objektif nisan

100
Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede www.objektifgazete.fr / [email protected] / TEL. 0033 681 485 539 & 0033 625 942 029 Nisan / Avril 2011 * N° 59 Objektif ELİT KUYUMCUSU Her türlü altın alınır ve değiştirilir 22,18,14 ayar - set - bilezik Zincir - yüzük - künye - küpe... Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde) TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79 Pazar hariç her gün 10:00 - 19:00 arası açık Sayfa 21'de inşaat malzemeleri internet mağazası atout-materiaux.com 23 NİSAN'DA HEP BERABER Strasbourg Başkonsolosluğu öncülüğünde düzen- lenen 23 Nisan kutlamaları bu sene de derneklerin biraraya gelmesiyle birlikte kutlanacak. Parc de la Citadelle'de gün boyu düzenlenecek olan şenliğe tüm veliler davetli. BAŞBAKAN ERDOĞAN STRAZBURG'A GELİYOR İRTİBAT İÇİN : SELAHATTİN ERCAN 06 98 52 56 76 Geniş bilgi 22, 35 ve 41. sayfalarda ARTIK HAGUENAU VE ÇEVRESİNDE DE HİZMETİNİZDEYİZ. Emlak Projenizde Akla Gelen İlk Adres 12 Nisan 2011 tarihinde Stras- bourg’a gelecek olan Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, akşam saat 19.00’da Rhenus Spor Salo- nu’nda vatandaşlarla buluşacak. GROUPE TURQUOISE DÜNYA MÜZİKLERİ FESTİVALİ'NDE Mehmet Kaba yönetimindeki grup, 15 Nisan’da Hautepierre Galet’de sahne alacak. Sayfa 15'te Sayfa 31'de ORIENTAL FUARI'NA PARTNER OLDUK Strazburg Zenith'de Kasım ayında düzenlenecek olan bu ilk fuara Objektif Gazete Türk şirketlerinden sorumlu partner oldu. Geniş bilgi sayfa 3'te. ÇANAKKALE UNUTULMADI 96. Yıldönümünde Çanakkale şehitleri düzenlenen programlarla anıldı. Sayfa 15, 19 ve 30'da MERYEM ŞENOCAK "SESSİZ GEMİ'NİN"HİKAYESİNİ YAZDI

Upload: objektif-gazete

Post on 31-Mar-2016

295 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Nisan sayimiz

TRANSCRIPT

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafedewww.objektifgazete.fr / [email protected] / TEL. 0033 681 485 539 & 0033 625 942 029

Nisa

n / A

vril

2011

* N

° 59

Objekti f

ELİT KUYUMCUSUHer türlü altın alınır ve değiştirilir

22,18,14 ayar - set - bilezikZincir - yüzük - künye - küpe...

Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde)TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

Paz

ar h

ariç

her

gün

10:

00 -

19:0

0 ar

ası a

çık

Sayf

a 21'd

e

inşaat malzemeleriinternet mağazası

atout-materiaux.com

23 NİSAN'DA HEP BERABER Strasbourg Başkonsolosluğu öncülüğünde düzen-lenen 23 Nisan kutlamaları bu sene de derneklerin biraraya gelmesiyle birlikte kutlanacak. Parc de la Citadelle'de gün boyu düzenlenecek olan şenliğe tüm veliler davetli.

BAŞBAKAN ERDOĞAN

STRAZBURG'A GELİYOR

İRTİBAT İÇİN :SELAHATTİN ERCAN 06 98 52 56 76

Geniş bilgi 22, 35 ve 41. sayfalarda

ARTIK HAGUENAU VE ÇEVRESİNDE DE HİZMETİNİZDEYİZ.

Emlak Projenizde Akla Gelen İlk Adres

12 Nisan 2011 tarihinde Stras-bourg’a gelecek olan Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, akşam saat 19.00’da Rhenus Spor Salo-nu’nda vatandaşlarla buluşacak.

GROUPE TURQUOISE DÜNYA MÜZİKLERİ FESTİVALİ'NDE

Mehmet Kaba yönetimindeki grup, 15 Nisan’da Hautepierre Galet’de sahne alacak. Sayfa 15'te

Sayfa 31'de

ORIENTAL FUARI'NA PARTNER OLDUKStrazburg Zenith'de Kasım ayında düzenlenecek olan bu ilk fuara Objektif Gazete Türk şirketlerinden sorumlu partner oldu. Geniş bilgi sayfa 3'te.

ÇANAKKALE UNUTULMADI96. Yıldönümünde Çanakkale şehitleri düzenlenen

programlarla anıldı. Sayfa 15, 19 ve 30'da

MERYEM ŞENOCAK "SESSİZ GEMİ'NİN"HİKAYESİNİ YAZDI

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O2

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 3

Nisan / Avril 2011 * N° 59*Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi

/Journal mensuel d’infos,d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

*İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL

*Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:

Fahri EKMEKCI [email protected]

*Haber Müdürü: Ömer [email protected]

*Fotoğraf Editörü: Mustafa Ö[email protected]

*Grafik-Dizayn: Ömer AYDINAhmet YAZICI

*Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA Tel : +49 1797 843 183

VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi Bedreddin AKCA

Tel : +49 160 94 68 68 66SAVERNE-FORBACH-

ST. AVOLD ve çevresiKemal ERGÜL

Tel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞTel : +33 6 67 11 87 89

LYON ve çevresi: Hamza AYDOĞMUŞTel : +33 6 24 88 34 15

PARIS ve çevresi: Ali HAŞALTél.: +33 6 67 59 19 77SAİNT-DİE, EPİNAL,

NANCY ve çevresiMustafa GÜÇLÜTel : 06 07 61 09 24

*Baskı adedi/Tirage:15000 *Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE,

348, rue Marcel PaulF-45770 SARAN

*Objektif gazetesi basın meslek ilkelerine uy-maya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif gazetesinde yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre jo-urnal est libre sous l ’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Avril 2011

*BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet:00001N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

TEL: +33 681 485 [email protected]

Gazete Objekti f

Kasım’da Fuar Var!

Her zaman vatandaşlarımız için bir şeyler yap-ma çabasında olan gazeteniz Objektif, bu sefer de bir ilk’e imza atarak, Imag’in şirketinin partneri olarak, Kasım ayında bir Oryantal Fuar düzen-lenmesine katkı sağlayacaktır.

11-12-13 Kasım 2011 tarihlerinde, Strasbourg’un ünlü Zenith Salonu’nda düzenlenecek olan fuar-da, çeşitli sektörlerde hizmet veren Türk, Tunuslu, Faslı ve Cezayirli şirketler, hem birbirleriyle hem de tüketicilerle iletişime geçip ürünlerini tanıt-ma olanağı bulabileceklerdir. Fuar, gerek Fransa ve Almanya-Belçika, gerekse Türkiye ve Magrip ülkelerinden gelen firmalara açık olup, ortalama 30 000 kadar ziyaretçi beklenmektedir.

Başta turizm, evlilik, tekstil, seyahat, toptan ve perakende gıda olmak üzere birçok sektöre yayı-lan katılımcı şirketler, üç gün boyunca tanıtım ve satış yapacakları gibi, düzenlenecek konferans, defile, sergi ve konserlere de dahil olabileceklerdir. Daha şimdiden önemli sayıda firmanın kaydını yaptırdığı ve hatırı sayılır bir talebin bulunduğu fuarla ilgili olarak, özellikle arka kapağımızdaki ilanda geniş bilgi bulabilirsiniz.

Başta Başkonsolosumuz Sibel ALGAN’ın projeyi beğenip katı-lımcı firmaları desteklediğini söyle-mesi olmak üzere; anılan ülkelerin Büyükelçilikleri ve/veya Konsolos-lukları, Strasbourg Belediyesi gibi önemli kurum ve kuruluşlar bu

fuara katkı sağlamaktadırlar. Okuyucularımız arasında bulunan değerli şirket yöneticilerinin ya da fuarı gezip görmek isteyecek vatandaşlarımı-zın, Objektif Gazete servislerinden bilgi almaları mümkündür.

Bu yılki fuarın onur konuğu olarak Türkiye’nin seçilmesi ise bizleri daha da duyarlı kılmaktadır. Fuar’ın Türk şirketleri alanında başvuru ve irti-bat merkezi olan Objektif Gazete, elinden gelen her imkânı kullanarak bu zorlu işin üstesinden gelmeye gayret edecektir.

Bu hususta sizlerin de yanımızda olacağından hiç kuşkumuz yoktur; biliyoruz ki elele biz bu işi başarırız...

Objektif Yoluna Devam ediyor

Geçirdiği değişimden sonra yeni ve taze kanla yoluna devam etme kararı alan Objektif, bu yön-deki adımlarını sürdürüyor.

Son aylarda yaşadıklarımız, gazetenizin artık bölgede önemli bir referans kaynağı olduğunu ve herkesin bizlere teveccüh ettiğini gösterdi. Bu-nun kanıtı olarak da, hem gazeteye gelen ilan ve adrese gazete postalama taleplerdeki artışı, hem

de Türkiye’den bir firmanın ilk sayfamızı ısrarla istemesini gösterebiliriz.

Ama, siz güzide okuyucu ve işverenlerimiz ol-masa, bunların hiçbirinin olmayacağının da bi-lincindeyiz. Bu gazete sizlerin sayesinde tutuldu, tutundu ve okundu. Sizlere sonsuz teşekkürler ediyoruz...

Bir Yanlış Anlaşılma ve Özür

Geçen sayılarda yayımlanan bir haber ( Öğrenci Derneği ) ve sonrasında çıkan Edito yazısı, gali-ba yanlış anlamalara neden olmuş. Kimi bizim Türkoloji’den baskı gördüğümüzü sanmış ki bu tamamen gerçek dışıdır ve böyle bir şey olamaz da. Yapılan sadece gazetecilik ve insanlık anlayı-şımızın bir gereğiydi. Bir de, o öğrenci derneğinin üyeleri, şahıslarına ya da derneklerine karşı kırı-cı ifadeler kullandığımızı zannetmişler geçen ayki özür yazısında.

Kesinlikle yanlış bir izlenim bu; dernek ve üye-lerinin şahsına karşı en ufak bir art düşüncemiz yoktur. Bizim yaptığımız, gazetemizin kullanılma niyetine karşı bir savunma tepkisiydi ve yalnızca o niyeti hedef alıyordu; derneğin tüzel ve üyelerin özel kişiliklerini değil.

Yine de, yanlış almaya vesile olan üslup ve belki de kırıcı olduğu düşünülen ifadeler için o arka-daşlardan da özür dileriz.

EDİTO

20

Nis

an

20

11

Ça

rşa

mb

a S

aa

t : 1

9:3

0 M

ULH

OU

SEC

en

tre

So

cia

l e

t C

ult

ure

l P

ax

54

ru

e d

e S

ou

ltz

68

20

0

Tel.

: 0

6 4

9 2

9 6

3 4

1

06

45

51

72

46

Giriş 10 €

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O4

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 5

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O6

Müslüman ülkelerdeki « devrim »ler :

AMERİKA’YA « MÜBA-REK » OLSUN !

Kuzey Afrika ülkeleri olan Tunus ve Mısır’da otoriter yönetimlere karşı baş-layan, adına « devrim » denilen halk ha-reketleri birer reform arayışlarıdır. Bu arayışların tüm diktatör ve otoriter yöne-timlere karşı gelişmesi de çok doğaldır. Günümüz koşullarında iletişim araçları ; sosyal paylaşım siteleri (Facebok, Youtub,

Twitter,..), internet, telefon, televizyon,..bu gelişimlere katkı da sunmaktalar. Hal-kın bu yönetimlere karşı tepkilerini zaman zaman destekleyerek, kendi çıkarları doğ-rultusunda kanalize eden emperyalist güç-ler büyük başarı elde etmişe benzerler.

Bu ülkelerde gerçek muhalif kanadı su-landıracak "üretilmiş muhalefet"lerle eski rejimin üyelerince seçilen yeni yöneticiler işbaşına getirilmişlerdir. Bu iki ülkenin diktatörlerinin ordu deste-ğiyle, onlarca yıldır halklarını işsizlik ve yoksulluk içinde bırakarak, ülkelerinin zenginliklerini aile ve yakın çevreleri-ni zenginleştirmek için kullandıkları, en ufak bir muhalefete tahammül etmedikleri biliniyordu. Yine bu iki ülke ordularının da Amerika’nın etki alanında olduğu ve Amerikasız hiçbir iş yapmayacağı da bilinen bir gerçeklik. Halkın gelişen tep-kisinin radikal bir « devrime » dönüşerek « bağımsız » ya da « sosyalist » bir çiz-giye kaymasını engellemek için, kendine göbeğinden bağımlı « askerî » güçlerce de destekleyerek istediği potada eritmeye ça-lışan Amerika, şimdilik bu gelişmelerden en kazançlı çıkan güçtür.

Tunus’ta ordu destekli Ben Ali’nin, Mısır’da ordu ürünü Mübarek’in sürdür-dükleri 35-40 yıllık hizmetleri sonucu yıpranmaları, onların misyonlarının so-nunu getirmiştir. Sırada eski yönetimlerin « belkemiği » durumunda olan, pek yıp-

ranmamış isimleri iş başına getirmek var; Mısır’da eski gizli istihbarat başkanı ge-neral gibi. Böylece bir taşla iki kuş vurula-caktı ; halkın tepkisi giderilecek ve kendi için daha uzun vadeli projede yer alacak ortaklar işbaşına gelecek. Öyle de oldu. Amerika’nın bir yandan işbaşındaki eski liderleri reformlar yapmaya çağırması, bir yandan da halk muhalefetini el altından desteklemesi boşuna mıydı ?

Bu gelişmeler, batılı ülkelerin ve de Amerika’nın, demokrasi ve insan hak-larını savunur gözükerek ne denli iki yüzlü davrandıklarını, esas amaçları-nın muhalafet hareketlerini kendi eko-nomik ve politik çıkarları için kullan-mak olduğunu gün yüzüne çıkarmıştır. Kaldı ki bu ülkelerde ordu güçleri, gelişen halk hareketleri ve devrimci güçlerin daha da « ileri » gitmesi durumunda onlara karşı, onları engelleyen, belki de ezen ko-numuna da getirilebilecektir. Özellikle 85 milyon nüfuslu, İsrail komşusu Mısır’da, Amerika ve de İsrail’in izni olmadan ko-lay kolay büyük değişiklikler gündeme gelmez.

Mısır ordusu ve Mübarek rejimi bir ve aynı şey. Mübarek rejimindeki tüm kilit yerler, ordu mensuplarından devşirilmiş-tir. Tunus'un geçici başkanı Fuad Mebazaa diktatörlük yetkileriyle donatılıyor. Me-bazaa, Bin Ali tarafından Tunus'un Meclis sözcüsü olarak seçilmişti ve Bin Ali'nin

Demokratik Anayasal Hareket (CDP) partisinin önde gelen isimlerindendi. Tu-nus Parlamentosu'nun şimdiki üyelerinin hepsi "eski rejimin" üyeleri. Mebazaa'ya diktatörlüğe varan yetkilerin verilmesi, yapılan 'demokrasi makyajı'"nın bir örne-ğini oluşturuyor.

Tunus, Mısır, Bahreyn, Fas, Libya, Ye-men,… halkları, ABD yönetimi ve yan-daşları Batı ülkelerinin politik olarak oy-nadığı oyunların farkını varmalı. Bunlar bir yandan eski rejimler tarafından yü-rütülen karşıdevrimi destekliyorlar, ama aynı zamanda muhalif hareketlerden çıka-cak sonuçları kontrol etmek ve yanlarına çekmek için çalışıyorlar

Öte yandan Amerika gizli istibarat bilgile-rini açıklayan WikiLeaks, bu eylemlerde öncü rol oynayan kişilerin Amerika ta-rafından özel eğitimden geçirildiklerini ve özellikle sosyal paylaşım sitelerinin onların kullanımına sunulduğunu anlatan bilgileri de isimler vererek açıkladı. Buna göre ilki New York’ta, ikincisi Mexico City ve sonuncusu Londra’da düzenle-nen bu örgütlülüğe Türkiye’den de Genç Siviller’in katıldığı belirtiliyor.

Ne diyelim ; Tunus, Suriye, Yemen, İran…müslüman ülkelerdeki gelişmeler Mısır’daki gibi Amerika ve yandaşlarına « Mübarek » olsun !

01/04/2011

Farschviller’de Seminer DüzenlendiFarschviller’deki velilerin isteğiyle, geçen pazar günü « Çocuklarımız okulda nasıl başarı olabilirler ve kötü alışkanlıklardan nasıl sakınabilirler ? » semineri düzenlendil.

Konuşma, Forbach ve Nancy hastanelerinde çalışan Dr. Cihan BİRCAN tara-fından sunuldu.

Programın ilk bölümünde çocuklarla ve gençlerle ilgilenen Dr. Cihan BİRCAN, hazırlamış olduğu slayt gösterisinde sigara, alkol ve diğer maddelerin gençleri-nin derslerini, hatta hayatlarını nasıl etkilediğinin altını çizdi.

Sonrasında, çocukların kendi kendilerine güvenmeleri, de-vamlı ders çalışmaları ve en önemlisi hedeflerinden saptır-mamaları gerektiğini söyledi.

