romatoid artritli hastalarda vasküler endotelial büyüme faktörü ve
TRANSCRIPT
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ BİYOKİMYA LABORATUVARI
Şef: Dr. Nezaket EREN
ROMATOİD ARTRİTLİ HASTALARDA VASKÜLER ENDOTELİAL BÜYÜME FAKTÖRÜ VE
ANTİ SİKLİK SİTRÜLİNLENMİŞ PROTEİN ANTİKORU SEVİYELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlõk Tezi)
Dr. Alper GÜMÜŞ
İstanbul�2007
KISALTMALAR
RA Romatoid Atrit
Anti-CCP Anti Siklik Sitrülinlenmiş Protein
VEGF Vasküler Endotelial Büyüme Faktörü
HLA İnsan Lökosit Antijeni
MHC Majör Histokompatibilite Kompleksi
PİF Proksimal İnter Falanjiyal Eklem
MKF Metakarpo Falanjiyal Eklem
MTF Metatarso Falanjiyal Eklem
RF Romatoid Faktör
ARA Amerikan Romatizma Birliği
CRP C-Reaktif Protein
ESH Eritrosit Sedimantasyon Hõzõ
VEGFR VEGF Reseptörü
Ig İmmünglobulin
PAD Peptidil Arjinin Deiminaz
HİF Hipoksi ile Uyarõlmõş Protein Kompleksi
ELISA Enzyme Linked Immune Sorbant Assay
HRP Bayõr Turpu Peroksidazõ
TMB Tetrametilbenzidin
X Ortalama
SD Standart Sapma
Med. Ortanca
ÖNSÖZ
Uzmanlõk eğitimi gördüğüm S.B.Haseki Eğitim ve Araştõrma Hastanesi�nin Başhekimi Sayõn Op. Dr. Haldun ERTÜRK�e, mesleki eğitimimde bilgi ve katkõlarõyla yardõmcõ olan ve tez çalõşmalarõmõn her aşamasõnda deneysel birikimi ile yol gösteren sayõn hocalarõm S.B.Şişli Etfal Eğitim ve Araştõrma Hastanesi Biyokimya Laboratuvarõ Şefi Dr. Nezaket EREN�e ve S.B.Haseki Eğitim ve Araştõrma Hastanesi Biyokimya Laboratuvarõ Şef Yardõmcõsõ Dr. Macit KOLDAŞ�a şükranlarõmõ sunarõm.
Uzmanlõk eğitimim süresince teorik ve pratik çalõşmalarõmda değerli
yardõm ve desteklerinden dolayõ laboratuvarõmõzda görevli tüm uzman doktorlarõmõza teşekkürlerimi sunarõm.
Uzmanlõk eğitimim süresince birlikte çalõşmaktan mutluluk duyduğum
tüm asistan arkadaşlarõma ve laboratuvar çalõşanlarõna teşekkürlerimi sunarõm.
Tez çalõşmamda bana verdikleri yardõm ve destekten dolayõ S.B.Haseki
Eğitim ve Araştõrma Hastanesi 2.Dahiliye Kliniği Romatoloji Uzmanõ Dr. Musa TEMEL�e teşekkürlerimi sunarõm.
Bugüne kadar bana her türlü desteği gösteren sevgili aileme ve biricik
eşime sonsuz teşekkürlerimi sunarõm.
Dr. Alper GÜMÜŞ
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ VE AMAÇ.�����������������.. 1
2. GENEL BİLGİLER
! ROMATOİD ARTRİT�������������.���.
! İMMÜNGLOBULİNLER������������.���
! ROMATOİD FAKTÖR�������������..��...
! Anti-CCP������������������.���..
! VEGF��������������������.���
! ELISA�����������������������
3
14
16
18
21
28
3. ARAÇ, GEREÇ VE YÖNTEMLER�������.����
29
4. BULGULAR�..�������������.���..��
38
5. TARTIŞMA VE SONUÇ����������.�.����
47
6. ÖZET�����������������������
50
7. SUMMARY��������������������..
51
8. KAYNAKLAR�������������������. 52
1.GİRİŞ VE AMAÇ
Romatoid artrit (RA) eroziv sinovitle karakterize, multisistemik, kronik, inflamatuvar
bir hastalõktõr. Dünya çapõnda prevelansõ yaklaşõk % 0,8 olan RA, dünyada ve ülkemizde en
sõk rastlanõlan otoimmün hastalõktõr. RA diğer otoimmün hastalõklar gibi kadõnlarõ daha sõk
etkilemektedir. Genetik, çevresel ve hormonal faktörlerin patogenezde rol oynadõğõ
düşünülmektedir.
Laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleri hastalõğõn tanõsõnda ve takibinde
önemli rol oynamasõna rağmen, RA halen klinik olarak tanõsõ koyulabilen bir hastalõktõr. RA
komplikasyonlarõ semptomlarõn başlamasõndan sonraki aylar içinde görülebilmektedir. Bu
sebeple erken tanõ, morbidite ve mortalitenin önlenmesinde önemli role sahiptir. RA, tedavi
edilmeyen vakalarõn % 20-30�unda kalõcõ eklem deformitelerine neden olmaktadõr.
RA şüphesi olan vakalarda bugüne kadar en yaygõn kullanõlan test romatoid faktör
(RF)�dür. Romatoid faktör, RA� ya duyarlõ ancak özgül olmayan bir parametredir. Romatoid
faktör RA dõşõnda, diğer otoimmün hastalõklarda, çeşitli enfeksiyonlarda, ve sağlõklõ
bireylerde de yüksek saptanabilmektedir. Bu nedenle tanõsal değeri tartõşõlan bir
parametredir.
RA� lõ hastalarõn tanõsõnda daha özgül ve duyarlõ bir parametre arayõşõ, ilgiyi
sitrülinlenmiş antijenlere karşõ oluşan antikorlara yöneltmiştir. RA� da sitrülinlenmiş bu
yapõlara karşõ üretilmiş otoantikorlar uzun süredir bilinmekte ve tanõ amacõyla
kullanõlmaktadõr. Anti-perinükleer faktör ve anti-keratin antikorlarõ ilk kullanõlanlardandõr.
Bu iki antikor, anti-flagrin antikorlarõ (AFA) olarak da bilinmektedir. Bir sonraki adõm anti
sitrülinlenmiş siklik protein (anti-CCP) antikorlarõnõn keşfi olmuştur. Rekombinant olarak
üretilen flagrin molekülünün kullanõldõğõ testler anti-CCP 1 olarak isimlendirilir. Duyarlõlõğõ
daha da arttõrmak için ikinci kuşak anti-CCP testleri geliştirilmiş ve anti-CCP 2 olarak
isimlendirilmiştir. RA� li hastalarõn serumlarõ taranarak flagrin veya benzeri proteinlerle
homojeniteye sahip olmayan peptidler sabit fazda kullanõlarak, bu antikorlar ELISA
yöntemiyle kolayca tespit edilebilmektedir.
Günümüzde RA� in anjiyogenezle yakõn ilişkili olduğunu gösteren deliller vardõr.
Önemli anjiogenetik mediyatörler RA� li hastalarõn serumlarõnda, sinoviyumlarõnda
gösterilmiştir. RA� de, artan eklem içi basõnca bağlõ olarak doku perfüzyon bozukluğu
gelişmekte, bunun sonucunda oluşan düşük oksijen seviyelerine cevap olarak vasküler
endoteliyal büyüme faktörü (VEGF) salõnmaktadõr. Bu süreç içinde pek çok diğer
anjiyogenetik mediyatör de salõnmaktadõr. RA� da rol aldõğõ düşünülen ajiyogenetik
mediyatörler arasõnda trombosit türevi büyüme faktörü (PDGF), fibroblast büyüme faktörü
(FGF), epidermal büyüme faktörü (EGF), insülin benzeri büyüme faktörü (IGF), dönüştürücü
büyüme faktörü (TGF- β), tümör nekroz faktörü (TNF-α), trombosit aktive edici faktör
(PAF), interlökin-1 (IL-1), IL-6, IL-8, IL-13, IL-15, IL-18 ve çözünebilir adezyon
molekülleri bulunmaktadõr. Öte yandan endostatin, trombospondin-1 ve 2 RA� de rol alan
anjiyogenez inhibitörleridir. RA� in kronikleşmesinde, anjiyogenetik mediyatörlerle
anjiyogenez inhibitörleri arasõndaki dengeyi bozan mekanizmalarõn rol aldõğõ
düşünülmektedir. VEGF RA� in kronikleşmesinde görev alan bir mediyatördür. VEGF�nin
RA�de prognostik bir faktör olabileceği tartõşõlmaktadõr.
Bu çalõşmada; ülkemizde en sõk görülen otoimmün hastalõklardan olan, tanõ ve
tedavide geç kalõnmasõ durumunda ciddi komplikasyonlara yol açan RA� in daha iyi
anlaşõlabilmesi için RA� lõ hasta gruplarõndan ve kontrol grubundan elde edilen serum
örneklerinde anti-CCP ve VEGF seviyelerini saptamayõ ve hastalõkla olan ilişkilerini
araştõrmayõ amaçladõk.
ANAHTAR KELİMELER ROMATOİD ARTRİT (RA)
ANTİ SİKLİK SİTRÜLİNLENMİŞ PROTEİN ANTİKORU (Anti-CCP)
VASKÜLER ENDOTELİAL BÜYÜME FAKTÖRÜ (VEGF)
ROMATOİD FAKTÖR (RF)
C-REAKTİF PROTEİN (CRP)
ERİTROSİT SEDİMANTASYON HIZI (ESH)
2.GENEL BİLGİLER
2.1. ROMATOİD ARTRİT
Romatoid artrit (RA) kronik inflamatuvar, multisistemik bir hastalõk olup; kontrol
edilemeyen, inatçõ sinoviyal doku proliferasyonu ile karakterizedir. Ek organ tutulumlarõ
eşlik edebilir. RA tedavi edilmeyen vakalarõn % 20-30�unda kalõcõ eklem deformitelerine
sebep olarak hastalarõn yaşam kalitesini düşürmektedir.
2.1.1. EPİDEMİYOLOJİ
Dünya çapõndaki prevelansõ % 0,8 (değişik toplumlarda sõklõğõ % 0,3-2,1 arasõnda
bildirilmiştir) olarak tahmin edilmektedir. RA hemen hemen tüm toplumlarda görülmektedir.
Hastalõğõn başlangõcõ en sõk dördüncü ve beşinci dekatlardadõr. İnsidansõ 60-64 yaş arasõ
kadõnlar da 18-29 yaş arasõ kadõnlara göre 6 kat daha fazladõr. RA, bayanlarõ, erkeklere oranla
2,5 kat daha sõk tutmaktadõr. Yaş ilerledikçe cinsiyet farkõ azalmaktadõr (1)(2).
2.1.2. ETİOLOJİ.
Genetik faktörler
Aile çalõşmalarõ genetik bir yatkõnlõk olduğunu işaret etmektedir. RA�lõ hastalarõn
yaklaşõk % 10�unun etkilenmiş bir akrabasõ vardõr. Buna ek olarak monozigotik ikizlerde RA
olma olasõlõğõ, ikiz olmayan kardeşlere ve dizogotik ikizlere oranla 4 kat daha fazladõr.
Romatoid faktör (RF) ve diğer otoantikorlar RA�lõ hastalarõn birinci dereceden akrabalarõnda
normal popülasyona göre beklenen oranõn yaklaşõk 4 katõ daha sõk pozitif bulunmaktadõr.
Monozigotik ikizlerde % 15-20 oranõnda RA konkordansõna rastlanmaktadõr; bu da genetik
haricinde çevresel faktörlerin de etiyolojide rol aldõğõnõ düşündürmektedir (1).
HLA ve Romatoid artrit ilişkisi
İlk olarak lökositlerde saptanan ve insan lökosit antijenleri (HLA) olarak
isimlendirilen bu moleküllerin daha sonra vücuttaki bütün hücrelerin yüzeylerinde bulunduğu
anlaşõlmõş ve major histokompatibilite kompleksi (MHC) olarak isimlendirilmişlerdir. Ancak
bu isimlendirme genel bir ad olarak kullanõlmaktadõr. İnsan için HLA terimi hala kabul
görmektedir. MHC molekülleri insanda 6. kromozomda kodlanmaktadõr (Şekil 1).
Şekil 1: MHC moleküllerinin genetik lokalizasyonu: sağda sõnõf 1(HLA A, B, C)
solda ise MHC sõnõf 2 (HLA DR, DQ, DP) gösterilmektedir.
MHC molekülleri antijen sunan moleküller olup, iki sõnõftõrlar:
MHC sõnõf 1: Tüm vücut hücrelerinde bulunmakta ve naturel killer (NK) hücrelerine
verdikleri inhibitör yanõtla yabancõ hücre olarak tanõnmalarõ engellenmektedir. Hücrenin
virüs enfeksiyonu veya malign transformasyon gibi durumlarla antijenik yapõsõnda meydana
gelen değişiklikler, NK�larõn algõladõğõ inhibitör sinyali kapatmakta ve bu hücreler immün
sistem tarafõndan yabancõ olarak algõlanarak yok edilmektedirler. HLA A, B, C olmak üzere
üç tipi vardõr.
MHC sõnõf 2: Makrofaj ve türevi dentritik hücre gibi fagositik hücrelerin yüzeylerinde
bulunan bu moleküller, fagosite edilen yabancõ moleküllerin CD4+ T hücrelere sunulmasõnda
görev alõrlar. HLA DR, DQ, DP olmak üzere üç tiptir.
HLA-DR molekülü iki zincirden oluşur: polimorfik olmayan α zinciri ve çok yüksek
derecede polimorfik olan β zinciri. HLA-DR molekülünün β zincirinin 440 farklõ aleli
olabilir (Şekil 2). Ancak RA ile ilişkili olan her bir HLA-DR molekülü, molekülün β
zincirinin üçüncü ve çok değişken bölgesinde aynõ veya çok benzer aminoasit dizilerini
içermektedirler. HLA-Dw4 (DRb1*0401), HLA-Dw15 (DRb1*0405), HLA-DR1
(DRb1*0101) ve HLA-Dw15 (DRb1*1402) gibi RA ile ilişkili olan HLA-DR moleküllerinin
β zincirleri, 67 ile 74 arasõndaki pozisyonlarda aynõ aminoasitleri içerirler. Örneğin, HLA-
Dw4, 71. pozisyonunda tek bir bazik aminoasitin (arjinin → lizin) yer değiştirmesi dõşõnda
diğer RA ile ilişkisi gösterilen HLA-DR molekülleri ile aynõ aminoasitleri içermektedir. Tüm
diğer HLA-DR β zincirlerinde, bu bölgede yüklerini veya hidrofobik özelliklerini değiştiren
aminoasit değişiklikleri vardõr. Molekülün fiziksel özelliğini ve davranõşõnõ değiştiren bu gibi
farklõlõklar RA�ya yatkõnlõğõ arttõrmaktadõr (1). MHC molekülleri sadece hastalõğõn başlamasõ
ile değil, seyri ve şiddeti ile de ilişkilidir. Hastalõkla ilişkili bu alelleri taşõmayanlarda hastalõk
daha hafif ve seronegatif seyretmektedir. İki DR1*04 aleli (homozigot) olanlarda ise daha
ağõr seyretmekte ve eklem dõşõ tutulumlara sõk rastlanmaktadõr.
Şekil 2: MHC sõnõf 2 moleküllerinde bulunmuş olan polimorfik gen sayõsõnõ gösteren şekil,
HLA DRβ da bu alellerin sayõsõ 440�õ bulmaktadõr.
Cinsiyet ve hormonal nedenler
RA kadõnlarda daha sõk (erkeklere oranla kadõnlarda ortalama 3 kat fazla) görülmekte
ve daha şiddetli seyretmektedir. Doğum yapmamõşlarda RA gelişme riski 2-3 kat daha
fazladõr. Hamilelikte RA�lõ hastalarda % 75�e varan oranda remisyon gözlenmektedir,
hamilelik sonrasõ olgularõn % 80-90�nõnda semptomlar tekrar alevlenmektedir (4). Bu
durumlar seks hormonlarõnõn immün sistem üzerindeki etkileriyle açõklanabilir. Östrojenler
ve progesteronun oluşturduğu antiinflamatuvar koruyucu etkinin sebebi olarak, periferde T
hücre ve makrofajlarõn sayõlarõnõ azaltmasõ ve fosfolipaz A2� yi dolaylõ olarak baskõlamasõ
gösterilmektedir (5).
