “çünkü Ģirk büyük bir
zulümdür”48
c) Sahâbenin Tefsiri: Sahâbeler Rasulûllah (s.a.v) la beraber bulundular, ve
ilimlerini asıl kaynaktan aldılar. Vahiy ve Kur‟ân‟ın iniĢini gördüler, Kur‟ân‟ın iniĢ
sebebini bildiler, onların nefislerinin saf olması, fıtratlarının temiz olması, fesahat ve
beyanda mertebelerinin yüksek olması onları Allah Tealânın kelamını doğru ve
sağlam olarak anlamaya ehil kılmıĢtır. Bu yüzden onlar, kendilerinden sonra gelen
insanlardan Kur‟ân‟ın sırlarını daha çok idrak ederler. Bu yüzden onların tefsiri
merfûdur.49
Yani sahâbenin tefsiri için Rasulûllah (s.a.v.) yükseltilen hadisi nebevi
43
3-Ali imran: 7
44 Sâbûnîxel ithar .s.77 Kur‟ân ilimleri
45 5. Maide 1
46 5.Maide:3
47 6.Enam:82
48 31 lokman: 13
49 Sâbûnî, Ef Tibyan, s.80
32
hükmü vardır. Buna göre sahâbenin tefsiri “Tefsir bi‟l-me‟sur” (rivâyet tefsiri)
kısmına girer.
Tabiin tefsirine gelince bunların tefsirinde ihtilaf edilmiĢtir. Âlimlerin bir
kısmı onların tefsiri rivâyet tefsiri derken, bir kısmı da dirâyet tefsiri grubuna dahil
olur demiĢlerdir.
Sâbûnî rivâyet tefsiri hakkında Ģöyle der.”Senedi sağlam olarak Rasulûllaha
dayanan veya sahâbeye dayanan tefsir, tefsir nevilerinin en sağlamıdır. Rivâyet tefsiri
zikredildiğinde sahabe rivâyetinin iyi araĢtırılması gerektiğini düĢünüyorum. 50
Sâbûnî, israilliyatın bu yolla girdiğini de hatırlatarak sahâbe ve tabiin den
rivâyetle gelen tefsirin çok iyi tetkik edilmesi gerektiğini söyler ve birçok sebepten
dolayı zayıf olduğunu da ekler.
Sahâbe ve tabiinden olan müfessirleri tanıtır, bunlara ulaĢılacak kaynakları
zikreder. Bu kaynaklar içerisinde tefsir olarak en çok itimad ettiği ve dipnot
gösterdiği taberî ve Ġbn-i Kesîr tefsirleridir.
2- Dirâyet Tefsiri:
Sâbûnî Dirâyet tefsirini tarif ederek ikiye ayrırır. Kaynaklarını anlatır ve
müfessirin özelliklerini sayar.
Tefsirin bu kısmına tefsir bi-r-Rey veya Tefsir bi-l-Ma‟kûl de denilir. Çünkü
Allah Tealâ‟nın kitabını tefsir eden kimse yapmıĢ olduğu bu tefsirinde sahâbeden ve
tabiinden nakledilenlere göre değil, kendi aklına ve kendi çalıĢmasına dayanmaktadır.
Aklına ve çalıĢmasına dayanarak tefsir yapan kimsenin arapçayı, arapçanın u slubunu,
arapların anlayıĢına göre anlaması, arapların kendi aralarındaki konuĢma tarzını
bilmesi, sarf, nahiv, belâgât, usülü fıkıh gibi Kur‟ânı tefsir etmek isteyen her âlimin
bilmesi gereken zaruri ilimleri kavraması, âyetlerin iniĢ sebepleri gibi müfes irin
muhtaç olduğu diğer ilimleri bilmesi Ģarttır.51
50
Sâbûnî, et Tibyân, s.70
51 Sâbûnî, et Tibyân s.155
33
Sâbûnî, dirâyet tefsircisinin kendi görüĢlerini belli kaidelere dayanmaksızın
söylemesinin hata olduğnu, kimsenin Kur‟ân‟ı kendi hevâ ve hevesine göre
yorumlayamayacağını ısrarla vurgular. Ebû Davut‟ta 52
geçen ve Kurtubî‟nin el
Camiü‟l-Ahkâmi‟l-Kur‟ân isimli eserinin önsözünde zikredilen 53
, Ġbn-i Abbas‟ın
yorumladığıı hadisi dipnot vererek aktarır: “Ġbn-i Abbas”: Her kim Kur‟ân hakkında
Ģahsi görüĢü ile birĢey söylerse cehennemdeki yerine hazırlasın” hadis ini iki Ģekilde
açıklamıĢtır: Birincisi :Her kim Kur‟ân‟ın müteĢabih âyetleri hakkında sahâbe ve
tabiinin görüĢlerinde bilmedği birĢey söylerse Allah‟ın gazabına uğramıĢ olur.
Ġkincisi: her kim Kur‟ân hakkında yanlıĢ olduğunu bildiği halde bir söz söylerse
cehennem deki yerini hazırlamıĢ olsun”. Kurtubi ve Sâbûnî ikinci yorumu tercih
etmiĢlerdir.
Sâbûnî dirâyet tefsirini iki kısma ayırır. Birincisi Tefsir-i Mahmud, ikincisi
ise Tefsir-i Mezmum. Tefsir-i Mahmud: beğenilen ve kabul edilen tefsirdir. Kur‟ân‟ın
maksadına uygun cehalet ve sapıklıktan uzak, dilbilgisi kaidelerine uygun olarak
yapılan tefsirdir. Bu Ģartlara uygun olarak kendi içtihadıyla tefsir yapan kimsenin
tefsîri makbuldur. Tefsir-i Mezmum ise: Beğenilmeyen ve kabul edilmeyen tefsirdir.
Kısaca bu batıl tefsir: Keyf ve hevadın doğan cehâlet ve sapıklıktan kaynaklanan
tefsirdir. Sâbûnî bu tefsire misal verir; “(DüĢün ki) Bir gün bütün insanları
imamlarıyla, (önderleriyle) çağıracağız”54
mealindeki âyeti Kerîmeyi kendisini âlim
sanan câhillerden biri, Ģöyle tefsir etmiĢtir : “ġüphe yokki, Allah tealâ kıyamet günü
bütün insanların ayıplarını örtmek için onları analarının adıyla çağıracaklar.” Bu câhil
müfessir, âyette geçen “el-imam” kelimesini “el-ümm” kelimesinin cem‟i zannederek
analar diye tefsir etmiĢtir. Halbuki arapça bunu kabul etmez. Çünkü “el-ümm”
kelimesinin cem‟i “el-ümmehat” tır. Nitekim âyetteki “el-imanı” kelimesinin mânâsı
ümmetin kendi tabi olduğu peygamber ya da amel defteri anlamındadır.”
Dirâyet tefsirinin ana kaynaklarını dört maddeyle özeleyen Sâbûnî Ģu dört
maddeyi zikreder.55
52
Sâbûnî et Tibyan,s.156 (Ebu Davut)
53 Kurtubi, Abu Abdulah Muhammet bin Ahmet el-Enseri, el-Camiül-Ahkamü Mine‟l Kur‟ân Beyrut,
tarihsiz, c.1- s.32
54 17 Ġsra 71
55 Sâbûnî, et Tibyân, s.157
34
1- Zayıf, mevzu rivâyetlerden sakınılarak Rasulûllah‟tan (s.a.v.) sahih olarak
rivâyet edilen nakillerin alınması.
2- Tefsir hakındaki sahâbenin sözlerinin alınması. Çünkü sahâbe bu sözleri
Rasulûllah‟dan almıĢ olabilir.
3- Arapça dilinin kesin olara ifade ettiği mânânın alınması çünkü Kur‟ân‟ı
Kerîm açık arap diliyle inmiĢtir.
4- Arapça kelamına ve Ġslâm kaidelerinin bildirdiğine uygun Ģeylerin
alınması.
Bu maddeleri saydıktan sonra müfessirde bulunması gereken Ģartları da
maddeleĢtirir. Yani dirâyet tefsiri yapacak bir müfessir özetle aĢağıdaki özellikleri
kendinde cem etmelidir:
1- Arapça dilini yani Sarf, Nahiv ve ĠĢtikak ilimleri gibi arapça dilinin
inceliklerine hakim olması.
2- Meani, Beyani ve Bedii gibi belâgât ilimlerini bilmesi.
3- Has-Aam, mücmel, Müfesser, gibi usulü fıkıh konularını bilmesi
4- Sebeb-i Nuzûl-ü bilmesi
5- Nâsih ve Mensuhu bilmesi
6- Kıraât ilmini bilmesi
7- Mevhibe ilmini bilmesi gerekmektedir. 56
Sâbûnî el Ġtkan isimli eserinde dirâyet tefsirini uzun uzun anlatır. Tefsirin
mertebelerni, vecihlerini, bu Ģekildeki tefsiri kabul edenlerin delillerini, men
edenlerin delillerini misallerle anlatır. Sâbûnî Rey (dirâyet) ile muradın ictihad
olduğunu ve bunun da belli Ģartlar da yapıldığı taktirde caiz olacağını cumhurun
56 Sâbûnî, Et-Tibyân fî Ulûmi'l-Kur'ân, s.109
35
görüĢünün de böyle olduğunu söyler. Daha geniĢ bilgi için el -Ġtkan isimli eserine
bakılabilir.
3- ĠĢarî Tefsir
Müfessirin zâhir mânâdan baĢka, görmüĢ olduğu baĢka bir mânâdır ki, bu
görmüĢ oluduğu mânâ, âyeti Kerîmenin ihtimali dahilinde bulunan mânâlarındandır.
Sâbûnî Ģöyle der: “ĠĢârî mânâyı herkes anlayamaz, ancak Allah‟ın kalbini açtığı,
basiretini nurlandırdığı, kendilerine anlama ve kavrama kabiliyeti ihsan ettiği salih
kullarının halkasına dizmiĢ olduğu kimse anlar. Nitekim Allah tealâ Hazretleri, Hızır
a.s. ile Musa (a.s.) kıssasında : “Derken kullarımızdan öyle bir kul buldular ki biz ona
tarafımızdan bir rahmet vermiĢ ve tarafımızdan has bir ilim öğretmiĢtik” 57
buyurmuĢtur. Bu nevi ilim okumak ve araĢtırmak ile elde edilen kesbî ilim, nevinden
olmayıp ancak ledünni ilimdendir. Yani takvalığın, istikametin ve salahın neticesi
olan vehbi ilimdendir. Sâbûnî iĢârî tefsiri kabul eden ve etmeyen âlimlerin görüĢlerini
serd ettikten sonra iĢârî tefsiri açıklar mahiyette olan büyük müfessirlerden de
pasajlar sunar. Dinimizi tahrif etmek isteyen grupların özellikle Batinilerin bu tefsir
Ģeklini çokça kullanıp kendi sapık fikirlerini Kur‟ân‟danmıĢ gibi gösterdiklerini
anlatır.
ĠĢârî tefsirin kabul edilebilirliğinin beĢ tane Ģartını Ģu Ģekilde sıralar.
1- ĠĢârî tefsirin Kur‟ân‟ı Kerîmin zâhir mânâsına aykırı olmamalı.
2- Kur‟ân‟ı Kerîm‟in zâhir mânâsı murad edilmeyip tek iĢârî mânâsının
murad edilmiĢ olduğu iddia edilmemelidir.
3- Batıniyyenin Allah Tealânın “Süleyman (babası), Davud‟a mirasçı
oldu”.58
mânâsındaki kavli Kerîmini, “Ġmam Ali, Rasulûllah (s.a.v.) in ilmine mirasçı
57
18 Kehf: 65
58 27. Neml: 16
36
oldu.” diye tefsir etmeleri gibi, âyetin lafzının muhtemel olduğu mânâlardan uzak ve
değersiz olan tefsirlerden olmamalı.
4- ĠĢârî tefsire Ģeri ve akli bir muârız bulunmamalı.
5- ĠĢârî tefsir insanların zihinlerini karıĢtırmamalı.59
Bu Ģartların bulunmadığı bir iĢârî tefsir kabul edilemez. Ve yasak olan rey ve
hevaya göre yapılan tefsir kabilinden olur. Batiniler (birçok koluyla) ve ġiiler bu
tefsir metodunu sıkça kendi hevalarına göre kullanmıĢlardır.
Sâbûnî bu üç tefsir çeĢidini anlattıktan sonra günümüze kadar yazılan
tefsirlerin belli baĢlılarını da bu üç sınıfa ayırarak müellif ismi, eser ismi ve tarihini
yazarak sıralamıĢtır. Hem kendi yararlandığı kaynaklar olması hem de bir kısmının
kütüphanelerimizde olmamasından dolayı burada göstermeyi uygun buluyorum.
59
El Ġtkan ,s.159
37
Rivâyet Tefsirleri
1-Camiü‟l Beyân fi Tefsir‟il
Kur‟ân
Muhammed b.Cerir et Taberî H-310 Tefsir‟i Taberî
2-Bahrü‟l-Ulûm Nâsır b.Muhammed es-
Semerkandî
H-373 Tefsir-i
Samerkendi
3-el-KeĢfu‟l -Beyân Ahmed b.Ġbrahim es-Sâlebi
Nisabri
H-472 Tefsir-i Salebi
4-Meâlimü‟f Tenzil El-Hüseyin b-Mes‟ud el
Bengavi
H-510 Tefsir-ül
Bagavi
5-El-Muharrir ül-Veciz fi
tefsir‟il Kitab‟il Aziz
Abdul Hak b.Galip el-
Endülüsi
H-546 Tefsir-i Ġbn-i
Atiyye
6-Tefsirü‟l-Kur‟ân‟il Azim Ġsmail b.Ömer ed-DımeĢki H-774 Tefsir-i Ġbn-i
Kesîr
7-el Cevahirü‟l-Hisan fi
Tefsir‟il Kur‟ân
Abdurrahman b.Muhammed es
Sâbûnî
H-876 Tefsir‟ül
Cevahir
8-ed Dürrü‟l Mensur fi‟t
Tefsir‟il Me‟sur
Celaleddin es-Suyuti H-911 Tefsir-i Suyuti
38
Dirâyet Tefsirleri
1- Mefatihü‟l Ĝayb
Muhammed b.Ömer b.el
Huseyin Erfûzî
H-606 Tefsir-i Razi
2- Envarü‟t Tenzil ve
Esrarü‟t Te‟vil
Abdullah b.Ömer el Beydâvi H-685 Tefsir-i
Beydavi
3-Lübabü‟t Te‟vil fi Meanii‟t
Tenzil
Alaaddin b. Ali b.Muhammed
el Maref Hazin
H-741 Tefsir-i Hazin
4-Medâriküt Tenzil ve
Hakaiku‟t Te‟vil
Abdullah bin Ahmen en
Nesefi
H-728 Tefsir-i Nesefi
5-Ğaraibü‟l Kur‟ân ve
Reğaibü‟l Furkan
Nizameddin el Hasan
Muhammet en NiĢaburi
H-728 Tefsir-i
Nisaburi
6-ĠrĢadü Akli‟s-Selim M.b.Muhammed b.Mustafa el
Ġmadi
H982 Tefsir-i
Ebussuud
7-el-Bahru‟l-Muhit M.b.Yusuf b.Hayyan el-
Endülisi
H-745 Tefsir-i Ebi
Hayyam
8-Ruhu‟l-Meani ġihabuddin M.el Alusi el
Bagavi
H-
1270
Tefsir-i Alusi
39
Ahkam Tefsirleri
1-Ahkamü‟l-Kur‟ân Ahmed b.Ali Errazici-Cassas
(Hanefi9
H-370 Tefsirül
Cassas
2-Ahkamü‟l Kur‟ân Ali b.M.el-Taberî el Kiya el
Harrasi
h-504 Tefsirül
Riyal el
Harnasi
3-Ahkamü‟l Kur‟ân M.b.Abdullah el Endulisi
(Maliki)
H-543 Tefsiri ibn-i
Arabi
4-Kenzü‟l Ġrfan Miktad b.Abdullah es Safari
(ġii)
H-
9.Asır
Tefsiri
Suyuri
5-es Semeratü‟l bâniâtü Yusuf b.Ahmed es Salasi
(Zeyd)
H-832 Tefsiri zeydi
6-el iklil fi istinbatil Tenzil Celaleddin es-Suyuti (ġafi) H-911 Tefsiri
Suyuti
7-el Camiü‟l Ahkami‟l
Kur‟ân
M.b.Ahmed b.Faruk el Kutubi
(Maliki)
H-671 Tefsiri
Kutubi
ĠĢârî Tefsirler
1-Tefsürü‟l –Kur‟ân‟i-l
Kerîm
Selim b.Abdullah et Tusteri Tefsir-i
Tusteri
2-Hakiku‟t‟Tefsir Ebu Abdurrahman en Nisaburi Tefsir-i
Nisaburi
3-El KeĢf el Beyan Ahmed b.Ġbrahim es Sülemi Tefsir-i
Sülemi
4-Tefsir-i Ġbn-i Arabi Muhyiddin Ġbn-i Arabi Tefsiri Ġbn-i
Arabi
5-Ruhu‟l Meani ġihabüddin Muhammed el
Âlusi
Tefsiri Âlusi
40
Mutezile ve ġia Tefsirleri
1- Tefsirü‟l Kur‟ân‟il Metâin Abdul Cebbar b.Ahmed el
Hemedâni (Mutezili)
H-415 Tefsir-i
Hemedâni
2-Emâli eĢ ġerîf Ali b. Ahmed el Hüseyin el
Murtaza (Mutezili)
H-436 Tefsir-i
Murtaza
3-el KeĢĢaf Muhammed b.Ömer ez-
ZemahĢeri (Mutezili)
H-537 Tefsir-i
ZemahĢeri
4-Miratü‟l Envar ve MiĢkatül
Erar
Abdullatif el Karzani (ġii) H-? Tefsir-i
MiĢkat
5-Tefsirü‟l Askeri Hasan bin Ali Hadi (ġii) H-260 Tefsiri
Askeri
6-Mecma‟ül Beyan Fazıl b.Hasan el Tabersi (ġii) H-548 Tefsiri
Tabersi
7-eĢ-Safi‟fi Tefsiri‟l Kur‟ân M.b.ġahmurataze el Safi (ġii) H-1090 Tefsir-i KaĢi
8-Tefsirül-Kur‟ân Abdullah b.Muhammed el
Havi (ġii)
H-1242 Tefsir-i
Alevi
9-Beyan‟üs Saadeh Sultan b.Haydar Horasani (ġii) H-1315 Tefsir-i
Horasani
41
Son Dönem Müfessirleri ve Eserleri
1- Tefsirü‟l-Kur‟ân-ı Kerîm Muhammed ReĢid Rıza Tefsir-u Menar
2- Tefsir‟ül Merâgi Ahmet Mustafa el Merâgi Tefsir-i Merâgi
3-Mehasin-üt-Te‟vil Cemaleddin el Kasimi Tefsir-i Kasimi
4- Fi Zilal‟il Kur‟ân Seyyit Kutub Tefsir-i Zilal
5-et-Tefsir‟ül-Vadıh Muhammed mahmud el Hicazi Et Tefsir‟ül Vadıh
6-Tefsir‟ül Cevâhir Tantavi Cevheri Tefsir-i Cevahiri
7-Teysirü‟t-Tefsir ġeyh Abdül Celil Ġsa Tefsir-i Ġsa
8-Mushafü‟l-Müfesser Muhammed Ferid Vecid Tefsir-i Vecdi
9-El Hidâyet‟i ve‟l Ġrfan Ebu Zeyd ed-Demenhuri Tefsir-i demanhuri
10-Safvet-ül Beyan Hüseyin Mahluf Tefsir-i Mahluf
11-Fethül Beyan Sıddık Hasan Han Tefsir-i Hasan Han
Sâbûnî‟nin yukarıdaki sınıflandırarak yaptığı tefsir tabloları -kitaplarında
sıkça atıfta bulunduğuna bakılırsa- faydalandığı kaynak eserler olduğunu
düĢünmekteyim.
Kendi eseri olan Saffatü‟l-Tefâsir, Kabesun min Nuril Kur‟ân ve Ahkam
Tefsiri‟ni bu tabloya almamaĢıtır. Bize göre Sâbûnî mütevaziliğinden dolayı bu
tabloya kendi eserlerini almamıĢtır.Oysa biz Sâbûnî‟nin eserlerine gönlümüzde
gereken değeri veriyoruz. Bütün dünya, bu kıymetli eserleri eğer hala tanımadılarsa
bir gün mutlaka tanıyacaklar ve istifade edeceklerdir.
42
Tercüme: Kur‟ân‟ın tercümesi iki Ģekilde olur. Birincisi harfi tercümedir.
Ġkincisi ise tefsiri tercümedir. Bunları izah ederek Sâbûnî‟nin görüĢünü beyan edelim.
1- Harfî Tercüme: Metnin lafızlarıyla, kelimeleriyle, cümleleriyle ve
tertipleriyle baĢka bir dile mota-mot çevrilmesidir. Lafzi tercüme de denilen bu
tercüme yabancı dilde Kur‟an metninin bir karĢılığıdır.
Sâbûnî gerek harfi tercüme gerekse tefsiri tercüme‟nin yapılması için
birtakım Ģartlara uyulmasını ister ve Ģu Ģekilde maddeleĢtirir.60
“1- Tercüme yapacak kimsenin her iki dili yani aslın dilini ve tercüme dilini
çok iyi bilmesi lazımdır.
2- Tercüme yapmak isteyen kimsenin her iki dilin usluplarını özel liklerini
tam olarak kavraması lazımdır.
3- Tercüme edilen kelimelerinden herbirinin, mana olarak asıl metnin
kelimelerinin yerine geçebilecek Ģekilde olması lazımdır.
4- Tercüme edilenin asıl metnin bütün mânâlarını ve maksatlarını tam olarak
kapsaması lazımdır. Nitekim harfi tercüme için bu Ģartlar üzerine iki Ģart daha ziyade
kılınmıĢtır.
a) Tercüme dilindeki kelimeler metnin dilindeki kelimeler tam eĢit olarak
bulunmalıdır.
b) Metin ile tercüme dilinde te‟lif ve terkip için kurulan cümleleri birbi rine
bağlayan bağlaçlar da ve gizli zamirler de birbirine benzemelidir.
Sâbûnî bu Ģartlar dahilinde harfi tercüme yapılsa bile böyle bir hari
tercümenin caiz olmadığını söyler. Bunsa sebep olarak da da Ģu üç maddeyi gösterir:
1- Kur‟ân‟ı Kerîm‟in arapça olamayan harflerle yazılması caiz değildir Ta ki
bozmak ve değiĢtirmek meydana gelmesin.
60
Sâbûnî et Tibyân .s.211
43
2- Arapça olmayan dillerde arapça lafızların yerine geçecek lafızlar,
kelimeler ve zamirler bulunmamaktadır.
3- Mânâyı sırf lafızlara göre vermek (mecaz, temsil, kinaye ve istiare gibi
sanatlara bakmamak) mânâyı bozar, Terkip ve nazma zarar verir.
Bu konuyu açıklayıcı bir de misal verelim. “Elini boynuna bağlayıp cimri
kesilme, onu büsbütün de açıp israf etme ki, sonra kınanmıĢ piĢman olarak oturup
kalırsın” âyetini eğer harfî tercüme edersek “Elini boynuna bağlama ve el ini son
derece uzatma sonra kınanmıĢ piĢman olarak oturur kalırsın”61
Ģekinde olur ki bu
mânâ fasiddir. AnlaĢılmaz. Okuyanlar için niçin elimizi boynumuza bağlıyalım ki?
derler. ĠĢte bu Ģekildeki pek çok âyeti Kerîme harfi tercüme edilemez.
