sıfır - Çıkış yok

130

Upload: goekcan-sahin

Post on 24-Mar-2016

311 views

Category:

Documents


17 download

DESCRIPTION

Sıfır serisinin üçüncü kitabı

TRANSCRIPT

Page 1: Sıfır - Çıkış Yok
Page 2: Sıfır - Çıkış Yok

SIFIRSIFIRSIFIRSIFIR

ÇıkıÇıkıÇıkıÇıkış Yok Yok Yok Yok

Page 3: Sıfır - Çıkış Yok

YAZAR

Gökcan Şahin

EDĐTÖR

Ozancan Demirışık

SON OKUMA

Sadık Yemni

KAPAK TASARIMI

Gökcan Şahin

YAYIN TARĐHĐ

Eylül 2009

Bu e-kitap Buzul Dünya Yayınları tarafından www.buzuldunya.com

adresinde yayınlanmıştır. Tanıtıcı kısa yazılar dışında izin alınmadan

kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.

Page 4: Sıfır - Çıkış Yok

ÖNSÖZÖNSÖZÖNSÖZÖNSÖZ

Farklıııı Tatlar

SIFIR’ın yeni bölümünün okuyucuyla buluşma vakti geldi çattı.

Birazdan büyük bir keyifle okumaya başlayacağınız Çıkış Yok; sizin için

giyindi, süslendi ve sizi mümkün olan en ihtişamlı haliyle karşılamak için

heyecanla bekliyor.

Oyun Bitti’nin sonsözünde değindiğim ‘farklı tatlar’ konusundan

biraz daha geniş bahsetmek istiyorum. SIFIR üç bölümü devirmiş durumda,

bildiğiniz gibi. Ve fark ettiyseniz, hiçbir bölümün bir öncekine

benzememesine azami dikkat gösteriyoruz.

Komplo, dizinin girişiydi. Aylar boyu takip edeceğimiz karakterlerle

tanışıyor, soluk kesici bir gizem silsilesine adım atıyorduk. Gizemi ifşa edip

komplonun sırrını çözmek için attıkları her adım, görünmez bir el

tarafından kolayca önleniyordu. Geçmişin gölgeleri peşlerinde dolanırken,

ölümler, yıkımlar ve gözyaşları eşliğinde etkileyici bir kısa roman okuduk...

Oyun Bitti, ilk bölümde kurulan Birim Sıfır’ın ilk macerasını

içeriyordu. Gizem Kızıl başta olmak üzere, ileride de göreceğimiz pek çok

yeni karakteri tanıyor, sert ve bir o kadar ‘yoğun’ bir mücadeleyi takip

ediyorduk. Đnsanlıktan çıkmış bir katili durdurmak için gösterilen çabalar

Page 5: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

5

sonunda meyvesini veriyor ve en azından bir süreliğine cinayetler

durduruluyordu...

Anlayacağınız, iki bölüm de birbirinden ciddi anlamda farklıydı. Belli

bir kalıbı izlememiş, değişkenliği tarz bellemiştik; dolayısıyla, kaleme alınan

her bölüm, bir öncekinden izler taşısa da, bir o kadar ‘başka’ydı.

Şimdi sıra geldi üçüncü bölüm Çıkış Yok’a ve Birim Sıfır’ın başa

çıkmak için canını dişine takacağı yeni ‘gizem soslu serüven’e.

Evet, bu bölüm de ‘başka’. Dostum ve ortağım Gökcan, Çıkış Yok’un

ilk yarısı için farklı bir tarz denedi. Ben oldukça keyif aldım, sizin de

alacağınızı umuyorum. Bu tarz hakkında kısaca bilgi verirsem... Hepimizin

alışık olduğu üzere, karakterlerin araba yolculukları veya oturup yemek

yedikleri vakitler, eğer bir aksiyon veya gerilim yaşanmayacaksa ya da ana

olayla ilgili önemli bir bilgi açığa çıkmayacaksa, kısaca geçilir. Belki de tek

bir cümleyle özetlenir. Çıkış Yok’ta ise, bu vakitler, bir yandan ana macera

devam ederken bir yandan da Birim Sıfır’ın geçmişiyle ilgili bilgiler

edindiğimiz güzel dakikaları oluşturmakta.

Zamanı geldi. Önsözü bitiriyor ve sizi SIFIR’ın üçüncü bölümü Çıkış

Yok’la baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar.

Ozancan Demirışık

Page 6: Sıfır - Çıkış Yok

AÇILIŞAÇILIŞAÇILIŞAÇILIŞ

İSYAN

Page 7: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

7

2 Ocak 2009 – 10.55

Đstanbul Dolunay Üniversitesi

“Ödevi yazdıysanız, çıkmadan önce bir yoklama daha dolaştıralım,”

dedi kürsüdeki kadın.

“Hocam ne yoklaması Allah aşkına, ilk ders de aldık ya!” dedi

amfideki kalabalıktan biri.

Genel Kimya dersinin ‘zalim’ hocası Narin Özpetek, bu asi sesin

nereden geldiğini radar gibi dolaştırdığı gözleriyle çözmeye çalışırken,

önceki yoklama kâğıdını sertçe eline aldı. Kâğıdı bir paçavra gibi sallayarak,

tiz sesini yükseltebildiği kadar yükseltti: “Bu mu yoklama? Sınıfta altmış

yedi kişi olduğu halde burada altmış dokuz kişi görünüyor!”

“Hocam, ders çıkışı sınavımız var, zaten geç kaldık,” dedi en ön

sıradan bir kız öğrenci. Aynı anda sınıftaki herkes onaylamaya çalışınca bir

uğultu yükseldi.

Narin Hoca her zaman yaptığı gibi parmağındaki iri yüzüğü kürsüye

vurarak sert bakışlarını sınıfa yöneltti. “Susun! Hem suçlusunuz hem

güçlüsünüz! Başkasının yerine yoklamaya imza atmanın suç olduğunu

bilmiyor musunuz?”

“Tamam da hocam, bizim ne suçumuz var? Đki kişinin yaptığı şey

yüzünden hepimizi sınıfta tutuyorsunuz,” dedi üçüncü sıradan gür bir ses.

Narin Hoca öğrencileriyle muhatap olmayı yeğlemese de bu genci

tanıyordu. Adı Barış’tı. Önceki vizede beklediğinden düşük not geldiği için

Page 8: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

8

kâğıdına bakmak istemiş, Narin Hoca izin vermeyince bölüme dilekçeyle

şikâyette bulunmuştu. Kâğıt başka bir öğretim üyesi tarafından

değerlendirilmiş ve gerçekten de Barış’ın gerekenden yirmi puan az aldığı

ortaya çıkmıştı. Sorun kadının puanları toplarken hata yapmasıydı. Sonuçta

bu basit öğrenci parçası tarafından hem meslektaşlarına hem de

öğrencilere karşı küçük düşürülmüştü ve böyle bir şey onu çok

öfkelendirirdi. Normalde Barış’a savaş açması (belki birkaç sene sınıfta

bırakıp süründürmesi) gerekirdi ama o sıralar çok daha önemli işlerle

meşguldü ve şimdi de pek hevesli değildi. Tabii bu, durumun hiç

değişmeyeceği anlamına gelmiyordu.

“Barışçığım, ben ne yapabilirim?” dedi alayla. “Sonuçta bu sınıfta

yoklamada görülen altmış dokuz kişi yok. Đstersen kendin say.”

“Saymama gerek yok. Eminim siz on kere saymışsınızdır. Belki daha

fazla kaçak yakalarım diye.”

“Ne dediğini sanıyorsun sen? Hem o ağzındaki sakızı çıkar

bakayım!”

Arada sırada döndürdüğü naneli sakızını çiğnemeyi bırakarak,

“Hangi sakız hocam?” diye sordu Barış.

Sarı saçlı, kısa boylu Narin Hoca bunun üzerine gözlerini öfkeyle

devirdi. Sağ işaret parmağıyla kapıyı gösterdi: “Çıkar mısın dışarı?”

“Hayır!”

“Ne demek hayır?”

“Hepimizi birlikte çıkacağız. Sadece ben değil. Bazı arkadaşlarımın

biraz sonra sınavı var ve geç kalıyorlar. Yeterince açık bence.”

“Barış! Çık dışarı!”

Page 9: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

9

Hoca ve Barış pek farkında olmasalar da tüm öğrenciler sus pus

olmuş, nereye varacağı belli olmayan bu tartışmayı seyrediyorlardı. Bazıları

Barış konuştuğu zaman destek nidaları atmayı ihmal etmiyordu tabii.

“Çıkmıyorum dedim, ne yapacaksınız, zorla mı atacaksınız?”

“Şu an sınıfın en yetkili kişisi benim ve buna hakkım var. Bunu

bilmiyorsan, yönetmeliği oku da gel.”

“O yönetmelikte, ders saatini aşmak ve öğrencilerin sınava geç

kalmalarına neden olmak da var mı?”

Narin Hoca öfkeden kızarmış bir halde yumruklarını sıkmıştı. Barış’ı

muhatap almaktan vazgeçip sınıfa döndü.

“Hadi, bir yoklama dolaştırın. Kızım boş bir kâğıt çıkar sen,” dedi en

ön sıranın en köşesindeki esmer kıza. Sınıfın en başarılılarından Özlem’di

bu. Defterleri durmadan fotokopi çektirildiğinden neredeyse radyoaktif

hale gelen kız herkesçe tanınıyordu. Hocasına karşı çıkacak bir tip değildi.

Yine de hoşnutsuzca, üfleye püfleye kareli defterinden bir sayfa kopardı.

Barış hemen gürültüyle yerinden kalktı ve Özlem’in elindeki kâğıdı

kadından önce kaptı. Hocanın gözlerine bakarak ikiye böldü ve buruşturdu.

Ayrıca sakızını da inadına delice çiğniyordu.

“Arkadaşlar!” diye seslendi sınıfa. “Kendimizi ezdirmeyelim.

Đsteyenler peşimden gelsin. Bölüm başkanlığına gidiyorum. Bu yoklamaya

imza atacağımıza, şikâyet dilekçesine imza atacağız!”

Bunu söyler söylemez sık adımlarla sınıfın tahta kapısına doğru

yürüdü ve sertçe açıp dışarı çıktı. Arkasından diğer öğrenciler sel halinde

gittiler. Hiçbiri, kendini sınıfın imparatoru zanneden kadının yüzüne bile

bakmadı.

Page 10: Sıfır - Çıkış Yok

BİRİNCİ KISIM

ÇIKMAZ SOKAK

Page 11: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

11

5 Ocak 2009 – 13.20

Bayrampaşa / Đstanbul

Ocak ayından beklenmeyecek kadar sıcak ve güneşliydi o gün.

Zaman yolculuğu yapan ama hangi zamana geldiğini bilmeyen bir adam,

muhtemelen mayıs ayında olduğunu düşünecekti. Öyle ki Đstanbul sınırları

içinde -hatta tüm Marmara Bölgesi’nde- o gün dışarı çıkarken yanına mont

alan binlerce insanoğlu pişman olmuş, kış soğuklarıyla büzülen elektrik

telleri sıcağı görünce genleşip sarkmış, mevsimi olmamasına rağmen

yüzlerce dondurma tüketilmiş, hatta birkaç sivrisinek mevsimi şaşırıp evlere

hücum etmeye koyulmuştu.

Bayrampaşa’da bir sokakta; kulağında kulaklığı, elinde çantasıyla

ağır ağır yürüyen genç daha fazla dayanamayıp üzerindeki ince montu

çıkarmak için bir duvar dibinde durdu. Bu havada bir adım daha yürürse

terden sırılsıklam olacaktı. Kulaklığını düşürmeden montunu çıkarmaya

çalışırken biraz zorlansa da sonunda kurtuldu o bunaltıcı ağırlıktan.

Çantasını yerden aldı, montu koltuğunun altına kıstırdı ve yoluna devam

etti.

Adı Barış Mertkan’dı. Orta boylu, dik yürüyüşlü, esmer, yakışıklı

sayılabilecek yüz hatlarına sahip bir gençti. Birçok üniversiteli gibi saçlarını

uzatmaya başlamıştı, ama bu kararı henüz iki hafta önce verdiğinden,

arkadan bakılınca kız sanılacak kıvama daha gelmemişti. Đstanbul Dolunay

Üniversitesi Çevre Mühendisliği’nde okuyordu. Normalde o gün saat dörde

Page 12: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

12

kadar dersi vardı ama sıkılıp eve gitmeye karar vermişti. Son zamanlarda

bunu çok sık yapıyordu. Ders kaçırmanın notlarına fena halde olumsuz etki

yaptığı bir gerçekti; ama kendini bildi bileli ders lafını duyunca bile bunalan

biri olarak son derslere girmemesi şaşılacak şey değildi. Hele en nefret

ettiği günlerden olan pazartesi gününde erkenden kaçmak onun için en

doğal şeydi.

Okulu düşünürken aklına yine Genel Kimya öğretmeni geldi. Cuma

günkü derste olanlar ve hocanın tavrı epey moralini bozmuştu. Tüm sınıfı

arkasına almış, bölüm başkanlığına şikâyet dilekçesi vermişlerdi.

Arkadaşlarından hiçbirinin o kadının yüzünü bile görmek istemediği

aşikârdı. Barış’ın yaptığı sadece bunu ifade etmelerini sağlamak olmuştu.

Şimdi, Genel Kimya dersinden kalması kesin görünüyordu. Narin Hocayı

tanıyorsa, o emekli olmadığı sürece dersi geçemezdi.

“Neyse ya, ne olacaksa olsun,” diye düşünüp kafasındaki ağır

düşüncelerden sıyrılmak istedi, ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi.

Bu kez de, biraz önce okuldan çıkarken şanssızlık eseri Narin Hoca’yla

karşılaşması geldi aklına. Kadın resmen gözleriyle dövmüştü Barış’ı. “Sen

görürsün,” der gibi başını yavaşça sallaması korkutucuydu. Bu yılan bakışlı

gözler neredeyse pişman olmasına sebep olacaktı. Neredeyse…

“Tamam! Bitti! Artık düşünmek yok!” diye mırıldandı. Kulağındaki

müziğe odaklanmaya çalıştı ve bu kez kısmen başardı.

***

Page 13: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

13

Bayrampaşa’da ailesiyle oturuyordu Barış. Gebze’den yeni

taşınmışlardı. Taşınmalarının sebebi hem okulunun çok uzak kalması, hem

de babasının Eminönü’nde devraldığı elektronik ürünler satan mağazasının

evden uzak olmasıydı. Bayrampaşa hem okula hem de babasının işyerine

yakın sayılırdı, ev kiraları da ödeyebilecekleri miktardaydı. Đyi bir yer bulur

bulmaz taşınmışlardı. Küçük bir hesapla, taşınalı tam on beş gün olduğunu

buldu Barış. Daha mahalleyi doğru dürüst gezmeye fırsat bulamamışlardı.

Şu okul dönemini bir atlatsa; değil Bayrampaşa’yı, Đstanbul’un her köşesini

gezecekti. Aylık akbil alıp, yıllardır uzak kaldığı megakenti karış karış

dolaşacaktı.

Đşte sokaklarına gelmişti. ‘Özdemir Sokak’ yazılı tabeladan sağa

dönecek ve otuz metre sonra evinde olacaktı.

O anda sokağın diğer tarafında başörtülü yaşlı bir kadın gördü.

Kaldırımda oflayıp pufluyor, çantasından çıkardığı bir mendille alnındaki

teri siliyordu. Uzun ve desenli eteğinin iki yanında hayli ağır görünen iki

poşet vardı. Yakınlardaki küçük bir alışveriş merkezinin beyaz poşetleriydi.

Belli ki kadın poşetleri taşırken çok zorlanmıştı ve bir yardımcıya hayır

demeyecekti. Barış yardım edip etmemeyi düşündü ve bir an duraksadı.

Etrafta kadına doğru yönelen birileri var mı diye göz gezdirdi. O anda

kadın başını yana çevirdi ve doğruca ona baktı. Delici, mavi gözleri aradaki

beş metrelik mesafeden bile fark ediliyordu. Barış adeta bu yalvaran

gözlere çekildi. Artık yardım etmeme şansı yoktu. Sokaktan karşıya

geçerken kulaklığını çıkarıp müzikçalarını çantasına koydu.

“Teyze, yardım edeyim isterseniz?”

“Zahmet olmasın…”

Page 14: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

14

“Olur mu teyze, ne zahmeti.” Poşetleri kapmıştı bile. Tahmin

ettiğinden bile ağırlardı. Kadının bu ağırlıkla on metre bile gidebilmesi

mucizeydi. Barış kadının nereye gideceğini söylemesini bekliyordu. Kadın

teriyle nemlenmiş mendilini çantasına sokuşturup eliyle ileriyi gösterdi.

“Hemen üçüncü sokak çocuğum. Sokağın başına kadar getirsen yeter.”

“Teyze bunlar çok ağır sizin için, evinize kadar bırakırım, benim için

sorun olmaz.”

“Apartmanın önüne kadar getir yeter. Ondan sonra kapıcı taşır.”

“Peki,” dedi Barış ve yola koyuldular. Kadın beklediğinden hızlı

yürüyordu ve çok da efor sarf etmiş görünmüyordu. Gençliğinde çok spor

yapmış anlaşılan, diye düşündü Barış. Ben de o yaşta bu formda olsam yeter

de artar bile.

Hiçbir şey konuşmadan -ki zaten Barış yaşlılarla konuşmayı pek

bilmezdi- çok geçmeden üçüncü sokağa vardılar. Sokağa dönerken kadın

ilk kez konuştu:

“Çocuğum yorulduysan biraz dinlenelim.”

Barış her ne kadar yorulmuş olsa da genç olmasının verdiği gururla

devam edebileceğini söyledi. Hem evi ne kadar uzakta olabilirdi ki?

Ev maalesef düşündüğünden çok uzaktaydı. Sokakta en az yüz

metre yürüdüğünü düşündü Barış. Etrafına pek dikkat etmemiş olsa da bu

yüz metre boyunca sokak dümdüz devam etmiş ve herhangi bir başka

sokakla bağlanmamıştı.

Kadın sonunda sokağın sağ tarafındaki açık mavi badanalı beş katlı

bir binaya yöneldi ve teşekkür ederek teslim aldı.

“Çok sağ ol evladım, gidebilirsin, bundan sonrasını kapıcı halleder.”

Page 15: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

15

Barış nezaketle yaptığının önemli olmadığını söyledi. Aslında okul

çantasının da yaratığı ağırlıkla bu yolculuk onu epey yormuştu. Kadın

çantasından mendili ağır ağır çıkarmaya kalkınca içeri girmesini

beklemeden yola koyulmaya karar verdi.

Peki ne tarafa gidecekti? Bunca yolu geri dönüp caddeye çıktıktan

sonra üç sokak ilerleyip tekrar kendi sokağına mı girecekti? Hemen

kafasında oluşturduğu haritaya göre bu sokağın diğer tarafından aşağı inse

evi daha yakın olacaktı. Her ne kadar daha önce görmediği yollara girme

ihtimali olsa da kaybolacağını hiç sanmıyordu. Hem yeni mahallesini biraz

daha iyi tanımış olurdu.

Bu düşüncelerle tekrar yola düştü. Üçüncü adımında aklına

müzikçaları geldi. Çantasından çıkarıp kulağına taktı ve güzel bir şarkı açtı.

***

Allah Allah, diye düşünüyordu şimdi, on dakikadır yürüyorum,

sokağın bitmeye niyeti yok gibi. Haklıydı, sokağa girdiğinden beri üç şarkı

geçmişti. Her zaman geçtiği sokak şu ana kadar yürüdüğünün yarısı kadar

bile değildi. Kendi sokağına ulaşabilmesi için bir yerlerden sağa dönmesi

gerekiyordu. Oysa o ana kadar ne sağa ne de sola bir dönüşe rastlamıştı.

Đleriye baktığında da geriye baktığında da sokak uçsuz bucaksız

görünüyordu. Yüksek binaların arasındaki bu yolda kendini, nehri ikiye

bölen Musa gibi hissetti. O sihir kaybolursa tüm binalar üzerine

çökecekmiş gibi…

Page 16: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

16

Tuhaf, hiç kimse de görünmüyor, diye düşündü. Etrafa park etmiş

otomobillerden başka bir şey yoktu gerçekten de. Ne tek bir ağaç, ne tek

bir kedi, ne de tek bir aydınlatma direği. Gerçekten çok tuhaf…

Kulağında çınlayan müziği durdurdu, kulaklığını çıkardı, kendi

etrafında bir kez döndü. En ufak bir çıtırtı yoktu. Hava inanılmaz durgundu.

Tüm camları kapalı bir odadaki hava bile bu kadar durgun olamazdı belki

de. Hoş, yükseklerde rüzgâr olup olmadığını anlamasını sağlayacak tek bir

ağaç da yoktu ki. Nasıl bir yer burası yahu?

Etrafında bir tur daha attı. Kendi soluğunun ve ayakkabısının

sesinden başka bir şey duyamıyordu halen. Bağırmak, kimsenin onu duyup

duymadığını sormak istedi, ama böyle bir çılgınlık yapabilecek biri değildi.

Cuma günü Kimya dersinde yaptığı atılganlığın aksine, genellikle utangaç

bir gençti.

Çaresiz, etrafına baka baka yürümeye devam etti. Sonunda elbet

kurtulacaktı bu sokaktan. Kurtulduğunda da durumu fazla abarttığını ve

kendi kendini boş yere korkuttuğunu düşünüp gülecekti.

Adımları hiç olmadığı kadar hızlıydı şimdi. Bir an önce bir çıkış

bulmak için artık koşarcasına yürüyordu. Nasıl tek bir kuş bile olmaz? diye

düşünüyordu aynı zamanda. Tek bir ağaç, hatta tek bir karınca?

Sokak lambaları olmadan geceleri nasıl aydınlanıyor burası? Hiç mi

kimse oturmuyor şu binalarda? Kimse mi bakmaz camdan, balkondan? Şu

üç dört çeşit araba dışında hiç mi bir şey olmaz? Çıldırıyor muyum yoksa?

Artık koşuyordu, tüm gücüyle! Çantasının kalçasına çarpa çarpa onu

takip etmesini umursamadan nefes nefese koşuyordu. Deliriyorum, diye

tekrarlıyordu sürekli. Bir kâbustayım belki de. Oysa kendini çimdiklemekle

Page 17: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

17

de uyanamıyordu. Gerçekti işte, düpedüz gerçek. Kâbuslarda bile bu kadar

korkulmazdı. Her şey bu kadar net hatırlanmazdı. Sabah evden çıkışını, tüm

derslerdeki ayrıntıları, sıkıntıdan patlayacak gibi olup dersten ayrılışını, tam

sokağa girerken yaşlı kadını görüşünü, hatta onu evine bıraktıktan sonra

dinlediği şarkıları, hepsini tek tek gayet net bir şekilde hatırlıyordu.

***

Kendi ayağına takılınca az kalsın düşecekti. Sendeledi, çömeldi, yere

çöktü, hava zar zor yetiyordu ona. Ciğerleri tüm kapasitesiyle çalışıyordu

ama yine de zorlanıyordu. Ayağa kalkmadan tekrar baktı etrafına. Hemen

önündeki araba çok tanıdık geldi. Birkaç dakika önce de aynı arabayı

görmüştü. Sinek yeşili bir Şahin… Aynı sokakta iki tane sinek yeşili Şahin

olma olasılığı ne kadar olabilirdi ki? Şöyle bir apartmanlara baktı. Onlar da

tanıdıktı, onların da yanından geçmişti. Hatta şu iki apartman ötedeki, yaşlı

kadınınkinin aynısı değil miydi?

Aklına gelen bir düşünce neredeyse gülümsetecekti onu. Selçuk

Erdem’in çölde hep aynı yerden geçen insanları işlediği karikatürleri

gelmişti aklına. Karikatürde adamlar aynı tabelayı veya başka şeyleri tekrar

görüyordu ve biri, “Kahretsin, hep aynı yerde dönüp duruyoruz galiba,”

diyordu.

Bu düşüncesinden sonra aklını gerçekten kaçırdığını düşündürten

bir kahkaha attı ve yüksek sesle konuştu: “Yahu madem sokak bitmiyor,

neden geri dönmüyorum ki? Sokağın başının olduğunu biliyorum nasıl

olsa. Ha ha ha.”

Page 18: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

18

14.15

Çatalca / Đstanbul

Dize Demirsoy müstakil bir evin kapısından çıktı. Uzun siyah

pardösüsü ve beline inen kızıl kestane saçları aynı anda dalgalandı hafif

rüzgârda. Güneşin parlak ışığı yüzüne vurunca gözlerini kısmak zorunda

kaldı. Hemen arkasından Murat Arıkan aynı kapıdan geldi yanına. Birkaç

gündür tıraş etmediği kirli sakalı ve dağılmış saçlarıyla hayattan bezmiş gibi

görünüyor ama uzun boyu ve gelişmiş kaslarla donatıldığını belli eden

yapılı vücudu, dik duruşuyla birleşince gücünün yerinde olduğunu

ispatlıyordu. Basamaklardan inip evin bahçesinden dışarı çıkan beton yolda

ilerlediler.

Evin hemen önündeki ambulansın kapısına yaslanmış şoför merakla

onlara bakıyordu. Kapıdan gelen gürültüleri duyunca şoförle beraber Dize

ve Murat da ne olacağını bilmiyormuş gibi arkalarına döndüler.

Đki polis ile beyaz önlüklü bir doktor, delice çırpınan bir adamı dışarı

çıkarmaya çalışıyorlardı. Adamın çığlıkları Dize’nin içini acıtsa da yapacak

bir şey yoktu. Bu ambulansa binmek ve belki de ömür boyu kalacağı yeni

mekânına gitmek zorundaydı adam.

Polisler adamı ambulansın arka kapısına götürüp içeri soktular, bir

tanesi doktorla beraber ambulansa binerken diğeri Murat’ın yanına geldi.

“Tamamdır komiserim, hallettik. Tekrar teşekkürler. Bu deli artık

yıllarca o delikten çıkamaz.” Elini uzattı. Murat memnuniyetle sıktı.

Page 19: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

19

“Görevimiz.”

“Biz gidiyoruz komiserim. Đyi günler size.”

“Peki, iyi günler.”

“Đyi günler,” diye tekrarladı Dize. Polis, ambulansın hemen arkasına

park etmiş devriye otosuna bindi. Ambulansla beraber hareket edip, birkaç

saniye içinde görünmez oldular.

“Gördün mü bir delinin başımıza açtıklarını?” dedi Murat.

“Ya… Saatlerdir buradayız, çıka çıka bir delinin marifeti çıktı. Gerçi

Birim Sıfır tarihindeki en kolay iş olmuştur herhalde.”

“Hiç de değil,” dedi Murat ciddi bir sesle. “Göreceksin,

uğraşacağımız işlerin çoğu böyle basit olaylar ve yanlış anlaşılmalardan

ibaret olacak. Her zaman müthiş maceralar bekleme.”

“Tamam, beklemem,” dedi Dize. Birden gülmeye başladı. Murat da

ona eşlik etmeden edemedi. “Ama geçen seferki pek bir müthişti,” diye

devam etti Dize, sargıdan yeni çıkmış elini göstererek.

