İslam hukukunda nİkÂh sÖzleŞmesİ°slam hukukunda … · web viewİslam hukukunda nİkÂh...
TRANSCRIPT
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
İSLAM HUKUKUNDA NİKÂH
I. GİRİŞ
İslam hukuku (fıkıh) klasik kaynaklarda 1) İbâdât, 2) Muâmelât ve 3) Ukûbât olmak
üzere üç ana başlık altında incelenmiştir. Çağdaş dönemde ise 1) İbadat, 2) Ahvâl-i şahsiyye, 3)
Ahkâm-ı sultaniyye ve siyaset-i şeriyye, 4) Muâmelat, 5) Ukûbât, 6) Siyer ve 7) Âdâb olmak
üzere yedi başlık altında tasnif edilmiştir. “Nikâh” konusu klasik dönemde muâmelatve/veya
münakehat, çağdaş dönemde ise Ahvâl-i şahsiyye bölümleri içerisinde incelenir.
Nikâh, evlilik akdini ifade eder. Evlilik ise insanlık âleminin başlangıcından beri varlığını
koruyan ve hemen tüm din ve kültürlerde üzerinde durulan bir kurumdur.
Yüce Allah insanoğlunun başlangıçta tek bir nefisten (çekirdekten) yaratıldığını, ondan da
eşinin yaratıldığını bildirir. İnsanlık, aile kurumunun çekirdeğini oluşturan ilk erkek ve
kadından çoğalmış; yeryüzüne yayılmıştır.
رجاال� منهما وبث زوجها منها وخلق واحدة نفس من خلقكم ذي ال كم رب قوا ات اس الن ها أي يا : النساء ( �ا رقيب عليكم كان ه الل إن واألرحام به تساءلون ذي ال ه الل قوا وات ونساء� ا )4:1كثير�
Ey İnsanlar! Rabbinize saygılı olun; sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan
odur. Bunlardan pek çok erkek ve kadını yeryüzüne, o yaymıştır. Allah’a saygılı olun; biriniz
diğerinden bir şey isterken onun adıyla istersiniz. Akrabaya da saygılı olun. Allah sizin
üzerinizde bir koruyucudur.(Nisa,4/1).
Nisa 1. ayet “ اس الن ها أي “ .diye başlamaktadır. “Nas” kavramı erkek ve kadını içerir ”يا
واحدة نفس من منها .nâs”ın tek bir nefisten (çekirdekten) yaratıldığını gösterir“ خلقكم وخلق
erkek olsun ,(زوج) daki zamirler “tek nefsi” ifade eder. Zevc "زوجها“ ve”منها“ ifadesinde زوجها
kadın olsun karşı cinsten “eşi” ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de müennes olarak zevce (زوجة)
kelimesinin kullanımına rastlanmadığından burada (زوج) ile kadın ve erkek cinsinden her biri
kastedilmiş olabilir.
Farklı cinsler halinde birbirlerinin eşi olarak yaratılan ilk insanlar (Âdem ve Havva) yüce
Allah tarafından bir aile şeklinde cennete konulmuş ve insanlığın dünya serüveninin başlangıcı
bu aile ile başlamıştır.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“ وزوجك وقلنا أنت اسكن آدم جرة يا الش هذه تقربا وال شئتما حيث رغد�ا منها وكال ة الجن
, البقرة ( الظالمين من )2:35فتكونا
في ولكم عدو لبعض بعضكم اهبطوا وقلنا فيه كانا مما فأخرجهما عنها يطان الش هما فأزل
, البقرة ( حين إلى ومتاع مستقر )2:36األرض
Dedik ki; “Adem! Sen eşinle birlikte şu bahçeye yerleş. İstediğiniz yerden bolca yiyin.
Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapanlardan olursunuz”(Bakara,2/35).
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Sonra Şeytan onları, o ağaç yüzünden kaydırdı. Bulundukları konumdan çıkardı. Onlara
şöyle dedik: “İnin oradan! Biriniz diğerinin düşmanıdır. Sizin için yeryüzünde yerleşecek bir
yer, bir süreye kadar da geçimlik bulunmaktadır” (Bakara,2/36).1
Bir erkek ve bir kadın üzerine kurulmuş olan bu aileden çocuklar meydana gelmiş;
insanlık milletler ve kabileler halinde çoğalarak dünya üzerinde yayılmıştır2.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ه الل عند أكرمكم إن لتعارفوا وقبائل �ا شعوب وجعلناكم وأنثى ذكر من خلقناكم ا إن اس الن ها أي يا, الحجرات ( خبير عليم ه الل إن )49:13أتقاكم
Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi
milletlere ve kabilelere ayırdık. Allâh yanında en üstün olanınız, (günâhlardan) en çok
korunanınızdır. Allâh bilendir, haber alandır.(Hucurât, 49/13).
“ قال اآلخر من ل يتقب ولم أحدهما من ل فتقب �ا قربان با قر إذ بالحق آدم ابني نبأ عليهم واتل
, المائدة ( قين المت من ه الل ل يتقب ما إن قال ك )27&5ألقتلن
“Onlara Adem’in iki oğluna ait şu gerçek olayı anlat. Bir gün Allah’a birer adakta
bulunmuşlardı da birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. (Adağı kabul edilmeyen)
“Seni kesinkes öldüreceğim“ dedi. Öteki “Allah sadece kendinden çekinenlerinkini kabul eder”
dedi. (Maide, 5/27).
من ورزقكم وحفدة� بنين أزواجكم من لكم وجعل أزواج�ا أنفسكم من لكم جعل ه والل
, نحل ( يكفرون هم ه الل وبنعمت يؤمنون أفبالباطل بات )72&16الطي
Allâh size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar
yarattı ve sizi güzel rızıklarla besledi. Böyle iken onlar, bâtıla inanıp da Allâh'ın ni'metine
nankörlük mü ediyorlar?(Nahl, 16/72).
Aile insanın içerisinde huzur bulacağı, kendisini muhafaza edeceği bir ortamdır.
Allah Teâla şöyle buyurur:
في إن ورحمة� مودة� بينكم وجعل إليها لتسكنوا ا أزواج� أنفسكم من لكم خلق أن آياته ومن
, الروم ( رون يتفك لقوم آليات )30:21ذلك
Size kendi nefsinizden huzura kavuşabilesiniz diye eşler yaratıp, aranıza sevgi ve
merhamet koyması da onun ayetlerindendir. Bunda, düşünen toplum için ayetler vardır.(Rum,
30/21).
1 Ayrıca bk. A’raf, 7/18-25; Taha 20/117–123.
2 Bakara 2/35; Maide 5/27; A’raf 7/19; Taha 20/117–118; Nahl 16/72.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
.... , ).... البقرة لهن لباس وأنتم لكم لباس )187&2هن
Kadınlarınız sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesinizdir.(Bakara,2/187).
Bu ve benzer ayetler ailenin kurumsal önemini ortaya koymaktadır. Çünkü aile insanca
yaşamanın ideal ortamıdır. Yaratılışı itibariyle yalnız başına yaşayamayan insan orada huzur
bulur. İnsanın mutluluğu aile ile sağlanır; aile bireyin toplumla ilişkisinin ilk halkasını oluşturur.
Aile evlilik sözleşmesi (nikâh akdi) ile kurulur. Yüce Allah topluma bekârları
evlendirmeleri görevini yüklemiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
ه و والل فضله من ه الل يغنهم فقراء يكونوا إن وإمائكم عبادكم من والصالحين منكم األيامى أنكحوا
عليم ( )24:32النور, 32واسع
“İçinizden bekârları ve köle ve câriyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler,
Allâh, lutfuyle onları zengin eder. Allâh(ın mülkü) geniştir, O, (her şeyi) bilendir.”(Nur, 24/32).
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
’ له ه فإن بالصوم فعليه يستطع لم ومن فليتزوج الباءة منكم استطاع من باب الش معشر يا
وجاء“Ey gençler! Evlilik yükümlülüğüne gücü yetenler hemen evlensin. Çünkü evlilik gözü ve
ırzı harama karşı daha fazla korur…”3
مني ...... فليس تي سن عن رغب فمن ساء الن وأتزوج ه والل أما وكذا كذا قلتم الذين أنتم فقال“Sizlerin şöyle, şöyle deidklerinizi duydum. Allah’a yemin olsun ki ben…..ve kadınlarla
evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir”4.
Ailenin öneminden dolayı bütün hukuk sistemleri, aile kurumunun hem iç, hem dış
ilişkilerini düzene koymaya çalışmış, bunun için hukukun Aile Hukuku (münâkehât) adı verilen
bölümü geliştirilmiştir. Hukukun temel görevi toplum düzenini sağlamak olduğundan, aile
hukukunun görevi de toplum içinde ailenin oluşumu, sağlıklı bir şekilde yürümesi ve birey ve
topluma en az zararla sona ermesi ile ilgili kuralları belirlemek, aileyi her yönüyle güçlendirerek
toplumun temelini sağlamlaştırmaktır.
Ailede, eşler arasındaki ilişkilerin yalnızca hukuk kuralları tarafından belirlenmesi yeterli
olmaz; eşler arasında sevgi ve saygının da olması gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de evlilik
akdiyle kadın ile erkek arasındaki duygusal ilişkiye de dikkat çekilmiş evlilik, “rahmet”,
“meveddet” gibi duygusal ifadelerle birlikte zikredilmiştir.5 Evlilik akdinin taraflara yüklediği
3 Buhârî, Nikâh,2; Müslim, Nikâh,1; Ebû Dâvud, Nikâh, 1; Tirmizî, Nikâh, 1.
4 Buhârî, Nikâh,1; Müslim, Nikâh, 5; Nesai, Nikâh, 4; İbn Mace, Nikâh, 4.
5 Rum 30/21.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
sorumluluğa işaretle o “sağlam bir bağ, sağlam teminat”6 olarak vasıflandırılmıştır. Kur’anda
nikâha dair her türlü ayrıntı ayetlerde ifadesini bulmuş bu anlamda evlenilmesi yasak olanlar,
eşler arası hukuk, aile geçimsizliği durumunda yapılması gerekenler, boşanmanın şekil kuralları,
kadının mağduriyetini engelleyen hükümler detaylı bir şekilde işlenmiştir.
İslam’da aile hukuku ile ilgili hükümler düzenlenirken şahıslar, aile ve toplumun
menfaatleri gerekli oranda göz önünde tutulmuştur. Bu menfaatler ise, ancak müeyyide ile
desteklenmiş kurallar ve bunları uygulama yetkisine sahip olanların müdahalesi ile korunur. Bu
nedenle aile hukuku sahasındaki hükümlerin pek çoğu emredici yahut yasaklayıcı niteliklidir.
Konuyla ilgili birçok ayette “…bunlar Allah’ın sınırlarıdır”7 ifadesi yer alır. Bunun anlamı
ayetlerde belirtilen kurallara aykırı anlaşma ve uygulamaların yapılamayacağıdır. Yapılan
uygulamalar batıldır, yok hükmündedir. Aile hukukuna Kur’an-ı Kerim ve sünnetin müdahalesi
açık olarak görüldüğü için, bu alan ile ilgili hükümler, evlilik akdinin tarafları için olduğu kadar,
uygulayıcılar açısından da riayet edilmesi mutlak zorunluluk ifade eden emredici niteliklidir. Bu
konudaki naslar, diğer alanlardaki kadar yoruma açık değildir.
İslâm hukukunun ana kaynakları Kur’an-ı Kerim ve onun açıklamasından ibaret olan
sünnette aile hukukuna dair olan hükümlerin önemli bir yekûn oluşturduğu görülür. Gerek
kaynaklarda aile hukukuna ilişkin düzenlemelerin çok oluşu, gerek insanların bu sahaya çok
fazla ihtiyaç duymaları ve gerekse aile hukukunun, İslâm hukukunun en çok uygulanma imkânı
bulan sahalarından biri oluşu, bu saha üzerinde etraflıca durulmasına sebep olmuş, konu
kaynaklarda ayrıntısıyla işlenmiştir. Nikâh konusu, tanımı, unsurları, farklı açılardan çeşitleri ve
sonuçları dikkate alınarak incelenir. Dolayısıyla bu metinde de önce nikâhın tanımı verilecek
daha sonra unsur ve çeşitleri ele alınacaktır.
II-Nikâhın Tarifi:
A. Nikâhın Kelime Anlamı
Nikâh, Arapça “نكح: nekeha” fiilinden mastardır. ,”نكح“ ‘evlenmek’, ‘cinsel ilişkide
bulunmak’, ‘başını veya sırtını eğmek’, ‘kontrol altına almak’8 ‘kendine çekmek’, ‘birleşmek’,
‘büluğ ve ihtilam olmak’ ve ‘akit’ manalarına gelir9. Ezherî’ye göre;“Arapların lüğatında nikâh
kelimesinin asıl manası ilişkiye girmektir. Mubah ilişkiye sebep olduğu, cinsi münasebeti
mubah kıldığı için evlilik akdi nikâh şeklinde adlandırılmıştır”. Cevherî’ye göre “Nikah; cinsel
ilişkidir; bazen akit manasında da kullanılır.”10 Özetle nikâh sözlükte “cinsel ilişki” manasına
gelir.
6 Nisa 4/21.
7 Bakara, 2/ 187, 229, 230; Nisa, 4/ 13,14; Mücale, 58/4; Talak, 65/ 1.
8 İbn Manzûr, Lisân’ul-Arab, “nekeha” maddesi.