2- Tefsirî Tercüme: Müfessirin Kur‟ân‟ın lafızlarına bağlı kalmayarak, âyeti
Kerîmelerin mânâlarını tercüme etmesidir. Müfessirin maksadı, Kur‟ânın mânâsını,
anlamını ortaya koymaktır. Bu yüzden Kur‟ânın kelime ve terkiplerine bağlı
kalmadan kendi ifadeleriyle anlatır. Ama verilen mânâ, yapılan tercüme Allah‟ın
muradına uygundur. ĠĢte bu tercümeye tefsiri tercüme ya da manen tercüme denir. Bu
tür tercümeler Sâbûnî‟nin yukarıda sayılan Ģartlarına uygun olduğu için Sâbûnî bu
tercümeye caizdir der.62
Ancak bu tercümeler Kur‟ân değildir, Kur‟ân tercümesidir. Yine Sâbûnî
bunun sebebini Ģöyle açıklar: “Allah Tealâ bizden gerek namazda gerekse namaz
dıĢında Kur‟ân lafızlarını okuyarak ibadet etmemizi istedi. Fakat Kur‟ândan baĢk a
hiçbir sözle ibadet etmemizi istemedi”63
ifadeleriyle hem tercümeyle Kur‟ânın aynı
olmadığını hem de Kur‟ân tercümesiyle namaz kılmanın caiz olmadığını beyan
etmiĢtir.
61
17 Ġsra:29
62 a.g.e.212
63 a.g.e. 213
44
B) KUR’ÂN’IN MUCĠZELĠĞĠ HAKKINDAKĠ MULAHAZALARI
Sâbûnî el itkan isimli eserinde Ģunları söyler:
“Kur‟ân‟ı Kerîm birçok miletlere hayat verdi, toplumlar meydana getirdi
tarihin benzerini tanımadığı bir nesil oluĢturdu. Deve ve koyun çobanları olan
Arapları ümmetlerin ve milletlerin efendileri yaptı. Onları dünyaya malik kıldı.
Onlar, insanarın yaĢadıkları en uzak beldelere hakim oldular. Bunların hepsi nebilerin
ve peygamberlerin sonuncusu olan peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)‟in
mucizesi olan Kur‟ân‟ı Kerîm‟in faziletinden dolayı olmuĢtur. Bu konuda Ģairlerin
emiri Ģöyle sesleniyor: “Ey Muhammed (s.a.v.) senin kardeĢin Ġsa Aleyhisselam bir
ölüyü çağırdı, ölü onun için kalktı. Sen ise birçok nesilleri yoktan
dirilttin.”64
(Müslüman etmek sûretiyle)
Önce gelen peygamberlerin mucizeleri gönderildikleri asır ve zamanın uygun
olan hissî mucizelerdi. Hz.Musa sihrin çok olduğu bir dönemde geldi ve eliyle,
asasıyla sihirbazların Ģöhretlerini mucizeleriyle yok etti.
Hz.Ġsa zamanında ise tıp ilerlemiĢ ve birçok değerli hekimler yetiĢmiĢti. Bu
yüzden Hz. Ġsa (a.s.)‟a ölüleri diriltme, körleri iyileĢtirme gibi mucizeler verildi.
Hz.Muhammed zamanında ise edebiyat Ģiir zirvedeydi. Bu yüzdan O‟na
mucize olan Kur‟ân verildi. Nitekim Sâbûnî: “Önce gelen peygamberlerin mucizeleri
maddi ve hissi idi. Abdulahın oğlu Muhammed (s.a.v.)‟in mucizesi ise ruhî ve aklî bir
mucizedir. Allah Tealâ, kalb ve akıl sahipleri onu grsünler onun nuruyla
aydınlansınlar, her zaman onun doğru yolunda yürüsünler diye, dünya durdukça
devam edecek olan, ruhi ve akli bir mucize olarak Kur‟ân‟ı Kerîmi, Rasul -ü Ekrem‟e
tahsis etmiĢ, ihsan etmiĢtir. Önceki peygamberlerin getirmiĢ oldukları hissi
mucizeleri, vefaatlarından sonra kainatın hadiseleriyle beraber yok olup varlık
aleminden silinmiĢlerdir. Onların varlıkları ancak Kur‟ân‟ı Kerîm‟in haber
vermesiyle bilinmektedir. Bu yüzden Kur‟ân‟ı Kerîm onlardan çok üstün oldu. Çünkü
ebedi olarak elemizdedir ve isteyen her insan her zaman ulaĢabilmekte
görebilmektedir.”
64
a.g.e. s.89-90
45
Ġlahi mucize ancak Ģu Ģartları taĢıyorsa mucizedir. Öncelikle, sadece ve
sadece Allah (c.c.) „nın Kâdir olabileceği Ģeylerden olmalıdır. Tabiat kanunlarına
muhalif, harikulade olmalıdır. Peygamberin peygamberliğini isbat mahiyetinde
olmalıdır. Peygamberin maksadına uygun olmalıdır. Bu mucizenin benzerini kimsenin
getirememesi, yapamaması lazımdır.
Peygamberimizin bir çok mucizesi vardır. Ama en büyüğü ve ebedi olanı
Kur‟ân‟ı Kerîmdir. Kur‟ân‟ı Kerîm mucizenin Ģartlarının uygun ve Allah‟ın O‟nun
Peygamberinin ve bütün müslümanların ifade ve tasdikleriyle bilinen bir mucizedir.
Ġnsanlar benzerini getirmekden aciz kalmıĢlardır. Kur‟ân‟ın mucizeliği; Uslubunda,
nazmında, parlaklığında, beyanında, ilimlerinde, hikmetelrinde, hidâyetinin tesirli
olmasında, geçmiĢ ve gelecekten haber ermesinde, doğruluğunda ve belâgâtındadır.
Nüzûlünden bu güne, birçok insan benzerini yazmak için çaba harcamıĢ, ama
muvaffak olamamıĢlar ve boyun eğmiĢlerdir. Sâbûnî bu tür hareketleri, tek tek
anlatmıĢ, hiçbir dönemde Kur‟ân‟ın benzerini getiremediklerini ve bundan sonrada
kimsenin gücünün yetmeyeceğini izah etmiĢtir.
Yine Sâbûnî; Kur‟ân‟ın mucizeliğinin sarfe ile olmadığını söyler ve Ģöyle
der: “Sarfe iledir. Yani Allah Azze ve Celle, beĢerin güçlerini Kur‟ân‟ın benzerini
getirmekten sarfedip, onların nefislerinde ve dillerinde, Kur‟ân‟a nazire
yapmaktan acizlik halketmiĢtir. Eğer Allah, Kur‟ân‟ın benzerini getirmekten onların
güçlerini safretmeseydi. Onlar Kur‟ân‟ın benzerini getirebilirlerdi.” Diye iddia
etmiĢlerdir. Hayatım hakkı için, bu söz arapçanın tadını tatmayanın, onun sırlarını
bilmeyenin sözüdür. Hatta bu söz, ilimlerin ancak kabuğunu kavrayanın sözüdür ki, o
kabuk ne besler ne açlığı giderir. Bu söz eski ve yeni âlimlerin, fasih ve beliğ
kimselerin ittifaklarına muhalif, değersiz ve kıymetsiz bir sözdür.”65
diyerek tepkisini
dile getirir. Mutezileden Ebu Ġshak‟a kelamcıların Ģeytanı derken yine bunu
seslendiren ġia‟dan Murtaza isimli zata da ona benzer Ģeyler söyler.
Kur‟ân‟ı Kerîm‟in mucize oluĢunu birçok yönden ele alan müfesirler
genellikle benzer maddeler üzerinde ittifak etmiĢlerdir. Sâbûnî de Kurtubî ve
Zerkâni‟ye benzer olarak Kur‟ân‟ı Kerîm‟in mucize oluĢun on maddeyle belirtmiĢtir.
65
a.g.e. 103
46
1- Kur‟ân‟ın mükemmel nazmının, arap dilinde bilinen nazımlardan hiç
birine benzememesi.
2- Kur‟ân‟ın insanları hayrette bırakan üslubu arap usluplarından hiçbir
usluba benzememesi.
3- Kur‟ân‟ın hiçbir kimsenin benzerini getirmesi mümkün olmayan akıcı
harikulade bir usluba sahip olması.
4- Kur‟ân‟ın zarif ve mükemmel olarak koymuĢ oludu Ģer‟i kanunların,
beĢerin koymuĢ olduğu kanunları değersiz kılması.
5- Kur‟ân‟ın ancak vahiy ile bilinecek gaiblerden haber vermesi.
6-Kur‟ân‟ın, kesin olarak, sahih olduğu bilinen, tabi ilimlerle çatıĢmaması
7-Kur‟ân‟ın haber verdiği vaad ve vaîd (tehdit)‟den herbirinin tamamiyle
gerçekleĢmiĢ olması.
8- Kur‟ân‟ın içine aldığı ilimlerin Ģer‟î ilimler ile tabi ilimler olması
9- Kur‟ân‟ın beĢerin bütün ihtiyacına her zaman tamamıyla cevap verecek
durumda olması.
10- Kur‟ân‟ın gerek kendisine uyanların, gerekse düĢmanların kalplerinde
büyük tesir yapmasıdır.
Sâbûnî bu maddeleri misallerle izah eder. ayrıca Kur‟ânın i lmi mucizeleri
üzerinde durur ve âyetlerle günümüzdeki teknolojik geliĢmeleri karĢılaĢtırarak
Kur‟ân‟ın mucizeliğinin gün geçtikçe daha da aĢikar olduğunu vurgular. Kur‟ânda
tenekuzun olmadığını ve Kur‟ânın mucizeliği hakkında Ģüpheleri tek tek ele alır ve
doğrusunu izah eder.66
66
a.g.e. 105
47
C) SEBEB-Ġ NÜZÜL HAKKINDAKĠ DÜġÜNCELERĠ
Tefsir ilminin en önemli bölümlerinden birisi de âyetlerin nerede, ne zaman
ve hangi olay üzerine ne sebeple indiğini bilmek mânâsına gelen sebebi nüzul dür.67
Sâbûnî bu konuyu da ele alır. Ona göre sebebi nüzülü bilmenin âyetlerin
anlaĢılmasında büyük tesiri vardır. Üstad Ģöyle devam eder: “Âyeti Kerîmelerin
mânâlarının anlaĢılması için Kur‟ân ilmilerinden olan iniĢ sebeplerinin bilinmesi
önemli ve zaruridir. Çünkü bazı âyetlerin mânâları veya hükümleri ancak iniĢ
sebeplerinin ıĢığı altında anlaĢılır. Meselâ: Allah Tealâ‟nın “Doğu ve Batı Allahındır.
O halde (namaz için) nereye yönelirseniz Allahın yüzü (kıblesi) oradadır.”Kavli
Kerîminden namazda kıbleden baĢka tarafa yönelmenin caiz olduğu anlaĢılır. Halbuki
âyeti böyle anlamak yanlıĢtır. Çünkü namaz kılarken kıbleye yönelmek namazın Ģahih
olmasının Ģartıdır. Bu âyetin iniĢ sebebinin bilinmesiyle âyetin mânâsı açıklanmıĢ
olur. Bu âyeti Kerîme seferde olup kıble tarafını bilmeyenler hakkında naz il olmuĢtur.
Kıble tarafını bilmeyen kimse, kıbleyi arar, kanaat getirdiği tarafa doğru namazını
kılar ve namazı sahih olur. Namazını bitirdikten sonra yöneldiği tarafın yanlıĢ
olduğunu bilse bile namazını yeniden kılması lazım değildir. O halde bu âyeti Kerîme
umumi değildir. Kıbleyi bilmeyenlere hastır.”68
Yine Sâbûnî: “Bazılarının, “iniĢ sebebini bilmenin âyetleri anlamada büyük
bir tesiri olmadığı gibi faydası da yoktur. Çünkü bunu bilmek tarihi ve kıssaları
bilmek gibidir. Allah‟ın kitabını tefsir etmek isteyen kimsenin bunu bilmesi zaruri
değildir.”69
Diye iddia etmiĢlerdir. Fakat bu yanlıĢ bir iddiadır ve kabul edilemeyecek
bir sözdür.
Allah Tealânın kitabını bilen ve müfessirlerin sözlerine muttali olan bir
kimse böyle bir iddiada bulunamaz. Bu konuda Vahîdi: “Bir âyetin iniĢ sebebini
bilmeden tefsirini bilmek mümkün değildir."”demiĢtir. Sâbûnî iniĢ sebeblerinin
bilmenin faydalarını Ģöyle özetler:
67
.Vahdi, Ebu‟l HasanAli bin Ahmet,Esbab‟ın Nuzul,Dar‟ul Kitab‟ül Ġlmiyye,Beyrut,1978,Yine bkz.
Serinsu, Ahmet Nedim,Kur‟an ın anlaĢılmasında Esbab‟un Nuzulün Rolü.
68 a.g.e.s.19
48
1- Hükmün konulmasına götüren hikmetin sebebinin bilinmesi.
2- Sebebin hükmü tahsis etmesi.”Ġtibar sebebin hususunadır” diyen kimseye
göredir.
3- Âyetin zâhiri kısaltma ifade eden yerde bu kısaltma izleniminin giderilmesi.
4- Âyet kimin hakkında inmiĢ ise o kimsenin isminin bilinmesi ve âyetteki
kapalılığın açıklanmasıdır. Âyetlerin iniĢ sebeplerinin bilinmesinde burada
zikredilmeyen daha birçok fayda vardır.
Âyetlerin iniĢ sebepleri ya sahih rivâyetle ya da iniĢini görenlerden veya
bilenlerden duymakla veyahut sahâbe tabiîn ve diğer güvenilir âlimlerden okuyup,
iniĢ sebebini araĢtıranların haber vermesiyle bilinir.”70
69
a.g.e.s.20
70 a.g.s.25
49
D) KUR’ÂN’IN BÖLÜMLER HALĠNDE ĠNMESĠNĠN HĠKMETLERĠ
Sâbûnî bu konuyu da müstakil olarak ele alır ve izah eder. O‟na göre Kur‟ânı
Kerîmin iki iniĢi vardır:
1- Kur‟ân‟ı Kerîm kadir gecesinde Levhi mahfuzdan toptan olarak en yakın
semaya inmiĢtir.
2-Kur‟ân‟ı Kerîm en yakın semadan bölük bölük yirmi üç senede yere
inmiĢtir.
Kadir gecesinde, Levh-i Mahfuz dan toptan en yakın semadaki Beytül Ġzzet‟e
indirilmiĢtir. Birçok âyet buna delâlet etmektedir.
a) Nitekim Allah Tealâ : “Ha, Mim (Haramı helali) açıklayan Ģu kitap hakkı
için biz onu (Kur‟ânı) mübarek bir gecede indirdik. (kadir gecesi). Çünkü biz (onunla
uyarıcılarız)”
b) “Hakikat Biz O‟nu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne oluduğnu
sana ne bildirdi? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır”
c) “(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur‟ân‟ın insanlara bir hidâyet ve
hakkı ulaĢtıran, hakla batılı ayıran açık âyetler halinde bu ayda indirildi.”71
Bu üç âyet Kur‟ânın mübarek olarak vasfolunan bir gecede ve Ramazan ayının
gecelerinden olan Kadir gecesinde indirilmiĢ olduğuna delâlet eder. O halde Kur‟ân‟ı
Kerîm en yakın olan semadaki Beytü‟l-Ġzzet‟e iniĢi ile birinci iniĢ murad edilmiĢtir.
Eğer ikinci iniĢ olsaydı, Kur‟ân‟ı Kerîm Rasulûllah (s.a.v .)‟e toptan bir gecede veya
bir Ramazan ayında inmiĢ olması lazım gelirdi. Halbuki Kur‟ân‟ı Kerîm Rasulûllah
(s.a.v.)‟a Ramazan ayında ve diğer bütün aylarda yirmi üç sene gibi uzun bir zamanda
inmiĢtir.
Hâkim, Beyhâki ve Taberâni‟nin rivâyet ettikleri ve Suyûti‟nin de sahih dediği
rivâyete göre “Atiyye bin el-Esved Ġbn-i Abbas (r.a): “Kur‟ân ġevval, Zilkade,
Zilhicce, Muharrem, Sâfer, Rabiul Evvel gibi bütün aylarda indirilmiĢken, Allah
71
2 Bakara: 185
50
Tealâ‟nın Ramazan ayı ki Kur‟ân onda indirildi” kavli ile “O‟nu (mübarek bir gecede)
kadir gecesinde indirdik” kavli benim kalbime Ģüphe düĢürdü” diye sormuĢ. Ġbn -i
Abbas (r.a)‟da: “Kur‟ân‟ın toptan olarak Ramazan ayının kadir gecesinde indi. Sonra
Kur‟ân aylarda ve günlerde bölük bölük yavaĢ yavaĢ arka arkaya indirildi” diye cevap
vermiĢtir.
Kur‟ân‟ın ikinci indiriliĢine gelince; Kur‟ân‟ın en yakın semadan Rasulûllah
(sav) mübarek kalbine peygamber olarak gönderildiği andan itibaren vefat ettiği
zamânâ kadar yirmi üç senede bölük bölük indirilmesidir.
Allah Tealâ : “Kur‟ân‟ı insanlara ağır ağır okuman için bölük bölük indirdik
ve onu gerektikçe indirdik”72
“Kafirler Kur‟ân ona toptan indirilseydi ya dediler biz onu senin kalbine
yerleĢtirelim diye, böyle (bölük bölük) indirdik ve ona ağır ağır okuduk.”73
Kur‟ân‟ın bölük bölük inmesi hikmetlerini üstad Ģöyle sıralar.
1. MüĢriklerin ezasına karĢı Rasulûllah (sav)‟ın mübarek kalbinin
kuvvetlendirilmesi için Kur‟ân bölük bölük inmiĢtir.
2. Vahyin inmesinin Rasulûllah (sav)‟a ağır gelmemesi için Kur‟ân bölük
bölük inmiĢtir.
3. ġer‟î hükümlerin insanları alıĢtıra alıĢtıra konulması için Kur‟ân tedrici
olarak inmiĢtir.
4. Kur‟ân‟ın ezberlenmesinin ve anlaĢılmasının müslümanlara
kolaylaĢtırılması için Kur‟ân bölük bölük indirilmiĢtir.
5. Kur‟ân‟ın hadiseler ve olaylarla beraber yürümesi (yani her zaman ihtiyaca
cevap vermesi) ve zamanında hâdiselere ve olaylara dikkat çekilmesi için Kur‟ân
bölük bölük inmiĢtir.
72
Ġsra-106
51
E) SÜNNETĠ NEBEVÎ’YE VAHY MAHSÜLÜ MÜDÜR?
Kur‟ân‟ı Kerîm Allah‟ın kelamıdır. Bunda hiç Ģüphe yoktur. Bunun mânâsı:
Kur‟ân‟ın hem lafzı hem mânâsı Allah‟tandır. Bunu da bütün müslümanlar bilirler.
Ancak hadisi Ģerifler vahiy midir? Peygamberimizin sözü müdür, bu konuda ihtilaf
vardır. Ancak üstad Sâbûnî sünneti nebeviyenin yani hadisi Ģeriflerin de vahiy olduğu
kanatindedir.
“Sünneti Nebeviyye de Allah tarafından vahiydir. Fakat sünnetlerin lafzı
Rasulûllah (sav)a aittir, mânâsı ise Allah tarafındandır” der ve Ģu âyeti delil gösterir.
“(Hz. Muhammed) kendiliğinden konuĢmamaktadır. Onun konuĢması ancak bildirilen
bir vahiy iledir.”74
Sâbûnî bu görüĢünü Suyûti ve Cüveyni‟den bir nakil yaparak destekler.
Suyûti : “Filan emire gideceksin hükümdar sana : “Hizmette gayret göstersin, savaĢ
için orduyu toplasın diye emrediyor diyeceksin” dese. O elçi de: “Emire gidip
hükümdar sana “Hizmette gevĢek davranmasın, ordunun dağılmasına imkan vermesin
ve orduyu savaĢa teĢvik etsin” diye emrediyor dese, elçi yalana nisbet edilmez ve
elçilik vazifesinde kusur etmiĢ sayılmaz.
Aynı Ģekilde bir hükümdar bir kitap yazıp emin olduğu bir kimseye teslim
edip bunu filan emire oku der. O elçi de gidip o kitabı emire okuyup teslim eder.
Suyuti‟nin : Kur‟ân, ikinci örnektekine benzer. Sünnet ise birinci misale
benzer. Bundan dolayı hadisi Ģeriflerin mânâlarıyla rivâyet edilmesi caizdir. Fakat
Kur‟ân‟ın mânâ ile rivâyet edilmesi caiz değildir” dediğini nakleder.75
Hemen belirtelim ki Necm süresindeki ilk âyetlerin, sünnetin de vahiy olduğu
değil Kur‟ân‟ın tamamının vahiy olduğu mânâsına gelmektedir. Bu konuda Hayri
KırbaĢoğlu Ģöyle demektedir. “Bize göre âyetin sünnetin de vahiy olduğuna delâlet
etmesi mümkün değildir. Çünkü delil olarak kullanılan 3.ve 4. Âyetler ile, ondan
73
Furkan - 32
74 53-Necim : 3-4
75 Sâbûnî, er-ifgan, s.47
52
önceki ve sonraki âyetler, sünnetin statüsünü veya mahiyetini belirlemek için
gönderilmemiĢtir. Konu bu değildir. Bu âyetlerin konusu sadece vahiy yani Kur‟ândır.
1-18 âyetlerin oluĢturduğu âyet grubunun ana fikri, yani iĢlediği temel konu vahyin
yani Kur‟ân‟ın gerçekten vahiy olduğu, O‟nun Hz.Peygamber tarafından
uydurulmadığı, dolayısıyla Hz.Peygamberin sapıtmak veya azmak ile itham
edilemeyeceği hususudur.”76
Sâbûnî kendisiyle yaptığımız mülakatta , konuyla alâkalı sohbetimizde sünnet
hakkında: Sünnet ve vahyin gözetimi altında oluĢtuğu için vahiy onaylıdır. ġeklinde
bir anlayıĢa sahip olduğunu müĢahede ettim Ģahsen benim de düĢüncem bu
merkezdedir. Eserlerinde de „sünnet vahiydir‟ ifadesinden ziyade :‟Sünnet vahiy
gözetiminde oluĢmuĢ bu nedenle sünnet vahiy onaylıdır‟ dese daha uygun olurdu
diye düĢünüyorum.
F) NÂSĠH MENSUH HAKKINDAKĠ GÖRÜġLERĠ
Nesih lügatta :
Ġzâle (giderme) mânâsına gelir. Nitekim Arap; “Nesahatü’ş-şemsü ezzille :
GüneĢ gölgeyi giderdi” der. ġu âyetteki nesih bu mânâyadır. “Allah Ģeytanın kattığını
giderir ve boĢa çıkarır.”
Nakil mânâsına gelir. Yani, bir Ģeyi bir yerden baĢka bir yere nakletmektir.
Nitekim Araplar : “Nesahtü-l kitabe : Bu kitapta olan yazıyı diğer kitaba naklettim”
derler. ġu âyetteki nesih de bu mânâyadır. “Çünkü biz yaptıklarınızı yazdırıyorduk.”77
Tebdil (değiĢtirme) mânâsına gelir. ġu âyeti Kerîmede de bu mânâyadır : “Bir
âyetin yerine baĢka bir âyeti değiĢtirdiğimiz vakit”
Tahvil (çevirme döndürme) mânâsına gelir.
