sahil güvenlik dergisi

57

Upload: bilal-karatas

Post on 11-Mar-2016

288 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Nisan 2012

TRANSCRIPT

Page 1: Sahil Güvenlik Dergisi
Page 2: Sahil Güvenlik Dergisi

KÜNYE

GRAFİK TASARIM

SG İda. Bçvş. Servet ALTANSvl. Me. Zarife Tolunay KAYHAN

YÖNETİM MERKEZİ

Sahil Güvenlik KomutanlığıDikmen Cd. Merasim Sk. No: 10Bakanlıklar/ANKARA

Telefon : (0312) 417 50 50Belgegeçer : (0312) 417 28 45Internet : www.sgk.tsk.trE-posta : [email protected]

ÖNEMLİ NOTDergide yayınlanan yazı, fotoğraf,

harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. Kaynak

gösterilerek alıntı yapılabilir. Dergideki yazılar yazarlarının özel

fikirlerini kapsar.Sahil Güvenlik Komutanlığının

görüşünü yansıtmaz.

BASIM YERİ

Anadolu YayıncılıkSüleyman Bey Sk. No: 31/10Maltepe/ANKARA

Telefon : (0312) 230 83 45Belgegeçer : (0312) 230 83 46Internet : www.anadoluyayincilik.comBASIM TARİHİ : 20.04.2012

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

SG Kd. Alb. Ahmet KENDİR

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRYARDIMCISISG Yb. Engin KUNTAY

SAHİL GÜVENLİK DERGİSİNisan 2012 • Sayı: 16 • Dört ayda bir yayımlanır.

Yayın Türü: Yerel Süreli YayınISSN: 1307-4253

YAYIN SAHİBİ VE GENELYAYIN YÖNETMENİSahil Güvenlik Komutanlığı adınaPersonel Başkanı

Dz. Kur. Kd. Alb. Ü.Engin UYANIK

YAYIN İNCELEME KURULU

Dz. Kur. Kd. Alb. Olcay UYARDz. Kd. Alb. İlhan KAYIŞSG Kur. Bnb. Barış YILDIRIMSG Eln. Kd.Bçvş. Murat ÖZKAYAİst. Me. Suna ERTEKİNSvl. Me. Türkan COŞKUN

48‘‘MAVİ VATAN’’IN KORUYUCU KALKANI SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

SU ALTINDAKİ KÜLTÜREL MİRAS

Günümüzün küresel güvenlik ortamında denizlerin giderek artan önemi paralelinde yaşanan global hak paylaşımı mücadelesi ile bu kapsamda ortaya çıkan çevre denizlerimizde... DEVAMI 10’DA...

66İNSAN GÜCÜ, PERSONEL, YETİŞTİRME VE EĞİTİMİ

VAS BİEN CUBA

İnsanla birlikte başlayan kültürel miras birikiminin somut bir göstergesi durumunda bulunan Anadolu coğrafyasındaki arkeolojik kalıntılar, kültürel ve sanatsal değerleri yanında... DEVAMI 48’DE...

28

10Sen mutluluğun resmini yapabilir misin? 1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin? diye sormuş Nazım, Abidin Dino ya ... DEVAMI 28’DE...

“İnsan gücü, Personel, Yetiştirme ve Eğitimi” Kursu 14 Ekim - 18 Kasım 2011 tarihleri arasında Pensacola, FL/ABD’de icra edilmiştir... DEVAMI 66’DA...

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Faaliyet Özeti |6| Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010-2011 Eğitim

Dönemi Başarılı Birlikleri |8| ‘‘Mavi Vatan’’ın Koruyucu Kalkanı Sahil Güvenlik Komutanlığı |10|

OPV (Offshore Patrol Vessels) |24| Vas Bien Cuba |28| TCSG - 92 Komutanlığı Alanya’da ‘‘Her

Zaman Hazır’’ |40| Yeşil Lojistik ve Yeşil Tedarik Zinciri Yönetimi |43| Su Altındaki Kültürel

Miras |48| Türk Silahlı Kuvvetleri Dayanışma Vakfı |54| Su Altı Gezegeni |56| İnsan

Gücü, Personel, Yetiştirme ve Eğitimi |66| İstatistik I |72| Tayland |76| Bilişim Teknolojileri

|82| Alışveriş Bağımlılığı |84| Atatürk Köşesi |88| Ziyaretler ve Etkinlikler |92| Sanat ve

Fotoğraf |98| Dijital Fotoğrafçılık |106| Beraber Eğlenelim, Beraber Öğrenelim |110|

İÇİNDEKİLER

REKLAM KOORDİNATÖRÜSG İk. Ütğm. E.Kutluhan DOĞAN(0312) 416 45 05

Page 3: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

6

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

7

2692 Sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu kapsamında, denizlerimizde kanunların temsilcisi ve takipçisi olan Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2011 yılında denizde toplam 34.672 tekne/deniz aracı kontrol edilmiş ve bunlardan yasa dışı faaliyette bulunduğu tespit edilen 5.608 tekne/deniz aracı savcılıklara sevk edilmiştir.

Yasa dışı göçü önleme faaliyetleri kapsamında icra edilen 40 olayda, 1.546 yasa dışı göçmen yakalanmıştır.

Yakalanan yasa dışı göçmen sayısında önceki yıla göre %55 azalma olduğu görülmüştür. Ayrıca yasa dışı göç olayına karışan 24 kişi adli makamlara sevk edilmiştir.

YASA DIŞI GÖÇ

KAÇAKÇILIK

Kaçakçılıkla mücadele faaliyetleri kapsamında icra edilen 30 operasyonda, 634 ton kaçak akaryakıt ele geçirilmiştir. Kaçak akaryakıt miktarında bir önceki yıla oranla % 7 azalma, olay sayısında % 6 azalma olduğu görülmüştür.

Denizlerimizin sahip olduğu ekonomik değerlerin korunması ve sürdürülebilir kullanımının sağlanması kapsamında 23.204 balıkçı teknesi kontrol edilmiş,

bunlardan yasa dışı su ürünleri avcılığı yaptığı tespit edilen 3.244 tekne/kişiye 8.462.007 TL idari para cezası

uygulanmıştır.

YASA DIŞI SU ÜRÜNLERİ AVCILIĞI

ARAMA KURTARMA

Denizde can ve mal koruma kapsamında, icra edilen 373 arama kurtarma operasyonunda 1.744 kişinin hayatı kurtarılmıştır. Ayrıca, denizde ve adalarda yaşadıkları sağlık problemleri nedeniyle zor durumda kalan 101 kişi ilgili sağlık birimlerine ulaştırılmıştır.

Kirletilen denizlerimizin temizlenmesinin çok zor, yok edilen kaynakların geri döndürülmesinin ise imkansız olduğu bilincinden hareketle, deniz kirliliği kapsamında yapılan görevlere büyük bir önem veren

Komutanlığımız unsurları tarafından yetki sahamız içinde ve dışında toplam 290 adet deniz kirliliği tespit edilmiştir. Komutanlığımız, icra ettiği görevlerde denizi kirlettiği tespit edilen 160 deniz vasıtasına 448.660 TL idari para cezası uygulamıştır. Bunun yanı sıra ilgili mevzuat gereğince ve sosyal sorumluluk bilinciyle Sahil

Güvenlik Komutanlığı unsurları tarafından 2011 yılında sorumluluk sahamızın dışında tespit edilen 130 deniz kirliliğinden, 18’si ilgili Liman Başkanlığına, 72’si Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına, 40’ı Çevre ve

Şehircilik İl Müdürlüklerine ve diğer ilgili kurumlara bildirilmiştir.

DENİZ KİRLİLİĞİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı2011 YILI FAALİYET ÖZETİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı, denizlerimizin korunması ve güvenliğinin sağlanması maksadıyla 24 saat kesintisiz olarak hizmet etmekte, mavi vatan denizlerimizin gelecek nesillere temiz, güvenli ve kaynakları tükenmemiş

olarak bırakılabilmesi için vatandaşlardan gelecek her türlü destek ve talebe büyük bir önem vermektedir.

[ Hazırlayan ] Servet ALTAN | S.G. İda. Bçvş.

Page 4: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

8

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

9

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010-2011 EĞİTİM DÖNEMİ BAŞARILI BİRLİKLERİ[ Hazırlayan ] Burak AKSOY | SG Kd. Bnb.

Mavi vatan olarak isimlendirdiğimiz denizlerimizde güvenliği sağlayan, doğal zenginliklerimizi koruyan, denizlerin sunduğu nimetlerden ülkemiz insanlarının yararlanmasını, denizde her zaman yardıma hazır olan Sahil Güvenlik Komutanlığı sahip olduğu modern platformlarla ve nitelikli insan gücüyle deniz yetki ve ilgi alanlarında ülkemizin çıkarlarını daha geniş bir coğrafyada daha etkin olarak korumaya muktedir bir duruma gelmiştir. Yakın dönemde başlatılan ve başlatılacak bot, gemi, helikopter ve radar gözetleme sistemi tedarik projeleri ile önümüzdeki dönemde Sahil Güvenlik Komutanlığının imkan ve kabiliyetleri daha da artacaktır.2010-2011 Eğitim yılında sorumluluk sahamızda icra edilen adli, idari ve askeri görevlerimiz kapsamında emsalleri arasında daha başarılı olan birlikler, Ana Ast Komutanlıklarca Sahil

döneminde, emsallerine göre başarılı olduğu tespit edilen birlikler, 12 Mart 2012 tarihinde Sahil

Güvenlik Komutanlığı Başarılı Birliklerin Tespiti ve Ödüllendirilmesi Yönergesi’nde yer alan kategoriler dahilinde değerlendirilerek Eylül ayının ilk haftasına kadar Sahil Güvenlik Komutanlığına bildirilmektedir.

Aday olarak gösterilen birlikler “Sahil Güvenlik Faaliyetleri” kriterleri yönüyle Harekât Başkanlığı,

“Bakım Tutum ve PBS Puanı” kriterleri yönüyle Teknik Başkanlığı, MEBS faaliyetleri yönünden MEBS Başkanlığı, İdari/Materyal Denetleme kriterleri yönüyle Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı tarafından kategorilere göre puanlama ve sıralamaya tabi tutulmaktadır. Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığınca Komutan değerlendirilmesine sunulan çalışmalar sonucunda ödüllendirilecek başarılı birlikler belirlenerek Ekim ayı ilk haftasında Ana Ast Komutanlıklara duyurulmaktadır. Bu kapsamda 2010-2011 Eğitim

Güvenlik Komutanlığı Karargahında icra edilen “Başarılı Birlikler Ödül Töreni”nde ödüllendirilmiştir.

SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI KARARGAHINDA ÖDÜL ALAN BİRLİKLER

En Başarılı Kaan 29 Sınıfı S.G. Botu : TCSG-103En Başarılı Kaan 33 Sınıfı S.G. Botu : TCSG-310En Başarılı 80 Sınıfı S.G. Botu : TCSG-86En Başarılı SAR Tipi S.G. Botu : TCSG-62En Başarılı Türk Tipi S.G. Botu : TCSG-127En Başarılı Kaan 15/19 Sınıfı S.G. Botu : TCSG-1En Başarılı Piket Tipi S.G. Botu : TCSG-52En Başarılı S.G. Tim K.lığı : SAGET-19En Başarılı S.G. Grup Komutanlığı : Sahil Güvenlik Antalya Grup Komutanlığı En Başarılı Helikopter Uçuş Ekibi : I. Pilot S.G. Bnb. Serkan KAYARKAYA II. Pilot S.G. Yzb. Alper KAYA Uçuş Opr. S.G. Sey. Kd. Üçvş. Fatih SÖZEN Arama/Kurtarma Opr. S.G. Tls. Kd. Çvş. Murat POLAT

» Harekat Eğitim Kategorisinde En Başarılı Birlikler

» Teknik Faaliyetler Kategorisinde En Başarılı Birlik

En Başarılı Onarım Destek Komutanlığı : Sahil Güvenlik Ege Deniz Onarım Destek Komutanlığı

» Denetlemeler Kategorisinde En Başarılı Birlikler

En Başarılı Sahil Güvenlik Botu : TCSG-69En Başarılı Kıyı Birliği : Sahil Güvenlik Karadeniz İkmal Destek Komutanlığı

» MEBS Faaliyetleri Kategorisinde En Başarılı Birlikler

En Başarılı Kıyı Birliği : Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge KomutanlığıEn Başarılı Yüzer Birlik : TCSG-1

Page 5: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

10

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

11

Günümüzün küresel güvenlik ortamında denizlerin giderek artan önemi paralelinde yaşanan global hak paylaşımı mücadelesi ile bu kapsamda ortaya çıkan çevre denizlerimizde hak ve menfaatlerimizin daha etkinlikle korunması ve ulusal kanunlarımızın hassasiyetle uygulanması ihtiyaçları;

“Mavi Vatan” denizlerimizde güvenlik ile can emniyetini sağlamak ve idame etmekten sorumlu tek profesyonel kolluk kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığının görevlerinin kapsamını derinleştirmekte ve mevcut yapısının güçlendirilerek korunmasını hayati önemi haiz bir gereklilik haline getirmektedir.

Bugün Sahil Güvenlik Komutanlığı; profesyonel kuvvet yapısı, yüksek nitelikli personeli ve özellikle son on yılda sahip olduğu çağdaş, güçlü ve modern platformları ile birlikte, yedi gün ve yirmi dört saat esasına göre halkımızın gözleri önünde başarıyla görev yapmaktadır.

Bu özellikleriyle, AB ülkeleri Sahil Güvenlik Komutanlıkları arasında da örnek bir seviyeye ulaşmış bulunan Sahil Güvenlik Komutanlığı; çevre denizlerimizde icra ettiği çeşitli genel kolluk, askeri ve insani görevleri nedeniyle halkımızla içiçe yaşayan, üniforması ve duruşu ile marka olmuş bir kuvvettir.

Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER ile ilk röportajımızı gerçekleştirdik.

Sorularımızı yanıtlayan Tümamiral Serdar DÜLGER, Sahil Güvenlik Komutanlığı hakkında oldukça önemli bilgiler aktardı.

Komutanım, okuyucularımız için öncelikle Sahil Güvenlik Komutanlığının görev kapsamına ilişkin kısa bir bilgi verir misiniz?

Memnuniyetle, bir deniz coğrafyası üzerinde yer alan ülkemizin deniz yetki alanlarından sorumlu tek genel kolluk kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığının sorumluluk sahası; 8.484 km.lik sahil şeridi ile Karasularımızı, Karadenizdeki Türk Münhasır Ekonomik Bölgesi ile ülkemizi çevreleyen denizlerdeki Türk Arama Kurtarma Bölgelerini kapsamaktadır. Diğer bir ifade ile Sahil Güvenlik Komutanlığının sorumluluk sahasının büyüklüğü yaklaşık olarak Türkiye yüzölçümünün yarısına eşit bir alana tekabül etmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı, tüm ulusal ve uluslararası kanunların, denizlerde uygulayıcısı olan ana kurumdur.

Sahil Güvenlik Komutanlığı asli görevleri olan denizdeki her türlü acil duruma en kısa sürede müdahale etmek ve denizden yapılan her türlü yasadışı faaliyetleri önlemek üzere 7 gün 24 saat esasına göre hizmet vermektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın 2692 sayılı kuruluş kanunu çerçevesinde yerine getirdiği temel görev ve sorumlulukları şöyle özetleyebiliriz;

• Türkiye’nin çevre denizlerindeki arama ve kurtarma faaliyetlerini idare ve icra etmek.

• Türk deniz yetki alanlarında can emniyeti ile deniz güvenliğini sağlamak.

• Deniz kaynaklarını korumak ve Türkiye’yi çevreleyen denizlerde kirliliği önlemek.

• Harp döneminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrinde ülkeyi denizden savunmaktır.

Sahil Güvenlik Komutanlığının Temel Sloganı; “DENİZLERDEKİ HER TÜRLÜ ACİL YARDIM ÇAĞRILARINA ZAMANINDA MÜDAHALE EDECEK ŞEKİLDE HER AN GÖREVE HAZIR OLMAK”tır.

Türkiye sahillerinde yaygın bir şekilde konuşlandırılmış bulunan Sahil Güvenlik Komutanlığı deniz unsurları, faaliyetlerini Bölge Komutanlıkları kontrolünde icra etmektedirler. Bölge Komutanlıklarınca planlanan deniz unsurlarının sahil güvenlik görevleri, helikopter ve mobil radarlar ile desteklenmektedir. Ayrıca alınan ihbar ve acil yardım çağrılarına süratle müdahale edilmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından icra edilen başlıca faaliyetler şunlardır:

• Denizde meydana gelebilecek her türlü acil yardım çağrılarına ilişkin arama kurtarma faaliyetlerini yürütmek ve can kurtarmak,

• Denizdeki kişilerden/araçlardan/gemilerden gelebilecek her türlü tıbbi tahliye taleplerine istinaden denizden tıbbi tahliye harekâtı icra etmek ve ulaştırma desteği sağlamak,

• Tehlikeli yük taşıyan ticari gemilerin Türk Boğazlarından geçişleri sırasında denizden emniyet ve refakat görevi icra etmek,

• Sorumluluk alanları dâhilindeki şüpheli gemileri izlenmek ve periyodik olarak kontrol etmek,

‘‘MAVİ VATAN’’IN KORUYUCU KALKANI SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI[ Hazırlayan ] Suna ERTEKİN TİFTİKÇİGİL | İst. Me.

Page 6: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

12

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

13

• Her türlü deniz vasıtasını denize elverişlilik koşullarını sağlamaları açısından kontrol etmek, yasal mevzuata aykırı olduğu tespit edilen hususlara ilişkin yasal işlem başlatmak ve yetkili makamlara bildirmek,

• Denizden yapılan her türlü kaçakçılık ve yasadışı göç faaliyetinin önlenmesine yönelik tedbirleri almak,

• Su Ürünleri Kanunu çerçevesinde balıkçı gemileri ile balık üreme çiftliklerini düzenli olarak denetlemek, kusuru tespit edilenlere idari para cezası uygulamak,

• Turizm maksatlı dalış merkezlerinin faaliyetlerini denetlemek, kusuru tespit edilenlere Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Kabahatler Kanunu uyarınca idari para cezası uygulamak,

• Deniz kirliliği olaylarını takip etmek ve kusuru tespit edilenlere idari para cezası uygulamaktadır.

Sizin de belirttiğiniz gibi Ülkemiz, 8.484 km.lik sahil şeridi ve neredeyse Türkiye yüzölçümünün yarısına eşit olan ‘Mavi Vatan’ olarak adlandırdığımız deniz alanlarına sahip. Bu kadar büyük bir sorumluluk sahasında kendisine verilen görevleri etkinlikle icra edilebilmesi maksadıyla Sahil Güvenlik Komutanlığı nasıl bir teşkilatlanmaya gitmiştir?

Sahil Güvenlik Komutanlığı barış döneminde İçişleri Bakanlığına bağlı olarak, muhtemel bir kriz ve harp durumunda ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girerek görevlerini yerine getirmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığının Ana Karargâhı Ankara’dadır. Komutanlığa bağlı yedi ayrı Ana Ast Komutanlık bulunmaktadır. Bunlar Samsun’da konuşlu Sahil Güvenlik Karadeniz Bölge Komutanlığı, İstanbul’da konuşlu Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığı ile Sahil Güvenlik İkmal Merkezi Komutanlığı, İzmir’de konuşlu Sahil Güvenlik Ege Deniz Bölge Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Hava Komutanlığı, Antalya’da konuşlu Sahil Güvenlik Eğitim ve Öğretim Komutanlığı ile Mersin’de konuşlu Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığıdır. Ana Ast Komutanlıklara bağlı olarak görev yapan Sahil Güvenlik Grup Komutanlıkları mevcuttur.

Sahil Güvenlik Komutanlığı görevlerini modern teknoloji ürünü deniz ve hava unsurlarının yanı sıra bünyesindeki mobil radarlar ile yerine getirmektedir.

• Sahil Güvenlik Komutanlığı envanterinde bulunan yüzer unsurlar; “KAAN-15” sınıfı, “KAAN-19” sınıfı, “KAAN-29” sınıfı ve “KAAN-33” sınıfı Ani Müdahale Botları, “SAR-33” sınıfı ve “SAR-35” sınıfı Sahil Güvenlik Botları, “80 Sınıfı”, “Türk Tipi” Sahil Güvenlik Botları ve “Piket Tipi” Sahil Güvenlik Botları ile ani müdahale maksatlı kullanılan kıçtan

takma motorlu diğer Sahil Güvenlik araçlarıdır.

• Sahil Güvenlik Komutanlığı envanterinde bulunan hava unsurları ise CASA CN-235 sınıfı sahil güvenlik gözetleme uçakları ile AB-412 EP sınıfı sahil güvenlik helikopterleridir.

Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı kuruluş kanunu çerçevesinde kendisine tevdi edilen görevlerini birçok ulusal ve uluslar arası kurum ve kuruluşlar ile yakın işbirliği içerisinde ve konusu ile ilgili yaklaşık 50 kanun ve yönetmelik çerçevesinde icra etmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı, çağın gereksinimlerine cevap verecek şekilde gelişmesini sürdürmekte ve buna uygun unsurları bünyesine katmaktadır. Arama kurtarma operasyonlarından deniz kirliliğinin önlenmesine, tabiat varlıklarının korunmasından yasadışı göçün önlenmesine kadar geniş bir yelpazede hizmet veren Sahil Güvenlik Komutanlığı bu geniş yelpazeye cevap verecek çeşitlilik ve özellikte platformlara ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca her biri ayrı karakterde dört deniz tarafından çevrelenen Türkiye’nin bu dört denizdeki sahil güvenlik gereksinimleri de denizin özellikleri ve barındırdığı kültüre göre çeşitlilik göstermektedir. Tüm bu ihtiyaçların değerlendirilmesi neticesinde Sahil Güvenlik Komutanlığının etkinlikle görev icra edeceği kuvvet yapısını oluşturacak şekilde yüzer ve uçar unsurlar temin edilmekte ve gelecekteki gereksinimlere uygun olarak planlamalar yapılmaktadır.

Komutanım, Dünya çapında meydana gelen gelişmeleri de dikkate alacak olursak, Sahil Güvenlik Komutanlığının imkân ve kabiliyetlerinin artırılmasına yönelik düşünceleriniz nelerdir?

Hâlihazırda dünyamız önemli değişim süreçlerini yaşamaktadır. Bir taraftan tüm dünyada özgürlüklerin genişlemesi yönünde gelişmeler kaydedilirken öte yandan terörizm, organize ve sınır aşan suçlar, insanlığa karşı işlenen suçlar dünya gündemini sürekli meşgul etmektedir. Devletler eskiden ordularıyla dış düşmanlarına, polis gibi güvenlik güçleriyle suçlulara karşı mücadele ederken içinde bulunduğumuz zaman diliminde hemen hemen tüm savunma ve güvenlik organlarını kullanarak terörizm ve suç organizasyonlarına karşı mücadele etmektedirler.

Denizlerde de buna benzer durumlarla karşılaşılmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde şahit olunan deniz haydutluğu, deniz yoluyla terörist eylemler (denizden terörizm), deniz yolu ile insan ticareti, kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, yasa dışı göç gibi faaliyetler devletlerin tek başlarına başa çıkmakta zorlandığı seviyelere ulaşmıştır. Bu türden olaylar eskisine oranla çok daha organize, çok daha kapsamlı bir şekilde ve çok daha geniş coğrafyalarda (en yakın karadan 1000 mil mesafede deniz haydutluğu vb.) yapılmaktadır. Böyle bir ortamda ülkelerin sahil güvenlik ve benzeri teşkilatlarına önemli görevler düşmektedir.

Ülkemiz deniz yoluyla yapılan yasa dışı faaliyetler açısından kritik bir bölgede bulunmaktadır. Özellikle yasa dışı göç, kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti ülkemizin genelde transit olarak kullanıldığı faaliyetler arasındadır. Yasa dışı olayların yanı sıra sahil güvenlik, arama kurtarma, su ürünleri avcılığı kontrolü, deniz turizmi kontrolü gibi vatandaşlarına hizmet götürme unsurlarının da ön plana çıktığı görevleri de icra etmektedir. Sahil Güvenlik Komutanlığının imkân ve kabiliyetleri konusunda karar verebilmek için yukarıda belirttiğim hususların da muhakkak dikkate alınması gerekmektedir.

Bu çerçevede; açık denizlerde, kötü hava ve deniz koşullarında görev yapabilecek, gerektiğinde olaylara süratle müdahale edebilecek, sığ sularda görev icra edebilecek ve personelin moral ve motivasyonunu olumlu olarak etkileyecek platformların bulunmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Platformların yanı sıra, bu platformları etkili olarak kullanmamızı sağlayacak keşif/gözetleme sistemleri de her geçen gün artan bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuyu özetlemem gerekirse, biz sahil güvenlik olarak denizlerimizde ihtiyaç duyulan her anda ve her yerde olmak zorundayız. Bunu karşılayabilmek için de zaman içerisinde birbirinden farklı üstünlükleri olan, platform çeşitliliğine ulaşmış bir kolluk gücü olmak durumundayız.

Sahil Güvenlik Komutanlığının, küresel ve bölgesel güvenlik ortamındaki bu gelişmeler çerçevesinde ortaya çıkan yeni harekât ihtiyaçlarını karşılamak ve bu kapsamda daha esnek ve etkili bir kuvvet yapısına ulaşmak üzere gerçekleştirdiği ve sürdürdüğü önemli projeler hakkında bilgi verir misiniz?

Page 7: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

14

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

15

Elbette, Komutanlığımızın öncelikli insani görevi olan denizde arama kurtarma faaliyetlerinin özellikle açık denizlerde ve ağır deniz ile hava şartlarında etkinlikle icra edilebilmesine imkân sağlamak maksadıyla başlatılan “1.700 Tonluk 4 Adet Sahil Güvenlik Açık Deniz Arama Kurtarma Gemisi”nin Tuzla RMK Marine Tersanesinde inşasına devam edilmektedir. Projenin ilk gemisi olan SG DOST 09 Haziran 2010 tarihinde, ikinci gemisi olan SG GÜVEN 17 Aralık 2010 tarihinde, üçüncü gemisi olan SG UMUT 31 Mayıs 2011 tarihinde yapılan bir törenle denize indirilmiş, dördüncü gemisi olan SG YAŞAM’ın ise Mayıs 2012 ayında denize indirilmesi planmaktadır. Donatım faaliyetlerini tamamlanmasını müteakip 2012 yılından itibaren hizmete girmeleri planmaktadır.

Ayrıca, özellikle ağır deniz ve hava şartlarında da kesintisiz görev yapabilecek orta sınıf Sahil Güvenlik Gemisi ihtiyacımızı karşılamak üzere yapılan çalışmalar neticesinde bu yıl “600 Sınıfı Sahil Güvenlik Gemisi Projesi” başlatılmıştır. Proje kapsamında inşa edilecek 8 gemiden ilkinin 2016 yılında hizmete girmesi öngörülmektedir.

Toplam 18 adet KAAN–19 sınıfı Sahil Güvenlik Botunun teminine yönelik olarak başlatılan proje kapsamında, prototip olarak inşa edilerek 2006 yılında hizmete giren ilk bot’ta elde edilen tecrübelere istinaden, aynı sınıftan 17 adet botun daha inşa edilmesi hususunda Savunma Sanayi İcra Komitesi kararı alınmış ve Kasım 2010 ayında Yonca Onuk A.O. ile sözleşme imzalanmıştır.Mevcut hava harekâtı imkân ve kabiliyetlerimizi geliştirmek üzere, halen mevcut olan Sahil Güvenlik Helikopterine ilave olarak, 6 adet “Çok Maksatlı Sahil Güvenlik Helikopteri”nin tedariki maksadıyla sözleşme görüşmelerine başlanacaktır.

Öncelikli olarak arama kurtarma görevlerinde kullanılacak bu helikopterler, mevcutlara nazaran; ağır hava koşullarında da görev yapabilme, havada uzun kalış süresi, arttırılmış personel taşıma kapasitesi ile yüksek sürat ve artan menzil yönünden daha üstün özelliklere sahip olacaktır.Keşif gözetleme ve arama kurtarma maksadıyla envanterimize 2002 yılında giren CASA CN–235 Sahil Güvenlik Uçaklarının, sahil güvenlik görevlerinin daha etkin icrası için gerekli görev ekipmanı ile teçhizi faaliyetlerine “Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Sahil Güvenlik

Komutanlığı MELTEM–2 Ortak Projesi” kapsamında devam etmektedir. Proje kapsamında uçaklar; keşif-gözetleme, çevre kirliliği tespit ve arama kurtarma görevlerine yönelik cihaz ve sistemler ile donatılacaktır. Projenin 2012 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanmaktadır.

Deniz yetki alanlarımızda her türlü yasa dışı faaliyetin etkin şekilde tespit ve teşhisi maksadıyla, Sahil Güvenlik Komutanlığının yakın dönemde başlatmış olduğu bir diğer önemli proje ise “Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi” (SGRS)’dir. Denizde keşif ve gözetleme, dünyada kıyısı bulunan ülkeler için önemli bir faaliyettir. Ülkeler kendi karasularını ve münhasır ekonomik bölgelerini kontrol edebilmeli, kendi deniz alaka ve menfaatlerini koruyabilmeli, düşmanca tutum ve davranışlara karşı caydırıcılık sağlayabilmeli ve bir tecavüz halinde düşmana zamanında ve yeterli düzeyde reaksiyon gösterebilmelidir. Bu kapsamda Sahil Güvenlik K.lığı, İçişleri Bakanlığına bağlı bir kolluk kuvveti olarak, kendisine kanunla verilmiş olan yetkiye bağlı olarak kanunların uygulanmasını denetlemek ve icrasını sağlamaktan sorumludur. Bu görevin yerine getirebilmesi için de Türkiye sahillerinin devamlı olarak izlenmesine ihtiyaç vardır.

Bu keşif ve gözetleme ihtiyacını karşılamak üzere “Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi” başlatılmıştır. Teklife Çağrı Dosyasının yakın zamanda yayınlanması ve sözleşmenin 2012 yılında imzalanması planlanmaktadır. Bu projenin tamamlanması ile Türk karasularında %95’lik bir radar kaplaması elde edilmesi ve suçla mücadelede etkinliğimizin artırılması hedeflenmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından görev etkinliğinin artırılması maksadıyla yürütülmekte olan başka bir önemli proje “Sahil Güvenlik Komutanlığı Geniş Alan Sayısal Emniyetli Muhabere Sistemi Projesi” (SAHMUS)’dir. Sahil Güvenlik Komutanlığı yüzer unsurlarının muhabere imkân ve kabiliyetlerinin geliştirilmesi maksadıyla yürütülen SAHMUS projesi kapsamında, Jandarma Genel Komutanlığı “Emniyetli Muhabere Sistemi” (JEMUS) projesi altyapısı üzerinden ağı kurulumuna devam edilmektedir. Projenin birinci ve ikinci aşamaları kapsamında Ege Denizi ile Marmara Denizi bölgelerinde kurulumlar tamamlanmıştır.

2012 yılında tamamlanması planlanan üçüncü aşama sonunda Doğu Karadeniz hariç Sahil Güvenlik Komutanlığının sorumluluk sahasının tamamında kapsama sağlanması planlanmaktadır. Jandarma Genel Komutanlığının JEMUS kurulum çalışmalarına paralel olarak 2014 yılında da Doğu Karadeniz bölgesinin kapsanması hedeflenmektedir.

SAHMUS sistemi vasıtasıyla, Sahil Güvenlik Komutanlığı sorumluluk sahasının dış sınırlarına kadar olan deniz sahasında gemi hareketlerinin takip edilebilmesinin yanı sıra, görevdeki Sahil Güvenlik hava ve deniz unsurları ile Sahil Güvenlik Komutanlıkları ve kontrol merkezleri arasında kesintisiz ses muhaberesi ve veri alışverişi sağlanacaktır.

Komutanım, okuyucularımıza Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından icra edilen görevler hakkında biraz daha detaylı bilgi aktarmak istiyoruz. Bu maksatla bize Sahil Güvenlik Komutanlığının yasa dışı göçmen kaçakçılığının önlenmesinde yürüttüğü faaliyetler hakkında bilgi verir misiniz?

Tabi ki, bugün yüzyılın sorunu haline gelen yasa dışı göç, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, nüfus artışı, enerji kaynaklarının kısıtlılığı, iç çatışmalar,

güvenlik endişeleri ve belirsizlikler gibi bazı nedenlerle yaşam koşulları iyi olan ülkelere doğru her geçen gün alışılmamış oranda artmaktadır. Refah seviyesi yüksek batı ülkeleri ile az gelişmiş ülkeler arasında bir köprü konumunda olması nedeniyle ülkemiz, yasa dışı göç olaylarından öncelikle geçiş ülkesi, ekonomisi geliştikçe de hedef ülke olarak doğrudan etkilenmektedir. Ayrıca ülkemiz yasa dışı göçmenlerin giriş ve çıkış güzergâhlarında tedbir alan nadir ülkelerden birisidir.

Sahil Güvenlik Komutanlığımız denizden gerçekleşen yasa dışı göçün önlenmesi maksadıyla yoğun çaba sarf etmektedir. Bu kapsamda; öncelikle risk analizleri yapılarak yasa dışı göçmenlerin denize açılmak maksadıyla toplanma yeri olarak kullanabileceği bölgeler ile deniz araçlarının gizlice hareket edebileceği koylar tespit edilmekte ve bu bölgelerde Sahil Güvenlik bot sayıları artırılmakta keşif karakol görevlerinin 7/24 esasına göre icrası sağlanmakta, helikopterlerle devriye uçuşları planlanmakta, hassas bölgelerin gözetlenmesi amacıyla mobil radarlar ve gece görüş sistemleri kullanılmaktadır. Yasa dışı göç ile mücadelede diğer kolluk kuvvetleri ve ilgili kurum/kuruluşlarla yoğun iş birliği içerisinde hareket edilmekte, ortak

Page 8: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

16

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

17

operasyonlar düzenlenmektedir.

2010 ve 2011 yıllarında yasa dışı göçün önlenmesi maksadıyla kaç operasyon düzenlenmiş ve bu operasyonlar neticesinde yakalanan yasa dışı göçmen miktarı ve uyruklarına göre dağılımı nasıl bir sonuç ortaya çıkarmıştır?

Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından düzenlenen operasyonlarda; 2010 yılında 40 olayda 1.219, 2011 yılında 16 olayda 546 yasa dışı göçmen yakalanmıştır. Yakalanan yasa dışı göçmenlerin alınan ifadelerinde genellikle Afrika ve Ortadoğu kökenli oldukları tespit edilmiştir.

Bu kapsamda; Sahil Güvenlik Komutanlığı birimlerince 2010 yılında, 690 Filistin, 129 Burma, 126 Somali, 109 Afganistan, 39 İran, 23 Eritre, 14 Irak, 5 Gürcistan, 3 Pakistan, 81 diğer ülkeler uyruklu olmak üzere toplam 1219 yasa dışı göçmen, 2011 yılında 268 Burma, 74 Filistin, 47 Suriye, 38 Eritre, 30 Afganistan, 25 Bangladeş, 15 Somali, 14 Irak, 35 diğer ülkeler uyruklu olmak üzere toplam 546 yasa dışı göçmen yakalanmıştır.

Sahil Güvenlik Komutanlığının yasa dışı su ürünleri avcılığının önlenmesi konusunda da önemli görev ve sorumlulukları var. Bu kapsamda, son günlerde lüfer balığının asgari avlanma boyu altında avlanması ile ilgili basında pek çok haber yer aldı. Ayrıca zaman zaman balıkçılar

tarafından İstanbul Boğazı’nda gösteriler yapıldı. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Sahil Güvenlik Komutanlığı, 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’ndan alınan görev ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’ndan alınan yetki ile yürürlükteki mevzuat kapsamında deniz yetki alanlarında denetim ve kontroller icra etmektedir.

Denizlerimiz, su ürünleri kaynakları konusunda ülkemize eşi benzeri bulunmayan bir zenginlik sunmaktadır. Bu zenginliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması başta tüm vatandaşlarımızın bilinç düzeyinin artırılması ve kanun kapsamında verilen yetkilerin etkin bir şekilde kullanılmasıyla sağlanmaktadır.

