salkimsöğüt -01

32
Sayı 1 Eylül Ekim 2012 şiir, söz, yazı ya da çizgileriyle BU SAYIDA: Abbas Sayar Ali Yüce Arif Dino Aylin Samat Aziz Yavuzdoğan Bedrettin Cömert Cahit Irgat Can Dündar Cemal Süreya Ekber Polatoğlu Erdal Çakıcıoğlu Fakir Baykurt Ferda Balkaya Çetin Görkem Ercan Manes Mark Twain Mehmet Başaran Melih C. Anday Nâzım Neyzen Tevfik Nihat Ziyalan Orhan Veli Orhon M. Arıburnu Oscar Wilde, Osman Yavuz İnal Pablo Neruda Pavarotti Raşit Yakalı Saadet Demir Yalçın Sadri Alışık Sait Faik Abasıyanık Sevdakâr Çelik Sezer Odabaşıoğlu Şekspir Tolstoy Vahit Akça Victor Hugo Yannis Ritsos Yaşar Kemal 32 sayfa kültür *sanat _şiir *edebiyat ve hayata dair dergi 2 ayda bir çıkar ücretsiz e-dergi

Upload: sevdakar-celik

Post on 29-Jul-2016

239 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

e-dergi Türkiye

TRANSCRIPT

Page 1: Salkimsöğüt -01

Sayı 1

EylülEkim2012

•şiir, söz, yazı ya da çizgileriyle

BU SAYIDA:

Abbas Sayar Ali YüceArif DinoAylin SamatAziz YavuzdoğanBedrettin CömertCahit IrgatCan Dündar Cemal SüreyaEkber PolatoğluErdal ÇakıcıoğluFakir BaykurtFerda Balkaya ÇetinGörkem ErcanManesMark TwainMehmet BaşaranMelih C. AndayNâzımNeyzen TevfikNihat ZiyalanOrhan Veli Orhon M. ArıburnuOscar Wilde, Osman Yavuz İnalPablo NerudaPavarottiRaşit YakalıSaadet Demir YalçınSadri AlışıkSait Faik AbasıyanıkSevdakâr Çelik Sezer OdabaşıoğluŞekspirTolstoyVahit AkçaVictor HugoYannis RitsosYaşar Kemal

32sayfa

kültür *sanat _şiir *edebiyat ve hayata dair dergi

2 ayda bir çıkarücretsize-dergi

Page 2: Salkimsöğüt -01

Sevgili Dostlar Merhaba!Şiirin ve şiir dostluğunun buluşma noktasına hoş geldiniz.Şiiri; bilincinde, yüreğinde taşıyan ve emek verenlerle; şiiri seven ve şiire tutunanlarla SALKIMSÖĞÜT’ün çatısı altında buluşmanın iyi olacağını düşündük. Büyük iddialarla değil, ama büyük bir hevesle yola çıktık. El ele verirsek, uzun bir yolculuğu birlikte sürdürebiliriz. Ve tabii, ağız tadıyla / ve tabii, şiir tadıyla...**Şimdi desem ki:“İzmir’i dinliyorum, gözlerim kapalı.”Bu söz, aklınıza çok şey getirebilir ilk elde, fakat kesinlikle; Orhan Veli çağrışımı da yapacaktır belleğinizde. Dahası, “İzmir de nereden çıktı, İstanbul’u dinliyorum, denmişken.”

diye itiraz edeceksiniz, haklı olarak.“Ne şirin komşumuzdun sen Zeynep abla.” desek de, kimseye kül yutturamayız; Ahmet Muhip Dıranasustanın FAHRİYE ABLA’sı belleklerimize kazınmışken.

Değerli Dostlar,Bilirsiniz ki;Büyük usta NÂZIM’ın şiir sözlüğünde yer alan onlarca sözcükten biri de “SALKIMSÖĞÜT”tür. Hani; “İstanbul’u dinlemek, Fahriye Abla” bizi, nasıl ki kendi adreslerine çıkarıyorsa;Salkımsöğüt denince de usumuz, bizi alır ve o büyük ustanın; “karasuyunaynasında el bağlama! / el bağlama! / ağlama!” dediği salkımsöğütlere götürür. Nâzım’a götürür.*Yani Sevgili Dostlar, Dergimize seçtiğimiz isim, usulen değil, bilinçli bir tercihle saptandı.Şiirin büyük ustasını çağrıştıran bu güzel ve şirin sözcükle / gönlümüz Nâzım’a

yolculuklar eylesin ve onu her dem saygıyla yad etsin, istedik.Kuşku yok ki; şiire hem dün ve hem de bugün renk ve değer katan her şair bizim için saygıdeğerdir. Onlar da kalbimizin bir yerlerinde ve unutulmadan, varlıklarını sürdürüyorlar.Onlardan çok şey öğrendik.İçimizi aydınlatıp, ruhumuzu arındırdık onca ozanın emsalsiz şiirleriyle.Dergimizin sayfaları arasında onların seslerini de duyacağız sık sık.*Hayat ve şiir akıp gidiyor.Yarınki hayatlara ve şiir severlere bugün de bir şeyler bırakmaksa meramımız; öyleyse buyurun Sevgili Dostlar.!.

ŞİMDİ ŞİİR VAKTİ...

06.08.2012

Page 3: Salkimsöğüt -01
Page 4: Salkimsöğüt -01

Akıyordu sugösterip aynasında söğüt ağaçlarını.Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlerekoşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!Birdenbire kuş gibi

vurulmuş gibikanadından

yaralı bir atlı yuvarlandı atından!Bağırmadı,gidenleri geri çağırmadı,baktı yalnız dolu gözlerle

uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!Ne yazık ki ona

dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,atları rüzgâr kanatlılar!Atları rüzgâr kanat...Atları rüzgâr...Atları...At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.Gölgeler gölgelendi

renkler silindi.Siyah örtüler indi

mavi gözlerine,sarktı salkımsöğütler

sarı saçlarınınüzerine!

Ağlama salkımsöğütağlama,

Kara suyun aynasında el bağlama!el bağlama!

ağlama! 1928

kaynak: çağdaş türk şiiri antolojisi_memet fuat_adam yayınları_istanbul_5.basım-eylül 1991 /syf-82

Salkım Söğüt

Yavaş yavaş ölürlerSeyahat etmeyenler.Yavaş yavaş ölürlerOkumayanlar, müzik dinlemeyenler,Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürlerAlışkanlıklarına esir olanlar,

Her gün aynı yolları yürüyenler,

Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,

Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,

Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürlerHeyecanlardan kaçınanlar,Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyıgörmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürlerAşkta veya işte bedbaht olup , yön değiştirmeyenler,Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,Hayatlarında bir kez dahi

mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar

Nâzım ve Pablo Neruda

4salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER

Page 5: Salkimsöğüt -01

ŞİMDİ KALKMIŞ BANA AKIL VERİYORDÜNE KADAR AKIL ALANA BAKIN.DİNLEDİKÇE SİNİRİMİ GERİYORBENDEN GENÇLİĞİMİ ÇALANA BAKIN..YÜREĞİMDE SERE SERPE DUYGULARGÜLÜMSERKEN SEVDİĞİNİ VURGULARPİŞMANLIK, KIRGINLIK VEREN UYKULARÖMRÜMÜN BAĞINDA TALANA BAKIN.SEVMEK ÇOĞU ZAMAN KATLANMAK DEMEKUĞRUNA VERDİĞİM ONLARCA EMEKARDINA BAKMADAN KOŞMAKSA SEVMEKBENİ SEVDALARA SALANA BAKIN..AŞK BİR KASAP, BIÇAĞINI BİLERKENAŞK BİR SİLGİ, GEÇMİŞİMİ SİLERKENSİLİNİRKEN MUTLULUKLAR DİLERKENSİLGİDEN GERİYE KALANA BAKIN..“AŞK YENİDEN DOĞMAK” BİL GERÇEKLERİDOĞARKEN ÖLDÜRÜR GELECEKLERİGÖRÜN GEÇMİŞİNİ SİLEN EKBER’İGEÇMİŞ SİLİNİR Mİ YALANA BAKIN.

*EKBER POLATOĞLU* *

Aşk, fonda keman sesi ve de yağan yağmurdurAlev arayan rüzgâr, gel bu yangını durdurAşk, toprak kokusudur. İşte gerçek aşk budurDoğal kaynağı ruhtu, onu da kuruttular.

Aşk, tüm şehri bir baştan bir başa yürümektirAşk, asla gelmeyecek birini beklemektirAşk, ilahî bir ninni; aşk, sonsuzluk demektirMasumiyeti vardı, onu da kuruttular.

Aşk, bombaya kendini siper edebilmektirÇocuklar yaşasınlar diye ölebilmektirGülün açmasındaki sihri görebilmektirZarafet, insanlıktı; onu da kuruttular.

Aşktan nasiplenirdi yollar, köyler, şehirlerSigara paketine yazılırdı şiirlerPembe panjurlu evler, bahçede ebrulilerAşkın adresi vardı, , onu da kuruttular.

Çıkar ilişki aldı duyguların yeriniSadece adı kaldı, yatak sildi teriniBeden koleksiyoncu, kaybetti Ekber’iniSeven bir kalbi vardı, onu da kuruttular.

*EkberPOLATOĞLU

EKBER POLATOĞLUKars’ta bahçeli bir evde doğmuşumAilemi sevinçlere boğmuşum66’da öğretmen olmuşumAnkara, Sivas’ı unutamadım.

Gezdim Söke, Midyat, Kars’ta, İzmir’deTürkiye’de öğrencim var her yerdeDeva olmak için her türlü derdeKendim hasta oldum, hap yutamadım.

İlçe Başkanıyken bu işe şaştımGazete köşemde size ulaştımEncümende siyasete bulaştımKötü bataklığı kurutamadım.

Dört çocuk büyüttüm, bitmedi derdimOkuttum, ev kurdum ve de everdim Bu arada tek tabanca Ekber’dimYorgun bedenimi uyutamadım.

08.08.2012

Mecit, Ali ve Ekber POLATOĞLU

AŞKIMI KURUTTULAR

Ekber Polatoğlu’nun olduğu her yerde şiir vardır. Bazen bir Alsancak-Konak seferini yapan vapurda, bazen bir yaz parkı sohbetinde ve bazen de telefonun diğer ucundan şiirler ikram eder, onu çok seven dostlarına.*Gönlü şiir bahçesidir; dilinden, şeker şerbet ve şiir akar.*Kimilerinin –tam da kalplerinin üzerine denk gelen- ceplerinden, bol sıfırlı çek-senet çıkar; lâkin,POLATOĞLU’nun kalbinin üzerine denk gelen cebinden her zaman ŞİİRçıkar. /*sevdakâr çelik

Usta Ozan_Ekber Polatoğlu, Eğitimci/Yazar Alibey Doğan’la...

YALANA BAKIN

5salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Âşıklara sırdaş olur deryalarSevenleri öksüz koyar vedalarYaşayana geç kalmıştır sevdalarGeç kalan sevdayı yıllara sorma.

Ayrılıklar sırdaş vefasızlığaVefasız meyyaldir hayırsızlığaSayende alıştım parasızlığaBu fakir kulunu pullara sorma

Umut, garibanın terk edilmeziSitem, sevdaların vazgeçilmeziUnut deli gönül kadir bilmeziKadir bilmeyeni kullara sorma

Beyhude olanlar yakarışlardırKaçınılmaz olan ayrılıklardırUmutlar en büyük yalancılardırUmuda açılan kollara sorma

Ümitsiz ve düşsüz yalnız Ekber’iSevdanın içine hapsedenleriBir bahar akşamı terk edenleriGidip dönülmeyen yollara sorma *EKBER POLATOĞLU*

SORMA

Page 6: Salkimsöğüt -01

*

EYLÜL HÜZNÜNDE BİR AŞK“Ne içindeyim zamanınNe de büsbütün dışındaYekpâre geniş bir ânınParçalanmaz akışında” / A.H. Tanpınar

Öyle bir an gelir ki,Yaşadığınız evrenden soyut,Henüz keşfedilmemiş bir gezegendeymişsiniz gibi,-yerçekiminin olmadığı üstelik-Zamanın ruhunu salt kendi bedeninizde taşıyormuşçasına içinizdeki hükümdar coşkusundan egemen olmak istersiniz kâinatın evrelerinden geçen her canlıya hatta cansıza…İçselleştirdiğiniz ütopik bir dünyadan…Henüz bilmediğiniz şairane yanınızla sonsuzluğa açılan kapılardan sevginin bilinmeyen sırlarına ulaşırsınız; Fuzuli’den, Hayali’den, Baki’den, Nedim’den…Şairlerin olduğu yerde dil susar gönüllere akar beyitler.Duygularınız, kuralsızlığın ellerinde hüküm sürmekte.Tarihin sararmış yapraklarına doğru başlayan yolculuğunuz Kerbela’dan, belki Roma’dan, belki de Vatikan’dan kesitler sunacak,Fırtına öncesi sessizliğindeki Tuna’nın ihtişamına tanık edecektir sizi.İstanbul kıyılarına vuran bir sevdanın vuslat ve ayrılığının, / Elem ve hüznünün,Murassa bir hançerin kabzasında saklanan “sır” rına erdiğinizde ise;“Ve şimdi kim bilebilir neler olacağınıBabil uyandığı zaman”******“ (...) kadim zamanlardan bu yana yaşanmış ve yaşanacak bir düşünce ile eylemin karışımıydı –siz buna hayal ile gerçeğin, yahut edebiyat ile tarihin de diyebilirsiniz- ve bundan heyecanlı bir serüven çıkartabilmek zor görünüyordu.”Öyle de olsa,Fuzuli’ye ilham veren aşkın derinliklerinde

dolaşırken,Hayatın bütün renklerini görür, nağmelerini dinler, bütün ışıklarını toplar taşırsınız bağrınızda.“Aşkı bilen biri için yedi gerçek sır” ra ulaşmak için…Ve “Eğer aşkı yaşamak öğrenmek istersen önce elemi yaşamalısın.”Antik çağlardan kalma, antik mezarlardan sızan bir ışığın,Sevinç içinde büyüyen bir acının şehre dökülen güneşin son ışıkları ile buluşması sanki…Ve sanki,Tarihe ad bırakmış bir aşkın sayfalarını Dicle’nin serin yamaçlarına doğru çevirmek,güz rüzgârlarında…

“Kârbân-ı tecridiz hatar havfın çekipGâh Mecnun gâh ben devr ile nevbet bekleriz”( Mecnun ile ben soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yolkesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutuyoruz.)Fuzuli’nin dizelerinden Lotus kokularla süzülen yirmi üç bin yıllık gizemin,Kays’ın, -Leyla’nın koyduğu ad-Bir aşkın adı yazılıyordu yeniden.Ve Leyla…“ (...) ah bir bilseniz, yıldızlı çöl gecelerinde Leyla’nın türkülerini dinlemek… Onun nefesinden özümsediğim kavurucu rüzgârın sesi kulaklarımdan kalbime bir bengisu gibi akıyordu.”Ve gizli bir filigran olur bağrınızda Kays adı.Aşk; şiir olur, musiki olur, taşınır saraylara.Dize dize akar dillerden gönüllere çöl kızı Leyla ile Kays’ın öyküsü…Binlerce kez güneş doğar üzerlerinden.Ve İştar’ın bütün ihtişamıyla parladığı gece aşk yeniden yazılır başka gönüllerde.Zaman,Milattan önce.Belki de sonra…***( İskender Pala’nın ” Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” romanından esinle…)-0-

Ferda Balkaya Çetin

1958 yılında Malatya‘da doğdu. Temel eğitimini Kırıkkale’de tamamladı. Emekli olduktansonra da öğretmen kalabilenlerdendir.Yaşamını Kırıkkale’de sürdürüyor.Liseli yıllarda karakalem resim, öykü, karikatür denemelerinde bulundu. Ancaksonrasında “yaşama sevincim” dediği şiire yöneldi.Yerel bir gazetede üç yıl köşe yazarlığı yaptı. Halen aynı gazetede şiirlerini yayımlamayadevam ediyor.Bahçesini Özleyen Kıza (1997)Bir Şarkılık Vals (2001) isimli iki şiir kitabı bulunmaktadır.