Murat’ın gülümsemesi aniden soldu. Az kalsın Dize’yi

kaybedecekleri o gün geldi aklına. Her gün başka bir bedende doğan ve

her seferinde akla hayale gelmeyecek cinayetler işleyen bir katile yem

olarak sunulmuştu Dize. Bunu düşündükçe Murat’ın tüyleri diken diken

oluyordu. Allahtan durum ucuz atlatılmıştı.

“Hemen suratını asma,” dedi Murat’ın yüz ifadesini görünce. “Hep

diyorum ya, o olay benim çok işime yaradı. Unutma, öldürmeyen şey

güçlendirir.”

“Biliyorum biliyorum, yine öğretmenliğe başladın,” dedi Murat tekrar

gülümserken. “Ama yine de yanılma. Her seferinde aynı türde maceralar

Page 20: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

20

yaşamayacaksın. Sonuçta X-Files’ta değiliz.” Cebinden bir anahtar çıkardı

ve metalik gri renkli Seat Cordoba’sına doğru yürümeye başladı. Đki dakika

sonra arabada oturmuş kahkahalarla gülüyorlardı.

***

Birim Sıfır’daki ikinci görevleriydi bu. Kurulalı aylar olmasına rağmen

henüz çok fazla işle uğraşmamalarının pek çok sebebi vardı. Birincisi henüz

Đstanbul genelindeki istihbarat kaynakları bile tam olarak devreye

girememişti.

Đkincisi, Taylan Birim Sıfır’ın tüm bürokratik işlerini halletmiş olsa da

altyapı tamamlanmış değildi. Murat ve Dize’nin elinde karşılarına

çıkabilecek kompleks olaylarda kullanabilecekleri kaynaklar ve araçlar pek

bulunmuyordu.

Üçüncüsü gizemli ve korkutucu olaylar genellikle saklanır, cinlere

perilere yorulurdu ve pek dışarıya yansıtılmazdı. Kimse kendisinin deli

sanılmasını istemiyordu haliyle. Hele bu bilim ve teknoloji çağında bu

konularda konuşanlar artsa da metafiziğe inananlar azalıyordu.

Ve dördüncüsü, tuhaf bir şekilde bazı olayların Birim Sıfır’a ulaşması

engellenmeye çalışılıyor gibiydi. Örneğin biri geliyor, tuhaf bir şeye şahit

olduğunu söylüyordu ama hemen ertesi gün hatta bazen birkaç saat sonra

ifadesini geri çekiyor, böyle bir şey olmadığı konusunda polisi ikna

ediyordu. Bazen bu tuhaflığın mantıklı sebebini bulduğunu söylüyor, bazen

kendi psikolojik durumunu bahane ediyordu. Belki birkaçı gerçek olabilirdi,

Page 21: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

21

ama defalarca aynı durumla karşılaşmak ister istemez insanı

şüphelendiriyordu.

Her ne kadar Birim Sıfır’ın işlerinin iyi gitmemesinin sebepleri

kısmen belli olsa da Taylan o sıralar bunları düşünmeye pek vakit

bulamıyordu. Đşiyle ilgili bir problem nedeniyle birkaç haftadır

yurtdışındaydı ve yeni dönebilmişti.

Arada bir yaptıkları Birim Sıfır toplantıları dışında Dize üniversitedeki

görevine devam etmekteydi, Murat ise artık aktif olarak polisiye görevlerde

yer almıyordu. Aynı anda iki iş yapmak Dize’yi eskisinden daha çok yoruyor

olsa da artık hayatında bir amacı olduğu için en ufak bir şikâyette

bulunmuyordu. Taylan’ın yalnızca Birim için çalışması teklifini de derhal

reddetmişti. Birkaç ayda bir karşılarına çıkacak bir olay nedeniyle

öğretmenlikten vazgeçemezdi. Öğretmenlik çok sevdiği bir işti, üstelik bir

bilim insanı olduğunu hatırlatıyordu ona. Fizik ve diğer bilim dalları

üzerindeki araştırmaları ise eskisi kadar yoğun olmasa da takip etmeye

devam ediyordu.

O sırada çözdükleri işin, tekrarlanan bir ‘rahatsızlık verme’ şikâyetiyle

başladığı söylenebilirdi. Şikâyet basit ve açıktı: Müstakil bir evden ara sıra

tuhaf sesler geldiği söyleniyordu. Çevredekiler gece gündüz demeden,

ancak bir canavardan çıkabilecek derecede yüksek ve korkunç sesler

geldiğine şahitlerdi. Bu sesler ilk olarak sokakta top oynayan çocuklar

tarafından duyulmuş, onların ailelerine şikâyet etmelerinden sonra

komşulardan bir ikisi evi ziyaret etmişti. Oysa adam, evden böyle bir ses

gelmesinin imkânsız olduğunu, kendisinin hemen hemen her zaman evde

olduğunu ve seslerden hiç haberi olmadığını iddia ediyordu.

Page 22: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

22

Aynı şikâyet defalarca tekrarlanınca durum sonunda polise sirayet

etmişti. Polis birkaç kez evi kontrol etmiş, tek başına yaşayan bir adamdan

başka bir şeye rastlamamıştı. Sonunda bir şey bulunamayınca (savcılar

böyle basit olaylar için arama izni vermekte cimri davrandıklarından eve

girememiş, sadece adamın ifadesini almışlardı) durum Taylan Yıldırım’a

iletilmişti.

Taylan yurtdışından gelir gelmez böyle bir olayla karşılaşmasının

Birim açısından umut verici olduğunu düşünmüş, hemen Murat ve Dize’yi

çağırmıştı. Önceki olayda gayet zekice davranarak seri cinayetlerin

çözülmesini sağlayan ve yaptığı fedakârlıkla olaya son noktayı koyan Dize

artık Taylan’a sonsuz güven veriyordu, Murat ise zaten onun için bir

numaraydı.

Taylan durumu iki ajana aktarmış, yapılması gerekeni onlara

bırakmıştı. Dize ve Murat hemen yola çıkmış, iki saatlik yol boyunca bolca

beyin fırtınası yapmışlardı. Aslında ellerinde tuhaf sesler ve yalnız yaşayan

bir adam dışında henüz ipucu yoktu ama düşünmekten zarar gelmezdi.

“Adam vahşi hayvan besliyor olabilir,” dedi Murat. “Kaplan, ayı

falan.”

“Ya da bazen tuhaf bir canavara dönüşüyordur, Jekyll and Hyde’ı

okuduysan…”

“Evet evet,” dedi Murat. “Okudum onu.”

“Canavara dönüşen insanla karşılaştınız mı daha önce?”

Murat biraz düşündü, “Hayır,” dedi. “Ama tıpkı bir canavara

benzeyen bir adamla karşılaştık. Derisi tıpatıp ağaç kabuğuna benziyordu.

Düşünsene, adam gece karşında dursa kurumuş ağaç sanırsın.”

Page 23: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

23

“Hadi ya, ilginçmiş.”

“Meğerse bir hastalıkmış,” diye devam etti Murat koca bir kamyonu

sollarken. “Deriyi pul pul yapan bir hastalık… Berbat bir şeydi ya. Fakirlikten

hastaneye falan gidemiyormuş, hatta bunun kendisine verilen bir lanet

olduğunu düşünüp evden dahi çıkamıyormuş. Birileri gece bu adamla

karşılaşıp korkunca olaya el koyduk ve durumu çözdük. Adam sonra

hastaneye kaldırıldı, ama tedavi oldu mu olmadı mı bilmiyorum.”

“Hımm, neyse konuyu dağıtmayalım.”

Ama bol bol dağıtmış, hiçbir sonuca ulaşamadan malum eve

varmışlardı. Kapıyı çalıp yalnız yaşayan adamı da görmüşlerdi. Gayet

normal gibiydi. Bir canavarlık söz konusu değildi anlaşılan.

Dize içeri girmek isteyince adam biraz mırın kırın etse de sonunda

kabul etmişti. Seslerle ilgili sorular sormuş ama ağzından işe yarar tek bir

kelime alamamışlardı. Adam haberi olmadığını söylüyordu sürekli. Daha

önce çok şikâyet geldiğini ama o seslerle hiçbir ilgisi olmadığını

tekrarlıyordu.

Dize evin diğer odalarını gezmek isteyince adam şaşılacak şekilde

karşı çıkmış, hatta saldırganlaşmıştı. Murat bu durumdan şüphelenince

polis kimliğini göstermiş ve evi arayacağını söylemişti. Adam arama

izninden falan söz edince Murat’ın ellerini yakasında bulmuş, sonra bir

koltuğa çöküp kalmıştı. Murat adamın yanında kalacak, Dize evi arayacaktı.

Nitekim bu yapılınca gerçek kısa sürede anlaşılmıştı.

Adam Dize’nin düşündüğü gibi vahşi hayvan beslemiyor, ama

vahşileşmiş birkaç köpeği esir alıyordu. Müstakil evin üst katında koca bir

Page 24: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

24

odada üç tane sağ, beş tane ölü köpek vardı. Sağ köpekler de bitkince yere

uzanmış, hızlı hızlı solumaktan başka bir şey yapmıyorlardı.

Dize köpekleri inceleyince üzerlerindeki diş izlerini fark etmişti.

Durumu Murat’a anlatmak için aşağıya inince adam adeta çıldırmış, deli

gibi koşarak üst kata kaçmıştı.

Murat onu köpeklerden birini kucağında tutarken bulmuş, adamsa

Murat’ı görünce köpeğe “Tut oğlum, tut, yakala!” diye bağırmaya

başlamıştı. Ama bitkinlikten dilini bile ağzında tutamayan köpek onun

dediğini yapacak halde değildi. Murat silahını çıkarmış, hemen köpeği

bırakıp ellerini kaldırmasını emretmişti. Daha sonra adamı kelepçeleyip

aşağı indirmiş, sandalyenin tekine oturtmuş, telefonla Taylan’a durumu

haber vermişti. Bir saat kadar sonra ambulans ve polis oradaydı. Bu süre

içinde Dize, o ikna edici ses tonu ve hitabeti sayesinde deli adamın

öyküsünü de öğrendi.

Adam yıllarca kaçak köpek dövüşlerine katılmıştı. Drakula adında

vahşi bir köpek besliyordu ve sürekli kazanıyordu; ama bir gün yenilmiş ve

boynuna aldığı yoğun diş yaraları nedeniyle ölmüştü Drakula. Adam, çok

bağlandığı köpeğinin ölmesine dayanamamış, diğer köpeğin sahibine

saldırmaya kalkmıştı.

Oysa saldırılacak son kişiydi o. Bir tür çete reisi olan rakibi, ona

günlerce işkence ettikten sonra serbest bırakmıştı. Adam korkudan

günlerce kekelemiş, evden bile dışarı çıkmaya korkar olmuştu. Biraz

cesaretini topladıktan sonra dışarıdan köpek toplamaya ve evde

dövüştürmeye başlamıştı.

Page 25: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

25

Adam sıradan bir köpek dövüşüne katıldığını sanıyor, köpekleri

dövüştürdüğünde kendi evinde olduğunu dahi unutuyordu. Sürekli

kazanan köpeğin kendisininki olduğunu düşünüyor ve bununla

avunuyordu. Psikolojik dengesinin tamamen bozulmuş olduğu aşikârdı

ama elbette kendisi bunun farkında değildi. Dövüşler sırasında köpeklerin

çıkardıkları seslerden rahatsız olan komşuları şikâyete gelince gürültüden

haberi olmadığını söylüyordu, çünkü dövüşler sırasında evde olduğunu bile

hatırlamıyordu. Ve işte o gün her şey ortaya çıkmıştı. Sonrası malum, adam

iki polisin zoruyla ambulansa bindirildi ve belki de ömür boyu kalacağı akıl

hastanesine kaldırıldı.

***

“Bu kadar güldük de… Adamın haline acımıyor da değilim,” dedi

Dize gözlerinden akan yaşları mendiliyle silerken. Murat cevap vermedi. O

da gülmesini durdurmuş, arabayı çalıştırmıştı. Taylan’a tam bir rapor

vermek için Şişli’deki plazaya doğru yola koyuldular.

14.25

Bayrampaşa / Đstanbul

Kendini çölde kaybolmuş bir zavallı gibi hissediyordu. Geri gitmek

de bir işe yaramamıştı. Yarım saatten beri geldiği yöne yürüyordu ve hâlâ

Page 26: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

26

görünürde çıkış yoktu. Aynı arabalar, aynı binalar tekrar tekrar çıkıyordu

karşısına.

Yaşlı kadını bulmak istediyse de artık imkânı yoktu. Sokak öyle

tuhaftı ki tüm binalar birbirine bitişikti ve yan sokağa geçilecek en ufak bir

açıklık görülmüyordu.

Defalarca apartmanlara girmeye çalışmıştı ama bütün kapılar

kapalıydı.

Cesaret edip çığlık bile atmıştı ama bir Allah’ın kulu duymamıştı

onu. Pencereleri kırmak için yerde taş aramış, bir tane bile bulamamıştı.

Sonunda bir giriş katının camını tekme atarak kırmayı denemişti, ama cam

hiç de kırılgan değildi.

Aklına GTA oyunu geldi. Eskiden saatlerce oynadığı bir oyundu. Bir

adamı kontrol ediyor ve şiddet dolu onlarca görevi başarmaya çalışıyordu.

Oyundaki içine girilemeyen, kartondan yapılmış gibi görünen apartmanlara

benziyordu bu sokaktaki binalar. Ne girilebiliyordu, ne zarar verilebiliyordu.

Đçinde yaşayan olup olmadığı bile belli değildi. Tırmanarak arkalarına

geçmek de olanaksızdı.

Açık havada kapana kısılmıştı Barış. Gökyüzüne baktı. Güneş

görünmüyordu; binaların arkasında kalmış olmalıydı. Gökyüzü masmaviydi.

En ufak bir pürüz yoktu. Ne bir bulut, ne uçan bir kuş, ne de arkasından iz

bırakan bir uçak. Gökyüzü bile sahte gibiydi işte.

Bir kaldırımın üzerine çöktü. Çantasını çıkardı, içinde su olduğunu

hatırladı. Çıkarıp yarım şişeden bir yudum içti. Az kalsın hepsini kafasına

dikecekti, ama bu kâbusta uzun süre kalma olasılığı aklına gelince vazgeçti.

Page 27: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

27

Daha sonra gerekli olabilirdi. Şişeyi tekrar çantasına koydu. Henüz

yeterince uzatamadığı saçlarını karıştırdı sıkıntıyla.

Saatine baktı. Đki olmak üzereydi. Bir saat olmuştu buraya hapsolalı.

Đsterik bir şekilde gülmeye başladı aniden. Deliriyorum, dedi yine.

Birazdan iyice tırlatacağım ve kendimi öldüreceğim. Sonra beni kim bilir

nerede bulacaklar… Gazetelerin üçüncü sayfalarına kocaman harflerle şu

başlığı atacaklar: Üniversite öğrencisi anlaşılamayan bir nedenle intihar

etti!”

***

Cebindeki telefon onu rahatsız etmeseydi, sonsuza kadar öylece

hareketsiz oturacaktı. Ama oturduğu zaman rahatsızlık verdiği için her

zaman cebinden çıkardığı telefon, şu durumda bile onu rahat

bırakmıyordu. Birkaç kez bu yüzden telefonunu bir yerlerde unutmuştu.

Nokia’nın çok da yeni olmayan bir modeliydi telefon. Çıkarıp boş

boş baktı ekranına. Kameralı olsa etrafın fotoğrafını çekebileceğini

düşündü.

Olur da buradan kurtulursa böyle bir yerde mahsur kaldığını

kanıtlayabilirdi. Ama bu konuda bile şansı yaver gitmiyordu.

Bu sırada telefonun ekranındaki çubukları fark etti. Sinyal

alabiliyordu! Hem de sonuna kadar doluydu çubuklar, mis gibi çekiyordu.

Bunu nasıl daha önce düşünememişti.

Hemen babasını aradı ve bir süredir dinlenmekte olan kalbinin yine

küt küt attığını hissederek karşı tarafın cevap vermesini bekledi.

Page 28: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

28

14.35

Eminönü / Đstanbul

Sirkeci’de fotoğraf makineleri, kameralar, DVD çalarlar gibi bilumum

elektronik eşyanın satıldığı bir dükkânda Murtaza adlı göbekli bir adam,

tezgâhın arkasındaki sandalyeye oturmuş burnunu karıştırıyor, arada bir

eline gelen parçaları tezgâhın altına sürüyordu. Son kazısında çıkarttığı yeni

bir yeşil madeni incelemekteyken içeri sarışın bir kadın girdi.

Kendini toparladı, tatağı yere fırlatıp ayağa kalktı. Kadını şöyle bir

baştan aşağı süzdü:

“Buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?”

Kadın çantasının fermuarını açıp gri renk bir fotoğraf makinesini

çıkardı.

“Buna uygun bir hafıza kartınız var mı?”

Murtaza makineyi kadından alıp hafıza kısmını inceledi ve geri

uzattı.

“Var hanımefendi. Ne kadarlık istersiniz?”

“Nasıl ne kadarlık?”

“Kaç gigabyte yani? Bir var, iki var, dört var…”

“Fiyatları ne kadar?”

“Bir gigabyte on lira, iki gigabyte yirmi lira, dört gigabyte kırk lira.”

“Dört gigabyte alayım ben.”

Page 29: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

29

“Hemen veriyorum,” dedi ve zorlanarak eğilip tezgâhın altından bir

kutu çıkarttı.

“Şey… Bunu nasıl takacağım? Pek bilmiyorum da,” dedi kadın

dudaklarını hafifçe bükerek.

“Şöyle,” dedi ve hafıza kartını seri hareketlerle kutusundan çıkarttı.

Kadının elindeki makineyi tuttu ve bir bölme gösterip kartı soktu.

Kadınla yakınlaşınca parfümünün kokusu burnuna dolmuş, bir tuhaf

hissetmesine neden olmuştu. Ayrıca beyaz giysisindeki göğüs dekoltesine

gözleri kaymakta ısrar ediyordu. Otuz yıldır evli olmasaydı kötü şeyler

düşünebilirdi. Aslında birkaç saniye geçmeden boş verip düşündü de.

O sırada telefonu çalınca irkildi. Karısı geldi aklına.

Oha be Sakine, diye düşündü, yirmi kilometreden kokusunu alıyorsun

herhalde! Özür dileyerek telefona bakınca yanıldığını anladı. Arayan Barış’tı.

***

“Barış, müşteri var, sonra ara,” dedi Murtaza kısık ama sert bir sesle.

“Ne müşterisi baba ya! Ben burada mahsur kaldım sen ne

diyorsun?”

“Ne mahsur kalması oğlum? Beş dakika sonra ara diyorum Allah

Allah.”

“Ya baba, evin orda bir sokakta mahsur kaldım, çıkamıyorum.

Yardım et, bir şey yap. Delireceğim. Hatta delirmiş bile olabilirim! Baba ses

versene!”

Page 30: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

30

“Barış, işim var diyorum! Biraz sonra arasana! Ne dediğini de

anlamıyorum zaten!”

“Allah belanı versin baba,” diye kükredi Barış.

“O ne biçim söz it oğlu it. Akşam görüşeceğiz seninle,” dedi Murtaza

ve telefonu kapattı. Sonra en delici bakışlarını ve sıcak gülümsemesini

takınarak müşterisine döndü.

“Evet, dediğim gibi…”

Aynı Anda

Beylikdüzü / Đstanbul

Murat nihayet E5’e çıkmıştı ve Beylikdüzü yollarını aşındırıyordu.

Dize’yle Birim Sıfır’ın eski dosyaları hakkında bir sohbete başlamışlardı.

Murat anlatıyor, Dize merakla dinliyordu. Eski dosyaların bazılarını

incelemiş olsa da Murat’ın anlatması çok hoşuna gidiyordu. Hem de

olayların gelişimini öğrenerek gelecekte nelerle karşılaşacağını anlama

şansı oluyordu.

“En çok karşılaştığımız, hayalet vakaları oluyordu,” dedi Murat.

“Ayda bir iki kere hayalet işiyle uğraşıyorduk ve hemen hemen hepsi aynı

türde oluyordu. Ya o evde önceden ölmüş biri oluyor ve yeni taşınanlar

hayaletlerden şikâyet ediyordu, ya da yakınlarda türbe falan oluyordu.”

“Peki gerçekten hayalet çıkıyor muydu?”

“Hemen hemen yarısı doğru çıkıyordu.”

Page 31: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

31

“Peki hayaletlerle ilgili ilginç maceraların oldu mu? Yani geçen olay

dışında…” Aklına Arslan gelmişti. Dize’nin gördüğü ilk ve tek hayaletti o.

Sonradan bir hayaletin varlığının fiziksel çözümünü yapmaya çalışmış ama

tam bir sonuç alamamıştı. En mantıklı sonuç fiziksel âlemdeki sıradan

madde-dalga yapısının dışında bir şeylerin varlığıydı. Yani işin ucu yine

Ali’nin teorisine varıyordu.

“Beş kere falan bizzat gördüm,” dedi Murat, kısa bir düşünme

süresinin ardından. “Đtiraf ediyorum ilkinde altıma sıçtım.” Dize hem

gülerek hem de merakla bakınca “Anlatayım mı?” dedi.

“Anlat, daha çok yolumuz var nasılsa.”

***

“Birim Sıfır’daki ilk görevlerimden biriydi. Daha epey acemiydim.

Doğaüstü olaylar diye bir şey olmadığına inanıyor ve içten içe bu

düşüncemi kanıtlamaya çalışıyordum. Đlk birkaç görevimde durum

istediğim ve beklediğim gibi çıkınca fikrimden iyice emin olmuştum.

“Bir gün Taylan Bey’den haber geldi. Beylikdüzü’nde yeni yapılan

sitelerden birinde tuhaf bir durum vardı. (Beş dakika önce yanından

geçtiğimiz yüksek binaların arka tarafındaydı yanlış hatırlamıyorsam.) On

beş-yirmi katlı koca binalardan birinde birkaç gün arayla iki kez düşme

vakası yaşanmıştı. Đkisi de aynı dairede gerçekleşmişti. On üçüncü kattaki

boş bir evde… Đkisinde de iki genç ölmüştü. Tam dört ölü.

“Bu o zamana kadar rastladığım en büyük canilikti. Ve durum çok

tuhaf görünüyordu, çünkü atlayan gençler o apartmanda oturmadıkları gibi

Page 32: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

32

nasıl oluyorsa normalde boş olan daireye girmeyi başarıp balkonundan

aşağı atlıyorlardı.

“Olay bize intikal ettirilmişti ama daha olaya el atıp atmamak

konusunda emin değildik. Ta ki bir genç kız önce polise, oradan da bize

ulaşana kadar…

“Kız durumun intihar veya dikkatsizlik falan olmadığını söyleyip

tuhaf şeyler anlattı. Đlk atlayan gruptan olduğunu ve iki arkadaşının

ölümünü bizzat gördüğünü, kendisinin de zor kurtulduğunu söylüyordu.

Onu bizzat kendim dinledim. Konuşurken kekeleyişini ve titreyişini hiç

unutmam.

“Tuzağa düştük diyordu sürekli. Yirmi yaşında ya vardı ya yoktu. Kısa

boylu, toplu yüzlü biriydi. Kelimeleri bir türlü toparlayamayınca her şeyi en

başından anlatmasını söyledim. Biraz kendine geldikten sonra istediğim

gibi anlattı. Dediğine göre ölen arkadaşlarından birinin evinde olaydan

önceki gece ruh çağırma seansı düzenlemişlerdi. Arkadaşları erkekti, tek kız

oydu. Ölenlerin erkek olduğunu zaten biliyordum.

“Ruh çağırmaya başlarken pek ciddi değillerdi, eğlence olsun diye

toplanmışlardı. Ama sonra iş inanılmaz bir raddeye gelmişti. Önce

ellerindeki fincan gerçekten hareket etmeye, sonra da sorularına yanıt

vermeye başlamıştı. Harflere yönelen fincanın söylediğine göre hayalet,

önceki sene ölmüş, otuz yaşında bir kadındı. Đsterlerse kendini

gösterebileceğini, onları korkutmak gibi bir niyeti olmadığını belirtiyordu.

“Bizimkiler önce tereddüt etmiş ama sonunda kabul etmişlerdi. Đşte

o zaman karşılarında şeffaf bir kadın bedeni belirmiş ve konuşmaya

başlamıştı. Aslında ağzı kıpırdamıyordu. Zihinlerine hitap ediyordu, yani bir

Page 33: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

33

tür telepati yeteneği vardı. Gençlerin sorularına ciddi ve anlaşılır yanıtlar

veriyordu. Ama nasıl öldüğü sorusuna ilginç bir yanıt vermişti: ‘Bebeğimin

arkasından atladım.’

“Kadın durumu büyük bir içtenlikle anlatırken bir hayaletin de

ağlayabileceğini ilk kez görmüşlerdi gençler. Eğer bir hayaletle karşı karşıya

olmanın şokunda olmasalardı onlar da ağlayabilirlerdi. En azından kız bana

öyle anlattı.

“Kadın, bebeğinin evlerinin balkonundan düştüğünü söylüyordu.

Dediğine göre balkon duvarları çok alçaktı ve ev sahibi bir türlü demir

korkuluk takmaya ikna olmamıştı. Henüz iki yaşındaki bebeği balkonda

oynarken bir taburenin üzerine çıkmış, balkondan sarkmış ve aşağı

düşmüştü. Tam o sırada balkona giren annesi de şok içinde arkasından

atlayıvermişti. Apartman çok yüksek olduğu için düşme süresi çok uzun

gelmişti ona. Hatta bebeğini yakalayabilmek için daha da hızlı düşmeye

çalışıyordu. Ama olmamıştı. Đkisi de beton zemine çakılmışlardı.

“Kadın kanlar içindeki bedeninin bir metre kadar üzerinde

süzüldüğünü fark etmişti. Bebeğinin bedeninden de şeffaf ve parlak bir şey

ayrılmış ve yavaşça yükselmişti. Annesi, bebeğinin ruhunun kaynağı belirsiz

bir ışığa doğru süzüldüğünü görüyordu ama kendisi hiçbir yere

gidemiyordu. Đçindeki büyük nefret mi o ışığa ulaşmasını engelliyordu

bilmiyordu, ama tek isteği birilerinden intikam almaktı.

“Hayalet bunları anlattıktan sonra kendisini gençlere gösterebilmesi

için daha fazla gücünün kalmadığını söylemiş. Ama son olarak onlardan bir

şey rica etmiş: O apartmana gidip korkuluğu yapması için ev sahibini ikna

etmelerini. Çünkü o sırada oturan kiracılar yine bebekli bir aileymiş ve aynı

Page 34: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

34

acıyı onların da yaşamasını istemiyormuş. Gençler bunu memnuniyetle

kabul etmiş ve hayaletin verdiği adresi not etmişler.