Enfeksiyon ajanlarõ
RA�nõn dünya çapõndaki yaygõnlõğõ göz önüne alõnõrsa ve eğer bir enfeksiyöz ajan
etkense, bu mikroorganizmanõn da dünya çapõnda yaygõn bulunmasõ gerekmektedir.
Mycoplazma Fermantus, Proteus Mirabalis, Mycobakterium Tuberculosis, E.Coli, Retro
Virüs, Ebstein-Barr Virüs, HSV Tip6, Parvovirüs B-19, spiroketler gibi çeşitli ajanlar
suçlanmõştõr; ancak bunlarõn veya çeşitli diğer ajanlarõn RA�ya neden olduğuna dair ikna
edici kanõtlar gösterilememiştir. Yine de ileri sürülen çeşitli görüşler vardõr:
• Mikrobiyal yapõlarõn sinoviyuma birikip kronik inflamatuvar yanõt oluşturmasõ,
• Mikroorganizmaya inflamatuvar yanõtõn doku bütünlüğünü bozarak antijenik peptidleri
açõğa çõkartmasõ (õsõ şok proteinleri ve tip II kollajen),
• Mikroorganizmaya karşõ üretilmiş çeşitli antikorlarõn çapraz reaksiyon ile antijenik
benzerlik taşõdõğõ eklem dokusuna zarar vermesi (1).
Isõ şok proteinleri
Hücreler tarafõndan strese yanõt olarak sentezlenen bu proteinler intrasellüler
translokasyonlarõ kolaylaştõrõr. Sonuç olarak mikroorganizma, serbest oksijen radikalleri gibi
etmenlerden hücreyi korur. Isõ şok proteini ile mikroorganizma arasõnda antijenik benzerlik
bulunabileceği ileri sürülmüştür. İnflamatuvar artritlerde sinoviyal hücrelerin õsõ şok
proteinleri oluşturduklarõ ve bunlarõn çapraz reaksiyon veren T hücreler ve antikorlar
tarafõndan tanõndõğõ bildirilmektedir (1).
Tip II kollajen
RA�lõ hastalarõn serumlarõnda denatüre tip II kollajene karşõ antikorlar saptanmõştõr.
Anti-kollajen antikorlarõ RA için özgül değildir, ancak eklem harabiyeti ve inflamasyonun
devamõnda ortaya çõkmaktadõr.
RA riskini arttõran bazõ faktörler (2); RA riskini azaltan bazõ faktörler
• Dişi cinsiyet, • Çay tüketimi (6),
• Pozitif aile hikayesi, • Oral kontraseptif kullanõmõ,
• İleri yaş, • Yüksek Vitamin D.
• Silika maruziyeti,
• Sigara içme (5),
• Kahve tüketimi (günde bir fincandan fazla (6).
2.1.3. PATOGENEZ
Morfoloji
RA tipik olarak başlõca el, el bileği, ayak, ayak bileği, dizler, dirsekler ve omuzlarõn
küçük eklemlerini tutan simetrik artrit olarak ortaya çõkar. Klasik olarak proksimal
interfalanjiyal (PİF) ve metakarpofalanjiyal (MKF) eklemler etkilenir; distal interfalanjiyal
(DİF) eklemler ise korunur. Aksiyal tutulum olursa üst servikal omurgayla sõnõrlõ
kalmaktadõr. Benzer şekilde kalça tutulumu hastalõğõn ilerleyen dönemlerinde
gözlenebilmektedir. Tutulan eklemler histolojik olarak :
• Sinoviyal hücre hiperplazisi ve proliferasyonu,
• Sinovyumda CD4+ T hücreleri, plazma hücreleri ve makrofajlardan meydana gelen
yoğun perivasküler iltihabi hücre infiltrasyonu (sõklõkla lenfoid folliküller),
• Anjiyogenez nedeniyle artmõş vaskülarite,
• Sinoviyal yüzeyde ve eklem aralõğõnda nötrofiller ve fibrin kümelenmeleri,
• Alttaki kemikte sinoviyuma penetre olmaya ve kemik erozyonuna yol açan, artmõş
osteoklast aktivitesi ile karakterli kronik sinovitis gösterir.
Klasik görünüm; iltihabi hücreler, granülasyon dokusu ve bağ dokusuyla karõşõk,
prolifere döşeyici sinoviyal hücre karõşõmõndan oluşan bir pannus görünümüdür. İnce
sinoviyal membranda büyük parmak benzeri villöz çõkõntõlar oluşur. Olayõn ilerlemesiyle
periartriküler yumuşak doku ödemi gelişir ve ilk olarak eklemlerin fusiform şişmesine neden
olur. Hastalõğõn daha da ilerlemesiyle pannus, komşu eklem kõkõrdağõnõ erozyona uğratarak
tahrip eder; eklem mesafesini dolduran pannus eklemde kalõcõ kalsifikasyonlara, fibrosize ve
ankiloza neden olur (7).
İmmünpatogenez
Romatoid sinoviyumunda lenfositler, makrofajlar ve fibroblastlardan salgõlanan bir
dizi ürün saptanmõştõr. Bu sitokinlerin lokal üretimi, RA�nõn pek çok patolojik ve klinik
bulgusuna neden olmaktadõr. Bu efektör moleküller;
• T lenfositlerden salõnan IL-2, INF-γ, IL-6, IL-10, GM-CSF, TNF-α, IL-13, IL-17, CD-
154 gibi sitokinler,
• Aktive myeloid hücrelerde üretilip salõnan IL-1,TNF-α, IL-6, IL10, IL12, GM-CSF,
ILGF,
• Fibroblast, endotel hücresi gibi hücrelerde üretilen VEGF, IL-1, IL-6, IL-8, GM-CSF, IL-
15, IL-16, IL-18�dir.
Proinflamatuvar bu ajanlarõn yanõ sõra inflamasyonu baskõlamaya çalõşan TGF-β gibi
maddeler de salõnmaktadõr. Başlangõçtaki orjinal uyaran bilinmese de bütün bu inflamatuvar
moleküllerin salõnmasõnda tetiği çeken hücrenin CD4+ T lenfositler olduğunu düşündüren
çeşitli kanõtlar mevcuttur:
• Sinoviyumda CD4+ T lenfositlerin baskõnlõğõ,
• Aktive hastalarõn kan ve sinoviyumlarõnda CD4+ T lenfositlerden salõnan IL-2
reseptörlerinin artmõş olmasõ,
• Periferik lenfoferez veya siklosporin gibi T lenfosit saysõnõ azaltan uygulamalardan sonra
RA�nõn klinik seyrinin hafiflemesi,
• Sonradan HIV�e yakalanan RA�lõ hastalarõn semptomlarõnda düzelme,
• Antijen sunmada rol alan HLA-DR veya HLA-DQ moleküllerinin RA ile ilişkisi.
Uyarõlmõş CD4+ T lenfositlerden salõnan IL-2 ve diğer sitokinler makrofaj, B-lenfosit
ve endotel gibi hücreleri etkiler. Makofajlardan salõnan IL-1 ve TNF-α gibi sitokinler
inflamatuvar hücrelerin kemotaksisi, proliferasyonu ve diferansiyasyonu için gereklidir. B
lenfositler aktive olarak plazma hücrelerine dönüşürler; RF ve benzeri antikorlarõ
salgõlayarak doku ve eklem hasarõnda rolü olan immünkomplekslerin oluşmasõna neden
olurlar. Aynõ zamanda aktive makrofajlardan salõnan maddeler fibroblast, kondrosit ve
sinoviyal hücreleri etkileyerek pannus oluşumunda etkili kollajenaz, elastaz, storomelizin,
PGE2 ve bazõ enzimlerin salõnõmõna sebep olurlar. Aktive endotel hücrelerin eksprese ettiği
adezyon molekülleri iltihabi hücrelerin bölgeye toplanmasõnõ arttõrõr. RF ve benzeri
immünglobulinler kompleman sistemini uyarabilmekte bu da inflamasyonu daha fazla
alevlendirmektedir. Bütün bu olaylarõn net sonucu pannus oluşumu ve takiben gelişen
kõkõrdak ve kemik tahribi sonucu oluşan ankilozdur (şekil 3) (7).
Şekil 3: RA�nõn immünopatogenezi.
2.1.4. KLİNİK
Eklem hastalõğõnõn belirti ve bulgularõ
RA, periferik eklemlerin kronik, simetrik ve eroziv sinoviti ile karakterize bir
hastalõktõr. Hastalarõn % 50-70 kadarõnda birkaç hafta veya ay içinde yavaş yavaş bulgu
vermeye başlar. İlk bulgular halsizlik, yorgunluk gibi sistemik bulgular veya eklem ağrõsõ,
şişlik gibi eklem bulgularõ olabilir. Eklem bulgularõ genellikle simetriktir; ancak bazõ
hastalarda asimetrik başlayõp simetrik tutuluma doğru gelişme gösterebilir. Sabah sertliği,
ağrõdan haftalar hatta aylar önce başlayabilmektedir. Gece hareketsiz kalmaya bağlõ olarak
intersitisiyel alandaki ödem nedeniyle geliştiği düşünülmektedir. Sabah kalktõktan sonra
kaslarõn hareketiyle beraber bu sõvõ lenfatik sistem tarafõndan drene edilmekte ve tutukluk
geçmektedir. Akut başlangõç olgularõn % 15�inde görülür. Nadir de olsa bazõ hastalar
hastalõğõn başladõğõ anõ tanõmlayabilirler. Hastalarõn % 15-20 kadarõnda ise birkaç gün ile
birkaç hafta arasõnda değişen subakut bir başlangõç görülür. En sõk tutulan eklemlerin başõnda
PİF, MKF ve el bileği gelmektedir. RA�lõ hastalarõn % 70-90�õnda bu eklemlerde ağrõ, şişlik
ve duyarlõlõk gözlenmektedir. Diz, dirsek, MTF eklemleri % 60 oranõnda tutmaktadõr. Kalça,
omuz, ayak bilekleri daha az oranda tutulmaktadõr. Hastalarõn % 30�unda ayak parmaklarõnda
tutulum vardõr. RA�da torasik, lumbal, sakral vertabralarõn tutulumu sõk görülmez. Ancak
servikal vertabra daha sõk tutulabilmektedir. C1-C2 diskovertabral bir eklem olmasõna
rağmen sõk tutulmaktadõr. RA�lõ hastalarõn hastalõklarõnõn herhangi bir döneminde
temporamandibuler eklem tutulumu gelişebilmektedir. Krikoaritenoid eklem, olgularõn %
30�unda tutulabilmektedir. Ses ile ilgili bir probleme neden olmamasõna karşõn vokal
kordlarõn ortada sabit kalmasõna neden olarak inspiratuar stridor ve solunum güçlüğüne
neden olabilir. Kulak kemikleri arasõndaki eklemler RA�da tutulabilmekte ve işitme kaybõna
neden olabilmektedir. Eklem tutulumunun şiddeti hastadan hastaya farklõlõk gösterse de
genellikle eklem destrüksiyonu, deformitesi ve sakatlõk ile sonlanõr. Yapõsal hasar genellikle
hastalõğõn 1. ve 2. yõllarõnda başlar ve eklem immobilizasyonu, kas spazmõ, ligament
laksitesi ve tendon fasiyalarõnda bozulma gibi değişik mekanizmalarla eklem deformiteleri
gelişir. RA�da kas güçsüzlüğü sõk olarak görülmektedir; bunun kaslarõn romatoid
tutulumundan mõ kaynaklandõğõ; yoksa ağrõnõn şiddetine bağlõ gelişen güçsüzlük mü olduğu
tam bilinmemektedir (8).
Eklem dõşõ bulgular
RA�nõn en sõk görülen deri bulgusu subkutan romatoid nodüller�dir. Ön kol
ekstansör yüzeyinde veya diğer mekanik basõya maruz kalan bölgelerde oluşur. Hastalarõn %
25-30�unda gözlenmektedir. Nadiren akciğer, dalak, kalp vb. diğer organlarda gelişebilir.
Romatoid nodüller sert, hassas olmayan, 2 cm�ye kadar çõkan oval yuvarlak kitlelerdir.
Mikroskopik olarak palizatik makrofajlarla çevrili granülasyon dokusuyla sõnõrlõ, santral
fibroid nekrozun olabildiği patolojik yapõlardõr. Genellikle RF pozitif hastalarda
gözlemlenmektedir. Eroziv hastalõklõ, romatid nodüllü ve yüksek RF pozitif hastalar artmõş
vaskülitik sendrom geliştirme riskindedir; akut nekrotizan vaskülit küçük veya büyük
arterleri tutabilir.
Keratokonjunktivitis sikka RA�da en sõk görülen göz bulgusudur. Bunun dõşõnda
özellikle sklerit ve episklerit görülmektedir. Skleromalazi perforans ise RA�nõn nadir
komplikasyonlarõndandõr .
Serozal tutulum, fibrinöz plevritis veya perikarditis veya her ikisi şeklinde ortaya
çõkabilir; akciğer parankimi progresif interstisiyel fibrozis ile hasarlanabilir. Akciğer hastalõğõ
bronşiyolit, pulmoner hipertansiyon, veya küçük havayolu hastalõğõ ile giden geniş bir
yelpazeye sahiptir. Perikardit genellikle klinik bulgu vermez. Yapõlan otopsilerde RA�lõ
hastalarõn % 50�sinde perikardit gösterilmiştir.
Hastalõğõn aktif dönemlerinde normokrom-normositer anemi görülür. Kronik hastalõk
anemisi şeklindedir ve inefektif eritropoeze bağlõdõr. Bazõ hastalarda demir, vitamin B12 ve
folik asit eksikliği anemileri de görülebilir. Demir eksikliği beslenme bozukluğuna, NSAİ
ilaçlarõn demir emilimini bozmasõna veya bağõrsaktan neden olduklarõ kronik mikro
kanamalara bağlõ gelişebilir. Metotreksat kullanõmõ hastalarda folik asit eksikliğine bağlõ
makrositer anemiye neden olabilir. Otoimmün hastalõklarda gözlenen pernisiyöz anemi
RA�da da görülmektedir.
Bazõ hastalarda ateş, döküntü, hepatosplenomegali, lenfadenopati ile giden still
hastalõğõ şeklinde başlar. Bunlarda el bileklerinde tutulum daha sõk görülür. Still hastalõğõ
alevlenmeler ve yatõşmalarla giden bir kliniğe sahiptir. RA bazõ hastalarda polindromik
romatizma şeklinde başlayabilir. Hastalõk % 65-70 oranõnda hastalõğõn seyrine bakmaksõzõn
progresif, destrüktif bir seyir gösterir.
Felty sendromu, RA�nõn lenfadenopati, splenomegali, nötropeni ile seyreden bir
şeklidir. Nadiren tabloya hepatomegali eklenebilir. Ateş yüksekliği, kilo kaybõ ve
hipersplenizm tablosu gelişmektedir. Tüm kan hücrelerinde azalma olmasõna rağmen
nötropeni daha belirgindir.
RA�da böbrek, direkt olarak nadir tutulmaktadõr. Hafif fokal segmental
glomerülosklerozlar tanõmlanmõştõr. Amiloidoz gelişebilir. NSAİ ilaçlar, intersitisyel nefrit
ve papiller nekroz yapabilmektedir. Altõn tuzlarõ ve D-penisilinamin membranöz nefropatiye
sebep olabilir (8).
Radyoloji
Grafide erozyonlar, eklem mesafesinde daralma, eklem kõkõrdağõnõn kaybõ ve ekleme
komşu kemik dokusunda osteopeni olarak gözlenmektedir. Tendonlarõn, ligamanlarõn ve
eklem kapsülünün tahribi sonucu el bileğinin bükülmesi ve el parmaklarõnõn fleksiyon-
hiperekstansiyonu sonucu kuğu boynu deformitesi, butoniyer deformitesi gibi karakteristik
deformiteler oluşmaktadõr (8).