Bu kapsamda; Sahil Güvenlik Komutanlığı unsurları tarafından denizlerde yasa dışı su ürünleri avcılığının denetim ve kontrolleri verilen yetki dâhilinde balıkçıların zaman, bölge yasakları ile avladıkları ürünler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak denetim/kontrollerimiz özellikle geçmiş yıllardan alınan deneyimler doğrultusunda balıkçılarımızın yoğun olarak avcılık yaptığı bölgeler göz önünde bulundurularak icra edilmekte, su ürünleri avcılığı yapan tekne/gemilerin mevkilerinin tespitinde Gemi İzleme Sistemi (VMS)’nden yararlanılmaktadır. Buna ilave olarak, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü

tarafından yönetilen Su Ürünleri Bilgi Sistemi (SÜBİS) kayıtlarından da istifade edilmektedir.

Sahil Güvenlik unsurları tarafından 01 Ocak-09 Aralık 2011 tarihleri arasında 2832 kişi/gemiye 6.810.726 TL idari para cezası uygulanmıştır.

Güncel bir konu olması itibarıyla lüfer balığı avcılığından bahsetmek gerekirse İstanbul’un simgesi haline gelen lüfer balığı neslinin yok edilmemesi ve gelecek kuşakların istifadesine sunulması maksadıyla; 26 Ağustos 2011 tarihinde 2/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’e getirilen bir düzenlemeyle asgari avlanma boyu 20 santimetre olarak belirlenmiştir. Komutanlığımızca yapılan denetimlerde bu konuya ağırlık verilerek, 01 Eylül 2011 tarihinden itibaren 24 kişi/gemiye 164.760 TL idari para cezası uygulanmış ve 1072 kasa asgari boyun altında lüfer balığına el konulmuştur. Ayrıca 01 Aralık 2011 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilen ‘‘Karadeniz’e Sahildar Ülkelerin Sınır ve Sahil Güvenlik Teşkilatları İş birliği Forumu 12’nci Liderler Toplantısı’’nda diğer ülke uygulamalarına örnek teşkil etmesi amacıyla asgari boy sınırı altında lüfer balığı avcılığı konusunda ülke uygulamalarımız hakkında bilgi paylaşımı yapılmıştır.

Son dönemde Sahil Güvenlik Komutanlığı, bu konudaki eleştiri oklarının hedefindeki kurum olsa da; başta balıkçılarımız olmak üzere denizlerden geçimini sağlayan herkesin, yapılan denetimlerde, kanunen verilen yetki ile görevimizi layıkıyla yapmaya gayret ettiğimizi bilmesini istiyoruz. Sahil Güvenlik Komutanlığı diğer tüm yetkilerinde olduğu gibi yasa koyucu değil, uygulayıcı olması nedeniyle bu tür söylemlere veya gösterilere maruz kalmaktadır. Bu kapsamda çıkan sorunların en aza indirilmesi maksadıyla, iki ayda bir düzenli olarak Sahil Güvenlik unsurlarının konuşlu olduğu bölgelerde Balıkçılık Bilgilendirme Toplantıları icra edilmektedir.

2011 yılı ilk on bir ayı içerisinde toplam 4631 kişinin iştiraki ile gerçekleştirilen 223 toplantıda amacımız su ürünleri avcılığında yorum farklılığından kaynaklı sorunları en aza indirerek, balıkçılık sektörünün konu hakkında bilgi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesini sağlamaktır.

Lüfer balığı avcılığına getirilen yeni düzenleme; canlı

deniz kaynaklarımızın aşırı avcılık baskısı başta olmak üzere, kirlilik ve küresel ısınma gibi diğer faktörlerin etkisi ile giderek azalması konusunda adeta bir simge haline gelmiştir. Sorunun denizlerde yapılan kontrol/denetimler paralelinde karada yapılacak denetimler ile desteklenerek, asgari avlanma boyu altındaki lüfer balığına arz-talep dengesinin kırılması ile çözülebileceği düşünülmektedir. Biraz önce de belirttiğim gibi Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak gelecek nesillerimize balık bırakmak ve balıkçılık yapmak istiyorsak; Tebliğ kapsamında ve hatta diğer balık türlerinde de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının mevcut bilimsel veriler ışığında düzenlemeye gitmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

Komutanım, orkinos balığı avcılığı normal bir balıkçılık safahatından farklı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu kapsamda Sahil Güvenlik Komutanlığının Atlantik Ton Balıklarını Koruma Komisyonu kapsamındaki faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Orkinos avcılığı dünyada Atlantik Ton Balıklarını Koruma Komisyonu (ICCAT) kuralları çerçevesinde gerçekleştirilen özel bir avcılıktır. ICCAT kuralları çerçevesinde her yıl ülke bazında belirlenen kota miktarına (2011 yılı için 535,89 ton) göre avcılık yapılmaktadır. Ülkemizde orkinos avcılığı; doğadan canlı olarak yakalanan balıkların besi çiftliklerinde 6-7 ay yüksek protein ve lipit içerikli besinlerle

Page 9: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

18

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

19

yağlandırılmasını müteakip ekonomiye katkı olarak ihracatının yapılması prensibine dayanmaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 16 Mayıs 2010 tarihinden itibaren; ICCAT Müşterek Denetim Programı kuralları çerçevesinde avcılık ve taşımacılık yapan Türk ve yabancı balıkçı gemilerini denetleme yetkisine sahiptir. Bu yetki Komutanlığımızın uluslararası sularda elde ettiği ilk yetki olması nedeniyle de ayrı bir öneme sahiptir.

Bu kapsamda 2010 yılından itibaren konu hakkında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından eğitim alan 141 uzman personelimiz ve 45 yetkili botumuz ile Türk ve Yabancı bayraklı balıkçı gemilerini Akdeniz ve Ege Denizi’nde 16 Mayıs-31 Temmuz döneminde denetlemektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak, ICCAT Denetimlerinde; 2010 yılında sürekli yapılan denetim ve kontrollerden yola çıkarak, 2011 yılında avcılık faaliyeti gösteren balıkçı gemilerinin faaliyetlerinin daha iyi tespit edilmesi amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile koordineli çalışmalar yürütülmüş, Gemi İzleme Sistemi (VMS)’den mavi yüzgeçli orkinos avcılığı yapan balıkçı gemileri görüntülenmiş ve 2010 yılında yapılan risk

analizlerine dayalı olarak muhtemel av sahaları ile çiftliklere aktarımda izlenecek yollar belirlenmiştir. Bu kapsamda 2011 yılında yapılan 151 denetimden 94 adedi Komutanlığımız tarafından icra edilmiştir. Ayrıca İstanbul’da 09-19 Kasım 2011 tarihlerinde icra edilen 22’nci Olağan Komisyon Toplantısına Türk heyeti içerisinde katılım sağlanarak diğer ülke uygulamaları konusunda karşılıklı görüş alışverişi imkanı elde edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığının deniz çevresinin korunması maksadıyla Çevre Kanunu kapsamında yürüttüğü görevler nelerdir?

Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince; gemilerden kaynaklı deniz kirliliği, gürültü kirliliği, gemilerin atık bildirimine ilişkin bilgi ve belge kontrolleri ile denizlerde kurulan balık çiftliklerinin denetim ve kontrolleri yapılmaktadır.

Bu kapsamda; Ülkemizin deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımın sağlanması için Komutanlığımız bağlısı su üstü ve hava unsurları ile gerek kara kaynaklı gerekse gemi kaynaklı deniz kirliliğinin önlenmesi maksadıyla yoğun denetim faaliyetleri icra edilmekte, deniz kirliliğine ilişkin fotoğraf ve video görüntüleri

ile numuneler alınarak gerekli yasal işlemler yapılmaktadır.

Komutanlığımızca yapılan denetimlerde 01 Ocak-09 Aralık 2011 tarihleri arasında 253 adet deniz kirliliği tespit edilmiştir. Söz konusu tespitler sonucu 149 gemiye 445.584 TL idari para cezası uygulanmış, 104 adet deniz kirliliği tespiti ise yetkili diğer kurumlara yasal işlem uygulanmak üzere gönderilmiştir.

Komutanlığımız bağlısı unsurlar tarafından balık çiftliklerine yönelik yapılan kontrollerde; balık çiftliklerinin hassas alanda faaliyet gösterip göstermediği, yetiştiricilik belgesinde yazılı koordinatlarda bulunup bulunmadığı, izleme tebliği gereği gerekli analizleri yaptırıp yaptırmadığı kontrol edilmekte, aykırılık durumlarında gerekli yasal işlemler uygulanmaktadır.

Komutanlığımızca 01 Ocak-09 Aralık 2011 tarihleri arasında 166 adet balık çiftliği kontrol edilmiş, 4 adet balık çiftliği yasal işlem uygulanmak üzere ilgili İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlükleri ile İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüklerine gönderilmiş, 2 adet balık çiftliğine 97.114 TL idari para cezası uygulanmıştır.

Gemilerden kaynaklı gürültü kirliliği olaylarında ise ilgili İl Çevre ve Şehircilik Müdürlükleri ve Belediye Başkanlıkları ile koordineli olarak işlem yapılmaktadır. Bu kapsamda 01 Ocak - 09 Aralık 2011 tarihleri arasında yapılan kontrollerde 1 adet gemiye 17.094 TL idari para cezası uygulanmıştır.

Sizce bir organizasyonda insan kaynaklarının önemi nedir?

Günümüzde, teknolojideki ilerlemeye bağlı olarak beyin gücünün önemi ön plana çıkmıştır ve bu doğrultuda “insan kaynağı” halen işletme ve kurumların en önemli sermayesi olma özelliğini korumaya devam etmektedir.

“İnsan Kaynakları”na gereken önemi veren, personelinin beklentilerini, duygularını, sorunlarını anlamaya çalışan, onlara kariyer planları sunan, potansiyellerini ortaya çıkaracak yöntemler geliştirerek uygulamalarıyla da bu konudaki ciddiyetini ve samimiyetini destekleyen organizasyonlar hem işe alma, hem de eğitim safhalarında nitelikli ve motivasyonu yüksek personel ile çalışarak verimliliklerini

artırabileceklerdir. Bir kamu kurumu olarak mevzuatın öngördüğü doğrultuda, insan kaynaklarına yönelik her türlü gelişim ve değişime açık olmamız gerektiği inancını taşıyorum.

Sahil Güvenlik Komutanlığının personel temin ve yetiştirme faaliyetlerine yönelik bilgi verebilir misiniz?

Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş ve erler ile devlet memuru ve işçilerden oluşmaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığının 24 Haziran 2003 tarihinde personel yönünden müstakil yapıya kavuşmasıyla birlikte Sahil Güvenlik Komutanlığının kendi kadrolarını oluşturma ve personelini temin yetiştirme zorunluluğu ortaya çıkmış ve Sahil Güvenlik Komutanlığı adına subay ve astsubay yetiştirilmesine 2004 yılından itibaren başlanmıştır. İhtiyaç duyulan ara rütbelerdeki insan gücünü karşılamak maksadıyla da Dz.K.K. lığı ile 08 Aralık 2003 tarihinde yapılan protokol gereğince dilekçe ile başvuranlar arasından personel seçimi yapılarak Genelkurmay Başkanlığının onayını müteakip kuvvet değiştirme işlemi yapılmaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığının ihtiyacı olan Mühendis sınıfı subaylar 2006 yılından itibaren sözleşmeli olarak temin edilmektedir. Sahil Güvenlik Komutanlığında istihdam edilen “Sahil Güvenlik” ve “İkmal” sınıfı subayların ana yetiştirme kaynağı Deniz Harp Okulu’dur. Sahil Güvenlik Komutanlığı adına Deniz Harp Okulu Komutanlığında yetiştirilecek öğrencilerin temin ve seçim işlemleri Deniz Harp Okulu Komutanlığınca yapılmaktadır. 2011 yılı sözleşmeli personel alım faaliyetleri kapsamında; mühendis sınıfına ilave olarak, ilk defa Sahil Güvenlik ve İkmal sınıfı subayların da dış kaynaktan temini için alım faaliyetlerine başlanmıştır.

Sahil Güvenlik Komutanlığının astsubay temin ve yetiştirme ihtiyacı ağırlıklı olarak Deniz Astsubay Meslek Yüksekokulundan karşılanmaktadır. İhtiyaç duyulan bir kısım astsubay kaynağı ise Kara ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları bünyesindeki Astsubay Meslek Yüksekokullarından karşılanmaktadır. Ayrıca 2011 yılında ilk olarak “İkmal Astsubayı” olarak görev yapmak üzere sözleşmeli astsubay alım faaliyetlerine başlanmıştır.

Page 10: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

20

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

21

Önümüzdeki dönemde de sözleşmeli subay ve astsubay temin faaliyetlerine bayan ve erkek ayrımına gidilmeksizin devam edilmesi planlanmaktadır.

Kamu kurum ve kuruluşları için açıktan sivil memur alımları ise Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığının iznine tabidir. Sahil Güvenlik Komutanlığı, kendisi için verilen yıllık kontenjan miktarına göre açıktan alım yapılacak kadroları ve bu kadroya başvuracak adaylarda istenen nitelikleri belirleyerek Devlet Personel Başkanlığına bildirmekte ve müteakiben temin faaliyetleri başlamaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığı ihtiyacı olan işçileri 1475 Sayılı İş Kanunu gereğince, İş Kurumu tarafından işçi ihtiyacı bulunan Kurumların ilanlarında belirtilen şartları sağlayanlar arasından tercih sıralamalarına göre yönlendirilenler arasından yapılacak mülakat ve uygulamalı sınavlarda başarılı olanlar arasından istihdam etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde devamlılık arz eden teknik ve kritik kadro görev yerlerinde yetişmiş personel istihdam etmek maksadıyla 1986 yılında uzman erbaş uygulamasına geçilmiş ve uygulama halen devam etmektedir. Uzman erbaşlar ile ilgili temin, özlük, ayırma/ayrılma vb. gibi işlemler 3269 Sayılı uzman Erbaş Kanunu ve Uzman Erbaş Yönetmeliğine göre yürütülmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığının “Entegre Sınır Yönetimi”ndeki rolü ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Komutanlığımızın “sınır güvenliği” alanındaki rolü, aslında sınırlardan bahsedemeyeceğimiz Deniz Yetki Alanlarının gözetimi, kontrolü ve denetimini içermektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı yaklaşık 50 kanun, yönetmelik, genelge ve tebliğ ile belirlenen ve deniz çevresinin korunmasından su ürünleri avcılığının kontrolüne, kaçakçılıkla mücadeleden Arama-Kurtarmaya kadar uzanan geniş bir alanda kazandığı ünsiyet ile birçok görev icra etmektedir. Dolayısıyla, Deniz Yetki Alanlarının kontrolü Sahil Güvenlik Komutanlığının görevlerinden yalnızca birini teşkil etmektedir.

Komutanlığımız; bu görevleri 64 üs/limanda konuşlu 94 Sahil Güvenlik Botu, 87 kıçtan takma motorlu küçük tip bot, 8 Mobil Radar, 14 helikopter ve 3 uçak ile Deniz Yetki Alanları’nda kanunlarla kendisine tevdi edilen görevleri icra etmektedir. Bu kapsamda Komutanlığımız, nispi kuvvet mukayesesi açısından, çevremizdeki ve AB üyesi çoğu ülke donanmasına eş bir güce sahip olarak kolluk görevlerinde gerekli caydırıcılığı sağlamaktadır. Gelecekte Arama Kurtarma ve 600 Sınıfı SG Gemilerin envantere girmesi ile gücümüz daha da artacaktır.

Uluslararası Denizcilik Örgütüne deklareli ve Türkiye yüzölçümünün yarısına eşdeğer büyüklükte olan Türk Arama Kurtarma Bölgesindeki olaylara reaksiyon göstermek üzere Komutanlığımız tarafından, Deniz Arama-Kurtarma Koordinasyon Merkezi işletilmekte ve her şeyin ötesinde en önemli görev olan Arama-Kurtarma faaliyetleri ile her yıl ortalama 1.500 insanın hayatı kurtarılmaktadır. “Entegre Sınır Yönetimi” konusunda devam eden ve 2 aşamadan oluşan bir proje mevcuttur. Biz bu çalışmalara katılarak destek sağlamaktayız. Sınır güvenliği alanında, kendi alanlarında uzmanlaşmış kurumların faaliyet entegrasyonunu ve bunlarla Sahil Güvenlik Komutanlığı ile daha seri koordinasyonu sağlayacak altyapının oluşturulmasını sonuna kadar desteklemekteyiz.

Geçen yıldan itibaren gündeme gelen “Sınır Muhafaza Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” hakkında, zaman zaman yazılı ve görsel basında Sahil Güvenlik Komutanlığının kapatılacağı yönünde haberler yer almaktadır. Bu konuda bize neler söyleyebilirsiniz?

Bahse konu çalışma, Avrupa Birliğine uyum sürecinde İçişleri Bakanlığı koordinesinde yürütülen Entegre Sınır Yönetimi (ESY) Projesi faaliyetlerinin yalnızca bir parçasını oluşturmaktadır. Zira, ESY esas itibarıyla; sınırların güvenli korunması ile sınırlarda görev yapan kurumların yakın bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde çalışmasını hedeflemektedir. Diğer taraftan, Sınır Güvenlik Teşkilatı kurulmasına yönelik çalışmalar yapılacağı bazı ulusal belgelerde yer almakla beraber, bu belgelerin bir kısmı ile önemli sayıda AB uzmanlarının raporlarında Sahil Güvenlik Komutanlığımızın mevcut yapısıyla uzmanlaşmış bir kolluk kuvveti olarak görevlerine devam etmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu durumda asıl hedefi, güvenli sınırlar oluşturulması olan bahse konu projenin; deniz yetki alanlarında güvenliği sağlayan ve AB beklentilerini karşılayan Sahil Güvenlik Komutanlığının görevlerine mevcut haliyle devam etmesini içerecek şekilde yürütülmesi, ülkemiz ve Türk Denizciliği açısından en doğru hâl tarzıdır.

Ayrıca, Avrupa Birliği ülkelerinde de sınır güvenliği teşkilatları konusunda herhangi bir standart bulunmamakta, kurucu ülkeler SG teşkilatlarında mevcut askerî yapılarını koruyabilmekte, ancak aday

ülkelere eski Varşova Paktı ülkelerinde kullanılan Sınır Güvenlik Teşkilatı en iyi uygulama olarak tavsiye edilmektedir.

Gelişen ekonomisi ile bölgesinde güç ve istikrar unsuru haline gelen Türkiye’nin, özellikle ekonomik nedenlerle bir deniz gücü tesis etme imkânından yoksun küçük ülkelerle aynı kategoride değerlendirilmesinden ziyade, imkân ve kabiliyetleriyle denizcilik gücü büyük olan; ABD, Japonya, Hollanda, İtalya ve İsveç gibi ülkeler arasında yer almasının uygun ve gerekli bir yaklaşım olacağını düşünüyorum.

Son zamanlarda basında çıkan haberler kapsamında; Ekim 2010’dan itibaren yayımlanan, ayrıca personelin moral ve motivasyonunu etkileyen sözünü ettiğiniz haberleri bizler de takip etmekteyiz.

Sorunuza en güzel cevap, 01 Aralık 2011 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilen “Karadeniz’e Sahildar Ülkeler Sınır ve Sahil Güvenlik Teşkilatları İş Birliği Forumu 12’nci Liderler Toplantısı”na iştirak eden Sayın İçişleri Bakanımız İdris Naim ŞAHİN tarafından verilmiştir. Toplantının açılış konuşmasında Sayın Bakanımız tarafından; Sahil Güvenlik Koumtanlığının kanunlarla kendisine verilen görevleri bundan sonra da mevcut hâliyle aynen yerine getirmeye devam edeceği, Sahil Güvenlik Komutanlığının yapısal ve fonksiyonel durumu konusunda yapılan haber ve değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir. Bu durumda; gelecekte yapılacak ESY çalışmalarında, yeni teşkili öngörülen birim ile Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sınırla ilgili diğer birimler arasında sağlanacak koordinasyonun kapsamını belirleyen projelere ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığının uluslar arası alanda yürüttüğü faaliyetler hakkında bilgi verir misiniz?

Sahil Güvenlik Komutanlığı komşu ve bölge ülkeleri ile sürekli iş birliği halindendir.

Karadeniz Bölgesinde Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 yılında kurulan Karadeniz’e Sahildar Ülkeler Sınır/Sahil Güvenlik Teşkilatları İşbirliği Forumuna öncülük etmiştir. BSCF Platformu, uluslararası bölgesel iş birliği platformu olarak deniz güvenliği ve emniyetinin sağlanması, arama ve kurtarma faaliyetlerinin icrası, çevrenin

Page 11: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

22

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

23

korunması, yasa dışı ve su ürünleri avcılığının önlenmesi, ortak sahil güvenlik eğitimlerinin planlanması ve bilgi değişimini hedeflemektedir.

Türkiye’nin girişimiyle 2000 yılında İstanbul’da yapılan ilk toplantı sonucu başlatılan Karadeniz’e Sahildar Ülkeler Sınır/Sahil Güvenlik Liderleri Toplantılarının 11’incisi 19-22 Ekim 2010 tarihleri arasında Soçi/Rusya Federasyonu’nda icra edilmiştir. Toplantıya Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Gürcistan’dan üst düzeyli katılım olmuş ve dönem başkanlığı Ukrayna’dan Rusya Federasyonu’na geçmiştir. Bugün bölgesel olarak gerçekleştirilen Karadeniz’e Sahildar Ülkeler Sınır/Sahil Güvenlik Teşkilatları İşbirliği Forumu sayesinde Karadeniz’in dünyadaki en güvenli ve en emniyetli denizi, olduğu iddia edilebilir.

Ayrıca Komutanlığımız ilki 2009 yılında İtalya’da düzenlenen Akdeniz Sahil Güvenlik Komutanları Forumuna iştirak etmektedir. Forumun amacı; deniz güvenliği, deniz çevresinin korunması, deniz emniyeti ve denizde arama kurtarma konularında ortak bir iş birliği platformu tesis etmektir.

Deniz alanında mevcut tehdit ve risklerle mücadele konusunda hukuki meşru bir temele dayalı Sahil Güvenlik ya da kolluk yetkisi verilmiş benzer teşkilatlar son yıllarda dünya genelinde önem

kazanmakta, ülkeler söz konusu teşkilatlarını geliştirmek ve güçlendirmek üzere daha fazla gayret sarf etmektedir. Bu konuda yeni girişimlerde bulunan ülkeler, bölgesinde etkin ve geniş bir tecrübeye sahip Sahil Güvenlik Komutanlığımızdan destek talep etmektedirler. Bu kapsamda son iki yıl içerisinde Bangladeş, Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye, Türkmenistan, Hırvatistan, Pakistan ve Yemen daha önceki yıllarda ikili ilişkilerde bulunduğumuz ülkelere ilave olarak Komutanlığımız ile ikili ilişki başlatma talebinde bulunmuşlardır.

Buradan da görüleceği üzere Sahil Güvenlik Komutanlığı ülkemizin dünya kamuoyunda etkinliği ve görünürlüğünün artırılması maksadıyla önemli rol oynamaktadır. Uluslararası ilişkiler kapsamında Sahil Güvenlik alanında iş birliği, görünürlüğümüz ve etkinliğimizin artırılması maksadıyla Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak 2010 Yılı İkili Askerî İlişkiler Uygulama Planı kapsamında ABD, Arnavutluk, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bangladeş, Bulgaristan, Gürcistan, Hırvatistan, İtalya, Mısır, Pakistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Suriye, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan ile Sahil Güvenlik Alanında İş Birliği Toplantıları icra edilmiş ve karşılıklı gemi ziyaretleri ve personel mübadeleleri yapılmıştır.

Sahil Güvenlik Komutanlığı yine görevleri gereğince Uluslararası Denizcilik Organizasyonu, Avrupa Deniz Emniyeti Ajansı (EMSA), Avrupa Çevre Ajansı (EEA), BM Uyuşturucu ve Organize Suçlar ile Mücadele Örgütü, Bölgesel Kuvvetlerin Kontrol Tasdik ve Uygulama Yardım Organizasyonu gibi birçok uluslararası sivil organizasyonun toplantılarına da iştirak etmektedir.

Belirtilen faaliyetlere ilave olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı Türkiye’nin AB ile müzakere sürecinde de etkin olarak faaliyetlerde bulunmaktadır. AB Bakanlar Konseyinin 03 Ekim 2005 tarihli kararına istinaden ülkemiz ile AB arasında başlamış bulunan tarama - müzakere süreci kapsamında; Adalet, Özgürlük ve Güvenlik (24’üncü fasıl), Balıkçılık (13’üncü fasıl) ve Çevre (27’nci fasıl) başlıklarında yürütülen çalışmalarda Komutanlığımız doğrudan yer almıştır. Ayrıca, Yargı ve Temel Haklar, Taşımacılık Politikası, Enerji, Trans Avrupa Şebekeleri gibi fasıllarla ilgili çalışmalara ise Komutanlığımız, görüşlerini bildirmek veya toplantı seminer, çalıştay ve benzeri faaliyetlere iştirak etmek suretiyle katılım sağlamıştır.

AB faaliyetleri kapsamında TAIEX (Technical Assistance Information Exchange) desteği kullanılarak Sahil Güvenlik Komutanlığı personelinin bilgi tecrübelerinin artırılmasına ve ilgili konularda Avrupa’da yapılan uygulamalar hakkında bilgilendirme çalışmalarına devam edilmektedir.

Komutanım röportaj için teşekkür ederiz. Röportajımızı sonlandırmadan önce bize söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Öncelikle, denizlerimizde yardıma ihtiyacı olan herkesin yardımına en kısa sürede ulaşmayı ilke edinen ve “Önce İnsan” prensibi ile 7 gün 24 saat zorlu deniz şartlarında gece-gündüz demeden hayatlarını tehlikeye atma pahasına, Komutanlık emrindeki yüzer ve uçar unsurlarda azim ve gururla görevlerini yerine getiren Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline duyduğum güven ve inancı yinelemek istiyorum.

Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli denizlerimizde beklenmedik durumlarda sağlıklı karar verebilmeleri ve süratle olaya müdahale edebilmeleri amacıyla; yönetim, taktik, teknik ve idari konularda günün ve geleceğin şartlarına uygun zorlu ve yorucu

eğitimlerden geçirilmekte ve göreve hazır hale gelen personel mavi vatan denizlerimizde durup dinlenmeksizin çalışmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, denizlerimizle ilgili halkımızdan gelen tüm ihbar ve yardım taleplerine de süratle müdahale etmektedir. Bu kapsamda özellikle denizlerimizde kanun dışı uygulamalarda bulunanlar hakkında halkımız Sahil Güvenlik Komutanlığına ulaşarak personelimizin bu zorlu görevlerinde onlara yardımcı olabilir.

Vatandaşlarımız, her türlü ihbar, şikâyet ve bildirimlerini, [email protected] adresi vasıtasıyla Komutanlığımıza, Alo 158 Sahil Güvenlik İhbar/Yardım Hattı vasıtasıyla da ücretsiz olarak en yakın Sahil Güvenlik birimine iletebilmektedir.

Değişim ve gelişimde öncü, mavi vatan denizlerimizde güven veren, etkin ve saygın bir Sahil Güvenlik Komutanlığı olma vizyonu ve deniz yetki alanlarında ulusal ve uluslar arası hukuku etkin kılmak, can ve mal güvenliğini sağlamak misyonuyla görevlerini yürütmekte olan Komutanlığımız, vatandaşlarımızdan gelecek görev alanına giren tüm taleplere, sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerin tamamı ile 365 gün 24 saat esasına göre cevap vermeye hazırdır.

Page 12: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

24

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

25

Açık Deniz Devriye Gemileri (Offshore Patrol Vessels – OPV) günümüz Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları kuruluşunda sıklıkla karşımıza çıkan platformlar olarak göze çarpmaktadır. OPV’lere duyulan ihtiyaç; devletlerin uluslar arası ilişkileri ile bağlantılı olarak ağır silahlar ile donatılmış büyük savaş gemileri yerine, bazen daha farklı (hatta barışçıl) görevlerin (A/K, kirlilik ile mücadele vb) icrası maksatları için olabilmektedir. Görevlerin icrasında yönelik ihtiyaçlar, bu tip gemilerin dizayn temellerini oluşturmaktadır.

OPV’lerin tonajları genellikle korvet veya küçük fırkateynler ile mukayese edilebilir sınırlar (1,000 – 3,000 ton) içindedir. Ancak, ihtiyaca göre bu tip gemiler arasında 400 – 800 tonluk gemiler de görülebilmektedir.

OPV’lere duyulan temel ihtiyaçların arasında öne çıkan en belirgin özellik, bu tip gemilerin denizciliğinin yüksek olmasıdır. Bunun yanında

sürat sınırları, sınıfındaki diğer klasik tip gemilere nazaran daha düşük olabilir. Muharebe ortamlarında çok sık kullanılmalarının planlı olmaması nedeni ile bu tip gemilerin KBRN özellikleri ve Y/S kabiliyetleri, sınırlı tutulmaktadır. Bu gemiler, genellikle klaslandırma kuruluşlarının temel gereksinimlerine cevap verebilecek seviyede tasarım ve inşa edilmektedirler. Tüm dünya çapında gemilerin yedek parça ve bakım masraflarının düşük tutulabilmesi maksadıyla; tasarım ve inşa süresince çok özel sistemler hariç sivil (ticari) donanımlar kullanılmaktadır.

OPV’lerde yaşanan gelişmeler, denizden güvenliğe duyulan ihtiyacın her geçen gün artması sebebi ile diğer gemi tiplerine göre mukayese edilemeyecek derecede hızlı bir biçimde artış göstermektedir. Bu sektör içinde bulunan firmalar da; hem küçük ölçekli, hem de daha fazla silah, araç ve gerece sahip özelliklerde gemi inşasına yönelerek, pazarı canlı tutmaya çalışmaktadırlar.

NE KADAR AZ ÖZELLİK, O KADAR AZ RİSK!

Gemilerin askeri kanat (Komuta-Kontrol, Silah vb) haricindeki özellikleri oldukça sınırlı olmasına karşın, kullanıcı tarafından yapılan talepler çok geniş bir yelpazede olabilir. Bir OPV sınıfı geminin kontrol sistemi; yüzlerce askeri savaş uçağını takip etmek yerine, sivil bir ticaret gemisini veya küçük bir kaçakçı teknesini takip etme kabiliyetinde olmalıdır. Bu sistem, askerler için önemli olmayan, ancak esas kullanıcılar için hayati önemdeki bilgileri içermeli, aynı zamanda AIS (OTS - Otomatik Tanımlama Sistemi) veya LRIT (Uzun Mesafe Tanımlama ve Takip Sistemi) ile tanımlanmış deniz resmini sergileyebilmelidir.

Bazı firmalar, özellikle devriye görevleri için tanımlanmış gemilere tümleşik muhabere, seyir ve görev planlama konsolları önermekte, bu sebeple önerilen dizayn gemi boyutunun düşmesine neden olmaktadır. Danimarka tarafından geliştirilen C-RAID isimli konsol; devriye gemileri/botları ve hatta RHIP botlar tarafından dahi kullanılabilecek ve gerektiğinde link desteği verebilecek seviyede imkanlar sağlamaktadır. Sistem karmaşık konsollar yerine, güçlü bir dizüstü bilgisayar tarafından bile desteklenebilmekte ve kullanıcıya büyük kolaylıklar sağlayabilmektedir. Benzer şekilde, OSIRIS isimli sistem, OPV’deki kullanıcıya C4I (Command, Control, Communication, Computer and Intelligance - Komuta, Kontrol, Muhabere, Bilgisayar ve İstihbarat) desteği verebilmektedir. Bu sistem, modüler ve isteğe bağlı boyutlarda inşa edilmekle birlikte, birçok özelliği bir arada bulundurması ve güvenilir bir teknoloji sunması özellikleri ile öne çıkmaktadır.

DCNS (İngiltere) tarafından imal edilen POLARIS sistemi, OPV’ler için Komuta-Kontrol ihtiyaçlarına cevap verebilecek özelliklere sahiptir. Sistem

temel olarak; Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığının muhtelif görevlerinden keşif, yetki alanlarının kontrolü ve Münhasır Ekonomik Bölge görevleri gibi ihtiyaçlarını karşılamakta, aynı zamanda; durumsal farkındalık sağlayacak altyapıya ve su üstü harbi ihtiyaçlarını karşılama imkân ve kabiliyetine sahiptir.Gerektiğinde sisteme diğer birimler ile sağlıklı ve güvenli iletişim sağlayacak link hattı eklemek mümkündür.

Bu gemilerin kendi imkan ve kabiliyetlerine (radar, EO kameralar, pasif sensörler vb) ilave olarak; gece-gündüz tanımlama ve gerektiğinde yasal işlemler esnasında kullanılmak üzere görüntü kaydı imkanları bulunmaktadır.

Bu tip gemilerin silah ihtiyaçları kapsamında en basit çözüm; top başından veya uzaktan kumandalı (STAMP) 25-30 mm top veya 12,7 veya 7,62 mm makineli tüfek ile donatılmasıdır. Bu çaptaki silahlar, kanun uygulayıcıların ihtiyaçlarına cevap verebilir, ancak aynı platformun ülke güvenliği kapsamında kullanılmasının planlanması durumunda, silahlar 40 – 76 mm top boyutuna kadar yükselebilir. Bu tip silahlar, genellikle hizmet dışına ayrılmış gemilerden sökülen toplar olabilir.

Bu çaptaki ana batarya topu (silahı), genellikle pruva istikametinde uyarı atışları yapmak, asimetrik tehditlere karşı güvenliğin sağlanması veya kolluk görevleri maksadıyla kullanılmaktadır. Ancak bunun yanında bazı OPV’lerin, hava savunma silahları ile (SINBAD-SADRAL gibi) donatıldığını görebiliriz. Tüm bu ihtiyaçlar; gemiye monte edilen komuta kontrol sistemi, yerleştirme, ağırlık gibi birçok faktöre bağlı olarak belirlenmektedir. Bunun yanında, fazla ağırlık ilavesi gerektirmeyecek hafif çapta olan ve su üstü gemilerine karşı kullanılan G/M’lerin (MARTE MK2/S, Rafael SPIKE-ER/NLOS gibi) montesi mümkündür. Kullanıcının isteklerine

OPV (OFFSHORE PATROL VESSELS)[ Hazırlayan ] Yavuz GEÇİM | SG Kd. Alb.

Page 13: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

26

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

27

göre belirlenen bu silahlar, OPV’lerin, giderek korvet veya hafif fırkateyn sınıfına yaklaşmasına neden olmaktadır.

OPV’LERİN DONATILMASI

OPV’ler dizaynı ve benzersiz özellikleri nedeni ile aynı zamanda gerçekleştirilmesi güç teknelerdir. Denizde ihtiyaç duyulabilecek birçok yeteneğin tam merkezinde olan gemiler, zaman içerisinde operasyon esneklikleri nedeni ile standart helikopter konuşlu tekneler olarak gözükmektedir. İhtiyaçların diğer merkezinde çoğunlukla RHIB (Rigid Hulled Inflatable Boat) tipi botlar bulunmaktadır. Bu botlar; arama-kurtarma, kontrol timi transferi gibi maksatlar için kullanılmaktadır. Ancak botların atılması, alınması ve muhafazaları oldukça önemli ve güç bir faktördür. Bu sebeple, OPV’lerin birçoğu, kıç tarafa bulunan rampa ile donatılarak (Rampanın beraberinde özel kreyn ve donanımlar mevcuttur), botların daha ağır hava ve deniz şartlarında dahi emniyetle ve süratle atılması/alınabilmesi sağlanmaktadır.

Yeni nesil bazı OPV’ler; insan faktörünü ortadan kaldıracak USV (Unmanned Surface Vehicle– İnsansız S/Ü vasıtası) ve belki de yakın bir gelecekte VTUAV (Vertical Take-Off Unmanned Air Vehicle – Dikine İniş/Kalkış Yapabilen İnsansız Hava Aracı) (Küçük sınıf helikopter) ile donatılabilecektir.Fransa, Almanya, ABD Donanmaları ve ABD Sahil Güvenlik Komutanlığı, VTUAV’ları geliştirmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Bu Donanmalar tarafından bu hava araçlarının her türlü hava ve deniz şartında otomatik olarak güverteye indirme çalışmaları sürdürülmektedir. FIRESCOUT gibi karmaşık ve komplike çözümler yanında, Schiebel CAMCOPTER S-100 gibi basit insansız hava araçları, görevlerin cinsine göre daha fazla tercih edilir durumdadırlar.

OPV’lerin giderek standart hale gelen diğer bir özelliği de, hangarda veya güverte üzerinde taşıyacağı konteynerlerdir. Taşınacak bu konteynerler vasıtası ile OPV’lerin görev esnekliği ve kapasitesinin artması planlanmıştır. Bu görevler; tıbbi destek, bilimsel araştırmalar, kirlilik kontrolü ve/veya daha fazla askeri odaklı özel yetenekler (Elektronik harp gereçleri, Mayın karşı tedbirleri vb) ile bindirilmiş özel kuvvetler için gerekli silah, araç, gereç ile savaş harekat sistemleri olabilir.