9 Seferî Ebû Habîb, el-Kâmûs’ul-Fıkhiyyu Luğaten ve-Istılâhen, “nekeha” maddesi.
10es-Sıhâh, “nekeha” maddesi.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Kur’an-ı Kerim’de geçen nikâh kelimelerinin “cinsel ilişki” olarak sözlük anlamıyla mı
yoksa “akit” olarak terim anlamıyla mı kullanıldığı konusu tartışılmıştır. Diğer bir ifade ile
“nikâh” sözcüğünün “evlenme akdi” veya “cinsi münasebet” anlamlarından hangisini hakikaten,
hangisini de mecazen ifade ettiği konusu fukaha arasında ihtilaflıdır. Hanefilere göre nikâh
“cinsi münasebet” manasını hakikaten, “akit” manasını mecazen ifade eder. Mevsılî; “bu kelime
mutlak manada kullanıldığında cinsel ilişki kastedilmiş olur, bazı durumlarda mecazen akit
manasında kullanılır” der11. Şafiî ve Zeydî fakihlerine göre ise hakikaten “akit”, mecazen “cinsi
münasebet” anlamını ifade eder. Kelimenin anlamı üzerindeki bu görüş farklılıkları, zinanın
sıhri yakınlık doğurup doğurmayacağı tartışmalarında etkili olmuştur.
Şâfîler ve bazı Zeydiler’e göre, kişinin zina yolu ile meydana gelen kızıyla evlenmesinde
engel yoktur. Zina, ister kişinin kendi arzusu ile olsun isterse zorla gerçekleşmiş olsun ya da
zina mahsulü kızın, erkeğin kendinden olduğu bilinsin ve ya bilinmesin o kız, erkeğe yabancı
kabul edilir ve kişiye helaldir. İrs, veraset ve başka hükümlerde de zina yolu ile meydana gelen
kızın, erkeğe yabancı görülmesi buna delildir.12
Şâfiîler, bu sonuca nikâh kelimesine verdikleri anlamdan hareketle varmışlardır. Çünkü
onlara göre, Arapça’da nikâh kelimesi cinsel ilişki değil akid manasındadır. Cinsel birleşme
nikâh akdinin bir sonucudur. Zina ise, nikâhsız bir fiili birleşmedir. Söz konusu ayetin
kapsamına gayri meşru cinsel ilişkiler dâhil değildir. Zaten bu tür fiillere nikâh yerine zina
denmektedir. Dolayısıyla, nikâhtan farklı olan zina, nikâhın doğurduğu sonuçları doğurmaz.13
Nikah kelimesinin hakikaten “cinsi münasebet” mecazen “akit” manasını ifade ettiğini
benimseyen Hanefîlerden Kâsânî’nin ifadesine göre, zina sonucu meydana gelen kız zina yapan
erkeğin suyundan yaratılmıştır. Hakikatte o kız zina yapan erkeğin kızı hükmündedir. Ancak
fahiş/yasak birleşimden meydana geldiği için şer’i yönden o kişiye izafe/nisbet olunmaz. Yani,
“falanın kızı” denilmez. Böyle bir durum ise, hakiki nesebi nehyetmeyeceğinden, hakikat red
olunmaz.14
Hanbelî mezhebinden İbn Kudâme de zina yolu ile meydana gelen kızla zina yapan
erkeğin evlenmesini mübah görmemektedir. O’na göre; Allah (cc) “Sizin üzerinize anneleriniz
ve kızlarınız haram kılındı” buyurmaktadır. Zinadan doğan kız da zina edenin kızıdır, suyundan
yaratılmış bir dişidir ve bu bir hakikattir. Kişinin, nikâhlı hanımından olan kızı ne ise zinadan
olan kızı da o hükme tabidir.15 Ahmed b. Hanbel, bir kimsenin zina sonucunda meydana gelen
kızı ile evlenmesi durumunda o adamın katlinin gerekeceği ve bu kimsenin mürted menzilesinde
11
12 Şâfiî, el-Ümm, VI, s.92; Şirâzî, el-Mühezzeb, s.146-147; Kâsânî, Bedâi, III, s.408; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, III, s.175; İbn Miftâh, Şerhu’l-Ezhâr, IV, s.473.
13 Şâfiî, el-Ümm, V, s.223; Şirâzî, el-Mühezzeb, s.146-147; Kâsânî, Bedâi, III, s.408.
14 Kâsânî, Bedâi, III, s.409; Zeydan, Mufassal, VI, s.203.
15 İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, s.516; Zeydan, Mufassal, VI, s.203.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
olacağı görüşündedir. İbn Teymiyye de zina mahsulü kız ile evlenmenin haram olacağı
kanaatindedir.16
Maliki mezhebinin genel görüşü de zina yoluyla meydana gelen kızın zina yapan erkeğe
ve bu erkeğin usul ve füruuna haram olması noktasındadır.17 Herhangi bir kız çocuğu, zina
yapan kadının sütünü emse o kız da zina yapan erkeğe haram olur. Çünkü kadındaki süt o
erkeğin gayri meşru teması sonucu meydana gelmiştir. Aynı şekilde zina yapan kadın bir erkek
çocuk doğurursa bu çocuğa, kadın ile zina yapan erkeğin usul ve füru haram olur.18
Özetle Hanefîler, nikah kelimesini hakikaten cinsi münasebet” kabul eder ve zina edenler
arasında sıhrî yakınlık doğacağını söylerler. Şafiîler ise bâtıl da olsa bir nikâh akdi bulunmadığı
için, zinanın sıhrî yakınlık doğurmayacağını benimsemişlerdir19.
Kur’anda “نكح” kökünden kelimeler değişik kalıplarda 23 kez geçmektedir. İlgili ayetler
incelendiğinde, kelimenin “nikâh akdi” manasına kullanıldığı görülür. Nitekim Elmalı “Zina
eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez...” âyetini (en-Nur,
Ayet: 2) açıklarken şöyle der: “Ba'zıları “bu âyette maksad nikâhın hükmünü beyan değil,
zinanın çirkinliğini beyandır. Burada nikâh, ilişkiye girmek manasınadır ve binaenaleyh
haramlık da zinânın haramlığıdır” demişlerse de manasızdır. Çünkü Kur'an’da nikâh, hep
akid manasına gelmiş olduğundan ilişkiye girmek manasına hamli doğru olmaz”20.
B. Nikâhın Terim Anlamı (Tarifi):
Nikâh ıstılahta farklı mezheplerce değişik şekillerde tanımlanmıştır. Hanefiler “Erkeğin,
şer’an evlenmesine engel bulunmayan kadından, cinsel yönden yararlanmasını helal kılan akit”;
Malikiler, “Erkeğin, evlenilmesi haram olmayan kadından cinsel yönden yararlanmasını helal
kılan ve belli kalıplarla gerçekleştirilen akit”; Şafiiler, “Erkeğin kadınla cinsel ilişkide
bulunması mubahlığını içeren ve nikâhlamak, evlendirmek yahut bunların tercümeleriyle
gerçekleştirilen akit” şeklinde tanımlarlar. Hanbelîlere gelince onlar nikâhı “Evlilik akdi”
şeklinde tanımlamışlardır21. Hanbelîlerinki hariç, klasik döneme ait tariflerin hemen tümünde
nikâh akdine ilişkin olarak eşlerin birbirlerinden cinsel yönden yararlanmalarını mubah kılması
özeliğinin vurgulandığı görülür. Bu vurgunun muhtemel nedeni, diğer akitlerin aksine sadece
nikâhla cinsel birleşmenin helal olmasıdır. Hayrettin Karaman konuya ilişkin olarak şöyle der:
“İslam hukukçuları... evlilik akdi “mülk-i müt’a üzerine yapılan bir akittir” derken bunun
taraflara bir şeyin mülkiyet hakkını değil, karşılıklı istifade hakkını kazandırdığını ifade
16 İbn Teymiyye, Ebü'l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim (728/1328), el-İhtiyaratü'l-fıkhiyye min fetava şeyhilislam İbn Teymiyye; thk. Muhammed Hamid Faki, Beyrut:
Dârü'l-Ma'rife, 1950, s.210.17
Şebhûn, Abdülkerim, Şerhu müdevveneti'l-ahvâli'ş-şahsiyyeti'l-magribiyye, Rabat: Dâru Neşri'l-Ma'rife, 1987, I, s.118.
18 Cezîrî, Dört Mezhep, V, s.2127-2128.
19el-Mevsuatü’l-fıkhıyye el-Kuveytiyye, “Nikah” md., XXXXI, 206-207.
20 Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili (sadeleştiren: İsmail Karaçam ve...) V, 548.
21 Bk. el-Mevsuatü’l-fıkhıyye el-Kuveytiyye, “Nikah” md., XXXXI, 205.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
etmişlerdir. Bu akitten önce, evlilik içi ilişkilere girmeleri caiz olmayan taraflar, bu akitten
sonra bu ilişkilere girme, evlilik bağının gerektirdiği haklar ve vazifeler bütünü içinde karşılıklı
istifade etme hakkını elde etmiş olmaktadırlar”22.
Çağdaş dönemde ise muhtemelen modern hukukun da etkisiyle nikâh, “Eşlerin meşru
şekilde birbirlerinden faydalanmalarını helal kılan ve birbirleri karşısında bir takım hak ve
sorumluluklar yükleyen akit”23 veya “Karı koca arasında birlikte yaşamaya ve yardımlaşmaya
müsaade eden ve taraflara karşılıklı hak ve vazifeler yükleyen akit”24 şeklinde tanımlanmıştır.
III.NİKÂHIN DİNİ HÜKMÜ
İnsan neslinin devamını sağlamak amacıyla evlenmenin bir toplumsal görev (farz-ı
kifaye) olduğu söylenebilir. Konuyla ilgili ayet ve hadislere daha önce temas edilmişti. Ancak
fakihler evliliğin dini hükmünü, insanların durumlarını dikkate alarak farz, vacip, sünnet,
haram, mekruh ve mubah olmak üzere altı ayrı başlık altında sınıflandırmışlardır.
1) Farz Evlilik: Evlenmediği takdirde zinaya düşeceğine kesin kanaati olan kişinin oruç
ve benzeri şeylerle fuhşa düşmekten kendini koruyamaması durumunda evlenmesi farzdır.
2) Vacip Evlilik: Evlenmediği takdirde zinaya düşme ihtimali olan kişinin evlenmesi
vaciptir.
3) Haram Evlilik: Evlenince eşine zulüm ve işkence yapacağı kesin olan kişilerin
evlenmesi haramdır.
4) Mekruh Evlilik: Eşine eziyet etme ve haksızlık yapma ihtimali olan kişilerin
evlenmesi mekruhtur.
5) Sünnet Evlilik: Cinsel ve ahlakî bakımdan normal halde olan, yani zinaya düşme ve
evlendiği takdirde eşine zulmetme tehlikesi olmayan kişilerin evlenmesi sünnettir. Bu, Hanefîler
başta olmak üzere, cumhurun görüşüdür. Bu şartlardaki bir kişinin evlenmesi Zahirîlere göre
farz, Şafiîlere göre ise mubahtır.
Zahirîler ve cumhurun bu yaklaşımı nikâh akdini bir yönüyle ibadet olarak kabul etmeleri
sonucunu doğurur. Şafiîler ise nikâhı ibadet değil yapılması mubah işlerden görürler25.
IV. Nikâh Akdinin Rükün ve Şartları
Hukuken geçerli bir evliliğin yapılabilmesi, o evlilikte bir takim unsur ve şartların bir
araya gelmesi ile mümkün olur. Bu unsur ve şartlardan birinin eksik olması evliliğin ya hiç
doğmamasına veya eksik doğmasına yol açar. Gerekli şartları ve vasıfları taşıyan kişiler
arasında evliliğin vücut bulması, evlilik akdinin usûlüne uygun olarak yapılmasına bağlıdır.
Nikâh akdinin rükunlarına ilaveten birbirinden ayrı dört gurup şartı vardır. Bunlar sırasıyla 1)
22 Karaman, Hayrettin, Anahatlarıyla İslam Hukuku, II, 67.
23 Hallaf, Abdulvahhab, Ahkâmu’l-ahvaliş-şahiyye fi’ş-şeriati’l-İslamiyye, 2.baskı, Kuveyt 1990, s. 15.
24 Aydın, M. Akif, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, İstanbul 1985, s. 12.
25 Muhammed Ebu Zehra, el-Ahvâlu’ş-şahsiyye, y.y.: Daru’l-fikri-Arabî, 3.basım 1957, s. 23-25; Bilmen, Ömer Nasuhî, Istılahat-ı Fıkhıyye Kâmusu, II, 42; Döndüren, Hamdi,
Delilleriyle Aile İlmihali, İstanbul, 1995, s. 153.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
inikad, 2) sıhhat, 3) nefâz ve 4) lüzûm şartlarıdır. Şartların bu şekilde taksimi Hanefilere
göredir. Bu ayırımın pratik faydası, farklı gruptaki şartlara riayetsizliğin farklı sonuçlar
doğuracağına işarettir. İnikad şartları eksik olan akde bâtıl, sıhhat şartları eksik olan akde fâsid,
nefâz şartları eksik olan akde mevkûf ve lüzûm şartları eksik olana ise gayr-ı lâzım akid denir.
Bunların her biri farklı hukuki sonuçlar doğurur.
A. Nikâhın Rükunları (Evlenme Akdinin Temel Unsurları)
Evlilik akdinin kurulabilmesi ve varlık kazanabilmesi için bazı unsurların/rükünlerin
mevcut olması gerekir. Bu kurucu unsurlara “inikad şartları” denir.
