pçindekiler bu sayıda d - sozveeylem.com · bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri...

56
1 D erginin dizgisi ve baskısıyla ilgili sorunları henüz tam olarak çözemediğimiz için bu sayıda elinize bir haftalık bir gecikmeyle ulaşıyor. Daha profesyonel bir yayın için çabalarımız sürüyor. Bu arada, özellikle son iki sayıda bizden des- teğini esirgemeyen devrimci dostlarımıza teşekkür et- meden geçemeyiz. Bu sayıda, Savaş Tanrıları Görev Başında ana baş- lığıyla Türkiye ve bölgedeki savaş hazırlıklarını çeşitli yönleriyle ele aldık. Öyle görünüyor ki bu konu önü- müzdeki dönemin ana konusu olmaya devam edecek. Güncel bölümünde, ayrıca Mas-Daf pompa işçi- lerinin direnişindeki son durum ve Kemal Türkler’in öldürülmesinin yıldönümünde mezarı başında yapı- lan anmayla ilgili kısa haber- değerlendirmeleri bula- caksınız. Paradigmanın Yeniden Kuruluşu başlıklı yazı dev- letin ideolojik ve baskı aygıtlarının yeniden yapılan- dırılması sorununu ele alıyor. Okurların, ana hatlarıyla ele alınan bu yeniden yapılandırmanın bir süreç oldu- ğunu ve bu sürecin devam ettiğini dikkate alması ge- rekiyor. Başarabiliriz başlıklı yazıda önümüze koyduğu- muz görev ve bu görevin başarıyla yürütülmesinin önemli araçlarından biri olan yeni kültürün yaratılması arasındaki ilişki ele alınıyor. Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekoloji sorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu yazı sınıf hegemonyası soru- nunun yeni olanaklarını da aydınlatıyor. Bu yazıyla birlikte ekoloji başlığıyla yeni bir bölüm açıyoruz. Okurlarımızın bu bölümü haber ve yazılarıyla besle- yeceğine inanıyoruz. Geçen sayıda başladığımız Tari- himizden Notlar bölümü Ağustos ayı notlarıyla sürüyor. Ayın şiiri köşesinde bu ay Metin eloğlu’nun şiirine yer verdik. Okuyucu Mektupları ’nda Bengisu düşüncelerini bizlerle paylaşıyor. Osman Bulugil ise yazısında son günlerin flaş konusu sporda şikeyi kapitalizmde spor bağlamında ele alıyor. Kapitalizmin futbolu sadece kit- leleri uyutmanın bir aracı olarak değil, sermaye biriki- minin, kültürel kirlenme ve yozlaşmanın bir aracı olarak kullandığını vurguluyor. Okuyucu katkılarının arttığı yeni sayıda buluşmak dileğiyle… İçindekiler Bu Sayıda Anadolu Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Harun Yıldız Aylık, Siyasi, Ulusal Türkçe Yayın. Adres: Osmanağa Mah. Kırtasiyeci Sk. No: 8 K.:2 Kadıköy-İstanbul İrtibat Tel: 0216 347 87 09 Baskı Tarihi: Ağustos 2011 / 1000 adet basılmıştır. Basım Yeri: Özdemir Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi Blok No: 145 Topkapı- İstanbul Tel: 0212 577 54 92 Savaş Tanrıları İşbaşında 2 120 Kişilik Dev Ordu:MAS-DAF 8 Kemal Türkler’i Unutmayacağız 9 İslami Kemalizm 10 Başarabiliriz! “Can Çıkmadan Huy Çıkmaz” 16 Krİzİn PenCereSİnDen Sermayenin Krize Bulduğu Çözüm: Varsa Bir Gübür, Hemen Halının Altına Süpür 18 Ya Ölü Yıldızlara Hayatı Götüreceğiz! Ya da Dünyamıza İnecek Ölüm! 23 nikel Made n İşletmesine Karşı Turgutlu, Gördes Dayanışması Yükseliyor 46 Tarihimizden - Ağustos Ayı notları 48 zurnanın zırt Dediği Yer 51 Bengisu ne İstiyor? 52 Kapitalizmin Futbolu:Şike ve Medya 54

Upload: others

Post on 02-Aug-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

1

Derginin dizgisi ve baskısıyla ilgili sorunlarıhenüz tam olarak çözemediğimiz için busayıda elinize bir haftalık bir gecikmeyle

ulaşıyor. Daha profesyonel bir yayın için çabalarımızsürüyor. Bu arada, özellikle son iki sayıda bizden des-teğini esirgemeyen devrimci dostlarımıza teşekkür et-meden geçemeyiz.

Bu sayıda, Savaş Tanrıları Görev Başındaana baş-lığıyla Türkiye ve bölgedeki savaş hazırlıklarını çeşitliyönleriyle ele aldık. Öyle görünüyor ki bu konu önü-müzdeki dönemin ana konusu olmaya devam edecek.

Güncel bölümünde, ayrıca Mas-Daf pompa işçi-lerinin direnişindeki son durum ve Kemal Türkler’inöldürülmesinin yıldönümünde mezarı başında yapı-lan anmayla ilgili kısa haber- değerlendirmeleri bula-caksınız.

Paradigmanın Yeniden Kuruluşubaşlıklı yazı dev-letin ideolojik ve baskı aygıtlarının yeniden yapılan-dırılması sorununu ele alıyor. Okurların, ana hatlarıylaele alınan bu yeniden yapılandırmanın bir süreç oldu-ğunu ve bu sürecin devam ettiğini dikkate alması ge-rekiyor.

Başarabiliriz başlıklı yazıda önümüze koyduğu-muz görev ve bu görevin başarıyla yürütülmesininönemli araçlarından biri olan yeni kültürün yaratılmasıarasındaki ilişki ele alınıyor.

Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biriolan Ekoloji sorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılıolarak ele alıyoruz. Bu yazı sınıf hegemonyası soru-nunun yeni olanaklarını da aydınlatıyor. Bu yazıylabirlikte ekoloji başlığıyla yeni bir bölüm açıyoruz.Okurlarımızın bu bölümü haber ve yazılarıyla besle-yeceğine inanıyoruz. Geçen sayıda başladığımız Tari-himizden Notlar bölümü Ağustos ayı notlarıylasürüyor. Ayın şiiri köşesinde bu ay Metin eloğlu’nunşiirine yer verdik.

Okuyucu Mektupları’nda Bengisu düşüncelerinibizlerle paylaşıyor. Osman Bulugil ise yazısında songünlerin flaş konusu sporda şikeyi kapitalizmde sporbağlamında ele alıyor. Kapitalizmin futbolu sadece kit-leleri uyutmanın bir aracı olarak değil, sermaye biriki-minin, kültürel kirlenme ve yozlaşmanın bir aracıolarak kullandığını vurguluyor.

Okuyucu katkılarının arttığı yeni sayıda buluşmakdileğiyle…

İçindekiler Bu Sayıda

Anadolu Yayıncılık adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Harun YıldızAylık, Siyasi, Ulusal Türkçe Yayın.Adres: Osmanağa Mah. Kırtasiyeci Sk. No: 8 K.:2 Kadıköy-İstanbulİrtibat Tel: 0216 347 87 09Baskı Tarihi: Ağustos 2011 / 1000 adet basılmıştır.Basım Yeri: Özdemir MatbaacılıkDavutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi Blok No: 145 Topkapı- İstanbul

Tel: 0212 577 54 92

Savaş Tanrıları İşbaşında 2

120 Kişilik Dev Ordu:MAS-DAF 8

Kemal Türkler’i Unutmayacağız 9

İslami Kemalizm 10

Başarabiliriz! “Can Çıkmadan Huy Çıkmaz” 16

Krİzİn PenCereSİnDen

Sermayenin Krize Bulduğu Çözüm: Varsa Bir

Gübür, Hemen Halının Altına Süpür 18

Ya Ölü Yıldızlara Hayatı Götüreceğiz!

Ya da Dünyamıza İnecek Ölüm! 23

nikel Maden İşletmesine Karşı Turgutlu,

Gördes Dayanışması Yükseliyor 46

Tarihimizden - Ağustos Ayı notları 48

zurnanın zırt Dediği Yer 51

Bengisu ne İstiyor? 52

Kapitalizmin Futbolu:Şike ve Medya 54

Page 2: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

2

Güncel

Seçimden bu yana bölgedeki ve Türki-ye’deki gelişmeler, Türkiye’nin adım adımbir emperyalist paylaşım savaşının içine sü-

rüklendiği, hükümetin de hem dışarıda ve hemiçeride bir savaş hükümeti niteliğine büründüğütespitini doğruluyor.

nATO’nun kara harekat merkezinin Tür-kiye’ye taşınmasıyla ülkemiz, ABD savaş plan vehazırlıklarının merkez üssü haline geldi. Her tür-den savaş uzmanları ve emperyalist istihbarat ör-gütleri ülkenin dört bir yanında iş başında. ABD,nATO ve CIA temsilcilerinden biri gidiyor, birigeliyor. Gelişmeler ele alınıyor, güçler yenidenkonumlandırılıyor, savaş ve paylaşım ve planlarıyenileniyor; savaşın bir sonraki etabına ilişkinoperasyonlar masaya yatırılıyor ve roller belirle-niyor.

Bölge ülkelerine yönelik “muhalif hareketler”Türkiye üzerinden yönetiliyor. Türkiye köpürtü-len emperyalist emelleriyle ABD operasyonlarınaev sahipliği yapıyor. Türkiye burjuvazisi; kü-çülme tehlikesi ve korkusunu, emperyalist heves-lerini besleyip büyüterek bastırmaya, aşmayaçalışıyor.

Libya’da Sonuç Alma GeciktikçeÇelişkiler Büyüyor, Sinirler Geriliyor

Libya’da Kaddafi direndikçe, emperyalist savaş

planları bozuluyor ve çelişkiler su yüzüne çıkı-yor. ABD savaş bakanı robert Gates, geçtiğimizay yaptığı açıklamada bu gerilimi, şu sözlerle or-taya koyuyor: “Tarihin en büyük askeri ittifakı(nATO kastediliyor) nüfus yoğunluğu düşük birülkenin, yetersiz silaha sahip rejimine karşı sa-dece 11 haftadır bir operasyon düzenliyor, ancakyine de birçok müttefikimiz, cephanelerinin azal-masından yakınıp bir kez daha ABD’den yardımistiyor. Bazı ülkeler Avrupa savunma bütçesindekikatkılarının azalmasını, Amerikalıların verdiğivergilerle kapatmak istiyor. ABD Kongresi’ningiderek değerli hale gelen fonları, kendi savun-malarına (siz “saldırılarına” diye okuyun) yeterlikaynağı ayıramayan ülkelere ayırma isteği vesabrı tükeniyor. İttifakın loş, hatta karanlık bir ge-leceğe ilerlemesi muhtemeldir. Ancak bunu de-ğiştirmek de olası.”

Libya’nın el konulan maddi kaynakları, Libyahalkına yağdırılan bombaları karşılamaya yetme-yince, atılan onca bombaya ve “muhaliflere” ya-pılan onca yardıma karşın sonuç alma uzadıkçasinirler geriliyor ve savaş planları aksıyor. Ga-tes’in açıklaması; ABD’nin, nATO içindeki çe-lişkilere tahammülsüz olduğunu gösteriyor. ABD;nATO içinde zaman kaybına yol açacak telafisizor ayak bağlarından kurtulmak, “ittifakın loşhatta karanlık bir geleceğe ilerlemesini” engelle-mek için harekete geçiyor. nATO içinde -bir an-

SAVAŞ TANRILARIİŞ BAŞINDA

Page 3: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

3

lamda- kendi nATO’sunu örgütlüyor. nATO ha-rekat merkezinin Türkiye’ye taşınması, medyadagururla sözü edilen Obama – erdoğan telefon tra-fiği ve ABD uzman ve istihbaratçılarının Türki-ye’yi mesken tutması, ABD’nin zamankaybetmeden bu yola girdiğini gösteriyor. Tür-kiye ise, kendisine biçilen bu yeni role, kendi em-peryalist emellerine ulaşmanın bir aracı olaraksarılıyor.

Savaş ve Paylaşım

Libya’da “muhaliflerin” konumu güçlendikçe,emperyalist Savaş Konseyi (ABD, İngiltere,Fransa, İtalya) Libya’nın paylaşımını masaya ya-tırıyor. Libya’da oluşturulan ve emperyalistSavaş Konseyindeki her devletin gücü oranındayer aldığı “Ulusal Geçiş Konseyi”ni tanıyan tanı-yana. “Yeni Libya”nın başkenti Bingazi, emper-yalist devletlerin boy gösterme alanı oldu. ABD,İngiltere, Fransa ve İtalya sırasıyla Bingazi’ye çı-kartma yapıyor. Libya Savaş Konseyi “ganimeti”paylaşmak için birer birer ve topluca “UlusalGeçiş Konseyi”yle masaya otururken, Türkiye,paylaşımın güç oranında olacağını bildiğinden,başka bir yolu deniyor. Operasyon öncesinde veoperasyon sırasında, üstlendiği rolle (muhalifle-rin eğitilmesi ve silahlandırılması, ayrıca savaşahava ve deniz gücüyle katılma) “hak ettiği” taşe-ron payını arttırmak için Davutoğlu, Bingazi’yemiting düzenleyerek giriyor. Böylece patronla-rına, Libya halkının sempatisine sahip olduğunugöstererek taşeron payını arttırmaya çalışıyor.

Suriye’de İşler Zor

Türkiye; üstlendiği görev ve emperyalist heves-leri gereği, 15 Temmuz’daki Libya ve Suriye mu-halifleri toplantısına yeniden ve sahipliği yaptı.Toplantıya, Libya Savaş Konseyi’nin uzmanları

katıldı. Tesadüfe bakın ki, aynı tarihte nATOGenel Sekreteri rasmussen ve ABD Dışişleri Ba-kanı Clinton da Türkiye’de idiler. Basına yansı-yanlar her iki toplantının da “can sıkıcı” geçtiğineişaret ediyor. Libya’da uzayan savaş, Libya’dançok Suriye’yi etkiliyor. Suriye’ye aktif emperya-list müdahale; hem Libya’da Kaddafi’nin diren-mesi ve hem de uluslararası güç dengeleriyüzünden gecikiyor. Bu gecikme, Suriye’ye mü-dahaleyi zora soktuğu gibi, asıl hedef olan İran’amüdahaleyi de geciktiriyor, zorlaştırıyor. emper-yalist merkezlerde sinirler geriliyor. Bu gerilimher iki toplantıya da katılan İngiltere’nin Ortado-ğu’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Alis-tair Burt’ün demecinden basına yansıyor.

Burt, 18 Temmuz tarihli Hürriyet’teki deme-cinde, Libya’da Kaddafi’nin güç kaybetmesinerağmen hâlâ Trablusgarp’a hakim olduğunu be-lirtiyor. Suriye’ye ilişkin olarak ise şunları söylü-yor: “Suriye, çok asap bozucu; çünkü rejiminyaptıkları, Kaddafi’nin yaptıklarına çok benzer.Ancak ne yazık ki, uluslararası camiada bir kon-sensus yok. İngiltere olarak biz, Suriye konu-sunda da aynı Libya’da izlenmekte olan çizgininizlenmesinden yanayız. AB içinde yaptırımlarıngündeme gelmesine öncü olduk; Birleşmiş Mil-letler içinde de yaptırım için destek aradık amabunu bulamadık. Suriye halkı, cesaretiyle çokönemli bir duruş ortaya koydu. Ancak bir süredaha bu yükü tek başına omuzlayacak.”

İran için söyledikleri ise, bölgedeki savaşınasıl hedefinin İran olduğunu doğruluyor: ”İran’ınetrafına saçtığı tehlike, sadece nükleer progra-mından kaynaklanmıyor. İnsan hakları konusundasabıkası malum. rejimin kendi ülkesinde insan-lara nasıl davrandığı ortada değilmiş gibi, bölge-sindeki devrimlere destek vermesi tam birriyakârlık, Suriye’de yaşanan olaylarda da par-mağı var.”

İngiliz Dışişleri Bakan Yardımcısı Burt’ün budemeci, bölgede yeniden alevlenen paylaşım sa-vaşının muhtemel seyrini ve asıl hedefini işaretettiği gibi, savaşın uluslararası güç dengelerinebağlı olarak, bir süre daha düşük yoğunluklu ola-rak devam edeceğini de gösteriyor.

Page 4: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

4

Bu kadar da değil; Türkiye – İsrail ilişkileri-nin güçlendirilmesi, savaş planının önemli birparçasını oluşturuyor. Türkiye ile İsrail arasında

ağız dalaşının amacı aşan sonuçlarını ortadan kal-dırmak için yoğun bir görüşme trafiği sürdürülü-yor. Özür dileme sorunu, İsrail’in silahbaronlarını feda etmesi karşılığında çözülüyor.ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un Türkiye ziya-retinin altında en çok da Türkiye – İsrail ilişkile-rinin güçlendirilmesi yatıyor.

Devlet, Milliyetçiliği Ve Şovenizmi Kullanarak Savaş Ortamı Yaratıyor

Hükümet -üstlendiği görev gereği, savaş hazırlı-ğının bir parçası olarak- milliyetçiliği ve şove-nizmi, provokasyonlarla besleyip büyüterekülkeyi savaş atmosferine sokuyor.

Son bir aydır Türkiye’nin bölgede izlediği po-litika, bu açıdan dikkat çekicidir.

Libya’nın Türkiye’deki mal varlığına el ko-nulması ve el konulan mal varlığının bir kısmının“muhaliflere” “hibe” edilmesi, Suriye’de muha-liflere sağlanan lojistik destek yetmiyormuş gibi,sınırdaki askeri yığınağın arttırılması, bugünekadar Kıbrıs’ta emperyalist planlara evet diyenerdoğan’ın, şimdi Kıbrıs’ta esip gürlemesi, İran’akarşı izlenen politikanın, sıra sende dercesine biranda sertleştirilmesi, bütün bunlar Türkiye’ninbölgede savaş kışkırtıcılığına soyunduğunu, sa-vaşı ateşlemek için provokasyonlar peşinde koş-tuğunu gösteriyor.

Hükümet, içeride de aynı politikayı izliyor.

Devlet, bütün kurumlarıyla, Kürt halkına karşıtam bir teyakkuza geçmiş durumda. Bir yandanKürt milletvekilleri özel mahkemeler eliyle tut-sak olarak içerde tutuluyor; bin bir türlü baskı,hile ve düzenbazlığa rağmen halkın oylarıyla mil-letvekili seçilen Hatip Dicle’nin vekilliği YüksekSeçim Kurulu kararıyla gasbediliyor. Ayrıca,seçim süresi boyunca devam eden Kürt halkınayönelik operasyonlar, baskı ve tutuklamalar, se-çimden sonra da artarak sürdürülüyor. Öte yan-dan, savaş atmosferi tezgâhlananprovokasyonlarla Türkiye’nin dört bir yanına ya-yılıyor. Toplumun birçok kesimini umutlandıran“sivil anayasa”, “barışçıl çözüm” söylemi, yerinisavaş naralarına bırakıyor. Medya, savaş kışkırtı-cılığını halka yaymak için yeniden örgütleniyor.“Barışçıl çözüm” ve “sivil anayasa”yı savunanyazarlar ve aydınlar medyadan teker teker ayık-lanıp kovuluyor. Savaş atmosferini toplumun tü-müne yaymak için her çareye başvuruluyor.Anaların gözyaşları, ağıtları ve burjuva “ulusal çı-karlar” adına ölüme gönderilen gencecik insanla-rın ölüleri kullanılıyor. Medya, şovenizm vemilliyetçiliği yaymak için, ölülerin “yürek sızla-tan” tefrikalarını yayınlıyor. Kürt halkına karşıyeni bir linç dalgası örgütleniyor. Burjuvazi halkı,işçileri, emekçileri savaş atmosferine sokmak içino çok bildik silahı, milliyetçilik ve şovenizmi,provokasyonlarla bileyerek kullanıyor. Halklar,milliyetçilik ve şovenizm zehriyle birbirinin kar-şısına dikilmeye çalışılıyor; işçi sınıfına, emek-çilere ve Kürt halkına yöneltilen saldırı, bölgedekisavaş hazırlıkları ile iç içe yürütülüyor.

İşçi Sınıfına Yeni Bir Ekonomik Ve SiyasiSaldırı: Kıdem Tazminatı Fonu

İşçi sınıfı; uzunca bir dönemden beri sermayeninağır ideolojik, ekonomik ve siyasi saldırısı altın-dadır. Sadece siyasi olarak değil, ekonomik olarakda silahsızlandırılmıştır. Sendikalar, devletle veişverenlerle girdikleri girift ve kirli ilişkilerdendolayı önce sınıf mücadelesinden, ardından daişçi sınıfından koptular. Böylece sınıf, burjuvazi-nin her türlü saldırısına açık hale geldi; saldırılaraltında sınıf dayanışması ve sınıf refleksindenuzaklaştı. rekabet, pasifizm, itaatkârlık, bireyci-lik ve tarikatçılık işçi sınıfı içinde güçlü bir yer

Page 5: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

5

edindi. Örgütsüzlük; burjuva milliyetçiliğinin veşovenist ideolojinin sınıf içinde kökleşmesinidaha da kolaylaştırdı. Bu süre içinde işsizlik ve“esnek çalışma” işçileri birbirine düşürmenin,onlara boyun eğdirmenin etkin bir silahı olarakkullanıldı, kullanılıyor.

Yine de burjuvazi, “işçi sınıfını sermayeninnesnel bir gücü haline getirmek için” saldırılarınaara vermeden devam ediyor. Çünkü o, işçi sınıfı-nın sınıf olarak davrandığında neler yapabilece-ğini iyi biliyor.Burjuvazi; işçi sınıfınınbugünkü geriliğini, da-ğınıklığını, güçsüzlü-ğünü değil, hareketegeçtiğinde altüst edicigizil gücünü veri olarakalıyor ve bu gizil gücüharekete geçirecek me-kanizmanın -yani kri-zin- işbaşında olduğundan hareket ediyor.

Ayrıca burjuvazi; Kürt ulusal hareketinin si-yasallaşmasını en üst düzeye çıkardığı ve devletizorladığı bir ortamda, işçi sınıfının, emekçilerinbilinç ve örgütlülükleriyle sürece dahil olmasının,kendi güçsüzlüğü demek olduğunu ve sonunu ge-tireceğini kavrıyor. Kıdem tazminatı fonu tam dabu ortamda, yani işçi sınıfının saldırıya açık ol-duğu bir anda, burjuvazinin, işçi sınıfına karşı birsavaş ilânıdır.

Kıdem tazminatı fonu, burjuvazinin ve onundümen suyundaki sendikacıların vaaz ettiklerigibi işçi sınıfına yönelik salt bir ekonomik saldırıdeğildir. elbette ki bu yeni düzenlemeyle işçilerinekonomik haklarının bir kısmı daha gasp ediliyor.Öngörülen düzenleme işverene sadece daha azprim ödeme kolaylığı getirmekle kalmıyor, aynızamanda işçinin kıdem tazminatına fiili olarakulaşmasını da zorlaştırıyor, hatta imkânsızlaştırı-yor. Devlet hem işvereni işçiye tazminat öde-mekten kurtarıyor, hem de işsizlik sigortasıfonunda olduğu gibi, istediği şekilde kullanacağıbir fona sahip oluyor.

eski uygulamada işveren tarafından işçiye be-lirli koşullar altında (işten ayrılma, atılma ve

emeklilik) ödenmesi öngörülen ancak çoğu du-rumda ödenmeyen kıdem tazminatı aslında işçi-nin işverene her yıl açtığı faizsiz bir kredi gibidir.Öyle ki, sonuçta işçiye ödenen, işçinin işvereneaçtığı bu kredinin faizinden bile azdır. O halde iş-verenler, işçinin kendilerine açtığı bu faizsiz kre-diden kurtulmak için neden bu kadar hevesliler?Birinci neden, ekonomiktir; işveren fona daha azkatkıda bulunacaktır. Ayrıca bu uygulamaylaesnek çalıştırma, daha da kolaylaşacaktır. İkinci

ve en önemli neden po-litiktir; işveren işçiyiişten attığında ona taz-minat ödeme zorunlu-luğundan kurtulacaktır.Böylece işçileri sendi-kal ve siyasal neden-lerle, hiçbir tazminatödeme sorunu olmadantopluca işten çıkartabi-

lecektir.

Özetle; kıdem tazminatı fonu yasallaştığında,işçi sınıfının sendikal ve politik örgütlenme ça-balarına vurulan yeni bir darbe olacaktır. Artıksendikal ve politik nedenlerle işçilerin toplucaişten çıkarılmasının önünde yasal ve caydırıcı hiç-bir engel kalmayacaktır.

İşçi sınıfı bunun farkında olsa da, olmasa da“kıdem tazminatı fonu” işçi sınıfına karşı burju-vazinin tek taraflı bir savaş ilânıdır. elbette sal-dırı bununla sınırlı kalmayacaktır. esnek vegüvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması, bu sal-dırının bir parçasıdır. Amaç, zaten ideolojik ola-rak büyük ölçüde teslim alınmış olan işçi sınıfınınbu konumunu fırsat bilerek, sermayenin nesnelbir bileşeni düzeyine getirmektir. Bu, aynı za-manda burjuvaziye krizi hafifletmek olanağını dasağlayacaktır.

Durum bu kadar açıkken, bu saldırının siyasalboyutunu işçi sınıfından gizlemek, sınıfa yapıla-bilecek en büyük ihanettir.

Kürt Halkı, Otuz Yıldır Savaşın İçindedir

Kürt halkının ulusal birliğini pekiştirerek özgür-lük hareketinin etrafında kenetlenmesi, Kürt ulu-sal kurtuluşunda yeni bir döneme işaret ediyor.

Kıdem tazminatı fonu yasallaştığında, işçi sınıfının

sendikal ve politik örgütlenmeçabalarına vurulan yeni bir darbe olacaktır.

Artık sendikal ve politik nedenlerle işçilerin topluca işten çıkarılmasının

önünde yasal ve caydırıcı hiçbir engel kalmayacaktır.

Page 6: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

6

Artık devlet, siyasallaşmış bir halk hareketiylekarşı karşıyadır ve stratejisini de buna göre yeni-den çiziyor. Başbakan erdoğan, 15 Temmuz’dayaptığı açıklamayla yeni bir stratejinin uygula-maya konulduğunu belirtiyor. “Teröre” karşı mü-cadele, Kürt halkına karşı savaşa dönüşüyor. Kürtözgürlük hareketinin ilân ettiği eylemsizlik süresiboyunca sürdürülen operasyonlar, sivil itaatsizlikeylemlerine yapılan saldırılar, tutuklamalar, orduve polisin fiili olarak kullandığı sınırsız yetkileriterörle mücadele yasasında değişiklikle yasallaş-tırma girişimleri, yeniden hortlayan “faili meç-huller” ve son olarak Diyarbakır-Silvan’dayaşanan provokasyon; Kürt ulusal birliğini etki-sizleştirme, özgürlük hareketini tasfiye etme giri-şimlerinden sonuç alamayan burjuvazinin,yeniden “inkâr ve imha” politikasına döndüğünügösteriyor.

Devletin; BDP’nin demokratik özerklik ilâ-nını, gerillaya ciddi bir darbe vurarak boşa çı-karma girişimi, burjuvazinin savaş planını olduğukadar, bu planın hiçbir kural tanımadan yürütüle-ceğini de açığa vurdu.

Devlet; seçim süresi içinde ve sonrasında Kürtsorununun barışçı çözümü etrafında toplumunfarklı kesimlerinde oluşan konsensüsü ve özgür-lük hareketinde sağlanan Kürt ulusal birliğini bal-talamak için provokasyon üzerine provokasyondüzenliyor. Burjuvazi çaresizlik içinde provokas-yonlarını bile gizlemeyi beceremiyor. Her provo-kasyonda biraz daha çıplaklaşıyor.

Devlet, savaş planını; bir yandan kural tanımazbiçimde operasyonları sürdürürken diğer yandanda Kürt ulusal birliğini sarsmak, şovenizm ve mil-liyetçiliği tırmandırarak Kürt halkını yalnızlaştır-mak üzerine kuruyor. Ancak milliyetçilik veşovenizm etkili olsa da, istediği sonucu alamıyor.Kürtlüğü, Kürt özgürlük hareketinden ayırmak

taktiği tutmuyor ve Kürt halkı her seferinde bilinçve örgütlülüğüyle oyunu bozuyor.

Muhalefet: Savaş Hükümetinin Koltuk Değneği

Burjuva siyasi partilerin bir kapta toplanması; birsüreden beri devam eden, “devletin emperyalistsavaş ve iç savaşa göre yeniden yapılandırıl-ması”nın önemli hedeflerinden biriydi. Bugün buhedef, çeşitli aşamalardan geçerek, “İslâmî Ke-malizm” ideolojik temeli üzerinde gerçekleşmiş-tir. Aralarındaki kısmi farklılıklar, oyununkuralının bir gereğidir. Hem bölge ülkelerinekarşı, hem de işçi sınıfı ve Kürt ulusal hareketinekarşı izlenen politikada, aralarında ciddi hiçbirayrılık yoktur. 15 Ocak’ta AKP, CHP ve MHPtemsilcilerinin imzalayarak yayınladıkları metin,aralarındaki birliğin net bir ifadesidir. Bu metin;burjuva partiler arasında, devletin yeniden yapı-lanmasına uygun olarak, rollerin yeniden belir-lendiğini de kanıtlıyor. AKP, savaş hükümetigörevini üstlenirken, milliyetçiliği ve şovenizmisokağa taşıma görevi MHP’ye, işçi sınıfı ve Kürthalkını oyalama görevi de CHP’ye havale edil-miştir. Burjuva siyasetçilerin son günlerde ola-

Devlet, savaş planını;

bir yandan kural tanımazbiçimde operasyonları

sürdürürken diğer yandan da Kürt

ulusal birliğini sarsmak, şovenizm ve milliyetçiliği

tırmandırarak Kürt halkını yalnızlaştırmak

üzerine kuruyor.