Evli ve üç çocuk annesidir.

yazdırağustostureskimiştir toprakyanmıştırkavrulmuşture n n a z l ı s a l ı n ı m ı n d a d ı r derkenşimdi sudurmazçağıldaryarım kalmasın diyedirbu sevmelerdurbekle

salkımsöğütlü kıyılar vaat ediyorum sana

karşı koymasın diyedir yerçekimine yıldızlar

içimde çocuk adımlar susmalar

baktımşehir uyuyordu gösterişsizbir söz vardı nefesinde ipincecik ürkek sesiyle derinleşen bir üveyiksoruluyordu kırmızı kanatlarından

akşam sabah

ah işte o hüzünlü trenseni nasıl getirir götürürseleyli bir rüzgâr bırakır sonbaharıeylüle

eylül sevinmeleri

ferda balkaya çetin07 ağustos 2012

6salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 7: Salkimsöğüt -01

77

Sezer ODABAŞIOĞLU

1948 yılında Akşehir’de doğdu. Öğretmenlikten emekli olup, İzmir’e yerleşti. Edebiyat çalışmalarına yoğunlaştı. *Şiir, öykü, roman ve günce türlerinde eserler veren sanatçının ilk karikatürü Gırgır’da (1973) yayımlandı, sonrasında çeşitli mizah dergilerinde çizdi. Karikatürleri, sergi ve albümlerde yer aldı. 13 kişisel sergi açan sanatçının karikatürleri, Tolentino ve birçok Dünya Karikatür Müzesi’ne alındı. *“Aç çocuklara yardım” bağlamında, “Waddingtons Cartoon Awards”ın“Onur Sertifikası” ile ödüllendirildi. Yarışmalarda ödüller aldı. *Albümleri: Durakta Çizgi Var (1989), Yaşayan Mizah Nasrettin Hoca(1998) ve Temiz Çevre Temiz Yaşam(2000) **Çocuklar için /tekerleme, masal, öykü, roman, şiir kitapları ve bir gençlik romanı vardır.Odabaşıoğlu, Karikatürcüler Derneği, Edebiyatçılar Derneği, MESAM ve BESAM üyesidir.

BARIŞTIR HEP ADRESİNİ ŞAŞIRAN

boşuna sorgulamasınkendini zamançürütülmüştürkendi kurdu tarafındantarihin ilk savaşındaki insan

yüzyıllardıradem’le havva’nın elmasıdır

tek bozulmayannedense barıştırhep adresini şaşıranyorgunluğunun sesi gelirhep ülkeler coğrafyasından.

Sezer ODABAŞIOĞLU

SABAHA DAİRBİR ŞİİRkimsenin kimseyibeklemediği bir andadal uçlarındabir canbir kanbir tomurcukbir de benbir sevgili bekler gibi beklerkensuçüstü yakalanmış sankisarı saçlı güneşelleri terli ıslakyüzü terli ıslakyanar ardında bir bulutun

oysa iyiydi ezberimezbere okumak isterdimsabaha dair bir şiiri.

Sezer ODABAŞIOĞLU

Shaw-Churchill ..... yorumsuzBernard Shaw, ‘Pygmalion’ oyununun galası için İngiltere Başkanı Winston Churchill’e bir davetiye gönderir ve klasik İrlandalı alaycılığıyla davetiyeye şu notu ekler: “Davetiye iki kişiliktir. Bir dostunuzu da getirin, tabii eğer varsa!”Bunun üzerine Churchill, yıldızının hiç barışmadığı ama görüşmekten de kendini alıkoyamadığı Shaw’asu notu gönderir: “Galaya değil ama ikinci oyuna gelirim, tabi eğer bir kere daha sahnelenirse..!”......selam ve sevgiler

vahit akça

vahit akça

7salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

“Ey şair, bana yağmurdan söz etme.!.

Yağdır.!.”

Victor Hugo

Sanat, ölümü korkutmak için yapılır.

İlyas SALMAN

Page 8: Salkimsöğüt -01

Osman Yavuz İNAL

İNAL, 1960 İstanbul doğumlu. İ.İ.T.A Siyasal Bilimler Fakültesi Siyaset ve Yönetim Bölümü´nden 1981–82 öğretim yılında mezunoldu. Bugüne kadar banka ve finans şirketlerinde önce müfettiş daha sonra da yönetici olarak çalıştı. Şimdi bir teknoloji şirketinde yönetici olarakçalışmakta. Evli ve bir çocuk sahibi... Osman Yavuz İnal, 1978 yılından berikarikatür çiziyor. Çivi, Çarşaf, Fırt ve Gırgır dergileri ile bazı gazete ve sanatdergilerinde karikatürleri yayımlandı. 2001 yılından sonra karikatür ve şiirçalışmalarına ağırlık verdi. Ülke çapında yayın yapan bir gazetenin "Antikriz"ve "Söz Market" mizah sayfalarında, "Çimdik" isimli köşede karikatürleriyayımlandı. Ayrıca "Taşlamalar Haşlamalar" başlığı altında mizahi şiirleriyayımlanmaktadır. İnal, Karikatürcüler Derneği üyesi. Halen sanat, kültüredebiyat dergileri ile gazetelerde şiirleri ile karikatürleri yayımlanmaktadır.Şiirlerini ve karikatürlerini www.yavuzinal.blogspot.com kişisel web sitesinde sergiliyor.

Bu hafta sonu İstanbul’daydımHediye almak istedim dostlarımaDöndüm dolaştım dört bir yanıTrafik sıkışıklığı, insan kalabalığıBırak kalsın dedim çarpık kentleşme…Bana Kızkulesi’ni verinMartı çığlıkları ileBana Ayasofya’yı verin,Mavi camii Sultanahmet’i,Yanında Ortaköy’den bir sinagogBinlerce yıllık beraberlikÜrünü bol coğrafya,Çeşidi sonsuz çarşı,Aklıma geldi bir anda KapalıçarşıHangi dosta versemKırk bin yıllık hatır alır.Bir ada vapurunu sarıp sarmalayınBir sıcak İstanbul simidi, bir demli çay ileŞiir sever bir dostumun içiniIsıtsın güneş gibi.HükmedipHırçın esen boğaz rüzgârınaAdalar’a vardım dalga dalga.Sanki hepsi bir dizi tespih tanesiSonunda bir avuç çakıl taşı seçipTek tek dostlarıma ayırdım.Çakıl taşı deme!Her birine asırlık dalgaların anısıBinlerce yılın güneşi,Sinmiş iyot kokusu.Onlar ersin muradınaBen varayım tadına.İstanbul’un adınaİstanbul’un hatırınaOlsun İstanbul hatırası.

İSTANBUL YÜKLÜ KALÇALARSen yürürken Boğaziçi’ndeHele bir de martılarMaviler getirirMaviler götürürse...O zaman işteİstanbul yüklü kalçalarBir AsyaBir Avrupa olur.…Gönlüm huzur bulur

İSTANBUL HATIRASI

Osman Yavuz İnal

8salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

İÇİM DIŞIM İSTANBUL

Osman Yavuz İNALUzun bir ayrılıktan sonraYine yüzükoyun düştümKarıştım İstanbul'a…Avuçlarımda pamuklar içinde

sakladığım anılar…

Ah… Ulan ah!Baştan aşağı erguvan BoğaziçiAh… Ulan ah!İçim dışım ebruli…

Boğazın sularınaBir dalar, bir çıkarBalık düşlü /simsiyah bir karabatak.Atak mı atak…

Denizi getirir bir martı,Damıtır kadehime döker.Tam gözlerinden içerken İstanbul'uİstanbul'da akşam olur…

Akşamdan akşama içeneAkşamcı derler./ Akşamcı kim?İçinde sıla büyütenGurbet düşkünü ben kim?

Ah… Ulan ah!Yine sarhoşum zil zurna.Ah… Ulan ah!İçim dışım İstanbul.

Ne olur? Tut beni! Tut beni İstanbul!Zaten çıkmışım yoldan.Bir de sen… Bir de sen

Baştan çıkarma...

Page 9: Salkimsöğüt -01

9salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

...

Manisa - Alaşehir doğumluyum. Yaklaşık 28 yıldır karikatür çiziyorum. Grafik tasarımcı olarak çalışıyorum. İlk karikatürlerim 1984 yılından itibaren Çarşaf, Yeni Asır – Gıcık, Limon, Hıbır, Gırgır, Balyoz gibi dergilerde ve çeşitli gazetelerin mizah eklerinde yayınlandı. Uzun yıllardır yerel, ulusal ve dış basın olmak üzere bir çok mizah dergisinde ve gazetelerde karikatürlerim, mizah yazılarım yayınlandı. 1997 yılında Türkiye Karikatürcüler Derneği üyesi oldum. Çeşitli karikatür, öykü, resim ve şiir yarışmalarında derecelerim oldu,

karikatürlerim yarışma albümlerinde ve sergilerde yer aldı. Karikatür alanında 2011 Nisan ayında yurtdışı jüri üyeliği yaptım (Syriacartoon). CNC (CartoonNews Center - Azerbaycan) web sitesi Türkiye editörüyüm. 4. Kıbrıs AysergiPulya Karikatür Festivali’nde Digital WorkCartooonist ödülünü aldım. Karikatürün yanı sıra resim ve edebiyatla da ilgiliyim. Karma resim sergilerine katıldım. Hikâye, şiir, mizah öyküleri, denemeler, mizah yazıları, politik-taşlama yazıyorum. 1995-97 yılları arasında İzmir’de yayınlanan Demokrat Söylem gazetesinde siyasi karikatür köşesi hazırladım. Haftalık Delidolu ve aylık Şarlo, Maydanoz, Eurocanlar (Almanya) dergilerinde kadına yönelik karikatür köşelerini, sayfalarını çizdim, radyo programcılığı (mizah ve söyleşi üzerine), reklam metin yazarlığı yaptım. 1996 – 2004 yılları arasında İzmir’de Ege’nin en büyük kooperatif kuruluşu Tariş’in Ayma Matbaa işletmesi grafik servisinde grafiker olarak çalıştım,

Tariş’in Sesi, Ege’de Tarım gazetelerini, üretici ve tüketiciye yönelik karikatür destekli broşürler hazırladım. Bunun yanı sıra kooperatifin çeşitli kitaplarının ve sınavlara hazırlık matematik kitap dizgilerini yaptım. Karikatür çalışmalarımda son dönemler özellikle portre çizimlerine de ağırlık verdim ve portreler üzerine bir albüm ve aylık çocuk dergisi hazırlamaktayım. Karikatürlerim Toonpool, Syriacartoon, İrancartoon, Cartoncenter, Toons Mag, Brazil Cartoon, Don Quichotte gibi uluslararası web sitelerinde ve günlük olarak İzmir’de Sanat web sitesinde yayınlanmaktadır.

2.Gün doğarken usulca sessiz, Günün ilk ışıkları pencereye vurduğundaYeni bir uyanışın içinde uzanır benliğimUzak bir yüreğin sessiz ritmiyle...Öyle bir serzeniş ki bendekiNe anlatılırNe anlatabilirim uzun uzadıyaSadece vurdumduymaz görünürümArdımda bıraktığım tüm kavgalar için...O kavgalar ki yenen de yenilen de ben olsamVazgeçmiyorum yeni savaşlara girmektenSerde kadınlık var…

Saadet Demir Yalçın

Saadet Demir Yalçın

çizimler: ©saadet demir yalçın

3.Tozlu bir yol boyunca uzananve her adımda yakınlaşan umutlayağmurlarla yeşeren aslında yüreğim...bir gelinciğin ömrünün bir baharlıkbir kelebeğin bir günlükolmasının hüznüyle birleşiyoryaşanmamışlıklarım..yaşanmışlıklarımsaçoktan geride kalmış, dünü biriktirmiş gibi torbasında.sonra unutturuyor her şeyibaharın ılık yüzü,bir çocuk boşvermişliğinde…Toprağın büyülü kokusuylacan bulan doğanınuyanışındayız belki,kendi benliğimizde çırpınıpbaşka düşlerde kaybolurken…

Saadet Demir Yalçın

Page 10: Salkimsöğüt -01

Erzurum'da doğdu. (1952) Ardahan Lisesi'nden sonra, yüksek öğrenimini Erzurum'da tamamladı. Ardahan-Göle ve İstanbul'da, edebiyat öğretmenliği yaptı. Otuz yıl öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır. Edebiyatla ilişkisi, lise öğrenimi sırasında katıldığı bir öykü yarışmasında aldığı birincilikle başladı. Önce yerel gazetelerde başlayan öykü ve şiir serüveni, yükseköğrenimi sırasında Öykü dergisiyle başlayıp ulusal dergi ve gazetelere taşınarak sürdü. Öğretmenliğinin yanı sıra, çizgi roman ressamlığı yaptı, çizgi film çalışmalarına katıldı.Katıldığı çeşitli öykü ve şiir yarışmalarında birincilik ödülleri aldı. Çeşitli yayınevlerinde editörlük, yayın yönetmenliği görevlerinde bulundu. Edebiyatın her türünde, çok sayıda eseri vardır. Başlıca eserleri: Şiir: Çocuklar için Şiirler Öykü: Yeni Bir Bahar Yeni Çiçekler (çocuk), Duyuyor musun Yorgo, Ceren (okul öncesi, 10 kitap), Balçiçek (çocuk, 10 kitap), Alican (çocuk, 20 kitap), Deniz'in Oyuncak Tavşanı (çocuk), Havada Uçan Sandık (çocuk) Roman: Uyan Dimme Gün Işıyor, Düş Gemisi (çocuk) Oyun: Sevgi'ydi Adı, Tutsak, Leyleğimi Arıyorum, Önce İnsan, OyunMasal: Masal Ülkesine Yolculuk, Keloğlan Masalları Araştırma-İnceleme; Türk Atasözleri Sözlüğü, Türkçe Deyimler Sözlüğü, Dünya Edebiyatından Seçme Yazarlar-Seçme Öyküler (Antoloji), Türkçe Sözlük, Altın Kalemler (derleme, 20 kitap), Türkçe Büyük Sözlük, Kültür Hazinem (25 kitap)