“Ertesi gün ilk işleri oraya gitmek olmuş. Adresi bularak apartmana

girip hayaletin söylediği dairenin ziline basmışlar ama kimse açmamış. O

sırada tuhaf bir şekilde zihinlerinde evin anahtarının paspasın altında

olduğu bilgisi belirmiş. Kızın arkadaşlarından biri paspasın altından

anahtarı çıkarıp kapıyı açmış. Bunu neden yaptıklarını bilmiyorlarmış,

sonuçta kendi evleri değilmiş ve hırsız durumuna düşebilirlermiş. Ama

onları zorlayan bir şey varmış sanki.

“Đçeri girip evin bomboş olduğunu görmüşler. Oysa evde birileri,

hatta çocuklu bir aile oturuyor olmalıymış. Hayaletin bahsettiği balkona

gidip balkon duvarlarını kontrol etmişler. Çok da alçak görünmüyormuş

ama tabureyle tırmanan bir bebek elbette düşebilirmiş. Gençler yüksekliğe

bakmak için aşağı sarktıkları anda hemen arkalarında kapkara bir şey

belirmiş ve çok güçlü bir çığlık atmış.

“Genç kız iki arkadaşının aşağı düştüğünü gözüyle görmüş,

kendisiyse dengesini son anda korumuş. Ama o kara şey, bir yandan

kahkahalarla gülerken bir yandan onu da aşağı düşürmek için üzerine

geliyormuş. Kız, tanımış onu. Önceki günkü hayaletin ta kendisiymiş ama

bu kez kapkara giyinen korkunç bir cadıya benziyormuş.

“Kız geri geri yürüyüp duvara yaslanınca diğerlerinin düşüşü aklına

gelmiş ve panikle hayaletin içinden geçip eve girmeyi başarmış. Hemen

merdivenlere koşmuş ve on üç katı rekor bir hızla inmiş. Sonra da evine

gidip saatlerce ağlamış.

Page 35: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

35

“Daha sonra haberlerde olayı duymuş ama kimseye durumu

açıklayacak cesareti yokmuş. Bir hayalet tarafından düşürüldüklerini söylese

kim inanırdı ki ona?

“Birkaç gün sonra aynı binadan bir düşme haberi daha duyunca

kendini fena halde sorumlu hissetmiş ve polise gelmiş. Polis de durumu

Birim Sıfır’a iletmiş. Đşte sonra da kızla konuşmak bana düştü.

“Olayı incelemeye karar verdik. Ben ve Ege abi apartmana gittik ve

kapıcıyla konuştuk. Ha, Ege abiyi tanımıyorsun tabii. O zamanlar Birim

Sıfır’ın en iyi elemanlarından biriydi. Benden on yaş falan büyüktü ve epey

tecrübeliydi.

“Neyse, Ege abiyle beraber kapıcıyı bulup konuştuk. Hayaletten

falan bahsetmedik ama kızın tarif ettiği kadının apartmanla alakası olup

olmadığını anlamaya çalıştık. Sonuç tam beklediğimiz gibiydi.”

***

Murat’ın telefonu çalmaya başladı. Saat iki buçuk olmuştu ve o

sırada Sefaköy metrobüs istasyonunun yanından geçiyorlardı. Dize

hikâyenin bölünmesine sinirlenmişti, bir an önce devamını dinlemek

istiyordu ama Murat telefona bakıp arayanın Taylan olduğunu söyleyince

durumu makul karşıladı.

“Buyurun Taylan Bey?” dedi Murat.

“Tebrikler çocuklar, bir olayı daha çözmüşsünüz.”

“Sağ olun, telefonu Dize’ye vereyim isterseniz, şu an araba

kullanıyorum.”

Page 36: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

36

“Bence hoparlöre al, ikinize de söylemem gereken şeyler var.”

“Peki efendim,” dedi Murat ve telefonu hoparlöre alıp Dize’ye verdi.

“Dize seni de tebrik ediyorum. Güvenimi boşa çıkarmıyorsun.”

“Teşekkürler, görevimiz.”

“Biliyorum epey yoruldunuz, o kadar yol gittiniz ve geri geliyorsunuz

ama yine tuhaf bir durumla karşı karşıyayız. Ve size ihtiyacım var.”

“Sizi dinliyoruz?”

“Barış isimli bir üniversite öğrencisi polisi aradı…” diye başladı Taylan

ve Barış’ın yaşadıklarını bir bir anlattıktan sonra Bayrampaşa’daki olay

yerine gitmelerini söyledi. Basit bir olay da olabilirdi, ama sonuçta bir

insanın hayatı söz konusuydu.

Murat bunun üzerine Şirinevler’de E5’ten çıkıp Bayrampaşa’ya

yöneldi. Bir günde iki görev, diye düşündü. Đşler yoluna giriyor. Ve Dize’nin

merakla beklediği hikâyeye geri döndü.

***

“Nerede kalmıştık? Ha… Kapıcı binanın henüz geçen yıl inşa

edildiğini ve o zamandan beri o apartmanda çalıştığını söyledi.

Beklediğimiz gibi kadını tanıyordu. Kadın on üçüncü kattaki o dairede

oturmuştu bir zamanlar. Sadece bir ay kadar kalmış olsa da unutulmayacak

bir hikâyesi vardı.

“Kadın psikopatın tekiymiş. Kocasından boşanmış, nasıl becerdiyse

iki yaşındaki çocuğunun vekâletini almış ve nafakadan gelen parayla o

daireyi tutmuş. Bir gün cinnet geçirip bebeğini öldürmüş, vücudunu

Page 37: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

37

paramparça edip dışarıya saçmış. Sonra da balkondan atlayıp intihar etmiş.

O zamandan beri de o eve kimse taşınmamış.

“Kadının adını alarak sabıkası olup olmadığına baktık ama boşanma

davası kayıtları dışında herhangi bir şey bulamadık. Annesi ve babası

çoktan öldüğünden onlarla konuşamadık ama komşularından ve

arkadaşlarından öğrendiklerimize göre hayatı boyunca deliliğin sınırında

yaşayan biriymiş. Sonunda böyle bir şey yapması beklenebilirmiş yani.

“Sonuçta psikopat bir kadının öldükten sonra bile can almaya

devam etme isteğini gösteriyordu bu bize. Peki onu nasıl durduracaktık?

Böyle giderse ruh çağıran herkes tehlike içinde olacaktı. Kimseye bu

hayalet kadına inanmayın da diyemeyeceğimize göre onu zararsız hale

getirmemiz veya yok etmemiz gerekiyordu. Oysa ben hayalet diye bir şey

olduğuna bile inanmıyordum o zamana kadar. Yaşananlar da beni epey

şaşkınlığa düşürmüştü zaten. Kendimi sorgulamaya başlamıştım.

“Her neyse, sonunda beklemeye karar verdik. Bir hafta içinde aynı

şeyi iki kez yapmıştı ve başarılı olmuştu, bu durumda bir kez daha

yapmaması için hiçbir sebep yoktu. Yani onun birilerini daha tuzağa

düşürmesini bekleyecektik. Ve biz onu tuzağa düşürecektik.

“Aynı katta hemen yandaki daireyi bir aylığına kiraladık. Ev sahibi

MĐT’ten olduğumuzu öğrenince fazla zorluk çıkarmadı. Ben ve Ege abi, üç

gün boyunca sürekli tetikte bekledik. Hayaletin bizi fark etmesini

istemediğimiz için o eve girmiyorduk. Ama kapısına telefonlarımıza uyarı

gönderen bir tür alarm takmıştık. Kapı açıldığı anda bunu bilecektik.

Page 38: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

38

“Üç gün boyunca evde sürekli birini bırakarak yirmi dört saat tetikte

bekledik ve üçüncü günün akşamı biri kız, biri erkek iki genç gelene kadar

bu böyle devam etti.

“Onlar geldiğinde ikimiz de evdeydik ve televizyon izleyip

laflıyorduk. Telefonlarımız aynı anda alarm verince derhal yan daireye

koştuk.

“Gençler çoktan içeri girmiş, kapıyı arkalarından kapatmışlardı. Ne

kadar vurursak vuralım kapının sesi onlara ulaşmıyor gibiydi. Ege abi

sonunda dayanamayıp kapıyı kırdı ve onları balkondan aşağı bakmaya

çalışırken son anda yakaladık.

“Gençler ne olduğunu anlamadan bize boş boş bakarken hemen

arkamızdan o kara siluet belirdi. Onları kurtarmıştık ama az kalsın biz

gidecektik.

“Đtiraf ediyorum ki korkudan ödüm kopmuştu -bak bunu o zaman

bile itiraf etmemiştim-. Ege abi ise en azından görüntü olarak gayet

sakindi. Silahını çıkarıp hayalete doğrulttu.”

***

“Ee? Niye sustun?” dedi Dize.

“Geldik. Buralarda bir yerde olmalı. Dur birine soralım. Manolya

Sokak demişti değil mi Taylan Bey?”

“Evet, çocuğun oturduğu sokağın adının Manolya olduğunu

söylemişti. Ondan sonraki üçüncü sokak da kaybolduğu yer. Dur dur şu

adama sorayım ben.”

Page 39: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

39

Murat sağa yanaştı. Dize camı araladı ve adama işaret etti.

“Pardon, Manolya Sokağı arıyorduk da.”

“Dümdüz gidin, üçüncü sokaktan sağa dönün, o sokağın bitiminden

sola dönün. Biraz gidince sağda bir eczane var, hemen onun yanındaki

sokak.”

“Tamam, teşekkürler.” Murat hemen sola sinyal verip yola girdi.

“Ee, anlatsana devamını,” dedi Dize.

“Dur şu işi halledelim, anlatırım. Geldik zaten.”

Dize, Murat’a hak verse de bozulmuştu. Ege’nin hayaleti yok edip

edemediğini merak ediyordu. Elbette silahtakiler sıradan kurşun olamazdı.

Murat’ın Arslan’ı ilk gördüğünde tetiği çektiğini hatırladı. Kurşun hayaletin

içinden geçip gitmişti. Sodyum mermileri olmalıydı, ama o da bir hayaleti

toptan yok etmek için yeterli değildi ki. Meraktan çıldıracaktı. Neyse ki,

eczaneyi gördüklerinde şimdiki hadise zihnini daha fazla meşgul etmeye

başladı. Kurtarılması gereken bir genç vardı. Eczanenin yanındaki köşede

‘Manolya Sokak’ tabelasını gördüler. Hedeflerine üç sokak kalmıştı.

15.15

Yıldırım Holding Binası / Şişli

Holding’in döner kapısından giren adam doğruca ‘danışma’ya

yöneldi. Güneş gözlüğünü yukarı itip saçının ön tarafına yerleştirirken

kadına sordu:

“Taylan Bey’le görüşecektim. Kendisi yerinde mi acaba?”

Page 40: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

40

Danışmadaki kadın -adı Şebnem’di- “Bir saniye,” diyerek telefonun

ahizesini kaldırdı. Bu sırada gözlerini adamdan ayırmıyordu. Uzun zamandır

böyle karizmatik bir adamla karşılaşmamıştı. Tahminen kırk beş elli yaşında

olmasına rağmen çok çekici görünüyordu.

Arkadan toplanmış uzun gümüşi saçları, ocak ayında olmalarına

rağmen taktığı şık güneş gözlüğü, yüzündeki hafif kırışıklıklar ve yüzüne

hem sert hem sevecen bir ifade kazandıran ağız yapısı çok çekiciydi. Gri

takım elbisesi saçlarıyla müthiş bir uyum yaratmıştı. Daha koyu tondaki,

desenli kravatı da oldukça yakışmıştı. 1.80’den uzun olmalıydı boyu.

Parmağında alyans olmadığına göre evli de değildi.

Şebnem adamı süzerken, vay be, böyle bir erkek arkadaşım olsun, elli

milyar borcum olsun, diye düşünmekten kendini alamadı.

Gerçi, otuz beş yaşında ve henüz evlenmemiş olduğundan sık sık

böyle hayallere kapılırdı ama neredeyse bir yıldır bu konularda tık yoktu.

Taylan Bey’le yaptığı kısa görüşmeden sonra adama döndü.

“Buyurun, sizi bekliyorlar.”

Adam teşekkür edip asansöre yöneldi. Kadın, arkasından gözüyle

takip ederken dudağını büzüp hafif bir ıslık çalmadan edemedi.

***

“Ooo, hoş geldin Egecim,” dedi Taylan ayağa kalkarak. Kapıdan

geniş bir gülümsemeyle giren adama yaklaştı ve sıkı sıkı sarıldılar.

“Hiç değişmemişsiniz Taylan Bey.”

“Ama sen epey değişmişsin. Saçların beyazlamış yahu!”

Page 41: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

41

“Boyaya karşıyım,” dedi Taylan’ın gösterdiği yere oturarak. Đkisi de

oturunca derin birer nefes aldılar.

“Ne içersin?”

“Bir kahve alayım, az şekerli.”

Taylan telefondan iki kahve isteyip misafirine döndü.

“Ee, ne var ne yok? Hayat nasıl Đsviçre’de? Anlat bakalım.”

“Valla ne anlatayım Taylan Bey… Çok özlemişim Đstanbul’u. Đsviçre o

kadar düzenli ki buranın kargaşasını bile özlemişim. Buraya gelirken trafiğe

takılınca neredeyse ağlayacaktım. Trafiği bile özlemişim baksanıza.”

“En özlenmeyecek şeyi özlemişsin,” dedi Taylan gülerek. “Sigara

falan içeceksen çekinme, kimse kapalı yerde sigara içtin diye şikâyet etmez

seni.”

“Yok yok, çoktan bıraktım sigarayı. Beş yıl oldu.”

“Sahi, sen Đsviçre’ye gideli ne kadar oldu?”

“Tam tamına dokuz yıl. 2000’in ocağında gitmiştim.”

“E niye hiç uğramadın bir daha buralara?”

“Biliyorsunuz, Türk olduğumla ilgili en ufak bir ipucu

bırakmamalıydım. Turist olarak bile gelmemem lazımdı. Çok şükür görev

bitti de kurtuldum.”

“Bu da ne görevmiş arkadaş… On yıl!”

“Sormayın Taylan Bey, kaç kere çekip gelmek istedim buraya. Ama

ülkemiz her şeyden önemli, malum.”

“Biliyorum, haklısın sen de. Neyse, boş verelim şimdi bunları.

Bundan sonra…”

Page 42: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

42

O sırada kapıya vuruldu. Kısacık boylu, ince bıyıklı bir adam gelip

ikisinin önüne kahveleri koydu, saygılarını sunup gitti.

“Ne diyorduk? Ha, bundan sonra, diyordum, ne yapmayı

düşünüyorsun? Bildiğim kadarıyla artık buradasın.”

“Buradayım. Artık bir kadın bulup evlenir, emekliliğin tadını çıkarırım

herhalde. Çok yoruldum. Hele istihbarat işi, berbat… Her günüm ayrı stresle

geçiyordu. Artık hiçbir şeye gücüm kalmadı.”

“Anlıyorum. Tamamen bırakıyorsun yani bu işleri.”

“Öyle olacak herhalde. Artık Birim Sıfır gibi zevkli işler de olmadığına

göre…”

Ege’nin bu lafının ardından Taylan’ın gülümsemesi genişledi.

“Sen öyle san.”

“Efendim?”

“Sana bir iş teklifim var desem?”

“Nasıl yani?”

“Sen gizemleri çözmeyi özlemişsindir… Birim Sıfır’a geri dönmek

ister misin?”

“Yapmayın Taylan Bey Allah aşkına. Birim Sıfır bir daha dönmemek

üzere kapanmadı mı? Hatta ben o yüzden MĐT’e geri dönüp gitmedim mi

Đsviçre’ye?”

“Tekrar kurdum,” dedi Taylan kesin bir tavırla.

Ege’nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Uzun zamandır bu kadar büyük bir

şaşkınlığa düşmemişti.

“Hoş geldin şakası mı bu?”

Page 43: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

43

“Hayır, ciddiyim,” dedi Taylan, misafirinin gözlerinin içine bakarak.

Ege bu bakışı biliyordu. Ciddiydi.

Ege şimdi bir çocuk kadar heyecanlıydı. Hoplaya zıplaya, “Hemen,

derhal kabul ediyorum. Hadi gidip hayalet avlayalım,” diye bağırası

geliyordu ama kendini tuttu ve geniş bir gülümsemeyle, “Bir düşünelim

bakalım,” dedi.

Taylan koltuğuna rahatça yaslandı, cevabını almıştı. Hemen o gün

işlemlere başlayacaktı.

***

Tam yeni bir laf açılacakken telefon çaldı. Taylan, “Kusura bakma,”

deyip açtı telefonu.

“Söyle Murat.”

“Taylan Bey, burada durum iyice tuhaflaştı.”

“Ne oldu?”

“Dediğiniz gibi Menekşe sokağa geldik. Sonra malum sokağa

girmek için ilerledik, ama üçüncü sokak yerine karşımıza devasa bir arsa

çıktı. Elli metreye elli metrelik falan… Etrafında da bol bol binalar var, ama

arsada bir şey yok.”

“Sonra?”

“Herhalde sokak bundan sonra diye düşünüp yola devam ettik. Ama

sonra bir sokak yok, ana caddeye çıkıyor. Minibüsler falan geçiyor

caddeden. Yani çocuğun dediği ıssız sokakla alakası yok. Emin olmak için

Page 44: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

44

diğer yerlere de baktık ama bulamadık bir şey. Etrafta öyle bir sokak

görünmüyor. Bu işte bir iş var.”

“Allah Allah, yalan söylemiş olabilir mi acaba? Dur bakayım, telefonu

var, bir arayalım.”

“Peki efendim, biz caddedeki bir dönercideyiz şimdi, öğle yemeği

yiyoruz. Haber bekleyeceğiz.”

“Tamam, afiyet olsun. Birazdan haber veririm.”

Telefonlar karşılıklı kapatıldı. Ege merakla bakınca Taylan bir

açıklama yapmayı uygun gördü.

“Đşte bizim Birim Sıfır. Đş üzerindeler. Bir günde iki iş çıkınca epey

yoruldu zavallılar.”

“Kimler var ekipte? Tanıyor muyum?”

“Birini çok iyi tanıyorsun, diğerini şahsen tanımasan da

duymuşsundur. Şu an sadece iki kişiler, ama sen de gelirsen üç olacaklar.”

“Kimmiş bunlar, çok merak ettim şimdi. Devlet sırrı değildir

herhalde.”

“Değil, merak etme,” diye gülümsedi Taylan. “Murat biri. Murat

Arıkan. Senin son ortağın yani.”

“Ha, şu fırlama çocuk. Çok sevindim, ta o zamanlar benden daha iyi

olacak gibi geliyordu. Ondaki o hevesi içten içe kıskanıyordum. Ama biraz

sinirliydi. Kaba kuvvete çok meyilliydi yani.”

“Hâlâ aynı hevesini koruyor. Umduğumdan daha iyi hale geldi. Birim

Sıfır bitince polisliğe döndü, komiser oldu.”

“Anladım, diğeri kim peki?”

“Ali’nin eski nişanlısı. Dize Demirsoy.”

Page 45: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

45

“Hatırladım. Okuldan arkadaşlardı değil mi?”

“Evet.”

“O nasıl? Bu işlere yatkın mı?”

“Çok zeki. Güvenimi boşa çıkarmıyor. Cesur da. Ondan iyisini

bulamazdım. Bir vakıf üniversitesinde fizik hocalığı yapıyor aynı zamanda.”

“Lafı geçmişken… Ali nerde? Ne yapıyor şimdi?”

Taylan birden durgunlaştı. Kalbine bıçak saplanmış gibi bir sızı girdi.

“Haberin yok tabii senin.”

“Bir şey mi oldu?”

“Oldu, hem de neler oldu, ama dur şu çocuğu arayayım da Murat’a

bilgi vereyim.”

“Tabii, işine engel olmayayım ben.”

15.30

Bayrampaşa / Đstanbul

Barış Mertkan polisi aradıktan sonra umutlanmıştı, ama her geçen

dakika bu umudu güneşte kalmış dondurma gibi eriyip gidiyordu. Neden

bir şey yapmıyorlardı? En azından neden aramıyorlardı? Telefonun bir-iki

saatlik şarjı kalmıştı. Ondan sonra dış dünyayla alakası tamamen

kesilecekti. Şimdi tekrar aramaya da korkuyordu. ‘Biz size ulaşacağız,’

demişlerdi. Güvenebilir miydi buna? Polise güvenmeyecekse kime

güvenecekti?

Page 46: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

46

Aklı onlarca düşünceyle kalbura dönmüştü. Beynindeki nöronların

yorulduğunu hissediyordu. Oturduğu yerden kalktı ve sinek yeşili

Şahin’lerden birinin yanına gitti.

Sıradan bir araba gibi duruyordu. Acaba camını kırıp içine girebilir

miydi? Hatta bir şekilde çalıştırabilirse bu sonsuz gibi görünen sokağı

aşabilir miydi?

Yumruğuyla arabanın camına tıklattı. Hiç de cam sesi çıkmamıştı.

Daha da sert vurdu. Kendini sert ve plastik bir şeye vurur gibi hissetti.

Sonra sertçe kapısını tekmeledi. Kapı kıpırdamadı bile. Sanki süs olarak

konulmuş, içi doldurulmuş maket bir arabaydı bu.

Bu olağandışılık çok da şaşırtıcı değildi. Binalar da aynı malzemeden

yapılmış gibiydi zaten. Belki yol da öyleydi, kaldırım da. Hatta hava da…

Telefonunun sesini duydu sonra. Çantasını da bıraktığı kaldırımdan

geliyordu. Koşa koşa telefonunu kaptı ve nefes nefese açtı.

“Alo?”

“Barış Mertkan?”

“Evet Taylan Bey, benim. Sizsiniz değil mi?”

“Barış, bak, ekibimden iki kişi şu an senin tarif ettiğin yerdeler ama

dediğin gibi bir sokak yok. Senin dediğin yer ancak koca bir arsa olabilir.

Ondan sonra da bir ana cadde geliyor. Dediğin ara sokak bulunamadı.”

“Ama nasıl olur? Buradayım işte ben. Sonraki sokaktan döndüm ve

bir daha çıkamadım. Vallahi doğru söylüyorum. Yemin ederim. Lütfen beni

deli yerine koymayın. Beni burada bırakmayın!”

“Sakin ol tamam, sakin ol. Seni orada bırakacağımız yok. Nerede

olduğundan emin misin diye aradım. Ama belli ki eminsin. Bu da demektir

Page 47: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

47

ki işin içinde fazlasıyla olağandışı bir durum var. Biz de bunu araştıracağız.

Biraz beklemen gerekecek yani.”

“Tamam, bekleyeceğim, yeter ki beni buradan kurtarın.”

Aynı Anda

Bayrampaşa'da Bir Dönerci

Yarım ekmek döneri gelince Murat epey keyiflendi. Dize de çok

uzun zamandır yemediği bu Türk işi fastfood’a iştahla baktı. Diyet miyet

derken fastfood’u neredeyse unutmuştu. Đşte şimdi Murat’ın ısrarıyla bu

orucunu bozuyordu.

Murat ağzını koca bir lokmayla doldurunca o da eline aldı ekmeği.

Yemekleri bitip elleri boşaldığında Murat birer kahve söyledi.

“E hadi anlatsana!” dedi Dize kahveler gelmeden.

“Neyi?”

“Bilmiyormuşsun gibi yapma. Hayalet hikâyesini işte. Ege abin silah

çekmişti en son.”

“Tamam anlatayım. Nasıl olsa Taylan Bey haber vermeden bir şey

yapamayacağız.”

***

“Dediğim gibi o kara cadı balkonda belirir belirmez Ege abi silahını

doğrulttu ve bir an bile beklemeden ateşledi. Bunu yapması bana saçma

Page 48: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

48

gelmişti, sonuçta bir hayalet kurşundan etkilenmez, değil mi? Hayaletlere

etki eden kurşunları da bilmiyordum henüz.

“Ama etkilendi işte. Đçinden geçip gitmesi gereken mermi hayalete

saplanıp kaldı. Düşmanımız iğrenç bir çığlık atarken elektrik verilmiş gibi

çırpınıyordu. O an Ege abi silahı yere attı ve hayaletin kolundan tuttuğu

gibi balkondan aşağı gönderdi. Kadın patates çuvalı gibi aşağı düştü ve

yere değer değmez, hiç var olmamış gibi yok oldu. Puff.

“Senin şu anda anlayamadığın gibi, ben de o an neler olduğunu

anlayamamıştım. Bir hayalet nasıl bu şekilde düşerdi, Ege abi onu sıradan

bir insan gibi nasıl kolundan tutup aşağı atabilirdi? Çok tuhaftı.

“Đçeri geçip birer bardak suyla kendimize geldikten sonra işi

hallettiğimizi Taylan Bey’e telefonla bildirdi ve bana hâlâ bilmediğim çok

şey olduğunu söyleyip işin sırrını anlattı. Dediğine göre silahtaki mermi

bildiğimiz mermi değildi. Birimin çoktan beri -sodyum mermilerinden bile

önce- kullandığı, düşük seviyeli varlıklara karşı etkili bir madde vardı.

Melinotit deniyordu yanlış hatırlamıyorsam. Melin adlı bir tür mineralden

elde ediliyormuş. Ali de bunun üzerinde araştırmalar yapmıştı bildiğim

kadarıyla.

“Her neyse, Ege abi silahını çıkarıp içindeki mermileri gösterdi.

Mermilerin orta kısmında bir çeşit kapsül vardı ve dediğine göre o madde

bunun içindeydi. Bu, hayaletleri bir süreliğine maddeleştirmeye yarıyor.

Bizim seviyemize çıkarıyor ve şaşkınlığa düşmelerine sebep oluyor. Bu

sayede onu aşağı fırlatmayı başarmış.

“Elbette aşağı düşünce nasıl yok olduğunu sordum. ‘Hayaletlerin

çoğu ölüm şekillerinin aynısını veya çok benzerini hayalet halindeyken

Page 49: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

49

yaşarlarsa kendi âlemlerine dönerler. Bu da başka bir kural… Bunları

unutma, ileride çok işine yarayacaklar,’ dedi.

“Ege abi de onu tıpkı ölürken olduğu gibi aşağı atmıştı. Đşte

maceramız burada bitti. Sonra doğruca tuvalete koştuğumu hatırlıyorum.

Korkudan vücut tüm atıkları dışarı atma noktasına gelmişti.”

***

Dize kahvesinin son yudumunu alırken bitmişti Murat’ın öyküsü.

Murat zaten öyküyü anlatırken bir ara tek yudumda bitirmişti kahvesini.

“Vay be, ilginç. Bana da kuralları öğretmen gerekecek. Hiç

bilmiyorum bunları.”

“Haklısın, bak daha önce hiç aklıma gelmemişti. Sana hızlandırılmış

bir ‘Birim Sıfır’ kursu vermem lazım. Ne zaman istersin? Bu hafta sonu

başlayalım mı? Saat başı para alırım ona göre.”

“Ben şaka yapmıyorum, Murat.”

“Biliyorum canım sinirlenme.”

“Sinirlenmiyorum.”

“Öyle olsun.”

“Öyle zaten.”

“Amma inatçısın Dize.”

