sfinance magazine

32
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş Özel Ropörtajı Prof. Dr. Ahmet KIRMAN Şişecam Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Belgin Tavil Coface Türkiye Ticari Grup Genel Müdür Yardımcısı Özlem Özüner Euler Hermes Türkiye Genel Müdürü OCAK ŞUBAT MART 2013 | SAYI: 7 Aykut Halit Grant Thorton Türkiye Başkanı Doç. Dr. Emin Akçaoğlu Türk Hava Kurumu Üniversitesi Sivil Havacılık İşletmeciliği Bölüm Başkanı Dr. Çiğdem Akın Johns Hopkins Üniversitesi

Upload: ieusfinance-meha

Post on 28-Mar-2016

219 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Sfinance Türkiye'nin ilk ve tek öğrenci finans dergisidir. Öncelikli amaçları Üniversite öğrencilerini akademik çalışmalara özendirmek, Uygulanan projeler ile kariyerlerine katkı sağlamak, İş Dünyası ile öğrenciler arasında yeni köprüler kurmak, İş Dünyası’nın ilgisini çekmek, Öğrencilerin kişisel gelişimlerine katkıda bulunmaktır.

TRANSCRIPT

Page 1: Sfinance magazine

1

İzmir Ticaret Odası BaşkanıEkrem DemirtaşÖzel Ropörtajı

Prof. Dr. Ahmet KIRMANŞişecam Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü

Belgin TavilCoface Türkiye Ticari Grup Genel Müdür Yardımcısı

Özlem ÖzünerEuler Hermes Türkiye Genel Müdürü

OCAK ŞUBAT MART 2013 | SAYI: 7

Aykut HalitGrant Thorton Türkiye Başkanı

Doç. Dr. Emin AkçaoğluTürk Hava Kurumu Üniversitesi

Sivil Havacılık İşletmeciliği Bölüm Başkanı

Dr. Çiğdem AkınJohns Hopkins Üniversitesi

Page 2: Sfinance magazine

2

facebook.com/izmirekonomiuniversitesitwitter.com/izmirekonomiuni

www.ieu.edu.tr

Page 3: Sfinance magazine

3

Yayın YönetmeniHalil Karlı

Genel KoordinatörM. Melih Akyurt

EditörGözde Özer

Konuk EditörYener Coşkun

Röportaj SorumlusuHalime Bayer

Fotoğraf EditörüSemih Pek

Yazı İşleri EditörüBirce Dobrucalı

Yazı İşleri SorumlusuMelek Geçer

Üniversite SorumlusuSabri Umut Dilemre

Halkla İlişkiler SorumlusuDoğan Bademkıran

Görsel Yönetmen& Grafik TasarımBurcu Tanrıöver

Danışman HocalarımızProf. Dr. Cengiz [email protected]ç. Dr. C. Coşkun Küçükö[email protected]ç. Dr. Hasan Fehmi Baklacı[email protected]. Doç. Emin Akçaoğ[email protected]

Yayın Türü: Yaygın, Süreli, Aylık

Sorumlu Müdür: Mehmet Melih Akyurt

Yayın Sahibi: Mehmet Melih Akyurt

Yönetim Yeri: İzmir Ekonomi Üniversitesi

Sakarya Caddesi No: 156 Balçova İzmir

Telefon: 05548865055

Baskı:

Basım Tarihi:

SFinance’in “Dış Ticaret ve Dış Ticaretin Finansmanı” konulu yeni sayısı ile yeniden okurla-rımıza merhaba demekten mutluluk duyuyoruz. Ülkemizdeki bir ilk olma özelliğini taşıyan ve bu sayıdan itibaren 3 aylık dönemlerde yayınlanacak olan dergimiz artık daha dolu. Bu sayıdan itibaren meslek tanıtımlarına başlıyoruz. İlk dosyamız da bağımsız denetim sektörü. Uluslararası kurumların raporlarında ülkemize yönelik analizlerin öğrenci arka-daşlarımızca değerlendirileceği yeni bir bölüm de bu sayıdan itibaren dergimizde yer alacak. Yine bu sayı ile birlikte mezuniyet sürecindeki öğrenci arkadaşlarımıza yönelik bir tanıtım köşesine yer vermeye başlıyoruz. Bu sayıdaki sanat haberlerinin ve öğrenci arkadaşlarımızın karikatürlerinin de sürekli hale gelmesini diliyoruz.

Bu sayı dış ticaret ve dış ticaretin finansmanı ekseninde şekillendirildi. Belli dönemler dışında, 19. yüzyıldan bu yana ülkemizin karşılaştığı önemli ekonomik açmazların ba-şında cari açık sorunu gelmektedir. 1980 sonrası ortaya çıkan krizlerde ve halen yaşan-makta olan ekonomik kırılganlıklarda cari açıktan kaynaklanan ekonomik çarpıtmanın önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bu çerçevede dış ticaretin ve dış ticaret finansmanının önemini bir kez daha vurgulamak istedik. Dergimizin bu sayısında Arap Baharı’nın Tür-kiye Ekonomisi’ne etkilerini, 500 milyar dolar ihracat hedefini ve uluslararası raporlarda Türkiye Ekonomisi’nin görünümünü ele alan Doğan Bademkıran, Gözde Özer ve Melek Geçer arkadaşlarımız tarafından kaleme alınan öğrenci yazılarını bulabilirsiniz. Türk Hava Kurumu Üniversitesi Havacılık İşletmeciliği Bölüm Başkanı, Doç. Dr. Emin Akçaoğlu “İhracat Kredi Kurumları”nı konu alan yazısını bu sayımızda sizlerle paylaşıyor.

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Üniversitemiz Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş ile dış ticarete, Expo 2020’ye ve İzmir’e ilişkin röporta-jımız da bu sayımızda sizleri bekliyor. Ekrem Demirtaş’ın üniversitemiz ile ilgili değer-lendirmelerinin de ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Ülkemiz ekonomisinde önemli bir yeri bulunan Şişecam da bu sayıda sizlerle buluşuyor. Şişecam Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman dergimize verdiği mülakatında Şişecam ve sektör ile ilgili önemli değer-lendirmelerde bulunuyor. Dış ticareti kolaylaştırma ve geliştirme misyonunu üstlenmiş olan kredi sigortası sektörünün lider iki ismi Coface ve Euler Hermes de dergimizin konukları arasında. Coface Ticari Grup Genel Müdür Yardımcısı Belgin Tavil kuruma, kurumun projelerine ve öğrencilere sağlamış oldukları eğitim imkânlarına ilişkin sorularımızı yanıt-larken; Euler Hermes Türkiye Genel Müdürü Özlem Özüner kurumun hizmetlerine, pazar büyüklüğüne ve gelecek projelerine değindiği yazısını bizlerle paylaşıyor.

Bütün bunların yanı sıra Dr. Çiğdem Akın’ın akademik kariyer yolculuğuna ilişkin röpor-tajın, yurt dışında yüksek lisans çalışması yapmayı düşünen arkadaşlarımız için yol gösterici olacağına inanıyoruz. Bir önceki sayımızla başladığımız üniversite ve program tanıtımlarına da Johns Hopkins Üniversitesi SAIS ile devam ediyoruz. “Meslek tanıtımı” bölümünde ise bağımsız denetim sektörünün lider isimlerinden Grant Thornton Grup Baş-kanı Aykut Halit, sektöre ve sektördeki kariyer olanaklarına yönelik sorularımızı yanıtladı. Bu sayının hazırlanmasında emeği olan herkese, başta Gözde Özer olmak üzere; Öz-lem Coşkun, Kerim Kıvırcık, Dr. Çiğdem Akın, Caner Özdurak ve Prof. Dr. Cengiz Erol’a teşekkürlerimi iletmek isterim. Bir sonraki sayımızda Halit Soydan’ın editörlüğünde banka-cılık sektörünün masaya yatırılacağını da şimdiden sizlerle paylaşmak isterim.

Yeniden görüşmek dileğiyle.

Yener COŞKUN

Caner Özdurak Çizimleri

Sergi

Öğrenci Tanıtımları

İzmir Ticaret Odası - Halime Bayer

TürkiyeRaporu - Melek Geçer

500 Milyar Dolar İhracat - Gözde Özer

Arap Baharı - Doğan Bademkıran

John Hopkins Üniversitesi SAIS

Grant Thornton

Çiğdem Akın

Emin Akçaoğlu

Ekrem Demirtaş

Hermes

Coface

Şişecam

31

30

28

26

24

22

20

18

16

14

10

8

6

4

Page 4: Sfinance magazine

4

Prof. Dr. Ahmet KırmanYönetim Kurulu Başkan

Vekili veGenel Müdür

ŞİŞECAM

GenelŞişecam kurulduğu dönemden bugüne kadar yürüttüğü faaliyetler ve atılımlarla, ülkemizi dünyada önde gelen cam üreticisi ülkeler arasına sokmuş ve her geçen yıl faaliyet alanlarında performansını ve rekabet gücünü pekiştirmiştir. Bugün, başta ana coğrafyamız ve pazarımız Türkiye olmak üzere Bulgaris-tan, Gürcistan, Rusya, Mısır, Ukrayna, Bosna Hersek, İtalya ve Romanya’da kurulu tesislerin üçte biri yurtdışında bulunmaktadır.2012 yılında 77. yaşını süren ve bugün dün-yanın sayılı cam üreticileri arasında yer alan Şişecam, ana faaliyet alanlarında Avrupa’da ilk 5, dünyada ilk 10 içerisinde yer almaktadır77 yıllık geçmişe sahip olan Şişecam gelişim sürecinde beş önemli tarihsel dönüşüm evre-sinden geçmiştir. Bu Evreler;1935–1960 kuruluş ve gelişme1960–1990 teknoloji hâkimiyeti ve dışa açıl-ma1990–2000 büyük yatırımlar ve yeniden ya-pılanma2000-2010 bölgesel liderlik2010’lar... küresel vizyon….

1990-2000 döneminde büyük yatırımlar ger-çekleştirilerek fabrika ölçekleri uluslararası bo-yutlara taşınmıştır. Bu dönemin ortasında yü-rürlüğe giren Gümrük Birliği Kararı’ndan çok daha önce rekabet ve liberalleşme ortamına hazırlanmaya başlanmasının, dış piyasalara entegre olma yönünde atılan adımların avan-tajlarına sahip olunmuştur. 1995’lere gelindi-ğinde en ileri teknolojiler bünyesine katılmış, kapasite artışları ile uluslararası ölçeklere ula-şılmış, stratejik işbirliklerine ve ortak girişimlere yönelinmiş, rekabet yeteneğini yitiren eski te-sisler kapatılmış, maliyet düşürme ve verimlilik artışına yönelik yürütülen kapsamlı projeler ile rekabet ortamına hazır bir konuma gelinmiştir. Küreselleşme sürecine hazırlıkta, yeniden ya-pılanma yolunda atılan adımlar, Gümrük Birli-ği Kararı ile eşzamanlı olarak gerçekleşmeye başlamıştır.

Böylece kuruluş-gelişme, ölçek büyütme ve ihtisaslaşma dönemi geride bırakılarak dışa açılma, yerel üretim yaparak daha geniş coğ-rafyalara yönelme aşamasına geçilmiştir. İlk yurtdışı üretim bu dönemin sonlarında gerçek-leşmiştir.

2000’li yıllara ulaşıldığında gerçek anlamda bir ‘dünya şirketi’ olmanın bütün olanaklarına sahip olan Şişecam ile ülkemiz cam sanayii bölgesel liderliğe yönelik bir büyüme ve geliş-me yaşamaya başlamıştır.

Artık sınırların olmadığı bir dünyada, marka olma yolunda ilerlerken doğaldır ki en önem-li koşullardan birisi rekabetçi olmaktır. Tüm ürün gruplarımız/markalarımızda rekabetçi olabilmeyi sadece maliyet rekabeti ile değil; üretim, sürekli teknolojik gelişim, yeni ürün ge-liştirme, kalite ve hizmet üstünlüğü, makine ve ekipmanlarında yapılan geliştirmeler yoluyla sağlamakta iken fiilen yurtdışında üretime yönelerek, “faaliyet alanında çevre ülkeleri kapsayan yaşamsal coğrafyasının lider üre-ticisi olma”, bazı ürün gruplarında ‘dünya oyuncuları’ arasında yerini pekiştirme, dünya

cam sektöründeki ‘konumunu yükseltme’ çabalarını yoğun-laştırmıştır.

Özellikle Türkiye, O.Doğu, Balkanlar, D.Avrupa’yı kapsa-yan ”yaşamsal coğrafyamız” bizim liderliğine soyunduğu-muz bir alan olarak görülmüş ve bu yönde uygulamaya ge-çilmiştir. Bu süreç bugün Tür-kiye dahil, 9 ülkede üretim, 150 ülkeye ihracat ile güç-lenerek devam etmekte olup, bu ideali bugün bütün boyut-larıyla “Küresel Bir Oyuncu” olma vizyonuna dönüştürdük.Tüm bunları gerçekleştirirken, 77 yıl önce Atatürk’ün kur-muş olduğu köklü bir Türk şir-keti olduğumuzun bilinciyle,

Türk kültürüne ve geleneklerine olan saygımı-zı, ürettiklerimizle her zaman en üst seviyede tutmaktayız, tutmaya devam edeceğiz.

Küresel OyuncuKüresel bir oyuncu olmak, sadece bir finans meselesi olmayıp tedarikinden satış sonrası hizmetlere kadar bütün bir sanayicilik etkinli-ğini, küresel ölçekte düşünmek anlamına geli-yor. Daha dar bir tanım içerisinde söylersek, bütün dünyayı pazarınız olarak görebiliyor ve bunun gereklerini yapabiliyorsanız, o zaman küresel bir oyuncu olmuşsunuz demektir. Bu çok dilli, çok kültürlü bir organizasyon olmak anlamına geliyor. Yani “küresel bir oyunu” icra edecek, gerçekleştirecek şirketin oyuncu-ları, yani insan kaynağı böyle bir ideale göre biçimlenmiş olmalıdır. Sadece insan kaynağı da değil, enformasyon yani bilgi kanallarının da yerel değil, küresel nitelikte olması temel bir gerekliliktir. Ve şirket değerlerinin küresel çı-karları yakalayıp, paraya çevirecek yetkinlikte olması kaçınılmazdır. Bütün bunlar, aslında büyük bir değişim olmadan şirketlerin küresel-leşemeyeceğinin, küresel bir oyuncu olama-yacağının kanıtıdır. Küresel bir şirket aslında “sürekli değişen” şirkettir.

Böyle bir alana oynayan Topluluğumuzun gündemi tekdüze değildir; dolayısıyla yöne-timimiz de sürekli farklılaşan iş ortamını hiç yorulmadan izlemek, eskiye ve yerel olana kıyasla çok hızlı tepki vermek ve esnemek, hızla gereğini yapabilmek gibi sorumlulukları üstlenmektedir.

Kendi konusunda yakın coğrafyasının lider cam üreticisi olan Şişecam’ın, bu emsalsiz konumu bize dar geldiğinden çıtayı küresel düzeye çıkarıyoruz. İzlediğimiz ana ilke, eko-nomik bir değer yaratmak şartıyla dünyanın her noktasında işimizi yapmaktır. Büyümek ve cam ligindeki yerimizi yukarılara taşımanın iki yolu var. Konsolide etmek ve camın yeni kul-lanım alanlarına eğilmek. Biz her ikisine de oynuyoruz.

Page 5: Sfinance magazine

5

Küresel kriz pazarları örselerken camcıları da sarstı. Bu bizim için ciddi bir konsolidas-yon, şirket satın alma fırsatları oluşturdu. Biz bir yandan kriz koşullarında operasyonel mü-kemmelliği sağlamak için verimlilik ve maliyet optimizasyonunda detaylı planlar ve iyileştir-meler yaparken, bir yandan da bu satın alma fırsatlarını değerlendirip önceliklendiriyor ve projelendiriyoruz. Bunun son örneğini de Romanya’da satın aldığımız otocam tesisidir. Ancak bundan sonra çok daha büyük boyut-larda satın almalar da gelecektir.

İkinci yol ise şirketin üretim ve pazarlama ni-teliğini değiştirmektir. Daha yenilikçi olmak, düşünülmeyeni düşünmek ve üretmek, tek ke-limeyle yeni olanı paraya çevirmek konusun-da Şişecam ciddi bir dönüşüm içerisindedir. Bundan sonra Şişecam’ın etkinlik yelpazesi her geçen yıl daha inovatif ürünler ve hizmet-lerden oluşacaktır. Bunun yaratacağı büyüme etkisinin, geleneksel alandaki her tür yeşil alan yatırımından veya üretim tesislerini satın almaktan çok daha kuvvetli olacağına inanı-yoruz.

Rakamlarla ŞişecamŞişecam 76. faaliyet dönemi olan 2011 yılın-da 3 milyar $’lık ciro yaratırken, 3,8 milyon tonluk cam ve 1,9 milyon tonluk soda üretimi gerçekleştirmiştir. İstihdam hacmi 18 bin kişiyi aşmış, net kârı 444 milyon $ olmuştur. Büyük-lüğü 280 bin tona ulaşabilen 46 adet fırında yaklaşık 4,5 milyon tonluk bir üretim kapasite-sine sahip olunmuştur. 55 ayrı noktada faali-yet gösteren tesislerin sayısı 170’e yakındır. Kimyasallar alanında bazı krom bileşiklerin-de dünyanın lider üreticisi konumundayız. Cam Ev Eşyasında dünya üçüncüsüyüz. Cam Ambalaj’da beş, düzcamda altı, önemli bir kimyasal ürün olan kromik asitte dört, bazik krom sülfatta bir ve soda sanayiinde onuncu sıraya sahibiz. Toplam cam olarak bakıldığın-da dünyanın ilk onu içerisindeyiz.

Topluğumuz 2011 yılında 830 Milyon TL tu-

tarında yatırım harcaması gerçekleştirmiştir. 2012 yılında, küresel ekonomideki gelişmeler izlenmek koşuluyla gerçekleştirilmek üzere, 2,5 milyar TL’nı aşan bir yatırım programımız bulunmaktadır. Bu yatırımlardan Türkiye ve Türkiye dışındaki bazıları halen yürüyen proje-lerdir. Türkiye, Rusya ve Bulgaristan’da temel düzcam kapasitelerinin artırılması, otomotiv camı ve diğer düzcam türevlerinde kapasite artışı yatırımları, cam ambalajda Topkapı fab-rikamızın Eskişehir’e taşınması, cam ev eşyası ve kimyasallar planlarındaki projeler devam etmektedir.

Dünya ekonomisinde hızlı gelişme ekseninde yer alan ülkeler izlenerek, bu ülkelerde yatırım projeleri hızla değerlendirmeye alınmaktadır.

2011 yılında Türkiye’den yapılan ihracat 881 milyon USD olmuştur. Diğer ülkelerdeki üretim-lerimiz de dikkate alındığında toplam ulusla-rarası satışlar 1,5 milyar USD düzeyindedir.

Satışlarımızın dağılımında Avrupa % 65-66 oranında paya sahiptir. Afrika ve Orta Doğu % 18-20, Asya –Okyanusya’nın payı % 10 ve Amerika’nın payı % 5’tir.

Türkiye dahil 9 ülkede fiilen üretim yapan Şi-şecam, satışlarının yarısını uluslararası arena-da gerçekleştirirken, 150 ülkeye yakın cam ve kimyasallar satan geniş müşteri ve ülke yelpazesine sahip bir şirkettir. Bu geniş yelpa-ze, dünyada hızla gerçekleşen politik ve eko-nomik değişimler karşısında dönemsel olarak bazı pazarlarda oluşan sıkıntıların, diğer pa-zarlarda dengelenmesine olanak sağlamak-tadır. Müşteri talepleri ve bölgesel gelişmeler dikkate alınarak pazar erişimi sürekli zengin-leştirilmektedir. Mevcut pazarlarımızda ise pazar payımızın artırılması amaçlanmaktadır.