KİTAPLARINI VE SEVGİSİNİ BIRAKTI

llgıt ılgıt sevgi yelleri esiyordu sınıfın içinde. Çocukların gözbebeklerinden sevgi akıyordu, akmıyor çağlıyordu sanki. Öğretmenlerinin gözlerinden de... Öylesine bir coşku doldurmuştu ki yüreğini, Yunus'tan her dizeyi okuyuşunda kendinden geçiyor, sevgi evreninde kanatlanıp uçuyordu. Her dizeyi kana kana içiyor, sonra öğrencileriyle birlikte yorumluyordu. Yunus'un sevgisinin evrenselliğinden söz ettikçe daha da coşuyor, coşturuyordu. O iri gövdesine büyük bir hareketlilik gelmişti bugün. Önceleri ağır ağır adımladığı sınıfı, şimdi sanki koşarak dolaşıyordu. Gözlüklerinin altına sakladığı sevgi dolu bakışlarını kimi zaman kitaptan ayırıyor, öğrencilerine yöneltiyordu. Gözlerinin anlattıklarıyla yetinmiyor, ellerini de kullanarak, havada daireler çizdirerek Yunus'taki sevgiyi, o karşılıksız sevgiyi anlatmaya çalışıyordu. Aslında anlattığı kendi sevgisiydi. Onlara, çocuklarına duyduğu o karşılıksız, o büyük sevgisiydi anlatmaya çalıştığı. Diliyle, gözleriyle, elleriyle anlatmaya çalıştığı kendi sevgisiydi. Yüreğine sığmayan, dolup taşan sevgisiydi. Yunus bahaneydi onun için. Hem de iyi bir bahane. Çocuklar biliyorlardı o sevgiyi. Çok iyi biliyorlardı hem de. Öğretmenlerinin gözlerinden, yüzünden, sesinden anlıyorlardı. Biliyorlardı öğrencileri, ondaki o bitmez tükenmez sevgiyi. Onların arkadaşı, dostu, babası, sırdaşıydı o. Sorunları olduğunda koştukları ilk kişiydi. Okulu bitiren ağabeylerinin, ablalarının sıkça görmeye geldikleri kişiydi o. Yalnız onların değil, herkesin dostuydu. Bunu biliyor, görüyorlardı. Ve işte onun derslerinde bir başka doyuma ulaşıyor, bir başka coşku yaşıyorlardı. Onun derslerinde, yüzlerinde güller açıyordu hepsinin. Hiç bitmesin istiyorlardı. Hiç bitmesin... ya da bütün derslere o girsin istiyorlardı. Geçen yıl, yüreklerini ağızlarına getirmişlerdi öğretmenleri. Tiyatro salonunun perdelerini takarken bir sopanın üstüne düşmüş, sağ gözü kan içinde yığılıp kalmıştı yere. Sopa, gözünün üst kapağını parçalamıştı. Kızlar çığlık çığlığa ağlaşırlarken, erkekler kucaklarında taşımışlardı öğretmenlerini hastaneye dek. Ve hep birlikte hastanede beklemiş, okulu hastaneye taşımışlardı sanki. Gece yarılarına değin hastane kapılarında

bekleşmiş, öğretmenlerinin iyi haberini almadan ayrılmamışlardı oradan. Nasıl da korkmuşlardı, ona bir şey olacak diye. Nasıl da üzülmüşlerdi onun için. Onun derslerinde börekler getirilir, helvalar yenirdi. Çok severdi helvayı. Kızlar yarışırlardı, sınıflar yarışırlardı, onun derslerine helva getirmek için. Eğlenceli ve dolu dolu geçerdi onun dersleri.

onunla konuşmaya, onunla sosyal etkinliklerde özveriyi paylaşmaya can atarlardı. Tiyatroda görev almışlardı bir kısmı. Değme oyunculara taş çıkartıyorlardı sanki. Yarışmalara katılıyor, arka arkaya birincilikler alıyorlardı onunla birlikte. Öylesine inandırmıştı onları, kendilerine güvenmeye. Öylesine inandırmıştı, isterlerse başarabileceklerine. Kimileri de okul gazetesi çıkarıyorlardı onunla birlik. Basılı gazete hem de. On iki sayfalık bir gazete... Okuyorlar, araştırıyorlar, öğreniyorlar, yazıyorlardı çala kalem... Yazıyorlardı dolu dolu sevgilerini, bilgilerini, gözlemlerini... Kimileri paneller, sempozyumlar düzenliyordu onunla birlik... kimileri şenlikler. Onunla koşuyor, onunla coşuyorlardı. Onunla paylaşıyorlardı bilgiyi, görgüyü, erdemi, başarıyı. Onu çok seviyorlardı. Onu ve birbirlerini ... ve başarıyı paylaşmayı... ve insan olmanın erdemini....Dersin orta yerinde bir çığlık koptu. Hepsi sustular. Meraklı gözlerle bakıştılar. Öğrenciler sıralarında ayaklanırken, öğretmen de kapıya yöneldi. Daha varmadan, kapı büyük bir hızla açıldı. İki kız öğrenci çığlık çığlığa sınıfa daldılar: -Hocam yetiş! -Ne oldu, kızım? -Arkadaşımızı kaçırıyorlar! -Kaçırıyorlar mı? Kim?! -Serseriler, hocam!

öykü

Erdal ÇAKICIOĞLUÖğretmenin her yolunu dener ve öğretirdi de öğrencilerine. Alacakları notla ilgilenmezlerdi hiçbiri.

Ondan bir şeyleröğrenmeye,

onun yanında

olmaya,

©se

vdak

âr ç

elik

’in ç

izgi

siyle

erd

alça

kıcı

oğlu

10salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 11: Salkimsöğüt -01

Erdal ÇAKICIOĞLU KİT APLARINI VE SEVGİSİNİ BIRAKTI

Başka bir şey sormadı. Büyük bir hızla kapıya yöneldi. Dışarıya, koridora fırladı. Bir arkadaşıyla burun buruna geldi. Arkadaşı, ters yöne koşuyordu: -Ne oldu? -Serseriler okulu basmış! -Sen nereye gidiyorsun? -Polise telefon etmeye! Dışarı, bahçeye koştu. Üç delikanlı, bir kız öğrenciyi sürükleyerek, döverek bahçeden çıkarmaya çalışıyorlardı. Bahçedeki birkaç öğrenci ve öğretmen donakalmış, korkulu gözlerle olanları izliyorlardı. Kimse engel olmayı düşünmüyor ya da düşünemiyordu. Gençlere yetişti. Birini kolundan yakaladı: - Bırakın çocuğu! Genç dönüp itiverdi onu: - Hastir, lan! - Ne biçim konuşuyorsun sen, serseri?! Genç ağız dolusu sövgüler yağdırırken, bir kez daha itti onu. Diğer ikisi de kızı sürüklemeyi sürdürüyorlardı. Kız, can havliyle silkinip kurtuldu ellerinden ve gidip öğretmeninin arkasına sığındı: - Hocam, kurtar beni! Aynı anda üçü de kıza saldırdılar. Yakalayamadılar ama. O, kollarını açmış, kızı yakalamalarına engel oluyordu. İçlerinden biri, boyunbağını yakalayıp kendine doğru çekti. Böylece kızdan ayırmayı düşünüyordu. Ancak işte ne olduysa, ondan sonra oldu. O ana dek savunmada kalan öğretmen, yumruğunu bütün gücüyle, boyunbağını çekiştiren gencin yüzünün orta yerine indirdi. Birlikte yere yuvarlandılar. Gözlüğü gözünden fırlamıştı. Artık önündeki her karartıya yumruk sallıyordu. Dördü de kızı unutmuş, alt alta, üst üste boğuşuyor, birbirlerini hırpalıyorlardı. Gençlerden kısa boylu olanı, bir ara kenara kaçtı. Bir eliyle yüzündeki kanları silerken, diğer eliyle de kabanının cebinden bir sustalı bıçak çıkardı. Ve bütün öfkesiyle, arkadaşlarıyla

yumruklaşan öğretmenin sırtına sapladı. Sonra bir daha... bir daha! - Seni bana sayıyla mı verdiler laaan!!! Al! Al! Al! Sırtında bir sıcaklık duyumsadı. Bir anda bütün sinirleri boşaldı sanki. Kolları yanına düştü. Bir zaman bakakaldı, kaçan gençlerin arkasından. Sonra gözleri karardı. Önce dizlerinin üstüne düştü, sonra da yüzükoyun yere kapaklandı. Sonra... sonra kapkaranlık bir boşluk. Yine hastanedeydi işte. Düş görüyordu sanki. Gözlerinin önünden, öğrencilerinin yüzleri geçiyordu bir bir. Onların seslerini andıran bir uğultu çınlıyordu kulaklarında: -Ben de kan vermek istiyorum! O, bizim için döktü kanını! Bu sözler, yerine getirdi belleğini. Hastaneye geliş nedenini anımsadı. Neler oluyordu şimdi? Öğrencileri niçin, kimin için kan vermek istiyorlardı? Merak etmişti doğrusu. Öğrencilerinden birine bir şey mi olmuştu yoksa? Yanlarında olmalıydı onların. Gerekiyorsa, önce o kanını vermeliydi çocukları için. Doğrulup kalkmak istedi yerinden. Başaramadı. Gövdesi onu dinlemiyordu artık. Kendine kızdı. Tam da işe yarayacağı bir anda, bu durum da neyin nesiydi şimdi? Lanetler yağdırdı içinden. Yanı başında, aklar giymiş biri duruyordu. Kim olabilirdi? Eşi olamazdı, bu denli uzun boylu değildi çünkü. Peki, kimdi bu başında bekleyen? Yüzünü de seçemiyordu ki... Kim olabilirdi ki? Amaaan canım, kimse kim. Ondan neler olduğunu öğrenebilirdi en azından. Onun yardımıyla öğrencilerinin yanına koşabilirdi. Konuşmaya karar verdi. Konuşamadı ama. Gırtlağından hırıltıya benzer bir ses çıktı, o kadar. Yine kızdı kendine. Hiç böylesine umarsız bir duruma düşmemişti, hiç böylesine zavallı olmamıştı. Ve o kendiyle çatışırken, bir iğne yapıldı koluna. Bakışları giderek bulanıklaştı. Direnmek istedi,

direnemedi. İçi geçiyor, bırakıyordu kendini boşluğa. Ve sonunda yine o karanlığın ortasına kayıverdi. Kendine geldiğinde, çiçeklerle bezenmiş bir hastane odasındaydı. Eşi oturuyordu yanı başında. Cam kıyısında çocukları, kendi çocukları dikelmişlerdi. Hepsinin gözleri gözlerinde, hepsinin gözlerinde hüzün vardı. Karısı, elini almıştı avuçlarının arasına. Sıcacıktı avuçları karısının. Yalım yalım yanıyorlardı sanki. Enerji akıtıyorlardı elinden bütün gövdesine doğru. Çok seviyordu karısını. Sevişerek evlenmişlerdi zaten. Ve evlilikleri süresince de hep sevmişti onu. Onu ve çocuklarını... Kapının yanında, bir öbek öğrenci duruyordu. Gözyaşlarını saklamaya çalışıyorlardı sanki. Zoraki bir gülümseme vardı dudaklarında. Gözlerinden sevgi akıtıyorlardı öğretmenlerine doğru. Ona güç veriyorlardı, umut, yaşama sevinci veriyorlardı.- Canım, kendine geldin mi? Karısıydı konuşan. Yanıt vermek istedi, beceremedi. Ağzındaki şırın-ga, konuşmasını engelledi. Ellerini kıpırdattı. Karısının elini yakalamaya çalıştı. Yakaladığı parmağı olanca gücüyle sıktı. Karısı, tutamadı gözyaşlarını. Sevgiyle yanağını öperken, birkaç damla bırakıverdi. Sonra çocukları koştular yanına, öğrencileri koştular. Öpücükleriyle, gözyaşlarıyla ıslattılar yüzünü. ...Birkaç gün sonra, okula yıldırım düştü sanki. Sevgi çiçeklerinin boyunları bükülüverdi, acı haberi aldıklarında. Onlara su veren ellerin sahibi gitmişti, bir daha gelmemecesine. Onlara kitaplarını ve sevgisini bırakmıştı, Onlar için yaşamış, onlar için ölmüştü...!

-BİTTİ-

erdal çakıcıoğluyüksek öğrenim yılları... 17.05.1974

öykü

...ya

zarın

, “du

yuyo

r mus

un yo

rgo?

” kita

bınd

an...

aydı

n ki

tabe

viya

yınl

arı,i

stan

bul_

mar

t 200

5

11salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 12: Salkimsöğüt -01

grafik tasarımcı / karikatürist / yazarkarikatürcüler derneği yönetim kurulu sekreteri..1958 Eskişehir doğumlu. Çocukluk yılları Ankara’da geçti. Gazi Üniversitesi’nin resim bölümünde öğrenim gördü...Yavuzdoğan’ın basın ve yayımcılık dünyasındaki serüveni görsel yönetmen ve karikatürcü olarak 1981’de Gelişim Yayınları’nda başladı. 30 yıllık meslek hayatında bir çok kitap, kitap kapağı, katalog, broşür ve dergi tasarımları yaptı, Çarşaf, GümGüm ve Kirpi gibi mizah dergilerinde karikatürleri yayımlandı. Dünyaca bilinen Montreal, Umoristi A Moristica ve Gabrovo yarışmalarına katıldı ve karikatürleri albümlere yer aldı, ödüller kazandı. Bir çok karikatür yarışmasında jüri üyeliğinde bulundu...1989-1994 yılları arasında KKTC'de KIBRISgazetesinde, görsel yönetmenlik ve yayın yönetmen yardımcılığı yaptı, gazetenin pazar ekinde mizah sayfası hazırladı... Bir dönem edebiyat yayımcılığı da yapan Aziz Yavuzdoğan, edebiyat paylaşım sitesi yönettiği ve edebiyat etkinlikleri düzenlediği 2008-2010yılları arasındaysa forumedebiyat dergisini ve FE Dergi’yi yayımladı...Uzun yıllar çalıştığı Milliyet Gazetesi’nden 2008 yılında emekli olan Yavuzdoğan, Karikatürcüler Derneği Yönetim Kurulu’nda 2006 yılından bu yana dernek sekreteri olarak görev yapıyor...TRT’nin eğitim kanalında 2010-11 yıllarında yayımlanan karikatür eğitim programı “Çizgili Program”ın yayın danışmanlığını da yapan Aziz Yavuzdoğan, internette FENAMİZAH adlı uluslararası e-dergiyi yayımlıyor ve yanısırakarikatür dersleri veriyor, çeşitli etkinliklerde gençlerle birlikte karikatür çalışmalarında, söyleşilerde bulunuyor...* Yavuzdoğan, 13 karma karikatür sergisinde yer aldı ve 8 kişisel sergi açtı.*TİN VE TEN şiir kitabı yanında, 5 de karikatür kitabı vardır.

Aziz YAVUZDOĞAN

12salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Karikatürist Aziz YAVUZDOĞAN’ın, “şiir izleri” diye tanımladığı şiir kitabı TİN ve TEN... *Siyah Beyaz Kitap_ 14,5x21 / 64 s.

GÜNAHKÂRsel almış fermanlarını okudum gün geceellerinin ıslak tarihinde demir dövdüm.

ateş Tanrı'dandı...

yanan dağları gördüm epeyceufak taşlaraltında.

aziz yavuzdoğan02.2.2012, istanbul

*İZHARbir baltaya sap olacağını bilen ağaçyanmaya hazır su birikintilerinde mucize büyütür...

eli kulağında ağıdıdır bu Tanrı'nın kendi özüneo da bilir ki bu kökten gelen hükümdür...

aziz yavuzdoğan27 .o7.2011,istanbul

GELİNCİKdünyayı ilk keşfettiğim gündür gözlerinle karşılaştığım...

bir yaz mevsimiydi yakalandığımki; dudağında yolların çocuksu gülüşü vardırüzgarında o genç cömert koku veyeryüzünü okşayankutsal yanağın..