Romatoid Artritin Progresyonu
ERKEN HASTALIK : Klinik olarak eklem harabiyeti henüz yoktur, radyolojik
olarak kemik kõkõrdak yõkõmõ görülmez. Hastalõğõn bu evrede yakalanmasõ progresyon
açõsõndan hastaya çok fayda sağlamaktadõr. Bu evrede inflamasyon yoğundur. Kemik
erozyonunun oluşum hõzõ fazladõr. Hastalarõn bir kõsmõ bu evrede remisyona girerek
kalabilirler. Bu evrede gözlenen bazõ semptom ve bulgular prognozun kötü olacağõnõ
göstermektedir:
• Kontrol edilemeyen inatçõ poliartrit varlõğõ,
• Yüksek RF titreleri, immünkomplekslerin varlõğõ,
• Yüksek riskli HLA alellerinin varlõğõ,
• Eklem dõşõ bulgularõn varlõğõ.
İLERLEYİCİ HASTALIK : Tedaviye rağmen hastalõk aktivitesi devam eder. İnatçõ
poliartrite ilaveten radyolojik olarak yaygõn kemik erozyonlarõ vardõr. Sonuçta sakatlõk
tablosu gelişir.
GEÇ HASTALIK : Kesin eklem hasarõnõn oluştuğu, bazõ komplikasyonlarõn eşlik
ettiği evreyi tanõmlar. Hastalarõn çoğunda hastalõk süresi uzundur. Hasarõn oranõ aslõnda
hasarõn şiddetini yansõtmaktadõr,(8).
2.1.5. ROMATOİD ARTRİT TANISI
Hastalõğõn başlangõcõndan tanõya kadar olan gecikme süresi ortalama dokuz aydõr. Bu,
sõklõkla başlangõç semptomlarõnõn spesifik olmamasõ ile ilişkilidir. RA tanõsõ, klinik tablonun
oturmuş olduğu bireylerde kolaylõkla koyulabilmekte ancak sakatlõklarõn engellenmesi için
geç kalõnmaktadõr. Bu yüzden erken tanõ önem kazanmaktadõr. RA�nõn tanõsõ esas olarak
klinik bulgulara dayanõr ve Amerikan Romatizma Birliğinin (ARA) kriterleri kullanõlarak
yapõlmaktadõr. Hastaya ilk müracatta; ağrõnõn derecesi, sabah sertliğinin uzunluğu, bitkinlik,
fonksiyon kõsõtlamasõ gibi semptomlarõn ayrõntõlõ sorgulanmasõ ve dikkatli bir eklem
muayenesi yapõlmalõdõr. Tanõ anlamõnda ARA kriterleri içinde istenen test RF�dir (1).
1987�de gözden geçirilmiş RA sõnõflandõrmasõ: ARA kriterleri (1):
• Sabah sertliği: tam olarak geçmeden önce eklem içi ve çevresinde 1 saat süren sabah
sertliği,
• Üç yada daha fazla eklem bölgesinde artrit: en az üç eklem bölgesinde eş zamanlõ
olarak doktor tarafõndan gözlenen yumuşak doku şişliği ve efüzyon,
• El bileği ekleminde artrit: el bileği, dirsek, PİF ve MKF�de artrit,
• Simetrik artrit: vücudun her iki tarafõndaki eklem bölgelerinin eş zamanlõ tutulumu,
• Romatoid nodüller: kemik çõkõntõlar, ekstansör yüzeyler veya ekleme komşu
bölgelerde hekim tarafõndan gözlenen subkutan nodüller,
• Serumda romatoid faktör: herhangi bir metotla anormal yüksek düzeyde serum RF
seviyelerinin gösterilmesi,
• Radyolojik değişiklikler: el ve el bileklerinin posteroanterior grafilerde tutulan
eklemler veya yakõn komşuluklarõnda erozyonlar veya açõk biçimde gözlenen kemik
dekalsifikasyonunu mutlaka içeren RA�ya ait tipik değişikliklerin bulunmasõ.
Romatoid artritin ayõrõcõ tanõsõ(1)
RA tüm artrit yapan romatolojik hastalõklarla karõştõrõlabilir. Hastalõğõn erken
döneminde RA tanõsõ koymak zordur. Doğru tanõya ulaşmada geç kalõnmasõnõn nedenleri; az
sayõda eklem tutulumu, asimetrik tutulum, intermittan artralji yakõnmalarõ, sadece
konstitüsyonel yakõnmalarõn bulunmasõ ve RF negatifliği gibi RA için tipik olmayan
bulgularla başlayabilmesidir. Kliniklere poliartrit semptomlarõ ile gelen hastalarõn az bir
kõsmõ RA�dõr. RA ayõrõcõ tanõsõnda en sõk karşõlaşõlan hastalõklar;
1- Bağ dokusu hastalõklarõ (özellikle SLE başta olmak üzere, skleroderma, polimiyozit,
vaskülitler, mikst bağ dokusu hastalõğõ, olimiyalji romatika),
2- Seronegatif spondiloartritler (Ankilozan spondilit, reaktif artrit, reiter sendromu, psöriatik
artrit),
3- Osteoartroz
4- Erişkin still hastalõğõ
5- Kalsiyum pirofosfat birikimi hastalõğõ (CPPD)
6- Gut
7- Viral artritler (Hepatit B, rubella gibi).
8- Ayrõca fibromyalji, kronik yorgunluk sendromu, hipertrofik pulmoner osteoartropati,
miksödem, akut romatizmal ateş, sarkoidoz, FMF, multisentrik retikülohistiyositoz,
hemoglobinopatiler, hemofilik artropati, hemokromatozis, hiperlipoproteinemiler,
glukokortikoid kesilme sendromu, oral kontraseptif kullanõmõna bağlõ artrit,
paraneoplastik sendromlar da göz önüne alõnmalõdõr (1).
Romatoid artrit ve laboratuvar
Halen RA tanõsõnõ koyabileceğimiz tek bir laboratuvar testi bulunmamaktadõr. Ancak
tanõsal kesinliği arttõrmak için pek çok test geliştirilmiştir. Amerika Koleji Romatizma Alt
Komitesi (ACRSRA)�nin önerdiği testler şunlardõr (2):
• C-reaktif protein (CRP); tipik olarak 7 mg/L�yi aşmaktadõr; hastalõğõn takibinde
değerlidir.
• Eritrosit sedimantasyon hõzõ (ESH); genellikle 30 mm/saati geçmektedir; hastalõk
takibinde kullanõlabilir.
• Hemoglobilin ve Hemotokrit ; RA�lõ hastalarõn çoğunda anemi beklenen bir durumdur.
RA�lõ hastalarda ortalama Hb konsantrasyonu 10 g/dL�dir.
• Karaciger fonksiyon testleri ; alkalen fosfataz seviyeleri normal veya hafif artar.
• Beyaz küre sayõmõ ; artabilmektedir.
• Trombositler ; sõklõkla artmõştõr.
• İmmünoglobulinler ; gamaglobulinler (IgG, M ve A) artar.
• Serum proteinleri ; serum albumin düzeyleri, akut faz cevabõ olarak azalmõş üretim
nedeniyle düşük bulunur; α-2 globulin ve fibrinojen artõşõ RA�ya özgü değildir bütün
enfeksiyöz ve inflamatuvar durumlarda da görülebilir.
2.2. İMMÜNGLOBULİNLER (Ig )
Şekil 4: İmmünglobulinin hafif ve ağõr zincirleri.
Şekil 5: İmmünglobulinin sabit ve değişken bölgelerini gösteren şekil.
B hücrelerinden köken olan plazma hücrelerince sentezlenen Ig�ler kuaterner yapõlõ
moleküllerdir. Her bir Ig molekülü iki adet hafif zincir ve iki adet ağõr zincir molekülünün
birbirlerine disülfit bağlarõ ile birleştirilmesiyle meydana gelir. X õşõnõ kristalografik
çalõşmalar Ig�lerin Y biçiminde gergin moleküller olduğunu göstermiştir (9)(Şekil 4). Ig�lerin
fonksiyonel yapõsõ incelendiğinde iki kõsõm önemlidir: Değişken bölge (V); Ig�nin antijen
bağlayan kõsmõdõr. Sabit bölge (C); Ig izotipini belirleyen ve lökosit yüzeyine yapõşmasõnõ
sağlayan bölgedir (Şekil5).
Ig molekülünün fonksiyonel parçalarõnõn bulunmasõ için yapõlan çalõşmalarda
proteolitik enzimler kullanõlmõştõr. Ig, papain ile menteşe kõsmõndan parçalanõr ve üç parçaya
ayrõlõr. Y biçimli molekülün kollarõ Fab adõnõ alõrken kuyruk kõsmõ Fc kõsmõ olarak
isimlendirilir. Pepsin Ig�yi Y�nin kuyruğundan parçalamakta ve Fab kõsõmlarõ birleşik
kalmaktadõr. Yapõlan çalõşmalar Ig�nin antijene bağlanmada rolü olan kõsmõnõn Fab kõsmõ
olduğunu, Fc kõsmõnõn ise hücre yüzeyine tutunmaktan sorumlu olduğunu göstermiştir.
Ig�lerin ağõr zinciri dört �domain� den oluşurken, hafif zincir iki �domain� den oluşmaktadõr.
Hem ağõr zincirin hem de hafif zincirin Fab kõsõmlarõn uç bölgesindeki �domain� ler değişken
bölgeler içerirler. Her bir Ig molekülünün ikisi ağõr zincirden (VH) ikisi de hafif zincirden
(VL) olmak üzere dört değişken �domain� i bulunmaktadõr. C bölgesindeki �domain� lerin
sayõsõ farklõ Ig tiplerinde farklõdõr. Zaten Ig�nin tipini de belirleyen C bölgesidir. CH2 ve
CH3 bölgeleri RA tanõsõna önemli bir rolü olan RF için epitop oluşturmaktadõr. Burada sabit
bölgenin üzerinde yer alan karbonhidrat kalõntõlarõnõn da önemi bulunmaktadõr (Şekil 6).
Şekil 6: Ig molekülünün hafif zincrinde 2, ağõr zincirinde ise 4 domain bulunmaktadõr.
CH2 ve CH3 domainleri üzerinde bulunan karbonhidrat kalõntõlarõnõn RA ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Ig�lerin beş farklõ izotipi tanõmlanmõştõr: IgG, M, D, A, E. Bu fark, izotiplerin C
bölgesinin farklõ olmasõndan ileri gelmektedir. C bölgesindeki domain sayõsõ ve karbonhidrat
yan gruplarõ Ig�nin tipini belirler. IgG ve IgA kendi aralarõnda alt gruplara ayrõlabilmektedir.
(IgG1, 2, 3, 4 ve Ig A1, 2).
IgM ve A�nõn daha fazla antijen bağlayabilmek için özel bir yetenekleri daha vardõr.
C bölgelerinin uç kõsmõnda bulunan ve sistein kalõntõsõ içeren 18 aminoasitlik bir parça ile
birbirlerine bağlanabilirler. Bu sayede IgM�ler pentamerler oluştururken IgA�lar dimerler
oluşturabilirler. RF genellikle IgM tabiatõnda pentamerik bir moleküldür.
Ig�ler konuşulurken akla gelen en dikkat çekici soru, nasõl olup da iki farklõ zinciri ve
beş farklõ izotipi olan bu moleküllerin milyonlarca farklõ antijeni tanõyabilecek çeşitliliğe
sahip olduklarõdõr. Bu sorunun cevabõ Ig�lerin değişken �domain� lerinin içinde bulunan aşõrõ
değişken (HV) bölgelerin düzenlenmesinde yatmaktadõr. Farklõ antikorlarõn değişken
�domain� lerindeki aminoasit dizileri incelediğinde hem VH zincirinde, hem de VL
zincirlerinde üç adet HV bölgesine rastlanmõştõr. Ağõr zincir üzerindeki HV1�de 36, HV2�de
65, HV3�de 103 ve hafif zincir üzerindeki HV1�de 35, HV2�de 59, HV3�de 103 farklõ
bölgenin olma olasõlõğõnõn olduğu hesaplanmõştõr (9).
Ig�nin yapõsõ üç boyutlu olarak incelendiğinde bu HV bölgelerinin Fab kõsmõnõn uç
kõsõmlarõnda olduğu, yani antijen tanõyan kõsõmlar olduğu görülmüştür. Ig molekülünün
değişken bölgelerinin tersiyer yapõsõnda, HV bölgeleri arasõnda bulunan FR (frame) kõsõmlarõ
antiparalel zincirin iç kõsõmlarõnda bulunurken HV kõsõmlarõ zincirin uç kõsõmlarõna denk
gelecek şekilde bir düzenlenme oluşur (Şekil 7).
Şekil 7: Sağ üstteki şekil bir Ig molekülünün hafif zincirine ait değişken domaideki HV bölgeleriinn aminoasit dizilerinin ne kadar çeşitli olabileceğini ve kaç farklõ olasõlõkta
HV�ler bulunabileceğini göstermektedir. Sol üstteki şekilde Ig molekülünün hafif zincirinin tersiyer yapõsõ ve HV bölgelerinin yan yana gelerek antijen tanõma bölgesinin meydana
gelmesi gösterilmektedir .
Teorik olarak farklõ HV bölgelerinin bir araya gelme olasõlõğõ kabaca; bir ağõr zincirin
değişken bölgesi için 36x49x103 = 181692 ihtimal ve bir hafif zincirin değişken bölgesi için
35x59x103 = 212695 ihtimal olarak hesaplanmõştõr. Bir Ig molekülünde iki adet hafif zincire
ait değişken bölge ve iki adet ağõr zincire ait değişken bölge bulunduğuna göre,
181692x181962x212695x212695 = 1,49343E+21 kere farklõ ihtimalde antijen için farklõ
antikor üretilebilir. Bir molekün bu inanõlamayacak farklõ çeşitliği, hem vücudumuzun
korunmasõ için kritik rolü olan immün sisteme büyük bir zenginlik sağlamakta hem de RA
gibi hastalõklarda kendi antijenlerimize karşõ çapraz reaksiyonlar oluşturarak, kontrol
edilemeyen durumlarda aleyhimize bir silah olarak dönmektedir (9).
2.3. ROMATOİD FAKTÖR (RF )
1940�da Waaler ve arkadaşlarõnõn RF�ü tanõtmasõndan bu yana geçtiğimiz 10 yõl
içinde, RA tanõsõnda önem kazanmõş ve ARA kriterleri içine girmiştir. RF seviyeleri hem
hastalõk aktivitesinin şiddeti hakkõnda bilgi vermekte hem de tedaviye cevabõn
değerlendirilmesinde rol almaktadõr. RF, IgG�nin Fc parçasõnõn Cγ2 ve Cγ3 zincirlerine karşõ
üretilmiş bir antikordur. Monomerik IgG molekülü, RF+ B lenfositleri için zayõf bir uyarõcõ
iken immünkompleks oluşturmuş IgG�ler için kuvvetli bir uyarõcõdõr (Şekil 8).
Şekil 8: IgG ve RF kompleksi.
Merak edilen soru, IgG�nin kendisinin RF için yeterli bir uyarõcõ mõ olduğu; yoksa RF
üretimine IgG yapõsõndaki bir farklõlaşmanõn mõ neden olduğudur. Cevap olarak, antijende
sonradan meydana gelen enzim modifikasyonlarõ verilebilir. RA�da IgG�nin Fc parçasõnda
meydana gelen agalaktozillenme sonucu, bu bölgenin RF için uygun bir epitopa dönüştüğü
gösterilmiştir. RF�lerin büyük çoğunluğu CD5+ lenfositlerden salõnan IgM tabiatõndaki
antikorlardõr (10). RF, RA�lõ hastalarõn serumlarõnda değişik çalõşmalarda % 50 ile 80
oranõnda bulunmaktadõr. Ancak sağlõklõ bireylerin % 5 kadarõnda da pozitif olarak
saptanmaktadõr ve bu pozitiflik yaşla birlikte % 15�lere çõkabilmektedir (10).