GelecekÜretimde maliyet avantajları yatırım yeri seçi-

lirken göz önünde bulundurulan bir kriter olsa da, pazar odaklı bakış yaklaşımımızın özünü belirlemektedir.

Şişecam bugüne dek zor coğrafyalarda kü-çümsenmeyecek bir büyüme ve başarı tempo-su yakalamıştır. Bu tecrübe ile bundan böyle yeni ülkelerde genişleme olanakları izlenecek ve değerlendirilecektir. Cam ve kimyasallar alanındaki bilgi ve deneyimlerimizi dünyanın özellikle gelişme potansiyeli yüksek bölge ve ülkelerinde değerlendirerek şirketimizin kârlı ve hızlı şekilde büyümesini hedefliyoruz.

Bu ülkelerde gelişme hızına paralel olarak alt yapı yatırımlarına duyulan gereksinimin yanı sıra, bireylerin satın alma gücünün artmasına bağlı olarak bireysel tüketimde de artış gö-rülüyor. Her iki unsur da cam ve kimyasallar alanındaki potansiyelleri artırıyor. Şişecam olarak, yerel ortak desteğini de arkamıza ala-rak ve kendi imkânlarımızla mevcut tesislerin satın alınarak kalite, teknik donanım ve kapa-sitelerinin geliştirilmesi öncelikli olmak üzere, bu olmadığı takdirde pazar potansiyellerini çok iyi değerlendirerek sıfırdan tesis şeklinde yatırım önceliklendirmemizi yapıyoruz. İlgili ülkede yatırımcıya sağlanan yatırım teşvik ve destekleri, girdi maliyetleri gibi faktörleri de göz önünde bulunduruyoruz. Bu bağlamda, faaliyet alanlarımızda Asya, Latin Amerika ve Doğu Avrupa bölgeleri başta olmak üzere, fırsat gözüyle incelediğimiz tüm bölge ve ül-keleri değerlendirmeye alıyoruz.

Şişecam’ın ortaklıklara açık yapısı bu hedefi destekleyecek diğer bir unsur olacaktır. Yeni ülkelerde iş yapma hızını ve kolaylığını artı-racak yerel ortaklıkların yanı sıra, Şişecam ile birlikte olması her iki taraf için sinerji ya-ratacak önemli kuruluşlarla ortaklığın büyüme hamlemize ivme kazandıracağını düşünmek-teyiz.

Page 6: Sfinance magazine

6

COFACE TÜRKİYE

Belgin Tavil, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İn-şaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra,Bilkent Üniversite’sinde İşletme Yüksek Lisansınıtamamladı. Tavil, kariyerine HSBC Bank’ta Kurumsal Bankacılık departmanında başladı. 1997 – 2006 yılları arasında şube ve genel müdürlükte farklı görevlerde bulundu. Son olarak “Dış Ticaret Satış Başkanı” ve “Banka Dışı Finansal Kurumlar Sektör Başkanı” olarak çalıştı. 2006 yılında Belgin Tavil “Genel Mü-dür Yardımcısı” olarak Coface Türkiye’de işe başladı. Coface’daki sorumluluğunun yanın-da Kompass Türkiye Genel Müdürü olarak da çalıştı. Belgin Tavil halen Coface Türkiye’de müşteri ilişkileri, satış ve pazarlamadan so-rumlu “Ticari Grup Genel Müdür Yardımcısı” olarak çalışıyor.

Şirketiniz hakkında kısacabilgi vererek faaliyet alanla-rınızdan bahseder misiniz?Ticari alacak (kredi) sigortasının lider ku-ruluşu Coface, Türkiye’deki faaliyetlerine1997 yılında başlayarak, ülkemizdekifirmaların ’ticari alacakların sigortalanma-sı‘ kavramıyla tanışmasına öncülük etti.2006 yılında Coface Sigorta A.Ş.’ninkurulmasını takiben 2007 yılının Ocakayında, Başbakanlık Hazine MüsteşarlığıSigortacılık Genel Müdürlüğü’nden aldığıruhsat ile Türkiye’de ticari alacak sigortası

alanında doğrudan hizmet verebilen ilkşirket oldu. Böylece Coface, firmalarınrisk yönetiminde duydukları büyük ihtiyacıkarşılayabilme amacıyla 1946 yılındanbu yana, 66 ülkede sahip olduğu bilgibirikimini ülkemize de taşıdı. Ticari alacak sigortası poliçesi ile firmalarımız, yurtiçi ve ihracat satışlarında, hem vadeli ala-caklarını teminatlandırırken hem de ken-dilerine verilebilecek limitlerle tedarikçi-lerden vadeli ve açık hesap alım yapma olanağına sahip oluyorlar. Ticari alacak sigortası, firmaların vadeli satışlarından kaynaklanan alacaklarının ödenmeme riskine karşı korunduğu, alıcıların fatura vadesinde ödemelerini yapmamaları durumunda, Coface tarafından teminat kapsamında tazminatın ödendiği bir sis-tem. Böylece firmalar, vadeli çekle işlem yapmak yerine ticari alacak sigortası poliçelerini kullanarak güvenle satışlarını artırabiliyor, yeni pazarlara yönelebiliyor, risklerini öngörüp yönetebiliyorlar.

Alacak sigortası şirketlerihangi risklere karşı koruyor?Riski nasıl ölçüyorsunuz?Ticari Alacak Sigortası firmaların yurtiçive yurtdışına vadeli ve açık hesap yaptığısatışlarından doğan alacaklarını, öden-meme riskine karşı teminat altına alan birüründür. Coface olarak 66 ülkede bulu-

nan direkt ofislerimiz kanalıyla 176 ülke-de, firmaların ticari yükümlülüklerini yerinegetirme kapasitelerini değerlendirerek,riskleri izlemekteyiz. Uluslararası ticarette-ki 60 yılı aşkın tecrübemizle Türkiye’de ti-caret yapan şirketlere sunmuş olduğumuz“Ticari Alacak Sigortası” ürünüyle alıcıla-rın zamanında ödeme yapmaması riskini,yıllık poliçe kapsamında sigortalıyoruz.Ayrıca belirtmek gerekir ki, ticari alacaksigortası poliçeleri ihracatta politik riskleride kapsamaktadır.

Sizce kimler alacak sigortasıyaptırmalı?Ticaretinde süreklilik ve alacaklarını dahaetkin yönetmek isteyen her firma ticari alacak sigortası yaptırmalıdır. Gıdadan hazır giyime, tekstilden otomotiv yan sa-nayine birçok sektörde açık hesap ve va-deli ticaret gerçekleştiren, yeni pazarlarve müşterilere yönelmiş ve bu pazarlardaaktif rol oynamak isteyen şirketlerin ticarialacak sigortası yaptırması önemlidir. Alacakların garanti altına alınması, tica-retin sürekliliği ve rekabet ortamındaki avantaj için de olmazsa olmaz önemdebir unsurdur. Bugün her 5 şirketten birininiflas açıklaması bize göre alacak yöne-timinin şirket karlılıklarında çözüm olarakdeğerlendirilmesi gerekliliğinin altını çizi-yor.

Page 7: Sfinance magazine

7

Hangi branşlarda hizmet ve-riyorsunuz? Coface olarak ana iş kolumuz ticari alacak sigortası. Bunun yanı sıra Cofa-ce tahsilat ve @rating bilgi hizmetleri de sunuyor. Bu sayede firmalar, ülke riskle-ri ve ticaret yaptıkları firmaların ödeme alışkanlıklarına yönelik Coface değer-lendirmelerini içeren bilgilere erişebilme olanağı buluyorlar. Coface olarak biz de risk yönetimi adına uluslararası değeri kanıtlanmış olan bilgileri firmalara açmışoluyoruz.

Türkiye’deki pazar büyüklü-ğü hakkında biraz bilgi vere-bilir misiniz? Türkiye’de kurulduğu tarih olan 2007’denbugüne kadar düzenli büyüme kaydedenCoface Türkiye açısından son derecehareketli ve verimli geçen 2011’de top-lam prim tutarımız 25 milyon TL değerineulaştı. Ticari alacak sigortası hizmeti kap-samında 24 binden fazla Türk şirketininüzerinde yaklaşık 5.2 milyar Euro’luk riskiyönetiyoruz. 2011’de yüzde 51’lik pazarpayı elde ederek, sektörümüzün lider fir-ması olmaya devam ettik.2011, Coface Türkiye’nin Türkiye’dekiyaygınlık ve erişilebilirliğini artırma yö-nünde önemli organizsayonel adımların atıldığı bir yıl oldu. Başta KOBİ’ler olmaküzere yurt içi ve ihracat risklerini güvencealtına almak isteyen her sektörden işlet-menin, ticari alacak risklerini minimizeeden ve tahsilâtı garanti altına alan hiz-metlerimizden giderek daha çok yarar-lanmaya başlaması amacıyla Bursa ve İçAnadolu’da bölge temsilcilikleri kurduk.Bu temsilcilikler sadece müşterilerimizehizmet vermek için değil, aynı zamandaticari alacak sigortasının işletmelere sağ-layacağı katkılarla ilgili olarak sektörleribilgilendirmek ve iş ortaklarımızı da des-teklemek amacıyla da konumlandırıldı.Ayrıca Coface olarak, küresel ekonomikkrizin etkilerinin başladığı 2008’denbu yana Türkiye’de yaklaşık 62 milyonTL’lik nakit hasar ödemesi gerçekleştirdik.Bu destek, ticari işletmelerin gerek nakityönetimi gerekse verimlilikleri açısındanönemli bir kaynak yaratırken, bir anlamda satıcı–alıcı ilişkilerinin ‘Coface Yaklaşımı’ile daha az zarar görmesine aracılıketti. Böylece işletmelerin ticari alacaksigortasına ve Coface’a olan güveniniartırmış olduk. Şu anda gelişmiş ülkeler-de %10 ila %14 olan sigortalanmış ticari alacakların toplam ticarete oranı ülke-mizde yaklaşık %2. Bizler önümüzdeki 10 yıl içerisinde penetrasyon oranının Türkiye’de de %10’a yaklaşmasını bek-

liyoruz. Ayrıca birkaç yıl içerisinde artık vadeli çek diye bir kavramın hatırlanma-yacağı ve işletmelerin güvenli ticaret için ticari alacak sigortasını daha yaygın kul-lanmaya başlayacaklarını düşünüyoruz.

Öğrencilere staj imkanı su-nuyor musunuz? Ve staj sü-reniz nedir? Evet, söz konusu gençler olduğunda du-yarlı davranmaya özen gösteriyoruz. İki ayrı dönemde stajyer başvurularını de-ğerlendiriyoruz.Kış döneminde, Eylül ayından Haziran ayına kadar staj yapmayı talep eden-ler genelde halen öğrenci olanlar; ders programlarına göre bizdeki çalışma süre-lerini belirleyebiliyorlar.Yaz döneminde ise Haziran ve Eylül ay-ları arasında üniversitelerinin zorunlu staj istekleri yerine getirmek isteyen ya da mezuniyet sonrası ne iş yapmak istediğinibelirlemeye çalışan öğrenciler staj başvu-rusunda bulunuyor.Stajyer programında, hizmet ettiğimiz ortak amaçlarımızın olduğunu düşün-düğümüz YASED, Toplum Gönüllüleri Vakfı(TOG) ve üniversitelerimizle iş birlik-leri yapıyor ve ilgili projelerine destek ve-riyoruz. Süreler ise stajyerin durumuna ve profiline göre 1 ayla 1 yıl arası dönemi kapsayabiliyor.

Staja alım şartlarınız neler? Adaylarda ne gibi özellikler arıyorsunuz? Bu konuda öğrencilerin gelişimine destekolmak ve başarılı öğrenciler arasındangeleceğe yönelik potansiyeli belirlemekiçin insan kaynakları bölümümüzün görüşve değerlendirmelerine önem veriyoruz.Yapılan görüşmeler sonucunda öğrenmeisteği ve motivasyonu yüksek, sektöre ilgiduyan, öz güveni yüksek ve ekibimizin gerçek bir parçası olmayı arzu eden öğrencilerle birlikte olmayı hedefliyoruz. Bunun yanı sıra mevcut ekibimizin üyeleride gençlerin bakış açılarını profesyonel hayatla birleştirip onların getirdikleri yeni-liklerden ve enerjiden faydalanma olana-ğı buluyorlar. Bu nedenle, soru sormaktançekinmeyen, yenilikçi ve yaratıcı öğrenci-ler Coface bünyesinde daha kolay yer bulabiliyor.

Stajyerlerinize sunduğunuz olanaklardan söz eder misi-niz? Coface Türkiye olarak kış döneminde stajyapan öğrencilere, kanunun gerektirdiğitüm olanakların yanı sıra ülkemizde hızlagelişen bir sektörün de kapılarını da açı-yoruz. Coface’da staj yapan öğrenciler

henüz “yeni” olarak tanımlanan ve pa-zarda talep yaratarak büyüyen bir dal-da eğitim almış ve yepyeni kariyer şansı kazanmış oluyorlar. Ayrıca stajyerlerimizesosyal gelişim olanağı da sağlayabiliyo-ruz. Coface personeli olarak bu yıl kasımayının son haftasında beşinci oyunumuzusahneleyeceğiz. Şirketi içi eğitimi olarakbaşlayan tiyatro aktivitemizde stajyerleri-mize de yer alma şansı veriyoruz. Böyle-ce öğrencilerimiz kişisel gelişimlerine dekatkı sağlayacak bir “takım eğitimi” şansıda yakalıyorlar.

Stajyerlerinize mezun olduk-tan sonra kariyer fırsatı su-nuyor musunuz? Coface’da stajını tamamlayan öğrenciler,stajları sırasında şirket kültürü ve kimliğineuygun bulunmuşlarsa mezun olduktan sonra kariyerlerine Coface ailesinde bi-zimle devam edebiliyorlar; bizim için stajzaten bu adımın ayrılmaz bir parçası. Böylece, hem stajyerimiz hem biz dahaverimli bir iş ilişkisine girebiliyoruz.

Coface hakkındaTicari alacak (kredi) sigortası alanındadünya çapında lider olan Coface Grubu,firmalara hem iç pazar hem de ihracatmüşterilerinden doğan alacaklarının ödenmeme (temerrüt) riskine karşı küreselçözümler sunmaktadır.Grup 2011 yılında 1.6 milyar euro kon-solide ciro yayınlamıştır ve 66 ülkede 4.600 çalışanı ile dünya genelinde yerel hizmet sağlamaktadır. Coface 157 ülke-de, 350 risk değerlendirme uzmanı ile şirketlerin ödeme alışkanlıklarını izleyerek üç aylık dönemlerde ülke riskleri değer-lendirmeleri yayınlamaktadır. Coface, Aralık 2011 sonu itibariyle sermaye ye-terlilik rasyosu %10.2 olan Natixis’in bir iştirakidir. Coface Türkiye 1997 yılında ül-kemizde faaliyetlerine başlayarak, 2007 yılında Türkiye’nin ticari alacak sigortası alanında faaliyet gösteren ilk şirketi olan Coface Sigorta A.Ş.’yi kurmuştur.Coface Türkiye, yurt içi ve yurt dışı tica-ret ilişkilerini kolaylaştırma ve geliştirme misyonu doğrultusunda, Türkiye’deki tüm şirketlerin faydalanabileceği geniş bir hiz-met yelpazesi ile çalışmaktadır.Türkiye’yi yurt içi ticari alacak sigortası kavramıyla tanıştıran Coface Türkiye, ulus-lararası şirketlerden küçük ve orta boy iş-letmelere kadar geniş bir müşteri kitlesine hizmet vermektedir. Böylece Coface, yurt İçi ve ihracat ticari alacak sigortasının yanı sıra, ticari risk değerlendirmesi ve alacak yönetimi konularında da sunduğu hizmetlerle kendini rakiplerinden farklı kıl-maktadır.

Page 8: Sfinance magazine

8

EULER HERMES TÜRKİYE

Haziran 2011’de kredi sigortasında Dünya lideri Euler Hermes’in Türkiye ofisinin genel müdürlüğü görevini üstlenen Özlem Özüner, HSBC bankasında Bireysel, Ticari ve Kurum-sal bölümleri içerisinde müşteri yönetiminin tüm yönleriyle çeşitli pozisyonlarda görev aldı. En son görevi, HSBC Türkiye Kurumsal Bankacılık İş Kolu Grup Başkanlığı oldu. Özü-ner, HSBC’den önceki dönemde ise İktisat Bankası’nda Bölge Müdürü ve Demirbank’ta Kıdemli Müdür olarak çalıştı. Son 10 yılı HSBC Londra ve İstanbul’da olmak üzere 20 yıllık başarılı bankacılık deneyimiyle Eu-ler Hermes’e katılan Özlem Özüner, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişki-ler Bölümü mezunudur.

Bir Allianz şirketi olan Euler Hermes dünya alacak sigortası pazarında %34.9’luk payı ile lider konumdadır. 2011 yılsonu itibariyle dünyada çapında 702 milyar Euro tutarın-daki ticari alacağa teminat sağlayan şirket; kefalet sigortası alanında da dünyanın lider kurumları arasında yer alıyor. Euler Hermes’in aynı yıl gerçekleşen konsolide cirosu 2,275 milyar Euro.

50‘den fazla ülkede 6 bini aşkın çalışanıyla faaliyet gösteren ve 1893 yılında kurulan Eu-ler Hermes, Türkiye pazarına 2005 yılında Koç Allianz Sigorta işbirliğiyle girdi ve Türki-ye’deki risk yönetimi ofisini 2007 yılında açtı.

2010 yılında sigorta lisansı alarak Türkiye’de sigorta şirketi olarak faaliyet göstermeye baş-layan şirketin Türk firmalarıyla ilgili risk analizi çalışmaları ise onlarca yıl öncesine dayanı-yor.

Euler Hermes’in sigorta ve risk uzmanları B2B alacakların analiz sonuçlarını sunmak üzere işletmeler ile yakın temas içerisinde çalışıyor ve sürekli hesap takibi geçekleştirerek olası alacak riskleri konusunda, bunlar zarara dö-nüşmeden önce müşterilerini uyarıyor.Euler Hermes, günde ortalama 20.000 kredi limiti talebi değerlendiriyor ve günlük kredi ta-leplerinin yüzde 81’ini 48 saatten az sürede yanıtlayabiliyor. 100 yılı aşkın bir süredir edin-diği tecrübe ile dünya çapında 40 milyon şir-ketin finansal bilgilerinin yer aldığı güçlü veri tabanına sahip olan Euler Hermes, müşterileri-nin kredi limit takip ve taleplerini online sitemi EOLIS aracılığı ile karşılıyor. Müşterilerin; 40 milyon şirketle ilgili güncel değerlendirmelere ulaşabildiği, kredi limit durumlarını takip ede-bildiği, poliçe raporlarını kontrol edebildiği ve yeni limit taleplerinde bulunabildiği EOLIS online hizmet portalına dair memnuniyetleri yüzde 93.5 seviyelerine ulaşıyor.

Sağladığı teminatlarla, şirketlerin iç ve dış pi-yasalarda açık hesap satışlarını artırırken bir yandan da önemli ölçüde risklerini azaltan Euler Hermes, alacakları teminat altına alma-nın yanında risk yönetimi ve tahsilat hizmet-leri de sunuyor. Müşterilerin iflası ve ödeme

aczine düşmesi gibi sebeplerle borçlarını za-manında ödeyememeleri durumuna karşı gü-vence sağlayan Euler Hermes, öncelikle veri tabanını kullanarak alıcıların kredibilitesini/finansal performansını inceleyip riskin doğma-dan önlenmesini amaçlıyor ve müşterilerine profesyonel risk yönetimi konusunda destek veriyor. Dünya çapında her yıl 130 ülkede 200 bine yakın alacak tahsilatı yapıyor ve bu nedenle alacak tahsilatı konusunda önemli bir deneyime sahip.

