serdar uyan - usame bin ladin.docx

149
7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 1/149  1 Serdar Uyan İstanbul-2001, Kamer Yayınevi  Bu kitap, Sayın Serdar Uyan‟ın izniyle görme engelliler için e-kitap olarak yayınlanmıştır. Kendisine teşekkür ederiz. www.kitaplik.org  1. BÖLÜM Hedefteki adam: Ladin 11 Eylül'de New York ve Washington'a düzenlenen saldırıların bir numaralı zanlısı ilan edilen Suudi Arabistan asıllı Usame bin Ladin'in adı, son 10 yılda radikallerin gerçekleştirdiği onlarca saldırıya karıştı. Fransa'da Cezayirli örgütlerin bombalı saldırılarından, Mısır'da Batılı turistlerin öldürülmesine ve hatta Mısır lideri Hüsnü Mübarek'e düzenlenen başarısız suikast girişimine kadar pek çok olayda hep onun ismi gündeme geldi. Dünya Ticaret Merkezi'ne 1993'te gerçekleştirilen bombalı saldırının 240 yıl hapis cezasına mahkum faili Remzi Ahmet Yusuf'u Pakistan'daki evinde, bu saldırıyı planlamaktan sorumlu tutulan Cemaat-i İslam örgütünün lideri Kör İmam adıyla anılan Şeyh Ömer Abdülrahman'ı ise Afganistan'da  barındırdığı söylendi. Hindistan, Kanada, Ürdün ve Avrupa'nın çeşitli köşelerinde yakalanan terörist grupların arkasında gösterilen adres bin Ladin'di. Kimi onun bu gruplara maddi destek verdiğini öne sürdü, bazılarıysa onun eylemlerin ardındaki asıl beyin olduğunu iddia etti. ABD Bin Ladin'i, 'bir numaralı terörist' ilan edip, arananlar listesinin en başına oturttu. Ancak Bin Ladin, bu denli 'ortada' olmasına rağmen, bir türlü yakalanamadı. El bebek gül bebek gençlik Kamuoyunun daha çok 'karizmatik', 'birkaç karısı var', 'kalaşnikofu elinde uyuyor' gibi 'magazin' boyutuyla tanıdığı Ladin, 1957'de Suudi Arabistan'da Yemen kökenli bir ailenin 52 çocuğunun 17.'si olarak doğdu. Babası Muhammed, 1930'da geldiği Suudi Arabistan'da hızla yükselip Ortadoğu'nun en büyük müteahhitlerinden biri olmuştu. 1968'de bir kazada öldüğünde mirası 11 milyar dolardı. Bin Ladin ailesinin oğulları, hep Suudi prensleriyle birlikte büyüdü, aynı okullarda okudu. Bin Ladin, zengin ailesinin kanatları altında, daha sonra kanlı bıçaklı olacağı Suudi Kraliyet ailesiyle yakın dostlukla geçen ilk gençliğinde, 'Müslüman Kardeşler' teşkilatının fikirlerinden etkilenerek savaşçılığa soyunmaya karar verdi. Hep dindar olarak bilinen bin Ladin, Suudi Arabistan'da işletme ve mühendislik okudu. İngiliz gazeteci Simon Reeves'in, 'Yeni Çakallar' kitabında yazdığı gibi; "Usame'nin yaşamı için  bir savaşa ihtiyacı vardı. Bunu ona veren, 26 Aralık 1979'da Afganistan'a savaş açan Sovyet lideri Leonid Brejnev oldu". 1979 Aralık ayında, aynı zamanda arkadaşı olan, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki bin Faysal tarafından Pakistan'ın Peşaver kentine gönderildi. Buradaki kamplarda, dünyanın dört bir yanından gelen müslüman gençler askeri eğitim görüyordu. ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan'ın ortak çalışması olan bu projeyi Pakistan Gizli Servisi (ISI) yürütüyordu. Kampların yöneticiyse Filistin asıllı Abdullah Azzam'dı. Bin Ladin başta sadece Pakistan'dan gelen paralara göz kulak olmakla sorumluydu. Daha sonraysa, Azzam'ın 'baş asistanı' olan Usame bin Ladin, Afganistan'da ön saflarda iki yıl bizzat savaştı ve Celalabad yakınlarında yaralandı. Usame Bin Ladin, 9 bin adama komuta ettiği bu dönemi, "  İki yılda cephede  yaşadıklarımı, başka yerde 100 yılda yaşayamazdım" diye anlatıyor. SSCB birliklerinin 30 metre

Upload: cem-sanli

Post on 10-Feb-2018

272 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 1/149

  1

Serdar Uyan

İstanbul-2001, Kamer Yayınevi Bu kitap, Sayın Serdar Uyan‟ın izniyle görme engelliler için e-kitap olarak yayınlanmıştır. Kendisine teşekkürederiz.

www.kitaplik.org 

1. BÖLÜM

Hedefteki adam: Ladin

11 Eylül'de New York ve Washington'a düzenlenen saldırıların bir numaralı zanlısı ilanedilen Suudi Arabistan asıllı Usame bin Ladin'in adı, son 10 yılda radikallerin gerçekleştirdiğionlarca saldırıya karıştı. Fransa'da Cezayirli örgütlerin bombalı saldırılarından, Mısır'da Batılıturistlerin öldürülmesine ve hatta Mısır lideri Hüsnü Mübarek'e düzenlenen başarısız suikast

girişimine kadar pek çok olayda hep onun ismi gündeme geldi. Dünya Ticaret Merkezi'ne1993'te gerçekleştirilen bombalı saldırının 240 yıl hapis cezasına mahkum faili Remzi AhmetYusuf'u Pakistan'daki evinde, bu saldırıyı planlamaktan sorumlu tutulan Cemaat-i İslamörgütünün lideri Kör İmam adıyla anılan Şeyh Ömer Abdülrahman'ı ise Afganistan'da

 barındırdığı söylendi. Hindistan, Kanada, Ürdün ve Avrupa'nın çeşitli köşelerinde yakalananterörist grupların arkasında gösterilen adres bin Ladin'di. Kimi onun bu gruplara maddi destekverdiğini öne sürdü, bazılarıysa onun eylemlerin ardındaki asıl beyin olduğunu iddia etti. ABDBin Ladin'i, 'bir numaralı terörist' ilan edip, arananlar listesinin en başına oturttu. Ancak BinLadin, bu denli 'ortada' olmasına rağmen, bir türlü yakalanamadı.

El bebek gül bebek gençlik

Kamuoyunun daha çok 'karizmatik', 'birkaç karısı var', 'kalaşnikofu elinde uyuyor' gibi'magazin' boyutuyla tanıdığı Ladin, 1957'de Suudi Arabistan'da Yemen kökenli bir ailenin 52çocuğunun 17.'si olarak doğdu. Babası Muhammed, 1930'da geldiği Suudi Arabistan'da hızlayükselip Ortadoğu'nun en büyük müteahhitlerinden biri olmuştu.

1968'de bir kazada öldüğünde mirası 11 milyar dolardı. Bin Ladin ailesinin oğulları, hepSuudi prensleriyle birlikte büyüdü, aynı okullarda okudu. Bin Ladin, zengin ailesinin kanatları altında, daha sonra kanlı bıçaklı olacağı Suudi Kraliyetailesiyle yakın dostlukla geçen ilk gençliğinde, 'Müslüman Kardeşler' teşkilatının fikirlerindenetkilenerek savaşçılığa soyunmaya karar verdi. Hep dindar olarak bilinen bin Ladin, SuudiArabistan'da işletme ve mühendislik okudu. 

İngiliz gazeteci Simon Reeves'in, 'Yeni Çakallar' kitabında yazdığı gibi; "Usame'nin yaşamı için bir savaşa ihtiyacı vardı. Bunu ona veren, 26 Aralık 1979'da Afganistan'a savaş açan Sovyetlideri Leonid Brejnev oldu".

1979 Aralık ayında, aynı zamanda arkadaşı olan, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki binFaysal tarafından Pakistan'ın Peşaver kentine gönderildi. Buradaki kamplarda, dünyanın dört biryanından gelen müslüman gençler askeri eğitim görüyordu. ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan'ınortak çalışması olan bu projeyi Pakistan Gizli Servisi (ISI) yürütüyordu. Kampların yöneticiyseFilistin asıllı Abdullah Azzam'dı. Bin Ladin başta sadece Pakistan'dan gelen paralara göz kulakolmakla sorumluydu. Daha sonraysa, Azzam'ın 'baş asistanı' olan Usame bin Ladin,Afganistan'da ön saflarda iki yıl bizzat savaştı ve Celalabad yakınlarında yaralandı.

Usame Bin Ladin, 9 bin adama komuta ettiği bu dönemi, " İki yılda cephede yaşadıklarımı, başka yerde 100 yılda yaşayamazdım" diye anlatıyor. SSCB birliklerinin 30 metre

Page 2: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 2/149

  2

kadar yakınına geldiğini ama kendisinin hiç ölümden korkmadığını, beklediği şehitlik anı gelincecennete gideceğini bilmenin kendisini hep sakin tuttuğunu da dile getiriyor. Bu sakinliğin,cephede ateş hattında uyuyakalmasına da neden olduğunu söylüyor. 

Bin Ladin, 1986'da kendi kamplarını kurmaya başladı. Serveti, eli açıklığı, sade yaşantısıve cephedeki cesareti nedeniyle efsaneleşti. 1988'de ülkesine 'kahraman' olarak döndü. Bugün

dünyanın dört bir köşesine yayılan örgütü 'El Kaide'nin temelini, müslüman gönüllüler hakkında bilgileri içeren bilgisayarda ortamında bir veritabanı kurarak attı. Suudi Arabistan, her fırsatta'cihat' çağrısı yapan Ladin'den korkmaya başladı ve 1989'da pasaportuna el koydu.  

İpleri Körfez Savaşı kopardı 

Haziran 1990'da Irak lideri Saddam Hüseyin Kuveyt'e girince Usame bin Ladin, Suudisınırlarının korunması görevinin kendisine verilmesini istedi. Kral Fahd bu çağrıya kulakasmayıp Amerikan askerlerini çağırınca, bin Ladin küplere bindi. Önce Pakistan'a, ardındanAfganistan'a gitti. Sonunda Sudan'da yaşamaya karar verdi. SSCB'ye karşı 'lejyoner' görevigören ve Soğuk Savaş'ın bitmesiyle "zorunlu emekliliğe" itilip tasfiye edilmek istenen binlerce

'mücahit'i Sudan ve Yemen'e yerleştirdi, onlara birçok ülkede iş buldu. Hartum'un çöllerindeABD'ye karşı girişeceği savaşı planlamaya başladı. Eski dostlarından Cemal Fadıl (şimdiABD'de tanık koruma programında), Sudan'dayken bin Ladin'in, ABD'ye karşı girişeceği savaşıfinanse etmek için yasal işler kurduğunu ve para akışını sağladığını söylüyor.

ABD'ye karşı ilk cepheyi Somali'de açan ve 1994'te Suudi vatandaşlığından çıkarılanUsame bin Ladin, 1996'da Afganistan'a geçti. Daha Sudan'dayken 1995'te destek verdiğiTaliban'ın himayesinde Afganistan'ı kendine mesken seçti.

23 Şubat 1998'de Londra'da Arapça yayınlanan El Kudüs el Arabi gazetesinde ŞeyhUsame bin Muhammed Bin Ladin, Mısır Cihad örgütü lideri Ayman el Zevahiri, Mısır İslamiCihad örgütü lideri Ebu Yasir Rifa'i Ahmed Taha, Pakistan Cemiyet-ül Ulema yöneticisi ŞeyhMir Hamza ve Bangladeş Cihad Hareketi lideri Fazlul Rahman'ın, 'Dünya İslam Cephesi' adıaltında kaleme almış oldukları fetva yayınlandı. Fetvada , "El Aksa Camii ve Mekke'yi işgaldenkurtarmak ve ordularını İslam topraklarından söküp atmak için, -ister sivil, ister asker olsunlar-

 Amerikalıları ve onların müttefiklerini, hangi ülkede mümkünse orada öldürmek, her Müslümaniçin farzdır"  deniyordu.ABD'nin, 1997 yılında başına 5 milyon dolar ödül koyduğu Usame bin Ladin, hiçbir eylemiaçıkça üstlenmiş değil, ama hep bunları gerçekleştirenleri tebrik etmesiyle dikkat çekiyor.

Ladin'in sağ kolu 

Ladin'in yerini alabilecek isimlerin başında Ladin'in sağ kolu, yardımcısı, doktoru ve

sözcüsü Dr. Ayman el Zawahari geliyor. Zawahiri böbrek hastalığı ve sırt ağrıları çektiği bilinenLadin'e her bakımdan yardımcı oluyor. Pediatrist olan Zawahari, mesleğini bıraktıktan sonraLadin'e katıldı. Mısır İslami Cihad ve Fetih Öncü Birliği örgütünün liderliğini yaptı.Zawahari'nin, 1995'te Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e suikast düzenlediği ve 1997'deMısır'ın Luxor kentinde 70 kişinin katledilmesi girişiminden sorumlu olduğu tahmin ediliyor.Ladin'in “El Kaide” örgütü ile arasındaki bağlantıyı kuran Zawahari'nin, ikiz kulelere ilk çarpanuçaktaki terörist Muhammed Atta'yı eğittiği de biliniyor. Ladin'le birlikte ABD'ye karşı cihatçağrısında bulunduğu viedo kasetlerle tespit edilen Zawahari, Fransız, İsviçre, Mısır ve Hollanda

 pasaportları taşıyor. Başta Amerikan yönetimi olmak üzere birçok ülke onu arıyor. Eski ABD başkanı Clinton Usame‟yi "ABD'nin bir numaralı düşmanı" ilan etmişti. Ama

ABD, bu iddialı tanımlamaya rağmen bin Ladin'e, eski bir numaralı düşman SSCB'ye verdiği

önemi vermedi. Ladin gibi binlercesi, 1979'dan itibaren Afgan Savaşı sırasında, SSCB'ye karşı

Page 3: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 3/149

  3

savaşmaları için için “silahlandırılmış” ve Batılı istihbarat örgütlerince eğitilmişti. Bin Ladin, ozaman ABD istihbaratınca, "Afganistan'daki en iyi savaşçılardan biri" olarak niteleniyordu. TıpkıIrak lideri Saddam Hüseyin'in, İran'la uzayıp giden savaş sırasında ABD'nin en iyi müttefikiolması gibi. Ya da tersine, Yaser Arafat'ın teröristlikten devlet adamlığına geçişi gibi.. SoğukSavaş sonrası emekliye ayrılmayı reddeden “radikaller” , Somali'den Bosna'ya, İslam adına

mücadeleye devam etti. Bir yandan da, dünyanın dört bir yanında bombalar patlatmaya..BinLadin bir röportajında " İnancımı korumak teröristlikse, bundan onur duyarım" demiş veeklemişti " Asıl terörizm yüzbinlerce Iraklı çocuğun ölümü ve Filistinliler'e yapılanlardır .".

Bin Ladin, büyümek için en çok ihtiyaç duyduğu üç şeyi ABD‟den aldı.. 1- Askeri eğitim, 2- “En büyük düşman” ilan edilip dünya çapında efsaneleşmek 3- Aşırıözgüven ve umursanmamak...

Afganlılar Ladin‟i sevmiyor 

Dünyada onbinlerce hayranı bulunan Ladin, sıradan Afganlar arasında sevilmeyen biri...Aslında bu ne Afgan‟ın ne de Afganistan‟ın sorunu..Ama fatura onalara çıkarıldı. New York ve

Washington‟daki saldırılarda rol alan tek bir Afgan bile yok.. Taliban'ın emrinde bulunanlar da başka iş imkânı olmadığı için bu durumda...”Afgan” terimi, sıradan vatandaşların tahayyülünde bir “korku logosu” haline geldi: Kaçak göçmen, uyuşturucu kaçakçısı, terörist-fakat aynızamanda kurban... Modası geçmiş benzer korkular Sovyet işgalinde , BM Barış Gücü'nünAfganistan'a sevkini önlemek amacıyla kullanıldı.. “İlk Afgan cihat çağrısı” 1979'da BaşkanMuhammed Teraki'nin komünist diktatörlüğüne karşı yapıldı... Bu, Sovyet işgalini tetikledi.İşgal, 1.5 milyon insanın ölümü, 6 milyonun sürgünü ve nihayet en eğitimli birkaç milyon kişilikkesimin de göçüyle sonuçlandı.

Sovyetlere karşı savaşmak için ülkeye gönüllü olarak   gelen 055 Tugayı Ladin'in teröristoperasyonlarının çekirdeğini oluşturuyor. 055 Tugayı‟nı oluşturan “Arap-Afgan”ların, itaatsiz,

 geri ve güvenilmez gördükleri sıradan Afganlar üzerinde hiçbir etkisi yok... Bunlar Sovyetler'le

cihad sırasında Afgan kadınlarla zoraki evlilikler yapmalarıyla, dehşet saçmaları ve  Hanefi İslam geleneğinin canına okumalarıyla meşhur... “055 Tugayı”nın 1998'de Mezar -ı Şerif'te,1999'da Bamian'daki cani tavrı ve aynı yıl Şomali Düzlükleri'ni ateşe verme stratejileriAfganistan'ın öldürme geleneğine tamamen aykırıydı.

El-Kaide mensuplarına bir bakalım. Yüzlerce isim arasında Suriyeli, Lübnanlı, Ürdünlü,Yemenli, Mısırlı, Suudi, Pakistanlı, Tanzanyalı, Kenyalı ve Filistinliler bol miktarda var.. Ama“tek bir Afgan” bile yok. İyi bir ölçü olması açısından, listelerde Iraklı, İranlı ve Libyalı isimlerde bulunmuyor. Afganlar neler mi kaybetti? Hukuk, posta pulları, et kesim denetimi, trafikışıkları, araç yedek parçaları, uçurtma uçurmak, Sihler, jinekologlar, gıcır ayakkabılar, abajurlar,

 bilgisayar yazılımları, pembe diziler . Ayrıca uluslararası toplumla iletişim ve maddi

kaynaklardan yoksunluk da söz konusu.Pentagon'u esas kaygılandıran, ABD'ye karşı bir Afgan direnişinden çok, işinPakistan'daki yansımaları. Taliban'ın devrilmesi halinde doğan boşluk nasıl doldurulacak?.1992'de benzer bir durumla karşılaşılmıştı: Komünist Başkan Muhammed Necibullah, iktidarıeski kral Zahir Şah'a devretmeyi denedi. Fakat mücahitler daha hızlı davranıp Kâbil'i ele geçirdi.

 Necibullah, Kâbil'in düşmesinden bir ay önce ABD'li bir gazeteciye şu açıklamayı yapmıştı:"Afganistan, ABD ve uygar dünya olarak, köktenciliğe karşı birleşik mücadele başlatmak gibiortak bir görevimiz var. Köktencilik Afganistan'a hâkim olduğu takdirde savaş daha yıllarca

 sürer. Afganistan dünyanın uyuşturucu merkezi haline gelecektir. Afganistan bir terörizmmerkezine dönüşür."

Page 4: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 4/149

  4

Yeni Che Guevera

O kimileri için ABD'nin dünyadaki hegemonyasına pabuç bırakmayan büyük birkahraman...ABD içinse dünyanın bir numaralı 'teröristi'. Ve onu yakalamak kedi-fare oyunudeğil. Çünkü 40 yıllık hayatına sığdırdığı savaşçılık deneyimi ve inanılmaz bir ilişkiler ağı var .

Dünyanın dümenini elinde tutan ABD, son 10 yıldır tek bir adamı ele geçirmeye çalışıyor:Usame bin Muhammed bin Awad bin Ladin... Nam-ı diğer Usame bin Ladin... Bu yolda onayılların vefa borcunu ev sahipliği yaparak ödeyen Afganistan ve Sudan'a güdümlü füzeleryağdırıldı, sayısız suikast girişiminde bulunuldu, hatta dâhiyane halkla ilişkiler kampanyalarıdüzenlendi. Pakistan'daki kibritlerin üzerine resimlerini basıp başına 5 milyon dolar ödülkoyuldu. O, Müslüman dünyada ABD'nin egemenliğine karşı savaşan bir efsane olarak anılırken,tüm bu olaylar bir devletin bugüne dek özel bir kişiliğe karşı giriştiği en büyük kampanya olaraktarihe şimdiden geçti. "Peki kim bu bin Ladin? Onu kim kahraman yaptı?" Pek çok kişiye göreyanıt belli: ABD. Bin Ladin, ABD için dünyanın bir numaralı 'teröristi'. Hakkındaki suçlamalaraynı zamanda gücünü de gösteriyor. 1993'te Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan bombalı saldırı;1996'da Suudi Arabistan'daki 19 ABD askerinin öldürülmesi; 1998'de ABD'nin Kenya ve

Tanzanya'daki büyükelçiliklerine düzenlenen ve yüzlerce kişinin öldüğü bombalı saldırılar veson olarak 2000 Kasım'ında Yemen'deki USS Cole destroyerine yapılan bombalı saldırı. 

Çok güçlü istihbarat kaynaklarını alt etmeyi gerektiren bu saldırılara rağmen Ladin'i birtürlü ele geçiremeyen ABD, son çareyi, Afganistan'daki Taliban hareketine uluslararasıyaptırımlarda buldu.. Üstelik bu işi Soğuk Savaş sırasında kanlı bıçaklı olduğu SovyetlerBirliği'nin mirasçısı Rusya'yla işbirliği içinde yaptı. BM Güvenlik Konseyi'nden Taliban'a, “BinLadin'i teslim etmezsen, zaten açlıktan kırılan Afganistan'ı felaketlere sürükleyecek bir süreç

 başlatırız” uyarısı çıkartıldı. Tüm bunlar sadece bir adam içindi. Bir zamanlar Sovyet işgalinekarşı birlikte “savaştığı”' ABD'ye cihat ilan eden bir adam için. Peki dünyanın süper gücüne

 pervasızca kafa tutan bu adam kimdi ve nasıl bir aileden geliyordu?

Ladin İmparatorluğu

Usame bin Ladin‟in babası, Suudi Kraliyet ailesinin en kadim dostlarındandı.. KüçükLadin‟ler, Suudi Kralı Abdülaziz'in çocuklarıyla aynı okullarda okudular. Ladin‟ler Ürdün Kralı

 Hüseyin, Kraliyet doktoru Zeyd el Rifai, Suudi Gizli Servisi Direktörü Kemal Adem‟inçocuklarını eğiten İngiliz Victoria Koleji‟ne gönderildi. Usame‟nin kardeşi Mahrus bu okuldaGüney Yemen sultanının oğlu Fadlı'yla tanıştı. Fadlı, Mahrus‟u Suudi Arabistan'da sürgünde

 bulunan Suriyeli Müslüman Kardeşler örgütüyle tanıştırdı. 1979 yılında Mahrus'un kamyonlarlaMekke'ye silah soktuğu ortaya çıktı ve gözaltına alındı... Müslüman Kardeşler , Mahrus'a habervermeden Ladin şirketine ait kamyonları silah taşımak için kullandılar. Bu sırada akıllara

durgunluk veren bir olay yaşandı. Silah kaçakçılığına adı karışan örgüt elemanlarınınyeraltındaki tünellerde yaşadığı tesbit edildi. Ancak Mekke'deki bütün yeraltı kanalizasyon vetünel haritaları Ladin‟lerin elindeydi. Dolayısıyla Suudi polisi Ladin ailesinden yardım istedi.Eğer Mahrus sıradan  biri olsaydı hemen hapse atılır ve bir daha asla Mekke'ye girmesine bileizin verilmezdi. Bu olay Ladin‟lerle Kraliyet ailesinin arasını açtıysa da Mahrus affedildi ve

 bugün şirketin Medine bürosunun başında bulunuyor.Usame'nin kardeşlerinden Salim bin Ladin, Kral Fahd'ın en yakın dostları arasındaydı.

80'li yıllarda Ali Bin Musselam'la birlikte şirketin Amerika ve Ortadoğu'daki projelerinin başında bulunuyordu. Ladin‟lerin aile dostları arasında Prens Halid Türk el Soudari,  Prens Faysal BinTurki El Abdullah (İkisi de Fahd'ın kızkardeşiyle evli) ve Fahd'ın kayınpederi Mona bulunuyor...

Suudi Prensleri stajlarını Ladin şirketinde yapıyor, ve yurtdışında görev alıyorlardı.

 Prens Muhammed Bin Fahd ile Prens Davud Bin Niyef , “ikinci jenerasyon prensler” arasında en

Page 5: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 5/149

  5

aktif olanlarıydı ve 80'l i yıllarda Ladin imparatorluğunun uluslararası şirketlerinin başınagetirildiler. Şeyh Muhammed Ladin'in en son çocuğu 1967'de dünyaya geldi ve şu an Boston'dayaşıyor...

Baba Ladin'in ölümünden sonra ipleri “karısının erkek kardeşi” yani en büyükçocuklarının amcaları Muhammed Baharet ele aldı ve şirketi yönetmeye başladı.1972 yılında

Ladin ailesinin en büyük oğlu Şeyh Salim bin Ladin, babasının mirasını devraldı ve şirketin başına geçti. Şeyh Salim'in ölümünden sonra grubun liderliği en büyük kardeş Bakr 'a geçti. Bakr, Ladin grubunun yönetim kurulunu oluşturan 13 kardeşine başkanlık yapıyor. Bakr'ın yakındanışmanları ise yine kardeşleri Hasan Yeslam ve Yehia...

Ladin‟ler 54 kardeş...Ama çoğunun annesi, milliyeti ve akrabalık dereceleri farklı.Ailenin çok uluslu ve çok kültürlü olması şirketin “uluslararası hareket serbestliğini” ve faaliyetalanını genişletiyor... Bakr ile Yehia Suriye'deki çalışmaları organize ediyor.. Yeslam, Lübnan veÜrdün'de, Abdülaziz Mısır 'da faaliyet gösteriyor. Sadece Abdülaziz'in Mısır'daki projelerinihayata geçiren şirkette 40,000 kişi çalışıyor. İmparatorluğun bu kadar büyük olması tabii iççatışmaları da beraberinde getiriyor.

Aile içindeki en büyük ihtilafın merkezinde Ali bin Ladin var. Ali, Salim'in en küçük

oğlu, Bakr'ın da abisi.. Ali, Beyrut- Şam ve Paris arasında mekik dokuyup gününü gün ediyor...Dini sebeplerden aileyi terkettiği söyleniyor ancak Ali Ladin imparatorluğunun ağırlığı altındaezildiğini özgürlüğü seçtiğini söylüyor... Ali su gibi para harcıyor ve sürekli kardeşlerinden paraistiyor... Ancak kardeşler, şirketle bağlarını koparan ve kendilerine artık bir faydası dokunmayanAli'ye sırt çevirmiş durumda.. 

Ali'nin oğlu Muhammed ise babasının işlediği günahları affettirmek istercesine Paris'de Arabistan Savunma Bakanlığı adına Fransız silah üreticileriyle görüşmelerde bulunuyor.. Mahrusda 70'li yıllarda karıştığı silah kaçakçılığı olaylarına rağmen hala Yönetim Kurulu üyesi veMedine'deki inşaat işlerine bakıyor.. Kardeşi Ali'yle aynı yolu seçen Yeslam bin Ladin özgürlüğeyelken açtı ancak ailesiyle bağlarını koparmadı. Bark ve Hasan'a danışıp izin alarak Avrupa'yayerleşti ve Ladin imparatorluğunun Avrupa'daki temscilcisi oldu. Vaktinin büyük bir kısmınıCenevre ile Paris arasında mekik dokuyarak geçiriyor. İranlı köklü bir ailenin kızı MirdohtŞeybani ile evlenen Yeslam, Ladin ailesinin en fazla Batılılaşan bireyi. Yaslem'in evinde karısıve çocuklarıyla Fransızca konuştuğu biliniyor.. 

Şeyh Muhammed Ladin'in ölümünden 4 yıl sonra 1972'de, Ladin organizasyonuholdingleşerek faaliyet alanını genişletti... İsmini BinLadin Kardeşler Kontrakt Sanayii olarakdeğiştiren şirketin merkezi Cidde'de bulunuyor.. 125 milyar Suudi Riyali cirosuyla Arabistan'ın32. büyük şirketi konumunda olan Ladin Kardeşler Kontrakt Sanayii, Mekke-Medine otobanı,onbinlerce site, tarım ve sulama sahası projesine imza attı. Aynı zamanda yabancı gruplarıntemsilciliklerini de yürütüyorlar. Audi, Porsche ve Alman Heras Hekwerk grubunundistribütörlükleri Ladin ailesinde.

iç savaşta yıkılan Beyrut'un yeniden inşasında büyük rol oynayan Yahya bin Ladin  Al Baraka grubuyla birlikte 50 milyon dolarlık inşaat projesine imza attı.Ladin ailesi uluslararası finans sektöründe de faaliyet gösteriyor. Avrupa'daki operasyonlarCenevre ofisinden koordine ediliyor. 13 rue Ceard adresindeki şirkete Yeslam bin Ladin

 başkanlık yapıyor. Yönetim kurulunda Beatrice Dufour, Baudoin Dunant ve Tilouine el Hanafigibi ünlü ekonomistler var... Baudoin Dunant, İsviçre'nin Fransızca konuşan en ünlüavukatlarından.. 1983 yılında Hitler hayranı İsveçli banker Francois Genoud 'ı başarılı bir şekildesavunarak ünlenmişti.. 

Ladin ailesinin itibar savaşı

Page 6: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 6/149

  6

General Electric ve Motorola gibi büyük şirketlerle ortak projelere imza atan Ladinimparatorluğu onbinlerce kişiyi istihdam ediyor. Şirket tarihinin en zor günlerini yaşıyor..11Eylül'deki saldırıların ardından Abdullah bin Ladin, Cambridge'deki ofisinde telefona sarıldı vedanışmanlarını arayarak çözüm yollarını görüştü...Özellikle ABD'de yaşayan Ladin ailesimensupları için 11 Eylül “kara gün” dü. Bir anda bütün “şöhretleri” ayaklar altına alınmış ve

Ladin ismiyle anılır olmaktan utanç duyar hale gelmişlerdi... Ladin ailesinin diğer bireyleriterörizmi açıktan kınasalar da federal ajanlar Ladin'in kardeşlerini rahat bırakmıyor. 5 milyardolarlık servete hükmeden Ladin imparatorluğunun Suudi Arabistan'daki adı da lekelendi...Ladin'in 35 yaşındaki kardeşi Abdullah Ladin, Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu..Abdullah, ailenin ismini temizlemek için kolları sıvayıp hukukçular ve siyasi danışmanlardanoluşan geniş bir ekip kurdu ve sesini dünyaya duyurmaya çalışıyor.. Abdullah Ladin'in ekibinde

 New York'un tanınmış avukatlarından Stanley Arkin de bulunuyor.Amerikan iş çevresindeki üst düzey yöneticiler, Ladin kardeşlerin Goldman, Sachs,

Citigroup ve Deutschebank  gibi dev isimlerle iş yaptıklarını biliyorlar. Ladin kardeşler ayrıcasiyasilere para akıtmasıyla ünlenen Washington merkezli Carlyle Grup'un da hissedarlarıarasında... Yıllardır Ladin ailesini mercek altına alan Boston Üniversitesinden Prof. Adil Najam,

"Şu anki durumları tek kelimeyle felaket. Tüm dünyayı saran bir ünleri vardı.11 Eylül‟de „ikizkuleler‟in enkazı altında kaldılar..Amerika kapısı kapandı. Suudi Arabistan‟ın ABD BüyükelçisiPrens Bandar bin Sultan'ın yardımıyla apar topar ülkeyi terkettiler. ABD onların ikincivatanıydı...Aile alternatif stratejiler hakkında farklı görüşleri tartışıp bir konsensüs sağlamayaçalışıyor..” dedi..

Ladin‟in kardeşi Bush‟un ortağı

1991 yılında Bank Of Credit Commerce International ‟ın (BCCI) hesaplarını kontrol edenmaliye uzmanları 1 milyar dolarlık bir açık farketti... 73 ülkede 400‟den fazla şubesi bulunan

 bankanın bu açığı izlendiğinde; firmanın para aklamadan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığına,Asyalı diktatörlerden ABD‟li ve Avrupalı politikacıların desteklenmesine kadar bir dizi kirli işe

 bulaştığı tespit edildi. CIA ile bağlantısı bulunan BCCI‟ın Pakistan‟da 1500 kişilik bir eylemgrubunu kullandığı da belirlendi. Zamanla bahse konu olan açık 10 milyar dolara tırmandı..Skandalın kolları ABD Savunma Bakanlığı‟ndan Nikaragua‟daki kontralara; İngiliz Gizli Servisi

 MI6 ‟den çeşitli Amerikan bankalarına değin uzandı. CIA, Bank for Credit and Commerce International ‟ın (BCCI). Pakistan‟daki şubeleri aracılığıyla Af gan mücahitlerine 2 milyar dolar para akıtmıştı. Banka, uyuşturucu satıcıları, gizli servisler ve teröristler tarafından dakullanılıyordu. 

Eski başkan Bush‟un sahibi bulunduğu petrol şirketinin yöneticiliğini yapan Suud‟lu banker Halid bin Mahfuz, 1999 ocağında Taif‟te CIA tarafından göz altına alındı...Konu Usame

Bin Ladin‟le ilgiliydi ve Mahfuz‟un Ladin‟e Bank Of Credit Commerce Internationl BCCIaracılığıyla destek verdiğinden şüpheleniliyordu. Mahfuz, BCCI‟nın hisselerinin beşte birinielinde bulundur uyordu. Gladio‟dan İrangate‟e kadar en en pis işlerde parmağı bulunan BCCI‟ın

 büyük ortağı Mahfuz‟un Bush‟ların kadim dostu hatta iş ortağı olduğu ortaya çıkınca büyük birskandal patlak verdi. 1987 yılında Mahfuz‟un ABD‟deki temsilcisi Abdullah Taha, Baksh

 Harken Enerji, Spectrum 7 ve Arbusto‟yu satın aldı. Bu şirketlerin ortak özelliği hepsinin sahibive yöneticisinin bizzat baba ve oğul Bush‟lar olmasıydı.Ladin‟in babası Salim bin Ladin„in İngilizlerle arası çok iyiydi. Selman bin Ladin sadece

 prensler ve kralların üye olabildiği Club1001‟e alınan dört Suudiden birisiydi. Salim bin Ladin,1979‟da Zapata Oil ve Arbusta Ltd . şirketleri aracılığıyla zamanın Teksas Valisi GeorgeBush‟un da ticaret ortağıydı.

Page 7: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 7/149

  7

Başkan Bush‟un mali geçmişinde şüpheli bir diğer isim de Teksas‟lı işadamı James Bath‟dir.CIA‟ye yakınlığıyla tanınan ve Bush‟un seçim kampanyalarını destekleyen Bath, 1976 yılındaUsame Bin Ladin„in babası Salim bin Ladin„in ABD‟deki finans işlerini takip ve temsil etmekle

görevlendirildi.. Salim bin Ladin 1977 temmuzunda Teksas‟daki şüpheli bir uçak kazasındahayatını kaybetti.. Uçak Suudî prensi Muhammed Bin Fahd ‟a aitti ve uçağın, ekim 1980‟de,ABD ile İran yetkilileri arasında Paris‟te yapılan gizli görüşmeler sırasında kullanıldığı ve Salim

 bin Ladin‟in, bu gizli görüşmelerin istenmeyen bir tanığı olduğu için öldürüldüğü iddiaediliyordu..

Bu olayların yaşandığı dönemde Başkan Bush adı geçen bu şirketlerin çoğunda yöneticikonumundadır. Bu bağlantılara bakıldığında Amerika‟da bir “derin devlet”in varlığıhissedilmektedir. İçeride kim var sorusunun yanıtı sanırız buralarda bir yerde saklı! 

Jane‟s Intelligence Review‟da 26 Haziran 2001‟de yayımlanan “Blowback”, “geri tepme” başlıklı yazıda şöyle deniyor:

“80‟li yıllarda Afganistan‟daki direniş savaşçıları dünyanın her yerinden insan devşirdiler

ve bir “destek ağı” kurdular; 89‟da Sovyetler çekilince, binlerce Müslüman savaşçıyı donatmış,eğitmiş ve beslemiş olan bu ağ, Usame bin Ladin‟in denetimine geçti. El Kaide, dünyayayayılmış bir ağ gibi çalışan gruplardan oluşan bir üst kuruluş. Cezayir, Mısır, Fas, Türkiye,Ürdün, Tacikistan, Özbekistan, Suriye, Çin, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Myanmar,Endonezya, Filipinler, Lübnan, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Libya, Tunus,Bosna, Kosova, Çeçenistan, Dağıstan, Keşmir, Sudan, Somali, Kenya, Tanzanya, Azerbaycan,Eritre, Uganda, Etyopya ve Batı Yakası ile Gazze‟deki varlığıyla, dünya çapında faaliyetgösteriyor. 1988‟deki oluşumundan itibaren El Kaide‟nin denetimi Usame bin Ladin‟inelinde…” 

 Der Spiegel Aralık 2001 sayısında dünya çapındaki bu oluşumun faaliyet tarzı hakkında, bizi biraz daha aydınlatıyor: Bin Ladin ellerini fazla kirletmiyor, başka ülkelerdeki şubelerinegeniş hareket alanı bırakıyor. Meselâ dünya çapında eylem  planlayan şubelerin planları hakkındadetaylı bilgi sahibi değil.. O sadece finanse edip bırakıyor gerisini diğerleri örgütlüyor.

Bazı iddialar ise, Ladin‟in efsane olmaktan fersah fersah uzakta olduğuna işaret ediyor.Bulmacanın parçaları birleştiği zaman ortaya çıkan tablo, Ladin‟in çeşitli istihbaratfaaliyetlerinde kullanılan bir maşa olduğunu ortaya koyuyor. Almanya'da yayınlanan Neue Solidaritaet Dergisi, Usame bin Ladin'in Büyük BritanyaMajestelerinin hizmetinde olan bir James Bond olduğunu savunuyor.Dergiye göre İngiliz istihbaratı tarafından kolay manipule edilebilir casus olarak nitelendirilenLadin, bir demecinde “füzelerinin İngiltere‟yi hedeflemediğini” söylemiş, Londra‟daki temsilcisiÖmar Bekri de Şark -ül Awsat ‟a verdiği mülâkatta, “İngiltere Hükümeti ile bir barış anlaşmamız

var” demişti.Çocukluk yılları 

Usame bin Ladin, 1957„de Suudi Arabistan„ın önde gelen ailelerinden birinin oğlu olarakdünyaya geldi. Kendisine 7 çocuk veren Suriyeli hanımına 3 kuma getiren Baba Ladin, sıkıntılı 

 bir çocukluk geçirmiş ancak başarılı bir iş hayatının ardından krallığın en zengin simalarından birisi haline gelmişti. Usame„nin babası Muhammed Salim bin Ladin, Suudi krallığına GüneyYemen„deki Hadramout„tan 1930„larda göç etmişti. Cidde Limanı„nda hamal olarak çalışan buadamın talihi zamanla açılacak ve ileride ülkenin inşaat imparatoru“ halinegelecekti..1950„lerde Suudi Arabistan„ın modernleşme sürecinde etkin rol olan Muhammed

Ladin büyük bir servete kondu. Kral Suud„la yakın ilişki kuran Baba Ladin, kısa zamanda büyük

Page 8: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 8/149

  8

işler başardı. Kralın saraylarını, ihalelerde verilen en düşük fiyat tekliflerinin çok daha altındanneredeyse bedavaya inşa ederek Kraliyet ailesinin gözüne girdi. Aldığı risk ve gösterdiği

 performansla Suud Kralını etkilemeyi bildi. Ailenin diğer üyeleriyle özellikle Kral Faysalla çoksıkı dostluklar kurmayı ihmal etmedi.. 

60'lı yılların başında Suud-Faysal çekişmesinin yaşandığı dönemde Baba Ladin, Kral‟ın

tahtı Faysal'a bırakması için büyük çaba gösterdi ve sonunda Suud Kralını tahttan indirdi.Suudlarla birlikte hazinedeki paralar da ülkeyi terketti. Baba Ladin yine sahneye çıktı ve hazinesitamtakır olan Kral Faysal'a yardım elini uzattı.. 6 ay boyunca Krallıktaki memur maaşlarınıkendi cebinden ödedi...Tabi Kral Faysal kendisini böylesine zor bir durumdan kurtaran BabaLadin'e borcunu kısa zamanda ödeyecekti. Hem de Krallara yakışır şekilde. Faysal,Arabistan'daki bütün inşaat ihalelerinin Ladin'in şirketine verilmesi konusunda bir kararnameçıkarttı... Baba Ladin artık Kral'ın özel müteahhidi olmuş devletin bütün inşaatlarını tek birkalemde kapmıştı. Hatta bir süreliğine Bayındırlık Bakanlığı görevinde bile bulundu. 1969yılında Al Aksa camiinde çıkan yangının ardından mabedin restorasyonu işini aldı. Mekke veMedine camilerinin genişletilip büyütülmesi projesinde de tabi yine Ladin ailesi devreye girdi.

Katı bir disiplin

Baba Ladin dinine son derece bağlı bir insandı.. Alçak gönüllü ve cömertti.. Hademeykenkullandığı çantayı “Yaşadığı zor günleri hatırlattığı” için yanından ayırmazdı. Mütevazi ama aynızamanda egemen bir kişiliğe sahipti. Çocuklarını katı bir disiplinle yetiştirdi, derin bir diniterbiye verdi ve toplumsal kurallara uymalarını istedi.. Çocukları için günlük proğramlar hazırlarve hepsinin bu proğrama göre hareket etmesini ister, başıboş davranmalarına müsamahagöstermezdi. Bu kadar katı bir hayat tarzının yanında paranın getirdiği imkanlar da vardı tabi.Usame babasıyla birlikte denize ve çölün kalbine düzenlenen seyahatlare katılıyor ve yüzlercekişinin davet edildiği eğlencelerde boy gösteriyordu. Baba Ladin çocuklarına hep büyük bireradam muamelesi yaptı. Onların da olgun kişiler gibi davranmasını istedi ve çocuk yaşta bilekendilerine güven duymalarını sağladı...Bütün çocuklarına eşit davranma konusunda aşırıhassasiyet gösterdi..

17 yaşında evlendi 

Ladin ailesini yakından tanıyan Abdül Aziz, Usame‟yi “uzun, ince ve sofu bir kişilik” olarakhatırlıyor. Usame genç yaşında böylesine katı bir tutum içindeki babasının sert öğütleriyle

 büyütüldü..13 yaşındayken babasını kaybetti. 17 yaşında annesi tarafından uzaktan akrabası olanSuriyeli bir kızla evlendirildi.Erken yaşta evlenmesi onu hem kötülüklerden korumuş oldu hem de kendisini daha rahat bir

şekilde dine vermesini sağladı.Usame bin Ladin 1968-70 yılları arasında kardeşleri Ömer, Halip ve Bakr ile Beyrut'aeğitim için gönderildi. Okulda çalışkanlığı ve derslerindeki başarılarıyla göz kamaştıran Ladin,arkadaşları gece kulüplerinde dansöz seyredip poker oynarken evde oturup kitap okuyor dersçalışıyordu... Namazlarını hiç aksatmayan ve gece hayatından uzak duran Ladin, Beyrut'daİngilizce ve Fransızcasını geliştirdi bol bol pratik yaptı. Herkes cep harçlıklarını eğlenceyeharcarken Usame yabancı dil kitapları alıyordu. 

Usame ilokul, lise ve üniversite eğitimini Cidde‟de tamamladı. 1981 yılında Kral AbdülAziz Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu.Bin Ladin'in kaderi işte bu okula başladığında değişti.. İslami atmosferin bulunduğu buüniversite, Afganistan'da daha sonra önemli rol oynayacak bir kişiye de ev sahipliği yapıyordu:

Filistin kökenli hocası Şeyh Abdullah Azzam. Yaser Arafat'ın önde gelen dostlarından olan

Page 9: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 9/149

  9

Azzam, Filistin Kurtuluş Örgütü‟ndeki (FKÖ) yolsuzluklardan düş kırıklığına uğramıştı. Onagöre İslam'ın kökenine geri dönülmesi ve inanmayanlara karşı cihat ilan edilmesi gerekiyordu.Aralık 1979'da FKÖ'nün İsrail'le mücadele verdiği topraklardan çok uzaklarda bu mücadele için

 bir yol açıldı. Sovyetler, Afganistan'ı işgal etti.Bu işgal ABD'nin Sovyetler'e ilişkin korkularını canlandırırken, Ronald Reagan'a da

 başkanlık yolunu açtı. Ancak savaş, gurur duyulan “Sovyet ordusunun” ne denli çürük olduğunuaçığa çıkardı. Ama her şeyin ötesinde Amerikalılar hiç beklenmeyen bir şey yaptı, Reaganyönetimi Sovyetler'e karşı isyancılara destek çıktı. O dönemde Ulusal Güvenlik Konseyi'nde olanRobert Oakley, " Bu İslamiyet'in şeytana karşı mücadelesi" diyordu. Washington yönetimi,dinsizlere karşı “kahraman Arap gençlerini” silahlanmaları için cesaretlendirdi. Plan iyi işledi.Sovyet güçleri 1989'da Afganistan'ı terk ettiğinde tepeden tırnağa silahlı müslüman askerler biranda bomboş kaldı. Militan kadrolar şekillenmeye başlamıştı.

Abdullah Azzam ve Seyyid Kutup

Usame daha erken yaşlarda “İslamiyeti” bütün kurallarıyla benimseyerek yaşamaya

 başladı.. Hac sezonunda evlerine dünyanın dört bir yanından yüzlerce hacı adayı gelirdi..Evlerinde misafir olan bu hacılar memleketlerindeki “İslami hareketlerin” önde gelenisimleriydi.. Ladin ailesinin hacıları evde ağırlama geleneği, evin reisi öldükten sonra da devametti. Usame hac sezonunda farklı ülkelerden İslam bilginleriyle tanışma fırsatı buluyordu. Lise veüniversite çağlarında eğitimli müslümanların bir çoğunun yaptığı gibi Usame, Müslüman

 Kardeşler örgütüne katıldı. Usame‟nin İslam anlayışının şekillenmesinde 2 kişi büyük roloynadı. Zaten bu şahısların öğretileri üniversetede mecburi ders olarak okutuluyordu. İlki“Abdullah Azzam” ki bu zat daha sonraları Afganistan dini çevrelerinde büyük isim yapmıştır.İkincisi de İslam filozofu “Seyyid Kutup”tur.

Usame bin Ladin‟in hocası Şeyh Abdullah Yusuf Azzam, 1941‟de Jenin‟de küçük birkasabada dünyaya geldi. Çocukluğundan itibaren dini eğitim almaya başladı.. Liseyi Ürdün‟de

 bitirip 1996‟da Şam Üniversitesi‟nde İslam Hukuku okudu.. 1967‟deki Altı Gün Savaşında İsrailCenin‟e girince, Azzam Ürdün‟e kaçıp işgalci İsrail ordusuna karşı cihat hareketine katıldı.. El-

 Ezher Üniversitesi‟nde “İslam Hukuku” dalında doktorasını yaptı ve 1970‟de AmmanÜniversitesi‟ nde İslam Hukuku dersleri vermeye başladı. 1973‟de tekrar El-EzherÜniversitesi‟ne dönerek profesörlük ünvanını aldı. 1970‟lerin ortalarında, Filistin DirenişHareketiyle bağlarını kopardı.  İslami Cihad ‟ın çizgisinden ayrılarak milli devrim ideolojisinekaydığını düşünüyordu. Suudi Arabistana giderek Cidde‟deki Kral Abdülaziz Üniversitesi‟ndeders vermeye başladı. Sınıfta Azzam‟ın dikkatini çeken bir öğrenci vardı.. Usame Bin Ladinadındaki bu öğrenci dersleri büyük bir diikkatle takip ediyor ve “cihat” konusu açıldığı zamanheyecanlanıyordu. Azzam derslerinde, İslam dünyasının batılılaştırıldığını ve köle durumuna

indirgendiğini, bu esaretten kurtulabilmek için “bağımsızlık savaşı” verilmesi gerektiğinisöylüyor ve cihad doktrinini formüle ediyordu.. Azzam, Ladin‟in de katıldığı derslerin birisinde“ Zamanımızda cihad tüfekle yapılır. Görüşme, konferans ve diyalog kapılarını kapattık.”diyordu.

1979‟da Afgan cihadının ilanıyla Azzam Üniversiteden ayrıldı ve söylemlerini eylemedöktü. Afganistan‟daki cihada katılan ilk Araplar arasında yerini aldı.. Pakistanlı ve Afganliderler Azzam‟dan savaş meydanlarını bırakarak tekrar eğitim camiasına geri dönmesiniistediler ve İslamabad‟daki Uluslararası İslam Üniversitesi kürsü başkanlığını teklif ettiler.Ancak Azzam bu teklifi reddetti ve Afganistan sınırındaki Peşaver‟e giderek bütün zamanını veenerjisini Afganistan‟daki cihada harcamaya başladı. Peşaver‟de Afgan cihadına katılmak içinPakistan‟a gelen gönüllü mücahidlerin eğitildiği Beyt-ül Ensar eğitim kampını kurdu. Daha sonra

Ladin‟le birlikte Mekteb-ül Kidamat adlı Mücahitlere Hizmet Bürosunu hayata geçirdi. Bu

Page 10: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 10/149

  10

merkez daha sonra uluslararası bir kimliğe bürünerek doktor, mühendis ve uyuşturucukaçakçılarının evi haline geldi.. 1980‟lerin sonunda Ladin‟in 50‟den fazla ülkede şubesi

 bulunuyordu ABD, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan'ın da bulunduğu bu 50 ülkede kayıtmerkezleri açarak, Afganistan'da Sovyetler'e karşı savaşmak üzere binlerce insan toplayıp, 

 barındırdı ve bölgeye sevk etti.. Ayrıca, Afganistan ve Pakistan'da askerî eğitim kampları

kurarak finanse etti.. Afganistan'da yol ve tünel açmak, hastane ve depo inşa etmek üzere ağırsanayi teçhizatlarını bölgeye gönderdi. Afganistan‟daki zor yaşam koşullarına ayakuydurabilmek için mücahitlerin çok katı ve sıkı bir eğitimden geçmesi gerektiğini farkedenLadin‟le Azzam, her türlü savaş tekniğinin öğretildiği teknolojik donanımlı Mesadat-ül Ansareğitim kampını da hizmete açtı. 

24 Kasım 1989‟da uzaktan kumandalı sofistike bir bomba Azzam‟ın arabasını havayauçurdu. Saldırıda Azzam, iki oğlu ve arkadaşı öldü. Bugüne kadar saldırıyı kimse üstlenmedi.Şeyh Azzam susturulmuştu. Ancak mesajını öğrencisi Usame Bin Ladin bütün dünyayayayacaktı. 

Ladin‟in fikirlerinin şekillenmesinde Azzam‟dan sonra etkili olan ikinci isim SeyyidKutup‟tur. Tam İlmihal kitabında Seyyid Kutup ile ilgili şu bilgilere yer veriliyor: 

“Seyyid Kutup 1903‟de de Mısrda doğdu. Kâhire ilm enstitüsünde okudu. Önce sosyalistfikrlerini yaydı. Sonra din adamı şekline girerek, eski Kâhire müftüsi ve mason locası başkanıolan Abduhun dinde reformist yolunu tutdu. Bütün kitâblarında olduğu gibi, (Fî-zılâl-il-Kur-ân)ismindeki tefsîrinin birinci cildinde de, cihâdın bir kısmını kabûl, esâs kısmını inkâr etmekde,(İnsanların dîne girmelerini kolaylaşdırmak için cihâd edilmez) demekdedir.(Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere karşıdır) meâlindeki âyeti ileri sürerek hükûmetlere karşıayaklanmaya, isyâna ve fitne çıkarmaya kışkırtmakdadır. Hâlbuki, zâlim sultânlara, hattâ kâfirhükûmetlere bile ayaklanmayı dînimiz yasaklamaktadır.. Böyle ayaklanmak, cihâd değil,ahmaklıkdır. Böyle zamânlarda yapılacak cihâd, İslâm bilgilerini yaymak, îmânlı gençlikyetişmesine çalışmakdır. Hac sûresinin otuzdokuzuncu âyetinde meâlen, (Mü‟minlere saldıranzâlimlerle cihâd etmeğe izn verildi) buyruldu. Mekkede kâfirler, müslimânlara, zulm edip,öldürünce, bunlarla dövüşmek için, tekrâr tekrâr izn istediler. İzn verilmedi. Medîneye hicretedince, bu âyet gelerek, yeni kurulan İslâm devletinin, Mekkedeki zâlimler ile cihâd etmesine iznverildi. Bu âyet, müslümânların kâfir, zâlim hükûmete isyân etmesi için değil, islâm devletinin,insanların islâm dînini işitmelerine, müslümân olmalarına mâni‟ olan, zâlim diktatörlerin ordularıile cihâd etmesine izn vermekdedir. Seyyid Kutbun bu câhilce, ahmakca yazıları, Mısr‟da fitneçıkarmasına, onbinlerce müslümânın zindânlarda çürümelerine, çoklarının ölmesine sebeb oldu.Bu fâci‟a ve fitnelerin cezâsını kıyâmetde çekecekdir. Câhilce davranışları ve gâfilce yazıları iledevlete karşı ihtilâle sebeb olduğu için, kendisi de 1386‟ da i‟dâm edildi. İlmi, aklı ve ihlâsıolmıyan din adamları târîh boyunca, hep böyle felâketlere sebeb olmuşlardır. İslâm bilgilerinisessizce yayan ilmli ve akllı din âlimleri, hep başarı sağlamışlardır. Kâdî zâde Ahmed efendi,

(Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde 200. cü sahîfesinde buyuruyor ki, (El ile, güc kullanarak emr -ima‟rûf ve nehyi münker yapmak, ya‟nî günâh işleyene mâni‟ olmak; hükûmet adamlarınınvazîfesidir. Söz ile, yazı ile cihâd etmek, âlimlerin vazîfesidir. Kalb ile, düâ etmekle mâni‟ olmakise, her mü‟minin vazîfesidir. Te‟sîrli, başarılı olacağı zan olunursa, bu vazîfeleri yapmak vâcibolur. Fitneye sebeb olacağı zan olunursa, terk etmek vâcib olur. Fitne bulunan mahalle zarûretsizvarmak câiz değildir. Eğer dînini korumak için hicret ederse, güzel olur. Cennete girmeğe lâyıkolur. Şefâ‟ate mazhar olur. Emr -i ma‟rûf ve nehy-i münker yaparken niyyetin hâlis olması ve işianlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi bilmesi ve sabrlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi,yumuşak ve tatlı dil ve yazı ile yapması lâzımdır.) Görülüyor ki, zor kullanarak cihâdı hükûmetyapar. Cihâd, Seyyid Kutbun anladığı gibi değildir. Eğer cihâd ile emr -i ma‟rûfu iyi anlamışolsaydı, kendi başını yemez ve kırkbinden fazla müslimânı felâkete sürüklemezdi. İstanbul‟daki

yüksek islâm enstitüsü eski müdîrlerinden ve öğretim üyelerinden Ahmed Dâvüdoğlu, 1394 [m.

Page 11: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 11/149

  11

1974] de İstanbulda basılan (Dîni ta‟mîr da‟vâsında din tahrîbcileri) kitâbında, (Seyyid Kutb biredîbdir. Biraz dînî kültürü vardır. Mehmed Âkife benzemekdedir. Sözü dinde sened olamaz.Çünki, din âlimi değildir) demekdedir. Seyyid Kutb, Zümer sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde,(Tevhîd ve ihlâs sâhibi, Allahdan başka kimseden birşey istemez. Hiçbir mahlûka i‟timâd etmez.İnsanlar, islâmiyyetin bildirdiği tevhîdden ayrıldı. Bugün bütün islâm memleketlerinde Evliyâya

ibâdet ediliyor. Câhiliyye zemânındaki Arabların meleklere, heykellere tapınmaları gibi,onlardan şefâ‟at istiyorlar. Tevhîd ve ihlâs sâhibleri, Allah ile kul arasına vâsıta koymaz.Kimseden şefâ‟at istemez) diyor. Bu sözleri ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bunlara verdiklericevâblar (Fâideli Bilgiler) kitâbımızın ve arabî olarak (Fitne-tül-vehhâbiyye) kitâbımızınsonunda da yazılıdır. Bu sözleri ile de, vehhâbî, mezhebsiz olduğunu i‟lân etmekdedir.

Ladin de bir Vehhabi

Anthem Press yayınlarından çıkan “Intellectuals and Assassins -Entellektüeller veSuikastler” adlı kitabın yazarı Stephen Schwartz‟a göre Suudi doğumlu Usame bin Ladin birVehhabi. Vehhabiliğin bütün dünyada “şiddet” unsurlarıyla birlikte anıldığını belirten Schwartz

İslami fundemantalizmin temellerini atan Vehhabi hareketinin Ladin‟i de etkilediğini söylüyor.Vehhabiliğin 18. Yüzyılda Arap yarımadasındaki islami uyanış hareketiyle başladığına dikkatçeken Scwartz kitabında şu görüşlere yer veriyor: 

“Suudiler “Vehhabi” lafından hoşlanmaz. Kendilerine Unitarian (Birleştirici) demeyiyeğlerler. 1930‟da Arabistan‟ın temellerini atan “Vehhabi hareketi” Suudi ailesiyle ortaklaşaülkeyi yönetmeye devam etmektedir. Suudi uleması günlük hayatta çok katı bir cinsiyetayırımına gitmiş, alkol satışı yasaklanmış, kadınların araba kullanmalarına varıncaya kadar tümsosyal hakları ellerinden alınmıştır. Benzer uygulamaların yıllar sonra Afganistan‟da hayatageçirildiğine şahit oluyoruz.. Arabistan‟da 1957‟de kadınların “araba kullanması” yasaklandı.Gerekçe ise müslüman bir kadının lastik değiştiremeyeceği, trafik polisiyle konuşamayacağıydı.Afganistan‟da ise kadının bırakın araba kullanması yolda yürümesi bile büyük bir mesele halinegeldi. Arabistan‟da Suud ailesinin koyduğu kuralları çiğnediğiniz anda "mutava" adlı din

 polisleri ensenizde biter. Afganistan‟da ise Taliban‟ın yasaklarına karşı geldiğinizde “Emr -i bilMaruf Nehy-i Anil Münker Polisi” ifadenizi alır.. Suud‟un islam anlayışıyla Taliban‟ınkiarasında pek bir fark yok Arabistan‟da da tıpkı Afganistan‟da olduğu gibi ezan okunduğu zamanmillet sopalarla zorla camilere sokuluyor. Namaz vakti dükkanını kapatmayan esnaf dayakyiyor.. Taliban da tıpkı Suudiler gibi İslamın çok katı bir yorumunu benimsiyor. Ancak“kadınlara getirilen kısıtlamalar konusunda” Taliban‟ın eline kimse su dökemez. Usame binLadin‟in vehhabilikle yoğrulan görüşleri, Taliban‟ın Deobanism temelli islam anlayışıylauyuşuyor. Buda heykellerinin yıkılmasında Arabistan‟dan gelen Vehhabi delegasyonunun büyüketkisi olmuştu.. Deoband okullarında Vehhabilik yüceltiliyor. Vehhabiler de Deoband

medreselerini el üstünde tutuyorlar. Her ikisi de farklı isimler altında aynı amaca hizmet ediyor.Vehhabilik “Şiddet, fanatizm ve toleranssızlık” demek... Batıdaki karşılığı olsa olsa aşırıProtestanlık ya da Ultra Ortodoks Yahudiliktir. Vehhabilere göre namaz kılmayanlar kafirdir.Ancak İslamda “amel imandan cüz değildir”. Yani hiçbir İslam alimi bir kişiyi namaz kılmadığıiçin dinsiz saymamıştır. Vehhabiler 1801 yılında Kerbela‟da 2 bin masum insanı öldürdü. Ladinnasıl bir Vehhabiyse, İsrail‟de sivilleri parçalara ayıran canlı bombalar, turistleri delik deşik edenMısırlı teröristler, film oynatanları, laik gazete okuyanları doğrayan Cezayirli saldırganlar,Keşmir‟de suçu olmayan sivilleri öldüren gerillalar da hepsi birer Vehhabidir. Suudi Arabistan,İslamın radikalize olması ve ideolojik zeminde fanatizme kaymasının bir numaralı müsebbibidir.Zaten ABD‟deki intihar saldırılarına adı karışanların hemen hepsi. Suudi vatandaşıdır. Bu daVehhabilikle terör arasındaki bağı anlatmaya yeter de artar bile. Vehhabiliğin kurucusu Şeyh

Muhammed Bin Abdul Vahhab‟ın torunları Al al Şeyh‟ler hala Suudi Ulemasının başındadır.

Page 12: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 12/149

  12

Vehhabiler Taliban‟ın Afganistan‟da uyguladığı kuralları yavaş yavaş hayata geçirmişlerdir.1965‟de ilk televizyon yayına başladığında Vehhabiler ayaklanarak ülkenin küfür batağınasür üklendiğini söylemişlerdi. Mutava  polisi evlere baskın yapıyor televizyon ve videoları

 parçalıyor heykelleri kırıyordu. Açıkta sigara içenler yakalanıyor hapse atılıyordu.1977 yılında Cidde‟de yaşananlar 2001 Afganistan‟ında tekrarlanacaktı. Arabistan‟da o

yıllarda amatör kamerayla çekilen görüntüler dünyayı nasıl şok ettiyse bugün Afganistan‟dakiTaliban‟ın uygulamaları da hala dünyayı hayrete düşürmeye devam ediyor.. Evli olduğu halde bir başkasıyla ilişki kuran bir kadın kafasına altı kurşun sıkılarak öldürüldü. Sevgilisi HalidMuhallah‟ın ise kafası kesildi. 1980‟lerde Riyad‟daki bütün güzellik salonları “sevgililerin

 buluşma yeri haline geldiği” gerekçesiyle kapatıldı. Üniversite mezunu kadınlara yurtdışınaçıkma yasağı kondu. Çünkü dışarıda öğrendikleri tehlikeli fikirleri ülkeye sokuyorlardı.Kadınların bisiklete binmeleri ve koşmaları, evli olmayan bir kadınla bir erkeğin aynı arabadaseyahat etmeleri yasaklandı. Fotoğraf stüdyolarındaki filmler bile inceleniyor ahlaka aykırı

 pozlar yakılıyordu. 1977‟de “kadınların erkeklerle aynı ofiste çalışmaları” ve “dışarıda elelegezmeleri” yasaklandı. Kadınlar huzurevi, kız kolleji gibi erkek bulunmayan yerlerdeçalışabilecekti. Eğer bir kadın bir erkekle görüşmek zorundaysa telefon açabilir ya da mektup

yaza bilirdi. Üniversitede kızlar bir anfiye hapsediliyor ve hocanın anlattıklarını kapalı devreyayından izliyorlardı.

“İslam Dünyasına Vehhabiliği ihraç eden adam” olarak bilinen Suudi Adalet Bakanlığıüst düzey yöneticilerinden Şeyh Muhammed bin Jubier, aynı zamanda Taliban'ın da akıl hocası..Suudi Danışma Kurulu Başkanlığı görevini de yürüten Jubier “Taliban'ın Suudileştirilmesi”misyonunda büyük rol oynadı. Suudi Muhalefetinden Navaf Ubeyd de, Taliban'ın Vehhabiliketkisinde kaldığını doğruluyor. Suudilerle Taliban'ın taleplerinin aynı çizgide olduğunu belirtenUbeyd, " Taliban'ın üst düzey komutanları ve Usame bin Ladin‟in bütün demeçlerinde ilk maddeAmerikan askerlerinin Suudi Arabistan'dan çekilmesidir.. Aynı talepler Vehhabifundemantalistler tarafından da dile getiriliyor." diyor.

Temel olarak tasavvufu, türbe ziyaretlerini, evliyalığı ve velileri reddeden; Arabistan‟daSuud Krallığı‟nın ortaya çıkmasına sebep olan Vehhabilik, 1737‟de AbdülvehhaboğluMuhammed tarafından Arap Yarımadasında kuruldu. Ticaret için Basra, Bağdat, İran, Şam veHindistan‟ı dolaşan Abdülvehhaboğlu verdiği vaazlar ile “Necd Şeyhi” ünvanını aldı, köylüleriçin küçük din kitapları yazdı. Etkisi Deriyye civarına yayılınca Suudoğlu Muhammed‟i kendiyanına çekti. Görüşlerini yaymak için Suud‟u kullandı.. Kendisini “Kadı “ Suud‟u da “Hakim”tayin etti. Kendilerinden sonra çocuklarının da bu makama geçmelerini sağlayan kanunlarçıkardılar...

Abdülvühhaboğlu‟na göre mezar başında dua eden Allah‟dan başka bir şey için “yaptı”diyen müşrik oluyordu. Suud‟un korumasında, 1730‟da Vehhabiliği kabul etmeyenlerin kafir vemüşrik olduğuna, kanlarını dökmek ve mallarını almanın helal olduğuna dair fetva verdi.

Böylece kuralları konan Vehhabilik, Peygamber‟den ve evliyadan yardım istemeyi Allah‟a ortakkoşma; türbe yapmayı, kandil yakmayı, ölüleri ziyaret etmeyi, evliyaya adam adamayı, tütün veafyon içmeyi, tesbih çekmeyi “kafirlik” olarak tanımlar. 

Suudoğlu Muhammed‟in oğlu Abdülaziz döneminde Vehhabilik bütün ArapYarımadasına yayıldı... Sünni ulemanın önde gelen şahsiyetleri öldürüldü. Abdülaziz, halifeliğiniilan etti. Osmanlı‟ya bağlı Mekke Şerifi, Vehhabilerin üzerine yürüdü. Deriyye‟yi kuşattı fakat

 başarısız oldu. Vehhabiler de Mekke‟ye saldırdı. Abdülaziz 1803‟de bir Şii tarafından bıçaklanarak öldürülünce yerine oğlu Suud geçti. Suud ve çetesi hemen Taif şehrine saldırarak bütün halkı kadın ve çocuk demeden kılıçtan geçirdiler. Dini, tarihi ve edebi eserleri parçaladılar.1805‟de Mekke‟yi kuşatan ve Şerif‟i şehri teslim etmeye zorlayan Vehhabiler, Medine‟ye girdi.Ashab-ı Kiram ve Elhi Beytinkiler de dahil olmak üzere bütün İslam büyüklerinin mezarlarını

yıktılar. Hatta Hazret-i Muhammed‟in türbesini de yıkmaya kalktılar. Medine‟de bin yıldır

Page 13: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 13/149

  13

toplanan çok kıymetli tarihi eşyaları yağma ettiler. Suud, oğlu Abdullah‟ı Medine Valisi tayinedip Deriyye‟ye çekildi ve 1816‟da öldü.

Osmanlı, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa‟ya Vehhabileri sindirme görevi verdi. MehmetAli Paşa‟nın oğlu Tosun Paşa‟yı yenilgiye uğratan Vehhabiler, diğer oğlu İbrahim Paşa‟yayenildiler. 1818‟de Deriyye‟yi alan İbrahim Paşa, Abdullah‟ı da esir etti. Vehhabilerin

yağmaladığı mallar ele geçirildi. Abdullah, oğlu ve ileri gelen adamları İstanbul‟a gönderildi veorada idam edildiler.Bundan sonra uzun süre Vehhabilerin Arabistan‟da etkisi hissedilmedi. Ancak zaman zamanHürmüz boğazı kıyılarında yerleşen İngilizlerle anlaşıp Osmanlı kuvvetlerine saldırılardüzenlediler. Osmanlılar Hicaz‟dan çekildikten sonra Vehhabi Emiri Abdülaziz, son şerifHüseyin‟i Mekke‟de çıkararak 1923‟de bugünkü Suudi Arabistan‟ın temeli olan Necid-HicazKrallığını kurdu. 

Afganistan‟la ilk tanışması

Usame Bin Ladin‟in Afganistan‟la ilk tanışması Sovyet işgalinin ilk haftalarına rastlar.

Ladin yaşanan dramı görmek için Pakistan‟a gitti. Cemaat-i İslami mensupları tarafındanKaraçi‟den alınarak Peşaver‟e götürüldü . Burada Afganistan‟daki Sovyet zulmünden kaçanmültecilerde görüştü. Araştırma ve incelemeye dönük gizlice yapılan bu seyahat yaklaşık 1 aysürdü. Arabistan‟a döndü. Kardeşleri, akrabaları ve üniversitedeki arkadaşlarıyla birlikte cihadıdesteklemek için lobi faaliyetlerine başladı. Yaptığı kampanyalarla Afganistan‟daki cihat için

 büyük miktarlarda bağış topladı. Bu yardımları götürmek için Afganistan‟a bir kez daha gitti.Mücahitler için para toplamaya 1982 yılına kadar devam etti. Artık cihada sadece parasal desteksağlamak istemiyor bizzat savaşmak istiyordu. Afganistan ziyaretleri sıklaştı, organize olmasa daarasıra çatışmalara katılıyor ve diğer mücahitler gibi kısa süreli savaşıyordu.Onun varlığından cesaret alan Suudiler de Sovyetlere karşı savaşmak için gelmeye

 başladı...10.000'in üzerinde Arap eğitim alarak, Afganistan'da savaş tecrübesi edindi. Yaklaşıkyarısı Suudi olan savaşçıların, 3 binden fazlası Cezayirli, 2 bini Mısırlı, yüzlercesi ise Yemen,Sudan, Pakistan, Suriye ve diğer Müslüman ülkelerdendi.. 

Kendi kampını kuruyor

1984 yılında Afganistan‟daki varlığını güçlendirmek için bir adım daha attı ve Peşaver‟de Beyt-ül Ensar misafirhanesini inşa ettirdi. Bu Ladin‟in ilk eğitim kampı sayılabilir. Arapmücahitleri Afganistan‟a savaşmaya gitmeden önce bu misafirhaneye gelir ve ilk eğitimlerini

 burada alırlardı. Bu dönemde Usame‟nin kendi komutası altında askerleri ve eğitim kamplarıyoktu. Kendisine gelen gönüllüleri Afganlı dostlarına gönderiyordu...Usame‟nin misafirhaneyi

hizmete açtığı sıralarda Abdullah Azzam da Peşaver‟de Cihad Servisi Bürosu‟ nu kurmuştu.Azzam‟ın açtığı bu büro medya dünyası ve hayır işlerine ağırlık veriyordu.. Büronun yayınlarısayesinde daha çok sayıda gönüllü Afganistan‟a savaşmak için gelmeye başladı. 1986 yılındaUsame, Afganistan içinde kendisine ait bir kamp kurmaya karar verdi. Ve 2 yıl içinde 6 eğitimkampını hayata geçirdi. Usame için artık bu hayır işi olmaktan çıkmış bizzat k endisininyöneteceği bir savaşa dönüşmüştü. Kendi ordusunu kuracak, kendi askerleriyle savaşacaktı.Mobilize olmuş birliklerle Afganistan‟da Ruslara karşı savaşmaya başladı. Usame‟nin ordusundaSuriye ve Mısır‟da yıllarca savaşmış askeri tecrübesi olan eski ordu mensupları da bulunuyordu.Misafirhane ve kampın hikayesi duyuldukça Arap mücahitler akın akın gelmeye ve Ladin‟inkamplarında savaş eğitimi almaya başladı.

Dünya yeni bir terör dalgasıyla boğuşurken, Ladin Afganistan‟da sessiz sedasız bir

şekilde kamplardan oluşan imarat sistemini devreye soktu. Bu sisteme göre Ladin emir seçildi ve

Page 14: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 14/149

  14

“Şeyh bin Ladin” olarak anılmaya başlandı. Afganistan‟daki ilk karargahını Nangarhareyaletinde Hizbi İslami‟den Şeyh Yunus Halis‟le birlikte kurdu. Karargahın lojistikkoordinasyonunu bizzat kendisi üstlenen Ladin‟in emir ve komuta zincirine bağlı üslerde güç

 jeneratörleri, uydu telefonları, televizyonlar, videolar gizli bültenlerin yayınlanması için araçgereç füze ve uçaksavar bulunuyordu.

Karşılıklı ateş ve küçük operasyonlar dışında Sovyet ordusuyla yüzyüze ilk ciddi savaşıda bu dönemlere rastlıyor. Tamamen Araplardan oluşan askerleriyle Khost‟a 200 kilometremesafedeki Baktia eyaletine bağlı Jaji bölgesinde Sovyet ordusuyla karşılaştı. Ladin‟in cesaretive cephede gösterdiği komutanlık becerisi Afgan mücahitlere cesaret aşılarken, Rus askerleriningözünü korkutuyordu.. 1986‟da Celalabad savaşında Rusları büyük bir hezimete uğratan Ladin,Paktiya eyaletinde bir Rus generalini öldürüp kalaşnikofunu aldı.. . Ladin yıllardır bu tüfeğielinden düşürmüyor.. Bu tarihten 1989‟a kadar beş büyük savaş, yüzlerce küçük operasyon vesilahlı çatışmaya girdi.

El-Kaide halkla ilişkiler

1988 yılında dokümantasyon çalışmasında çok geri kaldığını, Afganistan‟da şehit düşenmücahitlerin ailelerine tatmin edici cevaplar veremedeğini farketti...Daha organize bir şekilde çalışması gerektiğini biliyordu. Gelen ziyaretçilerin kaydını tutmaya

 başladı. Her ziyaretçinin misafirhane ile kamplar arasında gidiş gelişi not ediliyordu.. İşte El Kaide böyle doğdu. Yani El-Kaide  bu komplike sistemin adıydı.. Arapça‟da üs anlamına gelen El Kaide, aslında bir halkla ilişkiler çalışmasıydı. Bazılarının bu sistemi ortaya çıkardıkları içinövündüklerini görmek bu yüzden çok komik...

Ladin lojistik destekten bire bir savaşın içine atıldı. Arap kökenli yandaşlarına komutaedip göğüs göğüse çarpışmalara katıdı... İyi savaştı, hatta Ruslar başına ödül bile koydu...Ladin'in güçlerini görmüş bir İsrailli, "Çılgıncasına cesurdular" diyordu.. 

Ladin, Arabistan‟da bir kahraman gibi karşılandı. Camilerde ve evlerdeki özeltoplantılarda yaptığı sohbetlerin kasetleri elden ele dolaştı. Resmi rakamlar Ladin‟in sohbetkasetlerinin 250 bin sattığını gösteriyor ancak gizli bir şekilde çoğaltılıp dağıtılan kasetlerin 1milyon eve girdiği belirtiliyor..Radikal fikirleriyle toplumda geniş bir tabana hitap etmeye

 başlayan Usame‟ye seyahat kısıtlaması getirildi ve krallıkta mahsur kaldı. Sovyetlerin çekilmesi belki bu seyahat yasağının alınmasında etkili bir faktör olabilir ama daha büyük etken Usame binLadin‟in Güney Yemen‟de yeni bir cihat cephesi açma fikriydi. Ladin bir yandan da Saddamtehlikesine dikkat çekiyor ve Suudi rejimini küçük düşürüyordu.. O dönemde Suudilerin Saddamile ilişkileri çok iyi bir konumdaydı. Suudi Hükümeti kendisini uyardı. Fazla ortalıktagözükmemesi istendi.. Seyahat yasağına rağmen Usame rejime düşman değildi. Irak‟ın Kuveyt‟iişgalinden haftalar önce Kral‟a yazdığı kişisel ve çok gizli mektubunda tavsiyelerini anlattı ve

Kral‟a nasıl hareket etmesi gerektiğini söyledi. Usame„nin hayatını değiştiren haber

Irak‟ın Kuveyt‟i işga etmesiyle Usame bir kez daha halkı çıktı. Hemen Kral‟a bir mektupdaha yazarak tehlikeli bir şekilde ilerleyen Irak ordusuna karşı ülkeyi nasıl savunması gerektiğinianlattı. Mektubunda Kral‟a askeri taktikler verdi ve isterse Afganistan‟da beraber savaştığı bütünArap mücahitleri Kral‟ın emrine verebileceğini söyledi.. Kendi ordusuyla Krallığıkoruyabileceğini ilan etti. Kral cevabında bu teklifi düşündüğünü söyledi. Adamlarını silahaltına almak için Kral‟dan talimat beklerken gelen bir haber, Usame‟nin hayatını büsbütündeğiştirecekti. Amerikalılar geliyordu...

Page 15: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 15/149

  15

Usame bu haberi duyduğu anı unutamadığını söylüyor ve “ Hayatımda hiç bu kadar şokeolduğumu hatırlamıyorum” diyor.. Bu haberi aldıktan sonra depresif bir tavır sergilemeye

 başladı, davranışları değişti. Kral‟a mektup yazmak ya da kraliyet ailesinin diğer üyelerinedanışmak yerine, ulemaya başvurdu.. İslami çevrelerde lobi faaliyeti yapmaya başladı. Kıdemli

 bir alimden “ savaşa karşı hazırlıklı olmanın” dini bir vecibe olduğu yolunda bir fetva çıkarttı.

Hızlı bir şeklide bu fetvayı sirküle etti ve ülke savunması için müslümanların Afganistan‟dasavaş eğitimi almalarını istedi. Bu fetvaya uyarak 4 bin kişinin Afganistan‟a gittiği tahminediliyor. Tabi rejim bu aktivitelerden rahatsızdı. Usame‟nin Cidde dışına çıkması yasaklandı.Konuşmalarından ötürü iki defa celp kağıdıyla mahkemeye çağrıldı ve uyarıldı. Gözünükorkutmak ve yıldırmak için Milli Muhafız Ordusu Cidde civarındaki çiftliğine baskın düzenledi.Usame baskın sırasında çiftlikte değildi.. Olayı duyduğunda çok sinirlendi. Prens Abdullah‟a birmektup yazarak bu olayı protesto etti. Abdullah özür diledi ve bu olaydan haberi olmadığını,yapanların cezalandırılacağı sözünü verdi.

Usame kendisini kapana kısılmış hissediyordu... Kendi ülkesinde ev hapsinde yaşarkenAmerikalılar ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyordu.Usame‟nin bir kardeşi Kral Fahd ve İçişleri Bakan yardımcısı Pens Ahmed‟e çok yakındı. Ülke

dışına çıkmak için kardeşini ikna etti. Pakistan‟a iş görüşmesine gideceğini ve geri döneceğinisöyledi. Usame‟nin kardeşi İçişleri Bakanı Prens Nayif‟in yurtdışına gitmesini bekledi. Ve PrensAhmed aracılığıyla Usame‟nin seyahat yasağını kaldırttı. Usame kardeşine büyük bir kazıkatmıştı. Nisan 1991‟de Pakistan‟a vardığında kardeşine bir özür mektupu yollayıp geridönmeyeceğini belirtti ve yalan söyleyerek kardeşini kraliyat ailesine karşı mahçup düşürdüğüiçin özür diledi.

Pakistan‟a varır varmaz direkt Afganistan‟a gitti, çünkü Pakistan istihbaratının peşinedüşüp kendisini Suudilere teslim edeceğini biliyordu... Afganistan‟da komünist rejimin çöküşünüve Afgan partileri arasındaki çatışmaların sonucunu beklemeye başladı. Afgan halkını

 birleştirmek için çok uğraştı, ancak çabaları sonuç vermedi. Adamlarına çatışmalardan uzakdurmalarını tembih etti. Bu savaşta taraf tutmanın günah olacağını söyledi. Bu süre zarfındaSuudiler birkaç kez Pakistan istihbaratıyla işbirliği yaparak Usame‟yi öldürmek istedi. Suudi vePakistan makamlarında yakın arkadaşları vardı. Pusu planlarını önceden öğreniyor tedbirinialıyordu. Afganistan‟daki kardeş kavgasını önleyemeyeceğini anlayınca ülkeyi terketti.Alternatif tek ülke kalmıştı: Sudan.. Afganistan‟a gelişinden birkaç ay sonra kılık değiştirerek özel jetiyle ülkeyi terkettiğindetakvimler 91 Aralığı gösteriyordu... 

Sudan‟dan özel ağırlama 

Sudan‟ı tercih edişinin ardında cihad ya da terörizm güdüsü yoktu. Sudan rejiminin

dalgalandırdığı İslam bayrağına olan hayranlığından bu ülkeye gelmişti.Sudan'da 1989 yılında darbeyle işbaşına gelen bir yönetim bulunuyordu.. Darbeci Hasan ElBeşir'in akıl hocası profesör Hasan El Turabi Ladin‟e kucak açtı. Turabi, 'Sudan'ın Humeynisi'olarak biliniyor. 1989 yılında Sudan anayasasını değiştirterek ülkeye şeriatı getiren Turabi, DerSpiegel Dergisi'ne 1995'te verdiği bir demeçte, “ İslamı tek çatı altında toplayacağız” dediktensonra ekliyor: Devlet eliyle yönlendirilen İslamla bir yere varamadığımızı gördük, yeni bir İslamanlayışı şart. Ulusal devlet fikri, İslam dünyasında geçerliliğini yitirdi, zaten sömürgeci güçlerinicadıydı

Turabi, 1996 Mart'ında Hartum'da Arap ve İslam Birliği adlı bir konferans düzenledi. Bukonferansa Hizbullah'ı ve Cezayir İslami Selamet Örgütü'nü çağırarak teröre siyasi destekverdiğini açıkça gösterdi. Konferansın amacını da şöyle açıkladı: “Yeni dünya düzenine karşı

militanl arın harekete geçmesini sağlamak ”' Turabi 1995 yılında Hüsnü Mübarek'e suikast

Page 16: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 16/149

  16

girişiminde bulunan Mısırlı 3 teröristi de ülkesinde sakladı. Birleşmiş Milletler, Sudanyönetiminin teröre açık açık verdiği bu destekler üzerine 10 Mayıs 1996'da Sudan'a ambargouygulamaya başladı. 1996 Haziran'ı başında Newsweek Dergisi'ne açıklama yapan Turabi,Birleşmiş Milletler'e meydan okuduğunu söyledi ve şeriatı İslam dünyasına ihraç edeceklerinivurguladı. Sudan'ın teröre verdiği destek Suudi terörist Bin Ladin'in bu ülkede saklanmasıyla bir

kez daha açığa çıktı ve Birleşik Amerika Hartum'u bombalamak zorunda kaldı.Ladin Sudan‟da hem iyi bir misafir hem de Hükümetin inşaat projelerine yardım edenhayırsever bir müteahhit olmuştu. Ne Sudan rejimi ne de kendisi, ülkede askeri bir faaliyetistemiyordu. Hatta Sudan Hükümeti, adamlarını güneydeki cepheye göndermek isteyenUsame‟nin teklifini geri çevirdi. Herkesin Sudan‟a sırt çevirdiği bir sırada bu ülkeye yardımettiği için özel misafir statüsünde ağırlandı. Afganistan‟daki günlerini unutup yoğun bir inşaatfaaliyetine girişti. Suudi işadamlarını Sudan‟a yatırım yapmaya çağırdı.. Kardeşlerinin büyük bir

 bölümü ve Ciddeli tacirler gayrimenkul, tarım ve çiftçilik sektöründe Sudan‟a yatırım yaptılar.Suudi istihbaratının düzenlediği suikast girişiminden son anda kurtuldu. 1990 başlarındakiHartum, 1941'in Casablanca'sı gibiydi. Amerikalı, İngiliz, İsrailli, Mısırlı ajanlar burada ciritatıyordu. Amerikalıların bakış açısına göre Sudan'daki Bin Ladin önemsizdi. Hartum'a Afgan

savaşında ABD'nin tarafında savaşmış bir ABD muhalifi olarak gelmişti. Başlangıçta bin Ladinhizmet sektörüyle ilgileniyor göründü. Hartum'dan Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan'a bir yolinşa etti, tarımla uğraştı. Ama aslında bunun ötesinde işler yapıyordu. Bu sırada çok sayıdaAfgan gönüllü ona katıldı. Bin Ladin, İslami Cihad gibi Hartum'da üstlenen Mısırlı radikalgruplarla yakınlaştı.

Usame‟yi kızdıran karar 

1994 yılında Cezayir, Suudi Arabistan ve Yemen Yönetimleri'nce, yıkıcı örgütlereyardım etmekle suçlanarak Suudi vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun süren sessizliğini vetoleransını bozan Ladin, resmi bir bülten yayınlayarak Suudi Hükümetinin aldığı kararı kınadı vekendisini tanımlamak için Suudi kimliğine ihtiyaç duymadığını, ayrıca insanları Arapyarımadasından kovmanın Suudilere düşmediğini belirtti.

Eylemciler ve alimlerden oluşan Tavsiye ve Reform Komitesi (ARC) adlı bir grup kurdu.Bu grup zehir zemberek Suudi rejimini eleştiren 17 sayfalık bir bülten yayınladı. Ladin, SudanHükümeti için bir utanç kaynağı olmaya başladığını hissetti. 1996 yılında Afganistan‟dakidostlarıyla temasa geçerek Sudan‟dan ayrılacağını söyledi. Sudan‟ı çok iyi planlanmış birorganizasyonla yanına adamlarını alarak terketti ve Doğu Afganistan‟daki Celalaabad‟a gitti.Sudan, Ladin ve terör örgütü mensuplarını ülkeden çıkarmasına rağmen, bir kısım teröristgrupları ülkesinde barındırmaya devam etmektedir. 

Ladin Afganistan‟a vardığında hizipler arasındaki çatışmalar devam ediyordu. Usame‟nin

çatışan bütün taraflarla çok iyi ilişkisi vardı ve hepsinden yakın destek görüyordu. İlk ayak bastığı bölge Yunus Halis‟in kontrolündeydi. Halis daha sonra Taliban‟a katılacak olan çok etkilive güçlü bir askeri liderdi.Haziran 1996‟da Kobar bombalandı. Kimse sorumluluğu üstlenmedi. Ancak Suudi İçişleriBakanlığı kaynakları Ladin‟e bağlı Arap afganların saldırının arkasında olduğunu söyledi. SuudiHükümeti, suçu Şiilerin üzerine attı. Ancak Amerikalılar Suudi senaryosuna şüpheyleyaklaştılar.