76
KırbaĢoğlu, Mehmet Hayri, Ġslâm DüĢüncesinde Sünnet, Fecir Yayınevi, Ankara 1993, s.220
77 22-Hac : 52
53
Lügat mânâlarını verdiğimiz nesih ıstılahta ise: Sona ermiĢ olan bir hükmün
baĢka bir hükümle değiĢtirilmesidir. Fakihler ve usulcüler neshi birçok Ģekilde tarif
etmiĢlerdir. Ama en derli toplusu Sâbûnî‟nin de tercih ettiği Ġbn-i Hacib‟in tarifidir:
“Nesih sonra gelen Ģer‟î bir delille, önce konmuĢ olan bir hükmün kaldırılmasıdır.”78
Yüce Rabbimiz de : “Eğer bir âyetin hükmünü kaldırır veya unutturursak, ondan daha
hayırlısını veya dengini getiririz, bilmezmisin ki, Allah Ģüphesiz herĢeye kâdirdir.”79
Nesh âyetinin sebebi nuzûlüne bakacak olursak : “Yahudiler birbirine siz
Muhammed (asv)‟in iĢine ĢaĢmaz mısınız? Ashâbına bir iĢi emrediyor sonra onu
yasaklayıp, ona zıt olan baĢka bir Ģey emrediyor. Bugün bir Ģey söylüyor yarın ondan
dönüyor. O halde o, Kur‟ân Hz.Muhammed‟in sözünden baĢka bir Ģey değildir. O‟nu
kendisi söylüyor, bu yüzden Kur‟ân‟ın bir kısmı diğer bir kısmını bozuyor” dediler.
Bunun üzerine isimleri mukaddes olan Allah Tealâ, o beyinsizlerin ve câhillerin
sözlerini reddetmek için Ģu âyeti Kerîmeyi indirmiĢtir. “Eğer bir âyetin hükmünü
kaldırır veya unutturursak, ondan daha hayırlısını veya dengini getiririz” (Bakara
106). Kur‟ân‟ın tercümanı Ġbn-i Abbas (r.a) âyetteki “nunsiha”nın mânâsı bir âyetin
hükmünü bırakır, değiĢtirmez ve kaldırmazsak demektir” demiĢtir. Yani “Bir âyetin
hükmünü değiĢtirmeksizin bırakmak” demektir.80
Diğer semâvi dinlerde neshin olup olmadığı konusunda Sâbûnî Fahruddin
Râzi‟nin Ģu görüĢünü nakleder.81
“Râzi nesihle ilgili olarak “Biz ehli sünnet vel
cemaate göre nesh naklen doğru olduğu gibi, aklen de doğrudur. Yalnız yahudilerden
nesh‟in aklen doğru olduğunu kabul edenlerin yanında reddedenlerde vardır. Nesh‟i
aklen kabul edenler, bu defa naklen kabul etmemektedir.”
Müslümanlardan bazı kiĢilerin de neshi inkar ettiği rivâyet edilir. Cumhur
âlimlerinin çoğu doğru olduğunu Ģöyle ispat ederler: Hz.Muhammed (sav)‟in
peygamberliği bütün delillerle ispatlanmıĢtır. O‟nun peygamberliği, getirmiĢ olduğu
78
Sâbûnî, Muhammed Ali, Ravaiul Beyan Tefsiri Âyeti Ahkami Minel Kur‟ân, Dersaadet Kitabevi,
Ġstanbul, tarihsiz. C.1, S.83
79 2-Bakara : 106
80 Tatlılıoğlu, Zeynel Abidin, Kur‟ân Ġlimleri, Ġnsan Tayinleri S.82, Ġstanbul, 1996, ( Tercüme)
81 Sâbûnî, Muhammed Ali, Ahkam Tefsiri, (Tercüme).Mazhar TaĢkesenoğlu, ġamil Yayınları, Ġstanbul,
tarihsiz, C.1, S.74
54
Ģeriatın daha önceki Ģeriatları neshetmesi ile de geçerlilik kazanır. Öyleyse neshin
doğruluğu da ispatlanmıĢ olur. Râzi : “Nesh Yahudilerde de vardır. Mesela : Tevrat‟ta
Hz.Adem (sav)‟e oğullarını kızlarıyla evlendirilmesinin emrediliĢi yazılı iken daha
sonra bu emrin bütün semavi kitapların ittifakıyla yasak ediliĢi yani kaldırılması”,
Tevratta da neshin olduğunu gösterir.”82
Ehli sünnet ulemasının hemen hepsi neshi kabul ederken Ebu Müslim el
Ġsfahani neshi kabul etmemekte ve kendine göre iddialarını delillendirmektedi r.
ġimdi Ebu Müslimin hem de Cumhur‟un delillerini aktaralım.
1. Ebû Müslim El Ġsfahani‟nin delilleri :
a) Ebû Müslim : “Cenabı Allah (cc) kitabını vasfederken “Ki ne
önünden, ne ardından o‟na hiçbir batıl (yanaĢıp) gelemez”83
buyurmaktadır. Eğer
Kur‟ân da nesh olsa, yeni gelen âyet, eski âyetin batıl olduğunu beyanla hükmünü
kaldırması gerekirdi” der.
b) Ġkinci delil olarak “Biz neshettiğimiz bir âyetin yerine ...” âyetinden
murat, Tevrat ve Ġncil gibi diğer semavi kitapların neshidir. Kur‟ân‟ daki herhangi bir
âyetin neshi anlamına gelmez. Veya neshten maksat Leh‟vi Mahfuz‟dan semavi
kitaplara nakildir. Çünkü nesh kelimesi bir yazının birkaç sûretini çıkarmaya da
denir.” demektedir.
c) “Ġkinci delildeki âyet, neshin olduğunu göstermez. Belki nesh olursa
büyük bir hükümden daha hayırlı bir hükme geçiĢ olur. Buna da nesh denir. Bu ise
Kur‟ân‟ı Kerîm‟in herhangi bir hükmünün tamamen kaldırılması demek değildir.
Binaenaleyh bu âyet diğerlerinin anladığı gibi bir neshin varlığına delâlet etmez”
diyor.84
2. Neshin isbatı hususunda Cumhur‟un delilleri ise Ģöyledir :
82
Razi, Ġmam Fahreddin, Tefsirül-Kebir ve Mefatihü‟l-Gayb, Darü‟l-Kitabü‟l-Ġslâmiyye, Beyrut, 1990,
C.1, S.75
83 41-Fassilet : 42
84 Sâbûnî, Ravaiü‟l-Beyan, Ahkara tefsiri, C.1, S.76
55
a) “Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiĢtirdiğimiz) veya
unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir âyetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını
yahut bunun benzerini getiririz” âyeti neshin varlığını açıkça gösterir.
b) Âlimler, “Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine (bunu neshederek)
getirdiğimiz vakit-ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilendir – dediler ki “sen ancak
bir iftiracısın” hayır onların pek çoğu bilmezler”85
âyeti Allah (c.c) tarafından
hükümlerin ve âyetlerin değiĢtirilebileceğini çok açık olarak bize gösterir. Âyetteki
“Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz vakit” cümlesi bir hükmün
kaldırılıp yerine diğer bir hükmün getirilmesini ifade eder. Kaldırılan âyet, ister
hükmüyle ister lafzıyla kaldırılsın bu neshin ta kendisidir derler.
c) Ġnsanlardan (Yahudi ve MüĢriklerden) bir takım beyinsizler :
“(Müslümanların namazda kıble edinip) üzerinde durdukları (devam ettikleri eski)
kıblesinden çeviren (sebep) nedir? Diyecekler. De ki (Habibim) “Doğu da Allahın
batı da, o kimi dilerse doğru yola iletir.86
“Biz yüzünü (vahiy intizarından) çok kere
göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz. ġimdi seni herhalde hoĢnut
olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescidi Haram tarafına
(Kâbe yönüne) çevir”87
âyeti müslümanların daha önce namaz kılarken Mescidi
Aksâ‟ya yönelerek namaz kıldıklarını gösterir. Bilahare o hüküm neshedilerek,
mescidi haram tarafına yönelmek emredilmiĢtir.
d) Cenabı Hak, kocası ölen kadının tam bir sene iddet (bir sene kimseyle
evlenmemeyi, gösteriĢli elbise giymemeyi, yabancı erkeklerle perde arkasından da
olsa konuĢmamayı, kendisini daha güzel gösterecek ziynet eĢyası takmamayı ve zaruri
ihtiyacı olmadıkça sokağa çıkmamayı) beklemesini emreder. “Sizden zevceler (ini
geride) bırakıp ölecek olanlar eĢlerin (kendi evlerinden) çıkarılmayarak yılına kadar
faidelenmesini (bakılmasını) vasiyet (etsinler)...” âyetinin hükmünü dört ay on gün
iddet beklemeyi emreden : “içinizden ölenlerin (geride) bıraktıkları zevceler kendi
kendilerine dört ay on gün beklerler88
...” âyetiyle nesh etti.
85
16.Nahl : 101
86 52-2-Bakara : 142
87 53-2-Bakara : 144
88 55-2-Bakara : 234
56
e) Allah (c.c) savaĢta bir müslümanın sabır ve sebat göstererek on kiĢi
karĢısında durmasını emreden “Eğer içinizden sabır ve sebata mâlik yirmi (kiĢi)
bulunur, onlar iki yüze galebe ederler89
..” âyetinin hükmünü, ikiye karĢı
bir kiĢiyle durmayı emreden : “ġimdi Allah sizden (yükü) hafifletti, bildi ki size
muhakkak bir zaaf vardır. O halde eğer içinizden (azimli) sabırlı yüz (kiĢi) olursa iki
yüzü yenerler. Allah‟ın izniyle90
...” âyetiyle neshetti.
Bunlar ve bunlara benzer âyetler Kur‟ân‟ı Kerîmde çoktur ve neshin varlığına
iĢarettir. Herhangi bir hususta neshin kabul edilmemesine gerek yoktur. Âlimler,
kesinlikle neshin varlığında ittifak (icmâ) etmiĢlerdir”91
Görüldüğü gibi Cumhur‟un delilleri daha çok ve akla uygun ve Sâbûnî de
Cumhur‟un tarafındadır.
Nesh konusunda Ġsmail Cerrahoğlu Ģunları söyler: “Âyetlerin tarihi bir yolla
izah edilip açıklanması bakımından nesh meselesi mühim rol oynamaktadır. Bu
bakımdan Kur‟ân‟ın tefsirini yapmak isteyen bir kimseye çeĢitli bilgiler yanında, nesh
meselesini bilmesi de Ģart koyulmuĢtur. Kur‟ân‟da bütün insanlığı saadete ulaĢtıracak
hareket kaideleri mevcut ve kendisine ittiba edenlerin ne yolda hareket etmeleri
gerektiğini bildirmektedir. Psikolojik olarak iyi veya kötü adetlere saplanmıĢ olan bir
cemiyeti bu alıĢkanlıklardan bir anda koparıvermek mümkün değildir. ĠĢte Kur‟ân
insanları ve cemiyetleri dini bir taktikle veya baĢka bir deyimle tedricî olarak
yumuĢatmak sûretiyle kendine yaklaĢtırmıĢ oluyordu. Kur‟ân‟ı iyi anlayabilmek ve
onun âyetleri hakkında doğru hükümler verebilmek için mutlak sûrette nesh
meselesini bilmeye ihtiyaç vardır.”92
Sâbûnî neshi üç kısma ayırır.
1. Hem tilaveti hem de hükmü nesh edilmiĢ âyetler.
89
56-8 Enfal : 65
90 8-Enfal : 66
91 Sâbûnî, Ravaiü‟l-Beyan, C.1, S.94
92 Cerrahoğlu, Prof.Dr.Ġsmail, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995, S.127
57
2. Hükmü bâki kılıp tilaveti baki kalan âyetler
3. Tilâveti bâki kılıp hükmü neshedilmiĢ âyetler.
Bunlara birer de misal aktaracak olursak. Birincisine misal : Hz.ÂiĢe
(r.a)‟dan rivâyet edilmiĢtir ki : “Bilinen on defa emzirme hurmete yol açar” âyeti
Kur‟ândaki indirilenler arasında idi. Sonra bi âyet bilinen beĢ emme ile nesh edildi.
Ġkinciye misal : Rivâyete göre Nûr sûresinde “Ġhtiyar erkekler ihtiyar kadın zina
ederlerse hemen ikisini de Allah‟tan bir ceza olarak elbette recmedin. Allah Azizdir,
Hakimdir” kavli Celili bir âyeti Kerîme iken sonra hükmü baki kalıp tilaveti
nehedilmiĢtir. Hz.Ömer (r.a) “Eğer insanlar, Ömer Allah‟ın kitabında ziyade etti
demeselerdi bu âyeti mushaf‟ın kenarına ellerimle yazardım” demiĢtir. Üçüncüsü ise:
Tilâveti baki kılıp hükmü nesh edilmiĢ âyetlerdir. Bunlar Kur‟ân‟ı Kerîm‟de çoktur.
Anaya babaya vasiyet âyeti, miras âyetiyle neshedilmiĢtir.”93
Ayrıca belirtelim ki Kur‟ân‟ı Kerîm‟de nesh çok azdır ve Cumhur‟u ulamaya
göre nesh Ģer‟i hükümlere, emirlere, nehiylere mahsustur. Allah (cc)‟nun haberinde
yalan bulunmadığı için haberlerde nesh olmaz. Yine âlimler, Kur‟ân‟ın Kur‟ân ile,
sünnetin sünnet ile, mütevatir haberin mütavetir haber ile neshedilebilmesinde ittifak
etmiĢlerdir. Fakat Kur‟ân‟ın sünnetle, mütevatir haberin, mütevâtir olmayan haberle
neshedilmesinde ihtilaf etmiĢlerdir.
93
Sâbûnî, Ravaiü‟l-Beyan, C.1, S.96
58
G) YEDĠ HARF VE YEDĠ KIRAÂT HAKKINDAKĠ GÖRÜġLER
Hemen belirtelim ki bu yedi harf ve yedi kıraât Ġslâm aleminde tam bir
ittifaka kavuĢmamıĢ. Bu konudaki hadisi Ģerifler de tam olarak anlaĢılamamıĢtır.94
Sâbûnî ise mevcut görüĢlerden95
en uygununu tercih etmiĢtir. Biz burada et
Tıbyan isimli eserinden kendi tercih ve görüĢünü aktaracağız.
“Kur‟ân yedi harf üzerine inmiĢtir”96
yani arap lügatlarından yedi lügat üzere
inmiĢtir. Bunun mânâsı “Her kelimede yedi veya on veya daha fazla vecih bulunur”
demek değildir. Lakin bunun mânâsı bu yedi lügat Kur‟ân‟da dağınık olarak
bulunmaktadır.
“Harf” müĢterek lafız (birçok mânâlar arasında ortak olan kelime)
kabilindendir. MüĢterek lafız ile karinelerin tayin ettiği ve makama münasip olan
mânâlardan biri murad edilir.”97
Sâbûnî yedi harfin mânâsını izah etmeye çılıĢırken birçok âlimin görüĢ ve
tariflerini aktardıktan sonra Ģu tercihi yapar :”Yedi harften maksat yedi Ģeyde
değiĢmedir.”
1. Ġsimlerin müfred, tesniye, cemî, müzekker, müennes olarak değiĢmesi.
2. Mâzi, muzâri ve emir gibi fiillerin çekimlerinin değiĢmesidir.
3. Ġrap Ģekillerinin değiĢmesidir.
4. Noksan ve ziyade olarak değiĢmesidir.
5. Takdim ve tehirle değiĢmesidir.
94
Cerrahoğlu, Tefsir Usülü, S.96
95 Kıraat ilmi sahasında, Eb‟ul Hasan el Kisai‟nin El Nevadır‟ını,El Ferra‟nın Ġhtilafü Ehli Kufe vel
Basra‟sını, ve Kasım bin Sellam‟ın Kitab‟ul Kıraat‟ını zikreder.
96 Sahih‟ül Buhari VI-227, Sahihi Müslim 1.562
97 Sabuni, Muhammed Ali, Et-Tibyân fî Ulûmi'l-Kur'ân ,s.223
59
6. Bir harfin diğer bir harfle veya bir kelimenin diğer bir kelimeyle
değiĢmesidir.
7. Fetha, imâle, tetkik, tefhim, izhar, idgam gibi lehçelerin değiĢmesidir.”98
Kıraât‟i böyle tarif eder Sâbûnî. Bu kıraâtlerin, Hz.Osman zamanında çoğaltılan
mushaflarda mevcut olduğunu söyler. Her konuda otorite gördüğü Taberînin
görüĢüne de muhalefet eder. Zira Taberî : “Hazreti
Osman (r.a) devrinden Kur‟ân okuyanların kıraât vecihlerindeki ihtilafları yüzünden
birbirlerini küfre nisbet edecek kadar ileri gittiklerinden, bir fitne çıkmasınd an
korkulduğu vakit icmâ-ı ümmetle Ġslâm ümmetinin birliğini dağılmaktan korumak
için yedi harften altısı kaldırılıp, Kur‟ân bir harfle yazılmıĢtır. Bu müĢkil hadiseyi
ashâb-ı kiram ancak Ġslâm ümmetini bir harfle okumak üzere toplamada bulmuĢtur.”99
Ancak Sâbûnî birkaç ayrı itirazla Taberîye katılmamıĢtır.
Kıraât meselesine gelince; Kıraât lügatta okuma anlamındadır. Istilahda ise :
“Kur‟ân‟ı okuma yollarından bir yoldur ki, kıraât imamlarından her birinin Kur‟ân‟ı
okumada diğerlerini muhalif olarak tutmuĢ olduğu yoldur.”100
Bu kıraâtler sahih
senetlerle Rasulûllaha kadar yükselmiĢtir.
“Kıraât vecihleri değiĢik olan ashâb-ı kiram beldelere dağılınca onlardan bu
kıraât vecihlerini tabiin ve tebei tabiinden alıp naklettiler, bu yüzden tabiinin almıĢ
oldukları kıraât vecihleri çeĢitli olmuĢtur. Bu Ģekilde değiĢik olan bu kıraât, vecihler
devam ederek meĢhur olan kıraât imamlarına kadar ulaĢtı. Bunlar kıraâtlar için
ayrıldılar kıraâtleri zabdedip tesbit ettiler, önem verdiler ve yaydılar. Kıraât
vecihlerinin değiĢik olmasının sebebi ise Kur‟ân‟ı Kerîm‟in Allah Tealâ tarafından
“yedi harf” üzere indirilmiĢ olmasındandır.”101
Kıraâtlerin sebebi yedi harf olduğu için yedi meĢhur kıraât vardır. Üç tane de
ahad kıraât vardır. Bunlar : Nati, Asım, Hamza, Abdullah b.Amir, Abdullah b.Kesir,
98
Sâbûnî, Et Tibyan, S.224
99 a.g.e. S.225
100 a.g.e. S.285
101 a.g.e. S.287
60
Ebu Amir b.el-Âlâ ve Ali el-Kisnî‟dir. Diğer üç kıraât ise : Ebu Cafer, Yakup ve
Halef‟tir. Bunlara Kıraât-ı AĢar denilir.102
Konumuzla alâkalı kıymetli hocamız Cerrahoğlu‟nun da yedi harf ve kıraât
tarifini vermek istiyorum.
“Yedi harf lafzı ve maddesi muhtelif yedi dil olabilir. Yedi harf de olan
hususiyet, lafzı ve maddesi değiĢik fakat aynı mânâya gelen baĢka bir kelimenin
kullanılması demektir. Halbuki kıraât aynı kelime üzerinde, med, kasır, hareke,
sukun, nokta, îrab gibi hususlarda olan değiĢikliktir. Yoksa kelimenin harf
bünyesinde bir değiĢiklik yoktur. Ġhtilaf Ģekil ve sûrettedir. Madde ve lafızda
değildir.”103
102
Sâbûnî, Et Tıbyan, S.232
103 Cerrahoğlu Tefsir Usulü, s.96
61
III. BÖLÜM
MUHAMMED ALĠ SÂBÛNÎ’NĠN TEFSĠR METODU
Muhammed Ali es Sâbûnî‟nin bütün eserlerinde eğitici bir üslup
kullanılmıĢtır. Ġnsanları yormayan açık ve akıcı bir dille yazmıĢ olduğu eserlerinde ki
amaç, insanların hidayete ermesidir.
Asbunı‟nin tefsir metodu, günümüze kadar gelmiĢ bütün bilinen tefsirlerin
tetkik edilerek,konuyla alakalı tefsirlerde ki öz‟ün günümüz insanına
aktarılmasından ibaretttir. GeçmiĢi çok iyi bilmesi onun klasik bir tefsrci ya da
nakilci olduğu sonucuna götürmemelidir. Çünki Sâbûnî dirayet yönü kuvvetli iyi bir
sentez kabiliyeti ve seçiciliği olan aynı zamanda günümüz tefsir akımlarına hakim
geçmiĢ ile günümüz tefsir anlayıĢı arasında sağlam bir köprüdür.
Eserlerinde özgün bir metod kullanmıĢtır. En önemli eserlerinden olan
Safvetü‟t-Tefâsir‟i ve Ahkâm tefsiri‟ni metot bakımından inceleyerek ortaya koymak
içinbu kitapları ayrı ayrı ele almalıyız.
A) SAFVET’ÜT-TEFÂSĠR VE METODU
Eserleri bölümünde de anlatıldığı gibi Safvet‟üt Tefâsir bir çok tefsir
kitabından süzülerek ortaya çıkmıĢtır. Ancak ġeyh Sâbûnî‟nin tercih ve kanaatleriyle
ve en önemlisi de kendine mahsus bir metotla iĢlenmiĢtir. ġeyh Sâbûnî konuyu iĢleyiĢ
tarzını herhangi bir tefsirciden değil de kanatimize göre üniversitedeki ders iĢleme
tarzına göre oluĢturmuĢtur ve tamamen kendine ait bir metottur. Sâbûnî, öncelikle
sûrenin takdimi, sûrenin isimlendirilmesi, kelimelerin izahı, âyetlerin tefsiri, belaget
ve faydalı bilgiler Ģeklinde bir tarz benimsemiĢtir.Bir sonraki derse geçerken de,
geçmiĢ konuda ki âyetlerle yeni konudaki âyetlerin arasındaki münasebeti de
zikretmektedir. Bu tarzını tek tek ele alalım.
62
1. Sûrenin Takdimi (Beyne yedeyi‟s-Sûre)
Sâbûnî her sûrenin baĢında hem sûreyi özetleyici hem de okuyucuyu
hazırlayıp dikkatlerini çekici bir mukaddime sunmaktadır. Bir çok tefsir kitabının
sadece giriĢinde bulunan mukaddime kısmını, Sâbûnî her sûrenin baĢında
sunmaktadır ve bu bölümlerde sûrenin tanıtımı yapılmaktadır.Sûrenin kaç âyet olduğu
yani uzunluğu kısalığı, mekki veya medeni oluĢu, hangi konuları ele aldığını, teĢri
hükümlerinin azlığı-çokluğu, günümüz problemlerine bakan yönleri ve yine tefsir
bölümünde anlatılacak konuları anlamada yardımcı olacak konu baĢlıklarını da
vermektedir. Kısaca sûrenin bir özeti sunulmaktadır.
Sûreyi takdim faslı bazen iki üç sayfayı bulurken çoğunlukla da bir sayfa
olarak kısa tutulmuĢtur. Biz kısalarından birini buraya alarak somut olarak
göstermenin, daha faydalı olacağı kanatindeyiz. Örneğin Fâtiha Sûresinin
mukaddimesi.