Page 7: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

7

ğanüstü halden söz etmeleri, CHP grup başkanvekili Hamza Çebi’nin, BDP’nin demokratiközerklik ilânını “iç savaşı başlatmak” olarak de-ğerlendirmesi, devletin gizli iç savaş ajandasınınitirafıdır.

Artık ortada ne ayrı bir iktidar, ne de farklı birmuhalefet vardır. Ortada olan, savaş hükümeti ve

onun koltuk değnekleridir.

İhtiyaç Varsa, Çözüm de Vardır

Türkiye’de işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkıbugün, ilân edilmemiş bir savaşın içindedir.Savaşın ana hedefi Kürt halkıdır. Bölgede ise,emperyalist savaş -genişleme eğilimini koru-yarak- sürüyor.

Kapitalizm, kriz içinde debelendikçe dahada barbarlaşıyor; savaş tehdidi, bütün dünyayısaracak ölçüde büyüyor. İşçi sınıfının ve halk-ların kapitalist barbarlığa, emperyalist kıyımakarşı mücadeleleri -ağır aksak da olsa- gelişi-yor. Dünyanın her yerinde işçi ve halk hare-ketleri yeniden boy veriyor.

Savaş tehdidi ve bunun ayrılmaz bir parçasıolan halkların kıyımı, bölgemizde dünyanınher hangi bir köşesinde olduğundan daha gün-cel ve yakıcı. Aynı şekilde devrim ve özgürlükihtiyacı da çok daha güncel ve yakıcı.

Dünyada olduğu gibi, bölgemizde de bu ih-tiyaca cevap verecek güçler, henüz toparlanmaaşamasında olsalar da, vardır.

Kürt halkı için özgürlük, bir el mesafesin-

dedir. eğer, elini uzatıp özgürlüğü yakalaya-mıyorsa, bu Kürt halkının örgütsüzlüğüve/veya güçsüzlüğünden değil, Türkiye işçi veemekçilerinin ve halkın; gerilik ve örgütsüzlükiçinde kendi burjuvazisinin arkasından koşma-sındandır. Bu durum; hem işçi sınıfına, emek-çilere ve hem de Kürt halkına karşıburjuvazinin pervasız saldırılarının maddi te-melidir.

Komünistler -tıpkı 1915 –1924 arasında ol-duğu gibi çok farklı koşullar altında- tarihselbir sorumlulukla yüz yüzedir. Ya kapitalist krizve savaş tehdidinin yarattığı olanaklardan dev-rimci bir tarzda yararlanarak, işçi ve emekçi-lere ulaşacak, onları bilinçlendiripörgütleyecek olan sınıf mücadelesi eksenineçekecek, Kürt özgürlük hareketiyle birlikte öz-gürlüğe uzanacak, ya da halkların katline ye-niden tanıklık edecektir.

Hangi biçime bürünürse, hangi gerekçelere

dayanırsa dayansın hiçbir şey yap(a)madanhalkların katledilişine tanıklık etmek, nesnelolarak burjuvaziyle suç ortaklığıdır.

Komünistlerin görevi; yaşanmakta olan ta-rihe tanıklık etmek değil, kendi somut koşul-ları içinde tarihi değiştirmektir.

Kürt halkı için özgürlük, bir el mesafesindedir.

Eğer, elini uzatıp özgürlüğüyakalayamıyorsa,

bu Kürt halkının örgütsüzlüğüve/veya güçsüzlüğünden değil, Türkiye işçi ve emekçilerinin

ve halkın; gerilik ve örgütsüzlük içinde kendi burjuvazisinin arkasından koşmasındandır.

Bu durum; hem işçi sınıfına, emekçilere

ve hem de Kürt halkına karşı burjuvazinin pervasız

saldırılarının maddi temelidir.

Page 8: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

8

Düzce’de pompa imalatı yapan, toplam120 çalışanı bulunan küçük bir işletme.Burdaki işçiler hukuksal hakları olan

“sendikalı olma hakkını” elde etmek için ilkadımı attılar. Fakat başlarına gelmeyen kalmadı.İlk önce işten çıkarılmakla tehdit edildiler. Dahasonra devletin kolluk gücünü temsilen bir üs-teğmen, işten çıkarıldıklarını bildirip, fabrikayıterk etmelerini istedi. İşçiler şaşkın; soruyor bi-risi “yahu bu işten çıkarılma emrini muhasebeci,müdür dururken sen neden okuyorsun?” Cevap:“öyle gerekti!”

Fabrikayı terk etmeyen işçilerin üzerine mü-dürleri tarafından öfkeyle araç sürüldü, onlarcaişçi yaralandı; kolu, bacağı kırılanlar oldu. Buişi yapan müdürlerinin ordudan tecavüz suçun-dan dolayı atılan eski bir rütbeli asker olduğunuöğrendiler.

Bitmedi, haklarında devletin dini organı fetvaçıkarıp Düzce’nin tüm camilerinde, cuma na-mazında okuttu; “grev yapmak iş bırakmak ya-saktır” diye.

Hakkını aramaktan, ekmek derdinden başkaderdi olmayan, buna rağmen onurlarını eylem-leriyle yükselten işçiler aylardır Düzce’deki fab-rikada ve Ataşehir’deki patronlarının bürosuönünde çadır kurmuş, geceli gündüzlü eylemle-rini devam ettirmekteler.

İşçiler seslerini daha fazla duyurmak içinDüzce’den Ankara'ya yürümek istediler. Fakatdaha adım atmadan valilik emriyle, jandarma ta-rafından “2911 sayılı gösteri ve toplantı ka-nunu”na aykırı olduğu gerekçesiyle gözaltınaalındılar. Sonra serbest bırakıldılar. Yürümeyekalkınca tekrar gözaltına alındılar.

120 kişilik dev ordu, işçi sınıfının mücadelesiiçinde kavrulup, yoğrularak şekilleniyor. “İna-dım murattır” diyor. Bolu’ya vardılar. Haklarınıalmak için uzun bir yolları olduğunun ve attık-ları her adımın ne kadar zor ve ne kadar gerekliolduğunun bilincinde geleceği adımlıyorlar.

zor da olsa şimdi sözü eyleme dönüştürmevaktinin geldiğini ıspatlıyorlar.

120 Kişilik Dev Ordu:MAS-DAF

Page 9: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

9

Devrimci sınıf sendikacılığının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 31. yılındamezarı başında anıldı. Sendikal mücadelenin, siyasal bilinçten bağımsızörgütlenemeyeceğinin sınıf içindeki en önemli ismi olan Türkler, mezarı başında başta

DİSK’e bağlı sendikalar olmak üzere diğer parti ve devrimci gruplar tarafından da yalnızbırakılmadı.

Bu topraklarda nice faili meçhul cinayetler gibi Sayın Türkler’in de katili/katilleri hesapvermemiştir 31 yıldır. İşçi sınıfının siyasal ve sendikal mücadelesi, Kemal Türkler’in hesabınısoracaktır. Saygıyla anıyoruz.

Kemal Türkler’iUnutturmayacağız !

Page 10: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

10

12eylül, Türkiye’de kapitalizmingelişmesi ve devlet erkinin mer-kezileşmesinde önemli bir döne-

mece işaret eder. Burjuvazi, egemenlik tarihinde,ölüm korkusunu hiç bu kadar yakın ve yakıcıhissetmemiştir.

1923 burjuva devrimi, örgütsel ve ideolojiköncüllerini sınıf niteliğinin yanında, zafer ka-zandığı özgül koşulların özelliklerinden aldı.

ekim devriminin dünya devrimine büyü-düğü, devrim ateşinin dünyanın ezilen ve sömü-rülen halklarını uyandırıp ayağa kaldırdığı,dünya burjuvazisinin ekim devrimi karşısında,aralarındaki savaşı ve çelişkileri bir tarafa bıra-karak birleştikleri bir ortamda; Türkiye burjuva-zisi sınıf düşmanının, Sovyet işçi sınıfınındesteğini yanında buldu. Bu desteğe dayanarakve onu kullanarak, emperyalist işgal devletleri(İngiltere, Fransa, İtalya) ile doğrudan tek bir ça-tışmaya bile girmeden, ve onların gelecekteki çı-karlarını da garanti ederek, iktidarı ele aldı.

Bu elverişli uluslararası ortamda, emperya-list işgal altında, bağımsızlık ve milli kurtuluşsöylemleriyle, işçi sınıfı ve emekçileri arkasınaalarak, uzantısı olduğu, Osmanlı gericiliğine, pa-dişahlığa karşı iç savaşı kazandı. Akabinde deişçi sınıfını ezerek, ulusal kurtuluş mücadelele-rini bastırarak, iktidarını perçinledi. Türk kim-liği altında ulusal inkâr, asimilasyon ve etniktemizlik birlikte yol aldı. Burjuva ideolojisi, bur-juva örgütlenmesi, bu mücadelelerden geçereksomut biçimlere büründü ve Kemalist ideolojiböylesi bir süreçte şekillendi.

emperyalist bağımlılığın ve gericiliğin tem-

silcisi olan burjuvazi, emperyalist işgal ve feodal– dinsel geri-ciliğe karşı mücadelenin önderli-ğini ele geçirerek, “bağımsızlık ve ilericilik” pa-yelerini kendine mal etti. Bağımsızlık veilericilik maskelerini; feodal-dinsel gericilikleoluşturulan ittifakı ve emperyalist bağımlılığımeşrulaştırmak için kullanan burjuvazi, geliş-mekte olan sürecin gerçek karakterinin üzeriniörttü. Bu kavramlar üzerinden halk kitlelerinindikkatleri dağıtıldı, "bağımsızlık" afyonununsarhoşluğu içindeki yığınlar, toplumsal kurtuluşauzanan yol kavşağında, ucu mutlak burjuva ege-menliğine varan güzergâha sürüklendi. Laiklik;batıdaki örneklerinden farklı olarak “din dev-leti, devlet dinine dönüştürülerek” burjuva dev-let örgütlenmesi ve ideolojisinin temelbileşenlerinden biri oldu.

Devletçilik ise yeni kurulan sermaye düze-ninde, sermaye birikimi yetersizliğinin gideril-mesi ve kapitalist altyapının geliştirilmesininaracı işlevini üstlendi. Kapitalist gelişmenin zo-runlu bir evresi oldu. "Halkçılık" da emeğin so-runsuz sömürüsünü örten bir perde olarak işlevgördü.

“ İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle-yiz!” savı üzerine oturtulan; temel bileşenleri deulusçuluk –milliyetçilik, devletçilik ve laiklikolan Kemalizm ve onun kurucu öğeleri, kapita-list gelişmenin yeni ihtiyaçları ve ulusal-top-lumsal, sınıfsal yapıdaki alt üst oluşlarla sarsıldı;süreç içinde adım adım çözüldü. Ulusun temeliolarak tarif edilen Türkçülük ve sınıfsızlık, biz-zat sınıf mücadelesi ve Kürt ulusal uyanışıylaparçalandı. Özellikle 1940’lı yıllardan başlaya-rak, İslam’ın tarikatlar yoluyla yeniden siyaset

PArADİGMAnIn YenİDen KUrULUŞU:

İSLAMİ KeMALİzMM. Köymen

Page 11: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

sahnesine dönmesiyle birlikte, bir devlet diniolan laiklik ilkesinin dinsel temeli daha da güç-lendi.

60’lı ve 70’li yıllarda kemalist ideoloji birdevlet dini olan "laiklik" ile “siyasal İslam” ara-sında bir sarkaç gibi salınıp durdu. Burjuvazi,sınıf hareketini, devrimci mücadelenin gelişme-sini durdurmak için giderek artan ölçüde İslam’asarıldı. Bir yandan, “siyasal İslam”ı, anti-komü-nist damarından girerek, devrimci hareketlerekarşı kullanmak üzere silahlandırdı; öte yandan,aşırı güçlenme eğilimi sezdiğinde de, dün sırtınabinip cepheden cep-heye koşturduğuTruva atlarını zalimcekırbaçlamayı ihmaletmedi.

Burjuvazi, karşıkarşıya kaldığı ideo-lojik iflası ve iktidar-sızlık zafiyetini, 12eylül terörüyle dur-durdu. İşçi sınıfınındevrimci örgütlenme-sine karşı, tarihininen geniş kapsamlı te-rörünü örgütleyerek,yönetemezliğine ge-çici de olsa son verdi.Devletin ve sermayenin yeniden örgütlenmesinide bu terör dalgası üzerine oturttu.

1923’te sermaye birikimindeki zayıflığı ne-deniyle bir zorunluluk olarak başvurulan devlet-çilik, 1980’lere gelindiğinde, sermaye birikimive merkezileşmesinin önünde temizlenmesi ge-reken bir engeldi artık. Bu engel, kamu işletme-lerinin yerli ve yabancı tekellere açılmasıylaaşıldı. Devletin boşalttığı alanlarda, nere-deysebir gecede güçlü tekelci yapılar ortaya çıktı.Özelleştirme, sermayenin el değiştirmesi ve ye-niden yapılandırılmasının güçlü bir manivelasıoldu. Kemalist devletçilik ve onun karşıtıymışgibi sunulan özelleştirme, birbirinin tezatları ol-madığı gibi, burjuvazinin tercihleri de değildir;

tersine sermaye birikim sürecinin zorunlulukla-rıdır. Aynı durum yabancı sermayenin Tür-kiye’ye girişi için de geçerlidir.

Yabancı sermaye ve meta ithalatına tanınanyeni kolaylıklarla (arazi tahsisi, gümrük ve vergiindirimleri, çeşitli öncelikler vb) Türkiye, tarı-mından sanayiine yerli ve yabancı tekellerin is-tilasına uğradı; firmalar el değiştirdi, yabancıortaklıklar temelinde yeni firmalar kuruldu. Sa-nayide taşeronlaşma süreci hızlandı. Ulusal pa-ranın konvertibl hale getirilmesi, yüksek faizlidevlet borçlanmaları, yeni kurulan sermaye pi-

yasaları (borsalar) vegenişleyen kredi siste-miyle ekonomi, yerlive yabancı mali spe-külatörlerin spekülas-yonlarına açıldı.Bütün bunlarla daTürkiye “sıcak para”cenneti haline geti-rildi.

ekonomideki buyeniden yapılanmaya,tüm kurum ve kuru-luşlarıyla birlikte dev-letin de yenidenyapılandırılması eşliketti. ekonomik, siya-

sal, kültürel, eğitsel, sağlık vb, tüm alanlar tari-kat örgütlenmesi için elverişli hale getirildi.neticede Kemalizm’in "İslami Kemalizm" ileikame edilmesi için kapılar ardına kadar açılmışoldu. Kemalizm’in iflasının yarattığı boşluk, “si-yasal İslam”la dolduruldu. Bürokrasiden başla-yarak devlet örgütlenmesi, en başta da eğitimsistemi “siyasal İslam”ın örgütlenme alanı oldu.70’li yıllarda özellikle ABD’de eğitilen kadro-lar, 80’li yıllarda devlet bürokrasisinin önemlinoktalarına yerleş-tirildi. ” Demokrasiye dönüş”perdesi altında başlatılan sermayenin ve devletinbu yeniden örgütlenmesi, Özal döneminde -12eylül terörünün gölgesinde- “sessizce” yol aldı.

Kürt devrimci hareketinin yükselişiyle gelen

11

“Süreç;

emek cephesinde

taşeronlaşma, tarikat örgütlenmeleri

aracılığıyla emeğin ekonomik

örgütlülüğünün çökertilmesiyle sürdü.

Siyasal ve ekonomik örgütsüzlük

koşullarında işçi sınıfı,

burjuva siyasetin basit bir eklentisi

olarak bir uçtan öteki uca savruldu.

Ücretler sürekli olarak düşerken,

işsizlik ve yoksulluk katlanılamaz

ölçülere vardı.”

Page 12: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

12

milliyetçi – şoven dalga ve ordunun artan ro-lüyle, süreç kesintiye uğradı. refah Partisininkoalisyon ortağı olduğu dönemde, anti – İsrail,anti – ABD söylemin “siyasi İslam”da öne çık-ması ve ardından gelen ABD destekli ordu mü-dahalesiyle, “Siyasi İslam” elde ettiğimevzilerin bir kısmını korusa da, önemli bir güçkaybına uğradı. “Siyasi İslam”ın radikalizmi,önemli ölçüde, törpülendi.

90’lı yıllarda dünya iki önemli değişimesahne oldu. Birincisi, Sovyetler Birliğinin çökü-şüyle sosyalizmin reel varlığının sonlanması;ikincisi, kapitalist sistemde savaş sonrası koşul-larda oluşan ABD hegeonyasının, bu hegemon-yayı olanaklı kılan koşulların değişmesiyle,zayıflaması, hasara uğramasıdır.

Bu değişim, bir yandan sistemde müzmin-leşen kâr oranlarının düşme eğilimini hafiflete-rek sermaye birikimi ve merkezileşmesi sürecinihızlandırırken, diğer yandan da eşitsiz gelişme-nin ortaya çıkardığı kapitalist güç odakları ara-sındaki rekabeti keskinleştirerek, pazarlarınyeniden paylaşımı eğilimini güçlendirdi.

Dünya çapında oluşan yeni güç dengesininhegemonya üzerinde yarattığı baskıyı ABD,“yeni dünya düzeni”yle karşıladı. Hegemonya-daki zayıflamayı durdurmak için Ortadoğu,Kuzey Afrika ve Kafkasya’nın yeniden dizay-nını içeren “yeni dünya düzeni”nde Türkiye’ninABD adına üstleneceği rol, devletin yeniden ya-pılanmasının uluslararası koşulunu oluşturdu.Böylece Türkiye’nin iç ve dış sorunları da buproje kapsamında ABD’nin sorunları halinedönüştü. 12 eylül’le başlayan 90’lı yıllarda esasolarak Kürt sorunu nedeniyle kesintiye uğrayandevletin yeniden yapılanması sorunu, yenidenburjuva siyasetin ana gündem maddesi oldu.Ama bu kez yeniden yapılanma sadece bir iç si-yaset zorunluluğu olarak değil, aynı zamanda birdış siyaset zorunluluğu olarak gündemdeydi.

1983’te AnAP’ın Türkiye siyasi hayatındayer alış tarzı, AKP ile tekrarlandı. AKP emper-yalist "düşünce kuruluşları"nın tavsiyesi ve

ABD’nin icazeti ile kuruldu. Farklı hesap vebeklentilerle AB ve uluslararası tekellerin des-teğini arkasına alarak Türkiye’ye taşındı. Artıksıra AKP’nin iktidara taşınmasına gelmişti.Bunu da fırlatılan anayasa kitapçığı üstlendi.2001’de uluslararası spekülatörlerin tetiklediğikriz ortamında AKP büyük bir çoğunlukla ikti-dar koltuğuna oturdu. Yeniden yapılanma, kal-dığı yerden start aldı. ekonomide, sanayi ve malisektörde özelleştirmeler ve yeni ortaklıklarlaemperyalist tekellere bağlı taşeron yapılarınoluşturulmasının hızlandırılmasıyla sürdü.

Sanayideki bu taşeronlaştırma ile Tür-kiye’nin ithalatı katlanarak büyürken, ihracatı daarttı. Artan ihracatın kaynağını taşeron şirketle-rin, emperyalist tekeller adına üstlendikleri ih-racat oluşturdu. Otomobil ihracatı, kendine aitotomobil firması olmayan Türkiye’nin, enbüyük ihraç kalemi oldu. Tekstil ve tarımsalürünlerde durum tersine döndü. Tarımsal ürün-lerin üretimi sınırlanırken, ABD ve AB’nin ta-rımsal ürün fazlaları Türkiye’ye aktı. IMFkıskacında Türkiye’nin kalkınma hızı düşerken,dış borcu da katlanarak arttı. “İslami sermaye”devlet olanakları ve emperyalist tekellerle gir-diği ilişkilerle hızla büyüdü ve bu kesimin dev-letteki konumu güçlendi. AKP, AB’den aldığıdesteği, AB’nin dayattığı konumu, özel statüyükabul ederek ödedi. AB ile Türkiye arasındakiekonomik ve siyasi flört de bir sonuca bağlan-mış oldu.

Süreç; emek cephesinde taşeronlaşma, tari-kat örgütlenmeleri aracılığıyla emeğin ekonomikörgütlülüğünün çökertilmesiyle sürdü. Siyasalve ekonomik örgütsüzlük koşullarında işçi sınıfı,burjuva siyasetin basit bir eklentisi olarak biruçtan öteki uca savruldu. Ücretler sürekli olarakdüşerken, işsizlik ve yoksulluk katlanılamaz öl-çülere vardı.

ekonomideki bu yeniden yapılanma, devle-tin yeniden yapılanmasıyla birlikte yol aldı. Buyapılanma, içinde yer alınılacak bir emperyalistsavaş ve olası bir iç savaş temel kurgusu üzerineoturtuldu. en başta devletin baskı aygıtı ordu,

Page 13: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

13

polis ve hukuk sisteminin bu temel kurguya göreyeniden yapılanması iki ana unsura dayanı-yordu: Birincisi, ordunun iç siyasetteki etkisininazaltılarak, bir müdahale gücü -Soros’un deyi-miyle “bir ihraç malı”- olarak örgütlenmesi;ikincisi ordunun boşalttığı alanda polisin bir içsavaş örgütü olarak kurumlaştırılması ve hukuksisteminin buna göre yeniden yapılandırılması.

Devletin -İslami kimliğine özenle vurgu ya-pılarak- bu yeniden yapılanması daha önceDoğu Avrupa ülkeleri ve eski Sovyet cumhuri-yetlerindeki uygulamalardan esinlenerek yürü-tüldü. Türkiye’deki uygulama bazı farklılıklargösterse de, temelde üç aşamalı bir plan dahi-linde gerçekleştirildi.

Birinci aşamada, toplumsal duyarlılıklar kış-kırtılarak mevcutları büyütüldü ya da sanal ola-rak yeni yeni duyarlılıklar topluma korkupenceresinden dayatıldı. İkinci aşamada bu du-yarlılıklar, bir toplumsal kamplaşmaya yol aça-cak, “kriz” yaratacak ölçülere vardırıldı. Üçüncüaşamada ise, “kriz”in çözümü olarak devletinyeniden yapılanmasının unsurlarına dönüştü-rüldü. Bu stratejide şeylerin isimleri değiştirile-rek içeriklerinin de değiştiği aldatmacasınabaşvuruldu. Böylece aynı içerik farklı isimler al-tında, tepkiler törpülenerek topluma kabul etti-rildi.

Toplumsal duyarlılıkların yaratılması, bü-yütülerek “krize” dönüştürülmesinde medya,önemli bir işlev gördü. Bu kapsamda medyastratejiye ters düşen olguların gizlenmesini deüstlendi. Örneğin suni krizler şişirilerek şoklarlaverilirken, gerçek kriz -ekonomik kriz- ya oldu-ğundan çok daha önemsizleştirildi, ya da tersineçevrilerek bir propaganda örgütlendi. SonuçtaTürkiye, AKP ile girdiği devletin yeniden yapı-landırılması sürecinde, ABD ve AB resmi tem-silcilerinin, ABD ve AB’ne bağlı “sivil toplumörgütlerinin”, tarikatların, gazeteci, iş adamı, da-nışman, araştırmacı, uzman, misyoner vb. kılık-larda faaliyet gösteren istihbarat örgütlerinin,bölgeye yönelik operasyonlarının merkez üssühaline geldi.

İşçi sınıfının ve ezilen halkların sömürüsüve dökülen kanları üzerinde yükselen, ABnormu adı altında her seferinde parlatılıp eski-nin güncel sürümünden başka anlam taşımayanbazı kurumsal ve yasal düzenlemeler, Türkiyeiçin ulaşılacak demokrasi normu olarak kabuledildi. AB’ye giriş, tarikatlar, “sivil toplum ör-gütleri” ve liberal “aydınlar” eliyle işçi ve emek-çilere kurtuluş olarak sunuldu. “Kurtuluş”emperyalist bağımlılığın yeni ismi oldu.

Bu bağlamda Türkiye; bölgede ABD adına,Gürcistan, ermenistan, Mısır ve İsrail arasındaoluşturulacak ittifakın merkez ülkesi rolünü üst-lendi. Bu ittifakın oluşumu, ermeni, Kürt açı-lımları için bölge ülkelerini kapsayan yoğun birdiplomasi trafiğini sürdürdü. İsrail ile dalaşarakbölge halkları üzerindeki prestijini yükseltti. er-meni halkına karşı uygulanan etnik temizlikteyaratılan ve halklara mal edilen düşmanlık,ABD’nin bölgedeki çıkarları adına “dostluğa”dönüştürüldü. Düşmanlığı yaratanlar dost-luk kurucuları oldu. ermenistan ile Türkiyearasında imzalanan protokol, olanı bitenibütün çıplaklığıyla fotoğraflıyor. Arkadaemperyalist haydutlar, önde onların piyon-ları, halkları için yeni bir kanlı geleceğehazırlanıyor. Türk dış politikasının amen-tüsü olarak kabul edilen “komşularla sıfırsorun” Türkiye’nin ABD adına Ortadoğu,Kuzey Afrika ve Kafkaslarda üstlendiğirolün içeriğini şifreliyor. Türkiye, ABD’ninsiyasi, ekonomik ve diplomatik etkisininzayıf olduğu ülkelerde (Libya, Suriye,Lübnan, İran, ermenistan vb.) “sıfır sorun”adı altında ABD operasyonlarını yürütmeyiüstleniyor.

Bölgede ABD adına yürütülen savaşhazırlığına, içeride iç savaş hazırlıklarınınsürdürülmesi eşlik etti. Bu çerçevede dev-letin geleneksel tehdit algılaması değişti-rildi. İrtica, tehdit algılamasının dışınaçıkarıldı. Yoksulluktan beslenen ve yok-sulluğu besleyen tarikat örgütlenmesi, siviltoplum örgütlenmesi adıyla devlet örgüt-

Page 14: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

14

lenmesinin bir unsuru olarak kabul edildi.İnsan hakları üzerinden tariflenen demok-rasi, bu kez dinsel özgürlükler olarak tarif-lendi. Kriz yaratmak ve büyütmekte birargüman olarak kullanılan dînî simge tür-ban, demokrasi simgesi haline getirildi.

Kemalizm ile “siyasi İslam”ın sente-zinden oluşan İslamî-Kemalizm (Türk-İslam Sentezinin bir başka biçimi) devletinyeniden yapılanmasının ideolojik temelinioluşturdu. Bu temel üzerinde devletin baskıaygıtları ordu, polisin ve hukuk sistemininyeniden izledi.

İç savaş örgütlenmesi kapsamında,Kürt sorunu ve “yeni dünya düzeni”ndeüstlenilecek roller orduya havale edilirken,polisin görev tanımı ve görev alanı yenidenbelirlendi. Özel birimlerle takviye edi-lerek etkili silahlar ve istihbarat olanaklarıgeliştirildi. Ordunun iç güvenlik görevleri-nin bir kısmı fiili olarak bu yeni yapılan-maya devredildi. Fişleme ve dosyalama,polisin asli görevi oldu. Devlet bürokrasi-sinin yeniden yapılanması, polisteki fiş-leme ve dosyalama üzerinden yürütüldü.Bu yöntemle bürokrasi ya hizaya sokulduya da yenilendi.

Polisin bu yeni işlevleri, hukuksal ya-pıdaki değişikliklerle etkinlik kazandı. De-mokratikleşme ve AB normlarına uyumadına, DGM’ler kaldırıldı; yerine tamamenbir iç savaş yargı sistemi olan özel mahke-meler konuldu. Bu mahkemelerle gelenek-sel burjuva yargı sistemi bir kenara atıldı.Yargılama sistemi, polisin fişleme ve dos-yalamalarına dayanan, telefon ve ortamdinlemeleri ile gizli tanık ve ihbar mektup-ları üzerine oturtuldu. İç savaş örgütlen-mesinin önemli bir unsuru olan bu özelyargı sistemi, tamamen işçi sınıfının olasıbaşkaldırısını ve Kürt ulusal hareketinihedef almaktadır. Bu yargı sistemininbugün burjuvazinin iç çatışmasında devle-tin yeniden yapılandırılmasının bir aracı

olarak kullanılması, şeylerin isimlerini de-ğiştirerek, kendilerinin de değiştiği yanıl-samasına dayanan bir aldatmacadır.

Darbe tehdidi, devletin bu yeniden ya-pılanmasının başlıca aracı olarak kulla-nıldı. Yapılanma; ABD, AKP ve orduyönetimi tarafından koordineli olarak yü-rütülüyor. 12 eylül’ün darbeci generalleriyargılanamaz-lıklarını, devlet protokolün-deki yerlerini korurken, o günün darbeyifiili olarak uygulayan, bugünün emekli ge-neralleri, işçi sınıfına ve halka karşı işle-dikleri suçlar nedeniyle değil, sadece AKPiktidarına karşı darbe girişimlerinden yar-gılanıyor. Sadece bu olgu bile bu sahte yar-gılama sürecinin gerçek niteliğini ortayakoymaya yeter. Darbe korkutmacısıyla em-peryalist savaş ve iç savaş hazırlıklarıhalka onaylatılıyor. Halkın bir kesimi tari-katların denetimi altında iktidar yanlısıolarak kemikleştirilirken, diğer kesimibaskı altında sindiriliyor. 1933’lerde, Hit-ler’in Almanya’da uyguladığı yöntemler(dosyalama, fişleme, özel yargı, yargısızinfaz, duyarlılıkları kullanarak tehdit vekriz yaratma - reichstag yangını… vb.)2010 Türkiye’sinde demokrasi adına uygu-lanıyor.

ruhlarını emperyalist tekellere teslimetmiş soldan çarklı liberaller, burjuva de-mokrasisinden sosyalizm çıkarılabileceğinisanan iflah olmaz reformistler, yüzeydeolana bakarak AKP’nin -ABD desteğiyle-vesayetçi devlete, orduya vb. savaş açtığınısanıyorlar. Oysa tam tersine AKP; Kema-lizm’in artık taşıyamadığı devleti, “İslamî-Kemalizm”le yeniden yapılandırıyor.Üstelik devlete rağmen değil, devletle bir-likte. Devletteki çözülme; işçi sınıfınındevrimci mücadelesine bağlı olduğu, onunbir sonucu olduğu sürece gerçek bir çözül-medir. Bunun dışında çözülme bir yenidenyapılanmadır. Bugün olan, tam da budur.