Ladin, Ekim 1996‟da Hartum‟daki terör zirvesinden dönerken Tahran‟a uğradı. Sabri El-Bana (Abu Nidal) ile yaptığı görüşmede Ordadoğu‟daki terörist saldırılar, suikast ve bombalamaoperasyonlarında “ Bank of Credit and Commerce International ”ı kullanmaya karar verdi.

Page 17: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 17/149

  17

ABD'ye ilk savaş ilanı

Ladin şimdiye kadar ABD'ye açıkça meydan okumamıştı. Bütün çabasını İslamdünyasında reforma odaklamıştı. Ancak 23 Ağustos 1996'da yayınladığı deklarasyonda, Ladinsonunda “sınırı geçti”. Müslüman gençliği Suudi krallığını “işgal eden” Amerikalıları 

öldürmeye çağırdı. Şubat 1998'de daha da ileri gitti. Çeşitli terör gruplarıyla yaptığı toplantınınardından Ladin, dünya çapında ABD'nin çıkarı olan her yerde “saldırılar” düzenlenmesi çağrısıyaptı. Ve Ağustos'ta ABD'nin Afrika'daki büyükelçilikleri bombalandı. Kanıtlar bu olayda BinLadin'in sorumlu olduğunu gösteriyor. Ladin‟in yayınladığı fetvada özetle şunlar yer alıyordu: 

"Yedi yılı aşkın bir süredir, Amerika Birleşik Devletleri, en kutsal İslam topraklarını (Arap Yarımadası) işgal etmekte, zenginl iklerini talan etmekte,

 yöneticilerine istediklerini dikte ettirmekte, insanlarını aşağılamakta, komşularını terörizme etmekte ve Arap Yarımadası‟ndaki üslerini, komşu 

 Müslüman halklarla savaşmak için kullanmaktadır. Bunun en iyi kanıtı  Amerikalıların, Yarımadayı kullanarak Irak‟a karşı saldırganlığını devam ettirmesidir. Ülkenin

tüm yöneticileri buna karşı olmalarına karşın, çaresizdirler. İkinci olarak, Haçlı-Siyonistittifakının Irak halkına yaşattığı büyük yıkıma ve milyonları aşan ölü sayısına karşın,

 Amerikalılar, korkunç savaş, parçalanma ve yıkımın ardından uygulanan uzatmalı abluka yetmezmiş gibi, korkunç katliamlarını bir kez daha yinelemeye çalışıyor.  Biz Allah‟ın yardımıyla, Allah‟a inanan ve Allah‟ın emirlerine itaat edip ödüllendirilmek isteyen tüm Müslümanları, Allah‟ın emri ile Amerikalıları öldürmeye ve paralarını yağmalamaya çağırıyoruz. "  

Bu cihat ilanından sonra Amerikan ABC Televizyonundaki proğrama Afganistan‟dakikampından katılan Ladin, ABD genelkurmayına “hodri meydan” diyerek, kendisini sıkıysayakalamalarını istedi. Ladin, Suudi Arabistan ve Ortadoğu‟daki ABD askeri ve sivil hedeflerekarşı cihat başlatacaklarını, zira ABD‟nin İsrail‟i desteklediğini söyledi. Bu açıklamalardan sonraLadin, Batı'da 'kötü adam' olurken İslam dünyasında 'bir efsane' haline gelmişti.. Amerikalıyetkililer bir zamanlar işbirliği yaptıkları kişiyi şimdi 'büyük şeytan' diye isimlendiriyordu.. 

Suudiler Ladin‟in peşini bıkmadı. 1997 yılında Pakistan-Afganistan sınırına paralı askergetirdiler.. Operasyon Pakistan istihbaratıyla ortaklaşa düzenlenecekti Ancak Ladin tuzağınkokusunu çoktan almıştı.. Hemen eşyalarını toplayıp Taliban‟ın kalesi Kandehar‟a sığındı.Operasyon bunun üzerine iptal edildi.

Molla Ömer‟le buluşma 

Usame‟yle tanışmak için can atan Taliban‟ın lideri Molla Ömer 97 Ocağında CNN ‟le

yaptığı mülakattan sonra Usame‟yle biraraya geldi. Molla Ömer saygı ve hayranlığını dilegetirdi, ancak Usame‟den dikkat çekmemesini istedi.. Bunun bir emir değil rica olduğunu daekledi. Usame minnettarlık  duyduğunu belirterek göze batmayacağına dair güvence verdi. 1997sonlarına doğru Amerikalılar büyük bir operasyon hazırladı. Amerikan Özel KuvvetleriKandehar‟daki özel rezidansına saldırıp Ladin‟i kaçıracaktı. Pakistan askeri istihbaratı kanalıylaAmerik a'nın saldırı planını öğrenen Ladin haberi basına sızdırdı. Londra‟daki Al-Kudüs Al-Arabigazetesi, Amerikalıların Ladin‟i yakalamak üzere hareke geçtiğini yayınladı. Operasyon bir kezdaha ertelendi.

1998‟de Afrika‟daki iki Amerikan Elçiliğine düzenlenen saldırıda 226 kişinin ölmesininardından Ladin‟i yakalamak için bir kez daha kolları sıvayan CIA, Pakistan Gizli Servisi‟nin(ISI) 60 ajanını Amerika‟ya getirterek eğitmeye başladı. ISI komandolarının görevi, gizlice

Afganistan‟a sızıp Ladin‟i canlı ele geçirmekti. Pakistan‟ın eski başbakanı Nawaz Şerif,

Page 18: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 18/149

  18

komando harekatına onay verdi. Ladin yakalanırsa, Clinton yönetimi “desteğinden dolayı”Pakistan‟a uygulanan yaptırımları kaldıracak ve ülkeye ekonomik yardım yapacaktı. Harekatıntarihi dahi belirlendi: Kasım 1999..Ancak Clinton‟ın Ladin‟i yakalama hayali, 12 Ekim 1999‟dasuya düştü. Yani operasyondan tam bir ay önce.. Çünkü o gün, General Pervez Müşerref, askeri

 bir darbeyle Nawaz Şerif‟i iktidardan indirdi. Clinton yönetimi, hemen Müşerref‟le temasa geçti.

Eski başbakanla yapılan anlaşma, General Müşerref‟e “hatırlatıldı.” Ancak Müşerref teklifi kabuletmedi ve plan suya düştü. 

Pan İslam fenomeni

Usame Taliban‟ın itici gücünün Ulema (din bilginleri) olduğunu farketti. Din alimleriyledostluğunu pekiştirdi ve Arap yarımadasındaki Amerikan güçlerinden duyduğu rahatsızlığı lobifaaliyetlerine döktü. Afganistan ulemasına imzalattığı fetva ile Arap yarımadasındakiAmerikalıların bu topraklardan sökülüp atılması için bütün imkanların seferber edilmesigerektiğini kabul ettirdi. Taliban‟ın nüfuz alanında böylesine güçlü bir fetva çıkartabilmesi Ladiniçin bir “servet” niteliğindeydi. Afganistan‟da ikinci kez ortaya çıkışı mücahitleri bir kez daha bu

 bölgeye yöneltti. Gelenlerin arasında Mısırlı mücahit Ayman El-Zawahiri, Cemaat-ül İslamiye‟den Rıfti Taha vardı.. Ladin “Arap ve Suudi” öğelerini kullanmaktan vazgeçip “Pan-İslam” propagandasını ön plana çıkarmaya, bu sayede daha geniş bir yelpazeye hitap etmeye,Keşmir, Pakistan, Hindistan ve Sovyet Cumhuriyetlerinden müslümanları çatısı altındatoplamaya başladı.. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD nasıl Taliban‟a karşı bütün dünyayıarkasına aldıysa Ladin de aynı eksende Amerika‟ya karşı İslam ülkelerinin desteğiyleuluslararası bir ittifak kurabileceğini düşünüyordu. Şubat 1998‟de Uluslararası Cephe‟yi kurdu.

Medyaya açılıyor

Yaklaşık bir yıl medyadan köşe bucak kaçan Usame, sonunda kapıyı ardına kadar basınaaçmaya karar verdi. 1998 Nisan‟ında ABC televizyonundan bir ekibi kabul etti.. İki hafta sonraKost‟ta bir basın toplantısı düzenledi. Kameralardan köşe bucak kaçan Molla Ömer, Usame‟nin

 bu son medya atağından hiç hoşnut değildi. Ancak ulemanın şemsiyesi altına girmiş Usame‟yikontrol edemeyeceğini de biliyordu. Zaten Ladin Ulema Kurulu‟nun alacağı her  türlü kararasaygı duyacağını söylememiş miydi? Taliban'ın himayesinde dünyanın önde gelen basınkuruluşlarının muhabirlerini çadırında kabul etmeye başlayan Usame, mesajını bütün dünyayailetme fırsatı buluyordu.. Ladin röportajlar sırasında öldürdüğü bir Rus generaline ait gerilla tipiKaleşnikof'unu elinden düşürmüyordu.. Time ile yaptığı tarihi röportajda, ilk kez Amerika'nınKenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerini bombalayıp, 224 kişinin ölümüne neden olduğunukabul etti. İşte Ladin‟in ağzından Amerika düşmanlığı:

“Amerika, büyükelçilik olayları sonrası iki adamımı yakaladı. Ancak onların bu işle hiçbiralakası yok. CIA, başarısızlığını örtebilmek için göstermelik olarak iki alakasız insanı alıkoydu.

 ABD ve İngiltere'nin Irak saldırısı, İsrail ve Yahudilerin Müslüman dünyasını bölmesine yardımediyor. Müslümanların kendilerini savunmaları için her türlü silahı barındırma hakkı vardır. Bu

 İslam adına bir görevdir. Ve ben de bu görevi yerine getiriyorum. Eğer Amerika ve Yahudilerekarşı müslümanları cihat için kışkırtmak bir suçsa, ben tarih önünde bir suçluyum. Allah'ın

 gücüyle bu kışkırtmayı ben yaptım. Ve çağrımıza bazı destekler geldi. Allah için yaşamlarınıriske atanlar gerçek kişilerdir. Amerikan askeri öldürmekten zevk alan kaç kişi olduğunu Allahbiliyor. Fetvaya göre, vergisini ödeyen her Amerikalı bizim hedefimizdir. Amerika'nın nükleer

 silahı varsa, tamam. İsrail'in varsa, tamam. Ama, bir müslüman ülkenin varsa, olmaz... Çokilginç. Ödlek Amerikalıların dediği gibi, Afganistan'da gizli tüneller de hazırlamadım. Amerika

Page 19: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 19/149

  19

başım için ödül koymuş. Ölmekten korkmuyorum. Ödül ilan edildikten sonra güvenliğimiartırmadım bile. 

Kartal yuvasında yaşıyor

Peki böylesine sert mesajlar veren radikal bir adam nasıl oluyor da binlerce insanıetrafında toplayabiliyor.. Bu çelişki “Ladin‟in kişiliğiyle” açıklanabilir. ABD‟ye öfke kusançılgınca tehditler savuran Ladin, aslında alçak gönüllü, sessiz sakin, ağzından kerpetenle lafalabileceğiniz türden bir insan.. Gösterişsiz bir hayat yaşıyor.. Dostlarına bir  “patron” gibi değil“arkadaş” gibi yaklaşıyor. Sık sık kendi eliyle pişirdiği yemekleri askerlerine servis yapıyor.Mütevaziliği, az konuşması kimseyi kırmaması sevenlerinin sayısını artıran en önemli faktörler..Cidde‟deki basit apartman dairesinde yaşarken de; sade sıradan ve yalın bir hayat tarzını

 benimsiyordu. Ailesinin de gösterişten uzak bir şekilde yaşamasını isterdi.Asla yalan söylemediği, kuralcı bir şekilde “doğru sözlü” olduğu biliniyor. Ancak siyasi

 bilinci, davasına bağlı bir kişinin manevra kabiliyeti sağlamak için yalan söyleyebileceğini desalık veriyor. Utangaç olmasına rağmen olaylara hakim bir karakteri var. Çok az konuşuyor veçoğunlukla ciddi bir görüntüsü var. Bazen gülümsüyor, kahkaha attığına hemen hiç rastlanmadı.Adamları Ladin‟in gizemli bir havası olduğunu söylüyor ve ona büyük saygı duyuyorlar.Gösterişli konuşmalar yapmıyor.. İyi eğitimli ve okumaya çok zaman ayırıyor. Medyadenetleme, bilgi toplama ve araştırmaya büyük önem veriyor. Gittiği her yere bilgi takip ekibinide yanında götürüyor. En fazla öne çıkan özelliği cesareti. Yanıbaşında bir bomba patlasa bilekılını kıpırdatmayacak kadar soğukkanlı ve tevekkül sahibi olduğu söyleniyor..

40 defadan fazla ağır bombardıman altında kaldı.. Üç sefer etrafı kan gölüne döndü, enyakın arkadaşlarını kaybetti. Ancak hiçbir olayda panik yapmadı ve sürekli etrafındakilerecesaret aşıladı.. 17 metre uzağına bir Scud füzesi düştü. Bir keresinde az daha kimyasal birsaldırıda ölüyordu.. Defalarca hastaneye yatırılarak yaraları tedavi edildi. Cesur olduğu kadar

dikkatli de... Yanında asla elektronik bir cihaz taşımıyor. Ve elektronik cihaz taşıyanların dayanına yaklaşmasına izin vermiyor. Bu konuda o kadar hassas ki kendisini ziyarete gelen birkişinin kolundaki saati bile çıkarttığı söyleniyor. Teknoloji ürünü her şeye şüpheye yaklaşıyor.Sayısız suikastten sağ kurtulmuş olmasının sebebi de burada yatıyor. Zeki akılcı ve stratejikdüşünüyor. Ancak dini otoritenin yanında uysal bir kediye dönüşüyor. Şeyh Safar al -Hawali‟ye

 büyük hayranlık besliyor. Kimisi vizyon sahibi bir kişiliği olduğunu söylese de uzun dönemli planlar yapmaktan kaçınıyor.

Ladin'le birlikte Sovyetlere karşı omuz omuza savaşan Filistinli Hamza Muhammed “O bizim için bir kahramandı. Çünkü hep en önde savaşırdı.. Afgan direnişine sadece parasını değilkendisine de vermişti. Saraydan gelip mağaralarda yaşamaya, Afgan köylüleriyle oturupkalkmaya başladı... Beraber yiyip içtik. Yemekleri pişirir, servis yapar sonra da bulaşıkları

yıkardı. Mücahitler kendisine hayrandı. Ladin'in yaşama tarzı buydu. Ne zaman paraya ihtiyacıolsa zengin birisine gidip, "Bana altı haneli bir çek yazmanı istiyorum" dese talebi anındakarşılacak türden bir insandı. Topladığı paraların çoğunu Bosna'da yıkılan camileri inşa ettirmekiçin kullandı.” diyor.... 

 Kudüs el Arabi editörü Abdülvari Atvan, son dönemde Ladin'i sığınağında ziyaret edennadir gazetecilerden... Horasan'daki yüksek dağlara gömülü mağarsında yaşayan Ladin'eulaşmanın imkansız olduğunu söyleyen Atvan, "kartal yuvası” olarak tabir  ettiği karlarla kaplıkarargahın 8 bin metre yükseklikte olduğunu ve bu kumanda merkezine uzanan yolun yüzlercekomando tarafından korunduğunu belirtiyor. Atvan‟ın izlenimleri şöyle:

“Ladin'in bürosuna giden yol uçaksavarlar, zırhlı araçlar, tanklar ve toplarla korunuyor.Ladin‟e ulaşmak için kuş olup uçmanız lazım. Karadan gitmeniz mümkün değil. Roketler ve

Stinger füzeleriyle donatılan bu yolu aşmak için bir ordu götürmeniz lazım. Bu kadar sıkı izole

Page 20: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 20/149

  20

edilen bir yerde Ladin dünyayla irtibatını koparmamış. İçeride küçük bir jeneratör, bilgisayarlar,disketler ve dünya basınının izlendiği bir gözlemevi bulunuyor. Şeyh'e (Ladin) günlük basınraporu sunuluyor. El Kaide ve kendisi hakkında çıkan haberleri bu raporlardan takip ediyor.İletişiminin çoğunu e-mail aracılığıyla yapıyor. Merkezde üç oda bulunuyor. İlk oda Ladin‟inkontrol ve iletişim merkezi. Burada telefonlar fakslar uydu telefonları teknolojinin son ürünü

cihazlar bulunuyor. İkinci oda ise mağaranın savunmasında kullanılacak cephanenin saklandığımühimmat deposu olarak kullanılıyor.. Cephanelikte saldırı silahları, havan topları, uçaksavarlarve makinalı tüfekler bulunuyor. Üçüncü oda ise Ladin‟in oturma ve yatak odası. Burada büyük

 bir kütüphane, yün battaniye ile üç somya bulunuyor. Mısırlı ve Suudi liderlerden Ayman al-Zawahiri, Tasır Abdullah, Mustafa Hamza ve Ahmed el İslambuli Ladin‟le birlikte bu mağaradaikamet ediyor. Ladin, Zawahiri‟nin fikirlerinden çok etkilendiğini söylüyor. Zawahiri‟ninöğretileri doğrultusunda Mısır İslami Cihat hareketinin prensiplerini benimseyen Ladin‟e görecihat kalemle değil silahla yapılır. Ladin‟i etkileyen bir diğer şahıs da Şeyh Tasır Abdullah. 26Mayıs tarihinde Kowst‟taki El-Bedir kampında düzenlenen basın toplantısında Ladin‟in sağındaZawahiri; sol yanında ise Tasır Abdullah oturuyordu...Ladin‟in adamlarından çok etkilendiğinisöyleyen Atvan sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Ladin'in etrafındakiler çapulcu ordusu değil.. Hepsi üniversite mezunu, doktor mühendisya da öğretmen. Karılarını, çocuklarını bırakıp Afganistan'aLadin'le savaşmaya gelmişler. Kapı herkese açık. Bu uğurda savaşmak isteyip de geri gönderilenyok. Bu insanlar inanılmaz bir şekilde Ladin'e bağlı. Onu korumak için canlarını seve sevevereceklerini söylüyorlar. Ve bu konuda ne kadar ciddi olduklarını biliyorum. „Ona bir zarargelmesi durumunda sorumlu kişileri gözünün yaşına bakmadan öldürürüz. Ve göğsümüzü kuşunlara siper ederiz‟ diyorlar.” 

Ladin'in ayrıca Afganistan'ın doğusundaki Pamir Dağları üzerinde de "çok gizli ve çokgüvenli" bir sığınağı bulunuyor. Büyük bölümü Tacikistan sınırlarında kalan ve en zirvesi 7 bin500 metreye ulaşan Pamir Dağları, büyük stratejik öneme sahip bulunuyor. Tacikistan, Pakistanve Çin arasında bulunan ve “Vakhan Koridoru”' olarak adlandırılan bölgede, Kırgız göçerler veMüslüman İsmaililer yaşıyor. Eski SSCB'nin 1979-1989 yılları arasındaki Afganistan işgalisırasında Pamir Dağları'na üs kurduğu biliniyor.

Hiçbir canlının yaşamadığı 6 bin metre yükseklikteki sığınakta 200 adamı tarafındankorunan Ladin'in aylarca yetecek yiyecek ve silah stoğu bulunuyor. Sığınağın çevresindeki 3 ayrıkalede ise El Kaide'nin 3 bin adamı nöbet tutuyor.Sığınak 80'li yıllarda Ruslar tarafından bir nükleer silah deposu olarak inşa edilmeye başlandı.Ruslar, su ve elektrik tesisatı dahil sığınakta her türlü konforu hazırladı, ancak Afganlar bölgenincoğrafi şartlarının zorluğu yüzünden inşaatı tamamlayamadı; 1993 yılında da yarım bıraktı. Sarpkayalar üzerindeki sığınağa Afgan mücahitler bile uzun süre ulaşamadı. İnşaat 1996'daAfganistan'a gelen Ladin tarafından tamamlandı ve çok güvenli bir sığınak haline getirildi. 

Amerikan gizli servisleri Ladin‟in yerini bulmak için yıllardır uğraşıyor. Bazen tam bulduklarıanda kaybediyor, sonra yine buluyor, yine kaybediyorlar. Haftada iki defa yer değiştiriyor. LadinAmerikalıların dinlemede olduğunu bildiğinden “uydu telefonu” kullanmıyor. Haberleşmede,geçen yüzyılın yöntemleriyle güncel teknolojiyi birleştiriyor.. Ellerinde şifreli disketlerledünyayı dolaşan Ladin„inadamları ikiye ayrılıyor:Birinci halkada gizli bir örgütte olduğu gibi emir komuta zincirine bağlı üst düzey yöneticiler

 bulunuyor. Büyük bir bölümü Afganistan, Suudi Arabistan, Yemen ve Somali‟de bulunuyor.Her gizli grupta olduğu gibi nerede olduklarını kimse bilmiyor. Sıradan bir vatandaş gibiyaşıyorlar. Sayıları yüzlerle ifade ediliyor.

Page 21: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 21/149

  21

İkinci halkada ise binlerle ifade edilen Ladin‟i “baba” gibi gören ancak emir komuta zincirine bağlı olmayan kişiler yer alıyor. Ladin‟in genel emirlerini uygulamakla yükümlü olan bu kişilerorganize olmadıkları için kolayca kendilerini ele verebiliyor..

Onlar için bir “ermiş”

Eğer Taliban‟ın ne olduğunu tam olarak ortaya koyabilirsek, Usame‟nin ilişkisi dekendiliğinden ortaya çıkacaktır. Her şeyden önce Taliban, Pakistan tarafından desteklenen Afganhiziplerinden birisi değildir. Taliban inançlarında samimi ve dürüst.. Siyasi taktikler uğrunadavalarından dönmeyecek kadar dinlerine bağlılar. Ladin onlar için bir ermiş...Cihad için kendinikurban eden bir sembol. Onu “Arabistan‟daki bütün zenginlikleri müslüman kardeşleri uğrunaelinin tersiyle itip Afganistan‟a gelen bir kahraman” olarak görüyor lar. Dünya nimetleriniteperek kendilerine yardıma gelen bu zengin insanı koruyup kollamayı dini bir görev sayıyorlar.Bir Taliban lideri Usame‟yi kendilerine teslim etmesini isteyen Suudi elçisine şöyle demişti: “Çadırıma sığınan bir keçiyi bile başkasına vermem. Siz nasıl olur da Usame bin Ladin‟i bendenisteme cesaretini gösterirsiniz?” 

Devlet işlerinin nasıl yoluna koyulacağını, dünya ile nasıl ilişki kurulacağını Ladin‟den öğrenenTaliban, petrol ve gaz şirketlerinin oyununa gelip boru hattı projesini de ucuza kaptırmadı. Irak -Türkiye ve Irak  –Suriye arasındaki anlaşmaları örnek gösteren Ladin, fabrikaların haraç mezatözelleştirilip Pakistan‟a satılmasına da karşı çıktı. Taliban‟a ihale yoluyla nasıl satış yapılacağınıöğretti. Ladin iş hayatında da İslami kurallara bağlı çalışıyor. Sadece İslam ülkelerine yatırımyapıyor. Çok gerekmedikçe bankaları kullanmıyor. Borsayı da faize bulaştığı için uygun

 bulmuyor. Yahudilerin “bütün bankaları ve borsa sistemini kontrol ettiğine” inanıyor. İki defaiflasın eşiğinden döndü. İlkinde Suudi Hükümeti Ladin şirketinin bütün malvarlığını dondurdu ki

 bu 300 milyon dolar civarındaydı. İkinci darbeyi Sudan‟da yedi.. Sudan Hükümeti inşaatyatırımları için söz verdiği paranın sadece yüzde 10‟unu ödeyebildi. Sudan‟daki kaybının da 150milyon dolar civarında olduğu söyleniyor.

Tabii bir de madalyonun öbür yüzü var.. Ladin geniş bir ailenin üyesi. Babasının bıraktığımirasın miktarını kimse bilmiyor. Kardeşler babalarının malvarlığına dokunmayıp sadece kârı

 bölüştürmeyi kararlaştırdılar. Kardeşleri bir başkasına ait olan parayı alarak evlerine haram parasokmak istemeyecek kadar dinlerine bağlı kişiler. Bu yüzden Ladin‟in payına düşen kârıaksatmadan kendisine gönderiyorlar. Hatta kendi paylarına düşen kârın bir kısmını Ladin‟egönderen kardeşleri bile var. Bir kısmı kraliyet ailesini incitmek istemiyor ama çoğunluğuellerinden geldiğince Ladin‟e yardımcı olmaya çalışıyor. Ladin şirketinin özkaynaklarınınkraliyet ailesinin servetiyle karışmış olduğu da biliniyor. Şirketlerin çoğu anonim. Kral Fahd

 başta olmak üzere kraliyet ailesinin üyeleri de bu şirketlerin ortağı..Ladin‟in gelir kaynaığının büyük bir kısmını bağışlar oluşturuyor.. Cihad zamanında

zengin Arap ve Suudilerle yakın temas kuran Ladin, büyük miktarlarda bağış topladı. AmaLadin‟in aktiviteleri genelde paraya dayanmıyor. Adamları paralı askerler değil. Eğitim de fazla bir para tutmuyor. Patlayıcılar ve silahlar ucuza temin edilebiliyor. Örneğin Somali‟de TNTşekerden daha ucuz. Yemen‟de bir RPG‟yi televizyondan daha ucuza satın alabilirsiniz. 80‟lerdeLadin, “Afgan cihadının yıldızı” olarak görülüyordu. Büyük saygı görüyor ancak liderlik

 potansiyeline sahip olmadığı söyleniyordu. Halk arasındaki imajı öylesine iyiydi ki Suudi rejimi,Körfez Savaşı‟nın ilk günlerinde Ladin‟in popülaritesini kendi lehine kullandı. "Al-Muslimun"gazetesinde fabrikasyon bir röportaj bile yayınladı.

Kimseye güvenmiyor

Page 22: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 22/149

  22

Ladin, milyarlarca dolarlık serveti, akrabalarından oluşan koruma ordusu ve keşişyaşamıyla hayatta kalmayı başarıyor. Yıllardır dünyaya korku salan Ladin peşindeki ajanordusuna rağmen bir türlü yakalanamıyor. Ladin çevresinde, yalnızca geniş ailesini veAfganistan Savaşı'nda beraber savaştığı sadık arkadaşlarını barındırıyor. Bir CIA yetkilisi,“Akrabalarından dolayı aralarına köstebek sokmak mümkün değil” diyor.. Soğuk savaş yıllarında

Sovyetler'in kalbinde Amerikalı ajanların cirit attığını hatırlatan CIA yetkilisi, “Ladin için ölçü belli, akrabaları dışında kimseye güvenmiyor. “ diyor. Ladin'in 4 eşi de, nüfuzlu ailelerdengeliyor. Ladin‟in ailesini 70 muhafız koruyor. Ladin'in büyük oğulları Ahmet ve Riyad,

 babalarının tüm görüşmelerine eşlik ediyor. Çocuklar, babaları gibi koyu dindar, alkolkullanmıyor, müzik dinlemiyor ve ABD ürünleri satın almıyor. Ladin, Molla Ömer'i yegane'hayat sigortası' olarak görüyor. En büyük kızını Molla Ömer‟e verdi. Ladin‟in dördüncü gençhanımı da Peştun aşiretinden. Kızın kimliği tam olarak belli değil. Ancak önemli bir ailedenolduğu kesin. Ladin‟in evlendiği 12 yaşındaki Meryem‟in Molla Ömer‟in kızı olduğunusöyleyenler de var.. Peştunlardan kız alan Ladin ile “Peştun eliti” arasında böylece bir kan bağıoluştu. Bu yüzden Ladin‟i almak isteyen ABD önce Peştunların hakkından gelmeli.. Peştungelenekleri Peştun kanı taşıyan bir kişiyi kardeş kabul ediyor. Sığınağındaki internet ve video

gibi iletişim olanakları ile savaşçılarına emir verip suikastler düzenleten Ladin, bir keşiş gibisade bir yaşam tarzını tercih ediyor. Ekmek, peynir ve çay ile besleniyor sert sedirlerde yatıyor. 

ABD'nin kellesini istediği Ladin bir iddiaya göre, estetik ameliyat oldu ve tipinideğiştirdi.. Afganistan'da Taliban yönetimine karşı savaşan Kuzey İttifakı'nın bir üyesi, Ladin'intanınmamak için estetik ameliyat olduğunu ileri sürdü. Tahran'da yayımlanan Entechabgazetesine konuşan üye, çok sayıda estetik cerrahının Ladin'i ameliyat edip çene bölgesinideğiştirdiğini öne sürdü. Gazete, Kuzey İttifakı'nın Ladin'in yeni fotoğraflarını ele geçirmek içinçaba gösterdiğine dikkat çekti. Viyana'da yayınlanan haftalık haber dergisi News ise, Ladin'inyeni yüzüyle ciddi bir işadamı gibi dünyanın tüm ülkelerine rahatlıkla seyahat edebileceğiniyazdı. Dergi, bilgisayar yardımıyla Ladin'in sakalsız, takımelbiseli, kravatlı bir fotoğrafını da yayınladı. Gençlik yıllarında Lübnan'da yaşayan Ladin'in iyiderecede İngilizce ve Fransızca bildiğini belirten dergi, Batılı yaşam tarzını yakından tanıyanSuudi teröristin yeni kimliğiyle tüm kontrol noktalarını kolaylıkla aşabileceğini iddia etti.

Nükleer silahı var

İstihbarat uzmanları Ladin‟in çok daha büyük bir saldırıya hazırlandığını söylüyor.Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon‟a yapılan saldırıların ardından “daha kanlı” bir eylemehazırlanan Ladin‟in bir sonraki hedefi “nükleer silahlarla” vurmak. Yıllardır nükleer  silahlarüzerinde çalışan Ladin‟in adamları dağılan Sovyetler Birliğinin nükleer çöplüklerinde dolaşarak

malzeme topluyor. Sovyetlerin nükleer proğramında görev alan istihbarat uzmanları Ladin‟insaflarına katılıyor. Ladin Al-Kudüs el-Arabi gazetesi editörü Abdül Bari Atwan‟ yaptığıaçıklamada, “ Riyad ve Kobar‟daki Amerikan elçiliklerinin havaya uçmasından sonra

 Amerikalıların sağduyulu davranmaya başlayacaklarını sanıyordum. Ancak görüyorum ki mesajıalmamışlar. İslam alemiyle Amerikan ordusu arasında ciddi bir savaş çıkarmak istiyorlar. Bizhazırız. Büyük planlarımız var. Ancak askeri uzmanlar çok daha iyi bilir ki; küçük operasyonlarıhazırlamak kısa sürer. Büyük saldırılar ise mükemmel bir planlama ve uzun hazırlık dönemi

 gerektirir. Biz sağlam iş yapıyoruz. Yanlış adım atmayız. Verdiğimiz karardan dönmeyiz. Eğer Amerika, tarihinde görmediği bir saldırıya maruz kalmak istemiyorsa bizimle uğraşmayıbıraksın. Yüzbinlerce insanını kaybetmek istemiyorsa kutsal topraklardan çekilsin. El -Aksa ve

 Mekke işgal altındayken Amerikalılar rahat uyuyamayacak .” diyordu.

Page 23: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 23/149

  23

Ladin boş konuşmuyor. Her ne dediyse yapan ve artık “tehditleri” uluslararası arenadaciddiye alınan Ladin “nükleer saldırı” hazırlığında olduğunu söylüyorsa “böyle bir saldırıda

 bulunacak” demektir. Zaten bunun da işaretleri apaçık ortada. Ladin‟in Sudan‟daki “Sabaçiftliği” nükleer saldırı tatbikatının yapıldığı bir eğitim kampına dönüştürülmüş. “Kimyasal

 bomba” yapım tekniklerinin anlatıldığı kampta eski Arap Afgan mücahitler eğitim görüyor..

Sofistike bomba yapım teknikleri, şifre çözme, sahte doküman yapımı gibi derslerin yanısıranükleer silahların nasıl taşınacağından, bir nükleer saldırının nasıl planlanacağına kadar bütünayrıntılar uzman kişiler tarafından anlatılıyor. Ayrıca Kandehar‟daki eğitim kampında dakimyasal, biyolojik, bakteriyolojik ve r adyolojik silahların kullanımı konusunda gizli bir çalışmayürütülüyor. Yugoslavya‟dan satın alınan biyolojik silah laboratuvarlarında şarbon örnekleri,ebola virüsü, felç edici botulinum bakterisi, salmonella ve uranyum üzerinde çalışılıyor. ÇekCumhuriyeti Ukrayna ve Kuzey Kore‟den alınan radyoaktif malzemeyle içme suyu barajlarınınnasıl zehirleneceği öğretiliyor. Bu silahlar Ukraynalı uzmanların gözetiminde saldırıyıgerçekleştirecek olan teröristlere teslim ediliyor. Aralarından kimyagerler ve biyologların da

 bulunduğu ekipte yurtdışında tıp, mikrobiyoloji ve kimya üzerine master ve doktora çalışmasıyapan 7 Suudi ve bir Mısırlı terörist adayı var. Toksin ve kimyasal zehir içeren sofistike

 patlayıcılar, sinir gazı sarin, ölümcül biyolojik kültürlerin nasıl hazırlanacağı ve bunlarınkorkunç birer silaha nasıl dönüştürüleceği bütün ayrıntılarıyla bilimsel bir şekilde bu kamplardaanlatılıyor. Uluslararası İslami Cephe sözcüsü lideri Şeyh Ömer Bekri‟nin kontrolündeki Zenicakampında da kitle imha silahları eğitimi veriliyor. Neredeyse bütün biyolojik silahlara sahip olanLadin, dünyada sadece Amerika ve Rusya'da bulunan ve dünyayı felakete sürükleyebilecektaşınabilir bir “nükleer çanta”nın da sahibi.. Soğuk savaş döneminde popüler olan nükleer çanta,dünyada sadece ABD ve Rusya'nın da elinde bulunuyor. Ladin bu çanta aracılığıyla dünyanınneresinde olursa olsun istediği bir hedefi vurabilir. Ekipte Çeçen mafyasının ayarladığı Ukraynalıaskerler, SPETSNAZ (eski sovyet özel güçleri) ve OMON birlikleri da var.. Nükleer saldırınınen zor yanı kargonun hedefe taşınmasıdır. Bu tekniği ise sadece SPETSNAZ ve OMON„a bağlı

 bilimadamları. Bu uzmanları ekibine katan Ladin‟in her an bir nükleer saldırıda bulunabileceğini belirten Sovyet İstihbarat Örgütü (GRU) albayı Stanislav Lunev, nükleer çantanın bir bankakasasında ya da otel odasında patlatılması durumunda bütün bir şehri haritadan silebileceğinisöylüyor. Mart 1992‟de ABD‟ye iltica eden Lunev, “Soğuk savaş döneminde nükleer çantanınkullanılabileceği belli başlı Amerikan şehirlerini hedef olarak seçmiştik.. SPESTNAZ ekibi buoperasyonun yürütülmesinden sorumluydu. Ladin bu adamları satın almakla en büyük engeliaşmış oldu.. Bütün planlar hazır. Tek yapmaları gereken düğmeye basmak ” diyor. RusyaEkolojik Savunma Bakanı Albay Boris Alekseyev ise Moskova‟dan şifreli bir radyo mesajı alan

 bir SPETSNAZ komandosunun yarım saat içinde bombayı patlatmaya hazır hale getireceğinisöylüyor. Ancak bugünkü teknolojide şifreli radyo dalgalarına gerek yok. Ladin‟in intiharkomandoları, sırt çantalarına koydukları nükleer bombayı Washington‟un merkezinde patlatarak

yüzbinlerce kişinin ölümüne yolaçabilir.. Ayrıca örgütün elinde Rus yapımı 70 kapsül biyolojiksilah bulunuyor.. Kalabalık bir mekanda patlatılacak bu kapsüllerden her biri yuzbinlerce kişininölümüne neden olabilir.

Pakistan ve ABD istihbarat servisleri de, El-Kaide örgütünün valiz içinde ABD‟yenükleer ve kimyasal silah sokmayı başardığını doğruluyor.Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. ABD‟nin niyeti El-Kaide örgütünü çökertip, Üsame binLaden'i yakalamak, Tâlibân'ı dize getirmek değil mi? Öyleyse, gece vakti karasineği görebilencihazlarını, ABD, 'terörist' ilan ettiği kişileri yakalamak için neden kullanmıyor? Bu sorununcevabı, yakın zamana kadar, "Adamlar mağaralara, inlere saklanıyorlar da ondan" idi. Bu cevabainanmak artık mümkün değil. Pakistanlı bir gazeteci, savaşın sürdüğü Afganistan'a girdi, Usame

 bin Ladin'le mülâkat yaptı ve haberini dünya kamuoyuyla paylaştı... Düşünün: Amerika'nın bir

türlü bulamadığı 'terörist' istediği gazeteciyi yanına çağırıp onunla birebir mülâkat yapıyor...

Page 24: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 24/149

  24

Hamid Mir adını ilk kez, 11 Eylül sonrasında Pakistan'a giden BBC dış yayınlar müdürüJohn Simpson'un programı sayesinde duydum. Ausaf adlı bir gazetenin yayın yönetmeni olanMir, bin Laden ile istediği zaman görüşebildiğini, zaten hayat öyküsünü yazmakta olduğunuanlatıyordu o programda.

Kendi anlatımına göre, Hamid Mir, 7 Kasım akşamı Kabil'den alınmış, gözleri

 bağlanarak bir ciple beş saatlik yolculuk yaptırılarak Üsame bin Laden'in yanına götürülmüş."Gittiğimiz yer çok soğuktu, dışarıdan uçaksavar atışlarının sesi duyuluyordu" diye anlatıyorMir. Biraz bekledikten sonra, ABD'nin onun yüzünden global savaş başlattığı Bin Laden,yanında bir düzine koruma ve Mısırlı yardımcısı Dr. Ayman Al-Zuwahiri olduğu halde, Mir'in

 bulunduğu yere gelmiş...Amerika bomba yağdırmayı biliyor da, peşinde olduğu kişinin dünya medyasıyla

görüşmelerini önceden haber alamıyor, hareketlerini izleyemiyor mu? Ladin bu görüşmede“ Eğer ABD bize karşı nükleer silah kullanırsa, biz de sahip olduğumuz nükleer silahları onlarakarşı kullanırız” şeklinde konuştu. “11 Eylül saldırılarının” sorumluluğunu üstlenmedi, ancakWashington yönetiminin “İsrail‟le işbirliği ve Müslümanlara karşı tavrı nedeniyle” böyle birdersi hakettiğini savundu. Ladin, ABD‟deki saldırılarla ilgili olarak, “11 Eylül saldırıları

kadınları ve çocukları hedef almadı. Asıl hedef, Amerika‟nın askeri ve ekonomik güç ikonlarıydı”yorumunda bulundu. Hiç elinden düşürmediği kalaşnikofunu duvara dayanan Ladin‟in üzerinde

 beyaz bir sarık, atkı ve Amerikan komandolarının giydiği kamuflaj ceketi vardı. Tüm Müslümanülkelerden „topraklarımız‟ şeklinde söz eden Bin Ladin, „ Biz peygamberimizin misyonununtaşıyıcısıyız. Bu misyon Allah‟ın kelamını yaymaktır. Şu anda sadece kendimizi savunuyoruz. Bu

 savunmaya dayalı bir cihattır. Eğer güvenliğimiz tehlikeye girerse Amerikalıları huzur içinde yaşatmayız. Bu - yaşa ve yaşat - formülüdür ” dedi. Bin Ladin, „Eğer ABD, Suudi Arabistan‟dançıkar ve kutsal topraklar kurtarılırsa, Müslüman bir ülkede yargılanmayı kabul eder misiniz?‟şeklindeki soruya, „Afganistan olabilir. Suudi Arabistan‟ı “İslami ülke” olarak kabul etmiyorum.Eğer ABD‟nin bana karşı suçlamaları varsa, bizim de onlara yönelik suçlamalarımız var‟ yanıtınıverdi. Bin Ladin, böbrek rahatsızlığı olduğu ve Talibin lideri Molla Ömer‟in kızıyla evli olduğuiddialarını ise yalanlayarak, „Tüm zevcelerim Arap. Tüm kızlarım da Arap mücahitlerle evli.Molla Ömer ile ruhani bir ilişkim var.‟ dedi. CIA‟in en son raporunda Ladin‟in hastalık hastasıolduğu ve seçtiği stresli yaşam tarzının olumsuz etkiler yaptığı belirtiliyor. Ladin‟de kalp

 büyümesi ve kronik kan basıncı düşüklüğü olduğu, bir çatışma sırasında da ayak parmaklarından birini kaybettiği biliniyor. Ladin yanında sürekli bir doktor bulunduruyor. 

Mısır'da görülen bir terör davasında ise , İslami Cihad örgütünün askeri komutanı ve BinLadin'in sağ kolu Eyman El Zevahiri'nin yardımcılarından Ahmed Salama Mabruk, El Kaide'nin,

 biyolojik ve kimyasal silahlar satın aldığını ve bunları, ABD ve İsrail hedeflerine karşıkullanmayı planladığını söyledi. Mabruk'un ifadesine göre, Bin Ladin'in elinde, ebola ve nükleer saldırı amaçlı kullanılacak

düzeyde saf uranyum bulunuyor. San Francisco Chronicle gazetesi, ABD'de görülen bir başkaterör davasında da Ladin'in bir adamının, nükleer silah yapımı için zenginleştirilmiş uranyumalmak üzere, bazı kişilerle buluştuğunu, bir başka El Kaide mensubunun ise kimyasal silahların,

 El Kaide kamplarındaki köpekler ve tavşanlar  üzerinde denendiğini ifade ettiğini yazdı. Mabruk, El Hayat gazetesine verdiği demeçte, El Kaide'nin kimyasal ve biyolojik silahları 3 bindolara eski Doğu Bloku ülkelerinden satın aldığını söyledi. Mabruk‟a göre, Ladin'in adamları,Güneydoğu Asya'dan şar  bon, Çek Cumhuriyeti'ndeki bir laboratuvardan da 7 bin 500 dolara,

 botulinum bakterisi satın aldı. Gazete, milenyum kutlamalarında saldırı planlayan ve Kanada'danABD'ye giriş yaparken yakalanan Cezayirli Ahmed Ressam'ın, bazı işyerlerininhavalandırmasına, sinir sistemini etkileyen siyanid gazı verilmesi planlarından bahsettiğini deyazdı.

Page 25: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 25/149

  25

Rus istihbarat kaynaklarından 1998'de sızan bilgilere göre, 30 milyon dolar nakit ve ikiton uyuşturucu karşılığında Ladin, Çeçen mafyasının eline geçen Sovyet savaş başlıklarını aldı..İstihbarat, askeriye, acil durum yönetimi ve ulusal güvenlik kurumlarından yetkililer, Ladin‟infaaliyetlerinin yayıldığı görüşünde birleşiyorlar. Planlanan suikastlerde, temas yoluyla nüfuzeden zehirler kullanmak, temel kimyasal ve biyolojik maddeler ele geçirmek ve radyoaktif

maddelere ulaşmak Ladin‟in amaçları arasında yer alıyor. Bir yetkilinin “büyüleyici” olaraknitelendirdiği en yeni bilgi ise, Ladin‟in eski bir strateji olan suikast taktiğine geri dönebileceğineişaret ediyor. Ladin‟in izini süren bir Pentagon yetkilisi, teröristlerin kralı olarak adlandırdıklarıLadin‟in, çoğu kez otopside bile tespit edilmesi imkansız olan ve KGB‟nin kullandığına benzer,deri yoluyla nüfuz eden zehirler ele geçirmekte olduğunu belirtti. Pentagon yetkilisi, 1990‟ların

 başında Ladin ve El-Kaide‟nin, Mısır Devlet Bakanı Hüsnü Mübarek, Pakistan BaşbakanıBenazir Butto ve Ürdün Kralı Abdullah‟a suikast girişimlerinde bulunduğunu, örgütün aynızamanda Papa John Paul ve Amerikan Başkanı Clinton‟ı da öldürmeyi planladığını ifade etti.Ladin ayrıca geniş bir bölgeye ölümcül maddeler saçabilen radyolojik bir dağıtım aygıtı ya da bir“kirli bomba” yapmak için Çeçen isyancılardan radyoaktif maddeler satın aldı. Bütün buolumsuz tabloya rağmen Amerikalı bir  istihbarat yetkilisi, “Sonuçta, Saddam Hüseyin nükleer

silahlar için 8 milyar dolar harcasa da bu hiç bir işine yaramadı. Ladin sürekli yerdeğiştirdiğinden, plütonyumu yeniden işlemden geçirdiğine çok da inanmıyoruz. Biz Ladin‟in

 peşini bırakmamaya kararlıyız ama Ladin de bizim peşini bırakacak gibi görünmüyor. Onuyakalamamız çok zaman alacak..” diye konuştu. 

ABD'nin Afganistan‟da belirleyebildiği kamplardan biri Ebu Kebab.. Kampın ismiMısırlı militan Mithat Mursi'nin cephedeki lakabından geliyor. Bu kampta militanlar kimyasalmaddeler ve zehirler konusunda eğitim alıyor. Kamptaki laboratuvarlarda sinir gazı denemeleriyapılıyor Kampa getirilen binlerce kedi, köpek ve tavşan üzerinde deneyler yapılıyor. Ebu

 Kebab mezunlarından Filistinli Nebil Ebu Akıl 95 yılında İsrail'e girerken patlayıcılarlayakalandı. Akıl, Mossad'a kamptaki eğitimle ilgili şu bilgiyi veriyordu:" Kamp liderlerimiz sürekli olarak, „Aldığınız eğitimin nedenini sorgulamayın' derdi. Biz de

 sormadan öğrendik ..."Bu kamplardan kaçan teröristlerin savaşı bütün dünyaya yaymasından korkuluyor.

Amerikan savaş uçakları, El-Kaide'nin Afganistan'daki kamplarını yerle bir etti. Ancak bombalardüşmeden önce 20 bin teröristin kampları boşalttığı ortaya çıktı. Teröristler 30 bin dolarödeyerek yeni kimlik ve pasaport edindiler.. En az 60 ülkede örgütlenen El-Kaide teröristlerinin

 bir kısmı hapiste. Dışarıda olanlar ise “vur emri” bekliyor. FBI yetkilisi "Uçuş dersi almakisteyen Arap kökenlilerin sayısında anormal bir şekilde artış olduğu 11 Eylül saldırısından sonraanlaşıldı." diyor..Amerikan halkının gizli servise yönelik tepkileri de had safhaya ulaşmışdurumda. Hayatlarında belki de ilk defa terörle yüzleşen Amerikan toplumunda paranoyak ve

 panik atak hastaların sayısında inanılmaz bir artış oldu. Her an yeni bir terör saldırısına karşı

hazırlıklı olmaları istenen Amerikalılar Ladin„in her tehdidiyle hop oturup hop kalkıyor.Babam görünmez adam

Usame bin Ladin'in genç oğlu Abdullah Ladin, babasının Afgan dağlarında izinikaybettirdiğini, “görünmez'”olduğunu ve babasının hiçbir zaman yakalanamayacağını öne sürdü.Abdullah Ladin, 'Amerika ve İngiltere babamı yakalayamayacak. Afganistan'ın dağlık arazisindegözden kayboldu, görünmez oldu' dedi. İngiltere'de yayımlanan Sunday Mirror gazetesi, birTaliban ajanı vasıtasıyla Pakistan'ın başkenti İslamabad'da Abdullah Ladin ile yapılan röportajayer verdi. Babasının halen Afganistan'da bir mağarada gizlendiğini öne süren Abdullah Ladin,“Ne kadar bomba atılırsa atılsın Afgan toprağı babamı vermez.” dedi. Genç Ladin, şunları

söyledi:

Page 26: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 26/149

  26

“ Babam pille çalışan hiç bir elektrikli aygıt kullanmıyor. Bana Amerikan uydularının çokkuvvetli olduğunu, ufacık bir saat piliyle bile kendisinin izini bulabileceklerini söyledi. Bazen birmobil telefon vasıtasıyla yardımcılarına konuşmak zorunda kalıyor. Bu konuşmalar özel birkodla yapılıyor ve birkaç saniye sürüyor. Oğlu olarak, ben bile anlamıyorum.. Günde iki veya üç

 saat uyuyor. Saat 3.00'te namaz için kalkıyor, ve uyanık kalmak için biraz yemek yiyor. Ne

 zaman olacağını bilmiyorum, fakat bir gün ailemiz tekrar bir araya gelecek.'

Ladin'in ölümünün ardından “terör imparatorluğu” tahtına 14 yaşındaki oğlu Muhammedoturacak. Ladin'in liderliğini yaptığı El Kaide örgütünün eğitim kamplarında çekilengörüntülerde elinde kaleşnikof ve üzerinde gerilla giysileri bulunan Muhammed bin Ladin,Amerika'yla savaşın “inancın temeli” olduğunu söylüyor. 14 yaşındaki Muhammed, ABD'yeolan öfkesini “Eğer babamı yakalamaya teşebbüs ederseniz çok daha korkunç sonuçlarlakarşılaşırsınız” sözleriyle dile getiriyor.. Muhammed büyük bir sevgi beslediği babasının ölümleiçiçe yaşadığının farkında. Tehlikelere karşı babasını bizzat kendisi savunmak istiyor..Afganistan‟daki eğitim kampına yaptıkları bir ziyarette Muhammed sabaha kadar babasının

 başında nöbet tutmuş komutanların ısrarlarına rağmen nöbeti bir başkasına devretmeye

yanaşmamıştı. . Muhammed‟in 10 yaşındaki kardeşi Hamza da tahtın diğer varisi. AğabeyiMuhammed'in düğününde ABD düşmanlığını yansıtan şiirini okuyan Hamza 11 Eylülsaldırısından sonra babası tarafından Filipinler'deki eğitim kamplarına gönderildi. Teröruzmanları Hamza'nın doğumundan itibaren beyninin tamamen batı düşmanlığıyla yıkandığınıdile getiriyor.. Ladin, çocuklarının iyi bir eğitim alabilmesi için büyük çaba sarfediyor, özelliklematematik, elektronik, bilgisayar ve mühendislik konularına büyük önem veriyor.

Ladin'in atası Sabbah

İslam dünyası daha önce de Ladin benzeri organize terör hareketlerine şahit olmuştu.Geçmişin Ladin'i ise Hasan Sabbah'tı. Sabbah 900 yıl önce döneminin süper gücü Selçuklu'yakök söktürmüştü Dokuz yüzyıl önce Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya'da terör estiren HasanSabbah, 1049 yılında İran'ın Rey şehrinde doğdu. Usame bin Ladin gibi zengin bir aileden gelenve çok iyi eğitim alan Sabbah, Elbruz dağlarındaki Alamut Kalesi'ni ele geçirdi (1090). Sabbah,gücünü artırdıkça çevredeki diğer kaleleri de zaptetti. Kurduğu örgüte Haşhaşi veya Fedaiyyun(batı kaynaklarında Assasins yani katiller denildi) adı verildi. Sabbah 1124 yılında öldü ancakörgütü etkisini yüz yıl kadar sürdürdü.

Binlerce insanın hayatına mal olan 11 Eylül'deki terörist saldırılar Hıristiyan dünyasındaolduğu kadar İslam dünyasında da şaşkınlıkla karşılandı. Bu şaşkınlığın nedeni ise saldırılarınarkasında İslam adına hareket ettiğini söyleyen Usame bin Ladin ve örgütü El Kaide'ninçıkmasıydı. 

Hasan bin Sabbah, 900 yıl önce, o güne kadar benzeri görülmemiş bir örgüt kurmuştu.Sabbah'ın fikirlerini yaymada başvurduğu tek yöntem terördü...Hasan Sabbah ile Usame bin Ladin arasında, kullandıkları yöntem ve eylem biçimi olarakinanılmayacak kadar çok benzerlik bulunuyor. Öyle ki Ladin'e “Geçmişin Hasan Sabbah'ı”, veyaHasan Sabbah'a “Bu günün bin Ladin”i demek mümkün.Hasan Sabbah da Bin Ladin gibi süper bir güce savaş açmıştı. Nasıl ABD Ladin'in hedefiyse,döneminin süper gücü sayılabilecek Büyük Selçuklu İmparatorluğu da Sabbah'ın yok edileceklerlistesinin ilk sırasındaydı. 

Usame bin Ladin, 11 Eylül'de ABD'yi tam kalbinden vurdu. Hasan Sabbah daSelçuklu'yu kalbinden vurmuştu. Selçuk saraylarına kadar sızan Sabbah'ın fedaileri, SultanMelikşah'ı (1092) öldürmüştü. Aynı akibeti aynı yıl içinde Başvezir Nizamülmülk de

 paylaşmıştı. Sultan Berkyaruk ise suikast girişiminden yaralı olarak kurtulmuştu. Her gün

Page 27: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 27/149

  27

onlarca insanı katleden Sabbah'ın adamları Selçuk ülkesine korku sarmıştı. Bu nedenle Hasan'ınöldürülecekler listesinde yer alan Selçuklu yetkilileri, zırh giymeden evlerinden dışarı çıkamazolmuştu. 

Usame bin Ladin'in adamları kendilerini verilen emirleri 11 Eylül saldırılarında olduğugibi ucunda ölüm bile olsa tereddütsüz yerine getiriyor. Hasan Sabbah'ın fedaileri de ölümden

kormuyordu. Çünkü Sabbah adamlarını öldükten sonra Cennet'e gideceklerine inandırmıştı.Rivayete göre Selçuklu Sultanı, terörist eylemlere son vermesi için Hasan Sabbah'a bir elçigönderir. Ancak Hasan Sabbah bu fırsatı kaçırmaz ve elçinin huzurunda korkunç bir gösteridüzenler. Sabbah'ın, “Haydi Cennet'e” emri üzerine onlarca fedai, kendilerini Alamut'un sarpkayalıklarından aşağı atar. Ölüme giden fedailerin yüzünde hiçbir tereddüt ifadesi yoktur... 

Fedailerin ölümü kabullenmelerinin nedeninin haşhaş olduğuna inanılır. Hasan Sabbah'ın,militanlarına haşhaş içirip uyuşturduktan sonra eyleme gönderdiği kabul edilir. Bu yüzdenSabbah'ın örgütüne “Haşhaşi” de denilir. Haşhaşiler'in uyuşturucuya olan yakınlığı da El Kaideile aralarındaki bir başka benzerlik noktası. Çünkü eylemlerinde hiçbir masraftan kaçınmayan ElKaide'nin en büyük geliri Taliban ile ortaklaşa yürüttükleri uyuşturucu madde kaçakçılığı.

Haşhaş parası UÇK‟ya

Ladin‟e göre kutsal toprakların savunması Müslüman olmayan bir orduya verilemezdi.Washington Times Gazetesi, 03.05.1999 tarihli sayısında Jerry Seper imzasıyla yayınladığı birmakalede Usame bin Ladin‟in Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK‟nın (Ushtria Clirimtare Kosoves)finansörleri arasında yer aldığını bildirmişti. Afganistan kaynaklı eroin, İran Türkiye,Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Batı Avrupa‟ya dağıtılarak UÇK finanse edilmişti. Yazar

 bu iddiasına kaynak olarak “gizli servis belgeleri” ni gösteriyor. Makaleye göre 1998 yılındaUÇK, ABD Dışişleri Bakanlığı‟nın uyuşturucu kaçakçılığı ile bağlantılı örgütler listesinde yeralıyordu. ABD‟nin uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadeleden sorumlu kuruluşu DEA, Ladin‟inuyuşturucuları Avusturya, Almanya, İtalya, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsviçre ve İngiltere‟yedağıttığını bildiriyor. Ladin‟in kullandığı güzergâhlar arasında “Balkan Rotası”nın yanısıraRomanya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti‟ni içeren bir diğer yol da bulunuyor. DEA‟nıntahminlerine göre Türkiye üzerinden ayda 6 ton eroin Ladin bağlantılı gruplar tarafından Batı‟yataşınıyor. Kosova‟da uyuşturucu trafiğinin yıllık bilançosu 2 milyar dolar civarında.. Bu para200 dolayında özel banka ve döviz bürosu aracılığıyla aklanıyor.. Aynı gazete bu yazıdan iki günsonra yer alan bir diğer makalede de, Kosova Kurtuluş Ordusu militanlarının, Ladin‟in teröreğitim merkezlerinde yetiştirildiği ileri sürüldü. Yazıda 1998 yılında Afrika‟daki ABDhedeflerine yönetilen ve 224 kişinin hayatını yitirdiği saldırıların sorumlusu olan Ladin‟in UÇKmilitanlarını Afganistan, Bosna-Hersek ve diğer bazı ülkelerde eğittiği bilgisi yer aldı. Jane‟s

 Defence Review Dergisi de bir düzineden fazla Suudi asıllı gönüllünün Kosova‟ya Makedonya

 pasaportuyla girdiklerini yazmıştı..Dünya tarihinin en büyük terörist saldırısının zanlısı Ladin'in, 11 Eylül'de gerçekleştirileneylemden önce dünya borsalarında pozisyon aldığı öne sürülüyor. Dünya piyasalarını allak

 bullak eden saldırıdan önce Ladin'in açığa hisse senedi satışı yaptığı ve düşen fiyatlardan tekrarhisseleri geri alıp, milyonlarca dolar kâr ettiği iddia ediliyor. Amerikan medyasında yer alanhaberlere göre, Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA raporuna göre Amerika ve Avrupa

 borsalarında, Ladin'in adamları tarafından milyonlarca dolarlık hisse satılarak, çok büyük kârlarelde edildi. Ladin'in, borsada "açığa satış" (short selling) olarak bilinen ve kısa dönemde borsasatışından kâr etmeyi hedefleyen bir tekniği kullandığı sanılıyor. Buna göre, Ladin'in adamlarısaldırıdan bir gün önce yüklü miktardaki sigorta, havayolu ve turizm şirketi hissesini ellerindençıkardı... Borsa deneyimi olanların bileceği üzere aldığınız hisse senetlerinin parasını bir gün

sonra ödersiniz, sattığınız hisse senedinin parasını da bir gün sonra tahsil edersiniz...Saldırı

Page 28: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 28/149

  28

sonrası hisse senedi fiyatları yüzde 50'ye varan düşüşler yaşadı.. Ladin'in adamları sattıklarıhisseleri kelepir fiyattan geri alıp bu yolla büyük kâr elde ettiler.ABD uzmanları 5 milyar doların üzerinde serveti bulunduğu tahmin edilen Ladin'in parasınıyöneten ekonomistlerin saldırıdan kar edebilecek kadar usta olduğunun altını çiziyorlar.California'daki Monterey Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü'nden yapılan açıklamada,

Ladin'in parasını değişik organizyonlar aracılığıyla değerlendirdiğinin bilindiği ve teröristin böyle bir operasyon yapabilecek birikime sahip olduğu belirtildi.Bin Ladin'in 1990'lı yıllarda terörist eylemlerini finanse etmek için bir şirket kurduğu ve

 bu şirketin Sudan, Londra, Hong Kong ve Malezya'da hesapları bulunduğu net olarak biliniyor.Ladin'in daha sonra Güney Kıbrıs, Tunus ve İsviçre'yi de içeren bir mali kuruluşlar ağıoluşturduğu ve böylece Müslüman kuruluşlardan gelen bağışları akladığı söyleniyor. FBI eskiBaşkanı Woolsey, Ladin'in Güney Kıbrıs'ta mal varlığının bulunduğunu belirterek bu ülkeninkara para aklama cenneti olduğunu söyledi.

İsviçre'de kara para ile mücadele eden kuruluşlar, Lugano merkezli Arapça'da "Allahkorkusu" anlamına gelen "Al Taqwa" isimli bir şirket üzerinde yoğunlaşmış. İsviçre polisi buşirketin geçmişte Ladin adına çok sayıda işlem yaptığını belirtiyor. Ladin'le ilişkisini doğrulayan

şirketin genel müdürü "Ancak terörle bir ilgimiz yok. Üçüncü dünya ülkelerinde eğitim vetarımın finansmanı için çalışırız" diyor..

El Kaide ayrıca yasadışı elmas ticaretinden son 3 yılda milyonlarca dolar kazandı.Washington Post gazetesinin, Amerikalı ve Avrupalı istihbarat görevlileri ve elmas satışıyladoğrudan bilgisi olan iki kişiye dayanarak verdiği habere göre, El Kaide örgütü, Sierra Leone'deisyancıların çıkardığı elmasları yasadışı yollardan satarak milyonlarca dolar kazanç elde etti.Elmas tüccarlarıyla çalışan El Kaide'nin önde gelen isimleri, Sierra Leone'de hükümete karşısavaşan Devrimci Birleşik Cephe (RUF) mensuplarından pazar fiyatının altında satın aldıklarıelmasları Avrupa'da büyük karla sattılar. Elmaslar  havaalanlarında alarm vermiyor, köpeklertarafından koklanarak tespit edilemiyor, çok kolaylıkla saklanıyor ve paraya çevriliyor. RUF,dünyanın en zengin elmas yataklarına sahip Sierra Leone'deki, elmas madenlerini son 4 yıldırkontrol altında tutuyor.. Küçük paketlerdeki elmaslar üst düzey RUF komutanları tarafındanLiberya'nın başkenti Monrovia'ya naklediliyor. Belçika'dan Monrovia'ya ayda birkaç kez gidenelmas tücarları burada para dolu bavullarla elmasları değiştiriyor. Elmas tüccarları, Libyaeğitimli eski Senegallı isyancı ve RUF'un önde gelen elmas tüccarı İbrahim Bah tarafındanseçiliyor. Bin Ladin gibi Bah da 1980'li yıllarda Afganistan'daki Sovyet güçlerine karşısavaşmıştı.

Havale sistemini kullanıyor 

Ladin “Uluslararası Havale Sistemiyle” arkasında hiçbir iz bırakmadan milyonlarca

doları bir ülkeden diğerine gönderebiliyor. Hindistan‟ın başkenti Yeni Delhi'nin labirenti andıranarka sokakları... Pejmürde dükkanlar, kahve önlerinde çay içip sohbet eden esnaf.. Kirli camlarınardında milyonlarca dolarlık para trafiğini yönlendiren adamlar oturuyor.. İhracatçılar,uyuşturucu tacirleri, vergi kaçakçıları, hortumcular, düzenbaz politikacılar, teröristler hepsi busistemin abonesi. Havale dünyasına hoşgeldiniz. “Uluslararası Yeraltı Bankacılık” sistemi 11Eylül'de Dünya Ticaret Merkezi'ne intihar dalışı yapan Muhammed Atta gibi teröristlerin bankahesaplarına para akıtıyor. “Karda yürüyüp iz bırakmak” istemiyorsanız bu sisteme aboneoluyorsunuz. Sizden ne bir kefil istiyorlar ne imza. Tek yapmanız gereken “güvenilir biri”olduğunuzu ispatlamak. Birkaç saat içinde yüklü miktarlarda parayı dünyanın öbür ucundaki birşahsa gönderebilirsiniz. Delhi'deki ofisinde para trafiğini yönlendiren Ali, havale sisteminin nasılçalıştığını şöyle anlatıyor:

Page 29: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 29/149

  29

“Sistem güvenilir kişilerin oluşturduğu bir ağ üzerinden işliyor.. İlk şart karşılıklı güven.Hong Kong, Johannesburg, New York, Paris.. Hiç farketmez. Parayı nereye göndermekistiyorsanız söyleyin. Maksimum sekiz saat içinde paranızı istediğiniz adreseulaştırıyoruz..Örneğin parayı New York'da ki bir kişiye mi göndermek mi istiyorsunuz?Ödemeyi Hint rupisi olarak yapıyorsunuz. Ben Dubai'deki arkadaşları arıyorum. Onlar da New

York'la irtibata geçiyor. Size “banknotların üzerinde yazan rakamlardan” oluşan bir kodveriliyor. Aynı “kod” parayı göndermek istediğiniz alıcıya da bildiriliyor. New York'la bağlantıkuruluyor. Siz şifrenin ilk rakamını söylüyorsunuz. Karşıdaki de ikincisini. Eğer iki taraf daşifreyi doğru bilirse alıcıya ödeme dolar üzerinden yapılıyor. Bu sistem tamamen “söz”edayanıyor. Kağıt, evrak, kayıt, makbuz yok. Bankalardaki gecikme de bu sistemde yaşanmıyor..Havale yeraltına işlediği için kimse birbirini aldatma cesaretini gösteremiyor. Uyuşturucutacirleri ve hortumcular sistemi para aklamak için kullanıyor. Havale işini organize edenler,

 paranın miktarı ve kime gittiğiyle ilgilenmiyor bile..” Ladin mağaradaki karargahından griftyapıdaki finansal operasyonları ve Taliban hareketenin yurtdışındaki aktiflerini de yönlendiriyor.Ladin‟in faaliyetleri başka başka isimler altında büyük firmaların küçük katmanlarınasıkıştırılmış bir halde yürütüldüğünden ortaya çıkartılamıyor. Bu tür işlemlerde asla kendi

şirketinin adını kullanmayan Ladin‟in en çok kullandığı merkez Amsterdam-Anvir-Lüksemburghattı..Basra Körfezinden gelen bağışlar bu hat üzerinden aktarılıyor.. Arabistan yarımadasındaki

 para trafiği ise Londra‟daki bankalarda hesapları bulunan Kuveytli ve Katarlı işadamlarıtarafından düzenleniyor.

Sürekli yer değiştiriyor

Bir zamanlar, Sovyet ordusuna karşı savaşan CIA müttefiği Bin Ladin, artık Amerikantarihinin en ölümcül terörist saldırısının başzanlısı. Haftada üç ya da daha çok kez yer değiştirip,izini kaybettirmeyi başarıyor. Milyarder terörist, çamur kulübelerde, çadır şehirlerde vemağaralarda yaşıyor. Ladin‟e, yer değiştirmeleri sırasında, ağır silahlı korumalar ve uçaksavaryüklü kamyonlar eşlik ediyor. Çoğu kez Ladin‟e birden çok yer hazırlanıyor, Ladin son anda

 birini seçiyor.Amerikan istihbaratı Ladin‟in nerede olduğu ve nasıl hareket ettiği yönünde detaylı bilgi sahibi..Ancak, yine de Amerikalı yetkillerin günlerce Ladin‟in izini kaybettiği oluyor. Ladin için en

 büyük problem iletişim. Hint okyanusu üzerindeki Inmarsat-3 uydusu ile dinlendiğini farkedenLadin 19 ve 20. yüzyıl iletişim araçlarını başarılı bir şekilde kullanıyor. Ladin‟in kuryelerigenellikle şifreli disketler taşıyıp, üçünçü ülkelerde buluşuyor... Hedefteki ülkenin örgütüneulaştırıldığı zaman disketin şifreleri çözülüyor. Ladin, uzaktan kumandalı faks ve elektr onik

 posta yöntemini de kullanıyor. El- Kaide, kimlikleri gizlemek amacıyla kodlarla anlaşıyor.Örgüt içi haberleşmelerde, Ladin, “Şeyh, Hacı, Abu Abdullah” ve “Yönetici” kodlarıyla

tanınıyor.  Dünya Ticaret Merkezi‟ni bombalayan Remzi Yusuf da 15 isim kullanıyor ve 11 pasaporta sahip... Amerikan pasaportu, dünyada dolaşım kolaylığı sağladığı için, kuryelerin çoğuAmerikan vatandaşı.. Ladin, Afganistan‟daki sürgün hayatına başlamadan özel jetiyle seyahatediyordu.

Ladin‟in eylemleri 

Aralık 1992: Yemen'deki ABD'li askerlerin kaldığı bir otel bombalandı. İki Avustralyalı turistöldü.1993: Somali'nin başkenti Mogadişu'da 18 ABD askeri öldürüldü. Şubat 1993: New York'ta Dünya Ticaret Merkezi bombalandı. Bin Ladin'in de adı olaya karıştı.

Ocak 1995: Filipinler'de Papa'ya suikast girişimi yapıldı. 

Page 30: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 30/149

  30

1995: Cezayirli Silahlı İslami Grubun (GIA) Fransa'ya karşı yürüttüğü savaşta çeşitli bombalamalar gerçekleştirildi. Haziran 1995: Etiopya'nın başkenti Adis Ababa'da Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'eyönelik suikast planlandı.Kasım 1995: Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da beş ABD'li askerin ölümüne yol açan

kamyonla bombalama olayı gerçekleştirildi. Kasım 1995: Pakistan'daki Mısır Büyükelçiliği bombalandı, 17 kişinin öldü. Haziran 1996: Suudi Arabistan'ın Hobar kentinde 19 Amerikan askerinin ölümüne yol açan

 patlama gerçekleşti. 23 Ağustos 1996: 'Kafirleri kutsal topraklardan kovun' çağrısıyla ABD'ye cihat ilan etti. Şubat 1998 : Haçlılara karşı Uluslararası İslami Cephe"yi kurdu. Kuruluş bildirgesinde "HerMüslümana, dünyanın her köşesinde, sivil veya asker Amerikalı öldürmek farzdır" dendi. 7 Ağustos 1998: Amerikan askerlerinin Kutsal Topraklar'a girişinin sekizinci yıldönümündeKenya ve Tanzanya'daki ABD büyükelçilikleri havaya uçuruldu, toplam 257 kişi öldü, 5 bin 500kişi yaralandı. 20 Ağustos 1998: ABD misilleme olarak Sudan'da bir fabrikayı ve Afganistan'daki eğitim

kamplarını bombaladı. Usame bin Ladin'in yakalanması için 5 milyon dolar ödül kondu. 12 Ekim 2000: Yemen'in Aden limanında USS Cole destroyerine yönelik intihar saldırısında 17Amerikan denizcisi öldü.

34 ülkede örgütlü

Uzmanlara göre, Ladin'in örgütlendiği ülkelerden en önemlileri şunlar:

Cezayir: Köktendinci bütün grupları destekliyor.Çeçenistan: 1994-96 arası bağımsızlık savaşı veren Çeçen milislere maddi-manevi yardımyapıyor.Eritre: Eritre İslami Cihat örgütüne para yardımı yapıyor.Etiyopya: Oromo İslami Cephesi'nin bütün militanlarını eğitti.Filipinler: Mori örügütüne maddi yardım yapıyor. Ülkenin çoğu adalarında şeriatın yayılmasıiçin seminerler düzenlenmesini sağlıyor. Mısır: Hüsnü Mübarek'in can düşmanı olan İslami Cihat ve İslami Grubu'na maddi desteksağlıyor.Çin: Sincan bölgesinde Çin ordusuna karşı çatışan milisleri destekliyor.Keşmir: Pakistan'la Hindistan arasındaki bu bölgede Keşmirli militanların çoğu Ladin'inadamları.

Somali: Açlıktan kırılan halka 3 yıldır yiyecek dağıtan Ladin, bunun karşılığından onlara silahvererek orduya karşı savaşmalarını istiyor.Sudan: 1991-96 arası bu ülkede yaşayan Ladin, burada hükümet destekli 3 gerillaeğitim kampı kurdu.

Gökkuşağı koalisyonu : El Kaide 

Dünyanın dört bir köşesine dağılan ve birbirinden bağımsız hücrelerden oluşan El Kaide'nin

 birimleri, yalnızca verilen görevleri yerine getiriyor. Böylece ünitelerden birisi yakalanacak

Page 31: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 31/149

  31

olursa diğerlerini ele veremiyor. Birbirinden bağımsız hücrelerin, Boston gibi büyük bir şehirdeFBI'ya haddini bildirmesi böyle mümkün olabiliyor. Ladin'in her olayla artan ünü, kendisini birkenara itilmiş hisseden müslümanları El Kaide'nin kucağına itiyor. 

 El-Kaide tıpkı bir hükümet gibi çalışıyor. Her üye tıpkı bir “bürokrat” gibi sadece masasındaki

işle ilgileniyor...Hücreler, büyük eylemlerden haberdar oluyor ama “eylemin içeriğini”,gerçekleşene kadar bilmiyorlar... El Kaidê, uluslararası bir örgüt. Örgütün üst düzey sorumluları, Mısır İslâmi Cemaat ve İslâmi Cihad gibi örgütlerin üst düzey yöneticilerinden oluşuyor..Ladin‟in altında yetkili teğmenlerden oluşan bir “Şura” ya da “danışma kurulu” bulunuyor.Ladin‟in en yakın iki adamı Ayman el-Zawahiri (Mısır‟da 1995 yılında turistleri öldüren katil)ve El-Cihad komutanlarından Muhammed Atıf..Danışma kurulu “Fetva” heyeti ise teröristsaldırılara onay veriyor...

Ladin aynı zamanda , Mısır İslâmi Cemaat, Yemen Cihad Örgütü, Pakistan El HaditGrubu, Lübnan Partizan Birliği, Libya Savaşan İslâmi Cemaat, Ürdün Beyt -ül İmam Grubu veCezayir İslâmi Cemaat 'ten oluşan “Cihad Komitesi”nin de başkanı. Söz konusu Komite, örgütleriçin basın-yayın faaliyetlerini yürüten Londra'daki Enformasyon Gözlem Merkezi ile Danışma ve

 Reformasyon Kurulu'nu idare ediyor... El Kaide, ABD dahil olmak üzere 20 ülkede hücresi olan, 60 ülkede birden faaliyet

gösteren bir örgüt. El Kaide'nin nihaî amacı; bütün müslümanları birleştirerek Halifelikyönetiminde bir islâm devleti kurmak. Ladin, “ Halifeliğin ilân edilmesinin tek yolunun güçkullanılmasından geçtiğini” ifade ediyor. Bu nedenle El Kaide'nin amacı; çürümüş ve batınıngüdümünde hareket eden Müslüman devletlerdeki yönetimleri devirerek sınırları kaldırmak. 

Aralık 1999'da Kanada sınırında yakalanan Ladin'in öğrencisi Cezayirli Ahmed Ressam,El Kaide'nin kamplarında “füze fırmalatma, kentlerde savaşma, sabotaj ve suikast” üzerineeğitim gördüğünü söylemişti. Ressam, “ El Kaide, hedeflerini kendi seçme ve maddi kaynak içingerekirse banka soyma yetkisine bile sahip” diyordu. Ressam, Afganistan'daki kamptanayrılmadan önce son gördüğü dersin “bir şehirde yaşamı çökertmek” olduğunu anlatmıştı.

1998'deki büyükelçilik saldırılarıyla ilgili tutuklanan El Kaide üyesi dört kişininyargılanmasının mahkeme tutanağı, 1 milyon kelimeden oluşuyor.. Yargılanmanın bir noktasındaHakim Leonard Sand, bu örgütün günün birinde New York'un göbeğinde nükleer silah yüklü biruçakla intihar saldırısı düzenleyebileceğini dile getirmişti.Afganistan'da gizlenen Ladin, nasıl oluyor da binlerce kilometre ötedeki hedefleri vuruyor?Ladin'in belkemiğini oluşturan örgüt; Afrika'dan, Avustralya'ya uzanan geniş bir ağ şeklinde..Terör uzmanları tarafından, “En iyi yapılanmaya sahip örgüt” olarak adlandırılan El Kaide; çokgevşek bir ilişkiler sistemi içinde, birbirini tanımayan insanlardan oluşuyor. Birbirinden bağımsız

 bu parçalar bir araya geldiğinde ise korkunç bir ağ oluşuyor.Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi analisti Frank Cilluffo'ya göre Ladin'in

 büyük serveti bu büyük ağın kurulmasını kolaylaştırıyor. Özellikle ABD düşmanlığının yaygınolduğu bölgelerde işsiz gençler, El Kaide'ye katılarak örgütün gücünü günden güne artırıyor. Busayede ölen ya da yakalanan elemanların yerini yenileri alıyor. Yakalanan militanlar kendilerineverilen görevler dışında hiçbir şey bilmediği için, örgüt bir türlü çökertilemiyor. 

El-Kaide örgütü tam bir gökkuşağı koalisyonunu andırıyor. Bir çok milletten terörist bukamplarda saldırı, intihar girişimi gibi eğitimler alıyor. Sarışın, mavi gözlü, Alman, İngilizdünyanın herhangi ülkesinden birisini burada görmek mümkün...Kaybolan çocukların, buradaeğitildiği tahmin ediliyor. Beyinleri yıkanarak birer ölüm makinası haline getirilen gençlerdengüçlü olanlar cepheye gönderilirken, zayıf olanlar ise ortadan kaldırılıyor... 

David ve Jerome Courtailler'in başına gelenler bunu doğrulayacak cinsten. Fransa'nınBonneville kasabasında doğan David ve Jerome adlı kardeşler, İsviçre sınırındaki Alpler'de

yaşıyor..Uyuşturcu batağına saplanan iki kardeş, iş bulma hevesiyle İngiltere'ye gider... Burada

Page 32: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 32/149

  32

El-Kaide örgütünün ağına düşen iki kardeş, ikna edilerek Afganistan'a götürülür... El-Kaide'ninkamplarında silah eğitimi alan iki kardeşden David, Fransa'ya evine dönerken, kardeşi Jeromeörgütte kalmayı tercih eder. Paris'teki Amerikan Büyükelçiliği'ni havaya uçurmak için hazırlıklaryapan Jerome, şu an cezaevinde bulunuyor. Amerika, Jerome gibi cezaevlerinde bulunan El-Kaide örgütü teröristlerinin sorgulanması için girişimlerini sürdürüyor. 

Çok dikkatli hazırlanan operasyonlar için bazen aylarca hatta yıllarca planlama yapılıyor.Örneğin; 1993‟deki Dünya Ticaret Merkezini bombalayanlar aylarca bina üzerinde çalıştı.Sadece güvenliği değil, patlamaların en çok zarara yol açacağı binanın temellerini de deyakından incelediler. Doğu Afrika‟daki bükelçilikleri bombalarken, elçiliğe defalarca telefonaçıp uyardıktan sonra verilen yanıtı gözlemlediler.1995‟de Etiyopya‟da, Mısır Devlet BaşkanıHüsnü Mübarek‟e düzenlenen suikast, alınan önlemlerin gizlice izlenmesi sonucundagerçekleştirildi. Benzer bir şekilde, ABD Başkanı Clinton‟un, 1994 yılında yaptığı Manilaziyaretindeki güvenlik önlemleri, örgüt elemanları tarafından kameraya çekilerek kasetlerSudan‟da yaşayan Ladin‟e gönderildi. 

Bazı saldırılar, yıllara dağılan bir zaman diliminde planlanıyor. Mesela, AfrikaBüyükelçiliği bombalamaları 1993 yılında yani saldırıdan 5 yıl önceden hazırlanmaya

 başlanmıştı. Bütün operasyonların planlama üniteleri ve infaz üniteleri var. Sadece bazıdurumlarda, saldırıyı uygulamadan haftalar öncesinde infaz ünitesi olay yerine gidiyor. Çoğuzaman, 1993‟deki Dünya Ticaret Merkezi ve Afrika Büyükelçiliğindeki bombalama olaylarındaolduğu gibi dışarıdan bir kişi, yerel teröristleri harekete geçiriyor. Bir hücrede ortalama 10 kişivar..Bombacılar genellikle 30 yaşından büyük olmuyor. Planlar bir yerde, bomba ise başka bir yerdeyapılıyor. 1993‟deki Afrika Büyükelçiliğindeki bombalı saldırı New Jersey‟de bir apartmanda

 planlandı; bomba ise bir garajda yapıldı. Nairobi olayında ise planlar, şehir merkezindeki birotelde; bomba ise banliyöde bir villada hazırlandı. 

Teröristlerin parasını takip eden bir Hazine yetkilisi, Terorizm pahalı bir spor değil”diyor. 1993‟deki Dünya Ticaret Merkezi saldırıları, satın alınan malzemeler, bombalamadakullanılan kamyonet, araba, kiralanan iki apartman dairesi, garaj ve uçak bileti dahil olmak üzeretoplam 18 bin dolara maloldu. Bu masrafa dahil olmayan tek harcama ödenmemiş 6 bin dolarlıktelefon faturası. Büyükelçilik bombalamaları sırasında, CIA, Ladin‟in malvarlığının 300 milyon dolar olduğutahmininde bulunmuştu. ABD yetkilileri, Kenya ve Tanzanya‟daki büyükelçiliklerin

 bombalanması olayını, dünyanın başka başkentlerindeki bombalama olaylarının takip ettiğinihatırlatıyor. Örneğin, Arnavutluk‟un başkenti Tiran‟daki bir saldırı, gerçekleşmeden günlerceönce engellenmişti. Kısacası, Ladin‟in, bir dizi organize saldırı yapabilecek güçte olduğu

 biliniyor.Eğer El-Kaide ajanları beklenmeyen bir durumla karşılaşırsa, operasyonun güvenliğini

 bozmamak için ilk adıma geri dönerler. Operasyonlarla ilgili konularda çok az özerklik vardır ve planlardaki değişiklikler üst düzey yetkililerce onaylanmak zorundadır. Kıdemli bir istihbaratgörevlisinin ifadesine göre, operasyonu yapan birimin lideri, daha üst düzey bir yetkiliyedanışmaksızın saldırı planını iptal edebilir. Bir diğer yetkili ise, örgütün hızlı ve atik olmadığını,

 planları bozulduğunda tekrar organize olmalarının aylar aldığını belirtiyor. Yetkiliye göre busüre dört ya da altı ayı bulabiliyor. Çünkü örgüt, operasyonun güvenliğinizamana yeğliyor. 

Elçilik nasıl vuruldu? 

Page 33: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 33/149

  33

Ladin 1998'deki Tanzanya ve Kenya'daki ABD büyükelçiliğine yapılan bombalısaldırıları 1992'de hazırlamıştı! New York Times'a konuşan bir Ladin yandaşı, 6 yıllık planınnasıl işlediğini şöyle anlattı:

"1992'de birileri beni Sudan'a götürdü. Oradaki bir kampta Ladin'le aynı çadırda toplantıyaptık. Ladin; Tanzanya ve Kenya'daki ABD büyükelçilikleriyle ilgili bir rapor istediğini

söyledi. Yıllarca iki büyükelçiliğin fotoğrafını çektim. Bölge hakkında bilgi topladım. 1995'teSudan'da ikinci kez toplandık. Ladin, elimdeki bilgileri inceledi, fotoğraflara baktı. Ardından,fotoğrafta bir noktaya parmak basarak, "İşte kamyonlar buradan girecek" dedi. Toplantı bitti. 3yıl sonra (1998'de) bomba yüklü kamyonlar Ladin'in parmağıyla gösterdiği noktadan

 büyükelçilik binasına büyük bir hızla çarptı. Kenya ve Tanzanya'daki ABD Büyükelçiliklerini havaya uçuran 4 terörist Raşid Davud el Ovali,Sadık Odeh, Muhammed Fazul ve Vadih el Hage Sudan‟daki kampta biraraya geldiler. Her şeykomşuluk ilişkilerinde gelişiyordu. Ladin ortalarda yoktu. Yanlızca kampa para akıtıpduruyordu. 4 kişi de birbirlerinin çocuklarını gezdirip, Amerika'nın ne denli "Şeytan" olduğunutartışıyordu. Aralarındaki en ilginç kişi Hage'ydi. Lübnanlı bir Hıristiyan olan ve "Amerikan

 pasaportu" bulunan Hage, din değiştirip Amerikalı eşini bırakıp Sudan'a gelmişti. Odeh, 1993'te

Mogadişu'da 18 Amerikan askerini roket saldırısıyla öldüren grubun lideriydi. Aradan 5 yıl geçtive Ladin'den bir emir geldi: İki ABD Büyükelçiliğini intihar saldırısıyla havaya uçurun! Veinanılmaz bir sakinlikle 4 terörist aileleriyle vedalaşarak evlerinden ayrıldılar. "Biz şehitolacağız" diye slogan atarken birbirlerini kameraya çektiler. Ve görev bölgelerine gidip 2 gün

 boyunca ABD Büyükelçilikleri'ni inceleyip bombaları patlattılar. Davud el Ovali gözlerinihastanede açtı. Arkadaşları ölmüştü. Etrafında yüzlerce sinirli yüz gördü. Şimdi ise din adınainsan öldürdüğü için pişmanlığını CIA'den gizlemiyor. 

Katolik aileden geliyor

El Hage, 1960 yılında Lübnan‟ın Sidon şehrinde Katolik bir anne babadan dünyaya geldi.Çocukluğu Kuveyt‟te geçti.. Babası bir petrol şirketinde çalışıyordu. Üvey annesine göre ElHage küçük yaşta Kuran okuyup müslüman olmuştu.. Müslüman olmasına ailesi büyük tepkigösterdi ve evlatlıktan reddetti.. Kuveytli bir şeyh, El Hage‟yi ABD‟ye gönderdi ve bütün eğitimmasraflarını üstlendi. 1978‟de El Hage Southwestern Louisiana Üniversitesine kaydını yaptırdı.Şehir planlaması bölümünde okurken Arapların çalıştığı bir mağazada işe girdi. Sovyet işgaliyle

 birlikte Louisiana‟dan ayrılıp Pakistan‟a gitti ve mücahitlerin savaş eğitimi proğramına katıldı.El Hage de tıpkı Ladin gibi Şeyh Abdullah Azzam‟ın talebesiydi. Azzam, bu savaşın bir cihatolduğunu ve “ölenlerin şehit olacağını, cennette onlar için özel bir yer ayrıldığını” söylüyordu.Ocak 1985‟de El Hage ABD‟ye döndü ve Arizona‟da 18 yaşında April adında müslüman birkızla görücü usulü evlendi. 19889‟da Amerikan vatandaşlığını aldı. Dr. Reşid Halife Tucson,

Arizona‟da imamlık yapıyordu. Kuran‟ın Allah tarafından yazıldığını belgelemek içinnumoroloji tekniğini kullanıyordu. Erkeklerle kadınların beraber ibadet edebilecekler ini söyleyenreformist bir imamdı. Birkaç hafta sonra Halife caminin mutfağında ölü bulundu. ŞüphelerRadikal Al Fukra grubu üzerinde yoğunlaştı. Cinayette El Hage‟nin de parmağı olduğu iddiaedildi. Ancak delil yetersizliğinden hakkında tutuklama kararı çıkartılamadı. El Hage Oklahomaİslam Konferansında Mahmud Ebuhalime ile tanıştı. Ebuhalime„nin radikal yahudi hahamı MeirKahane„yi öldüren suikast silahını El Hage„den satın aldığı daha sonra ortaya çıkacaktı. 1992‟deEl Hage ailesiyle birlikte Sudan‟a yerleşti ve Ladin‟in sekreteri olarak çalışmaya başladı.Ladin‟in o sıralar Sudan‟da bir dizi yatırımı vardı. Bir tabakhane, çiftlikler bir yol inşaat şirketive iki yatırım şirketi bulunuyordu. El Hage "Bin Ladin çok meşgul bir insan. Yüzlerce kişiemrinde çalışıyor. O sizi çağırmadıkça onunla görüşemezsiniz. “ diyor. 