2.4. C-REAKTİF PROTEİN (CRP)
CRP ilk olarak 1930�larda pönomokok pönomonisi geçiren hastalarõn serumlarõnda
saptanmõş, C-polisakkaritleri bağlayabildiği için C-reaktif protein adõnõ almõştõr. Daha
sonralarõ bütün enfeksiyöz olan veya olmayan inflamatuvar süreçlerde de arttõğõ gözlenmiştir.
İlk saptanan akut faz reaktanõdõr. Karaciğerden salgõlanmaktadõr. CRP�nin opsonizasyon,
kompleman aktivasyonu, fagositoz gibi süreçlerde rolü olduğu gösterilmiştir. Presipitasyon
ve aglütinasyon tekniğine dayalõ ilk geliştirilen CRP tayin metotlarõnda, CRP�nin duyarlõlõğõ
düşüktü ve kantitatif limiti yüksekti. Ancak özgül antikorlarõn geliştirilmesiyle yüksek
sensitif CRP (HSCRP) denen bir kavram ortaya çõktõ. CRP ölçümlerinde duyarlõlõk arttõ ve
saptanabilir alt limit düştü. Spesifik olmamasõna rağmen tanõ almõş kronik hastalarõn
takibinde kõymetli bir parametredir(11).
2.5. ERİTROSİT SEDİMANTASYON HIZI (ESH)
ESH laboratuvarlarda kullanõlan geleneksel testlerden biridir. Verilen zaman periyodu
içinde vertikal bir tüp içinde eritrositlerin düşme mesafesi ölçülerek hesaplanmaktadõr.
İnflamatuvar durumlarda serumda miktarlarõ artan fibrinojen, α, β, γ globulin gibi proteinler
kanõn elektrik yükünü değiştirmekte, artan elektronegativite eritrositlerin çökme hõzõnõ
artõrmaktadõr. Westergren metodu günümüzde standart yöntem olarak kabul edilmektedir.
Artmõş ESH seviyeleri inflamasyonun göstergelerinden biridir. Özgül değildir; ancak
inflamasyonun belirlenmesinde ve takibinde hõzlõ ve ucuz yöntemlerden biridir. ESH
seviyeleri, RA yanõsõra temporal artrit, polimyalji romatika gibi hastalõklarõn ve enfeksiyöz
hastalõklarõn tanõ ve takibinde kullanõlan bir parametredir. Orak hücre anemisi, mikrositoz
gibi eritrosit morfolojisini etkileyen durumlar, anemi, hiperkolesterolemi gibi hastalõklar
ESH hõzõnõn ölçümlerinde yanlõş pozitifliklere neden olabilir(11).
2.6. ANTİ-SİKLİK SİTRÜLİNLENMİŞ PROTEİN ANTİKORLARI (Anti-CCP)
RF�den daha özgül ve duyarlõ bir parametre arayõşõ dikkati sitrülinlenmiş proteinlere
karşõ gelişen antikorlar üzerinde yoğunlaştõrmõştõr. Antijen üzerindeki sitrülin kõsmõ, antijenik
determinantõn esansiyel parçasõdõr. RA�da sitrülinlenmiş bu yapõlara karşõ üretilmiş
otoantikorlar uzun süredir bilinmekte ve tanõ amacõyla kullanõlmaktadõr. Anti-perinükleer
faktör ve anti-keratin antikorlarõ ilk kullanõlanlardandõr. Bu iki antikor anti-flagrin antikorlarõ
olarak da bilinmektedir. Birçok çalõşmada anti-CCP�nin hedefinin, memeli deri ve özöfagus
epitel hücrelerinin terminal diferansiyasyonunun ileri safhalarõnda eksprese edilen bir protein
olan flagrin olduğu ortaya çõkarõlmõştõr. Bu antikorlarõn posttranslasyonel olarak değiştirilmiş
veya sitrülinlenmiş flagrini hedef aldõklarõ da bulunmuştur (12). Posttranslasyonel
sitrülinasyon işlemi belirli polipeptidlerdeki argininlerin deiminasyonunu içerir ve Ca++
bağõmlõ peptidilarginin deiminaz (PAD) enzimi tarafõndan katalize edilir (Şekil 9). Bu
biyokimyasal işlem sonucu, pozitif yüklü argininler polar ama yüksüz sitrülinlere dönüşür.
Sitrülinlenmiş peptidlerin yapõlarõndaki bu değişimler bu antijenleri RA�daki IgG�lerin hedefi
haline getirir.
Şekil 9 : PAD enziminin katalizlediği reaksiyon sonucunda
petidil arjininden peptidil sitrülinin oluşmasõ.
PAD (EC 3.5.3.15)� nin aktif bölgesinde sistein bulunmaktadõr. Beş farklõ tipi
tanõmlanmõştõr:
• PAD 1 daha çok derinin epidermis tabakasõnda,
• PAD 2 beyin, kas gibi çeşitli dokularda ,
• PAD 3 saç foliküllerinde,
• PAD 4 daha çok granülosit ve monositelerde,
• PAD 6 embriyojenik dokularda bulunmaktadõr.
İnflamasyonla birlikte sinoviyumda biriken inflamatuvar hücrelerden eksprese edilen
PAD 4�ün RA�nõn patolojisinde rol alabileceği düşünülmektedir (13).
HLA molekülü iki zincirden (α-heliks ve β-heliks) ve bunlarõ birleştiren çapa adõ
verilen bir yan zincirden oluşur. RA�nõn, β-heliks üzerinde 67-74�üncü aminoasitlerdeki
değişiklikler ve çapa üzerindeki aminoasitlerle ve özelikle P4 aminoasiti ile ilişkisi önemlidir
.Sitrülinlenmiş antijenlere HLA-DRB1*0101, 0401 ve 0404 alellerini taşõyan MHC 2 T4
lenfositlerin afinitesi 100 kat fazladõr (şekil10). RA için koruyucu olan HLA-DRB1*0402
aleli, sitrülinlenmiş antijenlere bağlanmayõ zorlaştõran negatif yüklü bir P4 bağlayõcõ pakete
sahiptir. Bu sayede immün yanõtõn oluşmasõ için gerekli uyarõ oluşamaz ve RA kliniği
gelişmez (14).
Şekil 10: HLA DR B1*0402 molekülünün yapõsõ.
Sirtülinlenmiş proteinlerin, RA hastalarõnõn derin sinovyial dokularõndaki interstisiyel
birikimlerde ve sinovyadaki monosit ve makrofaj benzeri hücrelerin sitoplazmalarõnda
bulunduğu düşünülmektedir (12). Benzer şekilde bazõ deneysel artrit modellerinde
sirtülinlenmiş proteinler sinoviyal dokuda bulunabilir ki bu durum; inflamasyonun bu işlemi
belki de PAD aktivitesini artõrarak düzenlediğini düşündürmektedir. Uygun bir konakta bu
sirtülinlenmiş proteinler, eklemdeki yerel immün yanõtõn hedefi olabilirler. HLA- DRB1*
0401 için transgenik olan farelere sirtülinlenmiş fibrinojenin verilmesi ile RA�ya benzeyen
artritin indüklenebileceği gösterilmiştir. Transgenik olmayan farelerde veya sitrüline
edilmemiş ve değiştirilmemiş fibrinojen verilen farelerde artrit indüklenememiştir (15)(Şekil
11).
Şekil 11: Sitrülinlenmiş antijenlere karşõ gelişen anti-CCP antikorlarõnõn ve
PAD enzimin RA patogenezindeki rolü.
Anti-CCP 1 ve Anti-CCP 2
Günümüzde araştõrmalar anti-siklik sitrülenmiş proteinler (Anti-CCP) üzerinde
yoğunlaşmaktadõr. Sentetik olarak üretilmiş sitrülinlenmiş proteninlerin immünokimyasal
yöntemlerde sabit fazda kullanõlmasõyla duyarlõlõğõ artmõş bir test olan anti-CCP
geliştirilmiştir. İlk olarak flagrin bazlõ proteinlerden sitrülinlenmiş bu proteinler
saflaştõrõlmaya çalõşõldõ; şimdilerde anti-CCP 1 olarak isimlendirilen bu testlerin duyarlõlõğõ
% 60-70 civarõndaydõ ve RF�den pek farklõ gibi durmuyorlardõ. Ancak flagrin aslõnda
sinoviyumda bulunan bir protein değildir. Bu sebeple ikinci kuşak anti-CCP testleri
geliştirildi ve anti-CCP 2 olarak isimlendirildi. RA�lõ hastalarõn serumlarõ taranarak flagrin
veya benzeri proteinlerle homojeniteye sahip olmayan peptidler araştõrõldõ ve bu peptidler
sabit fazda kullanõldõ. Bu yenilik duyarlõlõğõn artmasõnõ sağladõ. Anti-CCP 2 ile yapõlan
çalõşmalarda RA�lõ hastalarda % 90 duyarlõlõk ve % 98,2 özgüllük saptanmõştõr (12).
Anti-CCP�nin erken tanõdaki değeri
RA, semptomlar başladõktan sonra hõzla ilerleyerek eklem hasarõ oluşturur. Bu sürece
ne kadar erken müdahale edilip, tedaviye ne kadar erken başlanõrsa hastanõn ileri
yaşamõndaki hayat kalitesi o kadar arttõrõlmõş olur. Yapõlan bir çalõşmada hastalarõn
semptomlarõ başlamadan ortalama 14 yõl önce anti-CCP antikorlarõnõn pozitifleştiği
gözlenmiştir; başka bir çalõşmada ise anti-CCP pozitifliği saptanan sağlõklõ kişilerin %
70�inde 1 yõl içinde RA geliştiği gözlenmiştir (12).
Anti-CCP�nin romatoid artrit prognozundaki rolü
Anti-CCP pozitifliği ve konsantrasyonunun prognoz ile ilişkisi çeşitli araştõrmalarla
incelenmiştir. Yapõlan pekçok araştõrma anti-CCP seviyeleri ile radyolojik olarak izlenen
eklem erozyonu arasõnda ilişki olduğunu göstermiştir. Anti-CCP�nin bu yeteneğinin, RF�ye
benzer şekilde birbirlerini tamamlayõcõ olduğu gözlenmiştir (11). Anti-CCP�nin diğer
prognostik parametrelerle ilişkisi araştõrõlmõş, üç yõllõk bir zaman dilimi içinde anti-CCP
pozitif hastalarda CRP seviyelerinin anti-CCP pozitif olmayan RA�lõ hastalara oranla yüksek
olduğu bulunmuştur (16).
Romatoid artritte ilaç tedavisinin Anti-CCP ve RF değerlerine etkisi
Güncel olarak RA tedavisinde en çok tercih edilen ilaçlardan biri TNF-α inhibitörü
olan infiliximab ve benzeri ilaçlar ile içinde metotreksatõn da bulunduğu hastalõk modifiye
edici ilaçlar olarak isimlendirilen (DMARDs) ilaçlardõr. Bu iki ajan birlikte veya ayrõ ayrõ
yapõlan çalõşmalarda tedavi süresince RF miktarlarõnõ düşürürken anti-CCP seviyelerinin
değişmediği gözlenmiştir (12).
2.7. VASKÜLER ENDOTELİYAL BÜYÜME FAKTÖRÜ (VEGF)
Anjiyogenez iyi programlanmõş bir kaskattõr. Aktif anjiyogenetik faktörler, endotel
hücrelerinden salõnmakta ve metaloproteazlar, plazminojen aktivatörleri gibi maddelerin
salõnmasõna neden olmaktadõrlar. Sonuç olarak damarlarõn bazal membranlarõ yõkõlmakta,
endotel hücreleri doku içerisine ilerleyerek yeni damar oluşumlarõnõ sağlamaktadõr.
Böylelikle özellikle sinoviyumda toplanmõş inflamatuvar hücrelerin beslenmesi
sağlanmaktadõr. Anjiyogenez inflamasyonun kronikleşmesinde önemli role sahiptir. VEGF
anjiyogenezde kilit rol oynar (17).
VEGF� n in yapõsõ ve lokalizasyonu
VEGF ailesinin yedi üyesi vardõr: VEGF-A, VEGF-B, VEGF-C, VEGF-D, VEGF-E,
VEGF-F ve PIGF. VEGF�nin bütün tipleri aynõ homolog �domain� leri içermektedirler.
VEGF�nin kor bölgesi sistin düğüm motifi bulundurur. Anti paralel β-tabakalarõ olarak
organize olmuş monomerler birleşerek dimerik yapõdaki VEGF� yi oluşturur (Şekil12).
Şekil 12: VEGF molekülü: iki adet VEGF monomeri di sülfit bağõyla
birleşerek kuaterner yapõdaki VEGF�yi molekülünü oluşturur.
VEGF-A Erişkin böbreği, kalp, adrenal bez, karaciğer, dalak
VEGF-B Yetişkin myokardõ, iskelet kasõ, pankreas
VEGF-C Kalp, tiroid, yumurtalõk, plasenta, embriyo lenf damarõ gelişimi
VEGF-D Akciger, kalp, iskelet kasõ, kolon, ince barsak,
VEGF-E Orfvirüs enfeksiyonlarõndan izole edilmiştir,virüsten kodlanõr
PIGF Placental growth factor
İnsanda, anjiyogenezde asõl rol alanõn VEGF-A�nõn izoformlarõ olduğu bildirilmiştir.
VEGF-A�nõn bilinen 7 homodimerik izoformu bulunmaktadõr. Bunlar içerdikleri aminoasit
sayõlarõna göre isimlendirilirler; 121, 145, 148, 165, 183, 189 veya 206. VEGF 4.
kromozomun kõsa kolunda kodlanmõştõr. VEGF sentezinden sorumlu 8 ekzon bölgesi
bulunmaktadõr; bu bölgelerin farklõ birleşimleriyle VEGF izoformlarõ sentezlenmektedir.
Farklõ izoformlar farklõ reseptör afinitelerine ve dolaşõmda farklõ çözünürlüğe sahiptirler
(Şekil 13) (17).
Şekil 13: VEGF izoformlarõnõn gen yapõlarõ ve hangi farklõ ekzonlarõn birleşmesiyle farklõ
VEGF izoformlarõnõn oluştuğunu gösteren şekil.
VEGF reseptörleri
Üç farklõ VEGF reseptörü tanõmlanmõştõr (VEGFR-1, VEGFR-2, VEGFR-3).
Bunlarõn dõşõnda nöropilin 1 ve 2 ve heparan sulfat da VEGF bağlayabilmektedir.
VEGFR�leri tirozin kinaz aktivitesine ve yedi adet immünoglobulin benzeri �domain�e
sahiptirler; tek bir transmembran bölgeleri vardõr (Şekil 14) (17).
VEGFR-1 (flt-1): VEGFR-1� in endotel hücreleri üzerindeki etkisi tam
bilinmemektedir; tirozin kinaz aktivitesi daha zayõftõr. Endotel hücre bölünmesini daha erken
safhalarda kontrol ettiği düşünülmektedir. VEGF-A165� in bağlanmasõyla mononükleer
fagositer hücrelerin ve polimorfonükleer lökositlerin endotel altõ bölgelere migrasyonu
artmaktadõr. VEGFR-1 VEGF-B�yi de bağlayabilmekte ve bu bağlanmanõn sonucunda
dolaylõ olarak PAI (plasminogen activator inhibitor) ve uPA (urokinase type plaminogen
activator) ekspresyonu artmaktadõr. Böylelikle ekstrasellüler matriks aşõrõ proteolitik etkiden
korunabilmektedir.
VEGFR-2 (KDR flk-1): VEGFR-2 mitogenez ve permeabilite artõşõnda daha önemli
bir role sahip gibi durmaktadõr. VEGF-A, B, C, D, E bu reseptöre bağlanabilmektedir.
Reseptörün aktivasyonu ile endotel hücrelerinde mitoz ve migrasyon artmakta, vasküler
permeabilite yükselmektedir. Bu etkilere PAF salõnõmõnõn da etkisi olduğu söylenmektedir.