Nikâhın rükunları mezheplere göre farklılık arz eder:
a) Hanefîlere göre nikâhın rükunları ikidir: Bunlar 1) İcab ve 2) Kabuldür. Taraflar ve
mahallül akd otomotik olarak bu kapsama girer.
b) Malikîlere göre nikâhın rükunları üçtür: Bunlar 1)Taraflar, 2) Siğa (İcab ve Kabul),
3) Veli.
c) Hanbelîlere göre nikâhın rükunları üçtür: Bunlar 1) Taraflar 2) İcab, 3) Kabul.
d) Şafiîlere göre nikâhın rükunları beştir: Bunlar 1) Siğa (İcab ve Kabul), 2) Erkek, 3)
Kadın, 4) Veli, 5) Şahitler
B. Nikâhın Rükunlarında Aranan Şartlar:
Nikâhın rükunlarına ilave olarak bu rükunların nitelikleri ile ilgili bir takim şartlar daha
aranmıştır ki, buna İslam hukuku literatüründe evlilik akdinin unsurlarında aranan şartlar
manasında “nikahın in’ikad” (kuruluş) şartları denir. Temel unsurlar veya bu unsurlarla ilgili
şartlardan birinin eksik olması halinde nikâh hukuki bir sonuç doğurmaz, yani evlilik akdi bâtıl
olur. Kaynaklarda farklı görüşler ileri sürülmüş ise de rükunlarla ilgili şartları şu şekilde
sıralamak mümkündür:
1) Evlenme Ehliyeti
İslam’a uygun bir evlilik akdinin oluşması için, tarafların evlenme ehliyetine sahip olması
gerekir. Evlenme ehliyeti kişinin başkasının iznine veya onayına ihtiyaç duymaksızın geçerli bir
evlilik yapabilmesi için sahip olması gereken hukukî yeterliliktir. Evlenme ehliyeti medeni
hakları kullanma ehliyeti içinde yer alan bir ehliyettir. Bu ehliyetin akıl, ruh ve beden sağlığı ile
alakası olduğu gibi biyolojik gelişme ile de alakası vardır. Nikâh akdine gerek kendisi gerekse
velayet veya vekâlet ilişkisine dayanarak başkası adına katılan kişinin cumhura göre âkil ve
bâliğ, Hanefilere göre temyiz gücüne sahip olması gerekir.261917 tarihli H.A.K‘nde evlenme
ehliyeti için erkeklerin 18, kızların 17 yaşını bitirme şartı getirilmiştir27.
2) Meclis Birliği
26 Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, II, 71–73; Atar, Fahrettin, “Nikah” md. , DİA, XXXIII, 115.
27Hukuk-ı Aile Kararnamesi, md. 4–8.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Evlilik birliğini kuran icap ve kabullerin aynı toplantıda araya taraflardan birinin bu
sözleşmeden vazgeçtiğini gösteren bir hareketi girmeden yapılmasıdır. İrade beyanlarının aynı
toplantıda ortaya konmasına “meclis birliği” denir28.
3) Evlenme Engelinin Olmayışı
Geçerli bir evliliğin doğması için eşlerin evliliğe mahal olması yani taraflar arasında
geçici ya da sürekli bir evlenme engelinin bulunmaması gerekir. Evlenme engeli sürekli
engellerden olan kişilerin evliliği, her zaman için hükümsüzdür. Ancak aralarında geçici
evlenme engeli olan kişilerin evliliği, bu engel olduğu sürece batıl iken, bu engel ortadan
kalktığı zaman yeni bir nikâh akdiyle yaptıkları evlilik diğer şartlara da uygunsa sahih, yani
geçerli olur.
4) Evlilik Akdine Aykırı Şartın Bulunmaması
Evlenecek taraflar, akit esnasında bazı şartlar ileri sürebilirler. Evlilikte şartlar karı
kocadan birinin diğerini maddi veya manevi bir yük altına sokacak şeydir. İslam’da bir
sözleşme yapılırken öne sürülen şartlar genel olarak “sahih”, “fasit”, “boş veya bâtıl olan
şartlar” olmak üzere üçe ayrılır. Ayet ve hadislerle çelişmeyen ve akdin taraflarından birisine
tek yanlı yarar sağlamaya yönelik bulunmayan, anlamlı şartlara “sahih şart” denir. Akdin
niteliği ile bağdaşmayan veya şer’i hükümlerle çelişen şartlara ise “fâsit şart” denir. Bir tarafa
yararı bulunmayan veya anlamsız bulunan şartlar da “boş ve batıl şart” kapsamına girer 29. Hz.
Peygamber (s.a.s)’in şu hadisi, akitlerde öne sürülebilen şartlarla ilgili ölçüyü belirler.
“Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak helâlı haram veya haramı
helal kılan şart müstesnadır.30” Nitekim Hanefiler, sadece şer'i dayanağı olan veya akdin ruhuna
ve tabiatına uygun olan ya da örf haline gelmiş şartların muteber olacağını, bunun dışındakilerin
ise geçersiz olacağını söylemişlerdir. Fakat şartın geçersiz (lağv) olması akde bir zarar vermez.
Bir diğer ifadeyle bâtıl ya da fâsit bir şart ileri sürülmüş ve bunun üzerine icap ve kabul
gerçekleşmiş ise akit sahih olarak kurulmuş olur; fakat şart muteber sayılmaz. Evlenme akdinin
gereği olmayan şartları batıl sayan Şafiîler de bu tür bâtıl şartların akde zarar vermeyeceği
konusunda Hanefilerle hemfikirdirler. Hanbelî hukukçularla bazı Malikiler, İslam’ın genel
ilkelerine ters düşmeyen her şartın muteber ve taraftarı bağlayıcı bir nitelik taşıdığını kabul
etmişlerdir31. H.A.K. de şu maddesiyle, bu son görüşü kabul etmiştir: "Üzerine evlenmemek ve
evlendiği takdirde kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tecevvüz sahih ve şart
muteberdir."32
28 Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, II, 15.
29 Döndüren, Hamdi, Delilleri ileAile İlmihali, s. 158.
30 Buhârî, “İcare”, 14; Tirmîzî, “Ahkâm”, 17, Ebû Dâvud, “Akdiye”, 12.
31 Bilmen, Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, II, 36–41.
32Hukuk-ı Aile Kararnamesi, md. 38.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
5) Rüşt Şartı
Evlilik akdinde taraflarda aranan şartlardan biri de rüşddür. İşlerini düzgün yürüten,
malını koruma konusunda dikkatli olan, gereksiz harcamalardan ve israftan sakınan kişiye Reşit
denir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yetimleri nikâh çağına ulaşıncaya kadar deneyin; reşit olduklarını anlarsanız mallarını
kendilerine verin….” (Nisa 4/6)
Nikâh çağına gelen kişi yetimlikten kurtulmuş olur. İşini ve yuvasını kurmak için kendine
kalan mirası alması gerekir. Ama âyet, malını kendine teslim için reşit olmasını şart koşmuştur.
Yoksa onu saçıp savurur ve kötü duruma düşer. Malını teslim alıp kullanacak hale gelmeyen
kişi evlenemez. Çünkü Allah Teâlâ, evlenecek olan erkeklere şu emri vermiştir:
“Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey
bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.” (Nisa 4/4)
Mehri veren koca, alan da kadındır. Kadın o mehirden kocasına bağışta da bulunabilir.
Mehir vermek, almak ve bağışta bulunmak ancak reşit olanların yapabileceği iştir. Evlenme ile
ilgili âyetler incelendiğinde tümünün reşit olanlara hitap ettiği açıkça görülür.
Elimizdeki bilgilere göre evlenmek için reşit olmayı şart koşan tek bir âlim çıkmamıştır.
Ayetlerin açık ifadesine rağmen, yaşına bakmadan çocukların evlendirilmesine izin verilmiştir.
Bunun tek istisnası, tâbiîn fukahasından Abdullah b. Şübrüme (öl. 144 h./ 761 m.) ile
Mu'tezileden Ebû Bekr el-Esamm (ö. 200/816)33 olmuştur. Bu iki alimin gerekçeleri ayetin
nikah çağından bahsetmesidir. 14 Muharrem 1336/Ekim 1917’de Hukuk-ı Aile Kararnamesi
yürürlüğe girinceye kadar Osmanlı’da da bu böyle gitmiştir. Kararnamenin yedinci maddesinde
şöyle denir:
“On iki yaşını bitirmemiş olan erkek çocuğu ile dokuz yaşını bitirmemiş olan kız çocuğu,
hiç bir kimse tarafından evlendirilemez.”
Bu maddenin gerekçesinin sadeleştirilmiş şekli şöyledir:
“Erkek ve kız çocuklarının velileri tarafından evlendirilmelerini dört mezhep imamı da
caiz gördüğünden, şimdiye kadar uygulama bu yolda cereyan etmiş ise de zamanımızda değişik
durumların ortaya çıkması sebebiyle yeni bir usul kabul edilmesine lüzum görülmüştür. Şöyle
ki, her zaman ve özellikle hayat için mücadelenin son derece güçleştiği şu zamanda, çocuklar
hakkında anne-babanın ilk görevi, onları eğitip yetiştirerek hayat mücadelesinde başarıya
ulaştıracak ve düzenli bir aile kurabilecek hale getirmekten ibaret iken bizde anne-baba,
33Yusuf Şevki Yavuz, Esam Ebû Berk, TDV İslam Ansiklopedisi.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
çoğunlukla çocuklarının eğitim ve öğretimini ihmal ederek, sırf mürüvvetlerini görmek veya bir
mirasa kondurmak maksadıyla onları daha beşikte iken nişanlaya gelmişlerdir. Sonuç olarak,
zavallıların dünyalarını görmeden evlendirilip gelecek felaketlere düğünlerle atılmaları presip
haline gelmiştir. Hiç bir mektep yüzü görmeyen ve kendi dilini okuyup yazmak bir yana dinî
konulara dair bir kelime bile bilmeyen bu çocukların kuracakları ailelerden çoğu, ölü doğmuş
cenin gibi, zifaflarının ilk aylarında çözülmeye mahkûm olmuşlardır. Memleketimizde ailelerin
temelsizliğini doğuran sebeplerden biri de budur. Bu türlü nikâhlardan doğan davaların
derecesini anlamak için, fıkıh kitaplarının «Kız çocuklarının baba ile dede tarafından
evlendirilmeleri ve baba ile dede dışındaki veliler tarafından evlendirilmeleri, ikinci durumda
erginlik çağına eren erkek ve kız çocuklarının hiyâr-ı bülûğunu nasıl kullanacağı» hakkındaki
bab ve fasıllara bakmak ve şer’i mahkemelerin sicillerinde inceleme yapmak kâfidir. Hâlbuki
İbni Şübrüme ve Ebubekir el-Esamm: Küçükler üzerine velayet ancak onların menfaatleri
maksadına dayalı olup teberru kabulü gibi ihtiyaç olmayan yerlerde velayet dahi sabit
olmayacağına ve onları evlendirme konusunda gerek yaratılışları itibariyle ve gerekse nesep
meydana gelmesi gibi şer’i yönden bir fayda umulmadığından, onların nikâha ihtiyaçları
olmadığına bakarak, küçüklerin erginlik çağına ermeden evlendirilmelerinin caiz olmadığı
kanaatine varmışlar ve özellikle nikâhın, geçici bir şey olmayıp ömür boyu devam eden bir akit
olduğunu ve eğer velilerin onlar hakkında yaptıkları nikâh akdi geçerli olsa, hüküm ve
neticeleri büluğdan sonra dahi devam edeceğini dikkate alarak, büluğdan sonra onların
davranışlarını sınırlayacak bir uygulamanın hiç kimse tarafından yapılamayacağını ilave
etmişlerdir. Adı geçenlerin mütalaalarını, asırlardan beri devam eden felaketli tecrübeler
kuvvetlendirdikten sonra onların görüşü kabul edilerek 7. madde o yolda düzenlenmiştir.”34
Görüldüğü üzere Hukuk-ı Aile Kararnamesinde rüştten bahsedilmemiş, büluğun en alt
yaşı evlenme yaşı olarak sayılmıştır. Oysa ilgili ayet ve hadislerde evlenecek çiftlerin reşit
olması şart koşulmuştur.
Allah’ın Elçisi s.a.v. şöyle buyurmuştur.
تستأذن ى حت البكر تنكح وال تستأمر ى حت م األي تنكح ال
“Dul, görüşü alınmadan; bakire de izni alınmadan evlendirilmez.”35
Küçükler evlilik konusunda görüş belirtip izin veremezler. Bunun için reşit olmaları
gerekir. Küçük yaşta evlendirilen çocukların küçük yaşta dul kalabildiği de unutmamalıdır.
Allah’ın Elçisi s.a.v. bir de şöyle buyurmuştur.
34Ceride-i İlmiyye 34. sayı s. 1010, 1011, İstanbul, 1336. Bkz. Abdulaziz Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku Osmanlı Devri Uygulaması, İstanbul 1986, s. 41.
35Buhari Nikâh babı 16/100.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
“Hangi kadın velisinin izni olmadan evlenirse, onun nikâhı batıldır…” Bu hadiste nikâhı
kıyan kadındır. Evlendiği kişiyle mehir miktarını da belirleyecek ve teslim alacaktır. Velisine
sadece onaylamak ve onaylamamak düşer. Bunlar, reşit olmayan bir kadının yapabileceği şeyler
değildir.
Küçüklerin evlendirilmelerini caiz görenler, Aişe validemizin, Resulullah s.a.v. ‘ile çocuk
yaşta iken evlendiğini delil getirirler. Bu, birkaç açıdan onlara delil olmaz.