Page 34: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 34/149

  34

Engellenen saldırılar

CIA Başkanı George Tenet, Ladin‟in planladığı suikast ve saldırıların büyük bir bölümünü engellediklerini söyledi. Ağustos 1998‟deki Amerikan Büyükelçiliği‟nin

 bombalanması olayının ardından, Avusturalya ve Antartika kıtası hariç bütün dünyada 100‟denfazla Bin Ladin ajanı tutuklandı. Engellenen saldırılar arasında, bu yılın başında Londra‟dakiABD binalarına yapılması planlanan bir saldırı ve Washington‟daki FBI Merkezi‟ni hedef alanterörist bir eylem de yer alıyor. Pentagon‟dan bir yetkili, Bin Ladin için, “Onu durduruyoruz;ama o her seferinde geri geliyor” diye konuşurken, Beyaz Saray‟dan bir yetkili ise, Ladin‟inABD‟yi karşı karşıya bıraktığı tehlikenin tahmin edilemez olduğunu ifade ediyor. Diğer yandan,Bin Ladin‟in izini süren bir Pentagon yetkilisi, Ladin‟in bazı gizli birimleri yenidencanlandırdığını ve yeni birimler oluşturduğunu söyledi. Bu yetkili, “Uzun zaman için onunlauğraşacağız; çünkü Ladin‟in organizasyon kapasitesi gelişmeye devam ediyor ” diye konuştu.Peki Ladin olmak zor mu? Yetkili bu soruya evet yanıtını veriyor; “Ladin devamlı yerdeğiştiriyor. Bu şekilde işleri idare etmek zor. Telefon kullanmıyor. Sürekli kaçıyor. Ama hala

orada bir yerlerde”. Ladin'e bağlı terör şebekesinin 1995 yılında Papa İkinci Jean Paul'e düzenlemek istediği

suikast de son anda önlendi.. Amerika'nın BM nezdindeki maslahatgüzarı Peter Burleigh, BMGüvenlik Konseyi'nin yaptığı kapalı oturumda Ladin'in değişik ülkelerde düzenlediği 18saldırının dökümünü verdi. Amerika, Ladin'in 1995'te Filipinler'in başkenti Manila'ya giden PapaJean Paul için "öldürün" emri verdiğini ifade etti. Ancak suikasti yapacak Remzi Yusuf adlıterörist ve arkadaşları CIA'nın müthiş takibi sonucu eylemi gerçekleştiremeden yakalandılar.

 New York'ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi'ni de 1993 yılında bombalayan ve bu suçtan ötürüaranan Yusuf, Pakistan'da yakayı ele verdi. Ancak Yusuf'un, Papa'yı öldürme planlarıFilipinler'deki dairede yapılan aramalar sonrası elde edilen bulgularda ortaya çıktı. Yusuf'un

 bilgisayar disketlerinde Ağca ve ekibinin adı geçiyordu.Disketlerdeki isimler Ömer Bağcı, Abdullah Çatlı Musa Serdar ve Oral Çelik'ti. Ömer  

Bağcı, Abdullah Çatlı ve Musa Serdar'ın 1994 yılı Ekim ayında Bazilan'dan ülkeye girdikleri verahip kılığıyla dolaştıkları öne sürüldü. Ancak haber Amerikan basınında yer aldıktan kısa birsüre sonra istihbarat kaynaklarınca yalanlandı. Amerika'nın BM yetkilisi Burleigh, Ladin‟inPapa suikasti ile bağlantısının yanısıra; Mısır'ın Luksor kentinde Kasım ayında 58 turistinölümüyle sonuçlanan eylem, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik 1995 yılındayapılan suikast girişimleri ve 1993 yılında Somali'deki ABD askerlerine yönelik saldırı ile NewYork'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin bombalanması eylemlerinde de bulunduğunu söyledi. 

Ladin'in daha önce iki kez Başkan Bill Clinton'a suikast emri verdiği de ortaya çıktı.Ladin'in yandaşlarına verdiği bu suikast planları hiçbir zaman gerçekleşmedi. İlk suikast

teşebbüsünün 12 Kasım 1994'te Clinton'ın Filipinler'in başkenti Manila'yı ziyaret edeceği sıradayapılması planlanmıştı. Newsday gazetesinin terörle mücadele ve istihbarat yetkililerinedayandırdığı habere göre bu teşebbüs yoğun güvenlik önlemi nedeniyle gerçekleştirilmedi. İşinilginç yanı Clinton'ı vuracak tetikçi Remzi Yusuf'tu. Daha sonra New York Dünya TicaretMerkezi'nin bombalanmasını gerçekleştirdiği için tutuklanan Remzi Yusuf, FBI'a verdiği ifadedeClinton'a suikast girişimini kabul etti. Yusuf, Clinton'ı füzeler ya da patlayıcılarla öldürmeyi

 planladığını itiraf etti. Ladin'in ikinci suikast girişimi ise Clinton'ın Şubat ayında gitmeyi planladığı ancak daha sonra iptal ettiği Pakistan gezisi sırasında olacaktı.

CIA besledi büyüttü

Page 35: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 35/149

  35

Amerikan İstihbarat yetkilileri, Ladin‟in 1980‟lerin ortalarında ABD‟ye sırtnı dönmeye başladığına inanıyorlar. Bu dönemde Ladin, hala CIA‟den yardım ve eğitim alıyordu. CIA,Ladin‟i Afganistan‟daki işgalci Sovyet Ordusu‟na karşı savaşması için eğitiyordu.. CIA,yardımlarını Pakistan gizli servisi ISI üzerinden Afganistan‟daki çeşitli birliklere kanalizeediyordu. Bu birliklerden birinin MAK olduğu biliniyor. 80'lerin başında Afganistan'ı işgal

eden Sovyetler Birliği'ne karşı mücahitleri finanse etmek isteyen CIA'nın o dönemki Ortadoğumasası şefi William Casey, güvenilir birini arıyordu. Konuyu Adnan Kaşıkçı'ya açtı. Kaşıkçı,Casey'e o dönem 25 yaşında olan Ladin'i tavsiye etti. Kaşıkçı'nın girişimleriyle CIA ile Ladinarasındaki bağlantı sağlandı. Kaşıkçı'nın aracılığıyla CIA ile Ladin çok çabuk anlaştı. Dünya

 bankalarındaki paralarını çeken Ladin, hemen Pakistan'ın Peşavar kentine geldi. CIA'nın maddidesteği sayesinde Ladin kendi adına bölgede yatırım yapmaya başladı.

Terör örgütlerinin yaptığı kanlı saldırılarda binlerce masum sivil can veriyor.Siyasiler, CIA'nın istihbarat kalitesini artırması gerektiği görüşünde birleşiyor.. Kongre'de

 bazılarına göre CIA'yı adam etmek çok kolay Biraz daha para, birkaç casus daha, alın size terörörgütlerinin ağlarıyla ilgili daha iyi istihbarat. Hiç de öyle değil! Gelecek aylarda ABD'ninistihbarat üstatlarının karşılaşacağı sorunu anlayabilmek için, CIA'nın şimdiye dek yaptığı en

 başarılı karşı terör operasyonunu, yani teşkilatın 1970'lerde Filistin Kurtuluş Örgütü' ne (FKÖ)nasıl sızdığını hatırlamakta fayda var.. CIA o zamanlar, karizmatik bir kişi olan FKÖ'nünistihbarat şefi Ali Hasan Selami'ye uzanan gizli bir kanal açmıştı.O dönemde, Usame bin Ladin'in ki kadar öldürücü olmasa da Filistin terörizmi ABD için ciddi

 bir tehditti. 1970'de başlayan bu gizli görüşmeler, Arafat'ın bizzat onayını almıştı. Bu gizli ilişkizaman içinde gelişti. CIA'ya terör gruplarıyla ilgili geniş kapsamlı bilgi sağlayan Selami, birkaç

 planlı saldırının askıya alınması için de bizzat devreye girdi. Selami'yi CIA ile çalışmayayönelten faktörlerin başında, Amerika'nın FKÖ'nün siyasi amaçlarına ulaşmasına yardımcıolabileceği düşüncesi geliyordu. ABD'nin hem İsrail'in yandaşı olup, hem Ortadoğu'dakimüttefikleriyle barış için arabuluculuk yapması, istihbarat ilişkilerinin işlemesine izin veriyordu.Selami gibi insanlar nadiren 'satın alınabilir.'

Selami ile ilgilenen CIA yetkilisi de en az onun kadar karizmatik bir kişi olan RobertAmes'ti. Ames, Ortadoğu'yu çok seven, Arapçayı son derece akıcı konuşan, istihbaratın

 belkemiği olan insan ilişkilerinde son derece başarılı biriydi. Ames gibi insanlar da satınalınamaz. CIA'nın bağlantısı Selami de bir teröristti. Arafat'ın gizli 'Kara Eylül' örgütünde etkinisimdi. İsrail, 1972'deki Münih Olimpiyatları'nda 11 İsraili atletin öldürüldüğü eylemi Selami'nintasarladığına inanıyordu. Selami'yi de hedeflediler. O zamanlar terörizm hakkında bilgi toplamakiçin CIA şeytanla masaya oturmaya hazırdı.CIA Münih'ten sonra da Selami ile bağlantıyı koparmadı.. Ames, Eylül 1973'te CIA, FKÖ veİsrail için basit bir şifreyle şu mesajı göndermişti: "Şirketim, hâlâ Ali'nin şirketiyle ilgileniyor.Güneydeki şirket (İsrail) araştırmış. Birçok dosyalarını gördüm ve temaslarını biliyorum."

Bu iki adam da bombalı saldırılarda öldü: Ancak bu iki adamın gizli görüşmeleri, Oslo barış sürecinin temelini attı. Bu hikâyeden çıkarılacak dersler var. Birincisi, teröristlerle ilgili bilgi toplamak gerçekten pis bir iştir. Terör  örgütlerinin üyeleri ya da sempatizanlarından destekalmadan bu ağlara sızılamaz.İkinci ders, casuslar dünyasında kolay çözüm yoktur. Güvene dayalı ilişkilerin geliştirilmesiyılları alır. Amerika'nın müttefikleri bu ilişkileri geliştirme konusunda CIA'dan daha iyikonumlanmış olabilir. Ilımlı Arap rejimleriyle ilişkilerin sıkı tutulmasının önemi buradadır işte.CIA'yı besleyen istihbaratı bu rejimler sağlar. İstihbarat, ABD'nin dünya çapındaki rolünden ayrıtutulamaz. Savaş kazanmak için müttefiklere ihtiyacınız vardır. ABD‟nin düşman bellediğiülkelerin Amerikan casusu olmak istemeyeceği aşikardır. Bu trajik günler CIA'nın terörizmhakkında yeni bilgi kaynaklarını işe alması için ideal günler olabilir. Saldırılar tüm dünyada

Page 36: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 36/149

  36

tiksinti uyandırdı. Sağduyulu müslümanlar, teröristlere karşı ABD'ye ve müttefiklerine yardımetmek isteyebilir.

Usame bir Ladin ve Taliban rejimi ABD‟nin son 10 yıldır Afganistan‟da uyguladığı politikaların birer meyvesi... Cihat hayali 10. yüzyıldan sonra İslam âleminde var olmadı. Ta ki1979'da Sovyetler'in Afganistan'ı işgalinin ardından Amerika uluslararası pan-İslamik bir

hareketi cesaretlendirene kadar...Sonraki 10 yılda CIA ve Suudi istihbaratı el ele verip Pakistan istihbarat servisi aracılığıylaAfganistan'da savaşan çok sayıdaki mücahit grubuna milyarlarca dolarlık silah ve cephane akıttı.Bu politika işe yaradı. Sovyetler Afganistan'da öylesine ağır kayıplar verdi ki 1989'da güçlerinigeri çekti. Ama geriye dehşetli bir miras kaldı. Afganistan silah, komutan ve bağnazlık seliyle

 baş başa bırakıldı. Son 10 yılda bu ölümcül mayanın kötü etkileri çok geniş bir alana yayıldı.Afganiler (Afganistan'da kafirlerle savaşan genç Müslüman erkekler) cihatlarını çok dahaötelere, Basra Körfezi'nin yolsuz krallıklarına, Kuzey Afrika'nın baskıcı devletlerine ve şimdi de

 New York ve Washington'a kadar götürdü... Afganilerin bir numaralı ismi, Suudi Arabistan işâleminin en zengin ailelerinden birinin evladı Usame bin Ladin.. 

Suudi istihbarat şefi Prens Türki el Faysal tarafından cihada para toplaması için cepheye

yollanan bin Ladin, İslam âlemindeki mücahitlerin yetiştirilmesi ve savaştırılmasında merkezikişilik haline geldi. Rusların çekilmesinin ardından Amerikalılar ülkeye ilgilerini kaybetti vemücahitler arasında iktidar mücadelesi başladı. Ama hiçbir grup tek başına Kabil'i ele geçiripelinde tutacak kadar güçlü olmadığından, Afganistan anarşiye sürüklendi. 

Filistinli gazeteci Said Gazali anlatıyor: “Amerikan saldırılarını protesto etmek ve Usame bin Ladin‟e destek vermek amacıyla Nablus‟ta yürüyen öğrencileri dağıtan Arafat‟ın polislerinden birine yaklaştım. Ona “Ladin hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordum. “Odünyadaki en büyük adam. O bizim mesihimiz” diye cevapladı. Ona, o zaman Ladindestekçilerine karşı neden bu kadar sert davrandıklarını sordum. Cevap şöyleydi: “Kötü emirleraldım. Ama Allah yardım edecektir.” Batı Şeria‟daki Nablus şehrinde, Ali El Masri adlı 72yaşındaki bir dükkan sahibi, duvarına dünyanın en çok aranan adamı Usame bin Ladin‟in birresmini asmayı planladığını söylüyor... 28 yaşında bir marangoz olan İyad Musmar, televizyondaSuudi muhalifin ABD‟yi altüst ettiğini gördüğünde ise zevkle bağırmış; “Allah-ü Ekber”. Yerel

 bir politikacının kızı Amani Kader de bin Ladin‟i artık babası kadar sevdiğini söylüyor. Bunlar Batı Şeria‟nın umutsuz topraklarından yükselen seslerden sadece birkaçı... Bir den,Filistin sokaklarında yeni bir „kurtarıcı‟ belirdi ve bu da Batı‟nın 6 bin kişiyi öldürdüğünüdüşündüğü bir adam. Bir zamanlar kurtarıcılara inanırdım. 1950‟lerde Cemal Abdül Nasır‟ainanırdık. O bize topraklarımızı geri alacağımızı söylerdi. Ama sonra 1967‟de, bugüne kadarsüren, İsrail‟in Batı Şeria ve Gazze‟yi işgali gerçekleşti. Daha sonra Yaser Arafat geldi. Ona da -El Fetih‟e katılmaktan dolayı 1974‟te 18 ayımı hapiste geçirecek kadar - inandım. O daanavatanımızı özgürlüğüne kavuşturmak adına büyük konuşmalar yapmıştı. O, ne kadar bunların

zafer olduğunu iddia etse de, elimizdeki tek şey bir başarısızlık dizisiydi... 1970‟teki Kara Eylülkatliamı sırasında, Onun yönetiminde, Ürdün‟de 20 bin kişi kaybettik. 13 yıl sonra, Lübnan‟ı birharabe halinde bırakarak Beyrut‟tan çıkarıldık. 1993‟te, Arafat, sınırlarımız, suyumuz,ekonomimiz ya da gökyüzümüz üzerinde bize hiçbir kontrol hakkı tanımayan Oslo Anlaşması‟nıimzaladı. Sonuçta, „büyük kurtarıcımızın‟ tek görevi, İsraillilerin güvenliğini sağlamak için polisgüçlerini kullanarak insanlarını hizada tutmak olacaktı. 

Filistinliler, Saddam Hüseyin‟i desteklerdi. 1991‟de Scud füzeleri İsrail‟e girdiğindeaptal aptal alkışlamışlardı. Pekçok Filistinli, onun hakkında daha kararsızlar. Şu anda, o,İsrailliler tarafından öldürülenlerin ailelerini desteklemek için çantalar dolusu parayla elçilergönderiyor. Ama bizim kahramanımız olduğu günler geride kaldı. Şimdi Filistinli entellektüellergerçek yeni kurtarıcının terörle savaşan ve bize bir devlet vadeden George Bush olduğunu

Page 37: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 37/149

  37

söylüyor. Ancak Bush, İsrail‟in en yakın müttefiki. Bu durumda, bunca hayal kırıklığındansonra, bazılarının bin Ladin‟e dönmesine çok şaşırmamak gerek. 

Filistinliler, bunu çoğunlukla sivillere yönelik bir saldırı olarak gördüklerinden herzaman Afganistan‟a karşı olan savaşa karşı çıkacaklar. Bu kurbanlar, 11 Eylül saldırılarındansorumlu değil. Sokaklarda, insanlar, bin Ladin‟i 6 bin sivilin öldürülmesini onayladıkları için

değil, Onun Amerikan ve İsrail karşıtı duygularını paylaştıkları için destekliyor. Filistinliler,diğer Müslümanlar gibi, Arap Yarımadası‟nda Amerikan askerlerinin varlığına da karşıçıkıyorlar. Bin Ladin‟i desteklemelerinin bir diğer nedeni de Ladin‟in bir milyoner olarakAmerika ve Batı‟ya meydan okumak gibi zor  yolu seçmiş olması. 

Ladin‟i desteklemek, pek çokları terörizmin ne demek olduğunu merak etse de, terörüdesteklemek anlamına gelmiyor. Irak, İran, Suriye, Hizbullah, Hamas, İslami Cihad teröristolarak etiketlenecek ama İsrail değil, öyle mi? 

Filistinliler bu adamı yeni kahramanları yaptılar; çünkü Onun, İsrail‟e yardım ederek bizimsürekli sefalete mahkum eden dünyanın en büyük süpergücünü cezalandıracağını ve Filistin‟iözgürlüğüne kavuşturacağını düşünüyorlar.

Ladin‟in ilk röportajı

Ladin hayatının ilk röportajını İngiliz The Independent gazetesi muhabiri Robert Fisk'everdi. Batı medyasında geniş yer bulan bu röportaj, Ladin'in Sudan'daki evinde yapıldı. RobertFisk‟in Ladin izlenimlerini kendi ağzından dinleyelim:

“Usame bin Ladin'le Afganistan'da ilk görüşmem 1996 yılının sıcak, nemli bir yaz gecesigerçekleşti. Gece karanlığında uçuşup üzerimize konan büyük haşereler kocaman iplik topaklarıgibi görünüyorlardı. Defterimin üzerine konan sinekleri ezip kanlarını sayfalara bulaştırıyordum..Ladin her zaman titiz bir kibarlık içindeydi. Buluştuğumuz her seferinde beni Arapların olağanmisafirperverliğiyle karşılayıp yemek ikramında bulunmuştu. Bir dilim peynir, zeytin, ekmek vereçel..Kendisini daha önce Sudan‟da görmüştüm ve yaklaşık bir yıl sonra, dağdaki gerillakamplarından birinde buluşacaktık. Hava o kadar soğuktu ki, sabah saçlarımda buz parçalarıylauyanmıştım. Bana tüylü bir battaniye vermişlerdi. Ayakkabılarımı çadırın dışında bırakmıştım..Buluştuğumuz her seferinde, namaz kılma vakti geldiğinde söyleşilerimizi yarıda kesmişti.Öyleanlarda Cezayir'den Mısır'dan, Körfez ülkelerinden, Suriye'den silahlı adamları yanında dizçöker sanki o kutsal bir adammış gibi ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinlerlerdi. 20 Mart 1997'de onunla bir k ere daha görüştük. O zamanlar daha 41 yaşında olmasına rağmen,üstünkörü taranmış sakalında beyazlar, gözlerinin altında ise torbalar vardı. Hafifçe topallayan

 bacağının sanki onu zayıf düşürdüğünü hissetmiştim. Dondurucu gecede, aramızda titreşen gazlambalarının ışığında aceleyle karaladığım notlar hala duruyor. " Amerikan halkına karşı

değilim," demişti. “Sadece hükümetlerine karşıyım.” Amerikan halkının Amerikan hükümetinikendi temsilcileri gibi gördüğünü söyledim. Ladin sözlerimi sessizce dinledi ve " Amerikankuvvetlerine yönelik askeri harekatımızın henüz başlangıcındayız."dedi. Son buluşmamızda onunsırt çantamda taşıdığım Arapça gazeteleri nasıl kapıp, çadırın bir köşesine çekilerek yirmi dakika

 boyunca okuduğunu hatırladım. Yağmur ve kar altında korkutucu derin vadiler arasında öncamımız buğulu bir halde iki saat boyunca tırmanmıştık. Dönen tekerleklerin arasından sıçrayantaşlar aşağıda bulutların arasında kayboluyordu. Bana “Cihada inanırsanız her şey kolaydır ."demişti. Tekerlekleri zaman zaman uçuruma doğru kayan jipimizin farları aşağıda donmuşşelaleleri aydınlatıyordu. Yolculuğumuz Ladin'in savaş zamanındaki eski kampına varana dekiki saat sürmüştü. “Toyota cihad için biçilmiş kaftan."demişti. Ladin'in espri yaptığını hiçduymadım. 

Page 38: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 38/149

  38

Bir keresinde de Sudan‟daki evinde görüştüm kendisiyle.. Ladin‟in silahı yoktu ama Sovyetordusunu dize getiren savaşçılar etrafında kuş uçurtmuyordu... Almatig köyü sakinleri “elektriksu ve yol” hizmetinden ötürü Ladin‟e teşekküre gelmişti.. Köyleri başkent Hartum‟a bağlananinsanları dinlerken Ladin sakalını sıvazlıyordu..Çıkık elmacık kemiği, dar kısık gözleri, heybetlicüssesi, iri yüzü ve uzun kahverengi cüppesiyle Ladin tam bir “dağ savaşçısı”nı andırıyordu.

Sovyetleri yıkan efsanevi mücahit, Amerikan malı kullanmıyor, Toyota‟dan başka arabaya binmiyor. 80'li yılların modası Japon malı Casio saat takıyor. Utangaç bir adam. Hartum'daküçük bir evde yaşıyor. Cidde'deki apartman dairesi de 150 metre kare.. 4 karısı var. Afganistanhakkında konuşmak istemediğini söylüyor. Ama sonra dayanamayıp anlatıyor. Derme çatmaçadırında tahta sandalyesinde otururken biryandan da dişlerini misvakla fırçalıyor.

Afgan direniş hareketinin tarihi yazıldığında Ladin'in mücahitlere katkısı - eğitimi ve parayardımı- militan f undemantalizmin dönüm noktalarından birisi olarak anılacak. Ladin“ Afganistan işgali başladığında oraya gittim, savaştım ama müslüman din kardeşlerimin

 yaptıkları yanında benimkilerin sözü olmaz. Onların çoğu öldü ama ben hala hayattayım” diyor.Mısır, Cezayir, Lübnan, Kuveyt, Türkiye ve Tunus'tan mücahitleri Afganistan'a gönderdiğini,Bahtiyar eyaletindeki Zazi dağlarına dev tüneller açtığını bu tünellerin içine gerilla hastanaleri

ve cephane depoları inşa ettirdiğini söylüyor..Ladin “ölümden korkmuyor musunuz?” sorusunaşöyle cevap veriyor:'Ölümden hiç korkmadım. Zaten bir müslüman öldüğü zaman cennete gideceği için ölümdenkorkmaz. Şehadet tatlı gelir. Bir keresinde sıcak bir çatışma sırasında kapana kıstırıldık. Ruslar30 metre ötemizdeydi. Yoğun bombardıman altındaydık. Bir yandan uçaklar bir yandan havanlarölüm kusuyordu. Ama kalbim o kadar huzurluydu ki o gürültüde uyuyakalmışım. 120 milimetrelikbir havan topu tam önüme düştü ama patlamadı. Sığındığımız binaya Rus uçağından dört bombadaha atıldı. Ama onlar da patlamadı. Sovyetleri yendik ve Ruslar Afganistan'ı terketti.""Cezayir hakkında ne hissediyorusunuz? " soruma cevap alamadım. Röportajı başından sonunakadar izleyen Muhammed Musa adındaki koruma "Yeterinden fazla soru sordun" diyerek banakapıyı gösterdi.

Amerikalıları tabutla yollayacağız

Usame Bin Ladin, Esquire muhabiri John Miller'a da hırsız ve terörist olaraknitelendirdiği ABD'nin saldırılarına, saldırıyla karşılık vereceğini söylemiştiABD'de düzenlenen intihar saldırılarının ardından Amerikan hükümetinin olayın bir numaralızanlısı olarak ilân ettiği Suudi asıllı terörist Ladin‟le son röportajlardan birini, Esquire muhabiriJohn Miller yapmıştı. Miller'ın, halen güncel öğeler içeren röportajından çarpıcı bölümler: 

“Ladin, etrafındaki yedi korumayla beraber silah sesleri arasında hızla yürümeye başladı.K orumaların her birinin elinde bir AK -47 vardı. Basit beyaz türbanı ve uzun siyah sakalıyla

grubun ortasında duran Bin Ladin, aralarında en uzun boylu olanıydı. Yumuşak ve biraz yüksektonlu sesi, konuştuğu zaman iyi nasihatlar veren yaşlı bir adamınki gibiydi. Kıyafetleri sankikarmaşık durumunu yansıtıyordu. Üzerinde, rütbeleri olmayan askeri bir arazi ceketi vardı.Ceketin üzerine altın rengi bir şal atmış ve askeri ceketin altına da benimki gibi gelenekselkıyafeti giymişti. Usame Bin Ladin sağlam el sıkışıyordu. Suudi Arabistan'ın güçlü ve zengin

 bir ailesine mensup Ladin'e neden Afganistan'da hendeklerde yaşayıp, Ruslara karşı ön saflardasavaştığını sordum. " Eğer kişi İslam'ı anlamıyorsa, bunu anlayabilmesi çok zordur " diyecevaplayarak bana sabırla İslam'ın bu konudaki yaklaşımını anlatmaya çalıştı.

Bin Ladin'e bir ABD saldırısında yakalanmaktan endişe duyup duymadığını sorduğumdaise konuyu hemen değiştirdi ve ABD'den nefret etmesinin sebeplerini anlatmaya başladı. " ABD'likendini herkese zorla kabul ettirmeye çalışıyor. ABDliler'e ve Yahudiler'e karşı, kutsal kitapta

belirtildiği gibi üstünlüğümüzün farkındayız: Kıyamet Müslümanların Yahudilerle savaştığı gün

Page 39: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 39/149

  39

kopacak. Ağaçlar ve taşlar dile gelip 'Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi saklanıyor.. Gel  onuöldür' diyecek."

Bin Ladin için öncelikli hedef ABD ordusunu İslamiyet için kutsal sayılan SuudiArabistan topraklarından çıkartmak. " ABD'liler gidişlerini geciktirdikleri her gün yeni cesetlerlekarşılaşacak. Devlet tarafından istenip istenmemesi önemli değil. Gençlerimiz sizi tahta kutular

ve tabutlarla gönderdiği zaman ayrılacaksınız. Bunların içinde ABD'li asker ve sivillerin decesetleri olacak ."Bin Ladin sesini hiç yükseltmiyordu. “ Müslümanlar ve Filistinliler‟le ilgili durumunuz

 son derece utanç verici. Tabii eğer ABD'de utanma duygusu kaldıysa. Dünyadaki en büyükhırsızların ve teröristlerin ABD'liler olduğuna inanıyoruz. Bu saldırıları da en iyi şekildeönlemenin yolu aynı şekilde karşılık vermektir. ABDliler'in başımıza ödül koymuş olması veyabizimle ilgili düşünceleri bizi etkilemiyor. Müslüman olarak kaderimizin önceden çizildiğineinanırız."

Ya siviller?“ Askeri üniforma giyenler veya siviller arasında ayrım yapmıyoruz. Verilen fetvada bunların

tümü hedef. ABD tarihi, askerler ve siviller arasında hiçbir ayrım yapmamıştır; hatta kadınlar veçocuklar arasında da. Nagazaki'ye atom bombasını ben atmadım.. Bu bombalar çocuklar veaskerler arasında bir ayırım yaptı mı? ABD'nin tüm insanları ortadan kaldırmasını engelleyecekbir dini yok."

Ladin, terörizm denen şeyin ABD halkının ilgisini çekebilecek kadar gürültüçıkartabilmek olduğuna inanıyor. Amacıysa , İsrail'e verilen desteğin, dökülen kanlara değipdeğmediğini hatırlatmak..Yumuşak bir sesle, " Bu sebeple ABD'li annelere ve asker annelerinekendi hayatlarını ve çocuklarının hayatlarını önemsiyorlarsa, Yahudiler yerine kendi çıkarlarını

 gözetecek daha milliyetçi bir hükümet bulmalarını öneriyoruz. Zorbalıkların devam etmesi, ABD'ye kavga getirecek .” diyor.

“ Benim Amerikan halkına vereceğim mesaj işte bu: Kendi değerlerine sahip çıkacak vebaşkalarının toprağına ve onuruna saldırmayacak ciddi ve daha doğru hükümetler aramaları..Siz bunları nenden yaptığımızı sorgulamak yerine kendi hükümetinize bizi bunları yapmayaitenin ne olduğunu sorun.."

Ladin Arabistan‟daki ABD üssüne saldırıyla ilgili olarak da şunları söylüyordu:“ Bu Amerikan işgaline karşı bir reaksiyon değildir. Amerikalıların müslümanlara karşı

 gösterdiği tavrın bir sonucudur. Amerika‟nın Filistin‟de Yahudileri desteklemesine Lübnan,Sabra ve Şatira katliamlarına dönük bir tepkidir. Arabistan, dünyada en fazla petrol üreten ülkeama insanlar eziliyor. ABD bizim milyarlarca dolarımızı çalışor. Halk, ağır vergilerden ve

 fakirlikten bunalmış durumda. Ülkemiz bir “Amerikan kolonisi” haline geldi. Riyad‟da olanlarSuudilerin ABD nefretinin bir dışavurumudur. Biz müslümanlar olarak Filistin ve Lübnan‟daki

kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissediyoruz. Filistin‟de 60 yahudi öldüğü zaman bütündünya ayağa kalkıyor, ama Irak‟ta BM ambargosu altında 600 bin çocuk öldü, kimsenin kılıkıpırdamadı. Bu çocukları öldürmek İslam‟a karşı açılmış bir Haçlı seferidir. Biz müslümanlarolarak Irak rejimini benimsemiyoruz ama Irak halkı bizim kardeşimizdir ve onların geleceğinidüşünmek zorundayız. Arabistan‟daki Amerikan askerleri Suudi halkına bir hakarettir. Gün

 gelecek Amerika Arabistan‟ı terkedecek. Ama Amerika‟ya karşı direniş bütün İslam ülkelerine yayılmış olacak .” Son olarak kameraya dönüp, " İnsanları ışığa yöneltmek bizim görevimizdir " dedi.Ve röportaj bitti...

Ladin olmasa başkası çıkardı 

Page 40: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 40/149

  40

Dr. Said el Fakih, Londra‟da sürgünde yaşayan bir Suudi Arabistan muhalifi..Arabistan‟daki İslami Reform Hareketi‟ nin başkanı. Sovyetlere karşı Ladin‟le birlikte savaştı.Suudi muhalifi olduğu için Ladin‟i ve El Kaide örgütünü çok yakından tanıyor. Fakih‟le 98yılında yaptığım röportajda Ladin‟i konuşmuştuk: 

- Amerikalılara Suudi Arabistan‟ı sorduğunuz zaman hemen akıllarına petrol ve Mercedeskullanan zengin şeyhler geliyor. Ama Arabistan aslında krizde olan bir ülke değil mi?Çok doğru.. Son 20 yıldır para ve petrol, yüksek binalar dikip lüks arabalar almaya yetecek kadarçoktu.. Ancak sağlıklı bir ülke için gereken bir güç mekanizması ya da siyasi irade mevcutdeğildi. Tekrarlanan krizler yüzünden büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. . -Usame de tam da bu noktada ortaya çıkıyor değil mi? Usame bin Ladin‟in ortaya çıkışındaki en büyük etkenlerden biri Suudi Arabistan‟dakigelişmelerdir. Kraliyet ailesinin patolojik yönetiminin bir sonucu. Bir de diğer konu var. Bütünmüslümanların gözünde ABD “kibirli, düşman” bir ülke görüntüsü veriyor. Bu iki faktörügözönüne aldığınız zaman Ladin gibi birisinin ortaya çıkmasına şaşmamak gerek.-Öyleyse Ladin sadece bir terörist değil, sosyal bir hareketin parçası aynı zamanda öyle mi? 

Evet yeni sosyal yapının bir parçası.. Müslüman dünyasındaki yeni sosyal hislerin bir yansıması.Eğer sadece Amerika‟ya değil, Amerika‟nın yanında yer alan Arap ve müslüman rejimlere dedüşmanlık besliyorsanız bu nefret tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Eğer Usame bin Ladin ortayaçıkmasaydı bir başka Ladin çıkacaktı muhakkak. Aynı karakterde aynı rolde bir başka adamıkarşımızda bulacaktık. Bu yüzden bu olayı bir kişiye değil ABD düşmanlığı fenomenine

 bağlıyoruz.- Bu fenomen dini duyguların uyanışı ve dini değerlere daha fazla önem verilmesiyle miaçıklanıyor?Bu olayın bir yönü. Bütün filozoflar 20. Yüzyılda İslamın bir “uyanış” yaşadığı konusundahemfikir. Sadece Araplar değil dünyada birçok ülke ABD yüzünden bazı ülkelerin başının derdegirdiğini kabul ediyor. Örneğin Irak.. Yüzbinlerce çocuk ambargo yüzünden öldü, bir “hiç”uğruna. İsrail‟de ABD‟nin verdiği silahlarla Filistinli çocuklar öldürülüyor. İslam tarihinde 1400yıldır yaşanmayan olaylar yaşanıyor. Kutsal topraklar işgal altında. Bu olaylar müslümanlarırahatsız ediyor.

- Amerikalılar Ortadoğu ve Suudi Arabistan‟daki Amerikan askeri varlığının oradaki masuminsanları koruduğunu döşünüyor. Ve bunu bir işgal olarak görmüyorlar.

İşte sorun da burada yatyıor. Amerikalılar şunu anlamalı. İnsanlara zorla iyilik yapamazsınız.Eğer sizi istemiyorlarsa istenmediğinizi bilmeli ve gitmelisinz!Eğer oradaki varlığınız Ladin gibi şiddet unsurları doğuruyor ve bu şiddet sizi kendi ülkenizde 

avlıyorsa o zaman düşünmek ve hesap etmek zorundasınız. - Aslında Amerikalılar şöyle düşünüyor. “Biz oradayız çünkü petrolümüzü koruyoruz”

Evet, Amerikalılar Ortadoğu petrollerini sahipleniyor. Onlara göre bu Arapların petrolü değil. Otoprakları gerekirse para verip satın alırlar. İşte bizi kızdıran da bu! Burayı Amerika mısanıyorlar? Toprak, yeraltı zenginlikleri, petrol hepsi onların. Eee peki o zaman bizim buradaişimiz ne? Bunu sadece ABD yapabilir. Başka hiçbir ülke gelip te “Kenara çekil. Petrol işi bizimişimiz “diyemez

-Öyleyse Ladin sizce Suudi Arabistan‟ın onuru, doğal kaynakları ve halkı için savaşan bir

kahraman öyle mi?

Page 41: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 41/149

  41

Hem de fazlasıyla. Araplar ve müslümanlar üzerindeki tehditler devam ettiği sürece Ladin çokönemli bir rol oynayacak. Ladin müslümanların bölgede söz sahibi olmasını istiyor. Kenditopraklarında yabancı asker işgali olmadan rahatça hayatlarını sürdürebilmelerini istiyor. Kendiekonomimizi kendimiz yönetmek istiyoruz. Bir başkasının parmağı olsun istemiyoruz.

Amerika'nın terörizmle savaşta hedef aldığı liste şöyle : 

HEDEF ÖRGÜTLER:1-El Kaide (Afganistan) 2-Ebu Seyyaf (Filipinler) 3-Silahlı İslamı Grup (GIA) (Cezayir) 4-Mücahit Hareketi (Keşmir) 5-El Cihad (Mısır) 6-Özbekistan İslami Hareketi 7-Asbat el Ensar(Lübnan) 8-Mücadele ve vaız için selef grubu (Cezayir) 9-Libya İslami mücadele grubu 10-Elİttihat el İslamiye (Somali) 11- Aden İslami ordusu (Yemen)HEDEF KİŞİLER :1-Usame Bin Ladin 2-Muhammed Atıf (Sobhi Ebu Sitta, Ebu Hafs elMasri) 3-Sayf el Adl. 4-Şeyh Said (Mustafa Muhammed Ahmed) 5-Moritanyalı Ebu Hafs

(Mahfuz Uld el Velid, Halit el Şankiti) 6- Libyalı İbn el Şeyh el Libi. 7-Ebu Zübeyde (ZeynelAbidin Muhammed Hüseyin, Tarık) 8-Iraklı Abdülhadi el Iraqi (Ebu Abdullah) 9-Ayman el-Zavahiri 10-Tharvat Salih Şihata 11-Tarık Anuar el Seyid Ahmed (Fethi, Amr el Fatih) 12-Muhammed Salih (Nasr Fehmi Nasr Hasaneyn)HEDEFTEKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ: 1-El Kaide'ye bağlı Mekteb el Hidamet/ ElKifa 2-Vefa insani yardım kurumu 3-El Raşid Tröstü (Merkez: Pakistan) 4-Mamun Darkazanlıİtlahat İhracat Şirketi.

Ebu seyyaf-Ladin bağlantısı

ABD Başkanı Bush'un ağzından belirlenen 12 hedef örgütten biri de, Filipin'lerdeki EbuSeyyaf örgütü. Ebu Seyyaf grubu, Moro asıllıların oluşturduğu MILF ve MNLF'den ayrı olarakkuruldu ve mensuplarının birçoğunu Usame bin Ladin tarafından eğitilen Afganistan'daçarpışmış Arap asıllı milis güçler oluşturmaktadır. Bu gruba mensup milisler zaman zamanFilipinler yönetimine isteklerini kabul ettirmek için rehine alma eylemleri gerçekleştiriyorve ABD‟nin bazı örgüt yandaşlarını serbest bırakılmasını istiyordu. Ebu Seyyaf grubunun serbest

 bırakılmasını istediği kişiler arasında, 1993 yılında New York'taki Dünya Ticaret Örgütü binasının bombalanması eylemini düzenleyen Remzi Yusuf, Şeyh Ömer A bdurrahman gibiteröristler de yer alıyordu. Ebu Sayyaf'ın serbest bırakılmasını istediği “Kör İmam” lakaplı ÖmerAbdurrahman, Amerika'nın Missouri eyaletindeki Springfield Hapisanesi'nde tek kişilik birhücrede tutuluyor. Şeyh Ömer Abdurrahman, yandaşlarıyla birlikte, Dünya Ticaret Merkezi'ne

1993'de düzenlenen ve altı kişinin öldüğü, binden fazla kişinin de yaralandığı saldırıdan sorumlututularak yargılanmış ve 1996'da müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Güvenlik gerekçesiylekimseyle görüşmesine izin verilmeyen Mısırlı Kör İmam, hapishaneden dışarıya sızdırılan nefretdolu demecinde “ Amerikalıların evlerini başlarına yıkın! Ekonomilerini çökertin! Şirketleriniateşe verin, binalarını yerle bir edin. ABD‟nin gemilerini batırın, uçaklarını düşürün. Havadakarada suda onları parçalara ayırın. Bulduğunuz her yerde öldürün.” diyordu. Serbest

 bırakılması istenen diğer isim de Pakistanlı Remzi Yusuf. Kendisine "bağış yapan" Suudizenginler aracılığıyla tanıdığı Ladin'in emri üzerine terör ağını Afrika'dan Asya'ya kadargenişletti. Filipinler'deki Moro örgütüyle bağlantısı olan Yusuf, Karaçi'de Amerikalılartarafından yakalandı ve New York'a getirildi. 4 arkadaşıyla birlikte Dünya Ticaret Merkezi'ni

 bombalayan Yusuf, 240 yıl hapis cezası yedi. Üçüncü isim, Ebu Haydar ise Ebu Seyyaf

liderlerinin hocası olarak biliniyor. 

Page 42: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 42/149

  42

 Ebu Seyyaf , Filipinler'in bir kısmında bağımsız bir İslam devleti kurmaya çalışan örgütlerarasında yapısal olarak küçük, ancak daha radikal olarak tanınıyor.Filipinler'de Ebu Seyyaf benzeri örgütler şimdiye kadar 120 bin kişinin ölümüne sebep oldu.Güneydoğu Asya'da, Güney Çin Denizi'yle Büyük Okyanus arasında kalan takımadalarınoluşturduğu Filipinler'de yaşayan 4 milyona yakın Müslüman ülke nüfusunun % 5.4'ünü

oluşturuyor.. Filipin Müslümanları değişik etnik unsurlardan oluşmakta ve çoğunluğu Moro veMindanao adalarında yaşamakta.. Moro Müslümanlarının yaşadığı adalar asıl Filipin adalarındanayrı bir grup teşkil ediyor ve bu adalar, Filipinler tarafından ABD'nin de yardımıyla 1946'da işgaledildi.

Filipinler'in güneyinde bulunan ve Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları Moro,Mindanao ve bunlara bağlı bazı adalarda 1970'ten bu yana Müslümanlar tarafından bağımsızlıkmücadelesi veriliyor.. Bu mücadeleyi koordine etmek üzere ilk ortaya çıkan hareket 1972'dekurulan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi'dir. Bu cephenin liderliğini kuruluşundan itibaren, en sonözerklik anlaşmasına kadar Nur Misvari yaptı. Misvari kısmi özerk yönetimin liderliğini deyapmakta. Kahire'de İslâmi ilimler öğrenimi görmüş olan Selâmet Haşim ise Nur Misvari'ninlaik bir anlayışa sahip olduğu gerekçesiyle 1977'de bu hareketten ayrılarak Moro İslâmi Kurtuluş

Cephesi (MILF) adında bir başka örgüt kurdu. Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) 22 yıl süren mücadeleden sonra Ekim 1992'de

Filipinler hükümetiyle ateşkese gitti. 16 Nisan 1993'te de Endonezya'da "barış" görüşmeleri başlatıldı. 7 Kasım 1993'te bir ateşkes anlaşması ve bir de ilkeler anlaşması imzalandı. Sonuçtaüç yıldan fazla süren görüşmelerden sonra Moro ve Mindanao adalarının bulunduğu GüneyFilipinler'e MNLF öncülüğünde özerklik verilmesi üzere bir anlaşma imzalanması konusundaittifak sağlandı. Yani bu, bir özerklik anlaşması değil özerklik verilmesi konusunda ittifakmahiyeti taşıyordu. Bu konuda hazırlanan ilk barış anlaşması taslağı da 23 Haziran 1996'daGüney Filipinler'in Davao kentinde parafe edildi. 2 Eylül 1996 tarihinde de bu anlaşmaEndonezya'nın başkenti Jakarta'da taraflarca imzalanarak resmen uygulamaya geçirildi.

Anlaşma, Güney Filipinler'deki 14 bölgeye özerklik verilmesini öngörüyordu. Ancak ilk

geçiş döneminde MNLF'nin bu 14 bölgenin yönetiminde herhangi bir rolü olmayacaktı. Sadece“Barış ve Kalkınma Meclisi” adı altında bir meclis oluşturulacak ve başkanlığına da Nur Misvarigetirilecekti. Bu meclis bölgedeki yerel yönetimlere sadece bazı tavsiyelerde bulunabilecekti. Butavsiyelerin uygulanması zorunluluğu olmayacaktı. Barış ve Kalkınma Meclisi'ne bağlı olarakMüslümanların dini işlerinin koordinasyonuyla ilgilenmek üzere bir Fetvâ Dairesioluşturulacaktı. Bu dairenin yetkilileri söz konusu meclisin başkanı tarafından atanacaktı.

 Barış ve Kalkınma Meclisi'nin görev yapacağı geçiş dönemi üç yıl sürecekti. Bu sürenin bitiminde söz konusu 14 bölgede referanduma gidilerek halktan "özerkliği mi yoksa Manilayönetimine bağlı kalmayı mı" istedikleri sorulacaktı. Bu referandumda halkının çoğunluğuözerkliği isteyen bölgelere tam özerklik verilecekti.  Moro İslâmi Kurtuluş Cephesi (MILF) ve

daha radikal görüşleriyle tanınan Ebu Seyyaf grubu Barış ve Kalkınma Meclisi'ne idari ve siyâsiaçıdan hiçbir yetkinin verilmemesi ve söz konusu 14 bölgeye özerklik verilmesinin referandumşartına bağlanması dolayısıyla karşı çıktılar. Bölgede 1946'dan buyana uygulanan nüfuskaydırma politikası dolayısıyla özerklik verileceği bildirilen 14 bölgenin çoğunda hıristiyanlarınoranı artırılmış durumdaydı. Bundan dolayı referandumdan "özerklik" lehine oy çıkacak bölgesayısının 4'ü geçmeyeceği sanılıyordu. Bu sebepten dolayı sözü edilen gruplar özerkliğinreferandum şartına bağlanmasına karşı çıktılar. Ancak anlaşmanın imzalanmasıyla birlikteMNLF gerillaları büyük ölçüde bağımsızlık mücadelesinden tecrit edilmiş oldular. Bu yüzdenMILF ve Ebu Seyyaf grubuna mensup milisler hükümet kuvvetleri karşısında yalnız bırakıldılar.Bu durumda hükümet kuvvetleri karşısında zorlanmaya başladılar.

Page 43: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 43/149

  43

Silahlı İslamcı Cemaat GIA 

ABD‟nin hedef aldığı 12 örgütten birisi de Cezayir merkezli bir örgüt olan Silahlı İslamcıCemaat (Fransızca kısa adıyla GIA) 1989 yılında kuruldu.. Aşırı şiddet yanlısı bir örgüt.Milliyetçiler, yabancılar, gazeteciler, yazarlar, eğlence yeri işletmecileri ve hatta ılımlı islamcılar

 bile onlar için öldürülmesi gereken birer düşman. Silahlı İslamcı Cemaat ‟in en önemlieylemlerinden birisi Fransız yolcu uçağının kaçırılmasıydı. Örgüt lideri Ebu Abdurrahman Emin,25 Aralık 1994 tarihinde yaptığı açıklamada şunları söylüyordu" Fransız Hava Yolları uçağının kaçırılması, İslam şeriatının uygulanmasını engelleyerekmürtedlere destek veren, Cezayir‟deki İslam ümmetinin işlerine burnunu sokan Fransa‟ya karşı

 yapılmış fiili bir cihad eylemidir ."GIA‟ya Lübnan‟dan önemli ölçüde militan desteği geldi. Hizbullah, Emel, Mişel Aun ve

Samir Caca kuvvetlerinden birçok kişi, ya inandıkları ya da işsiz kaldıkları için Cezayir‟egelerek Silahlı İslamcı güçlere katıldılar. Cezayir‟deki pek çok vahşi eylemden bu örgüt sorumlututuldu. 1998 yılı ile birlikte GIA'nın Cezayir gizli servisi ile ilişkileri olduğu ve askerlerinkontrolünde bulunduğu yönünde iddialar ortaya atıldı. Tutuklu olan Sahnun önderliğindeki

hareket gizli faaliyetler yürütüyor. Cezayir dışında Mısır ve Fas‟ta örgütsel bağlantıları var.

Huntington: Ladin medeniyetler çatışması istiyor.

Medeniyetler Çatışması adlı kitabı ve tezi ile 1993 yılında dünya çapında olay yaratan ve bu tezi,11 Eylül saldırılarının ardından yeniden gündeme gelen Harvard Üniversitesi Siyaset BilimcisiSamuel Huntington, Suudi terörist Bin Ladin‟in İslam ve Batı dünyasını birbirine düşürmeyeçalıştığını savunuyor.. İslamiyet‟in diğer dinlerden daha fazla şiddet içermediğine dikkat çekenHuntington, bundan sonra İslam ile dünyanın geri kalanı arasında çatışma yaşanabileceğini

 belirtti.

Sizce , ortaya çıkan son durum, sizin 10 yıl kadar önce uyarıda bulunduğunuz „MedeniyetlerÇatışması‟ mı ? 

Samuel Huntington: Açıkcası, Usame Bin Ladin bunun İslam dini ile Batı dünyası arasında birmedeniyetler çatışması olmasını istiyor. Bizim hükümetimizin (ABD) birinci önceliği ise bunuönlemek olmalı, ancak bu yönde ilerleme tehlikesi de var. Amerikan yönetimi Müslüman ülkehükümetlerinin desteğini de almaya yönelik bir kampanya başlatarak doğru bir iş yaptı, ancakABD‟de, diğer terörist gruplara destek veren ülkelere de saldırılması yönünde baskılar var. Ve

 bence, bu durum işin bir medeniyetler çatışması olarak genişlemesine yol açabilir.

 Amerika‟ya saldıran teröristlerin çok iyi eğitimli ve orta sınıftan kişiler olmaları, sizi şaşırttı mı? 

SH: Hayır. İslamcı olsun, başka türden olsun, radikal hareketlere katılanlar genellikle ileriderecede eğitim görmüş kişiler. Çoğu terörist olmuyor, ama bu kişiler zeki, hırslı gençler...Eğitimlerini, modern ekonominin uygulandığı ortamlarda hizmete sokuyorlar, ama fırsatlarınazlığı, onları bunalıma itiyor. Bir yandan globalleşmeyi temsil eden güçlerin, bir yandan da Batıemper yalizmi ve kültürel hakimiyet olarak gördükleri güçlerin çapraz baskısı altındalar. Batıkültürü onları hem cezbediyor, hem de itici geliyor.

 İslam dininin „kanlı sınırları‟ndan sözetmiştiniz. Bununla neyi kastettiniz? 

Page 44: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 44/149

  44

SH: İslam Dünyası‟nın etrafındaki sınırlara baktığınızda , Müslümanları ve Müslümanolmayanları içeren bir dizi yerel çatışma görürsünüz : Bosna, Kosova, Kafkasya, Çeçenistan,Tacikistan, Keşmir, Hindistan, Endonezya, Filipinler, Kuzey Afrika, Filistin-İsrail çatışması.Müslümanlar, Müslümanlarla da çatışıyorlar. Diğer medeniyetlerden daha çok, insanlar kendiiçlerinde çatışma halindeler. 

Yani, İslam dininin şiddeti savunduğunu mu söylemek istiyorsunuz? 

SH: İslamiyet‟in diğer dinlerden daha fazla şiddet içerdiğine inanmıyorum. Ve hatta, alt altatopladığınızda, yüzyıllar boyunca baktığınızda, Hıristiyanların öldürdüğü insan sayısının,Müslümanların öldürdüğünden daha fazla olduğunu görürsünüz, ama burada asıl faktör,demografik faktördür. Genel olarak konuşursak, gidip birilerini öldüren insanlar, genellikle 16-30 yaş arası erkekler... 960‟lı, 70‟li, 80‟li yıllarda Müslüman dünyasında doğum oranları çokyüksekti ve bu yüzden genç nüfus daha fazladır. Ama bu giderek azalacak. Müslümandünyasından doğum oranı düşüyor. Aslında, bazı ülkelerde çok önemli oranda düştü. İslam dini,en başta kılıç zoruyla yayıldı. Ama bence İslam dininin doğasında şiddet yoktur. Diğer büyük

dinler gibi, İslam dini de değişik biçimlerde yorumlanabilir. Örneğin, Usame Bin Ladin gibiinsanlar Kuran‟da yazan bazı şeyleri kullanarak gidip „kafir‟leri öldürmeye kalkışabilir, amaPapa da, Haçlı Seferleri‟ni başlatırken tıpatıp aynı şeyi yaptı. 

 ABD yönetimi, Ortadoğu‟da demokrasi ve insan haklarını yaymak için daha fazla çaba sarfetmeli mi ?

SH: Bunu yapmaları arzu edilir, ama aynı zamanda çok da zor... İslam dünyasında, Batı‟nınetkilerine genel olarak doğal bir direnç vardır. Bu da, İslamiyet ile Batı Medeniyeti arasındakiçatışmanın tarihçesi gözönüne alındığında, anlaşılır birşey... Müslüman toplumlarda demokrasive insan haklarından yana olan bazı gruplar olduğu açık... Bence, bu gruplar desteklenmeli. Amao zaman da, paradoksal bir duruma düşüyoruz, çünkü bu tolumlarda baskıya karşı çıkangrupların birçoğu da fundementalist ve Anti-Amerikancı... Bunu Cezayir‟de gördük.Demokrasi‟nin tanıtımını yapmak, ABD için çok önemli, ama başka çıkarlarımız da var.Ben, Ulusal Güvenlik Konseyi‟nde görev yaparken, Başkan (Jimmy) Carter, bu konuda çokistekli ve kararlıydı. Sayısız tartışmalar yaptığımızı hatırlıyorum. Ama hiç kimse, SuudiArabistan‟da insan haklarını tanıtalım ve yaymaya çalışalım demedi. Tabii, çok malumnedenlerden dolayı... 

 En yakın müttefiklerimiz dışında, Rusya‟dan daha güçlü bir destek veren yok gibi. Sizce, artık Rusya kesin olarak yüzünü Batı‟ya dönüyor mu? 

SH: Bence Rusya, yüzünü Batı‟ya pragmatik nedenlerle dönüyor. Ruslar, teröristlerden gelentehdidi hissediyorlar. Bu yüzden de teröre karşı Batı ile birlikte saf tutmayı kendi çıkarlarınagörüyorlar. Bu yolla da, ABD‟nin güvenini kazanacaklarını , NATOnun Baltık ülkelerineyayılması ve Füze Savunma Sistemi‟ni kurma çabalarını azaltacağımızı düşünüyorlar. Burada,çıkarların örtüşmesi durumu söz konusu. Ama bunu abartıp da safların yeniden belirlenmesiolarak yorumlamamalıyız. Ama Rusya‟nın, Çin‟in güçlenmesinden korktukları bir gerçek. Bu daonları Batı‟ya yöneltiyor. 

Sizin, ABD ile çelişkiye gireceklerini söylediğiniz Hindistan ve Çin, bu son olayın ardındanteröre karşı savaşa katılıyorlar. Bu durumda, „Batı ile dünyanın geri kalan kısmından ziyade

„İslam ile Dünya‟nın geri kalan kısmı‟nın bir çatışması söz konusu olabilir mi? 

Page 45: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 45/149

  45

SH: Mümkündür. Çünkü baktığınızda, Müslümanlar Hristiyanlarla, Yahudilerle, Ortodokslarla,Hindularla, Budistlerle çatışıyorlar. Ama dünyada 1 milyar Müslüman var. Doğuyarımküresinden Batı Afrika‟ya, Endenozya‟ya kadar yayılmış durumdalar. Çok çeşitli insanlarlailişki - iletişim halindeler. Bu yüzden de diğerleriyle çatışmalarının koşulları daha fazla. 

Size en çok yöneltilen eleştiri, medeniyetleri tümüyle büyük bloklar olarak ele almanızdı... 

SH: Bu , kesinlikle doğru değil. Benim kitabımda İslam‟dan sözeden bölüm “ConsciousnessWithout Cohesion” (Bilinçsiz İttifak) başlığını taşır. Bu bölümde İslam dinindeki bölünmelerden,Müslüman-Müslüman çatışmalarından sözetmişimdir. Şu andaki çatışmada bile, Müslümanlarınkendi içinde bölündüklerini görürsünüz. Bir milyar insandan sözediyoruz. Alt kültürleri,aşiretleri ile. İslam dini, diğer dinlerle kıyaslandığında daha çok bölünmüş durumdadır...Müslümanlığın sorunu Henry Kissinger‟ın Avrupa‟dan sözederken değindiği sorundur. Kissingerder ki , ” Avrupa‟ya telefon etmek istediğim zaman zaman, hangi numarayı çevireceğimi

 bilemiyorum...” Aynı şekilde, İslam dünyasına telefon edeceğim zaman, hangi numarayı

çevireceğim ?.. İslam dünyasında egemen bir güç olsaydı, onlarla bir anlaşma sağlanabilirdi. Şuanda gördüğümüz şey, değişik İslami grupların birbiriyle çatışmasıdır. 

Medeniyet çatışması komedisi

Columbia Üniversitesi İngilizce ve Karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan Edward Said, The Nation dergisinin klasik müzik eleştirmeni ve yazarıdır. Karşılaştırmalı edebiyat alanındaki bilinenleri yıkan araştırmaları ve derinlemesine politik makaleleri ile de tanınan Edward SaidABD‟sinin seçkin entellektüellerindendir. Yazıları düzenli olarak The Guardian, Le Monde

 Diplomatique ve El-Hayat gazetelerinde yayınlanmaktadır. 1948‟de Edward Said ve ailesiFilistin‟den kovuldu ve Kahire‟ye yerleşti. ABD‟ye gelerek kolej eğitimi gördü ve yıllarca NewYork‟ta yaşadı. Filistin‟in kendi kaderini tayin hakkını savunması ve Filistin Ulusal Konseyi‟neüyeliği nedeniyle Said‟e birkaç yıl öncesine dek Filistin‟e girme hakkı verilmedi. Princeton veHarvard‟da eğitim gördü; ABD, Kanada ve Avrupa‟da 150‟den çok üniversite ve kolejde dersverdi. Yazıları ve kitapları 14 dile çevrilmiş bulunmaktadır. Edward Said‟in “MedeniyetlerÇatışması” teziyle ilgili görüşleri şöyle:“Samuel Huntington‟ın “Medeniyetler Çatışması” adlı makalesi,  Foreign Affairs dergisinin Yaz1993 sayısında yayınlandığında çok geçmeden şaşırtıcı derecede büyük bir dikkat ve tepki çekti.Makale, Soğuk Savaş sonrasında dünya siyasetindeki “yeni safhaya” dair Amerikalılara orijinal

 bir tez sunma amacını taşıdığından Huntington‟ın argüman kavramları dayanılmaz bir şekildegeniş, cesur ve ileri görüşlü gibi geldi. Huntington‟ın aklında, politika yapıcı kadrolar içindeki

rakiplerinin (Francis Fukuyama gibi teorisyenler ve onun “tarihin sonu” fikirlerinin yanısıraglobalizmi, kabileciği ve devletin yokoluşunun başlangıcını alkışlayan bir sürü zevat) bulunduğuaçıkça belliydi. Onlar, bu yeni dönemin yalnızca bazı boyutlarını anlamışlardı. Huntington isetereddüt etmeden tezini patlatıyordu:“Hipotezim odur ki bu yeni dünyada temel  çatışma kaynağı esas itibariyle ideolojik veyaekonomik olmayacaktır. İnsanoğlu arasındaki büyük bölünmeler ve başat çatışma kaynağıkültürel olacaktır. Ulus devletler dünya işlerinde en güçlü aktörler olarak kalacaklar, fakatküresel siyasetin temel çatışmaları farklı medeniyetlere ait uluslar ve gruplar arasında cereyanedecektir. Medeniyetler çatışması, küresel siyasete egemen olacaktır. Medeniyetler arasındakifay hatları, geleceğin çatışma hatları olacaktır”.

Page 46: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 46/149

  46

Tezinin büyük bir kısmı, Huntington‟ın “medeniyet kimliği” ve “yedi veya sekiz büyükmedeniyet arasındaki etkileşimler” dediği belli belirsiz bir anlayışa dayanıyordu. Sözkonusumedeniyetlerden ikisi, İslam ve Batı, Huntington‟ın dikkatinden aslan payını alıyordu. Bukavgacı düşünce tarzında o, büyük ölçüde emektar Oryantalist Bernard Lewis‟in 1990 yılındayazdığı bir makaleye dayanıyor. Lewis‟in ideolojik renkleri de makalesinin başlığında

(“Müslüman Öfkenin Kökenleri”) apaçık görülüyor. Sanki kimlik ve kültür gibi karmaşıkmeseleler bir çizgi f ilm dünyasında bulunuyormuşçasına (Temel Reis ile Kabasakal‟ın amansızdövüşü gibi) her iki makalede de “Batı” ve “İslam” gibi devasa varlıklar pervasızcasimgeselleştiriliyor. Şurası kesin ki ne Huntington‟ın ne de Lewis‟in, her bir medeniyetin içdinamik leri ve çoğulculuğuna, modern kültürlerin çoğundaki temel mücadelenin her kültürüntanımlanması ya da yorumlanmasıyla ilgili olduğu gerçeğine, ve de tüm bir bölge veyamedeniyete dair ahkam keserken yalın bir cehaletin sözkonusu olabileceği ihtimaline pek vakitayırdığı yok. Hayır, onlara göre Batı Batıdır; İslam da İslam. Huntington‟a göre Batılı politikacıların sorunu, Batı‟nın güçlenmesini, ötekilerin de (bilhassaİslam‟ın) defedilmesini temin etmektir. İşin daha da endişe verici yanı, Huntington‟ın kosk ocadünyayı tüm sıradan bağlılıkların ve gizli sadakatlerin dışında bir tünekten izlemekten ibaret olan

yaklaşımının doğru olduğu varsayımıdır. Sanki başka herkes, onun bulmuş olduğu cevapları bulmak için pürtelaş koşuşturuyor. Aslında Huntington bir ideolog. “Medeniyetleri” ve“kimlikleri” olmadıkları bir şekle sokmaya çalışan biri. Yani, insanlık tarihine hayat verensayısız akım ve karşıt akımdan arınmış kapalı varlıklar gibi göstermeye çalışıyor. Oysa yüzyıllar

 boyu o tarih, din savaşlarını ve emperyal fetihleri kontrol altına almakla kalmamış, bir değiştokuşu, karşılıklı beslenme ve paylaşımı da mümkün kılmıştır. Çok daha az görünür bu tarih,gerçeğin “medeniyetler savaşı” olduğu yolundaki gülünç ve daraltılmış mücadeleyi önplanaçıkarma telaşıyla görmezden gelinmekte. Kitabını aynı adla 1996‟da yayınladığında Huntington,tezine birazcık daha fikir ve bol miktarda da dipnot katmaya çalıştı. Ancak tüm yapabildiği,kendi kafasını karıştırmak ve ne kadar hantal, ne kadar beceriksiz bir düşünür olduğunusergilemek oldu.

Eski Soğuk Savaş karşıtlığının yeniden formülasyonu olan “Batı versus  diğerleri” temel paradigmasına dokunulmadı. Ve 11 Eylül‟deki korkunç olaylardan beri çoğu zaman sinsice veimalı olarak devam eden de budur. Aklından zoru olan küçük bir grup militan tarafındangerçekleştirilen, dikkatlice planlanmış, korkunç, patolojik motivasyonlu intihar saldırısı ve kitlekıyımı, Huntington‟ın tezinin doğruluğunun kanıtına dönüştürüldü. Olayı olduğu gibi (büyükfikirlerin küçük bir çılgın çete tarafından kriminal amaçlarla ele geçirilmesi) görmek yerine,Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto‟dan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi‟ye kadar bir dizisaygıdeğer zevat İslam‟ın problemleri üzerine ahkam kesti. Berlusconi, Huntington‟ın fikirleriniBatı‟nın üstünlüğüne pay çıkarmak için kullandı. “Biz”de Mozart ve Mikelanj var da onlarda yokfilan. (Berlusconi, “İslam”a hakareti için kerhen de olsa daha sonra özür diledi).

Fakat, Üsame bin Ladin ve takipçileri ile Davidiyen Kolu gibi tarikatlar ve Güyana‟daki RahipJim Jones‟un veya Japon Aum Shinrikyo‟nun müritleri arasında neden paralellikler görülmez? Normalde ağırbaşlı İngiliz dergisi The Economist  bile 22-28 Eylül sayısında büyük genellemeleryapmadan edemiyor, İslam hakkındaki “acımasız, genel ama yine de  kuvvetli gözlemleri”nedeniyle Huntington‟a cömert övgüler yağdırıyordu. Dergi, yakışıksız bir tantanayla,Huntington‟ın “bugün dünyadaki yaklaşık bir milyar Müslümanın kendi kültürlerininüstünlüğünden emin olduklarını ama güçlerinin az olmasına kafayı taktıklarını” yazdığınısöylüyor. Huntington, 100 Endonezyalı, 200 Faslı, 500 Mısırlı, 50 Boşnak arasında bir kamuoyuyoklaması mı yaptı ki? Yaptıysa bile ne biçim bir örneklemedir bu?Amerika ve Avrupa‟daki tüm gazete ve dergilerde kıyamet edebiyatına katkı yapan sayısızyorum var. Bu yorumların, okuyucuyu geliştirmek yerine onun “Batı”nın bir üyesi olarak

öfkesini ateşlemek üzere yazıldığı açık. Durumdan vazife çıkaran savaşçılar, Batı‟dan (özellikle

Page 47: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 47/149

  47

Amerika‟dan) nefret edenlere, onu tahrip edenlere yönelik olarak Churchill‟vari bir retoriğiorantısız biçimde kullanıyor. Bu şekil indirgemecilikle bağdaşmayan, ülkeden ülkeye sıçrayan ve

 bu süreçte, hepimizi ayrı silahlı kamplara bölmesi varsayılan sınırları geçen karmaşık tarihlere pek az dikkat veriyorlar.İslam ve Batı gibi nahoş etiketlerin sorunu budur: bu kadar kolayca tasnif edilemeyecek derecede

düzensiz bir gerçekliği anlamlandırmaya çalışan zihinleri yanlış yönlendiriyor, karıştırıyorlar.Dünya Ticaret Merkezi, Pentagon ve komuta ettikleri uçaklar a o vahşi cinayeti yaşatırken gereklitüm o teknik ayrıntılara nasıl vakıf olmuşlardı? “Batı” teknolojisi ile (Berlusconi‟nin ilan ettiğiüzere) “İslam‟ın” “modernite”nin parçası olamaması arasındaki ayrım çizgisini nasıl bulacağız? Bunu yapmak elbette ki kolay değil. Etiketler, genellemeler ve kültürel tezler ne kadar dayetersiz. Örneğin ilkel ihtiraslar ile sofistike know-how bir noktada kesişir. Öyle ki, sadece“Batı” ve “İslam” arasındaki değil, aynı zamanda geçmiş ve hal, biz ve onlar arasındaki kesin  sınırın doğru olmadığını gösterir. Haklarında bitmek bilmez görüş ayrılıkları ve tartışmalarınolduğu kimlik ve milliyet gibi kavramlar hakkında konuşmaya bile gerek yok. Kumda hatlarçizmek, seferberlikler başlatmak, onların şerrine bizim hayrımızla karşı koymak, terörizminkökünü kazımak ve (Paul Wolfowitz‟in nihilistik anlatımıyla) ulusları tümüyle bitirmek amacıyla

alınan tek taraflı bir karar, sözde varlıkların anlaşılmasını daha kolaylaştırmaz. Kollektifihtirasları harekete geçirmek için kavgacı demeçler vermek yerine, gerçekte ne ile karşı karşıya

 bulunduğumuz (sayısız hayatın (“bizimki” ve “onlarınki”) içiçeliği) üzerine kafa yormak,anlamak daha faydalı olur.Merhum İkbal Ahmed, Pakistan‟ın en saygın haftalık gazetesi  Dawn‟da Ocak ve Mart 1999ar asında müslüman bir okuyucu kitlesine hitap eden bir dizi şahane makale yazdı. Bumakalelerde dinci sağın kökenlerini analiz ederek İslam‟ın mutlakçılar ve fanatik tiranlartarafından budanmasına çok sert eleştiriler yöneltti. Ona göre, bu fanatiklerin birey davranışınıdüzenleme takıntıları, “insani yüzünden, estetikten, entellektüel sorgulamadan ve maneviadanmışlıktan koparılmış ve böylece bir ceza kanunu derecesine indirgenmiş bir İslami düzen”anlayışı yaymaktadır. Bu da “dinin bir boyutunun mutlakçı bir anlayışını (genellikle de

 bağlamından koparılmış olarak) savunulmasını, başka boyutlarınsa toptan reddedilmesinigetirmektedir. Bu durum dini saptırmakta, geleneği itibarsızlaştırmakta, ortaya çıktığı heryerdede siyaseti çarpıtmaktadır”. İkbal Ahmed, itibar kaybettirmenin güncel bir örneği olarak, cihad  kavramının zengin, karmaşık ve çoğulcu anlamını sunduktan sonra kavramın düşman

 bellenenlere karşı ayrımsız savaş şeklindeki şimdiki anlamına sıkıştırılması yüzünden“Müslümanlar tarafından çağlar boyu yaşanan İslamı (dinini, toplumunu, tarihini veya siyasetini)tanımanın” imkansız olduğunu söylüyor. Çağdaş İslamcıların derdi, Ahmed‟e göre, “maneviyatdeğil, iktidar; insanların çile ve beklentilerini paylaşıp hafifletmek değil, politik amaçlarla onlarımo bilize etmektir. Onlarınki, çok sınırlı ve zamanla bağlı bir siyasi gündemdir”. İşleri daha dakötüleştiren de benzer çarpıtma ve bağnazlığın, “Yahudi” ve “Hıristiyan” aleminde de cereyan

ediyor olmasıdır.Conrad, medeni Londra ile “karanlığın kalbi” arasındaki ayrımların uç durumlarda çabucakyokolduğunu, Avrupa medeniyetinin en zirvesindeyken birdenbire en barbar uygulamalara(hazırlık veya geçiş dönemine ihtiyaç duymaksızın) dönüştüğünü daha geçen yüzyılda anlamıştı.The Secret Agent  adlı çalışmasında (1907) “saf bilim” gibi soyutlamaların (bunun sonucu olarak“İslam” ve “Batı”nın da) terörizme cazip geldiğini ortaya koyan da Conrad‟dı.Görünüşte birbiriyle savaşan medeniyetler arasında çoğumuzun inanmak istemediğinden dahayakın bağlar bulunduğundan, gerek Freud gerekse Nietzsche, dikkatli bir şekilde korunan vehatta polis kontrolü altında tutulan sınırlar boyunca trafiğin çoğu kere nasıl kolaylıkla hareketettiğini gösterdiler. Hala sarıldığımız kavramlara ilişkin müphemlik ve şüphecilik dolu ozamanın akışkan fikirleri, şimdilerde karşı karşıya bulunduğumuz durumlar için pek de uygun,

 pratik reçeteler oluşturmuyor. Bu yüzden, Huntington‟ın İslam ile Batı arasında varolduğunu

Page 48: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 48/149

  48

iddia ettiği karşıtlıktan (ki 11 Eylül‟ü takip eden ilk günlerde resmi söylem de terminolojisini buradan almıştır) rahatlatıcı savaş düzenleri (haçlı seferi, iyi ve kötü, özgürlük ve korku vs.)çıkarılmıştır. O zamandan bugüne bu söylemde gözle görülür bir gerileme olmuştur, fakat nefretiçeren bol miktardaki konuşma ve eyleme, bunun yanında ülke sathında Araplara, Müslümanlarave Hintlilere yönelik kanuni takibat haberlerine bakınca, paradigmanın sürüp gittiğini görüyoruz.

Sürüp gitmesinin bir başka nedeni, tüm Avrupa ve ABD‟de müslümanların artan varlığıdır.Bugün Fransa, İtalya, Almanya, İspanya, Britanya, Amerika, hatta İsveç‟in nüfusunu düşününce,İslam‟ın artık Batı‟nın çeperinde değil merkezinde bulunduğunu görürüz. Ama bu varlığın buderece tehdit edici yanı nedir ki? Kollektif kültür, ilk büyük Arap-İslam fetihlerinin hatıralarıyladolu. Yedinci yüzyılda başlayan bu fetihler, ünlü Belçikalı tarihçi Henri Pirenne‟in  Muhammedve Şarlman adlı (1939) muhteşem kitabında söylediği gibi, Akdeniz‟in kadim birliğini ebediyen

 bozmuş, Hıristiyan-Roma sentezini bozmuş ve kuzeyli güçlerin (Almanya ve Karolenj Fransa‟sı)egemen olduğu yeni bir medeniyetin doğuşuna yolaçmıştır. Bu yeni medeniyetin misyonu,Pirenne‟den anladığımıza göre, “Batı”yı tarihi-kültürel düşmanlarına karşı savunmayı yeniden

 başlatmaktır. Ne yazık ki Pirenne bir noktayı es geçiyor. O da, bu yeni savunma hattınınoluşturulmasında Batı‟nın, İslam‟ın (ki o zamana dek Şarlman‟ın dünyası ile klasik antikite

arasına yerleşmiş durumdaydı) hümanizminden, bilim, felsefe, sosyoloji ve tarih yazımındanfaydalandığıdır. Hz. Muhammed‟in büyük düşmanı Dante‟nin bile Peygamberi  Cehennem‟inintam kalbine yerleştirirken itiraf ettiği üzere İslam, ta başından itibaren içerdedir.O halde, bizatihi tektanrıcılığın, Louis Massignon‟un yerinde nitelemesiyle İbrahimi dinlerinsüregelen bir mirası sözkonusu. Musevilik ve Hıristiyanlıkla başlayarak bu dinlerin herbiriöncekinin halefidir. Müslümanlara göre İslam, peygamberlik silsilesini tamamlamakta, sonaerdirmektedir. Bu üç dinin (ki hiçbiri monolitik, birleşik bir kamp değildir) takipçileri arasındakiçok yanlı mücadelenin dürüst bir tarihi anlatımı hala yok (her ne kadar Filistin‟de modernzamanlardaki kanlı kesişmeleri, bu dinlerin trajik biçimde uzlaştırılamaz çıkan yanlarının zengin

 bir seküler örneğini oluşturuyorsa da). Bu durumda, Müslüman ve Hıristiyanların (ki her ikisi deYahudiliğe ait olanı çoğu kere büyük bir umursamazlıkla atlamaktadır) kolaylıkla haçlıseferlerinden ve cihaddan bahsetmeleri şaşırtıcı değil. Böyle bir gündem, İkbal Ahmed‟e göre,“gelenek ve modernitenin derin sularında sıkışıp kalan insanlara güven vermektedir”. Fakat Batılısı, Müslümanı ve diğerleri, hepimiz o sularda yüzüyoruz. Tarih okyanusunun bir

 parçası olduğundan bu suları yarmaya veya bölmeye çalışmak beyhudedir. Şimdinin gerginzamanlarında, anlık tatminler verip bilgiye dayalı çok az analiz sağlayan büyük soyutlamalaradalmaktansa, güçlü ve güçsüz topluluklar, akıl ve cehaletin seküler siyaseti ve evrensel adalet veadaletsizlik ilkeleri bağlamında düşünmek daha iyidir. “Medeniyetler Çatışması” tezi, “DünyalarSavaşı” gibi, zamanımızın şaşırtıcı derecedeki karşılıklı bağımlılığını eleştirel bir yaklaşımlaanlamada değil savunmacı öz gururu güçlendirmede işe yarayan süslü bir laftır. “ 

Yeni küresel düzenUsame‟yi ele geçirmek, adaletin yerine gelmesi açısından istenen bir şey de olsa, dünyada

 bir yeniden düzenlenmeye gidilmesine engel olmaz. Dünyada çok fazla adaletsizlik var, „Batı‟ yada „Kuzey‟ iktidarının memnuniyetsizlik yaratmasının nedeni de bu... George Bush bunudüşünüyor mu? İhtimal dahilinde bile değil! O, hem kendi ülkesinde, hem de tüm dünyadazenginlerin daha da zengin olmasını isteyen kişi. O, baskıcı ve yozlaşmış Suudi petrolşeyhleriyle, aynı babası gibi iyi anlaşan petrolcü. Birleşmiş Milletler Irkçılıkla MücadeleKonferansı‟nı kınayan da O. George Bush‟un ağzından dünyanın fakir ve ezilmiş halklarıylailgili bir kelime duydunuz mu? İsrail‟in Batı Şeria ve Gazze‟deki yerleşim birimlerininuluslararası hukuka aykırı olduğunu hiç dile getirdi mi? Temiz suyu olmayan, çocuklarına eğitim

veremeyen, sağlık kontrolü göremeyen, fakat IMF‟ye, Wall Street‟e, Washington‟a, Londra‟ya,

Page 49: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 49/149

  49

Tokyo‟ya, Zürih‟e ağır borçlar ödeyen milyarlarca insan onu ilgilendiriyor mu? İşte yeni birküresel düzenlemeyi idare edecek olan güç bu... Ortada, bazılarının iddia ettiği gibi„medeniyetler çatışması‟ yok. Çünkü bugünün dünyasında her ülke, moderniteyle gericiliğin,laiklikle köktendinciliğin karışımından oluşuyor. Bugün ABD‟de pek çok modern Müslüman,Hindu ve Budist var. Aynı şekilde Avrupa da dinsel ve ırksal açıdan karışık. Ortadoğu,

Hindistan, Çin, ve Afrika hala modernitenin; kalkınma, demokrasi ve kadın haklarıyla birliktegelmesini bekliyor. Yüzmilyonlarca kişinin bunun için can atmadığını mı sanıyorsunuz?Bu arada „Batı‟da terörizm sağ ve güçlü. Diğer yerlerde olduğu gibi burada da teokrasiyi

kurmaya, kadın haklarını kısıtlamaya, demokrasinin garanti etmesi gereken çoğulculuk ve eşitliği bozmaya çalışıyor. 11 Eylül saldırıları arifesinde Jerry Falwell ve Pat Robertson‟ın aptalcaaçıklamaları, ABD‟de de teokrasi isteyen ve çoğulculukla demokrasiye hiç saygı duymayanradikal Hristiyan sağının bulunduğunu açıkça gösteriyordu. Onların da katilleri var: Kürtajkliniklerini bombalayanlar, doktorları öldürenler. Bazen hükümet binalarını da bombalıyorlar, şuana kadar Usame‟nin adamları gibi binlerce olmasa da yüzlerce insanı öldürdüler. Musevilerinde teokratları ve teröristleri var: Meir Kahane, Yigal Amir, Baruch Goldstein isimleri size bir şeyhatırlatıyor mu? 

Yeni bir küresel düzenleme konusunda asıl korkutucu olan, teröristler değil, kör ve öngörüsüzliderlerle „teröre karşı savaş‟ için kurulmaya çalışan ittifaktır. Bu savaş, „Batılı‟ ya da „Kuzeyli‟olmayan ülkeleri demokrasi ve kalkınmanın nimetlerinden yoksun bırakmak için bir bahanedir. 

Terörist saldırılar, her ne kadar iğrenç ve gaddar da olsalar, birer suçtular, savaş ilanı değil.Srtatejik amaç, bizi daha geniş bir savaş için kışkırtmaktı. Afganistan üzerinde savaş uçaklarınınuçmasıyla birlikte bu amaçlarına erişmiş oldular. 11 Eylül saldırılarını yapanlar, açıkçaamaçlarını ilan ettiler: Batı‟yla küresel bir yüzleşmeye girmesi için İslam dünyasını hareketegeçirmek. Eğer ABD‟nin „terörizme karşı savaş‟ı genişlerse, bölgedeki diğer ülkelere sıçrarsa,„dünyadaki ezilmişlere‟ yardım etmek yerine onları cezalandırmak için kullanılırsa, Usame veköktendinciler amaçlarına ulaşmış olacaklar: Yeni bir küresel düzenleme tetiklenecek. O zamankayıplar binlerle değil, milyonlarla ifade edilecek. Demokrasi de, modernite de böyle bir afetiatlatamaz.

11 Eylül sabahına kadar bütün dünya SSCB‟nin çökmesi ve Doğu Blokunun dağılmasının bir dönemin sona erdiği anlamına geldiğini düşünüyordu. Ancak, 

 New York ve Washington‟da 11 Eylül‟de yaşanan saldırılar, dünya siyasi tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 2000 yılının başında ABD istihbarat birimleri önümüzdeki 20 yıl yeni bir  savaş dönemi olacağını tespit ettiler. Ancak bu tehlikeyi gördükleri halde gerektiğinden fazla yavaş davrandılar, sonuçta ilk darbeye engel olamadılar. Usame bin Ladin ile özdeşleşen yeni dönemin nitelikleri, 90‟ların başında 

dünyada esen ve giderek azalan iyimserlik rüzgarlarını gerçek anlamda sona erdirdi. Artık kimse evinde, işyerinde veya tatilde güvenlikte değil. Bundan sonra “tam güvenlikten” asla söz edilemez. Savaş, devlet, savaş hukuku, terörizm, terörle mücadele, terörist, insanhakları, basın özgürlüğü, kamunun haber alma özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin sınırı ve daha birçok kavram anlam kaymasına uğradı. Öyle ki, 

 bundan sonra klasik silah, mühimmat, taaruz ve muharebe anlayışları da geçerli değil. Küreselleşme bundan sonra, sadece büyük ekonomilerin ve siyasi güçlerin değil, aynı şekilde siyasal şiddetin de en büyük silahı. Tarih boyunca var  olan uygarlıklar arası çatışma, bundan böyle en kanlı ve sinsi dönemini 

yaşayacak. Bunun engellenebilmesi için bütün ülkelerin gerçek anlamda

Page 50: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 50/149

  50

işbirliği gerekiyor. Özetle birçok devlet bugüne kadar sürdürdüğü “bana karşı çıkanlar teröristtir. Ama diğer ülkelerin terörizmi saygıdeğer ulusal siyasi hareketlerdir”görüşünü bir yana bırakmak zor unda.

Demokrasi kültürünün her iklimde gelişebilmesi ve zenginleştirilebilmesi 

için, sadece çifte standartlardan uzaklaşmak yetmeyecek. Gösterilmesi gereken gayretlerin başında ayrıca, özgürlüklerin kötüye kullanılmasını da engellemek yer alıyor. Öyle ki, sadece şiddet ile değil, şiddete mali kaynak  sağlayanlar ve siyasi gelişme zemini verenler ve şiddeti besleyen ilkelerin duyurulmasını, yani propagandasını yapanlar ile de mücadele gerekiyor. 

Dönemin getirdiği bir zorunluluk olarak, AB ülkeleri terörizm, terörist veterörle mücadele konusunda bir standart oturtmaya çalıştılar. Bu çabada anti-terörizm konusunda çok büyük bir birikime sahip Türkiye‟nin mutlaka yer alması ve kazandığı birikimi, küresel boyutta sürdürülecek  terörizmle mücadelede etkin bir şekilde ortay koyması zorunluluk halinde. 

Aslında bakıldığında Usame bin Ladin ve El Kaide Örgütü‟nün nasıl geliştiği ve 11 Eylülünneden yaşandığı incelendiğinde, bundan sonrası için önemli ve değerli bilgiler edinmekmümkün.Kesinleşen bilgilere göre El K aide Örgütünün Yugoslavya, Makedonya,Cezayir, Çeçenistan, Eritre, Etiyopa, Filipinler, Mısır, Çin, Hindistan, Somali ve Sudan‟da ayrılıkçı örgütleri destekliyor ve Taliban‟ın arkasında yer alıyor. Bin Ladin‟in Afganistan‟ı dünya uyuşturucu ve silah kaçaklığının merkezi ve uluslararası terörizmin odağı haline getirdiği de artık bir sır değil. Aynı şekilde, bin Ladin‟in bunları yaparken 60‟dan fazla ülkede yatırım yaptığı ve paralarının idaresi ile büyük saldırıdan önceki borsa vurgununu da 

dünyanın saygın bankaları aracılığı ile yaptığı da kuşkuya yer bırakmayan gerçekler arasında. Dünya siyasi tarihi çift kutuplu sistemden çok kutuplu sisteme doğru giderken, diğer taraftan, farklı bir düzlemde ulus-devletlerile şirket-devletler arasında ikilem yaşıyor. Dünya siyaset terminolojisinde“toprağı, sınırları ve bayrağı olmayan, büyük ekonomik güce sahip ve yöneticileri fazla tanınmayan” devletler ortaya çıkıyor. Bu açıdan bakıldığı zaman çokuluslu şirketler ve onların ticari ve siyasi tercihleri dünya dengelerini etkilerken, bundan sonra yeni tarzda yeni bir güç odağının oyuna katıldığını söylemek mümkün. Gücünü dünyanın çeşitli 

 bölgelerindeki yatırımlardan, borsalardan alan, yasal boşluklardan ve 

gelişmiş demokratik düzenlerin zaafiyetlerinden yararlanan El Kaide, sadeceonun sayesinde güçlendiği özgürlükçü, demokratik serbest pazar ekonomilerini değil, aynı zamanda siyasetin bütün terimlerini ve dünya devletler  sistematiğini tehdit ediyor. Bir diğer değerlendirmeye göre karşı karşıya olduğumuz sistematik küresel güç ve değerlere, onlardan kazandığı küresel imkan ve dengelerle saldırıyor. 

Terörizm, kolaylıkla tanımı yapılabilecek bir olgu değildir, bir çok şekilde tanımlanabilir. Geniş bir çerçevede, hafif ya da aşırı bir şekilde ortaya çıkan, siyasi ve sosyo-politik bir rahatsızlık olarak da değerlendirilebilir. Ancak, yalnızca hastalık değildir. Birden fazla nedeni bulunan ve dış

etkenlerce beslenen kanser hastalığına benzemektedir. 