“Bu çocukların kaderini inşa-atçılık ya da kebabçılık olma-malı. Tek arzum bu çocukların ilerki zamanda diplomalarını ceplerine koyup bu tip se-miner vermeleri” diyen Dr. Cihan BİRCAN, Fransa’da Türkler’in Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmeleri gerek-tiğini söyledi.

Yemek molasının ardından velilere yönelen konuşmada özellikle onların üstüne düşen sorumlukların üzerinde durul-du.

“Eğitim ve okul hayatı bir film gibidir. Herkes rolünde çok iyi olursa bu film başarılı olur” diyen Dr. Cihan BİRCAN, velinin en faydalısının, çocuğunun hem disiplinini hem derslerini her gün takip eden veli olduğunu söyledi.

Her zamanki gibi, Unité Birlik derneği Türk derneklerin beraber çalışmayı öğ-renmelerini arzu ediyor, görüş ayırt etmeksizin. “Rahmet damlaları ne kadar çok olduğu gibi, görüşler de o kadar çoktur, yeter ki Kur’an ve sünnete dayan-sın” diye düşünen Unité Birlik derneğinin sorumluları, bu programı Farschvil-ler Semerkand Camisi ile ortak olarak düzenlenmiştir.

( Bilgi ve irtibat : www.unitebirlik.com )

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN

Eğitimci - [email protected]

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 7

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O8

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 9

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O

TÜRK FİLMLERİNE GÖNDERME...

Çocukluğumdan beri içime içime işleyen, bol gözyaşı, desenli duvar kağıdı, taçla tut-turulmuş kabarık ve ütülü saçlar, briyatinli esmer yakışıklı delikanlı, kötü kalpli, za-lim zengin kızları, fabrikanın kel, göbekli ve çapkın patronu, ultra gururlu ve duygu dolu aşıklar, fakir ama neşeli mahallenin güzel ve sıradan insanları, çok tanıdık de-ğil mi bu memleketimize ait insan figür-leri?

İyilik ve kötülük sınırlarının böyle kabaca ve net olarak ortaya konduğu dünyada se-çim yapmak hiç de zor olmasa gerek, yani renkler hep siyah-beyaz , aynı o günün zamane filmleri gibi, hiç alacalar, bulaca-lar, tonlar, değişkenlik yok... Oysa insan denen sistem iyilik kadar kötülüğe de yat-kın değil midir, hep ve mutlak söz konusu mudur ki ademoğlu için?

Bir Anadolu bilgesi diye tarif edebileceğim bir yakınım olan teyzeciğim ; insan baştan aşağıya dümdüz iyi veya kötü olamaz kı-zım, her insanın iyi ve kötü huyları var yavrum diyerek insanı tek ama “uzun anlamlı” cümlesiyle ne de güzel anlat-mıştır.. Belki de bir zamanlar insan denen mahlukatın bozulması, şaşması, öyle şıp-padanak diye değişmesi daha bir zordu, ne dersiniz?

Ben şahsım adına dünya böyle bir yer san-dım galiba bir süreliğine, böyle bir kolay-ladım kendimce hayatın, insanın tarifini... Ne olursa olsun iyiler sonunda kazanacak, kötüler belasını bulacak, sevenler kavu-şup, kötü kadınlar sigarayı bırakacaktı İşler içinden çıkılmaz bir hal alınca Hulusi Kentmen tadında görmüş geçirmiş, tatlı sert babacan biri ortaya çıkacak, her şeyi el yordamıyla hallediverecekti..

Delikanlı genç kıza sarılacak, mahalleli deli gibi alkışlayacak, gözyaşları içerisin-de hasret giderilip, aile büyüklerinden bir nebze olsun utanılacaktı... Kötü kalpli za-lim kızlar köşkteki havuzlarına bodozlama

düşecek, sırılsıklam bir halde birbirlerinin saçlarını yolacak, ortalık cıyak kadın se-siyle çatlayıp, bozulacaktı..

Aslında Türk filmlerinin hemen hepsi-nin özünde sade halktan yana, zengin sınıfı dışlayan, öteleyen, sıradan insanı yücelten, özellikle diğerlerinin de iyiliğini unutmadan “iyiliği” her şeye yeğ tutan bir tutum sergileniyor di mi? Türk insanına mahsus o merhametli, naif, matrak insan manzarasının ne kadar da net ve özlediği-miz bir resmidir aslında o kareler ..

Çocukluk yıllarımızdan itibaren hayatı tariflediğimiz bu filmler belki de farkına varamadığımız kadar önemli bir yapı-taşını oluşturuyor biz Türk insanının. İçimizde halen bir nebze insan sıcağına dair güzel birkaç şey varsa bu filmlerden beslendiği bir gerçek, tabii hayatla ilgi-li bu kısıtlı ama kıymetli bilgi kaynağı günümüzün olağanüstü hızlı ve tüketen toplumuna ne kadar değebiliyorsa..

Şimdi komşunun kapısını çalmamak, yan kapıdaki komşusu yerine kapının önün-deki arabasına daha çok kıymet verip, ondan kendine kıymet biçmek, hatta isim bile takarak ondan insanmışcasına mu-habbet beklemek.. Zaten öyle mahalleli olmak falan çok fazla alaturka kavramlar, blok blok sitelerde, uzun ve mesafeli bina-larda herkes kendi derdinde, kendi duvar-larının arkasında birbirlerinden beklenti-leri yalnızca birbirlerini rahatsız etmemek ve alanlarına girmemekle sınırlanmış,

blok blok yaşayan insanlar.. Çağdaş yaşa-mın emrettiği gibi, yine aynı sitenin mo-dern alışveriş merkezinden kendi alışveriş arabalarını kullanarak alışveriş etmeli, birbirlerine yine çarpmadan, modern yalnızlıklarına geri dönmeli, sadece dai-relerinin ince duvarları arkasından ancak birbirlerinin çocuklarına seslenişlerine, televizyon seslerine, kapılarının kapanıp açılışına tanık olmalı..

Öyle Türk filmlerindeki gibi mahallenin bakkalı, kasabı, komşu teyzenin sallanan sepeti falan yok, aman canım berikinin derdi beni mi gerdi, her şeye hemen, pra-tik ve kolayca kavuşmak gerek, her şeyin ve dolayısıyla mutluluğun sahibi “ben” olmalıyım, öyle kollektif ve toplu yaşam modeli falan çağdışı..

Ama yine de insan sıcağını özlememek elde değil di mi, komşu teyzenin hamur kokan mutfağında 5 çayının keyfine ansızın davet edilmek, köşedeki esnafın kapısında bir tanıdığın gülen yüzüne rast-layıp, ayaküstü hoşbeş etmek, bir sokağa, bir mekana ait olmayı salt apartman ismi ile değil de oraya ait diğer insanlarla da tarif etmek,bütünleşebilmek..

Türk filmleri salt bu yüzden bile kıymetli bence, günümüzün hızla uçup, çarçur olan zamanları yerine, her şeye ve herkese yetecek kadar zaman, ilgi ve dolayısıyla sevmeye izin veren insanlarının hikayele-rini anlattığı için…

Değerli vatandaşlarımız, Emeklilik yaşı gelmiş ve Türkiye’den borçlanma suretiyle emekli olmak isteyen vatandaşlarımızın karşılaştıkları sorunlara cevap niteliğinde Ankara Sosyal Güven-lik Kurumu Başkanlığı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Yurtdışı Borçlanma ve Tahsis İşlemleri Daire Başkanlığı tara-fından hazırlanan 35 soruda yurtdışında geçen sürelerin borçlanılma yoluyla de-ğerlendirilmesi metni bölümler halinde dikkatlerinize sunulmaktadır.

35 SORUDA YURTDIŞINDA GEÇEN SÜRELERİN BORÇLANMA YO-LUYLA DEĞERLENDİRİLMESİ

S0RU 1- 3201 sayılı Kanun hakkında kısaca bilgi verirmisiniz? 08/05/1985 tarihli ve 3201 sayılı “Yurtdışında Çalışan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Ge-çen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”, 22/05/1985 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarih itibari ile yürürlüğe girmiştir. Kanunla, Türk vatandaşlarının yurt dışında geçen sürelerinin borçlanma

yoluyla sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 08/05/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Ge-nel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Karar-namelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 79 uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanunda yapılan düzenle-meye göre; borçlanma miktarının tes-piti, borcun ödenmesi ve borçlandırılan sürelerin değerlendirilmesinde önemli değişikliklere gidilmiş, ayrıca zoru-nlu göçe tabi tutulması nedeniyle Türk vatandaşlığına alınan soydaşlarımıza da borçlanma imkanından yararlanma hakkı verilmiştir. Ayrıca, 06/11/2008 tarih ve 27046 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” ile uygulamaya yönelik usul ve esaslar belirlenmiştir.

S0RU 2- 3201 sayılı Kanuna göre yurt dışında geçen hangi süreler borçlandırılır? Bunları açıklarmısınız. Borçlanma kapsamındaki süreler; yurtdışında geçen sigortalılık süreleri, bu süreler arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile ev kadını olarak geçen sürelerdir. “Sigortalılık süresi” deyiminden, borçlanma kapsamındaki sürenin bulunduğu ülke mevzuatına göre ika-met süreleri hariç, çalışılmış yada çalışılmış süre olarak kabul edilen süreler anlaşılmalıdır. Çalışılmış olarak kabul edilen süreler, ilgili ülke mevzuatına göre fiilen çalışılmadığı halde çalışmaya eşdeğer süre olarak kabul edilip, aylığa hak kazanmada ve aylık hesabında değerlendirilen sürelerdir. “İşsizlik süresi” ibaresi, ilgili ülke mevzuatına göre çalışma süreleri ile bu çalışma sürelerine eş değer süreler hari-cinde o ülkede geçen süreyi ifade eder.

İşsizlik sürelerinin tamamının borçlanma kapsamında değerlendirilmesine imkan bulunmadığından sigortalılık süreleri arasında veya sonunda her birinde olmak kaydıyla bir yıla kadar olan yurtdışında geçen işsizlik süreleri borçlandırılır. İkamet süreleri ve boşta geçen süreler de bu kapsamda değerlendirilir. Yurtdışında “ev kadını olarak ge-çen süreler”, medeni durumlarına bakılmaksızın kadınların, sigortalılık süreleri haricinde yurtdışında bulundukları süreleri ifade eder. Bu süre-ler işsizlik süresi veya boşta geçen süreler kapsamında değerlendirilmez, borçlanma talebinde bulunanların yurtdışında ev kadını olarak geçen sürelerinin diledikleri kadarı borçlandırılır.

S0RU 3- Borçlanma kapsamında ol-mayan yurtdışı süreleri hangileridir? Yurtdışında 18 yaşın doldurulmasından önce, Türk vatandaşlığının kazanılmasından önce veya Türk vatandaşlığının kaybedilmesinden sonra geçen sigortalılık, işsizlik ve ev kadını olarak geçen süreler borçlanma kapsamında değildir. Ayrıca, ülkemizdeki sosyal güvenlik kanunlarına göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları kapsamında geçen sürelerle çakışan yurtdışı süreleri ile ikili sosyal güvenlik sözleşmelerine göre ken-dilerine kısmi aylık bağlanmış olanların yurtdışında geçen sigortalılık süreleri arasında ve bu sürelerin bitim tarihinden sonraki işsizlik sürelerinin de, 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmasına imkan bulunmamaktadır.

S0RU 4- Yurtdışında geçen süreleri-min tamamını borçlanmak zorunda mıyım? Yurtdışında geçen sürelerden tamamının borçlanılmasında bir zorunluluk yoktur. Başvuru sahipleri, bu sürelerin tamamını borçlanma isteğinde bulunabilecekleri gibi, bir kısmını yada aylık bağlamaya

yetecek bölümünü borçlanma talebinde de bulunabilirler. Bu konudaki tercihin, başvuru sırasında yazılı olarak belirtil-mesi gerekir. Ayrıca, kısmi borçlanmalarda borçlanılmayan süreler, yeni bir başvuru ile borçlanılabileceği gibi, borçlanma başvuru tarihinden sonra yurtdışında ge-çen süreleri bulunanların da, bu süreleri borçlanma hakları bulunmaktadır.

S0RU 5- Yurtdışı süreleri hangi şartlarla borçlandırılır? Bunlardan “Türk vatandaşı olmak” şartı neyi ifade eder? Yurda dönüş şartı aran-makta mıdır? Yurtdışı sürelerinin borçlandırılabilmesi için; Türk vatandaşı olmak, borçlanma kapsamındaki yurtdışı sürelerini belge-lendirmek ve yazılı istekte bulunmak şarttır. Yurtdışı hizmet borçlanmalarında, “Türk vatandaşı olmak” şartının iki durumda yerine getirilmesi zorunludur. Bunlardan biri, borçlanılması istenilen sürelerde ilgilinin Türk vatandaşı olması, diğeri ise Türk vatandaşlığında geçen süreleri bor-çlanma talebinde bulunan sigortalı veya hak sahibinin yazılı başvuru tarihi itibari ile Türk vatandaşı olmasıdır. Diğer bir anlatımla, Türk vatandaşlığında geçmeyen yurtdışı sigortalılık, işsizlik veya ev kadını olarak geçen süreler borçlandırılmayacağı gibi, borçlanma başvuru tarihinde Türk vatandaşı olmadığı tespit edilen sigortalı ve hak sahiplerinin borçlanma talepleri de red-dedilir. Türk vatandaşlığı ile birlikte yabancı ülke vatandaşlığı devam edenler de, söz konusu yasa ile getirilen düzenlemeden yararlanabilmektedirler. Borçlanmak için ayrıca yurda dönüş şartı aranmadığından yurtdışında iken bor-çlanma başvurusunda bulunanlar da, bor-çlanma hakkından 3201 sayılı Kanunun öngördüğü şartlarla yararlanabilirler. ( Devam edecek )

10

Karşı Köşe

Bahar [email protected]

Arif KOPUZStrazburg Bşk. Çalışma

ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 11

Duruş…En iyisi yazmak.

Çünkü ;

Konuşsam ağır gelir.

Sussam eksik kalır.

Hiçbir şey yapmasam ihanet olur.

Yine de en iyisi yazmak :

Her geminin bir rotası olduğu gibi, her insanın da bir duruşu olmalı.

Duruşuna kaptanlık eden bir de felse-fesi olmalı insanın.

İşte o zaman, gündüz aydınlıkta, gece karanlıkta yalpalamadan yolalır in-san.

Doğru istikamette yolalır.

İşte o zaman yaz sıcağında hafif ve se-rin, kış havasında sıcak ve derin duy-gular dolar içine insanın.

İşte o zaman okyanusa açılıp, dev dal-gaları aşmak, fırtınaları atlatıp, yor-gun ancak yokolmadan hedefe ulaş-mak mümkün.

İşte o zaman etrafa güven vermek ve etrafa güven duymak olanaklı.

Çünkü senin bir felsefen var ve sen ona sımsıkı sarılmışsın demektir.

Sağlam bir duruş sergilemenin yolu burdan geçer.

Rüzgar karşından eserse güçlenmene yarar.

Rüzgar sağından solundan eserse denge kurmanı sağlar.

Rüzgar arkandan estiğindeyse hızına hız katar.

Her şey bir önem ve anlam kazanır.

Çünkü senin sımsıkı sarıldığın o fel-sefenin kaptanlık ettiği bir duruşun ve rotan var.

Bir felsefeyi dillendirip, bir başka fel-sefenin tuzağına düşüp, bir üçüncü-sünü taklit etmemeli insan.

Bu duruş çürüktür.

İşte o zaman rüzgar da şaşkınlaşır, yelken de.

Karşıdan esen en ufak rüzgar düşma-nın kesilir.

Sağdan ve soldan esen her rüzgar seni hedefinden şaşırır.

Arkadan gelen rüzgar senin felaketi-ni, senin yokoluşunu yakınlaştırır.

İşte bu yüzden, bir duruşu olmalı in-sanın.

O duruşa kaptanlık eden, sımsıkı sa-rıldığı bir de felsefesi.

İşte o zaman net olur insan.

İşte o zaman etrafı saydam ve sağlam olur.

İşte o zaman istediğini yürekten ister.

“İşte o zaman, tüm evren bu isteğin gerçekleşmesi için seferber olur.”

İşte o zaman kazanmanın da kaybet-menin de bir haysiyeti ve onuru olur.

Kendini bilmeli insan.

Bilmiyorsa öğrenmeli.

Önce, evrenin içinde kendisinin bir zerre olduğunu kavramalı insan.

O zerrenin, yani benliğinin içine tüm evreni sığdırabilmeli.

Evet, bu kadar geniş ve engin olabilir insan.

“Aşk harmanında savruldum, hem elendim hem yoğruldum, kazana gir-dim kavruldum, meydana yenmeye geldim” diyebilmeli.

Dinlemeli insan !

Sadece duymak için değil, anlamak için dinlemeli.

İnsan, gözleriyle emdiği ışıkla ve içine çektiği nefesle piştiği gibi, kulağın-dan benliğine sızan ateşle de pişmeye muhtaç olduğunu idrak etmeli.

