sosyal tarİh ve edebİyat tarİhİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» bu sapma, meselâ, zaman...

10
SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ I I Jacques PROUST Çev. : Bahaeddin YEDİYILDIZ Fikirlerin ve formların tekâmülüyle ilgili olarak ,özellikle ilk iki nokta- dan daha çok, içinde bulunulan maddî ve manevî durumlar ve bunları hazır- layan sebepleri birikirine karıştırmamanın uygun olacağını daha önce belirt- miştim. İşte burada, sosyal tarih ve edebiyat tarihi arasına, başka disiplinler girmektedir; zira, cemiyetler ve edebî eserler arasındaki bağlantı, vasıtasız değildir. Meselâ fikirlerin olduğu gibi, formların da kendi öz tarihleri, men- şeleri, tekâmülleri, ölümleri vardır. O halde edebiyat tarihi, fikirler tarihine, sanat tarihine, dil tarihine bağlıdır ve edebiyat tarihi ile sosyal tarih arasın- daki münâsebetler, umumiyetle, ikili veya üçlü bir aracılıktan geçer. Bunun neticesi olarak, kelime tatmin edici olmamasına rağmen, benim sapma (dis- torsion) diye adlandıracağım şeyi iyi bir gözlemci görür; zira, kendisine naza- ran bir sapma mevcut olabileceği doğru bir norm gerekir ki, benim söylemek istediğim şey bu değildir. Sapma kelimesini sırf duruma uygunluğu açısmdan kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy- gun gelen falan formun, bu içtimaî durum ile sebep-netice açısından doğru- dan doğruya bir münâsebet içinde olmaması neticesini doğurur. Fakat bu form, daha önceki içtimaî bir olguya bizzat uygun gelen daha önceki başka bir formun ürünü olabilir. Karşımıza çıkan bu müstakil farklı formun mânâ- sı o zaman son tahlilde sosyal tarih tarafından izah edilebilir; fakat, sapma vardır: 0 hâdiseyi anlayabilmek için önceki içtimaî forma bir dönüş yapılma- sı gerekmektedir; öyle ki, belli bir form cemiyetin tarihinin farklı dönemle- rinde farklı hattâ zıt anlamlar kazanabilirler. Bu hususa başlangıçta halk tü- rü olan «parodi» (gülünç olanı ciddî şekilde tiyatrolaştırma, taklid etme) tü- rünün asrın ikinci yarısında aristokratik bir tür oluşu, XVIII. asır tiyatro ta- rihinden basit bir örnek olarak gösterilebilir: Aristokratik tipteki parodi ile onu uygulayan aristokratik zümre arasındaki münâsebet, parodinin avamı forma ve bu parodinin içinde doğduğu avam tabakasının lüzumlu bir dönüş yapılmadığı takdirde anlaşılamayacaktır. İşte sapmanın basit, hattâ mizahî bir örneği. Nihayet, bu problema tikte, son olarak teklif edeceğim son nokta, edebi- yat, tarihinin sosyal tarihten beklediği yardımları değil, fakat tam tersine, sosyal tarihin edebiyat tarihinden bekleyebildiği yardımlarla ilgilidir. Bu ko- nuda sadece bir toplumun geçmişinin herhangibir devresinin şu veya bu for- mu hakkında edebî eserler tarafından yapılan şahitlik meselesine dikkat çek- miştim. 37

Upload: truongnga

Post on 17-May-2018

235 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ

I I Jacques PROUST Çev. : Bahaeddin YEDİYILDIZ

Fikirlerin ve formların tekâmülüyle ilgili olarak ,özellikle ilk iki nokta­dan daha çok, içinde bulunulan maddî ve manevî durumlar ve bunları hazır­layan sebepleri birikirine karışt ırmamanın uygun olacağını daha önce belirt­miştim. İşte burada, sosyal tarih ve edebiyat tarihi arasına, başka disiplinler girmektedir; zira, cemiyetler ve edebî eserler arasındaki bağlantı, vasıtasız değildir. Meselâ fikirlerin olduğu gibi, formların da kendi öz tarihleri, men­şeleri , tekâmülleri, ölümleri vardır. O halde edebiyat tarihi, fikirler tarihine, sanat tarihine, dil tarihine bağlıdır ve edebiyat tarihi ile sosyal tarih arasın­daki münâsebetler, umumiyetle, ikili veya üçlü bir aracılıktan geçer. Bunun neticesi olarak, kelime tatmin edici olmamasına rağmen, benim sapma (dis-torsion) diye adlandıracağım şeyi iyi bir gözlemci görür; zira, kendisine naza­ran bir sapma mevcut olabileceği doğru bir norm gerekir ki, benim söylemek istediğim şey bu değildir. Sapma kelimesini sırf duruma uygunluğu açısmdan kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy­gun gelen falan formun, bu içtimaî durum ile sebep-netice açısından doğru­dan doğruya bir münâsebet içinde olmaması neticesini doğurur. Fakat bu form, daha önceki içtimaî bir olguya bizzat uygun gelen daha önceki başka bir formun ü rünü olabilir. Karşımıza çıkan bu müstakil farklı formun mânâ­sı o zaman son tahlilde sosyal tarih tarafından izah edilebilir; fakat, sapma vardır: 0 hâdiseyi anlayabilmek için önceki içtimaî forma bir dönüş yapılma­sı gerekmektedir; öyle ki , belli bir form cemiyetin tarihinin farklı dönemle­rinde farklı hattâ zıt anlamlar kazanabilirler. Bu hususa başlangıçta halk tü­rü olan «parodi» (gülünç olanı ciddî şekilde tiyatrolaştırma, taklid etme) tü­r ü n ü n asrın ikinci yarısında aristokratik bir tür oluşu, X V I I I . asır tiyatro ta­rihinden basit bir örnek olarak gösterilebilir: Aristokratik tipteki parodi ile onu uygulayan aristokratik zümre arasındaki münâsebet, parodinin avamı forma ve bu parodinin içinde doğduğu avam tabakasının lüzumlu bir dönüş yapılmadığı takdirde anlaşılamayacaktır. İşte sapmanın basit, hat tâ mizahî bir örneği.