Page 51: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 51/149

  51

Bu etkenler, genellikle kolaylıkla nüfuz edilemeyen ve bazen de keşfedilemeyen türdendir. Ne terörizmin tanımı, ne de kaynakları konusunda 

 bir görüş birliği bulunmamaktadır. En keskin görüş ayrılığı ise, süper  ülkeler ile Üçüncü Dünya ülkeleri arasındadır. Bir grup Üçüncü Dünya ülkesine göre, terörizmin dar bir tanımı yapılmamalıdır; çünkü Üçüncü Dünya

Ülkeleri halklarının ulusal kurtuluş savaşları ve ülke içinde baskıcı rejimden kurtulmaya çalışmaları, terör değildir. Ancak Üçüncü Dünya ülkelerinin terör konusundaki bu görüşleri, bir çok sorun doğurmaktadır. Örneğin her şiddet eylemi, tümüyle masum insanlara karşı olsa bile, amacıyla haklı çıkarılabilir mi? Diğer bir zorluk da, terörizmin nedenlerini tanımlarken ortaya çıkmaktadır. Burada başlıca iki görüşten söz edilebilir. Birinci görüş, terörizmin sosyal, ekonomik ve siyasal nedenler ini vurgularken, ikinci görüş ise, terörizmin nedenlerini belli kültürlerin, dinlerin ve ideolojilerinkendisine has özellikleri içinde aramaktadır. Terörizm, belli siyasal hedeflere ulaşmayı amaçlar. Terörist eylemler, devletler ve siyasal 

grupların ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeyde aralarındaki güç dağılımını değiştirmeye çalışır. Terörizmin amacının siyasal bağımsızlık  kazanmak, belli bir ideolojiyi yaymak olması, onun bu en temel niteliğini değiştirmez. Öte yandan bir „fenomen‟ olarak değerlendirilirse, „Terörizm, uluslararası siyasal sistemdeki değişikliklerin bir ürünüdür‟ de diyebiliriz. Kitle imha silahlarının geliştirilmesi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların önem kazanması, devlet politikası olarak açık  

 biçimde güç kullanmayı zorlaştırmıştır. Bu nedenlerle, devletler kapalı ve dolaylı biçimde güç kullanmaya başlamışlardır. 

Son kırk yıl içinde, devlet destekli terörizm, gizli savaş ya da düşük  yoğunluklu savaş (low intensity conflict) şeklinde ortaya çıkan ve genellikle Ortadoğu kaynaklı olan terörizm fenomeni, Batı demokrasileri için 

 bir tehdit kaynağı olmuştur. Uluslararası hukukta terörizmin tanımı, oldukça farklı şekillerde yapılmaktadır. Örneğin 1930‟da Brüksel‟de toplanan Ceza Hukukunu Birleştirme Konferansı‟nda terör, “Müşterek tehlike yaratabilecek nitelikte herhangi bir aracın kasten kullanılmasıdır” şeklinde tanımlanmıştı. 

1934‟de Madrit‟te yapılan Ceza Hukuku‟nu Birleştirme Konferansı‟nda ise, terörizmin tanımı şöyle yapılmıştı: “Sosyal düzeni yıkmak amacıyla, ne 

şekilde olursa olsun halkı dehşet içine sürükleyecek araçları kullanan kimse cezalandırılacaktır... Böylece uluslararası hukuka aykırı bir cürüm sıfatıyla tedhişçilik bir tür anarşizm suçunu oluşturur.” 

Kopenhag Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı‟nın 1935‟de yapılan toplantısında da, terörizmin tanımı şu şekilde yapılmıştı: “Bir devlet 

 başkanı ya da eşinin ya da devlet başkanı imtiyazlarına sahip bulunan diğer  kişi ve eşlerinin, veliahtın, hükümet üyelerinin, diplomasi muafiyetinden yararlananların, anayasal kuruluşlar, yasama ve yargı organları mensuplarının hayat, beden tamamiyeti, sağlıklarına yöneltilmiş kasti hareketler... Keza uluslararası ilişkileri bozacak, yahut 

devlet organlarının işlemesini engelleyecek ya da bu konuda bir değişikliği 

Page 52: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 52/149

  52

tahrik edecek tehdiş hali ya da ortak tehlike yaratan fiiller de tedhişçiliktir”. 

Milletler Cemiyeti‟nin 1937‟de kabul edilen “Tedhişçiliğin Önlenmesi ve Cezalandırılması” hakkındaki sözleşmesinde de terörün tanımı şöyle yer  

almıştır: “Bu sözleşmede kullanılan tedhişçilik fiilleri ifadesinden, bellikişilere, gruplara veya halkta dehşet yaratmak amacıyla veya bu nitelikte olarak bir devlete karşı yöneltilen suç fiilleri anlaşılmaktadır.” (Madde 1, Fıkra 2). 

Birleşmiş Milletler Uluslararası Terörizm Özel Komitesi ise, 1973‟te yaptığı toplantıda terörün niteliğini şu şekilde açıklamıştı: 

“Uluslararası terörizm, bir yabancı tarafından üçüncü bir ülkenin topraklarında, failin milliyetinden olmayan diğer bir şahıs üzerinde, tamamen bir iç mesele olduğu söylenemeyecek olan  bir uyuşmazlıkta baskı 

yaratmak amacıyla girişilen iğrenç bir   barbarlık eylemidir”. 

Uluslararası hukuk, terörü, “BARBARLIK” olarak kabul ederken, bazı ülkelerin teröristlere kucak açmaları, onların toprakları üzerindeki faaliyetlerine göz yummaları ve onları korumaları düşündürücüdür. Terörizme karşı alınan ilk önemli uluslararası tavır, 1934 yılı Ekim ayında Yugoslavya Kralı Alexander ve Fransız Dışişleri Bakanı Louis Barthou‟nun Marsilya‟da suikaste uğraması üzerine, 1937 yılında imzalanan “Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkında Milletlerarası Anlaşma”dır. Bu 

anlaşmanın hükümlerine göre, devlet başkanları ve diplomatlara karşı girişilen saldırılar, uluslararası suç olarak kabul edilmiştir. 

Bu anlaşma, 26 devlet tarafından imzalandığı halde, yalnızca biri tarafından onaylanmış ve uygulanmaya hiç konulmamıştır. 1938 tarihli “British Yearbook  of International Law”da belirtilen teröristleri yargılamak amacıyla uluslararası bir suç mahkemesi kurulmasını öngören başka bir anlaşma ise hiç onaylanmamıştır. Avrupa Konseyi, 13 Aralık 1957‟de “Avrupa Teröristleri İade Sözleşmesi”ni, 20 Nisan 1959‟da “Teröre Karşı Cezai Alanda Adli Yardımlaşma” ile “Avrupa İade Sözleşmesi Hükümlerini Tamamlama Sözleşmesi”ni imzaladı. 

Teröre karşı mücadelede atılan en önemli adım, Batı yarımküresinde 1971 yılında Amerikan Devletler Örgütü tarafından “Kişilere Karşı Girişilen Terörist Hareketler ve Bunun Sonucu Oluşan Uluslararası Anlaşmazlıkları Önleme Sözleşmesi”nine imzalanması ile atılmıştır. Bu sözleşmeye göre, resmi kişilerin öldürülmesi veya fidye için diplomatların kaçırılmasına karşı “cezalandır veya geri ver” hükmünün uygulanması öngörülmüştür. 

Diğer bir bölgesel anlaşma da, Avrupa Konseyi tarafından Ocak 1977‟de kabul edilip Ağustos 1978‟de uygulanmaya konulan “Terörizmin Bastırılması Konusunda Avrupa Sözleşmesi”dir. Bu anlaşmanın en önemli yanı, geçmişte 

iltica hakkı verilen ve “politik suç” kapsamına giren suçları işleyen bir  

Page 53: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 53/149

  53

kimsenin, geri verilmediği takdirde, suçun işlendiği ülke tarafından yargılanması zorunluluğudur. Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi‟nin 9 Mayıs 1984 tarihinde ve 342. toplantısında kabul edilen 1 sayılı tavsiye kararı ile 29-31 Mayıs 1984 tarihlerinde Madrid‟te toplanan Avrupa Adalet Bakanları 14. Konferansı‟nda alınmış olan, “Terörizm ve Uluslararası 

Organize Suça Karşı Mücadelede İşbirliği” konusundaki 4 No‟lu kararlar da, terörle mücadelede uygulamaya konulmuştur. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1987 yılının Aralık ayında terör konusunu gündeme getirdi ve uluslararası terörle mücadelede alınacak önlemler  konusunda kararlar aldı. Bu kararlar, teröre karşı başlatılan savaşı güçlendirdi. Yine Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 28 Ekim 1991 tarihinde aynı konuda aldığı ek kararlar da, uluslararası teröre yönelik mücadeleye yeni ve etkili bir yön verdi.

Türkiye‟nin komşularından yana talihsizliği burada bir kez daha karşımıza 

çıkmaktadır. Türkiye‟nin bazı komşuları, uluslararası terörizme Türkiye‟ye karşı siyasi emellerini gerçekleştirmek için destek vermişlerdir. Örneğin Yunanistan, 1980‟lerde Ortadoğulu terörist örgütlere, Yunanistan‟a yönelik  hedefler seçmemek koşuluyla, ülke içinde faaliyet göstermede kolaylık  tanımıştı. Sonuçta Atina, Ortadoğulu teröristlerin cirit attıkları bir  “terörist cenneti” durumuna gelmiş, uluslararası terörden Yunanistan danasibini almıştır. Fransa da aynı yıllarda “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla ve bunun arkasındaki siyasi hesaplarla, teröristlere karşı hoşgörülü yaklaşımıyla dikkati çekmişti. Ancak bu tutumu, Fransa‟ya yarar değil zarar getirdi ve uluslararası terörden, Orly Havaalanı‟ndaki ASALA saldırısında olduğu gibi, Fransız vatandaşları da büyük zarar gördü. 

Bütün bunlara rağmen yeni dönemde ortaya konulacak mücadelenin bütün ülkeler  açısından aynı iyi niyetle ve aynı amaçlarla paylaşılacak olduğunu söylemek  çok zor. Nitekim Çin‟in Uygur bölgesi, Hindistan‟ın Keşmir Eyaleti ve Rusya‟ nın Çeçenistan‟da, yeni trendin getireceği sertliği sorun çözmek için değerlendireceği görülüyor. Diğer taraftan kendisine yönelen eleştirel görüşlere fazla yaşam hakkı tanımamasına rağmen, diğer ülkelerdeki kanlı terör hareketlerine geniş bir hareket serbestisi tanıyan AB üyelerinin de son terör faciası karşısında takındıkları tutum, bundan sonrası için ülkeler  arası işbirliği ve dayanışmanın güçlendirilmesi yönündeki beklentiler

zayıflatıyor. Somut bir örnek vermek gerekirse, AB üyesi 15 ülkenin devlet ve hükümet

 başkanlarının Brüksel‟de, „teröre karşı ortak tutum belirlemek için‟ yaptıkları toplantıda kabul ettikleri teröre karşı bir eylem planı, yeni dönemde güçlenecek olan medeniyetler arası uzlaşmazlıkları ve terörizmde çifte standardı sürdürmekteki kararlılığın deklarasyonu nitelikte. Çünkü açıklanan teröre karşı eylem planına aday ülkelerin de dahil edilmesine rağmen 28‟inci ülke olan Türkiye‟nin adına yer verilmeyerek, 27 ülkeninteröre karşı işbirliği yapacağı açıklandı. 

Ankara‟nın yoğun ısrarı üzerine Türkiye belgeye eklendiyse de, bu tutum 

Page 54: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 54/149

  54

terörizm ve terörizmle mücadele konusunda bazı mesajlar içeriyor. Özetle, Avrupa‟nın terörle mücadele konsepti Türkiye‟yi hedef alan hareketleri yine kapsamayacak. Dolayısıyla terörizmle mücadelede kalıcı barışının sağlanabilmesi için, mücadeleyi kimi devletlerin kendi amaçları ile sınırlı değil, dünya toplumun huzurlu bir geleceğe ulaştırılması amacına yöneltmek  

gerekiyor. Yeni dönemde, dünyada bir anlayış birliği sağlanamazsa, siyasi tarihteki yeni dönemde terörizm ile anti-terörizm arasındaki sınır dağlardan değil, sokakların ve büroların ortasından geçecek. Yeni dönemin karakteristik bir özelliği de basın-yayın kuruluşlarının öneminin hiç olmadığı kadar artacak ve izlenme payı savaşında dikkate alacakları kuralların toplumsal duyarlıkları artıracak olması. 

Hıristiyanlıkta etkin olan skolastik düşüncenin egemen olduğu Orta Çağda gücünü hissettiren dualist felsef enin yeniden güncellik kazanmaması ve kalıcı bir çözüm için gerekiyor. Aksi halde ırk, dil ve din farklılıklarının derinleşmesi ve önyargıların keskinleşmesi, dünyayı “elindeki zenginliği 

şiddete karşı korumaya çalışan insanlar” ile “zenginliği ve onların düzeninitehdit etmesi mümkün insanlar” şeklinde ikiye bölecek. 

Engel olunmaması halinde hızla tırmanan hoşgörüsüzlük, yerini kısa bir süre sonra büyük kamplaşmalara bırakabilir. Nitekim camilerin kundaklanması, Müslüman sanılan Hintlilerin öldürülmesi, Arap işadamlarının terörist olabileceklerin kaygısıyla uçaktan indirilmesi, bun konuda önemli birer  uyarı sinyali. 

Bu noktada; Her şeyden önce, dünya barışının tehdidinin bundan böyle devletler ve kamplar arasında çatışma değil, her an ve her yerde ortaya 

çıkabilecek, her türlü materyalin silah ve mühimmat olabileceği, adresi  belirsiz eylemler olduğunu kabul etmek ve buna karşı uluslarüstü bir  yapılanmaya gitmek gerekiyor. Bundan sonrası için atılması gereken en önemli adım, yaptırım gücü yüksek, yetkileri geniş ve hiçbir devletin doğrudan denetiminde olmayan bir yapılanmaya gidilmesi. Söz konusu yapılanma, BM Genel Kuruluna veya benzer şekilde dünyanın mümkün olan en geniş kesimine hitap eden bir oluşuma karşı sorumlu olmalı. 

Çünkü uluslararası işbirliğinin düzenli ve devamlı olması için sabit bir  işbirliği mekanizması kurulması gerekiyor. Terörizmin aldığı yeni çerçeve 

artık eskiyen ikili işbirliği anlaşmalarının etkinliğini giderek azaltıyor. Ayrıca, mekanizmanın çalışmalarında etkinliği artıracak şekilde, katılımcı devletlerin terörizmle mücadelede ortak bir hukuki altyapı benimsemesi öncelikler arasında yer almalı. Ortak hukuki kavramlar oluşturulmadan, yapılacak işbirliğinden verim beklemek gerçekçi olmaz. 

Söz konusu mekanizmanın aynı zamanda operatif kabiliyetlerinin olması ve lazım gelen donanıma kavuşturulması, başarı sağlanabilmesi için koşul niteliğinde. Kısa bir prosedür belirlenmesi ve giderek kuvvetlenen uluslarüstü yapılanma gayretlerinin bu sahada da geliştirilmesi, terörizmle mücadeleye de güç verecektir. Aynı şekilde, başlatılacak işbirliğinin 

kurumsallaşması bakımından, terörizmle mücadelede başarılı ve zengin 

Page 55: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 55/149

  55

 birikime sahip ülkelerin mekanizmada etkin kılınmasında fayda var. Bu konuda Türkiye gibi, terörün bütün yüzlerini tanıyan ve bütün aşama ve kollarını 

 bilen ülkeler göreve çağırılmalı. Başlatılacak uluslararası kurumsal işbirliği sürecinin, yeni dönemde gündeme gelen din çatışmalarının genişlememesi ve siyasal şiddete ve terörizme karşı bütün dünyada ortak bir  

 bilinç yaratılması için kapsamlı çalışmalar yürütmesi de öncelikler arasında görülmeli.

Bu kapsamda başlatılacak bir işbirliği, birbirleri ile derin anlaşmazlıkları olan ve uyumsuz hareket eden ülkeler arasında da dayanışmanın başlaması 

 bakımından faydalı olacaktır. Nihayetinde söz konusu, sürecin yararı anlaşmazlıkların müzakere yoluyla aşılması için arayışların güçlenmesini de gündeme getirebilir.

Yeni büyük oyunda hedef Ladin değil petrol

1988'de Beyaz Saray için yapılan bir araştırma, ABD‟nin Orta Asya petrollerine ulaşmakiçin Afganistan‟ı kontrolüne geçirmeyi yıllar önce tasarladığını belgeliyor. ABD, Orta Asya veHazar petrolünü kendi kontrolü altına almak için uzun zamandır çalışma yapıyor ve bunun içinAfganistan'a yerleşmenin en iyi yol olduğunu düşünüyordu. 12 Şubat 1998 yılında UnocalŞirketi Uluslararası İlişkiler Başkanı John J. Maresca tarafından yapılan bir konuşmada, ABD'ninAfganistan ve Orta Asya petrollerine olan ilgisini ve bunun elde edilmesi için yapılması gereken

 planları anlatan bir yazı Beyaz Saray'ın internet sitesinde bulundu. Unocal şirketi, dünyanın entanınmış enerji kaynakları ve projelerini geliştirme şirketlerinden biridir. Asya ve Latin Amerika

 petrolleri üzerinde çalışan Unocal, son bir kaç yıldır Orta Asya'daki petrol ve doğal gazrezervleri üzerinde ABD'nin oynaması gereken rolü ve politikasını belirlemek için çalışıyordu.Maresca konuşmasında, Orta asya ve Hazar bölgesindeki, petrol ve doğal gaz kaynaklarınınAvrupa ve Asya'nın enerji ihtiyacını kolaylıkla karşılayabilecek bir potansiyelde olduğu

 belirtikten sonra, petrolün ve doğal gazın ihracı için yapılması gerek boru hatları projelerindenuzun uzadıya bahsediyor. Maresca uluslararası ve bölgesel amaçlar için, Rusya'da, yeni Bağımsız Devletler'de ve Afganistan'da dengeli ve kalıcı siyasal uzlaşmanın başarısı için ABD'nindesteğine ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Maresca daha sonra, ABD'nin Orta Asya'daki petrol vedoğal gaz olan ihtiyacından dolayı, ABD'ye Orta Asya'da izlemesi gereken bir çok boru hattı

 projesi sunuyor. Bunun için bir versiyonlara ortaya koyan Maresca, Çin ve Afganistan yolunuABD için daha uygun olduğunu belirtiyor, ancak Çin hatının engellenecek bir şekilde uzunolduğunu, bunun için Afganistan hattının en uygun yol olduğu açıklıyor. Marescakonuşmasında, Orta Asya ve Hazar  doğal kaynakların ABD'nin dış politikası üzerinde çok

önemli bir etkisi olduğu belirtiyor. Maresca, ABD yönetiminin ve Kongresinin, Afganistan'daBirleşmiş Milletler güdümünde başlayan barış sürecini desteklemesini ve gelişmekte olan buyeni ekonomilere ABD desteğinin 'iş-ticaret'in başarıya ulaşılabilmesi için hayati önem taşıdığınıda geniş bir şekilde yer veriyor. Bu yazının kaynağına:(http://www.house.gov/international_relations/105th/ap/wsap212982.htm) linkindenulaşabilirsiniz. 

Afganistan‟ın başkenti Kabil‟i Batı yanlısı bir hükümetin devralması, Orta Asya‟daki petrol ve gaz yataklarının kontrolünü Amerika‟ya aktaracak, Rusya ile Çin‟in Orta Asya‟dakinüfuzu kırılacak..Terörizme karşı düzenlenen harekat, aynı zamanda bir sömürgeleştirmemacerası da...Afganistan, Orta Asya‟daki petrolün denetim altında tutulması ve dünya

 pazarlarına ulaştırılmasında vazgeçilmez bir konuma sahip. Orta Asya petrolünün dünya

Page 56: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 56/149

  56

 piyasalarına taşınmasında siyasi ve ekonomik açıdan kârlı tek güzergah Afganistan üzerindengeçiyor.

11 Eylül saldırılarından hemen önce Amerikan Enerji Enformasyon idaresinin yayınladığı bir raporda, Afganistan‟ın coğrafi öneminin, Orta Asya petrol ve doğalgazının Umman Denizi‟netaşınmasında transit bir güzergah olmasından ileri geldiği belirtiliyor.  Yazıda Amerika‟nın

Taliban‟ı devirerek, Kabil‟de batı yanlısı bir hükümeti yönetime getirmesi halinde, sadeceterörizme karşı savaş kazanmakla kalmayacağı, aynı zamanda Rusya ile Çin‟in Orta Asya‟dagiderek artan etkisini de kırmış olacağı ifade ediliyor. ABD Enerji Bakanlığı Ocak 1998‟de,Taliban‟ın Unocal'ın liderliğindeki bir grupla, 890 millik ve 2 milyar dolarlık bir doğal gaz boruhattı projesi için anlaşma imzaladığını duyurmuştu..' (Diğer büyük ortak, Suudi Arabistan'ınDelta Oil şirketiydi; şimdi de projenin başında o var zaten.) Unocal'ın sözcüsü  MotherJonesdergisine, “ Biz petrol ve gaz şirketiyiz. Nerede petrol ve gaz varsa, oraya gideriz.” diyordu.. 

 Afgan İncelemeleri Enstitüsü'nden Dr. Velid Macid, Türkmenistan-Afganistan-Pakistanhattının önemini, 2.5 ila 3.5 trilyon dolarlık bir enerji kaynağının kilit borusu ya da borularıolarak ifade ediyor. Onun atıf yaptığı 1999 tarihli ve 'Boru hattı politikası: İran ve Afganistançatışması' başlıklı makelede de Adam Tarok, bu enerji cennetinin dünyevileştirecek yabancı

sermaye ihtiyacının 50-70 milyar dolar olduğunu söylüyor. Fakat, 'uluslararası platformdatanınan bir yönetim oluncaya kadar' yabancı sermaye kendisini neden riske atsın ki! Nitekim,henüz 'özgürlük savaşı'ndan çok çok önce, Amerikan Rocky Mountain Enstitüsü'nün EnerjiBakanlığı ve Pentagon verilerine dayanarak yaptığı hesaplar, Ortadoğu petrollerinin güvenliğiiçin ABD'nin yılda 50 milyar dolar harcadığını gösteriyor.

İstikrar olursa 3 trilyon dolarlık bir yeraltı serveti için yapmanız gereken toplam yatırımkadarını, istikrarsızlık yüzünden her yıl Ortadoğu jandarmalığına döküyorsunuz. Herhangi birmuhasebeci bile buradaki akıldışılığa isyan eder zaten! Hele hele, 2050'ye kadar ABD petrolihtiyacının yüzde 80'inin Orta Asya'dan karşılanması öngörülmüşse... Ve 11 Eylül'den hemen birgün önce dahi, sektörün yayın organlarından Oil and Gas‟da, Orta Asya'nın ne denli önemliolduğuna dikkat çekilmişse. Bazı Batılı yazarların söylediği gibi, belki de boşunakuruntulanıyoruz, “Hıristiyan-Müslüman çatışması” diye; belki de bu sadece bir “enerjiçatışması”

Belki de, 5 Mart 2001 tarihli Guardian gazetesinde Richard Norton-Taylor'un haykırdığıgibi, 'Yeni ve potansiyel olarak patlayıcı bir Büyük Oyun sahneye konmak üzere. Boru hatlarıüstünde Büyük Oyun! Fakat ne eski petrolcü oğul Bush, ne de bir zamanlar ülkesini savaşagötürdüğü Suudi Arabistan ve Kuveyt ile Carlyle Group adına iş yapan babası, bize bundan

 bahsediyorlar.Afganistan'da ne olursa olsun; ABD ister kara birlikleri yollasın, ister Pakistan ister

Tacikistan üzerinden ülkeye girsin, isterse de Afganistan'ı işgal edip Afgan kralı Zahir Şah‟ıİtalya'daki sürgünden geri çağırsın, her halükârda Hint Yarımadası'ndaki güç dengesi radikal

 biçimde değişecek.SCB‟nin dağılmasıyla birlikte, Orta Asya‟da büyük oyunun yeniden oynanmaya başlanacağı yönünde bir görüş tüm dünyada egemen oldu. 1992 Şubatı‟nda Newsweekdergisindeki bir makalenin ismi şöyleydi: Eski satranç tahtasında tehlikeli yeni taşlar (OldChessboard, Dangerous New Pieces). Aynı sayıdaki bir başka makalede (Central Asia: The GreatGame, Chapter Two) ise 1900‟lerin başında bölgede Rusya ve İngiltere arasında yaşanan güçmücadelesine atıfta bulunulup bugün de ABD, İran, Türkiye, Pakistan, Suudi Arabistan gibi yeniülkelerin katılımıyla büyük oyunun yeniden başladığı iddiası dile getiriliyordu ( Newsweek

 February,3,1992). 19. yy‟daki İngiliz çıkarlarıyla Rus çıkarlarının kapıştığı büyük oyuna benzeyen bugünkü mücadele, jeopolitik ve petrol unsurlarını içermektedir. SSCB sonrasındasiyasal literatüre Avrasya (Eurasia) yeni bir kavram olarak girmiştir. Bu kavram coğrafi olarak

Doğu Avrupa‟dan Çin‟e kadar olan bölgeyi kapsamaktadır. Petrol ve doğalgaz üzerinde büyük

Page 57: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 57/149

  57

çekişmelerin yaşandığı Orta Asya, Avrasya coğrafyasında yer almaktadır. Öte yandan 20.yüzyılın büyük jeopolitik teorilerinden Mackinder‟in Kara Hakimiyeti Teorisi de Avrasya orijinli

 bir teoridir. Avrupa ve Asya‟yı Avrasya olarak tanımlayan Mackinder‟e göre bugünkü Rusyacoğrafyasının Avrupa bölümüne hakim olan, Orta Asya‟yı da kapsayan merkez bölgesine,merkez bölgesine hakim olan dünya adasına (Asya - Avrupa - Afrika) hakim olabilir. Dünya

adasına hakim olan dünyaya hakim olabili. Avrasya bölgesindeki petrol rezervleri dünya petrolrezervlerinin %8‟ini oluşturmaktadır. Bu bölgedeki petrol üretimi, Suudi Arabistan ve ABD‟densonra üçüncü sıradadır. Rusya Federasyonu‟nda 6800, Kazakistan‟da 720, Azerbaycan‟da 185,Türkmenistan‟da 160 milyon ton rezerv bulunmaktadır

Bugün ABD, Suudi Arabistan ve Körfez Şeyhlikleri ile ilişkileri sayesinde dünya petrolfiyatlarını belirleme şansına sahiptir. ABD‟nin 2000‟li yıllarda petrol ithalinin ihtiyacının%70‟ine yükseleceği tahmin edilmektedir. Dünya petrol fiyat dengesinin korunması bakımındanHazar petrollerinin denetim altında tutulması,  Batı için vazgeçilmez bir petropolitik halinegelmiştir. Bu durumda petrolün dış piyasalara çıkışını hayati önemde gören ülkelerin işbirliğinegitmeleri çok doğaldır. Orta Asya ülkeleri petrollerini hızla paraya çevirmek zorundalar. Buyüzden Japonya ve Çin'in boru hatlarını kendi istedikleri istikamete çevirme bunun için daha sıkı

 bastırma olasılıkları bulunuyor. Her iki ülke de ABD'nin kontrolündeki Ortadoğu'ya bağlı olmakistemiyorlar. ABD Ortadoğu Pasifik deniz yolunu da kontrol ettiği için Japonya ve Çin içinkaradan yapılacak bir boru hattı daha güvenlidir. Orta Asya enerjisinin dünya pazarına çıkmasınıisteyen güçler arasında doğal olarak ittifak arayışları göze çarpıyor. Putin'in, enerji gereksinimidiğer gelişmiş ülkelerden çok daha farklı nitelik arz eden Almanya ve Japonya ile Çin'in yanısıra, İran'a yönelik sergilediği ittifak arayışları gözleniyor. Her şeyden önce stratejik olarak buyakınlaşma ile Rusya Federasyonu; Hazar ve Türkmenistan petrol ve doğalgaz kaynaklarınınİran üzerinden Basra Körfezi‟ne ve Hindistan'a; Orta Asya enerji kaynaklarının tesis edilecek bir

 boru hattı vasıtasıyla Çin ve Japonya'nın kullanımına imkan verecek şekilde Japon Denizi'ne;Supsa ve Novorosisky hattı bağlantılı Karadeniz'den tankerlerle Boğazları da devre dışı

 bırakarak Bulgaristan'ın Burgaz limanından Arnavutluk‟un Adriyatik kıyılarına kadar döşenecekTrans-Balkan boru hattı ile iletilmesi; yine Ukrayna üzerinden Avrupa'ya Sibirya ve Orta Asyadoğalgazlarını taşıyan mevcut boru hattının taşıma kapasitesinin güçlendirilmesi projelerini öneçıkarabilir

Bakü-Ceyhan‟ın yapımına pek olasılık verilmemesi büyük oranda 3 milyar doları aşmasıolası maliyet ve hattı verimli çalıştırabilecek miktarda petrolün bulunmamasından kaynaklanıyor.Gerçekten de hattın çalışabilmesi için Kazak petrolünün hatta akıtılması önemli, Nazabayev‟in

 bu yönde açıklamaları olmakla birlikte, Rusya‟nın Çeçenistan‟ı devre dışı bırakan Tengiz - Navorrossisyk hattını devreye sokması Kazakistan için daha önemli olacaktır. Çünkü Orta Asyaülkelerinin dış borç sorunları var ve sıcak paraya ihtiyaçları var. Oysa Türkiye Bakü-Ceyhan içinsiyasi çerçeveyi hazırlamış dahi olsa finans sorunu için dışarıdan para bulmak durumunda

olacak.Türkiye‟nin boğazlardan yüksek kapasiteli petrol geçişine izin vermeyeceğini ortayakoyması ile birlikte Boğazları kullanmayan kimi seçeneklerde gündeme geldi. Bunlardan biriBulgaristan - Makedonya - Arnavutluk, diğerleri Burgaz - Dedeağaç ve Kıyıköy Saroz‟dur . Öteyandan petrolün Karadeniz‟e çıkmasının Bakü Ceyhan açısından riskli bir yönü daha vardır. Batı

 petrol bir kere Karadeniz‟e geldikten sonra, Londra ve Rotterdam piyasalarına daha kolayulaşabilmesi için Baltık‟a çıkmasını tercih edebilir. Petrol‟e ulaşamamış Almanya bunun içinUkrayna üzerinden Hamburg çıkışını veya Ren Tuna kanalını kullanmayı istemektedir. PetrolünKaradeniz‟den olabildiğince uzak bir ana yol izlemesi en uygun jeopolitiktir. Türkiye‟de siyasiiradenin boru hatları konusunda yanlış politikalar ürettiği de görülmüştür. Örneğin kimi petrolşirketlerinin ana güzergah olarak savundukları Bakü - Supsa seçeneğine erken petrol güzergahı

adı altında destek vermemiz, petrolün Karadeniz‟e çıkışını kabul etmek anlamına gelmiştir ki, bu

Page 58: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 58/149

  58

Türkiye‟nin güvenlik ve çevre gerekçeleriyle Boğazlarda petrol tankerlerinin geçişini sınırlayan(1994 tarihli Boğazlar tüzüğü) tavrına aykırı bir durumdur. AIOC konsorsiyumu başından beriHazar petrolünü Boğazlardan geçirmek eğilimindedir.

Bakü - Ceyhan'ın yapım maliyetlerinin yüksek olmasına rağmen petrolün taşınmasısırasında en ucuz alternatif olmak gibi bir avantajı da vardır. Hiçbir yükleme boşaltma

yapılmadan Akdeniz'e indirileceğinden diğer hatlar karşısında önemli bir avantaja sahipolacaktır. Çünkü boru hattı gemi ile taşımaya göre dörtte bir daha ucuz). Üstelik kötü havanedeniyle Novorossisk ve diğer Karadeniz limanlarından yılda ortalama 100 gün yükleme

 boşaltma yapılamaması da Bakü - Ceyhan'ın önemini artırıyor Bakü Ceyhan ile ilgili songelişmeler finansal zorluklara rağmen ABD‟nin siyasal desteğinin somutlaştığı yönünde, ABDEximbank‟ın ve OPEC‟in projeyi başından beri desteklediği, Japon Eximbank‟ın ise uygunşartların oluşması halinde hattın toplam maliyeti olan 2,4 milyar doları verebileceği yönündeiddialar var. Üç Denizin Hikayesi konferansında Clinton‟un Hazar   bölgesi enerji danışmanı WolfABD ticareti geliştirme ajansının Londra‟da bir seminer düzenleyerek Bakü Ceyhan‟ınfinansmanına ilişkin seçeneklerin tartışılacağını belirtti Türkiye‟nin gerek petrol ve doğalgaz

 boru hatları konusunda gerekse genel olarak bir Orta Asya stratejisi oluşturmak aşamasında pek

çok parametreyi göz önüne alması gerekiyor. Bakü Ceyhan‟ın Azerbaycan ve Kazakistan içinRusya‟ya bağımlı olmayan bir seçenek olarak bu ülkeler üzerindeki Rus baskısını azaltacağı birgerçektir. Bununla birlikte Rusya ve İran‟ın ekonomik açıdan daha uygun seçenekler sunmasıgöz ardı edilemez. Dikkat edilirse Bakü Ceyhan boru hattını Türkiye dışında yalnızca ABD veİsrail‟in desteklediği görülüyor. Avrupa ülkeleri daha önce de sözünü ettiğimiz Karadeniz‟denUkrayna ya da Bulgaristan üzerinden geçecek boru hatlarını tercih ediyorlar. Çin ve Japonya

 petrolün Doğu‟ya doğru akmasını isterken Rusya ve İran Bakü Ceyhan‟a açıkça tavır alıyorlar.Bu durumda ABD‟nin yaşamsal bir çıkarının da bulunmadığı bu projeye bel   bağlamak ne kadargerçekçi. Yine de Bakü-Ceyhan‟ın yapımı Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Gürcistan içinolumlu olacağı açık.

Musul-Kerkük hayali yeniden canlanıyor

ABD‟nin Irak‟ı da hedef alabileceği ihtimali, Musul-Kerkük senaryolarını yenidengündeme getirdi. Uzmanlar, bu senaryolarının Türkiye‟yi, çok ağır bedeller ödeyeceği bir batağaçekebileceği uyarısında bulunuyor. Usame bin Ladin‟in adamlarından bir kısmının Kuzey Irak‟ageçtiği, Saddam‟dan destek aldığı ve bölgedeki Kürt gruplarla çatışmalara girdikleri yönündekihaberler önümüzdeki günlerin nasıl bir seyir izleyeceğini de ortaya koyuyor.

ABD‟nin Irak‟ı hedefleri arasına katma hazırlıkları yapması, Türkiye açısından bir başka önemli konuyu daha gündeme getiriyor ki o da Musul-Kerkük. Hatırlanacağı üzere Körfezsavaşı sırasında da bu konuda birçok senaryo konuşulmuş, Turgut Özal‟ın 1 koyup 3 alma

 planlarındaki, 3 noktanın ikisini Musul ve Kerkük‟ün oluşturduğu daha sonra anlaşılmıştı. LozanAntlaşması sonrasında Musul-Kerkük‟ün Türkiye sınırları dışında kalmasından bu yanaTürkiye‟de, hemen her fırsatta bu iki yerin yeniden sınırlarımız içine dahil edilmesi hayali kuran

 bir kitlenin varlığı gerçek. Bu da, Irak‟a yapılacak her müdahale sonrasında Musul-Kerküksenaryolarının yeniden gündeme gelmesini kaçınılmaz kılıyor. Aslında çoğu kimse tarafından

 bir hayal olarak değerlendirilse de, Musul-Kerkük senaryoları bu defa her zamankinden dahafazla bir şekilde üzerinde durulması gereken bir konu halini alıyor. Hele de, ABD‟nin yapmayıdüşündüğü harekattaki önceliklerinden birinin, kilit öneme sahip enerji noktalarını bugünküsahiplerinin kontrolünden alıp güvenli ellere teslim etme isteği olduğunu düşünürsek. Ayrıcasaldırıdan sonra yapılan bazı yorumlar, „artık çizilen sınırlar değişmez‟ denilen dünyada „bunoktadan sonra sınırların her an değişebileceğini‟ içeriyor. Eski MİT müsteşarlarından Prof.

Mahir Kaynak‟ın EP Trend dergisine yaptığı açıklamalar oldukça ilginç:

Page 59: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 59/149

  59

 ABD‟nin hedefinin Afganistan‟la birlikte Irak‟a doğru kayması Türkiye açısından ne gibi sonuçlar doğurabilir? 

Mahir Kaynak: Afganistan, Amerika için hedef değil. ABD‟nin esas hedefi Ortadoğu‟dur.

Ortadoğu‟daki amacı da Kızıldeniz ve Basra Körfezi‟ni kontrol etmektir. Onun için Amerika‟ya bakarsanız hazırlıkları çok büyük ve 10 yıl sürecek bir mücadeleden söz ediyor. Bu 10 yılAfganistan‟a biraz fazla gelir. Onun için bana sorarsanız operasyon Irak, Somali ve Sudan‟dayoğunlaşacaktır önümüzdeki dönemde. Buradaki mesele bir intikam alma, bir cezalandırmameselesi de değil. ABD, Ortadoğu‟da kendini güvende hissetmiyor ve burayı tek başına kontroletmek istiyor.

 Hedefin Irak‟a kaymasından sonra Körfez Savaşı‟na gönderme yapılarak Türkiye‟nin bu iştenkazançlı çıkması gerektiği yorumları yapılıyor. Körfez Savaşı sırasında Turgut Özal‟ın en önemlihedeflerinden biri Musul- Kerkük petrolleri idi. Yaklaşık 10 yıl sonra Türkiye‟de Musul -Kerkükhayali yeniden canlanıyor mu sizce? Şu anda Türkiye‟nin muhtemel senaryolarında Musul

 Kerkük konusu hangi ölçüde yer alıyor? 

Kaynak: Bu Türkiye‟den ziyade ABD‟nin arzusu. Bizi Amerika sevkediyor oraya doğru. Yani,„Kuzey Irak‟a müdahale edin‟ diyor. Silahlı Kuvvetler, Körfez Savaşı sonrasında bunamukavemet etti. Şu anda durumumuz farklı. Ekonomik olarak Türkiye zor durumda. Dahadoğrusu zor duruma getirildi. Kendisi bu duruma düşmedi, getirildi. O bakımdan Amerika‟nıntaleplerini kabul etmek zorunda hissediyor kendini. Buna karşılık meclis içinde bir hareket

 başladı. 80 milletvekili diyorlar. Acaba hükümeti mi düşürecekler, yani Ecevit‟in Amerika planlarına tam uygun biçimde hareket edeceğinden endişe eden bir takım güçler hükümetidüşürmek niyetinde olmasın? 

Ortadoğu‟nun içinde bulunduğu şartları değerlendirdiğinizde, Türkiye‟de öteden beri gelen Musul- Kerkük hayali, uzun ya da kısa vadede sizce gerçekçi bir yaklaşım mı? 

Kaynak: Birinci Dünya Savaşı‟ndan sonra çizilen sınırlar gerçeklerle bağdaşmayan sınırlardır.Osmanlı İmparatorluğu cetvelle bölünmüştür. Suriye ile Türkiye‟nin güneyi arasında bir fark dayoktur. Veya Irak Türkiye‟nin bir uzantısıdır, etnik olarak, tarihi olarak, kültürel olarak... Bunlarayrılmıştır. Bunlar sonunda başka bir konjonktürde bir araya gelirler. Bir işgal şeklinde olmasınıtabi kimse istemez. Yanlış bir şey olur. Belki Avrupa Birliği gibi, Türkiye bu bölgedeki ülkelerle

 bir birliktelik sağlayabilir. Ve bu da çok mantıklı olur. Kimseyi ezmeden, süzmeden gönüllü birliktelik.

O zaman bir şekilde, Türkiye‟nin resmi dış politikasında Musul - Kerkük‟ün hala yeri var vemuhtemel senaryolara dahil ediliyor diyebiliriz...

Kaynak: Doğrudur. Ama bütün bunları başkalarının ihtiyaçları için yapmamak lazım. Burada bozulan dengeleri yeniden kurmak için bir birliktelik lazım. Ama bu Türkiye‟yi köşeyesıkıştırmamalıdır siyasi açıdan dünya nazarında. Yani, tıpkı Kıbrıs‟a olduğu gibi Musul-Kerkük‟e de girerseniz ama sonra bunun bedelini yıllarca ödersiniz. Elde ettiğiniz, kaybettiğinizyanında hiç kalır. Türkiye‟de Musul-Kerkük üzerine hesap yapan insanlar bunu düşünüyorlar.Acaba bu bizim için hazırlanmış bir tuzak mı? Aslında yem diye gördüğümüz şey olta mı?Karnınızı doyuracağım deyip çengele mi takacaklar? 

Page 60: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 60/149

  60

 Musul Kerkük hayali kuranların son gelişmelerden sonra umutlandığını söylemek mümkün ama? 

Kaynak: Bu yapılıyor. Bunun iki yolu vardır. Birisi savaşarak yapmak. İkincisi, biraz önce söylediğim gibi bu ülkelerle siyasi, ekonomik bir takım birliktelikler yaratmak. Bu iki metot.İşgal metodu bölgede Türkiye‟yi çok zor duruma düşürür. Bir takım husumetlerin içine çeker.

Hatta bunu en çok batı kullanır. Oraya sürer ama ondan sonra da bedelini fazlasıyla ödetir. Onuniçin dikkatli olmak lazım. Yani, cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla örülmüştür. 

 Bir de Raşid Dostum olayı var. Şah Mesud‟un öldürülmesinin ardından Afganistan‟daki Türklider Raşid Dostum, Türkiye‟nin Taliban sonrası Afganistan senaryolarında ne ölçüde yertutuyor?

Kaynak: Son aldığımız haberlere göre Raşid Dostum öldü. Artık hesaba katılacak bir şeykalmadı. Türkiye‟nin bu konudaki söylemlerine karşı çıktım. Türkiye‟nin, “Biz Raşid Dostum‟udestekliyoruz. Afganistan‟dan çok iyi bilgi alıyoruz, orada çok iyi yerleştik ve bunları Amerikaile paylaşıyoruz” sözlerini çok talihsiz beyanlar olduğunu daha önce de söyledim. Bu yanlış bir

tutumdu ve oradaki dostlarımızı tehlikeye soktu. Ve aldığımız habere göre de Raşid Dostumöldürüldü. Yabancı bir ülke tarafından desteklenen bir liderin kim olursa olsun hedef halinegeleceğini bilmesi gerekirdi Türkiye‟nin. Ve böyle bir açıklamayı yapmaması lazımdı. 

Şiddet şiddeti doğuruyor 

Bölgedeki güçlerin büyük çoğunluğu -Özbekistan, Hindistan, Rusya, İran, Çin- Afganyönetiminin sona erecek olmasından memnuniyet duyar. Afganistan'da terörizmi besleyen jeopolitik son derece göz korkutucu. Bölge genelindeki İslami

 politikalardan kaynaklanan karşıtlıkların zenginliği, ABD'nin ilgi alanına girmiyor.Taliban 1996'da, 1980'deki Sovyet istilasından beri iç savaşla boğuşan ülkenin kanunlarını -

İslamiyet'in oldukça tutucu bir türüne dayalı -ve düzenini onarmak misyonuyla göreve geldi..Taliban, pek çoğu Afganistan'ı Sovyet istilasından kurtarmak için savaşmış, Orta Asya ve Arapdünyasının bütün radikallerinin eğitildiği kamplarla dolu bir ülkeyi ele geçirdi.Taliban bu savaşçıları İslamiyet'e duyduğu bağlılıktan çok kendisini bir önceki daha modernİslam yönetiminin güçlerine karşı korudukları için ülkeden uzaklaştırmadı.İslamiyet'in politikanın temel aracı olarak kullanılması Müslüman dünyasının basit bir gerçeği.Müslüman dünyasında Kuran, adalet ve doğru yönetim sağlamak ve ahlak bozulmasınıengellemek için bir kaynak olarak kullanılıyor. İslam, hem laik yönetime karşı içeride verilensavaşta, hem de Müslüman olmayanların baskılarından kurtulmak isteyen Müslümanlar içinde

 bir ideoloji olarak kullanılıyor.

Orta Asya, diktatörlüğün, ahlaksızlığın ve kötü yönetimin radikal ve şiddet yanlısı unsurlarınakarşı, daha radikal ve şiddette dayalı olan bir İslami hareket dalgası yarattı.Özbekistan'ın neo- Stalinist yönetimi, tüm muhaliflerini hapsetti, işkenceye uğrattı, öldürdü yada sürgüne gönderdi. Böylece ülkede silahlı bir 'İslamcı' hareketin doğmasına yol açtı. Şimdiaynı yönetim 'terörizm'e karşı işbirliğine sevinerek girecek, çünkü bu tanım bütün muhalefetikapsıyor.Çin'in Sincan‟da 8 milyon Müslüman Uygur Türk'üne yaptığı eziyet, Uygurları aşırımilliyetçiliğe ve İslam'a yöneltti, daha sonra bu hareketler şiddete dönüştü. Çin, Washington'ınterörizm karşıtı hareketine katılmak isteyecektir, çünkü böylelikle Uygurlar'a uygulayacağıkıyımı açıklayabilir.

Page 61: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 61/149

  61

Çeçenler, 200 yılı aşkın süredir Rusya'dan bağımsızlıklarını kazanmak için savaşıyor ve bu savaşgeleneksel olarak İslamiyet adına yapılıyor. Rusya da 'terörizm karşıtı harekât'a hoş geldindiyecektir.

Müslüman Keşmirliler, Hindistan'a karşı verdikleri mücadelelerinde İslamiyet'e başvurdu.

Tacikistan'daki kabile savaşları, yine İslam merkezli. İran, Taliban'dan nefret etti, çünkü Şiiliğekarşıydılar. Pakistan'ın Keşmir'deki temel gücünü oluşturan ve Hindistan'la aralarında dengeunsuru olan Keşmir gerillaları Afganistan'daki kamplarda eğitildi.Bir kısmı da Arap ülkelerinden gelen bütün bu muhalif gruplar, Afganistan'ı 20 yılı aşkın süredirgerilla eğitim kampı olarak kullanıyor.Bu hareketleri yaratan Afganistan değil, hareketleri meydana getiren bölgesel koşullarAfganistan'ın temel görevini de yaratıyor. Bölgedeki güçlerin büyük çoğunluğu Özbekistan,Hindistan, Rusya, İran, Çin- ülkelerindeki karşıt güçleri besleyen Afgan yönetiminin sona erecekolmasından memnuniyet duyar. Ancak ABD için bu güçlerin  bazıları 'yatak arkadaşı' olarakkabul edilemez.ABD için jeopolitik hoşgörüde bazı limitler var. Kimse Taliban için gözyaşı dökmezken

çoğunluk Asya'da ABD'nin hegemonya kurma olasılığına düşmanlık besliyor. Onlar, kapılarınınönünde gerçekleşecek ve ABD'nin bütün dünyaya rahatlıkla karışabilmesine olanak tanıyacak biraskeri harekâttan korkuyorlar.Ortadoğu'da çoğu otoriter rejim, büyük çoğunluğu şiddet doğurmayan bir kısmı ise Mısır veCezayir'deki gibi kanlı olan yerel İslami hareketlerle karşı karşıya. Çoğu Müslüman, İslamihareketi, Mısır, Suudi Arabistan, Cezayir ve Tunus'taki gibi özgürlükleri kısıtlayan rejimlerekarşı doğal bir barışçı mücadele aracı olarak görüyor.Eğer Amerika'nın başlatacağı terörizm karşıtı savaş, barışçı İslami hareketlerle karşı karşıya olan

 bu köklü rejimlerin yararına sonuçlanırsa, -Filistinliler üzerindeki İsrail kontrolünü artırmak gibi-ABD'nin planları hakkında ciddi şüpheler doğracaktır.Seçim yapmak çok zor, çünkü İslami hareketler sürdükçe, daha radikal bir hale geliyorlar.

Filistin ve Keşmir sorunları için bulunacak adaletli çözümler, ABD'nin terörizm karşıtı savaş planlarına bölgeden samimi bir destek gelmesi için önkoşul.

Bölgede en zor durumda olan Pakistan. Doğusunda güçlü bir Hindistan olanİslamabad, batıda stratejik bir derinliğe gerek duyuyor. Taliban'ın iktidara gelmesine yardımcıoldu, böylece Afganistan'da düzenin dost güçler tarafından sağlanmasını istedi. Afganistan'ınçelişkilerin merkezi olması boşuna değil.Pakistan Usame bin Ladin için sevgi beslemese de, Taliban yararlı bir müttefik. Eğer Taliban,

 bin Ladin'i ABD'ye verecek olursa, Pakistan'da onu zamanında Sovyetler'e, şimdi de Amerikanemperyalizmine karşı savaşan bir kahraman olarak gören İslami nüfustan kaynaklanan hassas birdönem başlayacak.

Buradaki büyük ironi şu: ABD'nin bin Ladin'i ele geçirme süreci, Pakistan'ın köktendincilerinkontrolü altına girmesine yol açabilir. Ortadoğu'nun çoğu yerinde ve Orta Asya'da, özellikleMüslümanların gözünde terörizmi politikadan ayırmak oldukça zor. Eğer Washington, ülkeleriniç meselelerine karışmakta ısrar ederse, dostlarının büyük çoğunluğunu kaybedecek.

Afganistan için 'büyük oyun'a artık yeni oyuncular katılıyor. Başta kadim düşmanlarABD ile Rusya, İran, Hindistan ve üç Orta Asya cumhuriyeti var.Taliban komutanlarına taraf değiştirmeleri için rüşvet verilebilir.. Taliban sonuçta 1994'ten beriAfganistan'ın yüzde 90'ını bin Ladin'in paraları sayesinde fethetti.

Son gelişmeler, ABD'yi Güneydoğu Asya'da da senarist koltuğuna oturttu. Washington bir zamanların sadık müttefiki İslamabad'la ilişkilerini yeniden kıvama getiriyor. ABD'ninPakistan'ın lojistik desteğine ve geçmişte Taliban'ı beslemiş istihbarat servisinin (ISI) yardımına

ihtiyacı var. Borç ödemelerinin geciktirilmesi, nükleer denemelerin ardından konan yaptırımların

Page 62: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 62/149

  62

hafifletilmesi gibi muğlak vaatlere karşılık Müşerref de , Pakistan dış politikasının yaşamsalönemdeki unsurlarını askıya aldı. Pan - İslamcılığı yayma, kuzeyde güvenilir komşulara sahipolma ve uzun vadede Afganistan'ı bir federasyonun parçası ve hatta Pakistan'ın eyaleti yapmaseçeneğini, yani daha güçlü olan Hindistan'a karşı toprak kazanma olanağını şimdilikdondurdu…Uluslararası terörizmin Matruşka'yı hatırlatan - bin Ladin'in içinden Taliban'ın,

Taliban'ın içinden Pakistan'ın, Pakistan'ın içinden Çin'in çıktığı- biçimi artık geride kaldı.İslamabad, kendi yetiştirdiği ilahiyat öğrencileri üzerindeki etkinliğini giderek kaybediyor.Kâbil'in perde arkasındaki güçlü adamı, milyonlarca doları ve binlerce Arap savaşçısı olan binLadin. Bin Ladin'e Taliban'ın asıl komutanı olarak bakılıyor.

Dünyanın en çok aranan adamı yakalanır ya da öldürülürse ne olur? SovyetlerAfganistan'dan çekildikten sonra geride binlerce makineli tüfek, uyuşturucu kültürünün kaldığı1989'daki gibi ABD yine Pakistan'ı başıboş bırakır mı? Burada söz konusu olan sadece binLadin'in imparatorluğu değil, onun beslendiği topraklar, Pakistan, Afganistan ve Hindistanarasındaki terör üçgeni. Özgürlük savaşçısı ile terörist arasındaki ayrım çok ince. Pakistan harpokulu talebeleri bayrağa sadakat yemini ederken 1971'in intikamını alacaklarına da and içer.1971'de Hindistan ordusunun müdahalesiyle Pakistan ile bugün Bangladeş olan Doğu Pakistan

 birbirinden ayrılmıştı. Bu yüzden Keşmir'deki temsili savaş, rakibin şahını kıskaçta tutmataktiğiyle bir cihada dönüştürüldü. Hindistan, sınır aşan terörizmden şikâyet edip duruyor, amaKeşmir'in kendi sınırları içinde kalan Müslüman nüfusunu cumhuriyetin mesut vatandaşlarıyapmak için kılını kıpırdatmıyor. İndira Gandi siyasi rakibine zarar vermek için Pencap'ta terörükışkırtmıştı, bu, binlerce Sih'in yaşamına mal oldu. Ayrıca Sri Lanka'dakiTamil Kaplanları'nın savaşçılarını finanse etmiş ve Hindistan'ın güneyinde eğitimden geçirmişti.Yeni Delhi, İslamabad ve Colombo'daki siyasiler, suikast korkusundan bir güvenlik kalesiningerisinde yaşar. Onlara gelişmeleri için yardım etmeden önce, terörizme nasıl baktıklarını birsormak lazım 

Terör hep vardı

Hizbullah ve Hamas, bombalı intihar eylemleri için özellikle gençleri seçiyor. Terörkelimesi ilk olarak 1795'te Robespierre tarafından kullanıldı. Özgürlük despotizmi zulme karşıharekete geçti. Burada kastedilen yukarıdan aşağı, yani devletten kitlelere yönelmiş sindirmehareketiydi.Günümüzde kullanılan anlamıyla terör ya da siyasal amaçlı şiddet ise Rus ihtilali öncesi

 Norodniklerle doğdu. (Narodnaya Volya = Halkın İradesi) Norodnikler, Çar'ın üst düzeygörevlilerine yönelik suikastlar düzenleyen ancak nefret ettikleri bu kişileri öldürdükleri içineylemden sonra kendilerini döverek cezalandıran duygusal tiplerdi. O zamana kadar, adına terördenmese de, etnik, dini veya ideolojik sebeplerle yapılan eylemlere insanoğlu yabancı değildi...

Örneğin M.S. 1. yüzyılda Filistin'de iki Yahudi grup (Zealots ve Sicaric) Romalı egemenlerekarşı düzenledikleri vur -kaç hareketleriyle onları yıldırmayı, halkı duyarlı hale getirmeyi veinsanların cesaret bulmasını sağlayarak isyan gerçekleştirmeyi denediler. Keza yanındasavaşmaya yemin ettikleri Hz. Ali'yi daha sonra kâfir ilan eden Hariciler de kendilerindenolmayanın katlini vacip görerek bastıkları kervanlarda, şehirlerin kenar mahallelerinedüzenledikleri saldırılarda binlerce kişiyi öldürdüler. (O devirde eylem kervan basmak, insanrehin almak, denizlerde korsanlık yapmaktı. Bu gruba mensup kişiler kendilerini eş-şurat yani,canını Allah yolunda gözden çıkarmış kişi diye tarif ederdi.)

Kur'an intiharı yasaklıyor

Page 63: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 63/149

  63

11. yüzyılda Hasan Sabbah'ın (1090-1124) liderliğindeki Haşhaşinler olarak bilinen Şii-Batınigrup da Müslüman yöneticilere suikastlar düzenledi. İslam'ın kutsal kitabı Kuran ve Hz.Muhammed, insanın kendi bedenine zarar vermesini, işkenceyi, savaş içinde olsa dahi sivillerinöldürülmesini ve intiharı kesin olarak yasaklıyor.

 Nisa Suresi'nin 29 ve 30. ayetleriyle getirilen yasaklar açık. Allah intihar edenlerin cehennemlik

olduklarını söylüyor. Peygamberin de intihar edenlerin cenaze namazlarına katılmadığı biliniyor.Keza suçsuz insanları öldürmenin insanlığı öldürmekle eşit sayılacağına ilişkin ayet vePeygamberin savaşta dahi elinde silah olmayan insanın öldürülmemesi için verdiği emirler var. 

Buna rağmen psikiyatristlerin “seçilmiş travma” diye tanımladığı bir gerçek var ve bu kimizaman tek tek bireylerin, kimi zaman kitlelerin davranışlarının tek belirleyicisi olabiliyor. Şia'nınHz. Hüseyin'in şehit edilmesini her yıl törensel olarak kutlarken kendilerini kırbaçlaması bununtipik bir örneği. Tıpkı Kırım Tatarlarının 1944 sürgününü, Yahudilerin Nazi katliamınıunutmamaları; Sırpların 1389'da Kosova'da Osmanlı hükümdarı 1. Murat karşısında aldıklarıyenilgi üzerine ulusal kimlik inşa etmeleri, ya da Çeklerin bağımsızlıklarını ortadan kaldıranHabsburg hanedanına duydukları öfkeyi yansıtmaya hâlâ devam etmeleri gibi...

Cambridge Üniversitesi İslami Bilimler Profesörü Tim Winter Bin Ladin'in şiddet içerengörüşlerinin İslamın toplumsal değerlerine aykırı olduğunu belirterek şunları söylüyor: “ Dünya Ticaret Merkezi'ne intihar dalışı yapan teröristler hangi bağlamda İslamiyetin birerüyesiydiler? Ne Ladin ne de onun çalışma arkadaşı Ayman al - Zawahiri, İslam alimi yetiştirenüniversitelerden mezundurlar.. Ladin yeryüzündeki bütün Amerikalıların ve Yahudilerin öldürülmelerini emrediyor. Bunu hangi yetkiye dayanarak yapıyor ? Kendisini bütün İslamalemini temsil eden halife mi sanıyor. Fetvaları hangi kritere göre yayınlıyor? Bir kere fetvayıdin adamları yayınlar. Merak ediyorum Ladin hangi ilahiyet fakültesini bitirdi? Silahlı mücadeleve cihadı kişiler yapmaz. Cihat ancak bir devlet tarafından ilan edilebilir .” 

Terör ve Ortadoğu

Dünya Ortadoğu kökenli terörle Filistin kurtuluş hareketi sayesinde tanıştı. Ancak Filistindirenişi, hiçbir döneminde İslami bir itirazı seslendirmedi. FKÖ ulusal kurtuluş mücadelesi

 bayrağını açtığında, organizasyonun kurucularından ve Münih Olimpiyat oyunları baskınındanÜrdün başbakanının kaçırılıp öldürülmesine, ABD'nin Beyrut Büyükelçisi'nin öldürulmesindenuçak kaçırmaya kadar bir dizi eylemi planlayan El Fetih'in kurucusu, bu eylemleri yapan KaraEylül grubunun lideri Ebu İyad amaçlarının, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların çatısı altındaeşit yaşayacakları bir demokratik Filistin devleti kurmak olduğunu söylüyordu.Ancak Filistin direnişi, Japonya'dan Güney Amerika'ya, Pasifik'ten İrlanda'ya pek çok grubaörnek oldu, siyasal amaçlı şiddetin netice almayı sağlayacağı ümidini doğurdu.

Daha da ötesi devlet otoritesinin kalktığı Lübnan, dünyanın dört yanından gelen ideolojikgrupların akınına uğradı. Farklı etnik ve dini köklere sahip binlerce genç, 'siyasal serbest bölge'durumundaki topraklarda sığınak buldu. Bunlar hem eğitim gördü hem de güçlü bir dayanışmaodağı ve illegal örgütler koalisyonu oluşturdu. Öyle ki Togo Komandoları adını alan Kızıl Ordugrubunun Japonya'nın Ogaki kenti yakınında suni inci üretim çiftliğinde açtığı kampta KaraEylül'ün elemanları, El Fetih'in kamplarında da Güney Amerikalı gerillalar askeri eğitim gördü.Örgütlerin belirgin özelliği ideolojik olarak Marksizm'e inanmış ve manen SSCB'ninkoruyuculuğu altında olmalarıydı. Mısır'da Nasır döneminin ürünü Arap sosyalizmi ya da İslamsosyalizmi akımı onların barındığı topraklarda 'anti İslam' görüntü vermemelerini, dolayısıylayadırganmamalarınısağladı. Ama FKÖ'nün BM'ye gözlemci sıfatıyla alınması çarkları birden geriye çevirdi. Yaser

Arafat,örgütü hızla şiddet bataktan kurtarıp mücadeleyi siyaset alanında yoğunlaştırdı; aynı anda

Page 64: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 64/149

  64

Lübnan'ın kontrol edebildiği bölgesini terör gruplarından temizlemeye yöneldi. Suriye'nindenetimindekiBekaa Vadisi'ne sıkışan örgütler, Hafız Esad'ın gözetimi altına girdi. Bu da 'halk devrimi'hedefinin nostaljiye dönüşüm sürecini başlattı. IRA ve ETA da peşpeşe FKÖ'nün izlediği çizgiye

 paralel siyasallaşma noktasına doğru ilerledi. Tahran'daki ABD Büyükelçiliği'nin basılması,

Washington'ın başarısız kurtarma operasyonları girdabında itibar kaybı herkesi heveslendirdi.

İntihar komandoları

Hamas 1980'lerin ilk yarısında Yahudilerin korkulu rüyasıyken; örgütün 1996'da İsrail-Filistinyakınlaşmasının en kritik anında Tel Aviv'de bombalı intihar saldırıları başlatması dünyanındikkatini çekti ama Hamas bu dikkati Müslümanların uğradığı haksızlığı anlama çabasınadönüştüremedi. Aksine İslam ve terör kelimelerinin yan yana konulması eğilimini güçlendirdi.1983-85 devresinde Hizbullah ve Hamas'ın ilgilendikleri tek konu daha çok sayıda fedai

 bulmaktı. Şehitlerin isimleri halka açıklandı, katıldıkları eylemler sayıldı… Sığınmacıkamplarının ilan panoları onların resimleriyle doluydu ve genç kızlar bu ölmüş kişilerin

resimlerinin altına fotoğraflarıyla birlikte yazdıkları mektupları iliştiriyordu. Bunu yapmaları içinteşvik ediliyor, aşk imalarıyla dolu mektuplardan dolayı eleştirilmeyip aksine aileleri tarafındanövülüyordu. Onların gönüllerini fethetmiş kahramanlardı şehitler.Hizbullah ve Hamas açısından eylemde ölenler yeni katılanlar için 'model şahsiyet'ti. Veşehitlerin resimleri basılı kartların koleksiyonunu yapmak çocuk yaştaki Filistinliler için ünlüsporcuların fotoğraflarını toplamak türünden meraktı. Dünya basını bu duruma ilgi gösterip

 bombalı intiharları gerçekleştirenleri 'patolojik vak alar' olarak sunana kadar sürdü bu. Sonra,İslami Cihad Örgütü başta olmak üzere bütün grupların, şehitlerin isimlerini gizleme kararıalmasıyla bitti. Bombalı intihar eylemleri için seçilen gençlerin çoğu 17 yaşlarındaydı.. Bekârerkek çocukların arkadaş topluluğuna dahil olma, çeteye katılma türünden yollarla ailelerindenuzaklaşma arzusu gösterdikleri, kimlik arayışında oldukları yaşta yani.Ama örgütler dış dünyadan saklasalar da seçecekleri 'en müsait adayda' başkaca özellikler dearıyordu. Anne, baba veya kardeşleri İsrail askerleri tarafından öldürülmüş, kendisi şiddetemaruz kalmış, hatta tecavüze uğramış, ergenlik dönüşümünü başaramamış, gelecek ümidiolmayan gençler seçiliyordu.

Beyinleri yıkanıyor

Genelde altışar kişilik gruplara ayrılan çocuklar, Kuran okuma, spor ve ilahilerin söylendiği birkursa alınıyordu.. Amaç 'takım ruhu oluşturmak'tı. Kuran'dan okunan bölümler özel seçilmiş'Allah yolunda ölenleri ölmüş olarak düşünmeyin. Hayır, onlar yaşıyorlar ve rızıklarını

Rablerinin huzurunda buluyorlar' mealinde ayetlerdi. Ve her grupta, şehitliği yücelten, sınırsızitaati telkin eden sloganlar biteviye tekrar ediliyordu.Uzun süre Hamas'ın basın ilişkilerini düzenleyen kadroda görev yapıp'yabancılarla fazla yakınlık kurmasından duyulan rahatsızlıkla kısmen dışlanmış ama sadakati

 bilindiği için bülten çoğaltımı ve dağıtımı gibi rutin işle görevlendirilmiş bir kişinin, Beyrut'ta bana bunları anlatırken aslında imrenilecek türden muhteşem bir  iş yapıldığı inancıyla gözlerinindolduğunu hatırlıyorum.İnsan kişiliğinin yıkılıp yeniden inşası için sadece bunlar yeterli değildi elbette. Grubu esas

 birbirine bağlayanın gizlilik yemini olduğu ve çocukların intihar için yetiştirildiğinden enyakınlarının dahi habersiz olduğu söyleniyordu. Muhatabımın 'Bu öylesine gurur verici birdurumdur ki, aileler hissetseler dahi açığa vurmazlar' sözlerinin abartısız gerçeğin ifadesi

Page 65: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 65/149

Page 66: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 66/149

  66

ilk kez “first class” uçtukları belli. Daha nerede check -in yaptıracaklarını bilmiyorlar. Economykuyruğuna girmişler. ”… 

Dulles‟de bu tür yolcuları görmeye alışık olan görevli biletlerini kesip veriyor. Gençler“İslami kurallara uygun” yemek siparişi veriyor.. İkisi de normalden daha zayıf.. Standartgüvenlik sorularını cevaplamış ve geçerli kimliklerini göstermişler. Büyük olanı

Massachusets‟dan aldığı sürücü belgesini gösteriyor. Görevli bilette yazan isimlere bakıncagençlerin kardeş olduğunu anlıyor. Nawak Alhamzi ile Salim Alhamzi o sabah öleceklerini biliyorlardı. 4 yolcu uçağını rehin

alarak “ölümcül füzelere” çeviren ve yeni terör tekniğiyle dünyayı dehşete düşüren “19 kamikaze pilotu” arasındaydılar…Ancak onlar birer askerdi. Kendilerine biçilen rolü oynayan birerfigüran... Perde arkasında ise başkaları vardı. Bu uçakları kontrol eden güçler ne yaptıklarını çokiyi biliyorlardı. Saldırının doğuracağı “sonuçları” kestirebiliyorlardı. Akıllıca planlanmış, ustacasahnelenmiş, canlı canlı bütün dünyaya izlettirilmiş dünyanın en kanlı terör eyleminin nelereyolaçabileceğini de hesaplamışlardı.

FBI Soruşturmaya “PENTBOM” (Pentagon Twin Towers Bombing) adını koydu.. FBIDirektörü Tom Pickar “4 bin ajan ve 3 bin analizci” “ile esrar perdesini aralamak için kolları

sıvadı. FBI‟nın Washington‟daki Özel Bilgi ve Operasyon Merkezi‟ ne “50 binden fazla” ipucuulaştı. Saldırı ekibi finansal bilgisel ve lojistik destek görmüştü. MOSSAD, eylemin 5 yılda

 planlandığını ve saldırıda en az 100 kişinin aktif görev aldığını tahmin ediyor. Birileri uzunmüddet bu işin nasıl yapılacağını düşündü, kafa patlattı ve sonunda bu işi yapacak fanatiklereulaştı. Kamikaze pilotlarının hepsi de farklı ülkelere ait pasaportlar taşıyorlardı. Suudi Arabistan,Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan.. Onları biraraya getiren faktör ise Amerika düşmanlığıydı.ABD‟ye gücenmişlerdi Kızgın küskün ve dargındılar. Büyük bir hüsran ve düş kırıklığıyaşamışlardı. Ve birisi çıkıp bu “öfkeyi ve tutkuyu” patlatıp üçüncü dünya savaşına davetiyeçıkardı. Usame bin Ladin sorumlu korgeneral olabilir. Ama “vur” emrini veren komutanlarkimdi?

Batı‟da “intihar komandolarının” profili bellidir. Genç, 18-24 yaşlarında fakir bir ailedengelen, korkunç trajedilerin kurbanı olmuş, kaybedecek hiçbirşeyi olmayan hayattan umudunukesmiş bağnaz fanatikler... İntihar saldırısına eğilimli kişiler davranış ve inançlarında “fanatik”olur. Sert acımasız ve haşindirler. Ahlaklı, maneviyatı güçlü dinine bağlı insanlardır, ağızlarınasigara ve içki koymazlar.. Şehit olduklarında sorgusuz sualsiz direkt cennete gidecekler vegöğüsleri yeni tomurcuklanmaya başlamış 71 huri ile ödüllendirileceklerdir. Bu dünyadatadamadıkları zevklerin hepsini kat kat hem de sonsuz olarak cennette yaşayacaklardır.. Geridekalan aileleri mağdur olmayacak para yardımı alacaklardır. Böyleleri “her ağzına geleni”söylemez “kutsal kitaba” göre konuşur.Ama 11 Eylül‟deki saldırıyı gerçekleştiren kamikaze pilotlarının profili yukarıda verilen tarifeuymuyordu. Davranış bilimi uzmanlarının yaptığı tespitler alışılagelmiş intihar saldırısından çok

daha farklı bir teknikle karşı karşıya olunduğunu gösteriyordu.En önemli görevlerini yani “eğitimlerini” Amerikan halkının içinde onlardan biri gibidavranarak yaptılar. Birer “sleeper ” idiler. Yani uyuyorlardı. Birden uyanıp harekete geçtiler vetek bir hamlede işi bitirdiler. Görülmemiş olağanüstü eylemleri için hazırlanırken sıradan olağan

 bir insan gibi yaşadılar. Caymak için gereğinden fazla zamanları vardı. Aylar süren hazırlıksafhasında korkup vazgeçebilir ürküp çekilebilirlerdi. Ama yapmadılar. Teröristin el kitabındayazan kurallara uygun yaşadılar: “Dışarı çıktığınız zaman onlar gibi giyinin onlar gibi davranın”.Çoğu gençlik çağlarını geride bırakmış olgun kişilerdi. Birisi 33 diğerleri 20‟li yaşlarında , iyieğitimli teknik becerileri olan ortanın üzerinde bir hayat standardı yakalayabilecek konumdakişilerdi. Bazıları o sabah evden çıkarken karılarını ve çocuklarını bir daha göremeyeceğini

 biliyordu. Yani kaybedecek hiçbirşeyi olmayan, hayattan ümidini kesmiş insanlar değillerdi.

İstihbarat uzmanları kamikaze pilotlarının seçilerek mi görevlendirildiklerini yoksa kendilerinin

Page 67: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 67/149

  67

mi gönüllü olduklarını bilmiyorlar. Ancak düşmana vermek istedikleri zayiat, aylarca belki deyıllarca süren azimli ve kararlı planları, terörizmin dinamiklerine yepyeni korkunç bir boyutgetiriyor.

Modern havayolu tarihinin herkesçe bilinen bir gerçeği de şudur ki; dünyadaki pilotların birçoğunu ABD yetiştirir. Uluslararası pilot dergilerinin arka kapakları Florida California ve

Arizona‟daki uçuş okullarının ilanlarıyla kaplıdır. Bu dergilerin yaprakları yılda, 300 güneşligünün yaşandığı Florida semalarında yüzlerce saat uçarak jet eğitimi almaya hak kazanan veardından dünyanın en kârlı mesleklerinden birisi olan pilotluk kariyerine atılan gençlerin“özendirici hikayeleriyle” doludur. Eğer Harvard, Yale ve MIT geleceğin biyokimyagerleriniyetiştiriyorsa bu uçuş okulları da dünyanın en iyi pilotlarını eğitmektedir. Tampa ileFort Myers arasındaki şirin golf sahasının bitişiğindeki Huffman Aviation da gençlerinrüyalarını gerçekleştirmek için geldikleri uçuş okullarından bir tanesi…Burada havagüzel... Yakıt ve uçak kiraları ucuz mu ucuz.. Tek motorlu bir „Cessna 150‟yi 1saatliğine 55 dolara kiralayabilirsiniz…Büyük şehirlerde bu fiyat ikiye katlanıyor.Airport cafede daima sıcak içecek ve ucuz yemek bulmak mümkün.. 

2000 yılında ABD “yeni başkanını” seçerken Muhammed Atta ile Marwan Al Şehi,

Florida semalarını arşınlıyor, Cessna‟ları ile gökyüzünde bir kuş gibi süzülmenin tadınıçıkartıyorlardı.. Eğitimlerine “temmuz” ayında başlamışlardı. Sessiz ve özeldiler… Hoffman‟daiki haftalığına geceliği 17 dolara bir oda kiralamışlardı.. Ev sahibi Charlie Voss kiracılarının“pasaklı ve dağınık” davranışlarından rahatsız oluyordu. Çöpleri zamanında atmıyor, gürültüyapıyorlardı. Çarli sonunda “burada uzun müddet kalmaya niyetliyseniz başka bir ev

 bulmalısınız” dedi…Büyük uçakları uçurmak için sabırsızlanıyorlardı. Hocalarını sıkboğaz ediyor acele

davranıyorlardı. Sanki peşlerinden kovalayan vardı. Jet pilotu olabilmek için en az “1000 saat”uçmak gerekiyor. Her havayolu şirketi bu şartı koşar. Ama onlar daha 500 saat bile uçmadaneğitim simülasyonlarına büyük paralar yatırmaya başlamış, bir an önce yolcu uçaklarını uçurmakiçin hevesli olduklarını göstermişlerdi. Uçuş hocaları bunu gençlerin heyecanına verdi. Sabırsızolmaları doğaldı. Çünkü eğitim yorucu geçiyordu…

“727 full motion simülatörleri” tıpkı bir uçak gibi hidrolik pistonları üzerinde bükülüpkıvrılabilen, yan yatıp dikilebilen multimilyon dolarlık zamazingolardır. Tıpkı Disneyland‟dakiroller coaster‟lar gibi sizi havalara uçurur, uçurumlardan aşağı yuvarlar dik bayırlara tırmandırır..Gerçek uçaklarda denenmesi çok tehlikeli olan acil durumlar için pilotlar işte bu simülatörlerdeeğitilir. Pilot adayları, “çift motor arızası” ya da “kalkışta yangın” gibi “hayati tehlike”taşıyanarızalara karşı nasıl davranacaklarını bu kabinler içinde öğrenirler..Atta ile Al Şehi OpaLocka‟da “SimCenter” uçuş okulunun sahibi Henry George‟dan 1500 dolara “6 saatliksimülasyon eğitimi” satın aldılar. Tırmanma, alçalma, dönme gibi temel manevraları öğrendiler.Yaşadıkları deneyim üç motorlu büyük bir yolcu uçağınının dümenine geçip havalanmaktan

farksızdı. Hissettikleri şey çok realistikti. George, “Böylesine korkunç bir olayda benimyeteneklerimin kullanılmış olması çok acı verici” diyor..“İkili” boş zamanlarında 70 dolara satın aldıkları Microsoft'un "Flight Simulator" adlı

oyunuyla evde pratik yaptılar.. PC ekranını kokpit penceresi gibi kullanarak Boeing uçaklarıyla“New York ve Washington” semalarında süzüldüler.. Aralarında 2 Boeing ve 1 Concorde'un yeraldığı 10 uçak arasından istediklerini seçiyor zorlu hava şartlarında uçmanın keyfiniyaşıyorlardı.. Simülasyon oyunları insanda gerçekten uçuyormuş izlenimi veriyordu..

Muhammed Atta ve Abdulaziz Alomari 10 Eylül gecesi Maine kentinde bir arabakiralayıp şehri turladılar. Karınları acıkınca karışık birer pizza yediler. ATM makinesinden paraçekip ABD'nin ünlü kumarhane merkezi Las Vegas'a gittiler. Bol bol içki içip çıplak dansçılarıseyrettiler. Striptizci Samantha‟ya 20 dolar verdiler.. 

Page 68: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 68/149

  68

Ve 11 Eylül sabahı... 175 sefer sayılı “United Airlines” uçağı Dünya Ticaret Merkeziningüney kulesine çarptığında Al Şehi pilot koltuğundaydı... 21 dakika sonra Atta, AmericanHavayollarına ait uçakla diğer kuleye bindirdi… 

Çarpan bizim uçakmış 

11 Eylül günü kaçırılan uçakların İkiz Kuleler'e ve Pentagon'a çarptığı dakikalarda“American Airlines ve United Airlines” şirketlerinin genel merkezlerinde büyük bir şaşkınlık ve

 panik yaşandı. Telaş, sabah 08.27'de American Airlines'ın Teksas'taki Kontrol Merkezi'ndetelefonlarının çalmasıyla başladı.. Ahizeden hostesin korku dolu sesi duyuluyordu.. Kadın ikiuçuş görevlisinin bıçaklandığını, bir yolcunun boğazının kesildiğini anlatıyordu. Ardından diğeruçaklarla bağlantı kesildi. Ve televizyonlardan uçak kaçırma eylemleriyle ilgili haberleryağmaya başladı. “İlk anın şaşkınlığı” geçince müdürler arasında yoğun bir “telefon trafiği”

 başladı. Bütün yöneticiler ve güvenlik uzmanları sadece savaş ve uçak kaçırma durumlarındakullanılan “harekat odasında” toplandı.

Şirket, Federal Havacılık Dairesi'nden hızlı davranarak havadaki bütün uçaklarını hemen

indirme kararı aldı. Ardından 11 uçuş nolu uçakla bağlantı kurularak hostes Betty Ong'lagörüşülmeye başlandı. Hostes güvenlik kontrolü için özel durumlarda kullanılan “kod”usöyledikten sonra uçakta olanları anlatmaya başladı. Korku içerisindeki hostesin sözleri,“Alçalmaya başladık” çığlıklarının ardından kesildi. Uçağın New York'a yöneldiğininanlaşılmasından sonra New York'taki Newark ve JFK havaalanlarına hazırlanmaları bildirildi.Ancak kimse korsanların uçağı bir binaya çarptıracağını düşünmemişti... 

Herkes radar ekranından uçağın hareketini takip ediyordu. Saat 08.48'de ekranda uçağınyerini gösteren ışık dondu kaldı. Bir dakika sonra şirketin genel müdür ü Donald Cartytelefondaydı. “Haberlerde bir uçağın Dünya Ticaret Merkezi'ne çarptığı söyleniyor. Bizimuçaklardan biri mi?” diye soruyordu. Operasyon Müdürü Gerard Arpey, "Bilmiyorum Don"karşılığını verebildi.

Aynı dakikalarda Chicago'da United Airlines'ın operasyon merkezindeki ekranlardaCNN'in yayını belirdi. “Dünya Ticaret Merkezi” alevler içindeydi. Birkaç dakika sonra FederalHavacılık Dairesi İkiz Kuleler'e çarpan uçağın American Airlines'a ait olduğunu bildirdi.Operasyon müdürü Bill Roy hemen genel merkezi arayarak durumu Genel Müdür JimGoodwin'e bildirdi. O sırada bir United uçağıyla bağlantının kesildiği haberi geldi. 175 noluuçakla bağlantıya geçildi. Ancak hiçbir cevap gelmedi. Birkaç dakika sonra da uçak ikincikuleye çarptı. Birazdan ikinci bir uçağın kaçırıldığı haberiyle panik daha da büyüdü.9.45'te üçüncü bir uçakla daha bağlantı kesildi. Ancak kısa sürede uçağın telsizinde bir sorunolduğu belirlendi. Kriz merkezindekiler, radar ekranında “93 uçuş nolu uçağın” hareketlerinitakip ediyordu. Ohio'da “U dönüşü” yapan uçak Washington'a yöneldi. Ve Savunma Bakanlığı

üzerinde uçak radar ekranından siliniverdi. American Airlines Genel Müdürü Carty telefonda bağırıyordu: "Uçak binanın içinde. Gidip bakın bizim mi değil mi anlayın." Her iki şirketin de bütün uçaklarının piste inmesi iki saat sürdü. 

Bina sallanıyor

Dünya Ticaret Merkezi'nin 71'inci katında çalışan John Labriola, 11 Eylül günü Port Authority şirketiyle yaptığı yeni anlaşmanın detaylarını görüşmek üzere Toyota‟sını doğu nehri boyunca sürüp İkiz Kuleler‟in üç blok uzağına parketti...Gerisini Labriola‟dan dinleyelim:“Arabadan inip kuleye girdim ve ofise çıktım. Konuklarım gelmişti Toplantıya başladık. 10-15

dakika sonra bina aniden sallanmaya başladı... İlk önce öne, sona arkaya eğildi.. Toplantı

Page 69: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 69/149

  69

masasındakilerin yüzü “bembeyaz” oldu..Ama kimse yerinden kalkmadı. Bina biraz dahasallanmaya devam etti ardından duruldu. Konferans odasından pencereyi görebiliyordum.Gökyüzünün “laciverte kaçan maviliği” dikkatimi çekti.. Binanın doğu tarafındaydık. Kuleye biruçak çarpmış olabileceği ihtimali üzerinde durduk. Öylece donup kalmıştık. Herkes koltuğunaçökmüş boş gözlerle birbirine bakıyordu. Herkesin kafasında aynı soru vardı..Gitsek mi kalsak

mı? Basit bir kazaydı şunun şurasında, dışarı çıkmaya değer miydi?Çantamı ve laptop'umu aldığım gibi odadan çıktım..Merdivenlerde kesif bir duman vardı.Asansörler çalışmıyordu. 71 katı merdivenle inecektik...Canım sıkıldı.. Koku genzimi yaktı.Arkadaşlar da gelince hep beraber merdivenlerden aşağı “söylene söylene” inmeye başladık.Günümüz zehir olmuştu. Omuzunda yaralılarla aşağı inmeye çalışanları görünce moralimiz

 bozuluyordu.. Binlerce kişi panik halinde merdivenlerden inmeye çalışıyordu. Bir taraftan“kaçışan insanlar” diğer yandan da binadaki “itfaiyecilerin sıktığı su” aşağıya inmeyigüçleştiriyordu İnsanlar durmadan “kaçın, ölüyoruz” diye bağırıyordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Sonra biritüm gücüyle 'Susun!' diye haykırdı ve derin bir sessizlik oldu. Bazı çalışma arkadaşlarım ise aşağı inmek yerine koltuklarında oturup beklemeyi tercih ettiler. Onları bir daha göreceğimi

sanmıyorum.... Güvenliğin ardarda yaptığı anonslar bütün binada yankılanıyordu:“Korkulacak birşey yok katlarınıza geri dönün…Ancak insanlar 'canını seven kaçsın' diye

 bağırıyordu. Hayatta olmamın tek nedeni „binayı boşaltmayın‟ diyenleri dinlemememdir..Yaralılara yol vermek için “tek sıra oluyor” sonra tekrar yavaş yavaş merdivenlerden inmeyedevam ediyorduk. İçerisi giderek ısınmaya başlamıştı. Terlediğimi hissettim. Bazı katlardaduman daha da fazlaydı. Allahtan ışıklar hiç sönmedi. İnsanlar “mendil, kağıt” artık ne bulurlarsaağızlarını ve burunlarını kapatıp dumandan korunmaya çalışıyorlardı.

Espri yapıyorlardı 

Korku dağları aşmıştı, ancak aramızda soğukkanlı kişiler de vardı. Ortalığı sakinleştirmekve panik yapanları teskin etmek için “espriler” yapıyor, bedavadan tatil kazandığımızısöylüyorlardı. 81. katta çalışan bir arkadaşımı gördüm. Yukarıda büyük bir yangının çıktığınısöyledi. Merdivenlerde “ikinci sallantıyı” hissettik. Ama o sırada ne olduğu hakkında hiçfikrimiz yoktu.Sonra korkulan oldu. Bir arkadaşın çağrı cihazına „ikiz kulelere birer uçak çarptığı ardındanPentagon'a da bir uçak çakıldığı‟ haberleri gelmeye başladı. İnsanlar cep telefonlarına sarıldı.Telefonlar çekiyordu ancak aramak istediğimiz zaman düşüremiyorduk. Espriler devamediyordu. İlk önce hangi cep telefonuyla irtibat kurulursa, o arkadaşın kullandığı hattınkağıtlarını borsada toplayıp zengin olabilirdik..

35. katta yukarı çıkmaya çalışon itfaiyecilerle karşılaştık. Tekrar tek sıra olup itfaiyecilereyol verdik.. İtafiyeciler yüzlerce kiloluk yükleri sırtlarında taşırken bize tek bir kelime bileetmediler.. Soluk soluğa kalmış, dilleri sarkmıştı. Tam 35 kat merdiveni o kadar yükletırmanmalarına şaşırmıştık.. Ne kadar “kahramanca bir iş” yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyorum..Bir kısmının kurtulmuş olması için dualar ettim. Yangın ve duman yüzünden binanın “sulamasistemi” çalışmış aşağı katlar sular içinde kalmıştı. Güvenlik hızlı hareket etmemizi ve bir anönce binadan çıkmamızı istiyordu. Avluya açılan kapının önünde büyük bir yığılma vardı. Bizi“birinci kuleye açılan” alışveriş merkezine doğru yönlendirdiler. Her yerden sular damlıyordu.Ayaklarımız sırılsıklam olmuştu. Bazı katlarda pencerelerin “patlayıp çatladığını” gördüm.