1. Nisa suresinin, evlenme yaşından ve rüştten bahseden âyetleri Medine’de inmiştir.
Resulullah s.a.v. Aişe ile Mekke’de nikâhlanmıştır. Bu âyetler indikten sonra küçüklerin
evlendirildiğine dair sahih bir bilgi de yoktur.
2. Bir kısım araştırmacılara göre Aişe validemiz, Resulullah s.a.v. ile evlendiği zaman 17
yaşında idi ve reşit olmuştu. Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin...”36 âyeti de bu
görüşün doğru olduğunu gösterir. Eğer Mekke’liler arasında evlenme çağı diye bir kavram
olmasaydı Allah Teâlâ bu ifadeyi kullanmazdı. Ayetteki كاح kelimesinin elif lamlı olması الن
onun bütün anlamlarını düşünmeyi gerektirir. Arapçada nikâh, hakikaten evlenme; mecaz olarak
da cinsel ilişki anlamında olduğu için37 nikâh çağı, her iki anlamın da gerçekleşebileceği çağdır.
Büluğ ile insanlar cinsel ilişkiye arzu duymaya başlarlar ama evliliğin sorumluluğu farklıdır;
onu yerine getirmek için reşit olmak gerekir. İşte nikâh çağı, her iki anlamı da içeren çağdır.
Eğer Aişe validemiz bu çağa gelmeden evlenseydi o toplumda büyük yankısı olurdur. Çünkü
Allah Teâlâ şöyle buyurur. “Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara açık
açık anlatsın.” (İbrahim 14/4) Dolayısıyla Kur’ân’da kullanılan her bir kelimeyi, o günün Arap
toplumunda kullanıldığı şekliyle anlamak gerekir.
Küçüklerin evlendirilmelerini caiz görenler, şu âyeti de delil gösterirler:
يحضن لم ئي والال أشهر ثالثة فعدتهن ارتبتم إن نسائكم من المحيض من يئسن ئي والال
“Âdetten kesilen kadınlarınızın iddetinden şüphe ettiyseniz onların iddeti üç aydır; âdet
görmeyenler de öyledir.” (Talak 65/4)
“ يحضن “ ,âdet görmeyenler” ifadesine = لم يحضن henüz âdet görmeyenler” anlamı = لما
verilerek ayet çocukların evlendirilmesinin delili sayılmıştır. Gerdeğe girilmeden boşanan kadın
iddet beklemediği için bu âyet, onlarla gerdeğe girileceğinin de delili sayılmıştır38. Hâlbuki
Allah Teâlâ Kur’ân’da, her bir âyetin açıklamasını yapar ve kendinden başkasının açıklamasını
kabul etmeyerek şöyle buyurur:
36Nisa 4/6
37El-İsfahânî, Ragıb, Müfredât, نكح maddesi.
38Taberî, Muhammed b. Cerîr, Camiu’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân (Taberi Tefsiri), Beyrut 1412/1992; c. XII s, 134.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her
şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Bu, Allah’tan başkasına kul olmayasınız
diyedir. (De ki;) Ben onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeciyim.” (Hûd 11/1-3)
Talak 4. âyet, ilgili diğer âyetlerle birlikte düşünüldüğünde bu âyette düzenli âdet
görmeyen kadınların kast edildiği anlaşılır. Düzenli adet görmeyen kadınlarda iki âdet arası
aylarca hatta yıllarca sürebilir. Böyle kadına "Mümteddet'üt-tuhr" denir. Ayet yanlış
anlaşıldığı için gelenekte bu tür kadınlara yıllarca iddet bekletilir. Hatta hayatında bir kere âdet
görmüş genç bir kadını kocası boşar da ikinci âdeti görmezse onun adetten kesilinceye kadar
bekleyip, sonraki üç ay iddettin arkasından yeniden evlenmesine izin verilir39. Ama âyete göre
ise bu vasıflara sahip kadınalrın iddeti toplam üç ayı geçmez.
6) Namuslu Olma Şartı
Kur’an-ı Kerim’de evlenecek eşlerin namuslu olmaları da şart koşulmuştur. Bu da
evlenecek kişilerin reşit olmaları gerektiğinin bir başka delilidir.
Evlenecek çiftlerin namuslu olması, yani gizli veya açık zina etmemiş olmamaları
olmazsa olmaz şartlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Namuslu olur, gizli dost tutmaz, mehirlerini de verirseniz namuslu mümin kadınlar ile
kendilerine kitap verilmiş olanların namuslu kadınları size helâldir.” (Mâide 5/5)
“(Evlenilmesi haram olan) kadınlar dışında kalanlar ise namuslu yaşamanız ve zinadan
kaçınmanız şartıyla mallarınızla isteyesiniz diye size helal kılınmıştır”. (Nisâ 4/24)
“Mümin ve iffetli hür kadınları nikâhlayacak kadar varlıklı olmayanlar, ellerinizin
altında olan mümin cariyelerden nikâhlayabilirler. İmanınızı en iyi bilen Allah’tır. Hepiniz
birbirinizdensiniz40. Onlarıailelerinin41 izni ile nikâhlayın ve mehirlerini marufa uygun olarak
verin. Onlar da namuslu olsunlar, zinadan uzak dursunlar ve gizli dostlar edinmesinler.” (Nisâ
4/25)
“Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrik olan kadınla evlenebilir. Zina eden kadını
da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek nikâhlayabilir. Bunlar müminlere haram
kılınmıştır.” (Nur 24/3)
39Bilmen, c. II, s 372-373 paragraf no 594.
40Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz,
O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. Hucurat 49/1341
Kölenin ailesi kavramı
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Zina edenler tevbe edip kendilerini düzeltirse namuslu olanlarla evlenebilir. Allah Teâlâ,
zina iftirası ile ilgili hükmü verdikten sonra hem iftiracı hem de zina edenler için şöyle
buyurmuştur:
“Bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar başka. Allah bağışlar, ikramı boldur.” (Nur
24/5)
İbn Kayyım el-Cezviyye, zina edenin nikâhının Allah (cc) Nur sûresinde kayıt altına
aldığını belirterek, bununla hükmedilmesinin vacip olduğunu belirtir. Şayet muhatap emrin
vücubuna lüzum görmez ve itaat etmez ise müşrik olur, emrin vücubiyetine inanır fakat hükme
aykırı davranırsa o kişi zânidir. Çünkü Allah (cc) “Bu mü’minler üzerine haramdır”
buyurmaktadır.42
Ahmed b. Hanbel zaniyenin iddet süresi bitinceye kadar nikâhının haram olduğunu, bu
süreden sonra nikâhının sahih olması içinse, tevbe etmesi gerektiğini belirtir. Aynı şekilde, zina
eden erkekler de tevbe edinceye kadar iffetli kadınları nikâhlamaktan men olunmuştur.43
Ancak bunca açık ayet ve hadise rağmen fakihler zina eden kadının nikâhının sahih
olması için tevbe etmesi gerektiği hususunda ihtilaf etmiştir. İbn Kudame, Katâde, İshak ve Ebu
Ubeyd’e göre zina eden kadının nikâhının sahih olması için tevbe etmesi ve iddetinin bitmesi
gereklidir. Ebu Hanife, Mâlik ve Şâfii bunu şart görmemişlerdir. Meselâ İmam Şafiî Saîd b. el-
Müseyyib’den gelen bir rivayete dayanarak Nur 4. âyetin Nur 32 ile nesh edildiğini söyler.
Özetle şöyle der: “Bu konuda yetki evlenecek olanlardadır; isterlerse böyle biriyle
evlenmeyebilirler; bu onlara haram değildir. Zinayı evlendikten sonra; gerdekten önce veya
sonra öğrenmelerinin de bir zararı yoktur44.
C. Nikâhın Sıhhat Şartları (Evlenme Akdinin Geçerlilik Şartları)
1- Şahitlerin Bulunması
Sıhhat şartlarından en önemlisi evlenmenin şahitler huzurunda yapılmasıdır. Malikîler
dışındaki üç mezhep şahitlerin nikâh anında hazır olmasını ararken, Malikîler nikâh anında hazır
olmasını gerekli görmezler. Onlara göre nikâhın gizli kalmaması için etrafa duyurulması da
yeterlidir45.
2- Evlilikte Rıza ve İhtiyarın Bulunması (İkrahın Olmaması)
Evlilik normalde ömür boyu sürecek bir birlikteliğin başlangıcı ve ağır sorumluluklar
yükleyen, diğer akitlerden farklı bir sözleşme olduğundan evlenecek tarafların bu evliliği hiçbir
42 İbn Kayyım, Zâdü’l-Mead, III, s.280.
43 Aynî, el-Hidâye, IV, s.97; İbn Teymiyye, el-ihtiyarâtü’l-fıkhiyye, s.215; İbn Kesir, Tefsiru'l-kur'ani'l-azim, III, s.262.
44Şafiî, el-Umm, c. V, s. 12.
45 Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 26; Yaman, s. 51.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
zorlama ve baskı olmaksızın gönülden istemeleri ve onaylamaları gerekir. Aksi halde ikrah
durumu sözkonusu olur. İkrah, bir kimseyi yapmak istemediği bir hukuki muameleye,
yapmadığı takdirde kendisine veya yakınlarından birisine bir zarar verileceği tehdidi ile
korkutmaktır. İkrah, kişideki serbest hareket etmeyi dıştan gelen bir tesirle sakatlayan hallerden
birisidir. Tehdide uğramış olan kimsenin iradesi, sakat bir irade olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
yüzden eşlerden birisi ölüm, şiddetli dayak veya uzun süreli hapis korkusu altında evliliğe
zorlansa böyle bir nikâh fasit olur.
Hanefiler dışındaki çoğunluğa göre baskı, zorlama ve tehdit altında yapılan evlilikler
geçersizdir. Çünkü burada tarafların gerçek rızasından söz etmek mümkün değildir. Ancak
Hanefiler farklı görüştedirler. Onlara göre zorlama ve tehdit (ikrah) kişinin iradesini ortadan
kaldıran bir unsur değil, rızayı zedeleyen ancak yine de kişiye seçme hakkı bırakan bir unsurdur.
Bu nedenle bu tür baskı altında yapılan nikâhı geçersiz saymak doğru değildir 46. Hanefilerin
görüşlerinin uygulanması bazı suçların önlenmesinde yeterli olmadığı gibi farklı problemlerin
(kız kaçırma vb.) doğmasına da yol açmıştır. Bu nedenle 1917 tarihli H.A.K zorlama ve baskı
altında yapılan evlenme ve boşanmalarla ilgili olarak Hanefilerin görüşünü terk etmiş ve Şafi
mezhebinin görüşünü esas alarak, zorlanan kişinin nikâhını fasit saymıştır47.
4- Evliliğin Gizlenmemesi
Bu şart sadece Malikîler tarafından ileri sürülmüştür. Malikilere göre evliliğin topluma
ilanı bir şart olup, gizli yapılan veya şahitlerden gizlenmesi istenen nikâh geçersizdir. Onlara
göre şahitlerle anlaşarak yapılan evlenmenin gizlenmesi veya etrafa duyurulmaması sıhhat
şartlarına aykırıdır, dolayısıyla böyle olan nikâhlar geçersizdir. Diğer üç mezhep bunu bir sıhhat
şartı olarak kabul etmezler. Onlara göre şahitlerin duyduğu nikâh artık gizlilik sınırını aşmıştır48.
5- Mehir
Müslüman bir erkek, eşine mehir vermekle yükümlüdür. Bu, Allah tarafından kadına
tanınmış bir haktır. Nisa Suresi’nin 4. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
“Kadınların mehirlerini, bir güçlük çıkarmadan gönül rızası ile verin.”
Koca, usulüne uygun biçimde mehri ödemediği takdirde kadın mehrini mahkeme yoluyla
talep edip alabilir. Onu alıncaya kadar kocasına karşı hakları devam eder ama görevlerini yerine
getirmeyebilir49.
46 Aydın, Hakkı, Türk Borçlar Hukukunda İkrah, C.Ü, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999, III/1, s. 10.
47Hukuk-ı Aile Kararnamesi, md. 57.
48 İbn Rüşd, Bidâyetü’l- Müctehid, III, 1267
49Bilmen, , c.II, s.167.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Mehir, karı ile kocanın veya temsilcilerinin karşılıklı anlaşmasıyla serbestçe belirlenirse
ona mehr-i müsemmâ denir. Bunun bir üst sınırı yoktur. Peşin olarak ödenmesi kararlaştırılan
kısmı peşin, kalanı daha sonra ödenir. Tamamının peşin olması da karara bağlanabilir. Erkek,
mehir borcunun peşin ödenecek bölümünü ödemeden karısından yararlanmaya hak kazanamaz,
kadın müsaade ederse o başka. Daha sonraya bırakılan kısım ya belirlenen günün gelmesiyle
veya boşama ya da ölüm halinde kadına tastamam ödenir. Ölen kocanın mirası bu ödeme
yapıldıktan sonra paylaşılır.
Erkek, boşadığı kadına olan mehir borcunun tek kuruşunu kesemez. “Bir eşi bırakıp
yerine bir başka eş almak isterseniz, bıraktığınıza yüklerle mal vermiş olsanız bile hiçbir şeyi
geri almayın. İftira ederek ve apaçık günaha girerek mi alacaksınız?”(Nisa, 4/20)
Nikâh kıyılırken mehir belirlenmemişse mehir hakkı kendiliğinden doğar, isterse kadın,
mehir almamak şartıyla nikâha razı olmuş olsun. Bu şekilde kendiliğinden doğan mehire mehr-i
misil denir.