Nihayet, bu problema tikte, son olarak teklif edeceğim son nokta, edebi­yat, tarihinin sosyal tarihten beklediği yardımları değil, fakat tam tersine, sosyal tarihin edebiyat tarihinden bekleyebildiği yardımlarla ilgilidir. Bu ko­nuda sadece bir toplumun geçmişinin herhangibir devresinin şu veya bu for­m u hakkında edebî eserler tarafından yapılan şahitlik meselesine dikkat çek­miştim.

37

Page 2: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

Edebî eserler —bilhassa hikâye edici ( tahkiyeli) olanları düşünüyo­r u m — , hangi ölçüde ve hangi tedbirlerle, bir cemiyetin hayatının şahitleri olarak değerlendirilebilirler? Hemen akla gelen ve kanaatime göre, çok güzel olduğu için, görüş açılarını yanıltan, Balzac'm durumu vardır. Çok büyük bir titizlik ve hassas bir ihtiyatlılık gösterilmeksizin cemiyetler tarihçisinin romanı bir vesika olarak kullanabileceğini düşünemem. Burada da, herşey-den önce şâhitin sübjektifliğine bağlı olan sapma hâdiseleri vardır,. Buna göre, bir yaratıcının durumunda , bu sübjektifliğin payı zorunlu olarak bü­yüktür . Diğer taraftan, bu yaratıcının mensup olduğu cemiyetteki objektif tecrübesinin sınırları var mıdır? Çeşitli sebepler yüzünden Paysan parvenu adlı eserini tamamlayamayan Marivaux örneğini düşünüyorum. Bu sebepler­den birisi, bana öyle geliyor k i , şüphesiz !Vlarivaux'nun, normal olarak içinde şahsiyetini hareket ettirmek mecburiyetinde kalacağı bazı sosyal ortamlara na­zaran farketmiş olduğu tecrübe yokluğudur; fakat, bu ancak bir hipotezdir,

Şâhitin şahsiyeti ne kadar belli olursa onun tecrübesi de o kadar belir­ginleşir ve sapma tehlikesi de tarihçi açısından o derecede ciddîleşir. Bu hi­potez sonuna kadar takip edilirse, orta derecedeki yazarlara, adî romanlara imtiyaz tanınması neticesine ulaşılacaktır. Bu netice belli cebir takım edebi­yatçılar »in diğer bir takım edebiyatçılara alaylı bir tarzda «fikir tarihçileri» diyerek yaptıkları siteme imkân hazırlar. Edebiyatçı meslektaşlarımdan bazı­ları için, fikirler tarihçisi olmak, zarurî bir şekilde orta-seviyedekilerin tarih» çişi olmaktır. Bu alaylı sitemin aklî temelleri olduğunu sanmıyorum, fakat yine de bir temeli vardır: Şurası bir gerçektir ki , fikirler tarihi sahasında, son derece ilgi çekici olanlar, ikinci sırada oldukları iddia edilen yazarlardır. Fakat , bir yazarın şahit olduğu sosyal bir olaya nazaran, orta seviyedeki bir romancı, sırf sathî, kaba ve netice itibariyle, cemiyetlerin sathî tezahürlerin­den daha çok temel yapılarıyla ve derin hareketiyle ilgilenen tarihçi için önemsiz bir görüntü verme tehlikesiyle karşı karşıyadır. O halde, orta seviye-dekilerin şehâdeti ile birinci derecede yazarların şehâdetini birlikte ve birini diğeriyle düzelterek ve birinci derecedeki yazarların şahitliğini de edebiyat tarihinin bir taraftan onların psikolojisi ve diğer taraftan yaşanan tecrübe­leri hakkında bize öğrettiği her şey ile düzelterek kul lanmak gerektiğini dü­şünüyorum.