“Bu mübarek sûre Mekke‟de inmiĢtir. Âyetlerinin yedi tane oluĢunda icma
vardır. Kur‟ân‟ı Kerîm‟e bu sûreyle baĢlandığı için el Fatiha (açan) diye isim
verilmiĢtir. ĠniĢ itibariyle olmasa da tertib itibariyle Kur‟ân‟ın ilk sûresidir. Fatiha
kısa ve veciz olmasına rağmen Kur‟ân‟ın bütün mânâlarını ihtiva eder ve özet olarak
onun esas maksatlarını kapsar. Dinin esaslarını ve teferruatını içine alır. Ġtikat, ibadet
ve muamelatı, ahirete ve Allah‟ın güzel sıfatlarına imanı, yalnız ona ibadet etmeyi,
ondan yardım dilemeyi ve yalnız ona dua etmeyi, imanda ve salihlerin yolunu
tutmakta sabit kılmayı, gazaba uğramıĢların ve sapmıĢların yolundan sakınmak için
ona yalvarmayı ihtiva eder. Ayrıca bu sûrede geçmiĢ toplumlara dair haberler,
bahtiyar kimselerin yükseleceği mevkiler, bedbaht kimselerin düĢeceği kötü durumlar
hakkında bilgi vardır. Yine bu sûrede Allah‟ın emrine uyma, nehyinden sakınmadan
bahsedilir. Bunların dıĢında bu sûrede daha birçok maksat, gaye ve hedefler vardır.
Fâtiha sûresi diğer sûrelerin aslı durumundadır. Bundan dolayı buna Ümmü‟l-Kitap
63
(Kitab‟ın anası) denilir. Çünkü bu sûre Kur‟ân‟ın esas maksatlarını kendisinde
toplamıĢtır.104
Sâbûnî Safvet‟in mukaddimesinde bu bölümü Ģöyle ifade etmiĢtir. “Burada o
mübarek sûreyi ve asıl maksatlarını özet olarak açıkladım.”105
2. Önceki ve Sonraki Âyetlerin Münasebeti (El-Münasebet)
ġeyh Sâbûnî bir konudan diğer konuya geçerken her iki konu arasındaki
irtibatı bu bölümde zikredip bağlantısını kurmuĢtur. Kur‟ân‟ı Kerîm‟in tefsiri âyet
sırasına göre baĢtan sona yapıldığından ve her bahis veya her ayrı ders müstakil bir
mevzudan bahsetmediği için, iki ders arasındaki kopukluğu önlemek ancak böyle
mümkün olabilmiĢtir.
Sâbûnî dersleri ayırırken, genellikle aynı mevzudaki âyetlerden oluĢan
bölümler haline getirmeye gayret gösterse de bu çoğu zaman mümkün olmamıĢ ve bir
derste birçok farklı mevzulu âyetler ve dolayısıyla da farklı konular iĢlenmiĢtir. Bu
yüzden dersleri birbiriyle irtibatlandırmak ancak “münasebe” bahsiyle olmuĢtur.
Sâbûnî nasıl ki sûre baĢında bir mukaddime sunmuĢ ve o mukaddime ile
sûrenin genel bir özetini vermiĢse de bu “munasabe” bahsiyle de tefsirini yapacağı
âyetlerin özetini vermektedir. Daha önceki âyetleri de bir cümleyle özetleyerek
hatırlatmaktadır. Bu bahis bazen bir paragraf bazen yarım sayfa kadar olmaktadır.
Küçük sûrelerde her sûre bir ders olduğu için böyle bir “munasebe” bahsine
ihtiyaç duyulmamıĢ, bu kısa sûrelerde mevzu benzerliği varsa, bu, sûre baĢındaki
mukaddimede dile getirilmiĢtir. Ancak uzun sûrelerde ihtiyaç duyulmuĢtur. Meselâ
Zuhruf sûresinde üç tane “münasebe” vardır. Çünkü bu sûre üçe bölünerek
iĢlenmiĢtir. Sûrenin ilk dersi yirmi beĢ âyetten oluĢmaktadır ve çoğunlukla
müĢriklerin, babalarını körükörüne taklit ettiklerini anlatmaktadır. Ġkinci ders yirmi
beĢ, kırk altı numaralı âyetler arasını kapsamakta ve burada Hz.Ġbrahim‟in kavminden
104
Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü‟t Tefâsir, dersaadet kitabevi, Ġstanbul, Hicri 1399 (mukaddimedeki
tarih), C.1. S, 24
105 Safvet, C.1, S.22
64
ve putlardan uzak oluĢunu anlatmaktadır. ĠĢte bu iki dersin irtibatını bir paragraflık
münasebe kısmı kurmaktadır.106
3. Kelimelerin Ġzahı (Lügatı)
Sâbûnî kelimeleri izah eden müstakil bir bölümde, en önemli kelimeleri ve
okuyucunun bilemeyeceği ve yoruma açık birkaç mânâya gelen kelimeleri izah
etmiĢtir. Böylece tefsir okuyucusu bu kelimeler üzerinde yoğunlaĢtırılıp izahları
öğretilerek, tefsir bölümüne ön bilgili olarak geçirilmektedir. Sâbûnî bu bölümdeki
kelimelerin anlamlarını açıklarken birçok arap lügatinden yararlanmasının yanında,
birçok tefsir kitaplarının izahlarını da özetleyerek almıĢtır.
Lügat kısmındaki daha ilk kelime olan “elhamdü”107
kelimesinin izahında
kullandığı ibarelere Ġbn-i Kesîr108
ve Ebu Hayyan109
tefsirlerinde de rastlamak
mümkündür. Ancak onlar kadar geniĢ ele almamıĢtır. Kurtubi110
, Âlusi111
gibi ana
kaynaklarda ayrı bir lügat bölümü olmamasına rağmen âyetlerin izahı ve tefsir akıĢı
içerisinde sayfalarca ele alınmıĢtır. Sâbûnî ise kendi tercihi olan bir mânâyı özet
olarak vermiĢtir.
Özellikle arapçayı yeni öğrenenlerin beğenisini alan bu bölüm hem bir
kolaylık hem de Safvet‟e nizam intizam sağlamıĢtır. Bazı bölümlerde yarım sayfa gibi
bir yer tutan bu bölüm bazen bir sayfaya kadar ulaĢmaktadır. Ayrıca lügat
bölümündeki alıntıları da kaynak vererek almıĢtır.112
Bununla beraber kaynak
göstermeden özetlediği alıntılara da sıkça rastlanır.
106
Safvet, C.3, S.155
107 Safvet-üt Tefâsir, C.1,s.24
108 Ġbn-i Kesîr, Tefsir‟ül Kur‟ân‟ı Azim, Kahraman yayınları, C.1. S.35 -36, 1992, Ġstanbul
109 Ebu Hayyan, Muhammed bin Yusuf Endülüsi, El Bahr-ül Muhit Fi Tefsir, Dûr‟ül Fikr, 1992,
Beyrut, C.1, s.32-33
110 Kurtubi, Cami‟ül Ahkam-il Kur‟ân, C.1, s.133
111 Alusi, Ebü‟l-Fadl ġihabüddin Seyyid Muhammed, Ruhu‟l-Mesni, Dûru‟l Fikr, C.1, s.73,74,75
112 Safvet‟üt tefasi C.1, s.325
65
Lügat bölümünün en önemli özelliklerinden biri de kelimenin anlamıyla ilgili
arapların kullandığı Ģiirler varsa, kelimenin geçtiği mısraları sıkça aktarmaktadır.113
Bu da kelimelere ayrı bir derinlik ve kesinlik kazandırmaktadır. Bu Ģiirler genellikle
KeĢĢaf114
ve Kurtubi‟den115
alınmıĢtır.
Lügat kısmının en çok dikkat çeken yönlerinden birisi de hiç Ģüphesiz
kelimelerin türeyiĢ Ģekilleridir. Sâbûnî açıkladığı kelimelerin sulasi mücerredlerine
inmiĢ ve nereden geldiğini göstermiĢtir. Bununla ilgili de yukarıda belirttiğimiz gibi
Ģiirlerle örnekler getirmiĢtir. Kısa ama özlü ve yeterli açıklamalar getirmiĢtir.
4. Nuzûl Sebebi (Esbab-ın-Nuzül)
Kur‟ân‟ı Kerîm‟deki âyetlerin ekseriyeti bir nuzûl sebebine
bağlayamadığımız âyetlerden oluĢmaktadır. Bir kısmı da bir sebebe bağlı olarak inen
âyetlerdir. Hz.Peygambere bir sual ya da bir hadise dolayısıyla birkaç âyetin veya bir
sûrenin nazil olmasına sebep olan Ģeye sebeb-i nuzül demekteyiz. Bilhassa tefsir
ilminde iniĢ sebebinin bilinmesi âyeti izah ve beyan etmesi açısından çok önemlidir.
Kur‟ânda emredilen Ģeylerin hikmetini, emirlerdeki asıl maksadı, hasır tevehhümünü n
bertarafını, hükmün tahsisini, okuyucuların mânâyı daha çabuk kavramasını vs daha
birçok hususu âyetlerin iniĢ sebeplerini bilmekle anlar ve çözeriz.116
Sâbûnî de sebeb-i nuzülden oldukça faydalanmıĢ, âyetlerin tefsirine
geçmeden önce müstakil bir bölüm olarak sebebi nuzüllerini ele almıĢtır. Daha çok
Vahidinin eseri olan sebebi nuzül kaynak gösterilmiĢtir. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi her âyetin iniĢ sebebi bilinmediği ya da olmadığı için bazı derslerde sebebi nuzül
bölümü yoktur. Oysa munasebet ve lügat bölümleri her derste rutin olarak
tekrarlanmaktadır.
Sâbûnî‟nin sebeb-i nuzül hakkındaki düĢüncelerini ve sebeb-i nuzülü
bilmenin faydasını daha önce mülahazalar bölümünde görmüĢtük.
113
Safvet C.1. S.423, 551, 155
114 Safvet C.1. S.377
115 Safvet C.1. S.485
116 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, S.114-118
66
5. Âyetlerin tefsiri (el-tefsir)
Bu bölümün kısa sûrelerde bir, uzun sûrelerde de birçok ayrı derse ayrılarak
iĢlendiğini söylemiĢtik. Dolayısıyla lügat, münasebe t ve belâgât bölümleri gibi tefsir
bölümü de her derste tekrarlanmaktadır. Fakat sebeb-i nuzûl ve faide gibi kısımlar her
derste bulunmamaktadır. Örneğin Fatiha bir derste iĢlenirken Bakara 52 ayrı derste
ele alınmıĢtır. Mukaddime, sebeb-i nuzül, lügat gibi kısımlar bu bölüme bir ön
hazırlık olmaktadırlar.
Sâbûnî tefsir bölümlerinde âyeti metniyle beraber tekrar alıp cümle cümle
aralara girip izahlar yaparak açıklıyor. Kısa ve özlü olduğundan daha çok “icmali
mânâ” tefsirlerini andırsa da öyle değildir. Bazı yerlerde görüĢler, tercihler ve
tartıĢmalara rahatlıkla rastlamaktayız.
Örnek olması açısından bir âyetin mealini verelim ve safvetteki tefsirini
vererek karĢılaĢtıralım.
“Allah fakir biz zenginiz” diyenlerin sözünü andolsun ki Allah iĢitmiĢtir.
Onların bu sözünü, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız. Ve
diyeceğiz ki : Tadın o yakıcı azabı”117
bu âyeti Sâbûnî Ģöyle tefsir etmektedir;”
“Legad semi Allah’ü gavlellezine galü innallahe fa girun ve nahnu ağniyau”
(Andolsun ki Gerçekten Allah fakir, biz zenginiz diyenlerin sözlerini Allah
iĢitmiĢtir). Bu adi söz Allah‟ın düĢmanları olan Yahudilerin sözüdür. Allah onlara
lanet etsin. “Menzellezi yagrazullahe garzen hasena” (Kim Allah‟a güzel bir borç
verecek) (Bakara 245) âyeti nazil olunca Allah‟ın fakir olduğunu iddia ettiler ve
“Alllah bizden borç istiyor dediler”. Nitekim bir defasında da “Yedullahi mağluletün”
(Allah‟ın eli bağlıdır (sıkıdır)) (Maide 64) diyerek onunla alay ettiler. Kurtubi Ģöyle
der: “Onlar buna inandıkları için değil de alt tabakadakileri yaldızlı sözlerle
kandırmak için böyle dediler. Maksatları Muhammed‟in söylediğine göre Allah
fakirdir, çünkü o bizden borç istiyor” diyerek yayıp müminleri Ģüpheye düĢürmek ve
peygamberi yalanlamaktır (Kutubi 4/294). “Senektubü ma galu ve gatlehümül enbiye
bi gayri hakkın” (Biz muhafaza meleklerine onların söylediklerini amel defterlerine
117
3-Ali Ġmran : 181
67
yazmalarını emredeceğiz. Haksız yere Peygamberleri öldürerek iĢledikleri çirkin
suçlarını yazacağız). (Ali-Ġmran 185) Burada Ġsrailoğullarının peygamberleri
öldürmelerinden maksat atalarının peygamberlerini öldürmelerine razı olmalarıdır.
“Venegulu zugu azabel harig” (Diyeceğiz ki; Tadın o yakıcı azabı). Allah ah irette
meleklerin diliyle onlara “alevli yakıcı ateĢin azabını tadın” der.118
Görüldüğü gibi Sâbûnî tefsir bölümünde âyetin hem metnini hem de mânâsını
öncelikle veriyor. Bu Ģekilde okuyucunun zihninde bir kopukluğa meydan vermiyor.
Hem de insanların nazarını öncelikle Kur‟ân‟a yöneltiyor.
Ġkinci olarak, âyeti cümlelere ayırıp her cümle sonunda izahlar yaparak
okuyucunun aklına takılabilecek cümle ya da kavramları anında izah etmiĢ oluyor.
Böylece okuyucu metni çözmede hiç mi hiç zorlanmamıĢ oluyor.
Ayetle alâkalı, varsa diğer âyetleri de zikrederek mânâyı biraz daha
aydınlatıyor. Bu Ģekliyle hem Kur‟ân‟ı bütünsellik metoduna göre tefsir ederken hem
de Kur‟ân‟ı Kur‟ânla tefsir etme metodunu kullanmıĢ oluyor. Okuyucu açısından da
bir tatmin olma ve kavrama kolaylığı sağlıyor.
Varsa sebebi nuzülüne değiniyor. Konu baĢında vermiĢ olduğu nuzül sebebini
bir cümleyle hatırlatarak âyetin mânâsına derinlik katıyor. Her ne kadar verdiğimiz
örnekte olmasa da eğer âyetin mânâsını açıklayıcı bir hadis mevcut ise onu da
zikrediyor.119
Ayetin izahında orijinal bulduğu selefin görüĢleri varsa, tercih ettiği görüĢü
burada zikrediyor.Verdiğimiz örnekte Kurtubi‟den bir alıntı yaptığını görüyoruz.
Bu âyette geçen edebî, ilmî, aklî veya mucizevî nükteler varsa konu
sonundaki müstakil bölümde zikrediyor. Faydalı bilgiler veya uyarı diye zikrettiği
bölümdeki mevzular bu âyetlerdeki çıkarımlar olup tefsir bölümünde belki de konuyu
böleceğinden dolayı bu bölümde zikredilmiyor.
118
Safvet, C.1. S.248
119 Safvet, C.1. S.55, C.1. S.280
68
Siyak ve sibaka bağlı kalarak âyetler anlam bütünlüğü içinde ele almaktadır.
Ayrıca bu âyetlerin edebi yönlerini yine balağat kısmına bırakıyor.
Bunları çoğaltabiliriz. Ancak bu bölümün en çarpıcı tarafı kolay ve sade bir
dilinin oluĢudur. ġüphesiz bu da Sâbûnî‟nin Arap dilini mükemmel kullandığını
gösterir.
Gördüğümüz kadarıyla Sâbûnî‟nin tefsir üslubu en avamdan en hevassa kadar
zorlanma ve sıkılma olmadan herkesin anlayıp istifade edebileceği bir tarzda kaleme
alınmıĢtır. Gereksiz rivâyet fazlalıkları, hadis senetleri ve uzun uzun alıntılara
rastlanmamaktadır.
Zihni; çokluklar içinde yormadan Kur‟ân‟ın maksadını ve hidâyetini esas alan
bir metot kullanılmıĢtır.
Eserin sadece bu bölümleri bir araya getirilse daha küçük bir el tefsiri
diyebileceğimiz ama doyurucu bir eser ortaya çıkar, buna tefsir literatüründe “tefs iri
tercüme”veya “icmali mânâ” dense de bu bölüm tam bir tefsirdir.
6. Edebi Sanatlar (Belâgât)
Sâbûnî‟nin Arap dilini iyi kullanmasının en büyük göstergesi mükemmel bir
belâgât bilgisine sahip olmasından ve cümlelerinin fesahatinden anlaĢılmaktadır.
Öncelikle Kur‟an‟ı Kerim‟in fesahat ve belâgâtını nazara veren Sâbûnî
kendisinin de Kur‟an‟dan fesahat yönüyle nasibini aldığını göstermiĢtir.
Belâgât bölümü bir çok tefsir kitabında bulunmayan bir bölümdür. Her
nekadar Kur‟an ilmlerinde ehliyetli olmayan kiĢ iler anlayamasa da bence gerekli bir
bölümdür.
Sâbûnî „yi eleĢtirenler özellikle bu bölümü Ģu yönleriyle eleĢtirmiĢlerdir:
AnlaĢılmasının güç olması, kaynakalrının mütezili eserlerden alınmıĢ olması gibi.
Ama en önemli eleĢtiri Muhammed Zeyno120
ve Dr. Fuzan‟dan gelmiĢtir. Muhammed
120
Sâbûnî, Muhammed Ali, KeĢfu‟l Ġftiraat fi Risaleti‟t-Tenbihat Havle Kitab-ı Safvetü‟t-Tefâsir, darul
ammar matbaası, 1989, Ürdün.
69
Zeyno ve Dr. Fuzan Kur‟an da edebi sanatların olmayacağını ve Sâbûnî‟nin böyle bir
isnatla dalalete düĢtüğünü iddia etmiĢlerdir. Konuyla alakalı geniĢ bilgi safvetü‟t -
Tefâsir‟e yapılan eleĢtiriler bölümünde vardır oraya havele ediyorum.
Sâbûnî belâgât bölümünü oluĢtururken meĢhur dilcilerden ve tefsircilerden
alıntılar yapmıĢtır. Bunalar Ġbn-i Manzur, Cevheri, Bakılânî, Abdulkâdir Cürcânî,
ZemahĢerî, Anberî, Ġbn-iCinnî gibi meĢhur belagatçılardır.
Tefsiri yapılan ayetlerin belagat fesahat ve edebi sanatları burada ele alınıyor.
Beyan ve bedî yönünden ele alınan ayetler maddeler halinde iĢleniyor. Bu bölümde
iĢlenen edebi sanatları ise kısa kısa vermeye çalıĢalım.
6-1. Beraat-i Ġstihlal : Güzel baĢlangıç demektir. Bunun örnekleri hemen her
sûre ve âyet baĢlarındaki güzel baĢlangıçlarda mevcuttur. Beraat‟ı makta ise: Söz
biterken daha önceki bilgiler hakkında güzel cümleler kullanmaktır.
6-2. Itnab : Sözü uzatma, konuyu geniĢce anlatma demektir. Önemli
mevzuular en ince teferruatına kadar Kur‟an „da itnab sanatıyla izah edilmiĢtir.
6-3. Tıbak: Zıt iki mânâyı, bir arada söylemek demektir121
. Tıbak‟ı icâ,
Tıbak‟ı lafzi , Tıbak‟ı selb gibi kısımları vardır.
6-4. Mecazi akli : Bir fiili, o iĢi yapandan baĢkasına isnad etmektir.
6-5. Mubalağa : Mânâyı pekiĢtirme ve fazlasıyla vurgulama anlamındadır.
6-6. Kinaye : Bir fikri kapalı söylemek. Hem hakikat hem de mecaz mânâsı
anlaĢılabilen söz manasındadır.
6-7. Ġstiareyi tasrihiyye: Bir benzetmeden, benzeyen kaldırılarak kendisine
benzetilenin söylenmesiyle meydana gelen benzetmedir.122
6-8. Mecazı Mürsel: Bir kelimeyi hakiki mânâdan mecazı mânâya
naklederken oradaki ilgi benzetme dıĢında bir ilgiyse buna mecazı mürsel denir.123
121
Safvetü‟t-Tefâsir, 1/404
122 2 Bakara: 74
123 Safvetü‟t-Tefâsir , 1/121
70
6-9. Seci: Seci bir bedî terimidir dilciler ve beyan âlimleri fas ılaların bir harf
üzerinde muvafık olmalarıdır. Türkçede bilinen manasıyla düz yazıda yapılan
kafiyedir. Bazı tefsirciler “fâsıl‟ı murat” da demiĢlerdir. Seci ancak Ģu dört vasfı
kapsadığı zaman güzel olur.
a.Kelimeler uygun ve kulağa hoĢ gelmesi
b.Lafızların manaya hizmet etmesi
c.Terkip anında manalar alıĢılmıĢ, kabul edilen olması,garip ve acayip
olmaması.
d.Seci de zorlama ve faydasız tekrarların olmaması.
Bu Ģartlar ne zaman metinde mevcut olursa o metin süslenmiĢ yani seci li
olur.124
Seci üç çeĢittir: Murassa seci, mütevazi seci ve mütearref seci.
6-10. Tağlib sanatı: Bir iliĢki ve ilgiden dolayı bir kelimeyi, baĢka bir
mânâyıda içine alacak Ģekilde kullanma.125
6-11. Ġltifat sanatı : Edebiyatta sözü bir Ģahıstan baĢka bir Ģahısa çevirme.
6-12. TeĢbih sanatı : Benzetme demektir. TeĢbih‟i beliğ,teĢbih‟i makbul,
teĢbih‟i müferrakü, teĢbih‟i mürekkep, teĢbih‟i mürsel, teĢbih‟i temsili gibi kısımları
vardır.
6-13. Ġcaz : Az sözle çok mânâ anlatma
6-14. Ġstikak cinası: Bir kökten farklı Ģekillerde türetilen kelimelerin bir söz
içinde bulunmalarıdır.126
124
108 Kevser 1-3
125 Safvet C.1. S.166
126 Safvet C.1. 404
71
6-15. Ġstiare: Bir kelimenin mânâsını geçici olarak baĢka bir kelime yerine
kullanma demektir.istiare‟i mekniyye, istiare‟i tasrihiyye, istiare‟i tebeiyye, istiare‟i
temsilliyye gibi kısımları vardır.
7. Faydalı Bilgiler ve Nükteler (Fevâid ve latîfe)
Bu bölümler Belâgât bölümünden sonra gelmekte ve içinde âyetlerden
çıkarılacak dersler, nükteler, orijinal tespitler verilmektedir. Bazen faydalı bilgiler ve
nükteler diye iki bölüm127
sunulurken, bazen sadece faydalı bilgiler128
bazen sadece
nükte129
veya uyarı verilmekte, bazen de hiç biri verilmemektedir.130
Bu bölümde Sâbûnî kendince orijinal bulduğu nükteleri sunar bu nükteler
kendi görüĢü olduğu gibi bazan sahabi hayatından bir tablo, bazen meĢhur tefsirlerden
bir pasaj yada güncel ve önemli bir mevzuuyu izah eden faydalı bir bilgi olmaktadır.