Eğer o sırada Murat’ın telefonunun sesi duyulmasaydı bu inatlaşma

nereye varırdı bilinmez.

“Taylan Bey arıyor,” dedi Murat ve telefonu açtı. Hoparlöre almayı

düşündü ama etraftaki insanlar nedeniyle bunu yapmadı.

Page 50: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

50

“Murat, o çocuk gerçekten o arsada! Arayıp kendisine sordum,

konuşma sırasında telefon sinyalinden yerini tespit ettirdim. Sinyal tam

olarak malum arsadan geliyor.”

“Peki, ne yapalım Taylan Bey? Tekrar kontrol ederiz ama yine orada

olmayacaktır. O zaman ne yapacağız?”

“Olay yerine gidin yine. Đstediğiniz an çocuğun telefonunu sana

bağlayacağım. Bir şekilde ipucu bulmaya çalışın. Etrafta gören duyan yok

muymuş, ona bakın. Zaten olaya tanık olanlar varsa sizin arsayı

araştırdığınızı görünce konuşmak isteyebilirler. Bu durumda yapılabilecek

başka bir şey düşünemiyorum. Ben de burada biraz çalışacağım. Elbirliğiyle

bu işi de çözeceğimize eminim.”

“Tamam patron. Hemen gidiyoruz.”

Murat durumu Dize’ye kısaca anlattı ve hesabı istedi. Hesabın

üzerine iyi bir bahşiş bırakıp kalktı. Gri Seat Cordoba’ya binip birkaç yüz

metre ötedeki arsaya doğru yola koyuldular.

Page 51: Sıfır - Çıkış Yok

İKİNCİ KISIM

CANAVAR

Page 52: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

52

16.10

Bayrampaşa’daki Arsa

O gün için Mayıs ayı sıcaklığı yayan Ocak güneşi yavaş yavaş

yeryüzünün diğer yarısını aydınlatmak üzere Đstanbul semalarının en

tepesindeki yerini terk ederken, bulunduğu yerde günün batışıyla ilgili

hiçbir değişiklik hissetmeyen Barış, etrafındaki her şeyin yapılmış olduğu

maddenin ne olduğunu düşünmekten vazgeçmiş, sıkıntıyla bir arabanın

üzerine oturmuştu. Elindeki telefonu en ufak bir titreşimi kaçırmamak için

sıkıca tutuyordu, çünkü tek umudu oradan gelecek sesteydi. Ama şarjının

giderek azaldığını bilmek onu fena halde endişelendiriyordu. En fazla bir

saat dayanabilecek şarjı kalmıştı ve bu süre içinde kurtulamazsa ‘çıkmaz

sokak’ta ne yapacağını düşünmek bile istemiyordu. Artık bu sokağa -şu işe

bakın ki gerçekte sokak bile değil, koca bir arsaydı- girdiği için kendine

küfretmeyi de bırakmış, beynini dinlenme moduna almıştı. Sadece

parmaklarındaki şeytantırnaklarını kemiriyor, otuz saniyede bir telefonunun

ekranına bakarak kendini oyalıyordu.

Nefesi, kalp atışları, her şeyi düzene girmişti. Bu duruma alışmaya

başlıyordu belki de. Đnsanoğlu tuhaftı, her şeye alışıyordu. Belki de beynin

kendini koruma mekanizmalarından biriydi bu da. Delirmeyi engellemek

için bir sigorta…

Page 53: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

53

Tuhaf, artık delirdiğini de düşünmüyordu. Yaşadıklarını başkaları da

biliyordu ve ona inananlar vardı. Demek ki gerçekten bir gariplik vardı bu

işte. Kendi beyninin ürettiği bir hayal değildi bu, artık emindi.

Ama bir dakika! diye uyardı aklında oluşan ani fikir onu. Ya bu

telefon konuşmaları da gerçek değilse! Ya onlar da tamamen kendi

uydurduğum şeylerse.

Đşte yine kalbi hızlanıyordu. Parmaklarını daha sert kemirmeye

başladı. Başparmağının kenarından kan sızıyordu hatta.

“Hadi,” dedi, “Arayın artık!”

***

Murat, arabanın el frenini çekti. Caddenin arsaya bakan kenarına

park etmişti. Oradan tüm arsa net bir şekilde görünüyordu. Etraftaki binalar

da öyle.

Dize çantasından bir not defteri çıkardı. Çantayı biraz daha karıştırıp

bir tükenmez kalem buldu, iki eli de dolu olduğu için kapağını ağzıyla

çıkardı ve kalemin arkasına taktı.

“Şimdi,” dedi, “elimizdeki her şeyi yazalım. Belki gözümüzden kaçan

şeyleri daha rahat görürüz.”

“Dize, elimizde hiçbir şey yok ki!”

“Nereden biliyorsun? Belki de bir şeyler gözümüzden kaçıyor. Her

şeye şöyle bir seferde göz atmanın zararı olmaz.”

Page 54: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

54

Sen bilirsin, der gibi omuz silkti Murat. Arsa Dize’nin tarafındaydı ve

Murat etraftaki binalara bakmak için biraz eğilince, hoş parfüm kokusu

doldu burnuna. Geri çekildiğinde ne gördüğünü bile hatırlamıyordu.

“Tamam,” dedi, “bekliyorum, ne yazacaksın?”

“Baştan başlayalım. Çocuğun adı… Barış Mertkan, değil mi?” Murat

başını sallayınca not defterinin en başına bu ismi yazdı. Yanına parantez

içinde 19 koydu. Altına ‘Đstanbul Dolunay Üniversitesi Çevre Mühendisliği’

yazdı daha ufak puntoyla.

O an aklından gencin ailesi geçti. Normal bir polisiye vaka olsa

çoktan aileye haber verilmişti, ama bu durumda son ana kadar onları işin

içine katmak istemiyorlardı. Gerçi anne-babanın pek önemli olduğunu da

sanmıyordu Dize. Babası Eminönü’nde bir teknoloji mağazasında

çalışıyordu, çalışmayan annesi de o sırada akşam ne pişireceğini düşünüyor

olmalıydı. Zaten çocuk, önce babasını aradığını söylemişti ama tipik

‘çocuğuyla ilgisiz baba’ modeli olan Murtaza Bey olaya en ufak bir ilgi

duymamıştı.

“Çocuk okuldan çıkıyor, evine giderken yaşlı bir kadına yardım

etmek için üç sokak ötesine gidiyor. Kadını evine bırakıyor ve evine

dönmek için tekrar yola çıkıyor. O sokağı daha önce hiç görmemiş, çünkü

taşınalı henüz çok az zaman geçmiş ve etrafı gezmeyi hiç düşünmemiş.

Buraya kadar sorun yok.” Bunları söylerken kısa kısa notlar alıyordu.

“Ve,” diye devam etti, “dakikalarca yürümesine rağmen sokağın

bitmediğini fark ediyor. Geriye doğru da, ileriye doğru da uçsuz bucaksız

bir alanda buluyor kendisini. Apartmanlara bakıyor, hiçbirine giremiyor,

çünkü hepsi tuhaf bir maddeden yapılmış, maket gibi şeyler. Hatta

Page 55: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

55

arabalar, yollar, kaldırımlar dahi bu maddeden yapılmış. Sert, kırılgan

olmayan, plastiğimsi ve çok sağlam bir madde. Sokağı kat ederken her

şeyin bir süre sonra tekrar karşısına çıktığını fark ediyor. Sokak dümdüz

uzanmasına rağmen dairesel bir döngüde gibi…”

Birden duraksadı, sonra Murat’a dönüp hızlıca konuştu. “Bak burada

aklıma bir fikir geldi. Barış’ın bulunduğu yerin bir döngü olup olmadığını

kolayca anlayabiliriz aslında.”

“Nasıl yani?”

“Barış bir eşyasını o yeşil arabanın üzerinde bırakır ve yürümeye

başlar. Sonra karşısına çıkan yeşil arabanın üzerinde kendi çantasını

görürse aynı yere geri dönüyor demektir.”

“Đyi fikir ama bunu bilmenin bize ne faydası olacak?”

“Bilmiyorum,” dedi Dize ve kâğıdına döndü. “Yine de bunu not

edelim. Sonra işimize yarayabilir. Devam edersek… Önemli bir nokta da cep

telefonunun çekiyor olması. Şarjının az kaldığını biliyoruz ama sonuçta

telefon çekiyor. Taylan Bey’in verdiği bilgilere göre sinyal bu arsadan

geliyor. Bak bir fikir daha geldi aklıma. Barış yürürken telefon sinyallerini

takip etsek ne yöne doğru gittiğini ve arsanın neresinde olduğunu

öğrenebiliriz. Gerçi bu kadar hassas ölçümler yapabilir miyiz bilmiyorum.

Taylan Bey’e sormakta fayda var. Bunu da not alıyorum. Devam edelim…

Barış bu sokağı daha önce gördüğü veya bir yerden tanıdığı hakkında bir

bilgi vermedi, bu durumda kendi beyninin ürettiği bir şey olma ihtimali

düşük. Yine de şu an hatırlayamadığı, bilinçaltına kazınmış bir yerin tasviri

olabilir içinde bulunduğu sokak. Bunu da düşünmemiz gerek. Şu an burada

olsa hipnozla falan bunu öğrenebilirdik. Ne bileyim senin şu Kızıl Gizem’i

Page 56: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

56

falan çağırırdık – nasılsa bugünlerde ‘hatırlama’ seansları için sık sık yanına

gidiyorsun… Bunu geçiyorum mecburen, yine de ufak bir not aldım.”

“O sokağın çocuğun beyninin ürettiği bir şey olduğunu mu

düşünüyorsun?”

“Sadece bir olasılık. Đnsan beyni gerçekten çok güçlü. Plasebo

etkisini düşünsene. Hastalara hiçbir işe yaramayan ilaçlar veriliyor ve onlara

bu ilaçların hastalığı yok edecekleri söyleniyor. Ve sonunda ne oluyor? Pek

çok hastada belirtiler gerçekten geriliyor. Đnsanlar sanki gerçek ilaç

almışçasına iyileşmeye başlıyor. Yani iş beyinde bitiyor. Bak, bir örnek daha

vereyim. Yine beynin etkisiyle ilgili. Bir kaza sonucu bilincini bir süreliğine

kaybetmiş birinin kolunu sarıyorlar ve uyandığında öyle bir şey olmamasına

rağmen kolunun yandığını söylüyorlar. Adam elbette onlara inanıyor, hatta

kolunda acı duyduğunu bile söylüyor. Günler geçiyor ve sargı açıldığında

görülüyor ki kolda iyileşmekte olan yanık izleri var.”

“Vay be, ilginçmiş,” dedi Murat.

“Düşünsene, bunlar sıradan insanlarda ortaya çıkan tepkiler. Peki

çok güçlü veya üstün özellikli bir beynin neler yapabileceğini düşünebiliyor

musun?”

“Yani diyorsun ki, Barış üstün bir beyin gücüne sahip ve bir şekilde

kendini göremediğimiz bir boyuta taşıyıp esir aldı.”

“Eğer o sokağı tanıyor olduğuna dair bir ipucu olsaydı, böyle bir

ihtimal olabilirdi elbette.”

“Tamam, arıyorum ve soruyorum,” dedi Murat telefonunu çıkarırken.

Page 57: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

57

“Dur dur, çocuğun çok az şarjı kalmıştı. Bir aramayla bitecek kadar

azsa başka sorular için zamanımız kalmayabilir. Biraz daha düşünelim ve

hepsini birden soralım.”

Murat, ‘Sen bilirsin,’ der gibi baktı ve telefonu elinde çevirerek

arsanın etrafındaki binaları süzmeye devam etti. Hemen sonra bakışları bir

noktaya sabitlendi.

“Dize, ya şu dediğin süper beyin, Barış’ın değil de başkasınınsa?”

“Nasıl yani?”

“Şuraya bak. Mavi bina, dördüncü kat.”

Dize yan camdan arsanın kenarındaki binalardan mavi olanına baktı

ve aşağıdan başlayarak dörde kadar saydığında Murat’ın bahsettiği şeyi

gördü: Camın arkasından arsayı gözetleyen küçük bir çocuk.

Aynı Anda

Gündem Gazetesi– Bağcılar

“Hayırdır Nehir, nereye böyle koştura koştura?” dedi top sakallı

adam göz kırparak. Elinde kahve makinesinden yeni aldığı dumanı tüten

kahvesiyle masasına geçerken karşılaşmışlardı Nehir’le.

“Önemli bir işim çıktı Mehmet, bugün servise beklemeyin beni.”

“Ne o? Burada mı sabahlayacaksın?”

“Öyle olmamasını umuyorum,” dedi Nehir yoluna devam ederken.

Son anda, “Đyi akşamlar,” demeyi de ihmal etmedi. Zaten bir veda

Page 58: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

58

sözcüğünü söylemeyi unutsa ertesi güne kadar içi rahat etmezdi. Acaba

alındı mı? Küstü mü? diye durmadan tekrarlardı beyninde.

Yirmi dokuz yaşında, gerçekten iyi bir gazeteciydi. Gazetesinin en iyi

araştırmacı-gazetecisi olduğu su götürmez bir gerçekti. Bu başarısını

mükemmeliyetçi olmasına borçluydu aslında. Aşırı titiz ve bazen takıntılı

olması hayatında olumsuzluklara da yol açıyordu elbette ama bu sayede,

aldığı her sorumluluğu harfiyen yerine getiriyor ve iş yaşamında hızla

yükseliyordu.

Görünüşü de bu mükemmeliyetçilikten payını almıştı. Sarıya boyalı

kısa saçlarını yana taramıştı, gri renkli şık elbisesi ve giysisiyle uyumlu

topuklu ayakkabıları ile çantası o gün yine gazetedeki en şık kadın olmasını

sağlamıştı. Makyajın da etkisiyle en ufak bir pürüz olmayan yüzü çoğu

zaman olduğu gibi o an da gergindi; çünkü az önce yine bir sorumluluk

almıştı. Üstelik bu seferki işle ilgili değildi.

Rahmetli babasının en iyi dostlarından biri ve aynı zamanda iş ortağı

olan Taylan Bey aramıştı az önce ve çok önemli bir konuda yardımını

istemişti. Daha önce onlarca kez ondan yardımını esirgememiş olan Taylan

Bey’e çok şey borçlu olduğundan tereddüt etmeden kabul etmişti yardım

talebini.

Sevgilisiyle akşamki planını hemen iptal etmiş ve saatlerce işyerinde

kalmak zorunda olabileceğini söyledikten sonra -son zamanlarda ilişkileri

hiç iyi durumda değildi, bu iş durumu daha da kötüleştirebilirdi doğrusu-

Arşiv katına inmek üzere yola çıkmıştı.

Asansörü çağırdı ve istediği kata indi. Büyük bir ana bilgisayarla altı

tane masaüstü bilgisayarın bulunduğu odaya girdi. O girdiği sırada başka

Page 59: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

59

bir arkadaşı çıkıyordu. Selamlaştıktan sonra bilgisayarın başına oturdu.

Aslında arşive kendi bilgisayarından da bağlanabilirdi ama buradakiler

tamamen arşive ayrılmış ve üstün arama özelliklerine sahip olduğundan

yazarlar Arşiv odasını tercih ederlerdi.

Arşiv’de cumhuriyetin ilk yılları hatta Osmanlı’nın son döneminden

bu yana çıkmış tüm ulusal ve yerel gazeteler yüklüydü. Tek yapması

gereken program yardımıyla istediğini bulmaktı.

Bilgisayarın başına geçti ve eski haberleri bulabileceği programı açtı.

Zaman aralığı olarak bir şey yazmadı, çünkü en eski kayıtları dahi görmek

istiyordu. Arama sözcükleri olarak ‘Đstanbul’, ‘Bayrampaşa’, ‘Menekşe

Sokak’, ‘Barış Caddesi’, ‘Arsa’ kelimelerini girdi ve aramayı başlattı.

Bilgisayar taramaya başladığında bir sigara içmek için pencere kenarına

geçti ve camı açtı. Şu lanet olası zehri sekiz yıldır bir türlü bırakamıyordu.

Her konuda en iyisini isterken kendi sağlığına yeterince özen

gösteremiyordu galiba.

Sık sık kendine yazık ettiğini düşünüyor, bu kadar işkolik olmanın,

bu kadar stres altına girmenin, her tür sorumluluğun altından en büyük

başarıyla kalkmaya çalışmanın bir gün onu sağlığından edeceği belliydi

ama iradesine hâkim olamıyordu. Aslında metabolizması şişmanlamaya

müsait olsa şimdiye yüz kilo olmuştu, çünkü o konuda da epey müsrifti.

Önüne geleni, yağlıymış, yağsızmış düşünmeden götürürdü. Kahveyi ve

çayı da çok sık tükettiğinden birkaç sene sonra vücudunun iflas

etmesinden korkardı hep.

Dışarıdan geçen arabaları, hızlı hızlı yürüyen insanları seyrederken

sigarasını tüketti.

Page 60: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

60

16.40

Bayrampaşa

O anda huzuru bir sigaranın dumanında arayan sadece gazeteci

Nehir Erbudak değildi. Birkaç kilometre ötede Birim Sıfır ajanı Murat Arıkan

da arabadan inerken bir sigara yakmıştı. Yılbaşından bu yana sigarayı epey

azaltmasına rağmen bu gibi sıkıntılı durumlarda bir tane yakmadan

edemiyordu. Şimdi arabadan inip çocuğun camdan baktığı apartmana

doğru yürürken de Dize’nin suçlayıcı bakışları altında bir tane koymuştu

ağzına.

Boş boş bakıyor olsaydı Murat’ın ilgisini çekmezdi ama öyle değildi.

Çocuk tülün altından hem korkuyla hem merakla göz gezdiriyordu arsaya.

Olağandışı bir şey olmasını bekliyormuş gibi veya olmaması gereken bir

şey görmüş gibi!

Murat ve hemen ardından arabadan inen Dize, çocuğun dikkatini

çekmemeye çalışarak apartmanın giriş kapısına yürüdüler. Murat

sigarasından sadece birkaç fırt çektiği halde söndürüp yere attı ve ayağıyla

çiğnedi. Tabii bu davranışından sonra Dize’nin kızgın bakışıyla karşı karşıya

gelmeden edemedi. Neyse ki Dize durumun vahameti nedeniyle

üstelememişti, yoksa onun en nefret ettiği şeylerden birinin sokağa çöp

atmak olduğunu biliyordu.

Apartman kapısı açıktı. Đçeri girdiler ve üst katlara tırmandılar.

Çocuğun oturduğu dairenin yerini kestirmek kolaydı. Dördüncü katın

Page 61: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

61

arsaya bakan tarafındaki dairenin kapısını çalacaklardı. Üzerinde ‘7’ yazılı

kapı bu tarife uyuyordu.

Kapı Murat’ın tıklamasından otuz saniye sonra açıldı. Üstelik

bekledikleri gibi çocuğun annesi veya babası tarafından değil, bizzat

kendisi tarafından.

Dize tüm bu tuhaf olayları unutmuş gibi işaret parmağını kaldırarak

öğüt verme moduna geçti:

“Çocuğum, annen sana yabancılara kapıyı açma demedi mi?”

Çocuk ses çıkarmadan başını iki yanına salladı. Bu hareket miniği

daha da sevimli hale getirdi. Beş-altı yaşlarında, açık kahverengi kısacık

saçlı, zayıf vücutlu, yuvarlak kafalı, kepçe kulaklı, yanaklarına birer tutam

serpiştirilmiş çilleri ve irice gözleri olan şirin bir oğlandı.

“Neyse,” dedi Murat, Dize’nin uzun bir nutuğa başlayacağını

kestirerek. “Annen baban yok mu?”

Aynı tepkiyle başını iki yana salladı.

“Tek misin evde?”

Bu kez öne ve arkaya…

“Konuşmayı bilmiyor musun?” deyiverdi Murat.

“Biliyorum,” dedi çocuk suratını asarak.

“Ha, pardon, sesin çıkmayınca… ben de… neyse işte. Seninle biraz

konuşabilir miyiz?”

Yine başını öne arkaya salladı çocuk. Kapıyı iyice açarak onları içeri

davet etti. Sonra kendisi içeri girip gözden kayboldu.

“Dize, sakın eve yabancıları almaması konusunda bir şey söyleme.

Yoksa akşama kadar bir arpa boyu yol alamayacağız.”

Page 62: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

62

“Off, hadi gir içeri. Ama bu çocukta bir tuhaflık var.”

“Biliyorum, o yüzden buradayız.”

Ve ayakkabılarını çıkararak girdiler. Çocuğun dediği gibi evde kimse

yoktu. Üstelik ev gözle görülür biçimde bakımsızdı. Zaten az olan

mobilyaların üzeri bir parmak toz olmuştu. Çocuğun peşinden salona

girdiklerinde koltukların da eski püskü olduğunu gördüler. Fakir bir aile

olmalıydılar.

“Adın ne?” dedi Dize oturduktan hemen sonra.

“Güneş.”

“Aa, ne güzel isimmiş. Güneş, annenler nerede, biliyor musun?”

“Annem yok ki, çoktan öldü. Babam da gezmeye gitti yine.”

“Hadi ya,” dedi Murat, Dize’ye üzgün bir bakış fırlatarak.

“Canım benim,” dedi Dize ve çocuğun yanına gidip kucağına

oturttu. “Hatırlıyor musun anneni?”

Çocuk başını iki yana sallayınca, ‘evet’ veya ‘hayır’ demeyi sevmiyor

galiba, diye düşündü Dize.

“Demek sen çok küçükken öldü. Baban evlendi mi peki?”

Đki yana sallanan bir baş…

“Hımm, baban nereye gezmeye gitti peki?

Çocuk alt dudağını büktü. Açıkça ‘bilmiyorum’ demekti bu.

“Seni evde yalnız bıraktı demek… Sık sık böyle yapıyor mu?”

“Beni tuvalete kapattı. Her zaman kapatır. Evde yaramazlık

yaparmışım. Ama ben hep kaçarım. Çok kolay kaçmak, ama babam

bilmiyor. Eve gelince yine tuvalete giriyorum.”

“Peki kaçınca ne yapıyorsun?”

Page 63: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

63

“Camdan bakıyorum.”

“Aslında sana bir şey sormak istiyoruz Güneş. Cevap verir misin?”

Çocuk başıyla onayladı. Gözleri sıcacık bakıyordu Dize’nin gözlerine.

“Bugün arsada hiç tuhaf bir şey gördün mü? Mesela büyük bir abi…”

Çocuk aniden Dize’nin kucağından atladı ve koşa koşa salonun

kapısından çıktı. Murat ve Dize bakıştılar. Bu çocuk kesinlikle bir şey

biliyordu.

“Ne dersin? Beyni yeterince güçlü müdür?” dedi Murat.

16.55

Gündem Gazetesi / Bağcılar

“Bu da değil, bu da değil,” diye tekrarlayıp duruyordu ekrandaki

haberleri incelerken.

On dakika önce tüm sonuçlar gelmişti ve yirmi üç haber

bulunmuştu. Çoğu, durumla alakası olmayan haberlerdi. Nehir onuncu ya

da on birinci habere bakarken kaşlarını çattı. Đşte ilginç bir şey bulmuştu. 12

Nisan 1977’den bir haber.

CESET TARLASI

Dün öğle saatlerinde Bayrampaşa Barış Caddesi’nde

inanılması güç bir olay yaşandı. Kurban Bayramı nedeniyle

arsada kurbanlarını kesip fazlalıkları arsaya gömmek isteyen

Page 64: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

64

vatandaşlar insan kemikleri buldu. Adli Tıp incelemelerini

sürdürüyor.

Nehir, daha sonra bu konuyla ilgili başka bir gelişme olmuş mu diye

arama sonuçlarına bakmaya devam etti ve bulması uzun sürmedi:

TUHAF ĐSKELETLERĐN SIRRI ÇÖZÜLEMEDĐ

Önceki gün Bayrampaşa’da bulunan cesetlerin kime ait

olduğu hâlâ anlaşılamamışken polis arsayı kazdıkça iskelet

bulmaya devam ediyor. Karbon-12 yöntemiyle yapılan

incelemeler sonucu, bulunan bedenlerin ölüm tarihlerinin

farklı olduğu görülüyor. Đlk bulunan cesetler yalnızca on yıl

öncesine aitken, alt katmanlara inildikçe daha eski iskeletlerle

karşılaşılıyor. Sırayla on, otuz beş, elli beş, seksen, yüz yirmi ve

yüz elli yıllık toplam on dokuz iskelet bulundu. Arsa polis

tarafından halen aranıyor. Henüz cesetlerin sırlarını çözecek

bir bulguya ulaşılamadı.

Nehir hızlanmış nefesini yavaşlatmaya çalışarak diğer haberleri

kontrol etmeye başladı ve son haberde durdu.

ĐSKELET DOSYASI KAPANIYOR

Geçen hafta bulunan otuz küsur iskeletle ilgili herhangi

bir delil bulunamayınca polis dosyayı kapatmaya karar verdi.

Görünüşe göre iskeletlerin sırrı çözülemeyecek.

Page 65: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

65

Nehir hemen telefonunu çıkardı ve Taylan Bey’in numarasını tuşladı.

Bu haberler, olayla ilgili olabilirdi.

Telefon iki kez çaldıktan sonra Taylan’ın oturaklı sesi, “Efendim?”

dedi.

“Taylan Bey, ben Nehir. Dediğiniz konuyu araştırdım ve galiba bir

şeyler buldum.”

“Bir şeyler mi buldun?”

“Evet efendim. Üç gazete haberi. 1977 yılının yerel gazetelerinden

biri. Aslında olay çok büyük görünüyor ama nedense pek önemsenmemiş.

Şimdi böyle bir şey yaşansa yer yerinden oynar.”

Nehir tüm haberleri Taylan’a okudu. Taylan teşekkür ederek

telefonu kapadı.

17.15

Bayrampaşa

“Ya gidin başımdan. Ben bir şey bilmiyorum ya!” diye bağırıyordu

Güneş kendini kapattığı tuvaletten.

“Canım, niye bu kadar korkuyorsun?” diye sordu Dize, kapının diğer

tarafında. Murat yanında omzunu duvara dayamış, kollarını dolamış

bekliyordu.

“Ben yapmadım diyorum, yemin ederim ben yapmadım. Ekmek

kuran çarpsın!”

Page 66: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

66

“Güneş, biz sana sen bir şey yaptın demiyoruz ki. Sadece arsada bir

tuhaflık gördün mü diye sorduk. Sen de görmüş olmalısın ki bunu duyar

duymaz kendini oraya kapattın.”

“Babama söylerim sizi. O sizi döver. Beni bile ne biçim dövüyor!”

Murat’ın yüzü birden asıldı. Doladığı kollarını açtı ve kapıya yaklaştı.

“Baban seni mi dövüyor?” diye sordu.

“Ya, rahat bırakın beni,” dedi çocuk koca adam gibi. Ağlayıp

ağlamadığı belli değildi, ama Murat gözlerinde iri bir damla olduğuna adı

gibi emindi. Biraz daha zorlarlarsa çığlık çığlığa ağlayabilirdi çocuk. En iyisi

bu işi Dize’ye bırakmak, diye düşündü. Kadınlar her zaman çocukların

dilinden çok daha iyi anlardı. Dize’ye hem yalvarırcasına hem de bıkkınlıkla

baktı. Hadi artık, sihrini göster de konuştur şu çocuğu dermiş gibi.