Euler Hermes, müşterilerine; girecekleri pa-zarlar, birlikte çalışmayı planladıkları şirket-ler ve finansal görünümleri hakkında makro araştırmalar, öngörüler ve analizler sunarak verdiği hizmetle rakipleri arasından sıyrılıyor. Bu bilgilere önceden sahip olan firmalar, riski bertaraf etmenin de ötesinde gelirlerini artı-rabilecek önemli stratejik kararlar verebilme şansına sahip oluyor.

Türkiye’de 20,00’e yakın alıcı teminati veren Euler Hermes’in müşteri portföyü küçük işlet-melerden büyük ve uluslararası şirketlere ka-dar çok çeşitli kuruluşları içeriyor. Şirket, her ölçekteki müşterisi için farklı programlar sunu-yor. World Agency Programı ile Uluslararası firmalara daha düşük maliyet ve daha hızlı kredi tahsisi sağlayan firma, orta ve büyük öl-çekli firmalara yurtiçi ve/veya yurtdışı riskleri teminat altına alan, firmanın ihtiyaçları doğ-rultusunda hazırlanan poliçeler, küçük ölçekli firmalara ise basit ve yönetimi kolay poliçeler sunuyor.

Şu anda 32 çalışana sahip İstanbul merkez-li şirket, çalışan sayısını 2013 yılında 43’e, 2014 yılında ise 55’e çıkarmayı hedefliyor. Euler Hermes, İK politikası olarak uluslararası değişim programlarına çok önem veriyor. Şir-ket içi yatay ve dikey geçişlerde esnek davra-nan ve sıklıkla yetenek transferi yapan şirketin

Özlem Özüner

Page 9: Sfinance magazine

9

Türkiye’den yurtdışına yapılan ilk transferi Re-gional Talent Management programıyla Tür-kiye Hermes’de Risk Direktörü iken 2011 yılı Ağustos ayında Global Risk ekibine transfer edilen Akgün Doğan oldu.

Euler Hermes Türkiye’nin çalışan profili de çok genç. Şirket genelinde çalışanların %80’den fazlası 30 yaş altında ve %50’si yüksek lisans mezunu. Euler Hermes Türkiye önümüzdeki dönemlerde de işe alımlarda yeni mezunlara ağırlık vermeyi planlıyor.

Bir Allianz şirketi olan ve Euronext Paris borsası-na kote olan Euler Hermes’in Standard&Poor’s tarafından verilmiş AA- kredi notu bulunuyor.

Türkiye PazarıGeçmişi 19.yy’a dayanan ve özellikle Batı Avrupa’da Birinci ve İkinci Dünya Savaşların-dan sonra yaygın olarak kullanılmaya başla-nan alacak sigortalarının Avrupa ülkelerinde GSYH içinde çok ciddi bir payı var. Ne yazık ki ülkemizde aynı durum söz konusu değil. Eylül 2012 itibariyle Türkiye’deki kre-di sigortası pazar hacmi 56 milyon TL . Bu rakam çok daha düşük milli gelire sahip Bel-çika (yaklaşık 150 milyon Euro ), ve Polonya ( 96 milyon Euro ) gibi ülkelerde bizden çok daha yüksek durumda. Ancak, ülkemizde bir önceki yılın aynı dönemine göre bu sigortala-rın kullanım oranında yüzde 90’a yakın ciddi bir artış görülüyor.

Alacak sigortası, adeta şirketlerin hayat si-gortası konumunda. Alacakların şirket bilan-çolarının ortalama yüzde 40’ını oluşturduğu düşünüldüğünde, bu sigortaların da sabit kıymetler için yapılan sigortalar kadar yaygın kullanılması bekleniyor.

Alacak sigortası yaptırmış olan Türk şirketleri-nin ciro artışında yaklaşık yüzde 15’lik bir etki olduğu gözleniyor. Bu artış bazı şirketlerde yüzde 100’ün de üzerine çıkabiliyor. Üstelik, bu tip sigortalar şirketlere masraflarının çok üzerinde bir getiri sağlıyor.

Ürünün tüm bu getirilerinin önemi kavrandıkça ve şeffaflık ve firmaların bilançolarına ulaşıla-bilme anlamında Avrupa Birliği normlarında yol kat edildikçe, ülkemizde de bu tip sigor-taların kullanımının yaygınlaşması ve pazar hacminin GSYH’ya oranının gelişmekte olan Avrupa ülkelerinin ortalamasına yakınlaşması bekleniyor. Bu süreçte, alacak sigortası ala-nında dünya lideri olan Euler Hermes, 100 yılı aşkın tecrübesinin getirdiği vizyonla Türki-ye pazarında önümüzdeki 3 yıl içerisinde 25 milyon Euro düzeyinde prim üretimine ulaşma potansiyeli öngörüyor ve bu doğrultuda çalış-malarını genişletiyor.

Türkiye’deki alacak sigortası pazarının bü-yüyeceğine inanan Euler Hermes, Türkiye’yi; Çin, Brezilya, BAE ve ABD’nin California böl-gesinin dahil olduğu en stratejik 5 pazardan

biri olarak değerlendiriyor. Şirketin planları kapsamında dağıtım kanallarını kuvvetlendir-mek yanısıra Marmara ve Ege bölgelerinde bağlı acente yapılanmasını tamamlamak bu-lunuyor.

Alacak sigortalarının kullanımı özellikle eko-nomik belirsizliklerin artığı ve yeni pazarlara ticaret veya yatırım amaçlı olarak girileceği dönemlerde artıyor. Böylece, sonraki dö-nemlerde sigorta yaptıran şirketler; ekonomik olumsuzluklar, sistematik riskler ve ödeme ya-pacak tarafın acze düşmesi veya iflası gibi durumlardan doğacak risklerden korunmuş oluyor.

Mevcut pazarlarda kendi ticari işbirliklerini büyütmek ve ciro artırmak isteyen şirketler de alacak sigortasına yöneliyor. Euler Hermes, Türk firmalarının risklerini paylaşmayı ve ge-rek iç piyasa, gerekse dış piyasalarda ticari ilişkilerin gelişimine katkı sağlayarak Türk ti-caretinde önemli bir rol oynamayı hedefliyor. Özellikle, Türkiye’nin Kuzey Afrika ve Orta Doğu gibi ticari ve politik riski yüksek ülkeleri hedef pazar olarak belirlediği bir dönemde alacak sigortalarının kullanımı önemli avan-tajları da beraberinde getiriyor.

Alacak sigortalarına en çok ilgi gösteren sek-törler arasında şu anda tekstil, metal ve demir çelik, ilaç ve kimya sektörleri yer alıyor.

Foto

ğraf

: Sem

ih P

ek

Page 10: Sfinance magazine

10

RÖPORTAJ

1946 Muğla doğumludur. Lise öğreni-mini İstanbul Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamlamasının ardından İzmir İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi, Ticaret ve Sanayi İşletmeciliği Bölümü’nden mezun oldu. 1970–1974 yılları arasında İzmir’de profesyonel yönetici olarak çalıştı. 1974 yılından itibaren kendi firmasını kurarak inşaat sektöründe malzeme toptan sa-tıcılığı, iş merkezleri ve konut siteleri ya-pımı, gıda maddeleri ihracat ve ithalat işleri yapmaya başladı. Yenişehir İnşa-atçılar Çarşısı, Modeko, Batı İş Merkezi Güney Çarşısı, İZDEP gibi iş merkezleri, İTOKENT ve Sıraselviler konut sitelerinin inşaatları ile İTOB Organize Sanayi Böl-gesi inşaatlarını yaptı. 1981 yılından bu yana İzmir Ticaret Odası Meclis Üyeliği yapmaktadır. 1992 yılında İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı’na se-çilmiş olup, 20 yıldır aralıksız olarak bu

görevi sürdürmektedir. Görev süresi için-de, İzmir ile dış dünya arasında en yakın ülkelerden başlayarak, yakın ilişki kurmuş, iş fırsatları yaratmış, İzmir turizmine önemli katkılar yapmıştır. Güzel İzmir’in bir “MAR-KA KENT VE DÜNYA KENTİ” olması için, ticaretten spora ve tanıtıma kadar olduk-ça geniş bir yelpazede çalışmalar yürüt-müştür. 1988 yılında Meslek Odalarında ilk “Vakıf” kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Halen İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağ-lık Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Bu vakıf ile de ülkemizde ilk ihtisas üniversite-si ve kentimizin ilk vakıf üniversitesi olan İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ’ni 2001 yılında kurmuştur. 6500’ü aşkın öğrencisi olan, İngilizce eğitim veren ve “Hayattaki en büyük eserim” dediği bu üniversitenin Mütevelli Heyeti başkanıdır. 2500 dö-nüm büyüklüğünde 387 sanayi parselinin yer aldığı İzmir Organize Ticaret ve İma-lat Bölgesi’nin (İTOB) kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Ege Serbest Bölgesi Kurucu ve İşleticisi Anonim Şirketi (ESBAŞ) ile İzmir Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi, EXPO 2020 Yönlendirme Kurulu Üyesidir. İlk Türk Özel Sektör rakısı olan EFE rakısını üreten EFE İçecek ve Enerji A.Ş.’nin kuruluşunu gerçekleştirmiş ve ha-len bu şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca Türkiye’nin ilk bölge-sel havayolu şirketi olan İZMİR HAVAYOL-LARI, İDOL şarap üretimi ve organik tarım konusunda güçlü şirketlerin kuruculuğunu yaparak İzmir ve ülke ekonomisine önem-li markalar kazandırmıştır. Yönetim Kurulu Başkanı olarak İşbirliği Enerji A.Ş. ile ener-ji sektöründe de faaliyet göstermektedir.

Ekrem Demirtaş

EKREM DEMİRTAŞ

Bugünlerde Expo 2020 İzmir’in gündemini oluştu-ruyor diyebiliriz. Peki, Expo 2020’nin İzmir’e kazandırıl-ması yolunda İzmir Ticaret Odası’nın ne gibi çalışma-ları mevcut? Expo 2020’ye yakınız diyebilir miyiz? Eğer Expo 2020’yi alırsak İzmir’i neler bekliyor olacak?1992 yılında İzmir Ticaret Odası’nın pro-jesi Expo 2000’di. Türkiye’nin ve İzmir’in gündemine Expo’yu İzmir Ticaret Odası soktu aslında, o dönemlerin hükümetle-ri Expo’yu düzenleyen organizasyona üye olmadı ve İzmir’i aday göstermedi. 2006 yılında bir Selanik ziyareti sırasın-da o zamanın Ekonomi Bakanı Kürşat Tüzmen ile birlikte Selanik Ticaret Odası Başkanı’nı ziyarete gittik. O zamanda da (2008‘de) Selanik küçük Expo’ya adaydı (3 aylık expo)ve bakandan destek istedi, bakan da “tabi size oy veririz” dedi. Ben-de eğildim şöyle dedim: “Biz üye de-ğiliz, oy hakkımız yok.” Bunun üzerine Bakan “Gidince üyelik için çalışmalara başlayalım.” Dedi ve gerçekten de 3 ay sonra hükümetin kararıyla Türkiye Expo’yu düzenleyen organizasyona üye oldu. Üyelikle birlikte de cumhurbaşkanımız Ab-dullah Gül’ün büyük destekleri ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imza-larıyla Expo 2015’e adaylık başvurumuz yapıldı. Ticaret Odamızın bu projesi ara-dan 18 yıl geçtikten sonra uygulanabilir hale gelecekti ancak Milano’ya karşı 12 oyla kaybettik. Kayıptan sonra ise 2020 adaylığı söz konusu oldu ve şuanda eli-mizden gelen çalışmayı yapıyoruz. İzmir Expo 2020’yi alır ise İzmir’in üstüne sihir-li bir değnek değmiş gibi olacak. Belki şimdi siz gençler bunu bilmiyorsunuz ama bizim zamanımızda “Sementa” vardı ve bir değnekle her şey değişiyordu. Aynı onda olduğu gibi sihirli bir değnek değ-miş gibi altyapısı, kent yenilemesi, İzmir’in bir dünya kenti olabilmesi için ne gereki-yor ise her şey yapılmış olacak. Biz 2015 döneminde bu projelerin tutarının 25 mil-yar dolar olacağını düşünüyorduk ama şimdi 40 milyar dolara çıkan projeler var ve bu projeler gerçekleşmiş olacak. Sa-dece altyapı değil, eğitim sistemimiz de değişmiş olacak, İzmir’de bizim önerimiz Expo’yu aldığımız taktirde anaokulundan itibaren ağırlıklı İngilizce eğitim verilmesi, hatta ikinci dilde ağırlıklı eğitim verilme-

Page 11: Sfinance magazine

11

si. Bu sayede 2 dil bilen bir nesil yetiş-miş olacak ki bu Türkiye’yi uzun vadede önemli ölçüde kalkındıracak.

İzmir’in ticaret hacmi ülke-nin dış ticaretinde önemli bir yere sahiptir? İzmir’in ticaret hacminin artırılmasına yöne-lik İzmir Ticaret Odası’nın ne gibi çalışmaları vardır? Türkiye kendisini 2023’e hazırlıyor, 2023’le ilgili stratejik bir plan var ve bu resmi gazetede yayınlanan bir plan. Bu plana göre Türkiye’nin ihracatı 500 mil-yar dolar olacak. İzmir’in dış ticaretteki payı %20; bu da demek oluyor ki İzmir’in ihracatı 2023’de 100 milyar dolar ola-cak. Buradan geriye doğru dönmemiz gerekiyor. Peki, hangi sektörlerden ne kadar ihracatla 100 milyar doları yaka-layacağız? O sektörlerde neler yapmak gerekiyor, o hedef rakamlara ulaştırmak için neler yapmalıyız? İşte bunlar 2023’e kadar bizim yol haritamız. Şu anda dün-yada ekonomik sıkıntılar dolayısıyla çok büyük sorunlar var ve hala batı dünya-sı çok bilinmeyenli krizden çıkma denk-lemini çözebilmiş değil. G7 dediğimiz klasikleşmiş ülkelerin yapısı değişiyor. O nedenle Türkiye’nin dünyanın en büyük tüketim merkezi olan Çin’le olan ticaretini geliştirmesi gerekiyor. 5-6 trilyon dolarlık tüketim hacmine erişecek olan ve 1.5 mil-yar nüfusun yaşadığı Çin’in gelir düzeyi yükseldikçe tüketim düzeyi de artacak. Dolayısıyla dışarıdan bu tüketim malze-melerini alacak. Dünyayı okumak lazım. Biz de üniversitemizde dünya üniversitesi hedefi koyarken bu hedefler için koyuyo-ruz. Türkiye 2023’te Cumhuriyet’in 100. Yılında 500 milyar dolar ticaret haddine erişecekse İzmir Ekonomi Üniversitesi öğ-rencilerinin de bunda payı olacak. Bütün bunların yanı sıra dünyada artık mesafe-ler eskisi kadar önem taşımamaktadırlar. Dünyada en ucuz ulaşım yolu hala deniz yoludur. Konteynırı gemiye yükleyip bura-dan Rotterdam’a göndermekle Şangay’a göndermek arasında çok büyük maliyet farklılıkları olduğu söylenemez. O neden-le uzak pazar diye bir düşünce olamaz. Dünyanın her yerini pazar kabul etmeli-yiz. Çin çok büyük bir ülke ve Çin için uluslararası ticaret stratejisi geliştirmemiz gerekiyor. Çin’in sadece bir eyaletinin nüfusu Türkiye’nin nüfusuna eşittir. Ayrıca bizim her ülke için farklı bir strateji geliştir-memiz gereklidir. Çin’e satacağımız çok ürünümüz var. Bir örnek vereyim; zeytin-yağı. Bu gün maalesef Türkiye’nin zey-tinyağı değerlendirilemiyor ve ihracatta da yeterli bir potansiyel elde edilemiyor. Oysa zeytinyağını Çin pazarına sokabi-

lirsek Türkiye büyük bir gelir elde edebilir. Şarap pazarı zorda olduğu için ifade ediyorum; bugün Ege bağlarında ve Anadolu’nun her yerinde şaraplık üzüm-ler yetiştiriliyor. Şarap üretimi ve ihracatı artarsa bu bölgelerdeki büyük ihracat potansiyeli ortaya çıkar. Mobilya sektö-rü, otomotiv sektörü, demir çelik sektörü gelişme içerisinde ve dünyada önemli pazar payı elde edebileceğimiz sektörle-rimizden sadece bir kaçını temsil ediyor. Ara mal ithalatımız çok fazla, o nedenle ihracat arttıkça ithalatta da artış gözükü-yor. Ara malı üretmekle ilgili bir program yapılması ve teşvikler uygulanması ge-rekiyor ki ara malı da burada üretelim, ithalatla ihracat arasındaki dengeyi sağ-layalım.

Türkiye’nin 500 milyar dolar-lık ihracat hedefini ulaşılabi-lir görüyor musunuz? Bunun için daha çok çalışmamız mı gerekiyor?Elbette ulaşılabilir görüyorum. Çünkü Tür-kiye bugün Avrupa’nın ve Amerika’nın içinde bulunduğu ekonomik krizden etki-lenmeyip ihracatını bir yıl öncesine göre arttırabilen bir ülke. İhracatının %60’ını gerçekleştirdiği bölge olan Avrupa bir-liğindeki krize ve bu krizin Türkiye’nin Avrupa’ya olan %60’lık ihracat payını % 38’lere düşmesine rağmen, Türkiye hala 140-145 milyar dolar ihracat rakamla-rını tutturuyor ise ben bu rakamın yaka-lanmasında risk görmüyorum. Bu durum ileriye doğru çok büyük artış sağlayacak. Çünkü Türkiye son iki yıldır yeni pazar-lara yöneldi ve yeni pazarlar demek küçük ama potansiyeli olan pazarlar de-mektir. Katlanabilir, aritmetik olarak yeni pazarlarda ihracat artışları yakalayaca-ğız. Afrika üçüncü bin yılın potansiyel kıtası. Afrika’da 1 milyar insan yasıyor. Batı dünyası bugüne kadar Afrika’yı hep kullandı, doğal kaynaklarını çok ucuza, bedavaya elde etti. Ancak Afrika uyanı-yor ve Türkiye Afrika’ya istismar edilecek bir pazar olarak yaklaşmıyor; Afrika’ya yardımcı olmak, sorunlarına çözüm bul-mak ve onların ürünlerini değerlendirerek dengeli bir ticaret yapmak istiyor. Afrika bunu fark ediyor ve dolayısıyla Afrika’nın Türkiye’yle olan ilişkileri giderek gelişiyor. Şu anda THY Avrupa’nın 30 büyük baş-kentini Afrika’ya bağlıyor. Ulaşılabilen bir yer haline geldi Afrika. Size bir örnek ve-reyim; dün bana Gana büyükelçisi geldi. Bizim Gana’ya olan dış ticaret hacmimiz 500 milyon dolar. Gana’nın nerede oldu-ğunu biliyor musunuz? Afrika’da olduğu-nu biliyorsunuzdur belki ama yerini harita-da bulamazsınız. Eski Yugoslavya ülkesi

olan Sırbistan’la da 500 milyon dolarlık ticaretimiz var dolayısıyla Afrika’da bü-yük bir gelişme yakaladık. Yakın pazar-larımız çok önemli kuzey Afrika’nın Arap Baharı dolayısıyla ticari istikrarı bozul-masaydı ihracat rakamlarımız çok daha büyük bir yere varacaktı. Avrupa’nın krizi atlatmasıyla beraber 500 milyar dolar ulaşılamayacak bir rakam değildir.