ülkemin avlusunda hasretin çağla tadıydı sende anımsadığımkalbimde uyuyakalmış bir bahar adı...

renklerin içinde saklı bir gelinciksin elinden tuttuğum çocuksarılıp kokladıkça yaprakları kanayan kırmızı...

üstümüz başımız şiir oldu Tanrı’nın küçük kızıüç gün boyunca...

koparmaya gelmez bu hayat sırrıbizde kalsın...

aziz yavuzdoğan13 .O7.2011,Istanbul

Page 13: Salkimsöğüt -01

** *

13salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

•Sinan Yilmaz Hocam güzel yapmışsınız.• Yakup Eyrice Kardeşim; Ekber abimizin diline ve kalemine, senin de ellerine sağlık. Muhteşem bir günümüzü sayfalara taşıdığın için... (29 Haziran, 01:04)•Peria Kayra anladım kafadarlar kankalar sıkı dostlar üstelik de şairler şipşak şiir ÇIĞlarlar.. anlamadığım, hangisi Bizim Yakup, hangisi Türkiz, hangisi Ekber? bir masada genç 4 kafadarın dört dörtlük dizeleri benim notumla 16 yıldız eder. ama kim kimdir bir ip ucu neden yok. aldım kendime keder :) 29 Haziran, 02:19•Polatoğlu Kibare ·(Ekber Polatoglu ile arkadaş)_eline ,diline,yüreğine,dostlarına sağlık; ömrüne bereket, abimm Ekber! (29 Haziran, 02:30)•Sevdakâr Çelik ... değerli Peria Kayra dosta merhaba.!. DEMEKTESİNİZ Kİ: "anladım kafadarlar kankalar sıkı dostlar üstelik de şairler şipşak şiir ÇIĞlarlar.. anlamadığım, hangisi Bizim Yakup, hangisi Türkiz, hangisi Ekber? bir masada genç 4 kafadarın dört dörtlük dizeleri benim notumla 16 yıldız eder. ama kim kimdir bir ip ucu neden yok. aldım kendime keder :)" ***içinde, iltifatlarınızın yanı sıra / sorularınızın da yer aldığı sözlerinizi -diğer dostları da hesaba katarak- ele almak ve sorularınızı yanıtlamak yerinde olacaktır. (ve...lütfen kederlenmeyiniz sevgili dost.! :) *Ekber Polatoglu abimizin SU ve ÇAY adlı şiirinin hikâyesini, "HER ŞİİRİN BİR ÖYKÜSÜ VARDIR" başlığı altında anlatmaya çalışayım. (fotoğraftakiler-soldan: Türkiz Tosun, Yakup Eyrice, Sevdakâr Çelik ve Ekber Polatoğlu. / haklısınız, sıkı dostlarız. O dostlarım ki; meclis insanıdırlar, yol yordam bilirler, gani gönüllüdürler... yalan dolan bilmezler,

saygıdeğerdirler. Açık sözlüdürler, temiz yüreklidirler... huzur verirler, tebessümlüdürler. -bırakırsanız, daha çok şeyler yazabilirim bu kıymetli dostlara dair.. izninizle kısa keseyim.- ) Türkiz ve Yakup'unayrı ayrı meziyetleri vardır. Ekber Polatoğlu ise şiir ustasıdır, can dostumuzdur, arkadaşımızdır; Yakup'un dediği gibi, "hepimizin abisidir." Ona karşı ayrı titizlenir, özel bir sevgi duyarız... -ki, bana kalırsa; "Herkesin bir Ekber Abi'siolmalı." ...şanslı ve mutluyuz, çünkü bizim bir Ekber Abi'miz var. Abiler vardır ki, insanın canına okur / lâkin bizim Ekber Abi'miz bize -tartışılmaz güzellikteki- şiirlerini okur. **Bugün İstanbul'a hareket etmeden önce, -şu anda yoldadır- İzmir'in 38 dereceyi gösteren sıcağına aldırmadan 30 km öteden "Hoşça kalın!" demek için ziyaretimize gelen bu değerli dostun ne denli özel bir kişilik olduğu, bu kısa örnekten anlaşılacaktır. ***SU ve ÇAY şiirine gelince... düğün-bayram coşkusuyla süren sohbetimizi Ekber Polatoğluabimizin şiirleri süslerken; sevgili arkadaşımızYakup, her zamanki ölçülü ve nazik tutumuyla Ekber abiye bakıp; "Abi, dedi. Suyunu ısıtma, çayı soğutma.!" Belli ki, bize şiir ziyafeti çekerken çayını soğutmasına kıyamamıştı Yakup... "Görüyor musun abi, dedim. Bizim Yakup meğer gizli şairmiş de, haberimiz yok. Suyunu ısıtma, çayı soğutma... şiir için harika bir AYAK bu.. hadi gel de yazma.!" ...bizim ki; maksat muhabbet olsun, espri olsun... yoksa bilmez miyiz, bir usta şairden "sipariş şiir" istemenin şık olmayacağını... Ama o gönül ve şiir ustası ki / gönlümüz hoş olsun diye, istedi kâğıt kalemi ve beş on dakika geçmeden, güzel sesiyle SU ve ÇAY şiirini servis etti biz dostlarına. Sağ olsun.!. *** "Herkesin bir Ekber Abi'si olmalı." dememiz boşuna mı? /29 Haziran2012, 04:52•Mustafa Ipek - (Ekber Polatoglu ile

arkadaş)_ağzına sağlık baba harika olmuş tebrikler 29 Haziran, 11:02 · • Peria Kayra ----Değerli Sevdakâr Bey, lafımı önemsemiş, hiç üşenmemiş yazmışsınız uzun uzun. Çok teşekkür ederim verdiğiniz değere daima hakkı ile layık olmaya çalışacaktır şahsım. Efendim benim ''şipşak'' tan kastım, ayakta şiir akacak denli birikimdi ki... bu hayatta hayranlıktır benim en çok duyduğum. Densizce bir kelime olmamıştır umarım. Bir de o an solunan dost meclis havasını 4 dizelik 4 kıtada fotoğraflamış ya şair :)) Yazasım var uzun uzun.. Ki yazmam da lazım uzun yazmanıza karşılık ama bende nerede kurallı cümlelerle yazabilmek becerisi sizin gibi incelikle. *** ''Herkesin bir Ekber Abi'siolmalı.(S.Çelik)'' Olmalı tabii. Neden olmalı kıskısına girersem çıkamamam bu yazıdan .. İyisi mi girmeden diyeyim Olanlara ne mutlu. Olmayanlara olur inşallah dileklerimle :)) ..Kaçayım koşa koşa işler beni bekliyor. Selamlar, saygılar, /29 Haziran, 13:21 ·•Serap Polatoğlu Ipek · (Ekber Polatoglu ile arkadaş)_AĞZINA SAĞLIK BABACIĞIM HER ZAMANKİ GİBİ ÇOK HARİKA YAZMIŞSIN:) / 29 Haziran, 14:31•Aysun Polatoğlu ·( Ekber Polatoglu ile arkadaş)_ağzına sağlık babacığım selamlar 29 Haziran, 15:02 ·• Burcay Çağrı ·( Özer Ergül ve 13 diğer kişi ile arkadaş ) hikayesi de güzel, şiiri de... 1 Temmuz, 16:02 ·• Nazlıcancan Nazlıcan - gerçekten çok güzel ve çok ilginç olmuş hocam / 2 Temmuz, 01:13

...şiirlerinizin öykülerini bekliyoruz.

HER ŞİİRİN BİR ÖYKÜSÜ VARDIR

SU ve ÇAYBizim Yakup der ki; lafını yutmaSuyunu ısıtma, çayı soğutmaSigarayı fazla elinde tutmaBiraz ara vermek sağlık içindir.

Sevdakâr diyor ki; al sana ayakGerisi abimden, uydursun uyakİstersen yanında bir sigara yak.!Açık havadayız, dağlık içindir.

Türkiz'se merakla beni süzüyorTereddüdüm Sevdakâr'ı üzüyorİster kalemi yor, ister gözü yor.!Böyle iltifatlar bağlık içindir.

Ayaküstü baktım kelebeklereBirer yudum çaktım içeceklereKelebek Kafe’den anı Ekber’eYalakalık değil, yağlık içindir.

Ekber POLATOĞLU*28 .o6.2012

EKBER POLATOĞLU şiiri -“SU VE ÇAY”•Usta Ozan_Ekber POLATOĞLU; İstanbul yolculuğu öncesinde ziyaretimize geldi.((28 .o6.2o12) Sağ olsun.!. Dostları olarak onu bir çay bahçesinde ağırladık. İzmir’in haziran sıcakları da başka türlü çekilmezdi zaten. *Şiirli ve dost sıcaklığıyla süren sohbetimizin bir yerinde; değerli POLATOĞLU, yeni bir şiire imza atmış oldu: SU VE ÇAY...•Uzun sohbetimizin tadı damağımızda kalarak; sevgili Ekber Ağabeyimiz, “Yolcu yolunda gerek.!” diyerek, veda anını işaret etti.•“İş olacağına varır.” derler ya, birden aklımıza; bizim için anı’sal anlamı olan SU VE ÇAY şiirini –görsel tasarımını yapıp- sevgili ağabeyimizin FACEBOOK sayfasına kaydetmek düştü. (29.o6.2o12) İstanbul’a varıp da, Facebook’taki sayfasına bakınca; sürprizimizle karşılaşsın; mutlansın, tebessüm etsin istedik. Bu kadar.•Lâkin asıl sürpriz, sayın Peria Kayra‘nın sevimli sorusuydu. O, sorunca / bize de yanıtlamak düştü. Ve derken ortaya, SU VE ÇAY şiirinin hikâyesi çıkmış oldu.•Siz değerli dostlarla paylaşalım.

• Sevdakâr ÇELİK•

Page 14: Salkimsöğüt -01

*

...Taksim'de Cafe Pandrossa'da buluşmuş üçü: Attilâİlhan, Ahmet Kaya ve Gülten Kaya...Pandrossa, Şair'in vazgeçilmez mekânı o sıralar...Ahmet Kaya'nın, -İlhan'ın deyimiyle "o deli kara çocuk"un- elinde bir kaset... Kasette yeni bir şarkı:

"Mahur..."Yine Şair'e haber vermeden bestelemiş şiirini..."Böyle bir Sevmek"te, "Yangın Gecesi"nde "Cinayet Saati"nde, "Jilet Yiyen Kız"da yaptığı gibi...Sonra da eşi Gülten'e ricacı olmuş yine:"Attila Bey seni benden daha çok seviyor. Dolayısıyla Usta'ya şarkının haberini vermek yine sana düşüyor".Gülten çevirmiş telefonu... Ertesi güne randevulaşmışlar.Şiir, bir tablo gibi önlerinde duruyor:"şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnızo mahur beste çalar ,müjgan'la ben ağlaşırızgitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hızyalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasızo mahur beste çalar, müjgan'la ben ağlaşırız".* •..Ahmet Kaya lafa girmeden Attilâ İlhan, "Dur ben sana bu şiiri nasıl yazdım onu anlatayım" demiş:"12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm"."bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardıgüneşten ışık yontarlardı sert adamlardıhoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardıgittiler akşam olmadan ortalık karardı".* * *O anlattıkça ıslanmış kirpikleri Gülten'le Ahmet'in...Bir kadın ismi sandıkları Müjgan'ın eski dilde "kirpik" anlamına geldiğini orada öğrenmişler. Şair'in "müjganla ağlaşmak"tan kastını da orada çözmüşler."Mahur", Ahmet Kaya'nın en sevilen şarkılarından biri oldu sonradan...(...)

Usta şair Attilâ İlhan’ın imzasını taşıyan şiir, Ahmet KAYA’nın içe işleyen sesiyle birleşince; ''O Mahur Beste'‘ unutulmaz şarkılardan biri oldu. Lakin bir de hikâyesi vardır bu ünlü şiirin. İşte Can Dündar'ın kaleminden ,''O Mahur Beste''nin-MAHUR adlı yazısıyla aktardığı- hikâyesi.

şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız

bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı gittiler akşam olmadan ortalık karardı

bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara simsiyah bir teselli olur belki kalanlara geceler uzar hazırlık sonbahara

CAN DÜNDAR

http://www.candundar.com.tr/_v3/#Did=2474

14salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

HER ŞİİRİN BİR ÖYKÜSÜ VARDIR

Page 15: Salkimsöğüt -01

1

eylül 2012 / salkımsöğüt 15

*

•Tarih, 13.o4.2oo8...•Değerli Karikatürist Eflatun Nuri ustanın yeni bir eve taşındığını öğrenmişim. ...Karikatürist Raşit Yakalı‘nın objektifiyle kayda giren fotoğraflar, bu durumun tanıklığını etmekte...Nereden mi öğrenmişim?http://rasityakalikarikaturokulu.blogspot.com adresinden......İşte karşımda, Raşit Yakalı objektifine takılan bir çok Eflatun Nuri fotoğrafı...*Fotoğraflarda;...taşınma sonrası ve henüz tam anlamıyla düzenlenmemiş bir ev ortamı...Eflatun ağabey; kitapları, karikatürleri, dosyaları arasında...Üstelik ve biliyorum ki eşini kaybetmiş bir süre önce...Belki bu, belki birçok nedenden ötürü, eve bir keder sinmiş sanki... öyle böyle değil, yoğun bir keder... ya da tüm kederlerini toplayıp geçmiş yaşamından, işte bu eve taşımış...

Fotoğraflarından yüzünü izliyorum sevgili ustamızın... ve gelip gelip gözlerinde kilitleniyorum... gözleri ki / tüm yaşamının derin acılarını taşıyor, özenle saklamak istese de...lakin -baktıkça fotoğraflarına-içimin sızlamasına engel olmak olanaksız...*İşte o gün (13.o4.2oo8) bırakıp tüm işimi gücümü, Eflatun ustanın;"yıldızların sürekli yanıp söndüğü"gözlerini, gözlerindeki kederi anlatmaya yöneliyorum... çizgiyle...-Peki oldu mu.? /...Dostlarımıza

kalırsa, evet.!.Bana kalırsa, "-Hayır, henüz değil ; ama bir dahaki sefere... " ...kendimce böyle bir temenni ve düşünce içindeyim: “...bir dahaki sefere... " Durum buyken, sabahın dar vaktinde, elimdeki çalışmaya -gönlüm el vermese de- noktayı koyuyorum.*Eflatun Nuri ustanın portre çalışmasını -kendisine iletmesi dileği ile- Raşit Yakalı ağabeye bir e-mail ile gönderiyorum.Portre çalışmam Sayın YAKALI’yaulaşıyor. Verdiği yanıtta; çok sevindiğini, çünkü ustayı ziyarete hazırlandığını belirtiyor Raşit ağabey...*Buraya dek, iyi hoş...Fakat...Derken...-bu tarihten üç hafta sonra-Sevgili Eflatun Nuri ustanın yaşama veda ettiği haberiyle sarsılıyoruz.Sonrası.?.Kederlenmek sırası sevenlerindedir...Kederleniyoruz...***Geriye; unutulmaz eserler, anılar (...) ve hüzünlü bir bakış bırakarak aramızdan ayrılan değerli karikatürist EFLATUN NURİ ustayı saygıyla anıyoruz.../sevgiyle... Toprağına ışıklar yağsın.!.