î leri süreceğim son varsayım şu olacaktır: Öyle sanıyorum ki , orta de­recedeki yazarlar, muayyen bir cemiyetin kendi kendisi hakkında yaptığı tasavvurun belirlenmesinde çoğunlukla faydalı hizmetler edeceklerdir. Söz konusu tasavvurun belirlenmesi zâten cemiyetin gerçek davranışı hakkındaki bu tasavvurun yansımasının tesiriyle mümkündür .

Artık burapla duracağım. Bu problematikin ancak yol gösterici nitelikte olduğunu belirtmeliyim. Özellikle dün meslektaşım Jacquard 'a sorduğum so­ruya cevap vermekten de bilerek kaçındım. Bununla birlikte bu soru son derece önemlidir: Falan veya falan yazarın, falan veya falan sosyal grubun temsilcisi olduğu, ne ölçüde ve hangi tedbir ile düşünülebilir?

38

Page 3: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

TARTIŞMA

R. MOUSNİER (Sorbonne). — Meslektaşımızın niyetlerinden mutluluk duyuyorum, bize sun­duğu mükemmel çalışma prog­ramından dolayı da kendisini tebrik ediyorum. Tebliğin ana çizgilerini, bize takdim ettiği umumî fikirleri takdir etmekte hemfikir olacağız. Şimdiye ka­dar, bir çok durumda, edebiyat tarihçileri ve sosyal tarih sahası­nın tarihçileri arasında su geçir­mez bir duvar mevcut olduğu için, böyle bir tebliğ beni mutlu kılmaktadır. Gerçekten, mensu­bu bulunduğum fakültede —ki orada, büyük bir kısmı geniş an­lamda cemiyet tarihiyle ilgili bu­lunan, hattâ geçenlerde müdâfaa­sı yapılan «XVIII. asırda şeref» konusuyla alâkalı tezde olduğu gibi, bazıları tamamen sosyal tarih tezleri olan— edebiyat tari­hi tezleri vardır, ancak bu tezle­rin jürisine bir tarihçinin davet edildiğini kesinlikle görmedim. Buna mukabil, bu fakültede on seneden beri bir sosyal tarih se­mineri yönettiğim halde, tek bir edebiyatçının bu seminer çalış­malarına katılmak isteğine şa­hit olmadım. Tebliğinizin sonun­da mükemmelen işaret ettiğiniz sebepler yüzünden edebiyatçıla­ra olduğu kadar tarihçilere de esef ediyorum. Umumiyetle, ede­bî mâhiyetteki bütün vesikalar­dan çok şeyler öğrenmek mec­buriyetindeyiz.

O halde, edebiyat tarihçile­rinin zihniyetinin geniş ölçüde değişme yolunda olduğunu gör­mekten mutluluk duymaktayım ve gerçekten onlarla bizim ara­mızdaki münâsebetlerin müesse­seleşmesi gerektiğine inanıyo­rum. Bu bakımdan, yakın za­manlarda «XVIII. asır Fransız Tetkik Cemiyeti» (Societe fran-çaise d'Etude du XVIII e siecle) kuruluşundan mutluluk duyma­mız gerekmektedir. Bu kuruluş, XVIII. asrı inceleyen muhtelif mütehassısların ve özellikle sos­yal tarihçiler ile edebiyat tarih­çilerinin mükemmel bir yakın­laşma organı olacaktır; fakat,, belki de özellikle bu iki ilim da­lı arasındaki ilişkileri düzenle­mekle görevli olacak bir teşek­kül gerekecektir.

M. GODECHOT (Toulouse). — M. Mousnier'ninkilerie aynı ve diğer fakülteler için geçerli müşahedelerde bulunacağım. Sonra —işaret etmediğiniz, fa­kat düşündüğünüzü sandığım— bir yazarın eserinin sosyal yay­gınlığını incelemeye imkân sağ­layan bir kaynaktan bahsedece­ğim: Bunlar, XVIII. asır gazete­leri, özellikle 1770'ten itibaren 1770-1789 arasında 70 veya 80 sayısına ulaşacak kadar daha kalabalık olmaya başlayan eyâ­let gazeteleridir. Bu gazeteler umumiyetle edebî eserlerin kısa değerlendirilmelerinden meyda-

39

Page 4: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

na gelmiştir. Onların baskı sa­yısı bilindiği için, bu kitap tanıt­malarını okumuş olan veya oku­ması muhtemel olan kişilferin sa­yısı yaklaşık olarak tahmin edi­lebilir; netice itibariyle, bu kitap tanıtmaları çerçevesinde bir ede­bî eserin değeri açıklığa kavuş-turulabilir.