Arap baharı Türkiye ticareti için bir avantajı olabilir mi? Afrika’daki ve Orta Doğu’da-ki yeniden yapılanma sü-recinde Türkiye kendine bir avantaj yaratabilir mi?Siyasi istikrarsızlığı avantaja çevirmek mümkün değildir ve bir başkasının istik-rarsızlığından fayda sağlamak da bize yakışmaz. Arap baharı dolayısı ile de-mokrasinin gelmesi sevindirici ancak uzun süren bir istikrarsızlık, o ülkenin eko-nomisini durdurur ve çökertir. Örnek ola-rak Mısır’ı verebiliriz. Şu anda Mısır bir devrim geçekleştirdi ancak Tahrir Mey-danı yine dolmaya başladı. Bu ülkede bizim yatırımcılarımız vardı. Özellikle kon-feksiyoncularımız ucuz iş gücü ve yatırım avantajları nedeniyle Mısır’da fabrikalar açmışlardı. Ancak Tahrir olayında toplan-malar başlayınca hepsi buraya geri dön-dü. Şimdi düzen yerine oturursa bu tür yatırımlar belki yeniden başlar. Orda is-tihdam başlar, üretim başlar... Ama Tahrir yine dolmaya başlayınca orada ekono-minin çarkları dönmeyecek. Dolayısıyla Türkiye ile Mısır’ın arasındaki ticareti nor-malleşemeyecek. Bu sebeple her yerde istikrar şarttır. Ülkemizde istikrar, dünyada istikrar... Atatürk’ün sözü “Yurtta barış, dünyada barış.”, bunun olması gerekir.

Uzun yıllardır İzmir Ticaret Odası Başkanlığı yamaktası-nız sizin başkanlığınız döne-minde odada neler değişti?Dünya değişti aslında. 1992 yılında oda başkanı olduktan sonra dünyada küreselleşme süreci başladı, trend değişti. Türkiye dışa dayalı büyüme modelinde ilerlemeye, ihracat rakamı katlanarak art-maya başladı. İhracatta 3 milyar dolar, 15 milyar dolar, hatta 30 milyar dolara varan yükselişler dikkat çekmeye başladı. Dünya ekonomisiyle daha bütünleşmiş bir Türkiye oluşmaya başladı ve biz bu süreç-te üyelerimize dışa açılma, kendilerini ye-nileme, ihracatını artırma, bilgisayar alt yapısını sağlama ve odanın da e oda ha-line gelmesini sağlamak adına çalışmalar yaptık. Eskiden biz ticaret odasında ga-zete çıkartırdık. Gazete ayda bir çıkardı

Page 12: Sfinance magazine

12

ve o gazete katlanır, postalanır, kurye aracılığıyla 1 haftada dağıtılırdı. O gaze-tenin şimdiki çağımızda hangi güncelliği olabilirdi ki? Bir ayda her şey değişiyor. İTO artık tamamen elektronik ortama geç-ti ve bütün üyeleri ile bir ‘tık’ mesafesine geldi. Dünyayı izledi, dünyayı üyelerine duyurmaya başladı, tüm fuarlara teşvik ederek katılımlarını sağladı... Bunu şuan-da yapan başka bir ticaret odası yok. Ben odaya girdiğimde üye sayımız yak-laşık 30000’di şimdi 75000.

Yeni dönemde mevcut baş-kanlığı devam ettirmeyi dü-şünüyor musunuz yoksa geri plana çekilmeyi düşünür mü-sünüz? Bu çok zor bir soru. Ben hiçbir zaman se-çimden önce başkanlığa aday olduğumu ifade etmedim. Çünkü kademeli bir seçim vardır bizde; önce meclis üyesi olunur, ondan sonra tüm meclis üyeleriyle bir araya gelinir ve ne yapılacağına karar verilir. Bu karar aday olmanız yönünde ise aday olursunuz.

Bu gelişim süreci nasıl oldu? “Ben aday olmalıyım” mı de-diniz yoksa arkadaşlarınızın desteğiyle mi karar verdiniz? Herkes başka türlü düşünebilir ama beni bir arkadaşım itti buraya. Ben normal ekonomik bağımsızlığımı elde etmek için üniversite yıllarımda öğrenci hareketleri, öğrenci cemiyetlerinde görev yaptım. Sonrasında hayatımı düzene sokmak için ekonomik özgürlüğe kavuşmam gereki-yordu. Bir gün bir arkadaşım yanıma gel-di ve ticaret odasında seçimlerin olduğu-nu söyledi. “Bizi temsil edenler; ne çek ne de senet yazıyor, sorunları da bilmiyorlar. Onun için biz girelim” dedi. 1981 yılında ilk seçimimizi kazandık.

İzmir Ekonomi Üniversitesi, Efe Rakı, İzmir Hava Yolları, İTOB, İdol Şarap gibi ses ge-tiren birçok kuruluşta Ekrem Demirtaş’ın imzasını görmek mümkün. Bu başarılı girişim-lerin ortaya çıkış sürecinden kısaca söz edebilir misiniz?Bütün her şey bir ihtiyacı görmek ve ona çözüm üretmek ile oldu. Açıkçası yaşa-mım boyunca gururla her zaman, her yerde söyleyeceğim en büyük projem İzmir Ekonomi Üniversitesi’dir. İEÜ kurul-duğunda İzmir’de bir vakıf üniversitesi yoktu. Yabancı dilde eğitim veren bir üniversitemiz yoktu ve İzmir’in genç be-yinleri ya yurt dışına, ya İstanbul’a ya da

Ankara’ya gidiyorlardı. İzmir’deki beyin göçüne çözüm olmak için İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni kurduk ve bu yıl 12. yılın-dayız. Tüm Türkiye’de ve dünyada kabul gören bir üniversite haline geldik. Her şey ihtiyaçtan doğuyor. İTO üyelerinin, sana-yicilerin, bulunduğu organize bölgelerde çok büyük parsellerde üretim yapmasının imkânı yok. O nedenle daha küçük par-sellerle organize edilen bir bölge kurduk ve bugün çok başarılı bir biçimde devam ediyor.

İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin vizyonu genel anlamda bir dünya üniversitesi olabil-mek. Bu ifadeyi biraz daha açabilir miyiz?Biz Türkiye de yapılan şeyleri yapmayı değil, Türkiye’de yenilik yaratmayı seçtik. Güzel sanatlar ve tasarım fakültesini ku-rarken bir ilke imza atıp Moda Tasarım bölümünü kurduk. Öğrencilerin sektörden gelen kişilerle birlikte eline makası alıp, kesmesini, dikmesini, çizim yapmasını sağlayacak bir sistem kurduk. Bunu da dünyada var olan sistemleri inceleye-rek yaptık. Ezbere dayalı sistemin yerini internet çağına teslim ettiğini gördük. Üniversitemizin sistemi böyle kuruldu. İngiltere’de uygulanan bir sistem getirdik ve girişimcileri desteklemek amacıyla Embryonix adında bir birim kurduk. Bu-gün Embryonix’te çalışan öğrencilerimiz var. Bu öğrencilerimiz şirketlerini kurdular, milyon dolarlık işlerin içine girdiler, patron oldular, 15 kişi çalıştırıyorlar. Üniversite-mizde potansiyel memur değil, girişimci yetiştirmek istedik ve siz öğrencilerimize bunu aktarmaya çalıştık.

Ekrem Demirtaş’ın kariyeri-ne bakıldığında profesyonel yönetilicilikten, İzmir Ticaret Odası yönetim kurulu baş-kanlığı başta olmak üzere İş-birliği Holding yönetim kuru-lu başkanlığı, İTOB organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyet başkanlığı gibi, tek tek saymanın hatrı sayılır bir zaman dilimine mal olacağı birçok başarılı başkanlık se-rüvenini görmek mümkün. Ekrem Demirtaş’ın başarısı-nın altında yatan püf nok-ta nedir? Ekrem Demirtaş’a göre başarılı bir kariyerin olmazsa olmazları nelerdir? Biz gençlere başarılı olma konusunda ne gibi tavsiye-lerde bulunur? Bireyler yalnız başlarına değil, toplumun kendilerini destekleyen diğer bireyleri sa-yesinde bir yerlere gelir. Dolayısı ile biz arkadaşlarımızın verdiği destekle bir yer-lere geliyoruz.Onların sevgisi, güveniyle oluyor bütün bunlar. Evet, başkanım, üniversitenin de mütevelli heyeti başkanıyım ama bu her şeyi benim yarattığım anlamına gelmiyor. Biz kapıdaki güvenlikten rektöre, ilk giren öğrencimizden son giren öğrencimize kadar herkesin katkılarıyla bu başarıları elde ediyoruz. Onun için takım çalışması, takım ruhu, paylaşımcılık ile birlikte başarı yakalanabilir.

Page 13: Sfinance magazine

13

Karikatür: Caner Özdurak

Page 14: Sfinance magazine

14

Yeniden‘Ulusal İhracat Kredi Kurumları’

Doç. Dr. Emin Akçaoğlu Türk Hava Ku-rumu Üniversitesi’nde Rektör Danışmanı ve Havacılık İşletmeciliği Bölüm Başkanı olarak görev yapmaktadır. Dr. Akçaoğlu ‘uluslararası ticaret ve proje finansma-nı’, ‘uluslararası finansman’, ‘uluslararası bankacılık’, ‘uluslararası işletmecilik’, ‘ço-kuluslu şirketler ve yabancı sermayeli ya-tırımlar’ile ‘havacılık işletmeciliği’ gibi ko-nularda dersler vermektedir. Daha önce İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ti-caret ve Finansman Bölümü’nde yardımcı doçent ve Loughborough Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan Akçaoğlu; Başkent ve Çankaya Üniversitelerinde de dersler vermiştir. Akademiye geçme-den önce Türk Eximbank’ta yöneticilik, UNCTAD’da danışmanlık yapan Doç. Dr. Akçaoğlu, lisans ve yüksek lisans derecelerini iktisat alanında Hacettepe ve Loughborough Üniversitelerinden, doktorasını ise işletme alanında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden almıştır. Kendisine [email protected] adresinden ulaşılabilir.

Doç. Dr. Emin AkçaoğluHavacılık İşletmeciliği

Bölümü, Türk Hava Kurumu Üniversitesi

Küresel ekonomik kriz hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin gayri safi mil-li hasılalarında belirgin düşüşlere yol aç-mış; buna bağlı olarakuluslararası ticaret hacmi belirgin biçimde daralmıştır. Bu du-rumun en önemli sebebi kriz koşulları se-bebiyle küresel talepteki daralmadır. Bu noktada talebin alım gücü ile beslenmesi ve ticaretin finansmanı konusu gündeme girmektedir. Finansal krizi tetikleyen ban-ka ve diğer finansal kuruluşlarının iflasla-rının yarattığı güven bunalımı uluslararası ticaretin finansmanında kullanılan kaynak-ları kısıtlamıştır.

Kriz dönemlerinde uluslararası ticaretin finansmanı zorlaşmaktadır. Bunun en önemli sebebi, krizin kredi riskindeki artış algısını güçlendirmesi ve ticaretin tarafları arasındaki güven ilişkisinin tesisini ya da sürdürülmesini zorlaştırmasıdır. Bu çerçe-vede kriz dönemlerinde ticari işlemlerin finansmanı daha kısıtlı olmakta ve ayrıca finansman maliyeti – artan risk sebebiy-le – ciddi ölçüde yükselmektedir. Finans-man maliyetlerindeki yükseliş;ekonomik faaliyetlerin tüm taraflarında temerrütriski-nin (borç yükümlüklerinin zamanında ve tam olarak yerine getirilememesi) arttığı yönündeki algı değişikliğine, borçlanma süreçlerinde kullanılan teminat unsurlarının fiyatlarındaki ciddî düşüşlere ve bu husus-larla bağlantılı olarak bankaların ve diğer finansal kuruluşların finansman maliyetle-rinin yükselmesinedayanmaktadır. Ayrıca, başta ABD ve AB’nin önde gelen ülkele-rinden başlayarak pekçok ülkede zor du-ruma düşen bankaların kamu kaynakları kullanılarak kurtarılması, uluslararası tica-retin finansmanında kullanılan kaynakla-rın daralmasının ve ticaret finansmanının pahalılaşarak zorlaşmasının bir başka

etkenidir. Bilindiği gibi likidite daralması (finansman kaynaklarının azalması) faiz oranlarını yükseltmekte ve finansman ma-liyetini artırmaktadır. Faiz hadlerindeki genel yükşeliş uluslararası ticaretten kay-naklanan alacakların finansmanının da pahalılanmasıyla sonuçlanmaktadır.

Risk algısındaki negatif değişme banka-ların firmalara kredi kullandırırken seçicili-ğini artırmıştır. Kaldı ki küresel kriz banka-lar arasındaki kredilendirme işlemlerinde dahi bir güven bunalımı yaratmıştır. Güç-lenen güvensizlik ve faiz hadlerindeki genel yükseliş uluslararası ticarette satıcı firmaların vadeli (kredili) satışlarda daha çekingen davranmalarına ve daha yüksek oranlardavade farkı istemelerine sebep olmaktadır. Dolayısıyla, güven bunalımı sadece finansal kurumların (bankaların) birbirlerini kredilendirirken ya da firmaları kredilendirirken çekingen davranmalarıy-la sonuçlanmamakta; bunlara ek olarak, vadeli ticarette reel sektör firmaları da birbirlerini kredilendirmekte çekingenleş-mekte ve satışlarını peşin ödeme veya akreditif gibi yöntemlere dayandırmaya temayül etmektedirler. Bu davranış tarzı temerrüt tecrübelerinin sıklaştığı dönem-lerde doğal olarak özellikle yaygınlaş-maktadır. Sonuçta uluslararası ticaretin zorlaşması sonraki aşamada, kendileri doğrudan ihracat ya da ithalat yapma-yan firmaların faaliyetlerini dahi daraltıcı etkiler yaratmakta ve finansal krizler kendi kendini besleyen döngüsel süreçleri baş-latmaktadır. Kısacası, dünya ticaretindeki daralma şarşırtıcı değildir ve bu durumun en önemli sebeplerinden biri uluslararası ticaretin finansmanındaki daralmadır.

Öte yandan, uluslararası tedarik zincir-lerinin geçmişe kıyasla çok büyük ağırlık kazanması uluslararası ticaretin kesintisiz işleyebilmesi bakımında ticaretin finans-manın önemini de artırmıştır. Üretim sis-temlerinin geldiği aşamada, her ölçekteki firma ihracatçı ya da ithalatçı konumunda başka ülkelerdeki firmalarla ilişki içinde-dir. Örneğin Türkiye’nin ithalatının çok önemli bir kısmının aramal ya da yatırım malı ithalatından kaynaklanmaktadır ve ülkenin ihracatı ancak bu malların ithalatı ile sürdürülebilmektedir.

Eğer ihracatçılarve ithalatçılargüvensizlik veya alım gücü yetersizliği gibi sebepler-le birbirleriyle ticaret yapmıyor ya da ya-

Page 15: Sfinance magazine

15

pamıyorlarsa uluslararası ticaretin artması beklenemez. Benzer şekilde bankalar, risk algılarındaki güçlenme sebebiyle kre-di vermekte isteksiz davranıyorlarsa, borç verilebilecek fonların bollaştırılması dahi toplam kredi tutarını arttıramayacak ve ti-caret hacmini genişletemeyecektir. Bunun-la birlikte, ticaretin finansmanında esas sorunun sadece finansman bulmaktan öte ‘katlanılabilir’ maliyet düzeylerinde fi-nansman bulmak olduğu vurgulanmalıdır. Dolayısıyla, sadece ticaretin finansmanı için ihtiyaç duyulan fonların miktarına odaklanan bir yaklaşımın da başarı şansı düşüktür.

Yukarıda özetlenen şartlar altında küre-sel kriz, devlet müdahalesinin ve bütçe kaynaklarının kullanımı yoluyla piyasa-larda ‘alım gücü yaratılmasının’ özellikle daralma dönemlerinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gündeme getirmiş-tir. Ekonomik krizin etkileri altında ulusal ekonomilere devlet müdahalesinin arttığı görülmektedir ve krizin sonlanmasından sonra da çeşitli ülkelerde ulusal düzeyde daha müdahaleci ekonomi politikalarının izlenmesi beklenmektedir. Küresel krizle birlikte ekonomik milliyetçilik görece yük-selmiştir ve bu durumun kriz sonrasında da etkilerini sürdürmesi şaşırtıcı olmaya-caktır. Sanayileşmiş ülkelerdeki özel ser-mayeli finansal kuruluşların yaşadıkları olumsuz tecrübeler (örneğin iflaslar ya da kamusal kaynaklarla iflasların engellen-mesi), uluslararası ticaretin finansmanında kamusal sermayeli finansal kuruluşların özellikle de resmi ihracat kredi kurumla-rının önemini arttırmaktadır. Bu kurumların geleneksel rolüyukarıda özetlenen sıkıntı-ların aşılmasına katkı sağlamak bakımın-dan ticareti ve doğrudan dış yatırımları desteklemek ve kolaylaştırmaktır. Başka bir ifadeyle, ticaret ve finansmanda gü-ven sorununun aşılması, ticareti daraltan ve buna bağlı olarak ekonomiyi küçülten etkilerin sınırlandırılabilmesi bakımında resmi ihracat kredi kurumları ‘yeniden’ bü-

yük önem kazanmışlardır. Bu doğrultuda, piyasalardaki güvensizliği gidermek bakı-mından kamusal otoritelerin direktifleriyle resmi ihracat kredi kurumları aracılığıyla ihracat kredi sigortası ve doğrudan dış yatırım sigortası başta olma üzere, çeşitli kredi, garanti ve sigorta programlarının kullanımının yaygınlaştırılması gerekli gö-rülmektedir.

İhracat kredi kurumları dünyada ilk kez Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen ekonomik çöküş döneminde Avrupa ülkelerinde or-taya çıkmışlardır. Dünyadaki ilk ihracat kredi kurumu İngiltere’de 1919’da kuru-lan ECGD’dir (ExportCreditGuarantee-Department). Bu kurumların amacı baş-langıçtan beri kendi ülkelerinde yerleşik firmaların ihracatlarını ya da doğrudan dış yatırımlarını desteklemektir. Böylelikle kendi ülkelerinin dış ticaret ve cari işlemler dengelerine katkı sağlamış olmaktadırlar. Bu kuruluşlar esas itibarıyla, kendi faali-yet alanlarındaki piyasa aksaklıklarını gidermeyi hedeflemektedirler. Burada ‘piyasa aksaklığı’ kavramıyla, üstlenilme-si gereken riskin çok yüksek olması veya iş hacminin çok küçük olması sebebiyle özel sektör firmalarının girmekten kaçın-dıkları sigortalama veya kredilendirme işlemlerininin normal piyasa koşulları al-tında – kolaylıkla – yapılamamasına işa-ret edilmektedir. Dolayısıyla, resmi ihracat kredi kurumları ilk ortaya çıktıkları dönem-den bu yana kendi faaliyet alanlarındaki özel sektör firmalarına rakip rolünü değil de tersine bu firmaların açıkta bıraktıkları faaliyet aralıklarını tamamlayan kuruluşlar rolünü benimsemişlerdir.

Bu kurumların temel amacı piyasa koşul-larında faaliyet gösteren özel sektör kont-rolündeki finansal kuruluşların giremediği ölçüde riskli işlemlerini yapılabilmesini sağlayarak, kendi ülkelerinin ihracatını ve doğrudan dış yatırımlarını desteklemek yoluyla ülkelerinin dış ticaret ve genel

olarak ödemeler dengesine katkı sağla-maktır.