Bugün artık İslamî-Kemalizm;devle-

Page 15: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

15

tin yeni resmi ideolojisidir. Devletin “si-yasi İslam”a eski bakışı, “siyasi İslam”ayönelik gericilik ve tehdit algısı değiş-miş, irticai faaliyetler, devletin güvenlikdoktrininden çıkarılmıştır. Kemalizm’in“zinde gücü” ordu, bu yeni ideolojiyikendi içinde egemen kılmak için, temiz-lik hareketini, devletin diğer kurumlarınıda yanına alarak,büyük bir usta-lıkla sürdürdü,sürdürüyor.

Cumhuri-yet’in kurucupartisi, Kema-lizm’in “yılmazs a v u n u c u s u ”CHP; devlet des-tekli iç değişimsürecinde “siyasiİslam”la olanbütün ihtilafla-rını bir bir geriçekti. Yeni CHPbaşkanı türbansorununu kendi-sinin çözdüğünüa ç ı k l a d ı .CHP’den tekkeve zaviyelerin kapatılmasının yanlış ol-duğu, laikliği savunmanın sırtlarında biryük olduğu itirafları birbirini izledi. Dev-let aygıtında ve CHP’deki bu değişim Fet-hullah Gülen’in onayıyla mühürlendi.Gülen, kendisine sorulan bir soruyu, “Ke-malistler ile İslamî olanları birbirine karşıimiş gibi gösteren mihraklara nazar-ı dik-kat sarf etmek lazım. İslami olanların Ke-malist olmaları gibi, Kemalistler de imanlıinsanlardır” biçiminde yanıtlayarak, Ke-malizm ile “siyasi İslam” arasındaki “ta-rihi” ihtilafa da son vermiş oldu. Geriyekalan, bu fiili yapılanmaya anayasal birzırh geçirilmesidir. Bugün burjuva siyasalalanda yeniden alevlenen “çatışma” bu sü-

recin AKP’yle mi, yoksa AKP’siz mi ta-mamlanacağına ilişkindir. Çatışma yapı-lanmanın özüne ilişkin değil, AKP’nindengeyi bozarak süreci kendi lehine çe-virme girişimlerinden kaynaklanıyor. Süre-cin AKP eliyle tamamlanması, dinselmotifli bir burjuva diktatörlüğü endişesinibüyütüyor. endonezya örneği, bunun hiç de

boş bir endişe ol-madığını doğrulu-yor.

İslamî-Kema-lizm; sınıf müca-delesi ve Kürtözgürlük hareke-tinin çözdüğü Ke-malizm’in “siyasiİslam”ın dayanakyapılarak yenidenyapılandırılması-dır. Bu yapılan-mada sınıfgerçekliğinin, sö-mürünün üstünüörten halkçılık,“siyasal İslam”ınümmetçi kardeşli-ğiyle yer değiş-tirdi. İslam’ın

sınıf gerçekliğini reddettiği bilinen bir şey-dir. Ancak “siyasal İslam”la bu reddedişayetler manzumesinden çıkartılarak örgüt-sel bir nitelik alıyor. Tarikatlar, işçi sını-fına, emekçilere sömürüye boyun eğdirmegörevini üstleniyor. Kürt özgürlük müca-delesinin paramparça ettiği Türkçülük,anayasal vatandaşlık (siz “ümmetçilik”diye okuyun) kavramıyla yeniden geri ge-tiriliyor. Kürtlük etnisite olarak kabul edi-lirken, siyasi olarak reddediliyor. eskidenolduğu gibi siyasal hakların gasp edilmesi,eşitlik ve kardeşlik şalıyla örtülüyor. Meş-hur bir deyişle “garp cephesinde”, şeylerinisimlerinin değiştirilmesi dışında, “yenibir şey yok”.

“Ruhlarını

emperyalist tekellere teslim etmiş

soldan çarklı liberaller, burjuva demokrasisinden

sosyalizm çıkarılabileceğini sanan iflah olmaz

reformistler, yüzeyde olana bakarak AKP’nin

-ABD desteğiyle- vesayetçi devlete, orduya vb.

savaş açtığını sanıyorlar.

Oysa tam tersine AKP;

Kemalizm’in artık taşıyamadığı devleti,

“İslamî-Kemalizm”le yeniden yapılandırıyor.

Üstelik devlete rağmen değil, devletle birlikte.

Devletteki çözülme;

işçi sınıfının devrimci mücadelesine

bağlı olduğu, onun bir sonucu olduğu sürece

gerçek bir çözülmedir. Bunun dışında çözülme

bir yeniden yapılanmadır. Bugün olan,

tam da budur.”

Page 16: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

16

Öngörüler Gerçekleşiyor, Görev Daha da İvedileşiyor!

Sürmekte olan kapitalist krizi benzerlerinden ayırteden temel olgu, şimdiye kadar yıkıcılığıyla olumlurol oynamış rekabetin, pazarda yarattığı organik bü-tünleşmenin olgunlaşmasıyla, giderek sermayeninhareketinde kendisinin bir engele dönüşmüş olma-sıdır. Bu olgu, doğurduğu sonuçlar ve burjuvazi yö-nünden öne çıkardığı çetrefil siyasi sorunlarla, doğrudeğerlendirildiğinde, kapitalizmin tarihsel ve doğalsınırları üzerindeki sis perdesini dağıtacak, onları yı-ğınlar nezdinde de görünür kılacak devrimci bir po-tansiyele sahiptir.

Krizle birlikte şekillenen bu yeni dünya ger-çekliğini Komünistlerin İvedi Görevi’nde işlemiş,aynı gerçekliğin önümüze koyduğu siyasal görevişöyle tanımlamıştık:

“Komünistler bugün dünyanın hemen her kö-şesinde giderek ivedilik kazanan aynı sorunla, geç-miş deneyimin muhasebesi üzerinde yükselensiyasal faaliyeti, geleceği bugüne izdüşüren yeni birkültürü kendi pratik faaliyetinden başlayarak sabırlaörerken, krizin sunduğu fırsatları devrimci bir seçe-neğin olanaklarına dönüştürmeyi becerecek, enter-nasyonalist bir işçi sınıfı partisinin inşası görev vesorumluluğuyla karşı karşıyalar.”

Geçen zaman içinde, krizin evrensel ölçekte iz-lediği seyir, ortaya çıkan ve bulaşıcılığıyla dikkatçeken devrimci durumlar, yalnızca öngörülerimizidoğrulamakla kalmadı. Bu fırsatları değerlendirecek

devrimci öznenin eksikliği de, acil, yaşamsal bir ge-reksinim olarak kendisini gösterdi.

İdeolojik Politik Birlik Olmadan Devrimci Eylem Olmaz!

Farklı toprakların özgün koşullarında, komünist öz-neleri özdeş kılan ortak bir amaçları vardır: Sınıfsızbir toplum! Ortak bir hedefleri vardır: Sermayeninevrensel egemenliğine son vermek; bunun için bur-juva iktidarları birer birer alaşağı etmek!

Ortak amaç ve hedefin sözden çıkıp devrimcieyleme dönüşmesi, öznenin ideolojik, politik birli-ğini şart koşar. Ama zafer için fazlası gerekir! Ye-rine getirilmediğinde, komünistleri başarısız kılacak,en az iki öncül daha bulunuyor: Biri, geçmiş dene-yimin dersleriyle donanmış olmak; diğeri, siyasalfaaliyeti, aynı zamanda, özünü komünizmden alanbir kültürleşme pratiği olarak örgütleyebilme bece-risi göstermektir.

Devrimci öznenin kuruluş sürecinde, ideolojikbirlik en başından verili olup, öncelik taşır. İdeolo-jik birlik temelinde, süreç içinde sağlanacak olan,politik birliktir. İdeolojik ve politik birliği öncelik sı-rasıyla birbirine bağlayan bağ, bir kez kurulduktansonra, onları karşılıklı besler. Siyasal ortaklaşmadayol alındıkça ideolojik birlik pekişir; bu pekişme,politik birliğe giden yolda siyasal ortaklaşma süre-cini ivmelendirir.

Siyasal ortaklaşma süreci, teorik yeniden üretimve bu üretimin hem aydınlattığı, hem de beslendiği

Başarabiliriz!“Can Çıkmadan Huy Çıkmaz”

Deyişini Boşa Çıkarabiliriz!

A. Can

Page 17: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

17

devrimci eleştirel kurucu pratikle ilerler.

Enternasyonalist Komünist HareketinÇimentosu: Komünist Kültür!

Başarmak zorunda olduğumuz iş, enternasyonalistkomünist bir partinin kurucu öğelerinin aynı yürü-yüş kolunda toplanmalarını sağlamaktır. Masa ba-şında yapılan çağrılar aracılığıylagerçekleşmeyeceğini biliyoruz. Farklı bir yol izli-yoruz, siyasal ortaklaşmayı yürürken, kurucu bir ey-lemlilik içinde yaratmaya çalışıyoruz, bu yüzdengeçmişte yaşanmamış zorluk ve risklerle karşı kar-şıya olduğumuzun da bilincindeyiz. Bu zorluklarınaşılmasında, amaca sıkı sıkıya bağlı, sabırlı ve ka-rarlı bir çalışma dışında, kestirme bir yol, sihirli birformül de yok!

Sonraki güçlü ve kararlı adımları üretecek ilkadımlar, deyim yerindeyse bir derviş sabrı gerektiri-yor. İki nedenle böyledir.

Birincisi, doğrudan tanımladığımız görevle il-gilidir; Komünistlerin İvedi Görevi, son bölümdesolu kuşatan konformist bir zırhtan söz ettiktensonra, neredeyse metnin tamamını özetleyen şu söz-lerle biter:

“…komünistlerin öncelikli görevi, kapitalizminsunduğu fırsatları devrimci bir seçeneğin olanakla-rına dönüştürecek enternasyonalist bir partiyi veonun devrimci programını, solun hapsolduğu zırhıinceldiği yerden yarıp parçalayacak eylemli bir yü-rüyüşle yaratmaktır.”

Saptamak yetmiyor, bizi kurtarmıyor! Aynı ku-şatılmışlığın içindeyiz ve sözünü ettiğimiz eylemliyürüyüşle o zırhı parçalayıp bir yana atmadığımızsürece, hiç kuşkusuz, aynı cenderenin konformistbasıncı üstümüzden eksik olmayacak! Yaşadığımızve halen sonuçlarıyla boğuştuğumuz evrensel liki-dasyonun katmerlendirdiği bu basınç, yarattığı mer-kezkaç etkiyle bizleri sürekli kırılmayazorlayacaktır.

Bu basınca dayanmanın, nihayet onu alt etme-nin biricik yolu, kültürleşmek, hareketin çimentosuolacak yeni, komünist bir kültürü yaratmaktır!

Bu yüzden, üstlendiğimiz misyonun sözünü,ona denk düşen bir eylemle kolektif olarak üretir-

ken, bir yandan da başlattığımız yürüyüşün tüm et-kinliğini, komünizmden beslenen bir dizi yeni alış-kanlıklar yaratarak, bir kültürleşme pratiği biçimindeörgütlemek zorundayız. Sözcükleri bir araya toplar-ken kolay! Şimdiye değin alınan yola, yaşanan sı-kıntılara bakıldığında ise, ne kadar zorlu bir iş!

İkincisi, birinciyle ilintili olmakla birlikte hare-ketin özellikle de başlangıçta en fazla boğuşacağı,alt etmeden de yola devam edemeyeceği, zamanailişkin, bizden en fazla sabır ve kararlılık talep edenbir sorundur. Her ne kadar çok sık kullansak, üze-rinde anlaşmış görünsek de, ideolojik birliğin, teorikyeniden üretimin ve siyasal ortaklaşmanın çimen-tosu olacak yeni bir kültür, sözle kurulmuyor! Doğ-rudur, kültürün kurucu öğesi dildir, ama yeni birkültür, dilden kurtulup, bir dizi yeni alışkanlığa dö-nüşmeden nefes alamaz; kendisini yeniden ürete-mez!

Biraraya gelirken, elbette kendi doğrularımızvar; olmalı da! Ama bir de alışkanlıklar, beraberindetaşıdığımız refleksler var! Doğrularımızın ortak doğ-rulara, reflekslerimizin mücadele içinde yeşeren,oradan topluma yayılan ortak bir kültürün öğelerine,bir dizi yeni alışkanlığa dönüşmesi, bir çırpıda ol-muyor; zaman istiyor!

Bütün mesele, kendimize bu zamanı tanıyıp ta-nımayacağımızda! Çünkü:

Böyle bir kültürü filizlendirmeyi başardığı-mızda, göreceğiz ki ideolojik birliğimiz güçlenecek;teorik yeniden üretim, siyasal ortaklaşma yolunda,bölen değil, daha çok birleştiren sonuçlar verecektir.

O zaman, aramızda yanlış algılama ve anlamayıen aza indiren bir iklimi yaratabileceğiz, doğruları-mızı yoldaşlarımızın doğrularına açmayı başarabi-leceğiz. Bizleri yoktan yere hasımlaştıranreflekslerden arınıp, sevgiye, güvene dayalı yoldaş-lık ilişkilerini aramızda başat kılabileceğiz.

Ancak o zaman, kapsayıcı olmak, bir tercih so-runu olmaktan çıkacak, hareketin üstlendiği misyondoğrultusunda bütün komünistleri çeken, yeni kül-türün doğrudan ürünü bir nitelik haline gelecektir.

Başarabiliriz! “Can çıkmadan huy çıkmaz” de-yişini boşa çıkarabiliriz!

Page 18: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

euro bölgesi devlet ve hükümet baş-kanları 21 Temmuz’da biraraya gele-rek, Papandreu’nun özverili

gayretleriyle işçi sınıfına karşı saldırıya olurveren Yunan parlamentosunu ödüllendirdi. Yu-nanistan için uzun vadeli, düşük faizli toplam159 milyar euro’luk ikinci bir “kurtarma” pa-keti kararı aldı. İşin aslı, kurtarılmaya çalışılanmüflis Yunanistan değil, Avrupa Birliği’ydi.Yunanistan’ın iflah olmayacağı o kadar açık veherkesin malumuydu ki, Papandreu’nun yar-dımcısı, Maliye Bakanı Venezilos bile düştük-leri durumu şu sözlerle itiraf etmek zorundakalmıştı: “Kumdan inşaat yapıyoruz ve bununsonunda taşa dönüşeceğini ümit ediyoruz.”

AB, yani Fransalmanya (Fransa + Al-manya), ya dağılma riskini göze alıp işi olurunabırakacak, ya da çözmüş gibi yapıp bir süreli-ğine ertelediği sorunu, sözüne değer verilir biraktör olabilmek için bir fırsat olarak değerlen-direcekti. Krizin yüzünü açık ettiği 2007 ey-lül’ünden bu yana, izledikleri politikayla tutarlıolarak ikincisini yaptılar. zirvenin ardından,“Almanya Başbakanı Merkel'le birlikte Yuna-nistan krizini kullanıp, euro Bölgesinin ortakekonomi yönetiminde önemli bir hamle yap-mak istediklerini” açıklayan Sarkozy de busözlerle asıl amaçları hakkında hiçbir ikircime

yer bırakmıyordu.

İleride yeniden ve daha büyümüş olarak ön-lerine gelecek bir sorunu, şimdilik halletmiş,Yunanistan gübürünü halının altına süpürmüş-lerdi. Öte yandan, önceki süprüntülerle halınınaltı iyiden iyiye dolmuş, sırada bekleyen İtalya,İspanya, Portekiz, İrlanda ve İngitere’ye yerkalmamıştı.

Kapitalist krizlerin tarihine bakılırsa, benzerdurumlarda sermayenin hep aynı davranışı ser-gilediği, sürekli günü kurtarmak zorunda kal-dığı görülecektir. Bile bile lades, sermayeninçelişkili doğasının, zorunlu bir sonucudur. O,böylece bir sorunu günübirlik çözerken, mut-laka gelecekteki daha büyük bir sorunun tohu-munu atmak zorunda kalır.

“Yeni Bir Kriz Geliyor”muş!

İçeride AKP Başkan yardımcısı Gedikli, çok“büyük” ve “önemli” bir saptamada bulundu:“Kötü haberi veriyorum… Muhtemelen dünyaekonomisinde bir kriz olacak… O yüzden ted-birli olun. ne varsa onu tutun. Fazla harcama-yın" dedi. Dışarıda, burjuvazi, dünyanın dörtköşesinden, bir ağızdan “Yeni bir kriz geliyor!Aman dikkat!” çağrılarıyla, bir teyakkuz haliyaratmaya çalışıyor. ne oluyor? Halen devam

Krizin Penceresinden

18

Sermayenin Krize Bulduğu Çözüm: VarsaBir Gübür Hemen Halının Altına Süpür!

C. Mert

Krizin Penceresinden

Page 19: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

eden krizleri bitti mi ki, yeni kriz uyarıları ya-pıyorlar? İşin aslı nedir?

İçerdeki çığırtkanlığın başını çeken Başba-kan yardımcıları Bülent Gedikli ve Ali Baba-can, Merkez Bankası erdem Başçı desteğindebelli ki cari açık sorununu bir süreliğine ma-yınlı tarlada yürümek pahasına, köylü kurnaz-lığıyla yönetmek istiyorlar. Daha önce, cariaçık sorununu bankaların munzam karşılıkla-rını ve dolayısıyla kredi maliyetlerini yükselte-rek, dolaylı yoldan tüketimi kısarak çözmeyeçalışmışlardı. Hem pek yararı olmadığından,hem de krizde başına devlet kuşu konmuş malisermayenin küçük de olsa kârlarından yapılanbu zorunlu indirime daha fazla izin vermeye-ceği belli olduğundan, şimdi farklı bir yol de-niyorlar. Böylece, satacak savacak yeni mallar,yeni özelleştirmeler vb. hazır oluncaya, işçi sı-nıfının -başta kıdem tazminatı- kazanılmış hak-larına yönelik saldırılar gerçekleştirilinceyekadar zaman kazanmak istiyorlar. “Kriz geli-yor” korkusunu bilinçli yayarak, bir taşla ikikuşun peşine düşüyorlar. Biri, dövizin kont-rollü yükselmesini sağlayarak, tüketimi kısıpithalatı düşürerek cari açık sorununu en azın-dan bir süreliğine de olsa hafifletmek; diğeri,emekçi yığınlara yönelik planladıkları ve ön-cekilerden daha büyük bir saldırıyı, “kriz geli-yor” gerekçesiyle meşrulaştırmaktır.

İkinci kuş, dışarıda yapılan kriz çığırtkanlı-ğını da açıklıyor. Bütün dünyada burjuvazi, kri-zin yükünü mali sermayenin sırtından alıpemekçi halkın sırtına yıkmaya çalışıyor. Kapi-talist devlet bu işe aracılık ediyor. Bu aracılıkşöyle işliyor: Mali sermayenin değer yitirenvarlıklarını kurtarma paketleriyle devletlerönce üzerlerine alıyor, sonra “muhtaç” devle-tin kurtarılması gerekçesiyle, mali-ekonomikreformlar adı altında aynı yük emekçilerin sır-tına yıkılmaya çalışılıyor.

Başta işçi sınıfı, tüm emekçiler boyun eğ-miyor, bu saldırıya karşı çıkıyor, örgütlülükleriölçüsünde savaşıyorlar. Burjuvazi, krizine sonvermek adına giriştiği bu zorunlu operasyonda,

en çok işçi sınıfının dağınıklığına, devrimci ön-derlikten yoksunluğuna güveniyor. Ancak derdidermansız, bu yüzden emekçilere saldırırkensınır, ölçü tanımıyor! İşte bu çaresizlik veondan doğan fütursuzluktur ki, zorunlu olarakkrizi derinleştirmekle kalmayacak, aynı za-manda onu siyasallaştıracaktır!

Bunun burjuva kampta, bu açıklıktaki ilkişareti, burjuva demokrasisinin en gelişkin ol-duğu ülkeden, İngiltere’den, bütün dikkatler bugelişmişliğin sıradan ürünlerinden birine, ulus-lararası medya imparatoru rupert Murdoch’unbaşrol oynadığı telekulak skandalına çevrildiğisırada geldi. Türkiye’de TGrT’nin de sahibiolan bu medya tekelinin ağır toplarından TheTimes, patronları telekulak komisyonu önündesoruları yanıtlarken, krizin siyasallaşma boyu-tuna işaret ediyor, şu önemli saptamayı yapı-yordu: “İkinci mali krizde, kendilerinden nefretedilenler bankacılar değil, siyasetçiler olacak-tır.”

Krizin Neresindeyiz?

Birçok veri, krizin burjuvazinin tersine çabala-rına rağmen, kendi doğal mecrasında derinle-şerek devam ettiğini gösteriyor. en belirginolanı ve son günlerde geveze iktisatçıların re-vaçtaki konusu, ABD’de federal hükümetin,halen 14,3 trilyon dolar olan borçlanma tava-nına ulaşması ve 2 Ağustos’a kadar bu tavanıarttırmak zorunda olmasıdır. Tavanın artırıla-madığı koşullarda, üstüne kıyamet senaryolarıyazılan bu sorunu, büyük olasılıkla Cumhuri-yetçilerle Demokratlar, son anda elele aşacak-lar. Tersini şu anda pazarlıkları sürdüren ikitaraf da düşünmüyor ve bu durum doğal olarak,mali sermayenin yüreğini, Obama’nın da elinirahatlatıyor.

Ancak, önemli olan, ABD’nin bütün parasalgenişleme paketlerine vb. önlemlere, serma-yeye yapılan teşviklere rağmen temerrüde(borç iflası) düşme riskiyle karşı karşıya kal-mış olmasıdır. Üstelik borçlanma tavanı, geç-mişte benzer durumlarda teknik bir sorun

19

Page 20: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

olarak ele alınırken, şimdi tüm diğer teknik so-runlar gibi siyasallaşıyor ve ABD’nin hege-monyasındaki aşınmanın bir ölçüsü olarakortaya çıkıyor. Dünyanın üçüncü büyük dolarmilyarderi Warren Buffett, bunu, ikinci dünyasavaşının ardından yaşanan duruma benzetir-ken, aradaki farkı “o zamanlarda kimse ‘eğerborçlanma sorununuzu çözmezseniz, kredileri-nizi mahvederiz’ diyerek ortalarda dolanmadı-ğını” belirterek açıklıyordu.

ABD’nin son açıklanan işsizlik rakamı(%9,2), zaten yüksek olan oranın gerilemek biryana, giderek yükselme eğilimi içine girdiğinigösteriyor. Krizdeki derinleşme belirtilerini,mali sermayenin en büyüklerinden GoldmanSachs’ın 1000 kişiyi, State Street’in de 850 ki-şiyi işten çıkarma planları da onaylıyor.

Yeni bir kriz gelmiyor; sürmekte olan kriz,kalıcı bir bunalıma dönüşüyor, derinleşiyor.Çünkü bu krize, onu önceki büyük krizlerdenayırt ederek sürekli bir bunalıma dönüştüren,giderek geniş yığınların burjuva uygarlığın ta-rihsel sınırlarını görmesine yardımcı olacaktemel bir olgu eşlik ediyor. Bu olguyu, yol aç-

tığı hegemonya krizi ve çatışması ile birlikteele almak üzere, sonraki bir yazıya bırakarak,krizdeki son durumu, burjuva iktisadın sıkçakullandığı iki göstergeye başvurarak irdelemeyisürdürelim.

Sunulan grafikleri anlamak için, kullanılangöstergeleri kısaca açıklamak gerekiyor. Bur-juva iktisatçıların haklı olarak çok rağbet ettik-leri ilk gösterge, Baltık Kuru Yük endeksi,(bkz. ŞeKİL 1), temel olarak demir, çelik,kömür, çimento, bakır, kum, gübre ve benzerikuru yük taşımacılığının göstergesi konu-munda, hammadde taşıyan gemicilik maliyet-leri ile ilgili bir endekstir. Özetle, kıtalar arasımetaların hareketlilik düzeyini anlatır. Bu en-deksin yükselmesi, dünya ticaretinde canlan-mayı, düşmesi gerilemeyi, durgunluğu yansıtır.Bu gelgit, üretim alanının bir türevi olarakkabul edilebilir.

İkinci gösterge, (bkz. ŞeKİL 2), MSCI-ACWI (Morgan Stanley Capital InternationalBütün Ülkeler Dünya endeksi) 24’ü gelişmiş,21’i gelişmekte olan 45 ülkenin borsa endeks-lerinden oluşuyor. Özetle, mali sermayenin

üretken alan dışındakiyatırımlarının, arala-rında oynadıkları kuma-rın bir göstergesidir.Şimdi her iki grafiğin dekrizle ilgili bize ne an-lattığına geçebiliriz.

2006’dan bugüne,Baltık Kuru Yük endek-sinin seyrini verenŞeKİL 1, 2007 ey-lül’ünde Lehman Brot-hers’in iflasıyla patlayankrizde kıtalararası metaticaretinin önce sert birkesintiye uğradığını, so-runun finans kesimiylesınırlı kalacağı, alınanönlemlerle de kontrol al-tına alınacağı beklenti-

20

Page 21: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

siyle bir süre sonra yeniden yük-selerek rekor kırdığını gösteriyor.Kuru Yük endeksi, 20 Mayıs2008’de rekor düzey olan 11798’igördükten ve yaşananın gel-geçbir kriz olmadığı artık belli ol-duktan sonra, rekor düzeyde geri-leyerek 5 Aralık 2008’de 663 dipseviyesini görmüştür. Kriz bo-yunca da tüm alınan önlemlere,onca parasal teşviğe rağmen, be-lini doğrultamamış, 2006 başın-daki seviyelerini bir dahayakalayamamıştır.

ŞeKİL 1’in daire içine alınmışson bir yıllık kısmı (kesikli çizgi)ve MSCI Bütün Ülkeler Dünyaendeksi’nin son bir yıllık değer-lerinin üstüste bindirilmesiyle çi-zilen ŞeKİL 2, kâr oranlarını yenidendüzenleme çabalarının, parasal genişleme pa-ketlerinin hiçbirinin üretken alana sokmayayetmediği sermayenin, aldığı teşviklerle spe-külasyon yapmayı, aralarındaki kumarı hara-retlendirmeyi tercih ettiğini gösteriyor.

Her iki grafik, birlikte değerlendirildiğinde,bizi krizin seyriyle ilgili şu sonuçlara taşır:

1. 2007 eylül’ünden bu yana uluslararasımeta ticareti ve dolayısıyla üretim gerilemiş,bütün yatırım teşvikleri, kâr oranlarını dü-zeltme girişimleri, krizin yükünün sermayeninsırtından alınıp emekçi halka yıkılma çabala-rına karşın, umulan canlanma gerçekleşmemiş-tir.

2. Bütün teşvikler, sermayeyi üretken alanyerine, spekülasyona yönlendirmiş, kumar oy-nayarak hoşça vakit geçirmek, kriz süresincesermayenin neredeyse baş meşgalesi halinegelmiştir.

3. Bütün çabalara karşın krizin derinleşe-rek sürmesi, iki önemli eğilimin, eski biçimleraltında daha fazla taşınamayacak ölçüde ol-gunlaştığını gösteriyor. Birisi sermayenin fi-

nansallaşması, diğeri pazardaki organik bütün-leşmedir.

Evet Doğru! Ya Çaresizsiniz! Ya da ÇareSizsiniz!

Krizin burjuvazi için geçerli tek çözümü,üretim sürecinde ücretli emeğin yeni ürettiğideğerde, işgücünün yeniden üretimine ayrılanzorunlu pay (ücret) ile sermayenin karşılıksızel koyduğu diğer kısım, artı-değer arasındakioranın, yani sömürü oranının sermaye lehineyeniden düzenlenmesidir. Devam eden kriz ko-şullarında da burjuvazi, dünyada ve bizde, ka-pitalizmin doğuşundan bu yana hiç değişmeyenbu kuralını yaşama geçirmek için canla başlaçalışıyor. Bu yüzden işçi sınıfına saldırıyor.

Kendi parlamentosunu yenilediği 12 Hazi-ran seçimleri sürecinde, burjuvazinin bütün si-yasi bölükleri, AKP’si, CHP’si, MHP’si, herseferinde peşlerine takmakta çok zorlanmadık-ları emekçi yığınları, yine peşlerinden sürük-lemekte güçlük çekmediler. nedeni ayrı biryazı konusudur, ama burjuvazinin bu işi yuka-rıda özetlenen kuralını anlatarak yapmadığı çokaçıktır.

21

Page 22: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

Biliniyor; çılgın projeler, aile sigortası va-atleri, hilal kartlı “püskevit” muhabbetlerigırla gitti!

Seçimler geldi geçti! Burjuvazi gerçekkimliğine büründü ve o hiç değişmeyen kura-lını işletmeye başladı. İlk icraat, aynı bağıngüllerinin önemli bir bölümüyle ilgiliydi.Yeni asgari ücret ilan edildi: 29 lira zam ya-pılarak, net 658,95 liraya çıkarıldı, böylece,açlık sınırının altında, sefalet düzeyi korun-muş oldu.