M. MOLLAT (Sorbonne). — Bugün sunulmuş olan çalışma için takdirlerimi beyan etmek istiyorum, zira bu çalışma me­todunun yeni ve yakın zamanlar için olduğu kadar Orta-Çağ için de geçerli olduğuna inanıyorum. Gerçekten, J. Proust'un işaret ek­tiği tedbirlerden hareket edile­rek, Orta-Çağ'm edebî vesikala­rında, tarihçi için, bilgi kaynağı bulunabildiğine inanıyorum. M. Proust'un sapma (distorsion) dediği şeye dikkat etme gerekir. Madem ki bu tâbir M. Proust'un hoşuna gitmiyor, bu durumu ifâ­de etmek için iki tâbir daha tek­lif edilebilir: ya ahenksizlik (dis-cordance) veya faz-farklılığı (dephasage). Böylece, Orta-Çağ edebiyat tarihi biri XII. asır di­ğeri XV. asır olmak üzere iki nu­mune takdim, eder. Anoales'de yayımlanan yeni bir makalede, Georges Duby, şövalye cemiye­tindeki gençler hakkında, daha doğrusu bu açıdan cemiyetin ta­nınmasında edebiyatın katkısını meydana çıkardı. Fakat faz-fark-lılığmdan bahsetmek için, üç ve­ya dört asır önceki temalar hak­kında bile, tasvir ettiklerinin XI veya XII. asır cemiyeti oldu­

ğunu belirtelim. Benzer bir faz-farklılığı, XV. asır ailegorik ede­biyatının durumunu açıklayıcı bir vasıflandırmadır. Bu sapma veya faz-farklılığınm kötü oldu­ğu düşünülebilir; fakat, o, cemi­yetin eğilimlerini ve zevklerini yansıtmaktadır. Aynı şeyler, ma­zide yaşayan bir cemiyetin yıl­lanmış zevklerine tekabül eden şövalyelik romanları hakkında da söylenebilir. Bu bir kaç ör­nek, kanaatimce, bize takdim edi­len tezi kuvvetlendirebilir.

J. PROUST (Monpellier). — Periyodik basın meselesi gerçek­ten bizim için çok önemlidir. Eğer ben onu bir v.s. örtüsü al­tında bıraktı isem, XVIII. asır periyodikleri konusunda hâlâ yapılmakta olan anketin detay­larını, bu toplantıda bulunan bir kişiden, dinlemek istediğim içindir.

Mme DUCHE. — Burada ta­rihçiler ile edebiyatçıların müş­terek yapabilecekleri şeyin bir örneği vardır. Onların işbirliği, sosyal tarih kadar fikirler tari­hini de, edebiyat tarihi kadar zihniyetler tetkikini de ilgilendi­ren farklılaşmamış bir konunun incelenmesi için kaçınılmaz gö-z ükmektedir. Gazetelerde M. Proust'un bahsettiği bilgilerden bol miktarda bulunacaktır: Sah­neler ve ekiplerin hayatı, yerlerin fiatı; eserlerin dağıtım yolları, kitapçıların tanıtılması... Özellik­le iktisat tarihi ve sosyal tarih için kıymetli olan diğerleri: Ta­hılların fiatı, tahıl piyasaları,

\

Page 5: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

soy-kütükleri, farklı ortamlar, meslekler hakkında bilgiler... İn­celeme, tarihçiler ve edebiyatçı­lar tarafından ortaklaşa tesbit edilmiş bir kavramlar çekmece­si yardımıyla yapılır. Fakat bu, ortak yapılabileceklerin sadece bir kısmıdır: Her iki disipline mensup araştırma ekipleri tara­fından sistemli bir şekilde ince­lenmiş bâzı arşiv varlıkları -—(Bilhassa basımcılık cemiyet­lerinin sicillerini düşünüyorum). Bu iki işbirliği denemesinin XVIII. asırla ilgili olması tesa­düfi değildir. Yazar ve filozof orada siyâset ve cemiyetler ilmin­de yetkili insanlar olarak telâkki edilmiştir. Histoîre des Indes gibi kitaplar veya Diderot'dan II . Catherine'e kadar muhtelif kişilerin müşahedeleri tarih ile edebiyatın sınırında bulunmak­tadır. Bu eserler, zihniyetler ta­rihçisine, bir cemiyetin sırf, teb­liğ sahibi J. Proust'un dediği gi­bi, kendisi hakkında elde edilen görüntüyü değil, fakat dinamizmi (veya dinamiği) hakkındaki gö­rüntüyü de sunmaktadırlar.