Sevdakâr ÇELİK* İzmir,04.o5.2oo9

GEÇMİŞ YAŞAMINDAN TOPLAYIP, TÜM KEDERLERİNİ...

©se

vdak

âr ç

elik

’in ç

izgisi

yle

efla

tun

nuri

15salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

...karikatürlerinizin öykülerini bekliyoruz.

Fotoğraflar: Raşit YAKALI

HER KARİKATÜRÜN

BİR ÖYKÜSÜ VARDIR

Sevdakâr ÇELİK

Page 16: Salkimsöğüt -01

"

Sevgili (...) Uzaktaki Yakınım,Bahar öylesine çabuk geldi ve gitti ki, ardında düşe kalka büyüyen umutlar bırakarak tabii...Sessiz bir yaz var şimdi kapıda, havayı soracak olursanız "Bir içim su.!.”derim, mutlu olmamak kaçınılmaz böylesi aylarda.En son nerede bıraktım sizi, en son ne zaman başladım yazmaya, bunları merak ediyoruz öyle değil mi?Güzel şeyler oluyor hayatın her dakikasında, belki de ben, oluşan güzellikleri fark ettiğim için olacak, bilemiyorum... Yeni adımlar, yeni insanlar, yeni hikâyeler ve her şeyden özeli yeni kelimeler.Evet, yeni kelimelere değiyor gözlerim, onları cümleler içerisinde kullanmak için can atıyorum şimdiden. İspanyolcadan söz ediyorum. Bir bavula birden fazla dil sığdırabilmenin verdiği mutluluğu, o ülkelerin yazarlarını daha iyi anladığımda da yaşıyorum. Lorca'nın acısını daha iyi hisseder oluyorum derinimde, Hernandez'inoyunlarını seyrederken gözlerim dolup dolup boşalıyor ve bunlar yeni bir dili öğrenmiş olmanın beraberinde getirdiği büyük artı sayesinde oluyor şüphesiz.Dünyada ne kadar dil varsa

hepsini konuşabilmeyi isterdim küçükken, şimdi ise sessizliğin kalbinde yatan huzuru arıyorum.Yormaya başlıyor hayat, her defasında gücüme güç katarak, belki de bu yüzden ses etmiyorum. Dünya ağır geliyor demiyorum, böyle anlaşılmasın, hangi yaşta olursam olayım, omuzlarımda taşımaya razıyım onu. Kafamın içindeki dünya ağır gelmeye başlıyor bazen. Fazla düşünmek duyguları yıpratıyor ancak, bunu öğrendim. Ziyan olmasınlar diye duygularımı zaman zaman döktüğüm oluyor beyaz kâğıda lakin mürekkebin de biteceği tutuyor bazen.Yarıda kalmış pek çok şey var, tamamlanmak istemeyen. Biriktirdiklerim sığmaz oldu ele avuca. Yarın sabah erkenden kalkıp yürüyeceğim. Sizin için de çekeceğim lavanta kokularını ciğerlerime. Bir de bakmışsınız ki lavanta tadında şiirler uçup konmuş ellerinize.Akdeniz'den emsali görülmemiş düşler gönderiyorum size ve sevdiklerinize.En kısa zaman diliminde birleşmek üzere, esen kalın.

Uzaktaki Yakınınız, Görkem

*Fransa

mektup

16salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

NOKTALARSÖZÜM SÖZ

Ecel otursa başucumdaAşkını saklarım avucumda (1959)

ÇOBAN ARMAĞANISoğuk havalardaGeliverince aklımaÜşürsün diyeSeni düşünmüyorum(1959)

MERAKNeden ayakta duruyor bunca insanOturup biraz düşünseler ya… (1982)

ELBET BİRGÜNBir sabah olacakSabaha karşı (1969)

DÖNÜK SIRTUsandım içimin insanındanBir gün bir yerde rastlasamMerhabasız geçerim yanından… (1972)

ÇAREBaktımToprağa düşecek gibi değil suTohumu buluta ektim. (1951)

İŞİN YOKSABozuk düzen bir dünya var elimizdeHer gün işbaşıHer gün tamir parası (1967)

ÜÇ ÇİZGİBahçelerin öksüz ağacı benimKara gölgeler üstünde bulutlarBulutlar üstünde düşüncelerim. (1961)

Abbas SAYAR

Gönderen: *mizah ve şiir* -->16 Şubat 2010 Salı_ zaman: 16.2.10

Page 17: Salkimsöğüt -01

*

hep bir şey çıkardı pazarları…ya kız kardeşlerle patırtı edilir,ya hızlı,ya yavaş yürünürya da giysilere reçine sürülürdü.çünkü çok gerilerde kalmış………. öğrencilik yıllarımdaannem gülümsemiş,………. yüzüme bakmıştı.*sonra atlayıp oturdum kayığa,………. biri çıkıp gelecek mi diye…çokluk bu biçimler,komik izlenimler bırakıyordu ilkin:birbirine dolanmış köklerde,topraktaki yanık ve çatlaklarda,dallarda,

yaprak yığınlarında…*…ama derken,bilenip keskinlik kazanıyor göz…maskara figürlerve bildik tanıdık yüzlerin karikatürleriseçilir gibi oluyordu.çünkü çok gerilerde kalmış……….öğrencilik yıllarımdaannem gülümsemiş,……….yüzüme bakmıştı..her şey şimdi nasılsa,………. öyle kalabilir miydi?.işçiler tezgah başında suskun dikiliyor,tahta döşemenin altından………. şıpır şıpır su sesleri geliyordu.su sesine kulak kabartıyordum bir vakit.ancak güz yaklaşıp,tarhlarda geç açan güllerden,her dem tazelerden………. ve yıldızlardan başkabir şey kalmayınca;annem gülümsemiş,………. yüzüme bakmıştı.

MANES

©eviri: sevdakâr çelik 24.02.2008

17salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

YAZMAZSAM DELİ OLACAKTIM

ŞEMSİYECİBir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Şekspir'e gönderdiğinde, ünlü şairin cevabı şu olur: - Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.!.

BRAVO!.. Genç bir şair, Victor Hugo’nun beğenisine hitap etmeyen şiirlerini okuduktan sonra: ”-Üstat, şiirlerimi nasıl buldunuz?” diye sormuş.Victor Hugo: ”-Ölçüsüz, uyaksız ve anlamsız bir şey yazmak istemiş ve tam muvaffak olmuşsunuz. Bravo!” demiş.

HAYYAM VE HÜKÜMDARNâzım Hikmet'in Bursa Cezaevi'nde tutsaklık günleri... Koğuş arkadaşlarını okuyup yazmaya yönlendiren Nâzım, aynı zamanda cezaevi yönetimine yardım da etmektedir.Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Birkaç günlük denetimden sonra müdüre der ki:”- Nâzım da buradaymış, çağır da görelim, nasıl biridir?” Nâzım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş, Nâzım’ı tepeden tırnağa süzer ve:”-Demek Nâzım sizsiniz?” der. Nâzım'a, oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, gidebilirsiniz, der.Nâzım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:”-Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır:”-Kim duymaz Hayyam'ı.!?” Nâzım:”-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nâzım konuşmasını sürdürür; “Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı'nı ve sizi kimse anımsamayacak.!.” der, çıkar.Müfettiş, yaptığı yanlışı anlar, Nâzım'ı geri çağırır ama Nâzım koğuşunun yolunu tutmuştur.

©

Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?

Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim;hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kâğıt aldım.Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yontuktan sonra tuttum öptüm. YAZMAZSAM DELİ OLACAKTIM...

Sait Faik Abasıyanık(1906 – 1954)

ANNEM GÜLÜMSEMİŞ, YÜZÜME BAKMIŞTI

Page 18: Salkimsöğüt -01

18salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

ALIŞIRIMelbet alışırım senin gidişinezor olur, canım yanarama dayanırım yokluğuna

en karanlık dehlizlerde boğulur yüreğimvurgun yer belki çıkar yine de en derin sevdalardanyokluğunda sağnak sağnakyağmurlar yağar şehrime ve ben yine seni yaşarım en güzel hayallerde

Aylin SAMAT

GİDİYORUMgidiyorum sevgilimsana olan aşkımı silip de gidiyorumhoşça kal demeden,

gözlerine bakmadan,son kez sarılmadan boynunagidiyorum senden.

sensiz nasıl yaşayacağımı,nereye gideceğimi bilmedenelimde bir şişe şarap

yollara vuruyorum kendimisessiz feryatlar kopuyor

ayyaş gönlümdegözyaşlarım süzülüyor yanaklarımdançaresiz gidiyorum

en iyi bildiğim yere senden uzak

yalnızlıklarahoşça kal demeden gidiyorum

Aylin SAMAT

Aylin SAMAT

ADINA ANNEM DEDİĞİM öyle bir kadın tanıdım

melek gibi yüreği sevgi dolu gözleri olan

herkes gibi tek isteği mutlu olmaktıbunu bile çok gördüler onaacılar yazılmıştı sanki alnına

bir de yalnızlıklarhaykırsa yaşadıklarını

dağlar yerinden oynar denizler taşar

belki de yıldızlar kayardı birer birer

öyle bir kadın tanıdımtüm sevgisini çocuklarına verenonlar olmadan nefes bile alamayan

herkesin melek diye anlattığı benimse adına ANNEM dediğim

öyle bir kadın tanıdım

Aylin SAMAT

KİM SEVDİsöyler misin sevgilim

kim sevdi seni benim kadargözlerine kim baktı böylesine aşk

doluyanındayken bile özleyen oldu mu

senibenden başka

yaralı bir ceylan gibi acı çeken oldu mu

yoksun diyepeki kim ağladı sabahlara kadar

senin uğruna

kim yıktı tabularını senin için benden başka

kim öptü dudaklarındankim tuttu ellerinden benim gibihiç seviştiler mi hayalinleyokluğunda bile sevdiler mi seni

benim kadarsöyler misin sevgilimkim sevdi seni benden başka

bu kadar

Aylin SAMAT

1 Mart 1967Azizciğim,Hiç sesin çıkmıyor. Bir merhaba bile dediğin yok. Bu mektubu yalnız iki şey için yazıyorum: Hatırını sormak ve aldığım bir mektubu sana ulaştırmak için.1- Hatırını sormak benim dostluk vazifemdir. Ölünceye kadar bunu yapacağım.Aziz kardeşim, dostum, büyük mizahçım, ne yapıyorsun?.. Neyle geçiniyorsun?.. Yükün büyüktür. Hayat yükü büsbütün büyük, büsbütün ağır... Geçim derdin seni ezecek kadar mı?.. Benden saklayamazsın... Ben büyük imkânları olan büyük zengin değilim. Ama başbaşa verir, bir şeyler düşünür ve yaparız. Bunu

gönülden söylüyorum.Sen hayatta çok acılar çektin, çok vefasızlıklar gördüğün için şüphecisindir. İnanmazsın... Hayır, bana inan. Ben seni severim. Çünkü tanırım, ölçerim, tartarım seni...2- Bir mektup aldık. (*) Adamcağız “Bizim Yokuş”u almış ve bir gecede trende okumuş... Onu çok duygulandıran, senin için yazdıklarım...Çok sevindim. Demek, gönlümdeki sevgiyi başarıyla dile getirmişim.Sonra bu mektubu iade et. (*)Gözlerinden öper, seni beklerim Aziz.

Yusuf Ziya Ortaç

kaynak_(TürkDili Mektup Özel Sayısı)

Page 19: Salkimsöğüt -01

*içinden, çokça MİZAH ve Sadri Alışık HÜZNÜ geçen dizeler...

BİYOGRAFİ

Paşabahçe’de doğmuşumSayı bilmişim sünnet olmuşumKoynumda pabuçlarımUyanık uykular uyumuşum arife geceleriKamalı Bekir, Çamur Ahmet bir de SüleymanAyak yapıp çift kaleler kurmuşumCigaraya başlamışTertemiz yataklarda pis rüyalar görmüşümTepelerde uçurtmaSokakta şarkıKarakollarda sabahEkmek karnesi çay fişiİhtilallergörmüşümKâh kafa vurmuşum taşlaraKâh can evimden vurulmuşHanümanlar yıkmışımÜçüncü Selim, Mustafa çavuş ve BaküsErik narı çiçek açmış şarkılarYitik baharlarımda gönlümünVe kıpkırmızı bir granada akşamıİspanya'ya şatolar kurmuşumOklar üşüştürüp gemiler batırmışım Karadeniz'deSancaktepe Hadımköy'de nöbetlere kalkmışımDaracık daracık sokaklara girmişimYa dostlar tutup sofralar vermişimYa ev bark kurup anasını satmışımAvarelik mavarelik etmişimEn sonundaOyuncu olmuşum olabildiğimce...

sadri alışık

Sadri Alışık

19salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

AYNA FALIbentelefatı adiyedenpaşabahçeli sadri alışık

babam kaptan rafetanam zavallı saffet

duman kirine is denirmısır tanrısına rakarakter ıradili hint olana da

bilesiniz ariçok iyi bulmaca çözerim

benim işim bu

ben telefatı adiyedenelli yıllık bir sinema çöpüartık çöpler denize dökülmüyor yasakacaba sarımsaklasak da mı saklasaksarımsaklamasak da mıyoksa bu telefatı adiyeyihiç mi hiç hatırlamasak...

Sadri ALIŞIK

İNAT GİBİ

AffedersinizSiz İstanbul musunuz?

Çiçek bahçelerinizdeMevsimler yaşananYağmur seslerinde en tanıdık şarkılarGözyaşları gibi ıslananArnavut kaldırımlarında benAşı boyalarında çocukluğumEl ele bir ayaz hatırlarımSüleymaniye'de sizinleYeşil çıngıraklı vatman şapkalarıKış geri gelmişSalep salep sabahlar

Affedersiniz nasıl tanımazsınız

Her geceyi beraber ölmedik mi Boğaziçi'ndeHer çocuklukta yok muyduk sizinleHiç mi uğurlamadınız beni Haydarpaşa'danHayri kaptan yetmiş birde bembeyazKöpük köpük tinorossi şirket-i hayriyyeSefer taslarımızda üçüncü mevki biletler

Mahpus gözlerimiziYalnız gecelerinizdeAyak seslerimizi

Kadehler dolusu sohbetlerimiziKoyun koyuna bile bitmeyen hasretlerimiziNasıl unutursunuz ?

Sadri ALIŞIK

VASİYETBenim mezarımDeniz kenarında olmalı

Kıyı kıyı yosun bitmeliYeller esmeli sular akmalı

Kuşlar değilBalıklar su içmeli mermer taşımdanBaşımda düşümde hep bir denizDüüt düüt şirket vapurlarıYandan çarklı pervanesiz

Benim bütün mirasımİstanbul olmalıKabristanımsa deniz..