Seçimlerin ardından partisinin ilk gruptoplantısında erdoğan, yaptığı konuşmanın enduygusal bölümünde, milletvekillerinden ra-mazan ayında özellikle yoksul hanelerini zi-yaret etmelerini istiyor ve ekliyordu:

“Garip gurebayı bulun. Onun yer sofrasınaoturun… zengin iftarlarına gitmeyin. Bizfakir fukara sofrasında bulunalım… Çünkübiz ne dedik? Biz 'kimsesizlerin kimsesiyiz'dedik… Öyleyse bunun gereğini yapın.”

Mecliste bu ulvi konuşma ile milletvekil-leri gözyaşları içinde kendilerinden geçerken,aynı anda dışarıda 188 gün önce işten atılanve direnişe geçen PTT taşeron işçileri, mec-lis önünde apar topar gözaltına alınıyordu.Polis gereğini yapıyordu.

Bir başka kürsüde, Başbakan yardımcısıBekir Bozdağ, Hizmet İş Sendikası’nın GenelKurul’unda konuşuyor, Kıdem Tazminatı Fo-nu’nun müjdesini veriyordu:

“Dünyadaki uygulamalara bakmak ve işçi-lerin memnun olabileceği mekanizmayı işçi-lerimizle ortaya çıkarmak yanlış bir şeydeğil… Kazanılmış hakların hiçbirisi ortadankalkmayacak… Kıdem tazminatı kesinliklekaldırılmayacak ama kıdem tazminatını bütünişçilerin rahatlıkla alabileceği mekanizmayıkurmaya ihtiyaç var.”

Burjuvazinin kuralı öyle emrediyordu. İşçisınıfında fazladan verilmiş ne varsa hepsineel konulmalıydı. Ancak bu, olabilecek en ağ-

rısız, sızısız yoldan gerçekleşmeliydi. Örne-ğin, kazanılmış haklar baki denmeli ki işçi sı-nıfı bölünmeli, patırtı çıkacaksa etkisidaraltılmalıydı. Sonra örnek alınan dünyadakiuygulamaların gerçekte mezarda emeklilikyaşıyla bağlandığı ve kırpılarak kuşa çeviril-diği de gizlenmeliydi ki, eşeğin aklına karpuzkabuğu düşmesin, düşecekse de geç düşsün,atı alan Üsküdar’ı geçsin!

Ama, Bakanın sözünü tamamlarken söyle-diği elhak çok doğruydu ve hiç kimse aksiniiddia edemezdi: “İşverenin kıdem tazminatıdiye derdi olmayacak.”

rusya, Akkuyu nükleer santralında çalış-tırmak için Türk gençlerini eğitme kararı al-dığını duyurdu. 50 kişilik kontenjanınayrıldığı, hem kendileri, hem de bütün insan-lar için potansiyel ölüm kaynağı olan bu işe,mühendis adayı 9 bin genç başvurmuş, burju-vazinin kuralının gençler için işsizlik anla-mına gelen kısmı oldukça çarpıcı biçimdesergilenmişti.

Aynı günlerde, kendisine siyasal ve ulus-lararası ilişkiler alanında onursal doktora un-vanı verilen erdoğan, İstanbul AydınÜniversitesi’nde geleceği gasp edilmiş işsizkardeşlerinin arasına katılacak yeni mezungençlere şöyle sesleniyordu:

“Hiçbir zaman hiçbir mesele çaresiz değil.Tam tersine, çare sizsiniz gençler.’’

Doğru söze ne denir? Üstelik Başbakan’ınsözleri sadece gençler için değil, bütün emek-çiler için doğru ve geçerlidir!

Sizler! İşsizler safına katılmaya hazırlanangençler! ellerinde kazanılmış hak namına nekaldıysa el koyulmak istenen emekçiler!

Ya burjuvazinin kuralına çaresiz boyuneğecek, köleliğe teslim olacaksınız!

Ya da sermayenin egemenliğine son ver-mek, kendi geleceğinizi kendiniz yaratmakiçin mücadele edecek, çare siz olacaksınız!

22

Page 23: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

I

İnsanla Doğa “İki Ayrı Şey” Değildir

İnsanla Doğa Arasındaki Zorunlu

Metabolik Alışveriş

Tarihin temel koşulu, maddi yaşamınüretimidir. İnsan yaşamı için zorunlugereksinimlerden ve bunların sağlan-

ması için gerekli araç-lardan oluşan buüretim, insanla doğaarasında, metabolikbir alış-verişi zorunlukılar. Bu süreçteinsan, doğadan edin-diği maddeler üze-rinde yararlı emekharcayarak, onları ya-şamsal gereksinmele-rini karşıladığıkullanım-değerlerinedönüştürür.

Toplumun maddiservetini oluşturankullanım-değerleri,doğanın ve insan eme-ğinin ortak ürünleri-dir. emeğin insanorganizmasına doğadan aktarılan enerjidenbaşka bir şey olmayan emek-gücünün fonksi-yonu olduğu dikkate alındığında, maddi zen-

ginliğin kaynağının tek başına doğa olduğunusöylemek yanlış olmaz.

İnsanın doğayla girdiği metabolik alış-veriş,yaşamsal varoluşunun bütün toplumsal biçim-lerden bağımsız, zorunlu ve ebedi bir koşulu ol-maktan ibaret değildir. Bu alış-veriş, aynızamanda, onun kendi evriminde rol aldığı doğalbir süreçtir. Çünkü insan, üretim etkinliği iledoğayı dönüştürürken, bir yandan da kendi do-

ğasının varoluş koşul-larını dönüştürür;sınırlarını genişletir.Bu nedenle, insanınebedi özgürlük arayı-şının maddi temeli de,varoluşunun koşuluolarak kendisine doğatarafından dayatılanaynı zorunlu ve ebedikoşuldur.

Yaşamsal varolu-şun ve toplumsal zen-ginliğin biricikkaynağı olarak doğa,bu niteliğiyle, insanınkesip atamayacağı,yok sayamayacağıinorganik bedenidir.

İnsan bu zorunlu ve ebedi bağımlılığıyla, doğa-nın ayrılmaz bir parçasıdır. Toplumsal evrim iledoğal evrim arasında, bu nedenle zorunlu bir

23

Ekoloji

YA ÖLÜ YILDIZLARA HAYATI GÖTÜRECEĞİZ!

YA DÜNYAMIZA İNECEK ÖLÜM!

İnsanın doğayla girdiği metabolik alış-veriş, yaşamsal varoluşunun bütün toplumsal

biçimlerden bağımsız, zorunlu ve ebedibir koşulu olmaktan ibaret değildir.

Bu alış-veriş, aynı zamanda, onun kendi evriminde rol aldığı

doğal bir süreçtir. Çünkü insan, üretim etkinliği ile

doğayı dönüştürürken, bir yandan da kendi doğasının varoluş koşullarını dönüştürür;sınırlarını genişletir. Bu nedenle,

insanın ebedi özgürlük arayışınınmaddi temeli de, varoluşunun koşulu ola-

rak kendisine doğa tarafından dayatılan aynı zorunlu

ve ebedi koşuldur.

Page 24: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

bağ bulunur.

ekolojik sorunların ekolojik bir krize dö-nüşmesinin temelinde, insanın özgürlük arayı-şının kapitalizme karşılık gelen tarihselevresinde, bu bağın unutulması yatar.

Bu unutkanlık, işbölümü ile başlar ve kapi-talist üretim tarzı ile doğayı, tüm canlı yaşamıtehdit eden bir hastalığa dönüşür.

İşbölümü: Özel Mülkiyetin ve

Sınıfların Temeli

İlkel koşullarda cinse ilişkin olarak başlayandoğal işbölümü, daha sonra insan ihtiyaçlarınınve üretkenliğin artmasıyla birlikte, toplumsalbir nitelik kazanarak, top-lumun maddi ve zihinseleylemi arasında ayrımadönüşmüş; özel mülkiye-tin ve sınıfların temelinioluşturmuştur.

Üreticilerin kendi ge-reksinmelerini aşan tarım-sal emek üretkenliğiniyakalamasıyla birlikte, ta-rihteki en büyük maddi vezihinsel işbölümü gerçek-leşir; kent ile kır ayrılır.zorunlu gıda üretimindenkopan ve giderek artan birnüfusun katalizörlüğüyle,çoktandır olgunlaşmış ekonomik kategorileri-nin -bütünsel bir sistematik içinde- bir araya ge-lerek soluk almaya başlamasıyla yeni bir üretimtarzı doğar. Sermayenin toprak mülkiyetindenbağımsız olarak geliştiği, canlı emek sömürü-süne dayalı bir üretim ve değişim toplumu, ka-pitalist toplum, bu gelişmeyle tarihsahnesindeki yerini alır.

Kent ile kırın ayrılmasıyla, geçim araçların-dan zorla koparılan üreticilerin mülksüzleştiril-mesi -proleterleştirilmesi- sermayenin ilkselbirikimine hız verir. Büyük kent merkezlerineyiyecek ve giyecek maddelerinin taşınmayabaşlamasıyla da, emekçilerin sömürüsüne, top-

rağın soyularak yoksullaştırılması süreci eşlikeder. Kent merkezlerine bu tek yönlü akış, top-rak verimliliğinde halen devam eden erozyonunda temel nedenidir.

Kapitalizm geliştikçe, köylülüğün tasfiyesidurmaz; toprak mülkiyeti ise büyük kapitalisttoprak mülkiyetine, tarım sorunu da genetiğideğiştirilmiş gıda ve monokültür üretim yapankapitalist tarım tekellerine ve kır-kent ayrımınakarşı yürütülen ekolojik toplum mücadelesinedönüşür.

Yabancılaşma, Unutkanlık; Unutkanlık daHastalık Yapıyor!

Topraktan koparılan üre-ticinin, geçimini sağla-mak için emeğinisatmaya zorlanmasıyla,insan da bir alış-veriş nes-nesi olur. Doğayla insanarasında giderek genişle-yen metabolik bir yarılmabaşlar. Bu yarılmanın te-meli ise, insanı doğaya vekendisine yabancılaştırantoplumsal ilişkiler ve builişkileri sürekli yenidenüreten kapitalist üretimtarzıdır.

Yabancılaşma süre-cinde insan, doğa ile arasındaki bağı unutur.Süreç derinleştikçe de bu unutkanlık, üretimindoğal koşullarıyla üreticilerin doğrudan birliğiyeniden sağlanmadan üstesinden gelinemeye-cek, onulmaz bir hastalığa dönüşür.

II

Sermayenin Tarihsel Mazereti

Nesnelere Dayalı Kişisel Bağımsızlığa Geçiş

Kapitalist topluma gelinceye kadar; üreticininüretimin doğal koşulları ile doğrudan birliğininsağlandığı iki tarihsel biçimin, yani ilkel ko-münal mülkiyet ile ev içi sanayiine dayalıküçük toprak mülkiyetinin egemen olduğu top-

24

Kent ile kırın ayrılmasıyla,geçim araçlarından zorla koparılan

üreticilerin mülksüzleştirilmesi -proleterleştirilmesi- sermayenin

ilksel birikimine hız verir. Büyük kent merkezlerine

yiyecek ve giyecek maddelerinin taşınmaya başlamasıyla da, emekçilerin sömürüsüne,

toprağın soyularak yoksullaştırılması süreci eşlik eder.

Kent merkezlerine bu tek yönlü akış, toprak verimliliğinde

halen devam eden erozyonun da temel nedenidir.

Page 25: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

lumlarda, insan üretkenliği, insan-bağımlı iliş-kiler temelinde, seyrek, yerel ve ancak çok sı-nırlı oranlarda gelişebilmiştir. , meta-bağımlıilişkiler ağı ile ilk kez nesnelere dayalı kişiselbağımsızlığın evrensel ölçekte temelini atmış;emek üretkenliğinin gelişimine hız ve süreklilikkazandırmıştır. Yerel olan dağılmış, maddi ya-şamın ve zihinsel faali-yetin üretimindeevrensel karşılıklı-ba-ğımlılık başat olmuştur.

Emeğin

Toplumsallaşması

Sermaye; büyüme ihti-yacının zorunlu sonucuolarak, doğrudan üretici-ler ile üretimin doğal ko-şulları arasındaki orijinal birliği parçalayarak,doğa ile insan arasındaki metabolik ilişkinin ya-rılması pahasına ördüğü toplumsal ilişkilerağıyla, insan ihtiyaç ve yeteneklerini evrenselölçekte birbirine bağlamış ve tarihte ilk kez bü-tünsel olarak işleyen toplumsal bir metabolizmageliştirmiştir.

Özgür bireyselliğin ve toplumsal bireyin te-meli olan toplumsal emek, bu toplumsal meta-bolizmanın ürünüdür.

Bir üretkenlik kırbacı olarak sermaye, emeküretkenliğinde sağladığı biteviye artışla, maddizenginliğin kaynağını, birikmiş bilimsel bilgi-nin ve gelişmiş toplumsal işbirliğinin fonksiyo-nuna dönüştürür. Böylece o farkında olmadan,kendi maddi varlık temelinin, canlı emek hır-sızlığının altını oyarken, emeği de toplumsal-laştırır; özgür üreticiler toplumunun, çok yönlügelişmiş toplumsal bireylerin ileri uygarlığınıntemelini atar. Sermaye, tarihsel mazeretini iştebu işlevinden alır.

III

Üretim Aşkına Üretim

Kullanım Değerinden Değişim Değerine

Doğrudan üreticinin, üretimin doğal koşulla-

rından ayrı düştüğü sermaye egemenliği al-tında, kullanım değerleri ancak değişim değer-leri halinde, kârlı bir ticaretin konusuolabildikleri ölçüde üretimin de konusu olabi-lirler. Sermayenin doğasının kaçınılmaz bir so-nucu olan bu kısıt, yabancılaşmış toplumsalilişkilerin de kök hücresidir.

Üretimin doğal koşul-ları ile üreticilerin doğ-rudan birliğinin hükümsürdüğü toplumlarda,şeylerin insanlar için va-roluşu, karşılığını kul-lanım değerlerinde bulur.Burjuva toplumunda ise,kullanım değerini kendi-sine tabi kılan değişim

değeri, şeylerin sermaye için varoluş biçimi-dir.

Sermayenin kullanım değerini değişim de-ğerine tabi kılmasının kaçınılmaz sonucu, insa-nın diğer insanlar ve doğayla arasındakidoğrudan ilişkisinin yerini, meta-bağımlı do-laylı ilişkilerin alması; insanın hem kendisine,hem de doğaya yabancılaşmasıdır.

Kullanım değerleri ile değişim değerleri ara-sındaki çelişki uzlaşmazdır ve doğa ile insanarasındaki metabolik yarılmanın fitilini de buçelişki ateşler. ekolojik kriz bu karşıtlığın ürü-nüdür.

Değişim değerine mübadele edilebilir birnitelik kazandıran, onda cisimleşmiş soyutemek zamanıdır. Soyut emek, kullanım değe-rini değişim değerine dönüştürürken doğa ilebağını koparır. Maddi zenginlik, içerik kayma-sına uğrar. Bir yanılsamadan ibaret olsa da,doğa, zenginliğin kaynağı olmaktan çıkmış gö-rünür.

Burjuva toplumunda zenginliğin kaynağı vetek ölçüsü sermaye olur. Kullanım değeri ile de-ğişim değeri arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, böy-lelikle, doğa ile değişim amaçlı yapılankapitalist üretim arasında ekolojik krizle so-nuçlanacak uzlaşmazlığa kapıyı aralar.

25

Yabancılaşma sürecinde insan, doğa ile arasındaki bağı unutur. Süreç derinleştikçe de bu unutkanlık, üretimin doğal

koşullarıyla üreticilerin doğrudan birliği yeniden sağlanmadan üstesinden gelinemeyecek,

onulmaz bir hastalığa dönüşür.

Page 26: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

Kapitalist Üretimin Biricik İtici Gücü,

Sermayenin Sonsuz Birikim Arzusudur!

Sermaye, canlı emekle beslenen, birikmiş ölüemektir. Biricik dürtüsü, canlı emek sömürü-süyle sürekli artı-değer üretip kendisine kat-mak; sınırsız büyümektir. Sermayetoplumunda, doğa dâhil, başka her şey buamaca tabi olduğu ölçüde anlam ve değer ka-zanır. Gölgesi para etmeyen ağaç kesilir.

Sermaye; varlığını sürdürebilmek, el koy-duğu artı-değeri kendisine katabilmek için, herseferinde daha fazla mübadele odağı yaratmak;sürekli genişlettiği, derinleştirdiği pazardabaşka sermayelerle baş etmek, onlarla giriştiğirekabeti kazanmak zorundadır. Bu amaçla dahafazla artı-emek emme kapasitesine sahip üretimaraçları yaratır, emek üretkenliğini artırır. Bugelişme, metaların değerini düşürürken, kitle-sel üretimin ve ona paralel kitlesel tüketiminönünü açar. İnsan ihtiyaçlarının sermayenin ih-tiyaçlarına tabi kılınarak yeniden tanımlanmasıkaçınılmaz olur. İhtiyaç olmayan ihtiyaçlartürer.

Böylece kapitalist üretime gerçek ihtiyaç-lar değil, başka sermayelerle rekabet halindekisermayenin sonsuz birikim ihtiyacı yön verir.Üretimin yazgısı, toplumsal gereksinmelercedeğil, sermayeyi tatmin edecek bir kârlılığasahip olup olmadığına bakılarak çizilir. İnsanüretkenliğinin ona hizmet eden bir fonksiyonuolmaktan çıkar, tıpkı maddi zenginlik gibi, ken-dinde bir amaç edinir ve bundan böyle üretim,üretim aşkına yapılır. Bu aşk da emek üretken-liği arttıkça alevlenir.

IV

Ekolojik Kriz

Sermaye Ortak Akıl Üretemez!

Sermayenin sonsuz birikim ihtiyacına tabikılarak sürdürdüğü üretim aşkına üretim, kapi-talistlerin algıladıkları gibi, yalnızca kendi iş-letmelerinden ibaret bir dünyada, yalıtıksüreçler içinde değil; daha ileri bir uygarlığıntemeli olarak gelişmekte olan toplumsal bir me-

tabolizmanın zorunlu olarak genişlettiği, gide-rek pekiştirdiği evrensel bir ağ içinde ve doğa-nın bağrında gerçekleşir. en küçük ölçekteyapılan üretimin sonuçları bile, evrensel ölçektediğerleriyle birleşir, birikir ve tek başına hiçbirkapitalistin üstesinden gelemeyeceği ekolojiksorunlara böyle dönüşür.

Üretimin sonuçlarına olan ilgileri, yalnızcasatıştan elde edecekleri kârla sınırlı olan kapi-talistler, bu sorunlardan, ya kendilerine karşıyürütülen mücadeleler sonucunda doğrudan, yada bizzat onlara bağlı bilimsel kuruluşlar, çev-reci vakıflar veya örgütler aracılığıyla, dolaylıyoldan haberdar olurlar. Her iki durumda datepkileri göstermeliktir; göstermelik kalmak zo-rundadır.

İlk durumda, verilen mücadelenin içeriğinebakarlar. egemenliklerini tehdit etmeyen, dahaçok onları insafa getirmek amaçlı yürütülen,moda deyimiyle “farkındalık yaratmakla” sı-nırlı mücadelelerden; kendilerini aklamak, dü-zenin meşruiyetini pekiştirmek, yenihamlelerini yeşil bir ambalajla sunmak için ya-rarlanırlar ve böylece göstermelik demokrasi-lerine renk ve çeşni katmış olurlar. Bumücadeleleri yürüten çevrecilere, ‘kâr amacıgütmediği’ özellikle vurgulanan STK’lara (siviltoplum kuruluşlarına) çoğu kez destek olur,sponsorluk yaparlar.

Sermaye egemenliğine karşı tehdit içeren,yeni bir uygarlık, ekolojik bir toplum perspek-tifi ile verilen mücadelelere karşı acımasızdır-lar; zor aygıtını, devleti yardıma çağırır, zorkullanarak onları bastırırlar. Bastıramadıklarıdurumlarda, sus payı ödünler vererek “vaziyetikurtarmaya” çalışırlar. Bu tür durumlar yüzün-den, koydukları bütün kurallar, çıkardıklarıbütün yasalar, her zaman aşılmalarını sağlaya-cak görünür- görünmez açık kapılar barındırır.Burjuvazi, işçi sınıfı ile süren kavgasının onakazandırdığı tarihsel deneyimle, kurallarınıböyle koyar, yasalarını böyle yapar; bu, bir yasakoyucu olarak onun yazılı olmayan, ama olancasadakatiyle uyguladığı hiç değişmeyen yasası-dır. Yine de, çok dara düştüklerinde, sıkça kul-

26

Page 27: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

landıkları ve oldukça da hünerli oldukları birbaşka yol, her zaman vardır; asırlarca önce,daha kapitalizmin tarih sahnesine ilk adımınıattığı dönemlerde, İngiliz Fabrika Yasaları kar-şısında yaptıkları gibi, binbir çeşit hileyle, koy-mak zorunda kaldıklarıbütün engelleri aşmayıda iyi bilirler.

İkinci durumda, yanibilimsel veriler ekolojiksorunları bütün çıplaklı-ğıyla ortaya serip de ka-çamayacakları bir tablooluştuğunda, gayretkeşbir çabaya girmiş görü-nürler; raporlar, toplantı-lar, zirveler birbirinikovalar. Çok önemli ka-rarlar alınır; belgeler im-zalanır; sözler verilir.Ama sonuç nedense de-ğişmez. Sorunlar -üstelikde büyüyerek- devameder; cin fikirli bilim insanlarının -karbon bor-sası örneğinde olduğu gibi- parlak buluşlarıylasorunların kendisinin ticarete konu edilmesihariç, bütün o şaşaalı koşuşturma, büyük söz-ler, hep göstermelik kalır. 1968 yılında kurulan“düşünce kuruluşu” roma Kulübü’nün 1972’debasıp dağıttığı, ekonomik büyümenin aynı tem-poda sürdürülemeyeceğine dikkat çekerek, aksihalde hem kaynakların tükenmesi, hem de çev-reye verilen tahribat yüzünden sistemin 21. yysonuna doğru çökeceğine işaret eden Büyüme-nin Sınırları başlıklı raporundan bu yana, işleraşağı yukarı bu minvalde yürümüştür.

Fosil yakıtların artan kullanımıyla atmos-ferde yoğunlaşan sera gazları sonucu yaşan-makta olan küresel iklim değişimi; dünyayı,hızla geri dönülmez bir eşiğe sürüklediği niha-yet genel kabul gördüğü için, hakkında en fazla“farkındalık” yaratılmış ekolojik sorundur. nekadar zamanımız kaldı, bilmiyoruz. en iyim-ser kestirimler, radikal önlemler alınmadığı,sera gazları salımı düzeyi hızla 1990’daki dü-

zeyinin altına çekilmediği koşullarda, 10-15 yılsonra, pek çok coğrafyanın yaşanabilir niteli-ğini kaybedeceği, türlerin ve eko-sistemlerinpek çoğunun ortadan kalkacağı, durumu dahada kötüleştirecek zincirleme reaksiyonların te-

tikleneceği farklı birdünyada yaşıyor olacağı-mızı söylüyor. Kötüm-serler ise, böyle birzamanın kalmadığı, kri-tik eşiğin çoktan aşıldığıyorumunu yapıyorlar.Daha vahimi, bu kesti-rimlerin sıradan insan-larca değil, bütünzamanlarını bu sorunaayıran, gözleyen-araştı-ran bilim insanlarıncayapılıyor olmasıdır!

ne var ki bu vahamet,Dünya Meteoroloji Ör-gütü’nün 1979’da I.Dünya İklim Konferan-

sı’nı toplamasının, Birleşmiş Milletler bünye-sinde Hükümetler Arası İklim DeğişikliğiPaneli’nin süreklilik kazanmasının ardından,1992’de -altına 160 ülkenin imza koyduğu- Bir-leşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Söz-leşmesi, 1997’de ona eklenen Kyoto Protokolü,bunların hiçbiri, hiç de kısa sayılamayacak ol-dukça kıymetli bir zaman diliminde sorununkalıcı çözümü yönünde somut bir adım atılma-sını sağlayamadı.

Onca yaratılan “farkındalığa” rağmen, 2009sonunda toplanan Kopenhag İklim zirvesi tambir fiyaskoyla sonuçlandı. Kapitalistler ve on-ların sözcüleri sorunu gerçekten çözmek biryana, kamuoyunu yatıştırmak adına, gösterme-lik de olsa, kayda değer bir adım atmakta or-taklaşamadılar.

Ortaklaşamazlardı!

Çünkü sermaye, hem mübadele edeceği,hem de rekabete gireceği başka sermayeler ol-madan devinemezdi. Bu yüzden kapitalistler,

27

…kapitalist üretime gerçek ihtiyaçlar değil,

başka sermayelerle rekabet halindeki sermayenin sonsuz birikim ihtiyacı

yön verir. Üretimin yazgısı, toplumsal gereksinmelerce değil,

sermayeyi tatmin edecek bir kârlılığa sahip olup olmadığına bakılarak çizi-

lir. İnsan üretkenliğinin ona hizmet eden bir fonksiyonu

olmaktan çıkar, tıpkı maddi zenginlikgibi, kendinde bir amaç edinir

ve bundan böyle üretim, üretim aşkına yapılır.

Bu aşk, emek üretkenliği arttıkça alevlenir.

Page 28: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

sürekli farklılaşan yaşamsal çıkarlarından vaz-geçemiyor, göstermelik adımlar için bile olsa,insanlığın ortak yaşamsal çıkarları için bir arayagelemiyorlardı.

Onların faaliyetine yön veren ilke; bütünuygar görünüm ve söylemlerinin, sahte gülüm-semelerinin ardında saklanan, ama incir yaprağıağdalı diplomatik metinlerinin boş umut ve te-menniden ibaret satır aralarında çırılçıplak sırı-tan en temel ilkeleri: bellum omnium contraomnes! (herkesin herkese karşı savaşı!) engeldibiraraya gelmelerine.

ekolojik sorunlarla baş edebilmek, ortak biraklı gerektiriyordu ki, bu, sermayenin doğasınaaykırı, onda olmayan bir nitelikti.

Doğa ve Sermaye Uzlaşmaz

Niteliklere Sahiptir!

Sermayenin karakterini belirleyen başlıca nite-likleri, türdeşlik, bölünebilirlik ve sınırsızlıktır.Bu nitelikler, kaynağını değerin özünden, yanimetada kristalize olmuş toplumsal olarak ge-rekli soyut emek zamanından alır.

Maddi üretimin, yani bütün toplumlarınmaddi servetinin zorunlu koşulu olan doğanınkarakteristik öğeleri ise, sermayenin tersine, çe-şitlilik, bütünlük ve sınırlılıktır. Doğa bu nite-likleriyle devinir, evrimini sürdürür.

Sermaye kendisi nasılsa, dünyayı da öylegörür ve doğa üzerinde kurduğu egemenliğinzafer sarhoşluğu içinde onu “kendi hayalindekidünya ile” değiştirmeye çalışır. Doğa ise, gide-rek onu yok etmeye dönüşen bu araçsallaştır-manın, umursamazlığın faturasını yazmaklameşguldür.

Sermayenin kendi sonsuz birikim ihtiyacınatabi kıldığı, tek itici gücü kâr olan kapitalistüretim sürecinde, üretimin doğal koşulları ara-cılığıyla, doğa da sermayenin hizmetine koşu-lur. Sermaye ve doğa, birbirleriyle zorunlu, amakarşıt nitelikleriyle de uzlaşmaz bir ilişkiye,

daha doğrusu çatışmaya girer.

Metabolik Yarılmanın Ekolojik Krize

Dönüşmesi Kaçınılmazdır!

Örneğin, doğal seçilimin önkoşulu olan çeşitli-lik, sermayenin tek boyutu kâr olan doğrusalüretim mantığıyla asla uzlaşmaz. Kârlılığınıdevam ettirdikçe, tek tip (monokültür) üretiminsonuçları, -bitki dokusunun bozulması, topra-ğın soyulup yoksunlaşması vb.- sermayenin tür-deş dünyasında karşılık bulmaz.

Geleneksel ıslah yöntemleri, sermaye içinoldukça yavaştır ve yeterince de “verimli”(kârlı okumak gerekiyor) değildir, bu yüzdenonu kesmez. O daha “verimli”, “yüksek” tek-noloji ürünlerine gereksinim duyar. Bu iş içinbilim emrindedir. Çağımızın Prokrustes’i1 emirverir; demirden yatağa değil ama “verimlilik”cetveline vurulan doğa, hizaya çekilir. Hepsi birboya gelmesi gerekiyorsa, uzunlar kesilir, kısa-lar eklenir. eğer daha daha “verimli” olacaksada, daha daha “yüksek” bir teknolojiyle, hepsibir boyda yeniden yaratılır.

Benzersizlik, evrimin itici gücü, bütünün birürünüdür ve ancak bütünün içinde varlığını sür-dürebilir. Doğanın bütünselliği, doğada herşe-yin birbiriyle bağlı olduğu gerçekliği de, belkide en güzel ifadesini, benzersizliğin aracı olangenlerde bulur. Genler, verili işlevselliklerini,ait oldukları genomda, organizmanın diğer gen-leriyle birlikte, bir bütünsel ilişkiler ağı içindeyerine getirir. Bu ilişkiler ağı, genin ait olduğuorganizmanın, doğanın bir parçası olarak geçir-diği milyonlarca yıllık evriminin ürünüdür.Ancak, bu katı bilimsel gerçek, sermayeningeni kendi ilişkiler bütününden koparıp, birbaşka ilişkiler zincirine taşıyarak metalaştırma-sına engel değildir. O cüretlidir, kârlı olup ol-madığı hariç, eyleminin sonuçlarına aldırmaz.Keser ve yapıştırır. Benzemezliğin doğal aracı,tıpkılaştırmanın aracı yapılır. GD (genetiği de-ğiştirilmiş) gıdalar sermayenin bölünebilirlik

28

1Prokrustes’in yatağı: Grek mitolojisine Prokrustes ünlü haydutlardan biridir. esir ettiği kişileri demirden yatağına yatırır; eğer o kişinin boyu yataktan kısaysa kollarındanve ayaklarından uzatır; yok eğer boyu yataktan uzunsa kesip kısaltırmış. O gün bugündür, bu mit dogmatizmin, yani canlı bir zenginlik gösteren yaşamın dogmalar içinehapsederek açıklamaya çalışmanın simgesi olarak anılır.