M. MATTRO (Toulouse). — Edebiyat tarihi sosyal tarihe çok faydalı bir yardımcı olabilir; fa­kat, bu yardımcılık için edebiyat tarihinin kültür tarihi diye ad­landıracağım daha geniş bir çer­çeve içine yerleştirilmiş olması gerekecektir; zira, edebiyat ta­rihi, bir nevi düşünce tarihi, his ve zevk tarihi ile sanat tarihi karışımından ibarettir. Fakat duygululuk tarihinin başka form­

ları da vardır, başka sanat ta­rihleri vardır. Bugünkü temayü­lün —özellikle modern tarihi düşünüyorum— bu duygululuk tarihini ve hattâ bu düşünce ta­rihini kendi bütünlüğü içinde in­celemek yolunda olduğuna ina­nıyorum. Barok örneğini, kla­sik ve barokun zıtlaşması örne­ğini alacağım. Belli bir yankı uyandıran bir esere, M. Tapie'-nin Baroque et cîassicisme adlı eserine sahibiz. Bu eserin çıkı­şından sonra, belli sayıda maka­le yazıldı, Aonales dergisinde bir tartışma açıldı ve hattâ Monta-uban'da bir kollokyum düzenlen^ di. Zâten bunlar, Fransa'dan ön­ce yabancı ülkelerde fyüyük bir yankıya sahip olan problemler­dir. Sizlere şu hususları ela ha­tırlatmalıyım: Barok ve klasikin sırf ekonomik değil sosyal açı­dan da muayyen bir konjonktür ile ilişki içine sokulmaları de­nenmiştir ve barokun —özellikle Robert Mandrou'nun söyledikle­rini düşünüyorum— iktisadı ve içtimaî bir çöküş sanatı, içtimaî bir tedirginlik sanatı, veya aksi­ne, iktisadî açılma ve içtimaî ge­lişme sanatı olup olmadığı soru-labilmiştir. Diğer taraftan, M. Tapie tarafından kitabında özel­likle ele alman başka bir tema, barok ile sosyal yapı arasındaki münâsebettir; M. Tapie'nin bu tezi, çok daha ileri vaziyet-alışla-ra sebebiyet vermiştir. Kısaca hatırlatayım: M. Tapie'ye göre, barok sanat bir tarım tonlumu sanatıdır, tarım hayatı ve cok

41

Page 6: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

güçlü bir hiyerarşi üzerine te-mellendirilmiş bir tarım toplu­mu formlarının Batı Avrupa'da devamlılığına tekabül eden bir sanattır. Ondan ve kendisinin takipçisi olmayan M. Francastel. barok sanatın, asiller sınıfı için, halk muhayyilesini egemenlik altına alma vasıtası olduğunu göstermek istemişti; o bunu, M. Tapie'nin reddettiği marksist bir şema üzerine temellendirmiş-ti. Size sadece tartışmayı hatır­latıyorum, fazla bilgi isteyen An-nales'deki makalelere başvura­bilir.

Baroktan bahsettiğim za­man, sadece sizin tanıdığınız sa­nat, özellikle mimarî değil, fa­kat edebiyat, barok edebiyat da söz konusudur. İçtimâiyi ince­lediğimiz ve içtimaî vasıtasıyle eseri anlamayı denediğimiz za­man, eserin muhtevası olan şeye ulaşıyoruz. Edebiyatçı için, bu belki en ehemmiyetli olan şey değildir ve şüphesiz farklılığımı­zın kaynağı buradadır. Gerçek­ten, edebiyatçı için, ehemmiyetli olan şey, ne sâdece eserin maz­rufu ne de sâdece zarfıdır; çün­kü mazruf yani muhteva içtimaî­yi aksettirir; fakat şahsiyeti ak­settiren şey, zarf yani formdur. Mamafih, formel tahlil ancak biz­zat eserin tetkiki çerçevesinde mümkündür; bu, muayyen bir başarı sağlayan belli bir edebî ekolün bugünkü tekâmülüdür sanıyorum. Söz konusu başarı, bize bu edebî tavrı mahkum et­tirmemelidir. Bu formel yapıları

keşfetmek için bugün kullanılan metodlardan bâzıları bizimkile­re çok yaklaşmaktadır, istatikçi anlam-bilim örneğinde olduğu gibi...

M. DEVLEESHOUWER (Bruxelies). — XIX. asırda özel­likle işçilerin durumuyla ilgili olan bir cepheyi hatırlatmak iste­yeceğim.

Rakamlardan çok bahsedil­di; fakat, XIX. asırda işçilerin durumu rakamlara vurulmak istendiğinde, umumiyetle (sos­yal tarih noktai nazarından) sırf bu asrın işçiler için menfî cep­hesi hatırlatılmaktadır. Suçluluk oranları tasvir edilip hatırlatıl­maktadır, düşük ücretler hatır­latılmaktadır, bazı bakımlardan çok karanlık bir tablo hatırlatıl­maktadır ki, zâten bu tablo işçi sınıfının hiç uygun olmayan bir durumuna tekabül etmektedir. Fakat bu tâbirler içinde hatırla-ta hatırlata, yine de ehemmiyetli olan bir cephe unutulmaktadır. Bu cephe, tamamen ümit kırıcı şartlar içinde bulunan bu sınıfın moral bakımından «yaşamaya devam etmek» mecburiyetinde kalışıdır. O halde, işçi sınıfının içinde yaşadığı şartların sertliği önünde açığa vurmak zorunda kaldığı bu yarı entellektüel tep­ki, rakamlarla ifâde edileme­mektedir. Netice itibariyle, bu entellektüel tepki umumiyetle sessizlikle geçiştirilmektedir. O, bu açıdan, bana son derece ilgi çekici gözüken bir edebî kaynak­tır. Bu edebî kaynak, işçi sınıfı-

42

Page 7: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

nm rakamlara dayalı verilerden hareketle ve sırf objektif yön­ler ortaya konularak gerçekleş­tirilmeye çalışılan çok olumsuz tasvirini, belli bir ölçüde, denk­leştirme imkânı sağlamaktadır.