PAF sadece adezyon arttõrõcõ bir molekül değildir; aynõ zamanda invitro çalõşmalar
göstermektedir ki; PAF salõnõmõ, FGF ve makrofaj inflamatuvar protein gibi potansiyel
anjiyogenik moleküllerin salõnõmõnõ da arttõrmaktadõr.
VEGFR-3 (flt-4): VEGFR-1 ve 2�den farklõ bir reseptördür. Bu reseptörün
ekstrasellüler kõsmõ porteolitik bir yõkõma uğramaktadõr. VEGFR-3 VEGF-C ve D�yi
bağlamaktadõr. Daha çok lenf damarlarõnõn anjiyogenezinde rol almaktadõr.
NÖROPİLİN-1: Bir ko-reseptör gibi davranõr. Nöropilin, VEGFR-2 ile birlikte
VEGF-A165�i de bağlarsa aktivitesinin 2.5 kat hõzlandõğõ gösterilmiştir.
Şekil 14: VEGF reseptör ailesi.
Sinyal iletimi (Şekil 15)
VEGF�nin reseptörüne bağlandõktan sonraki hücre içi sinyal iletimi hakkõnda yapõlan
güncel çalõşmalar bu az bilinen konunun aydõnlatõlmasõna yardõmcõ olmuştur. VEGF�nin
reseptöre bağlanmasõ VEGFR�lerin dimerizasyonuna sebep olmaktadõr (VEGFR-1/VEGFR-
1, VEGFR-1/VEGFR-2, VEGFR-2/VEGFR-2). Reseptörlerin birbirine bağlanmasõ değişik
tirozin rezidülerinin (VEGFR-1�e bağlõ; Tyr-1213, Tyr-1333, Tyr-1242 ve VEGFR-2�ye
bağlõ Tyr-951, Tyr-996, Tyr-1054, Tyr-1059) otofosforillenmesine neden olmakta, bu olay
sonucunda hücre içinde ikincil haberci kaskatlarõ aktifleşmekte, VEGF�nin hedef hücredeki
bilinen etkileri oluşmaktadõr. Tyr-951�in otofosforillenmesi VEGFR ilişkili protein (VRAP)
için ve Tyr-1175�in otofosforillenmesi ise fosfolipaz C ve Sck için bağlanma bölgeleri
oluşturur; fosfatidil inozitol 2 fosfat (Pİ2P), diaçil gliserol (DAG) ve inozitol 3 fosfata (İ3P)
parçalanõr. Açõğa çõkan ürünler RAS�õ aktive ederek ve endoplazmik retikulumdan kalsiyum
salõnõmõna neden olarak, hücredeki belli genlerin transkripsiyonunu gerçekleştirir. Bu gen
ürünleri hedef hücrede proliferasyona neden olur. Aynõ zamanda uyarõlan VEGFR-1 protein
kinazõ aktifler ve aktif protein kinaz Pİ2P�õ Pİ3P�a dönüştürür. Devamõnda açõğa çõkan nitrik
oksit (NO) ürünleri permeabilite artõşõna, aktin reorganizasyonuna ve endotel migrasyonuna
neden olur. Açõğa çõkan kaspazlar ise hücre ömrünü uzatõr. VEGFR-1�in diğer bir etkisi de
paksilini açõğa çõkararak adezyonu artõrmak ve migrasyona katkõda bulunmaktõr (17).
Şekil 15:VEGF�nin VEGFR�ye bağlanmasõ ve sonrasõnda endotelde gelişen olaylar.
VEGF�nin salõnõm mekanizmasõ
Normal hemostazõn sağlanmasõ için doku oksijenasyonu büyük önem taşõmaktadõr.
Bu görev ancak solunum, dolaşõm ve hematopoetik sistemlerin ortak uyumlu çalõşmasõ ile
başarõlabilmektedir. Bazen hõzlõ büyüyen ve yenilenen dokulara oksijeni ve besin
kaynaklarõnõ hõzlõ şekilde ulaştõrmak ve atõklarõ uzaklaştõrmak için o bölgede yeni damar
oluşumuna ihtiyaç duyulmaktadõr. Böyle bir durumda VEGF-A�nõn salõnmasõ özelikle önem
kazanmaktadõr. Doku hipoksisi, sentezi tetikleyen etkendir. Araştõrmalar VEGF sentezinin
hipoksiyle uyarõlmõş protein kompleksinin (HIF-1), VEGF-A geninin çoğaltõcõ sekansõna
bağlanmasõyla uyarõldõğõnõ göstermektedir. HIF-1 iki alt birimden oluşan (HIF-1α ve HIF-1β)
heterodimerik bir moleküldür. Oksijen varlõğõnda HIF-1α ubikinasyona uğrayarak ve
bilinmeyen yardõmcõ bazõ mekanizmalarla yõkõlõr. Ancak hipoksik koşullarda HIF-1α kararlõ
kalõr; komponentiyle birleşir ve VEGF-A sentezini sağlar (17) (Şekil 16 ).
Şekil 16: VEGF sentezlenmesi,hipoksik ortamda HIF-1α ve HIF-1β birleşerek VEGF sentezleyen genleri aktive ederler ancak oksijen varlõğõnda HIF-1α kararlõ kalamaz ve VEGF
sentezi için gerekli kompleks oluşamaz.
Romatoid Artrit ve VEGF
RA�lõ hastalarõn sinoviyumlarõnõn parsiyel oksijen basõnçlarõ incelendiğinde, normal
bireylere göre belirgin olarak düşük olduğu bulunmuştur. Bu durum, oluşan ödemin doku
oksijenasyonunu bozmasõ ve bölgeye toplanan inflamatuvar hücrelerin metabolik aktivitesi
sonucu oksijenin tüketiminin artmasõ ile açõklanabilir. Doku perfüzyonunu sağlamak için
vücutta refleks olarak VEGF salõnõr ve yeni damarlar gelişir. RA�lõ hastalardan artroskopi
sõrasõnda alõnan dokular õşõk mikroskobunda incelendiği zaman kõlcal damar yoğunluğunun
normal dokuya oranla çok arttõğõ gösterilmiştir (18).
RA�da VEGF hangi izoformunun arttõğõ diğer bir önemli konudur. RA gibi eklem
inflamasyonu ile giden osteoartritte VEGF seviyeleri artmaktadõr. RA VEGF 121�in VEGF
165�e oranla iki kat daha fazla arttõğõ; ancak VEGF 165�in RA�ya daha özgül olduğu ve
osteoartrite oranla RA�da daha fazla arttõğõ gösterilmiştir (17).
Anjiyogenez inhibitörleri (18)
• Endostatin : Kollajen tip 18�in bir parçasõdõr ve fare eklemlerinde VEGF
sentezindeki aracõ mRNA moleküllerini azalttõğõ gözlenmiştir.
• Trombospondin 1 ve 2 : Endojen anjiyogenez inhibitörleridir. Anjiyogenezle birlikte
inflamasyonuda lokal olarak baskõladõğõ gösterilmiştir ve RA tedavisindeki rolü
araştõrõlmaktadõr.
• Fumagillin : Mantardan elde edilen bu maddenin kontamine ettiği kültürde
anjiyogenezi baskõladõğõ fark edilmiştir.
• Thalidomide : TNF-α ve VEGF�nin bir inhibitörüdür.
• COX 2 inhibitörleri : Tedavide kullanõlan bu ilaçlarõn da anjiyogenezi inhibe edici
etkisinin olduğu gösterilmiştir.
2.8. ELISA (ENZYME LINKED IMMUN SORBANT ASSAY )
Antikorlarõn antijen spesifikliği klinik laboratuvarlarda çok düşük miktardaki
maddelerin ölçülebilmesine olanak sağlayan kullanõşlõ bir özelliğidir. Saptanan maddenin
nicelik ölçümü için iyi bilinen enzim-substrat reaksiyonlarõnõn antikorlarõn spesifikliğiyle
birleştirilmesi sonucu ELISA yöntemleri doğmuştur. İmmünokimyasal yöntemler genel
olarak homojen ve heterojen olmak üzere iki türlüdür:
• Homojen immün ölçüm : Serbest ve işaretli antikor veya antijenin birbirinden
ayrõlmasõna gerek yoktur. Bu tip ölçümlerde antijene bağlõ işaretleyicinin aktivitesi direkt
olarak bağlanan antikor miktarõ ile değişiklik gösterir. Bu değişikliğin düzeyi, ölçülmek
istenen antijen veya antikorun düzeyi ile orantõlõdõr.
• Heterojen immün ölçüm : Serbest ve işaretli antikor veya antijenin birbirinden
ayrõlmasõna gerek vardõr. Bu ayrõm absorbsiyon, çöktürme veya katõ faz kullanõlarak
yapõlabilir. Katõ faz ayrõmõnda; çözünmeyen bir matrikse kovalent olarak bağlanmõş veya
adsorbe edilmiş antikor veya bağlayõcõ proteinler kullanõlõr. ELISA�da katõ faz ayrõmõ
gerçekleştiği için heterojen immün ölçümlere bir örnektir. Katõ faza bağlanan antikorlar
daha sonra yarõşmalõ veya yarõşmasõz yöntemlerle ölçülebilir.
ELISA klinik analizlerde kullanõlan heterojen enzim immün ölçüm tekniğidir. Bu tip
ölçümlerde reaksiyon komponentlerinden biri katõ faz yüzeyine bağlõdõr. Bu katõ faz mikro
kuyucuklarõn yüzeyidir. Tipik bir ELISA�da numune içindeki analitin katõ fazdaki antijen
veya antikora bağlanabilmesi için bir süre inkübe edilir. Bir sonraki basamak analitin enzim
işaretli konjugat ile bağlanmasõdõr. ELISA yöntemlerinin genel olarak iki türü vardõr.
• Yarõşmalõ : Sabit faza bağlanan antikor veya antijenin miktarõ bu yöntemde standarttõr.
Örnek ve işaretli konjugat aynõ anda ortama koyulur ve sabit faza bağlanabilmek için
yarõşõrlar. Bu düzenekte, substrattan oluşan ürün miktarõ, dolayõsõyla elde edilen
absorbans değeri ortamdaki serbest olarak bulunan analit ile ters orantõlõdõr.
• Yarõşmasõz : Numune içindeki analit sabit faza bağlanmasõ için bir süre inkübe edilir ve
bağlanmayan maddeler yõkama işlemiyle ortamdan uzaklaştõrõlõr. Kojugat bir sonraki
basamakta eklenir. Bu aşamada kullanõlan kojugatlar genellikle antikordur ve analitin
genellikle ikinci bir epitopuna özgüldürler.
3. ARAÇ, GEREÇ ve YÖNTEMLER 3.1. HASTA VE KONTROL GRUPLARI
Sağlõk Bakanlõğõ Haseki Eğitim ve Araştõrma Hastanesi Romatoloji Poliklinik�inde
izlenen, yaşlarõ 16-77 yaş arasõnda değişen RA�lõ 59 (53 kadõn, 6 erkek) hasta çalõşma için
gönüllü oldu. Kontrol grubu yaşlarõ 24-73 arasõnda değişen 25 (20 kadõn, 5 erkek) sağlõklõ
gönüllü kişilerden seçildi. Tüm hastalarla yüz yüze görüşülerek yaş, cinsiyet, ilk yakõnmanõn
ne zaman başladõğõ, tanõ zamanõ, hassas eklem mevcudiyeti, şiş eklem mevcudiyeti, eklem
erozyonu, tedavi süresi, sigara içimi, başka bir sistemik hastalõğõ olup olmadõğõ, kullandõğõ
ilaçlar yönünden sorgulandõ.
12-16 saatlik açlõk sonrasõnda oturur vaziyette venöz kan örnekleri alõndõ. ESH için
EDTA�lõ tüpe; Anti-CCP, VEGF, RF, CRP için jel seperatörlü antikoagülansõz tüplere kan
alõndõ. Anti-CCP ve VEGF için alõnan kan örnekleri oda õsõsõnda 30 dakika bekletildikten
sonra 1500 x g�de 10 dakika santrifüj edilerek serumlarõ ayrõldõ. Anti-CCP ve VEGF
çalõşmalarõ için alõnan serum örnekleri analiz gününe kadar (yaklaşõk 10-90 gün arasõ) �20
°C�de saklandõ.
Anti-CCP konsantrasyonlarõnõn araştõrõlmasõ için hasta grubu seronegatif (RF(-)) ve
seropozitif (RF(+)) olarak iki gruba ayrõldõ. Çalõşõlan gruplarõn demografik bilgileri Tablo
1.�de verilmektedir.
Kontrol Grubu (n=25)
RF (-) RA (n=31)
RF(+) RA (n=28)
X Ort SD X Ort. SD X Ort SD Yaş 46.4 13.3 45 11 46.5 12.3 Cinsiyet n % n % n % Kadõn 20 80,00 28 90,30 23 82,14 Erkek 5 20,00 3 9,70 5 17,86
Tablo 1: Anti_CCP çalõşmasõna katõlan sağlõklõ ve hasta kişilerin demografik
bilgileri.
Gruplar yaş açõsõndan (tek yönlü ANOVA analizi ile) ve cinsiyet açõsõndan (Fisher-
ki-kare testi ile) karşõlaştõrõldõ ve aralarõnda fark olmadõğõ görüldü.(P > 0,05)
VEGF konsantrasyonlarõnõn araştõrmak için hastalar eklem şişliği olmayan(ŞİŞ(-)) ve
eklem şişliği olan (ŞİŞ (+)) olmak üzere iki gruba ayrõldõ. Çalõşõlan gruplarõn demografik
bilgileri tablo 2�de verilmektedir.
Tablo 2: VEGF çalõşmasõna katõlan sağlõklõ ve hasta kişilerin
demografik bilgileri.
Gruplar yaş açõsõndan (tek yönlü ANOVA analizi ile) ve cinsiyet açõsõndan (Fisher-
ki-kare testi ile) karşõlaştõrõldõ ve aralarõnda fark olmadõğõ görüldü (P>0,05).
3.2 Anti-CCP ANTİKORU ÖLÇÜMÜ
Ticari olarak temin edilen CPA (Citrulinated Protein Antibodies ELISA Kit) ELISA
kiti (Genesis Diagnostics, Cambridgeshire, İngiltere) anti-CCP antikorlarõnõn konsantrasyon
analizi için kullanõldõ. CPA ELISA kiti anti-CCP1 olarak isimlendirilen birinci kuşak testler
içinde yer almaktadõr. Bu kitle sitrülinlenmiş proteinlere karşõ geliştirilmiş IgG antikorlarõ
tayin edilmektedir.
Test prensibi : ELISA
Kuyucuklar rekombinant olarak elde edilmiş sitrülinlenmiş fare flagrinleri ile
kaplanmõştõr. Standart veya numune kuyucuğa pipetlendiği zaman içindeki anti-CCP IgG
antikorlarõ sabit faza yapõşacaktõr. Bu antikorlarõ saptayabilmek için bayõr turpu peroksidazõ
(HRP) ile işaretlenmiş insan IgG�sine karşõ üretilmiş IgG�ler konjugat olarak kullanõlõr.
Bağlanmayan diğer maddeler yõkama aşamasõyla ortamdan uzaklaştõrõlõr. Substrat olarak
kromojen madde (TMB) kuyucuklara pipetlenir ve HRP ile reaksiyona girerek anti-CCP
antikoru pozitif kuyucuklarda mavi renk oluşur. Son basamakta kuyucuklara eklenen stop
çözeltisi ortam pH�sõnõ düşürerek HRP�nin katalizlediği reaksiyonu durdurur, aynõ zamanda
kuyucuk içindeki çözeltinin rengini de maviden sarõya dönüştürür. Oluşan bu rengin
yoğunluğu 450 nm�de ölçülür. Standartlara ait absorbans değeri kullanõlarak çizilen
kalibrasyon eğrisi yardõmõyla numunedeki anti-CCP IgG konsantrasyonu hesaplanõr (Şekil
17).
KontrolGrubu (n=25)
ŞİŞ(-) RA (n=28)
ŞİŞ(+) RA (n=31)
X Ort. SD X Ort SD X Ort . SD Yaş 46.4 13.3 45,10 13,03 45,06 9,66 Cinsiyet n % n % n % Kadõõn 20 80,00 25 89,28 27 87,10 Erkek 5 20,00 3 10,71 4 12,90
Şekil 17: Anti-CCP antikoru tayini için kullanõlan ELISA testinin prensibi.