Ucuz kahramanlık maceralarından kendisini ve çevresini ancak böyle alı-koyabilir insan.

Sadece kendini değil, yolcuysa müret-tabatı, mürettabatsa Kaptan’ı, Kaptan ise gemiyi ancak böyle kurtarabilir.

Saygın olması için, sımsıkı sarıldığı bir felsefesi olmalı insanın.

Felsefesine sadık bir de duruşu.

Strasbourg, 23.03.2011

Durak ARSLANFUAF Başkanı[email protected]

ÖNYARGILAR

Neden önyargılıyız ?Neden hemen eleştiririz ?Neden ilk gördüğümüz kişiye bir damga vu-ruruz ?Neden hiç tanımadığımız kişiyi bile bazı ko-nularla itham ederiz ?Neden en doğruyu biz biliriz ?Neden kaynanalar kötüdür deriz ?Neden gelinler şöyle böyledir deriz ?Neden beni ararsa, kesin bir isteği vardır de-riz ?Neden hep ben adım attim o hiç atmadı deriz ?Neden biz hep sütten çıkma ak kaşığızdır ?Neden herkesi kendimiz gibi biliriz ?Neden emin olmadan konuşuruz ?Neden farkında olmadan gıybet ederiz ?

Neden zengine illa farklı bir gözle bakarız ?Neden zengine vardır bunda bir bit yeniği deriz ?Neden bazılarından kendimizi farklı görürüz ?Neden önyargılar bizi hep yanıltır ?Neden çevremizi beğenmeyiz ?Neden yan komşumuzdan alışveriş yapmayıp, kilometrelerce uzağa gideriz ?Neden kimi zaman iftira atar şekilde konuşuruz ?Neden tanıdığımız bir kişi bir konuma geldiyse onu istemeyiz ?Neden tanıdığımız başarılı insanları beğenmez de yabancı kişileri beğeniriz ?Neden görmediğimiz bir konuyu görmüş gibi anlatırız ?Neden bölünürüz ?Çünkü önyargılıyız…

Soru - Cevap

Erken Boşalma nedir ?

Boşalmanın (Ejakülasyon) penis vajinaya girdikten sonra cinsel tepkileri normal olan bir eşi tatmin edemeden olması veya kişinin isteğinden önce

olmasına Erken Boşalma (Premature Ejaculation) denir.

Avrupa Psikoloji Merkezi Sekreter ve Stajyer Arıyor

Kehl’de bulunan Avrupa Psikoloji Merkezi’ne diksiyonu düzgün, Türkçe, Al-

manca ve Fransızca’yı iyi derecede konuşan sekreter ve stajyerler aranıyor.

İlgi duyanlar Cv’lerini e-mail olarak [email protected] adresine

veya posta yoluyla Avrupa Psikoloji Merkezi Erdinç Üstündağ Rhein str 49

77694 Kehl adresine gönderebilirler.

ÖNCE SAĞLIK

Erdinç ÜSTÜNDAĞPsikolojik Danışman / [email protected]: 0049 7851 496 15 03

Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ Maldia Dergisi’ndeydi

Malatya’da, Ankara’da Meclis’tee ve Anadolu’da da yayınlanan ulusal Maldia Dergisi (www.maldiadergisi.com), geçen sayısında Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ’ı da konuk etti. Gazetemiz yazarı da olan Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ için, dergide yeralan yazıda özetle şu bil-gilere yer verildi :„Avrupanin 14 ülkesiyle çalışan, Avrupa Psikoloji Mer-kezi’nin kurucusu Uzman Psikolog Erdinç Üstündağ Al-manya doğumludur. Psikoloji ve Kişisel Gelişim uzmanı

olarak çalışmaktadır.

İlkokul, orta ve liseyi Türkiye’de tamamladı. Daha sonraki yüksek eğitimini Almanya’da devam ettirmiştir. Psikolojik, Kişisel ve Mental eğitimlerini Almanya´da tamamlamıstır. Bunun yanında daha yararlı ve daha etkili hizmet verebil-mek için NLP ve YOGA eğitimleri almıştır. Erdinç Üstündağ psikoloji konuları hakkında ulusal ve yerel gazetelerde birçok makale yazmıstır. Onlarca semi-ner, eğitim konferansı, kişisel gelişim toplantılarında uzman olarak bulunmuştur. Özel ve kamu kuruluş ve şirketlerinde mentör olarak personel ve yönetici motiva-syon kursları düzenlemektedir.

Ayrıca Almanya’da Bundesliga futbolcularının bir kısmına danışmanlık yapmaktadır. STV, FOX Türk, SHOW Türk, TGRT EU, KANAL 7 Int, ATV Avrupa, EURO D kanallarında program konuğu olarak defalarca bulunmuştur. Bunlarla beraber, en önemli konusu olarak, kekemeligi 10 günde bitiriyor oluşu ile tanınmaktadır. Bunu canlı televi-zyon kanallarında bizzat kanıtlamıştır. İsteyen herkes için kekemeliği 10 günde noktalayabilmektedir.(Avrupa Psikoloji Merkezi / www.kekeleme-psikoloji.de)

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O12

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 13

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O14

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 15

İZMİR VOYAGES ÇEKİLİŞİNDE COLMAR TALİHLİSİ BELLİ OLDU Bürosu Selestat’ta bulunan seyahat acentası İZ-MİR VOYAGES’ın, "Her ay bir kantona bedava bilet" kampanyası çerçevesinde gerçekleşen bilet hediyesi aksiyonu 1 Mart’ta ilk şanslısını belirledi.

Aldığımız bilgiye göre, başarılı seyahat acenta-sının yetkilileri, kampanyayı Colmar ve çevre-sinde yaşayan Türkler’e tanıtmak için, her evi tek tek telefon ile arayarak tüm vatandaşları kampanyaya katılmaya davet ettiler ve katılabil-mek için gereken kuralları anlattılar.

Gidiş dönüş bedava bileti kazanmak için en önemli kural, İzmir Voyages bürosuna gelip katılım formunu doldurmak idi.

İzmir Voyages yöneticilerine, niçin bu kuralı koydunuz diye sorduğumuzda, şu cevabı ver-diler:

"Geçen sene ve bu sene, yeri yur-du belirsiz firmalar insanlarımızı telefon ile aramış, para gönderin bedava ve ucuz bilet veriyoruz diye kandırmışlar. Tabii kampan-ya yalan çıkmış ve insanlarımı-zın güveni kırılmış. Kampanya-mızın ne kadar gerçek olduğunu kanıtlamak için tüm katılanlara büromuza gelmelerinin yerinde olacağını söyledik ve bu anlamda bunu mecburi tuttuk."

Yetkililerin ifadesine göre, yapı-lan etkili reklamlar sonucunda, Colmar’dan yaklaşık 300 kişi çekilişe katıldı. 1 Mart’ta yapılan çekiliş sonrası kazanan talihli kişi ise Hasan Sazpınarı isimli vatandaşımız oldu.

biz de hek talihli vatandaşı hem de etkinliği düzenleyen İZMİR VOYAGES firması sahiple-rini kutluyoruz.

( İZMİR VOYAGES SELESTAT / Tours Organisés, A Travers Le Monde

5 Rte de Colmar 67600 Sélestat / Bureau no: (+33) 0981350136 - 0981330136

Garantie financière 100 000€ - Licence IM067100036

H.KOCA : (+33) 676374273 / A.DURMAZ:(+33) 624939688 )

Mehmet KABA Yönetimindeki

Groupe Turquoise 15 Nisan’da

Konser Veriyor

Bölgenin en yetenekli ve yetkin saz ve ses sa-natçılarından olan Mehmet KABA yönetimin-deki Groupe Turquoise, 12-16 Nisan tarihleri arasinda Hautepierre’de düzenlenecek « Dünya Müzikleri Haftası » programı çerçevesinde, 15 Nisan 2011 Cuma günü saat 19.00’da Huatepi-

erre Galet’de bir konser verecek.

Bu yıl ikincisi düzenlenen fesitvalde, Groupe Turquoise’dan başka, Balkan, Batı Afrika, Gü-ney Amerika gib dünya müziklerinden temsil-ciler de sahne alacaklar.

1a boulevard Balzac, 67200 STRASBOURG adresindeki Centre Social et Culturel de Hau-tepierre Galet’de gerçekleşecek olan konserde, Mehmet KABA ve ekibinden şu türküleri din-leyebileceğiz :

Allı Gelin Su Başını Yol Eder ( Afyon )

Bir Ay Doğar Akşamdan ( Malatya )

Dağlar Dağımdır Benim ( Elazığ )

Halkalı Şeker ( Eskişehir )

Kırmızı Buğday ( Kütahya )

Naz Barı ( Erzurum )

Pamukçu Bengi Zeybeği ( Balıkesir )

Evlerinde Bir İpekten Halı (G.antep )

Açıl Ey Ömrümün Varı ( Silifke )

( Festivalle ilgili bilgiler :

www.csc-hautepierre.fr / 03 88 26 19 20 )

BARR TÜRK-FRANSIZ

KÜLTÜR DERNEĞİ ÇANAKKALE

ŞEHİTLERİ ANMA ETKİNLİKLERİ

Barr Türk-Fransız Kültür Derneği tarafından Çanakkale Şehitleri'nin 96. Yıldönümü ve Şehitleri Anma Programı dü-zenlendi.

Program, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başladı. Barr Camii din gö-revlisi Murat KARANCI'nın okuduğu Kur'an-ı Kerim’in ardından açılış konuşmasını Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmeni Mustafa ÇELİKER yaptı.

ÇELİKER, konuşmasında, “ Bugün Çankkale Şehitlerimizi anmak, ecdadımızı hatırlamak amacıyla sizlere bir nebze ol-sun o günleri yaşatmak için böyle bir programı hazırlamış bulunuyoruz. Geçmişimizi unutmak mümkün değil. Hele Çanakkale’yi unutmak hiç mümkün değil” diye konuştu.

Çanakkale Şehitleri Anma etkinlikleri çerçevesinde öğrenciler arasında İstiklal Marşı ve ezan kamet yarışması yapıldı. İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını hatasız ve en güzel okuyan Melisa YAĞIZ birinci olurken, yarışmanın ikincisi Şeyma KARANCI, üçüncüsü ise Dilek AKKAYA oldu.

Ezan-Kamet Yarışmasında ise Samet BOLAT birinci olurken, Kadir İNAN ikinci ve Taha KA-PLAN da üçüncü oldu.

Yarışmaya 36 öğrenci katıldı. Dernek Başkanı Hüseyin ŞİMŞEK yarışmalarda birinci gelen öğrencilere 50’şer euro, ikinci gelen öğrencilere 30'ar euro, üçüncü gelenlere de 20’şer euro ve her katılımcıya da 5'er euro para ödülü verdi.

Şehitler için okunan hatm-ı şerifin hatim duasını Din Görevlisi Murat KARAN-CI yaptıktan sonar, Dernek Başkanı Hüseyin ŞİMŞEK programı şu şekilde kapattı :

“Göğsümüzü gere gere, gururla anlatmaya de-vam ettiğimiz Çanakkale destanımızın kahramanı Çanakkale Şehitlerimizin yeri, cennet mekan olsun. Asım Yıldırım'ın “Türk ol-mak, ama ırkıçılık anlamında değil. Anadolu topraklarında yaşayan Türk’ü, Kürd’ü, Arap'ı

Çerkez'i, Boşnak'I, Gürcü'sü vs. Türk olmak Çanakkale’de ölmektir,ölmeden önce düşmana su vermektir.

Onun yaralısını kendi hastaha-nesine taşımaktır. Zor iştir Türk olmak.

Türk olmak Anadolu’ya her düşen yağmur damlasına hamd etmek, her çıkan başak için şükretmektir.

Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu'da dik durabilmektir ve Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti ilele-bet payidar kılıp “Ne mutlu Türk’üm diyene “ diyebilmek-tir.”

Bu konuşma salondan büyük alkış aldı.

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O16

Offenburg Alevi Kültür Merkezi / Cemevi’nin

Başkanı Binali KARAKUŞ Anlatıyor...

Objektif Gazete olarak izlediğimiz 13 Mart’taki “Nasıl Bir Türkiye ?” isimli panel sırasında tanıştığımız Offen-burg Alevi Kültür Merkezi / Cemevi Başkanı Binali KARAKUŞ, talebimiz üzerine bizleri 24 Mart 2011 tarihinde

merkezlerinde kabul ederek, çeşitli konularda açıklamalarda bulundu.

Enerjik, çalışkan ve sempatik başkan Binali KARAKUŞ’un söyledikleriyle sizleri hemen başbaşa bırakıyor ve dikkatle okumanızı salık veriyoruz.

Offenburg Alevi Kültür Merkezi / Cemevi

İsmi ilk başta Offenburg ve Çev-resi Alevi Kültür Merkezi’ydi. Bu-raya on kilometre mesafede olan Gengenbach’da bir yerde, yüz met-rekarelik kiralık bir yerimiz vardı. 1999’da şimdiki bu binaya yakın bir yere, Offenburg’a taşındık. 2003’te ise, o zamanki üye sayımız olan kırk kişiyle yaptığımız bir genel kurulda bir Cemevi yapma kararı aldık. Bu yönde belediyeye yaptığımız başvuru sonrasında, belediye binbeş yüz met-rekarelik bu arsayı karşılıksız olarak bize tahsis (hibe ) etti. Biz de 2004’te temel attık ve onbir ay sonra da binayı tamamladık.

Offenburg Cem Evi’nin toplam alanı 980 m2’den oluşmaktadır. Binamız al-tıyüz metrekare üzerine ve iki katlıdır. Kendi mülkiyetimizdedir. Belediyeyle yaptığımız anlaşmaya göre, burayı istersek satma yetkimiz de vardır.

Şu anda 360 üyemiz bulunuyor. Bun-lar aile olarak hesaplandığında, aidat ödeyen 160 ailemiz mevcuttur. İşsiz ve emekli olanlar 15 €, öğrenciler 5 € ve çalışan aileler de 30 € aylık aidat ödemekteler. Derneğimize üye olmak için Alevi olma şartı aramıyoruz; Ale-vi olmayan, hattâ Alman üyelerimiz

de vardır zaten. Kendisine insanım diyen, insan sevgisi taşıyan, hümanist, devrimci, aydın, demokrat tüm dost-larımıza kapımız açıktır. Alevilik’te misyonerlik yoktur; buraya gelen in-sanlara zorla bir kimlik kabul ettirme sözkonusu değildir.

Etkinliklerimiz

Her perşembe, Dedemizin eşliğinde, burada lokma akşamı yaparız. De-demizin ismi Erdoğan NAYIR’dır ve onun duası sonrası lokmalarımızı paylaşırız.

Senede üç kere bü-yük Cem’imiz var : Hızır, Muharrem ve Birlik Cemi. Muhar-rem ayında 12 gün boyunca Cemevi tarafından yemekler hazırlanıyor ve bütün insanlar orucumuzu burada hep birlikte açıyoruz. Bunun son-rasında da her akşam bir konuda insanlarla sohbet-muhabbet yapıyoruz.

Yönetim kurulu ola-rak her ay yeni bir çalışma programı çıkartıyoruz. Gençlik kollarımız çok aktif olarak çalışıyor; halay geceleri, muhabbet

geceleri, hafta sonu eğitim kampları düzenliyorlar. Kadınlar kolu da çok etkin; 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, Anneler Günü gibi etkinliklerin ya-nısıra, tüm faaliyetlerimizde zaten beraberiz. Biliyorsunuz, Alevilik’te kadınlar bizim olmazsa olmazlarımız-dandır...

Ayrıca saz ve bağlama kurslarımız vardır. İkisi de Çorumlu olan hocalarımız Garip Karabacak ve Zeynel Divrikli yönetiminde bu kurslarımızı sürdürüyoruz.

Bundan üç sene önce bir ilk’e daha imza attık ve Offenburg’ta bir İslam mezarlığı için, Türk-İslam Kültür merkezi ve Belediye’yle birlikte hareket ederek, bir olanak yarattık. Şu anda 240 metrekarelik bir me-zar yeri, artı cenaze yıkama yeri ve morgumuz bulunmaktadır. Şu an için orada dört merhu-mumuz yatmaktadır. Bunun yanısıra, Alman Alevi Birlikleri Federasyonu’nun cenaze servisi de vatandaşlarımızın hizmetin-dedir. Burada hem üyelerin cenazeleri köylerine dek gönderilmekte ( ya da isterlerse burada defnedilebilir ), hem de cenaze yıkama eğitimi verilmek-tedir.

13 Mart paneli

Son olarak, geçtiğimiz 13 Mart’ta bu salonda gerçekleştirdiğimiz “Karan-lığa Karşı Nasıl Bir Türkiye ?” isimli panelden de sözetmek isterim bu bah-si kapatmadan. AABK Genel Başkanı

Turgut Öker, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar, CHP Parti Meclis üyesi Prof. Binnaz Toprak ve BDP Tunceli millet-vekili Şerafettin Halis’in katıldıkları, gazetevi Recai Aksu moderatörlüğün-deki çok geniş halk katılımına sahne olan bu panel, bizim burada olma nedenlerimizden olan insanları bilgi-lendirme görevinin bir gereği olarak düzenlenmiştir. Bu çok kapsamlı bir panel oldu ve burada bizi destekleyen Turan Dursun Gönüllüleri derneğine de çok teşekkür ediyorum.