Dize de buna cevap olarak başını, ‘Ben ne yapabilirim? Görüyorsun

işte,’ anlamında salladı. Sonra da son bir umutla konuşmaya başladı:

“Canım, sen dışarıyı izlerken bir abi gördün değil mi arsada? Ve bir şey

oldu, aniden ortadan kayboldu. Sen de onu yok eden şeyi bildiğini

düşünüyorsun. Onun sana da bir şey yapmasından korkuyorsun, öyle mi?”

Anlamını belli etmeyen bir ‘hıı’ sesi geldi içeriden. Ve burun çekme

sesi. Gözyaşları akmaya başlamış olmalıydı.

“Neyden korkuyorsun? Söyle bize. Söyle ki seni de kurtaralım, o

abiyi de. Sen onun öldüğünü mü sanıyorsun yoksa? Sakın öyle düşünme.

Az önce telefonla konuşuyorduk onunla. Hatta istersen seni de

konuştururuz. Bize anlatmak istemiyorsan bile ona anlat ha? O bilsin neden

evine gidemediğini… Tamam mı?”

Page 67: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

67

Önce ses gelmedi. Üst üste birkaç burun çekişi duyuldu. Sonra bir

kıpırdanma oldu. Kapı kolu aşağı indi ve kapı açıldı. Gözleri kıpkırmızı

olmuş çocuk kapının eşiğine geldi ve durdu.

“Tamam, abiyle konuşcam,” dedi.

Murat bu fırsattan yararlanarak Barış’ı aradı. Telefon çalar çalmaz

açıldı.

“Nerede kaldınız? Telefonun şarjı bitmek üzere!” diye bağırdı Barış.

“Batarya zayıf deyip duruyor. Söyleyin, kurtulacak mıyım?”

Murat, bu sözlerde hastalığın son aşamasına gelmiş kanserli bir

adamı gördü. Doktora yalvaran gözlerle, “Söyleyin, doktor bey, kurtulacak

mıyım?” diye soruyordu. Bu benzetmeye gülesi geldi ama bunun yerine en

ciddi sesiyle konuştu.

“Barış, telefonu Güneş adında bir çocuğa veriyorum. Senin

kayboluşunu görmüş. Bildiği bir şeyler olabilir. Bize söylemiyor, ama sen bir

şeyler yapabilirsin.”

“Tamam, çabuk olun. Birkaç dakikadan fazla dayanabileceğimi

sanmıyorum.”

Murat telefonu Güneş’e verdi. Çocuk aleti elinde düzeltip kulağına

dayadı ve Dize’nin gözlerine bakarak konuştu: “Alo?”

“Alo? Güneş? Hadi, seni dinliyorum.”

“Barış abi, sen o kollarını yana açıp yürüyen abisin değil mi?”

“Kollarını yana açıp yürüyen mi? Bir dakika. Benim ellerimde poşetler

vardı.”

“I-ıh. Poşet yoktu bi kere.”

Page 68: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

68

“Nasıl yoktu ya? Haydaa, o poşetler hayal miydi yani? Dur dur…

Yanımda bir kadın var mıydı? Yaşlı bir kadın. Başörtülü.”

“Yoo. Tek başınaydın.”

“Sırtımda çanta vardı ama değil mi?”

“Hıhı. Simsiyah bir çanta vardı. Onu gördüm. Kemik kafa vardı

üstünde.”

“Tamam o benim çantam. Kafatası var üstünde. Yani gördüğün

bendim, ama diğer şeyler uymuyor. Kafayı yiyeceğim ya… Off, neyse. Hadi,

bir şey biliyorsan söyle. Tek umudumsun belki de.”

“Canavara dikkat et. Sakın yaklaşma. Karnı çok aç. Yiyebilir seni.”

“Canavar mı? Ne canavarı?”

“Canavar işte. Çok büyük. Çok aç. Beni de yiyecekti az kalsın.”

“Çocuk ne diyorsun sen yahu?” diye gürledi Barış. Normalde bunu

söylediği an pişman olurdu, ama şimdi pişman olmaya dahi zaman yoktu.

Telefon belki de beşinci kez bataryanın zayıf olduğunu belirtmek için öttü.

“Ama suyu hiç…” derken batarya son nefesini verdi. Çocuk bir

dünyada “… sevmiyor,” diye bitirirken sözünü, öteki bir dünyada Barış küfür

üstüne küfür ediyordu. Telefonunu fırlatabildiği kadar uzağa fırlatıp başını

ellerinin arasına aldı ama ağlayamadı.

***

“Canavar mı?” dedi Murat telefonu çocuktan alırken. Güneş boş boş

baktı. Murat derin bir nefes aldı. Çocuğun kolundan tuttuğu gibi salona

götürdü. Dize arkasından “Murat yapma!” diye seslense de durmadı.

Page 69: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

69

Çocuğu pencere kenarına taşıdı. Perdeyi yırtarcasına açtıktan sonra

koltuklarının altından kaldırıp pencerenin önündeki sandalyeye oturttu.

“Şimdi her şeyi baştan anlatacaksın bana. Barış nereden geldi?

Nerede kayboldu? Canavar dediğin ne? Hepsini anlatacaksın.”

***

Bu sırada Dize onları arkalarından seyrederken çantasındaki

telefonun çaldığını duydu. Arayan Taylan’dı.

“Alo, buyurun Taylan Bey?”

“Dize, Murat’ın telefonu niye meşgul?” Taylan nedense onlara

telefon etmesi gerektiği zaman Murat’ı tercih ederdi. Onunla konuşmaya

alışmış olmalı, diye düşündü Dize.

“Barış’la konuşuyordu. Daha doğrusu Güneş Barış’la konuşuyordu.

Aa tabii siz Güneş’i de bilmiyorsunuz. Kısaca burada işler karışık Taylan

Bey…”

“Ben de onu söylemek için arayacaktım. Đşler sandığımızdan daha

karışık olabilir. Neyse, ben de oraya geliyorum. Belli ki tüm bilgilerimizi

birleştirmemiz gerekecek.”

“Tamam, Murat’a söylerim. Şu an bir çocuğu sorgulamakla meşgul.”

“Anlamadım, ama gelince iyi bir açıklama bekleyeceğim. On beş

dakikaya oradayım.”

Dize telefonu kapatıp çantasına koyarken Murat ve çocuk

konuşmaya başlamışlardı.

Page 70: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

70

***

“O canavar beni yemeye kalktı ama ben kaçtım.”

“Onu duydum, ama açıklaman lazım. Tamam, buldum. Şimdi Dize

ablan sana sorular soracak ve sen cevap vereceksin. Ama her şeyi doğru ve

eksiksiz cevaplayacaksın. Tamam mı?”

“Tamam.”

“Söz mü?”

“Erkek sözü,” dedi çocuk. Muhtemelen bu lafı babasından

öğrenmişti. Şu an Murat’ın nefret ettiği babasından…

Dize çocuğun oturduğu sandalyenin yanına bir tane de kendisi için

çekti. Murat cebinden sigara çıkarmaya kalkınca Dize sert bir bakışla onu

durdurdu. Gözlerini Güneş’e çevirip, “Çocuk!” diye tıslayınca Murat mesajı

aldı ve sigarasını cebine geri koydu.

“Güneş, tatlım, sakinsin değil mi şimdi?”

Başını hafifçe öne salladı çocuk.

“Arsada bir canavar gördüğünü söylüyorsun. Bana nasıl bir şey

olduğunu anlatabilir misin?”

“Çok büyük,” dedi ellerini iki yana açarak. “Hem de şekilden şekle

giriyor. Đstediği şekle hem de.”

***

Yarım saatlik bir soru cevap faslından sonra Dize ve Murat’ın elde

ettikleri bilgi şuydu:

Page 71: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

71

Önceki yaz Güneş ve arkadaşları arsada futbol oynarken deprem

olmuş -Dize ve Murat 2008’de Đstanbul’da yaşanmış bir deprem

hatırlamıyorlardı- çocukların hepsi ailelerinin yanına gitmişlerdi. Güneş’in

babası ise işteydi ve evde kimse yoktu. Eve girmesi için anahtarı vardı, ama

depremde eve girilmez dışarı çıkılırdı, o yüzden olduğu yerde kalmış ve

aniden kendini bambaşka bir yerde bulmuştu. Daha önce hiç görmediği bir

sokaktaydı, etrafta kimse yoktu.

Güneş etrafa koşuşturup durmuş ama kimseyi bulamamıştı.

Sonunda gözlerindeki yaşlar tükenmişken yaslandığı bir araba hareket

etmişti. Güneş korkuyla çekilince araba sıvılaşmış ve sokakta su gibi

dağılmıştı. Güneş şaşkınlıktan donup kalmıştı, hatta altını ıslattığını

hatırlıyordu. Sıvı araba birden tekrar hareketlenmiş ve Güneş’e doğru

hareketlenmişti. Metalik bir rengi vardı ve bacaklarının altında birikip

etrafını sardığında sıvıda kendi suretini görebiliyordu çocuk.

Vücudundaki adrenalin miktarı artınca, çok geç olmadan koşmaya

başlamıştı. Kaçmak zorundaydı, çünkü bu sıvı onu yiyecekti. Nefes nefese

kalana kadar koşmuştu ama sıvı peşini bırakmamıştı. Arada bir yılan gibi

incelerek süzülüyor, arada bir kobra gibi dikilerek saldırmaya kalkıyordu.

Güneş bir ara arkasına bakarken yanında getirdiği su şişesine

basıvermişti. Kayıp düşünce avuçlarını ve dizlerini yaralamıştı ama asıl

sorun arkasındaki canavar onu yakalayacak olmasıydı. Nereden aklına

geldiyse üstüne bastığı şişeyi kapmış ve içindeki yarım suyu ona ulaşmak

üzere olan yaratığa fışkırtmıştı. Yaratık suya değdiğinde herhangi bir zarar

görmemiş ama yerinde kalmıştı. Su bir sebeple onu korkutuyor olmalıydı.

Tıpkı çok kötü bir kokuya yanaşamamak gibi bir şeydi bu. Ama bu kesin

Page 72: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

72

çözüm değildi, çünkü insan eninde sonunda kokuya alışırdı, bu canavar da

suya alışacaktı. Üstelik yaratık aptal değildi. Yere dökülen suyun üzerinden

olmasa da etrafından geçebiliyordu. Güneş bunu görünce suyu etrafında

bir çember oluşturacak şekilde yere serpti. Şişe tükenince onu da yaratığa

fırlattı. Yaratık şişeyi içine alıp eritti.

Sıvı, etrafındaki su çemberinin hemen dışında hemen hemen

hareketsiz duruyordu. Ya suyun kurumasını, ya da alışmayı bekliyor

olmalıydı. Đki durumda da çocuk birazdan canavara yem olacaktı. Ve

yapacak hiçbir şey bilmiyordu.

Sonunda bir çocuğun yapabileceği tek şey geldi aklına. Ellerini

önüne açıp birleştirdi ve Tanrı’sına dua etmeye başladı. “Allah’ım lütfen

beni kurtar! Allah’ım ne olur beni kurtar!”

Gözlerini kapatmış aynı sözleri tekrar tekrar söylüyorken bir şeyin

dürtmesiyle az kalsın kalbi yerinden çıkacaktı.

“Ne yapıyorsun sen burada?” dedi hırıltılı bir ses. Đnanılacak gibi

değildi ama babasının sesiydi bu. “Çabuk yukarı. Çabuk!”

Güneş babasına hiçbir şey anlatmadı. Güzel bir dayak yemesine

rağmen ağzından tek kelime çıkmadı. O güne kadar yaşadıklarını kendine

saklamıştı hep. Ama şimdi birinin daha aynı şeyleri yaşadığını bilmek onu

anlatmaya zorlamıştı. O çok korkmuştu, başkası da korkmamalıydı.

***

Dize çocuğu pencere kenarında yalnız bırakıp Murat’la mutfağa

geçti. Çocuğun anlattıklarını değerlendirmeleri gerekiyordu.

Page 73: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

73

Mutfağın mutfağa benzer bir hali yoktu. Uzun zamandır kadın eli

değmediği ortadaydı. Tabak çanak düzensizce ortalığa serilmişti. Mutfak

dolaplarının kiminin kapısı açık, kiminin kapalıydı. Bulaşık makinesinin açık

kapağından birkaç su bardağı, birkaç çatal ve kaşık görünüyordu.

“Allah bu çocuğa yardım etsin,” dedi Dize.

“Ya da ben çocuğun babasını bir güzel döveyim, aklı başına gelsin.

Şerefsiz, çocuğu dövüyormuş ya! Üstelik tuvalete kilitliyor, eve doğru

dürüst gelmiyor, şu hale bak. Ben böyle bir sorumsuzluk görmedim!”

Dize ne düşüneceğini bilemedi. Murat’ın bu tavrına sevinmeli miydi,

yoksa öfkesinden rahatsızlık mı duymalıydı?

“Neyse, bırakalım şimdi Güneş’in babasını da, söylediklerini

düşünelim,” dedi Dize.

“Sence doğru mu söylüyor?”

“Bence,” dedi Dize, “kesinlikle doğru söylüyor.”

Murat önce buna karşı çıkacakmış gibi görünse de sözleri

bambaşkaydı.

“Açıkçası, bana da öyle geliyor. Arsada çocuğun deyimiyle bir

‘canavar’ var ve şimdi de Barış’ı tutsak almış durumda. Görünüşe göre her

an onu ‘yemeye’ kalkabilir. Ve biz Barış’a ulaşamıyoruz. Yaratık resmen

adamı kendi boyutuna çekti.”

“Dur dur, hemen emin olmayalım. Bütün bunlar çocuğun hayal

dünyasından kaynaklanıyor da olabilir,” dedi Dize.

“Nasıl yani?”

“Beynin gücü… Belki de senin Güneş’i camda görünce dediğin gibi

çocukta güçlü bir beyin var ve Barış’ı kendi yarattığı bir boyuta taşıyabildi.

Page 74: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

74

Ama kendisinin de bundan haberi yok. Yani geçen sene aslında kendi

zihninde bir yolculuğa çıkmış ve o canavarı da kendi yaratmış olabilir.

Suyun canavarı uzak tutması yanında sadece onu koruyabilecek su şişesi

olduğundandır. Ve kurtulabilmesi için tek şansının dua etmek olduğunu

düşündüğü için kurtulmuştur. Anlatabildim mi?”

“Hımm, yani hâlâ her şeyin çocuğun beyninde bitiyor olabileceğini

söylüyorsun.”

“Evet. Ama bunu kesin olarak nasıl anlayacağımızı şu an için

bilmiyorum.”

“Biliyor musun, galiba o canavarın gerçekten var olmasını isterdim.

Savaşabileceğim somut bir şey olduğunda sorun yok, ama böyle

durumlarda bocalıyorum. Şimdiye kadar pek çok gerçek ‘canavar’a karşı

savaştım ve hepsiyle de başa çıkabildim. Çünkü hangisinin neye karşı zayıf

olduğunu bulunca iş çözülüyordu. Hayaletler için melinotit veya sodyum

mermileri, vampirler için gümüş mermiler veya kazıklar…”

“Ne? Vampir de mi gördün?”

Murat gülümsedi. “Yoksa varlıklarına inanmıyor muydun?”

“Şey… Hiç düşünmemiştim.”

“Şu işi atlatalım, sana vampirli bir maceramı da anlatırım. Sanırım

Birim Sıfır kayıtlarında rastlamadın.”

“Sadece birkaç dosyaya bakabildim Murat. Ve aralarında vampir

yoktu.”

“Tamam, söz anlatacağım. Ama Barış’ı oradan kurtardıktan sonra,”

dedi Murat. Đçindeki sıkıntı giderek büyüyordu. Bir üniversiteli genç şu an

Page 75: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

75

bu dünyadan olmayan -hatta belki de küçük bir çocuğun fantezisinden

ibaret olan- bir yaratık tarafından sindiriliyor olabilirdi.

“Aklıma bir şey geldi,” dedi Dize. “Canavarın çocuğun zihninin ürünü

olup olmadığını anlayabiliriz.”

“Nasıl?”

“Eğer o boyut sadece bir zihin oyunuysa, Güneş bizi o boyuta

götürebilir ve Barış’ı alıp geri getirebiliriz. Tek yapmamız gereken Güneş’i

bunu yapabileceğine ikna etmek. Bu da çok zor olmaz. Daha önce gidip

geldiğine göre kendi kendine de o boyuta yolculuk yapabileceğine

inanabilir. Đnanırsa zaten yapar. Eğer o boyutun çocukla bir ilgisi yoksa bizi

götüremez. O zaman başka çözüm aramaya başlarız.”

17.20

Gündem Gazetesi / Bağcılar

Nehir Erbudak gri ceketini giyinirken aynı anda telefonla konuşmaya

çalışıyordu.

“Gelemem dedim ya, işim var.”

“Ne işiymiş bu?” dedi karşı taraftaki adam.

“Gazeteyle ilgili bir iş, sen anlamazsın.”

“Yine ekiyorsun değil mi beni? Hani bu akşam dışarı çıkacaktık?”

“Biliyorum canım, ama inan bana işim çıktı. Önemli olabilir.”

“Önemli olabilir ne demek ya? Ya önemlidir, ya değildir!”

Page 76: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

76

“Off, sana açıklayamayacağım Kaan. Şimdi kapatmam gerekiyor.

Görüşürüz.”

“Öyle olsun, görüşürüz.”

Nehir sıkıntılı bir of çekip telefonu çantasına sertçe attı. Bu adamdan

artık kesinlikle kurtulmalıyım, diye düşündü. Başka birini bulsam çoktan

şutlamıştım ama…

Ceketini giydi, çantasını omzuna attı ve çıktı. Arkadaşlarının hepsi

çoktan evlerinin yolunu tutmuşlardı. O ise başka bir şeyin peşindeydi.

Đskelet meselesini düşünüyordu. Taylan Bey ondan o arsayla ilgili bilgi

istediğine göre tuhaf şeyler dönüyor olmalıydı. Her ne kadar aklının bir

tarafı bu işe burnunu sokmaması gerektiğini söylüyorsa da baskın olan

taraf ‘mükemmeliyetçi gazeteci’ olan tarafıydı. Her şeyi öğrenmeliydi.

Arsaya gidecekti.

17.30

Bayrampaşa Menekşe Sokak’ta Bir Ev

“Murtaza bizim oğlan hâlâ gelmedi, haberin var mı?” dedi kocası

gibi kilolu olan, koyu sarı boyanmış saçları ve yusyuvarlak esmer yüzüyle

ayçiçeğini andıran kadın.

Konuştuğu telefonun diğer tarafından Murtaza’nın her zamanki yarı

öfkeli sesi geldi.

“Ne bileyim kadın ya? Telefon ettin mi?”

“Ettim ama kapalı.”

Page 77: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

77

“Off Sakine, sen de ne meraklı kadınsın. Adam üniversite öğrencisi.

Arkadaşlarıyla takılmıştır. Şarjı falan bitmiştir.”

Sakine aslında oğluna meraklı annelerden değildi. Barış üç gün eve

uğramasa da en ufak bir sıkıntıya düşeceğini sanmıyordu. Ama işi

düşmüştü bir kere.

Evin perdelerini tüllerini hep yıkamıştı ve yerine asılması

gerekiyordu. Kendisi kısa boylu, kocası üşengeç olduğundan bu iş Barış’a

kalırdı hep. Ama sabahtan beri görünmüyordu işte ortalıkta.

Neyse ya, bugün de Murtaza’ya taktırırım perdeleri, takmazsa da

gece acısını çıkartırım, diye düşündü ve tüm merakını, endişesini sildi

kafasından.

Kocasına gelirken ekmek almasını söyleyip telefonu kapattı ve

tekrarı yayınlanmakta olan dizisini izlemek için oturma odasına döndü.

17.55

Bayrampaşa

Dize ve Murat tekrar Güneş’in yanına gelmişlerdi. Dize’nin ufak

planını uygulamaya çalışacaklardı.

“Güneş, bak biz senin yaşadığın türde tuhaf olayları araştıran bir

birimden geliyoruz, tamam mı?”

Çocuk başını salladı.

Page 78: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

78

Dize devam etti: “Yani senin gibi şeyler yaşayan insanlar ve

gördüğüne benzer canavarlar gördük. Ve içeride Murat abinle konuştuktan

sonra senin bir özelliğin olduğuna karar verdik.”

Çocuk şimdi merakla ve biraz da korkuyla bakıyordu Dize’nin

gözlerine.

“Sen o canavarın boyutuna istediğin zaman gidip gelebilen özel bir

çocuksun. O zaman dua ettiğin için kurtulduğunu sanıyorsun ama aslında

kendin istediğin için kurtuldun.”

O anda pencerenin kenarındaki Murat söze girdi: “Taylan Bey geldi.

Arabası göründü.”

“Tamam,” dedi Dize. “Taylan Bey’e durumu anlattıktan sonra devam

edelim.”

***

Saat akşamın altısı olmuş, gökyüzü tüm aydınlığını yitirmişti. Taylan

Yıldırım, Dize Demirsoy, Murat Arıkan ve Güneş; flüoresan ışığının altında

gıcırdayan çekyatların üzerinde oturmaktaydılar. Dize o ana kadar olanları

Taylan’a hiçbir önemli noktayı atlamadan özetlemişti. Dize çocuğun

öğrenmemesi gereken kısımları anlatmaya başlayacağını bir göz işaretiyle

Murat’a ulaştırdı. Murat da Güneş’i alıp çocuğun odasına yollandı. Taylan,

Dize’nin planını duyduktan sonra şöyle dedi:

“Bugün kendi araştırmalarım sonucunda o boyutun çocuğun

zihniyle bir alakası olmadığına eminim. Çünkü 1977 yılının gazetelerinde

bu arsada iskeletler bulunduğu yazıyor.”

Page 79: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

79

“Nasıl yani?”

“Arsada çeşitli zaman aralıklarıyla gömülmüş onlarca insan kemiği

bulunmuş. Sebebi anlaşılamayınca dosya kapatılmış. O günden beri olanlar

hakkında herhangi bir haber yok.”

“Yani bu canavar gerçek. Kendi boyutunda öldürdüklerinin atıklarını

geri bu tarafa getiriyor ve toprağın altında saklıyor.”

“Aynen öyle.”

“Hımm, o zaman benim teorim temelinden yıkılmış oldu. Güneş bizi

canavarın boyutuna taşıyamayacak.”

“Canavarı yanına mı gideceksiniz?” dedi kapının önündeki bir ses.

Güneş’ti. Son konuşulanları duymuş olmalıydı. Ardından çocuğun üç katı

iriliğindeki bedeniyle Murat gözüktü.

“Off, nereye kayboldun sen? Güya saklambaç oynayacaktık,

kandırmış beni velet.”

“Ben gidebiliyorum ki canavarın yanına,” dedi çocuk, Murat’a

aldırmadan.

“Gidebiliyor musun?” dedi Dize.

“Hı hı, arsada gözümü kapatıp canavarı düşününce oraya

gidiyorum.”

“Yani sen daha sonra da gittin mi oraya?”

Çocuk her zamanki tepkisiyle başını öne doğru salladı.

“E o zaman niye söylemedin?”

“Sormadınız ki!”

Page 80: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

80

Haklıydı. Dize’nin aklına daha sonra gidip gitmediğini sormak

gelmemişti. Đlk gidişini anlatırken öyle korku dolu gözüküyordu ki buna

ihtimal vermemişti bile.

“Korkmuyor musun sen canavardan?”

“Đstediğim zaman kaçabilirim ki.”

Murat ve Dize göz göze geldiler. Çocuk devam etti.

“Bir kere arkadaşımı bile götürdüm. Ama taşındılar şimdi.”

Artık ne yapacaklarını biliyorlardı. Hepsi birden ayaklandılar. Çocuk

koşa koşa mutfağa gitti ve bir litrelik bir su şişesi alıp geri döndü. “Ne olur

ne olmaz,” dedi ciddiyetle. Bunu o kadar yetişkin gibi söylemişti ki Dize

gülmeden edemedi. Çocuğun yanağını ve saçını okşayıp şişeyi aldı.

Ve arsaya indiler.

***

“Dua edelim de Barış hâlâ hayatta olsun… Yoksa bu iş başımızı çok

ağrıtır.” Binanın kapısından çıkarken büyük bir endişeyle söylemişti Taylan

bunları. Çünkü tüm proje bir ölümle sona erebilirdi. Böyle bir durumu

patronlardan gizleyip gizleyemeyeceğini düşündü. Emin olamadı.

Dışarıdan bakıldığında büyük bir aileyi andıran dörtlü, arsaya doğru

kararlı adımlarla yürürken Murat aniden belinden silahını çıkardı ve sokağın

karşı tarafına koştu. Diğerleri buna bir anlam vermeye çalışırlarken Murat’ın

park halindeki bir aracın yanına gittiğini gördüler. Arabanın farları ve tüm

ışıkları kapalıydı ama içeride birinin olduğu görülüyordu.

Page 81: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

81

Murat içeridekine silahını doğrulttu ve dışarı çıkmasını emretti. Zayıf

ama uzun boylu siluet ağır ağır kapıyı açıp dışarı çıktı. Bir elinde kemerli bir

şey vardı.

“Kimsin sen?” dedi Murat karşısındaki kadına. Elinde fotoğraf

makinesiyle ellerini havaya kaldırmış olan sarışın kadın öfkeyle süzüyordu

Murat’ı.

“Gazeteciyim ben.”

“Ne?”

“Gazeteci. Nehir Ertekin. Gündem Gazetesi’nden.”

“Ne arıyorsun burada?”

“Elimi indirebilir miyim?” dedi kadın sitemle.

“Makineni içeri koy ve arabadan uzaklaş. Đşte o zaman indirebilirsin.”

Kadın denileni yaptı. Bu sırada Murat kalbinin çarpıntısının ağır ağır

dindiğini hissediyordu. Sokağın karşı tarafında bu arabayı ve içindeki

birinin kendilerini izlediğini fark edince kan beynine sıçramıştı.

Şimdiyse, Murat’ınkinden bile kısa olan saçlarını jöleleyip yana

taramış, gri takımıyla ve mankenvari vücuduyla inanılmaz şık ve çekici

duran kadına bakıyordu. Murat onunla başka şartlar altında karşılaşmayı

dilerdi.

Nehir arabadan uzaklaşıp ellerini indirdi. O sırada Taylan, Dize ve

Dize’nin elini tuttuğu Güneş yanlarına varmışlardı.

“Nehir?” dedi Taylan.

“Evet Taylan Bey, benim.”

“Onu tanıyor musunuz?” dedi Murat. Silahını hâlâ kemerine

yerleştirmediğini fark etti ve vakit geçirmeden bunu yaptı.

Page 82: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

82

“Tanıyorum evet, arsadaki iskelet meselesini onun sayesinde

öğrendim. Ama kendisi burada ne arıyor hiç bilmiyorum.” Sitemle Nehir’e

bakıyordu ve hitap ettiği aslında oydu.