Bunun miktarı ve ödeme şekli, o kadına denk sayılan diğer bir kadının aldığı mehire
bakılarak tespit edilir. Bu denklik kadının babasının akrabaları arasından yaş, güzellik,
zenginlik, akıl, dindarlık, bekârlık, dulluk, ilim, edep, güzel ahlak ve çocuksuz olma gibi
özelliklere bakılarak belirlenir. Bu özelliklerde ona denk olan bir kadının kocasından almış
olduğu mehir onun mehr-i misli olur50.
Burada başlık ile mehirin aynı olmadığını kaydetmek gerekir. Başlık ve süt hakkı gibi
şeyler kadının babasına, annesine veya kardeşlerine ödendiği halde mehir kadının kendisine
ödenir. Mehir kadının hakkıdır. Başlık ve süt hakkı gibi kadının anasına, babasına veya
kardeşlerine vs. ödenen şey haksız kazançtır ve haramdır.
İnsanlar zor elde ettikleri şeylere değer verir ve onu kolay kolay elden çıkarmak
istemezler. İşte mehir, kadını zor elde edilir yapıp kocanın gözünde kıymetli hale sokar ve çok
ciddi bir sebep olmadan onu boşamaya yanaşmamasını sağlar.
Nisa 22’den 24’e kadar evlenilmesi haram olan kadınlar sayılmış ve şöyle buyrulmuştur:
“Bunlar dışında kalan kadınlar; namuslu yaşamanız ve zinadan kaçınmanız şartıyla onları
mallarınızla isteyesiniz diye size helal kılınmıştır. Bunlardan hangilerinden nikâh ile
yararlanırsanız mehirlerini belirlediğiniz miktarda veriniz. ...” (Nisa 4/24)
Nikâh kıyıldıktan sonra kadın mehrini kocasına bağışlayabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
50Bilmen, c, II, s. ll9.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
"Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey
bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin." (Nisa 4/4)
Nikâh sırasında mehir belirlenir sonra koca gerdekten önce karısını boşarsa mehrin
yarısını verir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kadınları, el sürmeden boşadığınızda, mehirlerini belirlemiş olursanız belirlediğiniz
mehrin yarısını vermeniz gerekir; kadınlar veya nikâh düğümü elinde olan taraf51 hakkından
vazgeçerse başka. (Ey erkekler) Sizin vazgeçmeniz takvaya daha uygundur. Aranızdaki
üstünlüğü unutmayın. Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara 2/237)
Mehir belirlenmeden nikâh kıyılır, sonra koca gerdeğe girmeden karısını boşarsa mut'a
vermesi gerekir. Mut'a, yararlanılan şey demektir. Hanefilere göre mut’a, üç veya beş parça
elbisedir. Baş örtüsü, gömlek ve dış kıyafet veya bunlarla beraber bir entari ile diğer bir elbise
veya onların bedelidir52. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kadınları, el sürmeden mehirlerini belirleyinceye kadar boşarsanız bunun size bir
günahı olmaz. Onları mut’alandırın (yararlanacakları bir şey verin). İmkânı olan, gücü
ölçüsünde, darlık içinde olan da gücü ölçüsünde, marufa uygun olarak, onları yararlandırsın.
Bu, güzel davrananlar üzerine bir borçtur.” (Bakara 2/236).
D. Nikâhın Nefaz Şartları (Evlenme Akdinin Yürürlük Şartları)
Tarafların veya velilerin rızalarının alınmasının gerekli olduğu durumlarda bu rızanın
alınmış olması bir nefaz/geçerlilik şartıdır. Bu şarta riayetsizlikte tarafların veya velilerin
icazetine kadar nikâh askıdadır (mevkuftur). Fıkıh kaynaklarında taraflar tam ehliyetli değilse
bizzat akdettikleri nikâh velilerin; tam ehliyetli iseler velilerinin akdettikleri nikâh tarafların
icazetine kadar mevkuf kabul edilmiştir.
E. Nikâh Akdinin Lüzûm Şartları
Nikâh akdi esas itibariyle lazım, bağlayıcı akittir. Taraflardan birinin onu feshetme yetkisi
yoktur. Akdin bağlayıcı olması demek evliliği yapan tarafların, veli ya da vekil gibi
temsilcilerden hiçbirinin akdi tek taraflı olarak bozma yetkisine sahip olmamaları ve akdin her
iki tarafı da evliliğin hükümleriyle sorumlu kılmasıdır. Ancak bazı durumlarda taraflardan birine
ya da velilere evliliği feshettirme hakkı verilmiştir. Hanefilere göre evlilik akdinin bağlayıcı
olması için şu şartlar gereklidir:
1) Ehliyetsiz (akil hastası veya bunak gibi) veya eksik ehliyetli (küçük çocuk ve kız gibi)
kimselerin evlendirildiği zaman baba ya da dedeleri tarafından evlendirilmesi. Eğer bunları
evlendiren veli, amca veya erkek kardeş gibi baba ve dede dışındaki veli grubundan olursa,
bunların akdedeceği nikâha küçük çocuk ergin olunca; akil hastası da şifa bulunca itiraz etme
51Nikâh düğümü erkeğin elindedir. Çünkü o düğümü çözmek demek olan talak erkeğin hakkıdır.
52Bilmen, c. II, s. 11, paragraf 72.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
hakkına sahiptir. Dilerlerse evliliklerini feshettirebilirler. Bu haklardan birincisine "buluğ
muhayyerliği" ikincisine de "hiyaru'l-ifaka (şifa bulma muhayyerliği) denir. Burada evliliğin
denk birisi ile ve emsal mehirle yapılmış olması da evlendirilenden bu hakkı düşürmez.
Ebu Yusuf’a göre ise baba ve dede dışındaki velilerin akdedeceği nikah da küçük ve akil
hastası hakkında bağlayıcı olur ve bunların ileride seçme serbestliği bulunmaz. Çünkü veli
gerekli araştırmayı yapar ve maslahata en uygun olanı seçer53.
2) Akıllı, hür ve ergen kadının velilerin izni olmadan dengi birisiyle kendi kendini
evlendirmesi. Evlenme ehliyetine sahip olan akıllı, hür ve ergen kadın kendi başına evlenebilir;
ancak dengi olmayan birisiyle evlendiği takdirde velisinin evliliği feshettirme hakkı vardır. Bu
durum Zahirü'r-Rivaye'ye göre Hanefilerde şarttır.
3) Akıllı, hür ve ergen kadının velilerinin izni olmadan yaptığı evlilikte emsal mehirle
evlenmesi. Eğer evlenme ehliyeti olan kadın dengi dahi olsa mehr-i misilden (ortalama mehir)
daha az bir mehirle evlenirse, velisinin bu evliliği feshettirme hakkı doğar. Ancak koca,
mehirden eksik olan bölümü tamamlamayı kabul ederse evlilik kesinleşir. Ebu Yusuf ve İmam
Muhammed'e göre ise mehrin azlığı evliliği etkilemez. Nikâh onsuz da bağlayıcı olma
özelliğine sahiptir.
4) Evlenmede aldatmanın olmaması. Erkek evleneceği hanımı veya velisini yanlış bilgi
vermek suretiyle aldatmışsa, hanımın ya da velisinin akdi feshettirme hakkı doğar.
5) Evlenmeye engel bir rahatsızlığın olmaması. Evlenecek olan erkekte evliliğin
yürümesine engel olan ya da evlilikten beklenen yararın sağlanmasına engel olan iktidarsızlık
vb. rahatsızlığın olması durumunda kadının evliliği feshettirme hakkı vardır. Ancak kadın bu
duruma razı olursa evlilik devam eder54.
V. EVLENME ENGELLERİ
Nikâhın rükunlarından biri taraflar, taraflarda aranan temel şartlardan biri ise evlenmeye
engel bir durumun bulunmamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de birbirleri ile evlenmesi yasak olan
kişiler ayrıntılı şekilde sıralanmıştır. İlgili ayetler şöyledir:
( سورة سبيال� وساء �ا ومقت فاحشة� كان ه ان سلف قد ما اال ساء الن من اباؤكم نكح ما تنكحوا وال
)22النساء:
األخت وبنات األخ وبنات وخاالتكم وعماتكم وأخواتكم وبناتكم أمهاتكم عليكم مت حر
من حجوركم في تي الال وربائبكم نسآئكم وأمهات ضاعة الر من وأخواتكم أرضعنكم تي الال وأمهاتكم
من ذين ال أبنائكم وحالئل عليكم جناح فال بهن دخلتم تكونوا م ل فإن بهن دخلتم تي الال سآئكم ن
: (. النساء سورة حيم�ا ر ا غفور� كان الله إن سلف قد ما إال األختين بين تجمعوا وأن )23أصالبكم
Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyiniz.
Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti. (Nisa, 4/22).
53 Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 29
54 Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, II, 90; Döndüren, Aile İlmihali, s. 167.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Size (şunlarla evlenmeniz) harâm kılındı: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız,
karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer
onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günâh yoktur-kendi
sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kızkardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte
olanlar hariç. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.(Nisa, 4/23).
Ayetlerde bir erkeğin kendileriyle evlenmesi yasak olan 14 kişi sıralanmıştır. İki ayette
de evliliğe engel olan durumun yakınlık (akrabalık) olduğu anlaşılmaktadır. Bu yakınlık
sayılanların bazılarında kan, bazılarında sıhrıyet bazısında ise süt ilişkisine bağlanmıştır. Bu
açıdan bakıldığında evlilik engellerinin sürekli ve geçici olmak iki başlık altında toplandığı
görülür. Sürekli engeller hiçbir zaman ortadan kalkmayacak olan evlilik engelleridir. Geçici
engeller ise zamanla ortadan kalkması muhtemel evlilik engelleridir. Meselâ, evli bir kadınla
evlenilmez. Ama evlilik hali herhangi bir sebeple ortadan kalkar ve iddet de sona ererse artık
evlilik engelinden söz edilmez.
1- Sürekli (Ebedî) Engeller
Kan hısımlığı, sıhrî hısımlık ve süt hısımlığından doğan bu evlilik engelleri Kur'ân-ı
Kerîm'de tek tek sayılmıştır:
"Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları,
kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, sütkız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri,
kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan sizin himayenizdeki üvey kızlarınız -eğer
onlarla zifafa girmemişseniz bu durumda size bir vebal yoktur-, kendi sulbünüzden olan
oğullarınızın hanımları ve iki kız kardeşi bir arada bulundurmanız -daha önce geçenler hariç-
size haram kılındı. Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir" (en-Nisâ 4/23). Ayrıca Nisa 22 de
“…babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyiniz” buyrulur.
23. Ayetin son bölümündeki “iki kız kardeşi bir arada bulundurmanız” bölümü dışındaki
tüm hükümler sürekli evlilik engellerini bildirir. Sürekli engeller ise kan hısımlığı, sıhrî hısımlık
ve süt kardeşliği olmak üzere başlıca üç sınıfa ayrılır:
1- Kan Hısımlığından Doğan Engeller
a-Usûl-Fürû Akrabalığı: Bir kişinin anne ve babası ile onların anne babaları yani büyük
anneleri ve dedeleri, daha sonra da onların anne babaları ve bu şekilde uzayıp giden akrabaları
onun usulüdür. Başka bir deyişle kişinin, soyundan geldiği kişilerin tamamı onun usulüdür.
Diğer taraftan bir kişinin oğlu ve kızı ile onların oğulları ve kızları ve bu şekilde uzayıp giden
nesli onun fürûudur. Yukarıdaki âyette geçen "anneleriniz", "kızlarınız" ifadeleri sadece
insanın kendi annesi veya kendi kızı ile sınırlı olmaz, âyetin maksadı usul ve fürû içinde
mütalaa edilen bütün kadınlardır.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
b-Kardeşlik: Kardeşler arası evlilik yasaklanmıştır. Bu hususta öz-üvey ayırımı
da yapılmaz. Buradaki kardeş kavramı, anne ve babaları bir olan veya sadece anneleri
yahut sadece babaları bir olan kardeşleri içerir.
c-Amca, Dayı, Hala, Teyze ile Yeğenler Arasındaki Akrabalık İlişkisi:
Bir erkeğin, halası veya teyzesi ile evlenmesi caiz değildir. Bu kendi halası ve teyzesi
açısından böyle olduğu gibi anne ve babasının veya daha yukarı derecedeki usûlünün halası ve
teyzesi açısından da böyledir. Yine bir erkek, kardeşinin çocukları veya torunları ile evlenemez.
Olaya kadın açısından bakıldığında ise bir kadın, amcası veya dayısı ile kardeşinin çocukları
veya torunları ile evlenemez.
2- Sıhrî Hısımlıktan Doğan Engeller
Sıhrî hısımlıktan maksat evlilik sonucu eşlerden biri ile diğer eşin akrabaları arasında
doğan hısımlıktır. “Nikah” kelimesinin hakikaten cinsi münasebet anlamına geldiğini kabul
eden mezheplere göre zina eden erkek ile kadın arasında da evliliktekine benzer bir sıhrî evlilik
engeli doğar. Hattâ taraflar arasında cinsel ilişki olmasa bile birbirlerine şehvetle dokunma veya
bazı hallerde bakma ile de evlilik engellerinin doğacağını ileri sürenler olmuştur.