SONUÇ

Yakın gelecekte Sahil Güvenlik Komutanlığı kuruluşuna alınması planlanan gemi tipleri; elde edilen tecrübeler, yaşanan sıkıntılar, kısıtlı bütçe ile inşa ettirilen gemi/botlardan beklentilerin yüksek olması, kuruluştaki gemi/botların birçok görevi bir arada yapma beklentileri doğrultusunda belirlenmektedir. Ancak, bu gemilerin elde edilen tecrübelere göre yaşanan sıkıntılarının başında gelen;

• Açık denizlerde uzun süre görev yapabilecek uzun seyir sahasına sahip (MEB sahasının kaplanması)

• Ağır hava ve deniz koşullarında (Deniz durumu 7-8 gibi) arama-kurtarma dahil diğer kolluk görevlerini kesintisiz icra edebilecek,

• Arama-kurtarma görevleri ve kontrol (boarding) maksadıyla, bünyesinde bulunduracağı botları (RHIB) her türlü hava şartında rahatça atıp-alma kabiliyetine sahip olacak,

• Kolluk görevleri yanında diğer görevlerin (deniz kirliliği, ilk yardım, insani görevler vb) icrasına yönelik altyapı imkanlarına sahip olacak,

• Barış dönemi görevleri yanında, harp dönemi görevleri için yeterli donanıma (silah, sistem) sahip olacak,

• Caydırıcılığın artırılmasına yönelik olarak insansız hava ve/veya deniz araçlarını (USV, UAV, VTUAV) bünyesinde bulundurabilecek,

İmkan ve kabiliyetlere sahip olması hedeflenmektedir.

KAYNAKLAR :

(1) Military Technology dergisinin Aralık 2011 sayısında Massimo ANNATI tarafından

kaleme alınan OPV PROGRAMMES isimli yazı, aslına uygun olarak İngilizceden tercüme

edilmiştir.

Ülk

eFR

AN

SAÜ

lke

İTA

LYA

Ülk

eH

OLL

AN

DA

Ülk

eİS

PAN

YAÜ

lke

NO

RV

EÇÜ

lke

POR

TEK

İZ

Hiz

met

te

olan

gem

i

sayı

3

Hiz

met

te

olan

gem

i

sayı

15

Hiz

met

te

olan

gem

i

sayı

4

Hiz

met

te

olan

gem

i

sayı

4D

epla

sman

743

ton

Hiz

met

te

olan

gem

i

sayı

1

Dep

lasm

anB

oş: 3

00 to

n

Dol

u: 4

77 to

nD

epla

sman

393

ton

Dep

lasm

an3,

750

ton

Dep

lasm

an1,

200

ton

Boy

utla

rB

oy: 4

7,2

m

En: 1

0,3

mD

epla

sman

1,60

0 to

n

Boy

utla

rB

oy: 5

4 m

En: 1

0 m

Boy

utla

rB

oy: 5

3,4

m

En: 8

,1 m

Boy

utla

rB

oy: 1

08 m

En: 1

6 m

Boy

utla

rB

oy: 6

8 m

En: 1

0,3

mSü

rat

16 K

tsB

oyut

lar

Boy

: 83

m

En: 1

3 m

Dra

ft2,

2 m

Dra

ft5,

4 m

Dra

ft4,

55 m

Dra

ft3,

4 m

Çekm

e

kapa

site

si20

+ To

nD

raft

3,7

m

Süra

t23

Kts

Süra

t23

Kts

Süra

t21

,5 K

tsSü

rat

20 K

tsA

na

mak

ine

Diz

el e

lekt

rik

2000

KW

Süra

t 20

Kts

Seyi

r Sa

yısı

4,50

0 m

ilSe

yir

Sayı

sı2,

100

mil

Seyi

r Sa

yısı

5,00

0 m

ilSi

stem

Rad

ar v

e ha

va-s

kons

olu,

Sal

esm

ar

RTM

İlav

e

özel

lik

Bow

Thru

ster

Hel

o1

adet

ort

a

sını

fı h

elo

Bot

1 ad

. RH

IB

(6,7

m)

Pers

onel

30 k

işi

Bot

- H

elo

3 x

RH

IB

1x N

H90

Hel

oSi

lah

2 x

12,7

mm

1 x

30/5

0 m

mB

ot2

x R

HIB

Bot

Pers

onel

3’ü

suba

y

21 k

işi

Sila

h1

x 2

5 m

m

Oto

bred

aPe

rson

el50

kiş

i (+4

0

mis

afir

)Te

rsan

eN

avan

tia

Pers

onel

35 k

işi (

+32

mis

afir

)

Sila

h2

x 1

2,7

mm

Mkn

. tüf

ekTe

rsan

eFi

ncan

tier

iSi

lah

1 x

76 m

m -

2 x

30 m

m

4 x

12,7

mm

- 6

x 7,

62 m

mPe

rvan

e2

x Pi

tch

Kon

trol

üSi

lah

1 x

30 m

m

2 x

12,7

mm

Page 14: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

28

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

29

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? 1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin? Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?

NAZIM HİKMET

VAS BİEN CUBA[ Yazı ve Fotoğraflar ] Tahsin CEYLAN | Su Altı Fotoğrafçısı

Page 15: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

30

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

31

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin? 1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin? diye sormuş Nazım, Abidin Dino’ya….

Havana’ya tankların üzerinde gelen Fidel Castro, Camilo Cienfuegos, Ernesto “Che” Guevara ve devrim arkadaşları ile Devrim Meydanı’nda kendilerini bekleyen kalabalıkla buluşarak 8 Ocak 1959’da tarihe iz düşen en önemli konuşmasını yapmıştı. Bir ara mikrofonun kapalı olduğunu sanarak solunda duran yakın arkadaşı Camilo’ya “Voy bien Camilo?” diye sormuş, Camiloda “Vas Bien Fidel” demişti. Oysa ki mikrofonlar kapalı değildi ve meydanı dolduran tüm kalabalık bu tarihi an’a tanıklık etmişti. “İyi Gidiyorsun Fidel” diyen Camilo’nun portresi Che Guevara ile birlikte o anı anlatan en görkemli eserlerinden biri olarak bugün Devrim Meydanı’nda yer almaktadır.

Hayallerimin gerçek olarak yaşandığı ve yaşanıyor olduğu tek ülke olan Küba’yı görmek benim için çok önemliydi. Özellikle Fidel ölmeden gitmek, görmek ve görüntülemek ekip arkadaşlarım Ümit ve Hakan’ın da hayaliydi. Gelen bir mail ilk kıvılcımın habercisi oldu ve devamında

Guantanamera International Tour Operator’ün Genel Müdürü Blanca ile Şişli Sualtı Sporları Kulübü Yöneticisi İhsan ile bir araya gelmemiz süreci başlattı. Türkiye’den Küba’ya ilk kez bir dalış turu düzenleniyor olması bizi ayrıca heyecanlandırıyordu.

Mavi Tutku ekibinden Hakan, Ümit, Ali ve ben diğer boynu bükük arkadaşlarımızı geride bırakarak yola çıkmıştık bile. Iberia Havayolları’nın IB 3763 sayılı seferi ile 33 kişilik bir ekip İstanbul’dan Madrid’e, Madrid-Havana seferi ile Dünya’ya mal olmuş birçok ismin yaşadığı o efsanevi ülkeye doğru uçarken heyecanı ve mutluluğu bir arada yaşıyor, kitaplardan okuduğumuz kadarı ile tanıdığımız ancak pratikte bilmediğimiz Küba’da bizi nelerin beklediğini merak ediyorduk.Yaklaşık 10 saatlik Madrid-Havana seferinin ardından, 52 yıllık ABD ambargosunun ilk izlerini havaalanında görmeye başlıyoruz. Her şart altında yaşama direnmiş, ilkelerine sımsıkı sarılan KÜBA’dayız artık. Atlantik kıyılarına bakan Oasis Panorama Oteli’ne yerleşmemizin devamında kendimizi tüm yorgunluğumuza rağmen hemen dışarı atıyoruz. İlk işimiz CUC (Küba para birimi, 1 CUC = 1.80 TL) almak ve devamında şeker kamışından yapılan

Coco taxi Havana’da gezebileceğiniz en ucuz ulaşım aracı, hem de fotoğraf ve video çekerek.

Page 16: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

32

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

33Ulusal içki olan Ron ile tanışmak ve tabiî ki efsane ülkeye, Fidel’e ve Che’ ye kadeh kaldırmak. Burası KÜBA da olsa tütüne olan tepkim devam ediyor, ancak ekip çoktan purolarını büyük bir keyifle tüttürmeye başladı bile...

İkinci gün Blanca’nın yapmış olduğu programın akışına bıraktık kendimizi. İlk durağımız TV ve görsel yayınlardan tanıdık gelen ama aslı ile karşılaşınca o büyülü ürpertiyi hissettiğim “Devrim Meydanı”ydı. Bildiğiniz üzere dünyada 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı en görkemli haliyle burada kutlanır. Batista tarafından yaptırılan ve Havana’nın en yüksek noktası (123 m) dikilitaş şeklinin hemen önünde Küba’nın ve Latin Amerika’nın ünlü şairi ve antiemperyalist olan ilk fikir adamı José Marti’nin anıtı bulunmaktadır. Aslında José Marti’nin anıtlarına ülkenin her yerinde rastlamak mümkün; örneğin iş yerlerinde, tüm okullarda, parklarda … KÜBA’nın bu ünlü halk kahramanı 1895’de İspanyollar’a karşı başkaldırının liderliğini üstlendi, erken yaşlarda tutuklandı ve uzun yıllar ABD’de sürgün olarak yaşadı. Şair olan J. Marti İspanyollar’la yapılan yaklaşık 300.000 Kübalı’nın

yaşamını yitirdiği Bağımsızlık Savaşı sırasında öldürüldü. ABD’nin ADA’yı İspanyollar’dan satın almasına ilk tepkileri gösteren J.Marti “Canavarı tanıyorum, çünkü onun ininde yaşadım” sözleriyle Küba’da her yerde anılmaktadır.

MEYDAN’a bakan İçişleri Bakanlığı binasının duvarında ise Che’nin silüeti, Telekomünikasyon Bakanlığının binasında ise, Camilo’nun fotoğrafının silueti ve “Vas Bien Fidel” yazısı bulunmaktadır. Bir anda bütün objektifler Che ağırlıklı olmak üzere bu görsel noktalara yönelir ve hatıra fotoğrafları anılarda yerini alır.

Her yerde beyaz, zenci, Çinli ve yoğun olarak melez ırkla karşılaşırsınız. Bunun nedeni; siyah köleler Afrika’dan buraya 16’ncı yüzyılın başlarında getirilmiş ve İspanyollar tarafından yok edilen yerli halkın (aborjinler) neredeyse yerini almıştır. Şeker kamışı plantasyonlarında daha fazla işgücüne ihtiyaç olunca Afrika’dan köleler takviye yapılmış ve sonuçta % 50’nin üstünde melez olan bir ırk oluşumu gerçekleşmiştir. KÜBA’da uygulanan ambargo ve kısıtlamalara karşın Afrika’da ve dünyanın birçok

yerinde karşılaştığımız yoksulluk görüntülerine rastlayamazsınız. Evler devlet tarafından sağlandığı için geceyi sokaklarda geçiren evsizler ve açlıktan dilenen yoksullar, bahşiş almak için gözünüze bakanlar yok; sosyal güvence var. İnsanlar, temel gıda maddeleri, eğitim, sağlık hizmetleri ve ilaç için para ödemiyor. Ünlü Halk Şairi Nicolas Guillen’in “uzun yeşil bir timsah” olarak adlandırdığı Küba’da ortalama ömür, Batista döneminde 57 sene iken, tüm salgın hastalıkların ortadan kaldırılması ile bugün ortalama 77-80 seneye ulaşmış ve dünyada 14’üncü sıraya yükselmiştir. Karayipler’in bu en büyük ADA’sı Tıp sektöründe de dünyanın sayılı ülkeleri arasındadır. 3’üncü Dünya Ülkelerine Kübalı doktorlar bir yandan gönüllü hizmet vermeye devam ederken bir yandan da HAVANA’da bulunan Latin Amerika Tıp Fakültesi her yıl ABD dahil tüm dünyadan çok sayıda başvuru talebi almakta ve kaliteli, idealist doktorlar yetiştirmektedir.

Başkent HAVANA (La Habana)’da yaklaşık 2 milyon insan yaşamaktadır. Eski ve yeni olarak yan yana yerleşim alanlarına sahiptir. ABD’nin görkemli otellerle süslediği ve eğlencenin merkezi olarak planladığı Havana, yok olma sınırından yeniden

doğmanın etkileyici görkemine sahip eski ve yeni yerleşim yerleri ile görülmeye değer. Okyanus dalgalarının görsel şöleni ile sahil yolu günün her saatinde dolu ve capcanlı. Centro Habana, Vedado, Miramar ve La Habana Vieja yani Eski Havana turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerler. Tarihi binalar, manastırlar ve görkemli yapıların bulunduğu Eski Havana’yı UNESCO 1982 yılında Dünya Mirası listesine dahil etti. Ernest Hemingway’ın gözde içki mekanları (El Floridita ve La Bodeguita del Medio) ve “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” eserinin büyük bir kısmını kaleme aldığı Hotel Ambos Mundos ziyaret edilmesi gereken yerlerden sadece birkaçı. İki kişilik cocotaxi ile 5 CUC’a neredeyse her yere gidebiliyorsunuz. Cocotaxi içinden fotoğraf ya da video çekmeniz de mümkün ve oldukça zevkli.

Vedadodan “Presidentes” Caddesi’nden geçerken karşımıza çıkan Dr. Salvador Allende Anıtı, eski merkezde bulunan Katedral Meydanı herkesin buluşma noktası. Etrafında sanatçıların eserlerini sergiledikleri uzun bir park içi yol ve en güzel mojitoyu yudumlayabileceğiniz birçok kafe de sizleri bekliyor.

Jose Marti Küba’nın ulusal şairi ve ulusal kahramanıdır.

Küba denince ilk akla gelen Puro’dur. Puronun tütünü bu tarlalardan yetişiyor ve Kübalılara puro bedavadır.

Page 17: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

34

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

35

ABD’deki Beyaz Saray’ın orijinal versiyonu olarak 1929’da inşa edilen Capitolio Binası uzun yıllar meclis ve parlamento olarak kullanılmasının ardından şimdi müze ve Doğal Bilimler Bakanlığı olarak faaliyet gösteriyor. Hemen arka sokağında ise Havana’nın en güzel ve tarihi Puro Üretim Fabrikası görünüyor.

Küba denince ilk akla gelen kelime müzik olsa gerek. Kübalılar canlı müziğe delicesine düşkünler. Nüfusun neredeyse yarısı müzisyen, yarısı da doktor. Havana’da yemek yediğimiz ya da nefeslenip bir mojito içtiğimiz her yerde canlı müzik konseri izledik diyebilirim. “Ruhun Gıdası” deyimi sanki buraya özgü oluşturulmuş. Elli yılın eskitemediği Commandante Che Guevara (Hasta Siempre) herkesin dilindeki ezgi. Her konserin başında ya da sonunda mırıldatıyor yürekleri. Ödünç alınmış ya da çalınmış bir hayatı yaşamıyor KÜBA’lılar. Salsa, rumba, mambo gibi birçok şov izleyebilirsiniz ülkede. Bir KÜBA’lının salsa bilmemesi ayıp karşılandığı için büyük küçük herkes salsa biliyor. Rehberimiz Blanca bizden gizlediği salsa yeteneğini gösterdi sonunda. Akşam görkemli müzikal şovların yapıldığı Hotel Nacional’da bulunan Cabaret

Parisien’i izleyip, sabah Maria La Gorda (Şişman Maria)’ya doğru yola koyuluyoruz. Amacımız Karayipler’in sualtı güzelliklerine bir an önce kavuşmak ve kuruyan derimizi ıslatmak.

Yolda bir anaokulunu ziyaret ediyoruz. Çocukların ve öğretmenlerin samimi karşılamaları ve içimize işleyen sıcacık gülümsemeleri bizleri mest etti. Anaokulundan başlayarak çocuklara aşılanan çevre bilinci, ekolojik tarıma yönlendirilmeleri bir zamanlar bizde de olan Köy Enstitülerini hatırlattı. Ada’nın Meksika’ya dönük yüzünde yer alan Maria La Gorda’ya yaklaşık beş saatlik yolculuktan sonra ulaşabiliyoruz. Fidel Castro’nun 72 arkadaşı ile Meksika’dan geldiği “Granma” adlı yat Devrim Müzesi’nde sergileniyor. 72 kişiden yalnızca 12 kişi Sierra Maestra Dağları’na ulaşmayı başarabilmiş, o dönemdeki olumsuz koşullarda, halk toprak reformu ve kamulaştırma sözünden dolayı Devrime desteğini vermişti. İyi ki vermiş sonuç ortada.

Maria La Gorda kıyı şeridinde bulunan küçük bir yerleşim. Yaklaşık 50 kişilik konaklamaya uygun dizayn edilmiş, 3 teknesi bulunan bir dalış merkezi kompleksi. Palmiye ağaçları arasında bulunan tesis dinlenmek için her türlü imkana sahip. Ada ülkesi

olmasına karşın mutfak, deniz ürünleri açısından zengin sayılmaz ama yediğiniz her şey organik.

Dalış, Küba’da ilgi odağı haline gelen bir spor ve sürekli gelişme gösteriyor. Ülkemizde alışageldiğimiz profesyonel dalış hizmeti henüz yok burada. Ancak birkaç metre ötesi Karayipler. Mükemmel fizibilitesi ve renkli sualtı yaşamı ile bizi bekliyor.

Yeri gelmişken Karayipler ve Küba’nın deniz yaşamı hakkında bazı bilgilere yer vermekte fayda var, belki bu sayede bu göz alıcı ortamların ne kadar özel olduğunu ifade etme şansımız olur.

• Karayipler Denizi, Batı Atlantik Okyanusu’nda yer alan, dünyanın en büyük yarı-kapalı denizlerinden birisidir. Yüzölçümü bakımından, Akdeniz’den biraz daha büyük bir alan (Karayipler ≈ 2.7 milyon km2; Akdeniz ≈ 2.5 milyon km2) kaplar. Karayipler, bir tarafta Orta ve Güney Amerika kıyıları, diğer tarafta Küba ve Dominik gibi büyük adaları da içeren “Antiller” yayı ile çevrilidir. Barındırdığı büyük ada sayısı 1250 civarındadır; bunlar 26 farklı ülkeye ve ayrıca Fransa, Hollanda, İngilitere ve ABD’ye bağımlı 19 bölgeye aittir. Küçük adalar da kapsama alınınca,

ortaya çok büyük rakamlar çıkabilir (örneğin Küba takım adalarında 3000’den fazla ada mevcuttur).

• Karayipler Denizi’nin en az yarısı 3600 m’den derin suları içeriyor; bölgenin %75’i ise 1800 m’den daha derin. En derin nokta Küba ve Jamaika arasında yer alan “Cayman Çukuru” ve 7500 m civarında derinliğe sahip.

• Karayip ismi, küçük Antiller’de yaşayan “Karib” halkından türetilmiştir. Kristof Kolomb, bu bölgeye ilk defa ulaştığında “Antil Denizi” ismini kullanmayı tercih etmişti.

• Ağustos 2010 tarihinde yapılan bilimsel bir araştırmada, Karayipler’de yaşayan 12046 deniz canlısı türü saptandı. Bunlardan 500 civarında tür, bitkiler alemine ait. Denizel hayvanlardan en yüksek tür sayısını yumuşakçalar (yaklaşık 3000 tür) ve yengeç, karides gibi eklembacaklıları içeren krustaseler (yaklaşık 2900 tür) oluşturuyor. Karayiplerde yaşayan deniz balıkları, Akdeniz’dekilerin neredeyse 2 katı (Karayipler ≈ 1340 tür, Akdeniz ≈ 700 tür).

Page 18: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

36

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

37• Dünyada bilinen tüm mercan resiflerinin (yüzölçümü bakımından) %9’u Karayipler’de yer alıyor. Toplam kapladıkları alan 26000 km2 civarında ve bu özelliği nedeniyle, Karayipler’deki mercan resifleri “Dünya Kültür Mirası” listesine dahil edilmek üzere 2003 yılında UNESCO’ya önerildi.

• Özellikle kıyısal bölgelerde artan insan nüfusu, endüstriyel faaliyetler, deniz kaynaklarının aşırı tüketilmesi, turizm ve küresel iklim değişikliği gibi nedenlerle, bölgedeki biyolojik çeşitlilik ciddi bir baskı altında. Araştırmalara göre, Karayipler’deki “mangrov” ormanlarının kapladıkları alan 1980 yılından bu yana her yıl %1 oranında azalıyor (O tarihten bu yana tahmini kayıp 413000 hektar). Son 20 yılda, insan kaynaklı nedenler ve küresel iklim değişikliği nedeniyle mevcut canlı mercan resifler, %80 zarar görerek yok oldu. Karayipler’deki deniz balıklarının %35’inin aşırı avcılık nedeniyle tehlike altında olduğu tahmin ediliyor.

• Karayipler’de çok sıkı korunan 22 doğa rezervi (balıkçılığa kapalı alan), 103 milli park ve farklı şekillerde yönetilen 350 adet doğa koruma alanı mevcut.

• Tipik tropikal iklimin hüküm sürdüğü Küba’da, yağışlı geçen bir yaz mevsimi ile kuru geçen bir kış mevsimi gözleniyor. Bu durum, deniz suyu sıcaklıklarına da yansıyor. Kış zamanı 23°C olan ortalama yüzey suyu sıcaklığı, yaz aylarında 30°C’ye yükseliyor. Bu değerler, deniz çayırlarıyla kaplı sığ kıyılarda daha da yükselebiliyor.

• Küba balıkçılığının temelini “istakoz” ve “karides” avcılığı oluşturuyor. Balıkçılıkla ilgili sıkı önlemler alınmış durumda ve zıpkın avcılığı sadece birkaç bölgede serbest; söz konusu alanlarda çeşitli orfoz ve akrabası olan türlerin çok azaldığı bildirilmiş.

• Küba’da sık rastlanan şeker kamışı tarlaları, denizel hayatı uzun yıllar olumsuz yönde etkilemiş; çünkü tarlalarda kullanılan gübreler, yoğun yağışlı dönemlerde yıkanarak denize ulaşıyor ve kıyılarda istenmeyen bir organik kirliliğe neden oluyor. Hükümet tarafından tekrar yapılandırılan şeker kamışı üretiminin sonucunda, mevcut işletmelerden yarısı işi bırakmış ve denizler üzerindeki olumsuz yük gözle görülür şekilde azalmıştır.

• Dalışlarımızda yelpaze mercanlarına sıkça

Omurgasız canlılar açısından Karayipler Akdeniz’le kıyaslanmayacak ölçüde zengindir.

rastladık. Esnek bir iskelet üzerinde yer alan binlerce mercan polipi, koloni halinde bir yaşam sürer. Mercanların şekilleri ile yaşam ortamları arasında bir ilişki vardır; yelpaze mercanları daha çok sığ ve akıntılı sularda gözlenir. Poliplerin temel besini, küçük planktonik organizmalardır.

• Baraküda’lar dalışlarımızın neredeyse tamamına eşlik etti. Meraklı gözleriyle hep izledi bizleri. Muhtemelen resiflerin girintili çıkıntılı yapısını kullanıp gizleniyor ve avını gözlüyor. Avını şaşırtarak yakalamayı seven Baraküda’lar, saatte 43 km hızla atak yapabiliyor. Boyu 200 cm’ye ve ağırlığı 50 kg’a ulaşan Büyük Baraküda’lar, köpekbalıklarından sonra tropikal suların en önemli yırtıcı türleri. Yetişkin bireyler genellikle tek başlarına dolaşır, ancak Genç Baraküda’lar küçük sürüler halinde gözlenebilir. Çok keskin dişlere ve kuvvetli çenelere sahipler; daha önce insanları yaralama vakalarına rastlanılmış (çoğunlukla zıpkınla veya oltayla yakalandıkları zaman, insanların dikkatsizliği sonucu). Nadiren, yüzücülere ve dalgıçlara atak yaptıkları biliniyor. Büyük Baraküda’nın bilimsel ismi Sphyraena Barracuda, Latince’de “mızrak şeklinde” anlamına gelen Sphyraena’dan ve

muhtemelen İspanyolca’daki “barraco = çok dişli” kelimesinden geliyor.

• Doğal yayılım alanı İndo-Pasifik’le sınırlı olan (Hint ve Pasifik’in birleştiği bölge) Kırmızı Arslan balığı, yüzgeçlerindeki tüm diken ışınlarda taşıdığı kuvvetli zehiriyle tanınan, ayrıca akvaryum sektöründe ciddi paya sahip bir tür. Boyu en fazla 40 cm’ye ulaşıyor. Gündüzleri oldukça hantal şekilde su kütlesinde başı biraz aşağıda olmak üzere asılı dolanıyor ve genellikle geceleri avlanıyor (Temel besinini küçük balıklar ve yengeçler oluşturuyor). Vücudundaki kırmızı kahverengimsi fon üzerine uzanan dik beyaz çizgiler, ayrıca yelpaze şeklinde genişlemiş sırt ve göğüs yüzgeçleri, diğer deniz canlılarına “dikkatli olun, ben tehlikeliyim” mesajını veriyor. Arslan Balıkları yüzgeçlerindeki zehiri asla avlanmak için kullanmıyor; zehir sadece korunmada işlevsel. Tropikal sulara ait bir tür olsa da, Arslan Balıkları yakın zamana kadar Karayipler’den bilinmiyordu. 1990’lı yılların başında, Florida kıyılarında ilk defa rastlanmalarının ardından, Arslan Balıkları Batı Atlantik kıyılarını istila etmeye başladılar. Bilim adamları, Arslan Balıkları’nın doğal yollarla Atlantik’e gelmediğini, muhtemelen bir

Mercan populasyonu Karayipler’de risk altında olmasına karşın Küba sualtı yaşamında daha korumalıdır.

Page 19: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

38

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

39

deniz akvaryumundan denize salınan bireylerin çok hızlı şekilde kıyıları istila ettiğini öne sürüyor. Çekimlerin yapıldığı Küba kıyılarında, Arslan Balıkları ilk defa 2007 yılında gözlendi ve o tarihten sonra sayıları oldukça arttı. Popülasyonlarını kontrol altında tutabilmek için, hem Florida’da hem de Karayiplerin bazı bölgelerinde Arslan Balıkları özellikle avlanıyor ve hatta “Arslan Balığı Avcılık Yarışmaları” düzenleniyor.

İlk gün ve ikinci gün dalışlarımızın akabinde Cayo Levisa adasına doğru yola çıkıyoruz, yaklaşık 6 saat sürüyor. Kıyıdan 3 mil uzaklıktaki adaya bir tekneyle transfer ediliyoruz. Konaklama yerleri müstakil villalar şeklinde dizayn edilmiş, çatılar palmiye ağaçları yapraklarıyla kaplanmış. Dalışı heyecanla beklerken açıkta havanın çok bozuk olduğu, teknenin çıkamayacağı yönünde üzücü bir haber alıyoruz ve sabah da aynı koşullar devam ettiği için bir dahaki sefere deyip buradaki dalışımızı yapamadan Cayo Levisa adasından ayrılmak zorunda kalıyoruz.

Pinar del Rio’nun, Vinales Kasabası’nı gezerek akşam saatlerinde Havana’ya ulaşıyoruz. Ertesi

gün Cueva del Indio ve Mural de la Prehistoria’yı ziyaret ediyor, canlı müzik eşliğinde öğlen yemeğimizi yiyoruz. Son gecemizde Havana’nın ünlü klüplerinden “Habana Cafe’nin 1950’leri yaşatan ambiyansına kendimizi bırakıyor ve ertesi gün KÜBA’dan ayrılacak olmamızın hüznünü yaşıyoruz. Ertesi sabah dönüş için hazırlıklarımızı tamamlayıp, Usta Nazım’ın KÜBA ziyareti sırasında kaldığı Otel Habana Libre‘yi ziyaret edip, fotoğrafının önünde bir an’ı belgeliyoruz. Tarihi Hotel Nacional’da Ünlülerin Bar’ına uğrayıp, tüm Kübalı gençlerin yaptığı gibi Malecon’da günü batırırken romantik manzaranın eşliğinde sevdiklerimize selam olsun deyip havaalanına doğru yola koyuluyoruz. KÜBA’dan ayrılırken canlı “Guantanamera“ şarkısı eşliğinde otobüs içindeki “güle güle” partisi ile son dakika sürprizi yapan sevgili Blanca ile KÜBA’yı tanımanın bir ayrıcalık olduğunu bir kez daha hissediyoruz.

Şimdilik hoşçakal KÜBA…..

Gorgonya sınıfı üyesi bu yaprak mercanlar en büyük kolonileri oluşturmaktadırlar.

KAYNAKLAR :

(1) Guantanamera International Tour Operator ve Blanca Nieves Garcia Cruz’un

katkılarıyla.

(2) Guantanamera International Tour Operator www.guantanamera.com.tr

Page 20: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

40

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

41

Alanya Torosların kucağında, Akdeniz’in koynunda uzanan turistik ilçelerimizden birisidir. Alanya’nın yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanması ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak yapılan araştırmalar bölge tarihinin üst paleolitik (M.Ö. 20,000-17,000) döneme kadar uzandığını göstermektedir.

Alanya’nın bilinen en eski adı Korakesiumdur. Bizans döneminde ise Kalanoros ismi ile anılmıştır. Bugünkü bilinen adına yakın ismi olan Alaiye, ise 13’üncü yüzyılda Anadolu Selçuklu hükümdarlarından I’inci Alaaddin Keykubat’ın kaleyi almasından sonra verilmiştir. 1935 yılında burayı ziyaret eden Atatürk tarafından şehrin adı

Alanya olarak değiştirilmiştir. Alanya, Tarsus ile birlikte 1571 yılında Kıbrıs eyaletine bağlanmış, 1864 yılında Konya vilayetinin sancağı olmuş, 1868 yılında Antalya’ya bağlanmış ve 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur. Şehre ‘‘Alanya’’ ismi 1935 yılında bölgeyi ziyareti sırasında Atatürk tarafından verilmiştir.

Alanya’nın tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bu nedenle çeşitli kültürler ve akımların etkisinde kalmıştır. Maruz kaldığı bu etkilerden dolayı Alanya ve çevresinde pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Bu eserlerden en önemlisi Alanya kalesidir. Kalenin surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulmaktadır. Denizden yaklaşık 250 metre yükseklikte bir yarım

ada üzerinde bulunan, Alanya kalesinin tarihi Helenistik döneme kadar inmektedir. Bugünkü dokusu ise 13. y.y. Selçuklu eseridir. Kalenin toplam 83 kule ve 140 burcu bulunmaktadır.Ortaçağda surların içine kentin su gereksinimini karşılamak için 400’e yakın sarnıç yapılmıştır.

Şehrin en önemli eserlerinden biri de Kızılkule’dir. Alanya limanın hemen yanında kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13’üncü yy. Selçuklu eseridir. Kulenin isminin Kızılkule olmasının nedeni; inşaat sırasında belli bir yükseklikten sonra taşların yukarı çıkarılması zor olduğundan üst kısımlarının pişmiş çamurdan yapılmasındandır. Kule denizden gelecek saldırılara karşı limanı ve tersaneyi korumak için yapılmıştır ve yıllar boyu askeri amaçla kullanılmıştır. Günümüzde ise restore edilerek halkın ziyaretine açılmış ve birinci katı etnografya müzesi olmuştur.

Şehrin önemli eserlerinden biri olan tersane Selçuklular tarafından kalenin hemen altında gün ışığını en fazla alacak şekilde inşa edilmiştir. Alanya Tersanesi Selçuklular’ın Akdeniz’deki ilk tersanesi olma özelliğini taşımaktadır. Tersaneyi korumak amacıyla tersanenin 10 metre üzerinde bulunan bir kayaya tophane inşa edilmiştir. Burada savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir.

Alanya’da gezilip görülebilecek diğer yerler ise Ehmedek, Bedesten, Süleymaniye Camisi, Darphane, Sitti Zeynep Türbesi, Akbeşe Sultan Mescidi, Hıdrellez Kilisesi, Şarapsa Hanı, Alarahan ve Kargıhandır.

Alanya’nın yerleşim yeri olmasında en büyük etken doğal yapısı ve güzellikleridir. Şehir günümüzde de yerli ve yapancı birçok turisti çekmektedir. Özellikle yaz dönemi ilçenin nüfusu önemli ölçüde artmaktadır. Turistler özellikle deniz turizmi faaliyetleri için Alanya’yı tercih etmektedir. Yaz döneminin yoğun geçtiği bu bölgede insanların rahat ve güvenli bir biçimde tatil yapmalarını sağlamak, deniz turizmi ve ilçenin turizmi açısından büyük önem arz etmektedir.

Akdenizin bu tarihi ilçesinde görev yapan, TCSG-2, 13 Temmuz 2004 tarihinde kızağa konmuş, 25 Temmuz 2008 tarihinde denize indirilmiştir. 05 Haziran 2009 tarihinde gönderine Türk bayrağı çekilerek Sahil Güvenlik Komutanlığı envantere

alılnmıştır. TCSG-92 sırasıyla önce, 28 Temmuz 2009’da Antalya’da, daha sonra 27 Temmuz 2010 tarihinde Alanya’da konuşlandırılmıştır.

Alanya tarihi dokusunun yanında doğal güzellikleri ve özellikle denizi ile sadece ülkemizden değil yurt dışından da bir çok turistin ilgi odağı halindedir. Alanya’ya gelen turistlerin bir çoğu deniz turizmi faaliyetlerinde bulunmaktadır. Özellikle su sporları, dalış turizmi ve tur tekneleri en revaçta olan deniz turizmi faaliyetleridir. Yapılan bu faaliyetlerin kontrol altında tutulması ülkemiz turizmi açısından çok büyük öneme haizdir. TCSG-92 Komutanlığı personeli özellikle yaz aylarında ilçemize gelen turistlerin tatillerini rahat ve güvenli bir biçimde geçirebilmesi için büyük bir özveri içinde çalışmaktadır. Gerek denizden gerekse karadan her türlü denetimler yapılmaktadır.

Turistlerin kullandığı teknelerin kontrolleri başta can güvenliklerini sağlayacakları şekilde 4922 sayılı Denizde Can ve Mal Emniyeti hakkında kanun kapsamında icra edilmektedir. Bölgemizde faaliyet gösteren su sporlarının kontrolleri ise ilgili kanunlar ve Alanya Kaymakamlığının çıkarmış olduğu su üstü sporları kurul kararlarına göre etkin bir şekilde yapılmaktadır.

TCSG - 92 KOMUTANLIĞI ALANYA’DA ‘‘HER ZAMAN HAZIR’’[ Hazırlayan ] Hüseyin HESAPÇIOĞLU | SG Tğm.

Page 21: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

42

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

43

Komutanlığımız tarafından deniz ve deniz çevresinin korunması için büyük bir çaba sarf edilmektedir. Oluşabilecek herhangi bir çevre kirliliği olaylarında faaliyet gösteren tekneler uyarılmakta, tespit edilen çevre kirliliği olaylarında ise ilgililer hakkında gerekli yasal

işlem yapılmaktadır. Alanya ve çevresinde karetta karetta(deniz kaplumbağası) üreme bölgelerinin koruma altına alınarak bu canlıların soylarının devam ettirilmesine büyük önem gösterilmektedir. Ayrıca bölgede bulunan fok balıklarının doğal tabiatlarını koruması konusunda da gerekli özen gösterilmektedir.

TCSG-92 personeli, 2692 sayılı kanunla kendine tevdi edilmiş görevleri yirmi dört saat kesintisiz olarak icra etmektedir. Balıkçılıkla ilgili olarak bölgemizde bulunan balıkçılar düzenli periyotlarda bilgilendirilmekte, toplantılar yapılarak sürdürülebilir balıkçılık politikası hakkında balıkçılar bilinçlendirilmektedir.

Yapılan bu görevler yoğun ve yorucu olmakla birlikte özellikle zor şartlarda gemi personeli kendi içinde oluşturduğu aile bilinci ile zorlukların üstesinden gelmektedir.