Kullanõlan araç ve gereçler
1. Plak : Sitrülinlenmiş fare flagrini ile kaplõ (8x12=96 kuyucuk)
2. Standartlar (6x1 ml 0, 6.25, 12.5, 25, 50, 100 U/ml konsantrasyonlarda kullanõma hazõr),
3. Pozitif kontrol (1 ml kullanõma hazõr),
4. Negatif kontrol (1 ml kullanõma hazõr),
5. Örnek dilüsyon tamponu (10 ml )(150 µM TBS (�Tris-buffered saline�),
6. Konjugat HRP ile işaretlenmiş insan IgG�sine karşõ üretilmiş IgG (12 ml kullanõma
hazõr),
7. Substrat TMB (tetrametilbenzidin) (12ml kullanõma hazõr),
8. Stop çözeltisi (25 ml, 3N H2SO4 kullanõma hazõr),
9. Yõkama solüsyonu (100 ml 10 kat konsantre ambalajda).
Yõkama çözeltisi ve işlemi:
100 µM konsantrasyondaki TBS ve deterjan çözeltisi deiyonize su ile 1/10 oranõnda
seyreltildi ve kullanma hazõr hale getirildi. Otomatik yõkayõcõ (ELx50 Auto strip washer) her
seferde bir kuyucuda 300 ml yõkama çözeltisi koyacak ve tekrar aspire edecek şekilde
ayarlandõ. Yõkama işlemi her basamakta 3 kez tekrarlanacak şekilde programlandõ.
Çalõşma prosedürü
1. Örnekler 1/100 örnek dilüsyon tamponu ile seyreltildi (10 µl serum 1 ml tampon),
2. Standartlar, kontroller, serum örenekleri 100 µl kuyucuklara pipetlendi, 30 dk. oda
sõcaklõğõnda inkübe edildi ve yõkandõ,
3. 100 µl konjugat her kuyucuğa pipetlendi, 30 dk. inkübe edildi ve yõkandõ,
4. 100 µl substrat kuyucuklara pipetlendi 10 dk. Oda sõcaklõğõnda bekletildi,
5. 100 µl stop çözeltisi kuyucuklara eklendi,
6. 450 nm�de absorbanslar ELISA plak okuyucusunda (ELx 800 Universal Microplate
Reader) ölçüldü. Konsantrasyolar KC junior programõ kullanõlarak hesaplatõldõ.
Kalibrasyon
Kit içinde artan konsantrasyonlarda altõ adet standart materyali bulunmaktadõr. Bu
standartlardan elde edilen absorbans değerleri:
Standart konsantrasyonuU/ml Elde edilen absorbans değeri 0 0,018
6,25 0,213 12,5 0,408 25 0,710 50 1,175
100 2,350
y = 0,0227x + 0,0785R2 = 0,9969
0
0,5
1
1,5
2
2,5
0 50 100 150
STANDART KONSANTRASYONU U/ml
STA
NDA
RT A
BSO
RBA
NSI
Grafik 1 : KC junior programõ ile anti-CCP standartlarõnõn absorbanslarõ kullanõlarak
oluşturulan kalibrasyon grafiği ve formülü.
Yapõlan çalõşmanõn geçerli sayõlabilmesi için üretici firma verilen kontrollerin
istenilen aralõklarda olmasõnõ önermektedir. Kontrollerden elde edilen absorbans
değerlerinden hesaplanan konsatrasyonlar istenilen aralõklarda olduğu için çalõşma geçerli
sayõldõ.
Kontrol�ün önerilen hedef konsatrasyon aralõğõ
Kontrol�ün ölçülen konsantrasyonu
Negatif kontrol < 4 U/ml 0,94 U/ml Pozitif kontrol 24-36 U/ml 33 U/ml
Anti-CCP IgG�nin referans aralõğõ
Anti-CCP IgG�nin referans aralõğõ:
• 6,25 U/ml�nin altõ negatif,
• 6.25 U/ml�nin üstünün pozitif olarak değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
Yöntemin presizyonu
Yötemin presizyonu: Üretici firma tarafõndan günler arasõ presizyonu % 12�den
küçük olarak bildirilmiştir. Anti-CCP IgG aktivitesinin gün içi presizyonu değişik
konsantrasyonlar için:
U/ml Standart sapma % CV 6,25 0,26 4,3 12,5 0,87 3,7 50 1,95 4,3
3.3. VASKÜLER ENDOTELYAL BÜYÜME FAKTÖRÜ (VEGF) TAYİNİ
Ticari olarak temin edilen Human VEGF Immunoassay kiti (BIOSOURCE,
California A.B.D.) VEGF konsantrasyon analizi için kullanõldõ. Bu kitle VEGF165
izoformunun analizi yapõlmaktadõr.
Test Prensibi :Solid faz sandviç ELISA
Kuyucuklar VEGF�ye spesifik poliklonal antikorlarla kaplõdõr. Numune veya
standartõn kuyucuğa eklenmesiyle ortamda bulunan VEGF molekülleri sabit faza yapõşõk
antikorlarca tutulurlar. Yakalanan bu VEGF molekülleri VEGF�ye karşõ bir antikor olan
biyotinle işaretlenmiş konjugatla tekrar bağlanõr ve sandviç yapõsõ oluşur. Avidinle işaretli
peroksidaz enzimi biyotinle işaretli konjugatlara bağlanõr. Ortama peroksidazõn substratõ olan
TMB�nin eklenmesiyle oluşan reaksiyon sonucunda örnek içindeki VEGF konsantrasyonu ile
doğru orantõlõ yoğunlukta kuyucuklarda mavi renk oluşur. Son basamakta kuyucuklara
eklenen stop çözeltisi ortam pH�sõnõ düşürerek peroksidazõn katalizlediği reaksiyonu
durdurur, aynõ zamanda kuyucuk içindeki çözeltinin rengini de maviden sarõya dönüştürür.
Oluşan bu rengin yoğunluğu 450 nm�de ölçülür (Şekil 18).
Şekil 18: VEGF ölçümü için kullanõlan ELISA testinin prensibi.
Kullanõlan araç ve gereçler
1. VEGF antikorlarõ ile kaplamõş plak (8x12=96 kuyucuk)
2. Standart (100 kat konsantre)
3. Standart dilüsyon tamponu
4. İnkübasyon tamponu
5. Konjugat (Biyotinle işaretlenmiş anti-VEGF antikoru) (10 kat konsantre)
6. Streptavidin peroksidaz
7. Kromojen (tetrametilbenzidin (TMB))
8. Stop solüsyon 3 N H2SO4 kullanõma hazõr
9. Yõkama çözeltisi (25 kat konsantre)
Standart çözeltilerinin hazõrlanmasõ
Liyofilize halde olan standart kendi standart dilüsyon tamponu ile 10000 pg/ml
olacak şekilde hazõrlanõr. Seri dilüsyonlar yapmak için 8 adet tüp hazõrlanõr. İlk tüpe 0.090 ml
standart çözeltisinden koyulup üstüne 510 ml standart dilüsyon tamponu eklenir ve bu tüp
1500 pg/ml olarak işaretlenir. 1500 pg/ml�lik standart çözeltisinden 300 ml alõnõp başka bir
tüpe koyulduktan sonra üzerine 300 ml standart dilüsyon tamponu eklenir, böylelikle 750
pg/ml lik standart çözeltisi elde edilmiş olur. Benzer şekilde seri dilüsyon uygulanarak 375,
188, 93.8, 46.9, 23.4 pg/ml�lik standart çözeltileri hazõrlanõr. Son tüpe sadece standart
dilüsyon tamponu koyulur ve 0 pg/ml olarak işaretlenir.
Konjugatõn hazõrlanmasõ
10 kat konsatre olarak verilen konjugat, konjugat dilüsyon tamponu ile seyreltilir (12
ml konjugat 120 ml tampon ile seyreltilir).
Yõkama çözeltisi ve yõkama prosedürü
25 kat konsantre yõkama çözeltisi seyreltikten sonra (50 ml, 1,25 L ile) kullanõma
hazõrõdõr. Her bir yõkama basamağõnda otomatik yõkayõcõ (ELx50 otomatik ELISA yõkayõcõsõ)
kuyucuğa 400 ml yõkama çözeltisi pipetleyecek şekilde ayarlanõr ve kuyucuklar her yõkama
basamağõnda 4 kez yõkanõr.
Çalõşma prosedürü
1. Her bir kuyucuğa inkübasyon tamponundan pipetlendi ancak kör olarak ayrõlan kuyucuk
boş bõrakõldõ,
2. Standart için ayrõlan kuyucuklara 100 µl hazõrlanan standart çözeltileri pipetlendi,
3. Örnekler için ayrõlan kuyucuklara önce 50 µl standart dilüsyon tamponu üstüne 50µl
serum numunesi pipetlendi. 2 saat oda sõcaklõğõnda inkübe edildi ve yõkandõ,
4. 100 µl konjugat çözeltisinden pipetlenip 30�dk. bekletilip yõkandõ.
5. 100 µl kromojen kuyucuklara pipetlenip 30 dk. inkübe edildi.
6. 100 ml stop çözeltisi kuyucuklara pipetlendi.
7. 450 nm de absorbanslar ELx200 ELISA plak okuyucusunda okundu. Konsantrasyolar
KC junior programõ kullanõlarak hesaplatõldõ.
Kalibrasyon
Hazõrlanan standart çözeltilerinden çalõşma sonunda elde edilen absorbanslar tabloda
verilmektedir. Bu değerler kullanõlarak KC junior programõ tarafõndan oluşturulan
kalibrasyon grafiği ve formülü grafik 2�de verilmektedir.
Standart konsantrasyonu pg/ml ABSORBANS blank 0,000
0 0,065 23,4 0,096 46,6 0,120 93,8 0,229 188 0,384 375 0,645 750 1,190
1500 2,206
y = 0,0014x + 0,0842R2 = 0,9987
0
0,5
1
1,5
2
2,5
0 500 1000 1500 2000
STANDARTLAR pg/ml
AB
SOR
BA
NSL
AR
Grafik 2 : KC junior programõnca VEGF standartlarõnõn absorbanslarõ kullanõlarak
oluşturulan kalibrasyon grafiği ve formülü.
VEGF�nin referans aralõgõ: VEGF için üretici firma tarafõndan bildirilen bir referans
aralõğõ yoktur.
Presizyon : Üretici tarafõndan bildirilen VEGF ELISA yönteminin presizyonu:
• gün içi CV % 5.5,
• günler arasõ CV % 9.3
3.4 ROMATOİD FAKTÖR ÖLÇÜMÜ
RF konsantrasyonlarõ immünonefelometrik olarak N Lateks RF kiti ile Dade Behring
(Hamburg Almanya) BN II nefelometresinde ölçüldü. Yöntemin prensibi insan gama-
globulini veya koyundan elde edilmiş anti-insan gama-globulinininden oluşan bir
immünkompleks ile kaplõ polisteren mikro partiküllerin RF ile alginitasyonu esasõna dayanõr.
Agregatlar õşõk saçõlõmõna neden olur ve saçõlan õşõğõn şiddeti RF konsantrasyonu ile doğru
orantõlõr.
Referens aralõğõ : 0-19 IU/dl
3.5. C-REAKTİF PROTEİN ÖLÇÜMÜ
CRP konsantrasyonlarõ immünonefelometrik olarak Dade Behring hsCRP kiti ile
Dade Behring (Hamburg Almanya) BN II nefelometresinde ölçüldü. Yöntemin prensibi insan
CRP�sine karşõ üretilmiş monoklonal antikorlarla kaplõ polisteren mikro partiküllerin CRP ile
aglütinasyonu esasõna dayanõr. Agregetler õşõk saçõlõmõna neden olur ve saçõlan õşõğõn şiddeti
CRP konsantrasyonu ile doğru orantõlõdõr. Örnekteki bulanõklõk ve içinde bulunabilecek
parçacõklar CRP ölçümü ile girişime neden olabilmektedir ve örnekler tekrar santrüfüj edilip
bu etkenler uzaklaştõrõlmalõdõr, ancak lipemi gibi bertaraf edilemeyen durumlarda yeni örnek
alõnmasõ uygundur. Bazõ örneklerde bulunan heterofil antikorlar yanlõş negatif sonuçlarõn
elde edilmesine neden olabilir. Bu olasõlõk göz önünde bulundurulup sonuçlar hastanõn
kliniğiyle birlikte değerlendirilmelidir.
Referans aralõğõ: 0-3 mg/L
Presiszyon: Gün içi CV = % 2.3 ve günler arasõ CV = %3.9 olarak bildirilmiştir.
3.6. İSTATİSTİKSEL METOTLAR
Çalõşmalarda elde edilen bulgular SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for
Windows 11.5 paket programõ kullanõlarak değerlendirildi. Çalõşma verileri
değerlendirilirken tanõmlayõcõ istatistikler olarak, ortalama, standart sapma, ortanca, en küçük
ve en büyük değerler hesaplandõ. Gruplardaki niceliksel veriler normal dağõlõm özelliklerine
uymadõklarõ için nonparametrik Mann-Whitney U testi ile karşõlaştõrõldõ. Sonuçlar % 95�lik
güven aralõğõnda, anlamlõlõk P<0,05 düzeyinde değerlendirildi.
4. BULGULAR 4.1. TANIMLAYICI İSTATİSTİKLER
Değerlendirilen tüm parametrelerin konsantrasyonlarõnõn ortalamalarõ (X), standart
sapmalarõ (SD), ortancalarõ (Med.), ve en küçük ve en büyük ölçülen değerleri (min-maks)
tabloda verilmiştir. Son sütunda kontrol grubu ile hasta grubunun Mann-Whitney U testi ile
karşõlaştõrõlmasõ sonucu elde edilen P değerleri verilmektedir.
TABLO 3
Kontrol
n=25 Hasta grubu
n=59
P
Ortalama SD
12,36 ±7,11
31,74 ±20,92 ESH
mm/h
Ortanca (min-maks)
12 (2-25)
28 (8-105)
P<0,001
Ortalama SD
4,06 ±1,67
16,25 ±15,38 CRP
mg/L
Ortanca (min-maks)
2,98 (2,65-8,79)
9,9 (3-51)
P<0,001
Ortalama SD
18,83 ±32,39
111,02 ±186,44 RF
IU/dl
Ortanca (min-maks)
9,5 (9,5-165)
13,20 (9,5-859)
P<0,001
Ortalama SD
2,85 ±3,49
20,58 ±31,84
Anti CCP U/dl
Ortanca
(min-maks) 1,63
0,01-16,55 7,71
(0,01-100,2)
P=0,05
Ortalama SD
63,03 ±34,14
114,69 ±110,60 VEGF
pg/ml
Ortanca (min-maks)
66,23 (2,66-111,6)
82,30 (1,26-523,8)
P=0,07
Tablo 3 : Kontrol grubunun ve RA�lõ hasta grubunun ölçülen parametrelerinin
tanõmlayõcõ istatistikleri.
Grafik 3 : ESH değerlerinin kontrol (0) ve hasta (1) gruplarõna göre dağõlõmõnõn kutu
(box-plot) grafiği ile gösterimi.
Grafik 4 : ESH�nõn ortlamasõ ve standart sapmasõ.
Grafik 5 : CRP değerlerinin kontrol (0) ve hasta (1) gruplarõna göre dağõlõmõnõn kutu
(box-plot) grafiği ile gösterimi.
Grafik 6 : CRP�nin ortalamasõ ve standart sapmasõ.
Grafik 7 : RF değerlerinin kontrol (0) ve
hasta (1) gruplarõna göre dağõlõmõnõn kutu (box-plot) grafiği ile gösterimi.
Grafik 8 : RF�nin ortalamasõ ve standart sapmasõ.
Grafik 9 : Anti-CCP değerlerinin kontrol (0) ve hasta (1) gruplarõna göre dağõlõmõnõn kutu
(box-plot) grafiği ile gösterilmesi.