Bu panelde şunun altını çizmek iste-dik : Bugün Türkiye’de insanların ka-fası karışık ve biz burada yaşıyor olsak da sonuçta Türkiye bizi ilgilendiriyor. Yarınlarda oraya gittiğimizde aynı buradaki sosyal yaşantıyı bulabilecek

mi-yiz düşüncesiyle bu paneli düzenledik ve bu ismi uygun gördük. Amaç bir güçbirliğinin oluşmasıydı; sonuçta, bize göre Türkiye gün geçtikçe bir ka-ranlığa doğru gidiyor ve bu bağlamda böylesi bir paneli düzenlemeyi görev bildik.

Bunu açık açık konuşmalıyız : Türki-

ye nereye gidiyor ? 13 Haziran’da ne olacak ? Türkiye sadece bir seçime gitmeyecek 12 Haziran’da, bir anayasa ve hattâ rejim değişikliğine gidiyor; yani çok önemli bir süreçtir bu ve bu anlamda da bu süreci iyi değerlendir-mek ve insanları bilgilendirmek gere-kir, bizim amacımız budur, bu süreçte aktif bir rol oynamaktır. Bu bağlamda AABK Başkanı Turgut Öker’in İs-tanbul 1. bölgeden bağımsız aday olarak seçime katılması çok önemli-

dir ve Konfederasyon’un oybirliği ile bu adaylık gündeme gelmiştir. Tüm partilerin artık Alevi gerçeğini, etkili bir sivil toplum örgütü olduğumuzu bilmeleri ve Alevi oylarını kendile-rinin görmemeleri gerekmektedir. Bu konudaki bir endişe AKP’ye karşı oyların bölünmesidir ama bunun da açıklaması şudur : sadece bir bölgede bir Alevi bağımsız aday çıkacak, diğer yerlerde CHP ve Kılıçdaroğlu destek-lenecektir; böylece oyların bölünmesi korkusu olmayacaktır.

Bu tür paneller bundan sonra da olacaktır çünkü gördük ki insanların panelden sonra yüzleri gülüyor ve akıllarındaki sorulara cevap bulmuş-lar. Bu anlamda çok yararlı bir panel olduğuna inanıyorum ve bu nedenle

de devam ettirme kararındayız bun-ları...

Kültür Merkezi ve Cemevi binası

Üç yüz kişilik bir salonumuz var; burasını, konferans, seminer, panel gibi etkinlikler dışında, ufak çaplı düğün, kına, sünnet gibi hizmetlere de tahsis ediyoruz. Ayrıca salonumuz-

da, özellikle hafta içinde Almanlar yoğunluklu olarak, sendika vb. kuru-luşların seçim ve eğitim seminerleri de yapılmaktadır. Bizim siyasal faali-yetlerimiz de burada yapılmaktadır; çeşitli Alman partileriyle çalışmalar yapmaktayız. Alman makamlarının ve kuruluşlarının bu bölgede ( Güney Baden ) muhatap aldıkları en büyük sivil toplum kuruluşlarından birisi de biziz.

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 17

MADO DÖNER Üretime ve Dağıtıma

Başladı

Alsace Bölgesi’nde faaliyette bulunan ROYAL FRITES’in sa-hibi Mustafa ACINIKLI, döner sektörüne de el attı.

Altı senedir döner işinde olan ACI-NIKLI, şimdi ciddi anlamda döner piyasasına girmiş ve markalaşmaya karar vermiştir.MADO DÖNER ismiyle kurduğu şirketinde döner üretimi ve dağıtı-mı yapan başarılı genç işadamları-mızdan Mustafa ACINIKLI, sizler için şu açıklamalarda bulundu :

“Bu işte on yıllık bir tecrübem vardır. Şimdiye kadar döner dağıtımımız dar bir bölgey-le sınırlıydı, bugünden sonra bunu daha geniş bir bölgeye yaymak amacındayım.Bu kitleyi genişletirken esas ilkelerimiz kaliteli döner ve müşteri memnuniyetidir.Hijyenik ve Avrupa standart-larına uygun koşullarda üre-tim yapmaktayız. Bizim için ürünümüzün temiz ve hijye-nik olması çok önemlidir. Bu-nun gibi, etlerimizin kaliteli olması da önceliklerimiz ara-sındadır. Ayrıca etlerimizin İslamî usullere göre kesildiği-nin de altını çizmek isterim.

Hedefimiz sadece müşteriye döner satmak değil, sonrasında müşteri-mizin ve tüketicinin ürünümüzden memnun kalmasıdır.Dönerimizi herkese tavsiye ederiz. İsteyen her yere de livrezon servi-simiz vardır.Çeşitlerimiz arasında tavuk döner, tavuk hindi döner, kıyma döner, dana döner, dana hindi döner, kıy-ma kuzu döner bulunmaktadır. Ürünlerimizin kalitesine ve lezzeti-ne sonsuz güveniyoruz.

Söylediğim gibi, önceliğimizi müş-teri ve tüketici memnuniyeti ; slo-ganımızı ise ‘Hedefimiz başarınız-dır’ şeklinde ifade edebilirim.Bizimle çalışan tüm müşterilerimi-ze ve tüketicilere teşekkür ediyo-rum. »

( Adres : Z.I. Bischheim-Hoenheim – 8, avenue de l’Energie 67800 Bisc-hheim / Tel : 03 88 99 35 25 )

Sonuç olarak burada bir inanç kurumuyuz ve diğer kurumlara, örneğin Türk-İslam Kültür Merkezi’ne kıyasla üye sayımız ve etkimiz, dışa açılımımız, faali-yetimiz çok daha fazla olduğu için, eşit statülü muhatap olarak görülüyoruz.

Binamızda bulunan bölümleri de sayacak olursak; 2005 yılında Hakk’a yürü-yen ve Strasbourg ve çevresinde de iyi tanınan Kasım Yeşilgül kütüphanesi ( bu kütüphaneyi ben donatacağım dediği ve bu yönde çok emek verdiği için kütüphanimize kendisinin ismini verdik ) ve toplantı salonundan başka, çeşitli birimlerimiz var. Bunları şöyle anlatabiliriz : Cem Evi yapısı 3 ana binadan in-şaa edilmistir. Değişik işlevlere hitap eden bir Salon, geniş bir merdiven binası artı Kültür Merkezi’ni ve Cem Evi’ni kapsayan iki katlı bir bina. Salonumuz 280 m2 büyüklüğündedir. Merdiven ve giriş binası ise Büyük Salon ile Kültür Merkezi’ni, Cem Evi’ni birbirine bağlıyor. Kültür Merkezi’nin zemin katında bir kafeterya, Gençlik Odası, büyükçe bir merkezî mutfak ve ambarları, yeterli sayıda tuvalet odaları ve Teknik Oda bulunuyor. Kültür Merkezi’nin 1. katında Seminer Odası, Çocuk Odası, Kütüphane, Misafir Apartmanı, İdare Odaları ve merkezî olarak Cem Odası var. Cem Odası’nda 4 Kapı 40 makamı esas alarak-tan son kapı 4.üncü kapısıdır. 9m x 9m’den oluşan bir Merkezi Cem Odası’na giriyoruz. Burası Çökertme Çatı veya Bektaşi Çatısı diye bilinen en belirgin ornament ve motiflerini simgeleyen 12’gen ahşap konstrüksiyondan oluşmuş-tur. Bu boşluklar sayı olarak yine 12 İmamı ve 12 Erkan’ı simgeliyorlar.

Alevilik nedir ?

Alevilik tabii ki birkaç cümleye sığmaz. Sonuçta Alevilik dediğimiz zaman, tüzüğümüze ve programımıza göre, Almanya Anayaysısı’na göre kurulmuş bir inanç örgütlenmesiyiz biz. Bunun dışında da, diğer dünya görüşlerine de açık olan bir yapıdır : doğa, siyaset, sosyal olaylar, kültür vb... Alevilik en başta bir inançtır.

Alevilik denince ilk akla gelenler arasında hümanizmi, hoşgörüyü, kadın-erkek eşitliğini ve Enel-Hak’kı ( Tanrı’yı kendisinde bulmak ) sayabiliriz.

Bu arada unutmadan şunu da söylemiş olayım; Alevilik artık Almanya’da yasal olarak ilkokullarda derslerde Alevi hocalarca okutulmaktadır.

Son mesajlar

Biz burada bir kurumuz ve kurumlar insanlarla ayakta durabiliyor. Boş bir bina hiçbir işe yaramaz; buranın içinin dolması lâzım. Biz bu anlamda da diyoruz ki; devrimci, demokrat, aydın, Alevi, Sunni, kendisine insanım diyen, hoşgörü-yü benimseyen herkese kapılarımız ve gönlümüz açıktır.

Burasını henüz görmemiş, duymamış arkadaşlar varsa, kendilerini bekliyoruz, ağırlamaktan büyük mutluluk duyarız. Burada her hafta sonu bir aktivite mut-laka olmaktadır; üye olsun olmasın tüm vatandaşlarımız gelebilirler.

Burada sadece Alevilik’le ilgili programlar yoktur; örneğin entegrasyon konulu eğitim seminerlerimiz, örneğin Türk-Alman mutfağı gibi etkinliklerimiz de mevcuttur.

Yaşadığmız coğrafyada, tüm kültürlere de saygı göstererek ama kendi kültü-rümüzden de ödün vermeden entegrasyon çalışmalarına hazırız ve bunları yapıyoruz da.

Tüm okuyucularınıza sevgi ve selamlarımızı yolluyorum...

( Adres : Alevitische Gemeinde Offenburg-Ortenau e.V. / Otto-Hahn-Str. 9a 77652 Offenburg / Tel : 0049 (0)781 97 07 204 – Fax : 0049 (0)781 92 66 235 / Açılış saatleri : Perşembe-Cuma 17.00-24.00, Cumartesi 15.00-01.00, Pazar 10.00-21.00 )

Offenburg Alevi Kültür Merkezi / Cemevi Başkanı Binali KARAKUŞ Kimdir ?

1960, Sivas / İmranlı / Madenköyü doğumluyum. 1972’de, ilkokulu bitirdikten sonra Almanya’ya geldim. Meslek okuduktan sonra, bir mobilya fabrikasında çalışmaya başladım. Halen aynı fabrikada ustabaşı olarak çalışmaktayım. Evli-yim.

1994’ten beri, kurucu üye olarak, dernekte bulunuyorum. 1994-97 arası ve 2000-2011 arası iki dönem başkanlık yaptım/yapıyorum. Aynı zamanda Al-manya Alevi Birlikleri Federasyonu’nda beş dönem Baden-Würtemberg bölge sekreterliği ve ikinci başkanlık yaptım; iki dönemdir de buranın disiplin kuru-lu başkanlığını yürütmekteyim.

Bunların yanısıra, diğer çeşitli Türk ve Alman derneklerinde ve IG Metal sen-dikasında da aktif haldeyim.

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O18

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 19

Çanakkale Şehitlerini ve Milli Şairimiz

Mehmet Akif ERSOY'u Anma

Programı Strasbourg’ta Yapıldı

Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’u Anma, İstiklal Marşımızın Kabulünün 90., Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96. Yıldönümünü kutlama ve Şehitlerimizi Anma Programı, Strazburg DITIB sa-lonunda 20 Mart 2011 Pazar günü, saat 14:00’de yapıldı.

Saygı duruşu, İstiklal Marşı ardından Çanakkale Şehitlerimiz için Kur'anı Ke-rim okunması ile başlayan programa, T.C. Strazburg Başkonsolosu Zeynep Sibel ALGAN ve Eğitim Ataşesi Ab-durrahman TOPAL da katılarak günün anlam ve önemine dair birer konuşma yaptılar.

Strazburg ve Çevresi Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri öğretmenlerinin öğ-rencileri ile birlikte hazırladıkları göste-rilerle devam eden programa katılımın ve ilginin çok olduğu gözlendi.

Program, “Çanakkale Geçilmez” adlı kısa bir film izlenerek son buldu.

Eğitim Ataşesi Abdurrahman TOPAL’ın konuşması şöyle:

“Sayın Başkonsolosum, Değerli Öğ-retmenlerim, Sevgili Anne ve Babalar, Sevgili Gençler, Hanımefendiler ve Be-yefendiler!

Bir milletin var olma ve yok olma mü-cadelesinin verildiği Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96., İstiklal Harbimizin ru-

hunu, milletimizin ortak irade ve vicda-nını temsil eden İstiklal Marşımızın ka-bulünün 90. yıl dönümünü kutlamak ve şehitlerimizi anmak için bugün burada bulunuyoruz. Hepiniz hoş geldiniz.

Evet bundan tam 90 yıl önce, 12 Mart 1921 tarihinde, Mehmet Akif ERSOY’un marşı, mecliste oy birliği ile “İstiklal Marşı” olarak kabul edilir ve kendisi borç içinde olduğu halde, kış günü üs-tüne giyecek paltosu yokken, ayakkabı-sının altı delikken, İstiklal Marşı yarış-masında kendisine verilmek istenen 500 liralık ödülün, “Hastanedeki gazilere, yoksul, kimsesiz kadınlara örgü öğrete-rek meslek kazandıran hayır kurumu”na bağışlanmasını şart koşmuştur. Milli şa-irimiz Mehmet Akif “Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Za-ten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım” dediği için bu marşı Safahat adlı eserine alma-mıştır.

Mehmet Akif ERSOY’u anlamak, çile

dolu hayatını bilmek, eserlerini, özellik-le SAFAHAT’ı okumak ve anlamaktan geçer. Herkesin, özellikle gençlerimizin Mehmet Akif Ersoy’un Safahat kitabını okumalarını, böylelikle Mehmet Akif ’i anlayarak, insan sevgisinin, vatan sev-gisinin, millet sevgisinin, dürüstlüğün, ahde vefanın, söz verip sözünde durma-nın ne demek olduğunu idrak etmeye çalışmalıyız. Ruhu şad olsun.

Yine bundan 96 yıl önce, tarihin gidişa-tını değiştiren ve Mehmetçiğin Kahra-manlık destanıyla sonuçlanan Çanak-kale Deniz Savaşı’na gelince ; bu savaş dönmeyi hiç düşünmeyen, yani dönme-yeceklerini bile bile, Çanakkale’yi düş-mana geçilmez kılan ve unutulmaz bir destan yazan kahramanlar MEHMET-ÇİKler sayesinde kazanılmıştır.

Büyük milletlerin tarihinde bazı büyük olaylar vardır. Bu olaylar yıllar, yüzyıllar geçmesine rağmen hatırlanır. İşte Ça-nakkale Deniz Savaşı da, gerek bizim ta-rihimizde gerekse dünya tarihinde eşsiz bir yeri ve önemi olan tarihi olaylardan biridir.

Mehmetçiğin Çanakkale Savaşı’nı Ka-zandıran Yüksek Karakterini ortaya ko-yan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün anla-tımını sizlerle paylaşmak isterim.

“Bombasırtı olayı ( 14 Mayıs 1915 ), çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadi-sedir

Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak, Birinci si-perdekilerin hiç birisi kurtulamamaca-sına hepsi düşüyor, İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor

Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk-kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?

Bomba, şarapnel ve kurşun yağmuru al-tında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor

Sarsılma yok, Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazır-lanıyor, Bilmeyenlerse kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar, Sıcak, cehennem gibi kaynıyor, 20 düş-mana karşı her siperde bir nefer süngüy-le çarpışıyor, Ölüyor, öldürüyor,

İşte bu Türk askerindeki ruh kuvveti-ni gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir, Emin olmalısınız ki Çanakkale muhare-belerini kazandıran bu yüksek ruhtur »

İşte, 18 Mart bizim için düşünme, an-lama, değerlendirme ve geleceği kur-gulama, inancımızı tazeleme, enerji ve gücümüzün farkına varma, yenilenme günüdür ve öyle de olmalıdır.

Metrekareye 6000 merminin düştüğü, imkânsızlıklar içinde sayısız kahraman-lık örneklerinin sergilendiği, ne bizim ne de dost düşman herkesin asla unuta-mayacağı destanların yazıldığı, kendini yok etmeye gelen karşı tarafa da insan-lık dersinin verildiği Çanakkale’de, Türk Milletinin gücünü dünyaya gösteren ve bu uğurda 253 000 vatan evladını kay-bettiğimiz aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun!

Sonuç olarak Çanakkale: Var olma ve yok olma mücadelesi, şanlı tarihimi-zin gurur kaynağı, İstiklal Savaşı’nın ve cumhuriyetimizin önsözü, Mehmetçi-ğin esaret zincirini paramparça ettiği, bir milletin onur mücadelesi ve kınalı

kuzuların kurban bayramıdır.

Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96., İstiklal Marşımızın kabulünün 90. yıl dönümü-nü bir kez daha kutluyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Mehmet Akif başta olmak üzere, Çanakkale zaferini kaza-narak; vatanı, bayrağı ve milleti için ha-yatının baharında gül gibi solarak şehit olan kahraman MEHMETÇİK’ lerimizi, vatan uğruna canlarını feda etmiş tüm şehitlerimizle birlikte, minnet, saygı ve şükran duygularıyla anıyor, bu progra-mın hazırlanmasında emeği geçen başta kutlama komitesine, öğretmenlerime, öğrencilerimize sergiledikleri başarılı çalışmaları için teşekkür eder, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O20

ÇANAKKALE RUHU

Bu yazımı; geçtiğimiz günlerde andığı-mız tarihimizin en şanlı olaylarından birine ayırmak istiyorum. Bugün Ça-nakkale Zaferi ve Çanakkale Şehitlerini Anma Günü’nden bahsedeceğim sizlere. Bu yazı aracılığıyla; yüreğinde vatan sev-gisi ve millet sevgisi olan siz değerli oku-yucularıma ve özellikle de hedef kitlemiz olan gençlere sesleneceğim.

Mart ayı içerisinde; Türk ve dünya tarihi-ne altın harflerle yazılan 18 Mart Çanak-kale Deniz Zaferi’nin 96. yıldönümünü ve kutsal vatanımız için canlarını feda eden şehitlerimizin Şehitler Günü’nü anmanın onurunu hep birlikte yaşadık. Televizyon ekranlarında yayınlanan ve çeşitli dernekler bünyesinde öğretmen-lerimizin gayretiyle hazırlanan anma programlarına iştirak ettik. Bazen duy-gulandık, bazen ağladık.

Geçmişi canlı hikâyelerle ve gerçek gö-rüntülerle yaşadık. Vatanın yedi düvele karşı ne zorluklarla savunulduğuna ve aziz millet evlatlarının bu topraklar uğ-runa canları pahasına her şeylerini nasıl feda ettiklerine bir kez daha şahit olduk.

Çanakkale Destanı; İngiliz ve Fransızlar’ın işgal ederek sömürdükleri Müslim ya da gayrimüslim devletlerden toparladıkla-rı askerlerden oluşan dünyanın en bü-yük ordu ve donanmasıyla, Çanakkale Boğazı’nı önce denizden sonra da ka-radan zorla geçmek istemelerine karşı, Türk evlatlarının vatan sevgisiyle dolu göğüslerini siper ederek kazandıkları eş-siz bir zaferdir.

Çanakkale savaşları, dünya tarihinde bir dönüm noktası olmakla birlikte, Türk Milleti’nin milli-manevi birlik içinde, 1. Dünya Savaşı’nın en zor döneminde elde ettiği muazzam bir zaferdir. Çanakkale Zaferi, kahraman askerlerimizin, dün-yayı hayrete düşüren bir iman ve kah-ramanlık destanı olmasının yanında, bu toprakların kurtuluş hareketinin en önemli adımıdır. Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıcıdır adeta…

Bu noktada; annelere, babalara ve öğ-renci velilerimize seslenmek istiyorum. Çanakkale Türk tarihinde sadece kazan-dığımız bir savaş değil, bir dönüm nok-tasıdır. Çanakkale’de oluşan o ruhu ve yaşananları idrak etmek için onu yerin-de yaşamak gerekir. Ne mutlu ki bizlere; gençlerimize tarihini yaşatacağımız ve anlatabileceğimiz böyle aziz bir mekâna sahibiz.

Böyle bir imkâna sahip olmayan, uydur-ma kahramanlık hikâyeleri ve sahte kah-ramanlarla neslini uyutan ve gençlerini eğiten onlarca devletin olduğunu biliyo-ruz. Bu nedenle bir iki noktayı sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Bu anlatacaklarımdan sonra; umuyo-rum ki Çanakkale’ye gitmeyenler ya da çocuklarını götürmeyenler bir an önce oraya varıp, o ruhu yaşayacak ve çocuk-larına da yaşatacaktır.

Gurbet elde yaşayan bizler Çanakkale’yi ziyaret edip, önce kendimiz anlayarak, sonra da vebalini taşıdığımız bu evlatla-rımıza canlı olarak anlatmamız gerekir. Tarihini bilmeyen milletler yok olma-ya mahkûmdur. Orada çocuklarımıza; Atatürk’ün cephanesi bitmiş ordusuna

süngü taktırarak ‘‘Ben size taarruz em-retmiyorum. Ölmeyi emrediyorum’’ sö-zünü anlatacaksınız.

Yüzbaşı Hakkı beyin savaşın seyrini de-ğiştiren 26 mayını Çanakkale boğazına nasıl döşediğini, Koca Seyit’in 276 ki-loluk top mermisini tek başına taşıyıp; ‘‘Bismillah’’ diyerek İngiliz Ocean gemi-sini nasıl isabet ettirdiğini anlatacaksınız. Arıburnu’nda 57. Alayın komutanlarıy-la beraber, tek eri dahi kalmadan şehit oluşlarını, madalyalarının kendilerinden kalan kanlı sancağa takıldığını anlata-caksınız.

Ezineli Yahya Çavuş’un Ertuğrulkoyu savunmasını, on beşlik gençleri ve lise-li öğrencileriyle yediden yetmişe tüm memleket evlatlarının vatan savunması uğruna birlik ve beraberlik içinde nasıl savaştıklarını ve şahadete koştuklarını anlatacaksınız onlara.

Milli şairimiz Mehmet Akif; Çanakkale şiirinde bu durumu ne güzel ifade edi-yor:

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış ya-tıyor,

Bir hilâl uğruna, ya Rab, ne güneşler ba-tıyor!

Geçmiş geleceğin aynasıdır. Geçmişini bilmeyen, onu anlamayan milletler ya da fertler geleceklerine yön veremezler. Geçmişlerinde maruz kaldıkları hatalara tekrar düşer, terakki edemezler. Çünkü tarih hep benzer vakalarla doludur. Bu yaşanmış vakalardan ders çıkarmak el-zemdir.

Onları çok iyi yorumlamak ve onlar sa-yesinde geleceği okumak gerekir. Yalnız bizim bugüne kadar yaptığımız gibi; geç-mişin sadece başarılarını değil, başarı-sızlıklarını da ele almak gerekir. Geçmişi hatasıyla sevabıyla bilmek ve ona göre geleceği şekillendirmek daha gerçekçi olacaktır.

Biz millet olarak zoru seviyoruz. Nice zorlukları başarmış bir milletiz. Çanak-kale buna en iyi örnektir. Fakat bizim ba-

şarıyı alkışlayamama gibi bir hastalığımız var. Kişisel çıkarlarımız ve hırslarımızla hareket ediyoruz. Birbirimizin farklılık-larına tahammül etmiyor, çekiştiriyoruz. Bütün bunlar da aramızda duvarlar oluş-masına sebep oluyor. Aramıza duvarlar değil, dostluk kardeşlik köprüleri inşa edelim.

Hepimiz biriz, beraberiz. Aynı değerlere sahibiz. Çanakkale’de savaşan Türk, Kürt, Laz, Gürcü, Çerkez, Arnavut, Boşnak ve hatta Rumlar nasıl bir araya gelip bu va-tan için canlarını verdiler? El ele göğüs göğüse nasıl şehit oldular? Onları bir araya getiren neydi? Özellikle şu gurbet ortamında birbirimize daha sıkı kenet-lenmeli, hep beraber kendimizi din, dil ve kültürel bağlarımızla ayakta tutarak, gençlerimizi ve çocuklarımızı da bu de-ğerler çerçevesinde yetiştirmeliyiz.

Bahçemize traktör almaya geldiğimiz bu memlekette tutunmak istiyorsak; çocuk-larımızı eğitmeli, fakat yüreklerine bay-rak sevgisi, vatan sevgisi ve Allah kor-kusu doldurmalıyız. Çünkü Çanakkale ruhu buydu.

Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazdıktan sonra; ‘‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazmayı nasip etmesin’’ demiştir. Biz bu ruhu korursak güzel yarınlar bi-zim olacaktır.

Çanakkale ruhunu, şehitlerimizi ve on-ların şanlı vatan savunmasını anlatmakla bitiremeyiz. Buna sözlerimiz kifayet et-mez. Son olarak; kutsal vatan toprakla-rını canları pahasına genç, yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden savunan ve “Ça-nakkale Geçilmez” ifadesini tarihe altın harflerle yazdıran, diğer komutanlar ve kahramanlarla birlikte başta Gazi Mus-tafa Kemal Atatürk olmak üzere, 250 bin şehidimiz ile ebediyete intikal etmiş gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Sağlıkla kalın.

Saint-Dizier; 31 Mart 2011

İbrahim MERALSaint-Dizier ve çevresiTürkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğ[email protected]

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 21

"Sessiz Gemi" Şiirinin İlginç Hikâyesi..Nazım Hikmet'in annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...

Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destan bir kadındı... İstanbul sos-yetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı...

1900 yılında bu dillere destan güzellik, Osmanlı’nın meş-hur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile ev-lendi... Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı...

1916’ya gelindiğinde Celile Hanım‘la eşi Hikmet Bey ara-sında şiddetli bir geçimsizlik başladı...

***

O günlerde Yahya Kemal, Bahriye’de okuyan genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı... Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı...

Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu...

O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yah-ya Kemal değildi... Nazım Hikmet, Necip Fazıl, hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat’ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o...

Heybeliada’da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi... Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Ne-cip Fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri ve-rirdi... Yahya Kemal hafta sonları “Genç Nazım Hikmet’e Türkçe ile şiir dersleri” verirken, İstanbul’un en güzel ka-dınlarından olan, ressam Celile Hanım’la yakınlaştı...

Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı... Bir süre sonra bu ilişkinin ko-kusu Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi olduğu Bahriye mektebinde duyuldu...

Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula gelmedi... Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı... Hocası olan Yahya Kemal’e şöyle dedi:

“Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duy-duk... Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim...”

Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı...

Necip Fazıl “Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle “Kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda...

Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç

kadın Celile ile Yahya Kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu...

“HOCAM OLARAK GİRDİĞİNİZ BU EVE BABAM OLARAK...”

Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti... Necip Fazıl’dan sonra bir gün Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün cebi-ne bir not bıraktı... Kâğıtta Yahya Kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:

“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremez-siniz...”

Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu... Bir süre Celile Hanım’ın evine gelmedi... Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi... Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden koca-sından boşanmış, bütün İstanbul’un kulaktan kulağa de-dikodusunu yaptığı bir aşka “evet” demişti... Artık evlen-mek istiyordu... Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu eviliğe yanaşmıyordu...

Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:

“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum... Bu kadın yazın adada otururdu... Ben de orada idim... Deli divane olmuştum... Sonbahar’da Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi... 1916 Sonbaharı’nda yine İstanbul’a iniyordu... Ben müt-hiş muzdariptim... Artık vapur giderken iskeleden men-dil sallamalar, ağlamalar... O gidinceye kadar Ada dopdo-lu idi... Gider gitmez benim için boşalıverirdi...

Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı çıktı... Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan ak-rabası oluyordu ve İstanbul’a geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını çağırırdı... Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu... Hatta ken-disine bu endişemi söylemiştim... Gitmeyeceğine yemin etmişti...

Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi bu gece davet veriyor... İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını ettiklerini duydum...

***

Müthiş bir acıyla yerimden kalktım... İskeleye doğru git-tim... Son vapur çoktan kalkmıştı... Sert bir lodos esiyor-du... Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun, sandal-la Maltepe’ye geçmeye karar verdim... Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı... Çok para verince biri ikna oldu... Açıl-dık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı... Denizde çalka-lanıp duruyorduk... Sandalcı bana küfretmeye başlamış-tı... Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum... Sırılsıklam Maltepe’ye ge-lebildik... Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım... Yoktu... Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim... Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım... Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun ol-duğunu o zamana kadar fark etmemiştim...”

***

“Kan ter içinde Bostancı’ya geldim... Vakit hayli geçti... Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim... Aradılar taradılar birini buldular.. Yine bir sürü para verdim... Arabayla yola koyuldum... Kadıköy, ora-dan Üsküdar... Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!.. Sevgi-limin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Pence-resini vurarak onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi’ diye sordum? Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘Ne diyorsun diye bağırdım?’ Bütün ka-tettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve kaçta geldi-ğini araştırttım... Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım... Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor! demiş... Geldi haber verdi... Sanki dünyalar benim oldu... Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha ka-dar içtim... Sabahleyin, doğru eve çıktım... Benim halim berbat. Toz toprak içinde olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı... Sarmaşdolaş olduk...”

Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı bo-yunca korkmuştu... Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten belki o beraberlikte ters

bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım Hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..

O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal’e bir mektup yaz-dı, şöyle diyordu: “Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim... Gelmedin mahzun ol-dum... Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır mem-nun olmazsın diye, fakat hep aklım sende idi... Çok çok göreceğim geldi... Beni niye aramadın... Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi... Ben o günden beri yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum... Evi-miz için çalışıyorum...”

Hiçbir zaman o evlilik olmadı... Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten...

NAZIM HİKMET’E YARDIM ETMEDİ...

Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden... Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu... Sosyalistti... Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu... Celile artık yaşlanmıştı... O güzelliğinden eser kalmamış, üstüne üst-lük kör olmuştu... Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği...

Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal Galata Köprüsü’nden geçiyordu... Büyük aş-kını gördü... Ama yanına gitmedi... Bir zamanlar “Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni istemiyorum” diyen genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık grevi yapan Celile’ye destek imzasını vermedi... Hız-la uzaklaştı oradan...

Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir zarf çıktı Yahya Kemal’in... Şöyle yazı-yordu: “Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sir-keci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir... Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim...”

Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladı-ğı gece Paris’e giderken, Sirkeci Garı’nda vermişti Yahya Kemal’e göğsünde duran o iki yapraklı çiçeği...

SESSİZ GEMİ...

Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir...

Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi... Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri... Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan ge-miyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır...

Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu... Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir...

***

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan...

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol...

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli...

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...

Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu...

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler...

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler...

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden...

Birçok seneler geçti dönen yok seferinden...”

( İnternetten alıntıdır )

Meryem Şenocak TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı

[email protected]

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O22

İnsan Hayal Ettiği Müddetçe...

Bize ne oldu anlamak mümkün de-ğil.

Sanki bir delirme kasırgası ortalığı sardı sarmaladı da, Türkiye’mizde her şey alt üst oldu; tozdan fırtına-dan göz gözü görmüyor.

Ya biz demokrasi değiliz ve ne yap-sak da bir türlü olamıyoruz ya da demokrasiyi bize yanlış öğretmişler.

Ülkemizde öyle “ucube” şeyler olu-yor ki, bunlara demokrasi çerçeve-sinde bir anlam yüklemek abesle iştigal etmek gibi oluyor.

Ve sanmayın ki bunlar bugünün, bu hükümetin işleri; kendimizi bildik bileli başımıza gelenler bizi adeta bir cehennem ateşinde yaşatıyor, ne yapsak demokratikleşemiyoruz.

Tükenip yıkılmış Osmanlı’dan bir ulus-devlet yaratırsın; karşında bir

sürü iç düşman, seni mahvetmeye ahdetmiş kan içiciler.

Tek partiden çok partiye geçersin; senin içinden yetişmiş kişiler senin kuyunu kazmak için pusuya yatar-lar.

Çok partili seçimlerle demokrasi geldi sanırsın; o yeni iktidar partisi ülkede cepheleşme yaratarak va-tandaşları arasına nifak sokar.

Nedeni ve getirdiği anayasa kabul görse de, 27 Mayıs’ta hükümete el koyar ordu ve bu tür darbelerin ön-cüsü olur; yine de o sayede gelmiş olan kısmî özgürlükler boğuntuya getirilip 12 Mart darbesi yapılır, sol-cular ezilir.

Demirel’in deyimiyle anayasa bol geldiği için, çıkan sağ-sol çatışması sonrası bu sefer 12 Eylül olur; yine solun üzerinden silindir geçer, siya-set allak-bullak olur.

( Tüm bu süreçlerde sağ ve dinci par-tilere nedense hiçbir şey olmaz.)

Tam bir faşist anayasa üstümüze giydirilirken, bir Özal çıkar; o da her şeyi paraya ve köşe dönmeye yön-lendirip, ülkenin ahlak çivisinin çık-masını sağlar.

Neyse bir koalisyon hükümetinde, belki de en büyük ve hattâ tek ger-

çek demokrasi hareketi olarak idam kaldırılır ( onun da nedenleri ayrı bir konu ya ); ama bunun da devamı gelmez. Ekonomik kriz uçurur götü-rür hükümeti ve sahne AKP’ye kalır.

Hiçbir yeni proje üretemeyip, Ke-mal Derviş’in ekonomik programı-nı uygulamak zorunda kalan yeni hükümet, AB yordamıyla gerdeğe girmeye, pardon hukusal atılımlar yapmaya başlasa da, kısa sürede anlaşılır ki bunları isteyerek ve de-mokrasi için yapmıyor, zorunlu ola-rak yapıyor, tribünlere oynuyor.

Sonra açılımlar ve ileri demokrasi dönemine girilir ki, bunun ne oldu-ğunu şimdiye dek kimse anlayama-mış ve pratikte yararını görememiş-tir.

Bırakın ilerisini, normal demokra-silerde insanlar özgürce düşünüp, örgütlenip, yaşarken; Türkiye’de bir korku ortamı hüküm sürmektedir. Yandaş olmayan hiç kimse yarın ne olacağını bilememektedir.