Bu bölüm, okuyucuyu uyarıcı, okuyucuya mesaj verici ve okuyucuya öğretici
gelen çarpıcı bir bölümdür. Sâbûnî „nin böyle bir bölüm oluĢturması onun eğitimci
olduğunu ihsas ettirmektedir.
Bu bölüm ve diğer bütün bölümleri de göz önüne alarak diyebiliriz ki: Sâbûnî
mükemmel bir metotoloji güzel bir dizayn ve akıllıca bir konuyu ele alıĢ tarzı
yakalamıĢtır. Kendine özgü olan bu metot tüm okuyucular tarafından taktirle
karĢılanmıĢtır.
Safvetü‟t-Tefâsir bütün meĢhur tefsir kitaplarından süzülmüĢ, özetlenmiĢ ve
hazmedilmiĢ olarak Sâbûnî‟nin kaleminden çıkmıĢ mükemmel bir eser olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Eserin sade bir dille kaleme alınmıĢ olması ifadelerin düz ve
açık olması, bilgilerin güvenilir olması insanları kendine çeken en önemli unsurlardır.
Sâbûnî bu eserinde gereksiz ayrıntılara girmeyerek uzun uzun senet ve
rivayetleri sıralamayarak okuyucularının zihinlerini yormamayı baĢarmıĢtır.
Eser rey ağırlıklı dirayet ve rivayet yönü olan Kur‟an‟ın baĢtan sona ele alan
bir tefsir kitabıdır.
127
Safvet, C.1. S.39
128 Safvet, C.1. S.27
129 Safvet, C.1. S.294
130 Safvet, C.1. S.33
72
B) SAFVETÜ’T-TEFÂSĠR’E YÖNELTĠLEN ELEġTĠRĠLER VE
SÂBÛNÎ’NĠN VERDĠĞĠ CEVAPLAR
Muhammed Ali es-Sâbûnî maturidi, EĢari gibi ulameyı savunan takdir eden bir
âlimdir. Suudi Arabistan‟ın resmi mezhebinin vahhabilik olmasından kaynaklanan ve
daha çok ibn-i Teymiye‟ci yaklaĢımından dolayı Sâbûnî‟yi bulunduğu coğrafyadan
dıĢlama ve hak etmediği bir eleĢtiriyle yıpratılmaya çalıĢıldığı anlaĢılmaktadır.
Arap dünyasında kısa zamanda tanınıp eserlerine yoğun taleplerin olduğu Sâbûnî
Allah rızası için hak bildiği yolda ilerlerken bir kısım çevreler rahatsız olup kıymetli
hocamızın eserlerini karalama kampanyaları baĢlatmıĢlardır. Konuyla alâkalı çıkan tenkit
kitapçıkları Muhammed Zeylo ve doktor Fuzan ismini taĢıyan kiĢiler tarafından yazılarak
piyasaya sürülmüĢlerdir.
Biz bu eleĢtiri metinlerine ulaĢamamakla beraber Sâbûnî „nin bu tenkitlere verdiği
cevaplaradan oluĢan “KeĢfu‟l Ġftiraat fi Risaleti‟t-Tenbihat Havle Kitab-ı Safvetü‟t-
Tefâsir“131
isimli eserini kendisinden temin ettik henüz türkçeye kazandırılmayan bu
eserden istifade ederek bu tenkitleri ve Sâbûnî „nin verdiği cevapları elde ettik. Burada bu
kitaptan faydalanarak orataya koyacağımız mevzuular objektif olmayabileceğini baĢtan
kabul edip tenkit edilen yerleri bulup konulara objektif olarak bakarak gerçekleri tesbit
etmeyi düĢündük.
Sâbûnî yapılana eleĢtirilere cevap vermeyi bile dü ĢünmemiĢ ancak eleĢtiri direk
safvetü‟t-Tefâsir „e olunca bu eleĢtirilere cevap vermiĢtir. Ayrıca Muhammed Zeyo‟nun
bu eleĢtirileri yapmaya hem tahsilinin hem de kendinin müsayit olmadığını ilkokul
mezunu birisi olduğunu ve esas perde arkasında bir ilim adamının olduğunu ve bir takım
Ģer güçlerin yönlendirdiğini Sâbûnî iddia etmiĢtir.
Yine yapılan eleĢtiriler ilmi boyutu aĢıp direk küfür ve dalalet boyutuna varmıĢ ve
bir çok iftiralar atarak olmayan Ģeyler var gibi takdim edilmiĢtir.
Sâbûnî kendisini eleĢtirenlerin samimi olmadıklarını eğer samimi olsalaradı:
Gördükleri hataları öncelikle bana söyler ve düzeltmemi isterlerdi. Yada en ufak bir
hatadan dolayı küfür ve dalaletle itham etmezlerdi. Bir üçüncü olarak da yalan söyleyerek
iftira etmezlerdi. Sâbûnî bütün bunların altında yatan Ģeyin ve Muhammed Zeyno „ya
yazdırılan bu iftiraların bazı Ģer güçlerden kaynaklandığını düĢünmektedir. Muhammed
131
Sâbûnî, KeĢfu‟l Ġftiraat
73
Zeyno‟nun ise meĢhur olma ve görünme duygusundan bu türlü bir iftira ve mümin
kardeĢni gıybet etme hastalığına düĢtüğünü söylemektedir.
Sâbûnî Ģu âyet ve hadisle müfterilerin durumunu izah eder: “Hayır ! biz gerçeği
söyler gerçeği yaparız hakkı batılın tepesine indiririz de beynini parçalar. Bir anda canı
çıkar o batılın. Allah hakkında ki böyle boĢ düĢüncelerimizden dolayı yuh aklınıza.
Yazıklar olsun size132
”,”kim âlimlere karĢı böbürlenmek câhillerlede münakaĢa etmek ve
halkın dikkatini üzerine çekmek maksadıyla ilim öğrenirse Allah onu cehenneme sokar.”
133yine Sâbûnî Ģu hadisi de nakleder. “ Size geçmiĢ ümmetlerin iki manevi hastalığı
sirâyet etti bunlar haset ve buğuz dur. Bunlar (Her Ģeyi alıp götüren) kazıyıcıdırlar.
Bilesiniz ki o saçı kazıyıcı değil dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zat‟ı
Zülcelal‟e yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Biribirinizi
sevmedikçe de iman etmiĢ sayılmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak Ģeyi haber
vereyim mi ? Aranızda selamı yaygınlaĢtırınız.” 134
ĠĢte bütün bu dini uyarılardan haberi olmayan “Muhammed Zeyno‟nun Muhtasar
Ġbn-i Kesîr ve Safvetü‟t-Tefâsir kitabı hakkında Muhammed Ali es -Sâbûnî „nin göze
batan hataları” adı altında bir kitapçıkta bir çok iftirayı neĢrettiğini söyleyip. Onlara
gereken cevapları veriyor.
Sâbûnî Ģunada dikkati çekiyor. Muhammed Zeyno kendisini selefçi kabul ettiği
halde benimle beraber selef âlimlerini de dalaletle suçladığından haberi bile yok diyerek
ne kadar câhilane bir karalama kampanyası olduğnu gözler önüne sermiĢtir.
ġimdi bu konuda ki Sâbûnî „nin eleĢtirildiği noktaları ele alarak Muhammed
Zeyno „nun eleĢtirilerini ve Sâbûnî‟nin cevaplarını inceleyelim.
132
21 Enbiya:18
133 KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.1
134 KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.2
74
1.Ġftiraya Cevap
Yazar Zeyno: “ O gün iĢler son derce güçleĢir paçalar tutuĢur bütün insanlar secdeye
davet edilir. Fakat kafirler secde etmezler. “135
“sak” âyetini ve bu kelimeyi Sâbûnî „nin
yanlıĢ te‟vil ettiğini ve konuyla alâkalı hadisin baĢ harfinin kasıtlı olarak olarak
aktarılmadığını bu Ģekilde tefsirinde izlediği yönteminin bidat ve dalalet olduğunu
,cumhur‟u müfessirin-e muhalefet ettiğini iddia ediyor.
Sâbûnî ise bu ifhama cevaben kesinlikle bunun apaçık bir iftira olduğunu
belirterek bu konuda iki değerlendirmesini arz ediyor.
1.Tefsircilerin bu âyet hakkındaki görüĢleri:Tefsircilerin sözlerine öncelikle
tefsircilerin piri, Ģeyhi imam ibn-i Cerir et Taberî‟den baĢlayan Sâbûnî, Taberînin âyeti
nasıl anladığını Ģu Ģekilde ortaya koyar.
Cami-ul beyan isimli eserinde Taberî, önce sahâbe ve tabii‟in sözlerini nakletmiĢ
onun üzerinde hadiste referansta bulunmuĢ hiçbir hadisin “sagullah” Ģeklinde geldiğini
rivâyet etmemiĢtir.
a) Ġbn-i Abbas “yevme yekşifu an sagın”,“O gün hakkın amri Ģiddetlenir iĢ
büyümeye baĢlar” Ģeklinde rivâyet eden ibn-i Abbas “O kıyamet günüdür korku ve Ģiddet
günüdür.”
b) Ġbn-i Mesuddan Ģöyle rivâyet etmiĢtir: Kıyamet günü Allah insanlar için
temessül eder. Müslümanlar huzurundan geçerken kime ibadet ediyordunuz der onlarda
“Ona hiçbir Ģey ortak koĢmadan Allah‟a ibadet ediyorduk derler.” IĢte ozaman iĢler
güçleĢir, paçalar tutuĢur Allah‟a secde etmeyen hiçbir mümin kalmaz.”
Bu hadiste hiçbir Ģekilde “sagullah” izafeti yoktur.
c) Mucahid‟den naklettiğine göre “yevme yekşifu an sagın”, “iĢin güçleĢmesi
kıyamet gününde en kıymetli zaman diye bildiriyor. Tine Katade,Dehhak,Ebu Musa el-
EĢari,Ġbrahim en Nekai ikrime gibi meĢhurları da aktaran taberî hepsinin aynı kanaatte
olduklarını delillerle ispat ediyor. 136
Sâbûnî Taberînin de “Allah‟ın baldırı bacağı” diye bir Ģeye rastlamadığını söyler”
.Aynı Ģekilde hafız ibn Kesir de selefin sözlerine tabi olarak “Kıyamet günü insanları
kaplayan büyük bir sıkıntı ve Ģiddet” diye tefsir etmiĢtir.
135
75 Kıyame:29
136 KeĢfu‟l Ġftiraat, s.9
75
ġeyhu-ı Ġslâm ibn-i Teymiye „nin de görüĢlerini zikeden Sâbûnî, onunda aynı
Ģekilde söylediğini Ģöyle nakleder.”Ġbn-i Teymiyenin Fetvalar isimli eserinde (6/394) bu
âyeti Kerîme hakkında ne dediğini dinleyelim.: Allah (Kendisine rahmet etsin) Ģöyle
demiĢtir: Bu âyetin dıĢında ben onların tartıĢtıklarını görmedim. Âyet hakkında ibn -i
Abbastan ve bir gruptan (sahabi ve tabiin) rivâyet edilir ki “yevme yekşifu an sagın” dan
maksat Ģiddetdir. Ve ahirette ortaya çıkacaktır.137
Ebu said ve bir grup, bu âyeti Allah‟ın sıfatı hakkında ki âyetlerden saydılar.
ġüphesiz K.Kerîm‟in zâhiri mânâsı buna dalalet etmez.138
Allah Ģöyle buyurmuĢtur “yevme yekşifu an sagın” kıyametin Ģiddetini isbat için
mutlak olarak zikredilmiĢ olup herhangi bir Ģeye nisbet edilmemiĢ nekre (belirsiz) olarak
gelmiĢtir. Onu Allah‟a izafet etmemiĢtir. Ġzafetle marife olmadığı için O‟nun sıfat
âyetlerinden olduğu söylenemez. Böyle bir yorum te‟vil değildir. Te‟vil ayetin mânâsını
bilinen mânâsından baĢka bir mânâya çekmektir.139
Sâbûnî bu isbatlardan sonra zeyno ve ondan etkilenerek aynı Ģeyleri söyleyen Dr.
Fuzan‟a sorar Bu selef imazalarının hepsi bu âyetin mânâsını bilmiyorlar mıydı ? Onu
Ģiddet ve sıkıntı idye tefsir ettikleri zaman dalalet ve bidat içerisinde mi oluyorlar ? Eğer
sahabe ve tabiin dalâlet üzereyse kim hayırlıdır? gibi sorular yönelterek ne kadar câhil
olduklarını beyan eder.
Zeyno ve doktor fuzun Ģöyle derler “Sâbûnî hadisin sonunu naklederek (... her
mümin erkek ve kadın Allah‟a secde eder.” Âyetin tefsiri olan baĢını tefsir etmemesi ne
gariptir ? ve onun “sak” tan maksadı (Allaha sığınırım) gerçeğini örtüp onu bulunduğu
durumun tersine göstermek ve nakil mevzuunda bir hiyanetliktir.” Diyen Dr. Fuzan bu
çirkin iğrenç tahammül edilemez Ģeyle beni suçlamadan önce keĢke taberî tefsirine bir
baksaydı ve Taberî tefsirinin bu konuda ki görüĢlerini bilseydi diyerek zeyno ve Dr.
Fuzan‟ı cehaletle itham ederek gerekli cevabı vermiĢtir.
Sâbûnî Ruhu‟l-meani isimli tefsirinde Alusinin görüĢünü de aktarır. “ Bir kısım
tefsirciler âyetteki (sak) dan kasdın Allah (cc) „ın bacağı olduğu görüĢüne tabi oldular.
Oysa 140
diyerek böyle diyenlere kızarak gerçeği ortaya koyduğunu belirtir.
137
Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.11
138 Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.12
139 Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.12
140 Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.14
76
Ayrıca ibn-i Cevzi‟nin za‟dil mesir Fi Ġlmi-t Tefsir isimli eserinde ve Kasimi‟nin
mehasinit-Te‟vil‟inde yine Seyyid Kutub‟un Fi Zilal‟inde benzer Ģekilde Sâbûnî „yi
doğrulayan ve mesnettikleri yalanlayan pasajları Sâbûnî eserine almıĢtır.141
AnlaĢılan odur ki Sâbûnî kendi bulunduğu ortam içerisinde özellikle vehabiliğin
resmi mezheb kabul edildiği Arabistanda biraz farklı düĢünen insan konumundadır.
Tenkitlerdeki zâhirici yaklaĢımından anlaĢılıyor. Ve maturidi ve eĢariyi savunmasıylada
ibn-i Teymiye taraftarlarına ters düĢmüĢ gözükmektedir. Böyle oluncada Sâbûnî selef-i
âlimlerine karĢı olan ve modern tefsirci olmakla bazı çevrelerde dıĢlanmıĢtır. Bu çevreler
Sâbûnî hakkınada karalama ve yıpratma faaliyetlerinde bulunmaktadır. Bunlardan sözcü
olarak Zeyno ve Dr. Fuzun gibi kimseler olduğu anlaĢılmaktadır.
Sâbûnî konulara hakim ve akıllı hareket ederek onların peĢinden gidip sahip
çıktığı Teymiye ve selefin görüĢleriyle cevap vererek haksız eleĢtirilerin haksızlığını
ortaya koymuĢtur.
Sâbûnî „nin savunmasından anlaĢıldığına göre bunun tefsir kitapların ve hadislere
hakim dirâyetli bir müfessir olduğu anlaĢılmaktadır.
2.Ġftiraya Cevap
Tenbihat kitapçığının sahibi Sâbûnî‟nin tefsirinde batıl bir kıraâti anlattğını iddia
ediyor. Allah (c.c.) âyetinde “La tahrucûhunne min buyûtihinne vela yahrucne illa
enye’tîne bi fahişetin mübeyyinetin”
“Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana onları evlerinden çıkarmayın.
Kendileri de çıkmasınlar”142
mânâsındaki âyetin “illa ennehu yefhaşne aleykum” Ģeklinde
batıl bir kıraât rivâyet ettiği suçlamasında bulunmuĢtur.143
Safvetü‟t-Tefâsir „e baktığımızda Sâbûnî , önce âyetin mânâsını açıklamıĢ sonra
fahiĢe nin zina mânâsına gelebileceğini söylemiĢ ve bu konuda ibn-i Abbas‟ın , ibn-i
Mesud‟un Mücahid‟in ve Ġkrimenin bu görüĢte olduğuna dair bir dip not çıkartır.
Ardından Teshil isimli eserden bir örnek verir. En son olarak da bu görüĢlerini
destekleyen kıraât-i de aktarır. “illa ennehu yefhaşne aleykum”
dipnot olarak da yine “et-Teshil bi Ulumit’Tenzil” eseri gösterir.
141
Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.16
142 65 Talak : 1
143 KeĢfu‟l Ġftiraat s.118
77
Sâbûnî bu kıraât yüzünden tenkid edilir ve batıl bir kıraâti nasıl rivâyet edersin
diye suçlanır.
Bu suçlamaya Ģöyle cevap verir: “ Bu kıraât batıl değildir. Ancak o mütevatir
kıraâtların dıĢındadır. Kariîlerin terimsel açıdan değerlendirmesine göre Ģaâz kabul edilir.
Aslı olmayan batıl bir kıraâtla sahabi ve tabbiinden bazıların okuduğu kıraâtlar arasında
fark vardır. Bu kıraât‟ı aĢereden değil Ģaz kıraâtlardandır. O da zayıf bir ihtimaldir.
Tenbihat kitabının sahibinin iddia ettiği gibi batıl değildir. Bu kıraâtı tefsircileirn çoğu
zikretmiĢtir. Ġbn-i Atiyye , Muharrir „ül Veciz‟de ,Ebu Hayyan Bahari‟de, Ebu‟s-Suud
tefsirinde, ġevkani Fethul Kadir „de daha bir çok âlim de tercih ettiği mânâyı
kuvvetlendirmek için zikretmiĢlerdir. Tefsircilerin metodu; sözü, mütevatir olmayan
kıraâtlarla pekiĢtirmektir. Übey ibn-i Kaab Bakara 197. Âyette , Ġbn-i Kesîr Maide
sûresinde Kıraâtül yemin bahsinde 144
olduğu gibi bir çok âlim Ģâz kırrarları
kullanmıĢlardır. Bu kıraâtların mütevatir bir okuyuĢ olmadığı kesindir. Merfu hükmünde
sahâbenin tefsiri veya en azından haberi vâhiddir. Bu Ģâz kıraâtı Ġbn-i Kesîr tefsirinde
zikrettiği zaman yanılıp dalalete mi düĢmüĢ ? yoksa dini bir konuda basiret sahibi mi ?
Selefi salihinin büyük üstadlarına karĢı (r.a.) sefihlikten câhilce bir yaklaĢımdan ve dil
uzatarak ileri geri konuĢmkatan Allah‟a sığınırım. Okuyucu Taberî ,Beydavi, ġevkani,
Alusi, Ġbn-i Kesîr gibi kaynak tefsirlere ulaĢırsa bu eserlerde mütavatir olmayan bir çok
kıraât görecektir. Beni dalalet ve ĢaĢırmıĢlıkla suçlayan Tenbihat yazarı onlarada mı aynı
hükümle hükmedecek ?” 145
Sâbûnî eleĢtirileri bu Ģekilde cevapladıktan sonra yine onların câhilliğini zikredip
neden selefî tefsircilerin görüĢlerine bir göz atmadı diyerek münekkidleri suçluyor
ediyor.
3.Ġftiraya Cevap
Yine Zeyno‟nun bir tenkidi de Ģu âyetin “İnnallahe vemalaiketehu yusallune
alennebiy ya eyyuhellezine amenu sallu aleyhi vesellimu teslima” tefsirinde Sâbûnî „nin,
görüĢlerini desteklemek için Savi‟nin Ģu sözüne müracat etmesini bir dalalet olarak
belirtmesidir.
“Allah ve melekleri peygambere çok salat ederler. Ey müminler siz de ona
salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” ĠĢte bu sebeple Hz. Muhammed
144
Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat s.18-19
145 Bkz KeĢfu‟l Ġftiraat s.19
78
(s.a.v.) rahmetlerin kaynağı ve tecellilerin menbaı olmuĢtur. Savi‟nin bu sözünün Ģirk
olduğunu dolayısıyla Sâbûnî‟nin de bunu nakletmekle Ģirke düĢtüğünü söyler.
Sâbûnî ise suçlamayı kabul etmez. Savi‟nin sözünün öncesine ve sonrasına
bakılsaydı o mânânın çımayacağı anlaĢılırdı. Diyerek cevap verir. Safvetü‟t-Tefâsir de
geçen Ģekliyle 146
bu sözün Ģirk içermediğini anlatır.Allah Resulunun “Ancak ben hidâyet
dağıtan bir rahmetim” hadisini ve Kur-an „da geçen: “ ancak seni alemlere rahmet olarak
gönderdik.” Yine Kur-an „da ey Muhammed insanlara ve cinlere ve bütün yaratıklara sen
rahmetsin.” BuyrulmuĢtur. Bu âyet ve hadislere bakılırsa Savi‟nin sözü daha nakıs ve
indirgenmiĢ bir sözdür. Kesinlikle Ģirk ifadesi değildir. ġeklinde cevaplamıĢtır.
Sabuni, Zeyno „nun ifade ettiği gibi Ģeyh Savi‟nin sözünde Ģirk olmadığını , hele
Savi‟nin sözünden dolayı kendisinin„nin hiç mi hiç suçlanamayacağını belirtir. Sâbûnî: “
Bu olsa olsa ne söylediğini bilmemezlik ve âlimlerin sözünü yanlıĢ anlamadır.”147
diyerek kendisini savunur.
4.Ġftiraya cevap:
“Gale ya iblisu ma menake en tescude lemma halaktu biyedî”
“Rabbi ona dedi ki benim bizzat yarattığım kimseye secde etmekten seni alı
koyan nedir”148
Burada Sâbûnî „ye iki el ifadesini te‟vil ederek hata ettin diye bir suçlama
gelmiĢtir. Sâbûnî ise bu bir hata değil selefin görüĢlerini benimsemedir. Ben
ZemahĢerinin görüĢlerini aktardım diye kendisini savunurken Ģunu da ekler.”Ġtiraf edeyim
ki cümlenin açıklanmaya ihtiyacı var Ģöyle denmeliydi: “Babasız ve annesiz iki elimle
zatım için yarattığım...” safvet‟in son baskısında meali bu Ģekilde değiĢtirdim. Ama en
doğrusu selefin görüĢüdür.
146
Safvet,c.2,s.536
147 KeĢfu‟l Ġftiraat s.23
79
5.Ġftiraya Cevap:
Zeyno Sâbûnî „yi bu seferde hızır (a.s.) „a velidir. Nebi değildir dediği için
eleĢtiriyor. Sâbûnî ise Ģöyle cevap veriyor: “ Bu mesele ilim erbabınca ihtilaflıdır. Bir
kısmı onu nebi olarak görüyor. Ġbn-i Teymiyenin de içinde bulunduğu büyük bir kısmı da
Allah‟ın velilerinde birisi olarak görüyor.”149
diyerek ve böyle ihtilaflı bir konuda veli
yada nebi diyenin dalalet ve bidatla suçlanmasının mümkün olamayacağını belirtiyor.
Ayrıca Sâbûnî cumhurun görüĢüne uyduğunuda vurguluyor. Ġbn-i Teymiye, Ġbn-i Kesîr,
Suyuti gibi zatların Hızır (a.s.) „ı bir veli ve âlim bir zat olarak zikrettiklierini belirtir.
150Zeyno daha da ileri giderek Sâbûnî „nin veli nebiden büyüktür dediğini söyleyerek
iftiralarına devam eder. Sâbûnî: “Bu iftiradan Allah‟a sığınırım kitaplarım ortada bulup
getirsin”151
diyerek kendini savunur.