Grafik 10 : Anti-CCP�nin ortalamasõ ve standart sapmasõ.
Grafik 11 : VEGF değerlerinin kontrol (0) ve
hasta (1) gruplarõna göre dağõlõmõnõn kutu (box-plot) grafiği ile gösterilmesi.
Grafik 12: VEGF�nin ortalamasõ ve standart sapmasõ.
Örneklerin ölçülen parametreleri hakkõnda daha detaylõ bilgi elde etmek için alt
gruplara ait tanõmlayõcõ istatistikler Tablo 4�de verilmiştir. Değerlendirilen tüm
parametrelerin konsantrasyonlarõnõn ortalamalarõ (X), standart sapmalarõ (SD), ortancalarõ
(Med.), ve en küçük ve en büyük ölçülen değerleri (min-maks) tablo 4�de gösterilmektedir.
Anti-CCP VEGF TABLO 4
Kontrol
n=25 RF(-) n =31
RF(+) n=28
ŞİŞ(-) n=28
ŞİŞ(+) n=31
Ortalama SD
12,36 ±7,11
22,37 ±10,95
40,63 ±25,49
39,07 ±19,85
35,73 ±23,62 ESH
mm/h
Ortanca (min-maks)
12 2-25
12 8-47
33,50 9-105
26 8-84
30 8-105
Ortalama SD
4,06 ±1,67
12,30 ±13,83
21,65 ±19,55
11,45 ±11,43
21,34 ±21,00 CRP
mg/L
Ortanca (min-maks)
2,98 2,65-8,79
6,20 0-50
15,70 3-51
8,9 3-43,8
17,80 3-51
Ortalama SD
18,83 ±32,39
9,96 ±1,19
212,92 ±223,51
113,43 ±191,41
108,83 ±184,99 RF
IU/dl
Ortanca (min-maks)
9,5 9,5-165
9,5 9-14,7
128 23-859
12,6 9,5-859
23 9-624
Ortalama SD
2,85 ±3,49
10,14 ±20,98
32,14 ±37,75
Anti CCP U/dl
Ortanca
(min-maks) 1,63
0,01-16,55 1,55
0,1-94,22 10,62
0,01-100,2 Ortalama
SD 63,03
±34,14 69,29
±71,06 155,70
±124,27 VEGF pg/ml
Ortanca
(min-maks) 66,23
2,66-111,6 50,16
1,26-278,6 128,41
20,1-523,8
Tablo 4 : Ölçülen parametrelerin kontrol grubu ve alt gruplara ait tanõmlayõcõ
istatistikleri.
Grafik 13�de her bir örneğin RF değerini bir noktayla gösteren saçõlõm grafiği
verilmektedir.
Grafik 13: RF değerlerinin kontrol grubu, RF(-) RA�lõ hasta ve RF(+) RA�lõ hasta
gruplarõndaki her bir numuneye ait değerlerin saçõlõmõnõ gösteren grafik.
Grafik 14�de her bir örneğin anti-CCP değerini bir noktayla gösteren saçõlõm grafiği
verilmektedir.
Grafik 14: Anti-CCP değerlerinin kontrol grubu, RF(-) RA�lõ hasta ve RF(+) RA�lõ
hasta gruplarõndaki her bir numuneye ait değerlerin saçõlõmõnõ gösteren grafik.
Grafik 15�de her bir örneğin VEGF değerini bir noktayla gösteren saçõlõm grafiği
verilmektedir.
Grafik 15: VEGF değerlerinin kontrol grubu, ŞİŞ(-) RA�lõ hasta ve ŞİŞ(+) RA�lõ hasta
gruplarõndaki her bir numuneye ait değerlerin saçõlõmõnõ gösteren grafik.
4.2. GRUPLARIN KARŞILAŞTIRILMASI
Anti-CCP değerlerinin araştõrõlmasõ için oluşturulan üç grup (kontrol, RF (-) RA�lõ
grup ve RF (+) RA�lõ grup) birbirleri ile Kruskal-Wallis nonparametrik varyans analizi
yapõlarak karõşlatõrõldõ ve gruplar arasõnda anti-CCP konsantrasyonlarõ açõsõndan fark olduğu
görüldü (P=0,003). Bu farkõn hangi gruplar arasõnda olduğu Mann-Whitney U testi ile
gruplar ikişerli karşõlaştõrõlarak yapõldõ. Gruplar karşõlaştõrõlmadan önce üç grup için
anlamlõlõk düzeyi (P) Bonferroni düzeltmesi uygulanarak 0.017 şeçildi.
• Kontrol grubu ile RF(-) grup arasõnda anlamlõ fark bulunamadõ (P=0,598),
• Kontrol grubu ile RF (+) grup arasõnda anlamlõ fark bulundu (P=0,003),
• RF(-) ve RF(+) gruplar arasõnda anlamlõ fark bulunamadõ (P=0,024> 0,017).
VEGF değerlerinin araştõrõlmasõ için oluşturulan üç grup; kontrol, ŞİŞ (-) RA�lõ grup
ve ŞİŞ (+) RA�lõ grup, birbirleriyle Kruskal-Wallis analizi yapõlarak karşõlaştõrõldõ ve gruplar
arasõnda VEGF konsantrasyonlarõ açõsõndan fark olduğu görüldü (P<0,001). Bu farkõn hangi
gruplar arasõnda olduğu Mann-Whitney U testi ile gruplar ikişerli karşõlaştõrõlarak yapõldõ.
Gruplar karşõlaştõrõlmadan önce 3 grup için anlamlõlõk düzeyi (P) Bonferroni düzeltmesi
uygulanarak 0.017 seçildi.
• Kontrol grubu ile ŞİŞ (-) grup arasõnda anlamlõ fark yok (P=0,72),
• Kontrol grubu ile ŞİŞ (+) grup arasõnda anlamlõ fark var (P=0,001),
• ŞİŞ (-) ve ŞİŞ (+) gruplar arasõnda anlamlõ fark var (P<0,001).
4.3. DEĞERLENDİRİLEN PARAMETRELERİN KORELASYONU
Değişkenler arasõndaki ilişkiler Spearman Korelasyon Analizi yapõlarak araştõrõldõ.
Elde edilen �r� ve �P� değerleri Tablo 5.�de verilmektedir.
korelasyon Spearman Korelasyon Analizi
ESH CRP RF
Anti-
CCP VEGF
r 1 0,67 0,44 0,131 0,33 ESH
n=84 P . <0,001 <0,001 0,23 0,002
r 0,67 1 0,40 0,102 0,37 CRP
n=84 P <0,001 . <0,001 0,35 0,001
r 0,44 0,40 1 0,292 0,24 RF
n=84 P <0,001 <0,001 . 0,007 0,024
r 0,131 0,102 0,292 1 0,158 AntiCCP
n=84 P 0,23 0,35 0,007 . 0,15
r 0,33 0,37 0,24 0,158 1 VEGF
n=84 P 0,002 0,001 0,024 0,15 .
Tablo 5 : Çalõşmaya katõlan tüm örneklerin ölçülen parametrelerinin
Spearman Korelesyon Analizi sonucu hesaplanan ilişkileri.
4.4. TANISAL YETERLİLİK TESTLERİ
RF�nin tanõsal yeterliliği
RF seviyeleri değerlendirilirken laboratuvarõn bildirdiği şekilde 19 IU/ml üstündeki
değerler pozitif olarak kabul edildi. Tabloda pozitif ve negatif saptanan örnek sayõlarõnõn
gruplara göre dağõlõmõ gösterilmektedir.
Kontrol (n=25) RF(-) (n=31) RF(+) (n=28) IU/ml n % n % n %
pozitif 3 12 0 0 28 100 RF negatif 22 88 31 100 0 0
Elde edilen verilerle RF�nin:
• Duyarlõlõğõ % 47,4
• Özgüllüğü % 88
• Pozitif kestirim (prediktif) değeri % 90,3
• Negatif kestirim değeri % 41,5 olarak hesaplandõ.
RF değerleri için oluşturulan ROC eğrisi grafik 16�de verilmektedir. Eğri altõnda
kalan alan 0,748 olarak hesaplanmõştõr.
Grafik 16: RF değerleri ile oluşturulan ROC eğrisi
Anti-CCP IgG�nin tanõsal yeterliliği
Anti-CCP seviyeleri değerlendirilirken 6,25 U/ml üstündeki değerler pozitif olarak
kabul edildi. Tabloda pozitif ve negatif saptanan örnek sayõlarõnõn gruplara göre dağõlõmõ
gösterilmektedir.
Kontrol (n=25) RF(-) (n=31) RF(+) (n=28) U/ml n % n % n %
pozitif 1 4 10 32,25 20 71,42 Anti- CCP negatif 24 96 21 67,74 8 28,57
Elde edilen verilerle anti-CCP IgG�nin:
• Duyarlõlõğõ % 50,8
• Özgüllüğü % 96
• Pozitif kestirim değeri % 96,7
• Negatif kestirim değeri % 45,2 olarak hesaplandõ.
Anti-CCP değerleri için oluşturulan ROC eğrisi grafik 17�de verilmektedir. Eğri
altõnda kalan alan 0,636 olarak hesaplanmõştõr.
Grafik 17: Anti-CCP değerleri ile oluşturulan ROC eğrisi.
VEGF�nin tanõsal yeterliliği
VEGF değerleri için oluşturulan ROC eğrisi grafik 18�de verilmektedir. Eğri altõnda
kalan alan 0,626 olarak hesaplanmõştõr.
Grafik 18: VEGF değerleri ile oluşturulan ROC eğrisi.
RA�lõ hastalarda VEGF için belirlenmiş bir referans değeri yoktur ancak çizilen ROC
eğrisinden elde edilen verilere göre özgüllük ve duyarlõlõğõn optimum olduğu muhtemel
pozitif eşik (cut-off) değerleri araştõrõldõ:
• Üst sõnõr 73 pg/dl seçilirse duyarlõlõk %60, özgüllük %60,
• Üst sõnõr 110 pg/dl seçilirse duyarlõlõk % 41, özgüllük % 96 olmaktadõr.
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
İnflamatuvar sinovitle karakterize kronik multisistemik bir hastalõk olan RA�da
tedavideki gecikme eklem hasarõnõn geri dönülemez bir şekilde ilerlemesine neden olabilir.
RA�nõn tanõsõnõn erken konulabilmesi tedavi ile eklem hasarõnõn önüne geçebilmek açõsõndan
önemlidir. Fakat çoğu zaman hastalõğõn erken döneminde semptomlar nonspesifiktir ve klinik
tanõ gecikebilmektedir. Klinik olarak RA tanõsõ konulduğu zaman pek çok hasta için geç
kalõnmõş olmaktadõr. Bu nedenle tanõ için daha özgül ve duyarlõ serolojik testlere ihtiyaç
vardõr.
Çalõşmamõzda RF(-) RA�lõ hastalarõn %32,25�inde ve RF(+) RA�lõ hastalarõn %
71,42�sinde anti-CCP IgG antikorlarõnõ pozitif bulduk. Bu özelliği ile anti-CCP seronegatif
RA�lõ hastalarõn tanõsõnda yardõmcõ bir parametre olarak düşünülebilir. Çalõşmamõzda anti-
CCP�nin duyarlõlõğõnõ (% 50,8), özgüllüğünü (%96) olarak hesapladõk ve RF�nin
duyarlõlõğõna (% 47,55) ve özgüllüğüne (%92) göre nispeten daha yüksek olduğunu bulduk.
Bu sonuçlar literatürde bildirilen anti-CCP 1 grubu çalõşmalarla uyumluydu (19). İkinci
kuşak anti-CCP antikoru tayin testlerinin duyarlõlõğõ değişik çalõşmalarda % 80 ile % 90
arasõnda olarak bildirilmektedir (11). Anti-CCP testlerinin RA ayõrõcõ tanõsõndaki rolü
araştõrõlmõş ve RF�ye oranla sahip olduğu yüksek özgüllüğü sayesinde üstün olduğu
gözlenmiştir (20). Ancak Sjögren sendromu (% 8) ve palindromik artritte (%56) anti-
CCP�nin pozitif bulunabildiği unutulmamalõdõr (11).
Nielen ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada uzun dönem takip ettikleri bazõ RA
hastalarda semptomlar başlamadan 14 yõl önce anti-CCP 1�in pozitifleştiğini ancak RF�nin
tanõ konulmadan ortalama 5,7 yõl önce pozitifleştiğini saptamõşlardõr (24). Van Gaalen ve
arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada erken ayrõşmamõş artrit tanõsõ almõş 318 hastayõ izlemişler ve
anti-CCP pozitifliği saptanan hastalarõn % 75�nin 1 yõl içinde ve % 93�nin 3 yõl içinde RA
geliştirdiklerini gözlemişlerdir (25). Bu çalõşmalar anti-CCP�nin RA patogenezinin erken
safhalarõnda pozitifleştiğini ve erken tanõ için faydalanõlacak bir parametre olduğunu
göstermektedir.
Forslind ve arkadaşlarõ 379 RA�lõ hasta üstünde yaptõklarõ kohort çalõşmasõnda anti-
CCP pozitifliğinin radyolojik olarak gösterilen eklem hasarõ ile ilişkili olduğunu
göstermişlerdir (26). Rönnelind ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada anti-CCP pozitif RA�lõ
hastalarõn kliniğinin daha kötü seyrettiğini ve bu hastalarda daha ciddi eklem hasarõ
oluştuğunu göstermişlerdir (27). Rycke ve arkadaşlarõ çalõşmalarõnda anti-CCP pozitif RA�lõ
hastalarda eklem dõşõ tutulum gelişme olasõlõğõnõn negatif hastalara oranla yüksek olduğunu
göstermişlerdir ancak aynõ çalõşmada RF ile eklem dõşõ tutum arasõnda bir ilişkiye
rastlanmamõştõr (28). Anti-CCP RA�da, oluşabilecek eklem hasarõnõn şiddetinin ve eklem dõşõ
tutulum gelişme riskinin kestirilmesinde prognostik bir parametre olarak yararlõ olabilir.
Caramaschi ve arkadaşlarõ, Alessandri ve arkadaşlarõ benzer şekilde yaptõklarõ
çalõşmalarda infliximab+metotreksat ile tedavi edilen RA�lõ hastalarda RF titreleri düşerken
anti-CCP�nin sabit kaldõğõnõ gözlemişlerdir. Bu durum bize anti-CCP�in RF den farklõ bir
sisteme sahip olduğunu göstermektedir (29,30).
Elde edilen veriler anti-CCP�nin bir serolojik belirteç olduğunu göstermektedir. Anti-
CCP birinci basamak tanõ testi olarak kullanmaya uygundur. Literatürde diğer branşlarõn da
katkõsõyla kabul gören genel görüş RF gibi çok kullanõlan ve iyi bilinen bir parametrenin
hemen terk edilemeyeceği yönündedir (11). Anti-CCP ve RF�nin birlikte kullanõmõ hastalara
erken tanõ, prognozun takibi ve tedaviye yanõtõn değerlendirilmesinde daha fazla yarar
getirebilir.
Günümüzde RA anjiyogenezle yakõn ilişkili olduğunu gösteren deliller vardõr. Önemli
anjiogenetik mediyatörlerin romatoid artritli hastalarõn serumlarõnda ve sinovyumlarõnda
arttõğõ gösterilmiştir. VEGF ile birlikte pek çok diğer anjiyogenetik mediyatör ve anjiyogenez
inhibitörüde salõnmaktadõr. Bu parametlerinin birlikteliğinin ve RA�nin kronikleşmesindeki
rollerinin araştõrõlmaya ihtiyacõ vardõr.
Çalõşmamõzda eklem şişliği olan ve olmayan RA�lõ hastalarõn VEGF
konsantrasyonlarõnõ karşõlaştõrdõğõmõzda aralarõnda anlamlõ fark olduğunu bulduk (P<0,001).