Denizcilik zor ama bir o kadar zevkli bir meslektir. İnsanın ağzına deniz suyu bir defa değdi mi bir daha o denizden kopamaz, ayrılamaz. Sevgilisi olur insanın deniz. TCSG-92’nin denize aşık personeli kendisine verilen görevleri kolluk etik ilkeleri içerisinde yapmaya “HER ZAMAN HAZIR”dır.

Günümüzde çevre kirliliği insanoğlunun neslinin tükenmesine yol açabilecek ana nedenlerden biri olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak insanlar arasında oluşan “çevresel duyarlılık” faktörü işletmelerin endüstriyel döngülerinin içerisinde çevre koruma bilincinin gelişmesini dayatmıştır. Bir işletmeyi yeşil politikalar uygulamaya teşvik eden ya da zorlayan güçlerden biri devlet gücü ve onunla paralel olarak giden yasalar, bir diğeri de çevresel anlamda yanlış yönetimsel yaklaşımlar sonucunda yaşayabilecekleri olumsuz finansal ve yasal sonuçlardır (Büyüközkan ve Erkut, 2008)

Özellikle 20’nci yüzyılın ikinci yarısında ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak çevresel değerlerin bozulması veya yok edilmesi, toplumların gelişmesine rağmen, kıtlık, açlık, sera etkisi, küresel ısınma vb. sorunlara çözüm bulunamaması dikkatleri giderek artan seviyede çevre konularına çekmiş ve yeşil yönetim kavramı ortaya çıkmıştır.

Çevresel yönetimde “Reaktif, Proaktif ve Değer Yaratıcı” olmak üzere üç yeşil yaklaşımdan söz edebiliriz. (Kopicki ve diğerleri, 1993). Reaktif yaklaşımda işletmelerde çevreye duyarlı uygulamalar minimum düzeydedir ve bu faaliyetlerin

YEŞİL LOJİSTİK VE YEŞİL TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ[ Hazırlayan ] Kaan AVCI | SG İk. Ütğm.

Page 22: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

44

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

45

çoğu yasal mevzuatın yarattığı zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Proaktif yaklaşımda ise işletmelerin rakipleri arasında bir rekabet avantajı sağlama düşüncelerinden dolayı yeşil uygulamalara yöneldikleri görülür. Değer Yaratıcı yaklaşımları benimseyen şirketlerde ise yeşil politikalar benimsenmiştir ve buna bağlı uygulamalar tedarik zincirindeki tüm süreçlerde kabul edilir ve uygulanır. Bu üç yeşil yönetimsel yaklaşımın temel özellikleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Günümüzde işletmelerin olmazsa olmazı konumunda olan ve tüm iş süreçlerinin kalbinde yer alan Lojistik Yönetimi; “Tedarik zinciri kanal yapısı içerisinde görev yapan tüm aktörler (satıcı,

aracı, lojistik hizmet sağlayıcıları, tedarikçi, üretici, dağıtıcı, toptancı, perakendeci, tüketici vb.) arasında, her türlü ürünün, malzemenin, kaynakların (hammadde, yarı mamul, mamul, alt montaj parçaları, malzeme ve son ürün vb.), hizmetin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından (kaynağından) bitiş/tüketim noktasına kadar (tersine lojistik ve tedarik zinciri) olan her iki yöne doğru olan hareketinin en optimal ve en verimli şekilde, tüm yönetim süreçlerini (karar verme, planlama, koordinasyon, eşgüdüm, uygulama, değerlendirme/denetim ve etkileme/motivasyon) kapsayacak şekilde stratejik, taktik ve operasyonel seviyelerde yönetilmesidir.

Reaktif Yeşil YaklaşımMinimum kaynak kullanımı

Geleneksel organizasyon yapısı

Bireysel inisiyatife dayanan sorumluluklar

Mevzuatlara ve yasal sorumluluklara uymak için cevap stratejileri

Geri dönüşümlü ürünlerin tedariği

Geri dönüşebilen ürünleri etiketlemeProaktif Yeşil YaklaşımMinimum kaynak kullanımı

Üst yönetim kararları

Fonksiyonel yaklaşım

Çevre politikalarına yönelmek

Çevre denetimi yapmak

Geri dönüştürülebilir ve yeniden kullanabilirlik girişimlerinin başlaması

Yeşil parça ve yeşil ürünlein tasarımıDeğer Yaratıcı Yeşil YaklaşımÇevre yaklaşımlı stratejik kararlar

Tedarik zinciri uygulamaları

Sistematik çevre dostu uygulamalar

Esnek modeller

Demonte edilebilir, geri dönüştürülebilir, yeniden kullanılabilir ürünler tasarlama

Çevresel yaşam döngüsü analizi

Süreç, ürün ve hizmet değerleme

Tedarikçilere atık azaltımı ve çevreye duyarlılık için kararlar sunma ve takip etme

TABLO 1. YEŞİL YÖNETİMSEL YAKLAŞIMLARIN TEMEL ÖZELLİKLERİ (VAN HOEK, 1999)

İşletmeler karlılık amaçlı var olan canlı organizmalar olduklarından iş süreçlerinde minimum maliyeti ve bununla doğru orantılı olarak da maksimum karlılığı hedefleyerek, hem bir rekabet gücü elde etmek hem de yollarına devam etmek zorundadırlar. Bunu yaparken de stratejik seviyede belirli kararları alırlar ve stratejiler oluşturarak uygulamaya koyarlar. Bu stratejilerin başında işletmelerde yeşil gücü oluşturan çevre yönetimi konsepti ve politikaları kapsamında, çevre dostu olma ve çevreyi koruma uygulamaları gelmektedir. Bu gün işletmeler tarafından bu uygulamaların hayata geçirilmesinde kullanılan en iyi yollardan (araçlardan) bir tanesi yeşil lojistik ve yeşil tedarik zinciri yönetimi uygulamalarıdır.

Yeşil Lojistik, çevreye en az zarar verecek şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla lojistik faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini ölçmek ve bu etkileri en aza indirgemeye çalışmaktır.

Çevre yaklaşımlı stratejik kararların alınması ve uygulanması işletmelerin gücünü arttırır ve rekabet avantajı sağlar. Çünkü çevre duyarlılığı direkt olarak müşteriye hitap eden bir kavramdır ve müşteri memnuniyeti günümüzde işletmeler tarafından ele alınması gereken en önemli konuların başında gelmektedir. Stratejik kararlarla uygulamaya konacak olan yeşil lojistik uygulamaları kısa vadede işletme için fazladan maliyetlere yol açacak olsa bile uzun vadede yaratacağı müşteri memnuniyeti

ve buna bağlı olarak müşteri gücünün işletmeden tarafa kayması sonucunda işletmelerin karlılığını ve pazar paylarını artıracak ve diğer işletmeler arasında rekabet avantajı sağlayacaktır. Yeşil lojistik uygulamalarına örnek verecek olursak;

• Ürünlerin küçük gruplar halinde nakliyesinden ziyade daha büyük gruplar halinde taşınması,

• Üretim ve sevkiyat için alternatif çevre dostu yakıtlı araçların kullanılması (LPG, CNG vb.),

• EURO 5’ e sahip araçların kullanılması (çevre dostu motorlu araçlar),

• Araçlara gürültü ve ses önleyicilerin takılması,

• Çevre dostu verimli ulaşım ve dağıtım sistemlerinin kullanılması,

• Genel paketleme işlemlerinin ve kullanılan malzemelerin azaltılması,

• Paketlemeler plastik malzeme yerine geri dönüşümlü malzemelerin kullanılması,

• Sürdürülebilir bir şekilde saf (karışımsız) ürünlerin kullanılması,

Page 23: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

46

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

47

• Çevre dostu geri dönüşüm,Personelin bilişsel ve duyuşsal alanda eğitilmesi,

• Müşterinin bilinçlendirilmesi,

Tersine lojistik programlarının teşvik edilmesi vb. sıralayabiliriz (Karadoğan, 2011).

Günümüzde doğru ve ters yönlü tedarik zincirinin etkin, verimli ve çevre dostu olarak yönetilmesi, zin-cirdeki her halkanın eş zamanlı ve anlık kontrolünün yanı sıra, tersine lojistik ve yeşil lojistik uygulamala-rı olmadan mümkün olmamaktadır. Tedarik zinciri yönetimi kavramına “yeşil” sıfatının eklenmesiyle değeri ve kapsamı genişletilmiş ve zincirin her bir basamağında çevre duyarlılığını içerecek şekilde yeniden yapılandırılması gerekliliğini ortaya çıkar-mıştır.

Yeşil tedarik zinciri yönetimi ile yeşil lojistik yöne-timi paralele işleyen iki eş zamanlı değer ve fayda yaratma süreci olup, bu süreç de yer alan birkaç önemli yeşil güç uygulaması aşağıda belirtilmiştir (Büyüközkan ve Vardaloğlu, 2008)

Yeşil Satınalma: İşletmelerin satınalma faaliyetle-rinde yeşil yaklaşım politikaları ve yeşil stratejilerine göre hareket etmesidir. Yani üretimde kullanacakları hammadde ve alt montaj parçalarından paketlemede

kullanılacak malzemelere kadar geri dönüştürü-lebilir, yeniden kullanılabilir yada geri dönüşümü yapılmış malzemelerin satın alınması faaliyetlerini içerir. Bunun dışında üretimde kullanılacak makine ve cihazların alımlarında da çevreye daha az zarar verecek atık üreten ve daha az enerji harcayan tek-nolojiler tercih edilmelidir. Tedarik zincirini birinci, ikinci ve üçüncü kademe tedarikçileri de içine alan bir bütün olarak düşünecek olursak tedarikçilerin de bir bütünsellik anlayışı içinde çevreye duyarlılıkları takip ve kontrol edilmelidir.

Yeşil Üretim: Ürün tasarımı ve üretim süreçlerinin çevreye duyarlı olarak yapılmasıdır. Temel amacı ürünlerin tasarım aşamasından itibaren geri dö-nüşüm, yeniden üretim ve tekrar kullanım olanak-larının ele alınmasıdır. Ayrıca işletmelerin üretim esnasında atık oluşumunu, enerji ve hammadde kullanımını azaltacak şekilde bir uygulamaya gitme-leri gerekmektedir. Örneğin üretim esnasında ortaya çıkan atıklardan enerji elde eden ve bu enerjiyi tekrar üretimde kullanan işletmeler mevcuttur. Yeni nesil yeşil üretim anlayışı çerçevesinde bugün üreti-me yönelik Just-In-Time III ve Just-In-Time Lojistik III uygulamaları geliştirilmiştir.

Yeşil Dağıtım: Tedarik zincirinde ve lojistik yö-netiminde optimal dağıtım ağının oluşturulması, hem dağıtım maliyetlerini minimize edecek hem de azalan mesafelerle birlikte taşıma yapan araçların ortaya çıkardığı kirliliği minimum düzeye indirge-yecektir. Bunun dışında taşımada kullanılacak araç-ların çevreye duyarlılığı ve kullanılan yakıt cinsi de burada etkili bir rol oynamaktadır.

Yeşil Paketleme: Ürünlerin paketlenmesinde kul-lanılacak malzemelerin çevre dostu malzemeler ol-ması gerekmektedir. Paketlemenin geri dönüşümlü olarak tasarlanması işletmenin ekonomik ve lojistik performansını olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca paketlemelerin verimli bir şekilde yapılması (boyut, şekil) paketlemede kullanılan malzemeyi azaltacak ve taşıma faaliyetlerinde azalmayı sağlayacaktır. İyi paketleme sayesinde araçlar en iyi şekilde yüklene-cek, sefer sayıları, yakılan yakıt miktarı azalacaktır.

Tersine Lojistik: Bitmiş (son) ürün, hammadde, yarı mamul veya envanterdeki malzemelerin ve bun-lara ilişkilin bilgilerin müşteri beklentilerine cevap vermesi veya uygun koşullarda bertaraf edilmesi (ye-nileme, yeniden üretim, geri dönüşüm, tekrar satış,

bakım ve tamir) maksadıyla, kullanım noktasından başlangıç veya üretim noktasındaki depolara maliyet etkin ve verimli bir şekilde geriye doğru akışının sağ-lanması ve buna ilişkin hizmetin yönetimi sürecidir.

Tersine lojistik faaliyetleri ve tersine tedarik zinciri faaliyetlerinin etkin, verimli, çevre dostu ve değer yaratıcı bir yapıda gerçekleşmesi entegre ve iş bir-likçi bir anlayışı gerekli kılar. Bu gereklilik, üretim noktasında (tesisinde) bulunan depolara çeşitli ne-denlerle iade edilen son (bitmiş) ürünlerin, burada yapılacak kalite kontrol, muayene, test ve analizleri sonucu stratejik bir konuma dönüşür. Bu nedenle üretim noktasında (tesisinde) bulunan depo tesisleri ve depo yönetimi yeşil tedarik zinciri sürecinin ana merkezini oluşturur. Bu bağlamda bu depolardaki yönetim, işletmenin yeşil politikalar ve stratejiler kapsamında tersine ve iade işlemler sonucu burada bulunan son ürünlerin akibetine ilişkin, kritik karar-ların verildiği bir rasyonel ve stratejik yeşil karar ver-me sürecini de kendine misyon (görev) edinmiştir. Söz konusu bu kritik kararlara ilişkin birkaç örnek aşağıda yer almaktadır;

Geri Dönüşüm: Kullanılmış ürünlerin, bileşenleri ve komponentlerin bütün halde veya demonte edi-lerek bir takım işlemler sonucunda geri dönüşmüş ürünler elde edilmesidir. Burada orijinal malzeme özelliklerini ve fonksiyonelliğini yitirmekte ve geri dönüşmüş ürün tamamen başka bir ürün olarak or-taya çıkmaktadır.

Yeniden Kullanım: Kullanılmış ürünün, malzeme-nin, bileşenin, aynen yeniden satılması, dağıtılması, kullanılması sürecidir. Ürün tüm özellik ve fonksi-yonelliğini korumakta ancak değerinde azalmalar meydana gelmektedir.

Yeniden Üretim: Kullanılmış ürün, malzemelerin kontrol edilerek evsafını yitirmiş olan parçalarının yenileriyle değiştirilerek aynı ürün/malzemenin meydana getirilmesi sürecidir. Bu durumda da ori-jinal ürün özelliklerini ve fonksiyonelliğini aynen korumaktadır.

Bertaraf Etme: Yok edilmesi gereken ürün/malze-melerin ve bunlara ait parçaların, üretim esnasında oluşan zararlı atıkların çevreye zarar vermeden orta-dan kaldırılması (yakma, gömme vb.) faaliyetleridir.

Sonuç olarak; günümüzde küreselleşme sonucu

ortaya çıkan, zorlu ve çetin rekabet ortamı, çevre yasaları ve mevzuatı, müşteri gücü, işletmelerin sosyal ve toplumsal sorumluluk faaliyetleri gibi etmenlerden dolayı işletmelerin yeşil yönetimsel yaklaşımları ele almaları, bunlara bağlı olarak oluş-turacakları stratejik seviye kararları ile doğru yönlü veya ters yönlü lojistik yönetiminde ve tedarik zinci-rinin her halkasında uygulamaya koymaları ve çevre duyarlılığı konusunda işletme bilincini giderek artan seviyede oluşturmaları kaçınılmaz hale gelmiştir. İş dünyası, sektörler, işletmeler ve lojistik hizmet üre-ten firmalar üretim ve yönetimsel süreçlerde çevreye duyarlılık gibi hassas ama bir o kadar da değer ve fayda yaratan uygulamalara yönlenmeli, konuya iliş-kin politika ve stratejiler geliştirmeli ve kendilerini daima gelişime ve değişime açık tutmalıdırlar.

KAYNAKLAR :

(1) Büyüközkan, G. ve Erkut, E (2008), Kalite Fonksiyonu Göçerimi Temelli Sürdürülebilir

Tedarik Zinciri Yönetimi Tasarımı, YAEM 2008 Kongre Sunumu, Temmuz, İstanbul.

(2) G. Büyüközkan, Z. Vardaloğlu, (2008) “Yeşil Tedarik Zinciri Yönetimi”, Lojistik Dergisi,

8, 66-73, Ekim 2008

(3) Karadoğan, D. (2011) Yeşil Lojistik ve Tedarik Zinciri ile Çevre Yönetimi, Web Adresi:

http://lojistikci.com/?p=4995, (Erişim Tarihi: 30.12.2011)

(4) Kopicki, R., Berg, M.J., Legg, L., Dasappa, V. Ve Maggioni, C. (1993), Reuse and Recycling

Reverse Logistics Oppurtinities, Council of Logistics Management, Oak Brook, IL.

(5) Van Hoek, R.I. (1999), From Reversed Logistics To Gren Supply Chains, Supply Chain

Management, 4, 3, 129-134.

Page 24: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

48

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

49

İnsanla birlikte başlayan kültürel miras birikiminin somut bir göstergesi durumunda bulunan Anadolu coğrafyasındaki arkeolojik kalıntılar, kültürel ve sanatsal değerleri yanında özellikle son dönemlerde, kültür turizmi olarak adlandırılan bir sosyal ve ekonomik faaliyetin de nedeni olmuşlardır. Ülkemiz ile pek çok Akdeniz ülkesi düşünüldüğünde, çoğunlukla akla ilk gelen; deniz, güneş, kum gibi nedenlere dayalı turizm hareketlilikleridir. Bu nedenlerin coğrafi ve iklimsel özelliklere bağlı olarak normal ve geçerli nedenler olduğu kabul edilmekle beraber, pek çok tarihi kalıntının yer aldığı Ülkemiz toprakları, nitelikli ve eşsiz kültür varlıkları sayesinde kültür ve tarih turizminde de Akdeniz ülkeleri içinde önemli bir noktada bulunmaktadır.

SU ALTINDAKİ KÜLTÜREL MİRAS[ Su Altı Fotoğrafları ] Yrd. Doç. Dr. Harun ÖZDAŞ [ Eğitim Fotoğrafları ] ANKÜSAM [ Yazı ] Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü

Page 25: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

50

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

51

İnsanla birlikte başlayan kültürel miras birikiminin somut bir göstergesi durumunda bulunan Anadolu coğrafyasındaki arkeolojik kalıntılar, kültürel ve sanatsal değerleri yanında özellikle son dönemlerde, kültür turizmi olarak adlandırılabilen bir sosyal ve ekonomik faaliyetin de nedeni olmuşlardır. Ülkemiz ile pek çok Akdeniz ülkesi düşünüldüğünde, çoğunlukla akla ilk gelen; deniz, güneş, kum gibi nedenlere dayalı turizm hareketlilikleridir. Bu nedenlerin coğrafi ve iklimsel özelliklere bağlı olarak normal ve geçerli nedenler olduğu kabul edilmekle beraber, pek çok tarihi kalıntının yer aldığı Ülkemiz toprakları, nitelikli ve eşsiz kültür varlıkları sayesinde kültür ve tarih turizminde de Akdeniz ülkeleri içinde önemli bir noktada bulunmaktadır.

Anadolu topraklarında bulunan kültür varlıkları kadar, denizcilik tarihi açısından önem taşıyan ve sualtı kültürel mirası tanımı içindeki binlerce yıllık batıklar da kültürel ve tarihsel değerleri açısından önemli bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında, bilimsel ve arkeolojik değerleri ile su altı kültürel mirasının bir parçası olan batıkların, bulundukları yerde korunması esas görüşüyle, diğer kültür varlıklarımızdan farklı olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, su altında bulunan kültür

varlıklarımız da, kültürel ve tarihsel zenginliğimizin bir parçası olarak kabul edilmektedirler

Su altı kültürel mirası söz konusu olduğunda, deniz dibini tarayan trol gibi yöntemlerden, usulsüz avlanmalara, bilinçsiz ve zarar verici dalışlara kadar bir dizi faaliyetin olumsuz etkilerini görmek mümkündür. Taşınmaz kültür varlığı olarak tanımlanabilen ve yerinde korunması esas olarak görülen batıkların da bu faaliyetlerden ciddi anlamda olumsuz etkilendikleri bir gerçektir. Birçok batığın yeri bu faaliyetler sonucunda net olarak tespit edilememiş, batığa ve kargolarına ait pek çok kalıntı da dağılarak neredeyse yok olmuştur. Bu sonuçlar göz önüne alındığında, sualtı kültürel mirasının korunması ve bununla beraber değerlendirilmesi gibi faaliyetlerin, ciddi anlamda önem kazandığı da görülmektedir. Son yıllarda, ülkemizde gerçekleştirilen yerli ve yabancı yüzey araştırmaları sonucunda elde edilen veriler sayesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı veritabanlarında teknik imkânlar kullanılarak, kültür envanteri gibi çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda, denizlerimizde sualtında bulunan batık, mimari kalıntı vb. kültür varlıklarına yönelik olarak da son yıllarda yürütülen

su altı araştırmaları sayesinde kayıt ve envanter işlemleri başarılı bir şekilde yürütülmektedir.

1960 yılında Antalya İli, Gelidonya Burnu’nda bulunan Tunç Devri’ne ait Gelidonya Batığı’nda, Pennsylvania Üniversitesi’nden Prof. Dr. George F. BASS başkanlığında bir ekip tarafından gerçekleştirilen su altı kazısıyla başlayan ülkemizdeki arkeolojik su altı araştırmaları kapsamında, günümüze kadar 13 adet sualtı kazısı gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalardan sonuncusu INA (Instıtute of Nautıcal Archaeology) adına İzmir İli, Seferihisar İlçesi, Teke Burnu Mevkii’nde ABD uyruklu bilim adamı Prof. Dr. Donny HAMILTON başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülmüştür.

Balıkesir İli’ne bağlı, Marmara Adası açıklarında, Kapıdağ Yarımadası ile Marmara Adası arasında bulunan Çamaltı Burnu Batığı’nda, Kuva-i Milliye Müzesi Müdürlüğü başkanlığında, İstanbul Üniversitesi, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Sualtı Teknolojisi Programı öğretim üyesi Prof. Dr. Nergis GÜNSENİN başkanlığındaki ekip tarafından, 1998-2004 yılları arasında su altı kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Günümüze kadar gerçekleştirilen 13 adet su altı kazısından biri olan Çamaltı Burnu Batığı kazısı, yerli bilim heyetlerince gerçekleştirilen ilk su altı kazısı olması açısından da önemlidir.

Yürütülen bu kazı çalışmalarına ilaveten değişik zamanlarda yürütülen sualtı araştırmaları da bulunmakta olup, Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Harun ÖZDAŞ başkanlığındaki bir ekip tarafından Ege Denizi ve Akdeniz kıyılarında su altı araştırmalarına devam edilmektedir. Yürütülen başarılı çalışmalar kapsamında, çok sayıda batığın ve su altı mimari kalıntısının yeri koordinat bilgileri ile birlikte envantere kaydedilmiştir.

Ülkemizde sualtı arkeolojisi alanında faaliyet gösteren kuruluşların başında, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü gelmekte olup, yukarıda da değinildiği gibi Enstitü bünyesinde arkeolojik sualtı araştırmalarına devam edilmektedir. Bununla beraber, Ankara Üniversitesi Su altı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKÜSAM) gibi merkezler de bu alanda akademik faaliyetlerini yürütmektedir. Su altı Arkeoloji Enstitüsü (INA), Türkiye Su altı Arkeolojisi Vakfı (TINA) gibi merkezler ile bazı dernek ve su altı

araştırma grup ve toplulukları tarafından da bu alanda faaliyetler yürütülebilmektedir.

Su altı arkeolojisi denilince ülkemizde ilk akla gelen kuruluşlardan biri de kuşkusuz Bodrum Su altı Arkeoloji Müzesi’dir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir müze olmanın ötesinde, sualtı arkeolojisi konusunda bir ihtisas müzesi konumunda olan Müze, ülkemiz ve Bodrum açısından gurur verici bir özellik taşımakta olup, ülkemizin tek sualtı arkeoloji müzesidir.

Dalışa Yasak Bölgeler

Son olarak 2001 yılında güncellenen haliyle kıyılarımızda 2863 sayılı Kanun’un 35. Maddesi kapsamında ilan edilmiş dalışa yasak bölgeler de bulunmaktadır. Bu alanlarda, yalnızca bilimsel amaçlı dalışlar ile uygun görülmesi halinde yerel, ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel basın yayın kuruluşları tarafından sualtı görüntüleme, film, fotoğraf ve belgesel çekimi çalışmalarına yönelik talepler de olumlu değerlendirilmektedir. Bu tür sınırlı alanlarda yürütülen yasa dışı etkinlik ve faaliyetlere de kolluk kuvvetlerince gerekli müdahale de bulunulmakta, sualtında bulunan kültür varlıklarının bulunduğu alanlar korunmaya çalışılmaktadır. Serçe Limanı Knidos HellenistikÇeşme Tektaş Arkaik - Harun ÖZDAŞ

Su Altında Çizim

Page 26: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

52

Kimi zaman ciddi anlamda eleştirilmesine rağmen, 2863 sayılı Kanun’un 35. maddesi kapsamında kıyılarımızda belli noktalarda uygulanan dalışa yasak bölge uygulamasının, aslında iyi sonuçlar verdiği ve bu sayede su altında bulunan kültür varlıklarının korunabildiği, de pek çok kesim tarafından kabul edilmektedir. Bununla beraber söz konusu alanların ve bu alanlarda yürütülen dalış yasağı uygulamasının kapsamı konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarla gerekli değerlendirmeler de yapılabilmektedir.

Su Altı Arkeolojisi Sertifikalı Eğitim Programı

Anakara ile adalar kıyıları dahil yaklaşık 8.300 kilometre kıyı şeridine sahip olan Ülkemizde, ilgili mevzuat çerçevesinde sualtı kazı ve araştırmalarına da Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce izin verilmekte, kıyı alanlarında yapılacak sualtı incelemelerine Bakanlığa bağlı müze müdürlüklerinden uzmanlar görevlendirilmektedir.

Bu kapsamda, artan ve çeşitlenen çalışma programına bağlı olarak, görevlendirilecek uzman personelin yetiştirilmesi, ortaya çıkabilecek sıkıntıların çözümlenmesi ve su altı araştırma ve inceleme çalışmalarının sağlıklı yürütülmesine yönelik olarak ANKÜSAM ile Kültür ve Turizm

Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arasında bir protokol imzalanmıştır. Bu protokol kapsamında, ANKÜSAM tarafından, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatındaki uygun şartları taşıyan 26 adet personele, “Su altı Arkeolojisi Sertifikalı Eğitim Programı” verilmiştir.

13-26 Haziran 2011 ve 19 Eylül -2 Ekim 2011 tarihleri arasında iki grup halinde gerçekleştirilen kurs programı İzmir İli, Urla İlçesi, Limantepe kazılarının gerçekleştirildiği alanda, kazı başkanı Prof. Dr. Hayat ERKANAL ve ANKÜSAM Müdürü Doç. Dr. Vasıf ŞAHOĞLU gözetiminde gerçekleştirilmiştir.

Kurs programı sonunda başarılı olan personele TSSF onaylı “1 Yıldız Dalıcı Belgesi” ve ANKÜSAM tarafından hazırlanan “Su altı Arkeolojisi Eğitim Programı Sertifikası” törenle verilmiştir.

Gerçekleştirilen kurs programı sırasında TRT Belgesel kanalında yayınlanacak olan “İlk Denizciler” isimli belgesel programa yönelik olarak görüntüler de alınmıştır. Başarılı ve verimli geçtiği değerlendirilen kurs programının, önümüzdeki yıllarda da yapılarak, ihtiyaç duyulan uzman teknik personelin yetiştirilmesi çalışmalarına devam edilmesi öngörülmektedir.

Sertifika Töreni

Page 27: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

54

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

55

İLETİŞİM BİLGİLERİTSK Dayanışma Vakfı Genel MüdürlüğüNenehatun Cd. No.55 06700 Gaziosmanpaşa / ANKARA

Tel : (0312) 448 13 11 (pbx)KILIÇ : 5449-5489Belgegeçer : (0312) 448 17 70

Internet : www.tskdv.org.trE-posta : [email protected]

TSK PERSONELİ İÇİN BANKALAR VE KATKI PAYI YATIRMA IBAN NUMARALARI

ING BANK Ankara Yenişehir Şb. TR020009900444044400100001

TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI

Ankara Kolej Şb. TR740001500158007287971002

TÜRKİYE İŞ BANKASI Ankara Balgat Şb. TR170006400000142840423590

YAPI VE KREDİ BANKASI Ankara Balgat Şb. TR090006701000000070038398

TÜRKİYE HALK BANKASI Ankara Küçükesat Şb. TR450001200921600016000016

AKBANK Ankara Nenehatun Şb. TR600004600283888000050191

FİNANSBANK Ankara Necatibey Şb. TR420011100000000012364827

TÜRKİYE GARANTİ BANKASI

Ankara Cebeci Şb. TR030006200047000006299534

TÜRKİYE EKONOMİ BANKASI

Ankara Meşrutiyet Cad.

TR420003200010500000046655

ZİRAAT BANKASI Kızılay/ANKARA TR790001000685390318035001

Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 87’nci maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 15’inci maddesi kapsamı dışında kalan ve görevlerini yerine getirmeleri sırasında veya görevlerinden dolayı haklarında soruşturma veya kovuşturma yapılanlar ile Hukuk Mahkemelerinde dava açılan Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma ve uzman erbaşlardan TSK Dayanışma Vakfının amaçlarına katkı payı yatıranlar arasında yardıma hak kazananlara veya vekil olarak tayin ettiklerine Yönetim Kurulunun belirlediği miktarda avukatlık ücretinin ödenmesiyle yapılan yardımdır. (Haklarında soruşturma ve kovuşturma açılmasından önce ve o yıl içerisinde TSK Dayanışma Vakfına katkı payını yatırmış olması koşulu aranır)

Avukatlık ücreti yardımı yapılmasına karar verilen personele;

• Usulüne uygun olarak hazırlanmış avukatlık sözleşmesinde yazan miktar kadar,

• Avukatlık sözleşmesindeki yazılı miktar yürürlükteki avukatlık asgari ücret tarifesinin üzerinde olması durumunda yönetim kurulunun belirleyeceği ücret üzerinden ödeme yapılır,

• Yapılacak yardımın yarısı soruşturma aşamasında geri kalanı ise kovuşturma aşamasına geçildiğinde ödenir.

• Hukuk Mahkemelerinde açılan davalarda ise yardım bir defada ödenir.

• TSK Personeli Vakıf amaçlarına katkı payı yatırdığı her dönemde avukatlık ücreti yardımından faydalanabilir. Ancak bir katkı payı dönemi içerisinde üç ayrı davadan fazlasına ödeme yapılmaz.

• Avukatlık ücreti yardımı için ilgili personelde hizmet süresi koşulu aranmaz.

• Avukatlık ücreti yardımı 01 Mart 2011 tarihinden sonra açılan davalarda yapılır.

BAĞIŞ DURUMU

• Bağış: karşılık beklemeden yapılan yardımdır.

• Vakfın kurulduğu 01 Ocak 2000 tarihinden bugüne kadar geçen

sürede; kurum, kuruluş ve kişi bağışları 3.2 milyon TL’na ulaşmıştır.

VAKIF AMAÇLARINA KATKI PAYI DURUMU

• Vakıf Amaçlarına Katkı Payı: TSK Dayanışma Vakfı’nca yapılan yardımlardan istifade edebilmek amacıyla, her yıl Yönetim Kurulunca belirlenen ve Mütevelli Heyetçe onayalanan maddi miktardır.

• Vakfa yatırılan bu katkı payları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayrılma durumunda personele iade edilmez.

• 2010 yılı içinde TSK Dayanışma Vakfı’na 179.789 personel katkı payı yatırmıştır. Vakfın faaliyete başladığı 01 Ocak 2000 tarihinden bugüne kadar geçen süre içerisinde; personel katkı payı tutarları 42,4 Milyon TL.na ulaşmış olup, 2.592 kişiye 44,7 Milyon TL. yardım yapılmıştır.

TANITIM KONFERANSLARI

2011 yılında 6 ilde, 21 birlik ve karargah personeline yönelik 21 tanıtım konferansı icra edilmiştir.

TABLO 2. BİRİNCİ YARIYIL : 1 OCAK-30 HAZİRAN 2012 İKİNCİ YARIYIL : 1 TEMMUZ-31 ARALIK 2012 (T) : TAHMİNİ

2012 YILI MALULİYET YARDIMI TABLOSU (TL)

KATKI PAYI YATIRILAN AYLAR

1 VE 2’NCİ DERECE 3 ve 4’ÜNCÜ DERECE

YARDIM TUTARI YARDIM TUTARI IM

1. YARIYIL 2. YARIYIL (T) 1. YARIYIL 2. YARIYIL (T)

1 OCAK 22.628,90 22.696,45 16.163,50 16.211,75

2 ŞUBAT 22.628,90 22.696,45 16.163,50 16.211,75

3 MART 21.982,36 22.047,98 15.516,96 15.563,28

4 NİSAN 21.335,82 21.399,51 14.870,42 14.914,81

5 MAYIS 20.689,28 20.751,04 14.223,88 14.266,34

6 HAZİRAN 20.042,74 20.102,57 13.577,34 13.617,87

7 TEMMUZ 19.396,20 19.454,10 12.930,80 12.969,40

8 AĞUSTOS 18.749,66 18.805,63 12.284,26 12.320,93

9 EYLÜL 18.103,12 18.157,16 11.637,72 11.672,46

10 EKİM 17.456,58 17.508,69 10.991,18 11.023,99

11 KASIM 16.810,04 16.860,22 10.344,64 10.375,52

12 ARALIK 16.163,50 16.211,75 9.698,10 9.727,05

VAKFIN AMACI

01 Ocak 2000 tarihinden itibaren faaliyetine başlayan TSK Dayanışma Vakfı’nın amacı; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma ve uzman erbaşlardan hizmette bulundukları süre içinde,

• Vefat edenlerin eş, çocuk, anne ve babaları ile

• Mâlul olanların kendilerine sosyal ve ekonomik destek sağlamaktır.

• Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinde halen görevde olanlara Vakfın imkanları ve ekonomik durumuna bağlı olarak Avukatlık Ücreti

(Hukuki Destek) sağlamak amacıyla maddî yardım yapabilir.

Yapılacak yardımların usul ve esasları TSK Dayanışma Vakfı Yönetmeliğinde belirlenir.

YARDIM ÇEŞİTLERİ

TSK Dayanışma Vakfı olarak 2010 yılında Vakıf Senedinde yapmış olduğumuz düzenleme ile yardımlarımıza Avukatlık Ücreti Yardımını ilave etmiş bulunmaktayız.

• Vefat Yardımı • Maluliyet Yardımı

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DAYANIŞMA VAKFI

“Felâket başa gelmeden önce, onu önleme ve ondan korunma çarelerini düşünmek gerekir.”

• OYAK Emekli Maaş Sistemi Yardımı (OEMS Yardımı ) • Vefat Halinde OEMS Yardımı, • Maluliyet Halinde OEMS Yardımı.• Avukatlık Ücret Yardımı.

VEFAT YARDIMI

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma ve uzman erbaş iken yaşamını yitiren; evli personelin eş ve çocuklarına, bekar personelin ise anne ve babasına fiili hizmet yılı dikkate alınarak yapılan maddi yardımdır. (Vefat ettiği yıl içinde ve vefat tarihinden önce TSK Dayanışma Vakfına katkı payını yatırmış olması koşulu aranır) (Tablo–1).

MALULİYET YARDIMI

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli subay, astsubay, sivil memur, uzman jandarma ve uzman erbaş iken TSK’dan malulen ayrılan ve T.C. Sosyal Güvenlik Kurumu Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığınca 1, 2, 3 ve 4’üncü derece malul kararı verilen personele yapılan maddi yardımdır. (Bu yardımda ‘‘TSK’da Görev Yapamaz’’ raporu aldığı yıl içinde ve rapor tarihinden önce olmak üzere TSK Dayanışma Vakfına bağışta bulunmuş olması koşulu aranır) (Tablo–2).

OYAK EMEKLİ MAAŞ SİSTEMİ (OEMS) YARDIMI

OEMS yardımından yararlanmak için kişinin vefat veya maluliyet yardımından faydalanmış olması gerekmektedir.

Evli olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca maaş bağlanmamış durumda olan vefat etmiş personelin eşini, evli veya bekar olduğuna bakılmaksızın 1 ve 2’nci dereceden malulen TSK’dan ayrılan personelin kendisini OYAK üyesi olması durumunda emekli maaş sistemine dahil etmek amacıyla yapılan yardımdır.

Vefat etmiş personelin eşi, malul olan personelin kendisi sisteme girmek istemediği taktirde bu yardım kendilerine ödenir.

OEMS yardımı; harp okulu mezunu kurmay olmayan 1 yıllık albayın OYAK keseneğine esas maaşının 20 katıdır.