Sıhrî hısımlıktan doğan evlilik engelleri ise şunlardır:
a- Usul-Fürû Akrabalığı: Bir kişi, eşinin usulünü teşkil eden akrabaları ile
evlenemez. Yani eşinin anne veya babası ile yahut bunların anne veya babaları
ile evlenmesi caiz değildir. Eşler arasında nikâh akdi yapılmış olması bu evlilik engelinin
doğması için yeterlidir. Ayrıca zifaf şartı yoktur. Buna göre iki kişi arasında nikâh
akdi yapılsa ve bunlar bir araya gelmeden, zifaf olmadan ayrılsalar her biri, diğerinin
usulü ile evlenemez.
Bir kişi, eşinin fürûu ile de yani başka bir evlilikten olma çocukları veya torunları ile de
evlenemez. Yalnız burada bir erkek ile karısının başka evlilikten olma kızı arasındaki evlilik
engeli sadece nikâh akdi ile doğmaz, ayrıca zifaf da olmuşsa o zaman doğar. Bu husus
yukarıdaki âyet-i kerîmede özellikle belirtilmiştir.
b- Usulün veya Fürûun Eşi Olma: Bir kişi usulünü teşkil eden anne ve babasının
veya bunların anne ve babalarının evlendikleri kişilerle evlenemez. Burada meselâ bir
erkek babasının eşi ile evlenemez derken, o kişinin kendi annesi değil de, babasının
evlenmiş olabileceği başka kadınlar kastedilmektedir. Aynı husus, o kişiye uzaklığı
hangi derecede olursa olsun onun bütün dedeleri için de geçerlidir. Kadın da annesinin veya
büyük annelerinin evlenmiş olduğu erkeklerle evlenemez.
Bir kişi fürûunu teşkil eden çocuklarının veya torunlarının eşleri ile evlenemez. Yani bir
erkek, daha sonra ayrılmış bile olsa oğlu veya torunu ile evlilik akdi yapmış bir kadınla, bir
kadın da kızı ile veya torunu ile evlilik akdi yapmış bir erkekle evlenemez.
3- Süt Hısımlığından Doğan Engeller
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
İslâm hukukunda bir çocuğun, annesi dışında bir kadının sütünü emmesi ile doğan ayrı
bir hısımlık ilişkisi ve bundan kaynaklanan evlilik engeli vardır. Sütannelerle ve süt kardeşlerle
evlenilemeyeceği yukarıda verilen âyet-i kerîmede açıkça belirtilmiştir. Diğer taraftan Hz.
Peygamber buradaki evlilik yasağının daha genel olduğunu ifade etmiştir: "Nesep sebebiyle
haram olanlar emme sebebiyle de haram olurlar".[71]
Buna göre süt emme sebebiyle gelen evlilik engelleri aynen nesep sebebiyle var olan
evlilik engelleri gibidir. Bir çocuğun, süt emdiği kadın onun sütannesi, o kadının kocası süt
babası, onların çocukları süt kardeşi olur. Bu şekilde süt amcalar, halalar, dayılar, teyzeler vb.
şeklinde süt akrabaları oluşur. Süt akrabalığından doğan evlilik engellerinin sınırını tesbit etme
işi çoğu kere karmaşık bir şekilde takdim edilmektedir. Konuyu daha rahat kavrayabilmek için
şöyle bir yol izlenir: Süt emen çocuk için annesi, süt emdiği kadın, babası da o sütün
teşekkülünde etkili olan kocası olmak üzere ikinci bir kimlik düşünülür. Çocuk bu ikinci kimliği
ile o ailenin de çocuğu kabul edilir ve buna göre gerek kan hısımlığından gerek sıhrî hısımlıktan
kaynaklanan hangi evlilik engelleri söz konusu ise onların hepsi sütten doğan evlilik engelleri
olarak değerlendirilir. Süt emen çocuğun nesep yönünden kardeşleri bundan etkilenmezler.
Diğer taraftan şu konularda İslâm hukukçuları arasında farklı değerlendirmeler vardır: Bir
çocuk, kaç yaşına kadar süt emerse bu emmeden süt akrabalığı doğar? Az bir miktar emme ile
çok emme arasında fark var mıdır? İki veya daha çok kadının sütü karıştırılıp çocuğa içirilirse
veya kadının sütüne su, ilâç veya hayvan sütü kanştırılsa bunun hükmü nedir? Bu gibi konular
fıkıh kitaplarında tartışılmaktadır.[72]
B- Geçici Engeller
Geçici evlilik engellerinden maksat, süreklilik arz etmeyen, ortadan kalkması mümkün
olan evlilik engellendir. Tarafların, mevcut şartlar dolayısıyla evlenmeleri caiz değilse de bu
şartların her an değişmesi mümkündür ve bu takdirde evlenmelerinde bir sakınca olmaz. Geçici
evlilik engelleri şunlardır:
1- Evlilik ve İddet
Evli kadınlar kocalarından ayrılmadan bir başkası ile evlenemezler. Boşanma veya
kocalarının ölümü sebebiyle evlilikleri sona ermiş kadınlar da iddet müddeti içinde yine
herhangi bir evlilik akdi yapamazlar. İddetleri bittikten sonra bundan kaynaklanan evlilik manisi
ortadan kalkar. Ayrıca bazan bir kadın sahih bir evlilik akdi olmadan da iddet bekleme
durumunda olabilir ve bu durumlarda da onunla evlilik akdi yapılması caiz değildir.
2- Yakın Akraba Kadınların Aynı Kişinin Nikâhında Olması
'İslâm hukukunda bir erkeğin dörde kadar kadınla aynı anda evli olmasına -teşvik
edilmemekle birlikte- müsaade edildiği bilinmektedir. Yalnız bu kadınların kardeş olmaları veya
aralarında hala-teyze, yeğen ilişkisinin bulunması bunun dışında tutulmuştur. Yukarıda meali
verilen ve evlilik manilerinin sayıldığı âyette "ve iki kız kardeşi bir arada bulundurmanız"
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
denmek suretiyle iki kardeşin aynı anda bir kişinin nikâhında olması yasaklanmıştır. Bu konuda
hadîs-i şerîf de vardır. Ayrıca diğer yakın akrabalar hakkında da Hz. Peygamber şöyle buyurur:
"Kadın, halasının veya teyzesinin veya erkek kardeşinin kızının veya kız kardeşinin kızının
üzerine nikâhlanmaz"[74]. İslâm hukukçuları bunu "iki kadından biri erkek farz edildiği takdirde
aralarında evlenmeleri uygun görülmemişse bu iki kadının aynı anda bir kişinin nikâhında
olması da caiz değildir" şeklinde kural haline getirmişlerdir. Buna göre süt kardeşlerin veya bu
ölçüde yakın süt akrabası iki kadının da aynı anda bir kişinin nikâhında olması caiz değildir.
3- Üç Defa Boşanma
Bir erkek üç defa boşamış olduğu bir kadın ile o kadın, bir başkası ile sahih bir evlilik
yapmadan evlenemez. İslâm'da evliliklerin ömür boyu sürmesi esas olmakla birlikte boşanma da
meşru sayılmıştır. Bir evliliğin boşanma ile neticelenmesi halinde taraflar istedikleri takdirde
yeniden evlenebilirler. Fakat buna da bir sınır getirilmiş ve üç defa boşandıktan sonra artık bu
kişilerin sağlıklı bir evlilik hayatını sürdürmekte zorlandıkları kabul edilmiş olacak ki bir daha
evlilik denemesine kalkışmaları yasaklanmıştır. Ancak bu da geçici bir evlilik engelidir. Çünkü
aynı kadın başka birisi ile evlenip ayrılırsa eski kocası ile olan evlenme yasağı kalkar ve onunla
tekrar evlenmesi caiz olur.
Üç defa boşanan kadının, eski kocası ile evlenmesinin caiz olması için bu üç boşamadan
sonra yapacağı evliliğin sahih bir evlilik olması ve ayrıca aralarında zifafın gerçekleşmesi,
bundan sonra da bu evliliğin boşanma veya ölüm ile sona ermesi şarttır. Bunun halk arasında
"hülle" olarak bilinen şekliyle uygulanmasının İslâm'la bağdaştırılması ve hele ona mal edilmesi
asla mümkün değildir.
4- Din Ayrılığı’nın Evliliğe Etkisi
Mezheplerin geneline göre Müslüman bir kadının, Müslüman olmayan bir
erkekle evlenmesi yasaktır. Bu konudaki temel dayanak olarak şu ayeti gösterirler:
“İmana gelene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. Mümin köle müşrikten elbette
iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun”.(Bakara 2/221)
Bu ayete ek olarak bir de Mümtehine suresi 10. ayeti delil getirirler. Bu ayetlerin mevcut
görüşlere ne derece delil olabileceği ayrıntılı şekilde incelenecektir.
Mezhepler, Müslüman kadının gayri Müslim erkekle evlenemeyeceğini ileri sürerken
Müslüman erkeğin müslüman kadınları tercih etmelerinin tavsiye edildiğini bildirimiş, fakat bir
istisna olarak Müslüman erkeklerin Ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyan) kadınlarla da
evlenebilecekleri görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bu görüş şu ayete dayandırılır:
وال مسافحين غير محصنين أجورهن آتيتموهن إذا قبلكم من الكتاب أوتوا الذين والمحصناتمن
أخدان خذي مت
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
“Namuslu olur, gizli dost tutmaz, mehirlerini de verirseniz namuslu mümin kadınlar ile
kendilerine kitap verilmiş olanların namuslu kadınları size helâldir”. (Maide 5/5)
Ancak konuyla ilgili ayetlere ayrıntılı olarak incelendiğinde meselenin hiç de anlatıldığı
olmadığı görülür.
Şöyle ki; Müslüman erkeklerin, dindaşları dışında, ancak ehl-i kitap kadınlarla evlenip
müşrik kadınlarla evlenemeyeceğini savunanlar bunun gerekçesi olarak ehl-i kitap kadınların
tek tanrı inancına sahip oldukları, oysa ehl-i kitap olmayanların müşrik olduklarını gerekçe
gösterirler. Oysa şu âyete göre ehl-i kitap da müşriktir:
إلـه�ا ليعبدوا إال أمروا وما ابنمريم والمسيح الله دون من �ا أرباب أحبارهمورهبانهم خذوا ات
يشركون عما سبحانه هو إال إلـه واحد�اال
“Allah’tan önce, bilginlerini ve din adamlarını rabler saydılar. Meryem oğlu Mesih’i de
öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmalarıdır. Ondan başka tanrı
yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31)
Ehl-i kitapla evlenmeye izin vermek, müşriklerle evlenmeye izin verme anlamına
gelir.Konuyla ilgili ayetlerden biri de şudur:
“İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin cariye55 müşrik kadından
elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun.” (Bakara 2/221)
Ayetten anlaşıldığına göre, evlenecek Müslüman bir kadın için “Mümin köle müşrikten
elbette iyidir”; Müslüman erkek için de “Mümin cariye müşrik kadından elbette iyidir.”Ayetteki
“elbette iyidir”ifadeleri bu tür bir evliliğin haram olduğunu göstermez. Çünkü daha iyi sözü, iki
iyiyi karşılaştırırken söylenir. Dolayısıyla bu âyetten, mümin kadının müşrik erkekle; mümin
erkeğin müşrik kadınla evlenmesinin haramlığına hüküm çıkarılamaz. Nitekim konuyla ilgili
Peygamberimizden çok sayıda uygulama nakledilmiştir.
Peygamber’imizin damadı Ebü'l-Âs b. er-Rebî' İslâm’dan önce kızı Zeyneb'le evlenmiş
ama müslüman olmamıştı. Bedir savaşında esir düşünce Zeyneb, bir miktar malla beraber
evlendiklerinde annesinin taktığı gerdanlığı fidye olarak Medine’ye göndermişti. Buna üzülen
Hz. Peygamber gerdanlığın Zeyneb'e iadesini ve Ebü'l-As'ın da serbest bırakılmasını söyler ve
Ebü'l-As'dan kızını Medine'ye göndermesini ister. O da karısını çok sevmesine rağmen sözünde
durmuş ve Zeyneb'i Medine'ye göndermiştir.
55Kadın köle.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Ebü'l-Âs, hicretin 6. yılında müşriklerin kendisine emanet ettiği ticaret mallarıyla birlikte
Suriye'den dönerken kervan Müslümanlar tarafından ele geçirildi ama o, kaçtı. Gece
Medine’deki Zeyneb'in yanına gidince Zeyneb onu himayesine aldı. Peygamberimiz de
savaşçılara; “ganimetlerin kendilerine ait olduğunu ama Ebü'l-Âs'a geri verdikleri takdirde
memnun kalacağını” iletti. Bunun üzerine kervandaki malların tamamı Ebü'l-Âs'a iade edildi.
Ebü'l-Âs Mekke'ye varınca emanetleri sahiplerine teslim etti veMüslümanlığı seçerekMedine'ye
hicret etti56. Peygamberimiz altı yıllık bir aradan sonra Zeyneb’i eski nikâh ile ona geri verdi,
hiçbir şeyi yenilemedi57. Çünkü Ebü'l-Âs’ın kafir olması, Zeynep ile olan nikâhlarını ortadan
kaldırmamıştı.