İlgili-ilgisiz kişilerin ne olduğu meç-hul Ergenekon davasında suçlanıp kamuoyu vicdanına sığmayan uzun tutukluluk süreleriyle içeri atılmala-rı, basılmamış kitaba el konulup yok edilmesi, hiç de sağlıklı olmayan vü-cut dilleri ve öfke dolu söylemler...

Ne oluyoruz yahu, nereye gidiyoruz ?

Bu memleketin, bu insanların da güvenli, korkmadan, özgürce yaşa-yacak bir günleri olmayacak mı ?

Neden ve nedir bu pespaye siya-set halleri, düşmanlıklar, rövanş duyguları, akıl ve vicdan tutulması, rezil söylemler, kandan ve şiddet-ten beslenmeler, en ufak eleştiriye tahammülsüzlük, demokrasinin ol-mazsa olmazı muhalefeti ( iktidar her rejimde var çünkü, muhalefetse yalnızca demokrasilerde ) hiçe say-mak, belden aşağı vuruşlar ?

Ülkeye gerçek bir demokrasiyi ge-tirmedikten sonra istediğiniz kadar askeri perişan edin, istediğiniz ka-dar duble yol yapın ( O da ne pa-hasına ? Ayrıca yazarız ), çalıştaylar düzenleyin; bir yere gidemezsiniz. Önemli olan zihinlerde ve zihniyet-te demokrasiyi içselleştirebilmektir ki, bu belki de en zor olanıdır.

Başlıktaki hayale gelince..

İşte tüm bunların olmadığı, sade ve basit bir demokrasi hayal ediyoruz.

Var mısınız ?...

(h)aykırı-yorumHakan KAYA

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 23

Bakabildiğimizin farkında mıyız?

Çevremizdeki DSRL tip fotoğraf makinası kullanan arkadaşlarımızla söyleşimizi Hasan KARAKAYA ile devam ettiriyoruz.

-Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Evet bendeniz 1957 Kayseri Bünyan Ka-

rakaya kasabasında yaşayan bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gelmişim. İlkokulu Karakaya’da okudum, ortaokula Kayseri’de devam ederken daha o günler-de başladı benim gurbet hayatım.

Rahmetli babamın yanına, Almanya’nın Remcheid şehrine geldim. Bir müddet son-ra tekrar okumak için Türkiye’ye gittim. Babam da 1976 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Daha sonraları okul bitimi askerlik derken 1980’li yıllarda tekrar gurbet yolları göründü ve nasıl geldik Fransa’ya ? 31 yıl oldu, buralardayız. Ne zaman da döneceğimiz hâlâ kesin belli değil. Buralara gerek maddi imkansızlık-lar, gerek özenti, gerek müreffeh bir hayat yaşama bahanesi her ne derseniz deyin, geldik işte ; buralarda olmanın büyük bedelleri olduğunu zaman zaman gördük, farkettik, umarım korktuğumuz şeyler başımıza gelmez.

-Nereden bu fotoğraf sevgisi, veyahut neden bu kadar ilginizi çekiyor fotoğraf çekmek ?

Rahmetli Babam 1976 yılında kesin dönüş yaparken bana da bir fotoğraf makinası getirmişti.

O zaman, on sekiz veya on dokuz yaşla-rında idim. Kendi halimde arkadaşlarımı ve doğa fotoğrafları çekiyor idim. Ancak, bir arkadaşım makinamı emanet olarak aldı ve geri de vermedi. Üzerinde ince

kemere benzeyen bir askısı vardı boyu-na takmak için, tam profesyonel değildi ama kendimize yetiyordu. Yaş yirmiye dayanınca tabii vatan borcu namus borcu diyerek vatani vazifemizi yapmak üzere acemi birlik Burdur’a gittik, usta birliği Çorlu Ağıltepe’de teskereyi aldık. Memle-kete gelince işsizlik bizi yurt dışına yönelt-ti. İlk gelişimizde Fransa’nın Strasbourg şehrinde bir yıl kaldıktan sonra tekrar Türkiye yoluna düştük, ancak burada da Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Aradan üç ay geçince burada kaldığını ıspat edene oturma hakkı tanınıyor diye gazete ve televizyonlarda ilan edilince izinde olan bacanağım tekrar beni Fransa’ya getirdi. Bizler burada iş, aş sahibi olduk ama bir eksiklik vardı, o da buralardaki teşkilat-larda haberleşme sistemi ve 1986 yılında ilk haberimi geçmek üzere kolları sıvadım. O zaman bir fotoğraf makinam vardı. Nikon 301, peliküllü fotoğrafı çekeceksin eğer haber acil ise fotağrafcıya gidip o bo-bini harcayıp iki poz fotoğrafı çıkarttırıp, haberi de yazıp postaya vereceksin. Gaze-teye ne zaman ulaşır bilemem, böylece 7

yıl muhabirlik yaptım o zaman gazetenin başında olan rahmetli Malik AKBAŞ bana bir basın kartı yolladı. Onunla uzun yıllar çalıştım. O günlerde hem fo toğraf çekmelerim, hem de kamera ilgim daha

üst seviyelere çıktı. Mensup olduğum teş-kilat içerisinde çektiğim fotoğraflar büyük ilgi gördü. O zaman Fatih Camii’nin yeri dardı ve cemaat hep sokaklarda namaz kılıyordu, biz de bunları haber yaparak belki geleceğe bir belge oluşturulur, yetkili-lere verilirse yer almakta (cami yeri bele-diyeden) elimizde belge olur hesabı ile bir dönem muhafaza altına aldım. Negatifleri saklamaya başladım. Bir gün geldi ve

elimizde değeri bulunmayan bir malzeme oldu. Çünkü Place Brogli’de, Wacken’de, Halle içerisinde, şu an yerinde Avrupa Parlamentosu’nun bulundugu yer, Saint

Nicolas Kilisesi, vesair vesair yerlerde çekilen fotoğraflardan oluşan bir albüm serisi çıktı ortaya.

-Sadece Nikon 301 ile mi çalıştınız yoksa başka makinalarınız da var mıydı?

Hayır sadece Nikon D301 değil, arkasın-dan Nikon D401 s aldım. O da pelikülli idi tabii, o fotoğraf makinalarıyla çalış-mak hayli zor. Eğer bir alt yapın yoksa, bir fotoğrafçılık eğitimi almamışsanız, sadece ve rastgele çekebildiğiniz kareleri görüp, ayarlarıyla oynayıp, zaman geçtikce de biraz olsun anlamaya çalışıyorsunuz. Eğer makinanız biraz otomatik değerleri varsa size yardımcı oluyor, ancak daha sonra dünya gidişatı değiştikçe elektronik eşya-lar da ister istemez kendini teknoloji çağı-na uydurdukça eletronik aletleri kullanan insanlar da kendini uydurma zorunlulu-ğunu hissetiği anda kendini ona uydur-mak zorunda kalıyor. Dolayısı ile, biz de dijital sınıfına geçerek bir Nikon D70 makina aldım. Uzun süre onu kullandım. Bu arada, artık fotoğraf çıkartmaktan kurtulduk, çekilen fotoğraflardan hangisi işimize yarıyor, kendimize ne lazımsa onu çıkartmaya başladık. Dolayısı ile ek bir masraf olarak bilgisayar almamız gerekti, bundan sonra önümüze ne gibi teknik konular çıkar bilemiyoruz. Nikon D70’te

oluşan ufak bir arıza, hafıza kartının yuva girişindeki temassızlık bizi tekrar yeni bir fotoğraf makinası almaya zorladı. Biz de çok pahalı olmasına rağmen Nikon D300 makinayla beraber 18/200 objektif aldık. Makina kalitesi süper, eğer fotoğrafı çeken de işinin uzmanı olursa.

Bu arada sadece buraya pro olan maki-naları yazdım yoksa arada birçok küçük

çapta da makinalarımız geldi geçti.

-Ne gibi fotoğraflar çekiyorsunuz?

Genelde doğa resimleri, tarihi eserler çekmeyi ve işim gereği salon toplantıları, bayramlarda seminerlerde sadece hafı-zalarda kalmasın onu bir kare içerisinde istenildiği zaman tekrar geçmiş hatıraları yadetmeyi anmayı bir başkalarıyla o anı paylaşmayı anlatma uğruna çekimler yapıyorum

-Bunca yıldır çektiğin resimlerden hiç sergi açtınız mı veyahut böyle bir şey yap-mayı düşünüyor musunuz?

Evet galiba 1997 ve ya 1998 yılında geç-mişe dayalı, ama camilerle ağırlıklı bir sergi açtım. Eyyüp Sultan Camii’nin ikin-

ci katındaki, şu an çocuklarımızın sınıf olarak kullandıkları yerde, orası daha geniş salondu. 50 veya 60’a yakın fotoğ-rafla bir sergi açtım, büyük de ilgi gördü. O zamanki yönetim bizden fotoğrafları istediler, biz de onlara verdik. Şu an çay ocağı olarak kullanılan yerde muhafaza ediliyor, gelen giden izliyor.

-Bundan sonra ne yapmayı düşünüyor-sunuz?

Bizim hayatımız devam ettiği sürece bu alışkanlığımız zannedersem sürer. Bizimki artık para kazanmaktan ziyade bir hobi haline geldi, yani alışkanlık, her mevsimin bir güzelliği var. Artık yaz gelmek üzere, bahardayız. Bundan sonra çiçekler bol olacak inşaallah biz de bol bol çiçek gö-rüntülerini kareleştireceğiz.

Ölümsüzleştireceğiz diyemiyorum zira bu dünyada tek haki olan ALLAH bakidir. Ondan gayrisi mutlaka ölecek

-Başka ne gibi ilgi alanlarınız var?

Bu fotoğraf makinalarının bana kazan-dırmış olduğu gazetecilik kimliği. Ayrıca şiir tutkum var, her an her yerde vakitsiz zamansız şiirler yazarım. Birçok yerde, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda yayınlanmış şiirlerim var. Kitap oluş-turma konusunda bir iki yerden teklif aldım, ancak kendimi o konuda hazır olgunlaşmış hissetmiyorum. Belki, ileriki zamanlarda bir kitap (şiir kitabı) çıkar-mayı düşünürüm, nasip olursa. Ayrıca bir gazetede uzun zamandır köşe yazıyorum.

-Bize vakit ayırdığınız için size teşekkür ederim.

Ben size teşekkür ederim.

FOTOĞRAFÇI

Mustafa ÖZSOY

[email protected]

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O24

Dünyada en büyük zevk nedir diye sor-sam size, şimdi çoğunuz « edep dışı » yanıtlar verirsiniz ; biliyorum ben sizi…Ya da, en azından, aklınızdan bu tür bir şeyler geçiverir herhalde.Ne yapalım ki böyle bu ; doğa ve insanın natürası var, bunun içinde de cinsel dür-tüler ve libido hiç de azımsanmayacak bir yer tutuyor.

Ama, benim meramım o değildi kesin-likle soruyu sorarken.Daha manevi, daha özel, daha saf bir şeyler ummuştum ; umudumu boşa çıkardınız işte…

Aslında bu sorunun tek bir cevabı yok tabii ki, olamaz da ; kişinin o anki düşüncesine, ruhsal durumuna, ihtiyaçlarına, bulunduğu yer ve konuma vb. bağlı olarak her an değişebilir so-nuç.Kimisi için sahiden de cinsellikse bu, bir diğeri için para, öteki için araba, bir başkası için seyahat, beriki içinse arkadaşla sohbet ortamı olabilir.Yemek yemeyi, iyi bir şarap içmeyi, gü-zel bir müzik dinlemeyi, enfes bir film ya da oyun izlemeyi de rahatlıkla kata-biliriz listemize.Sonuç değişmez : zevkte sınır yoktur…

Benimkisi de bambaşka : yeri ve zamanına göre diğerlerine de eyvallah ama ; çocuk sevme, çocuklarla oynama, çocukla çocuk olma, onları öpüp kokla-ma, onların isteklerini yerine getirme de benim en vazgeçilmez zevklerim arasında.

Hele ki o çocuk size çok yakınsa veya yakınlık veriyorsa, kendini sevdiriyor ve çeşitli şaklabanlıklar yapıyorsa, gön-lünüzü çelecek şeyleri iyi bilip sizi « elde ediyorsa » yok mu, benim için tadından yenmez oluyor.Bir de zeki ve çok afacansa, hattâ tam anlamıyla yaramazsa, cin gibiyse, bilgiçse, büyümüş de küçülmüş gibi cümleler ku-rup davranışlarda bulunuyorsa ; değmeyin benim keyfime, o çocukla saatlerce canım sıkılmadan vakit geçirebilirim.

Aslında çok düşünmüşümdür bu konuyu ; benim bu özel zevkimde acaba sadece çocuğun bu vasıfları ve/veya benim çocuk sevgim mi rol oynuyor diye sormuşumdur kendi kendime.Muhakkak bu faktörler de etkili ama, sanıyorum başka bazı şeyler de olmalıdır.Örneğin çocukların bilinçli bir çıkarcılık içinde olmamaları olabilir mi bir etken ? Şu körolası bencil çıkarlar dünyasında, şu hoyrat hayatta, hiçbir bilinçüstü çıkar gö-zetmeksizin size yaklaşmalarının payı yok mudur ?Galiba, vardır. Çocukların sizi en fazla çıkarlarına alet etmiş gözüktükleri anda dahi, büyükle-

rin dünyasına ait o egoist çıkarcılıktan eser yoktur ve siz de bu durumu çok özlemişsinizdir. Sizin için adeta bir sığınak, bir tür mor çatıdır çocukların yanı.Hattâ, onlara gönüllü tutsak bile olabilir-siniz kolayca, öyle-sine…

İlle de kendi çocuğunuzdan bah-setmiyorum ha ! Kendinizin olmasa bile, size yakınlık gösteren, sizinle oynamaya, birlikte uyumaya, gezmeye hevesli herhangi bir

çocuk, size bu duyguları yaşatabilir.Yeter ki, siz de bu ruh halinde olun, çocuğun değerini bilin, ona zaman ayırın ve kendinizi bu doğal ve otoma-tik ruhsal tedavi seanslarına gönüllüce bırakın.Gerisi kendiliğinden gelecektir…

Yaşayın çocuklar ; iyi ki varsınız ve bu zalim dünyada bir parça da olsa nefes alabilmemizi sağlıyorsunuz.Aslında..Hiç büyümeseniz ve kirlenmeseniz keşke…

Ayın Sözü“hiçbir mülküm yok / zamandan başka”

-Süreyya BERFE-

DörtlüklerBin cefalar etsen almam üstümeGayet şirin geldi dillerin dostumVarıp Yadellere Meyil Verirsen

Gış Ola Bağlana Yolların Dostum Dostum

-Pir Sultan Abdal-

AnektodlarBir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda... "Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının başucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. En İyi Dileklerimle, Bayan Nat King Cole"

Okunası Kitaplar “Bir Dönem İki Kadın”

-Oya BAYDAR / Melek ULAGAY- Söyleşi / Can Yayınları

AZICIK

Fahri EKMEKÇİ[email protected]

Söylenesi Türküler / ŞarkılarSiyah Perçemini Dökmüş Yüzüne

Siyah perçemini dökmüş yüzüneSalınarak gelen hümaya bakınKimden söz işitmiş düşmüş hüzüneKeder yakışmayan simaya bakın

Yandırdın yaktın beni zalim aldattın beniNe dedim de darıldın bir pula sattın beni

Ağ göğsün üstünde bir bağ dikilmişBin bir çeşit çiçeklerden ekilmişDün uğradım bir ücraya çekilmişBulut mu kaplamış şu aya bakın

Yandırdın yaktın beni zalim aldattın beniNe dedim de darıldın bir pula sattın beni

Elin siteminden ağlarken gördümGül dibinde kakül bağlarken gördümBir seher ak pınar çağlarken gördümDavut Sulari'deki sevdaya bakın

Yandırdın yaktın beni zalim aldattın beniNe dedim de darıldın bir pula sattın beni

-Davut SULARİ-

Yazı Köşesi

Kamusal Alan Fransa’ya Bulaştı !

Kamusal alan olgusu şimdi Fransa’ya bulaştı. Eski İçişleri Bakanı üst üste ırkçı sözleri, müslüman karşıtlığı ile biliniyordu. Ama bunu yaparken aynı zamanda gidip cami açılışına da katı-lıyordu. Yeni gelen İçişleri Bakanımız daha gö-reve gelir gelmez ne kadar da “demok-rat” olduğunu gösterdi.

İlk önce bir radyodaki söyleşisinde “Konrolsüz göçmenlikten dolayı Fran-sızlar kendilerini kendi ülkelerinde gibi hissetmiyor” dedi. Tabii basın bunu böyle yansıttı ama ben o açık-lamayı canlı yayında dinliyordum. İlk önce müslümanların sokakta na-maz kılmasını eleştirdi. Daha sonra o cümleyi kurarken “Daha önce konuş-tuğumuz ve kontrolsüz göçmenlik” sözünü sarfetti. Yani müslümanlar so-kakta namaz kılmak zorunda kalması Fransızlar’ı yurtlarından ediyormuş !