Söz konusu olan, işçi sınıfı için yapılmış halk edebiyatıdır. Bu edebiyat, her şeye rağmen, işçi sınıfının ahlâkî açıdan şeref­li beşerî bir talihe sahip olduğu ve onun bir bakıma cemiyetin kenarına itilmiş ümitsiz ve baş­kaları tarafından tamamen in­kâr edilmiş bir bölümü olmadığı vurgulanarak onun vicdanlarda güçlendirilmesi gayesini taşı­maktadır. İşçi ahlâklılığının mü­kemmel bir tipolojisi tesis edil­mek isteniyorsa, terk edilmiş fa­kir kızın, bedbaht komşunun yar­dımına koşan ve ilgi çekici tarz­da «hesaba-geçirilmiş» olabilen iyi komşunun tasvir edildiği bu halk edebiyatında, incelenecek ilgi çekici entelektüel mekaniz­malar vardır. İşçi sınıfının için­de yaşadığı esas itibariyle kem-mî (rakamlı) veriler üzerinde temellenmiş şartların tasviri, diğer taraftan, işletilebilir kay­naklara bağlı bir unsur tarafın­dan bozulmuş olma tehlikesi ta­şımaktadır. Gerçekten, işçi sını­fı, okuma yazma bilmediğinden, hâtıralar yazmak ve bu hâtıralar çerçevesinde, işçilerin içinde bu^ lunduğu şartların yüceliğini ve işçi davranışının üstünlüğünü öv­mekten ibaret olan bu muazzam lükse sahip olmayabilir. Netice itibariyle, sosyal tarih açısından

bütün bu küçük kitaplar üzerin­de İsrar etmenin uygun olacağı­na inanıyorum. Hatırladığım ka­darıyla Belçika'da bu tür kitap­lardan epeyce neşredilmiştir ve hâdise Fransa'da da hemen he­men aynıdır. Bu eserlerde tesvir-ler yapılmaktadır ki, bunlar, bi­zi ilgilendiren görüş açısına gö­re, kâfi derecede karmaşıktır. Bir taraftan, bu tasvirler, muay­yen bir paternalist ahlâkîliği, yâ­ni kendilerinin de iyi duygulara sahip oldukları ispat edildikleri için, işçilerden kaderlerinden memnun olmalarını isteyen kişi­lerin ahlâkîliğini övmektedirler. Aynı zamanda, bu ahlâkîliğin in­celenmesi son derece ilgi çekici­dir; çünkü, psikolojik açıdan, o, müsbet bir karşı-koyma tarzı ge­rektirmektedir. Onu takip eden­ler için, üstün smıflarınkine ben­zer bir ahlâkîlik üreterek ve onu en güç şartlar içinde uygulaya­rak, bir bakıma, kendi hayat şartlarının ümitsizliğine karşı savaşmak söz konusudur.

Bugünkü sosyal tarihçilerin, doğru olarak sâdece istatistik! hakikatleri kabul etme şeklin­deki çok sık görülen eğilimleri­ne karşı tepki göstermek için, edebiyat tarihine başvurma ko­nusuna dikkat çekmek gerek­mektedir.

Mme REBERİOUX. — M. Proust'un bize takdim ettiği ra­porun iki noktası üzerinde dur­mak istiyorum.

Her şeyden önce, edebî ese­rin halkı meselesi hakkında. J.