Page 29: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

geninin, doğanın bütünselliğine meydan oku-duğu ürünlerdir.

GD gıdalar, önü alınmadığında, hızla, türle-rin çeşitliliğinin canına okuyacak, insan dâhil,ayakta kalacak olanları da geri dönülmez, sonubelirsiz bir maceraya sürükleyecek potansiyelbir tehdittir. Bu niteliğiyle, küresel iklim deği-şiminin ikiz kardeşi, insan eliyle canlı yaşamıgeri dönülmez bir başka eşiğe sürükleyen küre-sel bir sorundur.

Sermayenin bu meydan okuması istisnaideğil, onun doğasından kaynaklanan, kaçına-mayacağı sıradan bir halidir. Doğayı ve insantopluluklarını, -adı ulus ya da ülke olsun farketmez- yapay çitlerle bölerek, insanların elle-rine renkli bayraklar tutuşturup, onları kendikavgasının sıradan araçlarına dönüştürdüğü sa-yısız savaş, sermayenin bölünebilirlik niteli-ğine, en çarpıcı, en trajik ama sıradanlaşmışörnekler değil midir?

Akarsuları alalım, ticaret sözkonusu ise,onun doğal bir su kaynağından, ya da yüksekdağların tepelerindeki su rezervuarlarından ha-reketine başlayıp, nihayete erinceye değin geç-tiği vadiler ve ovalar, içindeki çevresindekibitki ve canlılarla bir dizi eko-sistemin parçası,onları birbirine bağlayan hayat damarı olduğuunutulur. Sermaye için artık o, basitçe bir akan-sudur, üstelik artı-değer kaynağı iken “boşunaakan” bir su.

Gelelim doğanın sınırlı olduğu gerçeği ilesermayenin doğrusal üretim mantığını şekillen-diren sınırsız biriktirme ihtiyacı arasındaki çe-lişkiye. Ötekilere göre, sermayenin ürettiğiyabancılaşmış faaliyet, en ölümcül sonuçlarınıburada verir. Burjuvazinin -içinde gelişmiş ka-pitalist yörelerin diğerlerinin aleyhine yaklaşıküç misli bir eşitsizliği2 gizleyen- kendi verile-riyle, 2007 yılı itibarıyla, kapitalist üretiminekolojik ayakizi, dünyanın biyolojik kapasite-sini % 50 aşmış bulunuyor. Yani daha sade biranlatımla, bir dünya mevcutken, sermaye bir

buçuk dünya tüketiyor ve tükettiriyor.

1861’den bu yana geçen 150 yılda petrolündibi göründü. Sanayileşmede başlangıç noktasıolarak alınırsa, 1763’den bu yana çok geçmedi,kömür yataklarının aynı hızla tüketildiğinde enfazla iki asırlık ömrü kaldı. Tabii, daha önce buhesapsız tüketimin doğrudan sonucu olarak ya-şanan küresel iklim değişimi, canlı yaşamın so-nunu getirmezse! Çünkü sermayenin doymakbilmez iştahının sonucu, sadece sınırlı olanıntüketilmesinden ibaret değil!

Sermaye egemenliğinin doğurduğu ekolojiksorunlar, onun ekolojik ayak izinin dünyanın bi-yolojik kapasitesini zorlayan sonuçlarıyla sı-nırlanarak, salt niceliksel bir hesabın konusuolarak ele alınamaz. Kritik eşik olgusunun birtartışma konusu olmaktan çıkıp, bilimsel olarakgözlenen bir gerçekliğe dönüşmüş olması,bunun açık bir kanıtıdır.

Doğa, kısa-uzun birçok döngüsel süreçiçinde kendisini yeniden üretir. Canlı yaşam budöngülerin harmonisinin ürünü, dinamik birdenge tarafından koşullanır. Önceliği bu har-moniye değil de, kendi sonsuz birikim ihtiya-cına veren sermaye için, doğal koşullarınartı-değer üretiminin zorunlu aracı olmaktanbaşka bir anlamı yoktur. emeği boyunduruk al-tına alan sermaye, kaçınılmaz olarak doğayı daboyunduruk altına almak zorundadır. Öyle deyapar; doğaya kendi koşullarını dayatır.

Örneğin, bir karbon atomunun karbondioksitmolekülü olarak salımının ardından, üretildiğisürece bağlı olarak, atmosferde kalma süresinin5 ile 200 yıl arasında değiştiği bilgisi sır değil-ken, sermaye tarafından dikkate alınmaz. Birgalon benzinin, eski çağlarda doksan ton bitki-nin fosilleşmesi ile oluştuğu bilgisi de, serma-yenin doğrusal büyüme çizgisinde en ufak birtereddüde, ikircime yol açmaz. O, yaklaşık 400milyon yılda depolanmış güneş enerjisini, “ve-rimlilik” adına tüm olanaklarını seferber ede-rek, mümkünse en kısa zamanda tüketmek için,

29

2 2010 yılı Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, 6,607 milyar dünya nüfusu içinde 1,031 milyar nüfusu barındıran gelişmiş kapitalist yörelerin ekolojik ayakizi, kişi başına6,1 gha (küresel hektar). Buna karşılık, Dünya ortalaması 2,7 gha iken, aynı veri 4,323 milyar nüfusun yaşadığı orta düzeyde gelişmiş yörelerde 2.0; 1,303 milyar nü-fusun yaşadığı az gelişmiş yörelerde 1.2 gha’dır.

Page 30: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

zamanla yarışa girer.

Bu örnekte olduğu gibi, sermayenin tatmin-siz sonsuz birikim arzusunun doğrusal üretimkılıcı, karşı karşıya geldiği bütün doğal döngü-leri boydan boya keser, onları parçalar. Sonuç;bir bütün halinde devinen doğanın döngüselharmonisinin, canlı yaşamın devamına da ola-nak tanıyan ve oluşması görece uzun bir zamanalmış dinamik dengesinin bozulmasıdır. Dün-yayı geri dönülmez bir eşiğe sürükleyen küreseliklim değişimi, işte böylesi bir sürecin ürünü,nitel bir değişimdir.

Özetle, sermayenin sınırsız büyüme eğilimiile bu büyümenin araçları olan kullanım değer-lerinin üretiminin verili doğal ve toplumsal ko-şullardaki sınırı arasındaki çelişki, sermayenindoğrusal yeniden üretiminin hızı ile doğanındöngüsel yenilenme hızı arasında, uzlaşmaz birçelişkiye dönüşür.

Bu çelişkinin bütün sonuçları zaman içindebirikerek, sermayeye dayalı üretimin doğal sı-nırlarını görünür kılan ekolojik bir krize yolaçar.

V

Çözüm: ToplumsalDevrim

Yetmişli Yıllarda

Yaşanan Kırılma

Burjuva toplumunun eko-lojik ayak izi, dünyanınbiyolojik kapasitesini yet-mişli (1970-80)yıllarınortalarından başlayarakgeçmeye başlamış; o günbugün, makas açılmış; bi-riken sorunlar ekolojik birkrize dönüşmüş; dünyageri dönülmez bir eşiğin önüne sürüklenmiştir.

Metabolik yarılmanın yetmişli yılların orta-sından başlayarak ivme kazanması, sermayeegemenliği altında “nasılsa bir gün gerçekleşe-cekti” sadeliğinde açıklanacak bir gelişme de-

ğildir. Kapitalizmin tarihsel sınırları ile doğalsınırları arasındaki bağ, aynı zaman diliminde,bu kırılmayla görünürlük kazanmıştır. Anlamakiçin, sözkonusu yıllarda üretim sürecinde mey-dana gelen, doğanın sömürüsüne-yıkımınaivme kazandıran değişikliklere ve bu değişik-likleri doğuran bir başka kırılmaya bakmak,onu anlamak gerekiyor.

Yetmişli yıllar, kapitalist gelişmenin dör-düncü uzun dalgasının, -“altın yükseliş” dö-nemi olarak da bilinen- yükseliş evresinin(1940-1968) tükendiği, sünerek bugünlerekadar uzayan aşağı doğru olan etabının uç ver-diği yıllardır. Halen devam eden ve giderekdepresif karakter kazanan bu evre, sermayeninbütün çabalarına, gelişmiş araç ve olanaklarına,elini rahatlatan (reel sosyalizmin çöküşü) geliş-melere karşın, daha önceki aşağı dalgalarla (sı-rasıyla, 1826-48; 1873-93; 1914-40)kıyaslanmayacak ölçüde uzamış; öncekilerdenfarklı olarak, kapitalizmin tarihsel sınırlarınıgörünür kılan işaretler vermeye başlamıştır.

Tarihsel Sınırlar

Değer yasası, kapitaliz-min ekonomik kategorile-rini organik olarakbirbirine bağlayan, ser-mayenin yeniden üreti-mini sağlayan temelilişkiyi açıklar. Kapitalistüretim tarzının temel dire-ğidir. Değer yasasının ça-lışmadığı koşullarda,sermayenin yeniden üre-timi gerçekleşemez.

Kapitalizmin tarihselsınırları, değer yasasın-daki teklemelerin gidereksistematik kazanmasıyla

görünür olur.

Değer yasasını işlevsiz kılan, altını oyan,gerçekte onsuz yapamayacak olan sermayeninkendisinden başkası değildir. Tek başına alındı-ğında, artı-değer üretimi, sermaye için alınan

30

Özetle, sermayenin sınırsız büyüme eğilimi ile

bu büyümenin araçları olan kullanım değerlerinin üretiminin

verili doğal ve toplumsal koşullardaki sınırı arasındaki

çelişki, sermayenin doğrusal yeniden üretiminin hızı ile doğanın

döngüsel yenilenme hızı arasında, uzlaşmaz bir çelişkiye dönüşür. Bu çelişkinin bütün sonuçları

zaman içinde birikerek, sermayeye dayalı üretimin

doğal sınırlarını görünür kılan ekolojik bir krize yol açar.

Page 31: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

riskten başka bir anlam ve değer taşımaz. Artı-değer üretimini anlamlı kılacak olan, onun ger-çekleştirilerek, sermayenin ana gövdesinekatılmasıdır. Bu işlem mübadele alanında, yanipazarda gerçekleşir. Pazar, aynı zamanda, ser-mayelerin birbirleriyle hem mübadeleye, hemde rekabete girdikleri yabancılaşmış toplumsalilişkiler ağıdır.

Sermayenin deviniminde, onun içsel dina-miğinin dışa vuran yüzü olan rekabet, özündebir güç ilişkisidir. Sermaye için bu ilişkiden sağçıkabilmenin kalıcı yolu, metaların toplumsalolarak gerekli ortalama soyut emek miktarın-dan daha az bir emekle üretimini sağlayacakemek üretkenliğine sahip olmaktır. Yetmez, ay-rıca emek üretkenliğindeki artışın süreğen kı-lınması da zorunludur.

Sermaye, emek üretkenliğini, genellikle bir-likte kullandığı şu iki yolla arttırır: Birincisi, bi-limsel bilginin yeni teknolojilerinuygulanmasıyla, birim zamanda daha fazlaemek soğuran üretim araçlarının geliştirilip üre-tim sürecine aktarılmasıdır. İkinci yol, gelişmiştoplumsal işbölümünün bizzat kendisinin emeküretkenliğini artıran bir üretici güç olarak emeksürecinin örgütlenmesine uyarlanmasıdır.

Ancak, bir engeli aşarken aynı zamanda ken-disine sürekli yeni engeller koymaya alışık olansermaye, emek üretkenliğini biteviye artırırken,bu defa, aşamayacağı bir engelin mimarı olur.İnşası kapitalizmin bütün gelişme tarihine ya-yılan bu engel, kapitalizmle birlikte gelişir, ol-gunlaşır ve onun tarihsel sınırını oluşturur.

Eksik Tüketim ve Pazar Sorunu

emek üretkenliği arttıkça, sermaye, kendi eliyletek hayat kaynağı olan canlı emeği üretim sü-recinden tasfiye eder. Böylece farkında olma-dan kendi maddi temelini daraltır. Sonundaemek üretkenliğinde öyle bir düzeye erişilir ki,metalarda cisimleşen emek miktarı, oldukçadüşük oranlara geriler. Artık, toplumsal servetimetada cisimleşen emek değil, üretim sürecineuygulanan bilimsel bilginin ve toplumsal işbö-lümünün yoğunluğu belirler. Sermayeye dayalı

üretim çökmeye, kapitalizmin tarihsel sınırlarıgörünmeye başlar.

Yetmişli yıllarda başlayan kriz, emek üret-kenliğinde başlattığı büyük sıçramayla kapita-lizmi tarihsel sınırlarına doğru hızlandıran birdeğişimi de tetiklemiş, kapitalist gelişmenin ta-rihinde önemli bir kırılmaya yol açmıştır.

Azalan kâr oranlarının belirginleştiği krizdönemlerinde, sermaye yönünden kâr oranla-rını arttırmanın yolu, sınıf mücadelesinin somutkoşullarına bağlı olarak, sömürü oranını (artı-değer oranını) mutlak, ya da nispi olarak artır-maktan, böylece zorunlu emek (ücret) ile artıkemek arasındaki oranı, zorunlu emek aleyhinedeğiştirmekten geçer.

İşçi sınıfının sermayeye karşı mevzilerinihenüz koruduğu, üstüne yeni mevziler arayı-şında olduğu yetmişli yıllarda, sermayenindüşen kâr oranlarına başlangıçta verdiği tepki,daha çok sömürü oranını nispi olarak artırmakyolunda olmuştur. Yarı-iletkenlerin keşfiyle,yonga teknolojisinin olgunlaşması, emek üret-kenliğini üstel olarak artıran bilgi-yoğun tek-nolojilerin üretim süreçlerine uygulanmasınıkolaylaştırmış; böylece birim zamanda dahafazla canlı emek sömürüsü olanaklı hale gel-miştir.

Ancak, emek üretkenliğinin devasa ölçek-lerde artmaya başlamasıyla kaçınılmaz olarakmetalarda cisimleşen emek miktarı da gerile-miş; sermaye sebeplenmeye fırsat bulamadan,üstesinden gelmesi gereken bir dizi yeni so-runla karşı karşıya kalmıştır. İçinde daha azemek cisimleştiği için metalar değer kaybetmiş,meta fiyatları düşmüştür. Böylece, kâr oranla-rındaki düşüşü tersine çevirme sorunu, kitleselolarak üretilen metaların kitlesel tüketilmesi so-rununa dönüşmüştür. emek üretkenliğinde ya-şanan sıçramayla, mevcut aşırı birikimsorununa, şimdi eksik tüketim sorunu da eklen-miş, tersine çalışan mekanizmalara, sermaye-nin geri çevirme çabalarına rağmen, kâroranlarındaki düşüş süreklilik kazanmış, tarih-sel sınırlar “buradayım” demeye başlamıştır.

31

Page 32: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

Metalarda cisimleşen emek miktarında ya-şanan düşüş, sermayenin önüne, eksik tüketimsorununu, öncelikle pazar sorunu olarak koydu.Pazarın hem genişliğine, hem derinliğine bü-yümesi gerekiyordu, ama nasıl? Baş etmesi hiçde kolay olmayan başka sorunlar ve sınırlar or-taya çıktı.

Yetmişli yıllarda dünya pazarı, -reel sosya-lizm dünyası hariç- genişliğine büyüyebileceğisınırlara çoktan ulaşmıştı. Kapitalist sistemlegirdiği rekabetin kapitalist sistem üzerindekidolaylı etkilerinin yanında, reel sosyalizm, fi-ziksel olarak kapladığı alanla –ki dünyanın üçtebirini oluşturuyordu- kapitalist pazarın geniş-leyebileceği alanı kısıtlayarak yetmişli yıllardayaşanan kırılmaya doğrudan etki yapmıştır.

Gerçi, seksenli yıllar ve sonrasında reel sos-yalizmin çözülmesiyle pazar yeniden genişle-yecekti, ama bu ülkelerde yaşayanların temelgereksinimleri iyi-kötü karşılanmıştı. Ayrıcakullanımda olan metaların daha albenili olan-larla değiştirilmesinin önünde kısa erimde çö-zülmesi olanaksız önemli bir başka engelbulunuyordu: yığınların düşük alım gücü! Belliki uzunca bir süre daha, tüketim gelişmiş kapi-talist ülkelerin tüketim potansiyelince belirle-necekti.

Tarihsel Sınırlar, Doğal Sınırları da

Görünür Kılar!

Sermaye kolları sıvadı ve eksik tüketimin üste-sinden gelecek çözümler üretmeye koyuldu. Ta-rihsel sınırların çekim alanında bu çözümleriyaşama geçirdikçe de, doğal sınırlarıyla tanış-maya başladı.

Çünkü sermayenin bulduğu bütün çözümle-rin özü, emek üretkenliğiyle alevlenen üretimaşkını daim kılabilmek için, tüketim aşkıylaalevlenmiş tüketiciler yaratmak ve onları daimkılmaktan ibaretti.

Bu çifte aşkın bütün kahrını ise bedava elkoyduğu doğa çekecekti. Tabii daha sonra tüminsanlığa ekolojik kriz olarak fatura edilmeküzere…

Bütün metaların kullanım ömürleri kısaldı,kitlesel üretimin ve elbette kitlesel tüketiminönü açıldı.

Yetmedi, yeni geliştirilen ürünler, gelişmişhalleriyle değil, taksit taksit tüketime sokuldu.

Yetmedi, ihtiyaç olmayan ihtiyaçlar türetildi.Gereksiz yapılan işlere, yeni gereksiz işler, sek-törlere, gereksiz sektörler eklendi.

Yetmedi, yerine yenisi icat edilen eski lüks-ler sıradanlaştırıldı, geniş yığınlara toplumsalrefah artışının bir meyvesi olarak sunuldu.

Yetmedi, özelleştirmeler aracılığıyla, bakiralanlara el atıldı, ormanlara, suya el kondu,doğal yaşam alanları parsellendi.

Hepsi, gerçekte sermayenin entelektüel zoraraçları olmaktan başka bir işlevi ve kullanımdeğeri bulunmayan, bu yüzden gereksiz sektör-ler arasında yer alan reklâm, moda ve promos-yon aracılığıyla servis edildi.

İnsan türüne karşı biyolojik bir savaş açıldı.

Bu sektörlerin laboratuarlarında üretilenmikroplar, sokakta dağıtılan kredi kartlarıylaortalığa saçıldı. Yakalanın iflah olmadığı alış-veriş hastalığı, toplumu böyle sardı.

Öyle söylemiyor muydu Say Yasası? “Hertopal satıcının bir kör alıcısı” olacaktı!

Yoksa da yaratılacaktı!

Ana-baba sevgisi, sevgilinin kendisi, gele-neği-töresi, insani olan ne varsa, insandan ge-riye ne kaldıysa işgal edildi.

İnsanın içinde yaşadığını hissettiği, kökle-rini anımsadığı ölçüde kendisi olabildiği, ağaç-ların, çiçeklerin, kuşların, böceklerin süslediğidoğal piknik alanlarının yerini; camdan ışıltılıvitrinleri, cilalı mermerleri, taze meta kokusu,hiç dinmeyen uğultusu, öğle arası kaçamağı,akşam gezintisi ve hafta sonu eğlencesiyle,meta cenneti kent içi mesire yerleri aldı.

AVM’li yaşam başladı!

Öyle ki, insanların zihni, sermayenin tüke-

32

Page 33: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

tim kültürünün işlendiği yap-boz tahtasına dön-üştürüldü.

Öyle ki, özgürlük, tüketilenle özdeşleşmişsosyal statülerin elde edilmesine indirgendi.

Öyle ki, eskimiş ürünleri kullanmaya devamedenler, ellerindekini atmamakta direnenler,kibar yöntemlerle cezalandırıldı.

Hepsi, sermayenin üretim aşkı uğruna, dahafazla tüketim için yapıldı.

Kapitalizmin giderek görünürlük kazanan ta-rihsel sınırları, böylece gerçek ihtiyaçlardankopan savurgan bir tüketimin ve onun doğru-dan kaçınılmaz bir sonucu olan ekolojik krizinfitilini ateşledi.

Sermayenin tarihsel sınırları, kendisi ile bir-likte doğal sınırları da görünür kılıyor; tehlikeçanları sadece sermaye için değil, canlı yaşa-mın kendisi için de çalıyordu.

Mazeretinin Raf Ömrü Çoktan Doldu!

Sıra Kendisinde!

Önündeki her engeli bir başka engel yaratarakaşan sermaye, bu defa birbiriyle sarmaşarak pe-kişen aşamayacağı çifte engel yaratmıştı. Biri-sinin-tarihsel sınır- ardında kendisine, diğerinin–doğal sınır- ardında kendisi dâhil, canlı olankimseye yer yoktu!

emek üretkenliğinde yaşanan sıçrama, biryandan sermayenin maddi temelini daraltırken,yaşamsal gereksinmelerin zorunlu üretimi içingerekli olan zamanı da olağanüstü azalttı. en-telektüel faaliyetin egemen sınıfın tekelindenkurtarılmasının, bu faaliyet için bütün insanla-rın yeterince boş zamana sahip olabilmesininnesnel koşullarını yarattı. emeğin, zorunlulu-ğun ve günlük kaygıların tutsağı olmaktançıkıp, kendisinin yaşamsal bir gereksinime dö-nüşeceği özgürlük âleminin kapısı aralandı.Özel mülkiyetin ve sınıfların varoluş gerekçesiişbölümünün maddi temelini ortadan kaldıransermaye, böyle yaparak kendi tarihsel mazere-tine de son vermiş oldu.

Şimdi, taşların yerli yerine oturmasınınönündeki biricik engel, sermayenin mazeretini–dolayısıyla da meşruiyetini- yitirmiş egemen-liğidir.

Bu egemenlik altında:

Sermaye zihinsel faaliyeti yalnızca te-keline almakla kalmamış, doğaya yönelik yıkıcıbir faaliyete dönüştürmeyi de başarmıştır.

Toplumsallaşmış üretim ile özel mülkedinmeye dayalı kapitalist üretim ilişkileri ara-sındaki çelişkinin doğrudan sonucu olan üreticigüçlerin daha fazla gelişmesinin engellenmesi,nicel değil nitel bir sorundur ve en fazla kendi-sini, en büyük üretici güç olan insanın nitel ge-lişiminin engellenmesinde gösterir.

İnsanın ebedi özgürlük arayışında birsıçrama yapması için bütün koşulların yeterinceolgunlaşmasına rağmen, sermaye zorun bütünbiçimlerini kullanarak, toplumsal zenginliğinölçüsünün emek süresi olmaya devam etme-sinde diretir; onun yerini içinde insanların po-tansiyellerini gerçekleştirirken, üretimsürecinin en gelişkin üretici gücüne dönüşe-cekleri boş zamanın almasını önler.

Bu yüzden, dünya emek cumhuriyetinde yeriolmayan, gereksiz sektörlerin başını savaş sa-nayi çekiyor. Bilim insanlarının yarısı bu sek-törde, insanlığın çıkarları için değil, doğanın vetoplumun fiziksel imhasının en yıkıcı yollarınıbulmak için çalışıyor; araştırıyor, üretiyor. İn-sanlığın entelektüel kapasitesi havaya savrulu-yor!

Bu yüzden, sermaye egemenliği altında,boşa çıkan zaman, insanın özgürlüğünün değil,geçim araçlarından tümüyle koparılmanın, kit-lesel işsizliğin, yoksulluğun ve sefaletin aracıoluyor!

Ve işte bu yüzden, işgünü süresi, kapitaliz-min ilk günlerinde olduğu gibi, işçi sınıfı ileburjuvazi arasında hâlâ en şiddetli kavgalarakonu olmaya devam ediyor!

33

Page 34: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

Boş Zamanın Kazanılmasında

Her İleri Adım, Komünizme Doğru

Atılmış Bir Adımdır!

İşgününün kısaltılması mücadelesi, burjuva“ekonomi politiğini oluşturan kör arz ve talepyasası ile işçi sınıfının ekonomi politiğini oluş-turan toplumsal öngörüyle denetlenen toplum-sal üretim arasındaki büyük bir karşılaşma”3

olduğu, işçi sınıfının merkezileşmiş kolektifmücadelesini gerektirdiği için, işçi sınıfının po-litik mücadelesinde onun siyasal bilincini pe-kiştiren önemli bir cephedir. Ama önemibununla sınırlı değildir.

Çünkü o aynı zamanda;

ekolojik bir toplumun devrimci-eleştirel,pratik kurucu faaliyetine daha fazla kolektifzaman kazanmak için;

en gelişmiş üretici güç olarak insanı, toplu-mun ve doğanın birlikte sürdürülebilir evrimi-nin güvencesi yapacak ekolojik bir kültürüntemellerini şimdiden atabilmek için;

Boş zamanın ele geçirilme mücadelesidir.

Sermayeyi tarihsel sınırına taşıyan kırılma,bu defa onun tarihsel mazeretini “her görengöz, her duyan kulak” için geçersizleştirirken,insanlığa doğa ile yeniden buluşmasının, doğalsınırları ötelemenin ve ekolojik krizi alt etme-nin, kritik eşiği önlemenin anahtarını da veri-yordu.

Şimdi insanlık;

Dünden daha fazla, sermayeye dayalı üreti-min doğa üzerindeki yıkıcı sonuçlarının ampi-rik bilincine sahip!

Dünden daha fazla, bu sonuçların üstesindengelebilmenin bilimsel bilgisine, teknik araçla-rına sahip!

Ancak başarının olmazsa olmaz bir önkoşuluvar:

Sermaye egemenliğine son verecek, yeni bir

uygarlığın, ekolojik bir dünya toplumunun,yani komünizmin kapısını aralayacak toplum-sal bir devrim!

VI

Tarihsel Deneyim ve Marksizm

Reel Sosyalizm ve Ekoloji

reel sosyalizmin sonuçlarından hareketle ko-münizmin burjuva uygarlığın ufkunu aşamadı-ğına hükmedilir. Üstelik insan özgürlükleri,militarizm, silahlanma vb. alanlarda kapita-lizme yönelik yapılmakta olan ne kadar haklıeleştiri varsa fazlasıyla muhatabı olduğu için,

komünizmin insanın özgürlük arayışının birgün gerçekleşecek ütopyası olamayacak kadarkapitalizmle aynı çamurdan yoğrulmuş olduğuileri sürülür.

eleştiri oklarının en sivrilerinin yöneldiğialanlardan birisi ekolojidir. zamanında eko-sis-teminin zenginliğiyle anılan dünyanın dör-düncü büyük iç denizi Aral Gölü’nün kurumasıve Çernobil faciası, ekolojik sorunlara en po-püler, en çarpıcı ve fazla yorum gerektirmeyenörnekler olarak verilir.

Komünist Manifesto ile –çoktandır kalma-

34

Şimdi insanlık; Dünden daha fazla,

sermayeye dayalı üretimin doğa üzerindeki yıkıcı sonuçlarının

ampirik bilincine sahip! Dünden daha fazla,

bu sonuçların üstesinden gelebilmenin bilimsel bilgisine,

teknik araçlarına sahip! Ancak başarının

olmazsa olmaz bir önkoşulu var: Sermaye egemenliğine son verecek,

yeni bir uygarlığın, ekolojik bir dünya toplumunun, yani komünizmin

kapısını aralayacak toplumsal bir devrim!

3 K. Marx, “I. enternasyonal Açış Konuşması” (21-27 ekim 1864).

Page 35: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

mış- ilişiklerini kestiklerini Glasnost ve Peres-troyka ile resmen de duyurduktan sonra, yetmişyıllık deneyimin yağmalanan maddi birikimi-nin dışında, gerçekte biricik servetleri pişman-lık olanların sözcüsü Gorbaçov’un yazdığıpişmanlık belgesi Yerküre Manifestom’dan dahaaz popüler olanları da eklemek mümkündür:

Ordu tarafından askeri denemeler için mü-sadere edilmiş milyonlarca hektar toprak; çe-şitliliğin azalması ve milyonlarca hektar verimlitoprağın erozyonuyla sonuçlanmış, suni denizve dev hidroelektrik santraller hevesiyle inşaedilmiş dev barajlar; monokültür tarımın kısır-laştırdığı ekili alanlar, aşırı ilaçlamalar sonucuyok edilen bitki ve hayvan türleri, tamamen ke-silip yok edilen sığ ormanlar vb.

Sonuçlar kimsenin inkâr edemeyeceği yalın-lıkta ve ağırlıkta ortada durmaktadır.

Herbiri bizler için yeterince acı vericidir.Ama bu acının sermayenin bilinçleri tutsak alanideolojik silahına, olguların -açıklanması, anla-şılması gereken- asıl gerçekliğinden koparıl-masının aracına dönüştürülmesine,dönüşmesine izin verirsek, tarihsel deneyiminmücadele bilincimizi yetkinleştirecek yaşamsaletkisinin de önüne set çekmiş oluruz. İdeolojikalanda özellikle son çeyrek asırdır olan budur.Burjuvazinin yaptığı, yukarıda özetlenen çar-pıcı fotoğraf karelerini -ki her alanda böyle bin-lerce kare bulmakta zorlanmayacaktır-önümüze koymaktan ibarettir. Hem daha kolay,hem de tıpkı emeğin sömürüsünde olduğu gibi,ona görünür bir doğallık kazandırdığı, böyle-likle daha sonuç alıcı olduğu için, kareleri bir-leştirip, bilinçlere ket vurma işini büyük birkeyifle bize bırakır.

elbette gerçeklere gözlerimizi kapatmaya-cağız, ama bunların algımızı kör edecek biracıya dönüşmesine de izin vermeyeceğiz.Bunun için de önümüze konmuş bu fotoğraf ka-relerini çok daha büyük bir resmin parçalarıolarak görmek ve öyle değerlendirmek zorun-dayız. Ancak böyle, acının algıları kör eden şid-deti, tamamen kalkmasa da azalacak ve

deneyim, her yeni hamlemizi çelen bir özgüvenyitiminin, ideolojik bir tutsaklığın aracı olmak-tan çıkarak, yürüttüğümüz devrimci eleştirelkurucu faaliyetle birleşecek, doğruları-yanlış-larıyla bilincimizi yetkinleştiren bir parçası ola-caktır.