Atlayan atlayana

Page 70: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 70/149

  70

Sonunda kendimi dışarı attım. Binadan çıkmamız tam 50 dakikamızı almıştı. Dışarı çıkan hemenkafasını kaldırıp büyük bir merakla ikiz kulelerdeki yangını izlemeye başlıyordu.. Polis „Yukarı

 bakmayı kesin! Çabuk bölgeyi boşaltın!‟ diye megafonla uyarıda bulunuyordu. Caddeyi geçiptekrar kuleyi seyretmeye koyuldum. Kulelerden atlayan insanlar gördüm. Atlarken çıkardıklarıcanhıraş feryatlarını duyabiliyorduk. Üst katlardan atlayan bir adamın “havada uçuşan kravatını”

gördüm. Bir erkekle bir kadın elele atlamıştı. Havada daireler çizerek bir kuş gibi süzülerek yeredoğru indiler.. Yaşadıklarım inanılmazdı. Şehrin batı yakasında insanlar panik halde sağa solakoşturuyordu. "Biz de öleceğiz" sesleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyor. Broadway'den Churchcaddesine kadar insanlar ardarda dizilmiş, “bir aksiyon filmini canlı canlı izler gibi” kuleleriseyrediyorlardı. Müthiş bir dayanışma ve paylaşma ihtiyacı doğmuştu. Herkes birşeyleranlatıyor, yorumlar yapılıyordu.. Cep telefonları hala çalışmıyordu. Yerlerde “şarapnel

 parçaları, ayakkabılar, gazete kağıtları, kopmuş kol ve bacaklar” vardı. „Arabayla güneye doğrugiderim‟ diye düşündüm. Broadway'a doğru yürümeye başladım.. Trinity kilisesinin kapılarıaçıktı.. İçeri girdim. Bir rahip vaaz veriyordu.. Kısa bir dua yaptım Tam çıkıyordum ki yersallandı, ilk kule yıkılmıştı.. Kilisenin renkli camları simsiyah oldu.. Telefonum çaldı.Kayınvalidem Hollanda'dan arıyordu. Karımı ve annemi arayıp iyi olduğumu söylemesini

söyledim. Çünkü telefonlar hala çalışmıyordu. Dışarı çıktım. Bir adam telefonda arkadaşına “60.katın üstündekilerin” kurtulma şansının olmadığını söylüyordu. Adamın omuzuna dokunarak„ben‟ dedim. 71. katta çalışıyordum. ". 

Uçakta 3 kahraman

Kaçırılan Pennsylvania uçağındaki üç yolcu, stratejik bir hedefe çakılacaklarını anlayıncateröristlere müdahale ettiler.. United Airlines şirketine ait “Boeing 757” tipi uçağın federal bir

 binaya düşürüleceğini anlayan üç yolcu, teröristlerle kıyasıya kavgaya tutuştu. Ve bu üç yolcu,uçağı hedefe varamadan boş bir araziye düşürdü. Amerikalılar bu gerçeği öğrenince üç yolcuyu“kahraman” ilan etti. İşte Salı sabahı New Jersey-San Francisco seferini yapan uçakta

yaşananlar: 07:30 gibi yolcular uçağa alınmaya başlandı.. “Düzgün fizikleriyle” şüphe uyandırmayan

3 terörist uçağa bindi.. Her şey ilk başta “sakin” görünüyordu.. Ancak 15 dakika sonra ayrı ayrıkoltuklara oturan 3 terörist “göz göze geldi” ve saatlerini kontrol etti. Teröristler önceceplerindeki kırmızı bantları çıkartarak kafalarını taktı. Ardından en ön koltukta oturan terörist,elindeki kırmızı bir kutuyu yolculara göstererek, "Bu bir bombadır. Uçağı kaçırıyoruz" dedi.Terörist, tüm yolcuları arka tarafta topladı. Diğer iki terörist de ceplerindeki maket bıçaklarınıçıkarttı., Bu dakikada teröristler "bir şekilde" kokpiti ele geçirdi. Bunu nasıl yaptıkları

 bilinmiyor! Çünkü kokpit kapısı normal şartlarda otomatik olarak kapalıdır. Ancak iddiaya göreteröristler, ellerindeki maket bıçaklarıyla teker teker mürettebatın gırtlağını kesmeye başladı.

Yolculardan biri ön tarafa doğru ilerleyince teröristlerden biri onu da sırtından bıçakladı ve dahasonra arka tarafa sürükledi. Arka tarafta ise gergin bekleyiş devam ediyordu. Bu arada 3 yolcukendi aralarında konuşmaya başladı. 

Bu 3 yolcu, bir internet şirketinde eksper olan 31 yaşındaki Jeremy Glick, tıbbi birşirketin üst düzey görevlisi Thomas E. Burnett ile üniversite yıllarında Amerikan futboluoynayan 30 yaşındaki Mark Birgham'dı. Aileleriyle cep telefonu aracılığıyla yaptıklarıgörüşmelerde “teröristlerin amacının” bir federal binaya çakılmak olduğunu anlayan 3'lü,teröristleri durdurmak için bir plan yaptı. Teröristlere hemen müdahale edeceklerdi. Diğeryolculara planlarını anlatıp izin istediler. Yolcular kendi aralarında bir oylama yaptıktan sonra3'lüye izin verdiler. Üç yolcu, hemen harekete geçti ve kokpitte pilotları tehdit eden teröristlerlekavgaya tutuştu. Kavga sırasında uçak kontrolden çıktı ve boş bir araziye çakıldı. 3 kahraman,

diğerleriyle birlikte can verdi. Ancak ABD onları kahraman ilan etti. 

Page 71: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 71/149

  71

Yürek parçalayan son sözler

'Kızımıza iyi bak'  San Francisco seferini yaparken, teröristlerle girilen kavga sonucu yere çakılan uçakta gözyaşı

vardı. Yolcuların son telefon görüşmeleri hafızalara kazındı. Uçaktaki yolculardan 31 yaşındakiJeremy Glick, eşi Lyzbeth ile cep telefonundan tam 30 dakikalık bir görüşme yaptı. FBI, bugörüşmenin son 10 dakikasını kaydedebildi. Kayıtlara girmeyen ilk 20 dakikadaki görüşmeyiBayan Glick, katıldığı New Jersey'deki yerel bir radyo programında anlattı.. İşte o konuşmalar: 

Jeremy: Ortadoğulu olduğunu düşündüğüm 3 kişi, kokpiti ele geçirdi. Ellerinde kırmızı bir kutuvar. Bomba olduğunu söylüyorlar. Kafalarına kırmızı bir bant takmışlar.

Lyzbeth: Hayır! Aman Allahım! Bir saat önce bir yolcu uçağı da Dünya Ticaret Merkezi'negirdi. Onlarla beraber olmasınlar...

Jeremy: Ellerinde bıçaklar var. Bizi uçağın arka tarafına gönderdiler. Bir yolcuyu bıçakladılar. 

Lyzbeth: Aman Allahım... (Lyzbeth Glick, yanında duran babasına diğer telefondan FBI'ıaramasını söyler. Babası FBI'ya haber verir. Ve FBI ev telefonundan yapılan bu konuşmayıkaydetmeye başlar.) 

Jeremy: 2 arkadaş var. Onlarla birlikte teröristleri durdurmayı düşünüyoruz.

Lyzbeth: Hayır Jeremy, hayır. Uzak dur. Sakın teröristlere bulaşma...

Jeremy: Bir planımız var... Kaybedecek bir şeyimiz yok. Onları durdurmalıyız.

Lyzbeth: Hayır... (Ağlamaya başlar)

Jeremy: Seni seviyorum güzelim. Mutlu bir yaşam sür. 

Lyzbeth: Hayır... 

Jeramy : Bebeğimize iyi bak... 

(Telefon kapanır) 

Uçaktan eşini arayan bir diğer yolcu da 38 yaşındaki Californialı işadamı Thomas E. Burnett'ti.Burnett, eşi Deena'yı 4 kez aradı. Görüşmelerin hepsi bilinmeyen bir nedenden dolayı kısakesildi. İşte ilk konuşma... 

Thomas: 3 kişi uçağımızı kaçırdı. Ellerinde bomba ve bıçak var.

Deena: Ne? Sen iyi misin?

Thomas: Ben iyiyim. Ancak bir yolcuyu bıçakladılar. Çok kan kaybediyor. 

Page 72: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 72/149

  72

Deena: Sabah kaçırılan bir başka yolcu uçağıyla Dünya Ticaret Merkezi'ne intihar saldırısıdüzenlediler.

Thomas: Olamaz... Hemen polise haber ver. Hemen... (Konuşma kesildi) 

İkinci görüşme... 

Deena: Alo. Sen misin? İyi misin? 

Thomas: Benim. İyiyim. Ancak yaralı arkadaşımız öldü. Polisi aradın mı? 

Deena: Aradım. Aradım.. (Sesi titremeye başlar) (Telefon kapanır)... 

Üçüncü görüşme... 

Thomas: Bak. Karar aldık. 3 kişiyiz. Ve teröristleri durdurmaya çalışacağız. (Uzun bir sessizlik)

Kaybedecek bir şey var mı? (Telefon kesilir).

Seni çok seviyorum tatlım

Ceecee Lyles adlı bir uçuş görevlisi de Fort Myers'taki kocasını aradı. Onların konuşması, enkısa süren görüşme oldu. Hatta adı gizli tutulan kocası, televizyonda uçağın düştüğünü görenekadar telefon görüşmesini ciddiye almadığını açıkladı.

Ceecee: Seni ve 4 çocuğumuzu çok seviyorum. Bunu bil.

Kocası: Alo. Alo... (Telefon kapanır) 

 Ellerinde bomba var

Uçaktan yapılan bir diğer telefon görüşmesinde 31 yaşındaki Mark Bingham adlı yolcu annesiniaradı.

Bingham: Uçak kaçırıldı. 3 kişi, ellerinde bomba olduğunu iddia ediyor. Şu anda seni uçaktanarıyorum. 

Alice: Ne?.. Ciddi olamazsın... Bingham: Ancak bir plan yaptık. Galiba onları durduracağız. Çok zor ama... 

Alice: Oğlum...

Bingham: Dur ve dinle... Seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Teyzemi de çok seviyorum.Bunu ona söyle... (Telefon kesilir)

 Patlama sesini duydumKim olduğu belirlenemeyen bir yolcu da Acil Durum Ekipleri'ni aradı. Telefona Glenn Cramer

adlı kurtarma sorumlusu baktı.. 

Page 73: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 73/149

  73

Yolcu: Kaçırıldık... 

Cramer: Alo..

Yolcu: Kaçırıldık... 

Cramer: Alo.. Kimsiniz?

Yolcu: Kaçırıldık... 

Cramer: Tamam. Durun ve kim olduğunuzu söyleyin... 

(Büyük bir patlama sesi duyuldu. Uçak Pittsburg yakınlarındaki madenin yanına çakıldı) 

Soyadının Grandcolas olduğu belirtilen bir kadın yolcu da kendisini tuvalete kilitledikten sonracep telefonuyla evi aradı. Ancak kocası bir türlü uyanmayınca, çaresiz kadın telesekretere şumesajı bıraktı: 

Uçaktayım. Çok büyük bir sorunumuz var. Ancak şu anda rahatım. Zarar görmedim. Ancakşimdilik. Sonrasını bilemeyeceğim... (Kocası, New York Times gazetesine "Eşimin sesititriyordu" diye açıklama yaptı) İsmi açıklanmayan bir kişi de annesini aradı. Telefonu açan annesini ilk duyduğu şey çığlıklaroldu. Telefonun karşı tarafından şu sesler geldi: 

Anne. Anne. Sallanıyoruz. Anne. Bir şeyler oluyor... (Çığlık sesi) (Bu kişinin annesini 3yolcunun teröristlere saldırdığı anda aradığı düşünülüyor)

11 Eylül saldırısı komplo! 

2004 ABD başkanlık seçimleri için DP'den aday adayı olan Lyndon LaRouche'in 11 Eylül'den48 gün önceki bir konferansta yaptığı konuşma ve11 Eylül'den sonra yaptığı açıklamalar tüylerürpertici..LaRouche'a göre 11 Eylül‟deki olay, bir “makyaj operasyonudur” ve tam dauluslararası “mali ve parasal” çöküşün yaşandığı dönemde yapılmıştır. Bunu yapan, katiyenABD dışındaki güçler değil, ABD'nin ta kendisidir. LaRouche, uyarıyor, ama büyük ölçüdenafile. "Kazan kaynadı" ve dünya yeni bir şekillenmeye gidiyor..Lyndon LaRouche, 24 Temmuzgünü, yani 11 Eylül'den 48 gün önce, BM'de 250 kişiye verdiği video-konferansta, özetle şunlarısöyledi:

"Malî kriz içindeyiz. ABD, Carter'dan beri kötü yönetiliyor. Sistemimiz, iflas etmiş durumda.Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık sistemlerimizin tamamı, altyapı ve sanayimiz çökmüş halde..Halkın % 80'ini dar gelirliler oluşturuyor ve bunların durumu 1977'dekinden çok daha kötü. IMFve halihazır politikaları devam ettiği, Wall Street ve Federal Rezerv sistemi mevcut hakimiyetinisürdürdüğü sürece, ABD'de kimse bir tırmanma beklemesin. Böyle giderse, belki Bush bile,

 başkanlık süresini tamamlayamadan çekilmek zorunda kalabilir. Çöküş, kendini birdenhissettirmez; kötü politikalar devam eder ve kriz aniden gelir. "Sadece ABD değil, Batı Avrupada, İngiltere'si, Almanya'sı, Fransa'sı ve İtalya'sı ile iflasın eşiğinde. 1930'larda Roosevelt,dünyada düşmanlıkları bitirmek ve koloniyalizmin izlerini silmek istiyordu. Ama bunu

Page 74: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 74/149

  74

 başaramadan öldü. Truman, Churchill ve arkadaşları, İngiliz, Fransız ve Hollandalılarkoloniyalizmi dirilttiler. Oysa, dünyada ABD'nin, ve Avrupa'nın kalkınması, diğer ülkelerin dekalkınmasına bağlıydı. Şimdi de aynı. Fakat biz Avrupa‟yla birlikte iflasın eşiğine geldik.Güney Amerika'yı da mahvettik. Meksika eskisi gibi değil; Panama, Ekvator artık yok;Kolombiya mahvoldu. Venezuela yıkımın eşiğinde. Peru aynı şekilde; Arjantin, Brezilya

 bölünüyor. Şili'de malî çöküş kapıda; Bolivya, Paraguay, Uruguay, hepsinde büyük problemlervar.

"Afrika, ABD'nin gözü önünde, kitle ölümleriyle resmen ortadan kaldırılıyor. Meselâ, başkanın babası Bush‟un Kanada'nın önceki Başbakanıyla ortaklaşa kurduğu Barrick Goldfirması Kongo'nun zengin altın ve elmas yataklarını sömürüyor. Bunlar ve çokuluslu şirketler.Afrika'nın her tarafında özel ordular kuruyor ve Afrika halkını birbirine kırdırıyor. Bu şekilde,hem Afrika'nın zenginliklerini çalıyor, hem de nüfusunu azaltıyorlar. Öte yandan, Asya'da yenioluşumlar var. Rusya, Çin, Hindistan, Japonya yeni oluşumlar içinde. “Şangay İşbirliği Örgütü”kuruldu. Çin'den başlayıp, Asya'dan Avrupa'ya uzanacak ulaşım hatları üzerinde çalışılıyor.Güneydoğu Asya ülkeleri benzer tarzda işbirliği planlıyor. Asya'da çok büyük bir nüfus var. Biz

de, “Güney ve Kuzey Kore”yi barıştırıp, burada başlayacak bir ulaşım hattıyla, Sibirya üzerindenAvrupa'ya bağlanabiliriz. Bu hattaki ülkelere borç değil, kredi vererek onları kalkındırabilir ve

 bu şekilde mallarımıza daha geniş ve zengin pazarlar açabiliriz.

Fakat böyle dönemlerde “dünya savaşları” çıkarılır. I. Dünya Savaşı'nı Asya'daki benzeroluşumların önünü kesmek isteyen İngilizler çıkardı. Önce Balkanları tutuşturdular, sonradünyayı. II. Dünya Savaşı'nı aynı maksatla Almanlar çıkardı. Şimdi, ABD ve İngiltere içindekigüçler, Brzezinski bunlara dahildir, Asya'daki oluşumları engellemek için dünya savaşı çıkarmakistiyorlar. Ağustos, bunun için en uygun aydır. Bu savaşın adını da, Batı ile İslâm'ın savaşıkoyacaklar. Bu savaşı engellemeliyiz; bunun için önce İsrail'deki Şaron'u durdurmalıyız. Buadam savaş sevdalısı, başka bir derdi yok, onu durdurmalı, Orta Doğu'da barışı sağlamalı ve

Roosevelt tekniğiyle ekonomik kalkınmaya geçmeliyiz."

LeRouch, 24 Temmuz'da bunları söylüyor. 11 Eylül hadisesinden bir hafta sonraki röportajındaise şu değerlendirmeleri yapıyor:

"11 Eylül hadisesi, bir “makyaj operasyonudur” ve tam da uluslararası malî ve parasal çöküşünyaşandığı dönemde yapılmıştır. Bunu yapan, katiyen ABD dışındaki güçler değildir. Başka ülkeinsanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar, ABD içindeki güçlerdir. Hedef, ABD'deyönetim darbesi yapmak, ABD'yi bir savaşa sürüklemektir. Bunu yapanlar, hedeflerine ulaşmakiçin başka operasyonlar da planlıyor. Halk kışkırtılacak, hükümet savaşa sürüklenecektir. Bunudurdurmalıyız. CNN, Fox TV ve benzerlerinin yayınlarına aldanmayın.. Ülkeyi savaşa

sürükleyip, operasyonu yapanların maksatlarına alet oluyorlar. “Afganistan'a müdahale” gibişeyleri asla düşünmemeliyiz. Ayrıca dünya için tehdit oluşturan İsrail'i durdurmalı ve OrtaDoğu'da barışı sağlamalıyız. Çünkü buradaki kriz de, Asya'da verilmesi planlanan savaşın bir

 parçasıdır."

CIA biliyordu iddiası

"Altın fiyatının, yarın, bugünkü değerinin bir misliyle satılacağını bilseniz ne yaparsınız?"Herhalde neyiniz var neyiniz yok satar, elinizdeki avucunuzdakini altına yatırırsınız, değil mi?Ertesi gün, müthiş zenginleşmiş olarak, bir gün önce sattığınız her şeyi yarı fiyatına yenidentoplayabilirsiniz... Bir hisse senedinin değer kazanıp kaybedeceğini öngörebilmek dezenginleştirici bir bilgidir. İki şirkete ait uçakların 11 Eylül günü Dünya Ticaret Merkezi'ne

Page 75: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 75/149

  75

intihar saldırısı düzenleyeceğini bilen bazı kişilerin, kendilerini tutamayıp, bu bilgiyi borsada paraya tahvil ettikleri anlaşılıyor... United ve American Airlines şirketleri ile DTM'nde 22'şerkatın sahibi olan Merrill Lynch ve Morgan Stanley şirketlerinin hisse senetlerinin 11 Eylül'denhemen önce gördüğü rağbet dikkat çekici... Muteber kaynakların hesaplarına göre, birileri, bazısı1200 kez ilgi artışına uğramış hisse senetleriyle oynayarak, on milyon dolara yakın para

kazanmış... Saldırıdan hemen sonra nakde çeviremedikleri 2.5 milyon dolarlık kazançlarını talep bile etmemişler...Bu, dikkat çekici bir durum. Araştırmacı Michael C. Ruppert, bir İsrail araştırma enstitüsünün

 bulgularına dayanarak tespit ettiği 11 Eylül öncesi borsadaki hareketliliği kimin (veya kimlerin)yaşattığının peşine düşmüş... Vardığı sonucu beraberce okuyalım: "Kanıtlar, bu işlemlerin en az

 birinde, United Airlines hisselerinde oynayan bankanın, 1998 yılına kadar, şimdi CIA'nin '3numaralı koltuğu'nda oturan biri tarafından yönetildiğine işaret ediyor." Kanıtların işaret ettiğikişi, CIA'de 'Executive director' unvanını taşıyan, dostlarının kendisine 'Buzzy' diye hitap ettiğiA. B. Krongard. Krongard, A. B. Brown adlı yatırım bankasının başkanıymış; banka 1997'dedaha büyük Banker's Trust tarafından yutulmuş... Birleşme sonrası 'Banker's Trust - AB Brown'adını alan yeni bankanın başkan yardımcısı olmuş Krongard...

İşin hoş yanı, şimdilerde CIA'de etkin konumda bulunan Buzzy Krongard'ın vaktiyle başkanyardımcısı olduğu bankanın kötü şöhreti: Karapara aklama konularının amansız tâkipçisi bilinenSenatör Carl Levin'in, "İşte size aklama işlerinde kullanılan 20 Amerikan bankası" diyeyayımladığı listede Krongard'ın bankası da var. Krongard, bankada özel müşterilerleilgilenmekle görevli başkan yardımcısıymış... Karapara aklayan bankada özel müşterilerinmuhatabının bugün CIA'de yönetici olması size de ilgi çekici gelmiyor mu?

CIA'nin dünyadaki mâli gelişmeleri yakından izlemekle ilgili oldukça kalabalık bir birimiolduğu biliniyor. Belli başlı borsalarda hisse senetlerinin uygunsuz zamanlarda anlamsız artışveya düşüşlerini yakından izliyor bu birim. Karaparanın da peşinde. Terörist saldırılar konusundauyarmak üzere ABD çıkarlarına karşı ekonomik hareketlilikleri CIA'nin izlemesi doğal. Busebeple, CIA'nin 11 Eylül'den önce, özellikle Şikago Borsası'ndaki anormal hareketliliğin farkınavarmamış olması düşünülemez.

CIA'ye başkan atanan George Tenet yanına özel danışman olarak almış Krongard'ı, 1998yılında. George W. Bush ise, bu yılın mart ayında, Krongard'ı CIA'de şimdiki koltuğuna terfiettirmiş... Bir paralel gelişme de şu: Krongard'ın başkan yardımcısı olduğu Banker's Trust (BT)adlı bankayı, 1999 yılında, Alman Deutsche Bank satın almış... 11 Eylül öncesi ŞikagoBorsası'nı kullanarak United Airlines hisselerinden 2.5 milyon dolar kazananların bankası daDeutsche Bank zaten... Hani, derhal nakde çevrilemediği için talep edilmeden bekleyen 2,5milyon dolarlık işlemi yapan banka...

Araştırmacı Ruppert, sözü buraya getirince, CIA'nin iş dünyası ile içli dışlılığını dasergilemekten kendini alakoyamamış... CIA, daha kuruluş döneminden başlayarak, Wall Streetkökenli kişilerin ilgisine mazhar. CIA'nin doğumuna ebelik yapanlardan Clark Clifford'un'başkanların danışmanı' sıfatı yanında bir unvanı daha var: Wall Street avukatı ve banker... Biridışişleri bakanı diğeri CIA başkanı olarak görev yapmış Dulles biraderler de aslında 'Sullivan,Cromwell' adlı Wall Street hukuk firmasının ortaklarıydılar. Ronald Reagan'ın CIA'nin başınaatadığı William Casey de, o göreve gelmeden önce Wall Street avukatıydı...Sadece Wall Street'ten CIA ile ilişkili görevlere gidilmiyor, bunun tersi de oluyor. New YorkBorsası'nın şimdiki başkan yardımcısı David Doherty yakın zamana kadar CIA'nin avukatıydısözgelimi, emeklilik sonrasında borsaya geçti; CIA'den emekli Nora Slatkin de şimdi Citibankyönetim kurulunda.

Page 76: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 76/149

  76

İçiçe geçmiş bu ilişkiler 11 Eylül terör saldırılarına nasıl ışık tutuyor? Michael C. Ruppert'in busoruya verdiği cevabı beraberce okuyalım: "CIA'nin saldırılardan haberdar olduğu haldedurdurmak için küçük parmağını oynatmadığına dair daha nasıl bir kanıt gerektiğini merakediyorum. Hükümetimiz ve CIA ne yapıyorlarsa, bunun Amerikan halkının çıkarlarına uygunolmadığı açık; özellikle de 11 Eylül günü hayatlarını kaybedenlerin..."

Eski CIA ajanı Michael Ruppert'in dünya ajanslarına konu olan iddiası,www.copvcia.com  adlı istihbarat sitesinde yayınlandı. Rapora göre CIA, böyle bir saldırıyıyıllar önce planlamaya başladı ve aşamalı olarak uygulamaya geçirdi. İşte Ruppert imzalı yazıdakronolojik olarak sunulan kanıtlar: 

1998-2000: ABD eski başkanı baba George Bush, savunma sanayii şirketi Garleye Group adınaSuudi Arabistan‟a gitti. Kraliyet ailesinin yanısıra Suudi terörist Ladin‟in ailesiyle de görüştü.(Wall Street Journal , 27 Eylül 2001)13 Subat 2001:Ulusal Güvenlik Ajansı‟nın (NSA) El Kaide örgütünün haberleşmede kullandığışifreleri çözdüğü ortaya çıktı. Ladin, 7 ayda şifreleri değiştirmiş olsa bile bu hükümetin“saldırılar yıllar önce planlandı” açıklamasıyla çelişiyor. (UPI Haber ajansı) 

Mayıs 2001 : Eski bir Gizli Servis ajanı olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage, CIA başkanı George Tenet‟le Pakistan‟a gitti. Devlet Başkanı Pervez Müşerref‟le gizli bir görüşmeyaptı. Bu gezi sırasında Tenet, PakistanGizli Servisi (ISI) Başkanı General Mahmud Ahmed‟le görüştü. Detay verilmedi.(Hindistan SAPRA Haber Ajansı, 22 Mayıs 2001) Temmuz 2001: 3 Amerikalı yetkili; Tom Simmons (ABD‟nin eski Pakistan büyükelçisi), KarlInderfurth (Dişışleri Bakanlığı eski Güney Asya müsteşarı), Lee Coldren (Dışişleri Bakanlığıeski Güney Asya uzmanı) Berlin‟de Taliban temsilcileriyle görüştü ve ABD‟nin Ekim‟deAfganistan‟a askeri bir harekat düzenleyeceği uyarısı yapıldı.. Toplantıda Rus ve Almanistihbaratçılar da vardı. (The Guardian 22 Eylül 2001)Yaz 2001: Amerikan Savunma Bakanlığı görevlisi Dr. Jeffrey Starr, Ocak ayında Tacikistan‟ıziyaret etti. Gazete Amerikan sınır komandolarının Kırgızistan‟da eğitim gördüğünü, Tacik veÖzbek özel birliklerinin de Alaska ve Montana‟da eğitim aldıklarını bildirdi. (The Guardian 26Eylül 2001)Yaz 2001:  Pakistan Gizli Servisi şefi General Mahmud Ahmed, 11 Eylül saldırısınıgerçekleştiren teröristlerin elebaşısı Muhammed Atta‟ya 100 bin dolar para gönderdi. Haberi FBIdoğrulayınca Ahmed istifa etti.(The Times of India, 11 Ekim 2001)Temmuz 2001 Alman İstihbarat Örgütü (BND), CIA‟yı ve Mossad‟ı, Ortadoğulu teröristlerinticari uçakları kaçırarak Amerikan ve İsrail kültürünün önemli sembollerine saldıracaklarıkonusunda uyardı. ( Frenkfurte Allgemaine Zeitung , 14 Eylül 2001)

9 Eylül 2001: Bir İran vatandaşı, Amerikan polisini arayarak Dünya Ticaret Merkezi‟ne birsaldırı yapılacağını ihbar etti. Telefon görüşmesi Alman İstihbaratı tarafından da doğrulandı.CIA bir şey yapmadı. (Online Haber Ajansı, 14 Eylül 2001)Agustos 2001: FBI, Boston‟da Ladin‟le bağlantılı bir militan yakaladı. FBI‟in yaptığısorgulamada, El Kaide‟nin önemli yöneticilerinden biri olan adamın uçuş dersleri aldığı veüzerinde Boeing uçaklarının kullanma kılavuzu bulunduğu ortaya çıktı. ( Reuters, 13 Eylül 2001)Yaz 2001: Rus istihbaratı CIA‟yı 25 terörist pilotun bir intihar saldırısı için eğitim aldığıkonusunda uyardı. Bu konudaki haberler Rus basınında yer aldı.4-14 Temmuz 2001: Ladin, Birleşik Arap Emirlikleri‟nin başkenti Dubai‟deki Amerikanhastanesinde böbrek tedavisi gördü. Hastanede CIA yetkilileriyle görüştü.( Le Figaro, 31 Ekim2001)

Page 77: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 77/149

  77

Ağustos başı: Rusya lideri Vladimir Putin, Rus istihbaratına ABD‟yi havaalanlarına ve hükümet binalarına düzenlenebilecek saldırılar konusunda uyarma talimatı verdi. (MSNBC, 15 Eylül2001)3-10 Eylül 2001: Cayman adalarında bir radyo proğramına katılan bir dinleyici 11 Eylül‟den 1hafta önce ABD‟ye yönelik bir saldırı konusunda uyarıda bulundu.

(MSNBC, 16 Eylül 2001)1-10 Eylül 2001: Falkland Savaşı‟ndan beri yurtdışına gönderilen en büyük Ingiliz askeri gücüolan 25 bin asker “Temel Hasat” tatbikatı için Arap yarımadasının Pakistan‟a en yakınnoktasında bulunan Umman‟a gitti. Aynı dönemde 2 Amerikan savaş gemisi de Arap Körfezi‟nehareket etti, 17 bin Amerikan askeri “Parlak Yıldız” tatbikatına katılmak üzere Mısır‟daki 23 bin

 NATO askerine katıldı. Bütün bu askeri güçler 11 Eylül öncesi bölgeye konuşlandı. (Guardian,CNN; Fox, Observer)6-7 Eylül 2001: United Hava Yolları‟nın 4744 hissesi borsada satışa çıkarıldı.. Hisselerin çoğuCIA direktörü Buzzy Krongard‟ın 1998 yılına kadar yöneticisi olduğu DeuttscheBank/AB

 Brown tarafından satıldı..( NewYork Times)10 Eylül 2001: American Havayolları‟nın 4516 hissesi satışa çıkarıldı. (Wall Street Journal )

6-11 Eylül 2001: United ve American Hava Yolları‟nın satışı normale göre yüzde 600 arttı.Diğer havayolu şirketlerinde ise böyle bir hareketlilik yaşanmadı.(Reuters 10 Eylül 2001)Eylül başı: CIA, Mossad ve çok sayıda yabancı istihbarat örgütünün “Promis” adlı proğramıkullanarak hisse senedi işlemlerini dakikası dakikasına takip ettiği ortaya çıkarıldı..Amaç teröristsaldırılar konusunda önceden bilgi toplamaktı. Temmuz ayında Promis‟in sahibinin Ladinolduğu ortaya çıkarıldı.. FBI ve Adalet Bakanlığı yaz başından beri istihbarat toplamak amacıylaPromis proğramını kullandıklarını açıkladı..Ancak 11 Eylül saldırısını anlayamadılar!(Washington Times, 15 Eylül 2001, Fox, 16 Eylül 2001)11 Eylül 2001: Muhammed Atta‟nın yakın arkadaşı olan ISI şefi General Mahmud Ahmed,Taliban adına görüşmelerde bulunmak üzere Washington‟a geldi. ( MSNBC , 7 Ekim 2001)11 Eylül 2001: Uçaklar 08.15‟te kaçırılmasına rağmen 09.05‟e kadar ABD başkanı bu konudauyarılmadı.. Genelkurmay 4 uçağın kaçırıldığını bildiği halde savaş uçaklarına kalkış emrivermek için 75 dakika bekledi. Hava Kuvvetleri‟na ait savaş uçakları 09.30‟da havalandı. Ancak  çok geç kalındı. Federal Havacılık Dairesi, bu konuda uçakların kaçırıldığı bölgelerde radarlartarafından görülemeyen “kara delikler” olduğunu ve İkiz Kuleler‟e çarpana kadar uçaklarıradardan takip edemedikleri açıklamasını yaptı. (CNN; ABC; MSNBC; Los Angeles Times, New

 york Times)13 Eylül 2001: 15 yıldır Dünya Ticaret Örgütü‟ne girmeye çalışan Çin, ABD‟nin desteğiylealelacele örgüte üye kabul edildi. ( New York Times, 30 Eylül 2001)

29 Eylül 2001: San Francisco Chronicle‟da çıkan bir habere göre Amer ican ve UnitedHavayolları‟nın satışa sunulan 2.5 milyon dolar değerindeki hisseleri, New York Borsasıkapandığı içn satılamadı..10 Eylül 2001: Pakistan‟da yayınlanan Frontier Post , ABD Büyükelçisi Wendy Chamberlain‟inPakistan Petrol Bakanı‟na telefon ederek, daha önce vazgeçilen “Türkmenistan doğalgazınıAfganistan üzerinden Pakistan‟a ulaştıran boru hattı projesini” son jeopolitik gelişmeler ışığındayeniden gündeme getirdiğini yazdı.

MOSSAD‟ın işi diyenler 

Page 78: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 78/149

  78

Pakistanlı General Hamid Gül, United Press International 'a verdiği bir röportajdasorumluların ABD Hava Kuvvetleri‟ne sızmış ve İsrail'le işbirliği halinde olan “hain unsurlar”olduğunu iddia etti. Hamid Gül röportajda özetle şu görüşlere yer veriyor:“Saldırıyı MOSSAD ve işbirlikçileri yaptı. ABD 11 istihbarat servisine yılda “40 milyar dolar”harcıyor. Bu, 10 yılda “400 milyar dolar” eder. Buna rağmen “Bush yönetimi” bu saldırının

sürpriz olduğunu söyleyebiliyor. Buna inanmıyorum. Dünya Ticaret Merkezi'nin ikinci kulesiyıkıldıktan 10 dakika sonra CNN Usame Bin Ladin'i suçlu ilan etti. Ama bu, “gerçek suçluların”hedef şaşırtmak amacıyla bilinçli olarak verdiği bir desinformasyondu.. Anında önyargıoluşturuldu ve kamuoyu düşüncesi bir transa sokuldu . Öyle ki, “istihbarat elemanları” bile özgür.düşünemediler. Saldırı sabah 08:45'te başladı. Rotasından sapan 4 uçak belirlendi. Buna rağmenhava trafik kontrolörleri alarm verme ihtiyacı duymadı. Saat 10:00'a tek bir jet bile havalanmadı..Olacak şey değil bu. Sanki Hava Kuvvetlerinde küçük çaplı bir ihtilal olmuş gibi.. Belki de,Pentagon'a karşı bir oluşum vardır. Radarlar kilitlenmiş, transponderler durmuş. Hiç “Dostmusun, düşman mısın sorgulaması” (IFF) yapılmamış. Pakistan'da, IFF'ye cavap vermeyenuçaklar anında düşürülür. Bu, çok açık bir şekilde içeriden yapılmış bir iştir.

Yahudiler Baba Bush'un ikinci kez kazanmasını engellemişlerdi.. Baba Bush'un "Barışakarşılık toprak" projesi İsrail'in işine gelmiyordu. Oğul Bush'a da karşıydılar, çünkü, oğul Bush,Körfez ülkelerine yakınlığıyla ve İsrail aleyhtarı tutumuyla bilinir.. Baba Bush ve Jim Baker,oğul Bush için 150 milyon dolar harcadılar. Bu paranın çoğu Ortadoğu'dan gelmişti. Baba Bushve Baker Suudi Arabistan ve İran ile ilişkileri tekrar gözden geçirdil. Bu bilgiyi, her iki ülkedekikaynaklarımdan doğrulattım. Dolayısıyla, şimdiki Başkan George Bush da İsrail için büyük birtehlikeydi. George Bush, Florida'da seçimi kazanınca Yahudiler şok olmuştu. Al Gore‟a büyükyatırım yapmışlardı çünkü.

Ladin ve arkadaşlarını çok iyi tanırım.. Bu adamlar en iyi üniversitelerden, birinciliklemezun olmuş ve ingilizceyi kusursuz bir şekilde konuşan zeki insanlardır. Fundamental değerlerisonradan keşfettiler. Çoğu, Körfez ülkelerinin saltanatını sürmüş, ilahi kanunları çiğneyen,milyarlarca dolar harcayıp özel jetleriyle dünya turuna çıkan ailelerin çocuklarıdır..Daha sonramilyonların sefaletini görünce “lüks yaşam tarzına” büyük bir öfke duydular. Usame'ninyetiştirdiği en iyi adamlar, Amerika'nın koruması altındaki, milyonlarca fakir kişinin insanlıkonuru aradığı feodal bölgelerden çıkmıştır. Usame'nin müridleri, nerede savaşırlarsa savaşsınlar,her zaman Mücahitlerle beraber anılır, ve İslam'ın değerlerini müdafaa ederler.

Pakistan Başbakanı Pervez Müşerref orduda öğrencimdi. İyi bir insan, ama İslam'dananlamaz. Pakistan ordusu asla sivillere karşı savaşmaz. Eğer bıçak kemiğe dayanırsa, Müşerref,halka karşı gelmek yerine “Amerika'ya hayır” diyecek. Karşısında bir avuç kızgın halk yoksadece. Kenya ve Tanzanya‟daki olaylara gelinceMOSSAD o iki ülkelerde çok güçlüdür.Uganda'daki rehineleri kurtarmak için İsrail'in yaptığı operasyonu hatırlıyor musunuz? Kenya ve

Tanzanya lojistik hedefin bir parçasıydı. Samimi Müslümanlar masum sivilleri öldürmezler.Bütün bunlar MOSSAD'ın tekniklerini andırıyor. Mücahitler 10 yıl boyunca Sovyetler'e karşısavaştı. Dünyanın hiçbir yerinde tek bir Sovyet elçiliğine bile dokunulmadı. Dolayısıyla bunuyapanlar Usame'nin müridleri olamaz.Pakistan'ın istikrarsızlığa uğratılması ABD'nin planları arasındadır. Çünkü, Pakistan nükleerkabiliyeti olan Müslüman bir ülkedir. ABD Pakistan'ı, Çin'den koparmak istiyor. Başkan

 Nixon'ın kitabı "Gerçek Savaş", 21. yüzyılın süper gücünün Çin olacağını söylüyor. ABDnükleer silaha sahip iki Müslüman devletin arasını açmak için Pakistan ile Afganistan arasındasuni düşmanlıklar yaratıyor.

Yaz boyu Pentagon'un modernizasyonu için yeterli fon alamayacağını duyuyorduk. Şimdi birden Pentagon istediğini almaya başladı hem de fazlasıyla. Her şey ne kadar da kolay! Şimdi,

Page 79: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 79/149

  79

çok merhametli sivil özgürlük kuruluşlarınız bile, milletler üstü kapitalizmin hegemonyasınıngenişlemesini korumak için dokunulmazlıkla ödüllendirilebilirler.

Suudi Arabistan‟da yayınlanan Okaz gazetesi 11 Eylül saldırılarından sonra sık sık dilegetirilen Israil bağlantısını gündeme getirerek saldırının Israil gizli servisi MOSSAD tarafındangerçeklestirildiğini iddia etti. Saldırının ABD yönetimi içerisinde yer alan ya da ABD‟yle yakın

ilişkileri olan birilerinin yardımı olmaksızın bu kadar büyük bir başarıyla uygulanamayacağınısavunan gazete haberinde şöyle denildi: “11 Eylül saldırılarıyla bağlantısı olan 6 İsrailliyakalandıktan sonra serbest bırakıldı. Bu da Mossad‟in olayla bağlantısını kanıtlıyor.. SadeceMossad‟ın böyle büyük bir eylemi başarıyla uygulayacak kapasitesi ve ABD yönetimi üzerinde

 büyük bir etkisi var. Müslümanlarla Hiristiyanları birbirine düşürmeyi amaçlayan Mossad, bueylemi Arap militanlar aracılığıyla yaptı. Saldırılarda Mossad‟ın parmağı olduğunu anlayanABD de 11 Eylül‟ün ardından Arap ülkelerine karşı daha anlayışlı ve yapıcı davranmaya

 başladı.. Daha önce de Arap basınında Mossad‟ın İkiz Kuleler‟de çalışan Yahudileri öncedenuyardığı ve 11 Eylül günü binada hiçbir Yahudi olmadığı iddia edilmişti. 

Şarbon Amerikan işi 

ABD‟de tüm kuruluşları ve halkı diken üstünde tutan şarbonun, “yerli” olduğu anlaşıldı.Bilim çevreleri, son saldırılarda kullanılan bakteri türünün, Irak veya Sovyet yapımı değil,ABD‟de uzun yıllar kullanılan “ames” türü olduğunu açıklarken, siyaset bilimciler aşırı sağcıAmerikan örgütlerine dikkat çekiyor.Amerikan bilim dergisi New Scientist ‟te 10 Ekim‟de yayınlanan Debora MacKenzie imzalımakalede, “şarbon saldırılarında kullanılan bakteri, ABD‟nin 1960‟larda şarbon silahı

 yapımında kullandığı bakteriyle aynı Bu tür, Irak‟ın ya da Sovyetler‟in kullandıklarından değil” denirken, Başkan Bush‟un İç Güvenlik Danışmanı Tom Ridge ve FBI saldırılarda kullanılan

 bakterinin “ames” olduğunu doğrulamıştı. Biyolojik silah uzmanı Ken Alibek eski Sovyetler‟deve Irak‟ta üretilen şarbon türlerinin bilindiğini ve bunlar içinde “ames” türü olmadığını; bu türünABD‟de üretilenlerle aynı olduğunu anlatıyor. Alibek, saldırılarda kullanılan şarbon sporlarının,havada kolayca dağılmayı ve solunum yoluyla bulaşmayı sağlayacak kimyasal maddelerlekarıştırılmadığına da işaret ederek, şarbonu biyolojik silah haline getiren şeyin bu yöntemolduğunu söylüyor. Bu açıklamalarının sonunda Alibek, bu şarbon saldırılarında bir devlet

 parmağı bulunduğuna inanmadığını ekliyor. Çünkü, ona göre, bunları yapmak için bir devletinsağlayabileceği altyapıya gerek yok; çok basit ekipmanlar ve malzemelerle yapılabilir busaldırılar. ABD‟deki şarbon saldırılarında yalnızca 3 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatanAlibek, “biyolojik terör”ün çok daha büyük etki yapacağını düşünüyor. Makalede, şarbonunDNA‟larının bir bölümünün sürekli değişim halinde olduğu belirtilerek bu yüzden binlerceşarbon türü olabileceği aktarılıyor. 23 Ekim‟de Alman Junge Welt gazetesinde Harald Neuber

imzasıyla yayınlanan haberde ise, şarbonun Amerikan malı olduğu, “ames” bakteri türünün 1980yılında Ulusal Veteriner Laboratuvarı‟ndaki hasta bir inekten alınarak, incelenmek üzereMaryland-Frederick‟teki bir askeri laboratuvara gönderilmiş olduğu haber veriliyor. Kaynak  olarak ise, Iowa Eyalet Üniversitesi‟nin açıklamaları gösteriliyor. Berlinli siyasetbilimci ThomasGrumke şarbon olayların büyük ihtimalle Amerikalı aşırı sağcı örgütlerin işi olduğunudüşünüyor. 1995 yılında, “Aryan Nation” (Saf Ulus) adlı sağcı örgüte üye bir grupmikrobiyoloğun, çalıntı veba virüsleriyle yakalandığını hatırlatan Grumke, 1998‟de “ChristianIdentity” (Hıristiyan Kimlik) adlı grubun, şehirlerin içme suyu kaynaklarını siyanürle zehirleme

 planlarının açığa çıkarıldığını anlatıyor.

Köstebek gibi yaşadılar

Page 80: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 80/149

  80

Terörist Atta ve bir kaç kişi dışında kimse nasıl bir eylem düzenleneceğini bilmiyordu..Onlara uçuş eğitimi almaları ve hayatlarını normal bir şekilde sürdürmeleri emredilmişti.. İntiharsaldırısı yapacakları söylenmemişti çünkü boş konuşup ipucu verebilir bir çuval inciri berbatedebilirlerdi.. Yıllarca “sade birer vatandaş” gibi yaşadılar. Dikkat çekmemek için İslami örgütve cemaatlerle ilişkiye girmediler. Diğer Amerikalılar gibi kot giydiler, bilardo salonları ve

 barlarda vakit geçirdiler. Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra sıra ekibin geri kalanınınAmerika'ya ulaşmasına geldi. Tamamı Arap olan diğer teröristler Ağustos ortasında Amerika-Kanada sınırı boyunca uzanan küçük gümrük kapılarından rahatça içeri girdiler. Kiralıkotomobillerle Florida'ya ulaştılar. Çoğu birbirini tanımayan bu insanlar 11 Eylül günü 4 ayrı gruphalinde havaalanlarında buluşup uçakları ele geçirdiler ve korkunç eylemleri gerçekleştirdiler. 

FBI raporuna göre, Almanya'da planlanan saldırı, İngiltere ve Afganistan'dan gelen 500 bin dolarla gerçekleştirildi. Para teröristlerin elebaşısı Muhammed Atta'nın Amerika'daki bankahesaplarına aktarıldı. Kaçırılan uçaklarda 2 ayrı terörist grubu vardı. İlk grup liderler ve

 pilotlardan oluşuyordu. İkinci bir terörist grup ise yolcuları kontrol etmekle görevliydi. 

Bütün gece dua et

11 Eylül tarihinde ABD'yi kana bulayan teröristlerin, adım adım eylem hazırlığını anlatan“Arapça kılavuz kitap” taşıdıkları ortaya çıktı. Hazırlıklar eylemden bir gece önce başlıyor.Arapça yazılı “ölüm rehberi”nin bir nüshası Dünya Ticaret Merkezi'ne ölüm dalışı yapanMuhammed Atta'nın bagajında bulundu. Kılavuzun diğer kopyalarına Pennsylvania'da düşenuçağın enkazında ve bir korsanın otomobilinde ulaşıldı. El yazısıyla yazılmış 5 sayfalık rehberdehem teröristler ruhsal olarak saldırıya hazırlanıyor hem de son saatlerinde almaları gerekenönlemler sıralanıyor. Kılavuzu inceleyen uzmanlar, orijinali Arapça olan metnin bir Araptarafından yazıldığını tahmin ediyorlar. Ancak metinde kullanılan 'yüzde yüz', 'optimist' gibimodern kelimeler kafaları karıştırıyor. Teröristlerin saldırı anındaki ruhsal ve zihinseldurumlarına ışık tutan kılavuzdan bazı bölümler şöyle: 

KIlavuzun büyük bölümü teröristlerin kendilerini manen saldırıya hazırlaması için verilenöğütlerden oluşuyor:

Son gece* Bu gece birçok güçlükle karşılaşacağını unutma. Ama onlarla başa çıkabilmeli ve yüzde yüzanlayabilmelisin.

* Peygamber'in İslam devletini kurarken kafirlere karşı yürüttüğü savaşı hatırla. * Allah'a ve Peygam berine uy ve kendi aranda kavga etme. Kararlı ol.

* Dua etmelisin. Allah'tan sana yol göstermesini ve yardımcı olmasını istemelisin... Bütün gecedua et, Kur'an oku.

* Kendini bütün dünyevi işlerden arındır. Kalbini temiz tut. Eğlence vakti geçti. Hüküm vaktigeldi. Son saatlerini Allah'a seni affetmesi için dua ederek değerlendir. Çok az vaktinin kaldığını

 bil. Bundan sonra sonsuz cennette mutlu bir hayat süreceksin. İyimser ol. Peygamber her zamaniyimserdi.

* Ölümden sonra neyle ödüllendirileceğini bilirsen bir an önce ölmeyi istersin.

Page 81: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 81/149

  81

* Herkes ölümden nefret eder, ölümden korkar. Fakat sadece ölümden sonra bir hayat ve ödülolduğunu bilen "inananlar" ölüme koşar. 

* Unutma; Allah yanında olduğu sürece kimse seni yenemez. 

* Aklını ve kalbini karşılaşacaklarına açık tut. Cennete gideceksin. Seni sonsuz ve mutlu birhayat bekliyor. Karşında bir sorun olduğunu ve bununla nasıl başa çıkacağını bildiğini unutma.İnananlar sürekli olarak engellerle karşılaşır... Büyük bir sorun yaşamayan cennete gir emez.Sadece direnenler kazanabilir.

* Sabah namazında dua et. Namazdan sonra da duaya devam et.

* Her şeyi kontrol et; çantanı, giyeceklerini, bıçağını, kimliklerini, pasaportunu. Dışarı çıkmadanönce bütün güvenlik önlemlerini al. Taksiciye gülümse. K imsenin seni takip etmediğinden eminol. Ayakkabıların dahil bütün giyeceklerin temiz olsun.

* Uçağa bindiğinde, bunu Allah adına yaptığını unutma.

* Ecel vakti geldiğinde giyeceklerini düzelt, göğsünü aç ve ölüme hoşgeldin de. Hedefeçarpmadan birkaç saniye önce kelime-i şahadet getir.

Bunu hangi Müslüman yazar ki?

Bu beş sayfalık, el yazısı doküman doğruysa eğer, binlerce masum insanı öldüren bu adamlar, ya

İslam‟ın son derece özgün bir biçimine inanıyor ya da dinlerine aşırtıcı derecede yabancılardemektir.

“Keyif ve israf zamanı geçmiştir. İyimser ol.. Her şeyini kontrol et, çantanı, giysilerini, bıçaklarını, kimliklerini, pasaportlarını... Sabah namazını açık bir kalple kılmaya çalış.”

Teolojik görev bildiren bu not bir şeyleri cevaplamaktan ziyade sorular uyandırıyor. „Son gece‟ başlıklı metinde, yazar hava korsanlarına

“Unutma bu gece birçok zorluklarla yüz yüze geleceksin. Bunlarla yüzleşmelisin ve yüzde 100anlamalısın. Allah‟a ve onun elçisine itaat edin ve zayıf düştüğünüzde birbirinizle kavgaya

girmeyin. Herkes ölümden nefret eder, ölümden korkar...” şeklinde sesleniyor... 

Belge şu sözlerle başlıyor: “Rahman ve rahim olan Allah‟ın adıyla... Allah‟ın kendimin veailemin adıyla.”

Sorun şu ki hiçbir Müslüman, ne kadar cahil olursa olsun, ailesini bir duaya bu şekilde dahiletmez. Hatta Allah‟ı andıktan sonra Muhammed aleyhisselamı anar. Lübnanlı ve Filistinli intihar

 bombacılarının keyif ve israf zamanı‟na göndermede bulunduğu duyulmamıştır, çünkü gerçek bir Müslüman zamanını „israf‟ etmemiştir ve ona göre ölümden sonrası mutluluktur..

Ya, hangi Müslüman, kendi gibi müminleri sabah duasını okumaya davet eder ve bu

duadan alıntılar sunar? Dindar bir bir müslümana sabah namazında okuyacağı duayı

Page 82: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 82/149

  82

hatırlatmanıza gerek yoktur.. Amerikalı akademisyenler, dini metinlerde rastlanması zor olan“yüzde 100”ün ve peygambere göndermede kullanılan, fakat modern bir kelime olan „iyimser‟in

 bu belgede ne işi olduğunu sorguluyor.

FBI, metnin Arapça orijinalini ve tamamını yayımlamadı. Çeviri, Hıristiyan bir bakış açısından

hava korsanlarının neler hissetmiş olabileceğini ortaya koyuyor; günahların affedilmesi isteniyor,ölümden korkmanın doğal olduğu açıklanıyor,

“İnanan biri her zaman sorunlarla boğuşur” deniyor.

Bir Müslüman ölümden korkmaz, inancına göre ölüm yeni bir hayatın başlayacağı andır. Ayrıcaİslam dünyasında inanan biri „sorunlarla boğuşan‟ değil yolundan emin olandır. Ne Usame binLadin‟in taleplerinden bahsedilmiş ne de işlenecek suç ayrıntılarıyla anlatılmış. Eğer buadamların bir arzusu varsa o zaman mesajlarını doğrudan Allah‟a göndermişler.

Dua, saldırı düzenlenmeden önce diğer hava korsanlarına dağıtılmış olabilir. Washington Post ,

FBI‟ın Pennsylvania‟da düşen uçağın enkazında da „esas itibarıyla aynı belge‟nin bir kopyasını bulduğunu yazdı. Bu belgenin metni hiç açıklanmadı.

Geçmişte, CIA‟nın metinlerini Lübnanlı Maruni Hıristiyanlar çeviriyordu. Bu tercümanlarınİslam‟ı kavrayışları metinlerde ciddi sorunlara yolaçıyordu. Acaba Atta‟nın bavulunda bulunannottaki tuhaf deyişlerin sebebi bu mu? Yoksa teröristlerle ilgili daha esrarengiz bir şey mi sözkonusu? Teröristlerin davranışlarıyla ilgili anlatılanlar da hikâyede gedikler oluşturuyor.Atta‟nın yarı alkolik olduğu, Pennsylvania‟da düşen uçağı kaçırdığı iddia edilen Lübnanlı ZiyadCerrahi‟nin de Hamburg‟da Türk bir kız arkadaşı olduğu, gece kulüplerini ve içmeyi sevdiğisöylendi. Acaba bu yüzden mi bu metinde günahların „affedilmesi‟nden bahsediliyor? Şu son“Kesinlikle temiz ol, ayakkabıların da dahil giysilerin temiz olsun” talimatı ölümden önce

„şehit‟i arındırmaya yönelik bir çağrı olarak düşünülebilir. Ama aynı zamanda gerçekteneksantrik ve kötü bir zihniyetin düşüncelerini yansıtıyor da olabilir. Atta‟nın bavulunda bulunan belgenin son bölümü „Uçağa bindiğinde‟ başlığını taşıyor. Sonra da hava korsanlarındanşu duayı okumaları isteniyor: “Allahım önümdeki bütün kapıları aç. Yardımını istiyorum. Affınıdiliyorum. Yolumu aydınlatmanı istiyorum. Omuzlarımdaki yükü kaldır...” Acaba bu kaçırılanuçaklardaki yolculara -aralarında çocuklar da vardı- ya da uçak çarptığında ölecek olan binlercekişiye yönelik gizli merhamet duygularını bastırma girişimi miydi?

Babasının ağzından Atta

Dünyayı sarsan terör eyleminin en önemli piyonu olan Muhammed Atta'nın babası, oğlu

için “Güleryüzlü, sakin, çalışkan ve harika bir çocuktu.” diyor. Avukat baba Muhammed El-EmirAtta 1 Eylül 1968'de doğan ve çocukluğunu Kahire'de geçiren 33 yaşındaki oğlu Muhammed El -Emir Sayed Awad Atta'nın örnek bir çocuk olduğunu söylüyor ve şunları ilave ediyor:

"Mükemmel bir öğrenciydi. Tatil günlerinde bile bilimsel yayınlar ve romanlar okurdu.Oyuncak silahlarla oynamaz, savaş oyunlarından nefret ederdi. En büyük zevki benimle satrançoynamaktı.”

 Kahire Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nin örnek öğrencilerinden Muhammed, birtaraftan da şehirdeki Amerikan Üniversitesi'nde İngilizce, Goethe Enstitüsü'nde de Almancaöğrenmeye başladı. Muhammed, 1992'de Hamburg'a giderek şehircilik okumaya başladı.Üniversite profesörlerinden Dittmar Machule, Atta'yı “çok ciddi ve zeki bir öğrenci” olarakhatırladığını ifade ediyor. O dönemde genç yaşına rağmen çok ciddi bulduğu Atta'nın arada bir

Page 83: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 83/149

  83

de olsa gülümsediğine şahit olduğunu belirten hocası, eski öğrencisinin köktendinciliğinin dahasonra ortaya çıktığına kesinlikle emin olduğunu kaydediyor.

Atta, 1992'de Plankontor adlı desinatör şirketinde haftada 19 saat ve ayda 1.700 markücretle işe başladı. Kısa sürede kendini iş arkadaşlarına sevdirdi. Şehir planlarını başarıyla çizenAtta'nın çok değerli ve temiz projelere imza attığını belirten iş arkadaşları, iş yerinde dindarlığını

açıkça ortaya koyan ancak politik konularda oldukça ketum olan Atta'nın, namaz saatlerinde işi bırakarak namaz kıldığını da anlatıyor. Atta, 1997'de ortadan kayboldu. 1998'de Hamburg Teknik Üniversitesi'ne döndüğünde

 bambaşka bir Atta vardı. Sakallı, her açıdan değişmiş ancak diplomasını almakta kararlı birMuhammed... Atta'ya yardım etmek istediğini söyleyen üniversitenin kadın asistanlarındanChrista Wendt, Almanca konusunda tezine yardımcı olduğu Muhammed'in o tarihlerde çokgergin olduğunu belirtiyor. Tezin 3'te ikilik bölümünü beraber düzelttiklerini belirten Wendt,Atta'nın cinsel yakınlaşmadan korktuğu için birlikte çalışmaya son verdiğini ifade ediyor. Atta,1999'un Ocak ayında tezini savundu. Oldukça iyi notlar alan Atta'yı tebrik etmek için sırayagiren bayan hocanın elini sıkmayı reddetti. "Namaz kılmadan eğitim yapamam" gerekçesiyleüniversiteden ibadet yeri alan ve burayı üs gibi kullanan Atta, diplomasını aldıktan sonra

üniversitenin iş bulmayan öğrencilere tanıdığı üniversiteye hayali kayıt hakkından yararlandı.Alman polisi Atta'nın Marwan al Şehi ve Ziyad Samir Jarrah ile 1999 yılından itibaren

saldırı planları hazırladıklarını ifade ediyor. 1999'da Şehi, Jarrah ve Atta üçlüsü aynı anda polise başvurarak pasaportlarını çaldırdıklarını söylediler. O dönemde hiç şüpheye kapılmadan yeni pasaport hazırlayan Almanlar, üçlünün “gittikleri ülkelerin izlerini ortadan kaldırmak” için pasaportlarını yırttıklarını sonradan anladı. 2000 yılında izlendiğinden habersiz, arkadaşıMarwan al-Şehi ile Berlin'in ABD Başkonsolosluğu'na başvuran Atta, pilotluk eğitimi almak içinABD'ye gitmek istediğini belirtti. Vizeleri cebine koyan iki pilot adayı, Florida'nın Venicekentine gitti ve kasım ayında eğitimlerini tamamladı. 

Atta 7 Eylül'de Florida'da görüldü. Shuchum's adlı barın patronu FBI'a, Atta'nın çok içkiiçtiğini ve hesap yüzünden kavga ettiğini anlattı. Bu iddialar, Atta'yı bir alkol damlasını reddeden“dindar bir kişi” olarak tanıyanları şoke ederken, baba Atta bu anlatımların oğlu ile ilgilikomplonun kanıtı olduğunu kaydediyor. Oğlunun kaçırılarak ortadan kaldırıldığını belirten babaAtta, adres olarak da İsrail gizli servisi MOSSAD'ı gösteriyor. Baba Atta'nın Mossad'ın ABD'yedüzenlenen saldırıların gerçek planlayıcısı olduğu yönündeki tezi Mısır kamuoyu tarafından dakabul ediliyor.

Hocasının ağzından Atta

 Hamburg Teknik Üniversitesi'nden Prof. Alptekin Özdemir, kamikaze saldırısının elebaşıolan öğrencisi Muhammet Atta'nın ilk başlarda laik bir öğrenci olduğunu söylüyor. “ Fakat son

dönemlerde İslami cemaatlerle ilişkiye girdikten sonra değişti.” diyen Özdemir, Atta'yı şusözlerle tarif ediyor:" Kibar, dost canlısı ancak çekingen bir öğrenciydi. Diğer öğr encilerden uzak dururdu. Düzenlive başarılı bir öğrenciydi. Özellikle matematik ve bilgisayar konusunda çok yetenekliydi."

Özdemir, önceleri Atta'nın aşırı dinci biri olacağını aklına bile getirmemiş. Diğer Arapöğrenciler Özdemir'e “laik bir Türk” olduğu için diş bilemesine rağmen Atta, en ufak birsaygısızlık etmemiş. Fakat daha sonra radikal örgütlerle ilişki içine girince davranışlarındadeğişiklikler başlamış. Bu dönemde sürekli gitmeye başladığı İslami Kültür Merkezi'ninyöneticisi Mahmut Kolçer mer keze her gün 300 kişinin geldiğini ve Atta'yı hatırlamadığınısöylüyor. Atta ve Özdemir, 2000 yılında Atta okuldan mezun olduktan sonra bir kez dahasokakta karşılaşmışlar. Atta, yine çok iyi davrandığı Özdemir'e " Bitirme tezi üzerinde

Page 84: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 84/149

  84

çalışıyorum hocam" demiş. O dönemde Florida'da uçuş eğitimi alan Atta'nın bitirme tezinin neolduğu ise 11 Eylül günü anlaşıldı! 

Atta'nın vasiyeti

FBI, ABD'deki 11 Eylül saldırılarının zanlılarından Muhammed Atta'ya ait bir bavulda Atta'nınvasiyetnamesini buldu. Nisan 1996 tarihinde yazılan ve iki şahit tarafından imzalananvasiyetnamede 18 şart yer alıyor. İşte şartlardan bazıları: 

* Cenazemi taşıyacak kişilerin imanı bütün Müslüman olmasını istiyorum. Cenazemleilgilenenler gözlerimi bağlasın ve gökyüzüne çıkmam için dua etsin. Erkeklik organımıyıkayanlar eldiven giysin. 

* Hiç kimse benim için ağlamasın. 

* Dilerim daha önce iyi geçinemediklerim mezarımı ziyaret eder. 

* Cenazemin önünde kurban kesilmesin. Tören sessizlik içinde yapılsın. 

* Kefenim ucuz 3 parça beyaz kumaştan olsun. Beni yüzüm Mekke'ye dönük olacak şekildegömün.

* Tüm malvarlığım İslami kurallara göre dağıtılsın. 

* Gözlerimi bağlayın 

* Cenazemde sessiz olun, dövünmeyin

ABD nefretinin kökleri

Sıradan Amerikan vatandaşı, Arap kökenli örgütlerin kendilerine niçin bu kadar kızdığınıanlamakta zorlanıyor. Özellikle Ortadoğu'da ABD'ye karşı büyük bir tepki var. Bu tepki bazenaşırı nefrete kadar varıyor. İşte uzmanlara göre bu tepkinin 4 önemli nedeni: 

1. Suudi Arabistan'daki ABD birlikleri: Amerikan askerlerinin kutsal toprakları kirletmesi,örgütlerin düşmanlığının baş nedeni olarak görülüyor. Suudi Arabistan Kralı Fahd'ın davetiyle

1990'da Arap topraklarına giren Amerikan birlikleri o tarihten beri çıkmadı. 1991'deki KörfezSavaşı'nı Arabistan'daki üslerden yürüten ABD, Irak'a yönelik hava harekatlarında da bu ülkeyikullandı. Amerikan birliklerini Orta Çağ'daki Haçlı kuvvetlerine benzeten Bin Ladin, " Boşdurmaktansa Amerikalı askerleri öldürün" demişti.

2. Irak'a yönelik saldırılar ve yaptırımlar: Irak halkının 11 yıldır devam eden yaptırımlarnedeniyle çektiği “sıkıntılar”, Araplar arasındaki “Irak sempatisini” ve “ABD düşmanlığını”artırdı. İslam ülkelerinin büyük bölümü yaptırımların çok ağır olduğunu ve Batı'nın Irak halkınakarşı duyarlı davranmadığını düşünüyor. Irak diktatörü Saddam ile Ladin arasında olduğusöylenen sıkı askeri ve ekonomik ilişkiler de bu nefreti artırıyor...

Page 85: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 85/149

  85

3. ABD'nin İsrail'e askeri ve siyasi desteği: İsrail'in Filistinliler'i öldürürken Amerikan yapımısilahları kullanması ve ABD yönetiminin her yıl İsrail'e 2 milyar dolarlık askeri yardım yapmasıAraplar arasında öfke uyandırıyor. Washington yönetimiyle iyi ilişkiler içindeki ılımlı Arapülkeleri bile ABD'ye bu yüzden tepki gösteriyor.

4. Taliban'a yönelik yaptırımlar: ABD'nin Afganistan'da iktidarı ele geçiren Talibanyönetimine uyguladığı sert politika Bin Ladin'in ABD'ye diş bilemesinin bir başka önemlinedeni. 1998'de ABD'nin Afrika'daki elçiliklerine düzenlenen saldırıların ardından Taliban'ın BinLadin'i vermeyi reddetmesi Afganistan'ı hedef haline getirdi. ABD ordusu Cruise füzeleriyleAfganistan'ı yerle bir etti. Bin Ladin de kendisini barındıran Taliban'a teşekkürlerini Amerikanhedeflerini vurarak gösterdi.

Trajediyle açığa çıkan öfke

Eşitsizliği derinleştiren “küreselleşme” ve İsrail-Filistin çatışmasının giderek tırmanması

“nefreti ve intikam ateşini” körükledi.. 12 intihar eylemcisi teröristin ve ek olarak birkaç binsavaşçının, dehşet verici birer “katalizör” olabileceği ortaya çıktı. Onlar Batı'nın kâbusunugerçekleştirdi. Milyonlarca kişi terörist eylemlerin ardındaki motivasyonu gördü. 21. yüzyıl da20. yüzyıl gibi kan ve gözyaşıyla başladı. Saraybosna'da Avusturya veliahtı Arşidük Ferdinandve eşinin öldürülmesi, monarşiye dayalı Avrupa'nın sonuna işaret ediyordu. 11 Eylül 2001'degerçekleşen dünyanın en büyük terörist saldırısında ise hedefler sadece devletin başındakilerdeğil, aynı zamanda sivillerdi.

Tarihçiler 11 Eylül 2001'i “bir dönüm noktası” olarak hatırlayacak. Bu dönüm noktası,eskiden uzak ihtimalli soyutlamalar olarak görülen olasılıkların önünü açıyor. 1812'den bu yanailk kez ABD'nin merkezi Washington savaş gerçeğiyle yüz yüze kalıyor. Amerikalılar ansızınAvrupalılara has, gündelik güvensizlik hissini paylaşmaya başlıyor. Şimdi insanlar, daha önceakıllarına bile getirmedikleri bir ihtimalden, „tüm Batı'nın yakında İsrailliler gibi yaşama‟ihtimalinden endişe duyuyor... Teröristler, Amerika'nın en belirgin değerleri olan açıklığı veyaşam hakkına gösterilen “Batılı demokratik saygıyı” birer dezavantaja çevirdi. Yaşam hakkınasaygı, belki de kaçırılan uçakların vurulmama gerekçesiydi; çünkü kimse ardından gelecektrajediyi tahayyül edemezdi. Teröristlerin en büyük avantajı ise kurbanları kadar kendileriaçısından da insan yaşamlarına gösterdikleri mutlak saygısızlıktı.

Diktatörlük desteklendi

19. yüzyıl sonlarının Avrupa'sında bombalama eylemleri gerçekleştiren anarşistler daha

iyi bir dünya istiyordu. Bugünün teröristleri ise, yaşadıkları dünyayı ilerletmek değil yok etmekistiyor. İki nedenden dolayı Batı'dan ve temsil ettiği değerlerden nefret ediyorlar. Birincisi Batı, Suudi Arabistan'dan Cezayir'e kadar diktatörlük rejimlerini destekleyerekyaşanması gereken değişimi engelledi.

 İkincisi bu toplumlar, kapalı olmalarına rağmen, Batı'nın değerlerinden değilse bile yaşamtarzından etkilendi.Batı'nın, bu rejimleri destekleyerek elde ettiği bazı ciddi ekonomik kazanımlar bir yana;diplomatik avantajlar, “yaratmakta olduğu devasa nefreti” görmezden gelmesine yol açtı. Batı,kendini mümkün olan her araçla korumak zorunda… Mesela bir suikasta kurban giden AhmetŞah Mesut'un liderlik yaptığı ve Kâbil'deki Taliban iktidarını devirmeyi hedefleyen Kuzeyİttifakı'na destek çok daha önce verilmeliydi. Ancak Batı yıkıcı sonuçların nedenlerine de

eğilmeli. Bu, İsrail de dahil olmak üzere bir dizi müttefikine bölgesel tavizler vermeyi dayatmak

Page 86: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 86/149

  86

anlamına gelir. Bu aynı zamanda, Ortadoğu'da, Körfez'de ve Pakistan'daki çarpık rejimlereverilen “sorgusuz sualsiz desteği” de sorgulamak demek...Burada bir “ikilem” ortaya çıkıyor: Daha fazla demokrasi daha fazla aşırılığa yol açabilir; fakat,demokrasinin mutlak anlamda yokluğu “yolsuzluğu ve terörizmi” besler.

Ortadoğu'da yaşayanların yaşam düzeylerini yükseltmek ve zenginle yoksul arasında

kabul edilemez boyutlardaki farklılığı azaltmak için, bölgede barış ve yapısal siyasi değişimlerzorunlu... Fakat, geçmişte Batı desteğinden çıkar sağlamış ve son saldırıları da statükoyumeşrulaştırmak için kullanmaya eğilimli, İsrailliler ve Suudiler gibi iki zıt aktörer dayatılacakakılcı bir çözüm nasıl bulunabilir? Batı ile diğerleri arasındaki ilişkiler değişmiştir. Bizzat Batıdünyasının coğrafyası dahi değişimler  gösterebilir.

Gerçek şu ki, ABD'den “göz kamaştırıcı başarısı” yüzünden nefret ediliyor; gelenekselİslami yaşam tarzına karşı sunduğu “cazip” ama kimilerine göre “yoz” alternatif hayat tarzıyüzünden; bir zamanların görkemli uygarlığının maddi açıdan düştüğü durum itibarıylaMüslümanlar üzerinde yarattığı “utanç” yüzünden nefret ediliyor. Başarısızlıklarınınsorumluluğunu yabancılara yüklemek isteyen Arap liderlerin işine yarıyor tabi bu olaylar. KuzeyAfrika ve Ortadoğu'nun yaşadığı “ekonomik bunalımın”  bu ülkelerin kendi sorunlarından ziyade

Amerikan baskısından kaynaklandığına inanan Batılı aydınların sayısı da az değil. Ama böyledüşünmek, Batı'yı “verimli bir dostluğun” mümkün olduğu bir ortak değil de, “baskıcı bir kâfirve kapitalist bir sömürücü” olarak görmek, barışçıl bir birliktelik ihtimalini ortadan kaldırmakanlamına geliyor.

Yine de şurası kesin ki Batı'nın savaşılıp yenilmesi gerektiğini düşünen Müslümanları bombalamak, fikirlerini değiştirmeyecek. Bu, “konuşarak” da yapılabilecek bir şey değil.Uzlaşmaya nasıl ulaşıldığını görmek için kendi tarihlerini ve Batı tarihini incelemeleri gerekiyor.Birçok Müslüman 11 Eylül için yüreğinde üzüntü duyup özür dilemedikçe, ortak bir zeminoluşturmak çok zor olacak. Diğer yandan, Batı'ya köktendincilerin gözüyle bakanların sayısıartarsa, Batılı halklar bombalanarak fikirler değiştirilebilir. Yani bunun savaşılıp kazanılmasıgereken bir medeniyetler çatışması olduğu konusunda Bin Ladin'le görüş birliğine varabilir.Ürkütücü bir düşünce...

1994‟te Saddam‟ın gizli servisinin başkanı olan ve şu anda da Irak‟ın TürkiyeBüyükelçisi olan Faruk Hicazi, Bin Ladin ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmelerSudan‟da başladı ve Afganistan‟da devam etti. Temas 1998‟de Bağdat‟ta Bin Ladin‟in 2numaralı adamı Eymen El-Zevahiri ve Saddam‟ın Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ilesürdü. Birleşmiş Milletler ile 1998‟de yaşadığı kriz sırasında, Saddam‟ın Arap dünyasındaki

 pozisyonunu güçlendirmek için, Bin Ladin “Yahudiler ve Haçlılara Karşı Cihad İçin Dünya İslami İttifakı”nı kurmuştu.. Sözde müslüman Iraklı diktatör, Bin Ladin ve anahtar adamları için,Afganistan‟ı terketmeye zorlanmaları halinde Irak‟ta güvenli bir sığınak sözü ile buna karşılıkverdi.

Bin Ladin, üst düzey El-Kaide teröristlerinden bir kurulu, 25 Nisan 1998‟de, Saddam‟ınyaşgünü kutlamalarına katılmak üzere Bağdat‟a gönderdi. Saddam‟ın gözünü kan bürümüş oğluUday‟ın, birkaç yüz El-Kaide üyesini, Afganistan‟da mümkün olmayan tekniklerle eğitmeküzere kabul etme fikri de bu zamanda doğdu. Yayınlanmamış bir casus raporuna göre,Bağdat‟taki yaşgünü partisi, başka birşeyi kutluyordu: Uday Hüseyin‟in Bin Ladin‟inadamlarıyla, resmi olarak Kaide‟nin en cesur “Afgan Arap” savaşçıları ve Irak istihbaratınınörtülü 999. Ünitesi‟ nin savaşçılarından oluşan bir birleşik güç oluşturmak için anlaşmasını... Bu bilgi, terörist grup ve terörist devlet arasındaki en son ilişkilerin raporlarını içermiyor. Yinede, 90‟ların sonundaki bu temel ile; Bin Ladin‟in, Saddam‟ın Kuzey Irak‟taki uçuşa yasak

 bölgede bulunan Kürtlere saldırması için gönderdiği 400 kişilik fanatik “Afgan Arap” desteği ve,Kaide‟nin intihar korsanı Muhammed Atta‟nın Iraklı casuslarla diplomatik bir örtü altında

Prag‟da buluşmasını birleştirin...Manzara ortada... 

Page 87: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 87/149

  87

Dünyanın düzeni değişti 

Amerik a Birleşik Devletleri'nde yaşanan terör vahşeti, dünya siyasi düşünceler tarihinde

de kalıcı değişimlere yol açacak. Meydana gelen hadiseler dünyadaki devletler sistematiğininkırılma noktası... Vurulan adresler arasında dünyanın en büyük karargahı Pentagon ve dünyaticaretinin en büyük merkezi Dünya Ticaret Merkezi olduğu dikkate alınırsa, ortaya iki net sonuççıkıyor.

Bunlardan birincisi bundan sonra Pentagon'un dahi güvende olmadığı ve mevcutsistematiğin muhaliflerinin; düzeni, düzenin olanakları ile yıkmaya kalkışabileceği...NewYork'taki Dünya Ticaret Merkezi binasında 1993'te patlayan bombalar, 1995'te, Oklahomakentindeki bir kamu binasına yönelik bombalı eylem, 1998' te Kenya ve Tanzanya'dakiAmerikan büyükelçiliklerine yönelik eşzamanlı saldırılar, Japonya'daki sarin gazısaldırıları..SSCB' nin çökmesinden sonra kitle imha silahlarını katliamı araç olarak seçen;medeniyet yıkmayı hedefleyen çokuluslu terör gruplarının işbaşı yapacağı yönündeki analizler

üzerinde yeteri kadar durulmadığı görülüyor. Yaşanacak değişimler, başta çağdaş dünyadaki terim ve kavramlar olmak üzere, birçok

felsefi akımı da derinden etkileyecek. Yaşanan trajedinin temel kavramlarda neden olacağı yeniyorumların, dünyadaki alışılagelmiş düzen anlayışını da sarsacağını öngörmek mümkün.Kuşkusuz ilk olarak küreselleşme ve yeni dünya düzeni gündeme gelecek.

Yeniden tanımlanması gereken kavramların başında terör, kamu, devlet ve devletin görevleri ile devlet-birey ilişkisi geliyor. Aynı şekilde savaş, insan hakları, düşünce özgürlüğ ü, protesto hakkı ve kendi geleceğini tayin hakkı da masaya yatırılacak. Haberleşme başta olmaküzere birçok kısıtlanamaz kabul edilen temel özgürlük de ele alınmak zorunda. Keza basınözgürlüğünün sınırları ve çerçevesi, yani kamunun haber alma hakkı ile kamunun güvenliğiarasındaki hattın yeniden belirlenmesi de gündeme gelebilir. 

Sınır ve gümrük tanımayan, dil, din, cinsiyet ve ırk farkı gözetmeyen ve Pentagon'da dahien uzak noktalara kadar ulaşabilen terörün ortaya koyduğu dehşet verici tehdide karşıuluslararası toplumu korumak için büyük projeler gerekiyor. Yeni dönemde devletler arası işbirliğinin, ittifak yapılanmalarının, işbirliği ve ittifak anlayışınında değişeceği görülüyor. Uluslararası toplumun siyasal şiddete, terörizme duyarlılığının artmasıile beraber devletlerin, BM, NATO ve AB gibi uluslararası ve uluslarüstü yapıların savunma vegüvenlik konseptlerinde de değişimler yaşanacak. "Terörün tarifi, terörle mücadelenin çerçevesive terörle mücadele kuralları" konularında standart aranacak. Gerçi bu yönde AB çatısı altında

 bazı çalışmalar yürütülüyor, ancak henüz kayda değer bir ilerleme saptanmadı. Devletler arası ilişkilerde, teröre şiddetle karşı çıkan ve mücadele edenler ile "diğerleri"

arasında en sert şekilde bir kutuplaşma beklemekte fayda var.Facianın dünya siyasetinde de bazı pratik sonuçları olacak. Dünya genelinde terörizmin daha sert bir şekilde sorgulanmasının yanısıra, yaşanacak sertleşmeninsavaş boyutuna varması mümkün. Devletlerin ve toplumların hızla silahlanmalarının yanısıra,gelişmelerin en çok İsrail-Filistin anlaşmazlığını etkileyeceği görülüyor. Ancak Ortadoğu‟dayeni bir barış sürecinin gündeme gelmesi kadar, bölge tarihinin en kanlı dönemi de yaşanabilir.Bu keskin virajda NATO, BM, AB ve ABD'nin tutumları etkili olacak.Afganistan'da rejimdeğişikliği ve İran ile ABD arasındaki yakınlaşmanın hızlanması beklenebilir. 

Bunlardan başka yeni dönemin günlük yaşama da etkileri olacak. Başta Araplar olmaküzere Müslümanlar bakımından genel bir ayrımcılığın yaşanacağı bir süreç başlıyor.. Dünyadamikro-milliyetçilik ve dini fanatizmin yakaladığı trend, son yaşanan vahşeti ıskalamazsa, o

halde sonuçları her türlü dehşetin üzerine çıkacak yeni bir dini kutuplaşma da beklenebilir.

Page 88: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 88/149

  88

Bundan sonra beklenmesi gereken, diğer bazı terör örgütlerinin ve bireysel terör çabalarının darefleksif bir şekilde harekete geçmesidir. Artık büyük kentlerin caddelerinde askeri inzibat ve

 panzer devriyeleri görülebilir. Çünkü felaket filmlerinde bile yıkılmayan çökmeyen,vurulamayan tabu halindeki noktaların yok edilebileceği görüldü. Bundan sonrası için yapılan değerlendirmeler “Üçüncü Dünya Savaşı” ile “küresel şiddet

dönemi” arasında sıralanıyor. Her ne isim verilirse verilsin, bu vahşet çağını başlatanların bundan sonra başka bir eylemyapmamalarını beklemek yanlış olur... Ne amaçla olursa olsun ortaya çıkan katliam makinasınınşu ana kadar sergilediği performans, atılacak karşı adımları öngördüğünü kanıtlıyor... Haliyleeylemlerin süreceğine inanmakta ve buna karşı hazırlık yapmakta fayda var. Çünkü vurulandarbe, kişi ve toplumlardan önce belirli bir düşünce yapısını ve değerler sistemini hedef alıyor.Dolayısıyla söz konusu değerler sisteminin yanında yer alan her ülkenin bir sonraki hedef olmasıkuvvetle muhtemel...

3. BÖLÜM

Yürüyen ölüler hükümdarlığı

Page 89: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 89/149

  89

Kuzey- batı Asya ülkeleri arasında stratejik bir öneme sahip olan Afganistan tarihi boyunca sürekli “emperyalist güç odakları” başta olmak üzere komşuları arasında çatışma sahasıolmuş ve olmayı sürdürecek bir ülkedir.. Afganistan‟daki fraksiyonların kendi aralarındakiihtilafa karşı en büyük silahları “ortak düşman” komünist iktidardı. İslamın cephe liderleridinlerinin tehlikeye düştüğünü söyleyerek Agan halkını; “kavim, din, mezhep ve milliyetfarklılıklarını” gözardı ederek küfür karşısında ortak cihada çağırdı ve Şeriat -ı Muhammed ‟edavet etti. Cefakar Afgan halkı bu sese mal, mülk, ev, bark, can ve evlatlarıyla karşılık verdi.Kadınlarını ve çocuklarını yabancı ülkelerde bırakarak Afgan cihadının başarıya ulaşması içincepheye koşarak “Sovyet ordusu”na karşı savaşmaya başladılar.. 

Marxist-Leninist Bolşevik ideolojisinin ve Sovyet Rusya'nın vahşetine en fazla maruzkalan ülkelerden birisi de Afganistan'dır.. 1978 yılında ordudaki komünist generallerin ve

sivillerin organize ettiği bir darbe gerçekleşti. Darbeciler ülkeyi komünist bir rejimleyöneteceklerini ilan ettiler. Kısa bir süre sonra komünist hükümet “din karşıtı bir kampanya”

 başlattı. Kuran halka açık meydanlarda yakıldı. İmamlar tutuklandı ve öldürüldü. Şii nüfus içindeçok etkili bir dinî grup olan Müceddedîler Aşireti'nden bir gecede, 6 Ocak 1979'da, aynı soydangelen 130 erkek katledildi. Her din, her mezhep için dini ibadet yasaklanmıştı. 

Yetkililer konuşmalarında Marks ve Lenin‟den alıntılar yapıyordu. Okullarda Yabancı dilolarak ingilizce yerine rusça öğretilmeye başlandı. Afgan komünistleri birbirlerine yoldaşanlamına gelen “rafik” veya “mılgıri” demeye başladı. Kabil radyosu ise CumhurbaşkanıTaraki‟den “Hallaki Kebir” (Büyük yaratıcı) “Hallaki Tavana” (Kudretli yaratıcı) şeklinde sözediyordu. Dari dilinde Halak sözü sadece Allah‟ı ifade etmek için kullanılırdı. Taraki rejimi koyumüslüman olan Afgan halkını “ateist” yapmaya kararlıydı. Halkiler her fırsatta Tanrı diye bir şeyolmadığını söylüyorlardı. Bir Afgan göçmen bu konuda şunları anlatıyor:“ Halkiler köyümüze geldiklerinde günde beş vakit namaz kılmamızla alay ettiler. Bizim gerikalmış insanlar olduğumuzu söylediler. Mollaların söylediklerini dinlememeyi salık verdiler.Onlara göre mollalar gerici insanlardı.” Halkiler ateizm pr opagandası yapmak için her fırsatı değerlendiriyorlardı. Hatta hapisteki

mahkumlara işkence ederken bile.. Bir süre hapiste yatan bir Afgan şöyle diyor: “ Hapistebulunduğum süre boyunca Halkiler bana işkence yaptılar.. Günlerce yiyecek vermediler. Bazende hücrelerimizin tavanından ekmekleri sarkıtarak şöyle diyorlardı: “Eğer Tanrı gerçektenvarsa, söyleyin bu ekmekleri alıp size versin . Siz sadece boş bir hurafeye inanıyorsunuz.” 

Afgan komünistler aslında Sovyetler Birliği'nin paralı birer maşasından başka bir şey

değildiler. Moskova'dan gelen "danışman"ların direktifleriyle hareket ediyor, onların gösterdiğişekilde kitle katliamı yapıyorlardı. İktidarda kaldıkları kısa zaman zarfında, büyük bir teröruyguladılar. 

1979 Martı'nda Kerala köyü... 1700 yetişkin ve çocuk, köydeki erkek nüfusun tamamımeydana toplandı ve otomatik silahlarla tarandı; ölüler ve yaralılar bir buldozer yardımıyla üçayrı çukura üst üste gömüldü. Kadınlar korku dolu gözlerle, dakikalar boyunca kapanançukurların oluşturduğu tepeciklerin sarsıldığını gördü: Diri diri gömülenler dışarı çıkmayaçalışıyordu. Sonra sarsıntılar kesildi. Anaların ve dulların hepsi Pakistan'a gitti. Kızılordu 1979yılında işgal ettiği Afganistan'da çocuk -kadın ayrımı yapmaksızın vahşi bir soykırım yürüttü.Terör Kabil kentini de sarmıştı. Kentin doğusunda bulunan Pole Çarkı Cezaevi, toplama kampınadönüştürüldü. Cezaevi Müdürü Seyid Abdullah mahkumlara şöyle bir açıklama yaptı: "Sizler çöp

haline getirilmek için buradasınız."

Page 90: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 90/149

  90

İşkence en geçerli yöntemdi. Cezaevinin en büyük cezası, diri diri lağım çukurunaatılmaktı. Bir gecede onlarca mahkum yüzlerce nedenle idam edilirdi; cesetler ve can çekişen

 bedenler buldozerler yardımıyla üst üste gömülürdü. Stalin'in cezalı halklar için uyguladığıyöntem yeniden kullanılmaya başlandı. 15 Ağustos 1979'da Hazaralardan 300 kişi direnişedestek verdikleri gerekçesiyle tutuklandı; 150'si buldozerler yardımıyla diri diri gömüldü, öteki

150'si benzine bulanarak canlı canlı yakıldı. 1979 Eylülü'nde cezaevi yönetimi 12 bin mahk umunöldürüldüğünü kabul etti. Pole Çarkı Cezaevi'nin müdürü duymak isteyenlere şöyle diyordu:"Yalnızca bir milyon Afganlıyı sağ bırakacağız, sosyalizmi kurmak için bu kadar adam yeter ."