İbnu Şihâb’tan rivayet edildiğine göre "Resûlullah (s.a.v) zamanında, kimi kadınlar, kendi
yurtlarında Müslüman olmuş, hicret etmemişlerdi58. Bunlar müslüman olurken kocaları kâfir
idiler. Velîd İbnu'I-Mugîre'nin kızı da bunlardandı. O Safvân İbnu Ümeyye ile evliydi; Fetih
günü Müslüman olmuştu ama kocası Safvân İslâm'a girmedi ve kaçtı. Allah’ın Elçisi, bir emân
= güvence işareti olarak kendi kaftanını vererek onun amcasının oğlu Vehb İbnu Umeyr'i
arkasından gönderdi. Onu İslâm'a çağırıyor ve yanına gelmesini istiyordu; şayet İslam hoşuna
giderse kabul edecekti, yoksa iki ay serbest dolaşacaktı. Safvân kaftanla birlikte, Allah’ın
Elçisi’ne gelince, halkın yanında yüksek sesle şöyle dedi:
"Ey Muhammed! Şu Vehb İbnu Umeyr senin kaftanını getirdi; beni yanına çağırdığını, bu
iş hoşuma giderse kabul edeceğimi, gitmezse bana iki ay süre tanıdığını iddia ediyor".
Allah’ın Elçisi; "Ebu Vehb, in aşağı!" dedi ama o; "Hayır, vallahi, bana açıklamadan
inmem!" dedi. Bunun üzerine; "Hayır, dört ay serbest dolaşabilirsin" dedi… Safvân kâfir, karısı
ise Müslümandı. Peygamberimiz, Safvân müslüman olana kadar karısı ile arasını ayırmadı.
Karısı eski nikâhıyla onun yanında kaldı59.Birinci olay Hudeybiye antlaşmasından sonra,
ikincisi de Mekke’nin fethinden sonradır.
Mezheplerin konuya ilişkin ileri sürdükleri delillerden biri de Mümtahine 10. âyette
geçen; “Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar” mealindeki hükümdür.
Onlara göre bu ayet müslüman kadının, müslüman olmayan biriyle evlenmesinin haram
olduğunun diğer bir delilidir. Yukarıda anlatılan her iki olaydan önce inmiş bulunan bu âyet,
kocasından boşanmaya karar veren kadının ileri sürdüğü gerekçenin, hakem veya mahkeme
tarafından haklı bulunmasından sonraki durumu hükme bağlamaktadır. Bu konu evliliğin sona
56Talat Sakallı, Ebu’l-Âs, TDV İslam Ansiklopedisi
57Ebu Davud, Sünenu Ebi Davud, İstanbul, 1401/1981, Talâk 24, (2240); Tirmizi, Nikâh 43, (1143).
58Nitekim 48. Fetih Suresi’nin 25. âyeti de açıkça bunu göstermektedir.
59İmam Malik, el-Muvatta’ (Muhammed b. Hasen eş- Şeybânî rivayeti), Nikâh 44, (2, 543, 544)
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
erme yöntemleri başlığı altında İftida bahsinde işlenecektir.Dolaysıyla bu ayet konuya delil
olarak ileri sürülemez. Nitekim peygamberimiz din farkından dolayı hiçbir karı - kocayı
ayırmamıştır. Görüşler doğru olsaydı bunun mutlaka Hz. Peygamber’e atfedilen bir uygulaması
olurdu.
Nisa 22’den 24’e kadar evlenilmesi yasak olan kadınlar sayılmış ama din farkına yer
verilmemiştir. 25. âyette ise namuslu mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenlerin namuslu
mümin cariyelerle evlenmesi istenmiş ama onlarla evlenme yerine sabırlı olunması tavsiye
edilmiştir. Buna göre birinci tercih, namuslu mümin kadınlar, ikinci tercih namuslu mümin
cariyelerdir. Maide 5. âyette ise ehl-i kitabın namuslu kadınları ile evlenmeye izin verildiğine
göre onlar üçüncü tercihtir. Öyleyse namuslu mümin cariye, namuslu ehl-i kitap kadınından
iyidir. Namuslu mümin cariye ile evlenmek tavsiye edilmediğine göre ehl-i kitaptan namuslu bir
kadınla evlenmek hiç tavsiye edilmez ama haram da kılınmaz. Ehl-i kitap da müşriktir. Bu
sebeple âyet, kadın-erkek farkı gözetmeden müşrikle evlenmeyi anlatmaktadır.
“İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin cariye müşrik kadından
elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun. İmana gelene kadar, müşrik erkeklere kız
vermeyin. Mümin köle müşrikten elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun. Onlar sizi
ateşe çağırırlar; Allah ise kendi izniyle cennete ve affa çağırır. Allah âyetlerini insanlara
açıklar, belki akıllarını başlarına toplarlar.”(Bakara 2/221)
Nikahta namusun öneminden bahseden bir ayette zaninin müşrikle evlenebileceği
belirtilmiştir. Müslüman bir kişi zani olabileceğine göre bu hüküm Müslümanı da bağlar. Allah
Teâlâ şöyle buyurur:
على ذلك م وحر مشرك أو زان إال ينكحها ال انية والز مشركة� أو زانية� إال ينكح ال اني الز
المؤمنين.
“Zina eden erkek, ancak zina edenle veya müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını
da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek nikâhına alır. Bunlar müminlere haram
kılınmıştır.” (Nur 24/3)
Rivayete göre “Mersed İbnu Ebi Mersed adında bir adam vardı. Mekke'den esirleri alır
Medine'ye kaçırırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir dostu vardı. Mekkeli esirlerden birini
oradan kaçırma sözü vermişti.
Mersed diyor ki: Mehtaplı bir gecede, Mekke'nin duvarlarından birinin gölgesine vardım.
Derken Anak çıkageldi, duvarın dibindeki gölgemi gördü. Yanıma gelince tanıdı ve "Mersed
mi?" dedi. "Evet, Mersed" dedim. "Merhaba, hoş geldin, gel geceyi yanımızda geçir!" dedi.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
"Hayır, Anak; Allah zinayı haram kıldı" deyince feryadı bastı: "Ey çadır halkı, bu adam
esirlerinizi götürüyor!" dedi. Hemen sekiz kişi peşime düştü. Handeme yoluna saptım ve bir
mağaraya veya çukura girdim. Arkamdakiler geldi, tepeme dikilip işediler. Sidikleri başıma
değdi. Ama Allah beni onlara göstermedi. Sonra çekip gittiler. Ben de dönüp arkadaşımı sırtıma
aldım; şişman birisiydi. İzhir’e geldim, kelepçelerini çözdüm. Tekrar sırtımda taşımaya
başladım, beni çok yordu. Nihayet Medine'ye vardım. Resulullah (a.s.)'ın huzuruna çıktım: "Ey
Allah'ın Elçisi, Anak'la evleneceğim" dedim; sustu; şu âyet ininceye kadar cevap vermedi.
“Zina eden erkek, ancak zina edenle veya müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını
da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek nikâhına alır..." (Nur, 24/3).
Sonra dedi ki, "Bak Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya müşrik olan bir
kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek alabilir,
onunla evlenme!"60
Peygamberimiz “onunla evlenme” derken kadının şirkini değil, zinasını gerekçe
göstermiştir.Mezhepler kendi görüşleriyle çeliştiği için bu ayetiin, “İçinizden evli olmayanları
evlendirin…” (Nur 24/32) ayetiyle nesh edildiği iddia ederler.Nitekim İbn Hazm, “bu iddianın
bir delili yoktur. Kesin bir bilgi olmadan bir âyet veya hadisle ilgili olarak “bu mensuhtur”
demek caiz değildir”. Fakat o da din frkı konusunda diğer görüşlere katılır.61
VI. GEÇERLİLİK BAKIMINDAN NİKÂH ÇEŞİTLERİ
Evlenme akdi rükün ve şartlarının bulunup bulunmamasına göre sahih, fasit, batıl,
mevkuf ve gayri lazım çeşitlerine ayrılır. Hanefiler dışındaki üç mezhep göre fasit ile batıl
arasında fark yoktur.
1. Sahih Nikâh Akdi ve Sonuçları: Rükün ve şartları tam olarak bulunan evlenme
akdidir. Evlenme ehliyeti bulunan ve aralarında evlenme engeli bulunmayan kişilerin iki şahit
huzurunda yaptıkları evlenme sahih bir evlenme akdidir. Hiçbir eksikliği bulunmayan böyle bir
akit, evliliğin bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Sahih evliliğin sonuçları şunlardır62:
a) Eşlerin İslami ölçüler içinde birbirinden faydalanmaları helal olur.
“Ve onlar ki iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları cariyeler hariç. Bunlarla
ilişkilerinden dolayı kınanmış değillerdir.”63
60Tirmizî, Tefsîr, 25, Hadis no: 3177.
61Ali b. Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 63-65.
62 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 33–34; Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 41; Zuhaylî,
el-Fıkhu’l-İslâmî ve edilletühû, VII, 95–96; Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku, II, 94–95.63
Mü’minun, 23/5–6.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
b) Kadın mehre hak kazanır. Eğer belirlenmiş bir mehir varsa kadın bu miktarı hak eder.
Eğer mehir belirlenmemişse kadın kendi emsallerinin aldığı miktarda mehre hak kazanır.
c) Kadın nafakaya hak kazanır. Bu da yeme, içme, giyim ve mesken ihtiyacını kapsar.
Kocanın nafaka yükümlülüğü şu ayete dayanır:
“Annelerin yiyeceği ve giyeceği örfe göre çocuk kendisine ait olan babaya aittir.”64
d) Eşlerin yakınları arasında sıhrî akrabalık meydana gelir.
e) Çocuğun nesebi babasına bağlanır.
f) Eşler bu evlilikle birbirlerine mirasçı olurlar.
2. Fasit Nikâh Akdi ve Sonuçları:
Hanefilere göre fasit evlilik sıhhat şartlarını kaybeden evliliktir. Evlilik bir yönüyle
medeni bir akit olduğundan diğer akitlerde olduğu gibi fasit ve batıl ayrımına tabi tutulur.
Hanefilerin dışındaki çoğunluğa göre ibadetlerde olduğu gibi nikahta da fasit batıl ayrımı
yoktur. Yani fasit ve batıl evlilik aynı şeydir ve aynı sonuçları doğurur65.
Hanefilere göre şu hususları barındıran evlilikler fasitir:66
Şahitsiz yapılan evlilikler, belli bir süreyle sınırlandırılan geçici evlilikler, aynı anda beş
kadınla evli bulunmak, bir hanımı; kız kardeşi, halası veya teyzesiyle birlikte nikahlamak, evli
olduğunu bilmeden başkasının hanımıyla evlenmek, haram olduğunu bilmeden evlenilmesi
haram olan bir kadınla evlenmek. Bunlar Ebu Hanife’ye göre fasit, Ebu Yusuf ve Muhammed’e
göre ise batıldır.
Fasit evliliğin sonuçlarını şöyle sıralamak mümkündür67: Fasit evlenme akdinde tarafların
evliliği sürdürmeleri caiz değildir, hemen ayrılmaları gerekir. Kendileri ayrılmazsa hakim
tarafında zorla ayrılırlar. Cinsel birleşmeden önce fasit nikah hiçbir hukuki sonuç doğurmaz.
Cinsel birleşme olmuşsa şu sonuçlar doğar: a. Kadın, ortalama mehir ile taraflar arsında
belirlenmiş olan mehirden az olanına hak kazanır. Bu konuda şu prensip vardır: “ Dâru’l-
İslâm’da her cinsel birleşme ya haddi ya da mehri gerektirir.” Akit şüphesi sebebiyle had
düştüğü için kadın mehri hak eder.
b. Akit tarihinden en az altı ay, en fazla bir yıl içinde doğan çocuğun nesebi sabit olur.
c. Evlenmeden doğan hısımlık meydana gelir.
d. Ayrılığın ardından kadının iddet beklemesi gerekir.
e. İddet süresince erkek kadının nafakasını temin etmekle yükümlüdür. İddet dışında
nafaka ile miras hükümleri cereyan etmez.
3.Batıl Nikah Akdi ve Sonuçları
64 Bakara, 2/233.
65 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 33–34; Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 42; Döndüren, Aile İlmihali, s. 204.
66 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 33–34; Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 42–43.
67 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 33–34; Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsıyye, s. 42–43;
Apaydın, Yunus, “Fâsit Nikah”, Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2000, s. 322–323.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Batıl evlenme, akdin unsurlarından biri ya da kuruluş şartlarından biri eksik olan evlenme
akdidir. Evlenme ehliyeti olmayanların yaptığı evlilik, aralarında evlenme engeli olan kişilerin
yaptığı evlilik ve mut’a evliliği batıl evliliklerdendir.
Batıl evlilikte noksanlık ana unsurlarda bulunduğu için böyle bir akit hiçbir hukuki sonuç
doğurmaz. Cinsel birleşmenin olup olmaması da bunu değiştirmez. Bu durumda nikah şüphesi
dolayısıyla zina haddi mi tatbik edileceği, yoksa tazir cezası mı verileceği konusu ceza
hukukunda tartışılmıştır. Tarafların derhal birbirinden ayrılması gerekir. Kendileri ayrılmazsa
hakim aralarını ayırır68.
Diğer taraftan mehir, nafaka, nesep, iddet ve miras gibi hükümlerin hiçbiri batıl evlilikte
söz konusu değildir. Yalnız Ebu Hanife eğer aralarında evlenme yasağı bulunanlar evlenmişse,
doğacak çocuğun babasız kalmaması için bu evliliği batıl değil, fasit saymıştır. Ortada bulunan
fiili durumu sonuca bağlamak adına böyle bir ayrımı kabul etmiştir. H.A.K de bu görüşü kabul
etmiştir69. İmameyn ise evlenme yasağı bulunan kadınlarla evlenmeyi de batıl saymıştır70.