Sadri ALIŞIK

Page 20: Salkimsöğüt -01

... ÜNLÜ MİZAHÇI MARK TWAIN VE ANEKDOTLARI

MA R K T W A I N*Yaşamı oldukça ilginç ve serüvenlerle geçen ünlü mizahçı Mark Twain' in öykü ve romanları kadar ANEKDOTLARI da ünlüdür. ...Mizahın, kaba ve patavatsızca söylenmiş "laf"larla değil;-bir santranç ustası gibi- doğru hamle ve zekâ imbiğinden süzülen ince esprilerle yapılabileceğine örnek olabilecek Mark Twain anekdotlarına bir göz atalım isterseniz...

s.çelik

Ayakta Mark Twain, konferanslar vererek Amerika'yı dolaşıyordu...Yeni gittiği bir kentte, konferansından önce bir berbere girdi.Tıraş olurken berber;-Galiba buralı değilsiniz, dedi.!.-Evet,bu akşam geldim.-Şansınız varmış, bu gece Mark Twain'in konferansı var. Herhalde

gidersiniz, değil mi ?-Elbette. . . Hiç gitmez olur muyum!...-Yazık, bütün yerler satıldı. Ayakta dinlemek zorunda kalacaksınız..Mark Twain;-YaHu, dedi, ne zaman bu herif konferans verse, ben hep ayakta kalırım..

oOoÖrümcekMark Twain Missouri'de bir gazete çıkarmaktaydı. Okurlarından biri, gazetenin içinde birörümcek bulmuş, bunun uğur mu, uğursuzluk mu olduğunu mektupla Mark Twain'densormuştu.Mark Twain, gazetede ona şu cevabı verdi:"Ne uğur, ne de uğursuzluktur. O örümcek, gazetenin içine, gazetede hangi tüccarlannilanları olduğunu görmek için girmiştir. Böylece reklam yapmayan tüccarlardan birininmağazasına gidecek, kapısına ağını örerek, huzur içinde bir ömür sürecektir. “

oOoDoğum İlânıMark Twain bir gazetenin müdürüyken, okurlardan biri gelip yakınmış: -Dügünkü sayınızdaki bir haberde benim öldüğüm yazılı... Rica ederim, yalanlayınız.Mark Twain,kendini yalanlamanın bir gazete için hoş olmayacağını açıkladıktan sonra,adamı boş çevirmemek için adını soyadını almış, ertesi günü gazetenin doğum sütunundaadamın "doğum haberi"niyayınlamış.

Tom Sawyer ve HuckleberryFinn'in Maceraları'yla tanınan öykücü ve mizah yazarı Mark Twain 1900 yılında hayata veda etti.

...Asıl adı Samuel LanghorneClemens olan Mark Twain,30 Kasım 1835'te ABD'nin Missourieyaletine bağlı çok küçük bir köy olan Florida'da doğdu.

Daha çok, takma adı Mark Twain olarak bilinir. **Amerikan mizahçı, satirist, roman yazarı, yazar ve öğretmen...

...Dört yaşındayken, ailesiyle Mississippi Nehri kıyısındaki Hannibal'e yerleşti. Esnaflık ve avukatlık yaparken politikaya atılan babası; o daha 11 yaşındaykenölünce,okuldan ayrılıp bir matbaada çırak olarak çalışmak zorunda kaldı. Ardından ağabeyinin çıkardığı 'Hannibal Journal' adlı gazetede dizgiciliğe başladı. Aynı gazeteye ve Boston'da çıkan mizah dergisi 'TheCarpet-Bag'e mizah yazıları yazdı.Dizgicilikten sıkılınca dört yıl boyunca Mississippi Nehri'nde çalışan buharlı gemilerden birinde kaptanlık yaptı. Kuzey-Güney Savaşı nedeniyle ayrılmakzorunda kaldığı bu meslek en sevdiği iş oldu....Ağabeyisiyle batıya gitti; gazete muhabiri olarak çalışmaya başladı. “Mark Twain” adını ilk kez 1863'te mizahî bir yazıda kullandı. İngilizcede 'ikiyi işaretle' anlamına gelen Mark Twain ismi, geminin dibe oturmaması için gerekli su derinliğini ölçen bir gemici terimiydi.

20salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 21: Salkimsöğüt -01

*

1867'de ilk kitabı “Calaverasİlçesinin Ünlü Sıçrayan Kurbağası” yayımlandı. Güneybatıyaözgü mizah anlayışını taşıyan bu öyküyle adını ülke çapında duyurdu.1870'te kısa ve özlü bir biçimde yaptığı konuşmalarıyla ününü tazeledi. Aynı yıl evlenerekConnecticut'ta Hartford'a yerleşti, üç kızı oldu.Çocuklar ve gençlere yönelik en iyi romanlardan biri sayılan 'TomSawyer'ın Maceraları'nın ardından başyapıtı 'HuckleberryFinn'in Maceraları'nı yazdı.

1880'lerde bir dizgi makinesine yatırım yaptı ama iflas etti. Kitaplarının geliri ve birçokülkede yaptığı konuşmalarla borçlarını ödeyebildi.1906'da başladığı otobiyografi-sini bitiremeden yaşama veda etti.(21 Nisan 1910) Elmira(New York)'a gömüldü.

***...Finansal ve iş hayatı ile ilgili konularda başarısız olsa da, mizahı ve nükteleri keskindi.Mark Twain halk arasında popülerbirisiydi.Kariyerinin zirvesinde döneminin

en önemli Amerikan ünlüsü olduğu düşünülür.1907'de Jamestown sergisinde kalabalık onu bir anlığına da olsa görebilmek için, görülmemiş bir izdiham yaratmıştır..

William Dean Howells, Booker T. Washington, NikolaTesla, Helen Keller ve Henry Huttleston Rogers gibi birçok ünlü arkadaşı vardı.Arkadaşı William Faulkner, MarkTwain için;"ilk gerçek Amerikan yazarıdır ve biz hepimiz onun sadece varisleriyiz." diyerek onurlandırmıştır.

Başlıca yapıtları*'Calaveras İlçesinin Ünlü Sıçrayan Kurbağası' (1867),*'Tom Sawyer'ın Maceraları' (1876),*'Huckleberry Finn'in Maceraları' (1884),*'Adem ile Havva'nın Cennet Günlüğü' (1905),*'Çalınan Taç' (1881),*'Yurtdışında Bir Serseri' (1880),*'Mississippi'de Yaşam' (1883)

Mark Twain'den ÖZLÜ SÖZLER:* "Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın."•"Doğru pabucunu giymeden, yalan dünyayı dolaşır." •Cennetle cehennem arasında karar veremiyorum.İki yerde de değerli dostlarım var.

araştırma: s.çelik_anekdotlar kaynağı: günaydın/ustura-44yaşam öyküsü için: İngilizce Wikipedia-20 Ekim 2006 _Mark Twain maddesi

Mark Twain

21salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 22: Salkimsöğüt -01

*HAYATIMIZIN HER ALANINDADIR MİZAH VE ŞİİRLERDEDİR*

DEĞİŞTİTürkü yine o türkü,Sazlarda tel değişti.Yumruk yine o yumrukBir varsa el değişti.

Neyzen Tevfik(1)*

RAHATŞu kavga bir bitse dersin,Acıkmasam dersin,Yorulmasam dersin,Çişim gelmese dersin,Uykum gelmese dersin..

Ölsem desene!Orhan Veli(2)

*ÇARE YOKAnladık ölüme çare yokKazaya belaya çare yokSaç dökülmesineYüz buruşuğuna çare yokAçlığa da mı yokişsizliğe de mi yokAnlamadık gittiÇare yok /*Melih C. Anday(3)*2+2= 4Biri yerBiri bakarKıyamet ondan koparBakan bir değilKıyametKıyamet ondan kopar/*Arif Dino(4)*SÜVARİLERBen senin sırtına bineceğimSen de onun sırtınaO da başkasına binecek

Başkası da başkasınaBöyle yükseleceğizBirlik beraberlik içindeBaşımız göklere değecek.

Ali Yüce(5)

*KUŞ VE BULUTKuşçu amca!Bizim kuşumuz da var,Ağacımız da.Sen bize bulut ver sadeYüz paralık /Orhan Veli(6)

*GÜLÜMSÜYORUM sokakta giderken, kendi kendime gülümsediğimin farkına vardığım anlarda insanların beni deli zannedeceğini düşünüp gülümsüyorum... /*O.Veli*BİZİM GİBİArzulu mudur acabaBir tank, rüyasında?Ve ne düşünür tayyareYalnız kaldığı zaman?Hep bir ağızdan şarkı söylemesini,Sevmez mi acaba gaz maskeleri,Ay ışığında?Ve tüfeklerin merhameti yok mudurBiz insanlar kadar olsun?*Orhan Veli _Eylül 1939 (7)*

TEMİZ ÖMÜRyaz gelir, yaz temizliğikış gelir, kış temizliği /...yaparsın.!.ne yaparsan kendin için,ne yaparsan kendine /...yaparsın.!.

ömrün temizlikle geçer.Sevdakâr ÇELİK (8)

*VATAN İÇİN Neler yapmadık şu vatan içinKimimiz öldükKimimiz nutuk söyledik

Orhan Veli _o1.o8.1946(Varlık)(9) *AHMETLERKimimiz Ahmet BeyKimimiz Ahmet EfendiYa Ahmet Ağayla Ahmet Beyfendi?

Orhan Veli_15.o3.1949(Yaprak)(10)

ŞİİRİMİZDE MİZAH

Mizah, hayatımızın her alanında var. Öylesine iç içeyizdir ki mizahla, öylesine sıklıkla çıkar ki karşımıza; kanıksamışızdır ve işin içinde mizah olup olmadığına aldırmayız bile.

Bir pazar yerindesinizdir örneğin... "ikizlere takke!" diye bağırır satıcı. Bu, mizahtır işte.Kavununu, "Lokum mübarek, lokuuum .!." çığırışlarıyla pazarlamaya çalışan da mizahlı bir dil kullanmaktadır.

Radyo yayınlarını pürüzsüz almak için (şimdilerde o da kalmadı ya.!) demiryolu raylarından anten niyetine yararlanana ne demeli.?Dolmuşunun arkasına, "Babam sağ olsun.!.” ya da “Sollama, rüzgârımdan nezle olursun.!." yazdırana ne buyrulur?

*Yörenin şivesini ve konuşmadilinde kullanılan sözcüklerin İKİNCİ anlamlarını da bilmeyenler için, Kastamonu yöresinin şu pek sevilen; "Manda yuva yapmış söğüt dalına, yavrusunu sinek kapmış gördün mü?" türküsünden mizah tadı almayanların olduğunu söyleyebilir miyiz?

Mizahın âlâsı masallarımızda, atasözlerimizde, askerlik anılarımızda...

Ve şiirlerimizde...Öyleyse sayfamızı mizahî şiirler süslesin...

Sevdakâr Çelik

Kaynak- (1,2,3,4,5,6,8/ GIRGIR ve*mizah ve şiir*-> 13.09.2007 ) ***(7,9 ,10 / Orhan Veli-BÜTÜN ŞİİRLERİ / Derleyen ASIM BEZİRCİ (CAN,İstanbul 1983)

22salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 23: Salkimsöğüt -01

*

Şaire Dair...

“Tüm sanatlar gibi, şiire bakma da

eğitim gerektirir.Bu eğitim mutlaka

gelecektir.O zaman insanlar,

cahillere ve yalancılara

aldanmayacaktır.”

Melih Cevdet ANDAY

"Şair; şiir yazarken başka şahsiyet, konuşurken veya kavga ederken başka şahsiyet değildir! Şair; bulutlarda uçtuğunu vehmeden dejenere değil, hayatın içinde, hayatı teşkilâtlandıran bir vatandaştır!"

*Nâzım Hikmet RAN (3)

© se

vdak

âr ç

elik

’in

çizg

isiyl

e m

elih

cevd

etan

day

23salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

-“Şiir, sözcüklerle güzel biçimler kurmak sanatıdır. Ama sözcük nedir? Bir anlamı, bir çağrışımı, bir gölgesi, hatta bir rengi ve tadı olan nesnedir. Sözcük insanoğlundan haber verir. Sözcük boş bir kalıp değildir. Ozanın duyguları, düşünceleri, hayalleri, dünya görüşü, felsefesi, kişiliği, her şeyi şiirde belli olur. Sözcükleri tanımak, sevmek, okşamasını bilmek gerek. Hangi sözcük hangi sözcükle yan yana geldiğinde nasıl bir ışık ortaya çıkar? Bunu bilmek gerek.”

-Cahit Sıtkı Tarancı

“Şiir, büyük zekâların rüyalarıdır.”-Lamartine

-“Şiirin düşmanları, bu meslektekiler ya da müşteriler arasında değil, şairin kendi içindeki uyum eksikliğindendir.”

- Pablo Neruda (2)

-Şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz sanatıdır. -Orhan Veli

-Günışığı gibidir gerçek şairler; kimi durgun, kimi coşkun... -Fakir BAYKURT

-İçinizde olmayan şiiri hiçbir yerde bulamazsınız.- Shelley

-Şairin kullandığı sözcüklerde insanlar için çeşitli anlamlar vardır; herkes beğendiğini seçer. Tagore

-Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz. İnsanı insana ancak şiir sevdirir. Şiir, insanı insana yaklaştıran şeydir. - Sait Faik

-Şiir sanatı, eksiklikleri güzelliklere çeviren bir simya bilimidir. -Aragon-

'Şiirin orta hallicesi beylik ölçülerle, sanat bilgisi ile yargılanabilir; ama şiirin iyisi olağanı aşan kuralların ve aklın üstündedir. Onun güzelliğini sağlam ve olgun bir görüşle fark eden, bir şimşeğin parıltısı kadar görebilir ancak. O güzellik aklımızı işletmez, başımızdan alır, allak bullak eder.'' Montaigne

-Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke bir coşkunlukla, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu gerçeğin dışındadır. -Baudelaire

-Ne masayı anlatacağım diye masa sözcüğünü kullanacaksınız, ne kuşu anlatacağım diye kuş sözcüğünü; ne de aşkı anlatacağım diye aşk sözcüğünü. -

Cocteau*

-Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki. Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun. -Goethe*

-Gerçek şiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir amacı yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir. Valéry

. Şiir, insanlığın öz suyudur. - Hasan Âli Yücel

-Şiir gerek içerik, öz, gerekse söze dönüştürme, sunuluş açısından özgün, etkilemeye, duygulandırmaya yönelik, yaratı niteliği taşıyan bir söz sanatı ürünüdür. -Doğan Aksan

*

-Ben kendi payıma bir iki şiir yazdımsa, bunların tümünün içeriğini önceden iyice pişirdim. Sonra en uygun biçimlerini, ne çeşit uyakla (kafiye ile), ne çeşit ölçü ile yazılabileceğini boyutunun aşağı yukarı ne olabileceğini, dilinin edasını, çeşnisini, peşinen kestirmeye çalıştım. Yani çok zahmetli bir çalışmadan sonra işe koyuldum.

-Nâzım Hikmet Ran

- “Şiirin yüceliği, çok denenip varılamamasından değil, birkaç şairin varmış olmasındandır.”

-Özdemir Asaf

-Şiir sanatı üzerine söylenmiş sözler-Şiire Dair…

*katkısı nedeniyle Eğitimci*Şair Ferda Balkaya Çetin’e TEŞEKKÜRLER...kaynak:--2* www.cafrande.org-3* www.ücnokta.com

- "Şiir öyle ayrı bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez; hatta yazılmış göründüğü dile bile.“*Jean Cocteau.