Tüm bunlar, Moskova'dan yönetilen uygulamalardı. Gerçekte Afganistan'daki tüm içkarışıklık, Sovyetler Birliği'nin önceden planladığı bir gelişmeydi. Moskova, Afganistan'dakikomünistlere darbe yaptırmayı, sonra da bu sözde "demokratik" rejimi korumak bahanesiyleülkeyi işgal etmeyi önceden kararlaştırmıştı. Moskova'yı bu plana iten neden ise, bugün pek çoksiyasi tarihçinin kabul ettiği üzere, o dönemde İslam'ın komünistler tarafından bir “tehlike”olarak görülmesi idi.Sonunda komünist Afgan rejimine kar şı Müslüman mücahitlerin düzenlediği direnişi bahaneeden Kızılordu, 27 Aralık 1979'da Afganistan'ı işgal etti. Bu işgalle birlikte Afgan halkına karşı

uygulanan vahşetin de çapı büyümüş oldu.Kızılordu, Afganistan'ı 1979 yılında işgal etti ve tam 10 yıl bu ülkede işgalci bir güç olarak kaldı.Mücahit grupların başlattığı direniş, en zalim ve acımasız yöntemlerle bastırılmaya çalışıldı.. BirAfgan direnişçi, Kızılordu'nun yöntemlerini şöyle anlatıyordu:“Sovyetler bir eve saldırdılar mı, o evdeki kadınları öldüresiye döver, tecavüz ederdi. Ne yazık kî

 bu barbarlık içgüdüsel olarak değil, programlanmış olarak gerçekleşiyordu; böyle eylemleryaparak toplumumuzun temellerini yıkıyorlar ve bunu çok iyi biliyorlardı.”Kızılordu Afgan Müslümanlara karşı en alçakça yöntemleri kullandı: Afgan çocuklarınınoyuncak sanarak ellerine almalarını sağlamak için "oyuncak şekilli mayınlar" yapılıyor,yakalanan mücahitlere korkunç işkenceler yapılıyor, sivil halk gece gündüz bombalanıyordu. 10yıl süren Kızılordu işgalinin sonunda, on binlerce ölü, bir o kadar da sakat kaldı. BugünAfganistan, dünyanın en çok takma kol ve bacak imal edilen ülkesi. Çünkü Kızılordu'nunmayınları on binlerce Afgan gencini kolsuz bacaksız bıraktı.. Sovyetler'in geri çekilmesindensonra ise, istikrarsızlığa sürüklenen Afganistan, “kanlı bir iç savaş”a sahne oldu. Kısacası,1970'lerde Moskova'nın kışkırtmasıyla başlayan vahşet, çeyrek asır boyunca Afganistan'a büyükacı ve zulüm yaşatmıştır.

Ve kardeş kardeşi boğazlıyor 

Daha sonra yaşanan kardeş katli, viranelikler, işkence, perişanlık, açlık ve kıtlık iseneredeyse “komünist işgal”i aratır hale gelmişti. Fraksiyon liderleri küçük milli gruplara

ayrılarak her biri iktidar olabilmenin kavgasını yaptılar. Birbirlerini komünistler ve partizanlarlaişbirliği yapmakla itham ediyorlardı. 14 yıl süren kutsal cihat ve yedi yıllık kanlı bir iç boğuşmanın ardından insanlara sadece “karanlık bir gelecek” kaldı. Hareket-i İslamifraksiyonunun lideri Asıf Muhsini 97‟de İsfehan‟daki konuşmasında Afganistan‟ın bu acıklıdurumunu şöyle dile getiriyordu:“Biz islam inkılabının zafere ulaşmasından sonra müslüman Afgan halkına öyle şeyleki reva

 gördük ki Ruslar bile bu kadar acımasız değildi. Güya müslüman bir millettik fakat kendihalkımıza karşı duyarsızdık. Yaptıklarımızı yahut yapacaklarımızı “Allah için değil BM için”

 yaptık. Bu durum bizim için utanç vericidir”. Afganistan İslam İnkılabı zaferinden sonra ülke büyük bir buhran içine yuvarlandı. Ülkede“siyasi, iktisadi askeri ya da kültürel bir atılım” “yapılmadı. İç çekişmeler parti kavgaları dış

müdahaleler geniş tabanlı bir hükümetin kurulmasını engelledi. Afgan halkı İslami hükümetin

Page 91: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 91/149

  91

kurulmasıyla barış ve huzurun geleceğine inanıyordu. Rabbani‟nin dört aylık hükümetindensonra çekişmeler doruğa ulaştı. Devreye giren BM başarısız oldu. Cihat liderleri, Afganistan‟ıniyiliği için müzakereler yapıp aydınlarla uzlaşma yolları arayacaklarına, silahlı grupları ve ayaktakımlarını kışkırtıp vatan savunmasını üstlenecek milli ordunun kurulmasını engellediler. .İktidarı kapabilmek uğruna korkunç ve vahşi bir ihtirasla “mezhepçilik, kabilecilik ve dar bölge

milliyetçiliği”ni körükleyerek, insanları birbirlerine boğazlattılar. Böylece siyasi birliğindağılmasına ve Taliban işgaline zemin hazırladılar. Liderler iktidar hırsıyla birbirlerini ortadankaldırmak için Taliban‟la işbirliğine girip Kabil‟in kapılarını açtılar. Kabilecikleri kışkırtıp kuzeyvilayetlerini ve Bamyan‟ı Taliban‟a teslim ettiler.

Afganistan‟ın savaş ağaları

Taliban‟ından Şah Mesud‟una, Rabbani‟den “Türk dostu” Raşid Dostum‟a kadar Afgansavaş ağaları, Afgan halkının “ulusal/dinsel liderleri” olarak sunuluyor. Afganistan, kendineözgü toplumsal-siyasal yapıya sahip bir diktatörlük olarak tanımlanabilir. Afgan-Asya üretimtarzının bir sonucu olarak gelişen bu rejimin en önemli özelliği, mutlakiyen, despotluk ve

totaliterliğin bir karışımı olmasıydı. “Devlet” aygıtı sadece siyasi iktidarı değil, toplumsal prestijive maddi ayrıcalıkları da temsil ediyor. Toplumun her bireyinin konumu, devletle ilişkisineoranla belirlenmekte. Devlet, kendi dışında hiçbir güç kaynağına olanak tanımıyor, din dahil

 bütün iktidarı kendinde merkezileştiriyor. Bu sistem, iktidarın el değiştirmesine, işgallere hepdirendi ve yüzyıllar boyunca ayakta kaldı.

Günümüz açısından bu dönemin en önemli özelliği, Afgan toplumunu oluşturan kültürler,milliyetler ve dinlerin, hemen hiçbir zaman çatışma içine girmemesidir. 1965-69 yılları arasındaticaret bakanlığı yapan Dr. Nur Ali, bu konuda şöyle yazıyor: “Afganistan‟da etnik düşmanlığınolmaması, etnomerkeziyetçiliği ve etnik çelişkiyi reddeden siyasi iktidar yapısı için birzorunluluktu. Etnomerkeziyetçilik, Afgan egemenlerinin, kendi etnik gruplarını, diğer etnikgruplar aleyhine kayırması anlamına gelecekti. Bu ise, egemenlerin, ülkeyi yönetmek için devlet

aygıtı dışında bir sosyal gruba dayanması, aygıtı o grubun temsilcileri ile doldurması demekti.Oysa bu, Afgan-Asya üretim tarzını karakterize eden despotik, monarşik ve totaliter bir rejimleçelişiyordu... Afgan-Asya despotizmi, ayakta kalmak için, sadece devlet aygıtına dayanmalıydıve o aygıt da, çokmilliyetli olmak zorundaydı. Aksi takdirde rejim... uzun süre dayanamazdı.”

İktidar savaşları 

Bu şartlar altında Peştunlar, Tacikler, Türkmenler, Özbekler, Beluciler, Norustaniler;Hanefilik, Şiilik, İsmailik ve Hinduluk yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşadı. Komşuülkelerdeki etnik/dinsel çatışmalar, Afgan topraklarında hayat bulamadı. Burada mücadeleler,

daima “çıplak” iktidar mücadelesi olarak gelişti. Dr. Ali, güncel örnekler de vermekte: “Savaşanhiçbir taraf veya taraf lideri, ilgili etnik grubun yüzde birini dahi seferber edememiştir. Bireyin belli bir grubun ordusuna katılmasının arkasındaki neden, etnik birlik değil, maddi çıkardır.Afganistan‟da merminin delip geçemedeği nice hedefleri rüşvetin darmadağın ettiği bir “klişe”haline gelmiştir. Afgan uzmanı Amerikalı diplomat Edmund McWilliams, “Afgan komutanlar

 paranın kokusunu aldı mı yelkenleri suya indirir. Paranın açmayacağı kapı yoktur. Afganistan‟daişler böyle yürür.” diyor. Pakistan İstihbarat Örgütü Eski Başkanı Hamid Gül ise şunlarısöylüyor: “Bir Afgan‟ı kolayca kiralayabilirsiniz ama size sadık kalıp kalmayacağını asla

 bilemezsiniz. Afgan komutanlar, dünyanın ülkü kulüplerinin peşinde koşturduğu “profesyonelfutbolculara” benzer. Sezon ortasında bir bakmışsınız ki futbolcunuz çekip gitmiş başka birtakımda oynuyor. Afgan komutanlar da işte aynen böyle. Parayı gösterin ertesi gün sizin için

savaşmaya başlar. Aganistan‟da her komutan en az altı defa taraf değiştirmiştir. Kimin daha çok

Page 92: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 92/149

  92

 parası varsa askerleri o satın alır. Hatta espri konusu bile olmuştur bu durum. Bir komutansadakatinin mevsimlere bağlı olduğunu söylüyordu. „Yazın kavurucu sıcaklarında Kandahar‟dankaçıyorum. Kışın dondurucu soğukları bastırdığı zaman da Kabil‟ i terkedip Kandahar‟a geridönüyorum‟” diyordu.

İç savaşın askerden çok, dış güçler tarafından verilen ağır silahlara dayanması, “etnik

sadakat”in etkili olmadığının bir göstergesidir. Üstelik, bir grup lideri savaş alanından çekilmekzorunda kalırsa doğrudan ülke dışına çıkmaktadır; çünkü kendisini, kendi grubu içinde bilegüvenlikte hissetmez. Yine de, grup liderlerinin, dış destek bulabilmek için etnik bölünmelerikışkırttığı doğrudur.”

1979 Sovyet işgali, “bağımsızlığına düşkün” Afgan halkı için bir savaş çağrısı oldu. Amayürütülen savaşın kısa süre içinde dış güçlerin, esas olarak ABD-Pakistan grubunun denetimialtına girmesi, iç savaşın temelini atarak, işgalin kendisinden çok daha büyük bir felaket getirdi.İşgale direniş içinde oluşan/oluşturulan gruplar, ABD politikaları ile, zamanla, kan ve ölümle

 beslenen savaş ağalarının liderliğindeki özel ordulara dönüştüler. Sovyet işgalinden sonra,yüzlerce Afgan politikacı, teknokrat ve subay, direnişi örgütleme umuduyla Pakistan‟a kaçtı. En

 büyük hataları da bu oldu. Pakistanlı generalleri yöneten ABD, bu direnişi bir savaşa çevirmekte

kararlıydı. Bu uğurda milyarlarca dolar harcandı. ABD‟nin bu aşamadaki hedefleri şöylesıralanabilir:

1. Bağımsız bir Afgan direnişinin oluşmasını engellemek, her Afgan hareketinin Washington‟a bağlı olmasını sağlamak2. Sovyet ordusunu, Afgan kanı kullanarak geri çekilmeye zorlamak ve bununla kalmayarak,Orta Asya‟daki Sovyet cumhuriyetlerini istikrarsızlaştırmak3. Afganistan‟ı Pakistan‟ın, dolayısıyla ABD‟nin uydusu haline getirmek.

Dr. Nur Ali, direnişin nasıl sakat doğduğunu şöyle aktarıyor: “Bu amaçla tüm komuta, otorite vesorumluluğu kendileri aldılar. Hiçbir Afgan milliyetçisinin direnişin örgütlenmesinde önemlinoktalara gelmesine izin vermediler. Seçilen Afganlar, tek bir politik-idari yapılanma içinde birhiyerarşik göreve sahip olmak yerine, birbiriyle aynı statüde yedi ayrı birim halindeörgütlendiler.”Bu yapılanma, farklı kabile ve etnik grupları birbirinden ayırıyordu. Bu birimler, Washington veİslamabad‟ı “en çok kendilerinin memnun edeceğini” göstermek, dolayısıyla daha çok askeri-mali yardım almak için çekişmeye başladılar. Kimi zaman uzatılan, kimi zaman ucu gösterilenaçık çekler, bu grupların liderlerine, kendilerini “geleceğin Afgan lideri” olarak görmelerinisağlayan hayaller görmelerini sağlıyordu.

Şeytanla bile anlaşırlar 

Sovyet ordusu püskürtüldükten sonra, BM, 14 Nisan 1988 kararıyla bir “geçici hükümet”kurulmasına hükmetti. Olup bitenden habersiz olan dünya, Afganların birleşik bir hükümetkurarak, nihayet kendi kaderlerini kendi ellerine alacaklarını düşünüyordu. Ama ABD vePakistan müdahaleleriyle, yedi ayrı grubun birleşmesi engellendi ve hiçbir otoriteye sahipolmayan Afgan Geçici Hükümeti kuruldu. Parçalanmışlık, Necibullah rejiminin Mayıs 1992‟yekadar sürmesinin nedenlerinden biriydi. Bu süreçte bütün gruplar, halklarına ihanet içindeki“savaş ağalarının liderliğinde”, silahlarını birbirlerine doğrultmuşlardı. Yine aynı dönemde, ABDve Pakistan‟ın dışında Rusya, İran, Tacikistan, Özbekistan, hatta Vahhabiler aracılığıyla SuudiArabistan sahneye girdi ve bölgesel/uluslararası ittifakların sürekli değiştiği, savaş ağalarının biro yana, bir bu yana döndüğü bir kaos ortamı doğdu.

Page 93: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 93/149

  93

Bu şartlar altında Hikmetyar‟dan Şah Mesud‟a, General Dostum‟dan Molla Ömer‟e kadarhiçbir Afgan liderin, bırakalım Afgan halkını, kendi etnik/dini gruplarını dahi temsil etmediğigörülüyor. Bunların hepsi, çıkarları savaşın sürmesi olan ve bu uğurda şeytanla bile ittifaka hazır,Afgan halkının içten desteğini alması mümkün olmayan savaş ağalarıdır. Yani aslındaAfganistan‟da yaşanan savaş bir iç savaş değil, yabancı güçlerin, piyonlarla oynadığı bir “Büyük

Oyun”dur.Pakistan-ABD desteğiyle iktidarı ele geçiren Taliban‟ın yükselişini, bu koşullar içinde ele almakgerekiyor. Kaba bir sınıflandırmayla, Afgan “savaş kastları” ikiye ayrılır. Bunların ilki,gençliklerini Rus ordusuyla savaşmakla geçiren Tacik ve Pathan mücahitlerdir. İkinci grup ise,CIA tarafından eğitilip ülkeye gönderilen “Afganiler”. Bunlara “Afgani” denilmesinin nedeni,Afgan kökenli olmamaları! Sayıları 5000 civarında olan Afganiler; esas olarak Cezayir, Mısır,Suudi, Filipinler gibi ülkelerden geliyor ve Usame Bin Ladin de bunlardan biri. Bu grubun“seçkin” üyeleri, Afganistan‟da işleri bittikten sonra Filipinler (Ebu Seyyaf), Cezayir (GIA),Bosna, Kosova gibi bölgelere geçtiler.

Taliban, “kitle tabanını” yeni nesilde, yani Pakistan‟ın sefil mülteci kamplarında doğup büyüyen yoksul gençlerde buldu. Bunlar, savaş ağalarının zulmü ile hayal kırılığına uğramışlardı 

ve Taliban‟ın çağrısına yanıt verdiler. O dönemdeki Amerikan politikalarına uygun olarakTaliban‟ı öven Newsweek dergisi şöyle yazıyordu: “Taliban, mücahitlerin Afgan halkınatecavüzü sonucu doğmuştur.” (1996). Afganistan‟da Barış ve İnsan Hakları İçin Kadınİttifakı‟nın lideri Zieba Shorish-Shamley ise “Taliban‟ı Pakistan eğitti, Suudi Arabistan finanseetti ve ABD kutsadı.” diyordu. (16 Nisan 2000, Contra Costa Times)Taliban, ele geçirdiği bölgelerde halka belli hizmetler sunması, eğitim ve sağlığa önem verirgörüntüsü çizmesi ile, diğer savaş ağalarının yıllar boyunca yapmadığını yaptı ve belli bir kitledesteği elde etti. Bu destek ile ABD-Pakistan yardımı birleşince, diğer ağalar safdışı bırakıldı ve1996‟da, başkent Kabil ele geçirildi. Kısa süre içinde, Taliban‟ın diğerlerinden farkının sadecedaha koyu bir karanlık olduğu anlaşılacaktı.

Halk mücahitlerden bıktı 

Halk üç yıl içinde Afganistan‟ın güzelim başkenti Kabil‟i yerle bir eden ve ülkenin gerikalan bölgelerini de terör ve anarşi yuvası haline getiren mücahitlerden bıkmıştı. Mücahitler onyıl boyunca Sovyet istilasına karşı savaştıkları ve kan döktükleri ülkelerini cehennemeçevirmişlerdi. Afganistan‟ın ikinci büyük kenti Kandehar, silahlı grupların denetimi altındaydı.Bu grupların yok keserek otobüsleri haraca bağlaması ve yük taşıyan kamyonları yağmalamasıhalkın büyük tepkisini çekiyordu. Bazı silahlı gruplar ise daha da ileri giderek gözlerinekestirdikleri kadınları otobüslerden indirip karargahlarına götürüyor ve alem yapıyorlardı.

Mücahitler 1992 Nisan‟ında Kabil‟de iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra koltuk kavgasına başladılar. Silahlı grupların çatışma alanına dönen Kabil, üç yıl içinde yerle bir oldu. Kabil‟deçatışmalar sürerken Afganistan‟ın diğer bölgelerinde özellikle de Peştunlar‟ın yoğun olarakyaşadığı güney illerinde terör ve anarşi hüküm sürüyordu.. Her bölge, yerel bir komutanınkontrolü altındaydı. Silahlı gruplar yolları keserek halkı soyuyor ve konvoyları yağmalıyordu.Dünün “kutsal savaşçılar”ı artık “yol kesen eşkiya”lara dönmüşlerdi. O dönemde yaşananları

 birkaç örnekle somutlaştırabiliriz şöyle ki; Mayıs 1996'da Dr.Muhammed Enver adlı bir tüccar Herat'taki İslam Emirliği'ne bağlı

gümrük görevlilerine mallarını sınırdan geçirebilmek için rüşvet verir. Ardından Ustad Rabbaniaskerlerine para yedirir. En sonunda da Hacı Kadir çapulcularına 20 milyon afgani kaptırarakTurkam'a gelir (Pakistan-Afganistan sınırındaki bir kontrol noktası) Turkam yakınlarında Ahmed

Gillani'ye bağlı Mahaz-e-Mili Islami mensubu Faruk ve Daduk adlı komutanlarca durdurulur.

Page 94: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 94/149

  94

Komutanlar ilk önce Enver‟in eşyalarını incelerler. İzin kağıtlarını sorarlar. Uyanık tüccar bukomutanlara da her zaman yaptığı gibi paranın ucunu gösterir. Silahlı adamlar, “Sen ne yaptığınısanıyorsun. Biz burada cami için yardım mı topluyoruz! Burası bir kontrol noktası En azından300 bin afgani ödemelisin " derler. Enver bütün gümrük vergilerini ödediğini, kanuna aykırı biriş yapmadığını belirterek rüşve talebini geri çevirir. Adamın rüşvet vermeye niyeti olmadığını

farkeden komutanlar Enver'i eşek sudan gelinceye kadar döver eşyalarına da el koyar. Canını zorkurtaran tüccar arkasına bakmadan don gömlek kaçar.Payam-e-Zan adlı bir Afgan ise Kandehar'dan Kabil'e kamyonuyla yük taşırken başından

geçenleri şöyle anlatıyor: “Gazni civarında Rabbani güçlerine bağlı bir asker kamyonu durdurup para istedi. Yanımda fazla para yoktu. Cebimdeki parayı gösterdim. Gözlerime bakarak dahafazla para vermem için birazdan beni ikna edeceğini söyledi. Kontrol noktasının kulübesine girdiÇıktığında kollarında “başı olmayan bir ceset” vardı. "Bunun da üzerinde fazla parası yoktu.Ama şimdi kafası yok. Söyle parayı nerede sakladın? " diye sordu.. Korkudan titremeye

 başladım. Yemin ederek başka param olmadığını söyledim. Silahını ateşleyip beni sağomuzumdan vurdu. Gözüm karardı. Bu sadece ikaz ateşiydi. Eğer söylemezsem öldürüleceğimi

 biliyordum. Hiç şakası yoktu. Sonunda 800 bin afgani‟nin yerini söyledim. Hayatımı kurtardım.

Pakistan'da tedavi gördüm. Ancak o başsız ceset hafızamdan hiç çıkmıyor. “ Meerzaka Paktia eyaletine bağlı Sayedkaram tarihi eserleriyle ünlüdür.. Gardez'in 30

kilometre kuzeydoğusunda yer alıyor. 1947 yılında yapılan kazılarda çıkartılan 50,000 parçatarihi made para Kabil müzesine getirildi. Bu paralar 300 değişik şekil ve boyutta gümüş ve

 bakırdan yapılmıştı. Bazılarının yüzeyinde insan portresi yer alıyordu. Bir kısmında ise ağaç,kuş, silah, güneş ve yıldız resimleri vardı. Arkeloglar madeni paraların Milattan Önce 600 yılınaait olduğunu yaptıkları karbon testiyle ortaya çıkardılar. Cihadi güçleri Meerzaka'yı elegeçirdikleri zaman Hizb-i-Islami Hikmetyar güçleriyle birleşen Rahim adlı bir komutan bölgehalkına çağrıda bulunarak “Ekmeğinize daha fazla yağ sürmek istiyorsanız, elinize kazma kürekalıp Meerzaka'yı kazmaya başlayın. Bulduğunuz paraların satışında da size yardımcı olacağım”dedi. İnsanlar tarihi eserlerin bulunduğu sit alanlarını hiç de teknolojik olmayan yöntemlerlekaza kaza köstebek yuvasına çevirdiler ve yüzlerce tarihi kalıntıyı mahvettiler, Sonunda büyük

 bir hazine bulundu. Altın yılan heykeller ve çanaklardan oluşan bu tarihi kalıntı Pakistan'a veyabancılara yok pahasına satıldı. Pakistan‟da sergilenen bu kalıntılara bakmak için bugün 300rupi ödüyorsunuz. Tarihi yağmalayan zihniyet tarihi eserlerden nasıl para kazanılacağını da

 bilemiyor haliyle.

Taliban rüşvetle ülkeyi ele geçirdi 

1994 sonbaharında ortaya çıkan Taliban‟ın üç yıl gibi kısa bir sürede Afganistan‟daki en büyük rakiplerini teker teker tasfiye ederek ülkenin yüzde 90‟ına hakim olması pek çok kişiyi

şaşırtmıştı. Taliban aslında mücahit grupları arasında sonu gelmek bilmeyen “kanlımücadele”nin bir sonucuydu. Taliban‟ın gündeme getirdiği ilk gayesi “kardeş kanı”dökülmesinin önüne geçerek yaşanan iç krize son vermekti. Ancak çok geçmeden kendisi deçatışmada bir “taraf” niteliği kazandı. Dolayısıyla kardeş kanı akıtan bir grup haline geldi. 

Tâliban ilk ortaya çıktığında üç önemli amaç belirlemişti: Bütün grupların ve halkınelindeki silahları toplamak, ülkedeki cihad gruplarının kurmuş olduğu devletçikleri ortadankaldırarak halkın bütün ülkede rahatça dolaşmasını sağlamak, böylece toplumu yeniden güven veistikrara kavuşturmak, etkisi altına aldığı bölgelerde şeriat hükümlerini uygulamaya geçirmek.Bu amaçlar halka sıcak ve olumlu geldi. Çünkü silahlar zaten artık işgal güçlerine karşı değil

 bizzat ülke insanlarına karşı kullanılıyordu. Halkın büyük bir çoğunluğu “kardeş kanı” akıtansilahlar toplanmadıkça iç savaşın biteceğine inanıyordu. Farklı grupların belirlediği hâkimiyet

alanları yani “devletçikler” halkı iyice sıkmaya başlamıştı. Çünkü bu devletçiklerin birinden

Page 95: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 95/149

  95

diğerine geçerken hem birtakım kötü muamelelere tabi tutuluyorlardı hem de zaman zamankendilerinden geçiş haracı alınıyordu. Bazen de geçişleri tamamen engelleniyordu. Bundandolayı halk en azından Tâliban'ın ilerleyişini zorlaştırmadı.

Şeriat uygulaması konusuna gelince: Tâliban, içtihada kapalı, çağın getirdiği yeniliklerleilgili çözümler içermeyen, mezhep taassubunu öne çıkaran, içtihat farklılıklarının sağladığı

kolaylıkları dikkate almadan sadece kendisinin tercih ettiği görüşün uygulanmasını şart koşan birşeriat anlayışına sahipti. Ancak özellikle avamın bu meselelerle ilgili incelikler üzerindedüşünmesi zordu. Dolayısıyla "şeriat uygulanacağı" vaadi avama sıcak bir vaad olarak geliyordu.

İşte bu gayelerle ortaya çıkan ve yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı halktankaynaklanan bir engelle karşılaşmayan Tâliban çok geçmeden kendisi de bir grup haline geldi.Tabii ki bu kimliğe bürünmesi onun da diğer gruplarla silahlı çarpışmalara girmesi sonucunudoğurdu. Ancak Tâliban saflarında çarpışanların hepsi medreselerde öğrenim gören veya görmüşöğrencilerden oluşmuyordu. Ülkedeki iç çatışmadan rahatsız oldukları için bağlı bulunduklarıcihad gruplarından ayrılan birçok kişi de bu hareketin saflarına katılmıştı. Ayrıca eski komünistrejimin askeri gücüne mensup birçok kişi de bu hareketin saflarında yerini almıştı. Bunun yanısıra eski Kâbil hükümetine ait kaynaklar, Pakistan ordusuna mensup bazı subayların da Tâliban

saflarında yer aldıklarını ileri sürdü. Bu husus Pakistan'ın eski Dışişleri bakanı tarafından daitiraf edilmiş ve Pakistanlı subayların Taliban mensuplarını eğittiği bu kişi tarafından dilegetirilmiştir. Taliban hareketi ilk çıktığında çok fazla dikkat çekmemişti. Taliban adıyla Afgan halkı ilk defa1994 yılının yaz aylarında bu grup doğu kapılarına gelip dayandıklarında tanıştı. Halk ilk önceTaliban‟ı BM‟nin kararını tatbik etmeye gelen barış gücü askeri sandı. Peki kimdi bu Taliban veaniden nasıl ortaya çıkmıştı? Taliban‟ın Afganistan‟da ortaya çıkışı görünüşte 35 kamyondanoluşan Pakistan‟a ait Türkmenistan‟a giden bir yardım konvoyunun yola çıkmasıyla başlamıştı.Pakistan‟ın kapılarını Ortaasya‟ya açıp yeni bir bir ticaret yolu kurmak isteyen İslamabad,Taliban‟a bu konvoyu koruma görevi vermişti. Koruma işini yıllarca Sovyetlere karşı savaşmış“mücahitler”den daha iyi yapabilecek kimse yoktu. Grup Pakistan‟daki medreselerde eğitimgörmüş Afganlar ve mücahitlerden oluşuyordu. Taliban‟ın görevi konvoyu yağmadan korumaktı.Başlangıçta son derece masumane olan bu girişim Pakistan Devlet Başkanı Benazir Butto ileTükmenistan arasında imzalanan bir ticaret protokolüne dayanmaktaydı. Türkmenistan‟a yardımmaksadıyla Pakistan‟ın gönderdiği bu yardım konvoyu sayesinde Pakistan 

1-Ortaasya ticaret yolunun canlanmasıyla ekonomik fayda sağlayıp, Trogondi yoluna işlerlikkazandırmayı, 

2-Afganlı tacirlere Torgondi yolunu kullandırarak Kandehar Heart ve Hilmend şehirlerininekonomilerini canlandırmayı hedefliyordu.

Pakistan‟ın gönderdiği 30 kamyondan oluşan konvoyun güzergahı Kandehar, Hilmend veHeart üzerinden Türkmenistan‟dı. Başbakan Benazir Butto, Herat valisi İsmail Han veDostum‟la görüşüp konvoyun geçişi için kendilerinden sözlü izin aldı..Konvoy hareket etmedenönce Pakistan İçişleri Bakanı Nasrullah Babür, yanında Amerikan, İngiliz, Çinli İtalyan veKoreli temsilcilerin de bulunduğu bir heyetle Kandehar‟a gitmek üzere yola çıktı..

Bu sırada Kandehar‟da eşkiyalar terör estiriyordu. Etrafa korku salan bu gruplardan biriside Gucci Mücahidin ismiyle anılan bir çeteydi.. Çete reisi Niyaz Vayand eski bir mücahitkomutanıydı. 10 yıl  boyunca Ruslara savaşan Vayand için artık “mücahit” olmanın hiçbir caziptarafı kalmamıştı. Yıllarda savaşmış ancak para yüzü görmemişti. Zengin olmanın en kolay yolu“yol kesmek”ti. Niyaz Vayand lüks eşyalara ve pahalı markalara düşkün bir insandı.. Bu yüzden

emrindeki çete, dünyaca ünlü italyan markası Gucci‟nin adıyla anılıyordu. Pakistan‟ın

Page 96: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 96/149

  96

Türkmenistan‟a gönderdiği yardım konvoyunun haberi Gucci Mücahidin çetesinin kulağınaulaştı. Bu sefer “büyük bir balık” yakalamışlardı. 30 kamyon dolusu gıda ve ilaç iştahlarınıkabartmıştı. Pakistan Konvoyunun geçeceği şehirlerin valilerinden izin almakla görevli olanPakistan İçişleri Bakanı, Afganistan‟da temaslarını sürdürürken, konvoy Kandehar‟ın Tahtapul

 bölgesinde Gucci Mücahidin çetesi tarafından durduruldu. Pakistan makamları hadiseyi protesto

ederek geçişe müsade edilmesini istdiler..Amir Lalay ve Üstad Abdülhalim, Pakistanmakamlarına verdikleri cevapta geçiş izninin Kabil‟den kendilerine ulaşmadığını dolayısıylamüsade edemeyeceklerini söylediler..

Pakistan İçişleri Bakanı Nasırullah Babür “Afganistan Hükümetinden izin almadan Afgantopraklarına nasıl girdiniz?” sorusuna “Biz Rabbani ve Mesut‟a cihat döneminde çok yardımettik. Onlar izinsiz Pakistan‟da dolaşabiliyorlardı. Ben niye izin alacakmışım ki?” şeklinde cevapverdi..Vayand‟ın adamları konvoydaki malları yağmalarken Pakistanlı görevlileri de esir alındı.. Esiralınanlar arasında Pakistan Askeri İstihbarat Birimi (ISI)‟nin emekli subayı Sultan Emir devardı. Emir aynı zamanda konvoyun lideriydi. ABD‟nin Kuzey Carolina eyaletinde dünyaca ünlü“yeşil bereli komando”ların yetiştirildiği Fort Bragg askeri üssü‟nde eğitim gören Sultan Emir,

80‟lerin başında Peşaver‟deki kamplarda yüzlerce Afgan gencini eğitmişti. Emir‟in öğrencileriarasında medreselerde eğitim gören Afgan gençleri de de vardı. Bu gençlerden birçoğu 1992yılında Necibullah rejiminin devrilmesinden sonra ülkelerine geri dönmüştü. Ülkede hakim olanterör ve anarşiden rahatsız olan gençler kadınlara tecavüz olaylarını duyunca çiledençıkıyorlardı.. Pakistan konvoyunun yağmalandığı haberi Kandehar‟a çabuk ulaştı. İşte Taliban

 burada ortaya çıktı.. Olayı duyan medrese öğrencilerinden yaklaşık 100 kişilik bir grupsilahlanarak Pakistan konvoyuna geçiş izni vermeyen Mansuri Açıkzai ve Gucci Mücahidinüzerine yürüdü. Hem konvoyu hem de Pakistanlıları kurtardı. Medrese öğrencileri konvoyukurtardıktan sonra geri dönerek Tahta Pul‟u ele geçirdi ve Kandehar‟a doğru ilerlemeye başladı.

Taliban‟ın lideri “Molla Ömer” 45 yaşlarında son derece dar görüşlü bir din hocasıydı.Dünya görüşü ve hayat felsefesi kulaktan dolma, yarım yamalak dini bilgilere ve Peştun aşiretgeleneklerine dayanıyordu. Taliban, gerçek bir din alimi olmayan hatta okuma yazma dahi

 bilmediği söylenen Molla Ömer‟in öğretileri doğrultusunda hareket etti. Molla Ömer‟denöğrendikleri İslamiyet‟le zerre kadar ilgisi bulunmayan bu çarpıtılmış bilgiler ışığındaAfganistan‟da şeriatı uygulamaya başladılar. Bazı noktalarda başarılı olmadılar değil. MeselaTaliban‟ın Kandehar‟ı ele geçirmesinden sonra kentte suç oranı büyük ölçüde azaldı. Bundakentin yeni yöneticilerinin bazı hırsızları ibret olsun diye halkın önünde “darağacı”ndasallandırmasının etkisi büyüktü. Kandehar halkı Taliban yönetiminden memnundu. Çünkü artıkkente tek bir grup hak imdi. Tecavüz ve yağmalama olayları durmuştu. Taliban‟ın uygulamayakoyduğu kurallar biraz sertti ama hiç olmazsa kentte artık sükunet, nizam ve huzur vardı.

Kandehar‟da bu gelişmeler olurken Kabil‟deki kısırdöngü devam ediyordu. Afgan

 başkentinde Devlet Başkanı Rabbani ile başdüşmanı Hikmetyar arasındaki iktidar mücadelesitüm hızıyla sürüyordu. Çatışmalar günde yüzlerce masum insanın hayatına maloluyordu. Buarada Pakistan, Gülbeddin Hikmetyar‟dan umduğunu bulamamıştı..80‟li yıllarda Pakistantarafından özel olarak silahlandırılan Hikmetyar, 92‟de Kabil‟de komünist rejimin devrilmesininardından İslamabad‟ın beklentilerini boşa çıkarmış, Afganistan‟da tek başına iktidaragelememişti. Hikmetyar üç yıl boyunca Kabil‟i sürekli füze yağmuruna tuttuğu halde R abbaniyönetimini devirememişti. Pakistan Hükümeti Taliban‟ın Kandehar‟ı ele geçirmesinden sonraHikmetyar‟dan vazgeçerek Taliban‟ı desteklemeye karar verdi. İslamabad amansız birmücadeleye giren “mücahit gruplar”ın gözden düştüğünün farkındaydı. Taliban ülkeningüneyinde “halkın umudu” haline gelmişti. Taliban desteklenerek Afganistan‟ın tamamına hakimolması sağlanacaktı. Bu işte Pakistan‟ın hayati çıkarları vardı. Nüfuz yarışını kazanacak olan

Pakistan Afgan mülteci yükünden de kurtulacaktı. Pakistan için önemli olan bir diğer konu da

Page 97: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 97/149

  97

“petrol ve doğalgaz boru hatları”ydı. Afganistan‟da barış sağlandığı takdirde, Türkmenistan‟danPakistan‟ın Karaçi limanına doğalgaz ve petrol boru hattı çekmek mümkün olacaktı. Ortaasya‟daPakistan, İran Türkiye ve Rusya arasında büyük bir yarış sürüyordu. Eğer İslamabad, Türkmendoğalgazını ve Kazak petrolünü Afganistan üzerinden Karaçi‟ye taşımayı başarabilirse yılda 5-6milyar dolarlık ek bir gelire kavuşacaktı. Pakistan gibi bir ülke için bu gözardı edilemeycek bir

rakamdı. Ama bu projenin uygulanabilmesi için her şeyden önce Afganistan‟da barışınsağlanması gerekiyordu. Pakistan “kaz gelecek yerden tavuk esirgemedi” ve küçük bir silahlıgrup olan Taliban‟ı güçlü bir ordu haline getirdi. Tank sürücüleri, bomba uzmanları, haberleşmeoperatörleri gönderdi. Askeri ve sivil uzmanlardan oluşan yüzlerce kişilik ekipler Kandehar‟agelerek acemi Taliban‟ı eğitmeye başladı. Taliban, Pakistanlı uzmanların yardımıyla kısa süredegüçlendi ve Kandehar çevresindeki küçük kasaba ve yer leşim birimlerini ele geçirdi. Bu sıradaSuudi Arabistan da devreye girerek Taliban‟a maddi destek vermeye başladı. Afganistan‟daki

 büyük oyunda başından beri yer alan Arabistan‟ın amacı, İran‟ın etkisini frenlemekti. PakistanTaliban‟ı örgütleyip yönlendirirken Arabistan da finansman desteği sağlıyordu.

Taliban‟ın savaş deneyimi yoktu. Pakistanlı istihbarat subaylarının tavsiyeleridoğrultusunda rakiplerini parayla satın almaya başladılar. Mücahit komutanlar Taliban‟ın

“onbinlerce dolarlık” rüşvet teklif lerine dayanamayarak hiç direnmeden bölgelerini teslim ettiler.94 Kasım‟ında Kandehar‟dan Kabil‟e doğru yola çıkan Taliban güçleri güneydeki beş ili hiçbirdirenişle karşılaşmadan ele geçirdi. Kısa sürede Celalaabad ve Gazne‟ye giren Tâliban, ortayaçıkışından yaklaşık iki yıl sonra 27 Eylül 1996‟da Hikmetyar güçlerini de safdışı bırakarakKâbil‟in kapılarına dayandı.. 

Tâliban‟ın hızlı ilerleyişi ve başarısı ABD ve Pakistan‟ın desteğiyle oldu..Hatta bazıyorumcular bu gelişmeye: “Amerika‟nın radikal İslâmcılığa gelenekçi İslâm anlayışınıkullanarak darbe vurması” olarak bakıyorlardı. Yıllar süren savaştan bıkan halk “son bir ümit”olarak kendi ırklarından etnik Peştun kökenli Taliban hareketine destek vermeye başladı.. AmaTaliban‟a arka çıkmalarının tek  nedeni aynı ırktan geliyor olmaları değildi. Sıradan Afganlarülkedeki kanunsuzluktan bıkmıştı. Rüşvete karşı savaş açan ve barışı tesis edip ticareticanlandıran “Taliban” onlar için bir ümit ışığı olmuştu. Kendi aralarında savaşan diğerfraksiyonlarla görüşmeyeceğini açıklayan Taliban‟ın bu hareketi de çok taraftar topladı. Hiçbirgrupla dirsek temasına girmeyen Taliban yepyeni bir hareket olarak algılandı.

Taliban artık 25 bin kişilik ordusu 200‟den fazla tankı ve bir düzine MİG savaş uçağıylaAfganistan‟da dengeleri altüst edebilecek yeni bir güçtü. 15 yıl süren savaşta gülmeyi unutanAfgan halkı “denize düşen yılana sarılır” misali son bir umutla Taliban‟a destek veriyordu..Taliban‟ın artık beklemeye tahammülü yoktu. Kabil üzerine yürüyerek Rabbani Hükümetinidevirmek ve nihai zafere ulaşmak istiyordu. Ama İslamabad‟a göre Kabil‟e saldırmak için dahaçok erkendi. Çünkü Taliban buna hazır değildi. Molla Ömer‟in öğrencileri yerel komutanlarıSuudi parasıyla satın alarak Kabil‟in kapısına dayanmışlardı. Kabil‟de onları gerçek bir sınav

 bekliyordu. Bu sefer takke düşüp kel görünecekti. ISI subaylarının sert uyarılarına rağmenTaliban Kabil üzerine yürümeye karar verdi. Zafer sarhoşluğu içinde yüzen Molla Ömer, başkenti kolayca ele geçirebileceğini sanıyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.

12 Mart 1995 günü Ahmet Şah Mesud‟un birlikleri ile Taliban güçleri Kabil‟in Kartei Sekırsalında karşı karşıya geldi. Çatışma pek uzun sürmedi. Kısa bir direnişten sonra beyaz türbanlıPeştun öğrenciler panik halinde kaçmaya başladı. Bu Taliban‟ın tattığı ilk yenilgiydi. Taliban‟ınkof bir güç olduğunu anlayan Ahmed Şah Mesud, 19 Martta nihai darbeyi indirmeye karar verdi.Sabahın alacakaranlığında Taliban‟ın Çarasyab‟daki üssüne saldıran Hükümet birlikleri öğleyedoğru bölgeyi ele geçirdi. Çatışmada Taliban‟ın 400 askeri ölürken yüzlercesi de esir düştü.Çarasyab bozgunu az kalsın Taliban‟ın sonunu getiriyordu. Ancak Pakistan ile Suudi ArabistanTaliban‟ın imdadına yetişmekte gecikmedi. Son hızla Kandehar‟a geri dönen Taliban burada

yeniden toparlanmaya başladı.. Bu arada Taliban liderleri Suudi ve Pakistanlı yetkililerle

Page 98: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 98/149

  98

görüşerek destek arayışına girdiler. Taliban‟a gönderilen Suudi yardımını Ulusal İstihbaratÖrgütü‟nün şefi Türki Bin Faysal yönetiyordu. Faysal, Riyad‟daki karargahında Talibanliderleriyle düzenli olarak görüşüyordu. Dış yardımlar yağmaya başlayınca Taliban kısa süredetoparlandı ve 1995 yazında Herat, 27 Eylül 1996‟da da Kâbil'i ele geçirmeyi başardı. HükümetKâbil'i savunacak kalabalık bir askeri birliğe sahip değildi. Ve dışarıdan malzeme ikmali yapma

imkânı bulamayınca daha fazla kayıp vermeden şehri terk etme yoluna gitti. Dışarıdan yakıtikmali yapamadığı için uçaklar havalanamadı.Tâliban'ın Kâbil'i muhasara altına almasına imkân sağlayan en önemli sebep ise Rabbani-

Hikmetyar döneminde merkezle taşra arasında birtakım idari sorunların yaşanması oldu. Busorunlar yüzünden bazı eyaletlerin yönetimleri Tâliban'la anlaşarak Kâbil'deki hükümete karşıtavır almışlardı. Rabbani-Hikmetyar yönetiminin askeri güçlerinin yorgun ve bitkin, Tâlibangüçlerinin ise daha iyi motive olmalarının da sonuç üzerinde önemli etkisi oldu.

Tâliban'ın hızlı ilerleyişinde ve başarısında ABD ve Pakistan desteği önemli rol oynadı.Amerika, Afganistan'da Hikmetyar'la Rabbani arasında gerçekleşen son uzlaşmadan ciddişekilde rahatsız oluyordu. ABD, bu uzlaşmadan doğan yönetimin bütün ülkede dizginleri elegeçirmesi halinde, "radikal İslâmcılık" hareketinin bütün bölgeyi etkisi altına alacağını,

Tacikistan'da muhalefetin daha da güçleneceğini, Pakistan'daki Amerikan yanlısı rejimin ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya geleceğini. düşünüyordu. Dolayısıyla, şeriatı sadece ülke halkınakarşı uygulanacak bir hukuk düzeni olarak algılayan ve bu nizamı dış ilişkilerineyansıtmayacağından emin olunan Tâliban'ın Afganistan yönetimini ele geçirmesi Amerika'nın

 bölgeyle ilgili hesaplarına daha uygun düşüyordu. Bu yüzden ABD, özellikle Hikmetyar -Rabbani uzlaşmasından sonra Tâliban'a destek ve yardımını artırdı.

Bazı güvenilir kaynakların verdiği bilgilere göre Tâliban'ın Kâbil'i ele geçirmesinden ikigün önce Amerikalı yetkililer, New York'ta, Rusya, İran, Tacikistan, Hindistan, Pakistan veSuudi Arabistan temsilcileriyle bir araya gelerek Afganistan'dan ellerini çekmelerini ve Tâliban'akarşı Rabbani hükümetine hiçbir şekilde yardım etmemelerini istediler. Tâliban'ın elindeki büyüksilah gücü ve maddi imkânlar da Amerika'nın bu harekete maddi yönden destek verdiğiiddialarına gerekçe oluşturabilecek nitelikteydi. Amerika'nın Kabil'deki yönetim değişikliğinisıcak karşılaması ve sözcüsünün, Amerikan çıkarlarının Tâliban hükümetiyle ilişki içinegirmelerini gerektirdiği yolunda açıklama yapması aradaki göbek bağına işaret eden birgelişmeydi. Öte yandan Pakistan yönetiminin Tâliban hükümetini hemen tanıması da ABD -Tâliban bağlantısında Pakistan kanalının kullanıldığı iddialarını haklı çıkaran bir gelişme oldu.İlginç bir gelişme de, daha önce ABD veya onun kontrolündeki BM temsilciliği tarafındanKâbil'de korunduğu söylenen eski diktatör Necibullah'ın Tâliban'a hemen ilk günlerde teslimedilmesi ve asılmasına fırsat verilmesi oldu. Demek ki, Necibullah, Tâliban'ın halk desteği eldeetmesinin sağlanması amacıyla "kurbanlık koç" olarak saklanıyormuş.

Bugün Afganistan'daki iç çatışmanın merkezinde Taliban bulunuyor. Taliban başkent

Kabil'i hakimiyetinde tutmasına rağmen ülkede bir otorite ve hakimiyet sağlayabilmiş değil.Hatta ülke genelinde değil, kendi kontrolüne aldığı bölgelerde bile yeterince otorite sağladığısöylenemez. Taliban'ın kurmuş olduğu hükümeti de Pakistan dışında tanıyan olmadığındanAfganistan'ın dış dünyayla irtibatı büyük ölçüde kesik durumda. Yıllardır devam eden savaşekonomiyi zaten iyice felce uğratmış. Nüfusun üçte ikisi tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Bukesimin ürettiklerinden bir gelir sağlayabilmeleri ise ürünlerinin ülke dışına satılmasına bağlı.Üretilen tarım ürünleri ülke dışına ihraç edilemiyor. Öte yandan bu ülkede tarım büyük ölçüdeyağmur sularına dayalı. Dolayısıyla son yıllarda yaşanan kuraklık da ülke tarımına büyük darbevurmuş. Bütün bu sebeplerden dolayı tarım ve hayvancılıkla geçinen kesim oldukça zordurumda. Diğer kesimler ise zaten perişan. Çünkü ticaret, ulaşım vs. gibi devlet düzen veistikrarıyla bağlantılı sektörler yıllardan beridir devam eden iç savaş yüzünden büyük ölçüde

Page 99: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 99/149

  99

durmuş. Afganistan'ın sanayisi zaten gelişmemişti. İç savaş mevcut olan küçük sanayikuruluşlarını da atıl duruma getirmiş. 

Taliban'ı cehalet doğurdu 

Pakistan ve Afganistan'daki eğitim sistemi ve şartlar var oldukça Taliban da var olmayadevam eder. Pakistan sokaklarını dolaştığınızda hemen hemen herkeste bir Taliban sempatisigöze çarpar. Bu sempati, Peşaver gibi Afganistan sınırındaki kentlerde korkuyla karışık bir halalır ve Taliban aleyhine konuşacak hiç kimse göze çarpmaz. "Neden Taliban?" sorusunun cevabıise çok kısa ve nettir; "Taliban demek İslam demek, Taliban'ın aleyhinde olmak ise İslam'adüşman olmaktır." Artık bu yorumdan sonra hiçbir açık kapı da bırakılmaz. Pakistanlı aydınlarınsürekli olarak uyardıkları bir nokta var: "Eğitim sistemimiz bizi Talibanlaştırıyor." Afganistan‟daİslâm‟ı devlete hâkim kılmayı amaçlayan örgütlü çalışmalar ilk önce Kâbil Üniversitesi‟nde

 başladı. Afganistan İslâmi hareketi Müslüman Kardeşler hareketinden büyük ölçüdeetkilenmiştir. Müslüman Kardeşler‟in düşüncesini bu ülkeye taşıyan da Mısır‟da eğitimgördükten sonra Kâbil‟de Şeriat Fakültesi dekanlığı yapan Prof. Gulam Muhammed Niyazi

olmuştur. Daha sonra aralarında Prof. Burhaneddin Rabbani ve Sıbgatullah Müceddidi‟nin de bulunduğu bir grup öğretim görevlisi cemiyet kurarak İslâmi faaliyetleri hızlandırdılar.

Pakistan eğitim sisteminde; ancak parası olan okuyabiliyor ve yeterli eğitim alabiliyor.Dolayısıyla 140 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 50'si 17 yaşın altında ve bu nüfusun da çok büyük

 bir kısmı eğitim alma şansını yakalayamıyor. Eğitim görenlerin ancak yüzde 30'u özel okullardakaliteli bir eğitim alabiliyor. Devlet okulları ise öğretmensizlik ve parasızlıktan tıkanmışdurumda. Geriye ise tek bir alternatif kalıyor; modern anlayıştan uzak İslami grup ve cemaatlerinkurduğu medreseler... Bu medreselerde fakir aile çocuklarına ücretsiz eğitim veriliyor. Başıboş bırakılan bu medreselerde eğitim gören öğrenciler, fen ve sosyal derslerden habersizolarak sadece “din eğitimi” alıyorlar. Fakat bu dini eğitimde, belli grup veya partinin ideolojisi

 baskın çıkıyor ve din kısa sürede siyasallaşmış oluyor. Bugün Pakistan genelinde göze çarpan bütün parti veya grupların temelini de bu medreselerde yetişen öğrenciler oluşturuyor. Suudi rejiminin fonlarıyla kurulan bu medreselerde eğitim gören çocuklara kendilerine anlatılan hiçbirşeyden kuşku duymamaları öğretildi. Tek gerçek ilahi doğruydu.. Molla Ömer yani İmam'a isyaneden herkes, Allah'a da isyan etmiş sayılırdı. Medreselerin tek bir amacı vardı.. Başka hiçbir bağıolmayan fanatikler yetiştirmek.. Elden ele dolaştırılan bütün temel metinlerde, Urduca Cimharfinin cihad , kaf harfinin kalaşnikof , kay harfinin de kan için varolduğu öğretiliyordu. Tam2500 medresede liderleri emrettiği zaman öldürmeye ve ölmeye hazır 250 bin kişilik bir fanatikordusu yetiştirilmişti. Pakistan ordusunun yardımıyla sınırdan geçirilen bu fanatikler, kendilerinegerçek müslüman olmadıkları anlatılan diğer müslümanlara karşı savaşa sokuluyorlardı.Tali ban'ın ana ilkesi, Suudi Arabistan'a hakim olan Vehhabilikten esinlendiği ultra fanatizmdir.

Afgan Mollaların uyguladığı şiddet Kahire„deki El-Ezhar„in sünni alimleri ve Kum„unilahıyatçıları tarafından da reddedilmektedir. Halkı da rahatlıkla kontrol altına alabilen veyönlendirebilen bu gruplar, bir yandan Taliban'ı desteklerken, diğer yandan da Taliban ve İslam'ıözdeşleştirebiliyorlar. Taliban, Pakistan'daki üniversitelerin de başlıca “iştigal” konusu. Bazıüniversitelerde Taliban tartışmaları eğitimi bile tıkamış durumda. Pakistanlı aydınlar, eğitimsistemine acil bir neşter atılmadıkça Afganistan'daki Taliban yıkılsa bile Pakistan'daki Taliban'ındaha uzun yıllar hükümran olacağını belirtiyorlar. 

Çözüm Pakistan‟ın elinde

Afganistan krizinde çözümün anahtarı Pakistan‟ın elinde. İki ülke, tarihi ve siyasi açıdan

 birbirleriyle çok yakın ilişki içinde. Aralarındaki coğrafi sınır ise, sömürgeci İngilizler tarafından

Page 100: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 100/149

  100

19. yüzyılın sonunda çekilmiş. Sınır tam Peştunların yerleşim bölgesinin ortasından geçiyor. Buyüzden de İngilizlerin çizdiği bu sınır, ilk günden beri bir kriz potansiyeli oluşturuyor. Sınırın ikiyanında da aşağı yukarı aynı sayıda Peştun yaşıyor, ki bunların göçebe olan önemli bir kısmı,resmi devlet sınırını zaten tanımıyor. Birçok Peştun da, kaçakçılık yaparak sınırdan kendilerineyarar sağlıyor. 

Dev doğal gaz ve petrol rezervlerine sahip Orta Asya‟ya ulaşmak için de Afganistan‟dangeçmek gerekiyor. Afganistan topraklarına giden en kestirme yol Pakistan üzerinden geçiyor.Pakistan bu coğrafi konumu nedeniyle, 1979‟da Sovyet işgalinin başlamasıyla Afganistansorununda önemli rol oynamaya başladı. 1979 Şubat‟ında Tahran‟daki İslami Devrim nedeniyle batıdan İran üzerinden Afganistan‟auzanan güzergah da kapanmıştı. Böylece Afgan Mücahitler‟in, Afgan komünistlere ve Sovyetgüçlerine karşı yürüttüğü direniş hareketinde Pakistan‟ın önemi daha da arttı. Geçen süre içinde

 batı ve doğu arasında bir savaş haline gelen Afganistan krizinde Washington, Mücahitler‟e paraakıtarak, silah vererek ve onları eğiterek büyük destek verdi. Bu destek de Afganistan‟a Pakistanüzerinden ulaştırıldı. Ayrıca direnişçilerin eğitim kampları da Pakistan-Afganistan sınırındakuruldu.

Amerikalılar, komünistlerle mücadele eden Afgan direnişçilerine verdikleri destekteyalnız değillerdi. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri de Washington‟ın yanındaydı. Mali velojistik destek sağlayan bu Araplar‟ın arasında Usame Bin Ladin de yeralıyordu. Yani ABD veBin Ladin aynı cephede omuz omuza çarpışıyordu. Pakistan‟daki askeri diktanın başı GeneralZiya Ül-Hak, Afganistan‟daki savaştan, hem ekonomik, hem de siyasi açıdan çıkar sağlamayı

 başardı. Afganistan‟daki direniş hareketi için öngörülen silah ve paranın, Pakistan kanalındanakması, bu desteğin bir kısmının da Pakistan‟da takılıp kalması anlamına geliyordu. Bu destektrafiğini Pakistan Gizli Haberalma Teşkilatı ISI düzenliyordu. Pakistan Afganistan‟ı kontrolaltına alabilmek için hala emek sarfediyor. Bu konuda da epey yol almış durumda. MollaMuhammed Ömer liderliğindeki Taliban rejimi, Pakistan‟ın maşası denebilir. Pakistan dışındaKabil yönetimini tanıyan sadece iki ülke var, onlar da Suudi Arabistan ve Birleşik ArapEmirlikleri.

Taliban ve Keşmir 

Taliban'ın Hindistan'ın Jammu ve Keşmir Eyaletindeki savaşa muhtemel bir desteğiolduğuna dair medyadaki haberler sayesinde bu grup yakın zamanda Hindistan'da da biliniroldu.. Taliban'ın Afganistan'daki başarısı, bazı Keşmir uzmanlarını ve medyayı bu grubunKeşmir'de devam eden savaşa yardım amacıyla bazı çeteleri bölgeye soktuğu yolundadüşünmeye sevk etti. Hatta Taliban'ın Afganistan'daki başarısının Keşmir'deki militanların moraldurumuna pozitif katkı yaptığı da söylendi. Hiç bir şey gizli kalamaz. Spekülatörlere inanmak

yerine Taliban'ın Keşmir'e geliş ihtimalini değerlendirmekte fayda var.Taliban Keşmir'e gelebilir. Ancak soru, farklı görünüş ve ideolojileri ile burada sıcakkarşılanıp karşılanmayacakları. Keşmir, Müslüman, Hindu ve Budist nüfusuyla güzel birmozayik oluşturmaktadır. Şu anki mevcut anarşiden önce eyaletteki geleneksel homojenlik, tümtarihi çalışmalarda gösterilmektedir. Eyaletteki müslümanlar sufilerden etkilenmiş ve Hindularladaima barış ve ahenk içerisinde yaşamıştır. Sufizmin öğrettiği disiplinle bir sufi sadece Allahyolunu takiple kalmaz aynı zamanda O'nu tanır. Keşmir Sufi tarikatı, 14. yüzyılda Şah-i-Hanedani tarafından kurulmuştur. Kendisinin hoşgörü, züht ve Allah'la bir olma konusundakidüşünceleri yüzyıllar boyunca Keşmir halkını etkilemiştir. Taliban ise aksine hoşgörüsüz vefundamentalisttir. Kendi ülkesinin insanlarını sırf Şii ve Hazara azınlığına mensup oldukları içinacımasızca öldürmüşlerdir. Ayrıca, kadınlar için çok sert kısıtlamalar koymuşlardır ki bu Keşmir

hayat tarzı için çok yabancı ve kabul edilemez bir durumdur. 

Page 101: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 101/149

  101

Keşmirliler Afgan zihniyetine yabancı değildir. Keşmir'de 1752'den 1819'a kadar sürenAfgan hakimiyeti bölgenin şahit olduğu en zalim ve en kötü dönemdir. Pakistan işgalindeki

 bölge dahil tüm Keşmir liderlerinin Taliban'ı Jammu ve Keşmir'e çağıran Hürriyet liderlerinekızmaları ve bunu sorumsuz bir davranış olarak göstermelerine şaşmamak gerek. Kendilerine birhak tanınsa, ortalama Keşmir vatandaşları, Sufi ve Rishi tarikatlarının oluşturduğu yüzyıllar

 boyu süren denge ortamına dönmek isteyeceklerdir. Mezar -ı-Şerif'te kendi vatandaşınıöldürmekten çekinmeyen Taliban'ın militanlığa ve terörizme karşı olan Keşmir Müslümanlarınamerhamet göstermesi beklenemez.

Problem Taliban'ın yükselişinden kimin daha çok endişe etmesi gerektiğidir. Pakistan mı,Hindistan mı? Pakistan, Taliban'la işbirliği içine girerek meseleleri kendisi için güçleştirmiştir.Pakistan, silah, cephane ve lojistik destek vererek Taliban üzerinde bir etki sağlamış olabilir.Ancak tarih tekerrüren göstermiştir ki Afganlar üzerinde yabancıların tahakkümü hiç bir zamanuzun sürmemiştir. Pakistan da bir istisna değildir ve Taliban üzerindeki etkisi analistlerin iddiaettiklerinden daha azdır. Pakistan'ın Taliban'ın İranlı diplomatları bırakmasını sağlayamaması daaçıkça gösteriyor ki Taliban kimseyi efendi olarak kabul etmemektedir.

Afgan macerası, Pakistan'a silah, uyuşturucu terörizm ve fanatizm olarak geri döndü.. Bu

devam etmekle kalmayacak kontrol edilemez boyutlara ulaşacaktır. Taliban'ın eninde sonundaPakistan'ı hedef almayacağını düşünmek büyük bir hesap hatasıdır. Onları Keşmir'e göndermeyi

 planlamak yerine Pakistan'ın kendi Talibanlaşması üzerine endişe etmesi gerekir. Taliban'dadevrimci fundamentalizmin yanı sıra güçlü bir etnik hoşgörüsüzlük ve Büyük Paktunistanyaratma arzusu vardır. 

Taliban'a geniş gönüllü kuvvetleriyle yardım ederken Pakistan halen Cezayir ve Mısır'dadevam etmekte olan fundamentalist hareketlerden alınan dersleri dikkate almamış olmalı.Pakistan'lı Taliban mensupları döndüklerinde, zaten kırılgan ve şiddetten zarar görmüş Pakistantoplumu için büyük bir tehlike oluşturacaklardır. Pakistan'ın yarattığı canavarın bir gün kendiefendisini yiyeceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. 

Keşmir'de 1991'den beri Afgan orijinli militan varlığı söz konusudur ama sayıca azdır.1998 yılı itibariyle - etkilerini artırmak için Taliban kisvesine bürünen Keşmirli militanlar hariç -Jammu ve Keşmir'de Taliban varlığına dair herhangi bir kanıt yoktur. Aksine Keşmir Vadisindeöldürülen Afgan militanlar hakkındaki istatistikler Jammu ve Keşmir'deki Afgan mevcudiyetinde

 bir azalma olduğunu göstermektedir. Keşmir halkının sürdürdüğü sufizm geleneğinden oldukçafarklı olan Taliban ideolojisinin Keşmir'de bir taban bulması mümkün görünmüyor..Afganistan'ın dağınık, sınırlı teçhizata sahip ve eğitimsiz kuvvetleriyle savaşmak başka,dünyanın en güçlü ordularından biriyle savaşmak başkadır. Taliban eğer Keşmir'de bir macerayagirerse ummadığı bir sonuçla karşılaşacaktır. 

Deoband medresesinde yetiştiler 

Deobandilik İngiliz işgalindeki Hindistan‟da gerici bir hareket olarak değil sömürgedevletinin sınırları içerisinde yaşama savaşı veren müslüman toplumunda reform yapıp

 birleştirici bir rol oynamayı öngören bir “bağımsızlık hareketi” olarak ortaya çıkmıştı. 1857‟dekiHint ayaklanması, “Britanya karşıtı isyanın başını çekmiş” ve ağır bir yenilgiye uğramış olanHintli müslümanlar açısından bir dönüm noktasıydı. Bu ayaklanmanın akabinde Hintlimüslümanlar kendi varlıklarını güçlendirmek için felsefi ve reformist bir tutum takındılar.Deobandilerin amacı “entelektüel bilgi, manevi deneyim, şeriat hukuku” temelinde İslamideğerleri canlandıracak “Bilgili Müslümanlar” kuşağı yaratmaktı. Öğrencilerine şeriatın nasılyorumlanacağını öğreterek klasik kutsal metinleri güncelleştirmeyi hedeflemişlerdi. GerçiDeobandiler de kadınların rolü konusunda kısıtlayıcı bir güörüşe sahipti ve şiiliği

reddediyorlardı, fakat Taliban bu görüşleri Deobandilerin bile tiksindirecek aşırılık boyutuna

Page 102: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 102/149

  102

çıkaracaktı. Pakistan‟daki medreselerde eğitim Deoband ekolünün ilk çıkışındaki reformistgündemden habersiz yarı eğitimli mollalar tarafından veriliyordu. Bu hocalar şeriatı Peştunlarınkabile yasası “Peştunveli”ye göre yorumluyordu.. Taliban cezaları da aslında Şeriathükümlerinden değil “Peştunveli” diye adlandırılan Peştunların toplumsal kurallarındankaynaklanıyordu. Taliban‟ın uygulamalarındaki katılık, şüphe kavramını kabul etmeyişi,

herhangi bir konuyu tartışmaya bile gerek görmeyişi, Deobandiliğin ilim ve reform geleneğininyarattığı itibarı yerle bir etmiştir. Taliban, medreselerde İslam ve Afgan tarihi, Şeriat ve Kuran,Müslüman dünyasının 20. Yüzyıldaki siyasal ve teorik gelişmeleri gibi konularda da çok kötüeğitilmiştir. Taliban tarihsel perspektifden de yoksundur. İslam tarihi ya da Afgan tarihikonularında Taliban‟ın benimsediği bir görüş araştırma ya da analiz yoktur. Bu da Taliban‟ındargörüşlülüğünü açıklamaktadır. Taliban adı Ruslara ve komünist rejime karşı verilen mücadelesırasında hiç duyulmadı. “Taliban” diye adlandırılanlar sadece Afganistan'da değil bütün Hintyarımadasında yayılmış olan ve kökü 17. yüzyıla kadar uzanan Deoband medreselerinde ilimtahsil edenlere deniyor.. Taliban kelimesi "öğrenci" anlamına gelen Tâlib kelimesininçoğuludur. Yani "öğrenciler" anlamına gelir. Bu hareketin böyle adlandırılmasının sebebi iseçekir değini Hint yarımadasında yaygın olan medreselerdeki öğrencilerin ve onların idarecilerinin

oluşturmasıdır. Hareket kendini: "Tâlibân İslâmi Hareketi" olarak adlandırmaktadır. Hintyarımadasındaki medrese geleneği hayli eskiye dayanır. Ancak bu medreseler uzun yıllardan

 beridir kendilerini yenilememişlerdir ve eski klasik uslubla eğitim vermektedirler. Ayrıca bukurumlar sadece dini ilimlerin öğretildiği medreselerden ibaret değil aynı zamanda öğrencilerin

 belli bir disipline sokulduğu kurumlardır. Buralarda tarikatlardakine benzer bir disiplin ve içsirkülasyon hâkimdir. Öğrenciler hocalarına “mutlak surette itaat eder” ve onların emirleriniadeta “dini emir” gibi değerlendirirler. Hocaların din ilimlerini kendilerinden daha iyi bildiklerinidüşünerek onların emirlerini öğrendikleri bilgilerin ışığında “muhakeme etme” gereği bileduymazlar. Aynı zamanda bu medreseler kendi içlerinde merkezden taşraya doğru birörgütlenme silsilesine sahiptirler. Bu örgütlenme beraberinde, merkezden taşraya doğru bir“emir - itaat disiplini” de getirmektedir. Dolayısıyla merkezin kontrol altına alınması geniş biralan üzerinde etkili olan medreseler grubunun tümüyle kontrol altına alınması imkânı verir.

Bu medreseler Rus işgaline karşı Afgan cihadının sürdüğü yıllarda da eğitim öğretimfonksiyonunu devam ettiriyordu. Hatta Rus kuvvetlerine karşı savaşan mücahitlerden birçoğununçocukları bu medreselerde okuyorlardı. Buralarda okuyan öğrencilerin “hocalarına itaatleri” anneve babalarına itaatlerinden daha kuvvetlidir. Rus işgaline karşı cihadın sürdüğü yıllardamedreseler genellikle çarpışmaların dışında kalıyordu. Ancak öğrencilerden zaman zamançarpışmalara katılanlar da vardı. Bazıları bu yolla silah kullanmayı öğrenmişti.

 Deoband , Hint Himalayalarındaki bir kasabanın adı.. 1867'de, Muhammed AbidHüseyin'in kurduğu Deoban Medresesi, 18'inci yüzyıl İslam reformisti Şah VeliyullahDehlevi‟den etkilenmiş.. Deoband inanışına göre şehirli-köylü, zeki-kalınkafalı, okur yazar -cahil

hiçbir ayrım yapmadan, Kur‟ân herkesin anlayabileceği ortak bir dil kullanmıştır.Veliyullah Dehlevi'nin babası, hazret-i Ömer, vâlidesi hazret-i Alî soyundandır.Şah Veliyullah Dehlevi, döneminin cahiliyye adetlerine karşı vermiş oldugu mücadele ile taninir.Bu mücadelesi yaşadığı şartlar gereği fiili olmayıp, İslam‟ın yüce değerlerini savunarak cahillerekarşı bir mücadele mahiyetindedir. 

Dehlevi, Ilk olarak „tarih‟ mefhumunun yeniden ele alınması gerektiğini söyler. O, İslamtarihini, müslümanların tarihinden ayırarak, İslam tarihinin ayrı ayrı dönemlerini incelemeyeçalışır.. Bu dönemlerde müslümanların inançlarına karışan cahil unsurlari ayırarak, gerek estetik,gerekse ilim ve siyaset alanlarında bir takım yozlaşmaları tesbit etmeye çalışır.. Özelliklehilafetin gerçek misyonunun icra edilmediğinden sosyal hayatta birtakım müesseselerinkontrolsüz kaldığını düsünen Dehlevi, içtihad ruhunun yok oluşundan muzdariptir. Taklidin

Page 103: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 103/149

  103

insanlari birtakim dogmalara sevkettiğini belirterek, içtihadı terkeden alimleri ağır bir şekildeeleştirir. 

Mevlana Eşref Taanvi, bir tarikat haline dönüşen "Deoband Ekolü"ne, öğretiler getirmiş."Deoband Ekolü", kadınların örtünmesinden günlük yaşama uzanan alanlardaki davranışlarakadar bir dizi kurallar koymuştur.. Hem de, ülkedeki İngiliz işgalcilere karşı bir bağımsızlık

har eketi olarak, Hind Yarımadası'ndaki İslam topluluklarını bilinçlendirmiş.. Pakistan'daki genişkitleleri ve Taliban'ı etkileyen "Deoband Öğretisi", köktenci-İslam'ı seçen Sünni mezhebiiçindeki bir tarikat.. Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletindeki "Dar ül İlim Deoband", Kahire'deki"El Ezher"den sonra dünyanın en büyük İslami eğitim merkezi 22-28 Haziran 2001'deki"Deoband Konferansı"nda yayınlanan fetvalarda Amerikan ordusunun Arap yarımadasındankovulması gerektiği belirtiliyor. Deoband, 1911- 1951 tarihleri arasında tam 147 bin 851 adetfetva yayınladı...

Taliban ne İhvan'ın radikalliğini, ne mistik sufileri, ne de gelenekçileri kabul ediyor.Taliban'ın İslam anlayışı tamamen kendine özgü.. Deoband geleneğin ekstrem bir formunu

 benimsiyorlar. Pakistan'daki mülteci kamplarında fakir ailelerin çocuklarını eğitmeleri için bizzat yöneticiler tarafından ülkeye davet edilen Deoband akımının önderleri, binlerce medrese

açarak bugünkü Taliban yöneticilerini eğitti. 1988 yılında sadece Pakistan'da 25 bin Deobandmedresesi bulunuyordu. Pakistan'daki devlet okullarında sistem iflas edince ülkenin en öndegelen eğitim kurumları bu medreseler oldu. Fakir aileler, çocuklarını bu medreselere göndermeye

 başladı. Deoband medreselerinde dersler Urduca ve Arapça veriliyor.. Okullar ücretsiz..Öğrenciler isteğe bağlı olarak; bir kilo un, buğday ya da mercimek bağışında bulunabiliyor.Fakir öğrencilere yatacak yer, giysi, günde üç öğün yemek ayrıca 150 rupi cep harçlığıveriliyor..Hadis, tefsir, fıkıh gibi ilahiyat derslerinin yanısıra tıp, astronomi, felsefe, matematik,fizik kimya, sanat gibi fen ve modern bilimlerin de okutulduğu bu medreselerden mezun olanöğrenciler dünyanın dört bir köşesine dağılıp öğrendiklerini başkalarına aktarıyor.. Bugünekadar Deoband medreselerinden 65,000 öğrenci mezun oldu. Bu mezunlar Pakistan veAfganistan'da 40,000'den fazla medrese açtı.Ancak Deoband da artık yol ayrımında.. Entellektüeller zamana ayak uydurulması gerektiğinisöylüyor. Reformist Deobandlar çağımızın getirdiği modern ve teknolojik nimetlerden istifadeetmek gerektiğine inanıyor. Ancak eski çağların özlemi içinde modernizme karşı çıkan kesim budeğişime ayak diriyor. Medreselerde bilgisiyar var ama internet bağlantısı yok. Radyo ve gazetevar ama televizyon yok

Şah Veliyullah Dehlevi

Taliban‟ı yetiştiren Deoband medreselerinin kurucusu Şah Veliyullah Dehlevi,Kuran‟daki şeriat ayetleriyle ilgili olarak ünlü eseri Hüccetullahi‟l Baliğa‟da şunları ifade ediyor

:« Yüce Allah, her din için ayrı bir yol ve ayrı bir şeriat koymuştur. Yüce Allah, zamanınşartlarına göre bunları ayrı ayrı kılmıştır…” Aynı konuda Yüce Allah, bir başka ayette şöyle

 buyurmaktadır : “Her ümmete, yapmaları için ayrı ayrı ibadetler koyduk” (Hacc/68). Yani, herümmetin yerine getirmekle yükümlü olduğu ayrı bir şeriatı ve ayrı bir ibadet şekli vardır. Şunuiyi bil ki, bütün peygamberlerin Yüce Allah tarafından getirmiş oldukları dinin aslı birdir. Budinin temel esas ve inançları; bütün peygamberlerin öğrettiklerinde ve bildiklerinde aynıdır. Buhususta zerre kadar bir farklılık yoktur. Ayrılık, sadece şeriat ve ibadetlerdedir. Yüce Allah her

 peygambere, ayrı şeriat ve ayrı ibadet şekli göndermiştir. İyi bil ki, peygamberlere gönderilen şeriatların değişik ve ayrı olmasının sebeplerinden

 biri de hiç şüphesiz, her milletin sosyal yapısının değişik olmasıdır. Her milletin, içinde

Page 104: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 104/149

  104

 bulunduğu kötü adetlerini ve bozuk sosyal yapısını düzeltmek gayesi ile Yüce Allah, peygamberlerini değişik şeriatlar ile göndermiştir. Mesela : Nuh peygamberin kavmi, kuvvetineve arzularına uyan, doğru yoldan çıkan sapık bir milletti. Bunun üzerine Yüce Allah, Hz Nuh‟agönderdiği şeriatta devamlı oruç tutmalarını buyurmuş ve böylece nefislerini ıslah etmeyiistemiştir.

Hz Muhammed‟in ümmetinin zayıf bir ümmet olması dolayısı ile de onlardan bu ağıryükü kaldırmış ve sadece yılda bir ay oruç tutmayı emir buyurmuştur. Gene, gerek Hz Nuh vegerekse Hz Nuh‟tan sonra gelen peygamberlerin şeriatlarında, savaşlarda elde edilen ganimetmalları helal kılınmamıştı. Hz Muhammed‟in ümmetinin maddi imkanları bol ve fazlaolmadığından dolayı, O‟nun ümmeti için ganimet malları helal kılındı. İyi bil ki, insanların ihtiyaçları ve durumları çağlara ve devirlere göre değişmektedir. İşte buyüzden, her çağ ve devirde gelen ayrı ayrı peygamberlerin, beraberlerinde getirmiş olduklarışeriatlar da değişik olmuş ve zamanın ihtiyaçlarını karşılamıştır. 

Geçmişte her milletin kendisinde saklı bulunan bilgisi, tecrübeleri, inançları, kanaatları,adetleri olmuştur. Bunların, o milletler üzerinde o derece tesirleri olmuştur ki, onları butesirlerden kurtarmanın asla imkanı olmamıştır. Adeta bunlar kuduz mikrobu gibi, üstün ve

çaresiz bir tesir göstermektedir. İşte Şeriatlar, her milletin içinde yerleşen bu adet ve kanaatlarauygun olarak gönderilmiştir. İsrailoğullarına devenin etinin ve sütünün haram, İsmailoğullarınahelal kılınmasının sebep ve hikmetleri budur. Şeriatlar, hep bu yüzden ayrı ayrı olmuşlardır.

Mesela : Yahudiler, kız kardeşinin kızı ile evlenirlerdi. Çünkü onlar, kız kardeşlerininkızını baba tarafından düşünürlerdi. Baba tarafı yabancı olunca da onunla evlenmekte bir sakıncagörmezlerdi. Bu bilgi, adet ve inanç eskiden aralarında vardı. Onların şeriatları da buna göredüzenlenmiş oldu. Araplar ise, kız kardeşinin kızını annesi gibi düşünürlerdi. İşte, bu yüzden de

 bizim şeriatımız, kız kardeşinin kızı ile evlenmeyi yasakladı. Yahudiler, annesinin karnındaki buzağıyı veya süt emen buzağıyı kesip yemezlerdi. Çünkü bunu, Allah‟ın yarattığına karşı birsaygısızlık olarak görürlerdi. Araplarda ise, bu ne bilinir ne de düşünülürdü. Bu yüzden de bu,

 bizim şeriatımızda helal, yahudilerin şeriatında haram kılındı.» (Huccetullahi‟ı Baliğa, ŞahVeliyullah Dehlevi, s. 18-33.)

1993 yılında Deoband'lar siyasete girdi.. Deoban'ın siyasi kanadı Cemaat-ül İslam (JUI) 93 seçimlerini kazanan Butto hükümetinde önemli mevkilere getirilmişti..Deoband artık sadece bir eğitim aracı olarak değil aynı zamanda siyasi bir organizasyon olarakda faaliyet göstermeye başlamıştı.Pakistan‟daki medreselerin idaresinden sorumlu Mevlana Samiul Hak 98'de Taliban ordusununçekirdeğini oluşturacak bir girişim başlattı. Pakistan‟daki Deoband medreselerinde okuyanöğrenciler arasından Taliban ordusu için asker toplamaya başladı. Öğrenciler üniformalarınıçıkarıp komando kıyafetleri giyiyordu..İlk etapta 8 bin öğrenci toplandı. Mollalar okulların

kapısına kilit vuruyor “Şimdiye kadar kitap ve kalemle savaştınız. Artık silahla bizzat cephedesavaşma zamanı geldi.” diyorlardı. Medrese eğitimini yarıda bırakan çocuklar Afganistan'daTaliban‟ın komutası altında savaşa iştirak ettiler.Talib yani öğrenci kelimesinin çoğulu olarak kullanılan "tâlibân", Afganistan ve Pakistan'dakigeleneksel medreselerde dini eğitim gören öğrencilere verilen bir isimdir. Medreselerin başında,yine medreseden yetişme "molla" ismi verilen hocalar bulunur. Bunlara ulema veya mevlevi dedenilmekteir. Medreseler, Afganistan'daki sosyo-dini hayatın vazgeçilmez parçalarıdır. Moderndini tedrisat yapması için Dini Bilimler Fakültesi'nin 1950'li yıllarda Kabil'de açılmasınınardından, dini konularda otoritenin belirlenmesinde mektepli-medreseli çatışması yaşandıysa dageleneksel medreselerin toplumdaki yerleri hiçbir zaman sarsılmamıştır. Medrese mezunları, yamedreselerde “hoca” olarak ya da cami ve mescitlerde “imam ve müezzin” olarak görev alırlar.

Taliban, genel olarak dindar kimlikli bir halk sayılan Afgan toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır,

Page 105: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 105/149

  105

Taliban'ın vazifesi, şehir ve köylerdeki camilerde beş vakit ezan okuyup namazları kıldırmaktanibaret değildir. Çocuklara isim verilmesi, ölen şahsın yıkanması, kefenlenmesi ve defni değişikdini törenler eşliğinde Taliban tarafından icra edilir. Din ile ilgili soruların yönlendirildiği merciyine Talibandır. Önemli dini, sosyal ve kültürel sorumluluğu olan bir toplumsal sınıf olarakTaliban, Afganistan tarihinde kendisinden sık sık söz ettirmiştir. Mollalardan ve talibandan

oluşan medrese, 1839-1842 ve 1878-1880 arasında ingilizlere karşı verilen istiklalmücadelesinde önemli rol oynamıştır. Bu rol, 1979 Sovyet işgâline karşı başlatılan direnişte detekrarlanmış, medrese öğrencileri mücahit organizasyonların her birisi içinde yer alarak "cihad fîsebîlillâh" gayesi ile büyük yararlılıklar göstermişlerdir. 

Bugünkü Taliban, genel olarak 1960 yılı ve sonrası doğumluların oluşturduğu bir jenarasyondur ve hareket içinde çok az sayıda kişi kırk yaşının üzerindedir. Bunlardan bir kısmımedrese eğitimlerini Afganistan'da almışlar ve cihat başlayınca mücadeleye dahil olmuşlardır.Cihat süresince, silah tedarik ve ikmali için yabancısı oldukları topraklarda aylarca beklemelerionları çok sert ve meşakkaatli bir hayata alıştırmıştır. Cihat sonrasında medreselerine geri dönenTaliban, tekrar mücadele sahnesine çıkmak zorunda kalmışlardır. Diğer bir kısım Taliban isedaha çok onbeş ile otuz yaşlarındaki nesli teşkil eden ve mülteci kamplarında ve yetim

yurtlarında büyüyen kesimdir. Yaşları küük olduğu için cihada katılmayan bu kesim, eğitimleriniKuzey Pakistan'daki mülteci kamplarında bulunan medreselerde almışlardır. Dayanılmazsıcaklıkta, çok az suyun bulunduğu ve fakirliğin had safhada yaşandığı sert bir ortamı tecrübeederek hayatlarının baharını yaşayan bu gençler, cihat sona erince, yıllardır özlemle beklediklerimemleketlerine dönüşü iç savaş dolayısıyla gerçekleştirememişler ve Afganistan'dakiağabeylerinin başlattıkları harekete kolayca adapte olarak Taliban'ın zaferini sağlamışlardır.Ayrıca, Kuzey Pakistan'ın Serhat bölgesindeki Peştun kabilelere mensup Pakistan vatandaşıgençler de, aynı tür medreselerden gelmeleri dolayısıyla hareket içinde yer almış

 bulunmaktadırlar. Tipik bir Taliban askeri, kemiz denilen bölgeye özgü bir gömlek ile şalvargiyer.Başında siyah sarık, ayağında da sandalet vardır. Askeri bir rütbesi bulunmamaktadır. 

Taliban İslamı mı temsil ediyor?

7 Eylül 2001 tarihinde Erzurum Üniversitesi ilâhiyat Fakültesinde "Günümüzün İnançProblemleri" adlı bir sempozyum düzenlenmişti. Bu sempozyumda Çanakkale 18 Mart ilahiyatFakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Ali Büyükkara'nın "Bir inanç ve imaj SorunuOlarak islâm'ın Taliban'cası" başlıklı tebliği hemen dikkati çekiyor. Tebliğ Tâliban'ınuygulamalarının ne derece islâmla bağdaştığını veya bağdaşmadığını sorguluyor . Doç. Dr.Mehmet Ali Büyükkara ile yaptığımız röportajı aşağıda veriyorum:

· Siz hangi fakülteyi bitirdiniz?· Marmara ilahiyat Fakültesi 1990 mezunuyum.· Kaç doğumlusunuz? · 1967.· Doktorayı nerede yaptınız? · Doktorayı İngiltere'de Edinburg Üniversitesinde yaptım. · Hangi konu üzerine?- Şia tarihiyle ilgili. İmam Kâzım, İmam Rıza dönemi, İmamî şia Hareketi. Şia'nın başlangıçtarihidir.. Tezim henüz Türkçeye çevrilmedi.· Tâliban meselesini hangi sebepten araştırmaya başladınız? · Güncel bir konu olduğu için. Sempozyumun konusu da zaten inanç problemleriydi. Benim asıl

 br anşım islâm mezhepleridir. İslâm akımları da bunun içine giriyor. İslâm akımlarının içerisinde

Page 106: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 106/149

  106

Tâliban ve uygulamaları gündemdeydi Bir imaj ve inanç sorunu olarak görünüyordu. Bu açıdan bunu uygun buldum.· Tâliban'ı Hâricî zihniyetin bir devamı olarak görüyorsunuz. Siz ilmî bir tebliğ verdiğiniz için

 bilenlere hitap ediyorsunuz ama biz okuyucuya hitap edeceğimiz için bu "Hâricîliği" açabilirmiyiz?

· Hâricî zihniyet sosyal, dinî, iktisadî şartlarda doğmuş bir mezhep. Yani din anlayışınınmezhebe dönüşmesi sosyal, siyasî sebeplerle oluyor. Çünkü dinin özünde mezhep yoktur. Sosyalşartlar, iktisadî şartlar, kültürel şartlar mezhepleri oluşturur. Hâricîliğin oluşması da bu şekildeolmuştur. Çöl şartlarında doğan bir düşüncedir. Bedevîlik bu düşüncenin esasını teşkil eder.Fakirlik bunun oluşmasına etkendir; sosyal durumun bozulması Hz. Ali ile Muaviye'nin arasındaiç savaşın başlaması belli bir kesimde haklı olarak büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Bu insanlarHâricîleri oluşturan insanlardır. Çöl insanlarıdır. Kur'an'a derinliğine vukufları olmayaninsanlardır. Olup bitenlerden rahatsızdırlar. Kur'an'ın zâhirine bakarak, metinlerine bakarak bugidişatın yanlışlığına deliller bulmak istemişlerdir. Tekfîr doğmuştur. Yani Siz Kur'an'ın şuâyetine uymuyorsunuz, onlar bu âyetine uymuyor, şu kelimesine uymuyor diyerek rahatsızoldukları Müslüman grupları veya siyasî oluşumları tekfîr etmeye başlamışlardır.

· Bunun sonucu öldürmeye doğru gitmiştir...· Tabiî, acımasız savaşlar başlamıştır.· Öldürülenlerden ünlü isimler kimler?· En başında Hz. Ali gelir. Muaviye bin Ebî Sufyan suikastten kurtulmuştur. Sahabenin dearalarında bulunduğu pek çok insan katledilmiştir. Bu yüzyıllar boyu sürmüş. · Sonra bu Hâricî zihniyet yok olmuş mudur? · Hâricîye denen bir mezhep ortadan kalkmış bugün. ibadiye denilen bir mezhep bugünHâriciye'nin devamı sayılır. Ama bu mezhep Hâricîlik özelliklerini büyük ölçüde yitirmiştir.Bugün Umman'ın % 50'sini oluşturan bir grup Müslümanın mezhebidir ama Hâricîlik özellikleriyoktur. Şunu söyleyebiliriz: Hâricîlik bugün bir mezhep olarak var olan oluşum değildir. Amazihniyet olarak hâlâ yaşamaya devam etmektedir.· Siz tepkiden dolayı bu mezhebin ortaya çıktığını söylüyorsunuz? - İktisadî, sosyal ve coğrafî şartların etkisiyle dinî ifadeler geliştirilerek eyleme dökülmüştür.· Tâliban'ı da aynı şekilde görebilir miyiz? Meselâ siz tebliğinizde diyorsunuz ki: Deobandâlimler İngiliz işgâline karşı bir fikir geliştiriyor. Onlara benzememek ve onlara karşı olabilmekiçin kendi kalıpları içerisinde  bir şekillenmeye gidiyorlar. „Bu tür hareketler daha çok tepkiyleortaya çıkıyor‟ anlamı var bunda.· Karşıda bir rahatsızlık var yani bu bir ahlâksızlık olabilir, bir siyasî baskı olabilir, bir iktisadîambargo olabilir; bazı Müslümanlar bunlardan rahatsızlık duyabilir. Bunlara dinî gerekçeler

 bulunmuştur. Bu dinî gerekçelerin bir kısmı haklı sebeplere dayanır, bazıları ise ifrat ve tefritnoktasında yani aşırılık noktasında bazı sonuçlar doğurabilir.