İhracat kredi kurumları kendi ülkelerinin ihracatını ve dış yatırımlarını kendi ülke-lerinin firmaların lehine kredi, garanti ve sigorta imkânları sunarak desteklerler. Farklı yapılarda örgütlenen ihracat kredi kurumlarından bazıları sadece sigorta ve garanti gibi gayrinakdî finansman araç-larına yoğunlaşmakta bazıları ise Exim-banklar biçiminde örgütlenerek nakdî ve gayrinakdîenstrümanları birlikte kullanır-lar. Bu işlemlerde kullanılacak finansal kaynaklar da hem kendi ülkelerinin devlet bütçesinden hem de piyasa koşullarında yerli ya da yabancı kaynaklardan borç-lanmak suretiyle temin edilirler. Fakat bu kurumların sağladıkları hizmetlerin özün-de doğrudan doğruya finansman kay-nağı olmanın ötesinde bir ‘enformasyon kaynağı’ olmaları bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle bu kurumlar ihracatçılar, yatı-rımcılara ve dış ticaret ya da yatırım faa-liyetlerine finansman sağlayan bankalara yurt dışındaki alıcılara ya da borçlulara ilişkin enformasyon ve teknik destek de sağlarlar. Kısacası ihracat kredi kurumla-rı üstlendikleri fonksiyonun esası dikkate alındığında dış ticaret ve dış yatırımlarla bağlantılı olarak maruz kalınan kısa, orta ve uzun vadeli risklerin en iyi biçimde yönetimine katkı sağlarlar; en azından kendilerinden beklenen temel işlev budur.Yukarıda da ifade ettiğim gibi küresel kriz, devlet müdahalesinin ve bütçe kaynakla-rının kullanımı yoluyla piyasalarda ‘alım gücü yaratılmasının’ ne kadar önemli ol-duğunu bir kez daha gündeme getirmiştir. Ayrıca bu dönemde ‘kredi riskinin yöneti-mi’ ‘eski güzel günlerde’ olduğundan çok daha güç hâle gelmiştir. Dolayısıyla bu şartlar altında, uluslararası ticaretin finans-manında kamusal sermayeli resmi ihracat kredi kurumlarının önemli rolüyeniden be-lirginleşmektedir.

Page 16: Sfinance magazine

16

Dr. Çiğdem Akın, Johns Hopkins Üniver-sitesi, School of Advanced International Studies SAIS programının Bologna, Italya ve Washington D.C., ABD kampüslerin-de 2009 yılından beri sırasıyla yardım-cı doçent ve misafir yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır. İktisat ana-bilim dalı doktorasını Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan George Washing-ton Üniversitesi’nde tamamladı. Araştırma görevlisi olarak Uluslararası Para Fonu, IMF’de çalıştı. Uluslararası kalkınma iktisa-di alanındaki master derecesini Monbus-ho bursiyeri olarak Japonya’da bulunan International Unıversity of Japan adlı üni-versitede tamamladı. Ayrıca, Japonya’da Toyota firmasında stajer ve Asya Kalkın-ma Bankası Enstitüsü’nde araştırma görev-lisi olarak görev yaptı. Lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler ile sosyoloji anabilim dallarında tamamladı.

Japonya’dan burs alıp yük-sek lisansınızı orada ta-mamlamışsınız. Sizin gibi Uzakdoğu’yu tercih etmek isteyen arkadaşlar bu gibi burslara nasıl erişim sağla-yabilirler?

Bogaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra tahsilimi ilerletmek ve özellikle iktisat ala-nındaki bilgilerimi daha da derinleştirmek amacı ile yüksek lisans programlarını araştırmaya başladım. Türk Eğitim Vakfı Japonya’da bulunan International Univer-

RÖPORTAJ

ÇİĞDEM AKIN

Çiğdem Akın

sity of Japan isimli üniversitede Uluslara-rası Kalkınma Programı isimli bir master derecesi olduğunu söyledi. Daha sonra çevremde Boğaziçi Üniversitesi’nden bu okula gitmiş ve halen okumakta olan öğrenciler olduğunu öğrendim, ayrıca Ekonomist dergisinden okulun ilanını da görünce bu üniversite hakkında daha detaylı bilgiler toplamaya başladım. Baş-vurumu yaptıktan sonra ders notlarımdaki başarı ve referanslar dikkate alınarak, bana ilk etapta üniversitenin IUJ A Tipi full bursunu verdiler. Ancak daha sonrasında üniversite beni Japon Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın Monbusho bursuna tavsiye etti. Başarılı bulunduğum için Monbusho bursunu almaya hak kazandım. Normal-de bu bursu alabilmek için iki yöntem var. Birincisi Türkiye’de elcilik aracılığı ile baş-vuru oluyor. Bu esnada öğrencilerin okul başarıları, mesleki bilgileri ve okul tercih-lerinin yanı sıra, İngilizce ve Japonca dili bilgisi ve ayrıca Japon kültürü hakkındaki bilgileri de sınanıyor. Türkiye üzerinden başvurularda kısıtlı sayıda öğrenciler mü-lakat ve sınavlardan geçerek Monbusho bursunu almaya hak kazanıyor. İkinci yol ise, benim yaptığım şekilde okuldan kabul aldıktan sonra, okulun tavsiyesi ile okul sizin adınıza Monbusho’ya başvu-ruyor ve burs alıyorsunuz. Bunların yanı sıra, Türkiye ve Japon Milli Eğitim Bakan-lıkları arasında imzalanan bir anlaşmaya göre, Japonya’da okuyan Türk öğrenci-lerin Japon firmalarında staj yapmalarını kolaylaştıran bir imkân sağlanıyor.

Bir Amerikan Üniversitesi’nin Avrupa’daki merkezinde eği-tim veriyorsunuz. Bu şekilde bir yapılanmanın öğrencile-re ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz?

Öncelikle fakülte ve öğrencilerin kompo-zisyonunda büyük farklılıklar gözlemlene-biliyor. Mesela Bologna Center’daki ho-calar Amerika’daki kampüse göre daha çok Batı ve Doğu Avrupa ile Ortadoğu kökenli öğretim görevlilerinin görev yaptı-ğı yerler. Bu da verilen derslerde sadece Amerikan perspektifinden değil ayrıca Avrupa veya Ortadoğulu uzmanlar gö-züyle de konuların irdelenmesini sağlıyor. Kariyer imkânları açısından da Bolog-na Center’da veya Nanjing Center’da

bir sene okumuş olan öğrenciler, o böl-gedeki kurumlarda staj veya part-time çalışma imkânı kazanabiliyorlar. Ayrıca civar ülkelere okul gezileri veya kişisel imkânlarla seyahat etme fırsatı bulabili-yorlar. Örneğin Paris’teki OECD kurumu-nun enerji departmanında staj yapmış bir Türk öğrencim bugün Washington DC’de yenilenebilir enerji üzerine uzman olarak çalışmakta. Ayrıca örneğin Vienna’daki Birleşmiş Milletler, Brüksel’deki Avrupa Birliği kurumları veya Londra’daki yatı-rım bankalarında staj yapmış öğrenciler Amerika’daki kampüste iki sene geçirmiş arkadaşlarına göre daha donanımlı ola-rak mezun oluyorlar. Bu açıdan bakıldı-ğında birden fazla kampüste entegre bir eğitim verilmesinin birçok artıları olduğu apaçık görülmekte.

Eğitim hayatınız boyunca çe-şitli burslar kazanmışsınız. Akademik başarının yanı sıra, bu bursları kazanmanı-zı sağlayan faktörlerin neler olduğunu düşünüyorsunuz? Yurtdışında yüksek lisans programlarına burslu kabul edilebilmek için gerekli ko-şullar nelerdir?

Mümkün olduğu kadar erken bu sürece başlanmasında, hocalarının tavsiye ve yönlendirmeleri doğrultusunda, gitmeyi düşündükleri üniversitelerdeki fakültelerle veya Türk Eğitim Vakfı, Fullbright, DAAD, Monbusho gibi bilinen kurumlar ile yakin temasta olunmasında büyük fayda var.

Burslara başvururken not ortalamaları ka-dar kişinin akademik ve iş dünyasından getireceği referansları da büyük rol oyna-yabiliyor. Ayni zamanda burs komiteleri ne amaçla yurtdışına çıkılmak istendiğine çok dikkat ediyorlar. O nedenle öğren-cinin çok net bir şekilde motivasyonunu, yapacağı proje ve araştırmaların hem kendisine, hem de gideceği ülkeye ve anavatanına ne gibi katkılarda buluna-cağını iyi anlatması ve karşı tarafı ikna etmesi gerekiyor.

Bunun yanı sıra burs veren kurumlar aynı zamanda öğrencilerin sosyal yaşantıla-rındaki faaliyetlerine de önem veriyorlar. Okul dışı zamanlarda gösterdikleri lider-

Page 17: Sfinance magazine

lik, özgüven, takim çalışması, yaratıcılık, vb. özellikler de secimler de etkili olabi-liyor.

Burs veren her kurum kendi acısından bir takim şartlar da öne sürebiliyor. Mesela Fullbright, Türk Eğitim Vakfı, YOK gibi ku-rumlar Türkiye’ye geri dönme şartı arar-ken, bazı burslar ise böyle bir şart öne sürmüyor. Başvuru esnasında genelde İngilizce yeterliliğini ölçen TOEFL ve IELTS gibi sınavlar, profesyonel yüksek lisans programları için GRE gibi sınavlara giril-mesi gerekebiliyor. Bu sınavlar son dere-ce pahalı olduğu için çok önceden ha-zırlanarak girilmesinde fayda var. Ayrıca ailenin maddi durumu gösteren evraklar, referans mektupları, öğrencinin özgeçmi-şini ve çalışmak istediği projeleri anlattığı kompozisyonlar da istenen belgeler ara-sında olabiliyor.

Yüksek lisans programına başladıktan sonra burs al-mak mümkün müdür?Yüksek lisans programına başladıktan sonra burs almak mümkün, ama zor ola-bilir veya birkaç yıllık burs garantisi olma-yabilir. Genelde doktora gibi uzun suren programlarda, ilk yıl burssuz başlayan bir öğrencinin ileriki yıllarda asistanlık/araş-tırma görevlisi pozisyonlarına, okul için-de kütüphanede vs. çalışma imkânlarına veya okul içinden veya dışından verilen burslara başvurması mümkün. Ancak bu tip burslar için rekabet genelde daha fazla oluyor, ayrıca mevcut bütçe ile il-gili olduğu için, tam burslu başlayan bir öğrenciye göre, her sene bu burslara başvurmak külfetli ve garantisi olmayan bir durum.

Değişik coğrafyalarda farklı hocalardan eğitim almış ol-manızın akademik çalışma-larınıza veya dünya görüşü-nüze ne gibi katkıları oldu? Yurtdışında yüksek lisans yapmak, Türkiye’de yüksek lisans yapmaktan daha mı avantajlı? Neden?

Yurtdışında eğitim almış olmamın dün-ya görüşümün ve kişiliğimin gelişmesine son derece önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Öncelikle farklı bir ülkede yasamak, farklı kültürlerle tanışmak insa-nin daha hoşgörülü olmasını sağlıyor. Sadece kendi doğrularınızın olmadığını anlıyor, farklı bakış açılarına saygı duy-mayı öğreniyorsunuz. Yurtdışında yaşadı-ğınız zaman öğrenciler aynı zamanda o

ülkenin dilini, kültürünü, sosyal yaşantısını, tarihini, dünyaya bakış açısını da yerinde görme ve inceleme fırsatı buluyor. Bu da olaylara karsılaştırmalı bir perspektiften bakabilme becerisi katıyor. Ayrıca farklı bir ülkeye gittiğiniz zaman, sorunlarla baş etmeyi, farklı koşullara kolayca adapte olmayı, çözüm üretmeyi ve daha pratik yaşamayı öğreniyorsunuz. O nedenle, kesinlikle Türkiye dışında yüksek lisans ya-pılmasını tavsiye ederim.

Yüksek lisansın, lisans eği-timinin hemen arkasından yapılmasını mı, yoksa birkaç yıl iş tecrübesi edinildikten sonra mı yapılmasını tavsiye edersiniz?

Yüksek lisans tahsiline başlamak için belirli bir standart şart yok aslında. Bu gerçekten öğrencinin okumak istediği branş, okul ve kendi koşulları ile birebir ilgili. Örneğin profesyonel alanlarda yapılacak master (MBA, hukuk gibi) ve doktora programları için kişinin branşı ile ilgili birkaç yıl mesleki tecrübe edinmesi ve hangi alanda uzmanlaşacağını ve de ne üzerine araştırma ve tezini yazacağını bilerek programa başlaması daha ideal. Bu ayrıca doktora programlarında teze daha süratli geçilmesini ve programın daha hızlı bitirilmesini sağlıyor. Özellikle master ve doktora programlarına başla-madan önce sizin çalışmak istediğiniz konuda uzman bir hoca ile önceden te-masınız var ise bu da daha verimli bir yüksek lisans suresi geçirilmesini sağlıyor. Yine de oldukça başarılı ve bilinçli, iyi yönlendirilmiş öğrencilerin lisansın hemen arkasından master ve doktora programla-rına başlayabildikleri de doğru.

Yurtdışında yüksek lisans yapmanın zorlukları ne-lerdir? Yurtdışında yüksek lisans yapmak isteyen ar-kadaşlarımıza hangi ülke/ülkeleri tavsiye edersiniz? Neden?

Yurtdışında yüksek lisans yapmak isteyen arkadaşlar öncelikle gidecekleri ülkenin veya eğitim görecekleri okulun dilini çok iyi bilmeliler. İkincisi, doktora programı gibi uzun süreli bir yüksek lisans progra-mına gitmek istiyorlar ise, daha önce alış-tıkları yasam koşullarından, ülkelerinden, ailelerinden uzak kalmaya kendilerini hazırlamalarını tavsiye ederim. Özellikle öğrenci gibi yaşamak, son derece ba-sit mobilyalarla döşenmiş, ucuz evlerde

veya yurt odalarında çok kısıtlı bir bütçe ile stresli ve yoğun çalışma temposu ge-rektiren bir ortamda birkaç yıl yasamayı gerektirebilir. Başka bir ülkenin yemekle-rine, yaşam koşullarına, kültürüne, insan-larına adapte olmak bazı kimselere zor gelebilir. Bu zorlukları asmak için insanın mutlaka yüksek lisans programına çok yüksek bir motivasyonla başlaması gere-kiyor. Ayrıca unutulmamalı ki, yurtdışında yüksek lisans yaparken de insanın veya ailesinin başına kaza, ölüm, issizlik, vs. gibi olumsuz olaylar da gelebilir. O ne-denle planların değişmesi ve eğitimin yarıda bırakılması gibi riskler de buluna-biliyor.

Kendi deneyimlerim ışığında, yurtdışında yüksek lisans yapmak isteyen arkadaşla-ra, kesinlikle Amerika’yı tavsiye ederim. Amerika’nın en önemli özelliklerinden biri-si son derece dinamik bir is gücüne sahip olması ve dünyanın dört bir yanından ye-tenekli insanları kendine çekmek isteyen bir ekonomik düzen var. Özellikle yüksek lisans eğitimi almak isteyen arkadaşların Amerika’nın New York, Boston, Washing-ton DC, Chicago, Los Angeles, Seattle, Houston gibi büyük şehirlerini tercih etme-lerini tavsiye ederim.

Kanada ise göçmenlik sürecinin daha kolay ve hızlı işlediği ülkelerden biri. Kanada’da yüksek lisans yaptıktan sonra, is bulup oranın oturma ve çalışma iznini almanın Amerika’ya göre nispeten daha kolay olduğu söyleniyor.

Avrupa’da İngiltere, Hollanda, veya Al-manya gibi ülkeler de İngilizce eğitim veren kurumların olması ve burs imkanları olduğu için tercih edilecek ülkeler arasın-da. İtalya maalesef yabancı öğrenciler için daha kapalı bir üniversite sistemi sunuyor. Yine de dili bilenler için araştır-maya değebilir. Asya ve Pasifik bölgesi üzerine çalışmak isteyen arkadaşlara Avustralya’yı kesinlikle tavsiye edebilirim. Yine bu ülke göçmenlik sürecinin kolay isleyebildiği ülkelerden. Japonya veya Cin’e bu ülkenin üniversitelerinde bulunan değişim programları ile gidebilmek de mümkün.

Onun dışında yüksek lisans eğitimleri sıra-sında öğrencilerin dünyanın değişik mem-leketlerini de gezip görmelerini tavsiye ederim. Örneğin konferanslar, sempoz-yumlar, okul gezileri sayesinde değişik ülkelere gitmeleri mümkün olabilir.

17

Page 18: Sfinance magazine

18

Grant Thornton Türkiye

Eğitimini İngiltere’de Hull Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra mesleki yaşamına İngiltere’de başlamış ve Chartered Accountant ünvanını kazanmıştır. Takip eden yıllarda, dünyanın önde gelen sınai ve ticari kuruluşlarının Türkiye’de faaliyet gösteren şirketlerinde tepe yöneticisi olarak çalışmıştır. Grant Thornton Türkiye’nin kurucu ortağıdır ve halen Grup Başkanlığı görevini sürdürmektedir.

Öncelikle, Grant Thornton Türkiye olarak, İzmir Eko-nomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü yayını SFinance’in yeni sayısında yer alma imkanı bulmuş olmaktan dolayı mutluyuz. Üniversi-te öğrencilerimiz, üniversite sınavını kazanıp çeşitli üniversitelere giriş yaptıktan sonra, lisans çalışma-ları boyunca meslek seçimi konusunda doğru bir karar vermeye çalışmaktadır.Bu karar, onların sonraki hayatlarını, profesyonel yaşamlarını, sosyal statülerini ve gelir düzeylerini de etkileyecek olan çok kritik bir karardır. Karar verme sürecinde kimi zaman stajlar belirleyici olur, kimi zaman SFinance örneğinde olduğu gibi çeşitli yayınların mesleklere yönelik hazırladığı bilgilendir-meler belirleyici rol oynar. Öncelikle değerli öğren-cilerimize öğrenim hayatlarında ve sonradan dahil olacakları profesyonel yaşamlarında başarılar ve bol şans diliyorum. Öncelikle, Kurucu Ortağı ol-duğum ve Başkanlığını üstlendiğim Grant Thornton hakkında bilgi vermek gerekirse; Grant Thornton Türkiye, merkez ofisi İstanbul’da faaliyet gösteren, Ankara, Bursa ve Erbil’de, 150’yi aşkın profesyo-neli ile bağımsız denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sunan uluslararası bir kuruluştur ve Grant Thornton International’a tam üyedir.Türkiye’de 1986’dan bu yana faaliyet gösteren Grant Thornton müşterileri arasına farklı ölçeklerde faaliyet gösteren ve çok çeşitli sektörlerde operas-yonlara sahip köklü şirketler bulunmaktadır. Uzman-larımız, faaliyet gösterdikleri alanlarda geniş tecrü-beye sahip olan ve sorunlara standart yaklaşımlar yerine yaratıcı çözüm önerileri getiren profesyonel-lerdir. Çatı organizasyonumuz Grant Thornton Inter-national, dünyanın lider bağımsız denetim, vergi ve danışmanlık organizasyonlarından biridir. 100’den fazla ülkede faaliyet gösteren üye firmalarımızda 31.000’i aşkın çalışan bulunmaktadır.