Bu rakam her yıl Ocak ve Temmuz aylarında memur maaş katsayısına yapılan artış oranına göre belirlenmektedir.

Bu rakam 2012 yılında; 1’inci yarıyıl için 45.550,60 TL’dir. 2’nci yarıyıl OEMS yardım tutarı Temmuz 2012’de belirlenecek memur katsayısına yapılan artış oranına göre belirlenecektir.

AVUKATLIK ÜCRETİ YARDIMI

Askeri yargıdaki davalar hariç olmak üzere, 211 sayılı Türk Silahlı

TABLO 1. BİRİNCİ YARIYIL : 1 OCAK-30 HAZİRAN 2012 İKİNCİ YARIYIL : 1 TEMMUZ - 31 ARALIK 2012 (T) : TAHMİNİ

[ Hazırlayan ] TSK Dayanışma Vakfı

2012 YILI VEFAT YARDIMI TABLOSU (TL)

FİİLİHİZMET

YILI

YARDIM TUTARI

1. YARIYIL 2. YARIYIL (T)

1 61.421,30 61.604,65

2 59.804,95 59.983,48

3 58.188,60 58.362,30

4 56.572,25 56.741,13

5 54.955,90 55.119,95

6 42.025,10 42.150,55

7 40.408,75 40.529,38

8 38.792,40 38.908,20

9 37.176,05 37.287,03

10 35.559,70 35.665,85

11 33.943,35 34.044,68

12 32.327,00 32.423,50

13 30.710,65 30.802,33

14 29.094,30 29.181,15

15 27.477,95 27.559,98

16 Yıl ve Üstü

25.861,60 25.938,98

Page 28: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

56

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

57

Saygıdeğer denizciler merhaba !

Ben Asutay Akbayır. Bir SAT komandosu olan Deniz Subayı Yüksel Akbayır’ın oğlu olarak, Kasımpaşa Deniz Hastanesinde 1969 yılında dünyaya geldim. Orta Öğrenimimi İstanbul’da Özel Fransız Koleji Saint Michel ‘de, Lise Öğrenimimi Heybeliada Deniz Lisesinde, Üniversite Öğrenimimi ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde tamamladım. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde Öğretim Görevlisiyim, AKUT Su altı Birim Sorumlusuyum ve 1996 yılından bu yana dalış, cankurtarma ve ilk yardım dallarında eğitim veren bir merkezin sahibiyim.

SU ALTI GEZEGENİ[ Hazırlayan ] Asutay AKBAYIR

Page 29: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

58

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

59

2001 – 2004 yılları arasında Türkiye Su altı Sporları Federasyonu Teknik ve Denetleme Kurullarında görev yaptım. Milli Takım Antrenörlüğü ile onurlandırıldım. Söz konusu tarihlerde Federasyonumuz ile Sahil Güvenlik Komutanlığımız arasındaki ilişkilerin koordinasyonundan sorumlu olarak görevlendirildim ve Dalış Yönetmeliğini hazırlayan kurulda görev yaptım. Genelkurmay Başkanlığına bağlı çok sayıda birliğimizde özel amaçlı dalış eğitimleri verdim. Ankara dahil bir çok ilimizdeki Sivil Savunma Birliklerimizin Su altı Arama ve Kurtarma ekiplerinin kurulmasında ve eğitimlerinde gönüllü olarak görevler aldım ve bu sebeple Ankara Valiliği tarafından takdirname ile ödüllendirildim. AKUT ve Sivil Savunma bünyesinde çok sayıda arama ve kurtarma operasyonuna katıldım. 3 yıl üst üste Sahil Güvenlik İzcilerimizin sualtı eğitimlerini verdim. Başta Yasemin DALKILIÇ olmak üzere üç Dünya rekortmeni serbest dalış sporcumuzun dalış amirliği ve sualtı güvenliğinden sorumlu olarak görev yaptım. Uluslararası Dalış Eğitmenleri Profesyonel Birliği tarafından “Dalış Eğitiminde Mükemmellik” ödülü ve “Altın Kurs Direktörlüğü” ünvanıyla onurlandırıldım. TRT için çekimlerini gerçekleştirdiğim ve halen yayınlanan 6 bölümlük bir sualtı belgeseli ile ülkemiz dalış turizmine elimden geldiğince katkı sağlamaya çalıştım. Yurt dışında aldığım özel Karışım Gaz Derin Su Dalgıçlığı eğitimim sayesinde çok sayıda derin su operasyonunda görev aldım ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde gerçekleştirdiğim 140 metre dalışı ile yerli ve yabancı basında yer aldım.

Bu yazım ile, denizlerimizi koruyan siz değerli Sahil Güvenlik mensuplarına değişik bir açıdan denizlerimizin altını yani “Su altı Gezegenini” anlatmayı ve çevremiz ile ilgili bazı hassas konulara dikkat çekmeyi hedefledim. Umarım bu vesile ile “yaşama sevincim” olan denizlerimiz ve sualtıcılık felsefesi adına bir nebze olsun katkı sağlayabilirim.

Şanslıyım çünkü denizciyim…

Şanslıydım çünkü konuşmayı öğrenip etrafımdaki insanlarla iletişim kurmaya başladığım yıllarda (ailenin tek çocuğu olduğumdan mı bilmem) babamın beni hiç yanından ayırmadığını hatırlıyorum. Tabi ki bahsetmek istediğim “şans” şerefli bir Türk Subayının oğlu olmanın ötesinde onunla aynı şerefi paylaşan yüzlerce Denizcinin içinde büyümüş olmamdır ki bunların çok büyük bir çoğunluğu SAT’çılar, SAS’çılar ve Çubuklu Dalgıç Okulu dalgıçlarından oluşuyordu. Bugün 43 yaşındayım tüm yaşadıklarıma ve macera dolu bir hayata rağmen hayatımın en güzel yılları hangileriydi diye sorulduğunda hala o güzel insanların arasında geçirdiğim yılları ve askeri okul anılarımı anlatırım…

Evet yanlış duymadınız, ben de sizlerden biriydim. Zaten yetiştiriliş tarzım ve büyürken gördüklerim sebebiyle başka bir meslek edinmeyi hayal etmem bile düşünülemezdi… 1984–1988 arası yıllarım Heybeliada Deniz Lisesinde 6000 ler devresinin (1992 Deniz Harp Mezunları) 6089 numaralı bireyi olarak geçti… Ve birlikteliğimiz bugüne kadar hep devam etti.

Kısaca, çocukluk yıllarım denizcilerin içinde geçti, ergenlik çağımı Heybeliada Deniz Lisesinde yaşadım. Kurtarma ve Su altı Komutanlığı bünyesinde 1987 yılında kurbağaadam kursumu tamamladım, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Plan Prensipler Dairesi Antlaşmalar Şubesinde bir buçuk yıl yedek subay olarak görev yaptım, Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki sayısız birliğe gönüllü olarak özel dalış eğitimleri verdim, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın Antalya’daki eğitim birliği önünde kamp kuran “Sahil Deniz İzcilerine” defalarca eğitimler verdim ve deneme dalışları yaptırdım, kamplarında günlerce kaldım. Kalbim hep denizcilerle oldu…

Bu yazımda siz değerli Sahil Güvenlik mensuplarına, 13 yaşından bu yana 30 yıldır sürdürdüğüm sualtıcılık aktivitelerimde yaşadıklarımdan ve edindiğim tecrübelerden yola çıkarak, sizlerin koruduğu, kolladığı cennet denizlerimizin “altından” bahsetmeye çalışacağım. Bunu yaparken de zaman zaman, 1959 yılında Deniz Harp Okulundan mezun olarak göreve başlayan, 1963 yılından itibaren de “su altıcı” olan, çok uzun yıllar SAT komandosu olarak hizmet verdikten sonra Kutarma ve Su altı Komutanı olarak emekli olmuş olan Emekli Deniz Kıdemli Albay ve “babam” Yüksel AKBAYIR’ın bana anlattıklarına atıfta bulunacağım. Zira o yıllarla ilgili olarak dinlediklerim ile kendi gözlemlediğim “günümüz” sualtıcılığını mukayese ettiğimde, nereden nereye geldiğimiz gerçeğini açıklayabilmem çok daha mümkün hale gelecek.

Dalgıçlık ! Nereden nereye …

Şanslıydım, gözümü su altıcıların içinde açtım dünyaya... O zamanlar İstanbul Boğazının Karadeniz’e açıldığı o coşkun sularda, gizli kalmış bir cennet vardı tepelerin eteklerinde. “Keçilik” denirdi oraya. Böğürtlenler, doğa ve deniz... Bir de SAT’çı su altıcılar… Orası gizli ve masmavi dünyasıydı onların. Birkaç baraka, ağaçlar, dalış ambarları… 1970’li yıllarda, hayranlıkla izlediğim SAT’çıların aralarındaki bağ ve dayanışmaya hayranlık duymamam mümkün değildi. Sadece onlar mı ? SAS’çıların, Kurbağaadamların, İkinci ve Birinci Sınıf Dalgıçların arasında geçen yıllarda o kadar çok şey öğrendim ki onlardan…

Onurlu, disiplinli, kararlı ve bağlı olmayı öğrendim… “İmkansız”ın olmadığını ve hayatı pahasına verilecek mücadeleler sayesinde “imkansız” olarak görülen hedeflere ulaşılabileceğini öğrendim. Asla ama

asla vazgeçmemeyi öğrendim… Onlar sayesinde öğrendiklerim ve gördüklerimden sonra da hayatım hiçbir zaman eskisi gibi olmadı, çünkü sualtına bir kez inen ve bir kez olsun gerçek gezegenimizle “emniyetli ellerde” tanışan bir insanın bu “gizli” gezegenden vazgeçmesi asla mümkün değildir.

1960 ve 70 li yıllarda SCUBA (Self Contained Underwater Breathing Apparatus) yani halk tabiriyle “tüplü dalış donanımı” çok çok yeni sayılabilecek bir teknoloji idi. Jacques COUSTEAU ile Emile GAGNAN’ın müşterek çalışmaları sonucu ortaya çıkan ve yüzeye bağımlı olmaksızın sualtında nefes almayı mümkün hale getiren scuba donanımı bir, iki ya da üç adet yüksek basınçlı tüp ve bu tüplerin içerisindeki yüksek gaz basıncını dalışta inilen derinliğin basıncına eşitleyen bir regülatör cihazından ibaretti. İnsanoğluna sualtında özgürce yüzerek nefes alabilmek imkanı sağlayan bu donanımın icadı günümüz sivil sualtıcılık sektörünün doğuşuna zemin hazırlamıştır. Zira önceki zamanlarda “dalgıç” denildiğinde akla yüzeydeki bir gemi ya da tekneden destekli olarak, üzerinde çok ağır ve “başlıklı” donanımlarla dalan ve sualtında “yürüyen” dalgıçlar akla gelirdi.

Benim bizzat tanık olduğum ve biraz olsun kullanma şansım olan bu efsanevi dalış donanımıza MK5 dalış sistemi denirdi. Eski tarihli siyah beyaz filmlerdeki dalgıç sahnelerinde sıkça karşımıza çıkan bu efsanevi donanımının temelleri aslında 1837 yılında Augustus SIEBE isimli bir Alman bilim adamının

Page 30: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

60

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

61

tamamen sudan yalıtılmış bir elbise üzerine monte edilen bir dalış başlığını icat etmesiyle atılmıştır. Daha sonraları 1914 yılına gelindiğinde Amerikan Donanmasında kullanılmaya başlanan MK5 dalış sistemi benim Kurtarma ve Su altı Komutanlığında kurs gördüğüm 1987 yılında halen standart dalgıç donanımıydı… Bildiğim kadarıyla da Türk Deniz Kuvvetlerinde 1990 lı yılların ortasında kullanımdan kaldırıldı. 80 yıl süre ile Dünya dalış endüstrisine hizmet veren MK5 dalış başlığına “efsane” denmesinin tek sebebi 80 yıllık tarihi değil kanımca Dünya su altı literatürüne giren yüzlerce askeri ve sivil dalgıç hikayesinde kullanılan standart dalış donanımı olmasından kaynaklanmaktadır.

Bakınız Evliya Çelebi çok eski zamanların dalgıçlarını nasıl anlatıyor : “Dalgıçların diğer esnaflar gibi dükkanları yoktu, daha ziyade Galata ve Kasımpaşa ‘da yaşarlardı, oralarda lonca yerleri vardı. Bu dalgıçlar son derece yürekli ve becerikli insanlardı, Hürmüz denizinde inci çıkaran dalgıçlar dahi bizim dalgıçlarımıza rakip olamazlardı. Bu dalgıçlar, ağızlarına zeytinyağı alıp 70 kulaç derinliğe bir çırpıda dalar ve ağızlarındaki zeytinyağını yüzeye bırakırlardı, yüzeye varan her bir zeytinyağı damlası güneşle birleşip suyun altını yıldızlar gibi aydınlatırlardı. Bu dalgıçlar deniz dibinden sünger ve batan gemilerden mallar çıkarırlardı… Dalgıçlar diğer esnaf gibi tepeden tırnağa giyimli ve silahlı dolaşmazlardı, bellerinde birer peştamal ve kulaklarında deniz yaratığı taçları ile çıplak gezerlerdi. Bazılarının ellerinde iki taraflı

kılıca benzer bıçaklar olurdu. Eğer bir gemi batarsa o geminin iplerini palamarlarını bu bıçaklarla keserlerdi”…

Evliya Çelebi ‘nin bu anlatımından yıllar yıllar geçtikten sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın göz bebeği Dalgıç Okulunun da Kasımpaşa ‘da kurulmuş olması bu bölgenin dalgıçlık açısından tarihi önemini artırmaktadır. 1957 yılına gelindiğinde dalgıç okulu (bugünkü adıyla Kurtarma ve Su altı Komutanlığı) Çubuklu ‘ya taşınmıştır. Hidiv Kasrının altında deniz kıyısında bulunan bu eşsiz güzellikteki komutanlıkta 1987 yılında gördüğüm 3 aylık kurbağaadam kursunun hatıraları hala rüyalarımı süslemektedir. Yakın bir geçmişte Komutanlık Beykoz ‘daki modern binasına taşınmıştır. Bugün gelinen noktada Deniz Kuvvetlerimizin bu nadide birliği, çağın modern teknolojilerine paralel olarak kurbağaadam ve dalgıçların yetiştirilmesinde ve çok çok önemli görevlerin icrasında büyük öneme haizdir. Bu sebeple duvarımda asılı olan ve 30 yıllık sualtıcılık hayatım boyunca aldığım dalgıçlıkla ilgili 40 ın üzerindeki sertifikam içerisinde en fazla değer verdiğim ve yanımdan eksik etmediğim en değerli belgem Kurtarma ve Su altı Komutanlığından almış olduğum diplomamdır.

Su altı Dünyası ! Nereden nereye …

Babalarımız, analarımız… Hayatta ayakta durabilmemizi sağlayan insanlar. Onlardan duyduğumuz tek bir cümle ve nasihatın ne denli

“hayati” olduğunu farkına varmamız maalesef çok zaman alır… Kıymetlerini bilmek lazım. Ne mutlu bana ki beni hayata bağlayan “su altıcılığı” babamdan öğrenmek mümkün oldu… Ve ne mutlu bana ki o eski dalgıçların kendine has metotları ile yetiştirildim.

4–5 yaşlarımdayken en sevdiğim oyuncağım babamın hediye ettiği ve yüzüme uyan ufak bir dalış maskesiymiş… Yüzmekten ziyade maskemle ve şnorkelimle sualtını seyretmek bana daha büyük mutluluk verirdi. Kışları dalamadığım zamanlarda evin içinde maskemin içine su doldurup dolaşırmışım. O zamanlar benim için komik bir oyun olan bu becerinin aradan yıllar geçtikten sonra aldığım scuba dalış eğitimlerinde en önemli ve hayati becerilerden biri olduğunu gördüğümde aslında dalgıçlık eğitimimin ne kadar erken başladığını fark etmiştim.

14 yaşına kadar İstanbul’da Çubuklu, Beykoz, Anadolu Kavağı ve Rumeli Kavağı bölgelerinde nefesle (tüpsüz) dalışlar yaparak büyüdüm. En büyük hevesim etrafımdaki dalgıçlar gibi tüplü dalışa başlayabilmekti. O zamanlarda sualtında gördüklerimi artık göremiyor olmak ve yine o zamanlarda yanlarında saygıyla eğildiğim ve gözlerimde birer idol olan dalgıçların birer birer aramızdan ayrıldığını gözlemlemek bazen gözyaşlarıma mani olamamama yol açıyor. Çok üzücü…

İlk tüplü dalışımı 1983 yılında babamla birlikte İskenderun Arsuz’da gerçekleştirdim. “Eğitimimin” çok kısa sürdüğünü hatırlıyorum çünkü öncesinde bir su çocuğu olarak yaşantımı sürdürmüştüm. Bu anlamda belki de su altıcılıkla çok erken yaşlarda tanışma fırsatını bulmanın önemi bir kez daha vurgulanmalı. Ağaç yaşken eğiliyor… Çocuklarımız yaşadıkları gezegene o kadar yabancılar ki.. Dünyamızın % 75 inin sularla kaplı olmasına rağmen bir ömür boyu su altından ve su altıcılıktan uzak yaşamak ne kadar trajik… Gerçek dünyayı görmeden “dünyada yaşadığını söylemek” ne kadar gerçekçi?

1938 doğumlu olan babamla hayat hikayelerimiz birbirine çok benzer. Kendisi Kasımpaşa’da mütevazi bir ailenin 3 çocuğundan biri olarak çocukluğunu geçirmiş. Yazımın başında da değindiğim gibi Kasımpaşa denince akla ilk dalgıçlar gelir. Babam da onları seyrederek büyümüş. Deniz

Kuvvetlerimizin Kasımpaşa’daki Dalgıç Okulundaki dalgıçlar, o zamanlar taş kızaklarda denizden kıyıya çekilip kıyıdan denize indirilen gemilerin bu operasyonlarında görev yaparlarmış. Babam da onların eğitimlerini ve bu dalışları seyrederken onlardan biri olmayı kafasına koymuş. 1952 yılında Heybeliada Deniz Lisesinin sınavlarına girerek başarılı olmuş ve 1959 yılında Deniz Harp Okulundan mezun olduğunda en büyük ideali olan dalgıç okulunda almış soluğu. SAT kursunu başarıyla tamamladıktan sonra da benim bildiğim hep o camiada ve o camiayla yaşadı. Babamın, o yılların su altıcılığı ile ilgili olarak anlattıklarını dinlediğimde, ne kadar çok canlı türünü tükettiğimizi ve su altımızı nasıl mahvetmiş olduğumuzu anlıyor ve geri döndüremeyecek olduklarımız için tarifi mümkün olmayan üzüntülere kapılıyorum.

Bugün ülkemizdeki fokların yok denecek kadar azaldığını ve sayılarının 50–60’ı geçmediğini hesaba katarsak babamın 1960 lı yıllara ilişkin anlattığı şu anısı etkileyicidir : İstanbul Boğazının Karadeniz istikametinde bulunan KEÇİLİK bölgesine yakın bir yerde bir dalyan bulunurmuş, o dalyanın biraz açığında ise boğaz savunması için hazır bekleyen nöbetçi avcı botlarının bağlaması için bir şamandıra mevcutmuş. Dalyan, balık açısından o kadar bereketliymiş ki aşırı balık bolluğundan faydalanan

SAT Komandosu Yüksel AKBAYIR - 1964

Page 31: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

62

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

63

foklar bölgeyi mekan tutmuşlar. Babamlar da orada eğitim dalışları yaparken foklar onlara yaklaşır ve dostça seyrederlermiş. Gözünüzde canlandırmayı dener misiniz ? Dalış eğitimi ve tatbikatlar yapan deniz komandoları (ki lakapları “SEAL” yani “FOK” tur) ve onları seyretmek için yanlarına sokulan foklar… İnsan foklarla gerçek foklar bir arada…

İşte bir başka hikaye : Türk sualtıcılığının efsane isimlerinden Dara ÇETİNKALE ve babam 1960’ların sonlarına doğru Çanakkale’de bir görev dalışındalar. Babam sualtında tanımlayamadığı dev bir balıkla karşılaşıyor. Ona doğru yaklaşmaya çalışıyor. Su çok bulanık olduğundan balığın türünü anlayamıyor. Elini uzatıyor, balık da ona doğru yaklaşıyor ama söz konusu balık arada bir kol mesafesini sürekli koruyor. Babamın kendisine dokunmasına müsaade etmiyor ama bir yandan da meraklı gözlerle karşılıklı bakışıyorlar. O sırada Dara ÇETİNKALE babama sualtında bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama babam büyülenmiş olduğundan mıdır, derinliğin sarhoşluğundan mıdır anlatılanı anlamakta zorlanıyor… En sonunda Dara ÇETİNKALE ağzından dalış regülatörünü çıkararak sualtında babamın kulağına “YUNUUS YUNUUS” diye bağırıyor… Bu olay Çanakkale’de “Kurtaran” gemisinin görevli bulunduğu bir tatbikat esnasında yaşanmış…

Tarihimizi inceleyenler, savaş yıllarında düşman gemilerinin İzmir’i işgalini engellemek amacıyla bir çok hurda geminin batırıldığını ve bu batıkların da yapay sualtı bariyerleri oluşturarak gemilere geçit vermediğini bilirler. Aradan yıllar geçer ve sene 1974 olur. Babam ve takım arkadaşları dalarak bu gemileri patlayıcılarla bombalamak, parçalara ayırmak ve vinçlerle yerlerinden kaldırarak bölgenin temizlenmesi amacıyla görevlendirilirler. Ben o yılı

hatırlıyorum annemle birlikte orduevinde aylarca kaldığımızı ve babamın her gün her gün bu görev için bütün gün dalarak yorgunluktan tükenmiş olarak geri geldiğini unutamam. Bana anlattıkları ise hafızama kazınmış : “Oğlum o kadar çok o kadar çok balık var ki, sualtında patlattığımız bombaların balıkları öldürmemesi için önce onları uzağa kaçıracak ufak patlayıcılar kullanırdık, bu patlayıcılar onları öldürmez ama korkuturdu. Balıklar korkup kaçınca büyük patlayıcıları kullanırdık.”… Babam ve arkadaşları birer SAT Komandosu bilinciyle, yani askeri amaçlı dalgıçlar olarak yetiştirilmiş olmalarına rağmen bundan 40 yıl evvel bu hassasiyeti gösterdiklerini anlatıyorlar. Acaba bugün dinamitle balık avcılığı yaparak su altımıza en büyük zararı veren vatandaşlarımız bu satırlardan biraz olsun ders çıkaramazlar mı ? O yıllarda kendisinden sadece bunları dinlemedim, aynı zamanda İzmir ‘in Narlıdere açıklarının o zamanlarda adeta Kızıldeniz kadar bereketli olduğunu, bugün çok çok nadir rastlanan ve çok pahalı olan balıkların o zamanlarda sürüler halinde dolaştıklarını ve herkesin istediği balığı bolca yiyebildiğini de anlatır babam…

Ben de bunları kısmen yaşadım. Anadolu Kavağında ve Boğazda çok daldım.. Su alabildiğine berrak ve tertemizdi. Sürü balıklarının içinde yüzerdik. Marmara bugünkü Marmara değildi, boğazlarımız pırıl pırıldı.. Köyceğiz Dalyan açıklarında yaptığımız dalışlarda tek bir dalışta 30–40 orfoz ve lagos görmek son derece normaldi… Fethiye’de Sarıyarlar koyunda her dalışımızda denizatları görürdük. Caretta görmek ve onlarla birlikte yüzmek sıradandı… Bu canlılar nereye kayboldular ?

Yok ettiğimiz her canlı ile kendimizi de tükettiğimizin farkında değil miyiz ?

Hala yapılabilecek bir şeyler var…

Keşke mümkün olsa da her “dalgıcın” yanına onun güvenliğini sağlayacak çok iyi bir dalgıç verebilsek.. Keşke mümkün olsa da her “dalanın” yanına sualtını tahrip etmemesi, sualtı canlılarımıza ve kültürel miraslarımıza zarar vermemesi için bir yetkili koyabilsek. Keşke mümkün olsa da gözbebeğimiz “Sahil Güvenliğimiz” her dalgıcı ve sualtının her bölgesini her daim denetim altında tutabilse… Bütün saydıklarımın imkansız bir hayalden öteye geçmeyeceğini hepimiz farkındayız.. Ama hala yapılabilecek bir şeyler var.

1983 yılında ilk tüplü dalışımı gerçekleştirip ilk kez sualtı canlıları ve kültürel varlıklarımıza o kadar yakınlaşınca içimde bir şeyler kıpırdadı. O zamanlarda profesyonel bir dalgıç olmaya karar verdim. 1987 yılında Kurtarma ve Sualtı Komutanlığı bünyesinde kurbağaadam eğitimimi sürdürürken, bunun o yıllarda alınabilecek en iyi dalış eğitimi olduğunu farkındaydım. Ancak bu eğitimin, “sivil” bir eğitim sistemi olmadığını, rekreasyonel ve turistik dalış yapacak olan dalgıç adaylarının bu kadar ağır bir eğitime tabi tutulmalarının mümkün olmadığını görebiliyordum. Amacım, çok çok iyi bir dalgıç olmak ve ileriki yaşantımda çok çok iyi dalgıçlar yetiştirmekti. Ancak Türkiye ‘de henüz gelişmeye başlayan sivil sualtı sektörünün iyi belirlenmiş kuralları ve yönetmelikleri yoktu. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonunun ilk yönetmeliğini hatırlıyorum, 1990 yılında yayınlanmıştı ve toplam 3 sayfaydı. Daha uzun bir yönetmeliğe ihtiyaç yoktu çünkü Türkiye ‘de dalgıçlar hala parmakla gösteriliyorlardı.

1988 yılında dalgıçlık hayatımı “sivil” platformda sürdürmeye ve Türkiye ‘de kurulmakta olan dalış endüstrisi uğruna güzel ve hatırlanacak bir şeyler yapmaya karar verdim. İlk adım Üniversite olmalıydı ve öyle yaptım. 1988 yılında girdiğim ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde 4 yıl okuduğum süre içerisinde dalıştan asla kopmamamı sağlayan en önemli faktör, ODTÜ Sualtı Topluluğunun kuruluş yıllarında görev yapmış olmamdır. 4 yıllık ODTÜ SAT deneyiminin ardından 1992 yılında mezun olduğumda aklımda hep Türkiye ‘nin merkezi Başkentimiz Ankara ‘da çok donanımlı bir dalış okulu kurmak vardı.

4 yıl kadar süren araştırmalarımda gördümki Ankara aslında dalış endüstrisinin merkezi olmaya aday bir şehirdi. İlk önceleri bu söylediğim gerçekten de kulağa çok garip geliyordu. Denizi olmayan Ankara‘da Dalgıç Okulu ! Babamın bana “Oğlum emin misin ?” derken ki garipseme ifadesi hala gözümün önündedir. Ama ben kararımdan çok emindim, zira Ankara‘da dalgıç olmak isteyen, denize hasret o kadar çok vatandaşımız vardı ki, bir sohbet ortamında sualtından ve sualtıcılıktan bahis açtığınızda parıldayan gözler size bunu çok açık anlatırdı.

1996 yılı geldiğinde mevcut işletmecilik kariyerime bir yenisini ekleyerek Ankara ‘da dalış okulumu “babamla birlikte” kurdum. Her zaman gurur duyduğum dalış okulumda bugüne kadar 5000’in üzerinde dalgıç, 300 ün üzerinde eğitmen, 500’ün üzerinde ilk yardım uzmanı yetişmiş olması, kararımızdaki isabetliliğin bir göstergesidir diye düşünüyoruz. 16 yıllık faaliyetlerimiz boyunca

Page 32: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

64

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

65

400 ün üzerinde dalış organizasyonu düzenleyerek Ankaralıları ülkemizin cennet dalış bölgelerinden olan Kaş, Kalkan, Bodrum, Datça, Fethiye, Marmaris, Demre, Ayvalık, Adrasan, Çanakkale, Alanya gibi bölgelerimizle tanıştırma fırsatını elde etmek de ayrı bir mutluluk.

Ancak her zaman anlatmaya çalıştığım ve öğrencilerime vermeye çalıştığım mesaj çok daha özel ve farklıdır. Sualtıcılık dalmaktan ibaret değildir “farkındalık” gerektirir. Zira yanlış uygulamalar ve ihmaller sebebiyle sonuna yaklaşmakta olduğumuz bir sualtı dünyası gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu nedenle yetiştirdiğimiz dalgıçların ve dalış eğitmenlerinin davranış tarzlarıyla, dalış biçimleriyle, emniyet kurallarına gösterdikleri sadakat ve rol modeli tarzlarıyla diğer dalgıçlara örnek teşkil etmeleri çok büyük önem arz ediyor. Eğer bunu başarabilirsek, her dalış teknemizin kendi kendini denetleyen bir sahil güvenlik botu haline dönüşebilmesi mümkün olacaktır. Bu sayede de belki yok olmakta olan sualtı dünyamız tekrar dirilebilir ve bilinçli dalgıçların artmasıyla birlikte dalış bugün ve gelecekte hep “emniyetli” bir rekreasyonel aktivite olarak görülmeye devam edebilir.

Dalış merkezlerimiz ve Sahil Güvenlik…

Sahil Güvenlik botlarımızın denetlemeler esnasında dalış teknelerinde bulunması gereken donanımları ve idari prosedürleri, yönerge ve talimatlar doğrultusunda en mükemmel şekilde denetlediklerinden şüphemiz yoktur ancak acaba bu denetimler ülkemizde dalış endüstrisinin sağlıklı bir şekilde gelişmesi ve sualtı tabiatının yaşamaya devam etmesi için “yeterli” midir ? Yukarıda sayılan sebeplerle, dalış merkezlerinin denetimlerinin “kurulmaları” aşamasında gerçekleşmesi öncelikli hedefimiz olmalıdır.

Türkiye ‘de dalışla iştigal eden şirket, eğitmen ve kuruluşların sayısında her geçen yıl görülen bariz artış maalesef bir “spor” federasyonu olan Sualtı Sporları Federasyonumuzun imkanlarıyla denetlenemeyecek kadar büyük hatta dev bir dalış endüstrisinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Sektörde hali hazırda Sualtı Sporları Federasyonundan yetki belgesi ile faaliyet gösteren 300 kadar dalış merkezi ve kulübü ile bu merkezlerde görev yapan 1250 kadar “yetkili” eğitmen ve rehber balıkadam mevcuttur. Bu sayılar her geçen yıl artmakta olup Sualtı Sporları

Federasyonuna bağlı olmadan dalış faaliyetlerinde bulunan bazı turistik işletmelerin ve derneklerin mevcudiyeti de sektörce malumdur.

Söz konusu 300 kadar dalış merkezi ve 1250 kadar eğitmen ve rehber sayısı, Türkiye Sualtı Sporları Federasyonunun üyesi olduğu “CMAS” sisteminde eğitmenlik belgesi olan ve aktif olarak görev yapan dalış eğitmenleri ile dalış merkezlerini kapsamaktadır. Eğer tüm Dünya da geçerliliği olan ve Dünya Rekreasyonel Scuba Eğitim Konseyi RSTC ile Avrupa Standardizasyon Komitesi CEN tarafından otorize edilmiş ve Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu ISO kalite belgesi ile hizmet veren PADI (Professional Association of Diving Instructors) ve SSI (Scuba Schools International) gibi uluslararası dalış eğitim organizasyonlarının eğitmenlerini ve faaliyetlerini de hesaba katarsak bahse konu sayıların dahi gerçeği yansıtmadığı fark edilecektir.

Türkiye ‘de rekreasyonel amaçlı turistik dalış eğitimi ve organizasyonu ile iştigal eden profesyonel kurum ve kişilerin sayısı binlerle ifade edilmekte olup sertifikalı dalgıç sayısının ise son 4 yılda 2 kat artarak 300.000’i aştığı Sayın Federasyon Başkanımız tarafından ifade edilmiştir. Sektör bu hızla ilerlemeye devam ederse yakın bir gelecekte bir milyon dalgıç, 1000 kadar dalış merkezi ve 5000 kadar eğitmen ve rehberden oluşan bir sektörle karşı karşıya kalacağımız çok açıktır. Acaba denetim alt yapımız buna hazır mı ?

Sahil Güvenlik Komutanlığımızın görev ve yetki alanlarını tanımlayan 2692 sayılı yasa incelendiğinde bu güzide kurumumuzun ne kadar ağır bir yük altında olduğunu görmek zor olmayacaktır. Bu anlamda komutanlığımızı iyi tanıyan bir birey olarak bot komutanlarımızın yükünü hafifletmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu amaçla, kendi kendimizi disipline etmemiz ve eksikliklerimizi gidermemiz gerekiyor. Dalış sektörü için en uygun çözümün “oto kontrolü” sağlayacak meslek odamızın kuruluşu olduğu kanaatindeyim.

Büyülü sualtı dünyası nasıl bir yerdir ? Dalmak nasıl bir his verir insana ?

Yazımı tamamlamadan evvel sizlere dalışın ve sualtıcılığın insanların kalplerinde yarattığı o anlatılması çok zor duygulardan bahsetmek isterim.

Kim bilir belki de içinizde “okyanus gezegeni” ile

buluşmak isteyenler vardır ve kim bilir belki ben de o dünyayı sizin gözünüzde canlandırabilirim satırlarımla…

Hani bir an gelir, bulunduğunuz yerden koşarak kaçmak istersiniz. Yaşadığınız hayatın tekdüzeliğinden, sürekli aynı konuları konuşup, sürekli aynı kısır döngü içerisinde gidip gelmekten yorulursunuz. İşte o zaman içinizden çok ama çok uzaklara gitmek ve hatta bazen farklı bir gezegende olmak geçer. Bu neredeyse olanaksızdır ve içinizi bir karamsarlık kaplar. O an gelir, dünyamızın dörtte üçünü oluşturan o uçsuz bucaksız okyanusları fark edersiniz. Denizin akciğerlerinizi dolduran o taptaze kokusunu hatırlarsınız. Büyüleyici mavi ve sonsuzluk gelir gözlerinizin önüne. Birden, dünyamızın aslında bir okyanus gezegeni olduğunu ve bizlerin de bu dünyanın çok küçük bir bölümünü oluşturan ufak kara parçaları üzerindeki beton yığınlarının arasında hapis bir yaşantı sürdürdüğümüzü fark edersiniz. Sanki uzaydaymış gibi yerçekimsizliği ve inanılmaz bir sessizlik ile dinginliği yaşayacağınız apayrı bir dünyayı ziyaret etmenin zamanı gelmiştir. “Denizlere dönmeliyim” diye haykırır ruhunuz...Ve tekne hareket eder… Beton yapılar arkanızda bıraktığınız köpüklerin de arkasında kalır ve görünmez olur bir süre sonra. Kekik kokusu ile yosun kokusunun bedeninizi okşayan bir esintiyle birlikte nefes alıp verişinizi değiştirdiği yemyeşil bir koya varırsınız ve kaptan demir atar… Küpeşteye yaslanırsınız. Elinizdeki çay bardağının sıcaklığı ile ruhunuzun sıcaklığı gözlerinizdeki ışıltıya yansır. İçiniz huzurla dolar. Dalış malzemelerinizi hazırlamaya başlarsınız. Birkaç dakika sonra evrende bir örneği daha görülmemiş bir hızla boyut değiştireceksiniz! O an gözünüzde canlandıkça içinizi bir huzur kaplamaya başlar. Suya girip, dağların yeşiline ve gökyüzünde uçan kuşlara bir kez daha bakarsınız ve dünyanın en güzel köşesine alçalmaya başlarsınız.

Çok değil, birkaç metre indikten sonra meraklı gözleri ve tombul dudaklarıyla karşılar sizi orfoz….. Ürkektir ama yuvasına girmeden evvel size bir merhabayı çok görmeyecek kadar gerçektir! Pırıl pırıl ışıldayan mercanlar ve rengârenk deniz tavşanları arasında yüzmeye başlarsınız. İçinize çektiğiniz her nefes sizi hayata daha da güçlü bağlar. Stres ve tüm sorunlar yukarıda kalmıştır. Bir süre sonra o mekânda misafir olduğunuzu ve

bu eşsiz sualtı dünyasının ne kadar korunmaya muhtaç olduğunu fark edersiniz. Denize bakış açınız değişir. Gerçek dünyanın burası olduğu silinemez bir şekilde hafızanıza kazınır. Bir saat boyunca sadece hava kabarcıklarınızın yüzeye yükseliş sesini dinlersiniz. Artık yukarıya çıkma vakti gelmiştir. Son bir kez sualtından güneşe doğru bakarsınız. O anı, o görüntüyü yaşamayan bilemez, anlayamaz bu satırları. Kalbinizle ruhunuzun bir kez daha sımsıcak olduğunu hissedersiniz ve gözlerinizi alamazsınız bu manzaradan.