“Ben gazeteciyim Taylan Bey. Haberin kokusunu alır almaz buraya

geldim. Siz de gelmemem konusunda herhangi bir uyarıda

bulunmamıştınız.”

“Ama şimdi bulunuyor,” dedi Murat kadının kolundan tutarak.

“Şimdi arabana atla ve git bir zahmet!”

“Ne oluyor ya? Basın özgürlüğü denen bir şey var!” dedi Nehir

kolunu kurtarırken. “Bu arsada bir şeyler olduğunu biliyorum ve

öğrenmeden gitmeyeceğim.”

“O zaman seni zorla gönderirim,” dedi Murat. Fazlasıyla

öfkelenmişti. Bir an önce Barış’ı kurtarmaları gerekirken neyle

uğraşıyorlardı şimdi…

“Patron,” dedi Taylan’a dönerek. “Ben Güneş’le gidiyorum ve Barış’ı

alıp geliyorum. Siz burada kalın ve şu kadını da ne yaparsanız yapın.”

“Tek başına gidemezsin,” dedi Dize. “Orada ne olacağını kim

bilebilir? Hem çocuğun dilinden anlamıyorsun sen!”

Son kelimeleri bağırarak söylemişti, çünkü Murat çoktan Güneş’i alıp

karşıya geçmişti. Dize de peşine takıldı. Ardında Taylan ve Nehir de gittiler.

“Bari şu suyu al!” dedi Dize elindeki pet şişeyi sallayarak.

Murat oflayarak Dize’nin yetişmesini bekledi. Şişeyi aldı ve

fısıldamaya koyuldu: “Dize, ciddiyim ben. Siz kalın burada. Hemen gidip

geliriz. Canavarı öldürmek gibi bir niyetim yok şu anda.”

Page 83: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

83

Bu sırada Nehir de Taylan’la birlikte yanlarına gelmiş, “Ne

canavarından bahsediyorsunuz?” diye sormaktaydı. Murat bir of çekti ve

Güneş’e dönüp, “Hadi ufaklık, götür bizi oraya,” diye buyurdu.

18.40

Öteki Boyut

Barış Mertkan, hayatındaki en sıkıcı derste bile bu kadar sıkıldığını

hatırlamıyordu. Bu boyuta geleli saatler olmuştu ve en ufak bir hareket

olmamasının verdiği bunaltı onu mahvediyordu. Çocuk telefonda canavar

diye bir şeyler gevelemişti, ama burada sinek bile yoktu. Kış günü havanın

çoktan kararması gerekirken hâlâ aynı aydınlık sürüyordu. Burada zaman

durmuştu ve sadece o hareket edebiliyordu sanki.

Suyunu birkaç dakika önce tüketmişti, karnı da iyice kazınmaya

başlamıştı. Artık hayatından endişe ediyordu ama kurtuluş için en ufak bir

umudu yoktu. Birim Sıfır denen adamlar bile bir şey yapamıyorsa -ki

yıllardır bu işleri yaptıklarını iddia ediyorlardı- kimse ona yardım edemezdi.

Birilerini özleyip özlemediğini düşündü, ama filmlerde olduğu gibi

kimseyi düşünecek hali yoktu. Hiçbir şeyi de özlemiyordu. Buradan

kurtulursa sürekli ders çalışacağına dair yemin falan da etmemişti. Adak

falan da adamayı düşünmüyordu.

“Hadi be canavar, gel de ye beni,” dedi kurumuş dudaklarının

arasından. Gerçi canavar yemese de yakında susuzluktan öleceğim, diye

düşündü. Mesanesi de baskı yapmaya başlamıştı. Çişi geliyordu. Ayağa

Page 84: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

84

kalktı ve birkaç metre ötedeki boş su şişesini aldı. Bari şunun içine işeyeyim

de zor durumda kalırsam içerim, diye düşündü. Bir dakika sonra şişe

yarısına kadar dolmuştu. Haha, resmen bira bu ya, dedi mırıltıyla. Köpüğü

bile aynı. Kapağını kapattı ve götürüp çantasına koydu. Bunu hangi

mantıkla yaptığını kendi de bilmiyordu.

“Aha aklıma bir adak geldi,” dedi. “Buradan kurtulayım, bunu

babama bira diye içirtmeyen şerefsizdir.” Babasının içtikten sonraki yüz

ifadesini aklına getirerek gülümsedi. Đşte buradan kurtulmak için geçerli bir

sebebi olmuştu.

***

Hiç beklemediği bir anda geldiler. Tam beş kişi! Esmer ve güçlü bir

adam, ufak tefek bir çocuk, ikisi de birbirinden güzel iki kadın ve yaşlı ama

gözlerinden güç fışkıran bir adam… Elli altmış metre ötesinde sokağın

ortasında aniden beliriverdiler. Barış çantasını kapıp onlara doğru

yürümeye koyuldu. Onu görmüş ve rahatlamışlardı ama kendi aralarında

tartışmaya benzer bir şeyler oluyordu.

“Güneş, hepimizi niye getirdin?” dedi güçlü adam yanındaki çocuğa.

Çocuk birkaç saniye şaşkın şaşkın bakınca kadınlardan uzun saçlı

olanı araya girdi:

“Murat, çocuğa kızma. Geri döneriz nasıl olsa.”

Sarı kısa saçlı kadın adeta donakalmıştı. Barış onun buraya

habersizce geldiğini tahmin etti. Yaşlı adam ise doğruca Barış’a bakıyor,

adeta acele etmesini bağırıyordu.

Page 85: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

85

Barış yanlarına gelince hemen su olup olmadığını sordu. Murat

elindeki şişeyi gence uzattı. Aynı anda uzun saçlı kadına şunları söylüyordu:

“Tamam da Dize, ben ona sadece beni getirmesini söyledim.”

“Ben yapmadım ki,” dedi Güneş cılızca.

“Ne demek ben yapmadım?” dedi Murat.

“Ben sadece bizi getirecektim, onlar kendi kendine gelmiş.”

Birbirlerine baktılar.

“Peki bizi geri götürebilir misin?” dedi Dize.

Çocuk gözlerini kapattı ve aniden ortadan kayboldu. Onun

yokluğunu doldurmaya çalışan hava ani bir rüzgâr yarattı ama bu sadece

bir saniye sürdü.

“Görünüşe göre sadece kendisi gitti,” dedi Taylan.

“Bir dakika, biz şimdi dünyada değil miyiz?” dedi kısa sarı saçlı kadın.

“Değiliz Nehir Hanım,” dedi Murat belirgin bir bıkkınlıkla. Nehir’in

gözleri irileşti. “E ne yapacağız peki?” dedi.

“Sen ayağımıza dolanma, biz bir şekilde hallederiz,” dedi Murat.

Güneş birkaç metre ötede tekrar belirdi ve koşarak yanlarına geldi.

“Sizi götüremedim,” dedi. “Ama arkadaşımı götürmüştüm.”

Dize eğildi ve çocukla göz göze geldi.

“Belki de hepimizi birden götürmeye gücün yetmiyordur. Sadece

birimizi götürmeyi dene istersen. Sonra geri gelir diğerlerini tek tek

götürürsün.”

“Tamam,” dedi çocuk ve gözlerini kapattı. Belli ki Dize’yi götürecekti

önce.

Page 86: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

86

Ama yine kaybolan sadece o oldu. Geri geldiğinde aklına kötü bir

şey gelmişçesine hızla konuştu: “Sizi canavar tutuyor. Birazdan gelip

hepinizi yiyecek.”

“Burada hiçbir canlı yok,” dedi Barış. Su içmiş olmasına rağmen sesi

bir tuhaftı.

“Var bir kere,” dedi çocuk. “Her şeyin şekline girebilir.”

“Canavar bizi tutuyorsa, onu öldürmemiz gerekecek,” dedi Murat.

Belindeki silahı çıkardı. “Đşte şimdi somut bir yaratıkla karşı karşıyayız. Tam

bana göre.”

“Aa, o tabanca mı?” dedi Güneş merakla. Bir çocuk her yerde her

zaman çocuktu.

“Evet, tabanca ama çocukların dokunması yasak,” dedi Dize cevap

hakkını Murat’a bırakmayarak.

“Zaten babamda da var ki,” dedi Güneş omuz silkerek.

“Babanda da mı var?” dedi Murat. “Görürsün Dize, bunun babası

banka soyguncusu ya da seri katil falan çıkacak. Đnşallah öyle çıkar da

ağzını burnunu dağıtırım.”

“Şşt, nasıl konuşuyorsun sen çocuğun yanında ya!” dedi Dize.

“Đşte,” dedi Murat. Uzaktaki bir noktaya odaklanmıştı. “Canavarımız

da teşrif etti.”

Page 87: Sıfır - Çıkış Yok

ÜÇÜNCÜ KISIM

TUZAK

Page 88: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

88

19.00

Öteki Boyut

Altı kişilik insan grubuna yaklaşık yüz metre ötede gerçekleşen tuhaf

şey Murat’a göre canavarın teşrif etmesinin alametiydi. Altı çift gözün

gördüğü şey, bu ucu bucağı olmayan sokağın yan taraflarına aralıksız

dizilmiş apartmanlardan birinin eriyik haldeki demir gibi yola doğru

akmasıydı. Koca bina eriyor, metalikleşiyor ve bu esnada en ufak bir ses

çıkarmıyordu. Đşte başı, vücudu, kolları ve bacakları olmayan, sadece devasa

bir eriyik metal şeklindeki canavar karşılarındaydı. Tüm bina sokağa kaymış

ve yol boyunca ağır ağır onlara doğru sürünmeye başlamıştı.

Murat birkaç adım öne çıktı ve zaman kaybetmeden silahını ateşledi.

Nişan almasına gerek yoktu, çünkü karşısındaki yığının nişan alınacak bir

yeri yoktu.

Đlk kurşun yaratığın üst kısmına çarptı ve bir karış büyüklüğünde bir

delik açtı. Delikten kısa bir süre açık gri renkli duman çıktı. Ama bu delik

onu yavaşlatmadı, hatta saniyeler içinde delik kapandı ve eski haline

döndü. Murat silahını iki kez daha ateşledi ve aynı şeyleri tekrar gördü.

Kurşun işe yaramıyordu, özel mermileri de arabada bırakmıştı. Yaratıkla

aralarında yirmi metre kadar kalınca geriye diğerlerinin yanına döndü.

“Allah kahretsin, işe yaramıyor,” dedi. Silahı beline yerleştirdi.

“Bu bir çeşit Goid mi?” diye sordu Dize.

“Ne?”

Page 89: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

89

“Goid. Son okuduğum dosyada Goid diye bir yaratıktan

bahsediyordu. Eşyaların içine girebiliyormuş falan.”

Murat birden hatırladı. Yıllar önce iki Goid’le karşılaşmış ve ikisini de

yakalamayı başarmışlardı. Her ne kadar oldukça tehlikeli olsalar da

tuzaklardan kaçmayı beceremiyorlardı.

Goidler tam olarak fiziksel âlemin yaratıklarından sayılmasalar da en

az vampirler kadar buraya bağımlıydılar. Fiziksel âlemde katı bir cisme bağlı

kalmak zorundaydılar. Besinleri insan veya hayvanların kanıydı ama nadiren

avlanırlardı. Genelde bir insandan elde ettikleri kan onlara yıllarca yeterdi

ve bu süre içinde konuşlandıkları bir cismin içinde hiç kimseye fark

ettirmeden kalabilirlerdi.

Avlanacakları sırada bulundukları cismi toz zerrecikleri halinde terk

eder, eğer avlarını öldürmek için ellerinin altında kolay bir yol varsa onu

kullanır, yoksa tozlarını avının ağız ve burun deliklerinden sokarak

akciğerlerine hava gitmesini engelleme suretiyle öldürürlerdi. Sonra da her

zerreleriyle kanını emerlerdi. Vampirlerden farkları, onların fiziksel

zayıflıklarına sahip olmamaları, insan şekline girme zorunluluğu

duymamaları, zekâ seviyelerinin vampirlerden çok daha düşük ama avcılık

yeteneklerinin kusursuz olmasıydı. Ayrıca Goidler’in ömürleri yüz binlerce

yılla ölçülüyor olmalıydı, çünkü herhangi bir yaşlanma belirtisi

göstermiyorlardı. Ölümsüz bile olabilirlerdi.

Goidler’in bir özelliği de her zaman etraftaki en üstün yaratığı av

olarak görmeleriydi. Eski Birim Sıfır laboratuarlarında yapılan çalışmalarda

Goidler’in ortamda insan yokken saldırdıkları hayvanlara, insan varken

saldırmadıkları, doğrudan insanları av olarak gördükleri ortaya çıkmıştı.

Page 90: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

90

Hayvanlar arasında da böyle bir durum vardı. Örneğin ortamda bir balık ve

bir kedi varsa hiç tereddüt etmeden kediye yöneliyorlardı. Bu durumla ilgili

herhangi bir istisna görülmemişti.

Murat ellerinde en son iki Goid olduğunu hatırladı. Birim Sıfır

kapatıldıktan sonra ne olduklarına dair en ufak bir fikri yoktu.

Ama şimdi bunu düşünmekten çok daha büyük bir sorunu vardı.

Yaratık geliyordu.

“Su!” dedi Güneş. Dize hemen Barış’ın elindeki şişeyi kaptı. Suyun

yarısından fazlası bitmişti ama kalanı da yetmek zorundaydı. Dize herkese

birbirine yaklaşmalarını söyleyip etraflarında bir çember oluşturacak şekilde

serpti suyu. Yaratık su çemberinin hemen dışında sabit kaldı. Hepsi kendi

yansımalarını onun üzerinde rahatlıkla görebiliyorlardı. Metal kaşıktan

yansıyormuş gibi eğik bükük de olsa ayna gibiydi.

Murat, Taylan’ın cep telefonunu çıkardığını fark etti. Taylan onunla

göz göze gelince şöyle dedi:

“Dize haklı, bu yaratık Goidler’i andıran bir yapıya sahip. Oğuzlar’da

bir atasözü vardır. Tekme atan hayvanın derisini boynuz atan yırtar derler.”

“Goidler’i buna karşı kullanabilir miyiz diyorsunuz?” dedi Murat.

“Goidler’i yıllardır tutsak tutuyoruz. Çok acıkmış olmalılar. Ve bu

canavar buradayken bize dokunmayacakları kesin.”

“Đkisi de duruyor mu?”

“Evet, kalsit taşlarının içine hapsedilmiş şekilde bekliyorlar.”

“Peki onları kim getirecek buraya?”

“Ege.”

“Ege mi? Hangi Ege?”

Page 91: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

91

“Ege abin yok mu? Son ortağın?”

“O Đsviçre’de değil mi?”

“Bugün geldi. Birim Sıfır’a girmesini teklif ettim. Kabul etti sayılır.”

“Bunu daha önce niye söylemediniz?”

“Zaman mı oldu Murat? Dur şimdi, Ege’yi arıyorum.”

19.10

Cevizlibağ Tercüman Sitesi’nde Bir Ev

Ege Kandemir, Taylan’ın ofisinden ayrıldıktan sonra doğruca evine

gitmişti. Đsviçre’ye gitmeden hemen önce avans olarak verilmiş bir daireydi

burası. Tercüman Sitesi’nin güney cephesindeydi ve 14. kattaydı. Marmara

Denizi manzarası hiç de fena değildi.

Ege evi ilk defa önceki gün Đstanbul’a indikten sonra görmüştü. Ev

düzenli olarak temizlendiği ve bakımı yapıldığı için gayet yaşanabilir

haldeydi. Dayalı döşeli olması da diğer bir artıydı.

Ege şimdi uzun gri saçlarını açmış, yatak odasındaki iki kişilik yatağa

uzanmıştı. Bundan sonra ne yapacağıyla ilgili hayaller kuruyordu. Birim

Sıfır’a katılacaktı ama bir hobi gibi gelecekti bu iş. Zaten ayda yılda bir

önemli bir mesele çıkardı, o zaman da canla başla çalışırdı. Diğer

zamanlarda da emekliliğin tadını çıkarırdı. Belki de gençliğinde olduğu gibi

resim yapmaya başlamalıydı. Hayır hayır. Önce evlenecek birini bulmalıydı.

Kırk dokuz yaşındaydı ve şimdiden çok geç kalmıştı. Hayallerindeki kız

genç ve karizmatikti. En az kendisi kadar karizmatik olmalıydı ve tabii güzel

Page 92: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

92

sohbet edebilmeliydi. Ayrıca cesur olmalıydı, bazen hiç olmayacak işlere

bile atılıp onu şaşırtmalıydı. Ama nereden bulacaktı ki hayalindekini?

Đstanbul’a ayak bastığından beri gördüğü kadınları düşünmeye

başladı. Havaalanında birkaç hostes görmüştü ama onların sözünü bile

etmeye değmezdi. Sonra bir süpermarkette güzel bir kasiyer vardı ama hiç

de cesur görünmüyordu. Taylan Bey’in holdinginde çalışan kadın vardı -ki

kendisine yiyecek gibi bakmıştı- ama kesinlikle Ege’nin tipi değildi. Balıketli

ve yaşlıcaydı.

Đşte şimdilik tüm seçenekler tükenmişti.

“Ulan duyan da beni kadın meraklısı sanacak,” diye mırıldandı kendi

kendine. Yataktan doğrulmuştu ki telefonunun sesini duydu.

“Efendim?”

“Benim Ege.”

“Buyurun Taylan Bey.”

“Sanırım Birim Sıfır’daki ilk görevini yapacaksın birazdan.”

“Ama…”

“Ege, şu an çok vahim bir durum içindeyiz. Benim, Murat’ın, Dize’nin

ve başkalarının hayatı tehlikede.”

“Şu başka boyutta mahsur kalan çocuk meselesi mi?”

“Evet. Biz de mahsur kaldık!”

Ege ayağa fırladı, telefonu diğer kulağına geçirirken siyah tokasını

eline aldı.

“Nasıl yardım edebilirim?”

“Bir şey getireceksin. Daha doğrusu iki şey.”

Page 93: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

93

Ege telefonu kapattıktan sonra vakit kaybetmeden üstünü değiştirdi

ve çıktı. Đşte ilk macera başlıyordu.

19.25

Öteki Boyut

Etraflarındaki su kurumak üzereydi ve canavar bekliyordu. Dize ilk

gördüğü andan beri neye benzediğini düşündüğü yaratığın sonunda oda

sıcaklığındaki cıvaya benzediğini fark etti. Sıvı halde ama yoğun ve çok

ağır. Rengi tıpkı canavarınki gibi metalik gri renkli. Ayrıca fazlasıyla da

zehirli.

“Su tükendi, saldıracak,” dedi Nehir hepsinin hislerine tercüman

olarak.

“Bende bir şey var ama işe yarar mı bilmiyorum,” dedi Barış.

Çantasından yarısına kadar idrar dolu su şişesini çıkardı. “Susuz kalırım diye

yedeklemiştim.”

Murat hemen şişeyi kaptı ve kapağını açarak sadece ince bir çizgi

halinde kalmış suyun üzerine serpti. Đdrar tükenince şişeyi bütün gücüyle

canavara fırlattı. Şişe canavarın metalik yüzeyine çarpıp yere düştü. Koca

yığın hemen ardından şişeyi altına aldı ve bünyesine ekledi.

“Çok pis kokuyor,” dedi Güneş, elini tuttuğu Dize’ye.

“Biliyorum,” dedi Dize. “Ama alışırız.”

Bu esnada Taylan tekrar Ege’yi arıyordu.

“Ege çıktın mı?”

Page 94: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

94

“Çıktım Taylan Bey, emanetleri şimdi aldım. Biraz daha dayanın.”

“Bak şimdi, arsaya vardığında beni arayacaksın. Bir çocuğu

göndereceğiz oraya. O seni alıp buraya getirecek. Her şeyi yanına almış ol,

çünkü buraya geldikten sonra çıkış yok!”

“Tamam, anlaşıldı.”

Telefonlar kapatıldı.

Taylan, Nehir’e döndü.

“Başka kimseye burayla ilgili bir şey söyledin mi?”

“Hayır,” dedi Nehir. “Haberimi başkasına kaptırmaya niyetim yoktu.

Ki itiraf ediyorum, şu an buraya geldiğim için çok pişmanım. Ah şu her şeye

burnunu sokma huyum olmasaydı…”

“Seni kırmak istemem ama bazen baban da böyle yapardı. Gereksiz

cesaret gösterileri, fazla risk almalar falan. Ona çekmişsin.”

“Galiba,” diye gülümsedi Nehir. Bu durumda gülümseyebilmek, ip

üzerinde tek tekerlekli bisiklet sürmekten daha zordu.

“Aslında seni çok da suçlamıyorum,” dedi Taylan. “Buraya gelmek

isteyeceğini tahmin etmeli ve gelmemen gerektiğini söylemeliydim.

Tamamen aklımdan çıkmış. Yaşlanıyoruz galiba.”

“Patron, yaşlandığımda sizin gibi olayım, kırk milyar borcum olsun,”

diye araya girdi Murat.

Đşte insan beyninin savunma mekanizmalarından biri işlemeye

başlamıştı. Çok yakın olan tehlikeyi biraz da olsa görmezden gelebilmek ve

başka konular açabilmek. Yoksa aşırı stres altında ruh sağlığının bozulması

kaçınılmaz olurdu. Beden adrenalin seviyesini bir yerden sonra dengelemek

zorundaydı.

Page 95: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

95

19.35

Bayrampaşa’da Bir Apartman Dairesi

Bir adam sağ elinde cep telefonu, sol elinde dürbünüyle pencere

kenarında oturuyordu. Hava iyice kararmasına rağmen odanın ışığını

yakmamıştı ve bunun için geçerli sebepleri vardı.

Telefon elinde titredi.

“Buyurun efendim,” dedi.

“Çetin, tuzağa düşmediler mi daha?”

“Bizimkinin eline düştüler ama henüz yem olmadılar efendim.”

“Bu gecikmenin sebebi ne?”

“Son anda bir aksilik çıktı… Şey, pencerede benim oğlanı gördüler.

Tuvalete kapatmıştım ama çıkmayı başarmış velet.”

“Ne alakası var senin oğlanla? Açık konuşsana be adam!”

“Efendim, biliyorsunuz ben nasıl iki boyutu aynı anda

görebiliyorsam, o da bir şekilde boyutlar arası seyahat edebiliyor.

Canavarımızın da farkında. Bugün o gencin kaybolduğunu da görmüş

olmalı. Birim’e de anlattığına eminim. Đşte bu arada zaman kaybı oldu.”

“Peki zaman kaybı dışında planda bir aksama var mı?”

“Hayır efendim. Murat Arıkan, Dize Demirsoy ve Taylan Yıldırım

kapana girdiler. Benim çocuk da var ama o son anda kendini kurtaracaktır.”

“Senin çocuğun hiç umurumda değil Çetin.”

“Pardon efendim. Bir saniye! Arsaya bir araba yanaştı.”

Page 96: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

96

“Araba mı yanaştı?”

Çetin telefonunu omzuyla yanağı arasına sıkıştırıp dürbününü

ayarladı.

“Uzun saçlı bir adam. Arabadan indi, bagaja gidiyor şimdi. Bagajı

açtı. Đçinden iki tane tüpe benzer şey çıkardı. Bir de damacana su.”

“Allah kahretsin, onlara yardıma gidiyor. Çabuk durdur onu Çetin!”

“Ama…”

“Ne yaparsan yap durdur. Gerekirse gebert!”

“Anlaşıldı efendim.”

Çetin telefonu koltuklardan birinin üzerine fırlattı, dürbünü de

bıraktı ve belinden silahını çıkardı. Pencereyi açıp nişan almaya koyuldu.

Son anda aklına susturucu geldi. Tüm mahalleyi ayağa kaldırmak istemezdi.

Çetin susturucuyu bulup silahına takarken Ege iki Goid’in bulunduğu

iki silindir tüpü arsaya taşımış, geri gelmiş damacanayı omzuna almıştı.

Arabasının bagajını kapattı ve arsaya doğru iki adım attı.

O an Çetin ateş etti. Eğer iyi bir nişancı olsaydı kafasını bile

uçurabilirdi, ama kurşun damacanayı patlattı. Ege damacananın itme

kuvvetiyle kendini yerde buldu. Ellerini ensesinde birleştirip bir süre uzanır

vaziyette bekledikten sonra kalktı ve arsaya koştu. Birinin ateş ettiğini

anlamış olmalıydı.

Arsanın ortasına vardığı anda yanında Güneş belirdi. Çetin nişan

almış, ateş edecekken oğlu Ege’nin önüne geçti.

Doğru açıyı tekrar yakalayabilmeyi beklerken Ege, Güneş ve iki tüp

ortadan kayboldu. Çetin şimdi diğer algılama seviyesinde, onların

Page 97: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

97

canavarın boyutuna geçtiklerini görebiliyordu. Art arda küfürler etti ve

telefonu koltuğun üstünden kaptı.

“Efendim, başaramadım.”

“Ne demek başaramadım?”

“Adam diğer boyuta geçti.”

“Nasıl izin verdin buna?”

“Çocuk götürdü. Ama ben… Telafi edeceğim efendim.”

“Elbette edeceksin.”

19.45

Öteki Boyut

Ege ve Güneş idrar çemberinin içinde belirdiler. Taylan hemen kalsit

taşlarının bulunduğu tüpleri aldı.

“Damacanayı getiremedim,” dedi Ege. “Silahlı saldırıya uğradım.”

“Yapma ya… Bu işin içinde başka işler var demek ki,” dedi Taylan

sakalını sıvazlarken.

“Anlaşıldı, yine peşimizde or…” dedi Murat. Burada küfür edecekti

ama Dize’den yine azar işitmemek için sustu. “Resmen tuzaklarına düştük.”

“Bilmiyorum, ama buradan çıktıktan sonra ilgileniriz.”

“Madem suyumuz yok, tamamen Goidlere güvenmemiz gerekecek.

Canavarı yok etmeliler ve bize saldırmasını engellemeliler,” dedi Murat.

Page 98: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

98

“Eğer canavarın bizi burada tutan gücünü zayıflatmayı başarırlarsa

Güneş sayesinde kurtulabiliriz,” dedi Dize. Çocuk gelir gelmez yine Dize’nin

elini tutmuştu.

“Arkadaşlar,” dedi Taylan tüplerden birinin kapağını açarken, “şu an

çok tehlikeli bir şey yapıyoruz. Goidler doğrudan bize de saldırabilir ve

canavardan önce onların yemi olabiliriz. Ama şu an tek umudumuz onlar.

Yine de hepinizin rızasını almak istiyorum. Onları serbest bırakmama izin

veriyor musunuz?”

“Elbette,” dedi Murat.

“Evet,” demekle yetindi Dize. Güneş de başını sallıyordu.

“Başka çaremiz yok,” dedi Ege.

“Bence de,” dedi Barış.

“Bence acele edelim, idrar kurumak üzere,” dedi Nehir.

Ve Taylan tüpü açıp içindeki kristalleşmiş kalsiyum karbonattan

oluşan taşı canavara doğru fırlattı. Taş siyah renkli, kalınca bir kitap

büyüklüğündeydi. Dikdörtgen prizmayı andırsa da kesin bir şekli yoktu.