-Şiir, insanın kendi ana dili çalgısında söylenen bir türküdür. -

Cahit Külebi*

Page 24: Salkimsöğüt -01

.

YAŞAMAKanlaşmak güçyıldızlarla kuşlarla ,kuşların dilini ağaçlar anlaryıldızların bulutlar..

benzemez dostluğumuzkuş ve bulut dostluğuna ,bu ömür kısa geliryedi karış boyumuza ,biz biliriz yaşamanın tadınıbaş başa omuz omuzadizleri terliözleri tuzlu dostlar ,

merhabanız yeter bana..

CAHİT IRGAT

* ADAM OLANA ÇOK BİLEekmeğimi gözyaşıma

bandım da yedim..CAHİT IRGAT

CAHİT IRGATAĞAÇ

ağacım , dört kol çengi kıyamether dalımda bir memleketuzar kollarım uzartaşımda toprağımda bereketköklerimden başlar hürriyetbana çarptıkça anlaryağmur yağmur olduğunu

rüzgar , rüzgar.taşımda toprağımda kıyametköklerimden başlar hürriyet..

CAHİT IRGATkaynak- (IRGATIN TÜRKÜSÜ , Bütün Şiirleri , ADAM Yayınları ,Nisan 1991)

KUŞÇULyağmur tıpırtısı yağıyormuş gibi havada seslere baktım kuşların gaga vuruşu damda hızlandı bakışıma

kaburgalarım genişliyor şimşek çaktıkça pencere açıldı kanat vurma sesinden kendiliğinden kapı doluştu kuşlar içeri sağnağa yakalanmış uçuşları

ıslandı kâğıt kalemin ucunda bekleyen sözcükler

(Söylem Dergisi_Mart 2002)

kurutulmuş gül yaprakları ve bir ceviz tanesine sone

sıyrılıp bedeninden tınısına karışmış sesinin gül yapraklarıçoğalır ıssızlığında mevsimlerin gün düşlerinde buluşupkıpırtıları düşer gönlüme gün ağarırken öze tutunmalarınınerguvanları kalır biraz yeşil biraz da sarınır kahverengiye

nazlı şafaklar sökülür kavuşmalarından mis kokularlaağır alımlıdır zaman sınar algılarımızı sabrımızı sınargüzün bitmez gazeli ah ne hüzündür ki o iner yüreğimizetoprağına bin bir bereketle akar nuru sabah ezanlarının

kim bilir kaç gözyaşı damlamıştır iç yangınlarında yaprağınaama narin ama eşsiz ama kırgın ama bahtiyarçılgınca renk açardı göğün damarlarından tutunup sevgiliye

söyle ey can kaç ceviz buluşmuştur ki gül yapraklarıylanice yağmurlardan ayazlardan kurtarıp tenlerini düşüp önüne güneşin hesabını sormadan uzak iklimlerde yaşamanın

ZEVAL VAKTİ

YAŞAMAKgüneşli bir günde uç vakitlerdebakar gibi ortasından bir kitabınsırlar yazılır içinden insanlar geçerderin bir bakış çizilir / hiyeroglif

çokça kuşatılmış bir ada gibi dünyayaşamakla incelmiş siluetlerlesağalır / düş patlamalarından yorgun bir

kentseyrelir yansımaları insan gölgelerininkarışır yıldızlar sütbeyaz ırmaklarla

ufkun alnına saklanır taze gülüşlergeri dönen çocukluğun yağmurlarındanyerleşik bir öykü gözbebeklerinde

cemreler kopargelir bir dağ gibi durur aklatene değdikçe büyüyen yalnızlıkla

şiire sancılanır bedenler

bir iksir sunulur güneşin kadifesindenyeni bir hayat gibi genç kız avuçlarına *Aralık 2010*

ferda balkaya çetin

24salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

NİH

AT Z

İYA

LAN

ferda balkaya çetin

Page 25: Salkimsöğüt -01

SEVİP DE YANDIKLARIM

bir şiir çek ustahafif firaklı olsun

okkalı olsun hasret mevzuundaepeyce sıla olsun

hem anam hem babamve duru yüzlü güzel kardeşlerimen derin, en hüzzam bakışlarıyla oğlum ve de kızım...

sevgiliye selam olsun,bin selam olsun...

gülünce güzelleşirmiş insanbugün güzelleşmeyelim be usta

bizimkisi bugün de acılı olsun

benim sevdiklerim çokhasretiyle yandıklarım çokher birinde, dağlanmış yüreğimden bir koca dilim........bir şiir çek ustaiçinde kadim dostlarım, arkadaşlarım olsun

memleket sürgünü / hayat vurgunuyuz.. öyle ya;varsın, memleketim olsun.

bir kuş bile yalnız uçmaz gökyüzündeyalnız yüzmez suda balık

tek şekerli bir yalnızlık çek ustayanında şiir olsun.

eline sağlık ustaşiirine sağlık...

hele bir şiir daha çek ustamühründe nâzım olsun.

hava nasılsa soğukhava nasılsa yağmurlu

akıl kârı değil sokaklara vurmakhele bir şiir daha çek usta

unutma, demli olsuniçinde sevdiklerim,

sevip de yandıklarım olsun.

Sevdakâr ÇELİK17/18Kasım2oo5

SULAR DAMLARKEN SAÇLARINDAN

sevgilim banyodan çıkmıştır şimdi..gül reçeli ve çilek kokuşludur şimdi.bulut buluttur/

yere basmıyordur ayakları/mavilere ağıyordur...

arınmış,tazelenmiş-

ve durulanmıştırhavlulara sarınmıştır/

mis kokulu havlulara... saçlarından sular damlıyordur,

ve kar kokulu rüzgârların önünde/kır çiçekleri salınışındadır.

bilmez miyim; üzüm üzümdür dudakları/

ve pudra şekeri tadındadır.

yüreği../ kuşlarla kanattadır;tebessümler harmanlanmıştır

yüzünde/ tüyden hafif tebessümler...

ve renklerin pembesindedir....sevgilim beni düşünüyordur şimdi,

elleri saçlarındadır.

sevdakâr çelik2o.o7(29.09)2oo3

SENİevvelsi gün seni düşündüm,

dün seni...şaşılacak şey değil,

bugün de düşündüm seni.ve biliyorum ki,

yarın seninle başlarım güne;gün boyu seni düşünürüm ben

yine.sevdakâr çelik *12.12.2oo7

25salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

sevdakâr çelikşiirleri

ayak izlerin şimdi kalkıp, veda edeceksin... valizine göz atacaksın gitmeden öncesenden sonraki halini düşüneceksin / evin,

akvaryumdaki balıkların,balkona tüneyen serçenin

ve bir de benim....yarım bıraktığım çay bardağına

ve duvarlara,resimlere,

aynalara...ve bir de çiçeklere takılacak gözlerin...dönüp son kez / derin bir kederle,

perdelere bakacaksın_ örneğin.

ellerinde hazır tutup mendilini,ve... / çöküp koltuğa;

yarım kalmış gözyaşlarınla savrulacaksın,veda etmeden önce.

*konu komşuyu yasta göreceğim,

vakitlice evimize dönünce...senin için, “o, gitti.!” diyecekler...desinler / inanmayacağım. sesini duymayınca fakat / deli divane olacağım.

... yetişmek için ardından ,kendimi /... sokaklara vuracağım.

*yollarda bırakmış olacaksın ayak izlerini,bunlar ki / ...senden kalan son hatıradır,toplamış olacağım ayak izlerini /...tek tek

...veavuçlarımda saklayacağım.

sevdakâr çelik_16.07.2012

Page 26: Salkimsöğüt -01

*

26salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

..SANAT ESERİ...(1)İnsan daha önceden kimseden duymadığı ve her yönü ile ona yeni gözüken bir şeyi düşünür ya da belirsiz bir şekilde hisseder. Bu yeni şey onu etkiler ve günlük bir konuşma sırasında farkına vardığı o şeye dikkat çeker, sonra kendisi için apaçık ve belirgin olan bu şeyin başkaları tarafından görülmediğini şaşırarak görür.Onlar, onun anlattığı şeyleri görmez ya da hissetmezler. Bu çevreden kopuş uyuşmazlık başlarda onu rahatsız eder. Kendi anlayışını doğrulatmak için gördüğü, hissettiği ya da anlattığı durumları başkalarına aktarmada farklı yollar dener. Fakat ötekiler, onun onlara iletmeye çalıştığı şeyi hâlâ anlamamaktadırlar ya da hissettiği gibi anlamamaktadırlar. Ve insan bir şüpheden rahatsızlık duymaya başlar. Ya gerçekte var olmayan durumları tasarlamakta ve bulanık bir biçimde hissetmektedir ya da ötekiler görmediği ve hissetmediği ama gerçekte var olan şeyler söz konusudur. Bu şüpheyi ortadan kaldırmak için gücünü keşif yapmaya yöneltir. Öyle ki farkında olduğu şeylerin varlığı konusunda kendisi ya da öteki insanlarla ilgili en ufak bir şüpheye yer kalmamalıdır. Bu açıklığa kavuşturma işi tamamlanır tamamlanmaz ve insan artık gördüğü, anladığı ya da hissettiği şeylerin varlığı hakkında şüphe duymadığında, başkaları da birdenbire onun gibi görmeye, anlamaya ve hissetmeye başlarlar. Bu, konuya kendine ve başkalarına anlaşılır ve kesin kılma çabasıdır.Bu insanın genelde ruhsal faaliyetlerinin üretiminden ileri gelir.Biz, buna sanat eseri diyoruz. / Tolstoy

(1)_Tolstoy-Ruha Dokunan Düşünceler/ Hazırlayan: E.Uluç /Syf-170/ Carpe Diem Yayınları

Tolstoy Diyor ki:Açık, kesin ve doğru bir hayat görüşüne sahip olmayan ve özellikle / bunun istenmeyeceğini düşünen bir adam, sanat eseri üretemez. Hayranlık verici pek çok şey yazabilir, fakat bunlar bir sanat eseri olmayacaktır.

Navajo : Uyuyor taklidi yapan bir

adamı uyandırmak imkânsızdır.

Omaha: Sorularını yürekten sorarsan,

cevaplarını da yürekten alırsın.

(c) v

ahit

akça

AMERİKAN YERLİLERİNDEN, YERİNDE SÖZLER:

Cheyenne: Konuşmayan adamdan ve havlamayan

köpekten kork.

Nez Percenir: Bütün hayvanlar senden daha

çok şey bilir.

Anishinabe: Yoksul olmak, dürüst olmamaktan daha küçük birsorundur.

Hopi: Yağmur adil olanın da olmayanın da üstüne eşit miktardayağar.

Tuucarora: Kimin bir ayağı kanoda, diğer ayağı kayıkta ise; o, ırmağa düşer.

Iowa: Cesur kişi bir kere, korkak birçok kere ölür.Creole: Bir yağmurla ürün olmaz.Navajo: Taşlı bağın duaya ihtiyacı yoktur. Kazılmaya ihtiyacı vardır.Shawnee: Herkesin yargıcı kendisidir.Zuni: Karanlık olduktan sonra bütün kediler leopardır.Kiowa: İlkbaharda sakınarak yere bas, “Tabiat Ana” hamiledir.Sioux: Her şeyle ve her şeyde akrabayız.

ÜÇ YOLMensubu bulunduğun sınıfın önünde yalnız üç yol var; yalnız üç yol:...Birincisi; çalışmak, para toplamak, içinde yaşadığın pisliği artırmak ve çoğaltmak...Bu bana çok iğrenç göründü......İkinci yol; bu rezil hayatla mücadele yoludur ki, bunun için kahraman olmak lâzımdır.Ben ise kahraman değilim......Üçüncü yol; içmek, keyif çatmak, şarkı söylemek, böylece her şeyi unutmak yoludur ki, ben bunu seçtim.İşte görüyorsun, kendi kendimin sonunu seçtim.... Tolstoy

Bir sanat dalının yalnız bir kolundan tat alanlar, öbürlerini hiç bilmeyenler, belki o alanda uzmanlaşabilirler, ama beğeniye ulaşamazlar. Cemal Süreya

*Yeteneğin yanı sıra, tevazudan vazgeçmemeyi gerektirecek kadar zekâ da gerekir.

Pavarotti

Page 27: Salkimsöğüt -01

”sanatın vazgeçilmezidir özgünlük”.

.

"Bir sanatçı ne denli nesnel olursa olsun, nesnelliği ancak kendi sanat anlayışının tutarlılığını denetecek güçtedir.

Kimi ayrallıklar dışta bırakılırsa, genellikle sanatçı imgesinin doğal bir sonucudur bu. Çünkü sanatçı -inandığı kendi sanat anlayışını-ürünleriyle uygular.Bu ürünlerin kendine özgünlük kazanabilmesi için de sanatçının sanat görüşünün başka görüşlerden değişik olması zorunludur.

Yoksa sanatçının kişiliğinden, özgünlüğünden söz etmek olanaksızdır....Ama sanatçı, özellikle de düşünsel yönden geri kalmış toplumların sanatçısı,başka sanat anlayışını yargılarken, kendi dışındaki her düşünce ve inanış biçimini ancak kendi kalıplarına uygunluğu oranındabenimser. Çekinmeden

genelleştirebileceğimiz bu tavır, tekil bir beğeniyi tümel kılma çabasını güder. Sanat yapıtının yaratılma sürecinde kaçınılmaz olan bu tutum, başka yaratıları değerlendirmek için bir ölçüt haline getirilince, kişisel beğeniyi tek geçerli beğeni yapma sakıncası doğar. Dolayısıyla, birbirinden değişik birçok beğeninin oluşturduğu edebiyat ve sanat tarihinin ve böylesi bir tarihin başlıca dayanağı olan nesnel yargılama zorunluluğunun dışına çıkma tehlikesi belirir.Sanatçının kendi görüşünün dışındaki görüşleri geçerli saymasını beklemek en azından sanatçının doğasına ve yaratma sürecinin niteliğine ters düşebilir. Zaten sanatçı kendi sanat anlayışını bunca kıskanmasa, yaratısının özgünlüğünü de sağlayamaz belki.***kaynak: Bedrettin CÖMERT_(Eleştiriye Beş Kala, 1981 / s.26-27 )

Bedrettin CÖMERT

Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu, yazar/ şair ve öğretmen Mehmet Başaran şiiri:

Otlar, böcekler gibiydik bozkırda.Acılarda gökyüzü kadardık.Bizden geçerdi zamanın karanlığı,Unutulmuş unutulmuş unutulmuş köylerdik.

Sonra sen geldin; nisanlar geldi.Durdu o içimize akıttığımız kan.Yenilendi gücümüz bembeyaz.Köyler babası, halk babası,Bize çalışmaya başladı tarlalar.

Komadı karanlığın ağaları,Halk uyansın, ülke çiçeğe dursun.Komadı aydınlıktan korkanlar.Terledin, dayattın bizim için.Hey Cılavuzlar, Kepirler, Hasanoğlanlar!

Adın bir destan şafağı işte,Umudu, sevinci büyütüyor okullar.Halk babası, köyler babası,Ha desen horona kalkar dünyalar.Sen Anadolusun, halksın, köylersin.

MehmetBAŞARAN

TONGUÇ BABA

*Köy Enstitüleri’nin kurucusu

İsmail Hakkı TONGUÇ

Arifiye’de...