6.Ġftiraya Cevap:
Yazar Zeyno Yusuf sûresi 52. Ve 53. Âyetlerinin Züleyha‟ya ait olmasına
rağmen Sâbûnî Hz Yusuf (a.s.)‟a ait olduğunu söyleyerek yanıldığını iddia etmiĢtir.
Biz de Safvet‟te ki o bölümü inceleyerek Sâbûnî „nin isabet ettiği kanaatine
vardık. Esas yanılan Zeyno‟dur.
Sâbûnî kendi ifadeleriyle yanılmadığını bu ayetin Hz.Yusuf‟un ifadesi olduğunu
uzun uzun izah edip Zeyno‟nun iddialarını çürütmüĢtür. Biz burada bu uzun izahları
zikretmek istemiyor ve kendi eserlerine havael ediyoruz.152
7.Ġftiraya Cevap:
Muhammed Zeyno, Sâbûnî „yi “Ölü kabirdeyken iĢitir görür hisseder sözünün yanlıĢ
olduğunu söyleyerek tenkit eder ve der ki hadisi Ģerifte “ġüphesiz ölü insanların
ayaklarının sesini iĢitir.” Buyrulduğunu ve ölünün iĢitmeden baĢka bir Ģey
148
38 Saad:74
149 KeĢfu‟l Ġftiraat, s.24
150 KeĢfu‟l Ġftiraat, s.26
151 KeĢfu‟l Ġftiraat, s.29
152 bkz. KeĢfu‟l Ġftiraat s.30 ve Safvet, c.2,s.56
80
yapamayacağını belirterek Sâbûnî „nin ölüyü görme, hissetme gibi sıfatlarla vasıflayarak
dalalete düĢtüğünü söyler.
Sâbûnî ise Zeyloya ithamlarının aksini ispatlayarak cevap verir. ġu âyet ve
hadisleride delil gösterir.
“Dünyadan ayrılanların önünde artık diriltilecekleri güne kadar bir berzah
vardır.”153
iĢte bu berzah elemi görmenin iĢitmenin, zorluk ve mutlulukların olduğu,
normal yaĢadığımız hayattan farklı bir hayattır. Ya cennet bahçesi yada cehennem çukuru
gibi olacağını nebiler nebisi haber vermiĢtir.
“Onlar sabah akĢam ateĢe karĢı getirilirler kıyamet koptuğunda da hayd i firavun
hanedanını en Ģiddetli azaba sokun denir.” Bu âyet kabir azabına iĢaret eder. Sabah akĢam
ateĢe getirilip sokulan firavun ateĢi hissetmiyorsa ozaman azabın faydası nedir. Azab
bedene ulaĢmıyorsa o zaman azabı bedenin dıĢında kefen ve kabrin kendisi mi çekiyor
?154
Hadisi Ģerifte Ģöyle rivâyet edilmiĢtir “ ġüphesiz ölülere kabirlerinde azab edilir
ve hayvanlar onların sesini iĢitir.”155
“Müslim‟in Sahihin de Nebi (s.a.v.) „nin Ģöyle dediği rivâyet edilmiĢtir. S izin
kefenleyip birbirinizi defnetme iĢiniz olmasaydı, kabir azabını iĢitmeniz için Allah‟a
yalvarırdım.” 156
“Buhari ve Müslim Sahihlerinde Nebi (s.a.v.)‟in Ģöyle dediğini rivâyet ederler
“Kul kabre konulupta yakınları ondan uzaklaĢırken kabirde ki ölü onların ayakalrından
çıkan sesleri iĢitir. Ġki melek gelerek ölüyü oturturlar ve ona Ģöyle derler : Muhammed
denilen kimse hakkında ne diyorsun ? Mümin Ģöyle cevap verir Ģahadet ederimki o
Allah‟ın kulu ve resuludur. Ona hemen Ģöyle denir sen cehennnemdeki yerine bak Allah
bu azap yerini senin için cennetten bir yere çevirdi. Nebi (a.s.) kul cennet ve
cehennemdeki iki makamını birden görür buyurmuĢtur. Kafir ve münafığa gelince Ģöyle
derler ben Muhammed (s.a.v.) hakkındad bir Ģey bilmiyorum. Ġnsanların söylediği bir
sözü iĢitir bende ona uyup söylerdim der. Münker ve nekir tarafından demir tokmakla
153
23 Müminun:100
154 KeĢfu‟l Ġftiraat , s.34
155 KeĢfu‟l Ġftiraat, s.35 (Tefsir-i Kebirde hasen bir senedle rivâyet edilmiĢtir.)
156 KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.35 (Müslim, Terğip ve Tezhip 4/361)
81
ense köküne bir vurulur ki hemen bir çığlık atar o nu ins ve cinnin dıĢındaki ölüye yakın
olan bütün mahluk iĢitir. (Tu bilemedin ve diyemedin) ” 157
Bu âyet eve hadislerden anlaĢılanı ve cumhuru ulemanın görüĢlerini de nakleden
Sâbûnî bu nakillerle de kendi görüĢünü destekler. Zeyno‟yu ise sefihlik ile suçlar ve ona
Ģöyle hitap eder “ sen münker ve nekirden demir tokmağı yeyince ancak uyanırsın) 158
bu
ağır bir hakarettir.
Konuyla alâkalı tartıĢmalı bir mevzuu olan ruh beden meselesini uzunca anlatan
Sâbûnî ibn-i Teymiye, Ġbn-i Kesîr, Ayni ve Ehli sünnet ulemasının ittifak halinde
oldukları görüĢü ve aynı meyanda ki kendi görüĢünü anlatır. Biz yine kendi eserine havale
ediyoruz.159
8.Ġftiraya Cevap
Yazar Zeyno Sâbûnî‟yi Ģöyle suçluyor: “Sâbûnî Tefsirinin ilk sayfasında
bazısı mevzu olan dört hadisle kitabını süslemiĢ, o hadislerin tahricinin hepsi hatalı ilim
talebesine gizli kalmaz v.s.” gibi Ģeylerle eleĢtirilerini yöneltiyor.160
Sâbûnî bu eleĢtiriye “Be adam Allah‟tan korkmaz mısın? Allah hasedi, su‟i zannı,
iftirayı etmemiĢ mi ki bir zata söylemediği Ģeyi nisbet ediyorsun” diyor ve iĢin aslını izah
ediyor. Hasan Abbas ġerbitli‟nin ismiyle basılan bir safvet baskısında mukaddemeye o
hadisleri koymuĢlar ve benim ismimle de çıkmadı zaten. BaĢkasının yazdığı ifadelerden
neden beni sorumlu tutuyorsun diye .161
Yine de Hasan Abbas ġerbitli beyin koyduğu
hadisleri inceleyerek hiçte Zeyno‟nun iftirasın sebep olacak ölçüde olmadığını ortaya
koymuĢtur.
9- Ġftiraya Cevap
bu sfer de Sâbûnî, Kur‟ân‟da (seci)vardır dediği için suçlanıyor. Belağat kısmında
zikredilen “seci‟murassa” kelimesi tenkit ediliyor. Zeyno Kur‟ân‟da seci yoktur diyor.
Sâbûnî ise seci‟nin bir bedi terimi olduğunu, dilcilerin ve beyan ilmiyle uğraĢan
âlimlerin beyan ettiği gibi, o fasılaların bir harf üzerinde muvafık olmalarıdır. arAplar
157
KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.35 (Umdetu‟l-Kari, 8/204)
158 KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.39
159 KeĢfu‟l Ġftiraat ,s.40
160 keĢfü‟l Ġftiraat
161 keĢfü‟l Ġftiraat
82
nesirlerinde Hatipler hutbelerinde kullanmıilardır. Kur‟ân da Arap üslubuyla nazil
olmuĢtur. “Efendimiz kendiini zorlayarak seci yapanlara kahinlerin kardeĢidir." ”demiĢ
ama bu Kur‟ân‟daki secinin olmaması mânâsına gelmez ve kendini savunur. Bu kounu
safvetin belağat bölümünde iĢlenmiĢtir.
10- Ġftiraya Cevap
Yazar Zeyno Kur‟ân‟da (mecaz)‟in ve istiarenin varlığını inkar ediyor. Dr. Fuzan
da “Allah‟ın Kelamı‟nı hakikate hamletmeliyiz mecaza değil. Istiare ve mecaz Kur‟ân‟ın
yüce makamına uygun düĢmez” diyerek aynı Ģekilde eleĢtiriyor.162
Sâbûnî ise cevaben delillerini sıralıyor ve bu eleĢtirmenlere de ĢaĢkınlığını
belirtiyor. Onları Kur‟ân‟ı bilmemek ve iftira etmekle suçluyor.
Allah Kur‟ân‟ı apaçık Arap Lisanıyla indirmiĢ olduğunu belirterek aynı mânâdaki
âyeti de zikrediyor: “Biz anlayıp düĢünmeniz için onu arapça bir kuran kıldık163
Bir çok dilin kendisinden hali olamayacağı TeĢbih, temsil istiare kinaye, mecaz
v.b. üslubu ve sanatları en tabi olarak Kur‟ân‟da kullanılmıĢtır. Bunu inkar eden arapçayı
da Kur‟ân‟ı da bilmiyor diyerek tepkisini gösterir. Aynı zamanda Kur‟ân da bu bu
sanatların varlığının delillerle isbatlıyor.164
11-Ġftiraya Cevap
Burada yazar Zeyno Safvet‟üt Tefsirin birkaç yerinde ifade ve tercüme hatalarına
dikkat çekmiĢ. Sâbûnî ise yapmıĢ olduğu hataları itiraf ederek kabul etmekle beraber
bunların eleĢtirilmeye ve ağır suçlamalara sbep teĢkil etmediğini ifade etmiĢtir.
12-Ġftiraya Cevap
Yazar Zeyno, Nebi (sav)‟in miraç gecesinde rabbini görmesi mevzuunda
Resulullah‟ın Allah‟ı gözüyle gördüğüne delil yoktur diye iddia etmiĢ.
Sâbûnî bu konuda Ģunları söylüyor: “Bu konu ihtilaflıdır. Ihtilaflı konular bu hatalı
bu doğru diye kesip atılamaz. IĢ Zeyno‟nun inandığı gibi olsaydı sahâbe, tabiin ve
162
KeĢfü‟l-Ġftiraat.
163 43 Zuhruf:3
164 keĢfü‟l Ġftiraat
83
müctehid imamlar ihtilaf etmezdi.”165
Bu bilgilerle beraber birkaç sahabinin görüĢlerini
de serdeder.
Ibn-i Abbas, Enes, Urve b. Zübeyr ve Ġbn-i Abbas ve talebelerinin görüĢü ve ehli
sünnetin imamı Ahmet b. Hambel‟in görüĢü Ģöyledir: “ġüphesiz Nebi (sav) miraç
gecesinde Rabbini görmüĢtür.166
Hz. AiĢe Ġbn-i Mesud: “Allah Resulü Rabbini
görmemiĢtir.”derler.167
Yine her iki gurupunda delillerini sıralayan Sâbûnî kendisininde
bu görüĢlerden en sağlamını tercih ettiğini anlatır.
13- Ġftiraya Cevap
Yine Zeyno tenkitlere devam ediyor. Safvette geçen istihza kelimesinin yanlıĢ
te‟vil edildiğini ve bu te‟vilin caiz olmadığını iddia ediyor. “Allahu yestehziubihim ve
yemudduhum fi tuğyanihim ya’mehun”
Ayrıca Zeyno, bu kelimelerin yani istihzayı, aldatma ve mekir kelimeslerini
Allah‟a nisbet etmemiz gerektiğini, çünkü Allah kendisini öyle vasıflandırdığını ve Allah
Resulünün de aynı kelimelerle kendini nitelediğini bundan dolayı teĢbih-i nefyederek
hakiki mânâsında kabul edilmesinin gerektiğini söylüyor.
Sâbûnî bunlara Ģöyle cevap veriyor:
1-“ Nakıs sıfatları Allah‟a nisbet edemeyiz. Hadiste de Allah Resulü “Hayırın
hepsi sendedir, Ģer ise sende yoktur.” BuyurmuĢtur. Yine “Onlar Allah‟ı unuttu, Allah da
onları” diyemeyiz. Unutkanlık Allah‟ta olamaz. Aksi halde sıfatlarında eksilme olur.”168
2-“Ġstihza, mekr, suhiryye, hıda kelimelerine gelince: Benim vardığım mânâ, Ġbn-i
Abbas, Ġbn-i Kesîr ve taberînin de vardığı mânâlardır. Zeyno beni dalaletle suçluyor ama
acaba bu büyük âlimlerin hangisini hepsini mi dalaletle suçluyor.”
165
keĢfü‟l Ġftiraat
166 KeĢfü‟l-Ġftiraat.
167 KeĢfü‟l-Ġftiraat.
168 KeĢfü‟l-Ġftiraat.
84
14- Ġftiraya Cevap
Zeyno Ģu âyeti Sâbûnî‟nin yanlıĢ te‟ville açıkladığını iddia ediyor. “Sümmesteva
ilessemai” 169
Sâbûnî Ģöyle cevap veriyor: “Yazar Zeyno naslarla arabın üslubunu birbirinden
ayıramıyor. Her istiva kelimesi ona göre yükselmek ve oturmak mânâsına geliyor. Bu
apaçık bir hatadır. ġu “Sümmesteva alessema” 170
,“Sümmesteva ilessema” 171
iki âyetteki
istiva kelimeleri aynı mânâda değildir. Zeyno bunu ayırt edemiyor. Ona göre inci ile arpa
arasında fark yok.“Sümmesteva ilessema” Burada Allah semayı yaratmaya yöneldi
kastetti. Bu fiil “ila” harfi ceri ile geçiĢli hale geliyor. “Sümesteva alel arş” burada ise
Allah Celaline uygun olarak arĢa yükseldi, oturdu bu iki âyetteki mânâ farkını anladın
mı? Yoksa aynı mânâda olduklarında ısrarlı mısın?”172
diyerek Zeyno‟nun eleĢtirisine
cevap veriyor.
15. Ġftiraya Cevap:
Muhammed Zeyno Sâbûnî „yi “Nebiler vesveseye maruz kalır” ifadesiyle suçluyor
ve kendisi Ģeytanın nebilere vesvese ile musallat olamayacaklarını eğer musallat olursa
nebilerde ki ismetin kalkacağını bununda yanlıĢ olacağını idda ediyor.
Sâbûnî de: Vesvesenin ismete bir tesirinin olmayacağını, ,ismetle zıt düĢmeyeceğini bazı
zamanlar nebilerin de vesveseye maruz kaldıklarını âyetlerle isbat ederek gerekli cevabı
veriyor. Hz. Adem (a.s.) gibi nebilerin vesveseye maruz kaldıkları Kur‟ân da
belirtilmesine rağmen yazar Zeynonun böyle bir yanılgıya düĢmesini cehaletle görmüyor.
Safveti güzel okusa anlardı diyor. 173
16.Ġfitraya Cevap
Zeyno, Sâbûnî nin batıl bir kıssa yı naklettiğini iddia ediyor. O da sâlabe bin hatib
kıssası: Allah resulüne: Allah‟a dua et beni malla rızıklandırsın der ve onunla alâkalı Ģu
169
2 Bakara:29.
170 7 Araf:54.
171 2.Bakara:29
172 KeĢfü‟l-Ġftiraat
173 Safvet c.2,s.294
85
âyet nazil olur. “Onlardan kimi de Allah‟a Ģöyle kesin söz vermiĢlerdi “Eğer Allah bize
lutfundan verirse biz de mutlaka zekat ve teberru da bulunacak ve elbette iyi insanlardan
olcağız.”174
Sâbûnî buna cevap verirken yine Zeyno‟nun cehaletine hükmediyor. Ve diyor ki :
“Zeyno bu Salebeyi bedre katılmıĢ meĢhur Salebe bin Hatip zannederek beni suçluyor.
Oysa birazcık safveti okusaydı böyle olamadığını bir münafıktan bahsedildiğini
görecekti.”175
17.Ġftiraya Cevap:
Zeyno, “ve huve maakum eynema kuntüm” tefsircilerden naklettiğim bu âyetin mânâsına
itiraz ediyor. “ O nerede olursanız olunuz (sizi gözetler amelinize Ģahttir .) Sizinle beraber
dir.”176
Bu mânâyı Bahru‟l Muhit sahibi, Kurtubi, Beydavi de veriyor. Zeyno ise
dirâyetsiz bir Ģekilde câhilane iddialarda bulunuyor. O kadar câhil ki otorite kabul ettiği
ibn-i Teymiye‟nin de fetvalar isimli eserinde bu mânâda izah ettiğini bilmiyor diyerek
cevabını veriyor.
18.Ġfitraya Cevap
Zeyno “ İnni cailun fil ardı halifehtun” bu âyetin tercümesinde Sâbûnî „nin Ģöyle
dediğini “ Yeryüzünde benim hükmümü uyuglayacak bir halife yaratacağım o da
Ademdir....” vb. Ģekilde yanlıĢ olduğunu söylüyor. Sâbûnî ise bu mânâları Taberîden
naklettiğini, hem böyle mânâ vermenin yanlıĢ olmadığını izah eder.
ĠĢte Sâbûnî bütün bu iftiralara uzun uzun cavaplar verir Zeyno „nun önemli
uyarılar diye “tenbihatun hâmmetun” isimlendirdiği aslı astarı olmayan iftiraalar olarak
kabul eder bunlar seraptır der. Susuz kimse oraya varınca hiçbir Ģey bulamıyor Ģeklinde
ifade eder.
Bu suçlamalar on yıl önce yazılmasına rağmen neden bu zaman kadar bekletilip
sonra yayınlandığını da ĢaĢkınlıkla karĢılayan Sâbûnî bunun planlı bir karalama
kampanyası olduğunu belirtir.Yine Zeyno nun tenbihat isimli kitabında sık sık görüĢlerine
yer verdiği Dr. Fuzan fikirlerini ayrı bir kısımda yani son kısımda cevaplayan Sâbûnî
174
Tevbe:75
175 Safvet c.1,s.551
176 KeĢfu‟l Ġftiraat s.67
86
onlara Ģu âyeti okur: “Allah ve Resulunu çirkin iddia ve davranıĢlarıyla inictenlere Allah
dünyada da ve ahirette de lanet etmiĢ ve onları zelil eden bir azap hazırlamıĢtır. Mümin
erkekler ve mümin kadınlara haksız yere kötü söz ve hareketleri ile eziyet edenler, bir
iftira ve aĢikar bir günah yüklenmiĢlerdir.”
Ayrıca Safvet‟üt-Tefâsir ve metodu hakkında Ezher üniversitesi hocalarından
birinin- isim vermiyor- yorumlarını öğrendiğini ve Menar‟ül-Ġslâm isimli bir dergide
makalenin neĢredildiğini (1405 h.) bildiren Sâbûnî ona da gereken cevabı verir.
Makalede Sâbûnî „nin bir çok metodu birbirine karıĢtırdığı iddia ediliyor. Sünni
metodu, mutezile metodu ve tarihselliğin birbirine karıĢtırılması söz konusu ediliyor.
Ayrıca Sâbûnî nin yaptığı muhtasarlar eleĢtirilerek muhtasar etmenin cinâyet olduğu
belirtiliyor. Sâbûnî ise muhtasar etmenin faydalarını Ġbn-i Kesîr‟in Ġntisar‟ının giriĢinde
yedi noktada beyan ettiğini ve tarihte bir çok ulemanın bunu yaptığını hatta Ebu
Hayyam‟ın kendi tefsrinin Ġhtisarını yaptığını, Ġbn-i Cevzi, Ġbn-i HiĢam, ZemahĢeri gibi
bir çok zatın aynı Ģeyi yaptığına delil getiriyor.
Ayrıca Sâbûni belâgâtla , dille alâkalı yerleri ZemahĢeri‟nin tefsirinden aldığını ve
bunu Safvet‟e mutezilenin girmesi ile bir ilgisinin olmadığını belirtiyor.
Gördüğümüz kadarıyla Sâbûnî‟nin , her tefsircinin yapabileceği ufak tefek hatalar
dıĢında ciddi bir hatası görünmüyor. Ayrıca tenkit edenlerin dediği gibi kasti hiçbir Ģey
yok ve itikadi ve ameli hiçbir sapıklık ve delâletle suçlanacak tarafı görülmemektedir.
Aksine Kur‟ân ve hadislere vakıf özellikle selefin tefsirifini çok iyi bilen ve günümüzde
ki tefsirciler arasında en çok eser ortaya koyan ve en fazla görüĢlerine müracat edilen
geçmiĢ ve gelecek arasında bir köprü kuran Mutezile,Vehhabi anlayıĢlarına takılmadan
Ehli Sünnet‟in en kuvvetli savucunularından mümtaz bir Ģahsiyettir. Değerli bir âlimdir.
87
C) RAVAĠU’L-BEYAN’DAKĠ TEFSĠR METODU
Ravaiu‟l Beyan toplam 70 dersten müteĢekkil bir tefsir kitabıdır. Eserde
Kur‟ân‟ı Kerîm‟deki ahkâma dair olan bazı âyet‟i Kerîmeler ilmi konferanslar
Ģeklinde ele alınmıĢtır. Her bölümü derli toplu bir konudan oluĢan bir tefsir
çalıĢması olması yönüyle tefsir alanında bir ilk sayılabilir. Bu derslerde yepyeni bir
usül kullanılmıĢ, kolaylık ve akıcılığı esas alan bir yol takip edilmiĢtir. Eserin
tanziminde ise derin bir altyapı ve araĢtırmanın beraberinde oldukça ince bir tertip
göze çarpıyor. Zamanımızın akademik metodolojisinden ve teknolojisinden de
yararlanılarak yazım ve basımı gerçekleĢtirilen Ravaiu‟l Beyan‟ın konu seçimi ve
sıralamasının oldukça baĢarılı olduğu gözlenmektedir. Bu format sayesinde
okuyucuya anlama noktasında kolaylık sağlanmıĢ ve konular kendi içerisinde ara
bölümlere ayrılmak sûretiyle de zihnî planda hazımları rahat hale getirilmiĢtir.
Bu bölümlerin her birinde önce konunun ismi, ardından ilgil i âyetler
zikredilmiĢ ve sonra da bu âyetler on ana baĢlık altında incelenmiĢtir.
1. Lafzî Tahliller
2. Ġcmalî mânâlar
3. Nuzül sebepleri
4. Âyetler arasındaki bağlantılar
5. Kıraât Ģekilleri
6. Ġrap çeĢitleri
7. Tefsir incelikleri
8. ġer‟î hükümler
9. Alınacak dersler
10. TeĢri hikmetler.
88
Ayrıca kimi yerlerde bu baĢlıklar yer değiĢtirmiĢ kimi yerlerde de yanlıĢ
yazıldığı olmuĢtur. 39 ve 49 uncu bölümlerde“Ma türĢidü ileyhi‟l-Kerîmetü”
baĢlıkları yerine yanlıĢlıkla “vechü‟l irtibat” diğerine “Et-Tahlilü‟l-Lafziyyu”
yazılmıĢ. 66 ıncı derste de “Sebeb-i Nuzül” yerine ise “Vucuhû‟l-Îrab” yazılmıĢtır.