Eklem şişliği olan hastalarda artan eklem içi basõnç doku perfüzyonunu bozmakta aynõ
zamanda ve bölgeye toplanan inflamatuar hücrelerin metabolik aktivitesi lokal olarak
oksijeni tüketirken, atõklarõ ise bozulmuş mikro dolaşõm yüzünden birikmektedir. Vücut bu
değişime cevap olarak VEGF sentezlemekte bölgede damar geçirgenliği artmakta ve yeni
damar oluşumlarõ başlamaktadõr. RA�lõ hastalarõn eklemlerinden alõnan doku örneklerinin
patolojik olarak incelenmesi sonucunda kõlcal damar yoğunluğunun arttõğõ gösterilmiştir.
Firestein ve arkadaşlarõ, Storgrad ve arkadaşlarõ yaptõklarõ deneysel artrit çalõşmalarõnda
kõkõrdak destrüksiyonu ve kemik hasarõnõn anjiyogenezle yakõndan ilişkili olduğunu
göstermişlerdir (31, 32).
Lee SS ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada VEGF ile CRP ve ESH arasõnda ilişki
olduğunu göstermişlerdir (21). VEGF ile CRP (r=0,37, P=0,001) ve ESH (r=0,33, P=0,002)
arasõnda bulduğumuz korelasyon VEGF�nin inflamasyondaki rolünün bir göstergesi olabilir.
Ballara S ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada VEGF seviyesi ve eklem hasarõnõn
derecesi arasõnda ilişki olduğunu gösteren verilere ulaşmõşlardõr. Bu bilgiye dayanarak
VEGF�nin RA progresyonun ve oluşabilecek eklem hasarõnõn kestirilmesinde faydalõ bir
parametre olabileceği düşünülebilir (22).
De Brandt ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada anti-TNF-α antikoru (infliximab) ile
tedavi edilen hastalarda CRP ile korele bir şekilde VEGF seviyelerinin de düştüğü ve bu
hastalarda eklem şişliğinin de gerilediği gözlenmiştir (23). VEGF RA�da tedaviye cevabõn
değerlendirilmesin kullanõlabilecek bir parametredir.
Ikeda ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmalarõnda VEGF121 izformunun ve VEGF165
izoformunun RA�lõ hastalarda arttõğõnõ göstermişler, VEGF121 RA�lõ hastalarda VEGF165�e
oranla daha fazla artmasõna rağmen osteoartritede RA�ya benzer şekilde arttõğõnõ
gözlemişlerdir (33). Ann Hoeben ve arkadaşlarõ yaptõklarõ çalõşmada VEGF165 izoformunun
osteoartrite oranla RA� daha duyarlõ olduğu gösterilmiştir. Bu verinin RA ayrõcõ tanõsõnda
yardõmcõ olacağõnõ düşünüyoruz (17).
VEGF�ün kabul edilen bir referansa aralõğõ yoktur yapõlan değişik çalõşmalarda
kontrol gruplarõndan elde edilen veriler bir referans aralõğõ oluşturulmasõ için yeterli değildir.
Bütün yaş gruplarõnõ içeren bir referans aralõk çalõşmasõna ihtiyaç vardõr. Kontrol ve RA�lõ
hasta gruplarõndan elde edilen VEGF konsantrasyonlarõ ile çizdirdiğimiz ROC eğrisinin
sonuçlarõna göre yaptõğõmõz pozitif eşik tespiti çalõşmasõnda; eğer üst sõnõr 73 pg/ml seçilirse
duyarlõlõğõnõn % 60 ve özgüllüğünün % 60 olacağõnõ, eğer üst sõnõr 110 pg/ml seçilirse
duyarlõlõğõnõn % 41 özgüllüğünün ise % 96 olacağõnõ tespit ettik. Çalõşmamõzõn bu konuda
ilerde yapõlacak çalõşmalara faydalõ olacağõnõ düşünüyoruz.
Literatür bilgilerine uyumluluk gösteren çalõşmamõzõn RA erken tanõsõnda, ayõrõcõ
tanõsõnda, tedavisinin planlanmasõnda, takibinde ek destek sağlayabileceği kanõsõndayõz.
6. ÖZET Giriş ve amaç
Romatoid artrit erozif sinovitle karakterize sistemik bir hastalõktõr. RA kişinin hayat
kalitesini ciddi olarak bozmakta ve topluma ciddi ekonomik maliyetler.getirmektedir RA
tanõsõ halen klinik olarak konulabilen bir hastalõktõr. Tanõ kriterleri ARA tarafõndan
geliştirilmiş ve 1987�de düzeltilmiştir. Pek çok hasta için RA klinik olarak tanõ konulacak
hale geldiğinde eklem hasarõ ilerlemiş olmakta ve bu hastalarda tedavide gecikmeyle sebep
olmaktadõr.
Romatoid faktör ARA kriterleri içine girmiş tek parametredir ancak tanõsal yeterliliği
tartõşõlan bir testtir. RA tanõsõ için kullanõlabilecek daha duyarlõ belirteçlere ihtiyaç
duyulmaktadõr
Her geçen gün RA ile anjiyogenez arasõndaki ilişkiye dair yeni deliller sunulmaktadõr.
Çeşitli ajiyogenetik maddelerin RA�da inflamasyonun kronikleşmesinde rolü olduğu
düşünülmektedir.
Biz çalõşmamõzda RA�lõ hastalarda anti siklik sitrülinlenmiş protein (anti-CCP) ve
vasküler endotelial büyüme faktörü (VEGF) seviyelerini araştõrdõk.
Araç, gereç ve yöntem
59 (yaş: 45,2±11,41 52 kadõn ve 7 erkek) RA�lõ hasta ve 25 (yaş: 46,4±13,3 20 kadõn
ve 5 erkek) sağlõklõ kişi çalõşma için gönüllü oldu. Hasta grubundaki örnekleri anti-CCP
analizi için seronegatif (RF-) (n=31) ve seropozitif (RF+) (n=28) olmak üzere iki alt gruba ve
aynõ hasta grubunu VEGF analizi için ise eklem şişliği olmayan (n=28) ve eklem şişliği olan
(n=31) olmak üzere farklõ iki alt gruba böldük. AntiCCP analizi için CPA ( Citrulinated
Protein Antibodies ELISA Kit) ELISA kiti (Genesis Diagnostics, Cambridgeshire İngiltere)
ve VEGF analizi için Human VEGF Immunoassay kit (BIOSOURCE, California USA)
ELISA kitini kullandõk.
Sonuçlar
Anti-CCP seviyeleri açõsõndan kontrol grubu, seronegatif ve seropozitif gruplar
arasõnda anlamlõ fark vardõ(P=0,05). Anti-CCP�nin duyarlõlõğõ %50.8 ve özgüllüğü % 96
olarak hesaplandõ. VEGF seviyeleri açõsõndan kontrol grubu ve eklem şişliği pozitif grup
arasõnda anlamlõ fark vardõ (P>0,001). Anti-CCP ve VEGF erken tanõda, ayrõcõ tanõda,
prognosik bir faktör olarak ve tedavinin takibinde kullanõlabilecek parametrelerdir.
7. SUMMARY
Introduction
Rheumatoid arthritis (RA) is a chronic systemic disease characterized by inflammatory erosive synovitis. The synovium becomes inflamed and increases greatly in mass due to hyperplasia of its lining cells. RA severely affects the quality of life of a patient and also has major economic consequences for society. There for every attempt should be made to prevent erosive processes to occur. Currently the classification of RA relies mainly on the criteria described by ARA and modified in 1987. Since the parameters are fulfilled when the damaging is effects of inflammatory process are already in progress. This set of criteria is not very suitable for early diagnosis of RA.
Serum rheumatoid factor (RF) estimation has been a basic diagnostic aid. RF is only one parameter entered to the ARA criteria but its diagnostic ability is now being discussed. The autoantibody system most specific for RA known to date is that directed to citrullinated antigens.
There is much evidence that RA is closely linked to angiogenesis. The relation between inflammatory process and angiogenic mediator is intresting and important for understanding RA pathogenesis. We have researched anti-cyclic citrullinated protein (anti-CCP 1) and vascular endothelial growth factor (VEGF) levels in RA patients.
Material and method 59 (age:45.2±11,41 52 women and 7 men) RA patient and 25 (age:46,4±13,3 20
women and 5 men) healthy individual was volunteered for this study. We divided patients group into two different subgroups according to their RF levels: seronegative (RF-) (n=31), and seropositive (RF+) (n=28) group for anti-CCP analysis and we have divided same patients group into two different subgroups according to their joint swelling :joint swelling negative (n=28) and joint swelling negative (n=31) for VEGF analysis. Samples are analyzed with CPA ( Citrulinated Protein Antibodies ELISA Kit) ELISA kit (Genesis Diagnostics, Cambridgeshire England) for anti-CCP detection and Human VEGF Immunoassay kit (BIOSOURCE, California USA) for VEGF detection.
Result. There are significantly difference between control, seronegative ,and seropositive
(P=0,05) groups according to their anti-CCP levels. Anti-CCP 1 has % 50.8 sensitivity and % 96 specifity in our study. There are significantly difference between control, joint swelling positive groups (P==,001) according to their VEGF levels. Anti-CCP and VEGF may be used for early diagnosis, as a prognostic factor and observing the effects of drug therapy.
8. KAYNAKLAR
1. Peter E. Lipsky Romatoid Artrit. Harrison İç Hastalõklarõnõn Prensipleri Türkçe 2000;
1928-1937
2. J. Adam Rindfleisch et al. Diagnosis and Management of Rheumatoid Arthritis
American Family Physician 2005;72:1038-1047
3. Mevorach D. Paget SA. Manuel of Rheumatology and Outpatient Disorders.
Lippincott Williams & Wilkins, Fourth edition. 2000;192:229.
4. Ergin S. Romatoid Artrit ve Sjögren Sendromu. Beyazova M, Gökçe Kutsal Y.
Fiziksel Tõp ve Rehabilitasyon Cilt 2. Ankara: Güneş Kitabevi, 2000; 1549576
5. Crisswell LA, Saag SD. Smoking İnteracts with Genetic Risk Factors in the
Development of Rheumatoid Arthritis among Older Caucasian Women. Ann Rheum
Dis. 2006;Sep;65(9):1163-7.
6. Milkuls TR, Jerhan JR. Coffee, Tea, and Caffeine Consumption and Risk of
Rheumatoid Arthritis: Results from the Iowa Women's Health Study. Arthritis
Rheum. 2002;Jan;46(1):83-91
7. Richard N. Mitchell. İmmün Bozukluklar. Kumar, Robbins Temel Patoloji Türkçe 7.
baskõ. 2003;103-164
8. İhsan Ertenli. Romatoid Artrit. Romatizmal Hastalõklara Giriş 2000;97-101
9. Pamela Bjorkman. The Major Histocompatibility Complex and It�s Function. Charles
A. Janeway İmmunobiology 2005;169-201
10. M. R. Westwood, P. N. Nelson1 and F. C. Hay. Rheumatoid factors: what�s new?
Rheumatology 2006;0;kei228v1
11. Robert E. Moore. Immunochemical Methods. Kenneth D. McClatchey. Clinical
Laboratory Medicine 2003;213-259
12. A. J. W. Zendman. Use and Significance of Anti-CCP Autoantibodies in Rheumatoid
Arthritis. Rheumatology (Oxford). 2006;Jan;45(1):20-5
13. Markus Knipp and Milan Vasak. A Colometric 96-Well Microtiter Plate Assay for
Determination of Enzymatically Formed Citrulline Analytical Biochemistry 2000
Nov 15;286(2):257-64
14. Juergen Hammer, Fabio Gallazzi, Peptide Binding Specificity of HLA-DR4
Molecules:Correlation with Rheumatoid Arthritis Association. JEM Volume 1995;
May 181: 1847-1855
15. Hill JA, Wehrli B, Jevnikar AM, Bell DA, Cairns E. Citrullinated Fibrinogen İnduces
Arthritis in HLA-DRB1*0401 transgenic mice. Arthritis Rheum 2003;48 Suppl:348.
16. A Kastbom, G Strandberg, A Lindroos, T Skogh. Anti-CCP Antibody Test Predicts
the Disease Course During 3 Years in Early Rheumatoid Arthritis (the Swedish
TIRAproject) Ann Rheum Dis 2004;63:1085�1089.
17. Ann Hoeben, Bart Landuyt et al. Vasculer Endothelial Growth Factor and
Angiogenesis. Pharmatological Reviews 2004;56:549-580
18. N.Maruoti.F.P. Canatore. Angiogenesis in Rheumatoid Arthritis. Histology and
Histopathology 2006;21:557-566
19. L.Nogueira; M Sebbag; C Vincent; M Arnaud; et al. Performance of two ELISA
Anti-filaggrin autoantibody, Using Either Affinity Purified or Deiminated
Recombinant Ruman Filaggrin , in the Diagnosis of Rheumatoid Arthritis. Annals of
the Rheumatic Diseases. 2001 ;Sep:60-9
20. D M Lee; P H Schur clinical utility of the anti-CCP assay in patient with rheumatic
diseases Annals of the Rheumatic Diseases; 2003; Sep:62-9
21. Lee SS, Joo YS. Vascular Endothelial Growth Factor Levels in Serum and Synovial
Fluid of Patients with Rheumatoid Arthritis. Clin Exp. Rheomotol 2001;may june
19:321-324
22. Ballara S, Miotla JM. Raised Serum Vascular Endothelial Growth Factor Levels are
Associated with Destructive Change in Inflammatory Arthritis. İnt.J. Exp.
Pathol.2001; spe 80:235-250
23. De Brandt M, Grossin M. Suppression of Arthritis and Protection from Bone
Destruction by Treatment with TNP-470/AGM1470 in transgenic Mouse Model of
Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheum. 2000 Sep;43(9):2056-63.
24. Nielen MM, van Schaardenburg. Specific Autoantibody Precede the symptoms of
Rheumatoid Arthritis: A Study of Serial Measurements in Blood Donors. Arthritis
Rheum 2004;50:380-6.
25. Van Gaalen FA. Linn-Rasker SP. Auto antibodies to Cyclic Citrulinated Peptides
Predict Progression to Rheumatoid Arthritis in Patient with Undifferentiated Arthritis:
A Prospective Cohort Study. Arthritis Rheum. 2004;50:709-15.
26. Forslind K. Ahlman M. Prediction of Radiological outcome in early RA in Clinical
Practice: Role of Antibodies to Citrullinated Peptides ( Anti-CCP). Ann Rheum. Dis
2004;63:1090-5.
27. Rönnelid J. Wick MC Longitudinal Analysis of Anti-Citrullinated Protein/peptide
antibodies (anti-CP) during 5 year Follow-up in Early Rheumatoid Arthritis: Anti-CP
Statur is a Stable Phenotype that Predicts Worse Disease Activity and Greater
Radiological Progression. Ann Rheum. Dis 2005; Dec 64(12):1744-9
28. De Rycke L, Peene I Rheumatoid Factor and Anti Citrullinated Protein Antibodies in
Rheumatoid Arthritis: Diagnostic Value, Associations with Radiological Progression
Rate, and Extra Artriculer Manifestation. Ann Rheum. Dis 2004;63:1587-93.
29. Caramaschi P, Biasi D Antibodies Against Cyclic Citrullinated Peptides Patients
Affeacted by Rheumatoid Arthritis before and after İnfiximab Treatment. Rhematol
İnt 2005 Nov;26(1):58-62
30. Alessandri C Bombardieri M Decrease of Anti Cyclic Citrullinated Peptide
Antibodies and Rheumatoid factor Following Anti-TNF alpha Therapy (infiliximab)
in Rheumatoid arthritis is Associated with Clinical Improvements. Ann Rheum. Dis
2004;63:1218-21.
31. Firestein G.S. Starving the Synovium : Angiogensis and inflammation in
Rheumatoid Arthritis. J.Clin. İnvest. 1999;103:3-4
32. Storgard C.M. Decreased Angiogenesis and Arthritic Disease in Rabbits Treated
with alphevbeta3 Antagonist. J.Clin. İnvest 1999;103:47-54
33. İkeda M. Hosoda Y. Expression of Vasculer Endothelial Growth Factor İsoforms and
Their Receptor Flt-1 KDR, and Neuropilin-1 in Synovial Tissues of Rheumatoid
Arthritis. J.Pathol. 2004;191:426-433