*Arşiv: Mustafa BAŞAK

KAYNAK: Köy Enstitüleri – The Village İnstitutes _o1.o1. 2011

©se

vdak

âr çe

lik’in

çizg

isiyl

e be

dret

tincö

mer

t

27salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Page 28: Salkimsöğüt -01

*

28salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Yoruldum

Yoruldum, çok yoruldumBiraz değil çok yoruldum Ankara’daOn katlı yirmi katlı beton yapılaraSabah akşam asansörle inip çıkmaktan.Yoruldum, çok yoruldumBiraz değil çok yoruldum Mamak’taTutukevinde demir parmaklıklar ardındaYaz kış ranzalarda yatmaktan.Yoruldum, çok yoruldumBiraz değil çok yoruldum o şehirdeÇokları çok aldı yaşamda bendenKimine emeğimi, kimine zamanımı vermekten.Yoruldum, çok yoruldumBiraz değil çok yoruldum Almanya’daAsfalt caddelerde yürümektenAltı şeritli otoyollarda gidip gelmekten.Yoruldum, çok yoruldumBiraz değil çok yoruldum Duisburg’taPasaport, vize, oturma izni, işlemler her yılYoruldum yurda uzaklardan bakmaktan.Ama yorulmadım hiçbir zamanO yoksul sevgili gibi dağ başlarındaKarda kalmış, darda kalmış yolcular içinYazmaktan ....

Fakir Baykurt /( 1988) “Bir Uzun Yol”

Fakir BAYKURT *şiirleri*

©sevdakâr çelik’in çizgisiyle fakir baykurt

Page 29: Salkimsöğüt -01

.

1918'de İstanbul'da doğdu.Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi.Bir süre Hukuk Fakültesi'ne devam etti. Daha sonra Edebiyat Fakültesinde öğrenim gördü.Senaryo yazarlığı, aktörlük ve rejisörlük de yaptı.1936'dan başlayarak, çeşitli Edebiyat dergisi ve gazetelerde şiirleri yayımlandı.

KOVAN, ilk şiir kitabıdır. (1940)Şiirleri çeşitli dillere çevrilen ARIBURNU,

Çoğu kısa olan şiirlerinde toplumsal aksaklıkları alaycı bir dille eleştirdi.1945 yılında, yönetmenliğini Şadan Kâmil’in yaptığı GENÇLİK GÜNAHI filmiyle oyunculuğa başladı.İlk filmini (Yüzbaşı Tahsin) 1950’de yönetti.Yaşamının son yıllarını Almanya-Berlin'de geçirdi.1980’li yıllarda Almanya’da oyunlar sahneledi. Tiyatro dersleri verdi ve şiir kitapları yayınladı.11 Nisan 1989 tarihinde Berlin'de öldü.

Şiir Kitapları: Kovan (1940)Bu Yürek Sizin (1982)Buruk Dünya (1985)

1947 yılında dünyanın İLKresimlendirilmiş şiir sergisini

İstanbul’da açtı.

1947 yılında dünyanın İLKresimlendirilmiş şiir

sergisini İstanbul’da açan şair.

HANÇERAl eline hançeriAçılıp açılıp da vurBir damla kanım akmazÖyle çok kederliyimNiçin öldüğüm anlaşılmaz*HAVVA’NIN KIZIBacak bacak üstüne atmaOrtadan ayırma saçlarınıGülerken deli edersinGülmeEsvabın darını giymeHele kapının önünde durup mehtaba karşıElini elime verme...Zor olur ayrılması sendenBak söylüyorumDelikanlıyımFena olurumGünahkâr olurumYapma...Sakın haSöylediklerime bakma*LALELİLalelimLalelide otururLaleli lale olur lalelimden....Laleliden geçilirLalelimden geçilmez!..*MAHKÛMLAREkseriya sabaha karşıKurşuna dizilir mahkumlarBir sünger taşına dönerAnne sütünden yapılan heykel...Bari şu trampetler çalmasa,İnsan gürültüye gitmese!. ................................(1940)*....ZAMPOK EYİN Pİİki cambaz bir ipte oynamazBir ipte bir sürü cambazHilebaz, Madrabaz, Kumarbaz...İki cambaz bir ipte

oynamazBir ipte bir sürü cambazAteşbaz, İşvebaz, Hokkabaz...İP NİYE KOPMAZZAMPOK EYİN Pİ!..(1946)*ZURNAZurnadan kazandıZurnadan yiyor

Zurna gibi peşrevsiz yaşayıpPeşrevsiz ölecek

ZurnamZurnam

Ben buralarda dururumGitmem.!...(1940)*AYNAO, yalnız ayna satardı.Ve bir gün aynalı çarşıda öldüTalih bu yaTabutunu taşıyanlarAynasızlardı...*(1940)*KASAPİşlerin yolunda gidiyor kasapİşlerin yolundaSatırın saldırman belindeElin hayvanı emrindeYere yatırıp biçersinÇengele asıp yüzersin...Mal derdinde kasapCan derdinde koyunNe çirkin oyunNE BERBAT KAFİYE!

Orhon Murat ARIBURNU *şiirleri*

UMUTDünya döndükçeUmut, fakirin ekmeği

... Ye Mehmet yeYe Mehmet ye.!..

orhon m. arıburnu (1940)

29salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

Orhon Murat

ARIBURNU

Page 30: Salkimsöğüt -01

.

30salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

*sanatçının niçin acı çektiği üzerine, m.c.andayyorumu*

YANYANA (*)Bu gürül gürül otların yanında

Ağacın gölgesine değdi değecekTam şeftalinin kokusu başlarken

Öpüşmeye kıl kadar bitişikAkarsuyun burnunun dibinde

.Bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence

Melih Cevdet ANDAY

(*)kaynak: Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi_Memet Fuat_ ADAM_ Eylül 1991

(...) bireyle ilgili sorunlar yalnızca sanatta somutlanabilir. Bunun bireycilikle bir ilişkisi olmadığı (...) sanatın toplumsal bir ürün olduğunu belirtmiştik. Ölümsüzlüğü arayan Gılgameş, tek ölümsüz insan Utnapiştim'i bulup ondan bu gizi öğrenmek için yola düşer. Hiç bir insanın katlanamayacağı acılara,tehlikelere, zorluklara karşı koyar. Onun geçtiği yollardan daha önce hiç bir ölümlü geçmemişti; yeller denizin üstünden estikleri sürece de hiç kimse geçemeyecekti. Sonunda, Gılgameş, yanakları çökük, yüzü süzgün durumda, Utnapiştim'i bulur, ırmakların ağzında, uzaktaki yerde. Ondan, suyun altındaki bitkiyi öğrenir, insana ölümsüzlük veren bitkiyi... Buz gibi suya girer, koparır alır bitkiyi. Fakat çiçeğin yaydığı tatlı kokuyu alan yılan, bitkiyi kapar ve derisini değiştirip bir kuyuya dalar. Gılgameş oturup ağlar, "Ben onu yıkılmaz duvarlı Uruk'a götürüp, yemeleri için yaşlılara verecektim" der.* Sanatçının yazgısını, bu masaldan daha iyi ne anlatabilir! Ölümsüzlüğe ermek için sanatçı da, Gılgameş'in çektiği eziyetlere benzer ağır işkencelere katlanır; o da Gılgameş gibi, sanki kendi için arıyordur gizi; ama başkalarına

götürecektir. Olağanüstü otu hem bulur, hem yitirir; hem kendisi, hem başkasıdır; ölümsüz olan insanı görmüştür, insanlığın ölümsüzlüğüdür bu, Uruk'a bu haberi getirir kimsenin bilmediği yerlerden... Dünyaya katlanmamız bu yüzdendir. O bizim yaşamımızı somutlar. Ölümlü ölümsüz olandır o, yüzü bizim yüzümüze, tanrıların diline benzeyen.

melih cevdet anday(sanat olayı- istanbul 1981,sy-4)*mizah ve şiir arşivi

şiir yazmakKimi zaman bir sözcükten yola çıkarımAç kalmış güzel bir kurttur oKimi bir düşünden kiKör bir gül gibi dönenirBedevi bir sabır gibiyimdirEy tesellisiz gece

melih cevdet anday

©sevdakâr çelik

... ıslık çalmakBalıklar için deniz lazım,Sevişmek için işsiz olmakVe geceleri yataktaDuymamak için tabanların

sızısınıZengin olmak lazım.Halbuki ıslık çalmak içinBir şey lazım değil.

melih cevdet anday

YALANBen güzel günlerin şairiyimSaadetten alıyorum ilhamımıKızlara çeyizlerinden bahsediyorumMahpuslara affı umumiden... Çocuklara müjdeler veriyorumBabası cephede kalan çocuklara...

Fakat güç oluyor bu işlerGüç oluyor yalan söylemek....Melih Cevdet ANDAY [1946]

Page 31: Salkimsöğüt -01

31salkımsöğüt / eylül-ekim 2012

• Sevgili Dostlar,• Siz değerli dokuyucusuyla buluşmuş oldu SALKIMSÖĞÜT. Sevincimizin –tek yanlı değil- karşılıklı olmasını dileriz. • PDF formatlı e-derginizi İNTERNET ÜZERİNDEN ÇEVRİMİÇİ okuyabileceğiniz gibi; arşiv amacıyla masaüstüne indirebilir ya da çıktısını da alabilirsiniz.

•e-dergi SALKIMSÖĞÜT’ün bağlantı adresi şöyle:http://www.mediafire.com/?8v8wad6j2qab9

•Eserleriyle SALKIMSÖĞÜTE renk ve değer katacak sanatçı dostlarımızdan dileğimiz: - (Word dokümanla) 1-) En çok üç adet şiir... 2-) Fotoğrafınız... (Vesikalık şartı yok.!.)

ve3-) SALKIMSÖĞÜT ‘e ilk kez yazıyorsanız, ÇOK KISA özgeçmiş bilgisi- (450-500 karakteri kesinlikle geçmemeli.)*•DİLEYENLER’den (Word dokümanla) 1-) Şiire ve hayata dair kısa yazılarınız... 2-) Şiirinizle görsel bütünlük sağlayan RESİM, FOTOĞRAF, DESEN v.b. görsel malzemeler... 3-) Şiir etkinliklerinize dair haberler ve yapıtlarınıza dair tanıtım bilgileri...

İLETİLERİNİZ İÇİN ADRESİMİZ:[email protected]

......NOT-İletilerinizin konu başlığına, “SALKIMSÖĞÜT” ve tam adınızı yazmanızı dilemekteyiz. (Örnek: “SALKIMSÖĞÜT - EKBER POLATOĞLU” )

mizahveşiir-07.08.2012

•Salkımsöğüt’ü birlikte ve daha iyiye taşımak isteminin / siz değerli okuyucularımızca da geçerli olduğunu düşünmekteyiz. Çerçevesi önceden çizilmiş “kalıpçı” bir dergi yerine, yeni düşüncelerle biçimlenen bir dergi anlayışından yanayız. *Düşüncelerinizi, önerilerinizi, yorum ve eleştirilerinizi bu köşeden paylaşabiliriz.• İLETİLERİNİZ İÇİN ADRESİMİZ:

[email protected]

SERVİLİKLERDEHâlâ servilerde ağlıyorlar mı ?Bir inilti duydum serviliklerdeDedim: burada da ağlayan var mı ?Yoksa tek basına bun kuytu yerde,Eski bir sevgiliyi anan rüzgar mı ?Gözlere inerken siyah örtüler,Umardım ki artık ölenler güler,Yoksa hayatında sevmiş ölüler,Hala servilerde ağlıyorlar mı?Nazım Hikmet'in yayımlanan

ilk şiiri(Yeni Mecmua)

Cemal Süreya ve ilk şiiriŞARKISI BEYAZ

Ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçtiŞehirler taş yürekliydi şarkısı-beyazİnsanların büyük rüyaları vardıİnsanlar bir ölümle öldüler kiSevgiler arasında şaşırıpBir unuttular ki deme gitsinBen olanca kuvvetimle halatlara asılıyorum nafileBen ayrı düşmüştüm bir kereAyrı düşmüştüm insanlardanBu yıldız tutmaz mavilikteNe deniz ne köpük kar der banaArada bir ağlamak içinOnu kocaman ellerimle sevdimÖlüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı-

beyazSaçlarını kestim ,şarapla ıslattımSaçlarını koynumda saklıyorumArada bir ağlamak içinVe suların altında mavileyinKüstah bir çalparaydı ayağını uzatmışMesut hatırasına balıklarınVe kocaman küfürleriyle sarhoşYatardı yavaşlamış tüyleriyleGemicilerin öldürdüğü kuşSiraküzaya uğrayamadıkTorbadaki çakıllara baktım şarkısı-beyazSonra dalgalar geldi dileSonra bir mavilik aldı her yerimizi;Nasıl hatırlıyorsan dünyayıÖyle8 ocak 1953/Mülkiye Dergisi

*"Sunay Akın'ın ilk şiir kitabı olan-Makiler- adı, Cemal Süreya tarafından konulmuş."Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu,Masmavi defterime kızıl satırlar doldu." dizelerinde geçen kızıl sözcüğünün, çevresindekilerce sakıncalı bulunması üzerine / sözcüğü, yeşil olarak değiştirmiş Sunay Akın.

“ve bir gün buluşacağız,

başka yönlerden gelip.”

Yannis Ritsos

Geniş kapsamlı bir tanıtımla yola çıkmasa da SALKIMSÖĞÜT, 32 sayfalık alanımızın kısa sürede dolduğunu; dostlarımızın eşsiz katkılarıyla, -yeni sayılarda karşınıza çıkarabileceğimiz- bir birikime ulaştığımızı belirtmeliyiz. Sonsuz bir iyi niyetle eser gönderen sanatçı dostlara teşekkür ediyoruz. Varlıklarıyla aramızda olmasalar da unutulmaz şiirleri ve önemsediğimiz düşünceleriyle aramızda olan ustalarımıza da minnet borcumuzu ödemeye çalışıyoruz. Topraklarına ışıklar, şiirler yağsın.!.*Henüz daha okuyucuyla buluşmasa da “SALKIMSÖĞÜT girişiminin” müthiş heyecanını yaşayan dostlarımıza tanık olduk. İletiler, telefonlar ve yüz yüze yapılan görüşmeler; bizim de hesap edemediğimiz bir sonuçtu.

Bir bakıma arzu ettiğimiz de işte bu “güzel heyecan”dı. Kendi adımıza değil, dostlar adına sevinmekteyiz aslında. Belki daha çok üretecekler, belki daha çok yapıcı ve yaratıcı olacaklar... Belki daha çok okuyup, araştırıp, yeni şeyler öğrenmenin hazzını yaşayacaklar. Evet, bizim istediğimiz bu / ve hiçbir karşılık beklemediğimiz yorgunluklarımızı da işte bu nedenle göze aldık zaten.*Yerimiz elverse, bize “müthiş renkli” öneriler taşıyan iletileri paylaşmak isterdik. İsterdik, çünkü belki bu heyecan ,dostların coşkusunu alevlendiren bir etki yaratabilirdi.”Bir dahaki sefere.” diyelim VE değerli Eğitimci*Şair F.B.ÇETİN’in / büyük usta Nâzım, Cemal Süreyave Sunay Akın’a ilişkin araştırmasında saptadığı “İLK”leri paylaşalım:

Page 32: Salkimsöğüt -01

salkımsöğüt / eylül-ekim 2012 32