Deneyimin böylesi bir bakışla bütüncül birdeğerlendirilmesi zorunlu, ama ayrı ve ayrıntılıbir çalışmanın konusu olduğu açıktır. Yine deen genel hatlarıyla da olsa, reel sosyalizmin ba-şarısızlığıyla, yarattığı ekolojik sorunlar ara-sındaki bağa değinmeden geçmek olmaz.

Nesnel Yetersizliği Kangren Yapan İki Ta-rihsel Olgu

Değerlendirmek amacıyla masaya yatırıldı-ğında, reel sosyalizmin onu özgün kılan ve ön-celikle göz önünde tutulması zorunlu birtarihsel gerçekliğe sahip olduğu unutulmamalı-dır.

ekim Devriminin emperyalizmin zayıf hal-kası olan rusya’da gerçekleşmesi, iktidarınalınmasında onu başarılı kılarken, kuramsal ön-görülerden beslenen bir sosyalist kuruculukbağlamında aynı avantaj bu defa bir dezavan-taja dönüşmüştür.

Bu dezavantaja, onu tarihin en büyük veuzun sosyalizm denemesinin sonunu getireceknitelikte bir nesnel yetmezliğe dönüştüren ikitarihsel olgu eşlik etmiştir:

1. Devrim için öne atılmayı değil, amasosyalizmin nihai zaferini, gelişmiş kapitalistülkelerde (o zaman Avrupa’da) gerçekleşecekve devrimini yapmış bir rusya’da kendileriniiçine alıncaya kadar dayanacakları bir Dünyadevrimine bağlayan Bolşeviklerin bu öngörüsügerçekleşmemiş; ekim Devrimi yalnız kalmış-tır.

2. ekim Devrimi, sekiz yıl süren bir sava-şın tam ortasında (1914-18, Birinci Savaş,1917-22 İç Savaş) gerçekleşmiş; savaşın yıkıcısonuçları, kuruculuk faaliyetinin üzerinde yük-seleceği zayıf maddi teknik temeli hepten yokderekesine düşürmüştür. İkinci ve daha büyük

35

Page 36: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

36

yıkıcı bir darbe İkinci Savaşla birlikte gelmiştir.Kapitalizm, kendi öz çocuğu olan nazi vahşe-tine Sovyetleri yıkması için göz yummuş; birtaşla iki kuş vurmak istemiştir. Sovyetler Bir-liği, tarihin gördüğü en büyük direniş destanıylabu beklentiyi boşa çıkarmış; ama zaferin bedelioldukça ağır olmuştur. Sanayi kapasitesinin ku-rulu olduğu coğrafyada gerçekleşen savaş, bukapasiteyi büyük oranda imha etmiş; ek olarakSovyetler, nüfusunun yüzde 15’ine karşılıkgelen ve içinde proletaryanın öncü unsurlarınıbarındıran 20 milyonu aşkın evladını yitirmiştir.

Yüzde 90’ı geniş köylü yığınlarından oluşanbir okyanusta, konumlarını “bir su damlası”olarak nitelemelerine karşı, büyük özgüven vecesaretle ileri atılan komünistler, 1917 sonrasıyalnız kaldıklarında, kapitalizmin kendilerinebıraktığı ve hiç hesapta olmayan devasa bir işegirişmek zorunda kaldılar: sosyalizmin madditeknik temelini atmak! Kuruculuk dönemi içinbel bağlanan Dünya devrimi gerçekleşmeyince,gelişmiş kapitalist ülkeleri yakalayıp geçmek,hesapta olmayan bu kuruculuk faaliyetinin vebir sonraki devrimci dalgaya kadar ayakta ka-labilmenin biricik kurtarıcı ilkesi olarak kabulgördü.

“Dagnat i Peregnat”4

“Kapitalizme yetişip onu geçme” yarışı, öz ola-rak aynı ölçütleri kullanmaya ve sonuçta kapi-talist üretimin insanı doğaya ve kendisineyabancılaştıran mantığına tutsak olmaya yolaçtı. Sovyetler Birliği’nde tarımsal alanda Li-senkocu’luğun uzunca bir süre adını duyur-ması; giderek açılan ücret makası, “artan oranlıparça başı ücret” politikalarıyla birlikte Stak-hanov Hareketinin Lisenkoculuğa eşlik etmesi,bu tutsaklığın dışında başka türlü açıklanamaz.

“İnsanın makineye köleliği” olan Taylor sis-teminden medet ummak, hem mevcut geriliğinve yalnızlığın basıncıyla içine düşülen çaresiz-liği gösteriyor, hem de ironik bir meydan oku-yuşu, büyük bir cesareti ve özgüveni. Taylorcu

teknikleri Sovyet sanayisine uygulamakla gö-revlendirilen Merkezi Çalışma enstitüsü, ekimDevriminin en kritik dönemi iç savaş yıllarında,1920’de kuruldu ve hiç de kısa sayılamayacakbir dönem, 1938’e kadar bu işi sürdürdü.

Özgür insanın toplumsal yeniden üretiminingerçekleşeceği komünist toplumun inşası, odönem yaygın kabul gördüğü gibi, rus dev-rimci atılımının “devrimci” manilovizme sav-rulmasının panzehiri olacağı düşünülen“Amerikan pratiği”yle birleşerek, üretim araç-larının “Amerikanlaştırılması” ile başarılabilirmiydi?

eğer biçim içerikten bağımsız değilse, bu so-runun yanıtı olumsuzdur.

Bütün emek süreçlerine ait olması doğal vekaçınılmaz olan teknik ve elbirliği biçimlerihariç, yabancılaşmış ilişkilerin yeniden üreti-minde belirleyici işleve sahip emek süreci ör-gütlenmeleri ve teknikler, kendi bağlamlarındankoparılıp, özgürlük arayışının hizmetine monteedilemezlerdi.

ekim Devrimi, Avrupa’da beklenen devri-min gerçekleşmemesinin ardından, nesnel ye-tersizliğin ve tecrit edilmişliğin basıncı,emperyalist kuşatma ve beyazların saldırısı al-tında, önceden hiç hesabını yapmadığı bir so-runun yanıtını acilen ve yalnız başına vermekzorunda kaldı.

Lisenkocu teknikler, Taylorcu ve Stakha-novcu emek süreci örgütlenmelerinin ve açılanücret makasının eşliğinde, başına “sosyalist” ni-telemesi getirilse de o çok iyi bilinen rekabettenbaşka bir anlama gelmeyen ödüllü yarışlarınsalgıladığı yabancılaştırıcı etkiden Sovyetemekçilerinin kendilerini koruyabilmeleri nekadar olanaklıydı?

Hesapta olmayan sorunun, devrimi yenilen-lerin kültürüne tutsak kılarak, mağlubiyetle so-nuçlanmasına yol açan seçeneği dışında, birbaşka yanıtı olamaz mıydı?

4 rusça “yetişip geçmek” anlamına geliyor.

Page 37: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

37

Devrim, kendi iç enerjisi ile içeriğin sözü aş-tığı bir başka yanıt üretemez miydi?

Devrimde Açan Çiçekler: Subotnikler

“İşçi ne kadar çok zenginlik üretirse, üretimierk ve hacim bakımından ne kadar artarsa, okadar yoksul duruma gelir.”5

Bu söz nicel değil, nitel bir yoksullaşmayıima eder. Buradaki yoksullaşma, artan yaban-cılaşma sürecinde insani niteliklerini giderekkaybeden insanın, en mükemmel üretici güçolarak çok yönlü gelişiminin engellenmesi veonun kendisinden uzaklaşırken, gerçekte yaşa-mın ve maddi zenginliğin biricik kaynağı olandoğadan uzaklaşması anlamına gelir.

Kapitalizm, emeği ve doğayı birbirinden ayı-rarak, üretimin koşullarını üreticilerin yenidenüretiminin gereklerinden, yani emekçilerindoğal koşullarla olan toplumsal bağlarından ko-parır, böylece emekçileri doğaya karşı kayıtsızkılar. Sermaye kendisini toplumsal bir ilişkiolarak yeniden üretirken, yarattığı kültürle, ka-pitalist üretim ilişkilerinin, emekçiler tarafın-dan doğa yasaları gibi algılanmasını sağlar.

Bütün bu nedenlerle, maddi teknik temelinininşasının da bir önkoşulu olarak komünizm,insan bilincinin bu kayıtsızlığın ve yanılsama-nın tortularından yığınsal ölçekte arındığı ev-rensel ve tarihsel bir geçiş dönemine gerekduyar.

Bu geçiş döneminin tek güvencesi, kayıtsız-lığından arınmış ve çok yönlü gelişmiş toplum-sal bireylerin en mükemmel üretici güç olaraküretim sürecinde üretimin koşulları ile doğru-dan buluşmalarıdır.

Devrimci durumlarda kabaran coşku veartan yığın enerjisi, kurucu özneye böylesi birarınmayı yığınsal ölçekte sürekli kılabilmeninfırsatlarını sunar. Bunlar devrim günlerindeaçan devrim çiçekleridir.

Devrimci coşkunun yığınların bilincinde sıç-ramalı değişimlere kaynak olduğu devrimin ilk

yıllarında hızla yayılan “subotnikler” (Komü-nist Cumartesiler) nesnel yetersizliğin aşılma-sında, belki Taylorcu teknikler kadar “hızlı”değil, ama tam da geçiş dönemine karşılık gelenve yüksek bilinç gerektiren kurucu bir faaliye-tin aracı olabilirlerdi.

ne var ki, iç savaş sonrası kıtlık, açlık, yok-sulluk ve kitlesel ölümler halini alan nesnel yet-mezliğin beklemeye tahammülü yoktu ve geçicibir ödün olarak başlayan, bir tür devlet kapita-lizmi olan neP’le birlikte subotnikler, yaniekim Devriminin çiçekleri, yayıldıkları hızlakayboldular ve bir daha da açmadılar.

Aynı yetmezliğin basıncı, tıpkı subotniklergibi açan bir başka devrim çiçeğinin, fabrikakomitelerinin de suyunu kesti, onları kuruttu.Devrimin ilk yıllarında işçi sınıfının bilincindeyaşanan sıçrama, kendilerine boş zaman yarat-mak için işyerini tatil etmiş bir fabrika komite-sine üye emekçi bir kadının nadejda Krupskayaile girdiği diyalogda, yaptıklarını çok doğal bireylem olarak gerekçelendirdiği şu cümlede dilegeliyordu:

“ne de olsa artık efendi biziz”.

Boş zamanı sahiplenebilmek için üretimaraçlarını sahiplenmek gerektiğini çok iyi kav-ramış olan ve en çok da devrimci durumlardayığınları saran bir iradeye dönüşebilen bu bi-linç, ne yazık ki kapitalizmin Sovyet emekçile-rinin sırtına yüklediği işin önünde aşılmasızorunlu bir engel, katlanılması mümkün olma-yan bir “lüks”tü.

Fabrika komiteleri, üretimin denetimindenuzaklaştırılarak önce fabrika müdürlerinin ini-siyatifi altına sokuldu, sonra sendikaların işlevigözetimle sınırlı uzantılarına dönüştürüldü. Ku-rudu.

Böyle bir iradenin varlığına yönelik, yaşa-mın başka alanlarından daha birçok örnek veri-lebilir. Devrim adına yapılacak her türlüdeğişime açık olan ve sürekli hareket halindekikomünist kadroların varlıklarından, ilk beş yıl-

5 Karl Marx, 1844 el Yazmaları, Sol Yayınları, üçüncü baskı, ekim 2005, s. 140.

Page 38: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

lık plan arifesinde kır ve kenti kaynaştırmayayönelik düşüncelere, sözgelimi, Moskova’yı biryeşil şehir haline dönüştürüp yel değirmenle-rinden enerji üretmeyi öneren mimarlara kadar.

Bir tür hava bisikleti olan ve 1932’de Mos-kova Güzel Sanatlar Müzesinde sergilenmek-ten öteye gidemeyen Letatlin6 belki o zamanlaryaşama geçirilmesi olanaksız bir fanteziydi,ama önemli olan, onun “atmosferi petrol du-manlarından kurtarma, kentlerin gürültü ve ka-labalığını hafifletme” düşüncesi ile önesürülmüş olmasıydı.

Komünizm kuruculuğu gereksinim duyduğuenerjiyi ancak bu iradeden alabilirdi. Bu ira-deyle insan doğayla yeniden buluşabilir; ko-münizme geçiş sürecinde, verimlilik, kalkınma,büyüme vb. kavramların içeriğinin ekolojik dö-nüşümüne yönelik bir hamleyi başlatabilirdi.

Kuruculuk döneminin biricik güvencesi olanözgür insanın toplumsal üretimi için daha fazlaboş zaman yaratılabilir, zorunlu çalışma süre-leri ancak böyle bir iradenin varlığında kısala-bilirdi. Komünizmin özgür insanına doğruatılacak bu somut adım, belki de o zaman,dünya işçi sınıfı tarafından izlenebilir, komü-nizmin nihai zaferine doğru evrensel bir ayak-lanmaya dönüştürülebilirdi.

Böyle olmadı.

Kapitalizmi yakalamak ve onu geçmek, ku-ruculuğun diğer alanlardaki faaliyetlerini de be-lirleyen, biricik temel politikası oldu.

neP’le başlayan yürüyüş, Glasnost ve Pe-restroyka ile nihayete erdi.

Marksizm ve Ekoloji

Marksizm, başarısız sosyalizm denemelerininsonuçlarından hareketle, “içinden” ve dışındanyapılan “ekoloji karşıtlığı” eleştirilerinin hak-sız yere muhatabı olmuştur.

Yürüttükleri mücadele bağlamında komü-nistlerle aynı tarafta görünenlerin yaptıkları

eleştiriler, dışarıdan yapılan ve öz olarak bur-juva kampın -kapitalist üretim tarzının biyos-feri tehdit eden sonuçlarına meşrulukkazandırma, kapitalizmin bir tür kendini ak-lama çabasından öteye gitmeyen- kaba eleştiri-lerine oranla, daha rafine olmakla birlikte,beslendikleri kaynak ortaktır.

Bu eleştiriler, objektif olarak, reel sosyalizmsürecinde ortaya çıkan ekolojik sorunlardan güçalırlar. Fatura Marksizme kesilirken, sorunlarıngerçek kaynağı –“kapitalizmi yakalayıp geçmeyarışında” yeniden üretilenin sosyalizm değilde kapitalizmin doğrusal üretim mantığı olduğu– da kendisini gizlemiş olur.

“İçeriden” yapılan “ekolojik” eleştirilerinortak paydasını, onun doğa üzerinde “Promete-usçu” bir egemenlik kurma eğilimi taşıdığı vebu niteliğiyle doğal sınırları gözetmeyen kapi-talist üretimin doğrusal mantığından kopama-dığı savı oluşturur. Bu eleştiri kimi yerde daharafine biçimler alır. Marksizmin, kapitalizmineleştirel analizini yaptığı soyutlamalarda,maddi üretimin içeriği ile verili tarihsel top-lumsal biçimini birbirinden yalıttığı, bu yalıtı-mın üretimin doğal koşullarını ve oluşanatıkların akıbetini yeterince dikkate almayan birtür “karşı ekonomi-politik”e dönüştüğü ileri sü-rülür. Bu yüzden de sorunların birikimiyle başgösterecek ekolojik bir krizi, Marksizmin isteristemez ıskalayacağı imasına dönüşür.

Bu eleştirilerin haklılığı, teorideki katılaş-manın etki alanından kurtulamayan gelenekselkomünist hareketin, kuramsal üretimde üzerinedüşen görevi aksatarak, kendilerine yaşama veyayılma olanağı sağlamış olmasıyla sınırlıdır.Daha fazla değil!

Aksini düşünenler şu iki soruya ikircimsiz,net bir yanıt vermek zorundadır:

Marksizmin kurucularının hemen her eseri-nin, kapitalizmin insanı ve doğayı sömürüsü-nün sonuçları bir felaket düzeyine ulaşmadanyıkılacağı beklentisiyle yazılmış olmasını,

38

6 rusça uçmak sözcüğü “letat” ile hava bisikletinin mucidi Tatlin’in isminden türetilmiştir.

Page 39: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

39

bugün fazlasıyla gereksinim duyduğumuz birdevrimci iyimserliğin sonucu olarak değil de,eleştiri oklarının hedefi, kuramsal bir gedik ola-rak görmek ne kadar yerindedir?

Yazgısına direnen sermayenin tarihten çal-dığı fazladan zaman içinde, dünyayı ekolojikbir felakete sürüklemesinin kesinlik kazandığıbugün, “neden ekolojik kriz adıyla ayrı bir baş-lık açılmamış?” sorusuyla aynı kapıya çıkaneleştiriler yapmak; gerçekte, doğal sınırlarıanımsamanın mutlak önkoşulunun doğa ile ye-niden buluşmak olduğunu her fırsatta yinele-yen, doğa ile insan arasındaki metabolikyarılmayı tüm devrimci eleştirisinin temelineyerleştiren Marksizme haksızlık yapmak de-ğilse nedir?

eğer, engelleyecek örtülü ideolojik nedenleryoksa ya da çoktandır burjuvazinin ideolojiksaldırı aracına dönüşmüş reel sosyalizmin so-nuçlarıyla algılar körelmemiş, bilinçler karar-mamışsa, Marksizmin klasiklerinden şusaptamaları bulup çıkarmak, hiç de zor değil-dir:

Doğal sınırlar ile üretim biçimi arasın-daki ilişki, ancak özgül toplumsal, sınıfsal iliş-kilere bağlı olarak açıklanabilir. Sınıfmücadelesinden bağımsız bir doğal sınırlar tar-tışması tarih dışıdır, kurgusaldır ve bu yüzdende bir gerçekliği yoktur.

Maddi yaşam ile toplumsal yaşam bir-birine karşıt bir ikilik oluşturmazlar. Onlar di-yalektik bir bütünün, biri ancak diğeri ileaçıklanabilen, karşılıklı birbirini koşullayan bi-leşenleridir. Bu saptamanın mantıksal sonucu,komünist toplumda doğa ile insanın sürdürüle-bilir birlikte-evriminin zorunlu ve mümkün ol-duğudur.

Kapitalizmden komünizme geçiş, birdevrimci dönüşüm dönemini gerektirir. Böylesitarihsel bir dönem, diğer nedenlerin yanında, enbaşta kapitalizmin yarattığı üretim ve tüketimalışkanlıklarıyla sürekli pekiştirdiği yabancı-

laşmış toplumsal ilişkilerden ötürü bir zorunlu-luktur.

Kapitalizmin üretici güçleri ile komü-nizmin üretici güçleri nitelik olarak farklı ola-caktır ve bu fark, doğa ile girilen zorunlumetabolik ilişkiye de, bu ilişkinin sonuçlarınada yansıyacaktır.

Marksizm, çözümlemelerinin özü değişme-diği sürece diri kalmasını, insanın özgür etkin-liğini odağına alan epikürcü materyalizmine vesoyutlamalarına bütünsellik kazandıran Hegelcidiyalektiğine borçludur.

Kapitalizmin devrimci eleştirisini ele alalım,-tarihsel olarak olgunlaşmış ve ayrıntılarıylazaten açıklanmış olanlar hariç- öze ait bütünöğeler, bağlantı ve görünümleriyle, açılıp ser-pilmeyi bekleyen tohumlar halinde bu eleştiriyeiçkin değil midir?

Manifesto’daki kapitalizm betimlemesinin ogünden fazla bugünü anlatıyor olması, bilimselbilgiye dayalı devrimci diyalektiğin gücü dı-şında nasıl açıklanabilir?

Gerisi, yani güncelin çözümlemesi, teorininkatılaşmasına izin vermeyecek olan devrimcieleştirel pratiğin işi değil midir?

Hal böyleyse, o zaman, asıl eleştiri konusu,teorinin katılaşmasına izin verenler, Marksiz-min temel önermelerinden hareketle, olgunla-şana bile adını bulup koyamayanlar olmaz mı?

VII

Ekolojik Bir Toplum Olarak Komünizm

“…Burjuva üretim tarzının ve ona tekabüleden üretim ve dağıtım koşullarının tarihselolduğunu kabul ettiğiniz andan itibaren, on-ları üretimin doğal yasaları gibi görme ha-yali yiter ve kapitalizmin bir geçişten ibaretolduğu yeni bir toplumun, [yeni bir] ekono-mik sosyal formasyonun manzarası gözlerönüne serilir.”7

7 Karl Marx, Artı Değer Teorileri, cilt III,” richard Jones”[XXIV. Bölüm].

Page 40: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

40

Komünist Üretimin Amacı Özgür İnsandır.

Komünist toplumda üretimin amacı, aynı za-manda bu üretimin doğrudan öznesinin; evren-sel, toplumsal bir ürün olarak özgür insanınüretimidir. Komünist üretim, en gelişmiş üre-tici güç olarak insanın, gereksinim duyduğubütün ihtiyaçları karşılama, sahip olduğu tümpotansiyeli gerçekleştirme ve daha da geliş-tirme olanaklarını yaratmak için doğal koşullarile doğrudan buluştuğu, emeğin “kendisinin bi-rincil yaşamsal gereksinim haline geldiği” birsüreçtir.

Burada özgürlükten anlaşılması gereken, in-sanın kendisi ve doğa üzerinde, doğal zorunlu-lukların bilgisine dayalı kurduğu, tarihselegemenliktir.8 Tarihsel gelişmenin ürünüdür vezorunluluğun bilgisi ile sınırlıdır. Komünizmeatfen çok yaygın ve yanlış anlaşıldığı ve eleşti-riye konu edildiği haliyle, “dilediğini yapma”bağımsızlığı değildir.

Komünist toplumun hiçbir üyesi, toplumsalgücünü ve toplumla olan bağını cebinde taşı-maz, çünkü onlar gücünü, yarın kaygısındanuzak, özgür yaşamlarından alır ve aralarındakidoğal bağ için hiçbir dolayıma gereksinim duy-mazlar.

Komünist toplum, yabancılaşmış ilişkilerinbütün tortularından arınmış, onu üreten bütünkaynakları kurutmuş bir toplumdur.

Yabancılaşmış toplumsal ilişkilerden tü-müyle arınmış bir toplumda üretim, üretimindoğal koşulları ile doğrudan biraraya gelmişüreticilerin ortaklaşa denetiminde yürüyen, do-ğanın ve toplumun birlikte sürdürülebilir evri-minin gözetilerek doğal sınırların sürekliötelendiği bir plan dâhilinde, en az enerji har-camasıyla gerçekleşir.

Gerek kuruculuğun, gerekse de anarşi vekrizlerden arınmış planlı bir üretimin başarısı,devlet mülkiyeti dâhil, bütün yabancılaşmış bi-

çimleriyle özel mülkiyetin yerini toplumsalmülkiyetin almasına ve insanın en gelişmiş üre-tici güç olarak üretim sürecine katılmasına bağ-lıdır. Her türlü hazzı tatmış ve en yüksek kültürdüzeyiyle donanmış olarak üretim sürecinegiren toplumsal birey, onu kendi gelişmiş yete-neklerini sınadığı bilimsel bir egzersize, emeğide yaşamsal bir gereksinime dönüştürür.

emek süresi ölçü olmaktan çıkar. Maddi ser-vetin tek ölçüsü, toplumsal bireyin kendisiniçok yönlü geliştirirken, üretken gücünü de ge-liştirebileceği boş zamandır.

Kır-kent ayrımına son verilen komünist top-lumda, insan soyunun sürekliliğinin vazgeçile-mez koşulu olan toprağın soyulmasına,verimsizleşmesine son verilir.

Komünist toplumda yegâne sahiplik hakkı,yararlanma hakkı sahipliğidir. Yeryüzünden ya-rarlanma hakkı karşılıksız değildir. Maddi zen-ginliğin biricik kaynağı olan doğayı korumakve gelişmiş haliyle gelecek kuşaklara devret-mek, toplumun bütün üyelerinin yerine getir-mekle yükümlü olduğu temel sorumluluğudur.

Komünist Toplumda Artık-Nüfusa

Yer Yoktur!

Papaz Malthus, 18. yüzyıl boyunca okyanusunAvrupa yakasındaki nüfus artış oranını yakla-şık yirmi beşe katlayan9 Kuzey Amerika’nınuçsuz bucaksız verimli topraklar ve bakir kay-naklarının doğurduğu istisnai sonuca bakarak,bilimsel bir kanıta değil ama daha çok kutsalkitabına dayanarak, bir genel nüfus teorisi uy-durdu.

Bu teoriye göre, insanların nüfusu üstel ola-rak artarken, tarımsal üretim aritmetik olarakartıyordu. Sonuçta kıtlık kaçınılmazdı. Malt-hus,“doğamızın kaçınılmaz yasalarının bazı in-sanların zaruret içinde kıvranmalarını”gerektirdiğini söylüyordu. “Bunlar hayatınbüyük piyangosunda boş çekmiş olan mutsuz

8 Friedrich engels, Anti-Dühring, Sol Yayınları, 2. Baskı, Mart 1977, s. 203.

9 Steve Jones, neredeyse Bir Balina, evrensel Basın Yayın, birinci basım, ekim 2006, s. 108.

Page 41: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

41

kişiler”den oluşan bir artık-nüfusu oluşturu-yordu. Artık-nüfus, tüm toplum biçimlerindegeçerli bir olguydu.10

Marks, “sermayenin acımasız bakış açısınıaynı acımasızlıkla” ifade eden “çocukça ve üs-tünkörü bir aşırmadan başka bir şey olmadı-ğını” söylediği bu teorinin ipliğini pazaraçıkardı.11

Marks’a göre, “birtakım bireylerin, ya da nü-fusun bir kısmının, …gerek zorunlu araçlardan,gerekse bunları kendi emekleriyle elde etmekimkânından yoksun muhtaç insanlar haline gel-meleri sonucu” doğan artık-nüfus olgusu, kay-nağını bütün toplumsal biçimler için geçerliuyduruk bir yasadan almıyor; artık-nüfusun ta-rihsel sınırları, özgül üretim koşullarınca belir-leniyordu.

Daha önceki sınıflı toplumlardan farklı ola-rak, muhtaç insanların kalmadığı komünist top-lumda, artık-nüfus sorunu da ortadan kalkar.

Ancak, İngiliz rahip Towsend’in “…açlık

yalnız barışçı, sessiz ve sonu gelmeyen birbaskı olmakla kalmaz, gayret ve çalışmanın endoğal dürtüsü olarak, en güçlü çabayı daveteder"12 öğüdünü kulağına küpe edinmiş burju-vazi, ipliği pazara çıkmış olmasına rağmen,Malthus’un kıtlık teorisini, anti-komünist birsaldırı aracı olarak kullanmaya devam eder.İnsan ihtiyaçlarının sınırsızlığından hareketle,nüfus artışı ile doğanın sınırlılığı arasındaki çe-lişkinin komünist toplumda da çözülemeyece-

ğini ileri sürer.

Bu iddia iki yanılsamaya dayanır: İhtiyaçla-rın sınırsızlığına ve sürekli artmaya devam ede-cek olan insan nüfusuna.

İnsan ihtiyaçlarının hem nitelik, hem de mik-tar olarak üretici güçlerin gelişme düzeyiyle de-ğişebilen, ama tarihsel olarak sınırlı bir doğasıvardır. Komünist toplumda, en başta ortadankaybolacak gereksiz işlerden biri olan reklamsektörü de, insan ihtiyaçların bu sınırlılığınınkapitalist toplumdaki bir ürünü ve kanıtı değilmidir?

Gerçek şu ki, ihtiyaçların sınırsızlığı, burju-vazinin ideolojik olarak yarattığı ve bütün top-lumu inandırmaya çalıştığı bir mittir. Kapitalisttoplumda sermayenin, sınırsız birikim ihtiyacıile insan ihtiyaçlarının tarihsel olarak sınırlı do-ğası arasındaki çelişkinin giderek görünür kıl-dığı tarihsel sınırlarından kaçış çabasındanibaret, bir tür kendini savunma mekanizması-nın ürünüdür.

İkincisi, tüketimin fetiş haline getirildiği ka-pitalist toplumun bireyleri ile özgürlüğün doğayasaları karşısında düşsel bir bağımsızlık ol-madığının bilincinde olan komünist toplumunüyeleri, nasıl tarihsel olarak iki ayrı insanı ta-nımlıyorsa, onların ihtiyaçlarının niteliği vemiktarı da birbirinden farklı olacaktır. Komü-nist toplumda alış-veriş hastalığının olmayaca-ğını söylemek bile, tek başına bu farklılığınanlaşılması için yeterli bir ipucudur.

Doğanın sınırlılığı ile artan nüfus arasındakiçelişkiye gelince;

zamanın başlangıcından bu yana geçen sü-reye göre, insan uygarlığının aldığı mesafeninkısalığı ve buradan hareketle (tabii canlı yaşa-mın önünde engele dönüşmüş sermaye ege-menliğinin alt edilmesi koşuluyla) alabileceğimesafe düşünüldüğünde, ihtiyaçların kaynağıyönünden mutlak bir sınırın olamayacağı görü-

Marksizm, çözümlemelerinin özü

değişmediği sürece diri kalmasını, insanın özgür etkinliğini odağına alan

Epikürcü materyalizmine ve soyutlamalarına bütünsellik

kazandıran Hegelci diyalektiğine borçludur.