Bununla da yetinmedi, bir gün sonra kamusal hizmet alanların dini simge taşımaması gerektiğini savundu. Yani bununla açıkçası diyordu ki başörtülü kadınlar hastahaneye geldiklerinde, otobüse bindiklerinde, valiliğe girdik-lerinde, okul bahçesine girdiklerinde, vb... başlarını açacaklar ! Tabii açıkla-masında doğrudan başörtülüleri hedef almadı, tüm dini simgeler dedi. Ama tabii herkes biliyor ki bu sözler sadece ve sadece müslüman kadınları ve müs-lüman erkekleri hedef alıyor.

Uygulaması da mümkün olmayan bir şey. Siz düşünebiliyor musunuz bir ya-hudi kipası ile hastahaneye girerken birisi ona kipasını çıkarttıcak ? Dünya alem ayağa kalklar !Peki neden böyle bir açıklama yaptı ? Birincisi seçim zamandıydı. Bölgesel meclis seçimleri için ikinci tur yapıla-

caktı. Aşırı sağ parti oylarda patlama yapmış ve Sarkozy’nin partisi hüsrana uğramıştı. Hedef belliydi, böyle yaparak ırkçı oy-lara göz kırpmak. Ama seçmen salak değil ki. Sarkozy verdiği hiçbir sözü yerine getirmedi. Güvenliği sağlaya-madı, ekonomiyi düzeltemedi, ülkede toplumsal barış kalmadı. Sürekli oy kaybedince suçlu olarak yabancıları ilan etti.

Müslümanlar başta olmak üzere tüm yabancılar özellikle de çingeneler he-def tahtası haline geldi. İş o kadar çı-ğırından çıktı ki artık müslümanların evi yakılıyor, mezarlıkları tahrip edili-yor, can güvenliği ortadan kalkıyordu. Diğer yandan daha düne kadar olması mümkün olmayan şeyler oluyor. 3-5 çingene arabası bir mağazanın parkını işgal ediyor. Yasal olarak mahkeme ka-rarı olmadan bir şey yapılamıyor. Ama o marketin (Leclerc) işçileri buldozer kiralayarak karavan içinde çocuklar olduğu halde orayı yerle bir ediyorlar.

Olayı kavrayabiliyor musunuz bilmi-yorum ama açıkcası “yerliler” yaban-cılara savaş açıyor.

Tabii Sarkozy ne kadar ırkçı oylarına talip olup o seçmene yönelik politika-lar izledikçe seçmen orijinalı kopyaya tercih ediyor. En son Sarkozy’nin müs-teşarı sosyal yardımların sadece ve sa-

dece Fransızlar’a verilmesi gerektiğini açıklıyor. Eğitim Bakanı başörtülü annelerin okulda yapılan aktivitelere katılamayacağına karar verdi.

İkinci neden ise Sarkozy İçişleri Bakanı iken kendine has tarzıyla müslüman-larla iyi geçinmek istedi. Ancak son zamanlarda gördü ki müslüman kar-şıtı görünmek daha çok oy kazandırı-yor. Bu nedenle müslüman müşavirini kovdu ve İslama savaş açtı. 5 Nisan’da “Laiklik” tartışması yapılacak. Hedef yine açık : Laiklik adı altında okullar-da helal kantin yasaklanacak, yüzme havuzlarında kadınlara has saat izni yasadışı ilan edilecek, kadın hastalar kadın doktor isteyemeyecek. Bunun karşılığında devletin cami yapımında küçük katkı yapması sağlanacak, böy-lece fransızların dediği gibi “havuç – sopa” politakası izlenecek.

Cami başkanları, 3-5 kuruş alabilmek için bu politikalara ses çıkartmayacak, kimi imamlar bulunarak bunda bir günah yok fetvası alınacak. Ama biz olayın farkında değiliz. İş çığırından iyice çıkmış durumda. Bu yeni strateji canımızı çok yakacak. Can, mal güvenliğimiz kalmadı. Batı ihraç etmeye çalıştığı demokratik, in-san hakları gibi kavramlara yüz çeviri-yor. Bu böyle gitmez. Bizim değerleri-miz de başkalarınınki kadar değerli !

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih [email protected]

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O

NAPOLYON BONAPART'IN KO-RUYUCUSU OSMANLI ERİ,

RÜSTEM RIZADaha genç yaştayken Kafkas savaş-larında esir düşen Rüstem Rıza,(Rostom Razmadze) 1780 -Dağıs-tan (Gürcistan-Tiflis) doğumludur. İstanbul'da Osmanlı bir Mısır paşa-sı tarafından satın alınarak Mısır'agötürülüp iyi bir Memluklu askeri

olarak yetiştirilir. Paşanın ölümün-den sonra da Napolyon'un dostu olan Şeyh El Bekri'nin himayesine girer.Ata binmekte ve silah kullanmakta çok maharetli olan Rüstem'i Na-polyon, Ağustos 1799’da Fransa'ya dönerken beraberinde götürür ve kendine koruyucu yapar. İlerdeki 15 sene zarfında İspanya'dan Rusya'ya kadar bütün savaşların-da gölge gibi yanından ayırmaz. Öncekumandan daha sonra da İmpara-tor olan Korsika doğumlu Napol-yon ,Rüstem'i hem bakıcı hem koru-yucu olarak değerlendirir. Ve hatta Rüstem devamlı İmparator’un ya-nındaki bir oda veya çadırda yatar. Beraber geçen bu 15 sene zarfında bir arkadaş, dost, sırdaş ve yoldaş gibidirler.

1806 senensinde Rüstem, Krali-çe Josfine'nin kızı Alexandrine Douville'ye aşık olup onunla evlen-mek ister. Müslüman oluşundan ve

sıradan bir er oluşundan dolayı bu evliliğe karşı çıkarlar ama Napol-yon ağırlığını koyup bütün düğün masraflarını karşılayarak onları ev-lendirir.1814’te Napolyon'un politik ve di-ğer sebeplerden bunalıma ve çık-

maza girdiği dönemde Rüstem'in tabancasını ister ama o, ''intihar edebilir''endişesiyle vermez ve ilk olarak ona itiraz eder .Kısa bir zaman sonra da

emrinden istafa eder. Çünki o dö-nemde Napolyon'un zehirlenip öl-dürü-leceğinden ve bu suçun da kendi-ne yükleneceğinden korkar. Ancak 100gün sonra Rüstem tekrar onun em-rine girmek ister ama bu defa Na-polyonkendine yaptığı bu ''Vefasızlık''tan dolayı onu affedip göreve almaz.Rüstem ilk senelerini eşi prenses Alexandrine ile Paris'te geçirir. 1820senesinde eşi ve kayınpederinin is-tekleri üzerine, Orge nehrinin kena-rındakiParis'ten 50 km uzaklıktaki Dour-dan şehrine yerleşerek hayatının sonunakadar orada yaşar. 1845 yılında ve-fat etmiştir. Mezarı oradadır.Mezar taşında : ''Napolyon'un koru-malarından olan Rüstem Reza bura-da yatıyor''yazılıdır. Selamlar.

25

ALMANCI

Mesut AYDOĞDUYeminli Tercüman

[email protected]

FİRAR DUYGUSU

İçimde bir kaçış, firar duygusu,Mâsivâyı bırakayım diyom.Zehirli bal bize dünya tutkusu,Yüzümü Sonsuz'a döneyim diyom.

Yaşadığım bunca yıl ten teknesinde,Ötelerle işim pek mi pek sığmış!

Görmemişim ne var madde ötesinde,Her gün ettiklerim çelik-çomakmış.Güneş doğmuş batmış sessiz telâşsız,Sormamışım kendime bu kimin sihri?Yıldızlar tepemde uçmuş yanlışsız,Hesap etmemişim bu neyin mihri?

Sarılmalı sımsıkı seccâdeye,Gözyaşlarıyla yerlere kapanmalı.Sessiz yakarmalı inleye inleye,Rahmet'i üstüme koşturtmalı.

Belki sıçrar ruhum şevkle semâya,Bulur yitirdiği zümrütlerini,Tutarsa sırr u ahfâmda altın maya,Sökerim kalbimden dünya sevgisini.

İçimde bir kaçış, firar duygusu;Mâsivâyı bırakayım diyom.Zehirli bal bize dünya tutkusu,Yüzümü Sonsuz'a döneyim diyom.

ŞÂİRİN PENCERESİ

Erdoğan MUTLUGÜNTürkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni

[email protected]

“Benim penceremden etrafı seyretmek isteyenleri buraya davet ediyorum. Strasbourg'ta bulunduğum süre zarfında yazdığım şiirlerimi bu pencerede yayınlayacağım.”

İÇİMİZDEN BİRİ : YAZAR FEVZİ KARADENİZUzunca süreden beri Fransa’nın Stras-bourg kentinde yaşayan şair-yazar Fevzi KARADENİZ’in 5. kitabı çıktı. Kara-deniz’in ilk kitabı ; « Zulme, Sürgüne, Hasrete DAYAN » 1987 yılında Alma-nya’da yayımlandı. Mücadele, özlem ve insana dair şiirler içeren kitap tükendi.Lal ve Eski Zamanlar İstanbul’da Pencere Yayınlarından 2001’de çıktı. Lal, anadil so-rununu anlatan bir film senaryosu. Lice’de geçen gerçek bir hayat hikayesini konu edinmektedir. Eski Zamanlar, yazarın ço-cukluk ve ilk gençlik yıllarını, o yıllardaki üniversite ve sendikal alanlardaki olayları traji-komik bir anlatımla anlatıyor.Başım Gözüm Üstüne, İstanbul’da Belge Yayınlarından 2006’da çıktı. Ağırlıklı

olarak Kürt sorunu, İnsan Hakları ve de-mokrasi sorunlarını işliyor. Değişik za-manlarda yazılmış makale ve araştırma yazılarından oluşuyor.Son kitabı, Yaralı Zamanlar, geçtiğimiz aylarda, İstanbul’da Belge yayınevince yayımlandı. Adından da anlaşılacağı gibi yaralı bir dönemi, 12 Eylül, askeri dikta-törlük ve yurtdışı yıllarını anlatıyor.Günlük işlerinin yanısıra kaleme aldığı kitaplarla yazar, geçmişten bugüne bir bakışla okuyuculara yakın tarihimizle ilgili yaşananları kendine has anlatımıyla sunmaktadır. Zevkle okuyacağınızı umduğumuz bu kitaplar için yazarın ken-disiyle direkt ilişkiye de geçebilirsiniz.Fevzi Karadeniz’le iletişim için 03 88 45 06 94 numaralı telefonu arayabilirsiniz.

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O26

ÇEKEMEZ OLDUM

Şifalar yurduna yollasam seni Alıp da merhemi geriye gelsenİhtiyar yaşlanmış garip adamı Tıklayıp kapısın vurmadan girsen

Dualar eyleyip amin demeliŞu dünyada yaşamaktır emeliAllah’ın yarattığı deyip sevmeli Bir küçücük amin diyerek gelsen

Sen hastaysan ben de hasta olurum

Gün geçtikçe ta ciğerden solurumBundan sonra iyi olmaz durumumGelip de yanıma halimi bilsen

Ben dolunca taşar akar çağlarım Yıkıldı evlerim viran bağlarımSen söyleme ah eder de ağlarımGözümü silecek mendilin versen

Gam yüküyle bu dünyada yaşanmaz Dil söylese gönül durur aşınmazBu yük ağır bu dizlerle taşınmazYoruldum yükünden çekemem desem

Selvi boylum terkeyledi dünyayıGeciktirdim anlatmadım rüyayıMahşere bıraktım en son davayıYorulmuş yükümü çekemez desem

Dokundun telime susmaz telleri Başımdan esiyor kavak yelleriYarimin sevdiği zülüf telleri Uzattım elleri tutamaz desem

Vakit geçti gece yarıyı vurduİçime düşürdün ecel kurdunuTerkettim anamı baba yurdumu

Geriye dönünce bulunmaz desem

Dertlerimle beni saldın hülyayaBen de küstüm artık yalan dünyayaÇok yalvardım gülüm yüce mevlayaAsla ümidimi kesmedim desem

Yazmayı bıraktım haydi giderimÇok ağladın canım biraz gül derimİsteyen herkese haber ederim :Her türlü habere dönülmez desem

Hasan KARAKAYA

MELEĞİMİ KAYBETTİĞİM GÜN İŞTE BUGÜNDÜR

nereye baksam, elime ne alsam,herkes, her şey seni bana hatırlatıyoryaslara girdi yine aklım beynim yokluğun beni vicdansızca ağlatıyor

bugün, işte bugündü seni benden alan o günpazartesiydi ve hava karanlık ve de çok soğuktugüle oynaya gitmiştin ecelin kollarına mele-ğim

ah bir bilseydim bir daha evine geri dönme-yeceğinibilinmez diyarlara gidip de beni unutacağınıgönderir miydim seni okula,hasret kaldım yavrum iki senedir o mis kokuna

saçlarını ipekler gibi taramışsınen güzel elbiselerini giymişsinmeğerse gözü kapalı ecelin kollarına korkusuzca yürümüşsün yavrum

Ayşe ŞAHİN, Karlsruhe 16.02.2009

Merhametine Öyle Muhtacım kiNamaza durdum sana yöneldimMerhametine öyle muhtacım kiGünahım ile huzuruna geldimMerhametine öyle muhtacım ki

Dalmışım derin bir gafleteÖnem vermemişim farza sünneteEriştir yarab beni selameteMerhametine öyle muhtacım ki

Bugün varım yarın yokumCehenmmen ateşidir benim korkumAğır gelmeye başladı sırtımdaki yü-kümMerhametine öyle muhtacım ki

Bilmem çıkar mıyım ben yarınaMerhamet et atma beni narınaKoy beni de cennet diyarınaMerhametine öyle muhtacım ki

Sana karşı tüm mahlukat eğilirSeni yüce yaradan diye bilirBir kalp seninle tekrar dirilirMerhametine öyle muhtacım ki

Uğruna nice canlar verildiSenin için mazluma göğüs gerildiO kullar ipine sımsıkı sarıldıMerhametine öyle muhtacım ki

Canım fedadır senin yolunaRahmetini serp şu kulunaBu kulun dayanmaz asla yokluğunaMerhametine öyle muhtacım ki

Rahmeti bol olan padişahımsınŞanı şöhreti yüce olan şahımsınBana rızık bereket veren ilahımsınMerhametine öyle muhtacım ki

Aşık Abdullah sözünü söylerGünahı için gözünü sel eylerİki cihanda bu can sensiz neylerMerhametine öyle muhtacım ki

Abdullah KELEŞ / Lahr / Schwarzwald 01.03.11

Arzu ile Kamber’in Öyküsü (3)Anlatan : Nadir GÖÇER Yazan : Mahmut BİLEN

Kamber dayak yeyip öldü diye bir kenara atı-lıp arkadaşı Pir Gayip’in yanına perişan halde geldikten sonra, Pir Gayip onu elinden geldi-gi kadar teselli etmeye çalışır. Daha sonra ya-nına çoban arkadaşları gelir, eski sevdalardan eski aşıklardan olaylardan bahsederler. Deyiş, maniler söylerler. Sabah namazı vakitlerinde Kamber ırmağın karşı tarafına geçer, Arzu’nun gelin gittiği yerlerde, yüksek tepelerde gezinir, o taraflara bakınır durur.

Ve biz gelelim Arzu’ya.. Arzu öğlen zamanlarında gelin gelmiştir. Akşama ka-dar Arzu’nun yanında diğer kadınlar durur ve akşam ezanından sonra Arzu’yu gerdek için hazırlarlar. Damat gelir, iki rekat namaz kıldıktan sonra Arzu’nun duvağını açar ve gerdeğe girecek zaman damat yere düşer ölür. Rivayete göre Kamber’in duası kabul olur ; gittiğin gün kimsenin koynuna girmezsin inşallah diye Kamber dua etmiştir. Gelin Arzu sabaha kadar cenazenin yanında bekler.

Sabah olunca ev ahalisinden kadınlar gelirler bakarlar ki Arzu ağlğyor, damatsa ölmüş.

Arzu’ya bakarlar, bre uğursuz gelin, sen ne yaptın bu çocuğa, zaten eve gelene kadar olmadık aksilikler yaşattın, defol git buradan derler, eline bir çarşaf verip elindeki altın esvap ne varsa alırlar ve Arzu’yu evden kovarlar.

Arzu evden çıkınca nere rast gelirse diye yola çıkıyor, şaşkın halde ırmağın öte tarafına, köyü tarafa bakarak yürüyor. Giderken uzakta bir adam beliriyor atıyla, o tarafa doğru geliyor. Arzu adamı görünce bu adam ya bizim köylü ya yakın

köylerden, şuna bir mani söyleyim diyor. Belki beni anlar diye… ---Atın donun garadır---mevlam neler yaradır---gurban olayım oğlan memleketin neredir—Karşıdaki atlı da Kamber’den başkası değildir. Kamber oraları takip ediyor, içini bir ağır yük basmıştır.

Daha önce köyde bir dedikodu çıkıyor Arzu Pir Gayip’i seviyor diye, bu da Kamber’in kulağına geliyor. Kamber de sesini değistirerek Arzu’yu denemek için karşılık veriyor. --Atım donum garadır—Allah da insan melek yaradır—adıma da Pir Gayip derler--memleketim saraydır.