Bağımsız Denetim Nedir ? Bağımsız denetimi anlatmaya başlamak için önce ‘bağımsız’ kelimesinin ne ifade ettiğini anlamak

Aykut HalitGrant Thornton Türkiye

Başkanı

daha doğru olur. ‘Bağımsız’ tabiri, konu ne olursa olsun, denetimi yapan kişi veya kuruluşun denetle-nen kişi veya kuruluştan tamamiyle bağımsız olması ve denetim çalışmalarının hiçbir etki altında kalın-madan yapılması anlamını taşır. Bağımsız olmayan denetçiler tarafından gerçekleştirilen denetimlere itibar etmek mümkün değildir.Bağımsız denetim her türlü faaliyet kolunu kapsaya-bilir ki bunlar arasında mali (finansal), teknik, idari ve diğer bağımsız deentim türleri bulunmaktadır. Biz burada bağımsız denetim tabirinden, herhangi bir kuruluşun (ticari, zirai, sanayi, vakıf, kulüp ve di-ğer) mali (finansal) tablolarının bağımsız denetimini kastediyoruz.Bağımsız denetim, başlangıçta, mal sahipleri (şirket ortakları) ile yöneticilerin ayrı ayrı kişilerden oluşma-sından dolayı ortaya cıkmıştır. Ancak günümüzde, bir kuruluş için düzenlenen mali tablolar, yalnızca mal sahiplerini değil, o kuruluş ile iş yapan üçüncü şahısları da ilgilendirmektedir; örneğin, bir banka borçlandırdığı müşterisinin mali tablolarını incele-mek ister. Aynı inceleme talebi, kuruluşa vadeli sa-tış yapan tedarikçilerden de gelebilir. Yatırımcılar, denetlenmiş mali tablolara kesinlikle ihtiyaç duyar. Bir vakıf kuruluşuna veya kar amacı gütmeyen bir kuruluşa bağışta bulunan kimse bağışlarının vakfın amaçları doğrultusunda kullanıldığını bilmek ister. Bunlara benzer çok daha çeşitli örnekler verilebilir.Gerek ortaklar ve gerekse üçüncü şahıslar, mali tablolarda gösterilen bilgilerin doğru olmasını is-ter. Doğru olmayan rakamları içeren mali tablolara kimse güvenmez.Bağımsız denetçi, denetlenen kuruluşun defter ve belgelerini inceler ve sunulan mali tabloların doğru olup olmadığını veya varsa hangi konularda eksik /yanlış olduğunu tespit eder ve gereken denetim raporunu yazar. Bağımsız Denetçi Nasıl Olunur ? Bağımsız denetimi gerçekleştirecek kişinin konunun uzmanı olması gerekir. Denetim uzmanı (denetçi) olabilmek için aşağıdaki iki temel yeterliliği sağla-mak şarttır:

- İktisat, işletme, hukuk veya benzeri dalda üniver-site diploması,- Serbest Muhasebeci Mali Müşavir (SMMM) veya Yeminli Mali Müşavir (YMM) belgesi.SMMM ünvanını elde etmek için önce ‘staj başlat-ma sınavı’nı geçmek, sonra bir SMMM veya YMM yanında üç yıl staj yaparak staj dönemi sonunda girilecek sınavda başarılı olmak ve yanında staj yapılan SMMM/YMM’den olumlu rapor almak gerekir. Yani SMMM olmak için üniversite tahsili dahil asgari olarak 8 yıl gibi bir süre gerekir.

YMM ünvanını elde etmek için SMMM ünvanın-dan sonra on yıl daha mali müşavirlik konularında deneyim kazanmak ve bu süre sonunda girilecek sınavda basarılı olmak gerekir. Yani YMM olmak için üniversite öğrenimi dahil 18 yıl gibi bir süre gerekir.Halka açık kuruluşların ve yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre bağımsız denetime tabi tutulacak şirketlerin bağımsız denetçisi olabilmek için ayrıca Kamu Gözetimi Kurumu’nun (KGK) sınavlarında ba-şarılı olmak ve aynı Kurum tarafından yetki belgesi almakla mümkündür. KGK sınavları SMMM veya YMM süreleri içinde alınabilir; ancak KGK’nun de-netçi belgesini alabilmek için SMMM veya YMM belgesinin elde edilmiş olması gerekir.

Hangi Şirketler Bağımsız Denetime Tabidir ?Halihazırda, genel olarak, aşağıdaki kuruluşlar zo-runlu bağımsız denetime tabi tutulmaktadır:

- Halka açık kuruluşlar,- Bankalar, leasing ve faktoring kuruluşları ile finans-man çözümleri sunan benzer kuruluşlar,- Sigorta şirketleri,- Borsa aracı kuruluşları,- Yatırım fonları.Bunun yanı sıra, 23.01.2013’de yayımlanan Ba-kanlar Kurulu Kararı’na göre, halihazırda denetime tabi olan; IMKB’de işlem gören şirketler, SPK mev-zuatına tabi yatırım ve portföy kurumları, bankalar ve diğer finans kuruluşları ve sigorta şirketlerine ilaveten, yıllık cirosu 200 milyon TL, aktif büyüklü-ğü 150 milyon TL ve çalışan sayısı 500 kişi olan şirketler arasında, bu üç şarttan ikisini iki hesap dönemi üst üste aşan şirketler, 01.01.2013’ten iti-baren geçerli olmak üzere denetime tabi olacaktır.Bu limitlerin Avrupa ülkelerindeki limitlerden önemli ölçüde yüksek olduğu ve önümüzdeki yıllarda li-mitlerin daha düşük seviyelere çekileceği tahmin edilmektedir.Türkiye’de mesleki anlamda bağımsız denetim, 1988 yılında SPK ve bankacılık düzenlemeleri çerçevesinde başlamıştır. 2012 yılına gelindiğinde bağımsız denetimde istihdam edilen elemanların (yetki belgesi almış olanlar ve stajerler dahil) 2.500 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yeni TTK ile bu sayının artacağı ve önümüzdeki birkaç yıl için-de 5.000’e ve belki daha yüksek bir rakama ula-şacağı beklenmektedir. Bir üst paragrafta belirtilen limitlerin düşürülmesi durumunda, artacağı tahmin edilen bağımsız denetim iş hacmine paralel olarak, bağımsız denetim elemanlarına olan ihtiyacın da aynı ölçüde artacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla ilgili üniversitelerden yeni mezun olup meslek seç-mek isteyen gençler için önemli bir kariyer fırsatının oluşacağı düşünülmektedir. Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler Nelerdir ? Üniversite’yi yeni bitirmiş gençlerin mali müşavirlik ve buna bağlı olarak bağımsız denetim mesleğine eğilmeleri kuvvetle tavsiye edilir. Çünkü bu mesleğe giren bir kişinin, kısa sürede bir şirket içindeki tüm birimler -finansman, muhasebe, organizasyon ve iç kontrol sistemleri dahil- hakkında bilgi ve deneyim kazanması mümkün olmakta ve kişinin nispeten kısa sürede gelişmesini mümkün kılmaktadır. Mali mü-şavir / bağımsız denetçi olgusunu ve deneyimini tamamlamış profesyonellere iş hayatının birçok ko-lunda ihtiyaç duyulmakta ve dünyanın birçok ülke-sinde muhasebe müdürlüğü, finansman müdürlüğü, mali işler müdürlüğü, CFO’luk gibi pozisyonlar mali müşavirlik/ bağımsız denetim kuruluşlarında yetiş-miş elemanlar tarafından doldurulmaktadır.Bu profesyonellerden birçoğunun sonraki safhalar-da şirket genel müdürlüğü gibi daha üst pozisyon-lara geldiği de sayısız örnekleri ile bilinmektedir. Grant Thornton gibi uluslararası bağımsız denetim şirketleri bir anlamda profesyonel hayata yönetici yetiştiren kuruluşlardır. Burada, bir işletmeyi çok boyutlu olarak incelemeyi, rakamlarla çalışmayı seven, stres altında ve kısıtlı zamanlarda doğru ve güvenilir iş çıkarmayı, ekip yönetmeyi, uzun vadeli düşünmeyi ve her zaman bir sonraki adımı plan-lamayı bir yaşam şekli haline getirmeyi öğrenerek buradan mezun olursunuz ve bu meziyetler bir yö-netici adayı için paha biçilemeyecek özelliklerdir. Uzun ve açıkcası zorlu bir kariyer süreci ardından alınacak olan ‘Bağımsız Denetçi’ ünvanı, dünyada çok az sayıda kişi tarafından uluslararası standart-larda uygulanabilen, meslek mensuplarına birçok yetkinlik ve saygınlık kazandıran bir ünvandır. De-ğerli üniversite öğrencilerimize bu mesleği gerekir-se daha çok araştırmalarını, varsa kafalarındaki soru işaretlerini giderdikten sonra bu mesleği seç-melerini gönül rahatlığı ile öneriyorum.

Page 19: Sfinance magazine

19

Karikatür: Caner Özdurak

Page 20: Sfinance magazine

20

Beginning from this issue, we have ad-ded a new part into the content of our magazine that is called as “University/Post Graduate Programs Introduction”. Our aim is to promote these programs, encourage students and stimulate them for their career plans. In this issue, we are promoting John Hopkins University, The Paul H. Nitze School of Advanced International Studies (SAIS). You can find further information about what kind of opportunities that SAIS dedicates below. We hope that this part will especially att-ract the senior students’ attention and you will be pleased with this part. Thanks for your attention.

Johns Hopkins UniversityThe Paul H. NitzeSchool of AdvancedInternational Studieswww.sais-jhu.edu

1740 Massachusetts Avenue NWWas-hington DC 20036202.663.5600

The Paul H. Nitze School of Advanced International Studies (SAIS) is a leading graduate school of international relations, educating students for professional care-ers in government, business, international law and nonprofit organizations. Foun-ded in 1943 by Paul Nitze and Christian Herter, has been a division of The Johns Hopkins University since 1950.

Johns Hopkins University SAIS

Global Presence, Internatio-nal Perspective

A division of The Johns Hopkins Univer-sity, the Paul H. Nitze School of Advan-ced International Studies (SAIS) is a glo-bal institution that offers students a truly international perspective on today’s criti-cal issues. A presence on three continents sets SAIS apart and is one of our greatest strengths. We not only teach about the world, we are in the world.

For seven decades, SAIS students have distinguished themselves by pursuing academic excellence in international re-lations. The school was established in Washington, D.C., in 1943, opened its campus in Bologna, Italy, in 1955 and in 1986 initiated one of the first Western university programs in the People’s Repub-lic of China in Nanjing.

A SAIS education combines the acade-mic depth of a graduate school with the practical policy focus of a professional school. SAIS graduates are known for their interdisciplinary breadth and solid foundation in economics—prerequisites for a successful career in international re-lations. The result: innovative thinkers and problem-solvers with the economic and cultural expertise to confront complex glo-bal challenges.

Our intimate and supportive learning

community—diverse individuals of vision, intellect and creativity with a common commitment to positive change—will inspire you to explore your interests and ultimately make a difference in the world.

Graduate Programs in International Rela-tions

ACADEMIC PROGRAMSMaster of Arts in International Relations Master of International Public Policy (program for mid-career professionals)Master of Arts in International Affairs (Bologna-based research-oriented prog-ram)Master of Arts in International Studies (Nanjing-based program for Mandarin speakers)Ph.D.Certificate in Chinese and American Stu-dies (Nanjing-based program for Man-darin speakers)Diploma in International Studies (Offered in Bologna

RESEARCH CENTERSJohns Hopkins Foreign Policy InstituteBernard L. Schwartz Globalization InitiativeBologna Institute for Policy ResearchCenter for Canadian StudiesCenter for Constitutional Studies and De-mocratic Development Center for International Business and Pub-lic PolicyCenter for Transatlantic RelationsCentral Asia-Caucasus InstituteCultural ConversationsEdwin O. Reischauer Center for East Asi-an Studies Global Leaders Forum on Energy and Environment Global Politics and Religion InitiativeGrassroots China InitiativeInternational Reporting ProjectPhilip Merrill Center for Strategic StudiesProtection ProjectU.S.-Korea Institute at SAIS

DUAL-DEGREE PROGRAMSM.A. - M.B.A. with Wharton School of the University of PennsylvaniaM.A. - M.B.A. with Tuck School of Busi-ness at Dartmouth CollegeM.A. - M.B.A. with INSEAD M.A. - J.D. with Stanford University Law SchoolM.A. - J.D. with University of Virginia

Foto

ğraf

: Kav

eh S

arda

ri

Page 21: Sfinance magazine

21

Schoolof LawM.A. - M.S.P.H. with Johns Hopkins Uni-versity Bloomberg School of Public He-althM.A. - M.P.A. with Maxwell School of Citizenship and Public Affairs at Syracuse UniversityM.A.I.A. - M.A.I.S. with Diplomatic Academy of Vienna (Bologna)M.A.I.A. - Laurea Magistrale with Univer-sity of Bologna main and Forlì campuses (Bologna)M.A.I.A. - Master’s Degree with Scien-ces Po Lille (Bologna)Students may also create ad hoc dual-degree programs with other prominent universities.

GLOBAL CAMPUSESSAIS in Washington, D.C. (established 1943)SAIS is located on Massachusetts Ave-nue along Washington, D.C.’s Embassy Row in Dupont Circle. Areas of concent-ration include global themes and regions of the world in addition to core compe-

tencies in international relations, internati-onal economics and languages.

SAIS Bologna Center in Italy(established 1955)Approximately half of all SAIS M.A. stu-dentsbegin their studies at the center—the only American graduate institution of its kind in Europe—and most complete their second year at the Washington campus. The co-urses, which parallel Washington’s offe-rings, are taught by a mix of SAIS and adjunct faculty from Europe’s major aca-demic institutions, providing students a complementary perspective to their U.S. experience.

Hopkins-Nanjing Center for Chinese and American Studies in the People’s Republic of China (established 1986)The center is a partnership between SAIS and Nanjing University. American and international students are taught mainly in Mandarin by Chinese professors while Chinese students mostly study in English

with international professors. The center offers a one-year certificate and a two-year M.A. in International Studies, awar-ded jointly by both universities.

GRADUATE STUDENTS(2012-13)

640 in Washington, D.C 200 in Bolog-na, Italy180 in Nanjing, ChinaInternational students from more than 70 countries comprise about one-third of the student body.

GLOBAL FACULTY94 full-time 183 part-time

ALUMNI16,000 working in approximately 140 countriesMore than 130 SAIS graduates have become ambassadors throughout the world. 09.12

Foto

ğraf

: Kav

eh S

arda

ri

Page 22: Sfinance magazine

22

ARAP BAHARINDAN SONRA TÜRKİYE

24.04.1989 yılında Söke’de doğdum. İlko-kul eğitimimi Kocagözoğlu İÖO, lise eğitimi-mi Hilmi Fırat Anadolu Lisesi aldıktan sonra 2008 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümün-de lisans eğitimime başadım ve şu anda son sınıf öğrencisi olarak eğitimime devam etmekteyim. Üniversite eğitimim süresince, yarım dönem boyunca lisans eğitimimi Bratis-lava Ekonomická Univerzita da tamamlayıp daha sonra İspanyolca dil eğitimim için 3 ay Barcelona Enforex Enstitüsünde dil eğitimimi tamamladım. İleri derecede İngilizce ve orta seviyede İspanyolca konuşabilmekle beraber, mezuniyetimden sonra finans sektöründe Ban-kacılık sektörü, SPK ve TCMB bünyesinde ka-riyer hedeflemekteyim.

ARAP BAHARINDAN SONRA TÜRKİYETürkiye 2008’deki rekor olan 132 Milyar dolarlık ihracatından sonra, dünyada ya-şanan ABD merkezli Mortgage krizinin patlak vermesi, bunun küresel etkisi ve piyasalara yapmış olduğu baskı sonucu gerileyen ihracatını çeşitli düzenlemeler ve ekonomi politikaları ile 2011’de ken-disi için de yeni bir rekor olan %18.2’lik artış sonucunda 134.6 Milyar dolara taşımış oluyordu. Peki Arap dünyasında yaşanan, ve adına “ Arap Baharı” koy-duğumuz, kimisi için isyan, kimisi için di-reniş, kimisi içinde devrim olan bu halk hareketinin, devrilen liderlerin, değişen düzenin, bölgedeki stratejik kaymaların, yeni gelenlerin, en önemlisi de perdenin arkasında kendini saklayan asıl güçlerin dünyaya ve de en önemlisi, en büyük so-runu dış ticaret açığı olan ülkemizin sürekli yükselen ithalatına karşı kurmaya çalıştı-ğı güçlü ve sağlam ihracatına ve direkt olarak Türkiye ekonomisine nasıl bir etkisi olacaktı?Arap Baharı kimine göre geç kalınmış bir sosyal direniş, bir özgürlük mücade-lesi, kimine göre ise kışkırtmalar sonucu mevcut düzene karşı yapılan arkasında başkalarının çıkarlarının olduğu ve halkın kullanıldığı bir kışkırtma. Ancak ortada açık bir gerçek var ki, o da özgürlüğün kazandığı. Arap Baharının ateşi, 18 Ara-lık 2010 günü Muhammed Buazizi’ nin kendisini Tunus meydanında diri diri ateşe

vermesiyle yakılmıştı aslında. Ülkelerinde-ki hayat pahalılığından, sosyal adaletsiz-likten, rüşvetten, modernlikten uzak eği-timden bunalan, liderler ile onların yakın çevresinin ve bürokrasinin sahip olduğu ekonomik güç ile servetin adaletsiz da-ğılımın yarattığı öfke ile beslenen, yüksek enflasyon, dış borç ve %30-35 lere varan işsizlikten sıkılan halkın isyan bayrağıy-dı aslında bu tüm Arap dünyasını saran ateş. Devlet başkanlarının her geçen gün servetlerine servet kattıkları, halklarını sö-mürdükleri, teknoloji çağında bile toplam halkın sadece %1.6 sının internet kulla-nabildiği, çalışanların saatte 2 dolardan daha az aldıkları bir sisteme karşı direniş, insan gibi nefes almak, eşit fırsatlara sa-hip olmak, insan gibi yaşamak için yapı-lan geç kalınmış bir uyanıştı bu. Bu Halk ayaklanmasının etkileri sadece bölgede değil küreselleşen dünya nedeniyle he-men hemen her yerde aynı sıcaklıkta his-sedilecek ve tıpkı Türkiye’de olduğu gibi ekonomik anlamda yeni reformlara, yeni oluşumlara sebebiyet verecekti.Türkiye için Orta Doğu ve Kuzey Afrika çok önemli ve iştah açan bir pazar, do-layısıyla Türkiye’nin bu coğrafyada olup bitenden etkilenmesi, Türkiye’nin dış tica-retini de doğrudan etkileyecek bir olu-şumdur. İhracatın Türkiye ekonomisi için anahtar bir rol oynadığı su götürmez bir gerçektir, özelliklede her sene büyüyen ekonomimize ve dış dünya için çekici bir pazar hale gelen Türkiye için İthalata karşı her sene daha güçlü kılınmak isteni-len bir koldur ihracat. Türkiye’nin 2011’de ithalat ve ihracat yaptığı ilk 20 ülkelere baktığımızda ithalat içerisinde Avrupa ül-keleri haricinden sadece Suudi Arabistan ve İran’ın yer aldığını ve zaten İran’ın da bir şekilde Arap Baharının dışında kalıp fazla etkilenmediği göz önünde bulundu-rulursa, İhracat içerisinde ilk 20 de yer alan ve çoğunun Arap Baharının çıkış yerleri olan ya da direk olarak etkilenen ülkeler olan Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Libya ve Cezayir

Doğan BADEMKIRAN

doga

nbad

emki

ran@

hotm

ail.c

om

Page 23: Sfinance magazine

23

gibi ülkelerin olması ithalat ve ihracat ara-sındaki dengenin ne yönde bozulabile-ceğini çok açıkça göstermektedir. Ancak TİM ( Türkiye İhracatçılar Meclisi ) verileri-ne bakıldığında, durumun kıyamet senar-yoları yaratacak kadar büyük ve tehlikeli olmadığı görülüyor. Arap Baharının pat-lak verdiği 2010 Aralık ayından itibaren takip eden aylarda bir duraklama hisse-dildiğini ve bunun Türkiye’ye olan etkisi beklenenden daha sancısız gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşme ça-ğında bulunduğumuz ve dünyanın diğer ucundaki bir ülkedeki ufak bir ekonomik dengesizliğin bile deniz aşırı ülkeleri et-kilediği göz önüne alındığında, Bölge-ye komşu olan Türkiye’nin , ihracatında önemli yer tutan bu ülkelerdeki karışıklıkla-ra, fabrikaların kapanmasına, üretimin ya-pılamamasına, iş gücünün yok olmasına rağmen belirli zamanlarda resesyona uğ-raması son derece normaldir. Zaten Arap Baharının yaşandığı yıl 2011’in sonunda, Türkiye’nin 2008 deki rekorunu geçip 134.6 milyar dolar ile yeni bir rekor kır-ması da, Türkiye’nin kendisini olayların dışında tutabildiğini ve ekonomik açıdan abartılacak, uğruna kriz senaryoları yazı-lacak kadar büyük bir etkileşimin ve çökü-şün olmadığını gösteriyor.Tüm bu etkilerden ziyade, oluşan bu olumsuz havanın, değişen hükümetlerin, savaşların, direnişlerin, bu yeni oluşum-

ların iyi değerlendirilmesi halinde Tür-kiye ekonomisi için, hele de dış ticaret açığının aza indirgenmesinde, ihracatın yükseltilmesinde etkili olacağı kuvvetli bir ihtimaldir. Türkiye’nin Arap dünyasına yıllardır gerekli ilgiyi göstermemesi ve bir zamanlar Osmanlı toprakları olan bu bölgelerden ikili ilişki anlamında zaman-la kopması bizi karşılıklı ticaret açısından derinden etkilemiştir. ABD ve AB’nin batıy-la Türkiye’den daha dost olduğu düşünül-düğünde bu pazarlarda ki pastadan en büyük payları neden aldıkları son derece açıktır. Arap Baharı aslında Türkiye için krizi fırsata dönüştürmek adına iyi bir şans ve başlangıç olabilir çünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika Türkiye için harika bir pazar olma özelliği taşıyor ve 2023 teki 500 milyar dolarlık hedefin de temelini oluştu-ruyor. Türkiye’nin bölgede hedeflenen bir güç haline gelmesi için bölgenin şuanda ki mevcut kırılgan yapısını son derece stratejik adımlar ile değerlendirmesi , pas-tadan alacağı payı maksimum düzeye ta-şıması gerekmektedir.Bu doğrultuda Savaş zamanlarında Lib-ya, Mısır, Tunus gibi ülkelere yapılan zi-yaretler ve ekonomik reformlar şimdiden faydasını göstermeye başlamış ve bu ülkelerde oluşan yeni yapılanmalar so-nucunda özellikle inşaat sektörü olarak son derece önemli anlaşmalar yapılmış ve Türk firmalarına imkanlar sağlanmıştır.