· Tâliban genelde Hanefi mezhebinden...· Ben şunu söylemek istiyorum. Basında genellikle Vahhabîlikle özdeşleştiriliyor. Tam tersineHanefîlik Tâliban olmanın ayrılmaz bir vasfıdır. Vahhabîlik ise Hanefîlikle uyuşmayacakderecede zıt kutuplardır.· Ben de tam onu sormak istiyordum! Vahhabîlik tamam... Arabistan'daki Abdülvahhab'ın 18.yüzyıldaki hareketi... Vahhabîlik Selefiliğin devamı mı?· Vehhabîlik Selefîliğin aşırı yorumudur. Selefîlik, mezhepler üstü, Kur'an ve hadis metinlerinedayanarak hüküm çıkaran bir oluşum. Yani akla çok az yer veren onun yerine nakle vurgu yapanve din anlayışını nakil üzerine şekillendirmeye çalışan bir dinî oluşumdur. Bunun ilk örnekleriHicrî 1. yüzyıldan itibaren görülmektedir. Bunlara "Ehl-i hadis diyoruz". Hanefilere de "Ehl-irey" diyoruz. Onlar akla, rasyonel düşünceye, kıyasa, içtihada öncelik veriliyor. Vahhabîlik

yorumu ise Selefîliğin özellikle siyasî anlamda kullanılması ve dışlamacı bir yaklaşımla kendi

Page 107: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 107/149

  107

görüşlerinden olmayan insanları ve özellikle tasavvuf erbabını ve ehl-i rey dediğimiz akla dahaçok vurgu yapan ilim kesimini dışlamak, bunları hakikî Müslüman saymamak. Diğer bir özelliğiameli imandan bir cüz sayarak yani ameli imanın ayrılmaz bir parçası sayarak amelsizMüslümanları imansız olarak nitelendirmek ve dolayısıyla zahirde namaz kılmayan insanları,

 bazı haramları yaparak meşhur olan insanları tekfîr ederek islâm dışına iten bir anlayıştır. Bu

itmeyle de kalmıyor, bu islâm dışına ittiklerini müşrik olarak vasıflayıp onlarla savaşmayı dadinin bir gereği sayıyor.. · Siz Tâliban'ı Selefîliğe yakın olarak görüyorsunuz. Zannederim uygulamaları itibariyle biryakınlık kuruyorsunuz?- Şöyle bir yakınlık: ikisinin de çıktıkları nokta farklı ama birleştikleri nokta aynı. SelefîlerKur'an ve hadis metinlerine dayanarak dinî zihniyetlerini ortaya koyuyorlar, Hanefîler ise Hanefîmetinlerine yani mezhep metinlerine, klâsik metinlere, bu metinler modern metinler değil. 10.,11. Hicrî yüzyıllarda yazılmış metinler.. Bunlara dayanarak dinî görüşlerini ortaya koyuyorlar.

 Nihayetinde iki tarafın da birleştiği nokta metinciliktir.· O zaman içtihada kapalı? · Her iki taraf da içtihada kapalı. Ortak özellik bu.

- İslâmda içtihad var ama… - İslâmda içtihad var ve çok önemli.· Peki Tâliban'ın bunu bilmeleri gerek miyor mu? · Dinî zihniyetleri o şekilde gelişmemiş. Deoband ekolüne bağlı olduğunu söyledik Tâlibanmedreselerinin. Deoband, yeniliğe kapalı, içtihad yerine mezhebî uygulamaları dinimuhafazakârlık adına savunan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım İslâm tarihinde tâ ilk dönemden

 beri vardır ve bugün de devam etmektedir, ileride de devam edecektir. Yani nakil ve akla dayalıiki farklı dinî zihniyet oluşmuştur. - şimdi siz burda, "Tâliban'ın daha çok Peştunların örf ve âdetlerini dinî kural hâlinegetirdiklerini" söylüyorsunuz?· Tabiî, kabilevî güdüler de var burda. Biliyorsunuz Tâliban % 95 itibariyle Peştun milliyetinedayalı bir oluşumdur. Bunda millî ve kabilevî hisler de büyük rol oynuyor. Hâricîlikte de buvardır. Meselâ çöle dayalı birtakım gelenekler islâmî kimliğe büründürülmüştür zamaniçerisinde. Tâliban'da da bu var. Millî kıyafetler, gerek kadın için gerek erkek için, Peştunkıyafetleri bir dinî yükümlülük olarak halka sunulmuştur.· Sizin tebliğinizde çok enterasan birşey gördüm. Tuvalet kağıtlarının dahi kullanılmasıyasaklanıyor; çünkü eski Kur'an sayfalarından imal edilmiş olabilir, deniyor. Bu akıl ve mantıkdışı tamamıyla... · Siz modern hayatın gereklerini bilemezseniz, daha doğru bir ifadeyle şöyle diyeyim...kendinizin imal etmediği, kendinizin üretmediği ve özellikle Batı kaynaklı olduğunu bildiğiniz

 birtakım âleti, edevâtı, eşyayı din açısından değerlendirirseniz bu tür uygulamalar ortaya

çıkacaktır. Tâliban'ınki de bu. Tuvalet kâğıdı ne ürünüdür? Batı ürünüdür. Batıdan gelme birüründür nihayetinde. O bölgenin geleneğinde olmayan bir üründür. Dolayısıyla ona karşıçıkılması gerekir. Buna da birtakım dinî gerekçeler bulunmak zorunda; acaba Kur'an-ı Kerimkâğıdının geri dönüşümünden mi kazanıldı!? · Ona bakarsanız bunun sonu gelmez. Ellerindeki Kaleşnikof da geçmişte mücadele verdikleriRusların bir buluşu ve imali. Bunlar nasıl hesap edilemiyor ve düşünülemiyor akıl alacak gibideğil. Zaten Tâliban'ı akıl alabilecek gibi değil! · Burada şu var tabiî. Müslüman gelenekte taharet meselâ su ile yapılıyor, kâğıtlayapılmaz;kağıtla temizlik tam temizlik sayılmaz. Dolayısıyla tuvalet kâğıdı da islâmî olmayan

 bir eşya olarak belirmektedir. Bunlara bir gerekçe bulunacak.· Tebliğinizde çok güzel bir tespitiniz var. Kur'an-ı Kerim'den kaynak gösteriyorsunuz,

heykellerin yıkılmasıyla ilgili. En'am 108'de "Onların Allah'ı bırakıp taptıklarına sövmeyin.

Page 108: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 108/149

  108

Sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler." bu âyet-i kerime bu kadar açıkken, onların da bilmesi gerekirken içlerinde birçok hâfız vardır, Arapça bilen vardır bu Buda heykelleriniyıkmayı nasıl izah edebiliyorlar? · Orada bir heykel var... Büyük heykeller bunlar... Orası artık darulislâm olmuştur; devletlerininismi Afganistan islâm Emirliği'dir. Başlarında Emirülmüminîn Molla Ömer vardır. Dolayısıyla

 böyle bir darulislâm ülkesinde bir putperest sembolünün bulunması câiz değildir. Sadecedüşündükleri bu. Âlimler de ne diyor? Hz. Peygamber nasıl putları yıktıysa, Hz. ibrahim nasıl putları yıktıysa biz de putları yıkmamız gerekiyor. Fakat burada bu âyet gözden kaçırılıyor .ikincisi genel maslahat ve menfaatler gözden kaçırılıyor ki genel menfaat dediğimiz şey islâmhukukundaki önemli delillerden bir tanesidir. Buna göre helâl ve haramlar, mübahlar değişiklikarz edebilir zamana ve zemine göre. Bu da göz ardı ediliyor; çünkü, Tâliban düşünmüyor ki

 buradaki Buda heykellerini yıkarsak Budist ülkelerdeki Müslümanların camilerinesaldıracaklar.... Bunlar bile akıllarına gelmiyor. Bu derece basiretsizler.· Bir de şu var: "Tâliban lideri Molla Ömer, uyuşturucu kullanımının câiz olmadığı fakathaşhaştan elde edilen afyonun satışının câiz olduğu şeklinde bir demeci bulunduğu iddiaedilmektedir." diyorsunuz.

· Ben burada "iddia edilme" kelimesini özellikle kullandım; çünkü, bu bilgiyi aldığım kaynaklar,Tâliban muhalifi kaynaklar. O yüzden "iddia ediliyor" lâfını seçerek kullandım. Doğru daolabilir. yanlış ta. Fakat şöyle bir gerçek var, Tâliban yönetimi altında afyon üretimi fazlacayapılmıştır.· Siz, "Muhtemeldir ki bu demeç, müskiratın kullanımı ile özellikle gayrimüslimlere satışıarasında cevaz yönüyle ayırım yapan Hanefî fıkıh hükümlerinden mülhem görünmektedir."diyorsunuz.· Hanefî fıkıh hükümlerinde, belki duymuşsunuzdur, eski klâsik Hanefî kitaplarında şöyle birayrım var: "Siz içki üretimi yapamazsınız, içki de içemezsiniz, satışı, alışı, herşeyi haramdır amaeğer bir gayrimüslim ülkede yaşıyorsanız veya sizin ülkenizde gayrimüslimler yaşıyorsa onlaragöre içki haram değildir. O hâlde onlara satış yapabilirisiniz" Ben tahmin ediyorum ki MollaÖmer'e nispet edilen bu ayırım böyle bir klâsik Hanefî fıkıh hükmünden mülhem olabilir. Böyledüşünüyorum ve bunu da kuvvetli görüyorum.· Bir de şiîlere karşı Tâliban'ın müthiş bir düşmanlığı var. Bunun kaynağını nasıl bulabilirler? · Bunun kaynağı bir defa Selefiye etkisidir. Selefîlik şiayı ehl-i bid'atın en önde gelenlerindensayar. İşte onlar türbeleri ziyaret ederek, Hz. Hüseyin, Hz. Ali gibi insanlara aşırı hürmet

 besleyerek şirke düşmüşlerdir. Böyle bir etki söz konusudur. Bir de bölgenin şartları var.Hindistan'da ve Pakistan'da yani Hind alt kıtasında önemli bir şiî azınlık var. Bunlarla Hanefîulema arasında tarihin köklerine dayanan ayrılıklar mevcut. Meselâ Deoband‟ın üstadı sayılanşah Veliyyullah Dehlevî'nin imamiye şiasına karşı yazdığı ciddî bir reddiyesi vardır. Bugünönemli metinlerden bir tanesidir. Deoband medreselerinde şia karşıtı bir eğilim mevcut.

Okutulan metinlerde böyle vurgular oldukça fazla. İkinci sebep Tâliban'ın çoğunu teşkil edenPeştunlarla 16., 17. yüzyılda bölgeye hâkim Safavî şia'sı arasında çok büyük savaşlar olmuştur.Zaman zaman Safavî devleti Afganistan'a girerek Peştun milletine acılar çektirmiştir.

 Nihayetinde Safavî devletinin yıkılması Afganlar eliyle olmuş ama bu ayrılık, bu acılar hâlâtazeliğini korumaktadır Afganistan'da. Dolayısıyla şia karşıtlığının böyle bir temeli var. Tabiî

 bunun siyasi konjonktürdeki yansıması da şia Hazara gruplarının, ki bunların başında MollaHalilî'nin Hizbu'l-Vahdet'i gelmekte, bunun Kuzey ittifakı içinde önemli gruplardan olmasıTâliban yönetimini karşısına almaya yetiyor. · Tebliğinizde bir alıntınız var: "Geleneğin içerisindeki uç noktalar din olarak ön plâna çıkar.Sonuçta gelenek dinleşir."· Prof. Dr. Hasan Onat Bey‟den aldım. Orada ben eğitim üzerinde özellikle durdum. Modern

hayatın gereklerini zaman zaman geleneğe de başvurarak çözmek ve iyi bir Müslüman

Page 109: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 109/149

  109

yetiştirmek tepkisel olmayan yaratıcı olan, nakil yanında akla da önem veren bir dinî zihniyetiçin gelişmiş eğitimin rolü büyük. Böyle bir eğitimden mahrum olan insanlar millî ve mezhebînisbeleri ne olursa olsun yoksulluk ortamında, genel güvensizlik ortamında hızlı bir şekildeTâliban zihniyetine benzeyecekleri ortadadır, diye cümle kullandım orda. Bu önemli; çünkü,Hanefî olmak o hareketteki Peştunları Tâliban gibi davranmaktan engellemiyor. Biz meselâ

diyoruz ki: "Biz Türkler Hanefiyiz". Hanefî olduğumuz için bu tür görüşler geliştirmedik. şiîdeğiliz ki iran'daki Müslümanlar gibi davranalım veya Selefî değiliz ki Suudî Arabistan'dakiMüslümanlar gibi davranalım, diyoruz kendi kendimize. Tâliban örneği bunun tam olarak doğruolmadığını da bize gösteriyor.. Genel güvensizlik ortamı, fakirlik, yanlış eğitimle birleşincemezhebi ne olursa olsun hiç önemli olmuyor. Aynı zamanda hangi milletten olduğu da çok fazlaönem arz etmiyor.

Selefilik mezhepsizlerin uydurması 

Suudi Arabistan vatandaşı Abdül Resul Seyyaf Peşaver‟de İttihad-ı İslami adlı bir Vehhabi partisi kurmuştu. Amaç vehhabiliği Afganistan‟da yaymaktı. Kendilerine selefi de denilen bu

Vehhabi hareketi sufilerin ve aşiret partilerinin büyük tepkisini topladığından mesajlarını genişçevrelere yayamamışlardır. Peki Taliban‟ın yetiştiği Deoband medreselerinde okutulan Selefiliknedir. Tam İlmihal kitabında Selefilik başlığı altında şu görüşlere yer veriliyor:“Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâplarında, (Selefiyye) denilen bir isim veya (Selefiyye Mezhebi) diye

 bir yazı yoktur. Bu isimler mezhepsizler tarafından sonradan uydurulmuştur. Bunlara göre,(Eş‟arî ve Mâtürîdî mezhebleri kurulmadan evvel bütün sünnîlerin tâbi‟ oldukları mezhebeSelefiyye adı verilmektedir. Bunlar Sahâbe ve Tâbi‟înin izinde yürümüşlerdir. Selefiyye mezhebiEshâbın, Tâbi‟înin ve Tebe‟i tâbi‟înin mezhebidir. Dört büyük imâm bu mezhebe mensûb idi.İbni Teymiyye ve talebesi İbn-ül-Kayyım-il-cevziyye, Selefiyye mezhebini ihyâya çalıştılar.Selefiyye mezhebi sonradan ikiye ayrılmıştır: Eski Selefîler, Allahın sıfatları ve müteşâbihnassları hakkında tafsîlâta girmemişlerdir. Sonraki Selefîler bunlar hakkında tafsîl cihetineehemmiyyet vermişlerdir. İbni Teymiyye ve İbni Kayyım Cevziyye gibi sonraki Selefîlerde buhâl açık olarak görülmektedir. Eski ve yeni Selefîlerin hepsine birden (Ehl-i sünnet-i hâssa)denir. Ehl-i sünnet kelâmcıları bazı nassları te‟vîl etmişlerse de, Selefîyye buna muhâlifdir.Selefiyye, Allahın yüzü ve gelmesi, insanların yüzüne ve gelmesine benzemez diyerekmüşebbiheden ayrılmıştır) diyorlar.İbni Teymiyyenin bid‟atlerini, yanlış fikirlerini haklı göstererek, gençleri onun yolunasürüklemek için, Selef-i sâlihîne Selefiyye ismini verdiler. Selef-i sâlihînin halefleri olan islâmâlimlerine felsefe ve bid‟at lekelerini bulaştırdılar. Bunları, Selefiyye dedikleri uydurma isimdenayrılmakla suçladılar. İbni Teymiyyeyi Selefiyyeyi yeniden canlandıran bir kahraman, birmüctehid olarak ortaya koydular. Hâlbuki, Selef-i sâlihînin halefleri olan Ehl-i sünnet âlimleri

zamanımıza kadar, hattâ bugün bile, yazdıkları kitâblarında Selef -i sâlihînin mezhebi olan (Ehl-iSünnet) i‟tikâd bilgilerini savunmuşlar. İbni Teymiyyenin, Şevkânînin ve benzerlerinin Selef -isâlihînin yolundan ayrıldıklarını ve müslümânları felâkete sürüklediklerini bildirmişlerdir.Son günlerde, bazı ağızlardan (Selefiyye) ismi işitilmeye başlandı. Her müslümân şunu iyi

 bilmelidir ki, islâmiyette (Selefiyye mezhebi) diye birşey yoktur. İslâmiyyetde yalnız (Selef -isâlihîn) mezhebi vardır. Selef -i sâlihîn, hadîs-i şerîf ile medh ve senâ buyurulmuş olan, ilk ikiasrın müslümânlarıdır. Üçüncü ve dördüncü asırlarda gelen islâm âlimlerine (Halef -i sâdıkîn)denir. Bu insanların i‟tikâdına, (Ehl-i sünnet vel-cemâ‟at mezhebi) denir. Bu mezheb, îmân,inanış mezhebidir. Selef -i sâlihînin, yani Eshâb-ı kirâm ile Tâbi‟în-i i‟zâmın îmânları hep aynıidi. İnanışları arasında hiç fark yoktu. Şimdi yer yüzünde bulunan müslümânların çoğu, Ehl-isünnet mezhebindedirler.

Page 110: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 110/149

  110

Mezhebsizler kendilerine, (Selefiyye) ismini takmışlar. İbni Teymiyye, Selefîlerin büyükimâmıdır diyorlar. Bu sözleri bir bakımdan doğrudur. Çünki, İbni Teymiyyeden önce (Selefî)ismi yoktu. Selef-i sâlihîn vardı. Bunların i‟tikâdları da Ehl-i sünnet mezhebi idi. İbniTeymiyyenin sapık fikirleri vehhâbîlere ve diğer mezhebsizlere kaynak oldu. İbni Teymiyyehanbelî mezhebinde olarak yetişti. Yani Ehl-i sünnet idi. Fakat ilmi çoğalıp, fetvâ makâmına

yükselince, kendi fikirlerini beğenmeye, kendini Ehl-i sünnet âlimlerinden üstün görmeye başladı. İlminin çoğalması, dalâletine, sapıtmasına sebeb oldu. Hanbelî olması kalmadı. Çünki,dört mezhebden birinde olabilmek için, Ehl-i sünnet i‟tikâdında olmak lâzımdır. Ehl-i sünneti‟tikâdında olmayan kimse için hanbelî mezhebindedir denilemez. Mezhebsizler, bulunduklarımemleketteki Ehl-i sünnet din adamlarını her fırsatda kötülüyorlar. Bunların kitâblarınınokunmasını, Ehl-i sünnet bilgilerinin öğrenilmesini önlemek için her hileye başvuruyorlar.

İslâm dışı uygulamalar

Herşeyden önce değinilmesi gereken husus, Tâliban'ın dışlamacı (exclusivist) dini inanç vetutumudur. Bunun en bariz tezahürü, Taliban'ın şii müslümanlara bakışında belirmektedir.

Afganistan nüfusunun % 10-15'i şii müslümanlardan oluşmaktadır. Ehl-i Sünnet'in çoğunluğutarafından benimsenen Ehl-i Kıble hakkındaki ılımlı kanaat ve tutumu terkeden Taliban, tedrisettikleri dışlamacı mezhebi literatürün ve bölgesel tarihi şartların etkisiyle şia'ya karşı büyük birdüşmanlık geliştirmiştir. Taliban'ın 8 Ağustos 1998'de Mezar -ı şerif kentini ele geçirmesindensora yaşananlar bunun kanıtıdır. Büyük çoğunluğu imami-şii olan Hazara halkına karşı şehrindüşmesinden sonra başlatılan takibat sonucu, uluslararası insan hakları gözlemcilerininraporlarına göre yaklaşık 200 Hazara şiisinin öldürüldüğü bildirilmiştir. iranlı sekiz diplomat ve

 bir gazeteci de katledilenler arasındadır. Tâliban'ın atadığı Mezar -ı şerif'in yeni valisi Molla Niyazi, 10 Ağustos 1998'de radyoda canlıolarak yayınlanan cami konuşmasında şiilere şöyle seslenmektedir: "Hazaralar! Nereye kaçıyorsunuz? Havaya sıçrasanız bacağınızdan yakalayacağız; yerin içinegirseniz kulağınızdan tutup çıkaracağız. Hazaralar müslüman değildir. Onları öldürebilirsiniz...Cesetleri defnedilmeden caddelerde üç gün boyunca kalmalı. Biz sizi öldüreceğiz ve üç günekadar hiç kimsenin cesetleri gömmesine müsade etmeyeceğiz." Taliban'ın dini zihniyetinin veya bir başka deyişle İslam'ın 'Tâlibancasının esas görüntüsü, iş

 başına geldikleri tarihten günümüze kadar devam eden bir dizi yasakta belirmektedir. Taliban ilkolarak televizyon, video ve teyp kasetlerine yasak getirdi. Kabil'i ele geçirmelerinden hemensonra Taliban kuvvetleri cadde ve sokaklardaki T.V. ve uydu antenlerini yerlerinden söktüler.Hatta ibret olsu diye, Kabil Eminiyet Müdürlüğü'nün demir kapısına tahrip edilmiş büyük biruydu anteni iple asılarak teşhir edildi. 

CNN‟in gözbebeği Taliban‟ı anlatıyor “Siz yılbaşında çam ağaçlarının altında gülüp eğlenirken müslümanların dondurucu soğuktaısınmak için yakacağı bir ağaç dalı bile yok. Siz şöminenin karşısında içkilerinizi yudumlarkenonlar ayakkabılarını yakarak ısınmaya çalışıyor… “

Bu sözler Saraybosna‟daki Sırp vahşetine ve müslümanların trajedisine yakından şahit olanCNN‟in usta muhabiri Christiane Amanpour‟a ait. İran asıllı Christiane Amanpour‟un Talibanizlenimlerine bir göz atalım: 

“Kabil‟deki kadın hastanesindeydik. Taliban yönetimi resim çekmemize ve görüntü almamıza

izin vermedi. Çantalarımıza kameralarımıza ve fotoğraf makinalarımıza bağıra çağıra el

Page 111: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 111/149

  111

koydular. Silahlı Taliban güçleri kameramanları iteleyip kakaladı.. Afgan kadınların günlükyaşamlarını incelemeye gelen Avrupa Birliği İnsan Haklarından Sorumlu Üyesi Emma Boninotartaklandı.Afgan kadınları sağlık hizmetlerinden istifade edemiyor. Kadın hastaların erkeklerin bulunduğuhastanelere girmesi yasak. Erkek doktorlara muayene olmalarına izin verilmiyor. Hasta kadınlar;

 penceresi, suyu elektriği olmayan eski püskü binalarda bayan hemşire ve doktorlar tarafından büyük zorluklar içinde muayene ediliyor.Kadınların topuklu ayakkabı ve beyaz çorap giymesi yasak. Topuk sesinin ve beyaz çorabınerkekleri tahrik ettiği ve günah işlemeye sevkettiği söyleniyor. Müzik yasak, arabalardayakalanan teypler ağaçlara asılıyor. Uçurtma uçurmak, sinema, dans yasak. Taliban haramkelimesini çok seviyor. Neredeyse nefes almak bile haram..

ABD Afgan cihadının tuzağında 

İslamcı hareketler konusunda dünyanın 1 numaralı uzmanı, Fransız uzman Gilles Kepel:

"ABD, Afgan cihadının tuzağına düştü." diyor.Kepel dünyayı sarsacak bir terörist mekanizma haline gelmiş olan Afganistan kökenli Cihadkonusunda şunları söylüyor:“11 Eylül 2001'de Amerika'nın kalbine bir mızrak gibi saplandı. Afganistan'a karşı-saldırıyahazırlanan ABD, 20 yıl sonra oyunun ilk karesine geri dönmüş durumda. Taliban‟ın yeniideolojisi „Selefi-Cihadcılık‟. Bu yeni ideoloji, kutsal metinlerin Arabistan‟daki gelenekdoğrultusunda yorumlanmasını içeriyor. Ancak arada önemli bir fark var: Batı ülkelerindenMüslüman dünyasındaki müttefiklerine kadar, Suudi Arabistan dahil tüm „dinsiz-imansız‟rejimlere karşı silahlı mücadeleyi öngörüyor. 

Başkan Bush'a göre, ABD'nin 11 Eylül günü karşı karşıya kaldığı terör vahşeti vegücünün sembolüne indirilen inanılmaz darbenin sorumlusu net: Suudi Arabistanlı milyarder veCihad yandaşı Usame Bin Ladin'in esrarengiz bağlantıları ve dünyanın en yoksul ülkesinde,Afganistan'da onu barındıran Talibanlar. 

Oysa, yirmi yıldan beri Amerikan iktidarı Afganistan'da Cihad'ın en radikal militanlarıylailişki kurmuştu. 80'li yıllarda Sovyetler Birliği'ne karşı modern bir savaşa hazırlamış,silahlandırmış, Körfez'in petrol krallıklarıyla birlikte finanse etmişti. Onları istediği gibimanipule edebileceğini sanıyordu. Dolayısıyla, Afganistan'a yapılması planlanan saldırı, uzunzaman ortaklık yapmış, birbirlerini iyi tanıyan düşmanları karşı karşıya getirecek. Bugünküolayların ötesinde, kaybedilecek ya da kazanılacak şeyleri bu çerçevede değerlendirmek gerek. 

Bu petrol krallıkları, mücahidleri kullandıktan sonra onlardan rahatlıkla kurtulabileceğinisanmış, on yıllık savaş boyunca Peşaver kamplarında olup bitenleri küçümsemişti. Oysa,

Amerikan gözetiminde, aşırı şiddetle beslenen kendi içine kapalı bu ortamda yaşayanlar, Sovyetsüper gücününün dize getirilmesini tek başlarına başardıklarına inanıyorlardı. Irak'a karşı savaş, ABD ve petrol monarşileriyle Cihadcılar arasındaki politik ittifakı sona

erdirdi. Cihadcılar uluslararası ittifaka karşı tavır aldılar. Ancak istihbarat servislerinin mantığı,çoğunluğu Amerika'ya davet edilen ve buradaki üniversite kampüslerinde Müslüman öğrencileritaciz edip Afgan cihadı için para toplayan bu militanlarla ilişkileri korumayı gerektiriyordu. 

Bu bağlamda 26 Şubat 1992'te World Trade Center'a karşı bir ilk saldırı gerçekleştirildi.Eylemciler yakalandı, ancak ne eylem emrini verenlerin kimliği, ne de Mısırlı Şeyh Ömer‟inABD'ye gelişinde Amerikan gizli servislerinin rolü tam olarak anlaşılabildi. Bu olayda,Amerikan toprağının bu tür örgütler karşısındaki savunmasızlığı, eski koruyucularının bueylemcilerle sürdürdüğü ilişkilerdeki karanlık noktalar bir sorun olarak ortaya çıktı. 

Page 112: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 112/149

  112

Molla Ömer muamması

Her yönden esrarengiz bir örgüt olan Taliban, lideriyle daha da gizemli hale geliyor.Dünya basınına sık sık açıklamaları yansıyan, gerektiğinde ABD'yi tehdit eden veya Usame binLadin'e sahip çıkan Molla Muhammed Ömer'in kim olduğu ise hiç bilinmiyor. Dünya basınına

sadece flu bir fotoğraf ile yansıyan Molla Ömer hakkında tek bilgi kaynağı Taliban'ın üst düzeykomutanları. Bu da akla ister istemez "Molla Muhammed Ömer diye birisi hiç olmadı mı?"sorusunu gündeme getiriyor. Taliban'ın ortaya çıkması gibi Molla Ömer'in ortaya çıkması da birefsaneye dayanıyor.

Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı istila ettiği dönemde cephede bulunan Molla Ömer,namaz kıldığı bir sırada yakınında patlayan bir bombadan kopan şarapnel parçasının gözünesaplanmasıyla ağır yaralanır. Fakat namazını hiç bozmayan Molla Ömer, şarapnel parçasınıgözünden çekip çıkararak namazına devam eder. Bu hareketi ona büyük bir popülaritekazandırır. Pakistan istihbaratının tamamen kontrolünde olan Taliban'ın liderini neden sakladığıhiçbir zaman açıklanmadı. Bazı iddialara göre Molla Ömer'in yüzü şarapnel parçasından dolayı

 büyük bir yara aldı ve bu yüzden halkın karşısına çıkmamaya karar verdi. Diğer bir iddiaya göre ise Molla Muhammed Ömer diye birisi hiçbir zaman olmadı.

Pakistan istihbaratı böyle bir kişiyi icat etti ve bu şekilde Taliban'ı yönetmeye başladı. Gerçektende Pakistan'ın Talibanla ilişkileri o kadar yakın ki, Pakistan uçaklarının sık sık Kuzey İttifakı'naait mevzileri bombaladığı öne sürülüyor. Hatta tüm Taliban valilerinin yanında Pakistanistihbaratından kişilerin bulunduğu belirtiliyor.

Molla Muhammed Ömer ile ilgili bir başka iddia ise, böyle bir kişinin olduğu; fakatetkisiz kaldığı şeklinde. Bu iddiaya göre kendisine ait askerleri olmayan Molla MuhammedÖmer hiçbir şeye karışmıyor. Taliban'ın politikasını belirleyenler bakanlar ve komutanlar.Taliban iktidarının son bulma ihtimalinin belirdiği bugünlerde bile bilmece hâlâ çözümsüzduruyor.

Molla Ömer okuma yazma bilmiyor, günah olduğu için resminin çekilmesine izinvermiyor . Molla Ömer BBC muhabirinin sorularını da bir perdenin arkasındancevaplamıştı..Kabil pazarındaki esnaf "Aslında Molla Ömer diye birisi yok. O sadece efsanevi

 bir isim, mitolojik bir kahraman" diyor. Molla Ömer, mollalığı da haketmiyor. Kuran-ı Kerim veilahiyat eğitimi almamış..

11 Eylül‟de ünü Afganistan sınırını aşarak bütün dünyaya ulaştı. Tüm islam aleminekafirlerlerle savaşma emri veren Molla Ömer‟in hedefi 60 yıldır uyuyan cihat fikriniuyandırmaktı. Okuma yazma bilmemesine rağmen Emir-ül Müminin olduğunu iddia ediyor.Bütün Afgan halkının değil bütün İslam aleminin lideri olduğunda ısrarlı.. Bir uydu telefonu vewalkman‟i var. Taliban komutanlarıyla bu uydu telefonu sayesinde iletişim kurabiliyor. Tek bir

 parmak hareketiyle kendisine bağlı olan müslümanları harekete geçirebiliyor. Molla Ömer

komutasındaki Taliban 1996‟da Kabil‟i ele geçirdi. Kısa ve kanlı süren savaşlarda iki ay içinde 3 binden fazla Taliban askeri öldürüldü.Molla Ömer‟i yakından tanıyon Pakistanlı gazeteci Rahimullah Yusuf Zayi,

“Tek gözüyle öyle bir bakış fırlatıyor ki insanı delip geçiyor. Gözlerinin içine 10 saniyeden fazla bakamazsınız. Bakışları içinize işler, çok az konuşur. İçine kapanık utangaç bir kişiliği vardır.”diyor..

Molla Ömer‟in hayatına 3 kadın girdi. Kandehar‟daki evinde bu kadınlarla birlikteyaşıyor. Hayatının ilk kadınıyla Oruzgan eyaletinde tanıştı. İkinci hanımının ismi Gülcana..Simgesar‟daki çocukluk arkadaşıydı..En genç ve üçüncü hanımının adı ise Marjani.. Toplam 5çocuğu oldu.

Afganistan‟daki Taliban toplumu Kızıl Kmerler gibi gizli bir topluluk.. Molla

Rabbani‟nin kanserden ölmesinden sonra Kandahar valisi Molla Hasan, Molla Ömer‟in en yakın

Page 113: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 113/149

  113

dostu haline geldi. Molla Hasan, “Bütün sırlarımı Molla Ömer‟e açardım. Zaten çocukken çokyakın arkadaştık.” diyor. Molla Hasan Taliban hareketinin iki numaralı ismi ve Taliban yüksekkonseyinin seçkin üyesi konumunda... Molla Hasan, Ömer‟le bir buluşmasını şöyle anlatıyor:“Kandehar‟daki bir villada çok geç saatlerde bir randevu vermişti. Korumaları ve arkadaşlarıyanındaydı.. Ben de Molla Ömer gibi savaş gazisiym.. Bir Rus obüsü sağ bacağımı parçaladı.

Dizimde metalik bir parça var. Molla Ömer bana „Büyük bir projem var. Camilerle medreselerleirtibata geçip bu ülkede bir İslam devleti kurmak istiyorum‟ dedi.. Görüşmemizden 20 gün sonra bize yakın olanlara bu konuyu açtık ve 60 kişi belirledik. Projemiz yavaş yavaş büyüdü.Kandehar şehrini tek bir damla kan dökmeden ele geçirdik. Bütün herkes bu projeyi onayladı vekelam silahıyla Kandehar‟a girdik.. Sonra „da bütün Afganistan‟a yayıldı bu hareket....” 

Tâliban, toplumda etkisini gösterecek karizmatik kişiliğe sahip bir liderden yoksun olarakçıkış yaptı. Bu yüzden hareketin liderliğine getirilen Molla Muhammed Ömer'e karizmatik birkimlik kazandırılması yoluna gidildi. Molla Muhammed Ömer önceden Rabbani'nin grubu içindeyer almıştı, fakat halk arasında yeterince etkili biri değildi. Ancak ülkenin değişik eyaletlerinden1500 medrese mollası bir araya getirilerek bunların Molla Muhammed Ömer'i emiru'l-mü'mininseçmeleri ve kendisine biat etmeleri sağlandı. Ayrıca söz konusu 1500 medrese mollası halka

“ülkenin büyük alimleri” olarak tanıtıldı. Bu olayın özellikle avam üzerinde inkâr edilemeyecek bir etkisi oldu. Harekete yapay da olsa belli bir karizmaya sahip liderin kazandırılmasının amacısadece halk desteğinin sağlanması değil aynı zamanda hareket içinde liderlik tartışmalarındandoğacak bölünmelerin de önünü kesmekti. Bu da fiilen sağlanmış oldu. Bunun yanı sıra MollaMuhammed Ömer'den sonra bir tartışma ve bölünme yaşanmasının önlenmesi amacıyla da tedbiralınarak Molla Muhammed Rabbani onun birinci vekilliğine yani veliahtlığına tayin edildi.

Peygamber hırkasıyla şov 

Molla Ömer, İslam'ın kutsal değerlerini de amaçlarına alet ediyor. Peygamberimizin Kandaharcamiindeki kutsal emanetler bölümünde saklanan paltosunu giyerek askerlerinin karşısına çıkanÖmer, 'Korkmayın bize bomba işlemez' diyor.. 'Zafer de ölüm de Allah'tandır' diyen Molla ÖmerTaliban yönetimine karşı savaşan Kuzey İttifakı'nın da Afganistan'ı 1979 yılında işgal edenSovyetlerle aynı kaderi paylaşacağını savunuyor.. Taliban'ın Pakistan'ın ürünü olmadığınıvurgulayan Molla Ömer, Usame Bin Ladin'in ABD'deki saldırıların sorumlusu olduğuna dairkesin kanıt olmadığını için onu teslim etmediklerini söylüyor: 'Afgan ahlakı ve dini Ladin'iteslim etmemi engelliyor. Bu adam Sovyetlere karşı mücadelemizde bizimle birlikteydi. Parasını

 bunun için harcadı, bizim diğer Müslüman misafirlerimiz gibi. Onlar, bizim sistemimize vegeleneklerimize uyduğu sürece misafirimiz olmaya hak kazanacaktır.' diyor..Molla Ömer, taraftarlarını ölüme göndermek için Peygamberimiz Hazreti Muhammed'e ait'kutsal emaneti kullanıyor. Kandahar'daki saray-camide yatıp kalkan Molla Ömer, Peygamber'in

 paltosunun kurşun geçirmez olduğunu öne sürerek Kabil, Kandahar ve Celalabad'ı vuranAmerikan füzelerinin de kendilerine zarar veremeyeceğini söylüyor.Molla Ömer ailesiyle birlikte vakit geçireceği zaman Ladin‟in hediye ettiği

Kandahar‟daki villaya gidiyor.. Usame'nin lüks evinde, Molla Ömer'in iki karısı ve sayısızçocuğu oturuyor. Molla Ömer ise Kandahar'da 19. yüzyıldan kalma, içinde Hazreti Peygamber'inkutsal emanetinin bulunduğu saray-camide yaşıyor.. Ladin‟in gelmesiyle Taliban‟ın önde gelen isimlerini barındıran Kandahar‟ın su ve kanalizasyonsistemi onarıldı. Eski pazar yerine Avrupa standartlarında alışveriş merkezi inşa eden Usame,eski şehir sinemasının yerine de, geniş bir cami ve dini eğitim merkezi kurdu. Usame, aynızamanda, Taliban'ın üst yönetimini oluşturan mollalara için de süper malikaneler inşa ettirdi. Bumalikanelerin etrafı yüksek duvarlarla çevirildi kubbeleri pembe ve yeşil renge boyandı.

Page 114: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 114/149

  114

Taliban Dışişleri Bakanlığı binasının yanında yaşayan Usame‟nin evinin etrafı da yüksek duvarlaçevrili. Usame'nin, evinin kapısının üstünde Arapça, 'Allah'ı her zaman hatırlayın' yazıyor.

Sessiz ve zeki bir çocuktu

Pakistan'daki Deoband medreselerin tamamından sorumlu olan Molla Samül Hak, 20 yaşınakadar hocalığını yaptığı Taliban lideri Molla Ömer'i "Modern, sessiz ve çok zeki bir çocuktu."diye tarif ediyor. Sovyetlerin Afganistan'ı işgali sırasında ABD'nin desteğiyle Pakistan'a mücahityetiştirmek üzere oluşturulan medreselerin sorumlusu Molla Samül Hak, yıllar önce öğrencisiolan Taliban Lideri Molla Ömer için "Ömer savaşı sevmeyen bir askerdir. Ama ülkesi içinyapmayacağı şey yok. O artık bir öğrenci değil, bir lider. Onu ben eğittim, ama artık onunarkasındayız, O ne derse yaparız'” diye konuşuyor. .Pakistan genelinde yüzbinlerce insanı biranda eylem yapmaya ve gösteri düzenlemeye götürecek kadar güçlü olduğu bilinen Samül Hak, "Pakistan'da bulunan tüm medreseler bir Taliban okuludur. Bugünkü Taliban'ın yüzde doksanı

 buralarda yetişmiştir.' diyor. Molla Ömer'in hocası konuşmasında, "Biz teröre karşıyız.. Ama Amerika‟nın yargısız infazına

da karşıyız. Tarafsız hükümetlerin oluşturacağı bir konsey kurulmalı. Ladin ancak bu şekildeyargılanabilir. Amerika herhangi bir İslam ülkesine saldırırsa, 3. dünya savaşı çıkar" dedi.Bir anlamda Taliban savaşçılarının eğitim kampı olarak bilinen ve içinde Özbek'ten, Çeçen'e,Dağıstanlı'dan, Çinli'ye ve hatta Rus asıllı öğrencilere kadar bir çok Taliban mensubuna eğitimveren Hakkaniye medresesinin kapıları dış dünyaya tümüyle kapalı. Öğrencilerini 5 yaşındakabul eden medrese, burada dini ve stratejik eğitim veriyor. Her türlü imkana sahip olan medreseiçinde dispanser, yatakhane, yemekhane ve ibadethane bulunuyor. Molla Ömer'in de eğitimgördüğü medresede, yılda 3 bin öğrenci savaşçı olarak Taliban saflarına katılıyor Medresedekütüphane, yatakhane, seminer salonu, 5 bin kişilik çok amaçlı toplantı salonu, dispanser vemescit bulunuyor. Medrese, aylık El-Hak  ve haftalık Tercüman-ı Din gazetelerini yayımlıyor.

Hepsi kara cahil

Taliban gizli servisinde görev yapan Sadıkullah Hasani Taliban‟ın işkence yöntemlerini, Ladinve Molla Ömer'in dostluğunu anlatıyor. 1 Yıl kadar Afgan gizli servisinde çalışan Hasani, Taliban'ın dini lideri Molla Ömer'inkorumalığını da yaptı.. İşte Hasani'nin tarifiyle Molla Ömer: "Orta boylu, hafif şişman, hiç hareket etmeyen, yeşil renkli takma gözü olan bir adam. Sürekliyatağında oturuyor, çevresindekilere emirler veriyor ve Amerikan doları dağıtıyor. Çokkonuşmuyor. Sadece adını yazacak kadar okuma yazma biliyor. Taliban yönetimindekiinsanların tamamı Molla Ömer gibi kara cahil..." 

Hasani, Molla Ömer'in korumalığını yaparken Suudi terörist Usame bin Ladin'le de birkaç kezkarşılaştı: "Ladin Kandehar sokaklarında koyu renk camlı Toyota Land Cruiser marka cipleriylegezerdi. Peşinde 7-8 arabalık bir konvoy dolaşırdı. Bütün muhafızları Araplar ve Sudanlılar'danoluşurdu. Ladin ve Molla Ömer çok iyi anlaşırlardı. Birlikte kuş avına giderlerdi. Bazen de el

 bombalarıyla balık avlamaya."Hasani Kuzey İttifakı'yla savaşmaya gönderildi, komutanları kendilerini cephede bırakıp

kaçınca O da kaçarak Pakistan'a gitmeye karar verdi. Eski bir Taliban ajanının yardımıylaPakistan'daki karısı ve kızına kavuştu. Hasani'ye göre Taliban rejiminden birçok kişi de kendisigibi kaçma planları yapıyor.Hasani “Kurbanlarımı ellerinden çivileyerek çarmıha gerer, ölene kadar döverdim...” diyor..Hasani'nin hikâyesi, 1998 yılında 85 yaşındaki dedesinin Taliban milisleri tarafından

tutuklanarak dövülmesiyle başladı. Taliban, aileden bir kişinin Taliban'a katılmaması halinde

Page 115: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 115/149

  115

ihtiyar adamı öldüreceğini açıkladı. Hasani de mecburen Taliban saflarına katıldı. Bu Taliban'ınklasik adam toplama yöntemiydi. Bir diğer yöntem ise uyuşturucu ticaretinden kazanılan

 paraların rüşvet olarak dağıtılıp örgüte adam kazandırılması. Pakistan'da işletme eğitimi gören Hasani, Taliban tarafından gizli polis teşkilatındagörevlendirildi. Göreve başlayacağı gün gizli polis şefi, karşısına geçerek şu talimatı verdi:

"Gaddar olmalısın. Bir yere girdiğinde insanlar titremeye başlamalı. Herkes insanları dövebilir,aç bırakabilir. Benim adamlarım yeni işkence yöntemleri bulmalı. Mahkumların çığlıklarıyuvalarındaki kargaları bile korkutmalı. Sağ kurtulanlar bir daha rahat rahat uyuyamamalı." Hasani'ye ilk verilen iş sokaklarda devriye gezmek oldu. Görevi, televizyon seyreden, kağıtoynayan, kuş besleyen insanları yakalamaktı. Sakalını kesen erkekler, sokakta gezen kadınlartutuklanıyordu. Tutuklananlar atıldıkları hücrelerde öldüresiye dövülüyordu.

Her seferinde farklı işkence yöntemleri deniyorlardı: Bazılarını ayaklarından tavanaasıyorlar, bazılarını çarmıha gererek ellerinden çiviliyorlardı. Mahkumların ulaşamayacaklarıyerlere ekmek parçaları atarak haykırışlarını dinliyorlardı. Ve her akşam amirlerine yaptıklarınırapor ederek ne kadar yaratıcı olduklarını gösteriyorlardı. Hasani'nin gördüğü en kötü şey ise

 bütün vücudu yediği dayaklar yüzünden kanlar içinde kalan bir ihtiyardı. Kendinden geçen

adamı, yaralarına tuz basarak uyandırıyorlardı. Hasani bu görev sırasında iki kez Talibankamplarına eğitim için gönderildi. Bunlardan biri 10 gün kaldığı Helmand bölgesindeki SarıÇöl'deydi. Araplar ve Pakistanlılar tarafından kontrol edilen kampa, Suudi prensler avlanmakiçin gelirlerdi. Bu pr enslerin kendi özel havaalanları bile vardı.

Buda heykelleri niye yıkıldı? 

Taliban‟ın lideri Molla Ömer, dünyanın en büyük iki Buda heykelinin yıkılmasıyla ilgili“bütün yaptığımız sadece taşları parçalamak. Ben İslamiyet dışında başka hiçbir şeyleilgilenmiyorum” diyordu. Uluslararası tepkilere karşın 3. yüzyıldan kalma iki dev Buda heykeliimha edildi. Halihazırda ülkenin bugünü ve geleceğiyle savaş içindeki Taliban, sankiAfganistan‟ın geçmişine de savaş açmıştı...Gerillalar Budalara delikler açıp dinamit yerleştirerek havaya uçurdular. Heykeller, 3. yüzyıldankalmaydı, yani Hicret‟ten dört asır önce!Taliban, Bamiyan‟ın biri 53, diğeri 38 metrelik iki dev Buda‟sının canlarını ilk defa

yakmıyordu. Üç yıl kadar önce, kenti ele geçiren bir komutan, küçük Buda‟nın suratını patlatıp büyük Buda‟nın giysisine roketler ateşlemiş, daha sonra aynı bölgeye gelerek büyük Buda‟nınçenesinde lastikler yakıp yüzünü karartmıştı. Bu olayların ardından gelen tepkiler “Talibankarşıtı yabancı propagandalar” denerek muhatap alınmadı. Saldırılar önceleri yalanlandı ancakkısa bir süre sonra komutanın Bamiyan‟daki icraatları bizzat Molla Ömer tarafından durduruldu.Verdiği fetvada Ömer; Afganistan‟da artık Budist yaşamadığını, heykellere tapacak kimse

kalmadığını, bunların ülkenin gelecekteki turizm gelirleri için önemli bir potansiyeloluşturduğunu açıklayarak heykellerin korunması gerektiğini belirtiyordu.Savaşlar sırasında kültür varlıklarının saldırıya uğrayarak hasar gördüğüne ya da tehdit altındakalan insanların o grubun simgelerine saldırdığına daha önce de tanık olundu. Ama bin yıldan

 beri hiçbir Budist etkinlik görülmeyen Bamiyan bölgesindeki Buda heykelleri neden bir andahedefe dönüşüverdi? Üstelik Taliban heykelleri korumanın kendi yararına olacağını farketmişti.Bu soruya verilebilecek cevaplardan birincisi Taliban‟ın Usame Bin Ladin‟i Batı‟ya vermeyireddetmesi üzerine karşı karşıya kaldığı BM yaptırımları ve uluslararası izolasyonu protestoetmek istemesi. Çünkü Afganistan‟daki İslamiyet öncesi tarihi kalıntı ve eserlerin yıkılmasıkararı dramatik bir şekilde yeni BM yaptırımlarının geldiği ve Taliban‟ın New York bürosununkapatıldığı günlere rastlıyor. İkincisi ise yeni bir İslami modelle ortaya çıkan Taliban‟ın ülkede

İslamiyet dışında hiçbir şey için hoşgörüsü olmaması. Yıkım kararı ilk anda Taliban‟ın Batı‟yla

Page 116: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 116/149

  116

 pazarlık için koz elde etme çabası olarak algılandıysa da görüşmelerin ardından ciddiyetlerianlaşıldı. Bunun üzerine BM Genel Sekreteri Kofi Annan, eserlerin kendilerinden satınalınmasını ve Budaların New York Metropolitan Müzesi‟nce parçalara ayırılıp, başka bir ülkedeyeniden kurulması gibi teklifler getirdiyse de bu öneriler Taliban‟ın ilgisini pek çekmedi.Yüzyıllar boyunca Budist hacılarca ziyaret edilen Bamiyan Vadisi, Afganlar da dahil olmak

üzere herkese kapatıldı ve geçmişi bundan 1500 yıl öncesine ve daha eskilere dayanan BudistGandaharan uygarlığına ait paha biçilmez eserlerin tahrip edilmesi işlemine başlandı. Heykeller48 saat boyunca tekrarlanan bir dizi patlamalarla ancak katman katman tıraşlanarak yokedilebildi. Böylece İslamiyet öncesi Afganistan‟ından geriye kalan hemen her şey birkaç günlük

 bir seferberlik sonucu silinmiş oldu.Taliban, bütün dünyayı ayağa kaldıran bu olaylardan sadece iki ay kadar sonra, Mayıs

2001‟de uluslararası gündeme geri döndü. Yeni bir karara göre ülkede yaşayan Hindular ve diğerdini azınlıklar bundan sonra giysilerine tanıtıcı özel işaretler takacaklardı. Özellikle Hindistan‟ın

 büyük tepkilerine yol açan bu açıklama Nazi dönemi Avrupa‟sında Yahudilerin göğüslerinde sarıyıldızlarla gezmek zorunda bırakıldıkları korkunç dönemi hatırlatıyor.

Gandaharan uygarlığına ait eserlerin tümüyle tahrip edildiğini söylemek yanlış olur.

Çünkü Sovyetler‟in dokunmadığı ve işgalden yara almaksızın kurtulan Kabil Müzesi,mücahitlerin 1992‟de başkentin kontrolü için çılgıncasına birbirleriyle savaştığı günlerdeyağmalanmıştı. O sıcak günlerde müze farklı gruplar arasında sık sık el değiştiriyordu. Bölgeyi

 bir süre için ele geçiren grup soluğu direk Kabil Müzesi‟nde alıyor, apar topar yanına alabildiğiniPakistan‟daki Peşaver‟in antika pazarlarına taşıyordu. Bugün UNESCO trajediden kurtulabilenşanslı Afgan hazinelerini sivil toplum örgütlerinin de yardımıyla yeniden bir araya getirmeyeçalışıyor. 

Nevruz yasaklandı 

Taliban tarafından 1998 yılında Kuzey Afganistan‟da yayınlanan nevruz yasağıyla ilgili tamimşöyle : 

BismillahirrahmanirrahimEmribil maruf, nehyi anil münker vilayet-I Faryab Riyaseti(Faryab vilayetinin iyiliği emretme kötülükten men etme Başkanlığı) 

 Faryab vilayetinin müslüman ve dindar halkına! Faryab vilayetinin ulema Şurası Nevruz gününün gelmesi münasebetiyle aşağıdaki karar vefetvayı ilan etmektedir.

 Nevruz bayramı münasebetiyle bundan böyle birbirlerinin evlerine hediyeler gönderme, Nevruz

münasebetiyle birbirlerini tebrik etmeyine bu gün münasebetiyle çarşıdan yeni elbiseler almak,diktirmek, temin etmek, giymek, Nevruz bayramı adı altında yemek hazırlamak, bunları hısımakraba ve dost evlerine göndermek, davet etmek, Nevruz günü münasebetiyle kabristanlarıziyaret etmek gibi adetlerin hepsi mecusi müşriklere attir.  Müslümanlar için bütün bunlar şeriat hükümleri gereğince haramdır. Eğer herhangi bir kimse

 Nevruz günü münasebetiyle bu kutlamalara iştirak ederse yukarıda belirttiğimiz gibi büyük birgünah işlediğinden dolayı küfre girmiş demektir. Bu sebeple bütün şehir halkına Maymana‟nınmüslüman halkına duyurulur ki, Nevruz günlerinde böylesi gayri İslami amellere girişmeyip,ailelerini eski Nevruz gezme yerlerinden uzaklaştırmaları gerekiyor. Bunun haricinde hareketedenler şeriat kanunları gereği cezaya çarptırılacaktır.

Vesselam u Ala mannittabul Hüda

Page 117: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 117/149

  117

 Molla Abdülkadir Emri bir maruf ve nehyi Anil Münker Başkanı.

Afgan halkı Taliban‟ı niye devirmiyor?

Ülkelerine önce Britanya, ardından Sovyet ordusu girdi. Sonra Taliban iktidarı altında yaşamakzorunda kaldılar. Amerikan vatandaşı bir Afganistanlı anlatıyor:

“Afganistan'ı Taş Devri'ne yollayacak bombalamalarla ilgili birçok konuşma duyuyorum. Ortayaatılan konular hakkında düşünmem oldukça güç oldu, çünkü ben Afganistanlıyım. 35 yıldırABD'de yaşıyor olsam da, orada neler olup bittiğini sürekli takip ettim. Bu yüzden beni dinleyenherkese, olayların benim bulunduğum yerden nasıl gözüktüğünü anlatmak istiyorum.Ben, Taliban'dan ve Usame bin Ladin'den nefret eden birisi olarak konuşuyorum. New York'takivahşetin sorumlularının bu insanlar olduğuna dair hiçbir şüphem yok. Bu canavarlara karşı bir

şeyler yapılması gerektiğine inanıyorum. Ancak Taliban ve bin Ladin Afganistan demek değil.Onlar Afganistan hükümeti bile değiller. Taliban sadece, 1997'de Afganistan'ı ele geçirmiş cahilruh hastalarından oluşan bir mezhep. Bin Ladin bir siyasi suçlu.. Taliban'ı düşündüğünüzde,

 Nazileri düşünün. Bin Ladin'i düşündüğünüzde Hitler'i düşünün. Ve Afganistan halkınıdüşündüğünüzde, toplama kamplarındakiYahudileri düşünün. Mesele sadece Afgan halkının bu vahşetle hiçbir ilgisi olmaması değil.Onlar suçluların ilk kurbanları. Onlar, birisi gidip Taliban'ı oradan alsa ve ülkelerinde yuvalananuluslararası katillerin fare deliklerini temizlese mutluluktan havaya uçar. Bazıları neden Afganlarharekete geçip Taliban'ı devirmiyor diye soruyor. Cevap şu:

Onlar aç, bitkin, yaralı, acı içinde ve elleri bağlanmış. Birkaç yıl önce Birleşmiş Milletler,ekonomisi ve yiyeceği olmayan bir ülke olan Afganistan'da 500 bin özürlü olduğunu ortayakoydu. Orada milyonlarca dul kadın var. Ve Taliban onları canlı canlı toplu mezarlara gömüyor.Toprak mayınlı ve tarlalar Sovyetlerce harap edilmiş durumda. Bunlar, Afgan halkının Taliban'ıniye deviremediğine birkaç cevap. Şimdi Afganistan'ı Taş Devri'ne döndürecek bombalamayagelelim. Sorun şu ki, bu zaten yapıldı. Sovyetler bu işin icabına çoktan baktı bile. Afgan halkınaacı çektirmek mi? Onlar zaten çekiyor. Evlerini yıkmak mı? Zaten yıkık. Okulları taş yığınınaçevirmek mi? Çoktan çevrildi. Hastanelerini yıkmak mı? Hepsi harabe. Altyapısını çökertmekmi? Sağlık hizmetlerini kesmek mi? Çok geç. Birileri bunları çoktan yaptı.

Yeni bombalar, ancak eski bombalardan kalan taş yığınlarını altüst eder. En azından“Taliban'ı vururlar” diyorsanız pek öyle gözükmüyor. Bugünün Afganistan'ında sadece Talibanyemek yiyebiliyor, sadece onların ortalıkta dolaşmaya cesareti var. Kaçıp saklanacaklar.

Bombalar belki deo öksüz özürlüleri vuracak, onlar hızlı kaçamaz, tekerlekli sandalyeleri bile yok.Kabil'e bombalar atmak asıl suçluları cezalandırmayacak. Aslında Taliban'ın yaptığını yapıyorolacaklar, şimdiye kadar tecavüze uğrayan insanlara bir kez daha tecavüz edecekler.

Peki ne kaldı? Başka ne yapılabilir? Bin Ladin'i almanın tek yolu kara kuvvetleriylegirmek. İnsanlar “kaç kişinin ölmesi gerekiyorsa öldürmekten” bahsediyor. Masumlarıöldürmenin ahlaki yükünün üstesinden gelmek. Hadi kafalarımızı kuma gömelim. Ve bazıAmerikalılar bin Ladin'i almak için Afganistan'da savaşırken sadece bu yüzden ölmeyecek.Bundan daha fazlası var. Afganistan'a birlikleri sokmak için Pakistan üzerinden geçmekzorundayız. Peki izin verecekler mi? Pek öyle görünmüyor. Önce Pakistan fethedilmeli. DiğerMüslüman uluslar durup bekleyecek mi? İslam ile Batı arasında bir dünya savaşıyla dans

ediyoruz.

Page 118: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 118/149

Page 119: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 119/149

  119

Kara ülkesi olan Afganistan doğu ve güneyde Pakistan, batıda İran, doğuda Keşmir,kuzeydoğuda Çin , kuzeyde ise Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile komşu..Af ganistan'aen yakın deniz, güneydeki Hint Okyanusu'nun uzantısı Umman Denizi (Pakistankıyıları)...Nüfusun yarısı, Hint-Avrupa dil ailesinden Peştucayı, yaklaşık üçte biri ise gene aynıaileden gelen Farsça'nın bir lehçesi olan Dari lehçesini kullanıyor. Peştu dilini Taliban, Dari

lehçesini Tacikler, Hazaralar Çehar Aymaklar konuşuyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 6'sınıoluşturan Özbekler Özbekçe, yüzde 1,8'ini oluşturan Türkmenler ise Türkmence kullanıyor.Taliban'a karşı mücadele veren Kuzey İttifakı Tacikler , Özbekler, Türkmenler ve Hazaralar'danoluşuyor. Afganistan'ın nüfusunun yüzde 99'u Müslümanlardan (yüzde 85 Sünni, yüzde 15 Şii)meydana geliyor.

Afgan çocuklar ot yiyor

 Dünya Çocuk Vakfı'nın raporuna göre Afganistan'da 1 milyon çocuk “mülteci”durumunda.. Afgan çocuklar “ot ve çekirge” yiyerek hayatta kalmaya çalışıyor. 5 yaş altı çocukölümlerinde dünya 4'üncüsü olan Afganistan'da 24 milyonluk nüfusun “yüzde 55'i” kayıt

dışı..Yıllda 1 milyon 139 bin bebek dünyaya gözlerini açıyor.. “0-18 yaş ” nüfus ise 11 milyon..Doğurganlık oranı yüzde 6.7.. Bebek ölüm hızı binde 262. “Düşük doğum oranı” yüzde 20, annesütü ile beslenme ise yüzde 25. Afganistan, “binde 293'lük” oranla 5 yaş altı çocuk ölümlerindedünyada 4. sırada. 0-5 yaş arasındaki “her 5 çocuktan biri” 5 yaşına girmeden ölüyor. Çocukölümlerine ishal, sıtma ve solunum yolu enfeksiyonları yolaçıyor.. Aşıyla önlenebilir hastalıklarve doğum öncesi olumsuz koşullar Afganistan'da 20 yıldır sürüyor.. Dünyada risk durumu enyüksek çocuklar Afganistan'da yaşıyor. Ülke, ortalama ömür açısından “46 yaş” ile dünyadaikinci sırada. 

“6-13” yaş grubu çocukların yüzde 70'i okuma-yazma bilmiyşor. Toplam yetişkin okur -yazarlık oranı ise yüzde 32. 22 yıllık işgal, savaş ve iç savaş nedeniyle sakat kalan çocuk veyetişkin sayısı 62 bin, annesiz- babasız kalan çocuk sayısı ise 400 bin. Sovyetlerin işgalidöneminde yerleştirilen 10 milyon mayın yüzünden her gün 20-25 çocuk ve yetişkin yaralanıyor  

7 Ekim 2001 tarihinden önce 7.5 milyon Afgan açlık tehlikesiyle karşı karşıyaydı.Ardından açlık bütün Afganistan‟a yayıldı. 5 milyon Afgan komşu ülkelere göç etti. Nüfusununtamamına yakını evlerinden ve yerleşim yerlerinden uzaklaşmış durumda. Nüfusunun yüzde 95'i,savaş travması geçirmiş.. 

Pakistan‟ın vahşi batısı

Peşaver‟in kuzeyindeki kabileler bölgesi sınır boyunca uzanır. Pakistan yasalarınıngeçmediği bu bölgede her kabilenin kendine özgü kuralları, kanunları vardır. Yabancı uyruklu

 bir kişi bu bölgeye ancak Pakistan Hükümeti‟nden alacağı “özel izin”le giriş yapabilir. Torhamsınır kapısına çıkan Haybar geçidine geldiğinizde “bir yazı” sizi kabileler bölgesine girmek üzereolduğunu konusunda uyarır. Eğer gerekli izniniz yoksa ve bölgeye kaçak olarak giriyorsanız, cangüvenliğinizden sadece kendiniz sorumlusunuzdur. “Kabileler bölgesi” bir bakıma esrar üretimi,silah ve insan kaçakçılığıyla ünlü modern dünyanın vahşi batısıdır.Orman kanunlarının geçerli olduğu bu tampon bölgeye gazetecilerin girmesi yasak. Bu bölgedePakistan ordusu, kaçakçılarla anlaşarak sınırı geçen mülteci grupları ve cihat için Afganistan‟agirmeye çalışan mücahitleri görebilirsiniz. .. 

Ahmet Şah, 26 yaşında bir Peştun. Kabil‟den kaçıp ailesiyle birlikte Peşaver‟dekimülteci kamplarından birisine yerleşmiş. Ahmet‟in diğer mültecilerden tek farkı, Pakistan‟a uzunsüreliğine gelmemiş olması. Ailesinin güvenliğini sağlar sağlamaz cihat için Kabil‟e geri dönüp

Taliban‟la birlikte savaşmaya kararlı: “Ailemi Kabil‟den çıkarmak zorundaydım. Kuzey

Page 120: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 120/149

  120

İttifakı‟nın şehre girmesinden korkuyorduk. Onlar kadınlarımıza sataşıp, evlerimiziyağmalıyorlar. Biz onları çok iyi tanırız.” diyor..Ahmet‟in Pakistan‟a giriş için pasaportu vevizesi var. Ancak ailenin diğer bireyleri için dağlık bölgedeki kabile reislerine adam başı 5000rupi vererek Pakistan‟a girebilmişler. “İnsanlar hava saldırılarından kaçıyorlar” diyen Ahmet,“bizim Taliban‟dan yana bir şikayetimiz yok. Hatta onları tercih ediyoruz. Bize barışı getirdiler”

diyor ve ekliyor: “Taliban yönetimde olduğu sürece bizim bir korkumuz yok. Onları barışıgetirecek. Barışı ve İslam‟ın kurallarını.” Ahmet her ne kadar sınırı diğer yönde geçip savaşmakiçin geri dönecekse de Pakistan topraklarında bir mülteci statüsünde. Ve onun gibi binlercesihergün kuzeyden yasa dışı yollarla, güneye, Pakistan‟a akın ediyor.

Taliban eroin kaçakçılığına darbe indirdi 

Dünyanın en büyük afyon üreticisi Afganistan‟ın, dış dünyaya pazarlayamadığı eroinin baş„müşterisi‟ mülteciler. Uyuşturucu bağımlılığı, Afgan mültecileri arasında da hızla yayılıyor.Peşaver‟de özellikle Aşgar mezarlığı, Edar pazarı ve tenha köşelerde eroin kullanan insanlararastlanıyor. Uyuşturucu kullanıcı sayısında her yıl yüzde 7‟lik artış oluyor. Eroine başlama yaşı

ise 9‟a kadar düştü. Pakistan‟da şu anda uyuşurucu bolluğu var. Bu da bağımlı sayısınınartacağını gösteriyor. Pakistan‟da yaklaşık 10 milyon kişi uyuşturucu bağımlısı ve bunların

 büyük bölümü eroin kullanıyor. Eroinman Fervin Gücer eroini bakkallardan bile teminettiklerini belirterek şöyle konuşuyor:

“7 yıl önce uyuşturucu kullanmaya başladım. Ailemin tamamını Rus savaşındakaybettim. Evlendikten sonra Peşaver‟e geldik. Önce kocam boşluktan uyuşturucuya başladı,ardından da ben alıştım. Haşhaşla başladığım bu yolculuk, beni eroinle tanıştırdı. Bizimdurumumuzda olan o kadar çok Afgan aile var ki, bu rakama kimse inanmaz. Acı, uyuşturucuylatanıştırıyor insanları. 33 yaşındayım ve ölmek istiyorum. Ellerimde, ayaklarımda ve karın

 bölgemde kapanmaz hale gelen yaralar oluştu. Şu anda bir gram eroin için yine ya dileneceğim,ya da kendimi satacağım...” 

2000 yılının temmuz ayında Taliban yönetimi, Afganistan'ın kendi kontrolü altındatuttuğu bölgelerinde afyon üretimini yasakladı. Molla Ömer'in yasaklama emri üzerine sonderece sert tedbirler alındı. Ve bir anda dünyadaki kaçak afyon üretiminin yüzde 70'i ortadan yokedilmiş oldu. Taliban yönetimi esrar kaçakçılarına inanılmaz bir darbe vurdu. Talibanyönetiminin bu mücadelesi sürerken komşu İran'da da ilginç bir gelişme yaşanıyordu. İranyönetimi 1980'lerin ortasında bir karar aldı ve esrar kaçakçılığına karşı büyük bir mücadele

 başlattı. Son derece sistemli bir mücadeleydi bu. Tüm ülkeye kontrol kuleleri, betondan yüksekduvarlardan oluşan kaçak yolları kesme amaçlı engeller ve sadece bu mücadele için eğitilmiş 30

 bin kişilik bir polis örgütünü seferber etti İran. Sonuçta 1999 yılında İran kendi sınırları içinde204.5 ton kaçak afyon yakaladı. Bu, o yıl tüm dünyada yakalanan toplam kaçak afyonun yüzde

80'ini oluşturuyordu. Yani İran ve Taliban yönetimi dünyada birçok belanın temelinde yatanesrar kaçakçılığına karşı açtıkları savaşta büyük başarılar elde etmişlerdi. İran „„haydut devlet‟‟ ilan edildi. Taliban yönetimi de öyle kabul ediliyor. Haydut devlet, dünyadaki bütün terör faaliyetlerine destek veren ülke demektir bir anlamda. Hür

 bir vicdanla, mantıklı düşünürseniz iki haydut devletin dünyadaki esrar kaçakçılık sistemine böylesi bir darbe indirmeleri „„haydut devlet‟‟ tanımına uymuyor. Gerçekler, rakamlar farklı birşey söylüyor. 

Başka bir kesin bilgi daha: Taliban'ın esrar kaçakçılığına karşı verdiği başarılı savaşarağmen Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre ülkede afyon üretimi 1988 yılından bu yanasürekli olarak artıyor. 1988-1991 yılları arasında yüzde 100 artış gösteren üretim 1991 yılındayıllık 2 bin tondan 1999 yılında 4 bin 600 tona ulaştı. 

Page 121: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 121/149

  121

Taliban yönetimi kendi kontrolü altındaki bölgede afyon üretimini tamamen silmişken,ülkenin tümünde üretimin artmasında bir çelişki yok. Çünkü üretim Taliban'ın kontrolü altındaolmayan Kuzey bölgesine kaymış durumda. Bu bilgi kesin. Peki Kuzey bölgesi denilince akla ne geliyor? Gayet ta bii ki Kuzey İttifakı. PekiKuzey İttifakı'na kim destek veriyor? Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere içinde

Türkiye'nin de yer aldığı Batı, Kuzey İttifakı'na destek vermekte. Ortada çelişkili bir durum var. Terörü yok etmek üzere harekete geçildi. Terörün en büyük finansman kaynağı esrar kaçakçılığı. Ancak terörü yok etmek üzere harekete geçen Batı, esrar kaçakçılığına darbe vuranları vuruyor,esrar üretimini tekeline almış olan bölgelerdeki ittifakı destekliyor. Hatta o ittifakın ülkeyiTaliban'dan kurtarıp, ülkeye hakim olması için planlar yapıyor. 

Başka bir gerçek daha var. İran ve Taliban'ın esrar kaçakçılığı ve afyon üretimine karşı büyük zaferleri nedeniyle kaçakçılıkta kullanılan geleneksel yol değişti. Geleneksel yol İran-Türkiye üzerinden Avrupa'ya esrar gönderilmesiydi.İran'ın yolu kapatması üzerine bu geleneksel yol üzerinden gönderilen Afgan çıkışlı esrarülkeden gönderilen toplam esrarın sadece yüzde 20 ile 30'unu oluşturmaya başladı. 

Bu rakam 2000 yılında „„United Nation Office of Drug Control and Crime Prevention‟‟kurumunun verdiği rakam. Yani Türkiye'yi kullanan kaçakçılıkta büyük azalma var. Bu olurkenAfganistan'dan çıkış yapan esrarın en azından yüzde 50'si kendisine başka bir kaçak yolu

 bulmuş. Artık kaçakçılar Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ileRusya'yı Avrupa'ya ulaşma yolu olarak kullanıyorlar. Peki bu ülkeler şu anda ne yapıyorlar?Başta Rusya olmak üzere tüm bu ülkeler Taliban'ın vurulmasında Amerika ile işbirliği içindeler.

Mantıki çelişki burada da ortaya çıkıyor. Bu ittifak sonucunda esrar üretimini,kaçakçılığını artırırsa, ki arttırmaması şu an elimizde olan verilere göre imkánsız gözüküyor,

 bundan en çok Amerikan toplumu zarar görmez mi?Esrar bağımlılığına karşı en büyük mücadele o ülkede verilmiyor muydu? Orada çok acılarçekilmedi mi bu konuda? Peki ama ne oluyor? ABD yoksa bütün bölgede esrar kaçakçılığınıkontrol altına alması için sadece Putin'e mi güveniyor? Bu doğruysa Orta Asya'da son derece önemli gelişmelerin olması kaçınılmaz değil midir? 

150 dolara al 100 bin dolara sat!

Batı pazarlarına sadece 2000 yılında yasadışı yollardan yaklaşık 200 ton eroin girdi. Birkilo eroinin Afganistan‟daki bedeli 50 dolar. Uyuşturucuların karaborsa fiyatı, Balkanlarüzerinden ya da güney batı ve kuzey doğu hattından Avrupa'ya ulaşana dek yol boyuncakatlanarak artıyor. Örneğin geçiş yolu üzerindeki Tacikistan'da bir kilo eroinin fiyatı 150 dolarayükseliyor, Orta Asya cumhuriyetlerine ulaştığında bin dolara, Avrupa'da 50 bin dolara ve

Amerika Birleşik Devletlerine vardığında 100 bin dolara satılıyor. Eroinin saflığı ve kalitesifiyatının belirlenmesinde önemli rol oynuyor. Afganistan‟dan hammadde olarak Pakistan‟ınkuzeyindeki Aşiretler bölgesine ulaşan haşhaş, Landi, Kotal, Paracınar ve Var sak kentlerindekifabrikalarda işlenerek eroin haline getiriliyor. Dünyanın bir numaralı haşhaş üreticisi olanAfganistan, dünya haşhaş stoklarının yüzde 75‟ine sahip. Uyuşturucu, Pakistan ve İran üzerindendünya pazarlarına ulaştırılıyor. New York ve Washington‟da 11 Eylül‟de yapılan teröristsaldırılardan önce buradan dünya pazarına açılan eroin, şimdi sadece iç piyasada tüketiliyor.ABD ve İngiltere‟nin Afganistan‟ı bombalamasının ardından Taliban, elindeki uyuşturucuyusilaha çevirebilmek için tüm stok larını eritmeye başladı. Bu da eroinin fiyatının 300-350 rupiden(10 milyon lira) 30 rupiye (850 bin lira) düşmesine neden oldu. Fiyattaki bu hızlı düşüş, eroinetalebi bir anda arttırdı.

Page 122: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 122/149

Page 123: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 123/149

  123

kaldırabilecek kadar gelişmeden hamile kalmalarıdır. Regl olmaya başlayan kızlar hemenevlendirilmekte ve daha çocuk yaşta hamile kalmaktadırlar. Afgan evlerinde el işi, dantel gibikadın varlığını anımsatacak eşyalar bulundurulmaz. Afgan kadınların sokağa çıkabilmeleri için,"burka" bile yeterli değil tek başına..Yiyecek, ilaç ve diğer güncel ihtiyaçlarını bile almak üzeresokağa çıkmaları gerektiğinde yanlarında mutlaka aileden bir erkeği "refakatçi" olarak almak

zorundalar.. Bir su birikintisinden geçerk en ıslanmamak için eteğini hafifçe kaldıran bir kadının"bacaklarını gösterdiği" gerekçesiyle iki Taliban polisi tarafından dövülmesi dünya basınında yeralmıştı.Afganistan'da "dul kalan" kadınların durumu bir diğer felaket. Çalışmaları yasaklanan kadınlar,hayatlarını idame ettirecek gelirden yoksun. Taliban, yüzde 70'i kadın olan öğretmenlerin evdençıkıp çalışmalarına da izin vermediğinden, çocukların eğitimi aksamakta. Taliban iktidaragelmeden önce, Kabil'de 150 bin kayıtlı öğrencinin yüzde 40'ı kız öğrencilerdi. Erkekdoktorların, kadın hastalara; kadın doktorların erkek hastalara bakması yasak. Kadın sağlıkelemanları da çalışırken "burka" giydiklerinden, işlerini yapmalarını çok zor.. Taliban müzikdinlemeyi, şarkı söylemeyi, dansı, her türlü oyun ve eğlenceyi yasakladı. . Çocuk oyunları,çocukları "Kuran eğitiminden" uzak tutacağı varsayımı ile yasaklandı.

“Oyuncaklar, terzilerdeki moda dergileri, kadınların makyaj yapması, kaş almak, saçlarını kısakestirmek, renkli veya beyaz elbise giymek, mücevher takmak, ince çorap ve topuklu ayakkabı,ayak sesinin duyulması, yüksek sesle konuşmak ve gülmek..” gibi yasaklardan bunalan halk içinTaliban'ın üst düzey yetkililerinden Mollla Muhammed Hasan, bir demecinde şunları söylemişti:"İnsanların biraz da olsa eğlenceye ihtiyacı olduğunun tabii ki farkındayız. Parklara gidipçiçeklere bakabilirler. Bu yolla İslam'ı daha da iyi öğrenecekler”. 

Page 124: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 124/149

  124

Örtünün altında yaşananlar

Son 20 yıldır savaşın kurbanı olan, siyasi şiddete maruz kalan Afgan kadınları sosyal,ekonomik ve kültürel hayattan dışlandı. Taliban'ın dünyasında kadınlara yer yok. Kadın cinsiyetionların dünyasından silinmiş. Afgan kadınları zaten geleneksel olarak, erkek egemen bir

toplumda yaşıyorlardı. Savaş binlerce insanı evinden etti, öksüz, dul bıraktı. Taliban, kadınlarınokumasını çalışmasını, dışarıya tek başlarına çıkmasını (ekmek almak için bile olsa) yasakladı.Kadınlar, şehirlerde erkeklerden boşalan doktor, öğretmen, memur gibi görevlere gelmişken biranda işsiz kaldılar. BBC muhabiri Saira Shah tarafından Afganistan‟da gizli kamera kullanılarakçekilen Beneath the Veil (örtünün altında) adlı belgesel, Channel Four ve CNN televizyonlarındayayınlandığında büyük infiale yolaçtı. Afganların yaşadığı dramı belgeleyen Saira “Giydiğim

 burka masa örtüsü büyüklüğündeydi. Herşeyi kapatıyordu. “ diyor. The Channel Four ekibivizelerine uygulanan kısıtlamadan ötürü sadece cansız nesnelerin görüntüsünü alabilmişti.Afganistan‟da gizli klinik ve kız okulları açan Devrimci Afgan Kadınları derneğinin yardımıylaAfganistan‟a girmeyi başaran yarı afgan İngiliz muhabir Saira yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Sınırı geçtiğimiz anda kadınların üzerindeki ağır baskıyı hissettim. Giydiğim örtü öylesine

kalındı ki sıcakta zor nefes alıyordum. Astronot elbisesine benzeyen burkanın ızgaraya benzerlifli bölümünden bakarak yürümek de ayrı bir dert. Caddeden karşı karşıya geçerken kaç defaölüm tehlikesi atlattığımı hatırlamıyorum. Yüzümü ya da dizimi göstermem durumundatutuklanacağım söylendi. Sokakta burkasını çıkaran kadınları Emri Maruf polisleri sopalardadövüyor. Yanımdaki kadını araba tuttu. Midesi bulandı. Ancak yine de kafasını burkadan dışarıçıkarmasına izin vermediler. O da mecburen burkanın içine kustu. Birden bu olayın bir parçasıhaline gelmiştim. Artık bir muhabir değil Taliban‟ı yüreğinde hisseden Afganlı bir kadındım.Kabil‟e girdiğiniz anda ilk dikkatinizi çeken şey hayalet figürlü mavi çarşaflara bürünmüşdilenen kadınlar.

Kabil‟den insan manzaraları

Aşağıda, Devrimci Afgan Kadınları Derneğinin internet sitesi www.rawa.com‟ da yeralanve Kabil‟deki yaşamı gözler önüne seren yaşanmış hikayeleri bulacaksınız.. 

Eşlerini seçme özgürlüğü olmayan Afgan kızların zorla evlendirilmeleri Afganistan‟ın en büyük toplumsal yaralarından biri.. Hatice Maub, Farah eyaletine bağlı Darabad kasabasından...Çocukluğunda babası tarafından Mirwailere satılmış. Mirwailer sarhoş kafayla Hatice‟ye akılalmaz işkenceler yapmış. Kocası Hatice‟nin bütün altınlarını kumarda kaybetmiş. Derdine çare

 bulamayan ve sığınacak kimsesi olmayan Hatice bu acı dolu hayata daha fazla dayanamamış vevücuduna gazyağı dökerek kendini ateşe vermiş.. 

Darabad kasabası sakinlerinden Şer Ahmad çocuk yaştaki kızı Zara‟yı Dozak

kasabasından bir aileye vererek karşılığında oğluna damadının kızkardeşini almış. Başından berizoraki evliliğe karşı çıkan Zara, babasının evine dönmüş. Kocasını terkettiği için sürekli babasından dayak yiyen ve işkence gören Zara da tıpkı Hatice gibi üzerine benzin dökerekkendini ateşe vermiş İran‟daki Zabul hastanesine götürülürken yolda can vermiş.

Çocuklarını satıyorlar

Afganistan'da şartlar öylesine zor ve ağır ki, Afgan aileler çocuklarını kışın soğuktadonmasınlar ve açlıktan ölmesinler diye satıyor. 17 Nisan 1996'da Afganlı bir adam üç çocuğunuKabil'in merkezindeki Puli Begumumi pazarına getirerek satmak istedi. Çocuklar babalarına“Bizi bırakma” diye yalvarıyordu. Ancak yavrularının karnını doyuramayan, kışın dondurucu

soğuğundan koruyamayan yüreği yaralı baba, gözyaşlarını kalbine gömerek üç çocuğunu tanesi

Page 125: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 125/149

Page 126: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 126/149

Page 127: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 127/149

Page 128: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 128/149

  128

Çalıştıkları ortam “hijyenik” olmadığı için kolayca bulaşıcı hastalıklara yakalanıyorlar..Korkularından doktora da gidemeyen bu kadınlar gebelik önleyici hapları da kolay bulamıyor.Güvenlik gerekçeleriyle isminin yayınlanmasını istemeyen bir hayat kadını şunları söylüyor:

"Bu benim kaderim ne yapabilirim? Açlıktan ölmek üzereydim ki kendimi burada buldum. Erkekler acımasız ve zalim. 200 bin Afgani'ye bize her istediklerini yaptırmak istiyorlar.

Zorla haşhaş içiriyorlar. Bir kısmımız bağımlı hale geldi. Ters ilişkilere zorluyor,dövüyorlar..Bazıları para vermeden kaçıyor. Eğer kaprisleri ve garip isteklerini yapmazsak ki, bunlar çok sapıkça burada telafffuz etmek istemiyorum, Taliban askeri olduklarını ve karşıgelirsek tutuklayacaklarını söylüyorlar. 

Yine adının yayınlanmasını istemeyen bir başka hayat kadını 99 yılında yaşadıklarınışöyle anlatıyor: "Bir gün kendisini Molla Salim Akund olarak tanıtan bir kişi geldi. Taliban poliskarakolunda çalıştığını söyledi. Ve anal seks yapmak istedi. Kabul etmedim. Bir hafta sonra

 polisler gelip beni tutukladı ve Vulaiat 'a (karakol) götürdüler. Kabil kadın hapishanesinde 20 günyattım. Geçersiz deliller yüzünden serbest bırakıldım. 7 kırbaç vurdular.

Şikayetlerin çoğu peştunca konuşan Taliban'dan ..Hashuqan-o-Hrifan 'da çalışan bir pezevenk ise (MI) şunları anlatıyor: "Mecbur kaldığım için bu işi yapıyorum. İlk karım öldü. 4

çocuğum var. Devlet dairesinde çalışıyordum. Ancak Taliban geldikten sonra 6 ay maaşalamadık. Başka bir yerden gelirim de yok. Çocuklarım açlıktan hastalandı... Bu işi isteyerek miyaptığımı sanıyorsunuz? Ko-ko namıyla ün salmış 60 yaşında bir genelev kraliçesi Kabil hastanesinde temizlikçi olarakçalıştığını gençken kötü yola düştüğünü söylüyor. Hasşukan Harifan'daki Hazrat caddesinde dizidizi genelev bulunuyor. Şimdi bu kadınlara kulak verelim:“Benim adım SH, Kohistan Parwan'lıyım .Babam Kabil'de inşaat şirketinde çalışıyordu. 2 erkekkardeşim annem ve teyzem birlikte yaşıyorduk. Babamın aldığı maaş evi geçindirmeyeyetmiyordu. Sürekli borç alıyorduk. 1977'de liseyi bitirdim. Erkek kardeşlerimden birisi okulu

 bıraktı ve İran'a gitti. Durumumuz iyice zorlaştı. Babam iş bulmamı istedi. Bir kadının iş bulmasıçok zor. Sonunda bir tanıdık vasıtasıyla “Kamu Bakanlığı”nda bir iş bulduk. Bakan Faik'lehemşehriydik. O da Pervan eyaletinin Saidhail bölgesindendi. Bakai'nin emrinde çalışmaya

 başladım. Bakai Panjar'dandı Bir gün bana “Sana dediklerimi yaparsan maaşına zam yapacağımve 56 kilogramlık ek yiyecek karnesi vereceğim" dedi. Niyetinin kötü olduğunu ilk başlardaanlamadım. Bakan talimatıyla hemşehrisi olduğum için bana “tolerans” geçiyor zannettim. Birgün niyetinin ne olduğunu ortaya koydu. Yaptığı teklife çok kızmıştım ofisi terkettim. Bir haftakadar sonra Bakan'ın da  bulunduğu bir sofrada daha önce hiç içmediğim bir şey içirdiler bana.Kendimi kaybetmişim. Bakai o gece bana tecavüz etti. Tecavüzlerin ardı arkası kesilmedi.Sonunda hamile kaldım. Ve babama söyledim. Babamdan feci bir dayak yedim tam öldürüyorduki annem yetişip son anda kurtardı. Babam Bakan'a şikayet etti. Bakan bir süre işe gelmememisöyledi. Ve bana 1500 Afgani verdi. Bir jinekoloğa gittim. Jinekolog kürtajın günah olduğunu

 bebeğimi alamayacağını söyledi. 5500 Afghani ile yüzüğümü verirsem kürtaj yapmayı kabuledeceğini söyledi. Kürtajdan önce doktorun da tecavüzüne uğradım. Kürtaj bir hafta sürdü.Bakan'dan kürtajın parasını istedim ancak vermedi. Aldığım maaşla evi zor geçindiriyorduk.Elektrik su parasını ödeyemez olduk. Sonunda fuhuş batağına düştüm. Bir gün Hazar Gül adlı birsatıcıya olanları anlattım. Bana eğer ondan başka kimseyle olmazsam bütün borcumuödeyeceğini söyledi. Ben de söz verdim. Ama artık kendimi kaybetmiştim. Aynı anda 3-5adamla birlikte olmaya başladım.

Kabil‟de Hazara olmak  

Gazni eyaletine bağlı Behsood köyünden L. aynı genelevde çalışan bir başka hayat

kadını..Hikayesini dinleyelim:

Page 129: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 129/149

  129

"Babam devlet memuruydu. İki erkek kardeşim ve üç kızkardeşimle Karte Sakhi'de kiralık birevde yaşıyorduk. 12 yaşında okulu bitirdim. Biz etnik olarak Hazara kökenliyiz. Bir kardeşimRusya'ya gitti. Diğer kardeşim ise bir iş kazasında öldü. Babam “Hazara” olduğu için emekliolana kadar maaşına hiç zam yapılmadı. Annem Kabil akıl hastanesinde hizmetçilik yapıyordu.Bir dilim ekmeği bölüşüp yiyor  Allah'a şükrediyorduk. Rabbani iktidara geldiğinde Karte-Se

etrafına kontrol noktaları yerleştirip Hazara kökenlileri takibe aldı. Vahdet Partisi yüzündensokağa bile çıkamaz olduk. Okulum yarım kaldı. Yiyecek birşey bulamıyorduk. Savaş yüzündenevler yıkıldı. Kardeşim “komünistlikle” suçlanıyordu. Bir gün Vahdet partisine bağlı birilerikardeşimi alıp götürdüler. Kardeşim eski rejim sırasında askerlik yaptığı için Han-e-Ilm

 Farhang 'daki kontrol noktasında görevlendirdiler. Vahdetiler her Hazara ailesinden bir erkekçocuk istiyorlardı. Çocuğu olmayanları haraca bağlamışlardı. Evimizde bir parti tertip ettirdiler.Yemekleri servis yaptım. Ancak o gece hayatımın en kötü kabusunu yaşadım. Misafirler arasındaKiadi adında bir adam vardı. Şehvetle bana baktığını farkettim. Görmezden geldim, kardeşimede birşey söylemedim. Kiadi o günden sonra sık sık evimize gelmeye başladı. Vahdet Partisi‟ningüçlü isimlerinden birisi olduğu için kardeşim sek çıkaramıyordu. Kardeşimi “komünist”olmakla suçluyor ve geçmiş günahlarının affı için bağışta bulunması gerektiğini söylüyordu.