43

Page 8: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

Proust, iki cephenin özellikle ehemmiyetli olduğunu vurgula­maktadır: Bir taraftar, bir ya­zarın halkı hakkında edindiği tasavvur; diğer taraftan, kitap­ların, yazar hayatta iken, fiilen hitap etmiş olduğu halk meselesi. Yazarın halkı hakkında edindiği tasavvur ile eserin hitap etmiş olduğu halk arasındaki aracıların neler olduğunu bilmek ilgi çekici olacaktır. Bu aracılığı edebî kri­tikte aramak yerinde değil mi­dir? Kritik bir eserden hangi görüntüyü vermektedir?, Ve ne­tice itibariyle bu eseri okumayı teşvik eden kimdir? Niçin? Na­sıl? Edebî tenkit yoluyla, bu oku­yuşa hangi tarzda davet olunul-muştur? Bana öyle geliyor ki, meselâ XIX. asrın ikinci yarısı boyunca ve XX. asır başında bü­tün Avrupa'nın işçi ve sosyalist hareketinde gözüktüğü gibi, mi­litan bir edebî tenkit meselesi böylece ortaya konulabilecektir. Sosyalist münekkitler, Victor Hugo'ya, Zola'ya, kendileriyle sa­vaşmak için veya onları kendi tezleriyle bütünleştirmek için, yahut günün iktidarlarına karşı kendilerinden bir silâh olarak is­tifâde etmek için, el koymuşlar­dır. Ya eseri reddetmeyi, veya aksine ona katılmayı teşvik et­mektedirler. Bu vaziyet-alışları potansiyel bir halk nezdinde ya­ratmaktadırlar ki, bu halk bir bakıma gerçek bir halk olmak­tadır. Netice itibariyle, asıl aracı edebî tenkit meselesidir.

Sonra edebî eserin, zamanı

hakkında aktardığı şahitlik mese­lesi. Bana öyle geliyor ki, bizim aradığımız şey, yani tarihçinin edebî eserde aradığı şey, sırf ede­bî eserin gerçekleşmiş olduğu asır hakkında şahitlik değildir, fakat aynı zamanda ve çok defa, gelecek hakkında bir şahitliktir. Edebiyatta, edebî eser, yaratıcı eser, meselâ ütopyayı konu edi­nen, başka bir asrı haber veren eserlerde olduğu gibi, açıklayıcı bir önceden görmedir (anticipa-tion). Aynı dönemde, yani XIX. asrın sonunu ve XX. asrın başı­nı kapsayan dönemle yetinildiği takdirde, en azından romanlar, içtimaî tiyatro için, içtimâi ti­yatro etrafında dönen herşey için durum böyledir: Temalar ve ifâde vâsıtaları çerçevesinde bü­tün bir gelecek hazırlanmıştır. Bir çok bakımdan geleceği önce­den haber veren sanat eserinin durumu da böyledir. David'in re­sim sanatını, onun, daha Büyük Fransız fhtilâli'nin başında, bü­tün «İhtilâl» tarihi için istikbâl üzerinde niyet olarak temsil et­tiği şeyi düşününüz. Burada da, sırf hâlihazırla alâkalı şahitlikten fazla bir şahitlik tarzı, ileri hak­kında, gelecekle ilgili pay hak­kında, nihayet istikbâl hakkında bir şahitli vardır.

M. COQüEEY (Sorbonne), Sırf disiplinler ar ası karşılaştırma larm ve mübadelelerin faydası ve zarureti vurgulanabilmekte-dir. Burada hatırlatılan araştır­ma idareleri ve metodları ara­sında, bazıları coğrafyacılara ya-

Page 9: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

bancı değildir. Bu okulun eski bir öğrencisi Paul Chatelain, Pi-erre George'un yönetiminde, Fransa'da kitap coğrafyası (üre­tim, dağıtım... ve tüketim) hak­kında bir tez hazırlamakta olup, yayınevlerinin arşivlerini incele­meye başlamıştır ki, bu çalışma burada ele alman konularla aynı mâhiyettedir.

M. BRUH AT (Sorbonne). — Kemmiyet ağır basmaktadır ve bununla birlikte, tarihte kem-miyetin sınırlı olduğunu müşa­hede etmekteyiz. Mamafih bana öyle gözüküyor ki, belli bir ölçü­de, edebî eser, kemmiyetin kifa­yetsizliklerini telâfi edebilir. XIX. asırda işçi sınıflarının ta­rihinde kalalım. Edebî eser, iş­çi hayatının gerçek şartları hak­kında bize bilgi vermektedir. Üc­retlere sahibiz; bu kemmiyettir. İşçi bütçelerine sahibiz; bu kemmiyettir. Fakat yine de bilgi yetersizliği ile karşı kar siyayız; zira, bu ücretler ve bu işçi büt­çeleriyle, işçinin aile hayatının nasıl düzenlendiğini tam olarak bilmemekteyiz. İşte bu açıdan edebî eser bize yardım edebilir.

Edebî eser, sosyal bir aile­nin psikolojik hayatını tanıma­mıza da yardım edebilir: Aşk te­ması, aile teması, evlilik hayatı teması, ölümü düşünme tarzı... bütün bunlar zihniyetler tetkiki için temel meselelerdir ve bun­lar hakkında demografik incele­meler yetersiz kalacaktır.

Mme ReberiouK'nun biraz önce hatırlattığı üçüncü bir saha

daha vardır. Bu bir sosyal gru­bun, kaderi ve istikbâli hakkın­da edindiği bilgi ve görüştür. Me­selâ, 1914 öncesi ihtilâlci sendi-kalizm dönemiyle ilgili olarak, tamamen halka dair bir edebiyat, tiyatro, romanlar, şarkılar... var­dır. Özellikle bu sosyal grubun çizdiği perspektifler hakkında bi zi aydınlatan bir temalar dizisi.