Bunların daha başlangıç olduğu düşünü-lürse, Bölgedeki ülkelerin zaman ile dış dünyaya daha fazla açılacağı kendilerini ekonomik olarak daha fazla geliştirmek isteyecekleri, kendi özgürlükleri ile özgür bir ekonomiye geçecekleri göz önüne alındığında Türkiye’nin bölgeyle arasın-daki bağını güçlendirmesi ve geçmişteki hatalarını tekrarlamaması, köprülerin çok sıkı kurulması ülke ekonomisi için hayati önem taşımaktadır. Bu doğrultuda bölge-nin inşaası sırasında Türk mütahhitlerin ve taahhüt sektörünün bu bölgelere yapa-cakları yatırım ve sektörün bu bölgelerde lehimize gelişmesi ve devam ettirilmesi sonucunda ülkemiz adına pozitif yararlar sağlanabilir. Dış ticaretin kapanmasına yardımcı olabilecek en büyük etken, Or-tadoğu ve Kuzey Afrika ile yapılacak ve geliştirilecek olan ihracat olacaktır. Arap Baharının Türkiye’nin ihracatına sağlaya-

cağı en büyük olanak; yeni iş imkanları-nın oluşması, gelişmek isteyen bu bölge ülkelerinin açıklarını kapatmak için dışarı-dan duyacakları her türlü tarım, sanayi ve maden ihtiyaçlarını dışarıdan karşılamak isteyecek olmalarıdır. Türkiye adına yarar olarak adlandırılabilecek bir diğer fırsat ise Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya uzanmak adına, o ülkelere yatırım yapmak isteyen Avrupa ülkeleri için mevcut ekonomik veriler ve coğrafi konum, Türkiye’ye ge-lebilecek doğrudan yabancı yatırımında artmasını sağlayabilir.Son zamanların en büyük halk ayaklan-masının negatif etkileri Türkiye’de korku-lacak kadar büyük sonuçlar doğurmama-sına rağmen, Arap Baharının sonrasında yeni oluşan ve oluşacak ticaret imkanları bu ülkelerle yaptığımız ihracat volümlerini çok yukarılara çıkarabilir ve bu krizlerin iyi değerlendirilmesi halinde Türkiye’nin en büyük sorunu olan Dış Ticaret Açığını bir nebze de olsa iyileşmesine yardımcı olabilir.

Page 24: Sfinance magazine

24

500 MiLYAR DOLAR iHRACAT HEDEFi

2008 yılında İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü’nde tam burslu olarak lisans eğitimime başladım. Bunun yanı sıra, Lojistik Yönetimi Bölümü’nde çift anadal yapmaktayım. 2011 yılının Hazi-ran ve Temmuz aylarında Arkas Holding’in Hazine ve Nakit Yönetimi Departmanı’nda; Ağustos ve Eylül aylarında ise Küçükbay Yağ ve Deterjan Sanayi A.Ş.’nin Dış Ticaret Departmanı’nda stajyer olarak çalıştım. 2012 yılında düzenlenen 15. Uluslararası İktisat Öğrencileri Kongresi’nde “Kadın İşçi Katılım Oranının Gelişmişlik Düzeyi Üzerindeki Etkisi: Türkiye ve G8 Ülkeleri Karşılaştırması” konu başlıklı sunum ile yer aldım. İleri düzeyde İn-gilizce ve üniversitede 2. yabancı dil olarak öğrenmeye başladığım İspanyolca hâkim olduğum yabancı diller arasında yer almak-tadır. Hedeflerim arasında yabancı dillerimi desteklemek amacıyla dil eğitimime ağırlık vermek ve lisans eğitimimi yüksek lisans ile taçlandırarak finans veya denetim sektörle-rinde çalışmak yer alırken; en büyük hedefim akademik kariyerimle iş kariyerimi birlikte yü-rütebilmek.

Gözde Özer

ABD’de başlayan finansal kriz Türkiye eko-nomisini de önemli ölçüde etkilemiştir. 2008 yılının son çeyreğinde küçülmeye başlayan Türkiye ekonomisinin bu eğilimi 2009 yılının son çeyreğine kadar devam etti. Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, 2009 yılı-nın son çeyreğinden itibaren ivme kazanarak büyüme trendine giren ekonomi 2010 yılında %9.2lik bir büyüme hızı yakaladı. Bu sırada, ABD’nin krizden yakasını kurtarması beklenir-ken, Avrupa büyük bir krizin içine yuvarlandı.

Ancak, bütün bu olumsuz gidişata rağmen Türkiye ekonomisi 2011 yılında sergilediği %8.5 büyüme performansı sayesinde dikkat-leri üzerine çekmeyi başardı. “Kriz Türkiye’yi teğet geçti.” ifadeleri kullanıldı, beklenti an-ketlerindeki değerler revize edildi, Türkiye’nin büyüme trendini devam ettireceği beklentisi birçok çevrede ağır basarken, hükümetten “2023 yılı 500 milyar dolar ihracat hedefi” açıklaması geldi. Peki, bu hedef ne kadar gerçekçi veya erişilebilir; hele ki, ihracatın ülkeler arasındaki dağılımı göz önüne alındı-ğında, toplam ihracatın yaklaşık yüzde 47’si

Avrupa ülkelerine yapılırken. Dünya krizle bo-ğuşurken, Türkiye’nin krizden olumlu anlamda ayrışması ne ölçüde mümkün? Türkiye ekonomisi yapısı gereği ithalata da-yalı bir büyüme eğilimi gösteriyor. Buna bağlı olarak da cari açık ülke gündeminde baş sıra-larda yer alan en önemli problemlerden biri. İhracatımızın “rekor” seviyelere ulaşmasına karşılık ithalatımızdaki önü alınamayan artış karşısında cari açık kaçınılmaz bir sonuç ola-rak karşımıza çıkıyor. 2011 yılında ihracatımız 134,6 milyar dolar rekor seviyesine yükselir-ken ithalatımız yaklaşık 241 milyar dolar se-viyelerine ulaştı. Bu manzara karşısında diye-biliriz ki, ihracatımız rekor kırarken ithalatımız da rekor üstüne rekor kırmıştır. İthalata dayalı büyümemizin arkasındaki en büyük nedenler ise enerji ihtiyacımızın çok büyük kısmının dı-şarıdan sağlanıyor olması ve üretimde ciddi ölçülerde ithal ara mala ihtiyaç duyuyor ol-mamız. Özellikle ihracatta kilit sektörlerimizin başında gelen otomotiv sektöründe önemli ölçülerde ara malı dışarıdan ithal etmek du-rumunda kalıyoruz.

ozer

.goz

de@

hotm

ail.c

om

Page 25: Sfinance magazine

25

Ülkemizdeki ihracatın yapısı incelendiğinde katma değeri düşük malların üretildiği görü-lüyor. Fason üretimden öteye gidemeyerek kendi markalarımızı yaratmakta güçlükler yaşıyoruz. Bu anlamda, markalaşma sorunu ülke ekonomisinin ve dış ticaretinin belki de en önemli problemlerinden birini oluşturuyor. Tür-kiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TE-PAV) da yayımlamış olduğu politika notunda bu ihracat modeli ile 2023 hedeflerine ula-şılmasını hayal olarak nitelendirirken makine ve kimyasallar gibi bazı sektörlerin ihracattaki payının arttırılmasının önemini vurguladı ve fir-maların rekabete açılmasının büyümeye katkı sağlayacağının altını çizdi. Bütün bu gidişat ne derece önemli önlemlerin alınması gerek-tiğini ve ülke ekonomisinin üretim ve ihracat yapısında ne denli köklü reformlara ihtiyaç duyduğunu açıkça gözler önüne seriyor.

Bu konuda Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın yapmış olduğu açıklama ise durumun önemini vurgular nitelikte. “Bugünkü üretim ve ihracat yapımızla 2023 yılı hedeflerini yakalamamız asla mümkün değil. Bizler ArGe’yi, innovas-yonu, yüksek katma değerli ürünleri yapmak zorundayız. Bugün Türkiye, dünkü metotlarla bir yere gidemez. Öncelikle yapısal değişikli-ğe ihtiyacımız var.”

Öte yandan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi yılda yüzde 12 artış ile 2023 yılındaki 500 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşılabileceğinin altını çi-ziyor. Ancak yine aynı şekilde stratejilerinin ve hedeflerinin ihracatın ağırlığından ziyade değerini artırmaya yönelik olacağına ve ihra-cattaki teknoloji eksikliğinin giderilmesine yö-nelik çalışmalar yapılacağına değiniliyor. Bu

anlamda hedefe giden yolda çalışmalara da hız kesmeden başlanmış olduğunu söylemek yerinde olur.

Bu anlamda gerçekleştirilen en önemli pro-jelerden bir tanesi Türkiye’nin tasarımla mar-kalaşması alanında büyük adımlar atılması-na vesile olacağı düşünülen “TURQUALITY” programı dâhilinde “Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri”dir. Türkiye’de markalaşma yolunda büyük açılımlar sağlayacağına inanı-lan bu oluşum ulusal veya uluslar arası pazar-larda rekabet gücünü arttırarak katma değeri daha yüksek ürünleri pazara sunmak açısın-dan atılan büyük bir atılım olarak görülebilir.

Bugünlerde ise tüketime bağlı olarak ithalatta-ki düşüş ve tartışmalı ihracat kalemleri dolayı-sıyla ihracatta meydana gelen artış sonunda cari açığın küçülüyor olması dikkat çekiyor. İhracattaki bu artış aynı zamanda büyüme sü-reçlerini istihdam artışını da destekliyor.

Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi 2023’teki 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşır mı ulaşamaz mı bilinmez ama daha alması ge-reken çok yol var. Özellikle ithalata dayalı büyüme yapısından bir an önce vazgeçilip ihracattaki sektörlerin dağılımı ve bu alanda teknolojiye, ArGe’ye, inovasyona kapı açan yatırımlara ve teşviklere yer verilmesi uzun vadedeki birçok hedef için gerçekleştirilmesi gereken olmazsa olmaz yeniliklerin başında geliyor.

Page 26: Sfinance magazine

Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Türkiye

2008’de Ankara Çağrıbey Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde lisans eğitimime başladım. Uluslarara-sı Ticaret ve Finansman Bölümü’nde çift anadal yapmaktayım.2011’de belli bir alanda uzmanlaşmak için Muhasebe ve Denetim Opsiyon Programı’na başladım. Akademik kariyerimle iş kariyerimi birlikte yürütüp, iki alanda da edindiğim bilgileri Einstein’ın dediği gibi hayallerimin emrine verip kendime, çalıştığım kuruma, yaşadı-ğım topluma daha iyi bir gelecek hazır-layabilmek tek hedefim.

2. Dünya Savaşı dünya ticaretini daraltmış, ve dünya ekonomilerinde başarısız bir tablo ortaya çıkarmış, Avrupa ülkelerini büyük bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya bırakmıştı. Av-rupa’daki durgunluğun atlatılabilmesi, savaşta yıkılan ekonomilerin yeniden düzenlenebilme-si için gerekli yardımı yapabilecek tek güçlü ekonomi Amerika’ydı. ABD, Avrupa devletleri-ne doğrudan yardım yapmak yerine mali mü-esseseler kurarak yardım yapılması taraftarı oldu ve1944 yılında Bretton Woods’ta 45 devletin katılımıyla yeni bir uluslararası ticari ve mali sistem kurmak, dünya ekonomilerini yeniden düzenlemek için bir anlaşma imza-landı. Bretton Woods’ta dünya ekonomilerini düzenleyen, ekonomilerde meydana gelecek aksaklıkları giderecek, kontrol altında tutacak Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Ban-kası (WB) isimleriyle iki ekonomik kurumun kurulması kararlaştırılmıştır. IMF, geçici ödeme güçlüklerinde kredi vererek milletlerarası tica-retin bu nedenle daralmasını önlemek; Dün-ya Bankası da uzun vadeli yatırım kredileri vererek, Avrupa devletlerinin yeniden imarını sağlamak için kurulan kuruluşlardır. Bretton Woods sistemi çökse de, IMF ve Dünya Ban-kası işlerliğini korumuştur. Zamanla IMF, mali

Melek Geçer

kaynak sağlamanın yanında ülkelere danış-manlık yapmak, ülkelerin finansal ve yapısal sorunlarına çözümler aramak gibi görevler üstlenmiştir.

Türkiye IMF’ye 1947 yılında üye oldu,ve Türkiye-IMF kredi ilişkisi1961’de başladı. Türkiye yaşadığı krizler ile IMF’nin yakın desteğini çoğu zaman hissetmiştir. Bu yakın-lık Türkiye açısından olumlu olmasına karşın, Türkiye’nin ekonomik altyapısını güçlendirecek ve ödemeler dengesi sorunlarını kalıcı olarak çözecek önlemleri bir türlü alamamasını gös-termesi bakımından oldukça düşündürücüdür. (ÇÖRTÜK, 2006). 2012 yılında IMF’nin ana yönetim organı İcra Direktörleri Kurulu’ndaki koltuklara ilişkin varılan yeni siyasi mutabakat uyarınca Türkiye’ye birkaç senelik dönüşümler-le Avusturya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile koltuğu paylaşma hakkı verildi. Türkiye, 24 üyeli İcra Direktörleri Kurulu’nda 2012 yılında İcra Direktör Vekili, 2014 yılında ise İcra Di-rektörü olarak yer alacak. Bu durum Türkiye’ye kredi yaratma olanağıyla beraber ekonomik politikalar konusunda saydam olma gibi bazı yükümlülükler de getirmektedir.

IMF İcra Kurulu’nun 20 Kasım 2012’de ya-yınladığı Türkiye ile 4. Madde Konsültasyon Raporu’na göre; 2010 ve 2011 yıllarında yüksek büyüme oranlarına erişen Türkiye eko-nomisi bu yıl %3 gibi daha düşük bir düzeyde ama daha dengeli bir büyüme oranını yaka-layacak. Bu dengeli büyümenin arkasında yatan neden ise Türkiye’nin 2011’de uygu-ladığı sıkı para politikalarının etkisiyle ithalat ve iç talep düşerken, ihracatın yeni pazarlara girilmesi sayesinde artmaya devam etmesi-dir. IMF Raporu’nda, Türkiye’nin cari açığının bir yılda %33 oranında daraldığı, ve hem ortalama(manşet) hem de çekirdek enflasyo-nun düşme eğiliminde olduğu not edilmiştir. IMF Kurulu, Türkiye’ye 2012 yılı için düşük cari işlemler açığı ve düşük enflasyonla bir-likte daha sürdürülebilir ve dengeli bir büyü-me önerdi. Türkiye’de bankacılık sektörünün sağlam, karlılığı yüksek, karşılıksız kredi oranı düşük bir konumda bulunduğu ve %16’lık ser-

maye yeterlilik oranı ile Basel düzenlemeleri-nin getireceği yeni minimum düzeyin üzerinde olduğu da IMF-Türkiye ile 4. Madde Konsül-tasyon Raporu’nun satırbaşlarından.

Konsültasyon Raporu’nda Türkiye ekonomisin-de olumsuzluk yaratabilecek nedenlerin üze-rinde de durulmuştur. Cari açığın %33 düşmüş olmasına rağmen, sağlık, yatırım, personel gi-derleri gibi kamu harcamalarının artması ne-deniyle geçen yıla göre düşüş gösteren faiz dışı fazla, bütçe açığı hedefinde bir sapmaya neden olabilir. Direktörler, “Faiz dışı fazlada istenen düzeye gelmek için özellikle harcama reformları olmak üzere ek çabalar gerekiyor.” saptamasında bulundular. Raporda, dış be-lirsizliklerin Türkiye’nin görünümünü bulanık hale getirdiğinin, ve dış finansmana ihtiyacı olan Türkiye’nin dış belirsizliklerin yaratacağı etkilere karşı hassas olduğunun üzerinde du-rulmuştur.IMF bu yıl %3 olarak tahmin ettiği Türkiye reel gayri safi yurtiçi hasıla artışının, 2013 yılın-

mel

ek.g

ecer

@ho

tmai

l.com

17

Page 27: Sfinance magazine

27

da %3.5’a ulaşacağını öngördü. 2013-2015 Orta Vadeli Program(OVP)’da açıklanan bü-yüme beklentisi 2012 için %3.2, 2013 için %4, bu oranlar IMF’nin tahminlerinden çok da uzak değil.Konsültasyon Raporu’ndaki Türkiye ekonomisi analizinden sonra; enflasyonun hedef ban-dın üzerinde olduğuna ve yüksek kalacağı beklentisine dikkat çeken IMF Direktörleri Merkez Bankası’nın daha ileriye dönük bir para politikası duruşu benimsemesi, iç talep-te, ücretler ve sermaye akışlarındaki gelişme-leri yakından izlemesi tavsiyesinde bulundu. Direktörler, Türkiye’nin iç tasarruflarını artır-ması, faiz dışı fazlayı artırabilmek için gider reformu yapması gerektiği yönünde öneriler de getirdi. Türkiye’nin OVP’de yer alan ver-gi tabanının genişletilmesi, vergi denetiminin güçlendirilmesi hedefleri yönünde izlediği politikalar IMF İcra Kurulu tarafından olumlu not aldı.IMF’nin odak noktası temel olarak makroe-konomik ve mali sektör sorunları iken, Dünya Bankası temel olarak uzun vadeli gelişim ve yoksulluğun azaltılması ile ilgilenmektedir.