Dize kalsitin siyah olamayacağını düşünüyorken taş yere değdiği an

kara bir duman bulutu yükseldi ve taş beyaza döndü. Đşte şimdi kalsite

benzedi, diye düşündü Dize. Goidler’le yaşanmış olayları bildiği için taştan

çıkan siyah zerrelerden oluşan buluta şaşırmadı. Đşte Goid bunun ta

kendisiydi.

Bu arada Taylan diğer taşı da çıkarmış, canavara fırlatmıştı. Taş

canavara çarptı ve yine yere düştü. Diğer Goid de aynı şekilde ortaya çıktı.

Page 99: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

99

Şimdi iki Goid ayrı ayrı iki kara siluet halinde insan şekline

giriyorlardı. Goidler’in bir huyu da avladıkları en gelişmiş canlıların şekline

girmekti. Bundan özel bir zevk alıyor olmalıydılar.

Đnsan biçimine girmiş Goidler; önleri canavara, arkaları insanlara

dönük şekilde duruyorlardı. Đnsanların farkında bile değillermiş gibi direkt

canavara yönelmişlerdi. Şu ana kadar işler yolunda gidiyordu.

“Güneş hazır ol,” dedi Dize. “Onlar dövüşmeye başladığı an tüm

gücünle bizi buradan çıkarmaya çalışacaksın. Đster tek tek, ister hepimizi

birden…”

“Tamam,” dedi Güneş. Şimdi korkudan ağlıyor olması gereken

çocuk, büyük bir ciddiyetle ve sakinlikle cevap verebiliyordu. Bu çocuk bu

tür olaylara karşı benden bile güçlü, diye düşündü Dize. Ve işleri daha da

kötü hale getirebilecek, ağlayıp sızlayan bir çocukla muhatap olmadığı için

sevindi.

“Bunlar ne yapıyorlar?” diye bağırdı Murat. Bağırmakta haklıydı,

çünkü Goidler bekledikleri gibi canavara saldırmıyordu. Đnsan kopyası

bedenlerini birbirlerine çevirmişlerdi.

“Hiçbir şey anlamıyorum,” dedi Taylan.

“Bir kötü haber de benden,” dedi Barış. “Sidiğim kurumuş!”

Hepsi birden yere bakıp etraflarındaki çemberin yok olduğunu

gördüler. O sırada iki Goid birbirine yaklaştı ve zerrelerine ayrılıp

karmakarışık bir dumana dönüştüler. Zerrelerin arasından minik şimşeklere

benzer kıvılcımlar çıkıyordu.

“Hasiktir, bunlar birbirleriyle savaşıyor,” dedi Murat.

Page 100: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

100

“Bunun iki sebebi olabilir,” dedi Taylan. “Ya canavarı kendilerinden

daha güçsüz görüyorlar, ya da baş edemeyecekleri kadar güçlü

görüyorlar.”

“Đki durumda da boku yedik,” dedi Murat.

“Yememiş olabiliriz,” dedi Dize.

“Nasıl yememiş olabiliriz?”

“Bildiğim kadarıyla Goidler avlarının işini bitirdikten sonra güçlerini

emerler ve eskisinden çok daha dinç ve güçlü olurlar. Şu anda iki Goid de

aç ve güçsüz. Biri diğerini yok ettikten sonra tek bir Goid kalacak ama daha

güçlü olacak. Bu durumda sıra canavara gelecek. Çünkü başka bir rakibi

kalmayacak.”

“Peki biz o zamana kadar nasıl sağ kalacağız?” dedi Murat. Dize’nin

fikrini tutmuştu ama bu yaşamak için yeterli değildi.

Đşte canavar idrarın yok olduğunu anlamış, onlara doğru geliyordu.

Goidler’in yanından geçiyor ve onları umursamıyordu.

“Kaçın!” diye bağırdı Murat. Hepsi birden zıt tarafa koşmaya

başladılar. Taylan bile diğerlerine taş çıkartan bir hızla koşuyordu. Dize bir

ara ayağı takılan Güneş’i kucağına alıp devam etti ama diğerlerinin

gerisinde kalması uzun sürmedi. Bunun üzerine Murat yavaşlayıp çocuğu

kendisi aldı. Güneş beklediğinden hafifti ama daha ne kadar bu şekilde

kaçabilirlerdi ki?

Dize bir anlığına arkasına baktığında, sıvı cıvaya benzeyen kütlenin

yılan gibi süzülerek peşlerinden geldiğini gördü. Onlarla aynı hızdaydı.

Ağırlığı daha hızlı gitmesini engelliyor olmalıydı. Zaten çok hızlı olmasına

gerek de yoktu. Bu sonu olmayan sokakta elbet yorulacaklardı. Dize bu

Page 101: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

101

sırada pek de farkında olmadan yaratığın ne kadar ağır olabileceğini ve

üstlerine çökerse nasıl bir basınçla karşılaşabileceğini hesaplıyordu. Cıvanın

özkütlesi 13,6 gr/cm3 olduğuna göre, canavarın kapladığı hacmi de yuvarlak

olarak bir milyar santimetre küp olarak düşünsek -ki bu kenar uzunluğu 10

metre olan bir küp ediyor- toplam ağırlığı 13.600.000.000 gram yani 13600

ton ediyor. “Yani üstümüze çullandığı an kâğıt gibi oluruz.”

“Ne dedin?” dedi Murat.

“Canavarın ağırlığını düşünüyordum. Üzerimize çullanırsa

pestilimizin çıkacağını hesapladım,” dedi Dize.

“Güzel, en azından acısız ölürüz,” dedi Murat.

Dize ve Murat diğerlerinin arkasındaydılar ve Dize sürekli canavarın

yaklaşıp yaklaşmadığını kontrol ediyordu. Murat ise çocuğun gittikçe

ağırlaşan bedeni nedeniyle her adımda daha da yorulmaktaydı.

Adımlar adımları, metreler metreleri, binalar binaları, sinek yeşili

Şahin’ler Şahin’leri kovaladı. Nehir’in ayağı takılıp düşmesine ramak kalınca

Ege son anda tutup koşmaya devam etmesini sağladı. Taylan her ne kadar

formdaysa da yavaş yavaş tıkanıyordu ve Dize ile Murat’ın hizasına kadar

gerilemişti. Barış ise en önde rahat rahat gidiyor gibi görünüyordu.

Taylan’ın tıkanması bekleniyorken Nehir aniden durakladı ve hırıltılı

nefesler alarak durdu. “Artık…” dedi. “Yürüyemeyeceğim… Sigara

yüzünden… tıkandım…” Ege durup yardım etmek istedi ama Nehir kendisi

için başkalarının hayatını tehlikeye atmasına göz yumacak biri değildi.

“Benim buraya… gelmem… çok büyük bir hataydı ve… bunun

bedelini kimseye ödetemem.” Dize ve Murat, Nehir’in yanından hızla

Page 102: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

102

geçtiler. Başka çareleri yoktu. Diğerleri de devam etti ama Ege birkaç adım

atmadan yeniden durdu ve yere çökmüş Nehir’in elinden tutup kaldırdı.

“Umarım hafifsinizdir,” deyip kimsenin beklemediği şekilde kucağına

aldı. Önce düşecek gibi oldu ama sonra seri adımlarla ilerlemeye koyuldu.

Saçındaki toka bir ara düşmüştü ve gri saçları arkada dalgalanıyordu. Ve

bütün gücünü kullandığının işareti olarak alnındaki damarlar kabarmıştı.

Ama yeterli olmayacaktı. Dize arkasına baktığında canavarın Ege ve

Nehir’in hemen arkasında devasa bir dalga gibi dikildiğini gördü. Yeterince

hızlı değillerdi ve birkaç saniye içinde yığının altında kalıp öleceklerdi.

“Hayııır!” diye bağırdı istemsizce. Tüm grup aynı anda arkaya bakıp

durumu gördüler. Ege de arkasındakini fark etmiş olacak ki Nehir’i altında

tutacak şekilde yüz üstü uzandı. Oysa kadın kendini kurtarması için

yalvarıyordu Ege’ye. “Beni bırak! Git kendini kurtar!”

***

Bir an bu sokakta yaşayan ilk canlıları gördüğünü sandı Barış.

Canavarın arkasından gelen kara şeyleri kuşa benzetti. Ama yanıldığını

anlaması sadece bir göz açıp kapama süresi kadar sürdü. Bu gelen kara

şeyler birbirine bağlıydı ve örümcek ağı gibiydi. Canavarın arkasından

çıkmış, havadan gelerek tüm çevresini sarmıştı. Canavar adeta bir avcı

ağına düşmüştü. Dev bir topak halinde kara çarşafın altında kalmıştı. Ağ

gittikçe sıkılaştı ve canavarı ezdi. Ege bu fırsattan yararlanıp Nehir’le birlikte

uzaklaşırken biri kara biri gri iki gücün savaşı başladı.

Page 103: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

103

Gri canavar kendini halat gibi uzatıp kara nesneye kurtuldu ve tekrar

toparlandı. Đki Goid’in savaşından galip çıkan ve diğerini adeta yiyerek

oldukça güçlenen Goid ise toza dönüşüp tekrar saldırdı. Aynı taktiği tekrar

denedi ve ince ama güçlü bir ağ oluşturarak canavarı altına almaya çalıştı.

Bunda kısmen başarılı oluyorsa da canavar çok büyük olduğundan fazla

zorlanmadan kurtuluyordu.

Goid tekrar toza dönüştü ve devasa bir kartal biçiminde tekrar

saldırdı. Maddesel yoğunluğunu pençelerine vererek canavarı

havalandırmaya çalıştı ama gücü yetmedi. Pençeleri sıvının içine girdi ve

orada kaldı. Tekrar çıktığında pençelerinden yoksundu. Canavar Goid’in bir

kısmını içine almıştı.

“Allah kahretsin,” dedi Murat. “Goid yeterince güçlü değil.

Yiyebileceği bir şeyler daha olsaydı…”

“Sakın birimizin kurban olması gerektiğini söyleme Murat,” dedi

Dize.

“Yapma Dize, öyle bir şey demeyecektim tabii ki.”

20.30

Çetin’in Evi

Çetin Korkmaz, arsaya karşıdan bakan ama ona doğrudan sınırı

olmayan bu giriş katındaki apartman dairesini yıllar önce babasından

devralmıştı. Đşsiz olduğu için, babasından kalan burasıyla beraber üç

dairenin kirasıyla geçiniyordu. Karısı ölmeden birkaç ay önce özel bir

Page 104: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

104

şirkette güvenlik görevlisiydi ama şirketin zarar ettiği bahane gösterilerek

kovulmuştu. Sonra uzun süre iş aramasına rağmen bulamamıştı. Karısı

öldükten sonra da tamamen bırakmıştı aramayı. Kiralarla rahat rahat

geçinebiliyordu nasıl olsa.

Şu çocuk da olmasa özgürlüğünün tadını çıkaracaktı ama sürekli

ayak bağı oluyordu Güneş ona. Oğluna her geçen gün daha kötü

davrandığını biliyordu. Đyi bir baba değildi. Onu terk edip gitmeyi bile

düşünüyordu son zamanlarda. Ama şu an yapmakta olduğu iş ona bir

umut daha vermişti. Eğer yüzüne gözüne bulaştırmadan emirleri yerine

getirebilirse kazanacağı parayla Güneş’e bir dadı tutar, bir daha da ayda

yılda bir uğrardı eve.

Şu an evde kiracı yoktu, önceki hafta taşınmışlardı. ‘Sahibinden

Kiralık’ yazılı karton, pencerede asılıydı. Evin boş olması bugün onun işine

yarıyordu. Tüm gün arsayı gizlice gözetleyebilmişti. Her ne kadar onlara

yardım götüren uzun saçlı herifi durduramamışsa da şimdi bunu telafi

etmeyi düşünüyordu.

Metalik gri renkli bir çantadan Uzi marka taramalı silahını çıkardı. El

fenerinin ışığında kontrol etti. Şarjörünü sıkıca yerleştirdi ve beline takıp

üzerine montunu giydi.

Evden dışarı çıkarken dikkatliydi, arsaya varırken ise daha da

dikkatliydi.

Kendini yarı yarıya kontrol edebildiği yaratığın çekimine bıraktı ve

hafif bir elektriksel titreşim duygusuyla boyut değiştirdi.

“Geliyorum,” dedi fiziksel dünyadaki son sözleri olarak. “Sana

yardıma geliyorum, canavar!”

Page 105: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

105

20.35

Öteki Boyut

Herkesin dikkatini verdiği Goid-canavar savaşının çok uzağında

belirdi Çetin. Eğer biri arkasını dönüp doğruca ona bakmazsa görülmesi

çok zordu ve sadece birkaç saniye daha görülmemesi yetecekti.

Uzi’yi çıkardı.

Hepsinin toplandığı yere nişan aldı.

Tetiği çekmek üzereyken Güneş’in ona dönen iri gözlerini gördü.

Kalbinin tek bir çarpıntısından sonra tetiğe asıldı.

Taramalı silahın çıkardığı tak-tak-tak sesi tüm boyutu doldurdu.

Hepsi yere çöktüler.

Güneş hariç.

O ayaktaydı ve babasına bakıyordu.

***

Goid bir insan düzeyine erişemese de sıradan bir hayvandan daha

üstün düşünme gücüne sahipti ve avlamaya çalıştığı yaratığın kendinden

daha güçlü olduğunu idrak etme yetisine sahipti. Yine de içgüdüsel bir

inatla rakibini yok etmeye uğraşıyordu. Binlerce yıllık ömründeki en büyük

rakibiydi bu ve hiçbir avdan almadığı zevki şu an aldığını da inkâr

edemezdi.

Page 106: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

106

Kendi avantajlarını da dezavantajlarını da biliyordu artık. Kendisi

uçabiliyordu, diğeri uçamıyordu. Kendisi hafif ve çevikti, diğeri ağır ve

güçlü… Kendisi her şekle çabucak girebilirdi ama -şu anki gücü yeterli

olmadığından- yeterince katılaştıramazdı, diğeri de her şekle girebilir ve

kendini yeterince katılaştırabilirdi ama bunu birkaç misli daha uzun sürede

gerçekleştirebilirdi.

Goid kartal şekline dönüşüp pençelerindeki zerrelerini diğer yaratığa

kaptırınca gücünün önemli bir kısmını daha kaybetmişti ve bu kayıp ondaki

içgüdüsel inadın kısmen kırılmasına sebep olmuştu. Karşısındakini

yenebilmek için önce daha güçsüz bir şeylerin gücünü emmeliydi.

Ve birkaç insanın varlığını hissedebiliyordu. Peki hangisi daha büyük

bir güç sağlardı ona? Bunu sezmeye çalıştı ve hepsinden uzakta bir

tanesinde yüksek bir potansiyel gördü. Onu şu ana kadar hissetmemiş

olmasına şaşırdı. Kim bilir belki de yeni gelmişti.

Goid tüm kara zerrelerini topladı ve şahin benzeri bir kuş haline

gelip avına doğru süzüldü.

***

Çetin oğlunun delici bakışlarında takılı kalmıştı. Belli ki hiçbir mermi

Güneş’e isabet etmemişti ve bu Çetin’de belli belirsiz bir mutluluk

yaratmaktaydı. Aslında bunun olmasını bekliyordu, çünkü bel hizasından

üste ateş etmişti ve Güneş o kadar uzun boylu değildi.

Page 107: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

107

Çocuğun öfkeli bakışları onu iyice sindirmişken gökyüzünden

kendine doğru gelen bir şeyin farkına vardı. Đri bir şahindi bu. Simsiyah ve

doğruca onu hedef bellemiş bir şahin.

Kendisi silkeleyip Uzi’yi havaya kaldırmayı başardı. Đçindeki son

mermileri şahine sıktı. Tak-tak-tak sesi bir kez daha gürledi. Bu kez daha

zayıflardı sanki. Her şey ağırlaşmıştı ve onu ölüme davet eden bir şey vardı.

Belki Azrail’di gelen. O meşhur ölüm meleği buydu.

Goid üzerine çullanır, zerrelerini ağız ve burun deliklerinden içeri

gönderirken son düşündüğü bu oldu. Azrail onu almıştı ve gideceği yer

cehennemin dibiydi.

***

“Bu adam da kimdi?” dedi Murat yerden doğrulurken. Aynı anda

herkesin iyi olup olmadığını kontrol ediyordu.

“Babam,” dedi Güneş.

“Buyur işte,” dedi Murat Dize’ye bakarak. “Ben demiştim bunun

babası…”

“Tamam Murat, tamam. Hepiniz iyi misiniz?”

Herkes şöyle bir üzerini kontrol edip iyi olduklarını belirttiler. “Adam

nasıl bir makineliyle hiçbirimizi tutturamaz, inanamıyorum,” dedi Murat.

“Ben böyle kötü bir nişancı görmedim.”

“Bence çocuk yaptı,” dedi Nehir. “Tam ateş ederken gördüm,

kurşunlar bize doğru gelirken bir anda ortadan kayboldular.”

“Doğru,” dedi Barış. “Ben de gördüm.”

Page 108: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

108

“O zaman Güneş tam zamanında boyut dışına atmış mermileri,” dedi

Dize ve çocuğun babasına sabitlenmiş yüzüne eğildi. Kafasını kendine

çevirip babasının kara bir yaratık tarafından ‘emilişini’ görmesini

engellemeye çalıştı.

***

“Yine saldırıyor,” dedi Taylan. Canavarın hareketlendiğini ilk o

görmüştü.

“Anlaşıldı. Goid yardımımıza gelene kadar kaçmaya devam,” dedi

Murat ve Goid ile Çetin’in olduğu tarafa doğru koşmaya başladı. Diğerleri

de hemen ardından takip ettiler. Tam yanlarından geçtikleri sırada Goid

çok daha iri ve çok daha koyu olarak havalandı.

“Bir fikrim var,” dedi Murat ve Çetin’in yanına koştu. Hâlâ elinde

tuttuğu Uzi’yi kaptı. Şarjörünün bitik olduğunu görünce adamın ceplerini

kontrol etti ve yedeğini buldu.

“Ne yapacaksın?” dedi Dize. Hepsi durmuştu. Goid harekete

geçtiğine göre kaçmaya lüzum yoktu.

“Biraz yardım edeceğim,” dedi. “Sen de şu silahı al ve durmadan

ateş et.” Dize, Murat’ın fırlattığı silahı aldı ve canavara doğrulttu. Murat da

yedek şarjörü silaha yerleştirmiş, canavara yaklaşıyordu.

Dize, Murat ve Goid aynı anda saldırdılar. Goid canavarın üzerini bir

battaniye gibi sarmaya çalışırken Uzi’den çıkan mermiler parlak metal

görünümünde derin delikler açıyordu. Dize’nin kurşunları ise Uzi’den daha

kalın delikler açıyor ama onun kadar seri olamıyordu.

Page 109: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

109

Goid’in mermi deliklerini fark etmesi uzun sürmedi. Canavar delikleri

tamir edemeden hepsinden birden içeri sızdı. Murat canavarın etrafında tur

atarak her yerinde homojen delikler açmaya çalışıyordu. Dize de diğer

yönde dönüyordu.

Goid kısa sürede tüm zerrelerini deliklerden içeri soktu ve ortadan

kayboldu. Dize ve Murat’ın mermileri bittiğinde gerilimli bir bekleyiş

başladı. Canavarın cıva renginin matlaştığını fark etti Dize. Muhtemelen

Goid onu içte zayıflatıyordu. Dize Güneş’in yanına koştu.

“Hadi Güneş,” dedi. Güneş bu iki kelimeyle ne yapacağını anlamıştı.

Gözlerini kapattı ve hepsini birden götürmeyi denedi. Başaramadı. Gözünü

açıp üzgünce baktı Dize’ye.

“Tek tek dene,” dedi Dize. Bu arada canavarın rengi iyice matlaşmış,

binaları yansıtamayacak hale gelmişti. Hatta benek benek karardığı

görülebiliyordu.

“Taylan Bey’i götür önce,” dedi Dize. Güneş itiraz etmeden gözlerini

kapattı ve aniden yok oldu.

Dize, Taylan’ın da ortadan yittiğini görünce gülümsedi. Murat’a

döndü: “Đşe yarıyor Murat, kurtulduk.”

“Ama acele etmesi lazım,” dedi Murat. “Bu savaşı kimin kazanacağı

belli olmaz.”

Çocuk tekrar geldi. Dize’nin emriyle sırasıyla Nehir ve Barış’ı

götürdü. Boyutta sadece Dize ve Murat kaldığında canavar iyice kararmıştı

ve artık hareket etmiyordu. Hatta bazı yerleri katılaşıp dökülmeye

başlamıştı.

Page 110: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

110

Güneş bir kez daha geldi ve bu kez ikisini birden götürdü. Canavar

yeterince zayıflamıştı.

***

Koca arsada geniş bir aile gibiydiler şimdi. Dize Murat’a sarıldı,

Nehir Ege’ye… Ve sonra Ege Murat’ın ensesine sert bir şaplak yapıştırdı.

“Vay be, bizim ufaklık büyümüş,” dedi.

“Hoş geldin Ege abi,” dedi Murat adama sıkı sıkı sarılarak.

Dize bu sırada Güneş’e bir şeyler söylüyor, babasının ölümüne olan

üzüntüsünü almaya çalışıyordu. Ama ilginç olan şuydu ki çocuk hiç de

üzgün görünmüyordu. Ya psikolojik bir travma yaşamaktaydı, ya da

babasını hiç sevememişti. Dize ikinci şıkkın daha olası olduğunu düşündü.

Yine de işi şansa bırakmayacak, kardeşi Mısra’nın Çapa’dan tanıdığı bir

çocuk psikologuna götürecekti.

“Canavar öldü,” dedi Güneş birden.

“Nereden biliyorsun?” dedi Dize.

“Çünkü boyut gitmiş. Kaybolmuş.”

“Anladım,” dedi Dize. “Bu haber çok iyi geldi.”

***

“Beyler bayanlar, hepinizi evime davet ediyorum,” dedi Ege

arabasından aldığı yedek tokasıyla saçını bağlarken.

“Şimdi mi?” dedi Dize.

Page 111: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

111

“Evet, neden olmasın? Güzel bir parti veririz, yeriz içeriz. Ev büyük,

bende kalırsınız hepiniz.”

Herkes o kadar bitkindi ki teklifi kimse kabul etmeye yanaşmadı.

Herkes evine gidip güzelce duş alıp uyumayı hayal ediyordu. Ege de çok

üstelemedi ama herkesten bunu daha sonra yapmak için söz aldı.

“Hadi o zaman, evli evine köylü köyüne,” dedi Nehir.

Dize bir geceliğine Güneş’i evinde konuk etti. Bundan sonra ne

yapacağına daha sonra karar verecekti.

Barış eve gittiğinde annesi babası onun geldiğini bile fark etmediler.

Sakine Hanım kocasına perdeleri astırmıştı bile.

Nehir’in yatmadan önce son düşündüğü şey Ege’nin onu

kurtarışıydı, Ege’nin de yatmadan önce son düşündüğü şey Nehir’in

çekiciliğiydi.

Murat başını yastığa koyar koymaz uyudu, Taylan ise gece boyunca

kendilerine kurulan tuzağı düşünüp durdu. Uzun zamandır aklına gelen

şeyden korkuyordu ama olamayacağını da biliyordu.

Goid canavarı yendikten sonra kendini bir anda arsada buldu.

Hemen bir ağacın zerrelerine sığındı. O gün o kadar doymuştu ki yaklaşık

elli yıl ava gereksinim duymayacak ve ağaca bağlı olarak sessiz sedasız

yaşayacaktı. Belki de daha uzun süre.

Page 112: Sıfır - Çıkış Yok

KAPANIŞ

ARKA PLAN

Page 113: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

113

3 Ocak 2009 – 00.00 (Đki Gün Önce)

Bilinmeyen Bir Yer

Bir kez daha Kızıl Oda’daydılar. Tam gece yarısı toplanmaları

buyrulmuştu ve tam zamanında toplanmışlardı. Hiçbiri hiçbir zaman

buyruklara karşı gelmeyi düşünmemişti. Her biri sıradan hayatlarında

sıradan işler yapsalar, normal bir hayat sürüyormuş gibi davransalar da

aslında hiç de sıradan insanlar değillerdi. Onlar kutsal bir görev için

toplanmış bir avuç vazifeliydi. Onlar yıllardır yükselişi bekleyen

Muhafızlar’dı.

Şimdi karanlık, tekinsiz ve boğucu bir odada çember şeklinde

dizilmiş rahatsız ve eski koltuklarda oturuyor, O’nun gelmesini

bekliyorlardı. Kendi aralarında buraya Kızıl Oda diyorlardı, çünkü nereden

geldiği belli olmayan bir kızıllık odayı hafifçe aydınlatıyordu. Köşedeki ufak

şöminenin çıtırdayan ateşinin kızılı değildi bu, bunu biliyorlardı. Herhangi

bir ışık kaynağı da gözlenemiyordu. Yine de bu ışığı sorgulamak birinin bile

aklından geçmemişti.

Odada tam yedi koltuk vardı ve beş erkek, iki kadın bunları

doldurmuşlardı. Koltukların oluşturduğu çemberin ortasında desenli

yuvarlak bir kilim vardı ve herkesin gözü onun üzerindeydi. Bir anda kilim

hafifçe ışıldayınca kimse şaşırmadı. Biliyorlardı… O geliyordu.

Bir göz açıp kapama süresi sonunda kilimin üzerinde kara cübbeli

bir siluet belirdi. Kızıl karanlıkta ne yüzü belli oluyordu ne de vücudunun

Page 114: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

114

kıvrımları. Onu görenler ilk anda dişi mi erkek mi olduğunu bile

anlayamazlardı. Ama çıkardığı ses tok bir erkek sesiydi:

“Hoş geldiniz Muhafızlar.”

Kimse cevap vermeye gerek duymadı. En hoş karşılanan davranışın

sessiz kalmak olduğunu biliyorlardı. Siluet kendi etrafında tam bir dönüş

yaptıktan sonra sözlerine devam etti: “Bugün beraberce bir beyin fırtınası

yapacağız ve sonuçta bir karar alacağız.”

Bir duvar saatinin yelkovanı gibi kendi etrafında yavaşça dönüyordu.

Bunun sebebi belki odadaki insanlara sürekli arkası dönük olmamaktı, belki

de herkesin onu dinlediğinden emin olmak. Ama kesinlikle sesini

duyurmak gibi bir kaygısı yoktu. Onu dinleyenler sesin beyinlerinin içinden

geldiğini düşünürlerdi. Asla gereksiz derecede yüksek veya duyulmayacak

kadar alçak değil. Her zaman kıvamında olurdu.

“Konumuz, Birim Sıfır’ın nasıl ortadan kaldırılacağı. Artık ağır ağır

gitmeyeceğiz. Sorunu bir anda ve kökünden halledeceğiz. Önce sizin

önerilerinizi dinleyeceğim. Buyurun.”