Yavaş yavaş palet vururken yukarıya doğru yükselirsiniz ama her palet darbesiyle aşağıyı özlemeye başlarsınız. İçinizden bağırmak gelir: “İyi ki buradayım, iyi ki dalgıcım !” ... Dalış elbiselerinizi çıkarır ve sizi ısıtan güneşin altında minderinize uzanıp gökyüzünü seyretmeye başlarsınız, gözünüz ufka takılır, yüzünüzdeki tebessüme mani olamazsınız. İşte dalış ve sualtıcılık böyle bir şeydir. Ben bir dalış eğitmeni olarak çok şanslıyım; çünkü sizlere bu duyguları yaşatabilmek ve sizleri akıl almaz dünya ile buluşturabilmek imkânına sahibim. Zihinlerinizdeki soru işaretlerini yok edebilmeyi ve endişelerinizi cesarete çevirmeyi seviyorum.

Ama maalesef yine beceremedim sualtıcılığı birkaç cümleye sığdırmayı ve galiba hiç beceremeyeceğim...

SaygılarımlaAsutay AKBAYIR

Page 33: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

66

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

67

“İnsan gücü, Personel, Yetiştirme ve Eğitimi” Kursu 14 Ekim - 18 Kasım 2011 tarihleri arasında Pensacola, FL/ABD’de icra edilmiştir. Farklı ülkelerden toplam 14 personelin tefrik edildiği bahse konu kursa Deniz Kuvvetleri Komutanlığından üç subay ve bir astsubay ile birlikte Sahil Güvenlik Komutanlığından bir subay iştirak etmiştir.

İnsan gücü Personel, Yetiştirme ve Eğitimi (İPYE) Kavramı:

İPYE genel olarak doğru kişileri, doğru yerlerde, doğru sayıda ve doğru zamanda bulundurmayı

amaçlayan sistemi tanımlamaktadır. Burada yer alan terimlerden

İnsan gücü yönetimi;

• İhtiyaç duyulan niteliklere sahip istenen sayıda personelin tahsis edilen görevlerdeki her bir faaliyet için; sınıfının/branşının, sayısının, bilgi, yetenek ve yeterliliklerinin tanımlaması,

• Tahsis edilen kaynaklar dahilinde en yüksek etkinliğe ulaşılabilmesi maksadıyla, insangücü kaynaklarının planlama ve kontrolü,

• İnsan gücü kaynaklarının kullanılmasındaki dengesizliklerin düzeltilmesi ve etkinliğin ölçülmesi süreci olarak tanımlanabilir.

• Personel terimi, verilen görevi başarmak üzere ihtiyaç duyulan sivil ya da asker kişilerdir. Personel insanları işaret ederken, insangücü gerçekte yerleri (boşlukları/kadroları) ifade etmek için kullanılır.

• Yetiştirme, belirli görev veya görevlerin başarılabilmesi için gerekli bilgi ve kabiliyetin sağlanmasına yönelik olarak yapılan eğitici faaliyetleri içerir.

• Eğitim ise görevlerin başarılması için yetenek ve davranışların kazandırılmasını sağlayan derslere dayalı faaliyetlerdir.

İPYE konuları içerisinde işe alma, askerlik anlayışı kazandırma, sınıflandırma, eğitim, atama, maaş ödemeleri, personelin idamesi, mesleki gelişim süreçleri ve emeklilik olarak ele alınabilir. Çok yoğun bir şekilde birbiri ile ilişkili ve karmaşık süreçleri öngören İPYE konuları ile ilgili olarak, gerçekte hiç kimsenin tek başına tüm süreçlerle ilgili her şeyi tamamen bilebilmesi mümkün değildir.Teorik bilgilerin yanı sıra uygulamaya yönelik bilgilerin yerinde görülmesi ve doğrudan görev başındaki personel ile birebir görüşebilme olanağı

sunması bahse konu kursun gerçek hayata da uyarlanabilir bir yapıyı öngörmesini sağlamaktadır.

Bu kapsamdaki dikkat çekici noktalardan birini, ABD Deniz Kuvvetleri Personel Komutanlığı’nda bulunan “Seçici Kurul (Selection Board)” ile ilgili teorik bilgiler ve ilgili faaliyetlerin yerinde görülmesi oluşturmaktadır. Binbaşı rütbesinden itibaren ABD Deniz Kuvvetlerindeki subayların terfi işlemleri Seçici Kurulda yapılmaktadır. Terfi sırasında olan subayların sicil belgeleri ile bunların terfisine etki edecek diğer belgeler, üyeleri en az bir üst rütbeden oluşan ve o dönem için görevdeki personel arasından rasgele seçilen kurul önüne getirilmektedir. Seçici kurul üyeleri kimliklerini bilmedikleri, ancak sicilini gördükleri subay hakkında ellerinde bulunan kumanda vasıtasıyla çeşitli kıstaslara göre not takdir ederek oylama yapmaktadırlar. Subay sicil notunun hesaplanmasında “amirin sicil verme katsayısı” hesaba katılarak, takdir hakkını yüksek veya düşük not vererek kullanan amirlerin verdiği sicillerdeki hakkaniyetin korunması amaçlanmaktadır.İnsan gücü planlamasına yönelik olarak başlangıç noktasını bütçeye dayalı kadro görev yeri (billet) oluşturmaktadır. Her yıl ABD Senatosu tarafından onaylanan kadro görev yeri sayıları, o yıl ihtiyaç duyulan personel sayısına karşılık bütçe kısıtlarına

İNSAN GÜCÜ, PERSONEL,YETİŞTİRME VE EĞİTİMİ[ Hazırlayan ] Günay UZUN | SG Yb.

Page 34: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

68

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

69

bağlı olarak belirlenmektedir. Onaylanan kadro görev yerleri insan gücü çalışmalarında bir talep sinyali olarak algılanmakta ve temin faaliyetlerine yönelik çalışmalara başlanmaktadır. Temin faaliyetlerinin esasını bu noktada mevcut kadro görev yerlerinde atamalı olarak çalışan personel ve bu kapsamda oluşan mahrut yapı belirlemektedir. Dolayısıyla, sistemde mevcut olan personel ve terfi sistemi bir bütün olarak, talep sinyali ile belirlenen temine yönelik personel alımları üzerinde farklı bir kısıt oluşturmaktadır. Bu durumda birliklerde görev yapan personelin temin faaliyetleri ile desteklenmesi ve sistemde oluşan boşlukların doldurulması

suretiyle riskin azaltılması yönünde sürekli bir faaliyet söz konusudur.Kurs kapsamında ele alınan önemli konulardan birisi de, ABD Deniz Kuvvetlerini 21’inci yüzyıla taşıyacak personel yönetim sisteminin oluşturulması kapsamında uygulamaya konulan personel yönetiminde tedarik zinciri yönetimine geçiş ile ilgili faaliyetlerdir.

Tedarik Zinciri Yönetimi:

Tedarik Zinciri Yönetimi, özel sektörden askeri sisteme uyarlanan bir konsept olarak ABD Deniz Kuvvetlerinde uzun süredir kullanılmaktadır.

Tedarik Zinciri Yönetimi;

• Müşteriler tarafından ihtiyaç duyulan ürünleri sağlayan ve birbiri ile ilişkili olmayan işlerin yönetimi,

• Hammaddelerin stoklanması ve hareketleri, stokların işte kullanımına yönelik süreç yönetimi ve üretimden tüketimine kadar nihai malların kullanımı,

• Şirket performansının ve tedarik zincirinin bir bütün olarak performansının artırılması için birbiri ile ilişkili iş alanlarında ya da belirli bir firmadaki

işleyişe yönelik fonksiyonların sistematik ve stratejik koordinasyonu olarak tanımlanabilir.

Tüm tedarik zincirlerinin temel hedefi; müşterilerin taleplerinin, müşterilerin istedikleri zaman ve yerde karşılanmasını sağlamaktır. Burada, stok yönetimi, her tedarik zincirinin bir gereksinimi olarak müşteri memnuniyetinde ana rolü oynamaktadır.

Tedarik Zinciri Yönetimine Geçişte Temel Sorun:

ABD Deniz Kuvvetlerinde uygulanmakta olan personel temin sistemdeki düzensizlikler ve farklı eğitim başlangıç zamanları, belirli bir zaman uyumu içerisinde muharip unsurlara personel atanabilmesini önlemekteydi. Mevcut durum, 21.000’den fazla adayın askeri eğitime alınması aşamasında darboğaza girilmesi nedeniyle, herhangi bir zamanda 3.400 (% 16) denizcinin beklemede kalmasına bağlı olarak, günlük 426.000 ABD doları işgücü kaybı ve eğitime alınacak rütbelerdeki askeri personelin % 5’inin kadro görev yerinde olmaması anlamına geliyordu. Dolayısıyla, donanmanın hazırlık durumu da olumsuz yönde etkileniyordu

Özellikle 6000’den fazla personelin eğitime tefriki öncesinde oluşan darboğaz nedeniyle eğitim ve tayin için bekletilmeleri, tedarik zinciri yönetiminin personel yönetim sisteminde uygulanması konusunun gündeme gelmesine yol açmıştır.

Tedarik Zinciri Yönetiminin Personel Yönetim Sistemine Uyarlanması:

ABD Deniz Kuvvetlerinde ikmal teşkilatlarında kullanılmakta olan tedarik zinciri yönetiminin, personele yönelik olarak uyarlanabilirliği ele alınmış ve “İnsanlarımızı da ürünler gibi düşünebilir miyiz?” felsefesinden hareketle, personel konularına ilişkin tedarik zinciri yönetimi kapsamındaki çalışmalara başlanmıştır.

İPYE Tedarik Zinciri Konseyi Ocak 2006 ayında kurulmuş ve konsey;

• Deniz Kuvvetleri Asker Alma Tedarik Zincirinin temel konseptinin oluşturulması,

• Tüm tedarik zinciri boyunca gerçek zamanlı “stok” kontrolü,

• Müşteri beklentilerine odaklı, açık ve belirli iş hedefleri,

• Anahtar performans ölçüm sistemi ve kıyaslama,

• Ortak terim birliğinin sağlanması,

konularında ihtiyaç tanımlarını belirlemiştir.

Yapılan çalışmalarda tedarik zinciri yönetiminde kullanılan temel terimler, personel ile ilgili konulara uyarlama sürecinde aşağıda yer alan terimlere karşılık gelecek şekilde değiştirilmiştir.

Birbiri ile ilişkili olmayan işlerin yönetimi : Askere alma, eğitim ve atama,

Ürün ve hizmet sağlayanlar: İhtisas sahibi

Müşteri tarafından ihtiyaç duyulan: Muharip unsurlar

Hammaddelerin stoklanması ve hareketleri: İşe giriş ve adayların dağıtımı,

Stokların işte kullanımına yönelik süreç yönetimi: Eğitim darboğazları ve akışı,

Nihai ürün: İhtisas sahibi personel,

Üretimden tüketime: Sivillikten askeri personelliğe,

Belirli bir firmadaki işleyişe yönelik fonksiyonların sistematik ve stratejik koordinasyonu: Deniz Kuvvetleri Üretim Yönetim Merkezi,

Şirket performansının artırılması: Deniz Kuvvetleri kaynaklarının etkin kullanımı,

Tedarik Zinciri Yönetimi bir bütün olarak: Maksimum etkinlik (bürokratik sisteme yönelik).

Page 35: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

70

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

71Tedarik zinciri yönetimi uygulanmalarına yönelik personel konularındaki karşıtlıklar ise; dağıtım ağı (Tedarikçiler, üretim tesisleri, dağıtım merkezleri, ambarlar ve müşteriler), dağıtım stratejisi (operasyon kontrolü, teslimat planı, taşıma şekli, ikmal stratejisi), lojistik faaliyetlerdeki değiş tokuşlar (en düşük toplam lojistik maliyetin elde edilmesi, kısmi yüklemelere karşılık tam yükleme oranlarının yükseltilmesi, tam yüklemeden kaynaklanabilecek stok ve kaldırma maliyetleri), stok yönetimi (miktar ve mevki yönetimi, yürütülen işler ve nihai ürünler), nakit akışı (tedarik zincirinde yer alan varlıklar arasındaki fon değişimi), bilgi değişimi şeklinde ifade edilmiş ve İPYE tedarik zinciri aşağıda yer alan şekilde oluşturulmuştur.

Eğitimler öncesinde oluşan darboğazlarda bekleyen personel için gerçek zamanlı bir izlenebilirliğin sağlanması, düzenli, ölçülebilir ve tahmin edilebilir bir personel akışının oluşturulabilmesi maksadıyla, tedarik zinciri modelinin personel sistemine uyarlanması hedeflenmiştir. Dinamik tahmin araçları ve temel ölçüm sistemi geliştirilerek, maliyete dayalı karar destek araçları; maliyet

tahmini ve modellerin geliştirilmesinde kullanılmış, senaryoya dayalı planlama kabiliyetinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.

Tedarik zinciri yönetimi uygulanmasına geçiş ile birlikte ortaya çıkan en önemli kavramlardan biri “Ürün Yönetim Merkezi (Production Management Office-PMO)” olmuştur. Ürün Yönetim Merkezi, Deniz Kuvvetleri Askere Alma ve Eğitimlere Başlama işlemlerini tedarik zinciri prensiplerine göre yönetmektedir. Aşağıda yer alan akış şemasında da görüldüğü üzere, tüm sistemin gerçek zamanlı izlenmesi ve eğitim başlangıçları ile sınıflandırma işlemlerinde kontenjanların kontrolünün en etkin şekilde yönetilebilmesi Ürün Yönetim Merkezi tarafından sağlanmaktadır.

Ürün Yönetim Merkezi; Kontenjan Yönetimi, Süreç Geliştirme, Ölçüm Sistemi / Sınıflandırma ve Geçiş Dönemi İzleme bölümlerinden oluşturulmuştur.

Kontenjan Yönetimi bölümü; yıllık personel alımları ve kurs başlangıçlarına yönelik personel akışlarının analizi, farklı noktalardaki personel girişlerine yönelik oranların belirlenmesi, birleştirilmiş talep

sinyalinin geliştirilmesi, sistemin işleyişine yönelik engellerin kaldırılması, sistem içerisindeki düzgün personel akışının sağlanması, Eğitim İhtiyaç Yöneticisi vasıtasıyla yıllık eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi ve kurum içi eğitim ihtiyaçların yönetilmesinden sorumludur. Süreç Geliştirme bölümü; altı sigma ve tedarik zinciri üretimi akışının kontrolü gibi süreç geliştirme araçlarının sürekliliğinin sağlanması, tedarik zincirinde stratejik iletişiminin sağlanması, karar vericiler için stratejik maliyetlerin ortaya konması, tedarik zincirinde oluşabilecek açıkların izlenmesi, “…olursa ne olur?” analizleri gibi senaryoya dayalı planlama ve karar verme faaliyetlerini yerine getirmektedir. Ölçüm Sistemi/ Sınıflandırma bölümü, tedarik zincirinin tam izlenebilirliğini sağlamak maksadıyla, ölçüm sistemine yönelik personel giriş verilerinin toplanması ve gösterimi, tedarik süreci boyunca personel akışının sağlanması, belirlenen hedeflere karşılık performansın ölçülmesi, yeniden sınıflandırma sürecinin yönetiminden sorumludur. Geçiş Dönemi İzleme bölümü; personel hareketlerinin düzenli akışının sağlanmasına yönelik arada oluşan kayıpların (hastalık, kısa

süreli izinler, hapis cezaları vb.) takibini ve kritik noktalardaki birimlerin denetimini sağlamaktadır.A.B.D. Deniz Kuvvetleri personel sistemine ait detaylı bilgilerin sunulduğu, oldukça yoğun bir içeriğe sahip olan kursun, A.B.D. Deniz Kuvvetlerindeki yeniliklerin izlenebilmesi açısından faydalı olduğu değerlendirilmektedir.

KAYNAKLAR :

1. İnsangücü, Personel, Yetiştirme ve Eğitimi Kurs Notları.

Page 36: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

72

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

73

İSTATİSTİK BİLİMİNE UYGULAMA ALANLARINA GENEL BİR BAKIŞGünlük hayatımızda etrafımızda olup biten birçok şeyle ilgilenir, bunlardan etkilenir, yorum veya tahminler yaparız. Yarın hava yağmurlu mu olacak? Önümüzdeki yıl ülke ekonomisinde ne gibi değişimler olacak? Sigara kullanımı akciğer kanseri olma riskini arttırır mı ?Bu soruların yanıtları geçmişten elde edilen verilerin analizinde istatistiksel yöntemlerin doğru ve etkin şekilde kullanımıyla mümkündür. İçinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılda, yaşamın her alanını etkileyen büyük bir değişimlerin

bilinen bir gerçektir. Bilimsel metotlarla elde edilmiş güvenilir istatistikler olmaksızın doğru kararların alınması, kısa veya uzun planlar yapılması düşünülemez. İstatistik sözcüğü özünde İtalyanca kökenlidir. İtalyancada devlet işleriyle uğraşan kişi anlamına gelen ‘’statista’’ ile devlet ve durum anlamına gelen ‘’stato’’ sözcüklerinden türetilmiştir. İstatistiğin asıl anlamı, devlet adamının ilgilendiği durumlarla ilgili toplanan bilgidir.İstatistik bilimsel olarak: ‘‘Belirli bir amaç için veri toplama, tablo ve grafiklerle özetleme, sonuçları yorumlama, sonuçların güven derecelerini açıklama, örneklerden elde edilen sonuçları kitle için genelleme, özellikler arasındaki ilişkiyi araştırma, çeşitli konularda geleceğe ilişkin tahmin yapma, deney düzenleme ve gözlem ilkelerini kapsayan bir bilimdir” şeklinde tanımlanmaktadır. İstatistik, belirli bir amaç için verilerin toplanması, sınıflandırılması, çözümlenmesi ve sonuçlarının yorumlanması esasına dayanır. (Halil Aydoğdu, 2001)*İstatistiğin geniş bir kullanım alanı vardır. Hemen hemen tüm bilim dallarında etkin olarak kullanılmaktadır. Verimlilik analizleri, performans değerlendirme, optimizasyon, zaman serileri, tahminleme, hipotez testleri, kalite kontrol süreçleri, biyoloji, demografi, aktüerya, ekonomi, mühendislik, psikoloji ve psikometri, satış-pazarlama istatistiğin kullanıldığı başlıca kullanım alanları arasındadır. (1)

İSTATİSTİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİİnsanlar, ilk çağ da dahil olmak üzere bazı toplumsal olayları belirleme ihtiyacı duymuşlardır. Devletlerin kurulması ile birlikte insanlar sınır belirleme, vergi toplama, arazi ölçümleri, nüfus büyüklüğünü belirleme ve askere alma gibi nedenlerle kayıt tutmuşlardır. Milattan önce; Mısır, Roma ve Çin’de nüfus ve arazi sayımları yapıldığı çeşitli kaynaklardan bilinmektedir. Örneğin; Roma kralı Servius Tullis döneminde nüfus sayımı yapılmakta, her bir ailenin bireyleri ile birlikte mal ve arazi miktarı beş yılda bir kaydedilmekteydi.İstatistik, 17. ve 18. yüzyıllarda üniversitelerde okutulan bir ders haline gelmiştir. İngiltere’de, 1834 yılında İstatistik Derneği’nin kurulmasından sonra istatistik bir bilim dalı olarak kabul edilmiştir. Böylece daha önceleri veri anlamında kullanılan

yaşanmakta, küreselleşme adı verilen bu süreç, ülkelerin sürekli yenilenmesini ve kayıtsız kalamayacağı değişimlerin yaşanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda, yaşanan değişimler, kamuda etkin, verimli ve şeffaf bir yönetim sistemine sahip olunması gereğini ortaya çıkarmış; bu bağlamda, stratejik yönetim, planlama ve performans yönetimi gibi yeni yönetimsel yaklaşımlar gündeme gelmiştir.Çağımızda devletlerin etkin bir şekilde yönetilmesi ve kalkınabilmesinin ancak sağlıklı verilerle ve bunların analizi sonucunda ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesiyle mümkün olacağı

istatistik sözcüğü, veriyi yorumlama ve veriden sonuç çıkarma anlamını kazanmaya başlamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında bilgisayarların hesaplama gücü, veri depolama imkanları, hızları inanılmayacak bir şekilde artmış; bilgisayar teknolojisi ekonomik hale gelmiş ve yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Pratik hesaplamanın zorluklarının ucuz ve hızlı çözümlere kavuşması istatistik bilimi için bir sıçrama noktası olmuştur. Son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız veri madenciliği, doğrusal olmayan regresyon, yapay sinir ağları gibi konu başlıkları istatistik biliminin ürünleridir. İstatistik bilimi ve uygulamaları zaman içinde geliştikçe günlük hayatımızda hemen her konuda kullanılır hale gelmiş, sosyolojik araştırmalardan, devlet yönetimine, üretim sektörüne, tıp biliminden, finans sektörüne kadar pek çok alanda faydalanılmaya başlanmıştır. Amerika’da borsa analistleri ilk olarak istatistikçi diye adlandırılmış, zaman içinde diğer analiz tekniklerinin de kullanımıyla analist olarak anılmaya başlamışlardır.Günümüzde ulusal ve uluslararası sosyal ve ekonomik gelişme hedeflerinin belirlenmesi ve bu hedeflerin başarısı güncel, güvenilir istatistiklerle sağlanmaktadır. Doğru bilgi, doğru yorum ve doğru karar sürecinde araştırmacılar, politikacılar, karar alıcılar ve tüm bireyler çalışmalarında istatistiki bilgileri etkin olarak kullanmaktadırlar.

İSTATİSTİK I[ Hazırlayanlar ] Emrah ERGUVAN | Svl. Me. Özhan DALMIŞ | Svl. Me.

Page 37: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

74

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

75

Başlangıçta teknik bir disiplin olarak ele alınırken son 30 yıla damgasını vuran ve çağımızda bilgi çağı olarak adlandırılan gelişmeler, istatistiği evrensel bir konuşma dili konumuna getirmiştir.(2)

İSTATİSTİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİNE YAKIN DÜNYA TARİHİNDEN BİR ÖRNEK1941-42 yıllarında müttefik kuvvetleri ABD ve İngiliz tanklarının Alman Panzer tanklarına kıyasla daha yüksek savaş gücü olduğunu biliyordu, ancak müttefiklerin Almanların yeni tasarladıkları IV ve V model tankların yetenekleri konusunda endişeleri vardı. İşin kötüsü düşmanın bir yıl içinde o tanklardan ne kadar üretebileceğini de bilmiyorlardı. Bu bilgi olmadan Avrupa’nın batı cephesi üzerinden işgalinin başarıya ulaşıp ulaşamayacağı konusunda kesin bir fikir sahibi olamazlardı. Problemi çözmenin bir yolu bu soruyu istihbarat servislerine sormak ve onların da gizlice Alman fabrikalarını gözetlemeleri veya savaş alanındaki tankları saymaları idi. Hem İngilizler hem de Amerikalılar bunu denediler, ancak istihbarat birimlerinden gelen rakamlar güvenilir değildi ve çelişkili sonuçlar çıkıyordu. Bu yüzden aynı soruyu istatistik uzmanlarına sormaya ve tank üretim tahminlerinin daha hassas şekilde belirlenip belirlenemeyeceğini görmeye karar verdiler.

İstatistikçilerin değerlendirdikleri anahtar bilgi oldu. Bu bilgi ele geçirilmiş model V tanklarının

üzerindeki seri numaraları oldu. İstatistikçiler, Almanların mantıklı davranıp tankları üretim sırasına göre numaralandırdıklarını düşündüler. Bu çıkarım doğru çıktı. Bu sayede herhangi bir anda Almanların ürettikleri toplam tank sayısına dair matematiksel bir tahminde bulunabileceklerdi.

Temel fikir şuydu: Ele geçirilen tankların üzerindeki en büyük seri numarasından yola çıkarak tüm tank sayısını hesaplamak mümkündür. Alman tankları 1, 2, 3, ..., N şeklinde numaralandırılıyordu, N üretilen son tankın seri numarası yani toplam tank sayısı idi. Müttefiklerin beş tank ele geçirdiğini var sayalım ve bunların üzerindeki seri numaralar da sırası ile 20, 31, 43, 78 ve 92 olsun. Bu durumda ellerinde beş elemanlık bir örneklem vardır ve en büyük seri numarası da 92‘dir. Örneklem büyüklüğüne S, en büyük seri numarasına da M diyelim. Çeşitli sayı serileri ile uğraşan istatistikçiler sonunda tank sayısını tahmin etmek için (M-1) x (S+1) / S formülünün yeterince iyi olduğuna karar verdiler. Yukarıdaki örneği ele alırsak bu (92-1) x (5+1) / 5 demektir ve bu da 109.2 sayısına eşittir. Dolayısı ile o esnada üretilen tank sayısı 109 olmalıdır.

Bu formülü kullanan istatistikçiler, Almanların 1940 Haziranı ile 1942 Eylülü arasında ayda 246 tank ürettiklerini rapor ettiler. O sırada istihbarat servisi ise aylık tank üretim miktarını 1.400 olarak tahmin ediyordu. Savaştan sonra müttefik

kuvvetler Alman üretim kayıtlarını ele geçirdiler ve söz konusu üç sene boyunca üretilen tank sayısının aylık 245 olduğunu gördüler. Bu sayı neredeyse istatistikçilerin tahminlerinin aynısı ve istihbarat servisinin öne sürdüğü tahminin tam olarak beşte biri idi.Cesaretlenen müttefikler batı cephesinden 1944 yılında saldırıya geçtiler ve Berlin’e giden yolda Panzerlerin hakkından geldiler. İşte böylece istatistikçiler tahminleri sayesinde savaşı kazanmışlardı. (3)

ÜLKEMİZDE İSTATİSTİĞİN GELİŞİM SÜRECİÜlkemizde istatistik uygulamaları oldukça eskidir. Selçukluların ve İlhanlıların nüfus bilgilerine önem verdikleri kayıtlarla bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğunda bazı yıllarda çeşitli konularda sayımlar yapıldığı ve 1389’da kurulan Defterhane’de bu kayıtların tutulduğu belgelerden bilinmektedir. Osmanlı yönetiminin modern istatistik bilgi ve yöntemlerden yararlanma isteği 19. yüzyılda başlamış olup, 1830 tarihli nüfus sayımı bunun ilk örneğidir. Bununla birlikte aynı yüzyılın başından itibaren merkezi sisteme dayalı olarak bazı yerlerde istatistik büroları açılmıştır. 1891’de ise Bab-ı Ali’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş ve istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. Adı geçen bu sistem, Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.

Bilimsel temellere dayanan ve modern anlamda istatistik hizmetlerinin yürütülmesi 1926’da Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesi adıyla kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde 1933 yılında İstatistik Umum Müdürlüğü kurulmuş ve resmi verilerin toplanması görevini üstlenmiştir. Daha sonra İstatistik Genel Müdürlüğü adını alan bu kuruluş 13 Haziran 1962 tarih ve 53 sayılı kanun ile Başbakanlığa bağlı Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) olarak yeniden teşkilatlandırılmıştır. DİE, ülkenin sosyal, ekonomik ve sağlık gibi verilerini toplama ve yayınlama görevini üstlenmiştir. Daha sonraki gelişmeler çerçevesinde, 1984 yılında 219 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırılmış olan DİE, son olarak 2005 yılında, 5429 Sayılı Türkiye İstatistik Kanunu ile Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) adını alarak kurulmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu; İstatistik Konseyi ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığından oluşmuştur.

Bugün kamu sektöründe TÜİK’in yanında resmi istatistik çalışmaları yapan başka kurumlar da bulunmaktadır. Başta bakanlıklar olmak üzere, en büyüğünden en küçüğüne kadar istatistik dairesi, şubesi veya birimi olmayan kamu kuruluşu neredeyse yok gibidir. Ancak, Türkiye’de istatistiki verilerin çoğunun TÜİK tarafından üretilmesi, kamuda veri üreten diğer istatistik birimleri arasında koordinasyonun istenilen düzeyde olmayışı, özellikle yönetim ve planlamada problemler oluşturmaktadır. Ancak son kanunla beraber koordinasyona yönelik ilerlemeler sağlanmış olup, bu yönde uygulamaların gerçekleştirilmesi için çalışmalar devam etmektedir. Bu bağlamda Resmi İstatistik Programı (RİP) 30/12/2006 tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu program ile Türkiye İstatistik Kurumu dahil, tüm kamu kurumlarının resmi istatistiklerinin üretimine ve yayımına ilişkin temel ilkeler ve standartlar getirilmiştir. (4)

KAYNAKLAR :

1. http://kisi.deu.edu.tr/asli.suner/istatistikhakkinda.html 31.01.2012

2. www.marmaraistatistik.com/yazdir.html?/haber/istatistik-nedir 31.01.2012

3. www.istatistikci.com/index2.php?option=com_content&do. 31.01.2012

4. www.guardian.co.uk/...story/0,,1824525,00.html 31.01.2012

5. www.vikipedi.org/istatistik.html 03.01.2012

Page 38: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

76

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

77Soğuk başlangıç (27 Kasım) :

Öncelikle doğunun turizm ile özdeşleşen bu mütevazı ülkesine gitmek için gün seçimimiz bir harikaydı! “Yılın o zamana kadar ki belki de en soğuk günüydü…” Ülkede rahat ve hızlı hareket edebilmek adına sırt çantalarımıza fazladan hiçbir ağırlık koymadık, özellikle montlarımızı! Soğuğa montsuz direnişimizin bize en büyük getirisi Tayland’taki rahatlığımız. Dönüşte soğukla imtihanımıza henüz kafa yormuyoruz…

Sırasıyla Atatürk Hava Limanı ve Mısır Hava Limanlarında ki bekleyiş ve uçuşlarımızın ardından Bangkok Uluslararası Hava Limanına (Suvarnabhumi) inişe geçiyoruz. Biraz tedirginliğimiz var. İki ay boyunca Bangkok’ta yaşanan sel felaketinin bizi ne kadar etkileyeceğinin merakını taşıyoruz. Manzara iç açıcı, içimiz rahatlıyor.

Bangkok (28 Kasım) :

Suvarnabhumi Hava Limanı bir harika! Terminal çok

gelmeyin! Şehir ulaşımı motosikletler ve dolmuş benzeri pickuptan bozma portlarla yapılıyor. 50 TBH karşılığında otelimizdeyiz (Welcome Plaza Hotel).

Pattaya gündüz uyuyup, gece yaşayan şehirlerden… Şehir içi kumsallar güzel, fakat deniz kirliliği bizi otelin havuzuna yönlendiriyor. Hemen herkes motosiklet üzerinde! Yaya ulaşımını bizim dışımızda kullanan yok! Gencinden yaşlısına kadın sürücü enflasyonu yaşandığını hayretle görüyoruz. Gündüz şehirde yapılabilecekler alışveriş, boat turları, safari vb. aktiviteler. Çok uluslu yerel ve turistik yapısı nedeniyle çeşitli tatları keşfetmek gerçekten çok hoş… Ve Türk mutfağı!... Evet Pattaya’nın birçok yerinde döner, kebap ve Maraş dondurmasıyla sık sık karşılaşıyoruz. Türk turistlerin birçoğunun buraya yerleştiğini ve çok mutlu olduklarını da öğreniyoruz.

Otel görevlilerinden ülkenin en büyük ikinci adası Koh Chang’a (Fil Adası) ve kuzey’de yer alan Chiang Mai şehrine mutlaka gitmemiz yönünde öneriler alıyoruz. Ada tam bir cennetmiş… Yazlık ve bungalov yapımı için talan edilmiş, bu nedenle hükümetçe koruma altına alınmış. Tayland’ın gerçek kültürünü tanımak ve büyük milli parklarını görmek istiyorsak ise Chiang Mai’ye gitmeliymişiz. En büyük ve ünlü watlar (Budist Tapınaklar) oradaymış. Bu tapınaklarda eğitim gören ve yaşayan monklarla (Budist Rahipler) tanışabilirmişiz. Kültürleri gereği tüm erkeklerin hayatlarında en az bir hafta monk olması gerekiyormuş. Tayland’ın kökenlerinin ve kültürünün kaynağını oluşturan Siyam Krallığı’na ait birçok önemli yapıyı da orada görebilirmişiz. Hatta söylediklerine göre bu kadim uygarlığın hüküm sürdüğü ülkelerden birisi olan bugünkü Kamboçya’da yer alan Angkor Wat‘ın da Tayland’a ait olduğunu öğrendik! Hemen hemen tüm şehirlerinde olduğu gibi Chiang Mai’de de gece yaşamı çok renkliymiş! Fakat çok yoğun bitki örtüsü, nem ve alternatifi olmayan yerel yemeklerin bizi zorlayacağını da ekliyorlar… Zaman darlığı nedeniyle Koh Chang ve Chiang Mai ziyaretlerini iptal etmek zorundayız.

Gece eğlenceleri ve hareketli yaşamı ile meşhur Walking Street’in gerçekten ününü hak ettiğini söylemeliyim. İnsanın hayal ettiği ve edemediği her çeşit mekan ve gösterilerle dolu olan cadde, sabahın erken saatlerine kadar hınca hınç! Gece klüpleri ve barlardan yükselen, birbirinden farklı ve tempolu müzikler!

ferah ve otantik. Bangkok’un kozmopolit yapısını hava limanında hissetmeye başlıyoruz. İlk hedefimiz Chonburi bölgesinde yer alan Pattaya isimli belde. Hava limanında Pattaya’ya için taksi ve acenteler hizmet için yarışıyorlar! Edindiğimiz bilgiler ulaşım ve barınma için birkaç yerden fiyat almamız yönünde. Birkaç taksi acentesiyle yapmış olduğumuz sohbet ve pazarlık sonuçsuz kalınca, mütevazi bir otobüs acentesiyle 125 TBH’ta (Tayland para birimi) anlaşıyoruz. Bu ülkede fiyat pazarlığı konusunda anlaşamamanız imkansız! Her para sorduğumuzda bir hesap makinesi ortaya çıkıyor ve “What is your last price?” ile başlayan sonu genelde farklı noktalarda tamamlanan bir dizi sohbete giriyoruz. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuk. Burada trafik tersten ve çok süratli işliyor!

Pattaya (28-30 Kasım) :

Akşam saatlerinde Pattaya’dayız. Nemle ilk karşılaşmamız. Kış olmasına rağmen hava sıcaklığı 30-35 derece civarında. Yazın buraya sakın

Phuket (01-04 Aralık) :

Ülkenin en büyük adası olan Phuket’e gitmek için erkenden Pattaya’dan ayrılıyoruz. Hint Okyanusu’nun en güzel adalarından olan Tayland’ın güneybatısında ki Phuket’i, 2004 tsunami felaketiyle hatırlıyorum.

Uçakla gideceğimiz bu ada için Bangkok’a dönüyoruz. Sel felaketinden etkilediğini düşündüğümüzden, yurt içi seferlerinin yapıldığı küçük havalimanı Donmueng’e gitmekte tereddütlüyüz. Pazarlığımızı yaparak rengarenk taksilerden birine atlıyoruz. Taksicimizden Donmueng’in açık ve işlek olduğunu öğreniyoruz! Taksilerdeki renk çeşitliliği ise farklı şirketlere ait oluşlarıymış. Terminale yaklaştığımızı selin olumsuz etkilerinin artışıyla anlıyoruz. Anladığımız başka önemli konuda Donmueng’in uçuşlara kapalı olduğu! Taksicimizi kaçarken yakalıyor, yarı fiyata Suvarnabhumi’ye gitmeye zorluyoruz. Yaklaşık beş saatlik erteleme ve sonunda uçağımıza biniyoruz.

Phuket havalimanı adanın kuzeyinde yer almakta. Adanın ana karaya bağlantısı olan köprüye oldukça yakın. Adanın güneyinde yeralan Patong Beach beldesine gidebilmek için havalimanındaki acentalardan birisiyle 150 TBH’a anlaşıyoruz.

Patong Beach’in merkezindeki konukevimizin ismi T-Terrace Guesthouse. Konukevlerinin pek konforlu olmadığını görüyoruz… Avantjları ise ucuz ve merkezde olmaları. Görevliler ise sempatik ve yardımseverler. İlk günümüz dinlenmeyle geçiyor. Hava yağmurlu. Tropik kuşakta yaşamak bu beklenmedik yağmurlara alıştırıyor insanı!