Bununla birlikte, edebî ese­rin geçerli bir şahit olabilmesi için, yazarın girip çıktığı yerle­rin nereler ve görüştüğü kişilerin kimler olduğunu, romanlarında ele aldığı sosyal gruplardan han­gi ölçüde ciddî olarak bahsettiği­ni (özellikle Zola'yı düşünüyo­rum; Henri Mitterand'm çalış­maları sayesinde, Zola için her şey çabuklaşmıştı) bilmemiz gerekmektedir. Yazarın yazma­larını, daha doğrusu doküman­tasyon fişlerini de incelemek icap eder. Böylece, ona hangi öl­çüde itimat edebileceğimizi bi­leceğiz.

M. ARMENGAUD (Dijon). — M. Proust'a, tefrika-romamn ede­biyat tarihi ve sosyal tarih ara­sında imtiyazlı bir karşılaşma sahası teşkil ettiğini düşünüp düşünmediğini sormak ve bu konuda aydınlanmak isterdim. Louis Chevalier, tefrika-roman-da yani tefrika şeklinde yayım­lanmış romanlarda yazarın doğ­rudan doğruya nasıl okuyucula­rın baskısına maruz kaldığım son derece ikna edici bir tarzda göstermiştir.

M. TUDESQ (Bordeaux). —

45

Page 10: SOSYAL TARİH ve EDEBİYAT TARİHİ - tarihyazimi.org · kullanıyorum» Bu sapma, meselâ, zaman içinde belirli içtimaî bir olguya uy ... Barok ve klasikin sırf ekonomik değil

M. Proust'un yaptığı gibi, ben de edebiyat tarihi ile sosyal ta­rih arasındaki diyalogun güçlü­ğüne temas edeceğim. Bu iki di­siplinin üzerinde ittifak ettikleri noktalardan biri, fikirler tarihi diye adlandırılan şeyin tenkidi gibi gözükmektedir. Bu diyalo­gun güç oluşunun sebeplerin­den birisi, M. Vilar'm dün olay konusunda yaptığı ayırım gözö-nünde bulundurulursa, edebiyat tarihinin daha ziyâde yenilikle ve kaçınılmaz bir şekilde süb­jektif bir unsur ihtiva eden este­tik bir cephe ile ilgilenmesinden, halbuki sosyal tarihin, edebî eserlerle alâkalandığı vakit, da­ha çok onların yayılmasıyla, tu-tunmasıyla ilgilenmesinden ileri gelmektedir. Zâten sözkonusu tutunma, sosyal gruplara göre, bir çok seviyede, bir çok plan üzerinde cereyan etmektedir. Öy­le ki, edebî tarihin sosyal tarih­ten istediği ve sosyal tarihin, tam olarak, edebiyat tarihinde aradığı şeyler arasında tesis edilen bir kopukluk vardır. Baş­ka bir cephe: M. Proust edebî eserlerin, sosyal tarihe verebile­ceği şeylerden bahsetti. Edebiyat tarihinin metod açısından da başka şeyler verdiğini veya ve­rebileceğini sanıyorum. Özellikle edebiyat tarihçilerinin cemiyet tarihçilerinden çok daha fazla kullanmış oldukları bir cephe

vardır ki, bu, nesiller meselesi ve bir çok neslin aynı çağda birlik­te-var oluşları meselesidir. Bil­hassa M. Digeon'un Almanya karşısında Fransız düşüncesi hakkındaki tetkiklerini düşünü­yorum.

M. C AST AN (Toulouse). — Biraz önce «tipik» hakkında söy­lenenlere bir kelime ilâve etmek mecburiyetindeyim: Bu iki dokü­mantasyon, yani tarihin klâsik dokümantasyonu ve edebî dokü­mantasyon arasındaki işbirliğin­de, mutlu karşılaştırmalar görü­lebilir, fakat özellikle çok sıkı bir şekilde tanımlanmış ortam­larda. Böylece, hukukî bir do­kümantasyon, dört beş defa aynı tartışma tipini takdim etmekte­dir. Bunun tesadüfi bir karşılaş­ma olduğuna, tartışmaların bu şekil altında takdim edilmiş ol­duklarına inanabilirim. Fakat, L'abbe Fabre gibi, Montpellier'li bir taşra yazarında, tartışmala­rın aynı formlar içinde, aynı te­rimler içinde tezahür eden ve he­men hemen aynı tarzda biten bir hikâyesini bulmaktayım. Bu an­da, kendi vesikalarımda karşılaş­tığım tartışmanın tipik olduğu­na, tamamen tesadüfi bir karşı­laşma olmadığını düşünebilirim. Bu, uygulamalarından biri içinde yakalamak istediğimiz «edebî ti­pik» üzerinde bir düşüncedir.