Bazen de sebeb-i nuzûlü önce, münasebat‟ü ayati lahikati ve sebakiti‟yi sonra
zikrediyor, tıpkı 23, 56 ve 73 üncü derslerde olduğu gibi. Bazen de 4, 30 ve 40 ıncı
derslerde olduğu gibi münasebet önce sebep sonra zikrediliyor.Zannediyorum Sâbûnî
mânânın daha net anlaĢılması için böyle takdim ve tehir etmiĢtir. Normal Ģartlarda bir
âyetin iyi anlaĢılması için önce sebebi nuzül zikredilir o âyetin önce ve sonraki
âyetlerle münasebeti verilir ve öyle Ģerhlere girilir. Tefsir camiasında kabul gören yol
budur. Ancak bunca eser yazmıĢ bir âlimin metodunda da bir hikmet vardır diye
düĢünüyoruz.
ĠĢlenen konular ve ele alınan âyetler dolayısıyla fıkhi konular da Kur‟ân‟ı
Kerîmin baĢtan sona olan tertibine göre sırayla ele alınmıĢtır. Ġlk olarak Fatiha sûresi
iĢlenmiĢ sonra sırasıyla Bakara, Ali Ġmran ve Nisa sûrelerindeki âyetler ele alınmak
sûretiyle sıraya uygun olarak tasnif edilmiĢtir. Ancak Fatiha sûresi diğer derslerden
farklı iĢlenmiĢ, sûrenin fazileti, istiaze ve besmele üzerinde durulmuĢtur.
Yukarıda belirttiğimiz on ana baĢlığı ve onun tefsirinde izlemiĢ olduğu
metodu muĢahhas olarak ortaya koymaya çalıĢalım.
Öncelikle konunun temelini oluĢturan âyetlerin sıralanmasıyla baĢlanıyor
derse ve ardından da on ana baĢlık altında konuya giriliyor.
1. Lafzî Tahlil (et tahlilü‟-l-lafzi)
Bu baĢlığı taĢıyan kısımlarda tefsirine giriĢilen âyeti Kerîmelerdeki bazı
mübhem, muğlak ya da mücmel kelimelerin, diğer müfessirlerin ve filologların
(dilbilimcilerin) söz ve görüĢlerinden de istifade edilerek vuzuha kavuĢturulması
yoluna gidilmiĢtir. Lafzî tahlilleri yapılmıĢtır.
Sâbûnî‟nin bir âyetin tefsirine baĢlamadan önce ilk olarak o âyette geçen
garip yahut mânâsı kapalı sayılabilecek kelimeleri okuyucunun zihninde belli
kavramları Ģekillendirecek yönde izah etmiĢ olmakla, konuya temelinden baĢlayıp
89
sürekli farklı açılımlara giden bir metot uygulamıĢ olmaktadır ki, böyle kademeli bir
takibe lügat aĢamasından baĢlamak isabetli bir anlatım ve öğretim yöntemi kabul
edilebilir. Zira kelime ve terkipleri, kavram ve deyimleri bilinmeyen bir disiplin
kolay öğrenilemez ve öğretilemez.
2. Âyetin Siyak ve Sibakı ile Ġrtibat yönü (Vechül Ġrtibat Beyne‟l -Ayati‟s-
Sabika vel-Lahika)
Bu bölümde, tefsiri yapılan âyetin veya âyetlerin kendilerinden önceki ve
sonraki âyetlerle olan münasebeti ortaya konmuĢtur. “tenasuhül -âyât ve‟s suver”
ismiyle bilinen ve Kur‟ân ilimleri içinde mühim bir yeri olan ve Kur‟ân‟ı gerek parça
ve gerekse bütün olarak anlamada yardımcı olan bu ilim dalından gereğince istifade
edilmiĢtir.
3. Ġcmali Mânâ
Bu kısımda âyeti kerîmelerin anlamları gâyet veciz bir Ģekilde verilmiĢtir.
Sâbûnî‟nin “icmali mânâ” baĢlığı altında kaleme almıĢ olduğu mânâlar,
yorumdakilerle hemen hemen örtüĢmektedir. Sanki geniĢletilmiĢ b ir meal yahut gâyet
veciz bir Ģekilde derlenmiĢ özlü bir tefsir niteliğindedir. Öyle ki eğer burada özlü
olarak ifade edilen anlatımlar Ravaiü‟l-Beyan‟ın tümünden seçilip ilgili âyetlerle
beraber bir kitap haline getirilse, tefsir ekolleri içerisinde baĢlı baĢına bir ekol olan
icmali tefsirler sınıfına güzel bir örnek teĢkil edebilir.
Bilindiği üzere icmali tefsir : sûrelerin tertibi gözetilerek uygun parçalar
halinde mânâlarının özlü olarak tefsir edilmesi ve âyetlerdeki murad -ı ilahi olan
maksadların en anlaĢılabilir bir Ģekilde derli toplu olarak kısaca ifade edilmesi
demektir. Ġcmali tefsirler tefsiri tercemelere yani mânâyı esas olan tercemelere çok
benzemektedirler. Bu tarzla yapılan yorumlar ise günümüzdeki radyo ve televizyon
programlarında yapılan tefsir derslerine uygun bir özelliklik taĢımaktadır.
Bilindiği gibi sahabi dönemi tefsirlerinin en önemli özelliği âyetlerin icmali
mânâlarıyla yetinerek Kur‟ân‟ın, hidâyete bakan yönüyle meĢgul olmaktı. Bu ise
Kur‟ân‟ı yaĢamanın ve insanların hidâyeti noktasında gayretin önemine dikkat çekme
açısından önemlidir.
90
Bu bölümde “ey iman edenler” “ey müslümanlar” gibi hitap cümlelerinin
bulunması sanki bir vaazı ve konferansı çağrıĢım yaptırıyor. Böylece eserdeki ilmi
üslubu edebi bir çizgiye çekiyor. Zaten konferanslar Ģeklindeki eseri bu haliyle
kendisinin yeni bir tarzıdır. TV programlarının da çokluğu düĢünülürse Sâbûnî‟nin bu
tarza iyice alıĢtığı gözlenir, Sâbûnî‟nin en bariz özelliği sadelik ve anlaĢılabilir bir
üslubla tefsir yapmasıdır.
4. Nuzül Sebebi (Sebeb-i Nuzül)
Bu bölümde iniĢ sebebi bulunan âyetlerin hangi olay üzerine indiğini yani
sebebi nuzülü zikredilmiĢtir. Bilindiği üzere nuzûl sebebi ya Rasulûllaha yöneltilen
bir sual ya da meydana gelen bir olay üzerine olmuĢtur. Bu bilgiler de bize
rivâyetlerle ulaĢmıĢtır. ĠĢte bu bölümde en güvenilir rivâyetler kaynaklarıyla beraber
zikredilmiĢtir. Ancak kaynak olarak hadis kaynaklarına bağlı kalınmamıĢ, diğer tefsir
kitaplarından da alıntılar yapılmıĢtır. Kaydedilen rivâyetlerin hangi sahabiden geldiği
bazen zikredilmiĢ, bazen de “rivâyet edildi ki” Ģeklinde meçhul bir sîğa
kullanılmıĢtır.
5. Kıraât ġekilleri (Vucuhü‟l Kıraât)
Kıraât ilmi, Kur‟ân ilimleri arasında ilk teĢekkül eden ilimlerdendir. Tefsir
ilminin doğmasında ve geliĢerek müstakil bir ilim haline gelmesinde kıraât ilminin
büyük rolu olmuĢtur. Kıraât ilmi, yedi harf üzere nazil olan Kur‟ân‟ın okunuĢunda bir
kolaylık ve ezberlenmesinde bir rahatlık temin etmektedir.
Bu bölümlerde, derste tefsiri yapılan ahkam âyetinde, mütevatir ve meĢhur
kıraâtlere göre farklı okuyuĢlar varsa, onlar belirtilmiĢtir. Akabinde bu farklı
okuyuĢların mânâya kazandırdığı farklı anlamlar üzerinde durulmuĢtur.
Ayrıca bu baĢlık altında maddeler halinde yer alan bilgiler bütünüyle
“âyetlerin kıraâtle tefsiri” Ģeklinde bir değerlendirilmeye de alınabilir.
6. Îrab ġekilleri (Vûcûhü‟l-Îrab)
Bu kısımda tefsiri yapılan âyetlerin “Îrabül-Kur‟ân” ilmi noktayı nazarından
ele alınmıĢ ve îrabı yapılmıĢtır. Safvetü‟t Tefâsirde böyle bir bölüm olmamasına
91
rağmen, Revâiu‟l-Beyânda mevcut olması, hükümlerin anlaĢılmasında îrabın ciddi
tesiri olduğundandır diye düĢünüyorum. Îrabı yapılan âyetlerin, kelime veya
terkiplerinin cümle içerisindeki yerleri, Ģekilleri, harekeleri ve bunlara bağlı olarak
kazandıkları mânâlar ve vurguladıkları mânâlar tespit edilmiĢtir.
7. Nükteler-Tefsir Ġncelikleri (Letaifü‟T-Tefsir)
Her konferansın giriĢinde birinci olarak zikredilen ve konunun temelini
oluĢturan âyet-i Kerîmeler : 1. Latife, 2. Latife Ģeklinde sistematik olarak parçalara
bölünmüĢ sonra bunlardaki murad-ı ilahinin ne olabileceği ve bunları nasıl
anlamamız gerektiği üzerinde durulmuĢtur. Ayrıca birçok görüĢün zikredildiği geniĢ
bir çerçevede ele alınmıĢtır.
Ayrıca âyetlerin tefsiri sırasında ortaya çıkan bazı latifeler, sırlar, belâgât ve
ilmi nükteler kaydedilmiĢtir.
8. ġer‟î Hükümler (el-ahkamü‟Ģ-Ģer‟îyye)
Ele alınan âyetlerde fıkıhçıların çıkarmıĢ oldukları hükümler serdedilmiĢ ve
delilleriyle beraber verilmiĢtir. Sonra bu deliller arasında tercihlerde bulunulmuĢ,
tutarsız ve zayıf delillerin yanlıĢ noktaları izah edilerek okuyucunun gözleri önüne
serilmiĢtir.
Konular 1. Hüküm, 2. Hüküm, 3. Hüküm Ģeklinde parçalara bölünerek soru -
cevap tarzında bir sistemle iĢlenmiĢtir. Eserin toplamında baĢtan sona 364 hüküm
mevcuttur.
9. Âyetlerden Çıkartılan Özlü Dersler (Ma Turşidü ileyhi’l-Âyetü’l-Kerîme)
Bu bölümde Sâbûnî maddeler halinde Kur‟ân‟ın süzülmüĢ usaresi
diyebileceğimiz veciz gerçekleri ortaya koymuĢtur. Bu âyet bana ne diyor? sorusunu
sürekli zihinde tutan müslim yahut gayri müslimlere tez elden ulaĢtırılan bu pasajlar
kitabın özü konumundadır. Bu özlü gerçeklere ulaĢıncaya kadar yapılan tüm
çalıĢmalar adeta bu kısma ulaĢmak için yapılan zorunlu basamaklar gibidir.
92
10. TeĢri Hikmetleri (Hikmetü‟t-TeĢri)
Bu fasılda, âyetlerin delâlet ettiği hükümlere dair teĢride gözetilen bir takım
hükümler bir takım hakikatler dile getirilmiĢtir. Bu kısmı çok orijinaldir. Çünkü
genellikle hukuk kitaplarında hükümlerin hikmetinden bahsedilmez. Oysa iĢin illet ve
hikmet yanı insanların çoğunluğunu teĢkil eden avam halk tarafından bilinmeyen
kısımlardır. Bu kapalılık ise insanların hukuka olan genel kabulünü olumsuz olarak
etkilemektedir.
Burada Sâbûnî; insanlar, Allah‟ın emirlerine ihtiyaç hissetsinler, sevip
arzulasınlar ve onlara bir kurtarıcı bir simit gibi sımsıkı sarılsınlar diye böyle bir
bölüm oluĢturmuĢ diye düĢünüyoruz.
Ravaiu’l Beyan’in Rivâyet Ve Dirâyet Yönü:
Ġçinde yaĢadığımız Ģu zamânâ kadar yapılan tefsir çalıĢmalarına Ģöyle bir
bakıldığında özellikle ilk dönemlerdeki bir kısım tefsircilerin ağırlıklı olarak rivâyeti
esas aldığı, diğer kısmının da rey‟i esas aldığı görülmektedir. Hatta bu farklılığın
“rivâyet ve dirâyet” olmak üzere iki ekolü netice verdiği bilinmektedir.
Bu iki ana ekol arasında Revâiu‟l-Beyân‟ın ahkam âyetleri tefsiri olması
itibariyle mutlak dirâyet tefsirleri ve onun da bir Ģubesi olan fıkhi tefsirler içerisinde
mütalaa etmemiz mümkündür. Ġncelememiz neticesinde sonuç olarak onun, dirâyet
merkez olmak kaydıyla sahasında varsa rivâyetleri de içeren iki buudlu bir tefsir
olduğu kanaatindeyiz. Yani dirâyet ve rivâyeti mezceden bir fıkhi tefsirdir.
Eserinde, Kur‟ân‟ın Kur‟ânla, Kur‟ân‟ın sünnetle ve Kur‟ân‟ın sahâbe ve
Tabiin kavilleriyle gibi tefsiri gibi metotları kullandığı ve yine Nâsih -Mensûh, siyak,
sibak, zâhir-batın gibi tefsir ilimlerini vukufiyetle kullanmıĢ olduğu ve derin bir
kaynak taraması yaptığı hemen göze çarpmaktadır.
Sâbûnî‟nin önceden beri tartıĢılagelen bazı mevzulardaki görüĢleri irdeleyip
tercihte bulunması, belli noktalara yönlendirmesi bu tefsi rin en önemli yönlerinden
birini oluĢturmaktadır. Çünkü insanların zihnindeki dağınıklığı giderip soru
93
iĢaretlerini silip esas metnin anlaĢılmasını, metnin ortaya çıkmasını sağlamıĢ,
okuyucuyu gereksiz fazlalıklardan kurtarmıĢtır.
Sâbûnî Kur‟ân‟ın sadece ahkam âyetlerini ele almıĢ, bütün bir Kur‟ân‟ı
yorumlamamıĢtır. Bir mevzudaki bütün âyetleri de alsaydı konulu tefsir çalıĢmasına
bir örnek teĢkil ederdi ancak tertîbî sıra takip edip kısmî ahkam âyetleriyle derslerini
iĢlemesi buna imkan vermemektedir.
Diğer taraftan Kur‟ân‟ın bütününü göz önüne alarak istikra metodunu
kullandığını da rahatlıkla söylebiliriz.
Bu çalıĢmasıyla Sâbûnî ameli ve fıkhi-hukuki konularda doyurucu bir eseri
önümüze koyduğunu söyleyebiliriz.
Son olarak Ravaiu‟l Beyan‟da kullanılan dil üzerinde durmak istiyoruz. Zira
müfessir Sâbûnî‟nin Safvet‟üt Tefâsir‟inde de gördüğümüz aynı suhuletli dili bu
tefsirinde de görüyoruz. Kolay akıcı bir üslup ifadeleri fakid, iğrak, gereksiz itnab
veya aĢırı icazından âzude olarak yalın, safvetü‟t-Tefâsir, basit fakat yerli yerinde
kullanılan kelimelerden kurulmuĢ anlamlı cümleler, ibarelerde zihni zorlamayan bir
televvün(renklilik) görülmektedir. Kısaca akıcı, kolay bir üslupla ele alınmıĢ bir
eserdir.
Ġçindeki konu sıralaması Ģu Ģekildedir: Fatiha sûresindeki Ģer‟î hükümler,
sihrin Ģeriattaki yeri, Kur‟ânda nesh meselesi, namazda Kâbeye yönelme, Safa ile
Merve arasında say etme, Ģer‟î ilimleri gizlememe, temiz Ģeylerin mübah, pis Ģeylerin
haram oluĢu, kısas hükmünün insanlara hayat veriĢi, orucun müslümanlara farz oluĢu,
savaĢın meĢruiyeti vs.den oluĢan 7 konferans mevcuttur.
94
D. TEFSĠRĠNĠN KAYNAKLARI
ġeyh Sâbûnî‟nin, Kur‟ân‟ı Kerîm ve sahih sünnetin insanların dünya ve ahiret
hayatlarına faydalı olacak, ıĢık tutacak, gerek ibadetlerine teĢvik gerek iman ve
ihsanda derinleĢme ve gerekse dünya hayatında mutluluğu yakalama adına en özlü ve
dolambaçsız bir metot takip ettiğini söylemiĢtik. Aynı Ģekilde eser lerinde güveni
kıran, insanlar nazarında değer kaybetmiĢ hiçbir zayıf kaynaktan da alıntı
yapmamıĢtır. Gösterdiği kaynaklar ehli sünnet velcemaat tarafından kabul edilmiĢ
cumhurun tasdikini almıĢ güvenilir kaynaklardır. Genellikle bütün dünya
müslümanlarının rahatlıkla tanıyabileceği meĢhur eserlerdir. Sâbûnî‟nin en belirgin
yönünü, meĢhur tefsircilerin eserlerini yeni bir versiyonla insanlığın hizmetine
sunmak olduğu göze çarpmaktadır. Çünkü bu kaynak eserleri sırayla muhtasar ve
tahkik etmeye devam etmektedir.
1. Tefsir Kaynakları:
Sâbûnî yararlandığı kaynakları dipnotlarda ve Ravaiu‟l -Beyan isimli
tefsirinin sonunda göstermiĢtir. Biz en meĢhurlarını burada zikredelim.
- Muhammed bin Cerir et-Taberî (Vef.H 350) Camiü‟l-Beyan Fi Tefsirül-
Kur‟ân
- Celaleddin Abdurrahman es-Sûyûti (Vef.H 911) Ed-Dürül-Mensur Fit-
Tefsir-i bil Me‟sur
- Muhammed b.Yusuf bin Ebu Hayyan el-Endülüsi (v.H 745) El-Bahrül-
Muhit
- Muhammed b.Ömer ez-ZemahĢeri (V.H 538) keĢĢaf
- Ebul Fidâ Ġsmail bin Amr Ġbn-i Kesîr (V.H 7749 Tefsirü‟l-Kur‟ân‟il Azim
- Muhammed bin Ebi Kurtubi (V.H 671) El-Camiü‟l-Ahkamü‟l-Kur‟ân
- Abdullah el-Beydâvi (V.H 685) Envarü‟l-Tenzil
-Abdullah bin Ahmet en-Nesefi (V.H 701) Mederikü‟t-Tenzil ve Hakayık-ı
Te‟vil
95
- Fahreddin bin Ömer er Razi (V.H.606) mefatihü‟l Gayb Tefsir -i Kebir
- Muhammed b.Muhammed et-Tahevi (Ebussuud Efendi) (V.H.952) ĠrĢadü‟l-
Akl-ı Selim
- Muhammed ġerbani el Hatip (V.H.977) Es-Siracü‟l-Munir
- Abdullah bin Muhammed el-Hazin (V.H.741) Lübabü‟t-Te‟vil Fi Meaniü‟l
Tenzil
- Ahmed bin Ali er Razi el Cassas (V.H.370) Ahkamü‟l-Kur‟ân
- Muhammed bin Abdullah el Endülüsî (V.H.543) Ahkamü‟l-Kur‟ân li
Ġbnü‟l-Arabi
- Seyyid Muhammed b.ġükrü el-Âlusi (V.H.1270) Ruhü‟l-Meani
- Cemaleddin el-Kasimi (V.H.1332) Mehasin et-Te‟vil
- Ebul Ferec Ġbnü‟l-cevzi (V.H.597) Zadü‟l-Mesir Fi Ġlmü‟l-Tefsir
- Sıddık Han (V.H.1281) Fethü‟l Beyan
- Seyyid Kutup (V.1367) Fi Zilal-i Kur‟ân
- Vahidi – Esbabu‟n – Nuzûl
96
2. Hadis Kaynakları
Sâbûnî tefsirde gösterdiği hassasiyeti hadiste de göstermiĢ ve Ġsraili haberler
ve zayıf hadislerden kaçınmıĢtır. Dipnotlarında belirttiği hadis kaynakları sağlam
kaynaklardır. Ayrıca bazı hadisleri tefsir kitaplarından da almıĢtır. Hadis rivâyet
ettiği baĢlıca kaynaklar Ģöyledir;
Muslim
Ġbn-i Ebi Hâtim
Ġbn-i Mâce
Tirmîzî
Buhâri
Ahmed bin Hambel
Hâkim
Beyhâki
Enes bin Mâlik
Ebu Dâvud
Nesâî, gibi sahih kaynaklardır.
97
SONUÇ
Son dönem müfessirlerinden hala hayatta olan – allah uzun ömür versin –
Sâbûnî, çocukluğu, yetiĢmesi, eserleri ve tefsir metodu üzerinde genel mânâda bir
küçük çalıĢma yaptık.
Muhammed Ali es-Sabuni Suriyelidir.Çocukluğunda iyi bir aile terbiyesi
almıĢ ve iyi bir eğitimden geçmiĢtir.Orta öğrenimini Halepte yapmıĢ,kendi
devresinde Ģehir birinciliğiyle mezun olmuĢtur. Sabuni‟nin babası ġam Emevi
camisinin önemli Ģeyhlerindendir.Ġsmi ġeyh Cemil‟dir. Babası, Sabuni‟ye, dini
ilimlerle mücehhez hale gelinceye kadar bizzat hocalık yapmıĢtır.Üniversite eğitimi
için Mısır Ezher‟e gitmiĢ. Ezher üniversitesini de iyi bir derceyle bitirmiĢtir.Daha
sonar Suudi Arabistan Melik Abdülaziz Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak
çalıĢmaya baĢlamıĢ. Bir sure sonar da Mekke‟i Mükerremede bulunan Ümm‟ül Kura
Üniversite‟sine geçmiĢ ve burada çeyrek asır öğretim görevliliği yapmıĢtır.
Türkiye‟yi ve Türkiye insanını çok seven hocamız, kerimesini bir türk
genciyle evlendirmiĢtir. Bursa‟nın yalova ilçesinde yazlık bir evi vardır. Yazları
burada geçiren Sabuni,evinin bulunduğu mahalleye bir de cami yaptırmıĢtır.
Kendisiyle Yalova‟daki bu evinde görüĢme imkanı bıldum. Sohbeti esnasında, tabii
güzelliği mükemmel, oksijeni bol, ormanlık ve yemyeĢil bu mekanın, te‟lif
çalıĢmaları için çok uygun bir mekan olduğunu ifade etmiĢti.
Üniversitede hocalık yaptığı yıllarda, düzenli ve sürekli te‟lifaatta bulunmak
suretiyle otuzbeĢi aĢkın, çok kıymetli eserler vermiĢtir. Birçok eseri fakültedeki
öğrencilerine sunduğu konferanslarından ve derslerinden müteĢekkildir.Eserleri tefsir
ağırlıklı olup fıkıh. hadis gibi temel islami konularda da te‟lifaatları
vardır.Sabuni‟nin eserleri incelendiğinde,eğitimciliği göze çarpar.
Sabuni, üniversitedeki hocalığı esnasında, Arabistan‟ın genel fikri
yapısınaaykırı görüĢlerinden dolayı çok rahatsız edilir. Baskılara boyun eğmeyen
98
Sabuni üniversiteden istifa eder.Bundan sonar te‟lif iĢine daha bir ağırlık verir. Ġçinde
bulunduğumuz bu yıllarda da yeni yeni eserler vermeye devam etmektedir.
Muhammed Ali es-Sabuni‟nin tefsir alanında bir birinden kıymetli eserler
vermiĢtir. Saffet‟ut-Tefasir, Ravaiu‟l Beyan fi Tefsir-i Ayati-l Ahkam minel
Kur‟an,Kabesun min Nuri‟l Kur‟an-il Kerim,Et Tıbyan fi Ulumil Kur‟an,Muhtasar‟u
Ġbni Kesiir.Tahkik‟u Tenviril ezhan min tefsir-i Ruhil Beyan, Muhtasar‟u Tefsir-i
Taberi, Fethu‟r-Rahman bi KeĢfi ma Yeltebisü fi Suver-il Kur‟an bunlardan belli
baĢlılarıdır. Bununla birlikte hadis ve fıkıh alanında da kıymetli eserleri vardır.