Ada oldukça sık ormanlarla kaplı. Şehir içi ulaşım motosikletler ve tuktuklarla yapılıyor… Burada yapılacak aktiviteler genellikle ada turları. Hint Okyanusundaki irili ufaklı bir sürü tropik adaya günlük turlar bulabilirsiniz. Her yer tur acentalarının şubeleriyle dolu. Gündüz şehri ve adayı gezebilirsiniz. Sahilleri ve denizi çok güzel. Hediyelik alışverişleriniz için bol bol seçenek mevcut…Yemek çeşitliliği burada da fazlasıyla karışık. Taze meyve ve deniz mahsulleri favorilerimiz. Yerel tatlardan haz almayanlar için ünlü fast food markaları heryerde. Ama onlardan da yaygın olan 7/11’ler. Neredeyse tüm ülkede adım başı varlar ve 24 saat açıklar. Her ihtiyacınızı karşılayabilmeniz garanti...

Akşamları ise barlar sokağı olan Bangla Road’da

TAYLAND[ Hazırlayan ] Engin İNANAN | Svl. Me.

Page 39: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

78

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

79

vakit geçirmek eğlenceli. Favori mekanımız harika rock ve reggae müziği eşliğinde Ashasi biralarımızı yudumladığımız Margarita Bar… Söz açılmışken her yerde 20-30 yıl önceki parçalar çok popüler ve yeniymişçesine çalınıyor. Cocojambo, Macerana’lar… Sakinlik arayanlar için sahilde biralarla yürüyüşü önerebilirim. Hemen herkes dileklerini beyaz silindirler içindeki yanan ateşlerle gökyüzüne yolluyor. Manzara nefis… Okyanusun sık sık çekilmesinden dolayı fenerlerle karides toplayanlar heryerde… Bu arada tsunami felaketinin yaşandığı bu sahilde oturmuş okyanusu izlerken aklınızı dev dalgalarla ister istemez meşgul ediyorsunuz!

James Bond Adası ilk turumuz. Tur için sabah erkenden acentanın aracı kaldığımız yerden bizi alıyor. Turda neredeyse her milletten insan var… Limana kadar Phuket adasını baştan başa kara yoluyla geçiyoruz. Bu bölgedeki nüfusun çoğu Müslüman. Yolumuza bundan sonra botla devam ediyoruz. Bot personeli bir aile. Personel Türk ve Müslüman olduğumuzu öğrendiğinde daha da sıcak davranıyorlar. Seyahatimizin başında gezeceğimiz beş ada hakkında bilgiler alıyoruz. Yolculuğumuz enfes manzara eşliğinde devam ederken yerel ikramlarla daha da keyifli hale geliyor. Sağımızda solumuzda küçük büyük adalar pıtır pıtır denizden çıkıyorlar… Her birinin şekil ve oluşumları bizleri şaşırtıyor!

Öğleye doğru James Bond Adası’na çıkıyoruz. Ada,

ismini 1974 tarihli “The Man with the Golden Gun” isimli Bond filmden alıyor. Filmin çekimlerinin büyük bir kısmı burada yapılmış. Harika kaya oluşumlarına sahip bir yer. Fakat turların yarattığı kalabalık burayı mahşer yerine çevirmiş! Yüksek tırmanışların ve dar patikaların olduğu bu yerde, kalabalıkla seyahet etmek çok zor! Yinede mutlaka görülmesi gereken bir ada…

Lezzetli ve çeşitli Thai yemekleri ile öğle yemeğimiz harika! Yol üzerindeki diğer dört adayı daha aktif ve eğlenceli geçiriyoruz. Rehberler eşliğinde, kanolarla mağara ve lagoonları geziyoruz. Kimi zaman kano üzerine iyice yatmak zorundayız. Zira mağara tavanları o kadar alçak ki! Bu karanlık mağaralardan geçerek bir ışık görüyorsunuz. Oraya doğru gidiyorsunuz ve birden adacıkların içerilerinde oluşan havuz ve bataklıklara çıkıyorsunuz. Bu adaların doğal olması inanılacak gibi değil! Bu keyifli serüvenin ardından cennet gibi tertemiz koylarda bolca denize girme fırsatı buluyoruz.

Ertesi gün Koh Phi Phi turu için yine erkenden limandayız. Hava biraz endişe verici! Her zamanki gibi hiç durmayacakmışcasına yağan tropik yağmur aniden kesiliyor! Ekibimiz yine çok uluslu ve eğlenceli. Hemen kaynaşıyoruz. Bu sefer hızlı botlarla yolculuğa çıkıyoruz. Botların ön bölümünde oturmanızı tavsiye ederim. Rüzgarı ve hızı hissetmek çok eğlenceli…

Sırasıyla ada topluluklarını geziyoruz. Hepsi hayranlık uyandıracak güzellikte! Deniz berrak ve turkuaz… Sıkıntı verici durum tekne ve insan kalabalığı oluyor. Çoğu yerde kalabalık nedeniyle denize girmek imkansız! Tüm bunlara karşın en heyecan verici yerlerden birisi 2000 tarihli “Beach” filminin çekildiği Maya Bay Sahili! manzarası bir harika. Ama asıl bahsetmek istediğim kumu! Kum, kum falan değil bildiğimiz un veya pudra şekeri! Yemek molasının ardından 800 yıllık Viking Mağarası ve Maymun Adası’na uğruyoruz. Çok güzel bir manzara eşliğinde Loh Samah kumsalında doya doya yüzme keyfini yaşıyoruz. Burada mutlaka snorkeling yapmalısınız...

Koh Samui (05-10 Aralık) :

Phuket Adası’ndan Samui Adası’na uçakla gidebilirsiniz. Biz kara yolunu ucuzluğu için tercih ettik. Ama bir daha ki sefere uçakla gideceğimiz kesin! Aslında yollar çok kötü sayılmaz. Hatta manzarası gayet güzel. Fakat sürücüler ve küçük

minibüsler uzun mesafeler için hiçte cazip değil! 6-7 saatte Surat Thani bölgesini baştan başa geçiyoruz. Yol boyunca birçok ünlü tapınak ve şelaleler bulunuyor.

Sonunda adaya bizi götürecek feribotun bulunduğu Don Sak Limanı’na geliyoruz. Burada yine bir tespit yapmak istiyorum. Tayland’da kaybolmanız veya herhangi bir yere gidememeniz diye bir şey olamaz! İlk bakışta acenta ve tur şirketleri güven vermiyor gözükebilir. Tavsiyem gideceğiniz yeri söyleyip sıkı bir pazarlık yapın ve ertesi gün dedikleri saatte minibüsü bekleyin! Bir şekilde dedikleri saatte varacağınız yerdesiniz! Tek yaptıkları varış yerinize kadar hiç çıkarmamanız gereken stickerları yakanıza yapıştırmak. Farklı renklerde, üzerinde bir şeyler yazan bu stickerlarla çeşitli yerlerdeki tur görevlileri sizi alıyor ve bir sonraki varış yerine götürüyorlar...

Feribotla tropik fırtınanın eşliğinde tıka basa dolu olarak 2 saat yol alıyoruz. Yolcular bize yaşlandığımızı hissettiriyorlar! Hemen hepsi Kuzey Avrupalı ve neredeyse ergenler... 10 Aralık’ta yapılacak meşhur Dolunay Partisi için Koh Samui’nin kuzeyinde yer alan Koh Phangan’a gidiyorlar. Adayı meşhur eden bu partileri ve ziyaretçileri. Burası tam bir hippi adası! Sloganı ise “Don’t worry be hippy”!

Akşamın ilk saatlerinde Samui’deyiz. Limanda acenta görevlisi bizi karşılıyor. Hemen bizi Ada’nın doğusunda ki kalacağımız otele götürüyor (Baan Hin Sai). Otele geldiğimiz anda hayran kalıyoruz! Mutlaka kalacağınız yerler listesine alın derim. Personeli, hizmeti, yemekleri, odaları… Adanın

Chaweng denilen merkezine ve güneydeki Lamia Beach beldesine çok uzak sayılmaz. Sahili kayalık olduğu için denize girilemiyor. Ama sadece biz kaldığımızdan otelin havuzu da sadece bize kapatılmış gibiydi. Manzara ve çevre muhteşem… Burada kendimi gerçekten evimdeymiş gibi hissettim. Bir dahaki gelişimde kalış süresini bir hafta olarak belirledim. İki günlük dinlenmenin ardından, adanın güneyindeki kalacağımız diğer otele geçiyoruz (Coconut Villa Resort & Spa). Adanın güneyi oldukça sakin ve merkezden uzak. Günün belirli saatlerinde merkeze servis hizmeti var. Kumları ve manzarası güzel olan plajlara sahip. Otel oldukça konforlu ve görevli personeli kaliteli. Komik olan denizi o kadar sığ ki, denize girebilmek için eğilmek gerekiyor!

Samui diğer adalar gibi çok gelişmiş sayılmaz. Ama kafanızı dinlenmek için birebir… Ada da kutsal ve büyük tapınaklar, büyük Buda heykelleri bulunmakta. Yapılacak aktiviteler Koh Phangan ve Koh Tao turları, ada içerisindeki safariler. Bunun dışında güzel sahillerinde bolca uzanıp dinlenmenizi, kitap okuyup, un gibi kumların üzerinde tembellik yapmanızı öneririm.

1000 TBH’ta tüm adayı ve yemekleri kapsayan safari turunu mutlaka denemelisiniz. Rehber eşliğinde görülmeye değer turistik sahilleri gezerek başlıyorsunuz. Adanın orta bölümünde Na Mueang isimli hayvanat bahçesinde ki hayvanlarla yapılan gösterileri izlemek ve katılmak oldukça eğlenceli. Dilerseniz çeşitli hayvanları beslerken hatıra fotoğrafları çektirebiliyorsunuz. Adanın en yüksek

Page 40: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

80

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

81

noktasındaki gizli tapınak ve şelalelere yapılan adrenalin yüklü serüvenlere de mutlaka katılın…

Kaplumbağa Adası (Koh Tao) turu ise özellikle dalmayı sevenler için katılınması gereken bir zorunluluk! üç saatlik hızlı bot yolculuğunun ardından Koh Tao’ya varıyorsunuz. Deniz, kum ve ada muhteşem… Yemek molasından sonra sabırsızlıkla beklediğimiz adanın kuzeyindeki Koh Nang Yuan’a doğru yola çıkıyoruz. Beklediğimden çok daha güzel bir yer! Tüm adacık başlı başına sahil. Bottan ayrılarak, kayalıkların içerisinden uzanan dar ve uzun tahta iskeleyle adaya ulaşıyoruz. Hemen deniz gözlüklerimizi takıp kendimizi denize atıyoruz. Sahilin önü ve arkası deniz! Bir sağdaki denize bir soldakine giriyoruz. Kendimi akvaryumun içerisine girmiş gibi hissediyorum. Birbirinden eşsiz ve renkte balık sürüleri etrafınızı sarıyor. Sizi peşlerinden kayalıkların ve mercanların içlerine sürüklüyorlar. Saatin nasıl geçtiğini anlamadan ayrılış vakti geliyor. Bırakıp gitmek çok zor!

Dönüş yolu facia! Midemizin sınırlarını zorlayan müthiş tropik fırtına eşliğinde Samui’deyiz. Yinede yaşadığımız ve gördüklerimizin büyüsüyle yorgunluğumuzu unutuyoruz.

Koh Samui’nin size sunduğu huzur ve güzellikleri mutlaka denemenizi öneririm. Sırf bu adaya bir haftalığına gelerek, kumsalında tembellik yapmak bile bünyenize iyi gelecektir!

Bangkok (11-13 Aralık) :

Artık dönüş için Bangkok’a gidiyoruz. Yine ayrılış vakti, yine hüzün! Otel görevlileriyle içten bir şekilde

vedalaşıyoruz. Samui Limanı’nda biletlerimizi onaylatıyoruz. Sırasıyla feribot, minibüs ve uçağımızın stickerları yakalarımıza yapıştırılıyor. Ülkenin epeyce güneyinde ki Nakhon Si Thammarat Hava Limanı’na yolculuğumuz 5-6 saati buluyor. İki saatlik uçuşun ardından akşam saatlerinde Suvarnabhumi Hava Limanı’dayız.

Kalacağımız otelin ismi Diamond City Hotel ve şehrin merkezinde ki Phetchaburi semtinde yer alıyor. Hava limanından merkeze birçok alternatif taşıtla gidiliyor. Shutle bus, metro, tren ve taksiler. Pazarlığımızı yaparak taksiye atlıyoruz. Otel çok konforlu sayılmaz. Zaman zaman davetsiz misafirlerle de karşılaşıyoruz! Duş boyları da sanki kendilerine göre düşünülmüş! Başımızı yıkamak için sürekli eğilmek zorundayız. İki gün kalacağımız için bunları pek dert etmiyoruz. Otelin ucuz ve şehrin merkezinde olması her şeyi unutturuyor. Personeli ise yine gönlümüzü fethediyor…

Şehir koca bir metropol. Her milletten insanı barındırıyor. Yerel halk dışında Çin, Hindistan ve Kore vatandaşlarını sıkça görüyoruz. 12 milyon civarında nüfusa sahip. Asya’nın büyükşehirlerinin kronik hastalığı hava ve gürültü kirliliği burada da fazlasıyla görülüyor.

Şehrin yerel dildeki anlamı “Melekler Şehri”ymiş. Şehir caddeleri motosiklet, taksi ve tuktuklarla kaynıyor! Modern bir kent olmasına karşın sokaklar seyyar mutfak ve satıcılarla dolu. Tayland’da sanırım evlerde yemek yapılmıyor... İnsanlar sokaklara da ki bu seyyar mutfaklardan besleniyorlar. Yemeklerin görüntüsü iştah açıcı, fakat kokuları dayanılacak

gibi değil! Fast foodlar ise her zaman ki gibi yardıma hazır bekliyorlar!

Bangkok gerçek bir alışveriş cenneti! Pazarlık yaparak her şeyi alabilirsiniz. Alışveriş pazarı, centerı ve plazalarıyla çok canlı bir şehir. Özellikle şehrin merkezinde ki Siam Meydanı birçoğunu barındırmakta. MBK Center’a mutlaka bir uğrayın. Bunun dışında Siam Paragon Alışveriş Merkezi ve Central World Plaza’yı da görmelisiniz. Siam Ocean World ise çok eğleneceğiniz olağanüstü bir akvaryum! Floating Market ise Bangkok’un meşhur yüzen pazarı. Kiraladığınız kanoyla bütün pazarı gezebiliyor ve daha çok yiyecek alışverişinizi yapabiliyorsunuz. Tabi keskin kanalizasyon kokusuna dayanabilirseniz! Sadece haftasonları açık olan Chatuchak Pazarı’na da yolunuzu düşürmenizi tavsiye ederim. Patpong Gece Pazarı’da orijinal materyalleri ve hediyelik eşyalarıyla heyecan verici...

Tüm güzellikleri arkamızda bırakıp, dönüş yolculuğumuza hazırız. Bangkok ise çok meşgul, bize aldırdığı yok! Yaklaşan yeni yıl için kendisini süslüyor…

Son bir derste dönüş yolunda alıyoruz. Havalimanına taksi ile gideceğimizi otel personeline söylediğimizde, “İstersek kendi taksileriyle bırakacaklarını” belirtiyorlar. Artık “Çok tecrübeli olduğumuzu, sağlam pazarlık yaparak ve 300 TBH’ta rahatça gideceğimizi” söylüyoruz. “İmkansız olduğunu, bari taksimetre açtırmamızı” tavsiye ediyorlar. Gülerek vedalaşıyoruz. Havalimanına indiğimizde taksimetre de 170 TBH yazıyor! Daha çok yolumuz var!

Topraklarında, adalarında, denizlerinde, güneşinde ve gökyüzünde harika iki hafta geçirdiğim bu güzel ülkeye çok teşekkür ediyorum. Mutluluk için, dünyanın en güzel yerlerinden bazılarını görmek için çokta bir şeye ihtiyaç olmadığını; sadece birazcık cesaretin yettiğini bana gösterdiği için… Barındırdığı birçok kaliteyi bu kadar ucuza sunduğu ve bizlerin görmesini sağladığı için… Anlık yaşamanın, rahatlığın eğlenceli ve heyecanlı olduğunu hissettirdiği için bu güzel ülkeye ve insanlarına çok teşekkür ediyorum.

Tayland’la İlgili Notlar :

• Yönetim biçimi Monarşi.

• Halk Bhumibol Adulyadej isimli Krallarını çok

seviyor. 62 yıllık saltanatıyla en uzun hükümdarlık yapan kralmış.

• Şuan Yingluck Shinawatra isimli bayan Başbakanları iktidarda.

• 100 TBH = 6 TL

• Din, aile ve monarşi en önemli değerleriymiş.

• Nüfusun %90’ Budist inanışa sahip. Müslümanlık ikinci sıradaymış.

• Taylandlılar için kafa çok önemliymiş. Sakın dokunmayın veya üzerinden bir şey vermeyin. Ayaklarla da bir şey uzatmak ve ayak altını göstermek ciddi tabularıymış.

• Dünyanın en çok pirinç ihraç eden ülkesiymiş.

• Eskiden işleri yine hep kadınların yapmasının yanı sıra, kocaları onları ve çocuklarını satma hakkına sahipmiş.

• Alışverişleriniz de mutlaka pazarlık yapın.

• Yemek konusunda çok cesur olmayın, ama taze meyveleri mutlaka deneyin.

• Eğer Tayland kültürünü görmek ve yaşamak istiyorsanız kuzeydeki Chiang Mai bölgesini, tatil yapmak istiyorsanız adaların bulunduğu güney bölgelerini tercih edin.

Page 41: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

82

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

83

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

82

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

83

BİLİŞİM

BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ[ Hazırlayan ] Murat GÜLCAN | SG Tek. Kd. Bçvş.

mekanik hesap makinesini 1820’ de geliştirmiştir. Charles Babbage fark makinesi adini verdiği otomatik mekanik hesap makinesinin küçük bir modelini 1822’de gerçekleştirmiştir. 1823’de buharla çalışan tam otomatik modelini yapmıştır; bu araç sabit talimat programıyla kumanda ediliyordu. Herman Hollerith 1890 yılında delikli kart sistemiyle çalışan bilgisayarı geliştirdi. Bu delikli kartlar, bellek deposu olarak kullanılabiliyor, ayrıca bilgisayara programlar ve veriler bu kartlarla verilebiliyordu, böylece işlem hızı oldukça artmış ve hatalar da azalmıştır. Howard Hathaway Aiken’in yönettiği bir ekip 1937 yılında Mark-1 adı verilen ilk otomatik dijital bilgisayarı yapmayı başardı. Elektromekanik rölelerle çalışan bu bilgisayarın dört işlemin yanı sıra logaritma ve trigonometri fonksiyonlarını çözen özel (alt) programları vardı. Bu bilgisayar da delikli

arasında kullanılan entegre devrelerin kullanıldığı bilgisayarlar. Dördüncü Kuşak Bilgisayarlar: 1980’den sonra transistörlerin yerine mikroçiplerin kullanıldığı bilgisayarlardır. Bu gün kullandığımız bilgisayarlar bu kuşağa aittir. Sonuç olarak ; Elektrik-elektronik alanındaki hızlı gelişmeler ve bilgisayarların ticari amaçla kullanılmaya başlanması, bilgisayar alanındaki çalışmaları ve gelişmeleri inanılmaz ölçüde artırarak günümüze kadar gelinmiştir. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra gerek bilgisayar yapım teknolojisinde, gerekse bilgisayar programlama dilleri açısından büyük gelişmeler yaşanmıştır. Bu arada bilgisayarlarda entegre devreler kullanılmış, hızları ise hayal edilemeyecek seviyelere ulaşmış, boyutları çok küçülmüş, fiyatları da herkesin alabileceği kadar ucuzlamıştır. 1980’li yıllarda PC (Personel Computer)’lerin üretilmesiyle artık bilgisayarlar evlere dahi girmiştir. Son yıllarda bilgisayarlar ceplere sığacak kadar küçülmüştür.

İlk bilgisayarlardan günümüze yolculuk…

Bu sayımızda bilişim teknolojilerinin en önemli unsuru olan bilgisayarın geçmişine bir göz atalım. Tarihsel olarak en önemli eski hesaplama aleti abaküstür; 2000 yıldan fazla süredir bilinmekte ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Blaise Pascal, 1642’de dijital hesap makinesini yapmıştır; yalnızca tuşlar aracılığıyla girilen rakamları toplama ve çıkarma işlemi yapan bu aygıtı, vergi toplayıcısı olan babasına yardim etmek için geliştirmiştir. 1671’de Gottfried Wilhelm von Leibniz bir bilgisayar tasarlamıştır; 1694 yılında yapılabilen bu araç özel dişli mekanizması kullanmaktaydı; toplama, çıkartma, çarpma ve bölme işlemi yapabiliyordu. Pascal ve Leibniz tarafından yapılan ilk bilgisayarlar yaygın olarak kullanılmamıştır. Charles Xavier Thomas dört işlemi (toplama, çıkartma, çarpma, bölme) yapabilen ilk ticari

kart sistemiyle çalışıyordu. Yavaştı; bir çarpma işlemi 3-5 saniyede yapılabiliyordu. Buna rağmen otomatikti ve uzun işlemleri tamamlayabiliyordu. Bu bilgisayarla bugünkü anlamda bilgisayar dönemi başlamıştır.

İkinci Dünya Savaşında ordu için hızlı bilgisayarlara ihtiyaç duyulmasıyla bu alandaki çalışmalar tekrar hızlandı. J.Presper Eckert, John W.Mauchly ve çalışma arkadaşları, elektron tüplerini kullanarak ilk elektronik dijital bilgisayar olan ENIAC’i 1945 yılında yapmayı başardılar. Bu bilgisayar yine delikli kart sistemini kullanmıştır; 167 m² yer kaplıyor ve yaklaşık 180 kWh elektrik harcıyordu; ayrıca tasarlanmış olduğu belirli programları çalıştırmada verimliydi. Bunlara rağmen ENIAC ilk basarili yüksek hızlı elektronik bilgisayar kabul edilir. Von Neumann’in teorik çalışmaları sonucunda ilk programlanabilir elektronik bilgisayarlar kuşağı 1947 yılında ortaya çıktı. Bunların işlem hızları çok daha büyüktü ve en önemlisi RAM bellek kullanabiliyordu. Bu bilgisayarlar makine diliyle programlanıyordu. Bu grup bilgisayarlar, ilk ticari uygunluğa sahip olan EDVAC ve UNIVAC serilerini kapsar. Ticari amaçlı ilk bilgisayar UNIVAC-1adiyla 1952yilinda piyasaya sürüldü.

1963 yılından sonra birden fazla transistörün birleştirilerek entegre devrelerin bulunması, bilgisayarın gelişimini daha da hızlandırmıştır. Bilgisayar alanında kısa sürede yaşanan bu önemli gelişmeler sayesinde, tonlarca ağırlıkta, yavaş işlevi yapabilen modellerden, milyonlarca işlemi çok kısa sürede yapabilen, lap-top (elde taşınabilen) ve hatta cebe girebilen modeller geliştirilmiştir. 1946 yılından sonra bilgisayarları dört kuşak olarak ele alabiliriz. Birinci Kuşak Bilgisayarlar: 1946-56 yılları arasında vakumlu tüpler kullanılan bilgisayarlardır. İkinci Kuşak Bilgisayarlar: 1957-63 yılları arasında tüplerin yerine transistörlerin kullanıldığı bilgisayarlardır.

Üçüncü Kuşak Bilgisayarlar: 1964-79 yılları KAYNAKLAR :

(1) http://www.bilimseven.tr

Page 42: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

84

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

85

yatacaktır. Bazen de sadece fırsatları yakalamak, ucuzluk dönemlerinde indirimlerle en iyi ürünü en uygun fiyata alma ile kendini akıllı tüketici olarak görme hazzı veya piyasa bilgileri ile kendilerinden gurur duyma duygusuyla en güzel ve en ucuz ürünün nerede, kaça olduğu bilgisini çevresindekilere aktarma ile kişi haz verici bir doyum sağlayacaktır.

Bu bakış açıları bir ekonomist veya sosyolog gözüyle alışveriş eyleminin normalden çıktığı noktada hedonistik açıklayıcı yorum bulunmaktadır.

Eğer bakış açımız psikoloji olacaksa sadece hedonizm çerçevesinde açıklamayıp eylemin altında yatan süreçlere ve eylemin sonuçlarını birey bazında incelememiz gerekecektir. Literatürde “kompulsif satın alma, omniomani” olarak da görebileceğimiz alışveriş davranışına ait bu psikopatoloji artık normal bir alışverişin dışında bağımlılık boyutunda karışımıza çıkmaktadır.

Aşağıda sunulan 8 soruya vereceğiniz evet-hayır yanıtları belki de fark etmediğiniz ama sizde olabilecek bir bağımlılığın işaretlerini gösterebilir.

Kendinizi iyi hissetmediğiniz zamanlarda para harcamak için güçlü bir istek duyuyor musunuz?Yaşam sorunlarını kaldırmak çok güç olduğu zamanlarda para harcamak için güçlü bir istek duyuyor musunuz?Yukarıdaki eylemler ruh halinizi değiştiriyor mu?Harcadığınız para miktarı son bir iki yıldır arttı mı?Harcamalarınız aileniz veya eşinizde bir hayal kırıklığı yarattı mı?Başkaları sizin para harcamanızın bir sorun veya kontrolünüz dışında olduğunu söyledi mi?Planladığınızdan daha fazla satın aldığınız oluyor mu?Harcamaya başladıktan sonra kendinizi durdurmakta zorlanıyor musunuz?

Eğer bir çoğuna evet yanıtı verdiyseniz belki de siz bir alışverişkoliksiniz.

Bir psikopatoloji olarak alışveriş bağımlılığı normal bir tüketim davranışından farklı bir alma eylemini ifade eder. Alışveriş bağımlılığı üzerine ilk çalışmalar 19. yy başlarına rastlar. Kraepelin ve Bleuler bu alışverişi bir bozukluk olarak ele almış

ve Kompulsif Satın Alma bozukluğu adıyla bir tür patolojik, tepkisel dürtü olarak değerlendirmişlerdir. Kompulsif satın alma, kişinin dürtüsel olarak satın alma güdüsünü hissetmesi ve denetleyememesi sonucunda ortaya çıkan, mali olarak zorluklara neden olan bir bozukluktur.Günümüz tüketim toplumunda kişileri mali olarak sıkıntıya sürükleyen, ardından evlilik ve aile yaşamında önemli sorunlara yol açan bu bozukluğa olan ilgi gün geçtikçe artmış ve yaygınlığının çok fazla olduğu görülmüştür.

Alışveriş bağımlısı bir kişinin harcamalarından mutlaka bir kişi memnun olmayacaktır. Bazen kişi bu nedenle yaptığı harcamaları saklamaya başlayacak, yalan söyleyecek bu durum ortaya çıktığında ise aile içinde büyük krizler ortaya çıkacaktır. Kişi yalan söylediği ve dürüst olmadığı için suçluluk duyguları yaşayacaktır, bu duygu bazen kendisini ailesinden ve toplumdan izole etmesine kadar varabilecektir. Ardından gelişebilecek depresyon ve kaygı problemleri kişiyi daha da bir çıkmazın içine sokabilecektir. Bazen işler daha da kötüye gidecek kişi oluşan borçlarından ötürü kendine bir takım isimlerle hesaplar açabilecek, sahte kimlikler kullanabilecek hatta yasal olmayan davranışlara başvurabilecektir. Dolayısıyla sadece normal dışı bir alışveriş davranışı olarak görmek

Her kişi için normal olarak algılanan bir alışveriş davranışı ne zaman ki tüketicilerin satın aldıkları ürünlerden sadece yarar sağlamak için değil de bir zevk olarak görme ve bu zevki tatmin için harekete geçme tarzı olarak yapılıyorsa bahsedeceğimiz davranış sadece bir alışveriş olmayacaktır.

1982 yılında Hirschman ve Holbrook’un makalesinde Hedonik alışveriş olarak gördüğümüz bu bakış açısı normal bir alışveriş davranışını normaldışı olarak algılamamıza neden olan nokta olacaktır.

Hedonistik alışveriş normal bir alışverişin de ve belirli ürünleri elde etme isteğinin ötesinde bir şey olarak görülmektedir (Gonzalez-Pinto vd.,

2003). Yüksek arzular, genişletilmiş ilgilenimler, fanteziler ve gerçekliğin acısından kaçmak için haz veren davranışa yönelme olarak alışverişin hedonistik tarafını vurgulamışlardır. Kimi zaman rahatlamak için alışveriş yapılmaktadır. Böyle bir alışverişte amaç stresten kaçmak, olumsuz bir ruh halinden çıkmak için alışveriş yapma ve kendini tedavi yöntemi olarak alışveriş yapmaktır. Dinlenip sakinleşmek, rahatlamak için alışveriş bir araç olacaktır ya da maceracı alışveriş şeklinde kişinin arayışlar, uyarılma, macera ve başka bir dünyada olma hissini yaşamak arzusu ile hedonistik alışveriş yapması şeklinde olacaktır. Birçok insanın alışveriş merkezlerinde ya da mağazalarda kendilerinden geçmesi ve kendilerini bir akıntıya kapılmış gibi hissetmesinin ardında bu maceracı alışveriş

ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞI[ Hazırlayan ] Sevil ERBEKLİ | Psikolog

Page 43: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

86

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

87

yerine bu sorunu psikolojik, toplumsal ve ailesel başka sorunları ortaya çıkartabilecek bir bozukluk olarak ele almak gerekmektedir.

Bu bozukluk sadece psikiyatrinin değil ekonominin ve tüketici davranışı bilimlerinin ve endüstri psikolojisinin ortak ilgi alanına girmektedir (Dittmar ve ark.,1996).Ruh sağlığı çalışanları arasında bu bozukluğu kompulsif cinsel davranış, tekrarlayan kendine zarar verme davranışı, piromani( haz alma amacıyla yangın çıkarma), Trikotillomani (haz alma amacıyla kişinin kendi saçını yenileyen şekilde yolması),patolojik kumar oynama gibi dürtü kontrol bozuklukları arasında, obsesif kompulsif bozukluk içerisinde bir semptom, depresyon veya davranışsal bağımlılık içerisinde değerlendirilmesi yönünde tartışmalar bulunmaktadır.

Haz veren davranış olarak ele alınan alışveriş bağımlılığı aslında toplumsal açıdan tanı konmada sorunlar yaşanan bir bozukluktur. Çünkü alışveriş tarzının kültürel koşullar içerisinde değişebilmesi, erkek ve kadının tipik alışveriş davranışları arasındaki farklılıklar, normal olan alışveriş davranışının bazı özel gün ve dönemlerde (yılbaşı, özel günler…) kompulsif hale gelmesi, günümüz koşullarında alışverişin toplumsal yaşamda bir boş zaman geçirme hatta sosyal yaşam aktivitesi

olarak görülmesi, gerek görülmeyen eşyalara yönelik alımların sıklığı ile normal olmayan alışverişi ayırabilmek zorlaşmaktadır.20’li yaşların sonu ve 30’lu yaşların başlarında açığa çıkana kadar sinsi bir şekilde ilerleyen bu hastalığın ortalama başlama yaşı 17,5-30 yaştır. Hastalık çoğunlukla büyük borçların oluşması, bu borçların ödenememesi, yasal maddi sorunlar, suçluluk duyguları, evde alınan eşyaları koyacak yer kalmaması, alışverişte aşırı zaman kaybetme gibi durumlar oluşunca ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hastalığın ortaya çıkması ile başlangıcı arasında zamansal olarak birkaç yıl süre geçebilmektedir. Bu kişilerin satın alma ve alışveriş ile ilgili aşırı uğraşlar ve uygunsuz satın alma davranışları vardır. Bu uğraşlar strese neden olabilmekte, zaman kaybı ve sosyal, mesleki, finansal sorunlara neden olmaktadır.

Alışveriş bağımlılığı depresyonun, dürtü kontrol bozukluklarının, obsesif kompulsif bozukluğun, manik bozukluğun ya da travmatik bir yaşantının uzantısı olarak bir çok açıdan açıklanmaya çalışılmaktadır. Üzerinde tam bir tanısal uzlaşıdan bahsedemeyiz.

Solomona göre yaşanan gerginliğe, depresyona ya da can sıkıntısına çare olarak aşırı ölçülerde alışveriş yapılmaktadır. Alışveriş öncesi kişide

gelişen almaya karşı aşırı istek, buna bağlı gerginlik ve heyecan artışı satın alma eylemi ile doyuma ulaşır, kişi gevşer. Fakat bu dönemin ardından tekrar bir depresyon dönemi başlar ve aynı süreç yine tekrarlar. Başlangıçtaki olumlu duyguların yerine zamanla suçluluk, kızgınlık, pişmanlık ve üzüntü duyguları almaktadır. Bu özellikleri ile alışverişkolikte aynı bir alkoliğin bağımlılığı gibi davranışsal bağımlılık süreci görülmektedir. Alkol ve madde bağımlıları nasıl maddeyi bulamadıklarında sinirli, gergin ve huzursuz olurlarsa, alışveriş bağımlısı olan bir kişi de alışveriş yapamadığında aynı olumsuz ruh hallerini yaşayacaktır. Alışverişkoliğin alkol ve madde bağımlısından farkı, vücuda yabancı madde alımı yerine sıkıntısını alışveriş yaparak ve para harcayarak gidermeye çalışmasıdır.Araştırmalarda alışveriş bağımlılığının benlik saygısı, kişilerarası ilişkilerde sorunlar, travmalarla ilişkili olabileceği düşündüren sonuçlar da elde edilebilmektedir. Alışveriş bağımlısı olan kişilerde altta yatan bir depresyonla veya öfke birikmesi ile karşılaşılabilir. Kişi adeta alışveriş yaparak kendine enerji vermeye ya da birilerini cezalandırmaya çalışabilmektedir. Alışveriş yaparak bilinçdışı bir biçimde depresyonunun veya öfke fazlalığının üstesinden gelmeye çalışan bu kişilerin altta yatan depresyonlarının ve öfke birikimlerinin pek çok nedeni olabilir. Eşi ile uzun süredir sorunların olması, bu sorunların çözülememesi, alışveriş bağımlısı kadınlarda oldukça sık görülen bir durumdur.

Yine benlik saygısının düşüklüğü, erken yaşta ebeveyn kaybı, fiziksel yoksunluklar alışveriş bağımlılarında görülebilen durumlardır. Kişilerin kendileri ile algılarında ve bazen gerçekle ilgili algılamalarda uygunsuzluklar gözlenebilmektedir. Benlik saygısındaki düşüklükle açıklayabileceğimiz bu durumda kişi alışveriş yaparak benlik saygısını arttırma çabasına bürünebilmektedir. Özellikle bazı nesneleri alma ihtiyacı duyabilmektedirler. Belirli bir konu ile ilgili nesneleri sürekli alma davranışıyla o konu hakkında yeterli olma duygusu kazanma çabası içerisinde olabilmektedirler.

Anne-baba ilişkisinin çocuklar açısından doyurucu olmadığı durumlarda özellikle de parayı sevginin eşdeğeri gibi gören, çocukların isteklerini bu yolla karşılayabileceklerine inanan ailelerde yetişen

çocuklarda bu rahatsızlığı görmek daha olasıdır. Alışverişkolikler arasında cinsiyetlere göre farklılıklar bulunmaktadır, erkekler daha çok elektronik aletler, spor malzemeleri ve ev eşyaları satın alırken, kadınlar takı, giyim, kozmetik eşyalar daha az sıklıkta yiyecek maddesi almaktadır (Dittmar ve ark., 1996).

Yeterli çalışmaların olmaması nedeniyle etiyolojisi hakkında kesin tanımlamaların yapılamamasına karşın alışveriş bağımlılığı giderek artmakta olan bir sağlık sorunudur. Alışveriş bağımlılarına yönelik psikolojik destek ve tedavinin sağlanması önemlidir. Eşlik edecek bir depresyon, anksiyete veya travma yaşantısı özellikle tedavide öncelikli olarak ele alınması gereken hususlar olmaktadır. Yine kişilerarası çatışmalar, benlik saygısını geliştirmeye yönelik terapiler faydalı olmaktadır. Özellikle gençler, aile ve toplum açısından alınacak bazı önlemler faydalı olacaktır. Aile içi denetim ile gençlerin denetlenmesi, televizyondaki olumsuz etkilenimlerin önlenmesine yönelik tedbirler faydalı olacaktır. Gençlere yönelik tüketimi teşvik eden reklam kampanyalarının yoğun biçimde uygulanmasına sınırlamaların getirilmesi, kredi kartı gibi alışveriş araçlarının sağlanmasında dikkatli olunması da önemlidir.