Verdiği krediler altyapı projelerine, ekonomi-nin belirli sektörlerindeki reformlara ve daha geniş yapısal reformlara finansman sağlar. Türkiye 1947 yılında Dünya Bankası’na üye olmuştur. Dünya Bankası’nın Dünya Bankası-Türki-ye İşbirliği Raporu’na göre Dünya Bankası Grubu’nun bir üyesi olan Türkiye son on yılda kaydettiği hızlı büyüme ve kalkınma ile küresel ekonominin başarı öykülerinden birini oluştur-maktadır, bu ekonomik büyüme de siyasi is-tikrarın bir sonucu olarak belirtilmiştir. Dünya Bankası da Türkiye ekonomisinin 2012 büyü-me oranını %5 olarak tahmin etmiştir. Dünya Bankası da raporunda IMF ile ortak noktalar üzerinde durmuştur; Türkiye’nin düşük tasarruf oranı, ve dış finansmana bağımlılığı. 2012-2015 Dünya Bankası-Türkiye işbirliği stratejisi ile Türkiye’nin rekabet gücü ve istihdamının artırılması amaçlanmaktadır. Bu doğrultuda KOBİ ve ihracatçılara orta ve uzun vadeli finansman sağlanacaktır. Türkiye ekonomi-sinde rekabetin artması, ihracat pazarlarının çeşitlenmesi cari açığın düşürülebilmesi için önem taşımaktadır.

Bütçe açığı, enflasyon ve ödemeler dengesi sorunları gibi yapısal ekonomik sorunları ne-deniyle krizlere her zaman açık olan Türkiye, IMF’nin sağladığı mali imkanlardan en çok yararlanan ve en çok düzenlemeye giden üye ülkeler arasında bulunmaktadır. Türkiye, IMF’nin desteğini yıllardır almasına rağmen, ekonomik altyapısını güçlendirecek önlemleri bir türlü alamamıştır.Bunun sorumlusu popülist politikalar uğruna borç batağına batan siyasi iktidarlar mıdır yoksa yapısal sorunlar üzerine eğilmeyen kısa dönemli istikrar programlarını dayatan IMF midir? Bunun sorumlusu ne sadece IMF diyebiliriz ne de sadece iktidar. IMF ve Dün-ya Bankası’nın tavsiyelerini her ülke kendi yapısal özelliklerine uyumlu hale getirmelidir. Bundan sonra şeffaf ve anlaşılır bir biçimde halkın da dahil olduğu bu istikrar sürecinde, IMF ve Dünya Bankası programlarının uygu-lanabilmesi konusunda ülkeler başarıyı yaka-layabilir.

Page 28: Sfinance magazine

28

İzmir, 19. yüzyılın ortalarına kadar İstan-bul ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli ithalat ve ihracat limanı olma özelliğini korudu. Yabancı tüccarların ilgi odaklarından biri olarak 1850’de İzmir’de 20 değişik ülkenin tüccarlarına ait büyük ticarethaneler bulunuyordu ve bu ülkelerden 17’si İzmir’de konsolosluk açmıştı. İzmir’de ticaretin bu denli yoğun yaşanmasıyla ilgili olarak bir takım sorun-lar ortaya çıkınca 1850’de ‘Ticaret Mec-lisi’ kurulması gündeme geldi. İzmir’de bir Ticaret Odası kurulması yönünde 1884’te çalışmaların başlatıldığı anlaşılıyor; fakat genel kurul toplantılarının yapıldığı tarihe ve 1923 yılına ait İzmir Vilayeti İstatistikle-rinde verilen 1 Ağustos tarihine bakarak, İzmir Ticaret Odası’nın kuruluşunun 1885 Ağustos ayının ilk haftası içinde gerçek-leştiğini söyleyebiliriz. İlk kuruluş yıllarında ise üzüm, incir, afyon gibi İzmir’in temel ihracat ürünleri üzerinde hile yapılmasını engelleme yönünde çalışmalarda bu-lunmakta ve bu ürünlerin ıslahı yönünde çalışmalara yönelip, İzmir tüccar ve sa-

İZMİR TİCARET ODASI

nayicilerinin çeşitli organizasyonlarda yer alması için de çaba harcamaktaydı.

Günümüzde modern Menderes Havaalanı’nın İzmir’e kazandırılmasında ve Ege Bölgesi’nin bir turizm yöresi olma-sında İzmir Ticaret Odası’nın öncü girişim-leri önemli rol oynamıştır.1990’lı yıllar ise bütün dünyada değişime yol açtığı gibi İTO’nun altyapısında da olumlu değişik-likleri getirmiştir. 15 yıllık ekonomik sorun ve çözümleri içeren bir ‘stratejik plan’ uygulamasına gidilmiştir. 3. İktisat Kong-resi geleneği bozulmayıp gene İzmir’in ev sahipliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu yıllarda aynı zamanda İzmir’in bir finans merkezi olması için İzmir Vadeli İşlemler Borsası(İZVİP) ile birlikte planlar oluşturul-du. Ticarette ‘doğruluk ve dürüstlük’ ilke-si benimsendi. Pek çok ulusal ve uluslar arası fuara katılınarak, her dönemde Av-rupa Birliği sürecini desteklenmiş, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi ile bütün-leştirilmesine destek verilmiştir. 2000’li yıl-ların başında İzmir Ticaret Odası’nın gün-

deminde yer alan ve tüm çalışmalarında en çok yer verilen konuların başında İzmir Ekonomi Üniversitesi vardır. İzmir Ticaret Odası aydınlık bir geleceğin eğitimden geçtiğinin bilinciyle, vakıf üniversitesi kur-ma girişimini başlatır. Şimdilerde ise İzmir Ekonomi Üniversitesi büyüyerek gelişen dinamik kadro ve bölümleriyle eğitim ve kaliteden ödün vermeden çalışmalarına devam etmektedir.

İzmir Ticaret Odası bütün yönetim organ-larıyla, kadrolarıyla, çalışanlarıyla, kendi-sini odanın geleceği ile birlikte İzmir’in, Ege’nin ve hatta Türkiye’nin geleceğinden de sorumlu tutmaktadır. Bu yüzden gele-ceğe atacağı her adım bu sorumluluk bi-lincinde gerçekleşecektir. Kurulduğundan beri ticarette, eğitimde ve her alanda ‘doğruluk ve dürüstlük’ ilkesinden ayrılma-mış, gelecekte de bu ilkeyle birlikte Ata-türk ilke ve inkılâplarından hiç ayrılmaya-rak yoluna başarıyla devam edecektir.

Derleyen: Halime Bayer

Foto

ğraf

: Sem

ih P

ek

Page 29: Sfinance magazine

29

Page 30: Sfinance magazine

30

Arkas Sanat Merkezi, yeni yılın ilk sergisini 19 Ocak’ta açıyor.

O, bir yıldızdı. Ama parlaklığını görebilmek için, insanın biraz başını kaldırarak etrafına bakması gerekiyordu.’ Mahmut Cuda(1904-87)

The Paul H. Nitze School of Advanced Inter-national Studies (SAIS) is a leading graduate school of international relations, educating students for professional careers in govern-ment, business, international law and nonp-rofit organizations. Founded in 1943 by Paul Nitze and Christian Herter, has been a di-vision of The Johns Hopkins University since 1950.

Arkas Sanat Merkezi(ASM), Türk resim sana-tının yetkin isimlerinden Naci Kalmukoğlu’nun retrospektif sergisiyle, bir kez daha sanatse-verleri ağırlamanın heyecan ve haklı gururunu yaşıyor. 1917 Devrimi sonrası ülkemize gö-çen ve Celal Binzet’in nitelemesi bağlamın-da; ‘Yitik Kuşağın Ressamları’ olarak anılan topluluğun önemli temsilcilerinden birisi olan Kalmukoğlu’nun farklı teknik, malzeme, tema-larda üretmiş olduğu ve 13 adeti Lucien Arkas Koleksiyonu’ndan olmak üzere 100’ü aşkın yapıtını içeren ‘O, bir yıldızdı…’ başlıklı ser-gi, 19 Ocak 2013’ ten itibaren Arkas Sanat Merkezi’nde izlenebilir.Ülkemize ayak bastığı yıllarda ardı sıra vücut bulan sanatsal oluşumların etkisinde kalmak-

‘O, bir yıldızdı’; Naci Kalmukoğlu Retrospektifi

sızın süre gelen çalışmalarıyla bağımsız bir duruş sergileyen sanatçı, Kaya Özsezgin’in ifade ettiği üzere; ‘…resmimizdeki yenileşme hamleleri karşısında, inandığı çizgiyi şu ya da bu yönde değiştirecek herhangi bir girişimde bulunmaz. Kökenleri büyük ölçüde akademik Rus resminin dayandığı kuralcı ve disiplinli eğilim, tüm yaşamı boyunca resimlerinde ge-çerliliğini yitirmemiştir. Ayrıca bu eğilim, Batılı anlamdaki resim sanatımızın öncülerini yakın-dan tanımakla, bir anlamda da pekişmiştir denilebilir.”(1) Konu ve malzeme zenginliği, Kalmukoğlu’nu özel bir konuma oturtmamızın gerek-çelerinden birisidir. Portreden çıplağa, ölüdoğa(natürmort)dan tarihi olay ve şahsiyetlere,alegorik nitelikli duvar çalışma-larından peyzajlarına… Özellikle, ölüdoğa ya da iç mekan kurgularıyla ayrı bir lezzet kazanan çıplaklar yanı sıra doyumsuz İstan-bul betimlemeleri Kalmukoğlu’nu ayrıcalıklı kılan temalardır. “Kalmukoğlu’nun tuvallerin-de İstanbul, renk renk, leke leke ve ışık ışık resimlenir. Kuvvetli ışıkla aydınlanan yüzeyler, bunlarla sert kontrastlara giren koyu gölgeler belirler resimlerin hareketlerini. Renkler üze-rinde geniş yüzeyler olarak dağılan lekesel anlatım ise tüm tuval yüzeyinde baş attır. Bi-çiminde belirginlik kazanan bu nitelikler, Rus izlenimciliğinin izlerini taşır.”(2)

‘Kalmukoğlu, ülkesinde kalabilse ya da ya-pılan önerileri kabul ederek, Avrupa’nın her-hangi bir ülkesine diğer Rus sanatçılar gibi göçseydi, belki de eserlerini bugün Batı mü-zelerinde hayranlıkla seyrediliyor olacaktık. O uluslararası bir sanatçı olmak yerine, ülke-

mizde kaldı ve eserlerini burada üretti. Ne yazık ki, çok sevilen ve aranılan bir sanatçı ol-masına karşın, bugüne kadar hakkında yeterli bilgi ve belgeyi içeren bir çalışma yapılmadı. Özellikle yaşamı, Kaya Özsezgin’in de ifade ettiği gibi, ‘sis perdesi’ ile örtülü kaldı.(3) Arkas Holding A.Ş.’nin katkılarıyla 2007’de yayınlanan ve Türk Resim Sanatı bağlamında, sanatçı yaşam ve eserleri yanı sıra süreci irde-leyen en kapsamlı monografik çalışmalardan birisi olarak kabul gören; ‘Naci Kalmukoğlu’ isimli kitap ve küratörlüğünü Halilhan Dostal’ın üstlendiği sergi, bu boşluğu doldurmaya katkı sağlanacak.

ARKAS SANAT MERKEZİ;

380 Sok. No.1 Alsancak-İzmir – 0232 464 66 00Ziyaret; Pazartesi hariç, Salı-Pazar 10.00-18.00, Perşembe 10.00-20.00 (Ücretsiz) DİPNOTLARI;

(1)Kaya Özsezgin, Naci Kalmukoğlu Sulubo-ya ve Desenler, Artist Yayınları, İstanbul 1998

(2)Kıymet Giray, “Naci Kalmukoğlu’nun Pa-letinden İstanbul”, Naci Kalmukoğlu, Emlak Bankası Beyoğlu Sanat Galerisi 16 Aralık 1997 - 9 Ocak 1998 Sergi Katalogu, İstan-bul, s. 3-5.

(3)Halilhan Dostal, ‘Naci Kalmukoğlu’, Arkas Holding A.Ş. Yayınları, 2007, İstanbul.

Page 31: Sfinance magazine

31

İlk ve orta öğrenimimi İzmir Özel Türk Koleji’nde tamamladım. 2009 yılında İzmir Bornova Ana-dolu Lisesi’ni bitirdikten sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman bölümünde lisans eğitimi almaya başladım. 2011 yılının Haziran ve Temmuz aylarında Mediterranean Shipping Company’nin ihracat departma-nında, 2012 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında ise Akbank Genel Müdürlüğü’nün ödeme sis-temleri biriminde stajyer olarak çalıştım. 2011 yılında düzenlenen

14. Uluslararası İktisat Öğrencileri Kongresi’nde “Spekülasyonlar ve Ekonomik Bunalımlar: Lale Çılgınlığı” konu başlıklı poster bildiri ile, 2012 yılında düzenlenen 3. İzmir Ulusal İktisat Kongresi’nde “Otomotiv Sektöründe Teknolojik Gelişmenin Önemi: Türkiye ve Güney Kore Karşılaştırması” konu başlıklı sunum ile ve yine 2012 yılında düzenlenen 15. Uluslararası İktisat Öğrencileri Kongresi’nde “Kadın İşçi Katılım Oranının Gelişmişlik Düzeyi Üzerindeki Etkisi: Türkiye ve G8 Ülkeleri Karşılaştırması” konu başlıklı sunum ile yer aldım. Hakim olduğum yabancı diller arasında, 2009 yılında New York American Language Communication Center’da aldığım eğitim ile pekiştirdiğim ileri düzeyde İngilizce, orta okul ve lisede aldığım eğitimi Goethe Institut’e devam ederek ilerlettiğim ileri düzey Al-manca ve üniversitede öğrenmeye başladığım İspanyolca olduğunu söylemek mümkün. Kısa dönem hedeflerim arasında yüksek lisans eğitimi ile finans üzerine eğilmek ve uzun dönem hedeflerimin ara-sında finans sektöründe çalışmak bulunuyor.

İlk ve orta öğrenimimi İzmir Urla Albay Çolak İbrahim Bey İlköğre-tim Okulu’nda tamamladım. 2007 yılında Y.D.A.L Urla Lisesi’ni bitirdik-ten sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü’nde lisans eğitimimi almaya başladım. İlk stajımı 2011 yılı Ha-ziran ve Temmuz aylarında TESCO Kipa A.Ş.’nin finans departmanın-da, 2. Stajımı ise 2012 yılı Ağustos ayında Denizli’de bulunan bir ser-best muhasebeci ve mali müşavirlik bürosunda yapmış bulunmaktayım. Bunlara ek olarak Ulutek Makina

Otomotiv ve Elektronik San. Tic. Ltd. Şti.de bir buçuk aylık bir süre içerisinde pazarlama ve satış departmanlarında tecrübe edinme şan-sı elde ettim. İlköğrenimden lise öğrenimimin sonuna kadar geçen yaklaşık 10 yıllık süre zarfında lisanslı olarak hentbol sporu ile ilgi-lenerek takım olgusu, dayanışma ve mücadele gibi kavramları spor yaşantım içerisinde pekiştirmiş oldum. Bunun dışında Türk Kızılayı içe-risinde gençlik kollarında 3 yıldır çeşitli sosyal sorumluluk projelerine dâhil oldum. Şu sıralar 2011 yılı itibariyle başlamış olduğum Risk Yönetimi ve Sigortacılık sertifika programanına devam etmekteyim. Hâkim olduğum yabancı diller arasında iyi seviyede İngilizce ve orta düzeyde İspanyolca bulunmaktadır. Kariyer hedefim içerisinde finans sektorunde ilgi duyduğum risk yönetimi alanında tecrübe kazanıp bu alanda kariyer yapmak vardır.

İzmir’de geçen İlkokul ve ortaokul yıllarımın ardından lise eğitimimi Bodrum Marmara Koleji’nde ta-mamladım. İlk okulda lisanslı spor-cu olarak başladığım basketbolun hayatımın her evresinde faydalarını fazlaca gördüm. Basketbol hayat felsefemin de şekillenmesinde etkin rol oynadı ve çözüm üreten, takım oyununu bilen, zorlukların üstesin-den gelmek için çabalayan bir kim-lik edinmemi sağladı. 2008 yılında Üniversite eğitimime İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman bölümünde başladım.

2011 yılında okulun belirlediği 3.5 not ortalaması barajını geçerek burs almaya hak kazandım ve yine aynı yıl okulda Risk Yönetimi ser-tifika programına başladım. 2012 yılında düzenlenen 3. İzmir Ulu-sal İktisat Kongresi’nde “Otomotiv Sektöründe Teknolojik Gelişmenin Önemi: Türkiye ve Güney Kore Karşılaştırması” konu başlıklı maka-lenin sunumu ile yer aldım. Yine aynı yılın yaz döneminde CMS Jant ve Makine San. A.Ş. şirketinin finans departmanında stajımı yaptım. Eğitim dönemim boyunca çeşitli kurumlarda ve okullarda aldığım dil eğitimleri ile İngilizcemi geliştirmeye çalıştım ancak İngilizcemin gelişmesindeki en önemle paya sahip olan kurum İzmir Ekonomi Üniversitesidir. İngilizcenin yanında okulda bir de b1 seviyesinde İtalyanca öğrenimime devam etmekteyim. Kısa dönem hedeflerim arasında TOEFL’da ve SPK lisanslama sınavlarında başarılı olmak var. Finansal Risk Yönetimi üzerine doktora yapmak ve CFA unvanını almak ise uzun dönem hedeflerim arasındadır.

İlk ve orta öğrenimimi memur kö-kenli bir aileden geldiğimden dola-yı yaklaşık 7 şehirde birçok okulda okuyarak tamamladım. Bu sayede Türkiye’nin bütün bölgelerinde ya-şayıp bütün kültürlerini tanıma fır-satını yakaladım ve o kültürlerden insanlarla iletişime geçebilme yete-neğini de elde etmiş oldum. 2006 yılında Çorlu Mimar Sinan Lisesi’ni bitirdikten sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Finansman bölümünde lisans eğiti-mine ve 3.sınıf, 2011–2012 eğitim öğretim yılı, itibariyle Risk Yönetimi

ve Sertifika Programı eğitimine başladım. 2011 yılının Temmuz ve Ağustos aylarında Eti Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ.’nin finans depart-manında, 2012 yılının Temmuz ayında ise Barsan Global Lojistik’in Dış Ticaret ve Gümrükleme departmanında stajyer olarak çalıştım. Ortaokul ve Lise yıllarımda lisanslı basketbol oynayarak takım ruhu-nun ne demek olduğunu bir nebze de olsa erken yaşlarda öğrenmiş oldum. Bu olguyu üniversite yıllarımda üniversitemiz çatısı altında Ka-rikatür ve Mizah Kulübü ve Briç Kulübü’nde yöneticilik yaparak des-tekledim. Bireysel olarak kendime en büyük kazanımlarım ise yan flüt çalmak ve amatör olarak fotoğrafçılık ile uğraşmak oldu. Hâkim olduğum yabancı diller arasında ise İngilizce ve üniversite sıraların-da öğrenmeye başladığım İtalyanca var. Hedeflerim arasında yeni kültürler tanımak ve ufkumu genişletmek, yaratıcı düşünceme yön vermek ve yabancı dillerimi desteklemek amacıyla yurtdışında yeni bir dil eğitimi almak ve finans sektörü içinde yer almak bulunuyor.

Semih PEKUluslararası Ticaret ve Finansman Risk Yönetimi ve Sigortacılık Sertifika Programı 4. Sınıf

Sabri Umut DilemmeUluslararası Ticaret ve Finansman Risk Yönetimi ve Sigortacılık Sertifika Programı 4. Sınıf

M. Melih AKYURT Uluslararası Ticaret ve Finansman Risk Yönetimi ve Sigortacılık Sertifika Programı 4. Sınıf

Birce DobrucalıUluslararası Ticaret ve Finansman 4. Sınıf

sem

ihpe

k@ho

tmai

l.com

dobr

ucal

i.birc

e@gm

ail.c

om

umut

dile

mre

@gm

ail.c

omm

elih

akyu

rt@ho

tmai

l.com

Page 32: Sfinance magazine

32