10 Thomas robert Malthus, nüfus Üzerine Deneme (1798)

11 Karl Marx, Grundrisse, Birikim Yayınları, birinci basım, Haziran 1980, s. 608.12 Karl Marx, Kapital cilt I, Sol Yayınları, üçüncü baskı, Ankara, ekim 1986, s. 664.

Page 42: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

42

lecektir.

Ama o kadar geleceğe gitmeden, kapitalistgelişmenin kimi sonuçlarına işaret ederek, ilerisürülen iddianın temelsizliğini göstermek demümkündür.

Ortalama insan ömrü uzamasına karşılıkacaba gelişmiş kapitalist ülkelerin nüfusu nedengerilemektedir? Yanıt çok muhtemeldir ki, butoplumlarda ileri düzeyde yaşanan yabancılaş-manın bir ürünü olarak, birbirinden yalıtık ya-şamaya alışmış, bencilleşmiş insanların çocukyapmaktan uzak durmaları olacaktır.

Peki, tam tersi durumda, yabancılaşmanıntortularından arınmış, doğaile toplumun sürdürülebilirevrimi için bilinçli bir faali-yetin öznesi olan insanlarınhiç durmaksızın üremeleriiçin bir neden var mıdır?Yoktur!

Kadın ve çocuğu erkeğinkölesi yaparak özel mülki-yetin tohumunu atmış doğalişbölümünün ardından, bu-güne değin aile içinde iş-gücü olma hüviyetini hiçkaybetmemiş çocuklar, gi-derek çekirdek ailenin da-ğılma sürecine girmesiyle birlikte doğan birçokyeni sorunun yanında, ebeveynler tarafındanartık işgücü olarak kabul görmüyorlar. Tersine,toplum tarafından hiçbir güvenceleri sağlan-mayan, taşınması ağır ekonomik yüklere dönü-şerek, nüfus artışının itici gücü olmaniteliklerini de yitiriyorlar.

elbette komünist toplum, çocukların ebe-veynlerin bir tür mülkü olmaktan kurtulmaları-nın bu sefil seçeneği yerine, onları toplumunkendisini yeniden üretiminin meyveleri olarakbağrına basacak, en başından sahip çıkacaktır.Ama bu sahiplenme, yüksek kültür düzeyineulaşmış, kendilerini çok yönlü geliştirmiş ebe-veynlerin sınırsız üremeleri için bir gerekçe deoluşturmayacaktır.

Tam tersine, bu gelişkin özgür bireyler, özel-likle de kadınlar, ait oldukları toplumun devi-nimini sağlayacak oranın üstünde bir nüfus artıştalebinin hiçbir biçimde aracı olmayı kabullen-meyeceklerdir.

Kapitalizmden Devir Alınan İhtiyaçlar

Komünist toplum kapitalist üretim tarzında or-taya çıkan ihtiyaçlar bütününü olduğu gibi ithaletmez. Bu ihtiyaçlar, komünizme geçiş süre-cinde iki kategoride devrimci eleştirel kurucupratiğin ayrışma konusu olur; geliştirilir ya daelenirler.

Birinci kategoriyi oluşturan ihtiyaçlar de-meti, yaşamsal gereksinme-ler örneğinde olduğu gibibütün toplumlara özgüdür.Bu ihtiyaçlar, toplumsal bi-reyin gelişimine paralel,yeni biçimler alır, gelişirler.

İkinci kategoride yeralan ihtiyaçların çoğu, ser-mayenin gereksinimi ola-rak türetilmiş, yinesermayenin onlara vermişolduğu adla ihtiyaç olma-yan ihtiyaçlardır. Varlık te-melleri kalktığı için,komünizme geçiş sürecinde

elenir, kaybolurlar.

Bu iki kategorinin dışında, komünist top-lumda, tüm hazları tatmış, yüksek kültür düze-yine erişmiş, yabancılaşmanın tortularındanarınarak doğayla bütünleşmiş insanın gereksi-nim duyacağı ve şekillendireceği, daha çok es-tetik niteliğiyle öne çıkan yeni ihtiyaçlardoğacaktır. emek bu ihtiyaçlar içinde birinci sı-rayı işgal edecektir. Çünkü emek, komünist top-lumda insanın sahip olduğu ve sürekligeliştirdiği üretken potansiyelini gerçekleştir-mesinin yegâne aracına dönüşecektir.

Ekolojik Toplumun Temel Ölçütleri

Sermaye egemenliği altında, kapitalizme karşıyürütülen ekolojik toplum mücadelesine ve po-

Komünist toplumda yegâne sahiplik hakkı,

yararlanma hakkı sahipliğidir. Yeryüzünden yararlanma hakkı

karşılıksız değildir. Maddi zenginliğin biricik

kaynağı olan doğayı korumak ve gelişmiş haliyle

gelecek kuşaklara devretmek, toplumun bütün üyelerinin yerine getirmekle yükümlü

olduğu temel sorumluluğudur.

Page 43: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

43

litik erkin alınmasının ardından komünizminmaddi teknik temelinin ekolojik inşasına yönveren ilkeler, komünist topluma geçişle birliktebir bütün olarak onun ekolojik yeniden üreti-minin temel ölçütlerine dönüşürler.

Bu ölçütlere göre:

1. İnsanlığın ve doğanın, uyumlu, sürdü-rülebilir birlikte-evrimi mümkündür. Komünisttoplum, insanla doğaarasındaki metabolikalış-verişi tüm gerekle-riyle birlikte bu temelölçüte göre düzenler.Diğer ölçütleri de builke belirler.

2. ekolojik amaç-lar, yerel ve küresel öl-çekte ayrıntılı olaraktanımlanır ve toplumunizleyip, denetleyebil-mesi için bütün üyele-riyle paylaşılır.

3. ekolojik ve in-sani değerlerle tanımla-nan maddi zenginlik,ortaklaşmış üreticilerindenetiminde, toplulu-ğun genel çıkarları gözetilerek üretilir.

4. Gerektiğinde toplumun üretici kapasite-sini sınırlamanın, yönlendirmenin yol ve araç-larını içeren herkese açık ekolojik bilgi,eksiksiz toplumun tüm üyelerine iletilir.

5. Doğal koşulların, sonuçları belirsiz,riskli kullanımına karşı çıkılır. riskten ka-çınma, hiç risk alınmayacağı anlamına da gel-mez. Komünist toplum, alacağı riskin ölçüsüyleayrılır. Ölçü, alınacak riskin doğal döngülerikesecek nitelikte bir sonuca yol açmamasıdır.Herkese açık ekolojik bilgi, ilgili ihtiyacın kar-şılanmasında sınırlar ve seçenekler hakkındaiçerdiği bilgiyle, alınacak riskin değerlendiril-

mesinde de tamamlayıcı bir işlev görür.

6. Doğanın bütünselliğinin bir gereği ola-rak, doğal koşulların kullanımında her ölçek vedüzeyde tam, evrensel bir işbirliği yapılır. Buişbirliği, komünist toplumda, hem üretimin so-nuçlarının denetimi, hem de çıkması olası so-runların üstesinden gelinmesi için zorunludur.

7. Doğa ve insanın birlikte, sürdürülebilirevrimi için çeşitlilik vedeğişkenliğin gözetil-mesi zorunludur. Bu öl-çütle, doğal seçilimindinamizmi için olduğukadar, komünist toplumüyelerinin çok yönlüsağlıklı gelişimi için deuygun koşulların sürek-liliği sağlanır.

8. Temel ekolojikbir kültür, ekolojik tek-noloji ve elbirliği yön-temleri aracılığıylayeniden üretilir. Üretimalışkanlıklarında yaşa-nacak sürekli değişim-lerle de bu kültürbeslenir ve gelişir.

Komünist Toplumda Teknoloji;

Hem Farklı, Hem Daha İleri!

Teknoloji, sermaye egemenliği altında, insa-nın tarihte ilk kez evrensel ölçekte doğayı de-netimi altına almak için eline aldığı, amaburjuvazinin “kar şehvetini tatmin”13 aracınadönüştüğü için insana ve dolayısıyla doğayaihanet eden bir kılıç oldu.

Teknoloji, insanın doğaya egemenliğininkendine yeterlilikle sınırlı olduğu kapitalizmöncesi toplumlarda, insanın hizmetinde bir araçiken, sermayenin boyunduruğunda, insanınaraçsallaştırıldığı bir güce dönüştü.

Teknolojinin gelişiminde deneme ve sıçrama

Komünist toplumda teknoloji, doğa ile insanının

birlikte evrimini gözetirken, hedefi daha fazla boş zaman üretmek olacaktır. Daha fazla boş zaman, kendini her yönden daha iyi donatmış en mükemmel üretici gücün,

giderek estetik nitelik kazanan gereksinmelerini daha kısa

zamanda üretmek için üretim sürecine girmesi

ve daha ileri teknolojilerin üretilmesi anlamına gelecektir.

Boş zaman-ileri teknoloji sarmalı, teknolojik gelişmenin

hem yönünü, hem de hızını belirleyecektir.

13 Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, Metis Yayınları,ekim 2001, s.76.

Page 44: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

44

tahtası da olmuş emperyalist savaşlar, bu ihane-tin ve araçsallaştırmanın açık kanıtı, trajik so-nuçlarından en ağırı, insanlığa ödetilen kanlıbedelleridir.

Oysa teknoloji, “doğanın değil, doğayla insanarasındaki ilişkinin denetlenmesinin”14 aracı ol-malıydı. Bu eleştirel bakış, insanın doğa ile zo-runlu ve ebedi alış-verişinde, teknolojinin aitolduğu toplumsal dizgenin ürünü olarak işleye-ceğini, ondan bağımsız olamayacağını ima eder.İnsanın doğa ile arasındaki metabolik yarılmayıderinleştiren, doğayı sermayenin boyunduruğualtına almanın aracı olarak işleyen teknoloji ilebu yarılmanın sadece sonuçlarını değil, kendi-sini ortadan kaldırmayı amaç edinmiş, doğa iletoplumun birlikte sürdürülebilir evrimini göze-ten bir teknoloji, açıktır ki nitelikçe farklı olmakzorundadır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımıkonu edinildiğinde, bu fark hemen göze çarpar.Kârlı olduğu müddetçe sermaye, ne fosil yakıt-ların kullanımının yaratacağıküresel iklim değişimi soru-nuyla, ne GD gıdaların doğa-nın bağrına atılmış, evrimselzinciri parçalayacak birbomba olduğuyla, ne de nük-leer fisyon santrallerinin rad-yasyonlu atıklarının geleceknesilleri ipotek altına sokanriskiyle ilgilenir.

Yeterince kârlı olmadığı için de, ne yenilene-bilir enerji kaynakları, ne de taşıdığı potansi-yelle, gelecekte önemli bir enerji kaynağıolmaya aday olan nükleer füzyon teknolojisionun ilgi alanına girer.

Sermayeyi cezbeden durumlarda ise, tekno-lojinin taksit taksit kullanıma sokulmasından,kullanılan yatırım malları ve işletmeciliğe kadar,bu kaynaklar yeni israf kapılarına dönüşür.

Sermaye teknolojik gelişmeyi kâra endekslibir “verimliliğe” bağlar ve bu nedenle de ger-

çekte onun gelişimini engeller. Çünkü karşılaş-tığı her yol ayrımında, onun tercihi önceden bel-lidir. Diğer seçenekler gelişme olanaklarını veoynayacakları rolü daha baştan yitirmişlerdir.

ekolojik bir toplum olan komünizmde, ger-çek insan gereksinimlerinin karşılanması konuolduğu için, daha baştan safdışı olan birçok ihti-yaç olmayan ihtiyaç, savaş ve silah sanayi,moda, reklam vb. gereksiz sektör büyük birenerji ve diğer kaynak tasarrufu sağlayacaktır.evrensel ölçekte yapılanmış enerji ağına bağla-nan güneş ve rüzgâr santralleri, kalan enerji ge-reksinimi için fazlasıyla yetecektir.

Termik santrallerin yanında, nükleer fisyonsantrallerine de son verilecektir. Yeri gelmişken,burada karşı çıkılanın nükleer enerjinin kendisideğil, onun fisyon santrali uygulaması olduğunuanımsatmak gerekir. Gezegene hayat veren gü-neşin nükleer enerjiyle ışıdığını biliyoruz. Obüyük bir nükleer füzyon santralidir. nükleerfüzyon, nükleer fisyonun taşıdığı riskleri içer-

mez. Bu yüzden komünisttoplum nükleer füzyon tek-nolojisini geliştirir ve uygu-lar. Benzer yaklaşımGDO’lar (genetiği değiştiril-miş organizmalar) için de ge-çerlidir. Komünistler doğaldöngüleri etkileyecek riskliuygulamalar dışında,GDO’ların insanlığın çıkar-ları doğrultusunda kullanıl-

masına karşı değildir. Bir dönem tedarikindeçekilen zorluğun GDO aracılığıyla aşıldığı insü-lin, bu tür kullanıma iyi bir örnektir.

Komünistler, teknolojinin sermayenin çıkar-larına tabi kılındığı, kapitalizme karşı yürüttük-leri ekolojik toplum mücadelesinde, naifteknoloji karşıtlığına, zerzancı romantik bir ilk-elciliğe prim vermezler. Doğa ile yeniden bu-luşmuş insanın hizmetinde, teknolojinin doğa veinsan arasındaki zorunlu metabolik ilişkinin de-netim aracı olarak iş göreceği, daha ileri, ekolo-

…mücadelemizin her evresi, yöntem ve hedefleriyle,

kurucu öznenin kendisiniyetkinleştirmesine, şimdiden mücadele içinden başlayarak

temelini atacağımız ekolojik bir kültürün

oluşumuna hizmet etmelidir.

14 A.g.y.

Page 45: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

45

jik bir uygarlığın bu araç olmadan kurulamaya-cağını bilirler.

enerji sorununu, yenilenebilir enerji kay-naklarını evrensel ölçekte merkezi olarak ör-gütleyerek çözecek olan komünist toplum; Planlı bir kentleşme ile kır-kent ayrı-mına ve dolayısıyla toprakların yoksullaşma-sına son verecek, topraktan alınanın ona gerikazandırılacağı bir teknolojiye yönelecektir.

Gıda üretiminde yeri geldiğinde kapi-talizm öncesi tekniklerin kullanımına da açıkolacak, ancak yaşamak için zorunlu maddelerinüretiminde tam bir otomasyon sağlayacaktır.

Sınaî ürünlerin kullanım ömrünün, gü-nümüzdeki eşdeğerleriyle kıyaslanmayacak öl-çüde uzun olmasını sağlayacak, böylece hemzamandan, hem malzemeden, hem de enerjidentasarruf edecektir.

ender elementlerin yerine, pratik olaraktükenmesi olanaksız elementlerin kullanımını,sınırlı elementlerin kullanımının kaçınılmaz ol-duğu hallerde ise atıkların tümüyle geri kazanı-mını sağlayacak teknolojiler geliştirecektir.

Komünist toplumda teknoloji, doğa ile insa-nının birlikte evrimini gözetirken, hedefi dahafazla boş zaman üretmek olacaktır. Daha fazlaboş zaman, kendini her yönden daha iyi donat-mış en mükemmel üretici gücün, giderek este-tik nitelik kazanan gereksinmelerini daha kısazamanda üretmek için üretim sürecine girmesive daha ileri teknolojilerin üretilmesi anlamınagelecektir. Boş zaman-ileri teknoloji sarmalı,teknolojik gelişmenin hem yönünü, hem de hı-zını belirleyecektir.

Başka Seçenek Yok! Yeniden Deneyeceğiz!

Yeni uygarlık, sermayenin bıraktığı maddi tek-nik temel üzerinde, ama kurucu öznenin bilinçlifaaliyetiyle yabancılaşmış toplumsal ilişkilerintüm tortularından arınarak yükselecektir. Bu ne-denle, öznenin -eriştiği bilinç düzeyiyle ölçülen-kurucu yetkinliği, başarının biricik güvencesiolacaktır. Öznenin gereksinim duyduğu bilinç,bir miladın ardından ve gaipten değil, hâliha-

zırda devam eden ve komünizm evrensel ölçektemuzaffer oluncaya kadar kesintisiz sürecek olandevrimci eleştirel kurucu pratikle, mücadeleiçinde biriktirilerek kazanılacaktır.

Bu yüzden, mücadelemizin her evresi, yön-tem ve hedefleriyle, kurucu öznenin kendisiniyetkinleştirmesine, şimdiden mücadele içindenbaşlayarak temelini atacağımız ekolojik bir kül-türün oluşumuna hizmet etmelidir.

Yığınların indinde, kapitalizme yönelttiğimizher eleştiri, onun doğa ve insan düşmanı yüzünüsergilerken, ekolojik bir toplum olarak komü-nizmin tasavvurunu da görünür kılmalıdır.

Mücadele hedefleri;

Stratejik doğrultu ve taktiklerimizi, yığın-lara açık ve anlaşılır biçimde anlatabilmelidir.

Düzenin yasallığına değil, kendi haklılığın-dan güç alan bir meşruiyete dayanmalı, yığın-lara sinmiş umutsuzluk sisini dağıtmalı, onlarımücadeleye yüreklendirmelidir.

Somut, gerçekleşebilir, ırağı yakın eden ni-telikleriyle, mücadele saflarındaki birliği pe-kiştirmeli, yeni yeni güçleri çekecek bir cazibeyaratmalıdır.

Şunu hiç unutmamalı ve unutturmamalıyız:fazla değil, yalnızca iki seçeneğimiz var:

Ya bundan böyle insan, kendi tarihini doğa-nın tarihinden ayırmayacak! Ya da tarih yazı-mının kendisi son bulacak!

Ya bu defa insan, doğanın düşünen elleri ola-rak hiç ayrılmamacasına onunla yeniden bulu-şacak! Ya da kendisinin katili olacak!

Ya en büyük üretici güç olarak insan, doğa-nın ve kendisinin birlikte-sürdürülebilir evri-mini güvence altına alacak, bunun için yeni vedaha ileri bir uygarlığın önündeki setleri top-lumsal bir devrimle havaya uçuracak! Ya da do-ğanın mucizesi, bildiğimiz canlı yaşam,bütünüyle sermayenin sonsuz birikim girdabınakapılıp yok olacak!

Ya Ölü Yıldızlara Hayatı Götüreceğiz!

Ya Dünyamıza İnecek Ölüm!

3 Aralık 2010

Page 46: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

46

Gördesliler Derneği önderliği altında bilgilen-dirme toplantıları devam ediyor.

Üçüncü bilgilendirme toplantısı 10 Temmuz saat21:00’de Çiçekli beldesinde yapıldı. Bilgilendirmetoplantısına jeoloji yüksek mühendisi Tahir Öngür ileTurgutlu TeMA temsilcisi ve TUrÇeP yönetim ku-rulu üyesi Ayla Yönet katıldı.

Çiçekli Beldesi bilgilendirme toplantısı da diğerbilgilendirme toplantıları gibi kalabalık, canlı ve dik-katli köylü kitlesi tarafından izlendi. Toplantıyı Gör-desliler adına orman mühendisi İbrahim Balıklı açtı.Balıklı kısaca önemli bir süreçten geçirdiğini, tarihenot düşmek istediklerini, bu tehlikeyi halkımıza anlat-mayı önemli bir sorumluluk ve görev bildiklerini söy-ledi. Daha sonra da buraya kadar gelen konuşmacı vedoğa emek bilim dostlarına teşekkür etti.

Toplantıya konuşmacı olarak katılan Ayla Yönetkonuşmasında gerek Turgutlu’da gerek Gördes’tekinikel madenine karşı mücadelenin kararlılıkla sürdü-receğini belirterek, “topraklarımızın, sularımızın, ha-vamızın büyük bir kirlenme ile karşı karşıyakalacağını, kanserden binlerce insanın öleceğini, ba-basını kanserden kaybeden bir kardeşiniz olarak bukonuda geri adım atmayacağını” söyledi. Ayla Yö-net’in konuşması köylüler tarafından dikkatli bir şe-kilde dinlendi.

Konuşma sırası Tahir Öngür hocamıza geldiğinde,emek bilim ve doğa dostu Tahir Öngür, kâr hırsı ilegözü dönmüş sermaye güçlerinin ve onların devletinin“olumlu” ÇeD kararındaki usulsüzlükleri, bilim in-sanı duyarlılığı ile anlattı.

Öngür, zorlu grubuna ait maden işletmesinin Gör-

des, Sındırgı, Akhisar sınırında MeTA adıyla dev biraçıkhava kimya işletmesi kuracağını, işletmede cev-herin kimyasal yollarla zenginleştirileceğini ve bununsadece bir doğa katliamı olmayıp aynı zamanda birinsan katliamı olacağını, bilimsel verilerle açıkladı.

Meydana gelecek yıkımın rakamları

eldeki bilgilere göre, 25 yıllık işletme sürecinde 31.3milyon ton cevher kazılıp işlenecek. Tesis 200 kilo-metrekarelik bir alana dağılmış olup, proje alanının%35’i orman, %49’u kuru tarım, %7’si de meradır.

nikel madeni işletmek için “yüksek basınçta ka-palı tank lich” yöntemi seçilmiş, 1 ton cevher için 350kg, yılda toplam 350 bin ton, işletme süresince yakla-şık 11 milyon ton sülfürik asit tüketilecek. Bu asit hergün 20 tonluk tankerlerle, 25 adet araçla sefer üstünesefer yapılarak, çevreye her türlü tehlikeyi arzederektesise getirilecek. nasıl depolanacağı da ayrı konu.

Tesiste buhar elde etmek için 70 bin ton kömür ya-kılacak. Havaya 700 ton kadar karbondioksit salına-cak.

25 yıllık işletme sürecinde toplam 1 milyon 750bin ton kömür tüketilecek, bundan geriye en az 200bin ton dolayında kül cüruf kalacak. Bu çöp neredesaklanacak, belli değil.

MeTA tesisinde kullanılacak olan 264 bin ton kireçtaşından geriye 116 bin ton CO2 (karbondioksit gazı)çıkacak. Ve atmosfere salınacak.

Tesiste sürekli olarak saniyede 59 litre yeni su kul-lanılacak. Buna göre tesiste yılda 1.5 milyon m3 su ge-rekecek.

Sahada toplam 4.607 m3 değerli bitkisel topraksıyrılacak ve tesis için kesilecek ağaç sayısı 125.769.

NİKEL MADEN İŞLETMESİNE KARŞI

TURGUTLU, GÖRDES DAYANIŞMASI

YÜKSELİYORHayri Bökü

Page 47: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

47

en büyük tehlike de arsenik. Arsenik bir zehir, sağ-lığa olumsuz etkilere biliniyor. Tarih boyunca birisinizehirlemek isteyenler için en uygun kimyasal, çünküzehirlenen kişide iz bırakmıyor. Bölge arsenikle bağlıolarak ağır kanser riski altında olacak.

İşletmede 30 kişi idari teknik yönetiminde, 120 kişimühendislik kadrosunda, 100 kişi operatör, usta, tek-nisyen ve 50 kişi de serviste olmak üzere toplam 300kişi çalışacak.

Tahir Öngür nikel maden işletmeciliğinin bilim, in-sanlık doğa açısından olumsuzluklarını bilim insanıolarak detaylı olarak açıkladıktan sonra, konuşmasınıbundan kazanacak olanın sermaye sınıfı, zorlu grubuve kaybedecek olanın da, bölgede yaşayan köylerinsakinleri, doğa ve diğer canlılar olacağını belirterek,“karar sizindir” diyerek sözlerini bitirdi.

Maden sorunu çevre vesınıf mücadelesinin sorunudur

Gördes’te mücadelenin suyu ısınıyor. Sınıf mücade-lesinde burjuvazinin zor örgütü olan devlet, sermaye-den yana tarihsel görevini bu alanda da eksiksizyapıyor.

Bakanlığın “olumlu” ÇeD raporu vermesinin ar-dından, şimdi de yereldeki devlet kurumları devreyesokuluyor. Gördes’te kaymakamın başkanlığında ser-mayeden yana bir İzleme Komitesi kuruldu. Amaç

MeTA’ya yani zorlu grubuna trafik polisliği yapmak,yola çıkamayacak araçlara geçiş izni vermek.

Şimdiden rüşvet dağıtılmaya başlandığı söylentisiortalığı sarmış durumda. Kanıt mı? İşte, Gördes’tekiüniversiteye 150 milyon “bağış” yapılıyor. zorlu şir-ketler grubuna bağlı Vestel fabrikasına “2000 Gördesliişçi alınacağı” sözü verilmiş. Hızla fabrikaya asgariücretle işçi alınmaya başlamış.

Jandarma da bir yandan aba altından sopa gösteri-yor. Ayrıca her yerde yaptıkları gibi, halkı bölmek sin-dirmek için sopayla birlikte yoksulluğu, işsizliğikullanıyorlar. Kendi sermaye düzenlerinin yarattığı iş-sizlik üzerinden işçileri, köylüleri birbirine düşmanediyorlar.

Gördeste sular ısınıyor, saflar netleşiyor. ŞeyhBedreddin’in, Börklüce Mustafa’nın, Torlak Ke-mal’in torunları şimdi de, insan yaşamına kastedenkapitalizme karşı başkaldırı için güç topluyorlar. Bur-juva ideolojisinin borazanları onlara “sonuç alama-yacaksınız” dese de, moral bozmak ve birliğiengellemek için harekete geçseler de, onlar güç top-lamak, mücadeleye girişmek ve onu kavga içinde bü-yütmek için CeD’in ve orman tahsisinin iptali içinidari mahkemede iptal davası açmakla işe başlıyor-lar. Yeni ve daha etkili eylemlere hazırlanıyorlar. Mü-cadele Gördes’de daha yeni başlıyor!

Kanada’da bir nikel maden ocağı. Doğanın bağrında açılmış yara gibi...

Page 48: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

48

1 Ağustos

1936 : Berlin olimpiyatları, Hitler’in de ka-tıldığı bir seremoniyle açıldı. Bu olimpiyatlarda Ame-rikalı siyah atlet Jesse Owens -ırkçı nazilere inat- tümrekorları alt üst etti. Dört altın madalya kazanarak Hit-lerin propaganda aygıtına ağır bir darbe vurdu.

1971 : en büyük tekel patronların örgütüTÜSİAD kuruldu.

1975 : Helsinki insan hakları sözleşmesi im-zalandı.

“Madde:10- İfade ÖzgürlüğüHerkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğünesahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğünü, kamu otoriteleri-nin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızınhaber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.(…)

Madde:11- Toplanma ve Örgütlenme ÖzgürlüğüHerkes barışçı amaçlarla toplantılar yapmak, dernekkurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıylabirlikte sendikalar kurmak ve bunlara katılmak hakla-rına sahiptir. (…)”

1976 : Ordu’da 100 bin kişilik fındık üretici-leri mitinginde polis ve asker göstericilere saldırdı. Mi-tingi engelleyemeyen emniyet Müdürü rıdvan Güler,görevden alındı.

2 Ağustos

2009 : Başbakan erdoğan, Kızılay’da bir lo-kantada döner yerken, Üniversite harçlarına yapılan %500’e varan zamlar nedeniyle Öğrenci Kolektifleri ta-rafından protesto edildi. Korumaların saldırısına uğra-yan öğrencilerden altısı göz altına alındı. eylemdenkısa süre sonra, zam kararı geri alındı.

5 Ağustos

1895 : Karl Marks’la birlikte modern sosya-list teoriyi kuran Alman düşünür Friedrich engels öldü.engels, uzun yıllar boyunca -arkadaşı Karl Marks’labirlikte ve onun ölümünden sonra da tek başına- ulus-lararası işçi hareketinin teorik ve siyasal önderliğini yü-rüttü. Marks’la birlikte kaleme aldıkları “KomünistManifesto” ile “Anti-Dühring” , “Doğanın Diyalektiği”ve “Aile'nin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlıeserleri en bilinen yapıtlarıdır.

Yoldaşı Marks, “eğer görüntüyle gerçeklik üst üsteçakışsaydı, yani gerçek, apaçık ortada olsaydı, bilimene gerek vardı?” demişti. engels ise; “Bizim teorimizbir dogma değil, eylem kılavuzudur.” diyordu. Onagöre, Komünist; gerçekliğin gözlerinin içine dimdik ba-kabilen, onu görmek istediği gibi değil -hoşuna gitmesede, canını acıtsa da- var olanı olduğu gibi -yani ha-reket halinde ve bütün bağlantılarıyla “nasılsa öyle”-görmeyi başarabilen; ama kesinlikle olan’a razı gel-meyip tersine onu, olması gereken yönde değiştirmeküzere gerçekliğe devrimci bir tutkuyla ve örgütlü olaraktaarruz eden bir kişidir. Çünkü devrimci, dünyayıdoğru yorumlamakla yetinemezdi; asıl önemli olan şey-elbette gerçekliğin doğru bilgisinden yararlanarak-dünyayı değiştirmek ve her insanın tüm yeteneklerininçok yönlü olarak ve son sınırına kadar serpilip çiçekle-nebileceği bir özgürlük dünyasını kurmak üzere dev-rimci sınıfla birlikte soylu bir mücadeleye girmekti.

1970 : Tiyatro sanatçısı ve gazeteci SermetÇağan öldü. Yazdığı ödüllü oyunu Ayak Bacak Fabri-kası'nın provaları sırasında geçirdiği bir kalp krizi so-nucunda yaşamını yitirdi. Çağan, Fakir Baykurt’labirlikte Türkiye’de ilk sendika tiyatrosu olan TÖS Ti-yatrosu’nu kuran devrimci bir sanat ve kültür insanı-mızdı.

6 Ağustos

1945 : ABD; 2. emperyalist Paylaşım Sava-şı’nı zaferle bitirmek üzere Japonya’nın Hiroşima ken-tine ilk atom bombasını attı. Sonuç: 67 bin ölü, 69 binyaralı ve on yıllar boyunca nükleer kirliliğin yol açtığıhastalıklar.