Tedavide en önemli destek yakın çevredir. Bazen alışverişe çıkarken kişiyi engelleyecek bir arkadaşın eşlik etmesi ya da kötü duyguların hissedildiği dönemlerde alışverişe çıkmak yerine bunun yerini alabilecek aktivitelere kişiyi yönlendirmek faydalı olabilmektedir.

Unutulmamalıdır ki; Alışveriş Bağımlılığı, tüketimin teşvik edilmesi, anne-babanın çalışmasıyla ebeveyn çocuk ilişkilerinde ortaya çıkan kopmalar gibi sosyolojik etmenler ile görülme sıklığı giderek artan bir bozukluk olarak kişilerarası ilişkilerde sorunlar yaratması, mali sorunlara neden olması nedeniyle üzerinde daha çok durulması gereken ve ciddi önlemlerin alınması gereken bir rahatsızlıktır.

KAYNAKLAR:

1. Tamam,L.,DillerR.S., Özpoyraz,N. Kompulsif Satın Alma, Türk Psikiyatri Dergisi,9(3), 224-230.

1. Annagür,B.B.,Tamam,L. (2011),Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Kompulsif Satınalma Birlikteliği Olan Bir Olgu, Nöropsikiyatri Arşivi, 48,75-78.

1. Özdemir,Ş., Yaman,F.(2007). Hedonik Alışverişin Cinsiyete Göre Farklılaşması Üzerine Bir Araştırma, İİBF Dergisi, 2(2),81-91.

Page 44: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

88

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

89

Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışının uluslar arası alanda Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığına ne derecede etki ettiğini anlamak için öncelikle bağımsızlık, tam bağımsızlık kavramlarını ve Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışını incelemeliyiz.

Devletler hukukuna göre bağımsızlık, teknik terimiyle siyasi bağımsızlık “diğer bir devlete veya milletler arası bir kuruma uydu olmamak, ya da milli hayat bakımından bağımlı bulunmamak” demektir. Bir devletin siyasi bağımsızlığı, eğer bu devlet daha güçlü bir devlet tarafından alınmasını istemediği tedbirleri kuvvet tehdidi veya kullanılması

olmanın ön koşuludur. Bir devlet, ancak tam bağımsız olduğu zaman kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilir. Bir devletin tam bağımsız olması demek, başka devletlerle ilişki kurmadan yalnız başına yaşaması demek değildir. Bir devletin, yaşamını sürdürebilmesi için tüm ülkelerle siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkiler kurması zorunludur. Fakat bu ilişkilerde diğer devletlere taviz verilmemeli, ayrıcalık tanınmamalıdır.

Bir milletin, kurumlarını geliştirmek üzere anayasal yapısını ve hükümet biçimini değiştirmek istemesi halinde, bu isteğini tam bağımsızlık içinde yerine getirebilmelidir. Bu konuda söz hakkı egemen milletindir. Milletin her yönde gelişme yetkisi vardır. Bağımsız bir vatanın insanları yaşama koşullarını düzeltebilme, iyileştirebilme, kendi savunmasını dilediği gibi düzenleme hakkına sahiptir. Bu haklar ve yetkiler bütün milletlerde vardır ve herkesin doğal hakkıdır. Milletlerin bağımsızlıkları, eşitlikleriyle doğru orantılı olmalıdır. Atatürkçülükte bağımsızlık anlayışı dengelerin bozulmasını engelleyecek niteliktedir. Milli devlet anlayışı bu düşüncenin sonucudur.

Günümüz devlet hukukçularına göre bağımsızlık demek, egemenlik veya dış egemenlik demektir. Modern bir doktrinci akım, bağımsızlık kavramının, hukuksal nitelikte bir kavram olduğunu savunmaktadır. Bu öğretinin baş temsilcisi Charles Rousseau’dur. Rousseau’ya göre bağımsızlık, devletler hukukunun devlete tanıdığı yalnız ona özgü, özerk ve sınırlandırılmış yetkilerin tümü demektir. Bu görüş bilim alanında hayli önem kazanmış bulunmakta ve Atatürk’ün bağımsızlık anlayışını büyük ölçüde yansıtan bir görüş niteliği taşımaktadır. Atatürk bağımsızlığın bölünmez yetkiler bütünü

karşısında almaya kalkarsa ihlal edilmiş olur.

Siyasi bağımsızlık, devletin, devletler hukuku bakımından kendisine tanınan milletler arası bir yetkidir. Bağımsız devlet, diğer devletlerle olan ilişkilerinde devletler hukukunun tanıdığı bu yetkileri serbestçe kullanır ve milletlerarası ödevleri de serbestçe yerine getirir.

Tam bağımsızlık olgusu şu şekilde açıklanabilir : bir devletin, diğer bir devletin egemenliği altına girmeden kendi kendini yönetmesi, iç ve dış politikasını özgürce saptayabilmesidir. Tam bağımsızlık, devlet

olduğunu ileri sürmüş ve şöyle demiştir:

“Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel ve benzeri her konuda tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün anlamından mahrumiyeti demektir. Biz, bunu temin etmeden barış ve huzura erişeceğimiz inancında değiliz.”

Bu sözlerden anlaşılıyor ki Türkiye Devleti’nin kuruluşuna dayanak olan bağımsızlık düşüncesi veya kısaca Türk bağımsızlık anlayışının niteliklerinden biri de bağımsızlığın çok yönlü oluşudur. Atatürk’ün düşünüp tasarladıkları ile yapıp gerçekleştirdikleri arasında değişmez bir nitelik göze çarpar. O da tasarlananlarla yapılanlar arasındaki tutarlılıktır.

Güçlü devletler, az gelişmiş ülkeleri kendi sömürgeleri haline getirmek için her fırsattan yararlanma yoluna başvurmuşlardır. Atatürk’ün Milli Mücadele döneminde verdiği çaba, işgalci kuvvetlerin Türk topraklarından uzaklaştırılmasının yanında tam bağımsızlığın tüm koşullarını yerine getirmek ana amacıdır. Buna ilave olarak Atatürk Milli Mücadele sonrasında elde edilen tam bağımsızlığın ilerleyen süreçte korunmasının ulusun sorumluluğunda olduğunu belirtmiştir.

Atatürk, bağımsızlık bilincinin yeni nesillere aktarılmadığı zaman bu bilincin zayıflayacağını ve Milli Mücadele döneminde verilen bağımsızlık mücadelesinin bir öneme sahip olmayacağını İstanbul ve Bursa öğretmenlerine Bursa’da Şark Tiyatrosu’ndaki konuşmasında şöyle ifade etmiştir:

“Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve

ATATÜRK’ÜN TAM BAĞIMSIZLIK ANLAYIŞI[ Hazırlayan ] Ahmet ÖZKURT | Svl. Me.

Page 45: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

90

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

91

ordularınızın zaferi için sadece zemin hazırladı… Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve karşılaşacağınız engelleri kıracağız.”

Atatürk’ün tam bağımsızlığa ulaşmak için izlediği yol, ülkenin egemenliğini azaltan tüm bağlardan arındırılması için ulusal güçlerle savaşmak olmuştur. Bu araçların arasında askeri gücün yanında diplomasi de vardır. Atatürk, devletin; milletin bağımsızlığını ve hürriyetini koruması için asıl sorumluluğun sahibi olduğunu belirtmektedir. Devletin sahip olduğu tüm organlarla beraber iç yapıda kişilerin hürriyetini sağlamakla birlikte dışarıdan gelecek tüm tehditlere milli unsurlarla karşı koyabilmelidir. Bu bağlamda Atatürk devletin güçlü olması gerekliliğini şu sözleriyle vurgulamıştır:

“Bir milleti meydana getiren kişilerin, o millet içindeki her çeşit hürriyeti, fikir ve vicdan

ayrılmadan önce düşündüğü ve Samsun’a çıktıktan sonra uygulamaya koyduğu kararını dile getirdiği ifadesi ve verdiği kararın mantıksal boyutunu ifade edişi “Tam Bağımsızlık” ilkesinin ana felsefesini ortaya koymaktadır. Atatürk o günlerde kurtuluş çareleri olarak ortaya konulan “İngiliz himayesi, Amerikan mandası ve bölgesel kurtuluş çarelerinden” bahsettikten sonra şöyle devam ediyor. “Gerçekte içinde bulunduğumuz o tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini sağlamaya çalışmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti onun istiklali, padişah, halife, hükümeti bunların hepsi anlamı kalmamış birtakım boş sözlerden ibaretti. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu? O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi? Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli hakimiyete

hürriyetinin güven altında bulundurulması lazımdır. Keza bir milletin tümünün her çeşit hürriyeti, yani kendi topraklarına dışarıdan hiçbir müdahale ve sınırlama olmaksızın hür ve bağımsız yaşaması ve çalışması lazımdır. İşte, devlet gerek kişilerin hürriyetini sağlamak için millet üzerinde bir nüfuza ve gerekse milletin ve memleketin bağımsızlığını koruyabilmek için kendine özgü bir nüfuz ve kuvvete sahip olmalıdır”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren devletin milli hedeflere ulaşmak için izleyeceği yol olarak tarif edilen siyasetin, milli olması esas alınmıştır. Diğer bir deyişle siyaset, milleti her alanda ileriye götürmek ve dış etkenlerden tamamen bağımsız olmak temelinde oluşturulmalıdır. Milli siyaset içeride güç unsurunun geliştirilmesiyle birlikte dışta kendi isteklerini kabul ettirme amacını taşımalıdır.

Atatürk’ün bağımsızlık konusunda yaptığı bir çok açıklamanın içinde İstanbul’dan

dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti kurmak…Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantık şuydu : Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin bir bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olma mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!... O halde ya istiklal ya ölüm!”

KAYNAKLAR :

1. Nutuk 1919-1927

Page 46: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

92

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

93

ZİYARETLER VE

ETKİNLİKLER

H

Hava Pilot Tuğgeneral Haluk ŞAHAR, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER’i ziyaret etmişlerdir.

04OCAK2012

HAVA PLT. TUĞG. HALUK ŞAHAR ‘IN ZİYARETİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı karargahında görevli sivil memurların yemin töreni icra edillmiştir.

11OCAK2012

SİVİL MEMUR YEMİN TÖRENİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı karargahında görevli erbaş ve erler tarafından ‘‘Gız İsteme’’ isimli tiyatro oyunu sergilenmiştir

07ŞUBAT2012

TİYATRO ETKİNLİĞİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı karargahında, Yenilikçi ve Yaratıcı Yönetim Projesi kapsamında Sn. Tayfun TALİPOĞLU tarafından ‘‘Kolay İletişim Kurmanın Sırları’’ konulu konferans verilmiştir.

03ŞUBAT2012

SN. TAYFUN TALİPOĞLU’NUN ‘‘KOLAY İLETİŞİM KURMANIN SIRLARI’’ KONULU KONFERANSI

Page 47: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

94

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

95

ZİYARETLER VE

ETKİNLİKLER

Deniz Ulaştırma Genel Müdürü Sayın Özkan POYRAZ, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER’i ziyaret etmişlerdir.

07ŞUBAT2012

DENİZ ULAŞTIRMA GENEL MÜDÜRÜ SN. ÖZKAN POYRAZ’IN ZİYARETİ

Sahil Güvenlik Eğitim ve Öğretim Komutanlığında görevli sivil memurların yemin töreni icra edilmiştir.

13ŞUBAT2012

SİVİL MEMUR YEMİN TÖRENİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı karargahında, Yenilikçi ve Yaratıcı Yönetim Projesi kapsamında Sn. Canten KAYA tarafından ‘‘Karşınızdakinin Kalbine Seslenin’’ konulu konferans verilmiştir.

22ŞUBAT2012

SN. CANTEN KAYA’NIN ‘‘KARŞINIZDAKİNİN KALBİNE SESLENİN’’ KONULU KONFERANSI

Denizcilik Müsteşarı Sayın Hasan NAİBOĞLU, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER’i ziyaret etmişlerdir.

23ŞUBAT2012

DENİZCİLİK MÜSTEŞARI SN. HASAN NAİBOĞLU’NUN SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI’NI ZİYARETİ

Page 48: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

96

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

97

ZİYARETLER VE

ETKİNLİKLER

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ve Türkmenistan Devlet Başkanı Sn. Gurbanguli BERDIMUKAMEDOV, Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER refakatinde TCSG-303 ile İstanbul Boğazı’nda intikal seyri icra etmişlerdir

01MART2012

SN. CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL VE SN. TÜRKMENİSTAN DEVLET BAŞKANI GURBANGULİ BERDIMUKAMEDOV’UN TCSG-303 İLE İNTİKAL SEYRİ

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü münasebetiyle Cebeci Askeri Şehitliğinde Anma Töreni icra edilmiştir.

18MART2012

CEBECİ ASKERİ ŞEHİTLİĞİ ANMA TÖRENİ

Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Serdar DÜLGER, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü münasebetiyle Sahil Güvenlik Komutanlığı şehit ailelerini ağırlamışlardır.

16MART2012

ŞEHİT AİLELERİYLE SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI KARARGAHINDA ÖĞLE YEMEĞİ

Sahil Güvenlik Komutanlığı karargahında, Yenilikçi ve Yaratıcı Yönetim Projesi kapsamında Sn. Fatih TÜRKMENOĞLU tarafından ‘‘Genç Nesille İletişim’’ konulu konferans verilmiştir.

16 MART2012

SN. FATİH TÜRKMENOĞLU’NUN ‘‘GENÇ NESİLLE İLETİŞİM’’ KONULU KONFERANSI

Page 49: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

98

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

99

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

98

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

9918 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Haftası dolayısıyla Sahil Güvenlik Tiyatro grubu tarafından ‘‘Çanakkale Geçilmez’’ adlı oyun sahnelenmiştir.

SANATVE

FOTOĞRAF

Page 50: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

100

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

101

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

100

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

101

Adımlarını gitgide hızlandırıyordu. Acelesi de yoktu üstelik. Bazı zamanlar böyle hızlı hızlı yürürdü. Yürümese içi daralır, hafiften terlemeye başlardı. Bu hali, hasta olacak birini andırsa da yürüdükten sonra birşeyi kalmazdı. Çok da keyif alırdı yürümekten. Eğer yorulmayacak olsaydı, saatlerce yürüyebilirdi.

SANATVE

FOTOĞRAF

Uzayan Yollarda Duranlar[ Yazı ve Fotoğraflar ] Ecz. Tğm. Burak Rıza AVCI

Page 51: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

102

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

103

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

102

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

103

yaşlanmış gibi hissetmesine sebep olan kırışıklıklarını ve ağaran saçlarını umursamaz olduğundan beri yürüyordu. İçinden geldiği gibi yürüyordu. Evine yürüyerek yarım saat uzaklıkta küçük ve şirin bir park vardı arasıra memleket hasretini giderdiği. Bir de güzel günlerde ortaya çıkan seyyar çaycıdan içtiği çay vardı içini ısıtan. Her mevsim hallerini gördüğü tam 18 ağaç vardı parkta. Onları o kadar seviyordu ki; tomurcuklandıklarında Ahmet heyecanlanıyor, çiçek açtıklarında Ahmet neşeleniyor, gürleştiklerinde gölgesinde huzur buluyordu. Sonbahar ayrı bir hüzünlendirirdi Ahmet’i bu yüzden.

Büyükşehir Ahmet’e büyük gelmişti. Onu mutlu etmekten çok yoruyor, ruhunu daraltıyordu. Tanımağıdı binlerce insan bir o yana bir bu yana koşturuyor, asfalt ile beton arasında mekik dokuyordu. Evet çok insan vardı ama hemen hemen hepsi kendi derdinde, kendi halinde görünüyordu. Etrafında olup bitenleri farkedemeyecek kadar meşguldüler. Ahmet’in şafak sayar gibi izne ayrılacağı günleri sayması bu yüzdendi. Memleketinin taşını, toprağını, havasını, suyunu çok özlüyordu.

Ahmet memur olduktan sonra daha çok kitap

En çok da sabahın erken saatlerinde yürümek hoşuna giderdi Ahmet’in. Yazın kavurucu sıcağında içilen soğuk bir limonatanın verdiği ferahlık ve mutluluk gibiydi, onun sabah erkenden çıktığı yürüyüşte aldığı her nefes. Rüzgar da onun ritmine ayak uydurur gibi eserdi. Güneş bir başka ısıtırdı içini, bir başka ıslatırdı yağmur. Bulabilirse eğer, toprak da bir başka kokar, bulutların üstünde yürüyormuş hissini tattırırdı Ahmet’e.

Oysa eskiden pek kıymetini bilmediği şeylerdi şimdi Ahmet’in elinde kalanlar. Büyükşehirler böyle mi olurdu? Toprağı az, yeşili az, çiçeği az, sıcak dostlukları az. Bunlara böylesine hasret kalacağını bilmiyordu büyükşehire gideceğini öğrendiği zamanlar. Ahmet hep memur olmak istemiş ve sonunda olmuştu. Adeta yeşilin içinde kurulmuş memleketinden daha önce hiç ayrılmamıştı. Şimdi ise büyükşehire gidecekti hem de öyle gezmek için filan değil. Büyükşehir, Ahmet’in hep ismini duyduğu ve gitmek için hayalini kurduğu bir yerdi. Memur olduğunu ilk duyduğunda yaşadığı mutluluk, zamanla eksikliğini hissedeceği şeyleri de unutturmuştu.

Ahmet memur olalı 5 yıl, hızlı hızlı yürümeye başlayalı da yaklaşık 3 yıl olmuştu. Kendini

SANATVE

FOTOĞRAF

Page 52: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

104

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

105

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

104

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

105

okur olmuştu. Okudukça yaşadığı çevreden biraz da olsa uzaklaşıyor, kendi dünyasında gezintilere çıkıyordu. Bazen memleketini düşler, yaylalara çıkar, kırlarda gezerdi. Uçsuz bucaksız ormana kendini atardı bazen, kaybolma korkusu olmadan dolaşırdı. Yanından geçtiği her ağaca dokunup selam verirdi. Bir karacayı hayal eder,onu kollarına alıp severdi. Bir kelebeğin peşindeki yavru kedi gibi ani ve hızlı hareketler yapar, sonra biraz durup tekrar devam ederdi. Kendi dünyasında çok mutlu olurdu. Yaylaların rengarenk bitki örtüsüyle büyülenir, kendini çiçeklerin içine atar ve kollarını açardı. Sonra eline bir çiçek alıp koklardı. Koklardı fakat düşlerinde hiçbir çiçek kokmazdı. Kitaba kapanan kafasını kaldırıp okumaya devam ederdi.

Yürüyüşe çıkmadan önce beslerdi penceresine konan güvercinleri. Çiçeklerini de evden çıkmadan önce sular, camın önüne koyardı. Eve döndüğü zaman da ilk yaptığı şey çiçekleri tekrar içeri almak olurdu. Geceleri gökyüzünü seyreder, yıldızları sayardı. Göründüğü kadar zor değildi yıldızları saymak çünkü onlar bile azalmıştı büyükşehirde. Yağmur yağarken sırılsıklam olana kadar sevinç içinde yürüyen, ellerini açıp başını gökyüzüne kaldıran Ahmet, büyükşehirde yağan her yağmurda sığınacak yer arıyordu. Rahmet yağmuru Ahmet’e zahmet oluyordu.

Yüzünde taşıdığı tebessüm bile ona ağır geliyordu

artık. İnsanlara önyargısız baktığı zamanlar da geride kalmıştı. Kime güvenebileceğini bilemiyordu. Sahte gülüşlerin çarpa çarpa eskittiği yüzü, koşulsuz gülümsemeleri de unutmuştu. Eskiden herşeye gülüyor olmakla uyarılara maruz kalan Ahmet’i şimdi hiçbirşey güldürmüyor gibiydi. Bu durumu kendi kendine kızmasına sebep olsa da çözüm için hiçbir fikri yoktu. İnsan bu kadar değişebilir miydi? Bu kadar kendine yabancılaşabilir miydi?

Memuriyetinin ilk yıllarında Ahmet’in garipsediği birçok şey artık ona normal geliyordu. Kendi halindeydi yani, etliye sütlüye karışmıyordu. Ona dokunmayan yılan bin yıl yaşasındı. Ona gelmeyen musibetten ona neydi. Evine girmediği sürece hırsız kaçsındı polisten. Sesini duymadığı sürece şiddet görsündü kadınlar. Evini basmadıkça aksındı seller. Yemeğini istemediği sürece aç kalsındı komşular, ona neydi? Parasızlıktan okuyamayan çocuklar onun muydu? Kendi vermedikleri canı töre diye alanları, canına kıyılan kızları tanır mıydı? Çocuk yaşta çocuğu olmuş muydu?

Yürüyüşü yine hızlanmıştı farketmeden. Olan biteni farketmemek için miydi bilinmez, önüne baka baka yürüyordu. Etrafına bir baksa içi daralır, hafiften terlemeye başlardı. Bu hali, hasta olacak birini andırsa da yürüdükten sonra birşeyi kalmazdı. Rüyasında görmüştü, hızlı hızlı yürümüş, gelecek güzel günleri görmüştü...

Page 53: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

106

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

107

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

106

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

107

zorunda kalmamanız, tek bir hafıza kartı ile yüzlerce fotoğraf çekebilmeniz.

• Çekimlerinizi arkadaşlarınıza doğrudan TV’de gösterebilmeniz.

• Lens ve gövdeden titreşim engelleme çözumleri ile ışık şartlarının yetersiz olduğu durumlarda bile daha keskin fotoğraflar çekebilmeniz.

• Dijital fotoğraf makinelerinin anında ISO (ışık hassasiyeti) değerini değiştirmede büyük esneklik sağlaması, kimi durumlarda bunu sizin yerinize yapması.

• Dijital fotoğraf makinelerinin buyuk çoğunluğu ile fotoğrafın yanında gerektiğinde video da çekebilmeniz.

• Bilgisayarınızda fotoğraflarınız uzerinde filmli dönemdekilere göre daha hızlı ve kolay düzeltmeler yapabilmeniz.

• Surekli gelişen teknoloji ile ışığın az olduğu durumlarda filmli fotoğrafçılığa göre daha esnek olması, orta formatta 60.5 MP (megapiksel), 35 mm’de 24.5 MP gibi çoğu kişi işin yeterli gelecek çözünürlük değerlerine ulaşılmış olması.

Filmli fotoğrafçılığın üstün olduğu yanlar yok mu?

Elbette var. Dijital fotoğrafçılık mükemmel değil ama arayı çok hızla kapattığını söylemek mümkün.

• Filmdeki grenler filmin karakteristik özelliğidir. Yani belli bir desende olur. Dijital fotoğrafçılıkta ise ısı ve elektronik bileşenlerin birbirleri ile etkileşimi ile ortaya çıkan gürültü renkli fotoğraflarda farklı renkte dikkat dağıtıcı noktacıklar gibi farklı şekillerde ortaya çıkar.

• Filmli fotoğrafçılıkta elinizdeki poz sayısı sınırlı olduğu için daha çok düşünerek, daha titiz davranarak fotoğraf çekmeniz gerekir. Basit bir fotoğraf gezisinden 500 kareyle dönüp onları düzenlemek için saatler harcayanlar ne demek istediğimi daha rahat anlayacaklardır zira 500 karenin içinden çok sayıda gereksiz kare de çıkabilir. Bu tamamen fotoğraf meraklısından meraklısına değişecek bir durumdur ama çoğunluk tarafından kullanıldığı bir gerçektir. Ardarda hızlı çekim yapabilen gövdeler ile makineli tüfek gibi çekim yapılmasını da bu gruba dahil edebiliriz.

• Filmin dinamik aralığı dijital algılayıcılardan daha geniştir, dijital fotoğraf makinesinde ışık patlaması ile giden bir bölgeyi kurtarmak çok zordur ama film bu konuda daha esnek davranır, bu bölgelerdeki

çektiğiniz fotoğrafta eksik varsa iş işten geçmeden yeniden çekebilmeniz.

• Çok çekim yapan biriyseniz, ekipmanı aldıktan sonraki toplam maliyetinizin filmli fotoğrafçılığa göre (film, banyo, baskı veya dijital tarama) daha düşük olması.

• Fotoğrafları ek bir işleme gerek duymadan bilgisayarınızda görüntüleyebilmeniz.

• Fotoğraflarınızı dışarıda bastırabileceğiniz gibi kendi yazıcınızla da kolay bir şekilde bastırabilmeniz.

• Dijital fotoğraf makinelerinin, çektiğiniz fotoğraflara çekim tarihinin yanı sıra, çekim ayarları (diyafram, enstantane, iso vs.) ve hatta çekimin yapıldığı yerin koordinat (Geotag/Coğrafi Etiketleme) bilgileri gibi ek bilgileri de kaydedebiliyor olması.

• 24 veya 36 çekimden sonra film değiştirmek

DİJİTAL FOTOĞRAFÇILIK[ Hazırlayan ] Okyay ALTIOK | Svl. Me.

SANATVE

FOTOĞRAF

Dijital Fotoğrafçılık Nedir?

Dijital (sayısal) fotoğrafçılık, fotoğraf üretmek için film yerine dijital teknolojiyi kullanan fotoğrafçılık biçimidir. Film kullanımında çekim sonrasında çeşitli kimyasal işlemlerle fotoğrafın izlenilebilir hale gelmesi gerekirken, dijital fotoğrafçılık ile çektiğiniz fotoğrafları anında görebilmek mümkündür. Uzun vadede ise daha düşük maliyete sahip olması nedeniyle kısa zamanda yaygınlaşmış ve teknolojinin de hızla ilerlemesi sayesinde, günümüzde büyük format dışında kalan tüm alanlarda dijital fotoğrafçılık film kullanımının önüne geçmiştir. Günümüzde filmli makinalarla fotoğraf çekimi azalsa da dijital fotoğraf makineleriyle yakalanamayan bazı özellikleri bulunması nedeniyle bazı fotoğrafçılar tarafından tercih edilmeye devam edilmektedir.

Neden Dijital Fotoğrafçılık?

• Çektiğiniz fotoğrafı anında görebilmeniz; eğer

Page 54: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

108

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

109

Sahil Güvenlik D

ergisi ° N isan 2012

108

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

109de ekleyeceğimizi öngörmek pek yanlış olmaz. Daha evvel de belirttiğimiz gibi dijital fotoğraf makinesinin en büyük özelliği çektiğiniz fotoğrafı o anda görebilmektir.

Fotoğraf makinesinin kalbi olan 3 temel bileşen şunlardır:

• Lens: Görüntüyü en kaliteli şekilde optik algılayıcı üzerine düşürmekle görevlidir. Fotoğraf makinesinin dışa açılan kapısıdr diyebileceğimiz lens için objektif kelimesi de kullanılabilmektedir. Lensler farklı amaçlara uygun imal edilebilirler. Odak mesafesi değiştirilerek fotoğrafı çekilecek konunun durumuna göre lensler ayarlanabilir veya takılarak makine konuya uygun hale getirilir.

• Optik Algılayıcı (sensor) :Optik algılayıcı, optik görüntüyü elektrik sinyallerine çeviren aygıttır. Yani bizim gördüğümüz görüntüyü içinde barındırdığı elektronik aygıtlarla yakalayıp, görüntüye ait optik bilgiyi piksel bazında elektronik sinyale çeviren bileşendir. MP kavramının

sorumlusu olan bileşendir aynı zamanda o yüzden karşılaştırmamızdaki ana faktör de optik algılayıcı olacaktır. Algılayıcının ürettiği elektrik sinyalleri analog yapıdadır, analog/dijital çevirici ile dijitale çevrilen sinyaller görüntü işlemcisine iletilir.

• Görüntü İşlemcisi (image processor) : Görüntü işlemcisi ağır bir sorumluluğa sahiptir çünkü algılayıcıdan gelen ham bilgiler gerçekten de çok hamdır ve üzerinde yapılması gereken çok fazla işlem vardır. Bilgiler bir araya getirilerek fotoğraf üretilir ama bu ilk fotoğraf üzerinde değer kestirimi (‘interpolation’), keskinlik verme, gürültü giderme gibi birçok algoritma uygulanır. İşlemci aynı zamanda fotoğraf makinesinin çekimhızına da ayak uydurabilecek kadar hızlı olmalıdır.

donatılmış cep telefonlarının da yaygınlaşması ve 8 MP modellerin piyasaya çıkmasıyla fotoğraf çekmek isteyenlerin aklında sanırım şöyle bir soru oluşmaktadır: 8MP’lik cep telefonu alırım, tek bir cihazla tüm ihtiyaçlarımı karşılarım; neden ayrı bir fotoğraf makinasına ihtiyaç duyayım ki? Öyleyse dijital fotoğraf makinesi olarak elimizdeki seçeneklere ve bunların artılarına ve eksilerine bakalım ki her makinenin eşit olmadığını görebilelim.

Dijital fotoğraf makinesi, elektronik görüntü algılayıcıları ile sayısal olarak çekim yapan fotoğraf makinesidir.

Hemen hemen tüm taşınabilir dijital fotoğraf makineleri fotoğrafın yanı sıra video kaydı da yapabilmektedirler.

Son zamanlarda çıkan DSLR (Sayısal tek lensli refleks makine)’lerin çoğunun da bu yetenekte olduğunu düşünürsek, yakın zamanda bu tanıma fotoğraf çekebilmenin yanı sıra video çekebilmeyi

detayı karanlık odada yapılacak işlemlerle ortaya çıkarabiliriz.

• Dijital fotoğrafçılıkta matematiksel formuller kullanılarak ara değer kestirimi (interpolation) ve köşeleşmeyi engelleme (Anti-Aliasing) işlemleri uygulandığı için son üründe çektiğimiz nesnede olmayan renkler ve renk kaymaları oluşabilmektedir, filmde ise sahne olduğu gibi filme aktarılır. Teknolojinin gelişmesi ile günden güne bu bozulma azalmaktadır.

• Çözunurluk konusu ise hala tartışılagelen bir konudur. Kimisi dijitalin filmi yakalaması için hala çok yolunun olduğunu söylerken, kimileri 35mm’lik filmin verdiği çözünürlük değerinin 35mm’lik optik sensörün 8-10 MP ile verebildiğini söylemekte, yani henüz herkes tarafından ortak kabul gören bir görüş yoktur. Burada önemli olan kriter ne kadar büyük baskı alacağınız ve bu baskıyı ne kadar yakından izleyeceğinizdir.

Günümüzde fotoğraf çekebilme yeteneği ile

SANATVE

FOTOĞRAF

KAYNAKLAR :

1. Thema Larousse

2. http://www.bascek.com/ (01.11.2011)

Page 55: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

110

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

111

KARİKATÜR [ Hazırlayan ] İlyas KOÇAK | (E) Dz. Kur. Kd. Alb.

BERABER EĞLENELİM,BERABER ÖĞRENELİM

TEŞEKKÜR MEKTUPLARI

Page 56: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

112

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

113

BERABER EĞLENELİM,BERABER ÖĞRENELİM

ŞİİR [ Hazırlayan ] Mahmut BAL | Svl. Me.BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? [ Hazırlayan ] Hidayet ÖZTEKİN | İda. Kd. Üçvş.

• Hindistan’daki yıllık doğum sayısı, Avustralya’nın toplam nüfusundan fazladır.

• İngiliz Thomas Korne 207 sene yaşamıştır.

• Dünyanın en uzun ömürlü insanı Çin’de 253 sene yaşamıştır. (1680-1933)

• İnsan iskeleti 200’den fazla kemikten meydana gelmiştir.

• Kaval kemiği 1.5 tondan fazla ağırlığı taşıyabilecek güçtedir.

• İnsan saçı üç kilo ağırlık kaldırabilecek esnekliktedir.

• İnsan vücudundaki en güçlü kas dildir.

• Hapşırdığımız zaman kalbimiz de dahil olmak üzere bütün fonksiyonlarımız bir an için durur.

• Gözleri açık tutarak hapşırmak imkansızdır.

• Kadınlar erkeklere oranla iki kat daha fazla göz kırparlar.

• Ortalama bir ömürlü erkek, hayatının 3350 saatini traş olmak için harcar.

• İnsan elinde en yavaş uzayan tırnak baş parmak, en hızlı uzayan tırnak ise orta parmaktır.

• İnsanın saçında 102 bine yakın, derisinde ise 20 bine yakın kıl olur. Kıllar her gün (0,35-0,40 mm)

uzar.

• Normal bir insan 7 dakika içinde uyuyabilendir.

Nazlanarak ruhunda gezenbir cinasın gerisinde bıraktıgı izin kokusu kadaranlamlıdır aşk...

Aşık odur ki;Aşkını Haktan getire...Aşk odur ki;Aşıgı Hakka götüre...

Ve, aynı nurdan yaratılmışama farklı kıvamlarda eriyeniki yüregin topraga süzülüşüdüraşkın cinası...

Topragının tozundanOl Hak beni yarattıO türaba ateşi Leyla olup yar attı...

Page 57: Sahil Güvenlik Dergisi

Sahil Güvenlik D

ergisi ° Nisan 2012

114

BERABER EĞLENELİM,BERABER ÖĞRENELİM

BULMACA [ Hazırlayan ] Servet ALTAN | SG İda. Bçvş.

DİLBİLGİSİ

TÜRKÇEMİZİ DOĞRU KULLANALIM [ Hazırlayan ] Dent. ve Değ. Bşk. lığı

SUDOKU [ Hazırlayan ] Tolga DEMİRCAN | SG İda. Kd.Çvş.

1 2 3 4 5 6 7 8 9

1

2

3

4

5

6

7

8

9

GEÇEN SAYININ ÇÖZÜMÜ

1 2 3 4 5 6 7 8 9

1 Ü S T Ü N K Ö R Ü

2 M U A C E R

3 M D A E B E

4 R E V İ Ş M

5 İ R E B

6 Ş İ N A B A

7 C N Ü L İ K

8 E Ş S O F A

9 M U T A B A K A T

Sudoku (Rakam Yerleştirme diye de bilinir) standart olarak 9x9 boyutlarında bir diyagramda çözülür ve her satır, her sütun ve her 3x3’lük karede 1’den 9’a rakamların birer kez yer alması gereklidir.

adaptasyon : uyarlamabanknot : kağıt paracompact disc : yoğun diskdemoralize : morali bozulmuşe-mail : elektronik postafiltre : süzgeç, süzekgramer : dil bilgisi

hipotez : varsayımideal : ülkükontratak : karşı akınmarina : yat limanınarkotik : uyuşturucuoff-shore : kıyı bankacılığıpuzzle : yapboz

ZORLUK ÇOK ZOR

GEÇEN SAYININ ÇÖZÜMÜ

7 8 1 2 5 9 4 3 6

3 2 5 6 4 8 9 1 7

6 9 4 3 7 1 5 2 8

8 6 2 9 1 5 7 4 3

1 4 9 7 8 3 6 5 2

5 7 3 4 6 2 8 9 1

9 3 8 5 2 7 1 6 4

2 1 6 8 9 4 3 7 5

4 5 7 1 3 6 2 8 9

8 5 4 1

6

7 2 8 3

6 2 1

1 2 3 6

7 8 2

9 4 2 1

5

2 1 6 4

SOLDAN SAĞA1. Düğüm, Muamma...Madenleri birbirinden ayırma işi.... 2. Borudan parça almakta kullanılan bağlantı parçası...Salya, Tükürük.... 3. Çıplak vücut resmi...Satın alma, Satış.... 4. Çok eski bir tarihi anlatırken kullanılan sözcük...Başa kakma,Tukaka.... 5. Üzgü, Eziyet...Kanuni,Legal,Meşru.... 6. Karaciğer...Eski Filistin’de bir kent.... 7. Geleneksel, Alışılmış şeklini koruyan.... 8. Şikar... Al, Desise, Fukus, Dek, Fent, Riv.... 9. Kale hendeği...Çocuk maması yapılan bir ur cinsi....

YUKARIDAN AŞAĞI1. Utanma duygusu, Ar... Bozma, Koparma, Kesme, Feshetme...Ab, Ma/Kenar süsü.... 2. Küçük cariye.... 3. Bila, Cice.... 4. Batı Samileri’nin en önemli totemi... Aranç.... 5. Dil devrimi yıllarında belediye’ye verilen ad.... 6. Eski Mısır’da insanoğlunun hayati dayanağı olan üretici güç/Mezopotamya’da kullanılmış eski bir hacim ölçüsü birimi...Düşünme yeteneği.... 7. Sert tavırlı, Çatık kaşlı kimse...Çirk, Çefel, Pasak, Leke.... 8. Kaybetme... İsveç işçi sendikası.... 9. Aktivite, Etkinlik....