4. Mevkûf Nikah Akdi ve Sonuçları
Kuruluş ve geçerlilik şartları tam olmakla beraber yürürlülük şartlarında eksiklik bulunan
evlenme akdi mevkuf evlenme akdi olarak adlandırılır. Mevkuf evlilik akdi sahih olarak
doğmuştur ancak yürürlülük kazanması için başkasının iznine ihtiyaç vardır. Bu izin alınmadan
önce evliliğin sonuçlarından hiçbiri gerçekleşmez. Dolayısıyla bu durumda cinsel birleşme helal
olmadığı gibi nafaka, mehir, iddet ve miras gerekmez. Gerekli kişinin izni
alındıktan sonra bu evlilik sahih evliliğe dönüşür ve bu evlenme akdinin sonuçları geçerli
olur71.
5. Gayr-ı Lâzım Nikah Akdi ve Sonuçları
Diğer şartları tamam olduğu halde bağlayıcılık şartlarında eksiklik olan evlenme akdine
gayrı lazım yani bağlayıcı olmayan evlenme denir. Örneğin; akıllı ve ergin kadının velisinden
izinsiz olarak dengi olmayan biriyle yaptığı evlilik, velisi izin verinceye kadar gayrı lazımdır.
Velinin bu evliliği feshetme hakkı vardır. Cinsel birleşmeden önce fesih hakkı kullanılmışsa
gayrı lazım evlilik hiçbir sonuç doğurmaz. Ancak birleşme olmuş ve fesih hakkı bundan sonra
kullanılmışsa iddet, nafaka, evlenmeden doğan hısımlık, nesep ve emsal mehir sabit olur 72.
Kadın gayrı lazım evlilik sonucunda hamile kalmışsa veli artık bu hakkını kullanamaz73.
68 Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 36; Abdülhamîd, Ahvâlu’ş-Şahsiyye, s. 43–44; Döndüren, Aile İlmihali, s. 207.
69 Hukuku-ı Aile Kararnamesi, md. 54.
70 Şa’bân, el-Ahvâlu’ş-Şahsiyye, s. 135–136; Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, II, 36.
71 Aydın, Aile Hukuku, s. 31.
72 Döndüren, Aile İlmihali, s. 214–215.
73 İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, III, 1240; Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuk, II, 102.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
VII. MUT’A NİKÂHI
Erkeğin kadına vereceği bir mala karşılık, sadece onun cinselliğinden yararlanmasına
imkân veren sözleşmedir. Bununla taraflar karı koca sayılmaz, aralarında nafaka, miras,
boşanma vs. hükümler geçerli olmaz. Süre dolunca ayrılık gerçekleşir.
Mut’anın, Peygamberimiz döneminde uygulandığı iddia edilir. Ehl-i Sünnete göre daha
sonra yasaklanmıştır ama Caferîlere göre geçerliliği devam etmektedir. Her iki iddia da kabul
edilemez. Çünkü. Mekke’de inen âyetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Müminler, fecrlerini koruyan kimselerdir74. Onlar sadece eşlerine veya hâkimiyetleri
altındaki esirlere karşı kınanmazlar.” (Müminûn 23/1-6)
Ferc, iki bacak arasına ve çevresine; erkek, kadın ve gençlerin avret yerlerine verilen
isimdir75.Mut’a, taraflardan birini diğerinin eşi yapmayacağı için âyet, onun yanında avret
yerlerini açmayı yasaklamıştır.Yanında avret yerlerini açmanın yasak olduğu kişiyle de cinsel
ilişkiye girilemez.
Esirler, ev işlerinde çalıştırılabileceklerinden Nur Suresinin 58. âyeti onları, evin küçük
çocukları gibi saymıştır. Bunlar ev halkından büluğa ermiş olanların yanına, yatsı namazından
sonra, sabah namazından önce ve öğlen uykusunda izinsiz giremezler. Çünkü bu sırada onların
edep yerleri açık olabilir. Ama diğer vakitlerde yanlarına izinsiz girebilirler. Ailenin büluğa
ermiş fertleri farklıdır; onlar birbirlerinin yanına her girişte izin almak zorundadırlar. Bu da
gösteriyor ki, esirler edep yerlerinin bir kısmını görebilirler. Onları diğerlerinden ayıran sadece
budur. Edep yerlerinin tamamını ancak eşler görebilir76.
Cinsel ilişki evlenmenin asıl gayesi değildir. Asıl gaye, cinsel ilişkinin de caiz olduğu
huzurlu bir ortama kavuşmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kendilerine ısınasınız diye kendi cinsinizden sizin için eşler yaratmış olması ve aranızda
sevgi ve merhamet oluşturması onun belgelerindendir. Düşünen bir toplum için bunda belgeler
vardır.” (Rum 30/21)
74Burada cinsel ilişki kast edilemez çünkü o manadaki ayetler, ”fuhuş çeşitlerinden uzak duranlar” şeklinde ifade edilir. Buradaki anlam, edep yerlerinin örtülmesinden başka bir
şey değildir. 75
İbn Manzur, Cemalüddin Muhammed b. Mukrim (630-711), Lisanu’l-Arab, Beyrut trs.فرج maddesi.
76Nur Suresi 58 ve 59. âyetlerin meali şöyledir: “Müminler! Ellerinizin altında olan esirler ile henüz ergenlik çağına girmemiş olan çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından
önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza girecekleri zaman izin istesinler. Bunlar, açık olabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında
birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir günah yoktur. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir. Çocuklarınız erginlik çağına girince,
büyükleri gibi izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir.”
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
Mut’ada erkek, cinsel arzusunu tatmini, kadın alacağı malı düşünür. Ayette belirtilen
birbirine ısınma, sevgi ve merhamet burada hedeflenen şeylerden değildir.
Nisa 22’den 24’e kadar evlenilmesi haram olan kadınlar sayılmış ve şöyle buyrulmuştur:
“Bunlar dışında kalanlar; namuslu yaşamanız ve zinadan kaçınmanız şartıyla mallarınızla
isteyesiniz diye size helal kılınmıştır. Bunlardan hangilerinden nikâh ile yararlanırsanız
mehirlerini belirlediğiniz miktarda veriniz. ...” (Nisa 4/24)
“Mehirlerini” diye tercüme ettiğimiz kelime; (أجر) ecr’in çoğulu (أجور) ücûr’dur. Ecr (
ister dünyada ister ahirette olsun, yapılan işe karşılık alınan şeye denir ,(أجر 77. Bu kelime burada
olduğu gibi Maide 5, Ahzab 50 ve Mümtahine 10. âyette de kadınların mehirleri anlamındadır.
Dolayısıyla evlenilmesi helal olan kadınlardan yararlanmanın tek yolu, normal nikâhtır.
Durum böyle olduğu halde Nisa 24. âyetin iç bütünlüğü, diğer ayetlerle ilişkisi ve Arap
dilinin kuralları ihlal edilerek onun şu bölümünden mut’âya fetva çıkarılmıştır:
فريضة� أجورهن فآتوهن بهمنهن استمتعتم فما
Bunlardan hangilerinden nikâh ile yararlanırsanız mehirlerini belirlediğiniz miktarda
veriniz. ...”
Caferîlerden Muhammed b. Huseyn et-Tabatabâî, Tefsîr’ul-mîzan’da diyor ki: "…
Baştaki "ma" edatı vakit bildirmek içindir.”
Tabatabâî ما yerine مهما yı koyarak ayete şu anlamı vermiştir:
. فريضة اجورهن فآتوهن منهن بالنيل استمتعتم مهما
Onları elde ederek ne zaman yararlanırsanız ücretlerini bir farz olarak verin.
Tabatabâî’nin به استمتعتم = النيل“ o zamirini âyetlerin hiçbirinde olmayan =ه deki’فما
elde eme” anlamındaki hayali bir kelimeyle bağlaması hatadır. Çünkü Nisâ 22. âyetten itibaren
kadını elde etmekten değil, nikâhtan bahsedilir. Dolayısıyla ”nikâh ile = بالنكاح“ yerine بالنيل
demek gerekir.
Tabatabaî, daha büyük hata yaparak şöyle demiştir:
" به استمتعتم cümlesi, önceki ifadeyle ilgili bir ayrıntıdır; başında bulunan "fa" harfi "فما
hiç şüphesiz parçayı bütüne bağlamaktadır. Çünkü Allah’ın; "iffetli olmanız ve zina etmemek
77İsfehâni, Müfredât, (أجر) mad.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
üzere mallarınızla aramanız" sözü, hem nikâhlı eşi hem cariyeyi içerir. Böyle olunca,
"Onlardan yararlandığınız sürede ücretlerini bir farz olarak verin" sözü de yukarıdaki
bütünün bir parçası veya bölümlerinden bir bölümdür78.”
Demek istiyor ki âyet; normal nikâh, cariyeyi odalık kullanma ve mut’a yoluyla olmak
üzere kadınlardan üç şekilde yararlanmaya izin veriyor. Sonra şu sonuca ulaşıyor: “Buradaki
yararlanmadan maksat, şüphesiz mut’a nikâhıdır.”
Hâlbuki âyetten, cariyelerin odalık olarak kullanılabileceği şeklinde bir anlam çıkarma
imkânı yoktur. Ayetin ilgili bölümü şöyledir:
أيمانكم ملكت ما إال ساء الن من والمحصنات
“Elleriniz altında olanlar dışındaki evli kadınları nikâhlamanız haram kılınmıştır.”
Buna göre esir kadınlar, evli dahi olsalar nikâhlanabilirler. Çünkü 47. Muhammed
Suresinin 4. âyetine göre esirler köleleştirilemezler; onları karşılıklı veya karşılıksız serbest
bırakmak gerekir. Karşılıksız serbest bırakılanlar kimsenin eli altında olmazlar. Buradaki esir
kadınlar, müminlerin elleri altında olduklarına göre onlar, karşılıksız serbest bırakılmamış,
fidyeleri de ödenmemiş esirlerdir. Böyle bir kadının fidyesini ödeyecek malı bulmasının en
kestirme yolu mehir karşılığı evlenmesidir. Zaten âyetin devamı bunu şart koşmaktadır. Kocası
veya yakınları onun fidyesini gönderemediği için âyet onun medeni halini değiştirerek
evlenilebilecek kadınlar arasına katmış ki, hürriyetlerine kavuşma imkânı elde edebilsinler.
Evlilik, karşılıklı rızayla olacağı için bu kadınlar evlenmeye zorlanamazlar. Şu âyet konuya
daha da açıklık getirmektedir:
“Mümin ve iffetli hür kadınları nikâhlayacak kadar varlıklı olmayanlar, ellerinizin
altında olan mümin cariyelerden alabilirler. İmanınızı en iyi Allah bilir. Hepiniz
birbirinizdensiniz79. Onları ailelerinin80 izni ile nikâhlayın ve mehirlerini marufa uygun olarak
verin. Onlar da iffetli olsunlar, zinadan uzak dursunlar ve gizli dostlar edinmesinler…Bu,
içinizden zor duruma düşmekten korkanlar içindir. Ama sabretmeniz daha iyi olur. Allah
bağışlar ve merhamet eder.” (Nisâ 4/25)
Âyet; namuslu mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenlerin namuslu mümin
cariyelerle evlenmelerine izin vermiş ama onlarla evlenme yerine sabretmelerini tavsiye
78Muhammed Hüseyin Et-Tabâtabâî (1902-1981), el-Mîzân fî tefsîr’il-Kur’ân, İran-Kum,c. IV, s. 271-276.
79Ey insanlar! Doğrusu biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz,
O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. Hucurat 49/1380
Kölenin ailesi, bakımını üstlenen ve fidyesini alacak olan ailedir.
İslam Hukuku-I 2012Güz Dönemi Ders Notları/4Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır & Doç. Dr. Servet Bayındır
etmiştir. Çünkü cariyenin bütün arzusu bir an önce hürriyetine kavuşmaktır. Böyle birinin iyi eş
olması beklenemez. Eğer mut’a yoluyla kadının cinselliğinden yararlanmaya izin verilseydi bu
âyette mutlaka ondan bahsedilir ve cariyeyle evlenmeye ihtiyaç kalmazdı.
Caferiler diyorlar ki; mut’anın en azı bir cinsel ilişki süresi kadardır. Bu durumda onlar,
evlenmeye değil, evlilik dışı cinsel ilişkiye yani zinaya izin vermiş oluyorlar.
“Peygamberimiz’in Evtas senesinde mut’aya üç günlüğüne izin verdiği, sonra yasakladığı
iddia edilir81. Evtâs, Huneyn savaşında müşriklerin toplandıkları vadinin adıdır. Müslim’de ve
birçok hadis kitabında, Abdullah b. Mes’ud’un şöyle dediği rivayet edilir: “Biz
peygamberimizle birlikte savaşıyorduk, yanımızda kadınlarımız yoktu, “Kendimizi hadım
ettirsek olmaz mı?” dedik; hadımı yasakladı, sonra bir kumaş parçası karşılığında geçici süreyle
evlenmemize izin verdi82”
Evtâs’ta yakınları ile birlikte esir tutulan kadınlar hür değiller ki, bir kumaş parçası
karşılığında düşmanlarına kendilerini teslim etsinler. Bu rivayetin tutarlı yanı yoktur.
Âyetler üzerinde yeterince durulmayınca mut’aya önce müsaade edildiği sonra
yasaklandığı iddia edilmiş hatta Maliki, Şafi ve Hanbelîler onun, icma ile haram kılındığını
söylemişlerdir83.
81Müslim Nikâh 18.
82Müslim Nikâh 11.
83Bilmen, c. II, s. 25-26, paragraf 115.