Uzunca bir sessizlikten sonra sıradan hayatında Selçuk adını

kullanan bir Muhafız söz aldı: “Ben şu an için kendimizi ele verecek bir şey

yapmamamız gerektiğini düşünüyorum efendim. Birim Sıfır’a yapılan

ihbarların önünü keserek aslında bu birimin hiçbir işe yaramadığı izlenimi

uyandırmaya devam etmeliyiz. Uzunca bir süredir bunu başarıyoruz, neden

devam etmeyelim? Ne kadar dayanabilirler ki?

Kara siluet yanıtladı:

“Şimdiye kadar bu taktiği etkili bir şekilde kullandık, kabul ediyorum.

Yalnız hiçbir zaman tüm olağandışı olayların bildirimini

Page 115: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

115

engelleyebileceğimizden emin olamayız. Üstelik Ali’nin ölüm nedeni

üzerine hâlâ kafa yoruyorlar ve delil toplamaya çalışıyorlar. Bu taktik bizi

ancak yıllarca devam edebilirsek bir yere götürür. Oysa o kadar zamanımız

olmayabilir.”

Tekin isminde bir süpermarket kasiyerini ‘oynayan’ genç adam söz

aldı:

“Bence Birim Sıfır’ın başarısız olmasını sağlayabiliriz. Son olayda

Tahir denen adamı tam zamanında öldürmüştük ve neredeyse başarılı

oluyorduk. Birim Sıfır kendisine gelen vakaları çözemezse mutlaka

yıkılacaktır. Ayrıca ‘arkadakiler’ de desteklerini çekerler.”

Kara siluet bir kez daha sözü aldı:

“Bu tez de gayet çürük bir zemine oturuyor. Geçen sefer başarısız

olduğumuzu kendin söyledin. Gelecek olaylarda da başarabileceğimizin

garantisi yok. Bundan sonra bir iki vakayı çözemeseler dahi önceki

görevlerini başarıyla tamamlamanın kredisini kullanacaklar. Ama en

tehlikelisi birilerinin işlerine taş koymaya çalıştığını fark edip üzerimize

gelecekler. Bu işimize gelmez.

Yine uzunca bir sessizlikten sonra Narin adlı kadın söz aldı. Gündelik

hayatında bir üniversitede Kimya öğretmenliği yapıyordu.

“Madem işi kökünden çözmek istiyoruz, neden Taylan’ı temizleyip

Birim Sıfır’dan sonsuza kadar kurtulmayalım?”

“Yanıtım yine olumsuz olacak. Onun ölümü bana çok büyük bir zevk

verecek olsa da işe yaramaz. Murat ve Dize daha da hırslanacaklar ve önce

Ali’yi sonra Taylan’ı öldüren ‘şey’i yok etmek için ant içecekler. Ayrıca

Taylan’ı tanıyorsam bu durumu çoktan tahmin etmiş ve önlemini almıştır.

Page 116: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

116

Ölse bile Birim Sıfır’ın devam etmesini sağlayacak bir planı vardır. Taylan

çok zeki ve çok politik.”

Grubun en yaşlı üyesi Volkan boğazını temizleyerek konuşmaya

başladı:

“Murat ve Dize’yi öldürelim.” Bu kısa ve net önerinin ardından kara

siluet şu cevabı verdi:

“Taylan’ın bulabileceği tek ajanlar onlar değil. Ayrıca gizem

büyüdüğü için ‘arkadakiler’ de Taylan’ı ve Birim’i desteklemeye devam

ederler.”

Bu cevabın ardından yaklaşık on dakikalık bir sessizlik oldu. Kimse

yeni bir öneri sunmuyordu.

“Sanırım benim düşündüğümden daha iyi bir planınız yok,” dedi

Kara Siluet. Herkes düşüncelerinden sıyrılıp efendilerinin planını dinlemeye

koyuldu.

“Hem Taylan, hem Dize, hem de Murat ortadan kalkacak. Üstelik

bunun sebebi kendi başarısızlıkları olacak. Ve bizimle ilgili hiçbir ipucu

olmayacak. Tamamen Birim’in başarısızlığı olarak görüleceği için

‘arkadakiler’ bir daha asla yeni bir Birim’e destek olmayacaklar. Tabiat

sonsuza kadar korunacak…”

Bunları odadaki yandaşlarına olduğu kadar kendine de söylüyor

gibiydi. Kendi etrafında ağır ağır bir tur attıktan sonra Volkan’a döndü.

“Planı yarın gece yarısı öğreneceksiniz. Volkan, sen eski

adamlarımızdan Çetin Korkmaz’ı buraya getireceksin. Yerini biliyorsun.”

Volkan başını hafifçe salladı. Ne yapacağını biliyordu.

Page 117: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

117

“Ayrıca,” dedi Kara Siluet, “bir kurbana ihtiyacımız var…

Bayrampaşa’ya yolu düşecek biri.”

Narin atıldı:

“Ben birini ayarlayabilirim.”

19 Ocak 2009 - 10.40 (Đki Hafta Sonra)

Đstanbul Değişim Üniversitesi

“Dize Hoca sonunda derse teşrif edecekmiş,” dedi sarı saçlı, yüzü

sivilcelerle kaplanmış bir kız. Kantinde iki kişilik bir masada oturuyordu ve

karşısında ondan çok daha güzel esmer bir kız vardı.

“Đki haftadır hastayım bahanesiyle okula uğramıyor. Haftaya finaller

var, kadının umurunda değil.”

“Doğru valla,” diye onayladı esmer. “Bir ara arkadaşım öldü diye

sallamıştı dersleri, şimdi de hastayım diyor.”

“Bence kesin özel hayatında bir şey var. Bak şuraya yazıyorum aşk

meselesi bu. Hatırlamıyor musun, bir keresinde yakışıklı bir adam gelmişti

ders çıkışına…”

Hatırlıyordu ve arkadaşına hak vermişti. Daha bunun üzerine epey

konuşabilirlerdi ama ders başlamak üzereydi.

Kahvelerini bitirip kalktılar ve üşengeççe okul binasına yürümeye

başladılar. O sırada yanından geçtikleri kadını fark etmemişlerdi. Ta ki o

seslenene kadar.

“Nasılsınız kızlar?”

Page 118: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

118

“Aa, Dize Hoca…”

Evet Dize Hocalarıydı. Üstelik yalnız değildi. Az önce söz ettikleri

yakışıklı adam da yanındaydı. Kollarını önünde bağlamış, uzun boyuyla

kızlara adeta tepeden bakıyordu. Kızlar ona da bir baş selamı verdiler.

“Đyiyiz,” dedi sarışın ve sivilceli kız. “Geçmiş olsun hocam,

hastaymışsınız.”

“Evet, şanssız bir durum oldu, ama döndüm.”

“Hocam finalde en son hangi konu çıkacak? Malum iki haftadır

dersler boş geçiyor,” diye atıldı esmer olan.

“Hımm, en son katkılı yarıiletkenlere geçmiştik değil mi? Bugün de

onu bitiririz. Diyotları da hızlıca anlatırız. Bu arada bu hafta içi bir ek ders

yapmamız gerekecek. Orada dönemin tüm konularını bitiririz. Yani finalde

her zamanki gibi tüm dönem konularından sorumlu olacaksınız.”

Kızlar bu açıklamanın adından hayal kırıklığına uğramışlardı. Son

konulardan yırtabileceklerini düşünmüşlerdi ama belli ki Dize Hoca onların

cılkını çıkarana kadar ders işleyecekti.

Kızlar moral bozukluğuyla ayrıldıklarında Dize de pek mutlu

görünmüyordu.

“Off, öğrenciler hakkımda olumsuz düşünmeye başlamışlar,

baksana.”

“Sen yine en kısa zamanda olumlu bir hava yaratırsın,” dedi Murat.

“Umarım… Neyse, hadi gel odama da sana bir kahve ısmarlayayım.

Bu soğuk havada çok iyi gider.”

“Bu teklife hayır diyemem.”

Page 119: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

119

“Bana Hollywood ağızlarıyla konuşma seni koca beyaz popolu

adam,” diye takıldı Dize.

Dışarının keskin soğuğundan kurtulup Üniversite binasına girdiler ve

onları Dize’nin A-303 numaralı odasına taşıyacak asansörü beklemeye

başladılar.

“Gizem’e uğradım bugün,” diye mırıldandı Murat. “Yankıyı

güçlendirip o ismi tespit etmeye çalıştık ama yine başaramadık.

Avuçlarımda duman tuttuğumu hissediyorum.”

Dize’nin bir tepki vermesini bekledi ama çok bekleyecekti anlaşılan.

Kadın dalgın bir tavırla önüne bakmaktaydı. Murat bunu fark ettiği anda,

“Ne oldu?” diye sordu.

“Aklıma bir şey geldi.” Düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu.

“Biliyor musun bu okul Osmanlı zamanında hapishane olarak kullanılırmış.

Yani okulun bu binası. Diğerleri yeni yapıldı zaten.”

“Ee?”

“Osmanlı döneminin en büyük hapishane firarlarından birinin

burada yaşandığıyla ilgili bir öykü duymuştum.”

“Nasıl bir öykü?”

Asansör gelmişti, içeri girdiler ve Dize devam etti.

“Bir gece gardiyanlar en alt kattaki mahkûmların hücrelerinde

olmadıklarını fark etmişler. Adamlar adeta buhar olup uçmuş. Ne bir tünel

varmış, ne de herhangi bir başka çıkış. Kapılar da her zamanki gibi sıkı

sıkıya kilitliymiş.”

“Yine de adamlar ortadan kaybolmayı başarmışlar demek,” diye

tamamladı Murat.

Page 120: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

120

“Askerler, kaçakları her yerde aramış, hatta ailelerini bile ziyaret

etmişler. Ama bir daha kimse onlardan haber alamamış.”

“Hadi ya, ilginç bir hikâye.”

“Aslında hikâyeyi ilginç yapan sadece bu değil. Az önce kafamda bir

ampul yandı ve başka bir öyküyle bunu ilişkilendirdim.”

“Neymiş o öykü?”

“Ben daha bu okula gelmeden önce, sanırım yedi sekiz sene

olmuştur, iki öğrenci kaybolmuş bizim okuldan. Đki sevgiliymiş bunlar.

Nerde nasıl yok oldukları belli değil. Önce öğretmenler derse

gelmediklerini fark etmiş, sonra aileler okulu arayıp çocuklarının ortada

olmadığını söylemişler. En ufak bir ipucu da bulunamadı.”

Murat, Dize’nin anlattıklarını hayretle dinliyor, asansörden inip

okulun koridorunda yürümeye başladıklarını da yeni fark ediyordu.

“Yani diyorsun ki…” dedi Murat.

“… bir canavar da buradaysa?” diye tamamladı Dize.

Page 121: Sıfır - Çıkış Yok

SONSÖZ

Çıkış

Tekrar merhaba okuyucu,

Bir Birim Sıfır macerasının daha sonuna geldin. Öncelikle bu hiç de

kısa olmayan öyküyü okuduğun için teşekkür ediyorum (ve elbette

yorumlarını bekliyorum).

Bu sonsözde öyküde kullandığım yaratıklardan biraz bahsetmek

istiyorum. Örneğin Goid’in hikâyesini anlatayım.

Goid ismini verdiğim yaratıkları kullandığım ilk öyküm Kale

Direği’ydi. O öykünün fikrini oluşturmam bir gazete haberi sayesinde oldu.

Habere göre okul bahçesinde futbol oynayan küçük bir çocuğun üzerine

kale direği düşmüş ve çocuk hayatını kaybetmişti. Burada doğal olarak

direğe asıldığı için çocuk ve direği yere sabitlemediği için okul yönetimi

suçlanacaktı.

Peki işin arkasında bambaşka bir şey varsa? Örneğin eşyaların

molekül boşluklarında yaşayan, zerrelerine ayrılabilen bir yaratık? Ya bu

yaratık insan kanıyla besleniyor ve arada bir içine girdiği eşyaları kullanarak

insan öldürüyorsa? Đşte Goid fikri ilk olarak burada doğdu ve ilk orijinal

canavarım oldu.

Page 122: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

122

Goidler’i ikinci kez Karanlık ve Aydınlık adlı uzun öykümde

kullandım. Bu kez bir apartmanın tavan arasındaki sandığa tünemişti. Bu

öyküde Goid o kadar güçlüydü ki bir vampiri rahatlıkla öldürebiliyor,

kudretiyle nam salmış karanlıklar efendisi Şeytan’a bile rakip olabiliyordu.

Çıkış Yok’a Goid’in girmesi ise çok sonradan oldu. Ben tarzım

gereğince yine kurgulama yapmadan doğaçlama olarak öyküye başladım.

Çıkış noktam bir üniversite öğrencisinin hiç bitmeyen tekinsiz bir sokağa

girmesi ve bir şekilde Birim Sıfır’ın bundan haberdar olup onu kurtarmaya

çalışmasıydı. Sadece böyle bir çıkış noktasıyla yazmaya başlamak büyük bir

riskti, çünkü herhangi bir sonuca ulaşamama gibi bir ihtimal vardı.

Az kalsın öyle olacaktı. Çocuk sokağa girdi, Birim haberdar edildi

ama nasıl kurtulacağıyla ilgili hâlâ hiçbir fikrim yoktu. Dize’nin bir not

defteri çıkarıp ellerindeki her ipucunu yazdığı sahneyi hatırlıyorsundur.

Orayı aslında kendim için yazdım. O sırada Dize’yle birlikte ben de bu işin

nasıl çözüleceğini düşünüyordum.

Ve o sırada pencereden bir çocuk belirdi. Đşte çözüm o olabilirdi.

Çocuk Barış’ı arsadan kurtarabilirdi. Peki buna nasıl bir kılıf uyduracaktım?

Barış’ı sokağa çeken şey bir tür yaratık olabilir miydi? Neden olmasın

dedim ve çocuğa Dize ve Murat’a yaratıktan bahsetmesini emrettim. O da

sadık bir öykü karakteri olarak buna uydu.

Tamam, çocuk canavarın boyutuna geçebiliyordu, peki onunla nasıl

savaşacaktı? Dize ve Murat’ın bu işte nasıl bir katkısı olacaktı? Yeni

eklediğimiz Ege ve Nehir karakterleri hiçbir işe yaramadan öylece

bitirecekler miydi öyküyü?

Page 123: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

123

Yazarken sürekli önüme çıkan engeller yazımı çok yavaşlatmış, hatta

durdurmuştu. Aylarca ara vermek ve öykü üzerinde daha iyi düşünmek

zorunda kaldım. Ve çözümü efsanevi yaratığım Goid’de buldum. O andan

sonra da gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Öykünün tamamının çözümü, bir strateji oyununda tüm haritanın

açılması gibi kafamda oluşuverdi. Đlk kısımlara da yaptığım eklemelerle

bütünlenmiş bir öykü oluşturduğuma inanıyorum. Kusurlarım varsa affola.

Evet okuyucu! Bir bölümün daha sonuna geldik. Sana bir müjde:

Konuk yazar dönemi başlıyor! Usta yazar Sadık Yemni’nin yazacağı yeni

bölüme, yani “SIFIR: Seb7a”ya kadar kendine iyi bak.

Gökcan Şahin

Page 124: Sıfır - Çıkış Yok

ÖNOKUMA:ÖNOKUMA:ÖNOKUMA:ÖNOKUMA:

SIFIR: “SEB7777A”

Sadık Yemni

Page 125: Sıfır - Çıkış Yok

AÇILIŞAÇILIŞAÇILIŞAÇILIŞ

SICAK SON

26 Eylül 2009 – 00.21

Beylikdüzü

Murat’ın kendine gelmesi gevşekçe duran bir mantarın şişeden

sıyrılmasına benziyordu. Ayılmak kolay olmuştu, ama hissettiği baş ağrısı

dayanılır gibi değildi. Eflatun tulumlu üç baş ağrısı işçisi canla başla

çalışıyor gibiydi. Biri beynine beton deliciyle oyuklar açarken, diğeri demir

zımparasıyla her milimetre kareyi elden geçirmekteydi. Üçüncüsü de o taze

açılmış oyuklardan birine fitili yanan bir şeyi atmış ve iki eliyle kulaklarını

sıkıca tıkamıştı. Murat’ın bilinci biraz daha dirilince büyük bir ardiyede

olduklarını gördü. Geceydi. Tavanda yanan flüoresanlar sayesinde görüş

çok iyiydi. Sol tarafta orta büyüklükte onlarca mukavva kutu istiflenmişti.

Ona en yakın duranlardan birinin üzerinde Mutfaksan Mamulleri yazısı

vardı. Gözden düşmüş mutfak malzemeleri olmalıydı. Kutular çok eprimişti.

Yıllardır burada duruyor gibi bir halleri vardı.

Başını çevirip sağ yanında yatan Dize’ye baktı. Saçları yüzünün sol

tarafını yarı yarıya örtmüştü. Ağzından akan salya çenesinde kurumuştu.

Page 126: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

126

Nefesi biraz hırıltılı olmakla birlikte düzgündü. Siyah ince ceketinin ön

düğmesi o hengâmede kopmuştu. Gülkurusu tişörtü yukarı doğru

toplandığı için çıplak karnı görünmekteydi. Kadın cenin gibi sağ tarafına

kıvrılmıştı. Onun da elleri arkadan kelepçeliydi. Ayak bilekleri kalın bantlarla

sımsıkı bağlanmıştı. Bunu yapan kemiklerini birbirine kaynatmayı

düşünüyordu herhalde.

Mide kaslarını kullanarak kendini oturur duruma getirirdi. Neyse ki,

baş ağrısı biraz dayanılır bir seviyeye inmişti. Katil onları teker teker yerde

sürükleyerek getirmişti. Tozlu yerdeki iki iz yirmi metre ötedeki kapıya

kadar uzanmaktaydı. Bu nedenle üstleri başları batmış, pantolonları kalça

hizasında iyice tahriş olmuştu. Sol ayakkabısı bir buçuk metre kadar ileride

ters şekilde durmaktaydı. Topuğun aşınmış yerine bakan Murat içini çekti.

Bir mucize olmazsa pek yakında topuğun sahibi yeni aşınmalar icra edecek

durumdan sıyrılacaktı.

Başını arkaya doğru çevirerek kelepçelerini görmeye çalıştı. Sonra

bundan vazgeçerek Dize’ninkilere baktı. Katil onların kelepçelerini

kullanmıştı. Murat yedek bir anahtarı daima ayakkabısının topuğundaki

oyuğa gizlerdi. Rastlantıyla o ayakkabı fırlamıştı ayağından.

Ayağa kalksa bileğini sıkan bantlar yüzünden yürüyemezdi. En iyisi

yuvarlanmaktı. Tam bunu yapacağı sırada kapı açıldı. Đçeriye siyah paltolu,

lacivert kotlu, orta boylu biri girdi. Đki elinde birer metal yakıt çantası

tutmaktaydı. Elindekileri kapıya yakın bir yere bırakıp onlara doğru yürüdü.

Murat ölümün adımlarına büyülenmiş gibi bakmaktaydı. Katil onları burada

benzinle canlı canlı yakmak üzereydi.

“Final yerimi beğendiniz mi?”

Page 127: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

127

Murat sol ayakkabısına bakarak içini çekti. “Pek üsluplu sayılmaz.

Đmar izninin rüşvetle alındığına bahse girerim.”

Katil’in yüzünde kendini beğenmiş bir ifade belirdi. Yanına

yaklaşınca durdu ve sağ ayakkabısının tozlanmış burnuyla Murat’ın ters

duran ayakkabısına dokundu. “Burada bir kelepçe anahtarı sakladığınızı

duymuştum. Doğru mu?”

Murat içini yakan öfkenin şiddetine şaştı, ama bu itki ağzından

fırlayan sövgü kelimelerine dönüşmedi. Egomanyağı tahrik etmenin bir

âlemi yoktu. Fena halde kapana sıkışmışlardı. Kapı aralayıcıya güveniyordu

hâlâ. Şu ana kadar her şey onun kontrolünde gibi yürümüştü. Birden pes

etmiş, enerjisi sonlanmış olabilir miydi acaba? Genç adamın umudu vardı.

Bu sessizlikte bir amaç, bir kurgu seziyordu.

“Bunu nasıl bilebilirsin?”

Tavırlarındaki şaşkınlık hali işe yaramıştı. Katil’in ince dudakları

halinden memnunca gülümsedi. “Birim Sıfır’ın bütün bilgileri elimde. Üst

düzey bir bilgisayar kırıcıya parayı bastın mı iş tamamdır.”

Murat içinde kabaran ikinci öfke dalgasını mahsus örtmedi. Katilin

kendini baş kurnaz sanmasının hayati önemi vardı. Birkaç dakika içinde

cayır cayır yanmaları söz konusuydu. Adam ters giden bazı şeylerden sonuç

çıkarmıştı haliyle. Merak eden yanı güçlüydü, ama bu nedenle işini

bitirmeyi kolay kolay ertelemezdi. Yüzünde anlam veremediği şeyler

hakkında doneler arıyordu. Profesyonel yanı aceleciydi. Ve bu yanı

maalesef düğmeye basmak üzereydi. Ege’den şu ana kadar bir ses

çıkmamıştı. Đzlerini kaybetmişti besbelli. Sonuncu kapı aralanmazsa işleri

burada bitmişti. “Kendinizi erişilmez, matah kimseler mi sanıyorsunuz?”

Page 128: Sıfır - Çıkış Yok

Gökcan Şahin

128

Murat sağ avucunda soğuk bir temas hissettiğinde az kalsın bir

çığlık koyuverecekti. Kendini güçlükle engelledi ve, “Bazı şeyler bayağı

gizemli değil mi?” diye sordu.

Sesinde istemeden beliren güven tonu etkili olmuştu. Katil iki adım

atarak iyice yanına yaklaştı. Murat adamın Issey Miyake parfümünü

kolaylıkla hissedebilmekteydi. Terle karışmış halini yalnız. Son birkaç saatte

çok sıkı çalışmıştı.

“Ne biliyorsun?”

Murat gülümseyerek içini çekti ve sessiz kaldı. Katilin sağ ayakkabısı

sol yanağına hafif bir darbe indirdi.

“Ne biliyorsun dedim?”

Bu arada Murat elinin ısısını almış metal nesneyi parmaklarıyla

yoklamış ve bir sonuca varmıştı. “Cinayetleri niçin işlediğini,” dedi. “Ve de

nerede şiddetli bir hata yaptığını.”

Adamın merak ettiği nasıl olup da son kurban adayının izini

bulabildikleriydi. Bunu yapabilen önceden onun da tepesine binebilirdi.

Böyle devam ettiği sürece kibriti hemen çakmayacaktı.

“Sonra?” Katilin yüzünde ona biraz daha zaman ayırmaya karar

vermiş biri ifadesi vardı şimdi. Dize soluduğu tozlar nedeniyle öksürüp

gözlerini açınca Murat ona göz kırptı ve, “Her şey eski arkadaşım Murat

Savuşçugil’in Seb7a cinayetlerinin altıncı kurbanı olduğunun ortaya

çıkmasıyla başladı,” dedi. Sesi yüksek tavanlı ardiyede yutuluyor gibiydi.

Boğazını temizledi ve daha bir kendinden emin sözlerine devam etti.

“Kendisini severdim. Polis okulunda birlikte... Çok iyi anlaşırdık. Öğrenimini

Page 129: Sıfır - Çıkış Yok

Sıfır: “Çıkış Yok”

129

yarıda kesip baba mesleğine döndü biliyorsunuz. O dönüş nedeniyle şimdi

buradayız.”

“Tıraşı kes, sadede gel.”

“Peki, istediğin gibi olsun. Bizi ilaçlı kahve içirterek ele geçirdin.

Kendini çok kurnaz sanıyorsun, ama yakayı ele verdin. Kapan kendini

yeniden uyarladı. Şimdi yeme kanıp yakalanan av sensin.”

Katilin öfkeden kızaran yüzü Murat’ın içini titretti. Adam hislerine

kapılıp onları tabancayla vurabilirdi. Nitekim sağ eli kemerine taktığı

tabancasına uzanmak için ilk on santimlik yolu almış ve duraklamıştı.

Kendine güçlükle hâkim oluyordu. Aklının bir türlü ermediği şeylerden

korkan yanı şarjördeki on dört kurşunu üzerlerine boşaltmak için

sabırsızlanmaktaydı.

Katil, “Çok candan yalvarırsanız belki sizleri feryatlı figanlı kebap

yapmak yerine kurşun ezmesi takdim edebilirim,” dedi ve benzin

çantalarına doğru yürümeye başladı. Bu arada yoluna çıkan ayakkabıyı bir

tekmede beş altı metre öteye yollamıştı.

Murat, Dize’ye baktı ve ‘bir bildiğim var’ sinyali yolladı. Genç kadın

buna inanmak istiyor, ama başaramıyordu pek. Çok haklıydı. Saniyeleri bile

sayılıydı artık. Öfkeli ve sıcak adımlar geriye harlı bir ateş olarak dönecekti.

BUZUL DÜNYA’da!

www.buzuldunya.com

Page 130: Sıfır - Çıkış Yok

YAZARLARYAZARLARYAZARLARYAZARLAR

Gökcan Şahin 3 Eylül 1988’de Sivas’ta doğdu. Đlköğrenim ve liseyi

Đstanbul’da tamamladı. 2006 yılından beri Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve

Haberleşme Mühendisliği'ne devam ediyor. Her ne kadar ömrü boyunca sayısal

bölümlerde öğrenim görse de edebiyat, tarih, felsefe gibi sözel alanlara da ilgi

duydu. Yazarlığa 2007’de başlayıp kısa zamanda elliden fazla öykü yazdı. Öyküleri ve

yazıları Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü'nün internet sitesinde, Xasiork Dergi’de ve

Gölge e-dergi'de yayınlandı. Henüz bir roman bitirememiş olsa da en yakın

zamanda yazıp yayınevlerinin kapısını çalmayı düşünüyor.

Şu sıralar Ozancan Demirışık’la birlikte, iki ayda bir Buzul Dünya adlı sanal

yayınevi üzerinden yayınlanan

SIFIR serisini yazıyor.

Ozancan Demirışık

12 Mart 1993 tarihinde doğdu

ve kendini bildi bileli yazıyor.

Đnternet üzerinde üç ayda bir

yayınlanan Xasiork Dergi’nin

ve kulüp bünyesinde yayınlanan e-kitapların editörlüğünü üstlendi. Önceleri ‘Genç

Haberler’ internet sitesi ile ‘Beyaz Kapı’ adlı e-derginin de editörüydü. Karalama adlı

öykü dergisinde ‘Seyirci’, Yüxexes Karakalem dergisinin ikinci sayısında ‘Kuşatma’

isimli öyküleri yayınlandı. Ejderhayurdu.com 1. Fantastik Hikâye Yarışması’nda

birincilik ödülü aldı ve Xasiork 2006 Roman Yarışması’nda jüri özel teşvik ödülüne

layık görüldü. Şu sıralar roman çalışmalarının yanı sıra, SIFIR dizisinin yazarlığını

Gökcan Şahin'le beraber üstleniyor. Geleceğe dair planlarının vazgeçilmez adımı

“yazmak, yazmak ve yazmak”tır.