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim

kapıları birer birer.

Gözünüze görünemem

göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli

oluyor bir on yıl kadar.

Yedi yaşında bir kızım,

TARİHİMİZDEN AĞUSTOS AYI NOTLARI

Emeğin Ve Başkaldırının Kültürü

Page 49: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

49

büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,

gözlerim yandı kavruldu.

Bir avuç kül oluverdim,

külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için

hiçbir şey istediğim yok.

Şeker bile yiyemez ki

kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,

teyze, amca, bir imza ver.

Çocuklar öldürülmesin

şeker de yiyebilsinler.

Nâzım Hikmet (1956)

7 Ağustos

1997 : Türk-İş Genel Sekreteri ve GenelMaden-İş Genel Başkanı Şemsi Denizer bir silahlı sal-dırıya uğradı, öldürüldü.

8 Ağustos

1985 : Şair Abdülkadir Bulut öldü. Öğret-men şair Bulut, 1943 yılında İçel’in Anamur ilçesinebağlı Akine köyünde doğdu. 1985'te Silifke'den Ana-mur'a giderken bindiği minibüs hızla viraj alırken ka-pının açılmasıyla dışarıya uçtu ve yaşamını yitirdi.

“Bilirim incelik ister marifet ister

Arkadaş seçmek de yâr seçmek kadar

Çünkü göreceğin küçük bir ihanet bile

Adama evlat acısı gibi koyar’’

1998 : Yazar Bekir Yıldız öldü. Bekir Yıldız,hikâyelerinde Güney Doğu’da yaşayan insanlarımızınyaşamlarını gerçekçi bir anlayışla dile getirdi. Hikâye-lerinden bazıları senaryolaştırıldı ve filme alındı. 1971yılında Kaçakçı Şahan adlı eseri ile Sait Faik HikâyeArmağanı'nı aldı.

9 Ağustos

1945 : ABD; 2. atom bombasını Japonya’nınnagazaki kentine attı. Sonuç: 37 bin ölü, 40 bin yaralı.

1976 : Çin devrimi ve Çin Halk Cumhuriye-ti’nin unutulmaz lideri büyük devrimci Mao öldü.

10 Ağustos

1914 : İngilizlerden kaçan Alman zırhlılarıGoeben ve Breslau, Çanakkale Boğazı’nı geçip Os-

manlı Devleti’ne sığındı. Daha sonra Yavuz ve Mi-dilli adı verilen bu iki Alman zırhlısı Karadeniz’e geçiprus mevzilerini bombalayarak Osmanlı’nın savaşa gir-mesinin gerekçesi oldu.

1920 : 1. emperyalist Paylaşım Savaşı’nınardından İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğuarasında Sevr Anlaşması Paris’te imzalandı.

1978 : Ankara-Balgat’ta faşistler 5 kahveha-neyi taradı; 5 kişi öldü.

11 Ağustos

2008 : Tuzla GİSAM Tersanesi’nde, kumtorbaları kullanılarak yapılması gereken denemede iş-çiler kullanıldı ve meydana gelen kazada üç işçi yaşa-mını yitirdi.

12 Ağustos

1999 : Şair ve çevirmen Can Yücel 1999 yı-lında İzmir'de yaşama veda etti. Yerleşerek ömrününson yıllarını geçirdiği Datça’da, dostlarının ellerindekiçok sevdiği günebakan çiçekleri eşliğinde toprağa ve-rildi.

BÜYÜK CAn DeDİ Kİ

Kovalamayın beni yatağa

Hiç uykum yok

Daha lafınıza karışacağım

Ortalığı dağıtacağım

Televizyonu kapatacağım

Ayçiçeği resmi yapacağım daha

Başparmağıma şiir okuyacağım

I Islık çalacağım

Daha çok işim var

Gecenizi karartacağım

Kütahya vazonuzu kıracağım

Vakitsiz yatırmayın beni

Daha çok erken

Can Yücel

2008 : DHKP-C liderlerinden Dursun Kara-taş, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarakyaşamını yitirdi.

13 Ağustos

1871 : 1918-1919 Alman Devrimi'nin önder-lerinden Karl Liebknecht doğdu. Alman sosyal demok-

Page 50: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

rasisinin kurucularından Wilhelm Liebknecht'in oğ-luydu.

1927 : Küba lideri Fidel Kastro doğdu.

14 Ağustos

1956 : Alman şairi ve oyun yazarı BertoltBrecht öldü.

15 Ağustos

1975 : 1968 kuşağının öğrenci liderlerindenHarun Karadeniz, yakalandığı amansız hastalığa yenikdüştü ve 33 yaşında öldü.

16 Ağustos

1993 : İnsan Hakları Derneği kurucusu veGenel Sekreter yardımcılarından Avukat İbrahim Tezanöldü.

17 Ağustos

1984 : PKK; Siirt’in eruh ve Hakkari’ninŞemdinli ilçelerinde başlattığı saldırılarla ilk kez adınıyaygın biçimde duyurdu.

1999 : Merkez üssü Gölcük olan, 03.02’debaşlayıp 45 saniye süren 7,4 büyüklüğündeki MarmaraDepremi’nde kayıp büyük oldu: resmi açıklamalara göre; 17.840 kişi öldü, 43 bin 953 kişi yaralandı; 285bin konut, 40 binden fazla iş yeri hasara uğradı.

18 Ağustos

1944 : Alman Komünist Partisi önderi er-nest Thaelmann, nazi toplama kampında öldü.

19 Ağustos

1915 : Servet-i Fünun edebiyatı’nın kuru-cusu şair Tevfik Fikret öldü.

1936 : İspanyol şairi Frederico Garcia Lorca,İspanyol faşistlerince kurşuna dizildi.

20 Ağustos

1981 : Devrimci Yol militanı MustafaÖzenç, Adana Cezaevi’nde idam edildi. Hücresindenarkadaşlarına yazdığı son mektubunda; “Ben hiçbir kar-şılık gözetmeksizin, kendimi Türkiye emekçi halkları-nın sömürü, baskı ve zulme karşı verdikleri insancayaşama mücadelesine adadım. (…) İnsanlığın buonurlu savaşında bir sıra neferi olarak ölmek, ölümle-rin en yücesidir” demekteydi.

21 Ağustos

2010 : Ataması Yapılmayan ÖğretmenlerPlatformu’nun düzenlediği Ankara Abdi İpekçi Par-kı’daki oturma eylemine polis müdahale etti; 50 kişigöz altına alındı.

23 Ağustos

1305 : Cesur Yürek filmine konu olan İskoçyurtsever William Wallace, Londra’da öldürüldü.

1921 : Sakarya Meydan muharebesi başladı.

24 Ağustos

1963 : Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve LokavtKanunu yürürlüğe girdi.

25 Ağustos

1967 : Türkiye Öğretmenler SendikasıTÖS’ün üç gün süren 1. Olağan Kongre’sinde FakirBAYKUrT genel Başkan seçildi.

1970 : 18 şeker fabrikasında çalışan 20 binişçi, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmaya varıla-mayınca greve başladı.

28 Ağustos

1749 : “Faust”un yaratıcısı Alman şair veoyun yazarı Johan Wolfgang Goethe doğdu. “Teori gri-dir dostlarım, hayat ağacı ise her daim yemyeşil” sözüçok sık tekrarlanır.

1828 : “Savaş ve Barış”ın yaratıcısı rusyazar Lev Tolstoy doğdu.

1982 : Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersininilk ve ortaokullarda zorunlu ders olması kararlaştırıldı.

2009 : İşten atıldıkları için direnişe geçenİzmir Kent A. Ş. İşçileri, İzmir’e gelen CHP genel baş-kanı Deniz Baykal’ı protesto ettiler.

29 Ağustos

1933 : naziler tarafından tutuklanan Muse-viler, toplama kamplarına sevk edilmeye başlandı.

1938 : nâzım Hikmet, Harb Okulu ve Do-nanma davalarından toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkûmedildi.

30 Ağustos

1922 : 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taar-ruz zaferle sonuçlandı ve İzmir yolu açıldı.

31 Ağustos

1959 : İleri Yurt gazetesi Musa Anter’in şii-rini, Kürtçe yayımladı ve elbette Musa Anter’in ve ya-yıncının başına gelmeyen kalmadı. Hem Kürtçeyazıyor, hem de şiirinde “Üzülme bacı, seni kımıldankurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık” diyordu çünkü.

1988 : Irak ordusundan kaçan on binlerceKürt, Hakkari’nin Çukurca ve Uludere ilçelerine sı-ğındı.

50

Page 51: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış;Ama size kalacak.Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini;Ama siz bileceksiniz.Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;Öte yanı kördöğüşü.Bir gün yaşamışsınız, ömrünüzde bereket;Akşam olmuş kendiliğinden;Bir konağınız var dayalı döşeli;Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz;Kadehte kuşsütü var, tabakta minaregölgesi…Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene;eklediniz mi?Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!Güzeldir tabii…Şimdi de bir oda düşünün bakalım;Halı, kilim hakgetire.ekmeğin, katığın lafı hiç edilmesin,Otu ocağı bir kalem geçin;Beş kişi uzanmış bir sedire,Basıyorlar küfürü;Kime?ne bileyim ben, kime…Bu oda niçin mi yoksul?O beş kişi yoksul da onun için.Bu bayların, bayanların derdi ne mi?ne olacak Memleketin derdi.Peki ama, çaresi yok mu bu işin?Ha şöyle,Düşünmeye alışın.

Metin Eloğlu

Derginin notu: Şiirin özgün yazımına dokunulmamıştır.

51

SÖZ VE EYLEM; bu sayının şiiri olarak sizlere,

şiirimizin çok çekmiş, çok çektirilmiş, unutturulmak istenmiş ve çok değerli;

bir o kadar da vicdanlı, öfkeli ve keskin dilli devrimci şairi Metin ELOĞLU’dan bir şiir sunuyor

Zurnanın Zırt Dediği Yer

Page 52: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

İnsan hakları en güzel tanımıyla bireyinvar olma ve varlığını özgürce geliştirmehaklarıdır diye biliyorum. Çocukluğum

annem ve babamın işkolunda örgütlenmele-rini dinlemekle geçti. Yıllar önce annem ba-bama bugün eylem var ben eylemegidiyorum sen işten çıkınca Bengisu'yu aldemişti. Korkmuştum, televizyonda hep iz-liyordum. eylemcileri dövüyor ve götürü-yorlardı. Ana sınıfına gidiyordum,öğretmenimiz serbest resim yapın demişti,ben beyaz bir kağıda bir şeyler karalamıştım.Müdür yardımcımız sınıfa girmiş resimleri-mize bakıyordu. Bana gelince yüzünü bu-ruşturdu. “Bu ne Bengisu?”dedi. Ben deresmimi anlattım. Bugün memur eylemi var,polis eylemcileri dövdü ve götürdü, bunlarda eylemden kalan çöpler, annemi de götür-düler dedim. Müdür yardımcımız beni öptüve resmimin ne ifade ettiğini yazdı. Beni öğ-retmenler odasına götürdü. Bugün KeSK’ineylemi varmış hiçbirimizin haberi yok amaBengisu biliyor dedi ve resmimi okula astı.Hem üzülmüş hem de sevinmiştim. Çünküokuldan beni annem almıştı. Annem tutuk-lanmamış ve babam eve gelmişti.

Babam işe çok erken gidiyor, akşamlarıçok geç çıkıyordu. Anneme sorduğumda,özelleştirme böyle bir şey, baban haftadaseksen saat çalışıyor ve hakkını alamıyor, üs-telik benim gibi işkolunda örgütlü de değil

demişti.

Tabii bunları şimdi daha iyi anlıyorum.Ben beş, altı yaşlarımdaydım. Şimdi on beşyaşındayım . Babam hala seksen saat çalışı-yor ve çalışmasının karşılığını alamıyor.Halen de çalıştığı işkolunda örgütlü değil.Çünkü sendika kuramadılar, kurma hakkı ve-rilmedi.

Michael Moore'un bir filmini izlemiştim,çok güzel bir filmdi. Birçok ülkedeki sağlıkpolitikalarını, iş güvenliğini, insanların nasılyaşadıklarını, sağlığa, tatile ne kadar paraharcadıklarını anlatıyordu. ABD, norveç,Fransa, İngiltere ve Küba’yı gösteriyordu.Gözlerime inanamamıştım, çünkü ABD’deyaşlı bir kadını ambulans alıyor sosyal gü-vencesi olmadığı için devlet hastanesine bı-rakıyor, hastaya kimse bakmıyor ve kalpkrizinden ölüyordu. Dev ilaç sanayilerinindoktorlara fizyolojik olayları nasıl hastalıkdiye yutturduklarını anlatıyordu. Fransa’daparayı en çok tatile ve sebzeye harcıyorlar-mış. Kırmızı şaraplarıyla bifteklerini yiyor-lardı. Amerika’daki 11 eylül mağdurlarınakimse sahip çıkmadı. Sadece Küba tedavile-rini üstlendi. Küba Çernobil’de önce çocuk-ları sonra sosyal güvencesi olmayan toplam22 bin kişiyi tedavi etmişti.

Bu belgesel bir filmdi ama gerçek buydu.Dünyada neler oluyordu? Bizdeki sağlık po-litikalarını anneme sordum. Annem bizim

52

Bengisu ne İstiyor?

Okurlardan

Bengisu DALKINÇ

Page 53: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

sonumuz da böyle olacak diyordu. Ona göre,geleceğini iyi düşün, size güzel bir dünya vegelecek bırakamayacağız herhalde, dedi.Hani İnsan Hakları evrensel Beyanna-mesi’nde parasız sağlık, eşit eğitim hakkı di-yordu. Hani eşit iş, eşit ücret? Aklımkarışmıştı. Babam bile bir ayda on kere işegirip çıkıyordu, daha doğrusu işvereni yaptı-rıyordu. Haklarını gasp ediyordu. Bir buçukyıl oldu emekli olalı, ama hâlâ toplu parasınıalamadı. nerede bu insan hakları? Gerçek-ten var mıydı? Ülkemizde herkes açlık sını-rında yaşıyor veya aç yaşıyor.

İnsan hakları dendiğinde daima siyasi an-lamdaki kişi ve grupların hakları akla gel-mektedir. Oysa cevap verilmesi gerekenozon tabakasının delinmesi, küresel ısın-mayla beraber yağmur ve seller bunlara bağlıölümler, zirai ilaçlar, mahsul miktarı, köylü-nün kendi tohumunu üretememesi dışa ba-ğımlı olması, tarım, hayvancılık, bütünkıyılarımızın gasp edilmesi daha doğrusu sa-tılması. zararlı olduğu için kendi ülkelerindeyasaklayıp bunları fakir ülkelere ihraç eden-ler. en önemlisi kendi çıkarlarını ve gele-ceklerini düşünüp ülkeyi hiçe sayanlar, aşırıtüketimi bir keyif aracı veya ibadet halinegetiren politikacılar, sermaye sahipleri, gele-ceğimizi, yaşadığımız ülkemize çevremizeipotek koyarak İnSAn HAKLArI İHLALİhatta VATAn HAİnLİĞİ yapmıyorlar mı?Gelişmiş ve sözde insan haklarına saygılıinsan hakları koruyuculuğu yapan ülkeler!Bu modern insanlar! Kağıt ve ağaç ihtiyaç-larını nereden karşılıyorlar? Yoksa bunlaraihtiyaç duymuyorlar mı? elbette duyuyorlar,hem de tuvaletlerine kadar. Peki nereden bu-luyorlar? Ham maddeleri ithal ederek (bizimgibi az gelişmiş ülkeler) çölleşmeye ve doğalzenginliklerin tüketilmesine sebep oluyorlar.Manisa’da, Muğla’da, Aydın’da, Karade-

niz’de yabancı sermayelere nikel madeni vebir çok termik santral kurma hakkı veriliyor.Kuş gripleri, keneler, salgınlar, aşılar. nereyegittiğimizi bir türlü anlayamıyorum. Yoksaçok mu karamsarım? Hayır değilim. Dün-yada onbinlerce çocuk açlıktan, kötü beslen-meden ölüyor. Silahlanmaya milyonlarcadolar harcıyorlar. Her televizyon izlediğimdeküfürlü konuşan politikacılar. Sokaklar iş-sizlerle dolu, atanmayan öğretmenler,KPSS'yi kazanamayanlar, soruların çalın-ması, satılması...

Çocuk istismarı, gözaltında kayıplar,kadın cinayetleri, tecavüzler, faili meçhulölümler. Bunları yapanlar İnSAnLIKSUÇU işlemiyorlar mı? Kimlerdir bizim ge-leceğimizle oynayanlar?

Ben, diyorum ki;

Bütün çocuklar eşit haklara sahiptir. Önceliği çocuklara verin. Her çocuğa kreş ve okul. Silahlanmaya karşı savaş. H.I.V. ve uyuşturucuyla savaş. Çocuk istismarlarının sona ermesi. Çocukları savaştan ve açlıktan koru-

mak. Çocukları dinlemek, her çocuğun eği-

tilmesi. Yoksullukla savaş, çocuklara yatırım

yapmak.Albert einstein der ki; Ben yalnız barış

sever değil barış savaşçısıyım. İnsanlar sa-vaşa savaş açmadıkları sürece hiçbir şey sa-vaşları ortadan kaldırmayacaktır. Barış gibiinandığımız bir dava uğruna ölmek, savaşgibi inanmadığımız bir şey uğruna acı çek-mekten daha iyi değil midir?

Çağdaş güzel bir dünya için, gelecek için,geleceğimiz için bizleri dinleyin.

53

Page 54: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

“Tek gördüğünüz topsa, hiçbir şey görmü-yorsunuz demektir.” Nelson Rodriques

Bu yazıda endüstriyel futbolun kısa biranalizi ve bununla ilişkili olarak fut-bolda şike ve medya konusunu tartı-

şacağız.

Endüstriyel Futbol

“Kapitalist üretim biçiminin, insan hayatını,zamanı ve mekânları yeniden örgütlemesiylebirlikte bir ‘oyun’ olarak futbol da değişmekzorunda kalmıştır. Gerçekten, daha önceleri,yani köylülerin özgür topraklarında ve boşzamanlarında oynanagelen futbol, toprakla-rın özel mülkiyet konusu haline gelmesi (çitçevirme) ile bir açıdan ‘mekansız’ kalmıştır.Köylülerin, yeni oluşan kentlere işgücü ola-rak sürülmesi ise oyunu ‘oyuncusuz’ bırak-mıştır. Günde ortalama 18 saat çalışanişçilerin, artık bu enerji isteyen oyunu oyna-yacak halleri kalmaz. Kapitalizmin zaman vemekân üzerinde bu şekilde tahakküm kur-masıyla futbol da artık popüler, gevşek ku-rallı, kimi zaman 300 kişinin bir aradaoynayabildiği bir oyun olmaktan çıkar.”

Kapitalizmin zaman ve mekân üzerindekitahakkümü, köylüler için mekânsız bıraktığıfutbolun yeni mekânlarını üretmeye başla-mıştır. Bu dönüşüm kentlerde işçi sınıfının,

artık bu yeni mekânlarda oynanan futbolunizleyicisi başka bir yönüyle de tüketicisi ko-numuna getirmiştir. Artık futbolun eskioyuncularının, köylülerin, oyunu oynayacakne günleri ne de zamanları vardır; tatil gün-lerinde sadece, yeniden üretebilmek için din-lenme/eğlenme görünümü altındaki tüketmeetkinliğidir artık futbol.

Kapitalizmin işçi sınıfıyla futbolun ilişki-sini dönüştürmeye başlamasını salt bir tüke-tim olarak ele alamayız. Statlara gidip maçizlemek sadece bilet veya kulübün lisanslıürünlerini satın almakla açıklanmaz. Stad-yumlar, aynı zamanda iktidar ilişkilerininsomut olarak inşa edildiği mekânlardır. İkti-dar ilişkisinin kapitalist sistemde meşrulukkazandırılma mekanlarından biri olan stad-yumlarda, saha içindeki “ağabey” oyuncu-lara, şeref tribününden localara, kalearkasından maçları oturarak izlemeye, bir-çok statta kadın tuvaleti olmamasına kadarsomut olarak görülüyor. Futbol kapitalizminkendini yeniden ürettiği bir alandır. Tam dabu yönüyle kapitalizm, futbol üzerinden, cin-siyetçilik, ırkçılık gibi sistemi üreten ideolo-jilere meşruluk kazandırıyor.

endüstriyel futbolda gösterileni bir tarafa,madalyonun arka yüzünde yoğun bir sömürübulunuyor ve bu sömürü, kulüplerde çalışanemekçilerden, dünya kupalarının oyuncakla-rını üreten Güneydoğu Asyalı çocuklara

54

Kapitalizmin Futbolu:ŞİKe Ve MeDYA

Osman BULUGİL

Page 55: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

kadar uzanıyor. Sadece bu da değil, örneğin2010 Dünya Kupası için Güney Afrika’dainşa edilen nelspurit kentindeki Mbombelastadının yapımı için Stefani kabilesine aitatadan kalma 118 bin hektarlık alan işgaledildi, stat yapıldı ve kabile göçe zorlandı.

Bunun yanı sıra, dolar milyarderlerine aitolan kulüplerin futbol dünyasında güçlen-meleri ve “diğer” kulüplere başarı sansı ta-nımayacak kadar lobi kazanmaları oynananoyunun da sadece basit bir oyun olmadığınıgösteriyor. Bahis (ki, sektörün büyüklüğü birtrilyon doların üzerinde ve dörtte biri futbolmaçları üzerinden dönüyor) veya şike skan-dalları şaşırmamız gereken bir durum değil,tersine kapitalizmin futbolunun bir parçası.Futbolda pasta büyüdükçe (TV, reklam,sponsorluk, bilet fiyatları vb.) şike diye kav-ramsallaştırdığımız eğilimler artıyor ve art-maya da devam edecek.

Şike ve Medya

Futbol dünyasında patlak veren şike iddiasıher an yeni bilgilerle kafa karıştırmayadevam ediyor. Süreç boyunca ellinin üze-rinde kişi gözaltına alınmış, ardından birçoktutuklama gelmişti. Bu noktada, GiresunsporKulübü eski Başkanı Olgun Aydın Peker, Si-vasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz ve Bü-lent Uygun’un, 2004 yılındaki Sedat Pekerve ekibine yönelik olarak düzenlenen Kele-bek Operasyonu kapsamında da gözaltınaalınarak yargılandıklarını hatırlıyoruz.Bunun yanında Sedat Peker ile yakın ilişkiiçinde olduğu bilinen (kayınbiraderi) Mec-nun Odyakmaz’ın adı ergenekon iddiana-mesinde de gündeme gelmişti. Sadece bubile bize durumun başka boyutları olduğunugösteriyor.

Öncelikle vurgulamamız gereken şey,Türkiye’de bu sürecin ilk kez yaşanmadığı-dır. Daha önce de birçok kez iddialar ortayaatılmış ama genelde üzeri örtülerek unuttu-

rulmuştu (Akçaabat Sebat- Kayseri maçınıve sonrasında meclisteki komisyon raporunuhatırlayalım). Burada örnekleri çoğaltabili-riz. Fakat hepsinden de varacağımız yer şi-keyi meşrulaştıran bir anlayış oluyor.Geçmişiyle bugünü meşrulaştıran böylecegelecekteki şikelere zemin hazırlayan bir sis-teme karşılık geliyor söylemek istediğimiz.

Şike olayı son sezona ait gibi gösteriliyor.Fakat bu geçmiş yıllardan bağımsız bir şeydeğil ve Türkiye’de kulüpler için zaten varolan şike yapabilirlikleri, yapmaları ve bunutoptan açığa çıkarabilme potansiyeli taşıyanbir süreç yaşanıyor. Şike diye kavramsallaş-tırdığımız “başarıya giden her yol mubahtır”anlayışıyla ilişkili eğilim zaten kapitalizminfutbolunda içkin olarak yer alıyor ve şikeoperasyonları da bir tarafıyla kirli tarihleri-nin örtülmesine karşılık geliyor.

Geçmişiyle bugünden bağımsız olmayanbir süreç var, endüstriyel futbol ilişkileriyleberaber daha da meşrulaştırılarak yapılıyor.2006 yılında İtalya’da da Juventus küme dü-şürülmüş, birçok kulüp ceza almıştı. Fakatşikenin sadece bu olaylarla bitmediğini dahayeni çıkan ses kayıtlarıyla gördük. Kezabuna çok da uzak olmayan bir süreçte Al-manya’da başlatılan ve Türkiye’ye de uza-nan soruşturmayı biliyoruz.

FİFA, UeFA ya da ülke federasyon-larının şikesiz bir oyun gibi hedeflerinden –şike kapitalizmin futboluna içkindir- sözedemiyoruz. Futboldaki tekelleşme süreciniyaratan ve yaratmaya devam eden faktörler-den biriydi şike ve olmaya devam ediyor,edecek de. Burada birilerinin canı yanacak.Fakat bu en az hasarla geçiştirilecek ve son-rasında şike diye kavramsallaştığımız (en-düstriyel futbolda var olmamasıdüşünülemez bile) kapitalizmin medyaylasürekli dayattığı başarı algısının bir eğilimiolarak, devam edecek ve artık yıkıntıların

55

Page 56: Pçindekiler Bu Sayıda D - sozveeylem.com · Bu sayıda, hareketimizin temel metinlerinden biri olan Ekolojisorununu, sınıf mücadelesiyle bağlantılı olarak ele alıyoruz. Bu

üzeri örtüldüğü için de bir sorun olmayacak.Aslında yeni şike eğilimleri için bir temizlikharekatı bu durum ve sonucu ne olursa olsungelecekteki şikeleri üretecek.

Bugünkü olayların bir tarafı devletteki he-saplaşmalara, diğer tarafı da endüstriyel fut-bola kadar götürülebilir. Ya da silah ticaretinekadar uzayabilir. Bunların hiçbiri, konunun(şike olaylarının) dışında, şikeden bağımsızve sadece burada adı geçen kişiler nedeniylebağlantı kurulabilecek şeyler değil. Aslındatam da içinde. Fakat medya, bunların içindeen çok Aziz Yıldırım’ı öne çıkartıyor. Böy-lece ideolojik saldırının bir parçası da AzizYıldırım üzerinden yapılmış oluyor.

Şike olayının patlak vermesiyle beraber as-lında olayların nasıl bir eğilim içinde sunula-cağı ve gelişeceğini tahmin edebiliyoruz. Busüreç birinci ve ikinci dalga ve devamıyla bir-likte bir fotoğraf sunuyor: Bu da, medyanınolayları kaybettirdiği gerçeğidir.

Medya, var olan olay(lar) üzerinden dü-şünememenin üretilmesine neden oluyor.Medya aralarında kopukluk olan, bireysel-leşmiş olayları veriyor. Yani skandal olayla-rın ardarda verilişi bile, hemen her kanaldaısrarla birbirini tekrarlayan programlar ya-pılmasıyla beraber “yine mi bu haber vb.”dedirttirecek biçimde bıktırarak kafalara iş-liyor ve böylece olay (lar) tekdüze hale geti-riliyor. Medyanın bu noktada düşünememeüzerindeki etkisini açabilmek adına, UlusBaker’den yapacağımız alıntı anlamlıdır:

“(…) Ancak benim anladığım anlamda‘düşünce’ herbirimizin, birey ya da toplulukolarak, dünyaya açılma perspektifimizdir.Düşünce her zaman bir optik, bir perspektif-tir. Medyanın bir ideoloji alanı olarak işlevgördüğünü biliyoruz. Öte yandan Marx, ‘birköylü kulübesinde bir saraydakinden farklı

düşünülür’ demişti. Basit bir olguyu anlatanbu cümleciğin neresinde ideoloji kuramınıntemellerini bulabiliriz? Bir köylü bir saraylıgibi düşünürse, yani ‘saraylı gibi düşünme’tüm topluma yaygınlaşırsa işte ideolojiylekarşı karşıyayız demektir. Köylü gibi dü-şünme, köylünün yaşam perspektifini dü-şünsel bir perspektif haline getirir.Düşünceye düşünceyle karşı çıkılır ancak.Yani düşünceyi bütün perspektiflerinde ho-mojenleştiren, aynılaştıran düşünceye (işteideoloji budur), perspektife dayalı somut birdüşünceyle karşı çıkılabilir. Bu homojenleş-tirmeyi, hakikatın her yerde aynılığını vekendisiyle özdeşliğini sağlayan neredeyseinsanüstü diyebileceğim düzeneğin medya-nın ta kendisi olduğunu rahatlıkla farkedebi-liriz. Böylece, düşüncede olaylar“perspektiflerin ifadesi” olarak ortaya çık-malıdırlar.”1

Bu noktada şike olaylarında da gördüğü-müz gibi medya olay üretmiyor. Yaptığı şeyolayı tekrar tekrar sahnelemekten ibaret.Şike diye kavramsallaştıdığımız ve endüstri-yel futbolun gelişiminde içkin olan bir eği-lim üzerinden, medya aslında neyi ne kadardüşüneceğimizi işleyerek tam da ideolojikişlevini yerine getirmiş oluyor.

Medya hem olay üretmiyor, hem de fut-bolu, toplumsal yaşamın içinde olmasınarağmen sanki yaşamın, politikanın dışındabir alanmış gibi gösteriyor. Aslında budurum bile yaşadığımız toplumun tam daküçük bir minyatürünü sunuyor. Medya ilefutbolun bu şekilde toplumdan bağımsızmışgibi aktarımı yoluyla egemen iktidar ilişki-lerinin görmezden gelinmesi ve bunun yeni-den üretilmesine hizmet ediyor. Yazımızınelson rodriques’in sözüyle bitirelim: “Tekgördüğünüz topsa, hiçbir şey görmüyorsu-nuz demektir.”

56

[1]http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=65&dyid=1710&dergiyazi=Medyaya%20nas%FDl%20Direnilir