Eserlerine bakılarak denebilir ki Sabuni, tefsirciliğinin yanında hadis ve fıkıh
alanında da yetkin bir islam alimidir.ÇağdaĢlarına gore hayli eseri bulunan Sabuni,
yazdığı eserlerinin dıĢında , tanınmıĢ büyük müfessirlerin eserlerini özetleyerek
ihtisar etmiĢ ve tahkik etmiĢtir. Bu çalıĢmalarıyla da alanında ne kadar vukufiyet
sahibi olduğunu ortaya koymuĢtur.
Eserlerinin tanziminde derin ve mükemmel bir altyapı, iyi bir araĢtıırma,
oldukça ince bir tertip göze çarpar. Zamanın akademik , metedolojik, teknolojik
geliĢmelerinden de yararlanarak yazım ve basımı gerçekleĢtirilen eserlerinin güzel ve
baĢarılı olduğu gözlenmektedir.
ÇalıĢmamızın ikinci bölümünde ise Sabuni‟nin Kur‟an ilimleri hakkındaki
düĢünce ve görüĢlerine yer verdik.Sabuni tefsiri kısaca Ģöyle tanlmlar: „Kur‟an ı
açıklayan ilme tefsir ilmi denir‟der. Yine :‟Ġnsanlar Kur‟an -ı sabah akĢam okosalar da
tefsiri yapılmadığı sürece Kur‟an-ın hazinelerine,incilerine ulaĢamazlar‟. Diyerek
tefsirin gerekliliğine vurgu yapar. Özellikle Et Tıbyan fi Ulum‟il Kur‟an isimli
kitabında Tefsir, te‟vil tercüme,Kur‟an-ın mucize oluĢu,sebebi nüzül,Kur‟an da
tedric,sünnet vahiy iliĢkisi,yedi harf yedi kıraat meselesi gibi konuları ele almıĢtır.
Biz de bu bölümde müellifin bu konolardaki düĢüncelerini özet olarak vermeye
çalıĢtık. Yine Ravaiul beyan isimli eserinde ele aldığı nasih mensuh meselesinide bu
bölümde değerlendirdik.
Sabuni‟nin Kur‟an ilimlerine dair konuları izah Ģekli cumhura uygunluk
arzeder.Müellif klasik anlayıĢın dıĢına çıkmamak kaydıyla kendi anlayıĢına en uygun
99
izah ve tarifleri tercih etmiĢtir. Ancak sünnetin konumu ve yedi harf kunularında çok
tatmin edici olmadığı kanaatindeyim.Alakalı bölümden bakılabilir.177
Üçüncü bölümde ise Sabuni‟nin tefsir metodunu ele aldık.Bunun için tefsir
sahasında meĢhur olmuĢ iki temel tefsir kitabından faydalandık.Bunlar: Saffet‟üt
Tefasir ve Ravaiul Beyan fi Tefsir-i Ayat‟il Ahkam min el Kur‟an isimli iki tefsir
kitabıdır.
Saffet‟üt Tefasir denildiğinde aklımıza klasik tefsir kitapları denilen Kur‟an
ın baĢtan sona tam bir tefsiri gelir.Diğer ahkam tefsiri ise, Kur‟an ın baĢtan sona
ahkam ayetlerinin tefsiridir. Fıkhi konularla alakalı ayetleri konu konu ele almĢ, bu
Ģekilde yetmiĢ konuyu tefsir etmiĢtir.
Bunların dıĢında Kabesun min Nur‟il Kur‟an-il Kerim, El Ġtkan fi Ulum‟il
Kur‟an gibi bir çok eserinden de yararlanarak tefsir alanındaki görüĢlerini ve tefsir
metodunu ortaya koymaya çalıĢtık.
Saffet‟üt Tefasir Sabuni‟nin en önemli tefsir kitabıdır.Üç cilt olan eser,
selefin en meĢhur tefsirlerinin özeti mahiyetinde dir. Müellif ayetleri izah ederken
konuyla alakalı diğer ayetleri, hadisi Ģerifleri ve sahabenin görüĢlerini serdettikten
sonra selefin görüĢlerini de sıralamıĢ ve birini tercih etmiĢtir. Her ne kadar rivayet
tefsiri gibi görünse de bizzat kendisi dirayet tefsiri olduğunu söylemiĢtir.
Müellif ayetleri tefsir ederken kendine özgü bir yol izlemiĢ. Önce surenin
takdimini yapmıĢ, ayetler arasındaki münasebetleri belirtmiĢ, kelimelerin lugat
manalarını vermiĢ, varsa sebebi nuzulünü aktarmıĢ sonra da ayetleri tefsir
etmiĢtir.Ayetlerin açıklanmasından sonar belagatı üzerinde durmuĢ ve fevait
bölümüyle bitirmiĢtir. Hemen her dersi bu Ģekilde iĢlemiĢtir. Sabuni uzun sureleri
birçok bölümlere ayırarak her bölümü zikredilen tertip üzere iĢlemiĢtir. Bölümler
halindeki bütün dersleri aynı metotla ele almıĢtır.
Muhammed Ali Es Sabuni Sffet‟üt Tefasirde akıcı, sade ve edebi bir dil
kullanmıĢtır. Ayetlerin en ince ayrıntılarına varıncaya kadar izah etmeden ziyade,
muhatabını irĢad etme, hidayet yollarını gösterme, Kur‟anı ve yüce yaratıcıyı
177
Bu çalıĢmanın ikinci bölümü, Sünnet-vahiy iliĢkisi s.54 veYedi harf yedi kıraat s.61
100
sevdirme gibi hedefleri olduğu görünmektedir. Ancak bu eserini tenkit edenler de
olmuĢtur. Dr. Fuzan ve Muhammed Zeyno isimli iki akademisyenin ağır eleĢtirilerine
maruz kalmıĢtır. Hatta bu eleĢtiriler hakaret ve küfür boyutuna dayanmıĢtır.Sabuni
bütün bu tenkit ve eleĢtirilere cevaben „KeĢf‟ul Ġftiraat fi Risalet‟it Tenbihaat Havle
Kitab‟ıs Saffet‟it Tefasir‟ ismli kitabını yazmıĢtır. Bu eserinden anlaĢıldığına göre
onsekiz noktada eleĢtirilmiĢ ve hepsini maksatl bulmuĢ ve bunların iftira olduğunu
kendince isbatlamıĢtır.
Ravaiul beyan ise Kur‟an-ı Kerimin bütün ahkam ayetlerini konu konu ele
alan iki ciltlik bir ahkam tefsiridir. Belli bir konudaki bütün ayetleri ele
almamaktadır. Böyle olsaydı „Konulu Kur‟an Tefsiri‟ diye adlandırılırdı.Sabuni bu
eserinde Fatihadan baĢlayarak sırası gelen ahkam ayetlerini kono konu ele almıĢtır.
Bu eserde de ele alınan konuların bir metodu vardır. Önce konunun ism
konulmuĢ sonra ayetler serdedilmiĢ ve sırayla on ana baĢlık verimiĢtir. Bunlar: Lafzi
tahliller, icmali manalar, nüzül sebepleri, ayetler arasındaki bağlantılar, kıraat
Ģekilleri, irap çeĢitleri, tefsir incelikleri, Ģeri hükümler, alınacak dersler, teĢri
hikmetleri gibi konular sistematik olarak iĢlenmiĢtir.
Müfessirin ahkam ayetlerini ele alırken kullandığı meto t ile genel tefsir
çalıĢmasındaki-Saffet gibi- metot birbirinden farklıdır. Her ikisinde de ayrı bir
güzellik vardır.Ahkam tefsirine fıkıh adesesinden bakarak muhatabın ihtiyaç
duyabileceği yönleri baĢlık yapmıĢtır.
Konulu tefsir çalıĢmalarına örnek ve aĢama olacak olan fıkhi tefsir de yazan
Sabuni bu yönüyle de bir ilke imza atmıĢtır.
Sabuni bir ayeti veya bir kelimeyi izah ederken,öncelikle o mevzuda diğer
müfessirlerin görüĢlerini izah etmiĢ ve onlardan alıntılar yaparak zenginleĢtirmiĢtir.
Ayetin varsa baĢka ayetlerle tefsirini yaparak Kur‟an-ın Kur‟an‟la tefsir edilmesi
metodunu kullanmıĢtır.Ayrıca siyak sibak metodunu da kullanarak ayetleri anlam
bütünlüğü içinde ele almıĢtır. Varsa sebebi nuzülü mutlaka zikretmektedir.Mevzu ile
ilgili hadisleride vererek „Kur‟anın hadisle tefiri‟ metodunu kullanır.Sabuni‟nin
belkide en önemli özelliği, bütün bunları zikrederken konuyu gereksiz alıntı ve
görüĢlerle boğmamıĢtır.Okuyucuyu yoracak gereksiz teferruatlara
101
girmemiĢtir.Ayetlerin ilmi, edebi, akli, mucizevi vs. Nükteleri varsa onu mutlaka
nazara vermiĢtir. En avamdan en havassa kadar herkesin anlayabileceği bir sadelikte
yazmaya özen göstermiĢtir.
ÇağdaĢlarına gore hayli eseri bulunan Sabuni, yazdığı ihtisar ettiği ve
tahkiklediği eserleriyle tefsir dünyasında ağırlığını hissettirmiĢtir.
Rivayet ve dirayet metodunu mezceden ve kendine özgü bir metod uslubu
bulunan Sabuni, tefsirini gereksiz fazlalıklardan uzak, kısa ve özlü olarak yazmıĢtır.
Selefi tefsir kaynaklarına neredeyse hıfzeder derecede vakıf olan Sabun i,
hadis ve edebiyat alanında da ilmi derinliğe sahiptir.
Sabuni ehli sünnet çizgisinde olmakla beraber ehli sünnetin dıĢındaki
tefsircilerden de istifade etmesini bilmiĢtir. Bu eserlerden alıntılar yapmakta bir
sakınca görmemiĢtir. Bununla beraber yapmıĢ olduğu alıntıları çoğunlukla meĢhur ve
güvenilir kaynaklardan dipnot göstererek yapmıĢtır.
Ehli sünnet ve-l cemaat çizgisinde, insanın hidayetini ve okuyucuların
Kur‟an dan azami bir Ģekilde yararlanmasını eseas alan Sabuni, basit,kolay anlaĢılır
ve fasih bir dille kaleme aldığı eserleri, Kur‟an talebelerinin el kitabı niteliği
taĢımaktadır.
Kur‟an-ın maksatlarını kavrayarak doğru ve özlü olarak anlatan müellifimiz,
akıcı bir uslup kullanmakla ve konuları sistematik bir Ģekilde ele almasıyla
okuyucuya zevk vermektedir.
Bu çalıĢmamızla az da olsa tanıtmaya çalıĢtığımız Muhammed Ali es Sabuni,
inĢaallah daha fazla insanlar tarafından tanınır, okunur ve daha nice eserler te‟lif eder
temennisindeyim.
102
BĠBLĠYOGRAFYA
Alusi, Ebi‟l-Fazl ġihabü‟d-Din Seyyid Muhammed, Ruhü‟l-Meâni, Daru‟l
Fikir, Beyrut, 1987
Akdemir, Hikmet,Belagat Terimleri Ansiklopedisi,Nil Yay. Ġzmir 1999.
Aydemir, Abdullah, Tefsirde Ġsrailiyyat, Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı
Yayınları, Ankara, 1979
Ayıntâbî, Mehmet Efendi, Tibyan Tefsiri, Akpınar Yayınevi, Ġstanbul,
1988
Bilgin, Beyza,Elli Bin Yıllık Bir Gün,Akit Yayıncılık,1992, Ankara.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Kur‟ân‟ı Kerîm‟in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri,
Bilmen Yayınevi, Ġstanbul, tarihsiz
Buhari, Ebu Abdullah Muhammet Bin Ġsmail, El Cami-us Sahih,(Sahihi
Buhari), El Mektebül Ġslamiyye,Mekke,H. 1345.
Cebeci, Suat, Bilimsel araĢtırma ve yazma teknikleri,Alfa yay.
Ġstanbul,1997.
Cerrahoğlu, Ġsmail, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 1995. Tefsir Tarihi, 1,2. Fecir Yayınevi, Ankara, 1996
Cerrahoğlu, Ġsmail, Tefsir Tarihi, Fecir yayınevi,Ankara,1996.
Demirci,Muhsin,Tefsir Usulü Ve Tarihi,Marmara Ünv. Ġlahiyat Fak. yay.
Ġstanbul,1998.
Ebu Hayyan, Muhammed bin Yusuf Endülüsi, Bahrü‟l-Muhid Dûru‟l-
Fikir, Beyrut, 1992
Eren, ġadi, Kur‟ân‟da Gayb Bilgisi, IĢık Yayınları, Ġzmir, 1995
103
Ez-Zehebi, Muhammed Hüseyin, Et-Tefsir vel-Müfessirun, Mısır,
1976
Güngör,Mevlüt, Kur‟an AraĢtırmaları,Bayrak Matbası,Ġstanbul,1996.
Ġbn-i Cevzi, Cemaluddin Abdurrahman bin Ali, Zadül Mesir, Beyrut,
1987
Ġbni Manzur,Lisan ul Arab-il Muhit,Darul lisan i,l Arab,Beyrut, Tarihsiz.
Ġbn-i Kesîr, Tefsirü‟l-Kur‟âni‟l-Azim, Kahraman Yayınları, Ġstanbul,
1992
Kesikoğlu, Osman, Kur‟ân‟ı Kerîm Bilgileri, Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 1993
Kılıç, Sadık, Mitoloji Kitab-ı Mukaddes ve Kur‟ân‟ı Kerîm, Nil
Yayınları, Ġzmir, 1993.
KırbaĢoğlu, M. Hayri,Ġslam DüĢüncesinde Sünnet, Fecir
Yayınevi,Ankara,1993.
Kocakaplan, Ġsa. Edebi Sanatlar,MEB Yay.Ankara,1992.
Koç, Mehmet Akif, AiĢe Abdurrahman ve Kur‟ân Tefsirindeki Yeri, ġule
Yayınları, 1998
Kurtubi, Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmet Enseri, Camiü‟l-Ahkam‟il
Kur‟ân, Beyrut, tarihsiz
Kutub, Seyyid, fi Zilali‟l-Kur‟ân, Dûru‟Ģ-ġark, Beyrut, 1992
Mevdudi, Ebu‟l-Ala, Tefhimü‟l-Kur‟ân, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 1986
Nesefi, Abdullah bin Ahmet bin Muhammed, Tefsirü‟n-Mesefi, Kahraman
Yayınları, Ġstanbul, 1984
Razi, Ġmam Fahruddin, Tefsir-ül Kebir ve Mefatihü‟l-Gayb Daru‟l-
Kutübü‟l-Ġlmiyya, Beyrut, 1990
104
Sabuni, Muhammed Ali, Et-Tabsiyr ma fi Kitab it Teali min et Tenvir
Nagdün Ġlmiyyün li Kitab i Teallim li Dr. Ebu Zeyd, Darü‟Ģ-ġuheba, Mekke,1993
Sabuni, Muhammed Ali, El-Fıkhi-Ģ-Ģer‟i el Müyesser, Darül-Kur‟ân‟il
Kerîm, Beyrut, 1998, 5.Cilt
Sabuni, Muhammed Ali, KeĢfü‟l-Ġftiraat, Fi Risaleti‟t Tenbihat Havle
Kitab-ı Safvetü‟t –Tefâsir, Daru-Ammar, 1989
Sabuni, Muhammed Ali, Min Kunuzü‟s-Sünneh, Dersaadet, 1970
Sabuni, Muhammed Ali, Muhtasar-ı Tefsir-i Ġbn-i Kesîr, Mektebetü‟l
Cidde, Beyrut, tarihsiz
Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir, Dersaadet, Ġstanbul, tarihsiz
Sabuni, Muhammed Ali, Cerimetü‟r-Riba, Durû‟l-Kur‟ân‟il-Kerîm,
Beyrut, 1998
Sabuni, Muhammed Ali, Et- Tibyan Fi Ulumi‟l-Kur‟ân, Alemü‟l-Kitab,
Beyrut, 1985
Sabuni, Muhammed Ali,El-Hedyin-Nabeviyi‟s-Sıhih Fi Salati‟t-Teravih,
Darü‟s-Sâbûnî, Mekke, 1987
Sabuni, Muhammed Ali,En Nübüvveh vel-Enbiya, Alemü‟l-Kûtub, 1985
Sabuni, Muhammed Ali,Es Sunneti‟n-Nebeviyyetü‟l-Mutahharah,
Davetül-Hak, Mekke, H.1417.
Sabuni, Muhammed Ali, Hareketü‟l-Arz ve Deveranühe, Duru‟l-Kalem,
Beyrut, 1991
Sabuni, Muhammed Ali, Ravaiü‟l Beyan fi Tefsirü‟l-Ayati‟l-Ahkami
Mine‟l Kur‟ân, Dersaadet, Ġstanbul, tarihsiz .
Sabuni, M. Ali, El Fıkhu‟s Seriu‟l Müyesser,Ahkamus Salaat, Ahkamus
Sıyam.....,Daru‟l Kur‟an‟il Kerim, Beyrut,1998.
105
Sabuni, M. Ali, Ez Zevacul Ġslami el Mübekker,DaruĢ ġüheba ,
Mekke,1993,
Said Havva, El-Esas Fit tefsir, Darusselam, Kahire, 1991.
Serin, Rahmi, Peygamberimizin Çok EvleniĢi Etrafında Uydurulan Bazı
ġübhe ve Batıllar,Petek yay. Ġstanbul,1983.
Serinsu,Ahmet Nedim,Kur‟an ın AnlaĢılmasında Esbabun Nuzülün Rolü,
Suyuti, Celalüddin, El Ġtkan Fi Ulumil Kur‟an,Matbaatüs
Sakafiyye,Beyrut,1973.
ġengül, Ġdris, Kur‟an Kıssaları Üzerine, IĢık Yayınları, Ġzmir, 1994 .
Taberi, Ebu Cafer Ġbni Cerir, Camiul Beyan an Te‟vilil Kur‟an, Darul
kitabul arap,Beyrut,1992.
Ulutürk.Veli,Kur‟an-ı Kerim Allh‟ı Nasıl Tanıtıyor, Çağlayan
NeĢriyat,Ġzmir,1985.
Yazır, Elmalı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, Ebuz -Ziya
Matbaası, Ġstanbul, 1935
Yıldırım, Suat, En Mühim Mesaj Kur‟ân (tercüme), IĢık Yayınları, Ġzmir,
1994
ZemahĢeri,Ebu Kasım Muhammet Bin Ömer,Tefsirul KeĢĢaf,Kahire,1977.
106
ÖZET
Muhammed Ali es Sabuni 1930 yılında Suriye‟nin Halep Ģehrinde dünyaya geldi.
Babası da Halep Ģehrinin alimlerinden olan saygın bir ailenin çocuğudur. Orta
öğrenimini Halep‟te, üniversiteyi El Ezher de tamamlamıĢtır.Daha sonar Mekke deki
Ümmü‟l Kura Üniversitesi‟nde çeyrek asır hocalık yapmıĢtır. ġu anda kıĢları
Mekke‟de yazları Bursa- Yalovada bulunan yazlığında te‟lif iĢleriyle meĢgul
olmaktadır.
Sabuni bir çok alanda otuzu aĢkın kıymetli eser vermiĢtir.Bu eserlerin bir kısmı
kendi te‟lifi, bir kısmı ihtisar, bir kısmı da tahkiklerden oluĢmaktadır. Ancak tefsir
alanındaki çalıĢmalarının ağırlığına bakılırsa, O‟nu bir müfessir diye vasfedebiliriz.
Hem de son dönem müfessirleri arasında en çok eser veren müfessirlerimizdendir.
Sabuni‟nin tefsir alanında en önemli iki eseri olan Saffet‟ü -Tefasir ve Ravai-ul
Beyan‟ı metot olarak inceledik. Sade bir dil,akıcı bir uslup ve anlaĢılır ifadeler
kullanması en belirgin özelliğidir. Gereksiz ayrıntılara girmeden, okuyucuları ,
müfessirlerin,mezheplerin ve rivayetlerin çokluğu içinde boğmadan, doğrudan
maksadı veren bir anlatım metodu kullanmıĢtır. Selefi müfessirlerin en
meĢhurlarının görüĢlerini özetleyerek eserlerine alan Sabuni, geçmiĢte yazılan bütün
tefsir kitaplarına vakıftır.
Ġtikadda EĢari ve Maturidi‟yi savunmasıyla bilinen Sabuni, amelde Hanefi olduğunu
söyler. Ancak eserlerinde mezhepler üstü bir görüntü sergilemiĢtir. Aynı zamanda
sağlam bir ehli sünnet vel cemaat alimidir.
Arabistan‟da bir kısım çevreler tarafından rahatsız edilen Sabuni, çalıĢtığı
üniversiteden istifa etmek zorunda kalmıĢtır. Kendisini eleĢtiren kimselere reddiyeler
yazmıĢ ve onlara gereken cevapları vererek haklılığını isbatlamıĢtır.Kanaatimize
gore Arabistan‟da ki Vehhabi zihniyeti tarafından dıĢlanmıĢtır.
Hayatını eserlerini ve metodunu tanımaya çalıĢtığımız kıymetli Hocamız Prof . Dr.
Muhammed Ali es Sabuni halen hayatta olup yeni yeni eserler vermek üzere
çalıĢmalarını devam ettirmektedir.
107
ABSTRACT
Muhammed Ali es Sabuni was born in 1930 in Aleppo of Syria. He is a child of a
respectful family, his father being one of the scientifics of Aleppo. He completed his
secondary school training in Aleppo, university at el Ezher, Later on he became an
instructor for a quarter of a centuryat Ümmül-Kura Üniversity in Mecca-i
Mükerreme. At presenthe is bury with composing books in winters in Macca,in
summers et his summer house at Yalova- Bursa.
Sabuni gave valuable essays in various fields, exceeding thirty, Souse of these essays
consist of his own Compositions, some are abridged and some are of his
investigations, However when looked at the abundance of his studies on composition
field, we can qualify him as a commentator. He is one of the most important of our
commentators and the one who gave t he most essays among the commentators and
the one who gave the most essays among the commendtators of the recent term.
We examined the most important two essays of Sabuni in interpretation field, Saffet-
üt Tefasir and Ravai-ul Beyan as method. His most indicative characteristics are his
plain language, flowing style and using expressions that can be understood. He has
used a style of explanation without goring in to unnecessary details, without
suffocating the readers in the majority of commentators religious doctrines end
rumors,explaining directly the aim, Sabuni, who took the essay of his most famous
predecessor commentators by summarising their ideas within his essays, is almost
aware of the interpretation books written in the past.
Sabuni, who is known as defending Maturidi and EĢari in belief , says that he is
Hanefi in practice. However in his essays he exhibits a scenery over the religious
doctrines. He is at the same time a scientist of unnis and their society Sabuni, who
was disturbed by some of the circles, resigned from the university. He wrote
refutations to those who criticised him and proved his right fulness by giving the
necessary answers to them. According to our opinion he has been excluded by
Wahhabi mentality in Arabia.
108
Ourvaluable instructor Prof. Dr. Muhammed Ali es- Sabuni whom we tried to
promote his life, essays and method, is still living and continues his studies to give
new essays.