Kardeşim silahlı olduğu halde bu adama birşey yapamadı. Bir gün kardeşimin yaralandığıhaberini aldık. Hastanede gerekli techizat ve ilaç yoktu. Kiadi, partinin sağlık merkezinde ilaç

 bulabileceğimizi söyleyerek beni parti binasına götürdü. O sırada kardeşimi kurtarmaktan başka birşey düşünmüyordum. Bana tuzak kurduğunu nerden bileyim. "Bu gece misafirim olacaksın.Kardeşin uzak bir yere gitti. Endişelenme " dedi. “Bu yırtıcı kuşun pençelerine düşmüş birzavallıydım” artık. Ayaklarına sarılıp "Bırak gideyim." diye yalvardım. Dinlemedi. Ahçısınıçağırdı. Ellerimi bağladılar. Zalim Kiadi, sonunda kirli emelliren ulaştı ve bana tecavüz etti.Karısı olmamı kabul ederse kimseye söylemeyeceğime dair yemin ettim. 20 gece beni esir aldı.Her gece defalarca tecavüz etti. Bir gece iki arkadaşını getirdi ve onlara çıplak olarak hizmetetmemi istedi. O gece üçü birden tecavüz etti.

Öğretmenler dileniyor

Kırsal kesimdeki okullarda görevli öğretmenler de karınlarını doyurabilmek için dilenmekzorunda. Çaman Gül, dilencilik yapmak zorunda kalan bir öğretmen Oramiş, Cuzyan'de ikameterdiyor. Çöpten karpuz kabukları ve ekmek kırıntıları topluyor. 

 Adı Şakila Ahmed Ali'nin kızı 13 yaşında. Mesleği dilencilik . Zor Abad'da oturuyor. Şakila'nın babası çiftliğinde çalışırken Taliban tarafından öldürülmüş. Dilenmek zorunda kalan Şakilagünde ortalama 30 bin Afgani kazanıyor. (45.000Afg.=1$). Yani 1 dolar bile değil.. Kahvaltıdaekmekle kurumuş kiraz yiyor bazen de yanında şekersiz çay içiyorlar. Öğlen ve akşam

yemeklerinde ise haşlanmış patatesle soğan yiyorlar. Şakila patates ve soğanları pazarcılarınartıklarından topluyor. Şakila 1 yıldır ağzına et ya da meyve koymamış. Bayramda akrabalarınıziyarete gittiklerinde et ile meyve yediklerini tadının hala damağında olduğunu söylüyor.Said Kemal, Babasının adı Amanullah. 11 yaşında. Isatalif'de oturuyorlar. 6 kişilik bir aile...Evlerine roket düştüğünde Kabil'e göç etmek zorunda kalmışlar. Saldırı sırasında babası ve ikikardeşi ölmüş. Annesi camilerde dileniyor.. Kemal'in günlük kazancı 20 bin Afgani civarında.Kahvaltıda “kuru ekmek, şekersiz çay” bazen de “patates çorbası” içiyorlar. Suyun içine

 patatesleri atıp kaynatıyorlar. Akşam yemeklerinde ise akrabalarının gönderdiği kemiklerikaynatıp suyunu içiyorlar. Ayda bir defa akrabalarının gönderdiği 3 bin Afgani‟yle 4 muz ya daiki elma alabiliyorlar.

 Maruf, Baba adı Zahur 13 yaşında Istalif'de yaşıyor . 5 kişilik bir ailesi var. Babası Taliban

 bombardımanında ölmüş. Annesi camilerde dileniyor. Maruf kendini bildi bileli kaynamış

Page 130: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 130/149

  130

 patatesle pilav yiyor. Maruf 5 yaşındaki kardeşini de yanında götürüp dilencilik mesleğininsırlarını öğretiyor.

Vahşetin kanıtları 

Taliban‟ın kadın ve çocukların önünde yaptığı infazların tüyler ürperten görüntülerine herkes bakmak zorunda. Yıllarca iç savaş acısı çeken Afganistan'da Taliban 27 Eylül 1996 sabahı başkent Kabil'i ele geçirdikten sonra Taliban lideri Molla Ömer tarafından kurulan AskeriMahkeme‟de suç işleyenleri cezalandırmaya başladı. Tüm infazlar örnek olsun diye kamuoyununönünde yapılıyordu. Yabancı basına karşı acımasız davrandıkları için bugüne kadarki infazlarıdünyaya yansımayan Taliban'ın, Kabil stadyumunda gerçekleştirdiği infazların fotoğrafları birAfgan kadın örgütü tarafından yayınlandı. Afganistanlı kadınların özgürlüğüne kavuşması içinçalışan RAWA adlı Afgan Kadınları Devrimci Örgütü'nün İnternet sitesinde yayınlanan bugörüntüler, ülkede yaşanan vahşeti tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. 14 Ağustos 1998 Cumagünü, Kabil Stadyumu'nda toplanan kadınlı çocuklu insanlar üç infazı birlikte izlediler. Önce, bir

 baba, oğlunu vurduğu iddia edilen ve yüzü pembe bir maskeyle kapatılan katili kurşunlayarak

yere serdi. Daha sonra yüzlerine mavi maskeler geçiren bir cerrah ek ibi geldi. Hırsızlıktanyakalanan iki kişinin ellerini kollarından ayırdı. Daha sonra bu eller herkesin bakması içinsergilenmeye başladı. Bu görüntüler 14 Ağustos'un infazlarıyla bitmedi. Afganistan her hafta

 bunları görüyor. 

Afgan gazeteci anlatıyor 

Afgan gazeteci Fehime, eşi ve çocuklarıyla Taliban'dan Pakistan'a kaçtı ama kurtulamadı.Kocasıyla birlikte kaçırılan iki kızının akıbeti hâl meçhul. Bu felaketten sonra sağ kalan ikiküçük çocuğuyla ülkeden ülkeye kaçtı. Şimdi Van'da, BM'nin güvencesi altında. 1971 Kabildoğumlu Fahime Sali ülkesinde tanınmış bir gazeteciydi. Babası Afgan Telekom'unun kurucusu,ablası pilottu. Sovyet döneminde Taşkent Devlet Üniversitesi Radyo-Televizyon Bölümü'nü

 bitirdi, master yaptı. Şükrullah Emdert de aynı üniversitede hukuk öğrenimi görüyordu. 1990'daokulu bitirir bitirmez evlenip Kabil'e yerleştiler. Şükrullah, Taliban öncesi savcılığı bırakıp

 Kültür Bakanlığı'na bağlı Sansür Kurulu Başkanı olmuştu. Fehime ise Ajans Bahter 'de ve EnisGazetesi'nde azıyor  , Riyaset-i Akademi Ulum'da hocalık yapıyordu. Maaşları iyi, mutlu veumutlu genç bir çifttiler. Ama bir gün herşey karardı. Taliban yönetime geldi. Dört çocuğu veeşiyle Pakistan'a kaçtı. Taliban'a muhalefeti yazarak sürdürdü. Peşini bırakmadılar. Evini

 bastılar, iki kızını, eşini götürdüler. Bir daha evine ayak bile atamadı, saklandı. Sonra İran'a,ardından Türkiye'ye kadar kaçtı. Birleşmiş Milletler'e başvurdu. Şimdi BM'nin verdiği 96 milyonlira aylıkla Van'da yaşıyor. Toprak damlı, mobilyasız evinde mutlu. Fahime Farsça ve Rusça

 biliyor. Upuzun boylu, simsiyah saçlı güzel bir Afgan kadını. Taliban'ı, yaşadıklarını anlatırkenzaman zaman sesi titriyor ama gözyaşlarına izin vermiyor.“Taliban geldiğinde bütün kadınlara ''Evde oturun'' talimatı geldi. Radyo ve televizyondan yayınyaptılar: ''Sovyetler'de okuyanların hepsi dinden çıkmıştır. Kadın erkek bunların hepsini iştençıkardık.'' Eşim ve ben de bu nedenle işlerimizden atıldık. Evimiz, hayatımız çok iyiydi. Yıldaiki, üç kez tatile giderdik. İki kızım kreşe gidiyordu. Küçük kızımla oğlumu maalesef Talibanzamanında doğurdum. 

 Neden ''maalesef'' diyorsunuz?- Taliban kürtajı, prezervatifi ve doğum kontrol hapını yasakladığı için doğurmak zorundakaldım. Gebeliğimde tanıdık doktorlara başvurdum, 'İki elini keserler' dediler.

Page 131: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 131/149

  131

 Karıkoca işsizdiniz üstelik?- Eşyalarımızı sattık önce. Üniversite mezunu eşim sokakta sigara sattı. Sonra sebzecilik yaptı.Karnımızı böyle doyurduk.

 Peki ya siz nasıl yaşamaya başladınız?- Bu geçici hükümettir, yıkılır sanıyordum. Bu nedenle ilk zamanlarda kendime çader (çarşaf)

almadım. Sonra ben de giydim. Birbirimizi tanıyamıyorduk. Erkekleri tanıyabiliyorduk sadece.İşten çıkarıldığımda depresyona girdim. Karanlık hücreye kapatılmış kuş gibiydim. Sabah işegidip akşam eve dönmeye alışmıştım. Zaman geçsin diye duygularımı, halimi yazmaya başladım.Eşime verdim, kendi adına yayınlat dedim. Matbaacı, ''sen gazeteci değilsin ki bunları yazmışolasın'' diye basmadı. Bütün o yazdıklarım saklı. Ev gezmeleri bitti. Herkes can güvenliğinidüşünüyordu. Nasıl yaşayıp doyacağını, nasıl ülke dışına çıkacağını...Radyoları ev ev topladılar.Taliban haberlerini ve din-mezheple ilgili programları yayınlayan televizyona dokunmadılar.

 Arkadaşlarınızla bir araya gelip görüşebiliyor muydunuz olan biteni? - Sadece bir kadın arkadaşımla görüşebiliyordum. O da aynen benim gibi depresyondaydı. BM,''Kadınları işten almayın, maaşları biz vereceğiz'' dedi ama Taliban kabul etmedi. Sadece

 bankalarda birkaç kadın memuru yerinde tuttular. O da mecburiyetten. Bankadan para çeken

kadınlar, yüzlerini göstermek zorundaydı çünkü. Kadının çader adabı nasıl denetleniyordu? - ''Emr bil Maaruf'' ''Nehy-i anil münker '' isimli gruplar dolaşıyordu. Uygun bulmadığı birdavranıştan ötürü kadını olduğu yerde ve istediği kadar kırbaçlama yetkileri vardı.

 Hiç kırbaçlandınız mı?- Bir gün eşim yanımda değildi. Dükkan sahibiyle konuşuyorduk. Geldiler. ''Senin mahremindeğil, neden bu kadınla konuşuyorsun?'' dediler. Eğer o görevli bana dokunsaydı sakalınıçekecektim. Hiç tahammülüm yoktu. Hiç konuşmadım, eve gittim.

 Kadınlar nasıl cezalandırılıyor?- Zina ya da hırsızlık yapanın yüzünü karaya boyuyorlar. Siyasi muhalifleri zina suçlamasıylarecmediyor yani taşlayarak öldürüyorlar. El arabasıyla bir yandan götürüp bir yandan

 bağırıyorlar, halkı taş atmaya davet ediyorlar. Radyodan anonsla recme davet ediyorlar.Genellikle el arabasının arkasından çocuklar ve serseriler koşar, küfreder. Kadınlar mutlakarecmediliyor. Erkeklerin elini kesiyorlar.

 Hiç tanık oldunuz mu? - Hiç gitmedim. Dayanamazdım ki. Eşim Şükrullah giderdi. Ama el arabasına bindirilipgötürülenleri çok gördüm. Ojeli bir kızın tırnaklarını kopardıklarını gözlerimle gördüm.Taliban kadınlara başka neleri yasakladı?- Hamamları, terzileri yasakladı. Kadın kuaförleri kapatıldı. Taliban, erkeğin egemenliği demek.Perdeler bile kalın olacak. Evin içinin görünmesi de büyük suçtu. Çader topuğa kadar olduğu içinçıplak ayaklar farkediliyor. Çorapsız yakalanan kadınlar, beyaz tenli ve güzel ayaklıysa daha çok

kırbaçlanıyordu.. Okula gitmesi gereken genç kızları evlere kapattılar. Terzilik okuluna bile izinvermediler. Taliban, kadına karşı bir hükümettir. Erkeklere uygulanan yasaklar nelerdi?- Erkekler, longi (sarık) ya da külah takmaya mecbur. Eğer saçları bunun dışında kalıpgörünüyorsa, hemen kazınıyor. Sakalı avuçlayıp ölçüyorlar. Avucun dışına çıkacak uzunluktadeğilse dayak ve hapis cezası var. Ezan sesi duyulduğu an herkes panikle camiye koşuyor.Abdest var mı yok mu bakmıyorlar. Toplayıp namaza götürüyorlar.Taliban sizde başka nelere mal oldu?- Mesleğimi özledim herşeyden önce. Dondurma yiyerek yürümek gibi basit zevklerim bileelimden alınmıştı. Dondurmayı, o kalın çarşafın altında yemek zorundaydık. Müzik, konseryasaktı. Taliban, ölümün ta kendisi, yürüyen ölüler hayatıdır. Yaşamı bilmedikleri için

 başkalarına yaşamı yasaklıyorlar. Bisikleti ve basketbolu özledim.

Page 132: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 132/149

  132

 Aydınların durumu ne?Aydınlar işsiz, ne yapacağını bilmiyor. Cahiller bu nedenle daha da mutlu. En çok Afgan halkınazarar verdi. Kadınlara eğitim yok, eğitim alabilen erkeklerin de eğitim kalitesini yok etti.

Uçurtma melekleri rahatsız ediyor

Türkiye'de yüksek öğrenim gören Afgan gençler “ Taliban‟ın uçurtmayı yasaklama gerekçesigökteki melekleri rahatsız etmesi” diyorlar. Afganistanlı gençler ülkelerindeki savaştan uzakoldukları için kendilerini şanslı hissediyorlar. Ancak anneleri, babaları, kardeşleri ölümle içiçe...Yakınları için birşey yapamamak kahrediyor onları ama bir yandan da ABD'nin Taliban'a karşıaçtığı savaşı, yıllardır şiddetle yaşayan Afgan siviller için bir 'kurtuluş umudu' olarak görüyorlar.Savaş sırasında kendi insanları ölse de onlar savaşta ABD'yi destekliyor. "Hiç değilse geriyekalanlar kurtulacak. Ama Taliban kalırsa oradaki siviller hep ölmeye devam edecek"görüşündeler.Anadolu Üniversitesi Radyo Televizyon Teknik Bölümü öğrencisi Seyid Nakib, "Savaş bizirobot gibi duygusuzlaştırdı. Ailemizi merak ediyoruz ama aile bağlarını beynimizde kopardık"

ifadesini kullanıyor.  Necibullah Hükümeti döneminde zorunlu olarak Afgan mücahitlere karşı savaştığını kaydeden Nakib, "Afganistan'da herkes savaştan bıkmış ama savaşmaya mecbur. Çoğu ne için savaştığını bile bilmiyor" dedi. Taliban'ın yönetimi devralması ile bütün düşlerinin yıkıldığını söyleyen Nakib, "TV eğitimi alıyorum. Amacım okul bitince ülkeme hizmet etmekti. Ancak bu yönetimyüzünden ülkemiz iki-üç asır geriledi. Orada televizyon yok."

 Nakib, Taliban'ın 'pes' dedirten uygulamaları hakkında şunları söyledi: "Taliban, Afganistan'daçocuklara uçurtmayı yasakladı. Gerekçesi ise çok ilginç: Uçurtmalar gökyüzünde gezenmelekleri rahatsız ediyor. " Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi Mehmed Zahir, Taliban'ın yaptıklarınınMüslümanlıkla bağdaşmadığını ifade ediyor: "Bu savaşa saldırı diyemeyiz. Bu bir operasyon veoperasyon sonunda umarız ülkemize demokrasi ve insan hakları gelecek. Operasyonu kurtuluşyolu olarak görüyoruz" dedi. ABD'nin savaştan güçlü çıkabilmesi için yerel güçlerle birliktehareket etmesi gerektiğinin altını çizen Zahir, "Yerel güçlere silah ve lojistik desteksağlanmalıdır" diye konuştu. Annesi, babası ve tüm akrabalarının Afganistan'da savaş bölgesinde olduğunu söyleyen Zahir,"Onlarla görüşemiyoruz. Bütün telefonlar dinleniyor. Konuşursak Taliban güçleri onlarındışarıya bilgi sızdırdığını iddia edip hepsini kırbaçla cezalandırıyorlar" dedi. İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon Yayıncılık Bölümü'nde öğrenim gören MuhammedEnver şunları söyledi: "Afganistan halkı ABD'ye karşı değil. Herkes savaştan bıkmış, bir an öncehuzura kavuşmak istiyor. Umarım bu operasyon bunu getirir. ABD'nin orada ikinci bir Vietnam

yaşayacağı ihtimali çok uzak. Çünkü Kuzey İttifakı ile birlikte hareket ediyor" dedi.Operasyondan sonra Af ganistan'da bütün etnik grupların eşit ağırlıkta olduğu demokratik biryönetimin gelmesi taraftarı olduklarını dile getiren Zahir, "Çağa uygun bir yönetim gelmeli.Afganistan ortaçağdan kurtarılıp 21'inci yüzyıla getirilmeli" dedi. Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi Sencer Karger ise, "Taliban'ın İslam ile ilgisiyok. O, dini kullanıp terör estirmeye çalışıyor. Afganistan'dan bile değiller, onlar Pakistan'ınPeşaver kentinden. Bu ülkenin güdümünde getirildi ve Afganlar'ın başına bela oldular " dedi.Taliban yönetimin milliyetçi, faşizan bir yönetim olduğunu kaydeden Karger, "Şu an bu ülkedehiçbir okul yok. Okulları kapatarak bir yere varamazsınız. Bunu yapan adamın İslam'la nasıl birilgisi olabilir ki?" diye konuştu. Afganistan'da yaşayan Türkler olarak Raşid Dostum'a sonsuz bir

 bağlılıkları olduğunu da söyleyen Karger, "Türkiye'de Atatürk neyse bizim için de Afganistan'da

Dostum öyle" ifadesini kullandı. 

Page 133: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 133/149

  133

Afgan gençlerinden, Taliban yönetimiyle ilgili bir başka ilginç anekdot: Taliban kadın-erkekilişkilerinde inanılmaz bir şekilde katı davranıyor. 1998'de Kabil'de bir kadın yağmurlu bir gündekayarak nehre düşmüştü. Yardım istiyordu. Oradan geçen bir adam, kadının çığlığını duyuncaonu kurtardı. Taliban askerleri, adamın kurtarma sırasında kadının elini tuttuğu için onunlanikahlanması gerektiğini söyledi. Kadın evli ve iki çocuk annesi olduğunu söylse de anlatamadı

derdini. Sonra, erkek de bastırınca vazgeçmek zorunda kaldılar. Afganistan'da bir erkek sakalsız ve sarıksız da gezemiyor. Bunu yapmadığınız zamankırbaçlanıyorsunuz. Burada ilginç bir şey daha var. Taliban'ın istediği elbiseler dışında elbise degiyemiyorsunuz.

Taliban‟ın esaretinde 

Afganistan'a kaçak giren ve Taliban yönetimi tarafından yakalandıktan sonra serbest bırakılanİngiliz gazeteci Yvonne Ridley 10 günlük esaretini kaleme aldı. İşte Ridley'in kaleminden kaçışöyküsü :“Afganistan'a vizesiz giren ilk gazeteci bendim. Pakistan sınırından Afganistan'a girdiğim ve

 burada geçirdiğim 10 gün boyunca o kadar çok anormal durum yaşadım ki hangisini anlatacağım bilemiyorum. Kızımın doğum gününde gazete aracılığıyla Taliban'a "Annemi serbest bırakın"diye meydan okuması beni çok gururlandırdı. Kızımın bu çağrısı Taliban yönetimini de hareketegeçirdi. Ertesi gün hücreme iki kişi geldi. Kızım olup olmadığını sordular. Bu bazı sorunlara yolaçabilirdi zira ilk sorgumda çocuğum olduğunu saklamıştım. Taliban'ın bekar ve çocuğu olan birkadına iyi gözle bakmayacağından adım gibi emindim.Avukatıma ve aileme telefon etme isteğim reddedilince ben de açlık grevine başladım. Buelimdeki tek silâhtı ve işe yaradığına çok mutluyum. ABD'nin saldırıları sırasında Kabil'dekihücremde yatağa uzanmıştım. Patlamalar 2 kilometre ötemdeydi. Herşey çok net gözüküyordu.Sanki şehirde havai fişek gösterisi yapılıyordu. Vizesiz girdiğimi kabul etmeme rağmen casus olduğum konusunda ısrarlıydılar. Gazetecilik içgüdümle buraya geldiğimi onlara anlatmanın hiçbir yolu yoktu. Ama onlar ısrarla "Buraya nedengeldin" diye soruyorlardı. Aynı soruyu 10'uncu kez sorduklarında ellerimi havaya kaldırdım ve"Çünkü Taliban'a katılmak istiyorum" dedim. Bir anda herkes kahkahalara boğuldu. Bu cevapgerginliğin azalmasını sağladı.

Onların şimdiye kadar karşılaştığı en zor tutuklu olduğuma eminim. Çünkü diğerleri gibi boyun eğmiyordum. Ancak doğum gününde kızım Daisy'nin yanında olamamak beni çiledençıkarmıştı. Çok sinirlendim. Ben de açlık grevini kullanarak onları yıpratmaya çalıştım.Verdikleri yemeği yememem onları moralman çökertirken beni de cesaretlendirdi. En kötü anıise ilk sorgumun yapıldığı Celalabad'tan ayrıldıktan sonra yaşadım.Beni bir arabaya bindirdiler ve "Sizi şimdi Kabil'e götüreceğiz. Oradan da uçakla evinize

döneceksiniz" dediler. Arabada sevinç gözyaşları döküyordum. Ama Kabil'e gidince havaalanıyerine hapishaneye götürüldüm. 6 Hıristiyan yardım görevlisi kadınla birlikte aynı hücreyekondum. Bu kadınların 2 aydır burada olmalarına rağmen dayanıklılıklarını hiç yitirmemişolmaları beni şaşırttı.Güvendiğim insanların beni kandırmasına çok sinirlenmiştim. Burada 2-3 gece geçirdikten sonra

 beni üst katta başka bir hücreye aldılar. Duşu, tuvaleti olmayan bu hücredeki tek eşya sert bir yeryatağı idi. Oda silah deposu olarak kullanıldığı için bir sürü adam gelip odayı boşaltıyordu.Defolun buradan

İlk gece yatağımın altında el bombası ile uyudum. Serbest kalacağım günün sabahıhücreye gelen bir yetkili "Hazırlanın akşam 6'da bir araba gelip sizi alacak ve uçağa götürecek"dedi. Saat 8 olmasına rağmen gelen giden olmadı. Ben de koridora çıkıp "İslamabad'a götürecek

araba nerede?" diye sordum. "Araba biraz gecikecek" cevabını alınca da "Daha ne kadar yalan

Page 134: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 134/149

  134

söyleyeceksiniz?" diye bağırdım ve kapıyı kapayarak içerden kitledim. Birazdan gelen bir yetkiliarabanın beni beklediğini söyledi ama inanmadım ve "Defolun buradan, daha fazla yalanduymak istemiyorum" diye bağırdım. Dakikalarca beni inandırmaya çalıştılar. Geleneksel Afgankıyafetleriyle arabaya binerken görevlilerden biri dönüp bana "Ridley, erkek gibi kadınsın" dedi.Övgü olarak söylediğine eminim. 

Fiziksel işkenceye uğramadım ama psikolojik olarak yıpratmaya çalıştılar. Aynı soruyu defalarcasordular. "Arkanda kim var?" Sorgu bazen akşam 9.00'a kadar sürüyordu. . Hapisten kurtulmamTaliban lideri Molla Ömer'in Kandehar'dan yolladığı faksla oldu. Bu arada ne başörtümüçıkardım ne dışardan kimseyle konuştum ne de kimseye bir  mektup yazabildim.

Ama kendimi riske atarak günlük yazmayı başardım. Celalabad'da ve hapiste sık sıkateşim çıktı ve böcek sokmalarıyla uğraşmak zorunda kaldım. Doktorlar ne olduğunu bilmediğimilâçlar verdi. "Bir şeyler yemezsen öleceksin" uyarılarına rağmen açlık grevini sürdürmektekararlıydım. Hapiste kaldığım süre boyunca çok umutsuzluğu kapıldım ve çok ama çok korktum.

Page 135: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 135/149

  135

4. BÖLÜM

Afganistan tarihi ve Türk-Afgan ilişkileri

Afganistan Devleti, Afganların bölgedeki diğer topluluklar üzerinde üstünlükkazanmaları ile 18. asırda kurulmuştur. Dil ve ırk birliği bulunmayan bu ülkede, siyasi birlikteyoktur. Bugün yaklaşık 25 milyon insanın yaşadığı Afganistan'ın toprak büyüklüğü, 657.500km2'lik bir yüz ölçüme sahiptir. Afganistan; kuzeyinde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistanile; doğusunda Çin Türkistan'ı (Doğu Türkistan), Keşmir ve Pakistan ile; güneyinde Pakistan ve

 batısında ise, İran ile komşudur. Afganistan'ın coğrafi yapısı; genellikle üzerinde sıra dağların bulunduğu yaylalardan ve yer yer de ovalardan oluşmaktadır. Bir ziraat ve tarım ülkesi olanAfganistan'da kuraklığın yaygın olması ve elverişsiz tabii şartlardan ötürü toprakların ancak onda

 biri kullanılabilmektedir. Coğrafi şartları çerçevesinde idari olarak da Afganistan, bazı bölümlere

ayrılmıştır. Bunlar; Kabil, Kandehar, Herat, Hezaristan, Nuristan, Vehan, Bedahşan veTürkistan'dan oluşmaktadır. 

Çok karışık bir etnik özellik gösteren Afganistan; esas itibari ile Afgan, Tacik veTürklerden meydana gelmektedir. Ülkedeki ikinci büyük etnik grubu oluşturan Türklerin nüfusu,5-6 milyon dolayındadır. Özbekler, Türk grupları içinde en çok nüfusa sahiplerdir. Bunlar;genellikle esnaf ve çiftçi olarak çalışırlar ve Afgan Türkistan'ı denilen bölgede yaşarlar. BugünÖzbek nüfusunun 3 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir. Kunduz, Andhoy, Meymene, Akça veBalar, Mugap, Katagon ve Bedahşah, Özbeklerin yaşadığı bölgelerdir. İkinci büyük Türkgrubunu oluşturan Afganistan Türkmenleri, Özbeklerden farklı olarak hayvancılık yaparlar.Afganistan ihracatında canlı hayvanın önemli bir kalem teşkil etmesinden ötürü Türkmenler,ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Herat, Meymene, Andhoy, Taş-Kurgan, Mezar-ıŞerif, Belh, Akça, Katagan, Bedehşan ve Bala ile Murgap, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerdir. 

Türkmenler, hayvanlarına otlak bulabilmek için sık sık yer değiştirdiklerinden nüfuslarıkesin olarak tespit edilememekle beraber 600.000 civarında oldukları tahmin edilmektedir.Afganistan'da yaşayan Türkmenlerin çoğunluğunu Alieli boyu ile Teke, Salur, Sarık, Çavdar ve

 bilhassa Ersarı boylarından oymaklar teşkil etmektedir. Afganistan'daki üçüncü büyük Türkgrubunu teşkil eden Kızılbaş Türkleri'nin sayıları, 400.000 dolayında tahmin edilmektedir. BuTürkler, 1738'de Herat - Kabil arası güvenliği sağlamak için Nadir Şah tarafından yerleştirilenataların torunlarıdır. Yukarıda belirilenlerin dışında en kalabalık Türk grubunu Kırgızlaroluşturmaktadır. Büyük ve Küçük Pamir dağlık bölgesinde yaşayan Kırgızların sayıları,1950'lerde Doğu Türkistan'daki Çin zulmünden kaçanlarla birlikte 100.000'ni geçmiştir. Bunların

dışında Afganistan'da, az sayıda Kıpçak, Karluk ve Çağatay Türkleri de yaşamaktadır. AyrıcaTürk-Moğol karışımı olduğu kabul edilen Hezare ve Aymak (oymak) gruplarının da son yapılançalışmalarla Türk oldukları anlaşılmıştır. Böylece 25 milyon civarında olan Afgan nüfusununyarısının Türk olduğu kabul edilebilir. 

Bağımsızlık Öncesi Afganistan:

Afganistan, sahip olduğu coğrafi konumdan dolayı tarih boyunca çeşitli milletlerin istilave işgaline maruz kalmıştır. M.Ö. 500'lü yıllarda ilk defa İranlılarca işgal edilen bölge, dahasonra Büyük İskender orduları tarafından ele geçirilmiştir. Arkasından bölgede Baktriana Devletikurulmuştur. Bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Hindistan'da bulunan Çandragupta

devletli ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Baktriana Devleti, bu mücadele ve kuzeyden

Page 136: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 136/149

  136

gelen baskılar sonucu, M.S. 50'de yıkılmıştır. Böylece bölge, batıdan gelen tehlikeleri atlattıktansonra kuzeyden gelen kavimler tarafından tehdit edilmeye başlamıştır. Bölge; 50-125 yılları arasıTürk asıllı oldukları tahmin edilen İskit ve 125-480 yılları arasında ise, Kuşanların hakimiyetaltına girmiştir. 480 yılından sonra Afganistan'ın yeni hakimleri, başka Türk  kavimleri olmuştur. Önce Akhunlar,

 bu topraklara yerleşmiş; ancak Göktürklerin baskısı sonucu 4. yy'da hakimiyetlerinikaybetmişlerdir. Daha sonra Akhunlar, bölgede kalmış ve Halaçlar olarak yaşamayısürdürmüşlerdir. 7. yy sonlarına doğru bölge, İslamiyeti yayan Arap ordularının istilasınauğramıştır. Bu istila kısa sürmesine rağmen İslamiyet Afganistan'da önemli ölçüde kabulgörmüştür. İslamiyet'in yayılmasıyla burada Samani, Gazneli, Büyük Selçuklu Devleti veHarzemşahlar gibi Müslüman-Türk devletlerinin hakimiyetleri görüldü. 1220'den sonraMoğollar, Afganistan'ı istila edip uzun bir süre (bir buçuk asra yakın) ülkeye hakim oldular.Moğol hakimiyeti, Afganistan'da yaşayan Türk boylarını Anadolu'ya göçe zorlamıştır. BölgedekiMoğol egemenliği, 14. yy sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir. Timur'un kurduğudevlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür'ün bölgede kurduğuTürk devleti uzun süre yaşamıştır. Babür'ün Afganistan'ı merkez yaparak kurduğu devlet, sadece

 buraya değil Hindistan'a da Türklerin tekrar yerleşmesini sağlamıştır. Babür Devleti, Afganistan'ı hakimiyet altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan

arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan'a kaydırmıştır. Bu durum; kuzeyden Özbek vekuzey batıdan da Safevilerin Afganistan'a inmesine sebep olmuştur. Böylece 17. yy ortalarınadoğru Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar veZemindaver'in daha verimli bölgeri olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir. 18. yy'daBabür Devletinin zayıflaması üzerine, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır.Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yeralmaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır. Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusuAfganistan ve İran'ı yönetim altına almış; Hindistan Babür Türk Devletini de vergiye

 bağlamıştır. Nadir Şah'ın ölümünden sonra yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan'daki BabürDevleti'ni hakimiyeti altına almıştır (1756-1757).Bu yıllarda İran'ın sergilediği yayılmacı Şii tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda OsmanlıDevleti ile müşterek hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir netice alamamıştır. AhmetŞah'tan sonra Afganistan yönetiminde bulunan Timur Şah ve Zaman Şah dönemler inde ülke,önceki ihtişamlı ve güçlü durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar baş göstermiştir. Bu karışıklıklar 19. asrın ilk çeyreğine kadar sürdükten sonra, Dost Muhammed'in yönetimegeçmesi ile ülkedeki birlik tekrar sağlanmıştır. Ancak bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan

 birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir. Bu yıllarda İngilizlerin yavaş yavaş Hindistan'ıhakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir. İlk Afgan-İngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan'daPeşaver sorununun çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur. Arkasından 1839-1842 yılları

arasında süren ilk İngiliz-Afgan harbi patlak vermiştir. Dost Muhammed, ülkesi İngilizlerce işgaledilmesine rağmen 1863'te Kabil'e dönerek tekrar Afgan birliğini sağlamıştı.Dost Muhammed'in 9 Haziran 1863 tarihinde vefat etmesi ile Afganistan, tekrar iktidar

mücadele kaosuna sürüklenmiştir. Şir Ali'nin 1868'de iktidarı ele geçirmesiyle bu mücadeledurulmuştur. Rusların Türkistan'ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır. Ruslar,Türkistan'ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri'ni de içine alan

 bir birlik oluşmasından hep çekinmişlerdir. 1879'da vefat eden Şir Ali'nin yerine Yakup Hangeçtiyse de, kısa bir süre sonra Afganistan'ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir.1901'de vefat eden Abdurrahman Han zamanında ikinci İngiliz-Afgan savaşı yaşanmıştır (1878-1880).

Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta harap olmuş ve milli birlik zayıflamıştır.

Afganistan'ın içinde ulunduğu bu olumsuz şartları fırsat bilen Ruslar, 1881'de Türkmenistan'ı

Page 137: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 137/149

  137

işgal etmiş ve böylece de Afganistan ile komşu olmuşlardır. 1901'de başa geçen Habibullah Han,1919'da ölünce yerine Emanullah Han geçti. Emanullah Han, Hindistan'daki İngiliz valiye birmektup göndererek Afganistan'ın bağımsız bir  devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkilerkurmak istediğini iletmiştir. İngiltere ise, Afganistan bağımsızlığını kabul edip-etmemektetereddüt etmiştir. Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine ve üçüncü İngiliz-Afgan harbinin

 başlamasına sebep olmuştur (1919). Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos1919'da yapılan anlaşma ile Afganistan'ın bağımsızlığını tanımıştır. 

1.1. 1919 - 1945 Arası Dönem: 

Sovyetler Birliği ve Afganistan birbirini ilk tanıyan ülkeler olmuşlardır. Sovyet-Afgananlaşmasının imzalanmasından üç gün sonra, yani 1 Mart 1921'de, Afgan heyeti ile Türk elçilikheyeti arasında da ilk Türk -Afgan ittifakı Moskova'da imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre TürkiyeAfganistan'ın bağımsızlığını tanıyordu. Ayrıca taraflardan birine yapılacak saldırıyı diğer tarafkendine yapılmış sayacaktı. Yine bu anlaşmaya göre, Türkiye kültürel yardım çerçevesindeAfganistan'a öğretmen ve subaylar gönderecekti. Böylece iki kardeş millet arasında mevcut olan

manevi birlik, resmi bir anlaşma şekline dönüşmüş oluyordu. Bu anlaşmanın Ankara ve Kabilhükümetlerince onaylanmasından sonra, eski Medine muhafızı Fahreddin Paşa, Kabil'e ilk Türksefiri olarak atandı. Diğer taraftan Sovyetler, anlaşma şartlarına göre Afganlara yardım etmemişve ayrıca Buhara ve Hive'nin istiklallerini tanımayarak buradaki Müslümanları ezmeye

 başlamıştır. Bu durum Afganların Sovyetlere karşı daha dikkatli davranmalarını sağlamıştır.Böylece İngiliz aleyhtarı bir tutum yerine İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir denge

 politikası izlemişlerdir. Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluğun geliştirilmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşa

çok önemli rol oynamışlardır. I. Dünya Savaşı sonrası bu paşalar, önce Almanya ve arkasındanda Rusya'ya gitmişlerdir. Cemal Paşa, Avrupa ülkelerinin (özellikle Almanya ve Fransa'nın)Afganistan'ı tanıması hususunda girişimlerde bulunmuş ve bunu sağlamıştır. Bu sırada EnverPaşa, Türkistan'da bulunan Türkleri organize ederek Sovyetlere karşı bağımsızlık savaşıyürütmelerine çalışmaktadır. Sovyetler, Almanya'da bulunan Cemal Paşa'nın Afganistan'adöndükten sonra Afganistan Türklerini de Enver Paşa gibi organize edeceğini ve Türkistan'ın

 bağımsızlık mücadelesini destekleyeceğini hesap etmiş ve Cemal Paşa'nın Afganistan'adönüşünü engellemek istemişlerdir. Bunu başaramayan Sovyetler, Afganistan'a dönmekte olanCemal Paşa'yı Tiflis'te 1922 yılında kiralık bir Ermeni katile öldürtmüşlerdir. Afganistan ve Türkiye, aynı yıllarda İngiliz emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşıyürütmüşlerdir. Benzer duyguların paylaşılmasına vesile olan bu durum, iki ülke halklarını

 birbirine daha fazla yaklaştırmıştır. Bu kapsamda Türk dostluğunun Afganistan'da gelişmesineMahmud Beg Tarzi önemli katkı sağlamıştır. Tarzi, eğitiminin bir bölümünü İstanbul'da

tamamladıktan sonra Afganistan'a gittiğinde Habibullah Han'a, ülke kalkınmasında Türkiye veTürk aydınlarından faydalanılması gerektiğini belirtmiştir. Bu talebin olumlu bulunması üzerinede, Türkiye'den bir aydın grubu davet edilmiş ve bunlarla ortak çalışmalar yürütülmüştür. Cemal Paşa'nın katkıları ile başlayan Afgan ordusundaki yenilik çabaları, Paşa'nın şehit edilmesiüzerine bir süre kesintiye uğramıştır. Ancak 1 Mart 1921'de Türkiye ile Afganistan arasındaimzalanan anlaşma ile, Türkiye, Afganistan'a sadece askeri değil aynı zamanda eğitim ve idarialanda da modernleşmesi hususunda destek sağlayacaktı. Böylece Türkiye'den gelen uzmanlarile Afganistan'da modernleşme çabaları hızlanırken, diğer taraftan da Avrupa ve özellikleTürkiye'ye tahsil için yüzlerce Afgan gencini gönderilmeye başlanmıştır. 

Emanullah Han, Afganistan'ın eğitim ve modernleşme çalışmalarına katkı ve destek içindiğer ülkelerdeki yenilikleri yerinde görmek ve yetişmiş eleman temin amacıyla Aralık 1927'de

 bir dış geziye çıktı. Mısır, Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere ve Rusya'yı ziyaret etti.

Page 138: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 138/149

Page 139: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 139/149

  139

gelmiştir. Türkiye'den giden doktor ve uzmanlar da Afganistan'da üstün hizmetler vererek takdirkazanmışlardır. Afganistan'da bulunan Türk uzmanlar, olağanüstü çabalar göstermişlerdir.Bunlardan birisi de Prof. Dr. Mehmet Ali Dağpınar'dır. Dağpınar hukuk müşaviri olarak gittiğiKabil'de Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bina ve hoca yokluğuna rağmen, 9 Haziran 1938'dekurmuştur. 1957'de plan müşaviri olarak tekrar Afganistan'a giden Dağpınar, kurduğu fakülte

mezunlarıyla birlikte çalışmıştır. II. Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya'nın uyguladıkları işgal ve istila hareketleriçerçevesinde Afganistan'da da faaliyet göstermeleri ve burayı ülkelerinin nüfuz alanı seçmeleri,Afgan liderlerini huzursuz etmiştir. Türkiye, tüm zor günlerinde olduğu gibi Afganistan'a bukonuda da yardımcı olmuştur. Türkiye, 8 Temmuz 1937'de İran, Afganistan ve daha sonra Irak'ınkatılmasıyla Sadabat Paktı'nı kurarak Afganistan'ı Alman ve İtalyan nüfuzuna düşmektenkurtarmıştır. Böylece bu dört İslam ülkesi, II. Dünya Savaşı öncesi zor günlerde birlikte hareketedip birbirlerine destek olmuşlardır. Sadabat Paktı'ndan en çok rahatsız olan ülke Sovyet Rusyaolmuştur. Türkiye, Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ı Moskova'ya göndererek bu PaktınRusya aleyhinde bir cephe olmadığı ve dört İslam ülkesi arasında dostluk ve işbirliği amaçlıolduğunu izah gereği duymuştur. Atatürk'ün önderliğindeki Balkan Paktı ile İtalya ve

Almanya'nın faşist tehdidi, Sadabat Paktı ile de, Sovyet Rusya'nın komünist tehdidi önlenmiştir.II. Dünya Savaşı sırasında Afganistan'ın tarafsız kalmasına rağmen bazı kabilelerin isyanıüzerine İngilizlerin asker göndermesi, ülkeye yine zor günler yaşatmıştır. 

1.2. 1945 - 1979 Arası Dönem: 

II. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Türkiye, bazı sıkıntılı devreler yaşaması ve bunların üstesindengelmesine rağmen hala Sovyet tehdit ve tehlikesi altında olacaktır. Bu şartlar altında NATOittifakına giren ve güvenliğini teminat altına alan Türkiye, diğer dost ülkeler ve Afganistan'laolan dış ilişkilerinde bazı değişiklikler yapmak durumunda kalmıştır. Bu durum, Afganistan'ıiçeride olduğu kadar dışarıda da sıkıntıya sokmuş ve yeniden yalnızlığa itmiştir. II. Dünya Savaşı sonrası Afganistan'da gerçekleşen hükümet değişikliği ile başbakanlığa ŞahMahmut geçmiştir. Yeni hükümetle birlikte iç ve dış politikada önemli değişiklikler olmuştur. İç

 politik gelişmelerin bazıları; tutuklu muhalif liderlerin affedilmesi ve önemli bürokratikgörevlere getirilmesi ve yurt dışında eğitim görmüş Afgan gençlere devlet kadrolarında görevverilmesi şeklinde belirtilebilir. Dış politikadaki önemli gelişmeler ise, dünyada artık savaşöncesi İngiltere rolünü üstlenmiş olan Amerika ile yakın ilişki kurulması ve Amerika'danekonomik yardım temini şeklinde olmuştur. Bu yıllarda bazı Afgan kabileleri, Cinnah liderliğinde bağımsızlık mücadelesi veren ve dahasonra da Pakistan'ı kuran Hindistan Müslümanlarına büyük destek vermiş ve hatta Hindularlayapılan savaşlarda bizzat yer almışlardır. Bu kabileler, yapılan bir plepistle de Pakistan'a

katılmak istediklerini beyan etmişlerdir. Pakistan'ın da Afgan kabileleri ile aynı duyguları paylaşması, buna karşılık Afganistan'ın bu kabilelere yarı bağımsızlık vermeyi kabulü,Afganistan ve Pakistan arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur. Bunun üzerine Afganistan'ın birPaştunistan milleti oluşturma gayreti, sorunu büsbütün büyültmüştür. Amerika, Sovyet karşıtı buiki ülke arasındaki sorunun çözümü konusunda arabuluculuk rolü üstlenebileceğini teklif etmiş;ancak bu teklif, Pakistan tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Türkiye'nin arabuluculuğugündeme geldi ise de, yapılan uzlaşma teklifleri yine Pakistan'ca kabul görmemiştir. 1950'den sonraki yıllarda da Türkiye'nin kardeş Afganistan'a karşı çeşitli yardım ve dostçauyrıları sürmüştür. Bu kapsamda Türkiye; yayılmacı komünist tehlikesine karşı Afganlılarıuyarmış, İran'la olan sınır sorunlarının çözümünde yardımcı olmuş ve Afganistan'ın BağdatPaktı'na katılmasına çalışmıştır. Ancak o günkü Afgan yöneticilerinin ileri görüşlü olmayışları ve

içinde bulundukları uluslararası şartlar, Afganistan'ı adım adım bir komünist işgale

Page 140: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 140/149

  140

sürükleyecektir. Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunların çözülememesi üzerine Afganistan,Rusya'nın da etkisi altında Pakistan'ın hasmı olan Hindistan'la yakın ilişkiler kurdu. Dahasonrada Amerika'dan talep ettiği modern silahları alamaması ve Pakistan hava kuvvetlerininsaldırısına maruz kalması, Afganistan'ı ister istemez Sovyetlere yaklaştırdı. Ayrıca 1953'tensonraki Amerikan yönetiminin Afganistan'ı dışlayarak İran ve Pakistan'a yaptığı büyük askeri

yardımlar da, bu yakınlaşmayı çabuklaştıran diğer bir faktördür. Aynı yıllarda SovyetlerBirliği'nde iktidara gelen yeni yönetimde (Nikita Hruşçev ve ekibi), önceki Stalin döneminin baskıcı yayılma politikasını değiştirerek, yumuşak ve yardım görünümlü bir yayılma politikası benimsemişlerdir. Bu yeni Sovyet politikasının uygulanması için en uygun aday ülke, içinde bulunduğu şartlar itibari ile Afganistan olacaktır. Bu yeni Sovyet politikasının da etkisi ileAfganistan'da başbakanlığa Muhammed Davud Han getirilmiştir. Yeni Afgan yönetimi, Amerikaile ilişkileri bozmak istememekle birlikte içinde bulundukları ve çevrelerinde gelişen olaylarınetkisi ile yavaş yavaş Sovyetlerle yakın ilişkiler kurmuştur. 

Bu durum karşısında Türkiye, hiç bir şey yapamayacaktır.Davud Han ve diğer bazı Afganyöneticileri; Afganistan'da işçi sınıfının olmaması, ezilen köylülerin bulunmaması, kalabalıkşehirlerin olmaması, yüksek bürokrat bir sınıfın yokluğu ve Afgan halkının İslamiyet‟e çok

 bağlılığı gibi faktörleri dikkate alarak komünizmin Afganistan'a asla gelemeyeceği ve zemin bulamayacağı kanaatini taşıyorlardı. Ancak buna zıt olarak Sovyetler, yapacakları ekonomikyardımlar ve tesis edecekleri kültürel ilişkilerle, Afganistan'ı da komünist ailenin bir üyesiyapacaklarını düşünüyorlardı. Amerika'nın Afganistan'ın yardım isteklerini yine geri çevirdiği

 bir sırada aradıkları fırsatı buldular ve Sovyetlerin Kabil büyükelçisi aracılığıyla yardıma hazırolduklarını ilettiler. Davud Han, Sovyetlerin bu teklifini geri çevirmedi. Bunun üzerine 1954yılında iki ülke arasında ilk kredi anlaşması imzalandı, karşılıklı ziyaretler gerçekleşti. 

Başbakan Davud'un 1956'da Sovyetler Birliğine yaptığı ziyareti müteakip Sovyetdanışmanlar, Afganistan'a gelmeye başladılar. 1956'dan itibaren her sene 100 Afgan genciSovyetler Birliği'ne askeri ve eğitim amaçlı gönderildi. 1960'dan sonra ise Sovyet uzmanlar,askeri akademilerde görev yapmak için Kabil'e geldiler. Sovyet-Afgan işbirliği çerçevesindeeğitim dışında projeler, yol yapımı, sulama, makina tamiri ve daha sonra da Jeolojik araştırmalarve ziraat alanlarındaki çalışmalar takip etti. Sovyetler, Afganistan'da bazı zengin doğal kaynakları bulmalarına rağmen bunları çıkarıpişlememişlerdir. Sadece doğal gaz çıkartmışlar ve bunun da büyük bir kısmını, ülkelerine aktarıpkullanmışlarıdır. Sovyetler, izledikleri komünist yayılmacı politikadan sonuç almaya

 başlamışlardı. Sovyet-Rusya'da eğitim gören Afganlı gençler, belki de farkında olmadan Sovyet propagandası yapmaya başlamışlardır. 

Sovyetler Birliği, 1960-61 yıllarında Afganistan-Pakistan sorununu daha da büyüterek ikiİslam ülkesinin diplomatik ilişkilerini kesmesine neden olmuştur. Pakistan ile ilişkilerini kesenAfganistan'ın dış dünya ile bağlantı kurmak için yol olarak da Sovyetlerden başka bir alternatifi

kalmamıştı. Böylece Afganistan'ı istediği gibi kendine bağlı bir hale getirmiştir. Amerika busırada devreye girerek, İran'ı ikna etmiş ve Afganistan'a ait vasıtaların bu ülke üzerinden transitgeçmesini sağlamıştır. 

Amerika‟nın Sovyet nüfuzuna karşı Afganistan'a destek vermesi ve Afganistan'ın budurumu çok iyi değerlendirmesi sonucu, önemli ilerlemeler kaydettiğini görüyoruz. Ancak budurum, 1970'li yıllara kadar sürmüştür. Amerika'da değişen iktidarların Afganistan'a karşı ilgisizkalmaları, buna karşın Sovyetlerin de Afganistan'da hakimiyetlerini artırmaları sonucu iççalkantılar ortaya çıkmıştır. Bu ortamdan faydalanan Davut Han (1963'de Başbakanlıktanayrılmıştı), General Abdülkadir liderliğinde solcu subayların ve Muhammet Terekiönderliğindeki sivil Marksistlerin yardımı ile Zahir Şah'ı kansız bir şekilde devirerek iktidarı elegeçirmiştir. Davut Han, meşruti krallık idaresini kaldırıp kendisinin de başkanı olduğu

Page 141: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 141/149

Page 142: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 142/149

  142

Sovyet danışman veya teknisyenlerden Orta Asya kökenlilerin çoğunluğunu Taciklerteşkil etmiştir. Sovyetler, Afganistan'ı istilaları sırasında öğretim elemanlarının yetersiz oluşunedeni ile fazla başarı sağlayamamışlardır. Ancak Sovyetler Birliği'ne eğitim amaçlı gönderilenAfganlı öğrenci sayısı önemli miktarda artmıştır. Örneğin 1980'de Taşkent'teki 600 Afganlıöğrenci varken daha sonra bu sayı, 5.000'e yükselmiştir. 1982 yılında Sovyetler Birliği'nde

eğitim gören toplam Afganlı öğrenci sayısı, 25.000'e ulaşmıştır. Taşkent'te bulunan ve Özbekçe bilen bazı Afganlı öğrenciler, ülkelerindeki mücahit faaliyetleri hakkında Özbeklerle bilgiveriyorlardı. Bu durumu önlemek isteyen Sovyet yetkilileri, Afganlı öğrencileri Moskova veLeningrad'a taşımak istemiştir. Ancak Özbek lider Reşidov'ın girişimleri ile, bu durumönlenmiştir. Sovyetler, Afganistan'ı işgal ederken oradaki yer altı ve yer üstü doğal kaynakları kullanmayı,Orta Doğu Petrol bölgesi ve Hint Okyanusu'nu denetim altına almayı hesap ettiler. Ancak 10 yılsüreli işgal döneminde bu hesap gerçekleşmemiştir. Bu başarısızlık, birçok sebebe dayanmakla

 birlikte bunlardan üç tanesi özel önem arz etmektedir. Bu önemli sebepler:(1) Müslüman Afgan halkının olağanüstü bir direniş göstermesi, (2) Amerika'nın dünyakamuoyunda konuyu sıcak tutması ve bazı yaptırımlar uygulaması, (3) Sovyetlerin

gerçekleştirdiği haksız işgalin ülke insanlarına getirdiği yükün ve insan kaybının daha sonra başlayan açıklık politikası ile Sovyet halkınca öğrenilmesi ve tasvip edilmemesi olarak belirtilebilir.

Sovyet işgali üzerine Afgan halkı, direnişe başladı. Başlangıçta direniş gösterenAfganlıların eğitimsizliği ve yeterli modern silahlardan yoksun bulunmaları, başarılı olmalarınıengelledi. Buna karşılık Sovyetlerin çok üstün silah gücüne sahip olmaları, ülkeyi denetim altınaalmalarını kolaylaştırdı. Bunun üzerine, önemli bir Afgan mülteci grubu Pakistan'a göçtü.Peşaver vadisi, kısa zamanda Afganlı mülteciler ile doldu. Sayıları milyonlara ulaşan bu insanlar,kabile yapılanmalarını orada da oluşturdular. Afgan kabileleri arasındaki rekabet, dini ve etnikfarklılıklara dayanan mücahit grupları, arasında birlik oluşturmayı engelledi. Dost ülkeler,yaptıkları yardımlarla bu gruplaşmaları daha da teşvik ettiler. Afganistan'da eğitim ve öğretimefazla önem verilmemesi, geri kalmalarına, kabile hayatını sürdürmelerine ve bir millet halinegelmelerine engel olmuştur. Ayrıca kurulan hükümetlerin, Afgan halkının %60'ını oluşturanTaştumları koruması, Türk kabilelerini (Özbek, Türkmen, Kırgız ve Hazera), Tacik ve diğertoplulukları eğitim ve diğer sosyal haklardan mahrum etmesi, bu kabilelerin karışarak bir Afganmilletini oluşturmalarını engellemiştir. Afganistan'daki Sovyet baskı ve katliamına paralel olarak Afganistan'dan Pakistan'a göçedenlerin sayısı da artmıştır. 1983 yılında Peşevar vadisindeki mülteci sayısı, 3.5 milyonu

 bulmuştu. Pakistan, buradaki mültecileri kabilelerine göre kamplara yerleştirmiştir. BM (çeşitliyardım organlarıyla), Dünya Sağlık Teşkilatı, Milletlerarası Çalışma Teşkilatı, Türkiye KızılayTeşkilatı gibi birçok yardım kuruluşu, bu mültecilere çeşitli yardımlar sağlamıştır. Suudi

Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere bazı İslam ülkeleri de, Pakistan'a maddi para yardımıyapmışlardır. Daha sonra bu mülteci kamplarına iskan edilen Afgan kabileleri, çeşitli"Mücahidin Grupları" oluşturmuşlardır. Bu mücahitlere Afgan ordusundan kaçan subaylarınkatılması, Pakistan ve Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerin de silah sağlaması üzerine, bumücahitler, Afganistan içlerine girerek işgalci Sovyet güçlerine karşı savaşmışlardır. Fakat tüm

 bu gelişmelere rağmen bu gruplar, bir birlik altında toplanamamıştır. Bu olumsuz durum, hemSovyetlere karşı başarıyı hem de siyasi birliği engellemiştir. Ne var ki çeşitli ülkeler, bu grupları,etkisi bu gün dahi görülebileceği gibi kendi çıkarları doğrultusunda desteklemişlerdir. AncakAfgan halkı ve mücahit grupların olağan üstü gayret ve kahramanlıkları ile Sovyetlereemperyalizmine büyük maddi ve manevi zararlar verdirilmiştir. 

Amerika, Sovyetlerin Afganistan'ı işgal etmesine büyük bir tepki gösterdi. Amerika'nın

 bu tepkisini diğer NATO üyesi ülkeler de destekledi. Yukarıda da değinildiği gibi Amerika'nın

Page 143: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 143/149

  143

Sovyet işgaline karşı olmasındaki en önemli nedenlerden biri, 1979 Şubatında büyükelçilerininöldürülmesiydi. Amerikan yönetimi, büyük kamuoyu baskısıyla kukla Karmal yönetimini tanımamış ve Senato onayına sunduğu SALT II anlaşmasını geri çekmiştir. Kongre desteğini dealan Amerikan yönetimi, Afgan halkına kendisini yönetme hakkı dahil her türlü yardımı yapmayıresmi politika olarak ilan etti. Ancak konuyla ilgili kesin bir çözümün sorumluluğunu ise, BM'ye

havale etmiştir. Bu durum da sorunun sürünceme de kalmasına neden olmuştur. Ayrıca diğer NATO ülkeleri de Afganlı mülteci ve mücahitlere, para ve askeri malzeme yardımı yapmışlardır.Kendi çıkarları doğrultusunda Çin'de, Amerika yanında yer almış ve mücahitlere yardımyapmıştır.Böylece Sovyetler Birliği, uluslararası alanda yalnız kalmıştır. Buna rağmen hiç birhukuka dayanmayan haksız ve kanlı Afganistan'daki Sovyet işgali, on yıl kadar sürmüştür. 

Kızıl Ordu Afganistan'a girdiği zaman Sovyetler, Afgan ordusundan ve Afganhükümetinden bekledikleri ilgiyi bulamamışlardır. Kendilerine yalnızca Rusya'da eğitim görensubaylar yardımcı olmuşlardır. Umduklarının tam tersine ordunun önemli bir kısmı, Sovyetlerleişbirliği yapmayı ve kendi halkını öldürmeyi reddetmiştir. Sonuçta 100 bin kişilik Afganordusundan 70 bini silahlarıyla birlikte mücahitler tarafına geçmişlerdir. Sovyetler, bu

 başarısızlıklarının yanı sıra Afganistan'ın sarp arazisi karşısında da çaresiz kalmışlardır. Bütün

 bu başarısızlıkları Kızıl Orduyu kontrolden çıkarmış ve Afgan halkına karşı adeta bir soykırım başlatmışlardır. BM İnsan Hakları Komisyonunun 20 Kasım 1985 tarihinde yayınladığı raporagöre, Ocak-Eylül 1985 arasında Sovyet ordusu, 32.755 kişiyi öldürmüştür. Sovyetlerin masumhalka saldırılarını öğrenen mücahitler, karşı saldırılarını sıklaştırmış ve önemli kayıplarverdirmişlerdir. 1979-1984 yılları arasında Sovyet ordusu 8 bini ölü olmak üzere 25 bin kayıpvermiştir. Aynı dönemde Sovyet maddi kaybı da 12 milyar doları bulmuştur. Sovyet ordusu bukanlı işgaliyle 1987'e kadar hem kendisini hem de Afgan halkını çok yıpratmıştır. Bu tarihtensonra Sovyetlerin politikalarında bazı değişiklikler görülmüş ve Sovyet hükümeti içeriden vedışarıdan gelen baskılar karşısında Afganistan'dan çekilme yolları aramaya başlamıştır. Sovyetordusu, Brejnev devrinde Afganistan'a girmişti. Bu haksız ve kanlı işgali sona erdiren MihailGorbaçev olacaktır. Gorbaçev, Afganistan'dan çekilmek için önce uygun zemin ve zamanaramaya başladı. Bunun ilk adımını da, 1979'da iş başına getirilen Karmal'ı AfganistanDemokratik Halk Partisi ve hükümet başkanlıklarından alarak attı. Yerine Dr. Muhammed

 Necibullah'ı getirdiler. Necibullah'a bir "Milli Uzlaşma Komisyonu" kurdurdular. Bu komisyonüyeliklerine kabile reislerini getirerek hükümete karşı muhalefeti önlemek istiyorlardı. Ancakkabile temsilcilerine istediklerini yaptıramayınca hükümet değişikliğinden beklediklerini

 bulamadılar. Bu arada Gorbaçev, Afganistan sorunundan çok kendi ülkesinde olanlardanendişeliydi. Gorbaçev, 1987 yılında uygulamaya koyduğu Perestroyka ve Glastnost ile açıklık veyeniden yapılanma getirdi. Uygulanan bu politika ile de Rusya'nın yıllardır mazlum milletlerinasıl sömürdüğü ortaya çıktı. Sovyetler, Afganistan'dan çekilme konusunda Amerika ile

 başlattıkları gizli görüşmeleri hızlandırmak zorunda kaldılar. Gorbaçev, 22 Şubat 1988 günü

İsviçre'nin Cenevre şehrinde başlayacak görüşmelerden önce 8 Şubat 1988'de bir açıklamayaparak, 15 Marta kadar anlaşma sağlanırsa 9 ayda Afganistan'dan çekileceğini ilan etti.Sovyetler ve Amerika arasında yapılan anlaşma, 14 Nisan 1988 tarihinde Cenevre'de imzalandı.15 Mayıs 1988'de yürürlüğe giren bu anlaşmayla Sovyetlerin Afganistan'dan nasıl çekileceğiaçık bir şekilde belirtilmemiş olmasına rağmen taraflar arasında yapılan gizli bir protokolleSovyetler, 120 bin kişilik ordusunu 15 Mayıs 1988 ile 15 Şubat 1989 arasında Afganistan'dançekmiştir. Sonuç olarak on yıl süren işgali sırasında Sovyetlerin yaptığı zulüm ve katliamlar cezasızkalmıştır. Bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi dünya kamuoyu da Afganistan'dakihaksızlıklar karşısında duyarsız kalmıştır. 3.4. 1979 Sonrası Dönem: 

Page 144: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 144/149

  144

Afganistan'da iç savaşın çıkış sebeplerinin başında Afgan mücahit gruplarının kabileyapısından kendilerini kurtaramamaları gelir. Bu durum Sovyet ordusunun çekilmesinden sonrada devam etmiş, ülkede birlik ve beraberlik sağlanamamıştır. Mücahit gruplar kabileleredayanmalarının yanı sıra "Ilımlılar" ve "Radikaller" olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. AyrıcaAfganistan'da yaşayan 6 milyon dolayındaki Türk'te "Müslümanlar Birliği" adlı ayrı bir grup

oluşturmuştur. Türk mücahit grubunun başına geçen Azad Beg, Peşevar vadisine göç eden veAfganistan'da kalan Türkleri bir araya toplamıştır. Ancak bu Türk mücahit gr ubu, Türkiye veyauluslararası kuruluşların sağladığı yardımlardan faydalandırılmamıştır. Bunun üzerine Türkiye,Pakistan'da yaşayan Afganlı mültecilerden 5 bin kişilik bir Türk grubu Türkiye'ye getirmiş vediğerlerine de özel yardım yapmıştır. 

Sovyetlerin Afganistan'dan geri çekilmelerinden sonra Azad Beg, Afgan Türklerininliderliğini, bir zamanlar Afganistan ordusunda da görev yapmış olan General Raşit Dostum'a

 bırakmıştır. Afganistan Türkleri arasında Türkiye Türkleri için Atatürk benzeri bir misyonyük lenen General Dostum, Türk mücahit gruplarını kısa sürede düzenli orduya çevirmiş vehaklarını korumaya çalışmıştır. Sovyetler ve Amerikalıların anlaşması üzerine Afgan mücahit gruplarından yedisi, Kasım

1987'de bir ittifak kurmuşlar ve Afganistan'daki Necibullah hükümetini tanımadıklarınıduyurmuşlardır. Ayrıca bu mücahit grupları arasında varılan mutabakat gereği; kurulacak yeniAfgan hükümetinde her bir mücahit grup lideri üçer aylık dönemler için başbakanlık göreviüstlenecekti. Ancak bu karar; Amerika, Sovyetler Birliği ve Pakistan tarafından desteklenmedi.Artık Afganistan için gelecek günlerde, mücahit gruplar arası iktidar mücadelelerinin sürdüğükardeş kavgası felaketi yaşanacaktı. 

Afganistan'dan çekilmeden önce Sovyetler, yönetime kukla Necibullah'ı getirmişler vedaha sonrada bütün güçleri ile desteklemişlerdir. Necibullah kuvvetleri ile mücahit gruplarıarasındaki çarpışmalarda, her iki taraf ve sivil halk büyük kayıplar vermiştir. Kanlıçarpışmalardan sonra silah ve askeri azalan Necibullah, ailesi ile birlikte Kabil'deki BM binasınasığınmıştır. Böylece Afganistan, mücahit grupların eline geçmiştir. Mücahitlerin kurdukları hükümette

 başbakanlık görevine Rabbani gelmiş ve yıllardır harap ve bitap düşmüş ülkedeki yaralarısarmaya çalışmıştır. Ancak kısa bir süre sonra ise, yeni hükümete karşı muhalefet büyümüştür.Ardından da bölgedeki Amerikan ve Pakistan çıkarlarını korumak amacıyla organize edilenTaliban örgütü, mevcut hükümeti tanımayarak ülkeyi silah zoruyla ele geçirmiştir. Taliban 

 birlikleri ile hükümet yanında yer alan Ahmet Şah Mesut ve General Dostum birlikleri arasındaçok çetin ve kanlı muharebeler olmuştur. Savaşan taraflar ve sivil halk, çok büyük kayıplarvermiştir. Sonuç: 1900 öncesi haritaların incelenmesi ile Afganistan Devleti'nin bulunduğu bölgede daha önce

 böyle bir devletin olmadığı anlaşılacaktır. Bu bölgede, ya eski adıyla; Tatarya, İskitler, Horosan,Cenubi (Güney) Türkistan gibi veya yönetim kurmuş hükümdar veya sülale adıyla; Hunlar,Oğuzlar, Gazneliler, Selçuklular, Babürlüler ve mahalli hanlıklar gibi isimlere rastlanacaktır.Tarihte Afgan diye bir millet olmamıştır. Yaklaşık bir asır önce İngilizler, böyle bir kelimeyerleştirmiştir. Bölge halkı hayvancılıkla uğraştığından, hayvanlarına otlak bulabilmek için kışınPenjap vadisine göçer, ilkbaharda da geri dönerdi. Türkler bu halka, hareket eden veya göçebemanasına gelen "Avghan" derlerdi. Bu halk ise kendisini, "Pushtu - Pushtan" olarak anardı. Rusların Türkistan'ı, İngilizler'in de Hindistan'ı işgal etmeleri, sınır komşuluklarını gündemegetirdi. Bunun üzerine yaptıkları hesaplar ve aralarında yürüttükleri gizli görüşmelerle, bir aradevlet oluşturmaya karar verdiler. Böylece 19. Asırda bir Afganistan Devleti doğdu. AncakGüney Türkistan'ı da kapsayacak bu devletin yönetiminde bölge halkı veya Türklerin bulunması,

İngiliz ve Rus çıkarlarına uygun değildi. Böylece İngilizler, Penjab Sihlerini teşvik ederek ve

Page 145: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 145/149

  145

silahlandırarak, William Cambell adlı bir İngiliz subayın sevk ve idaresinde bölgeyi işgaletmelerini sağladılar. Daha sonra Müslüman olduğu ve general ünvanı aldığı görünümü verilenCambell, General Muhammed olarak beş şahın Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütmüştür(Emir Şir Ali'den Emir Abdurrahman'a kadar). Yaklaşık bir asır önce cereyan eden bu hadise, Taliban olayında da tekrarlanacaktır. Taliban grubu, Pakistan'ın Peşaver şehrinde organize

edildikten sonra Afganistan'a sokularak yönetime geçirilmiştir. Bu sefer, yerli Avghan kabilelerisilahları ile birlikte onlara katılmıştır. Sözlük anlamı öğrenci olan Taliban, Peşaver'dekimedreselerde din dersleri alan gençlerin kurduğu bir örgüttür. Bu çocukların, çok üstün savaştecrübesine sahip mücahitler karşısında başarı kazanması akıl ve mantıkla açıklanabilecek bir şeydeğildir. Taliban ile savaşan yerli halkın çoğunluğunu; Türkler, Tacikler ve Pushtan olmayanTuranlılar oluşturmaktadır. Ayrıca Taliban kuvvetleri arasına da birçok gayrimüslimin de

 bulunduğu alınan esirlerden anlaşılmıştır. Özellikle iç savaş ve kardeş kavgası dramının yaşandığı dönemde Afganistan'da yaşayanhalkların kaderine tesir edebilecek ve yaşadıkları derin ızdırapları azaltabilecek rolü, sadeceTürkiye üstlenebilirdi. Çünkü; bölgedeki Türk soydaşlarının varlığı kadar diğer mücahitgrupların güvenine sahip yegane ülke Türkiye idi. Ne var ki gerek Türkiye'nin aktif arabuluculuk

girişimlerinin olmaması ve karşı taraftan da böyle bir talebin gelmemesi, bu fırsatınkaçırılmasına neden olmuştur. Yeni Afganistan Devletinin yapılanması, “Afgan, Türk ve Tacik

 bölgelerinden oluşacak bir federasyon ile Afganca, Türkçe ve Tacikçe'nin resmi diller kabuledilmesi" şeklinde olması en mantıklı görülmektedir. Ancak bu şekilde ülkede kalıcı bir barış vehuzur tesis edilebilecektir.

Afganistan Türkleri

Bugüne kadar Afganistan‟da güvenilir bir nüfus sayımı yapılmamıştır. Kırsal alanda köylüler nüfus sayımlarına katılmamışlar, özellikle Türk toplulukları yapılan baskı ve zulümden kurtulmak için kendilerini Tacik veya Peştunolarak göstermişlerdir. Bu duruma özellikle Hazaralar arasında sıkçarastlanmaktadır.Bir çok Hazara‟nın kimliğinde Tacik yazılmaktadır. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen 1995‟de yapılan nüfus sayımında Afganistan‟in nüfusu 25 milyon olarak açıklanmıştır. Bunun %52 si erkek, %48‟i kadındır. Bu nüfusun 11 milyonu Türk (Hazara, Özbek,Türkmen vs.) 6.5 milyonu Tacik ve 7.5 milyonuPatan veya Peştun olarak belirtilmiştir. 

Afganistan‟ın resmi dilleri Derice ve Peştunce diye iki dildir, ama budillerin dışında bu ülkede Özbekçe, Türkmence, Kırgızca, Kazakça, Moğolca,Beluçça, Peşeice ve yaklaşık 20‟ye yakın değişik diğer dil de konuşulmaktadır. Afganistan‟ın resmi nüfus sayımı sonuçlarından da anlaşıldığı gibi

Afganistan‟da en büyük etnik grup Türklerdir. Ülkenin merkez ve kuzey bölgeleri başta olmak üzere hemen hemen bütün bölgelerde Türkler yaşamaktadır  Türklerin çoğunlukta olduğu şehirleri başlıcaları şunlardır: Herat, Balamurgab, Maymana, Şibirgan, Seripul, Akça, Belh,(MezarŞarif) Teke, Yomut,Marucak, Andhuy, Bamyan,Parvan, Uruzgan, Meydan, Gazne, Gor,Kondüz,Pulihumri,Samangan ve Kabil.Afganistan Türkleri geçmişte bu bölgede Gazneliler ve Baburiler gibi birçok  

 büyük devlet kurmuşlardır. 1747‟ye kadar hakimiyet Afganistan‟da Tahiriler, Gazneliler,Gurliler, Harezmliler, Çoğaniler, Timüriler, Hutekiler ve Ibdalyeliler gibi Afganolmayan soyların elindeydi. Afganlar 1747-1748 arasında Kandehar şehrinde 

Page 146: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 146/149

  146

Afgan hükümetinin temellerini Nadirşah Afşar‟inda desteğiyle Ahmet Şah‟ın önderliğindeattılar. O günden bugüne kadar yaklaşık 245 senedir Asya‟nın kalbi olan Afganistan AfganlarınelindedirAfganlar iktidara geldikten sonra ülkeye kendi ismini yani Afganistanismini verdiler. Halbuki ondan önce bu bölgenin ismi Horasan idi.

Afganistan‟ın ismi Afganistan olduktan sonra sadece bölgedeki Türkler‟indeğil; Tacikler ve diğer azınlıkta olanlarında yüzleri gülmemiştir. Onlariktidara geldikten sonra kendilerine karşı en güçlü ve tehlikeli grupolarak Türkleri görüyorlardı. O yüzden Türklerin arasında nifak, (tafrika)siyasetini uyguladılar. Afganlar kendi birliğini korudular hatta Afganismini bölgede yaşayan bütün insanların üzerinde koydular ve”Afganistan‟da yaşayan Afgan halkıdır.” diye kendilerini daha da güçlü göstermeyi

 becerdiler. Ama buna karşı Türkleri‟ “Türkmen, Özbek, Hazara, Aymak, Tatar, Kayanı,Kızılbaş” gibi başlıklar altında parçalayıp birbirlerinden ayırdılar. Ara sıra kendi aralarında önemsiz şeyler yüzünden savaştılar. Onlar bu siyasetinde çok başarılıydı ve artık Türklerin birleşemeyeceklerine 

inanıyorlardı. Afganistan Türklerinin bugün parçalı gruplar halinde farklı yönlerde hareketetmesi bu görüşü bütün açıklığı ile yansıtmaktadır. 

Hazaralara köle muamelesi

1747‟den 1880‟lere kadar bölgede Türklerin emirlikleri ve hanlıkları vardı.1880‟deAbdurrahman-ı Cabir Afganistan‟da yönetimi ele geçirdi. O şöyle bir fikre sahipti ki:“Afganistan‟da Afganlara dayalı tek bir merkezi yönetim olsun. Türklerin hanlıkları veemirlikleri kalksın...” O bu fikrini gerçekleştirmek için Türkistan‟da özellikle Özbek Türklerine yönelik olarak büyük

 bir katliam hareketine girişti. Ortadan kaldırılan Özbek Türklerinin yerine o zamana kadarkuzeyde hiç bulunmayan kimseler yerleştirildi.Abdurrahman daha sonra yönünü Hazaristan‟açevirip burayı yakıp yıktı. Hazaralar Abdurrahman‟ın yönetimine karşı 1891-1894 yıllarındaayaklanarak üç yıl savaştılar ama neticede yenildiler. Bu yenilgi Hazaralara çok pahalıya maloldu. Bölgedeki Hazara Türklerin %62,si katledildi ve göçürüldü. Anayasaya yeni bir maddeeklenerek Hazaralar‟ın köle olarak satılmasına izin verildi. 

Hazaralar için bu trajikomik durum bir İngiliz kaynağında da gözler önüne serilmektedir. Bu kaynağa göre 1892-1894 yılları arasında sadece Kabil şehrinde yaklaşık 9 bin Hazara asıllı kız ve erkek satıldı. Bunları daHindulara satılmak üzere Şalkut, Sind ve Hindistan‟a götürüldü. Şu andaAfganistan nüfusunun %30‟unu oluşturan Hazaralar sık sık katliamlara

uğramasalardı onların nüfus bakımından ne kadar büyük bir kitleye sahipolacaklarını idraklere bırakmak gerekir. Hazaralara karşı uygulanan zulüm politikasıAbdurrahman‟ın ölümünden sonra Habibullah döneminde de sürmüştür.Afganistan‟da bir şeyler yapmak isteyen ve buna engel teşkil eden babasının kral olması işini zorlaştırmaktaydı. Emanullah saraydan da bazı kimselerin yardımıyla babasını ortadan kaldırır ve onun yerine 1919‟da kral olur.Abdurrahman döneminde Anayasanın ek maddesinde yer alan Hazaraların‟ın köle olarak satılmasını öngören maddesi Amanullah tarafından kaldırılmıştır. 26yıl köle muamelesi yapılan Hazara Türkleri ek maddenin kaldırmasıyla insan sınıfından sayılmış ve Afganistan yönetiminin kendi içinde sınıflandırdığı insan gruplarının son sırasında son yer alabilmiştir.(Bu sınıflandırmaya göre 

1. Sınıf insan olarak Peştunlar, 2. Sınıf Tacikler, 3.sınıf ,Özbek, Türkmen 

Page 147: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 147/149

  147

vd. ve 4. Sınıf Hazaralar olarak sıralanmıştır.) Afganistan Türkleri 1970‟lerden sonra yavaş yavaş birbirlerine yaklaşmaya

çalıştılar.1981‟de Hizb-i ittihadi Vilayet-i Şimal-i Afganistan Lideri Azad Beg Karimi buyakınlaşmanın ilk mimarlarından ve öncülerinden olmuştur.Mesela Azad Beg Kerimi‟nin ordusundaki askerlerin %15‟inden fazlası Hazara

Türklerinden oluşmaktaydı.1989‟da Hazara Türkleri ilk önce kendi aralarında  birliği sağlamaya çalıştılar ve 8 siyasi parti bir araya gelerek tek birçatı altında „Hizb-i Vahdat-i İslami‟ adıyla faaliyete başladılar. Hizb-iVahdat-i İslami etiketiyle Hazara Türkleri‟nin önderlerinden Abdul AliMezari bizzat general Abdurraşid Dostum, general Hüsamettin gibi Türkkomutanlarla temasa geçip birlikte hareket etme mesajı iletti. O zamanakadar Afganistan hükümetinin emrinde yer alan generallardan AbdurreşitDostum karşı mesajinda Mezarı‟ya “ Eğer mücahitlere karşı bizisavunabiliyorsanız biz ülkenin kuzeyinde Necibullah hükümetine karşı kıyamedebiliriz” şeklinde cevap vermiştir. Dostum‟un bu mesajı Mezari tarafından olumlu karşılandı ve hemen Hazara Türklerinin etkili isimlerinden general 

Masab ve general Mesud; Dostum‟a ve general Hüsamittin‟e gönderildi, veilişkiler geliştirildi. Şurası da bir gerçektir ki, Rus kızıl ordusuna karşı 

 bütün Afganistan‟da yaşayanlar elele verip savaştılar ama en önemli rolüTürkler ifa ettiler ve inkılap gerçekleştirildi. 17 Mayıs 1992‟de Hazara Özbek ve Tacik birliklerinin arasında “Şurayı Aliyi Cihad”adlı bir koalisyon kurup Kabil‟i Komünist güçlerden kurtardılar. O gündenitibaren Türkler  arasındaki ayrılık duvarı yıkıldı, kardeşler birbirini gördüler vekardeşliklerinin farkına vardılar. Geçmişte yaşanan olumsuzluklardan pişmanlık duydular.”Hazara, Özbek ve Türkmen akrabadır. “sözü bütün ülkeyisardı. Peştunların liderlerinden Abdurrasul Sayyaf (İttihadi islami lideri) ve birlikleri üç kanlısavaş diye bilinen savaşlara Hazaraları girmeye mecbur bıraktı. Hazaralar, Özbekler,

Türkmenler, üç sene boyunca kan ve ateş içinde Kabil‟in batısında Taciklerin liderlerindenAhmed Şah Mesud “Cemiyyeti İslami” ile birlikte hareket eden Sayyaf güçlerine karşı mücadeleettiler. Afşar Türkleri bu savaşlarda çok sayıda zayiat vermiş toplu katliamlara maruz kalmıştır.Bu savaşlarda Peştunların liderlerinden Gülbeddin Hikmetyar “Hizbi İslami”de Hazara, Özbek,Türkmenlere destek veriyordu ve hep beraber “Şorayı Aliyi Hamahangi” (Birlikte Hareket EtmeŞorasi) adı altında hareket ediyorlardı.Türkleri teker teker öldürmektense Afganistan‟daki Türkleri tek bir çatıaltında toplamak isteyen bir liderin öldürmesinin kendileri açısından daha faydalı olduğunu düşünüp Hazara Türklerinin lideri Mezari‟yi şehit ettiler. (1995).Mezari şehit düştükten sonra Afganistan Türkleri bir dönem bunalımlı 

günler geçirdi. Özbek, Türkmen ve Hazaralar hep beraber yasa büründüler vemateme girdiler. Mezari‟nin ölümü ve cenaze merasimi Türkleri daha da yakınlaştırılmış ve sinsi planlar suya düşmüştür. Mezari, Talibangüçleriyle görüşmelerde bulunmak amacıyla (Güli Sürh) bölgesine devetedilmişti. Taliban güçleri kendi devet ettikleri bir kişiyi öldürecek kadar  vahşileşmişti. Mezari öldürüldükten sonra bir helikoptere konur ve cesedi Gazne‟nin (Kıyak) köyüne atılır. Bu insanlık dışı durum Türkler arasında

 büyük bir infiale sebep olur. Türk boyları başta Hazara olmak üzereMezari‟nin cesedini 22 gün omuzlarda taşıyarak aşırı soğuk altında Bamyan‟a getirdiler. Buradan General Dostum‟un gönderdiği heliko pterle cenazeMezar-i Şerif‟e götürülür. Definden önce üç gün cenaze Mezar -i Şerif‟te 

geniş bir alanda bekletilir ve Afganistan‟ın değişik bölgelerinden

Page 148: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 148/149

  148

Türkleri‟nin tamamına yakın buraya gelir. 3. Günün sonunda Afganistan Türkleri‟nin hemen hemen hepsinin hazır bulunduğu bir esnada cenaze toprağa verilir. O zamana kadar umum Türklük konusunda farklı fikirler ortaya koyan Türk grupları cenaze merasiminden itibaren daha da yakınlaşmışlar  ve birlikte hareket etme kararı almışlardır.General Dostum‟un “Üstat Mezari

şehit olmuş ama ben her zaman Hizb-i Vahdet-i İslami‟nin yanındayım ve yükselişi için elimden gelen gayreti göstereceğim” sözleri bunu açıkça göstermektedir.1994‟de ortaya çıkan ve 1996‟dan itibaren Afganistan‟da ağırlığını ortayakoyan Taliban hareketi de dedeleri Abdurrahman ve Habibullah‟ınyolundan gitmektedir. Politikaları Peştun ırkının hakimiyeti üzerine binaedilmiştir. Bu politika Pakistan, Arabistan tarafından desteklenmekte ve binlerce insanin katlinesebep olmaktadır. 2000 yılında kuzeyde 20 bin Türk katledildi. Şimdi de Türk neslini ortadankaldırmak için bütün güçleriyle çalışmaktadırlar. Afganistan‟da Peştunlar 250 yıl iktidardakalmışlardı. Şimdi bu hakimiyetlerini başka etnik gruplarla paylaşmamak için uğraşıyorlar .Tacik unsurları İran ve Rusya desteklemektedir. Hazara Türkleri ise görünüşde İran‟ın desteğini

almış gibi görünüyor. Fakat bu aldatıcı bir durumdur. Mesela Taciklerin askeri lideri Ahmet ŞahMesut Sayafla birlikte Türkleri öldürürken İran bunlara silah ve mühimmat göndermekteydi,Hazaralar ise hurma ve kuru fasülye olarak yardımdan nasibini almaktaydı. İran‟ın Hazaralarüzerindeki siyaseti Şiilik esası üzerinde şekillenmektedir.İran‟da nüfusun yarısından fazlasını oluşturan Türk nüfusu mezhep taassubu içine itilerekmilliyet duygusundan uzaklaştırılmakta ve Fars şovenizmi Şia maskesiylehissettirilmeden uygulanmaktadır. Bu politika Hazara Türkleri için deuygulanmış yakın zamana kadar çok da başarılı olmuştur. Özellikle Afganistan‟da süregelen savaş Hazaraların etnik kökenlerini hatırlatmadaönemli bir rol oynamıştır. İran‟ın başlıca amacı şii olan Hazara TürkleriniAfganistan‟daki Özbek, Türkmen ve hatta suni olan Hazaralar‟dan uzaktutmaktı. Hazaralarda bir atasözü vardır: “Boş bırakılan boşluk düşmen tarafından doldurulur.” Üzülerek belirtmek gerekir ki Hazaralar konusundaTürkiye bilgi yoksuludur. Bilgi olmayınca da politikalar oluşmamıştır.Hazaraları direk konu alan herhangi bir çalışma Türkiye‟de yayınlanmamıştır.Afganistan‟la ilgili çok az sayıdaki kitap ve makale içinde de Hazaraların etnik menşeleri hep Türklükten uzak tutulmuş bulanık bir şekilde takdim edilmiştir. Onlar bazen Moğol, bazen Türk, Moğol bazen de yerli halk olarak  gösterilmiştir. Halbuki bu gün için dillerini kaybetmiş olsa da Türkkültürünü hayatının hemen her sahasında kendilerini Türk kökenine bağlayan 6.5 milyonluk bir Hazara Türklüğü var. Hazaraları merkeze alan çalışma ilk  

defa 1999 da Dr. Bilgehan A.Gök Dağ tarafından bildiri olarak  dikkatlere sunulmuştur.1993‟ün yaz mevsiminde Hazaraların önemli şahsiyetlerinden Haci Muhammed Muhakkık“Türkiye bizim kandaşımızdır.” Mesajıyla Türkiye‟ye geldi. 1993‟ten itibaren HazaralardanTürkiye‟ye öğrenci gelmeye başladı.15-18 Mayıs 1999‟da Bamyan‟da binlerce insan öldürülmüş,evleri yakılıp yıkılmıştır. Taliban lideri bu olaydan kendilerinin haberiolmadığını bazı askerlerin ferdi davranışları olduğunu söylemiştir. Herat‟ta kuzey ve merkezdenkaçıp gelen gençleri öldürdüler. Yaşlıları bayanları çocukları hapishaneye attılar. 19-20 Mayıs 1999‟daGüya ”Millet ders alsın”diye 8 Hazara gencini öldürüp meydanlarda,kavşaklarda

ve pazarlarda sergilediler ve halen bu baskılar devam ediliyor...

Page 149: Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

7/22/2019 Serdar Uyan - Usame Bin Ladin.docx

http://slidepdf.com/reader/full/serdar-uyan-usame-bin-ladindocx 149/149

Kaynakça

AFP(Fransa) AIM(Bağımsız Yugoslav Muhalif Ajansı) ANADOLU AJANSI (Türkiye) ANSA(İtalya) AP (Amerikan) ATA(Arnavutluk) BETA(Yugoslavya) BH PRESS (Bosna Hükümeti)EFE( İspanya) FNS (Rusya) HINA (Hırvatistan) INA(Irak) INTERFAX (Rusya)The Guardian, Newsweek, Time, Independent, Le Figaro, CNN, BBC, CNBC, Channel4, NewYork Times, Sabah, Hürriyet, Milliyet, Radikal, AkşamBin Laden : The Man Who Declared War on America (Yossef Bodansky),Usama bin Laden's al-Qaida: Profile of a Terrorist Network

(Yonah Alexander), Michael S. Swetnam, Aunom D’oussama Ben Laden

- Roland JacquardHoly War, Inc.: Inside The Secret World of

Osama Bin Laden - Peter L. Bergen

References Davidson Anders (1996), 'Uttar Pradesh: The Burden of Inertia', in Jean Drèze andAmartya Sen (eds.) Indian Development. Selected Regional Perspectives, Delhi: OxfordUniversity Press, pp. 33-128. Edlund, Ulf (2000), 'I skolan mot alla odds', Omvärlden, 2000, 3:2-7. Gardner, Howard (2000), 'Paroxysms of Choice', The New York Review of Books XLVII,16:44-49. Hardy, P. (1972), The Muslims of British India, Cambridge: Cambridge UniversityPress. Kalberg, Stephen (1994), Max Weber's Comparative-Historical Sociology, Cambridge:Polity Press. Krakowski, Elie, 'The Afghan Vortex', Isps Research Papers in Strategy, April 2,2000 at http://www.afghan-politics.org/References/RefArticles/vortex.htm. Rashid, Ahmad(2000), Taliban: Islam, Oil and the New Great Game in Central Asia, London and New York:I.B. Tauris Publishers. Rorty, Richard (1993), 'Human Rights, Rationality and Sentimentality', inStephen Shute and Susan Hurley (eds.) On Human Rights: The Oxford Amnesty Lectures, New

York: Basic Books pp 112-34 Rubin Barnett R (2000) 'The Political