Arzu da oradan bağırır, köylerinin ismi saraydır, o sarayın içinde Kamber’imi tanır mısın der. O zaman artık Kamber dayanamaz, Arzu benim der ve ikisi de ırmağın iki yanında yani birisi bir tarafta diğeri öbür tarafta suyun kenarına doğru gelirler.

Ama ırmağın çok deli aktığı yerdedirler. İnsan geçmesi imkansız.. Ve ırma-ğı geçemezler. Arzu maniye devam eder --Hey heçberi heçberi goyun guzu seçberi---gurban oluyum Kamber su arası geç beri.. Karşıdan bu sefer Kamber seslenir.. --Ben geçemem geçemem goyun guzu seçemem.----atım yorgun ben hasta--ben ırmağı geçemem... O zaman Arzu bakar ırmağa, Kamber sen has-taysan ben geliyorumm der ve ırmağa dalar..

Kamber karşı taraftan bakar ki Arzu geliyor, Arzu ırmağın ortalarına yaklaşmış, tehlike sınırında. Kamber der ki Arzu orada bekle ve atını ırmağın içine sürer. İkisi de orta yere gelince ırmak bunları savurur. At gitmiştir ve Arzu ile Kamber el ele tutuşmuş, ırmak bunları sürüklemiş götürmüştür. Bu arada Arzu yaradana yalvarır. --Hey Aras kanlı Aras---gitti elden kırık saz...Kamberim suya gidi-yor-- yetiş Hızır ile İlyas....

Ve daha sonra dalgalarla boguştukdan sonra ırmak bunları bir kenara atar ve sudan kurtulurlar ve ırmağın kendi köyü tarafına düşerler…( Devam edecek )

ATAM

Sen bize emanet eyledin yurduMerak etme Atam biz buradayızParmağı tetikte bekliyor orduRahat uyu Atam biz buradayız

Bu memleket bizim bizde kalacakBaşka bir güç yoktur bizden alacakDünya yaşadıkça özgür olacakMerak etme Atam biz buradayız

Korkmadan yürürüz dediğin izdenKıl kadar tereddüt eyleme bizdenCayan namert olsun verdiği sözdenRahat uyu Atam biz buradayız

Üçtepe söz vermiş, sözünden caymazOzansız vatanı vatandan saymazCan verir yurduna düşmanı koymazMerak etme Atam biz buradayız.

Mehmet ÜÇTEPE,

Colmar 16.04.2008

İŞTE BEN YABANGÜLÜ

Mahmut Bİ[email protected]

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

ABİYELERDE ŞOK PROMOSYON

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 27

Abiyelerde 30% - 40 %– 50 % varan inidirimler ! Takılar Nikah şekeri

Gelinlik bedenine tasarlanmış sipariş üzerine gelinlik aksesuarları

İrtibat : 03 29 36 18 79 Dükkan 06 47 70 36 18 – 0645 18 63 13 Özel randevu ile dükkan açabiliriz

ABİYELERDE ŞOK PROMOSYON

EPIN

AL'D

E TE

K

EPINAL

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O28

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 29

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O30

Toul’da, Mehmet Akif Ersoy ile

Çanakkale Zaferi ve Şehitleri

Birlikte Anıldı

Fransa’nın Toul kentindeki Salon Joseph Oury’de “İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy” ile “Çanakkale Zaferi ve Şehitleri” anma programı düzenlendi.

Toul Fransız Türk Kültür Derneği ve Toul Türkçe ve Türk Kültürü dersleri öğretmeni Salih BİRCAN’ın hazırladığı program, izleyenlerin milli duygularını coşturan örnek bir çalışma oldu.

Lorraine bölgesindeki Türkçe ve Türk Kültürü ders-leri öğretmenlerinin de katıldığı programda, Toul din görevlisi Bahri GÖLÜKÇÜ’nün şehitlerimiz için Kur’an okumasının ardından, Mehmet Akif Ersoy’un hayatı ve Çanakkale Zaferi konulu video gösterileri, Mehmet Akif ’in şiirleri ve güzel sözleri yer alırken, Çanakkale türküsünü söyleyen öğrenci korosu büyük ilgi topladı.

Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı ya-pan öğretmen BİRCAN, “ Bugün milli duygularla

coştuğumuz bir gün. Şehitlerimiz vatanları için, bugünler için canlarını feda ettiler. Bize düşen tari-himizi iyi bilmek, çocuklarımıza milli birlik ve be-raberlik örneği göstermek ve kültürel değerlerimizi miras bırakmaktır” diyerek konuşmasını Mehmet Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” sözüyle bitirdi.

Ayrıca öğretmenin daha önce düzenlemiş olduğu Çanakkale zaferi ve şehitleri konulu resim yarış-masına katılan öğrencilerin resimleri Saint-Dizier, Revigny ve Neufchâteau Türkçe ve Türk Kültürü dersi öğretmenleri ve Toul din görevlisinden oluşan komisyon tarafından değerlendirildi. Birinci, ikinci ve üçüncü dereceye giren resim sahibi öğrenciler sahnede ödüllendirildi.

Psikolog Erdinç Üstündağ Selestat Fransız-Türk

Kültür Derneği’nin Konuğuydu

Son dönemlerdeki faaliyetle-riyle dikkatleri üzerine çekmeye başlayan Selestat Association Culturelle Franco-Turque, 20 Mart 2011 tarihinde Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ’I ağırladı.

Havanın güzel olduğu bir pazar gününe denk gelmesine rağmen salonu dolduran yüz kadar dinleyi-ciye hitap eden ÜSTÜNDAĞ, aile ve boşanma, takıntılar ve psikolojik sıkıntılar konularında aydınlatıcı bilgiler verdi.

Dernek Başkanı Sinan ÇAĞLAYANLAR ile caminin din görevlisi Ali KAHRAMAN’ın yaptıkları açılış ve hoşgeldin konuşmalarından sonar söz alan Erdinç ÜSTÜNDAĞ, dernek yönetimine, katılımcılara ve basına teşekkür edip saygı ve selamlarını sunarak başladığı konuşmasında, sırasıyla konularına değinirken yer yer anlattığı örnekler ve anekto-dlarla dinleycilerinin ilgisini uyanık tutmayı bildi.

Psikolog ÜSTÜNDAĞ, konuşması boyunca, ana başlıklar olarak, şu hususlara değindi : İnsanların dertlerini psikologlarla paylaşma nedenleri, evlenme ve boşanmalarla

boşanmaların artma nedenleri, mutluluğu nerede aradığımız, kaybedilen öz değerlerimiz, mut-lu evliliğin şartları, çevremizle diyaloğun önemi ve bunun nasıl olacağı, önyargılardan kurtulmanın önemi, evliliği bitiren durumlar, saplantı ve takıntı nadir, nasıl oluşur, çocuk eğitimi nasıl olmalıdır, en önemli sorun olarak özgüven ko-nusu, kıyaslamanın verdiği zararlar, Avrupa yaşayan ailelerin karşılaştığı zorluklar vb…

İzleyenleri sıkmayan ve onlara çok şeyler öğreten bu güzel konferans sonrasında Erdinç ÜSTÜNDAĞ’ın çevresini saran dinleyiciler, kendi-siyle fikir alış-verişinde bulunup kimi sorunlarını paylaştılar.

Herkesin memnun olarak ayrıldığı bu psikoloji konferansının ile-riki tarihlerde yinelenmesi tüm insanların ortak arzusuydu.Biz de, hem Psikolog ÜSTÜNDAĞ’ı hem de bu buluşmayı düzenleyen dernek yönetimini kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Dernekte Siyasal Partiler de Ağırlandı

Bu arada, halkı bilgilendirme et-kinlikleri çerçevesinde, Selestat Fransız-Türk Kültür Derneği, Fransız siyasal partilerinden bazılarını da 27 Mart kanton se-çimleri öncesinde dernek merke-zinde konuk ettiler.

Sosyalist Parti ve Ekolojistler’in yaptığı ziyaretle ilgili fotoğrafları haberimizin devamında görebilir-siniz.

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 31

23 NİSAN ŞENLİKLERİ YİNE PARC DE CITADELLE’DE

Bu yıl 23 Nisan tarihinde, yani tam gününde kutlanacak olan 23 Nisan Şenlikleri hakkında, sizlere iletilmek üzere, T. C. Strasbourg Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Abdurrahman TOPAL’dan aşağıdaki mesajı aldık :

Bilindiği üzere 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, UNESCO tarafından da tanınan bir bayram olup, yurt dışın-da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’yle kültürel bağlarının devam etmesini sağlayarak “milli benlik” bilincinin korun-masını sağlamak amacıyla, T.C. Strazburg Başkonsolosluğu himayesinde her yıl büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır.

Geçen yıl 8 Mayıs 2010 Cumartesi günü Parc de Citadelle’de yapılan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkin-likleri, bu yıl 23 Nisan 2011 Cumartesi günü yine Parc de Citadelle’de saat 12:30’da başlayacaktır.

Communaute Urbain de Strasbourg (CUS) sınırları içinde yer alan derneklerimizin de çeşitli etkinliklerle katkıda bulu-nacağı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkin-liklerine, her yıl olduğu gibi bu yıl da, geleceğimizin güven-cesi çocuklarımızın bu bayramının bir şenlik havası içinde kutlanması, birlik ve beraberlik örneği verilmesi için vatan-daşımızın katılımı beklenmektedir.

Abdurrahman TOPAL / T.C. Strazburg Eğitim Ataşesi

SELESTAT'TA TÜRK

ÖĞRENCİLER ARASINDA

BİLGİ YARIŞMASISelestat Fransız-Türk Kültür Cemiyeti bünyesin-de 06 Şubat 2011 Pazar günü gerçekleştirilen bilgi yarışmasına Selestat ve çevresindeki yedi okulda Türkçe ve Türk Kültürü derslerine devam eden 21 ilkokul öğrencisi katıldı.

Selestat içinden Ecole Jean Monnet, Ecole Qu-artier Ouest Dorlan, Ecole du Centre, Ecole Sa-inte Foy'dan öğrenciler katılırken, Selastat dışın-dan Marckolsheim, Sainte Marie-Aux-Mines ve Villé'den öğrenciler katıldı.

Türkçe ve Türk Kültürü öğretmeni Havva

ÇALIŞKAN'ın hazırlayıp sunduğu yarışmada Se-lestat Mevlana Camii imamı Ali KAHRAMAN ve dernek bünyesinde matematik dersleri veren İs-mail KAYA jüri üyeleriydi.

Öğrencileri dernek bünyesinde ağırlayarak yarış-maya aynı zamanda sponsorluk yapan Selestat Fransız-Türk Kültür Cemiyeti başkanı Sinan ÇAĞ-LAYANLAR, yarışmanın başında yaptığı konuş-mada bu tür yarışmaların Fransa Türk toplumu arasında birlik ve beraberliği arttıracağını vurgu-layarak, eğitim alanında yapılacak her türlü et-

kinliğin destekçisi olduklarını belirtti.

Yarışma başlarken öğrencilerin heyecanlı olduk-ları gözden kaçmadı. Yarışma başa baş devam etti.

Türkiye hakkında genel sorularla başlayan yarış-ma, Osmanlı Devleti'ne ilişkin sorularla devam etti. Milli kültürümüze ilişkin soruların ağır bas-tığı yarışmada iki matematik, üç de müzik soru-su vardı. "Sessiz sinema" adı verilen bölümde öğrenciler kendilerine gösterilen üç kelimeyi bir dakika içinde konuşmadan kendi grup arkadaş-larına anlattılar. Eğlenceli anların yaşandığı bu bölüm yarışmaya renk kattı.

Başabaş giden yarışmayı birinci yedek soruyu bilen konuk okul André Aalberg'den üç öğrenci, Esma-Nur IŞIK, Merve-Nur ÇINAR ve Eren PAYAT kazandı. Galip okulun üç öğrencisinin herbirine

birer MP4 hediye edildi. Yarışmaya katılan diğer öğrencilere de eğitim hayatlarında yardımcı ola-cak birer sözlük hediye edildi.

Yarışmanın sonunda bir konuşma yapan Seles-tat ve Çevresi Türkçe ve Türk Kültürü Öğretmeni Havva ÇALIŞKAN, bu tür yarışmaların öğrenciler-deki öğrenme merakını geliştireceğini, çocukla-rın eğlenerek öğrenmelerine katkı sağlayacağını ve Türk toplumunu biraraya getirerek kaynaşmak için bir vesile olacağını söyledi.

ASTU’de Soygun !Kısa adı ASTU ( Actions citoyennes interculturelles ) olan « Kültürlera-rası Vatandaş Hareketi » nin büro-sunda soygun yapıldı.

Bölgenin en etkin ve etkili dernek-lerinden olan ASTU’nün 13a, rue Hohwald / Strasbourg adresinde bulunan merkezine, kimliği belir-siz kişilerce, 24 Mart’ı 25 Mart’a bağlayan geceyarısı saldırıda bulu-nuldu.

ASTU yetkililerinden aldığımız bil-giye göre, merkeze giren hırsızlar bir yandan odaların kapılarını kırıp

zarar verirken, bir yandan da oda-larda bulunan bilgisayar, harddisk ve cep telefonlarını çaldılar.

Zararın 4-5 bin € kadar olduğunu söyleyen yetkililer, olayın failleri konusunda bir tahminde buluna-madıklarını belirterek, insanlara yardımcı olmaktan başka bir ama-cı olmayan bir derneğe yapılan böylesi bir saldırıya hiçbir anlam veremediklerini ifade ettiler.

Kendilerine geçmiş olsun diyor, başarılı çalışmalarının devamını bekliyoruz.

SATILIK RESTAURANT MUR et FOND

Emeklilik dolayısıyla, 68 bölgesi Wittenheim ana caddede, 50m2 + 50m2 depo + 70m2 teras. Tam teşeküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, ha-zır müşterili, potansiyeli yüksek, tamamen yeni-

lenmiş kaliteli bir binadır. + veya bitişiğindeki 6 odalı ev ile birlikte satıla-bilir. 6 oda 140m2 + 70m2 cave + 70m2 teras. Ta-mamen her şeyi ile yenilenmiş olup, ev ve restau-

rant ayrı ayrı tapuludur. 2 daireye de ayrılabilir. Tel : 06 15 44 85 76 veya

Monsieur Fuche 06 62 71 63 01

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O32 Mutlu günlerinizi bu köşede sevdiklerinizle paylaşmak için [email protected] adresine resim ve bilgileri gönderiniz.

Duygu ve Cumali'ye ömür boyu mutluluklar dileriz. IZMIR VOYAGES- SELESTAT

Natalie & Claude

Nora & Régis / Objektiften Foto&Video

Dilek & Amir / Objektiften Foto&Video

MUTLU GÜNLERİNİZ

Derya & Saffet

Serhat BursaK

übra

& Y

asin

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 33

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O34

Serife Organizasyon

9 senelik tecrübesi ile, profesyonel hizmet...

Siz, en güzeline layýks n z ...ý ý

A’dan Z’ye organizasyon

Dügün arabasiFoto & KameraDekorasyonOrkestraPalyaçoYemekPasta & TatliServisTemizlik...

00 333 88 29 73 3900 336 78 27 74 69

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 35

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O36

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 37

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O38

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 39

Rupt sur Moselle'de eserler görücüye çıktı

Mustafa Güçlü / Rupt sur Moselle

Nurcan Günder ve Mustafa Ok Rupt sur Moselle’de yaptıkları resimlerini tren istasyo-nun salonunda sergiledi. Bir hafta boyunca eserler görücüye çıktı ve ziyaretçi akınına uğ-radı.

Biraz da bu eserlerin sahiplerini tanıyalım.

Nurcan Günder aslen Denizli Acıpayamlı olup, kendisinin 6 yaşından beri resim yapma mera-kı varmış. Küçük yaşta resim yapmak istemiş ama maalesef ailesinin tutumundan dolayı hayalini gerçekleştirememiz. Çünkü ailesi bir kız çoçuğunun ressam okullarına gitmesi nor-mal görmediğinden otelcilik üzerine gönder-mişler. Tabii büyük ressam olmak için büyük şehirlerde okumak gerekiyor, bu da tabii aile için mümkün değildi.

Altı senedir hayal ettiği tual resimleri hayata geçirmeye başlamış. Resim yapmanın maliyeti çok yüksek olduğu için, önce malzemelerini al-mış ve zamanı olduğunda hayal ettiği eserleri tek tek yapmaya başlamış. Yaptığı resimler er-kek ve kadın bakış açısını çağrıştırıyor. Nurcan Günder soyut ve sembolist çalışmalar yaptığını söyledi. Eserlerim hep günlük hayatı anlatan resimlerdir dedi.

‘Bu ilk sergim çok güzel geçiyor ve çok insan merak ediyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Amacım daha çok sergilere katılmak, yakında Saint Die Belediyesinde de resimlerimi sergile-yeceğim’ dedi.

Mustafa OK da aslen Denizli Acıpayamlı, ken-disindeki resim merakını 15 yaşındayken resim öğretmeni uyandırmış ama maddi durumdan dolayı devam edememiş. İşten çıkarıldıktan sonra boş vakti olduğundan dolayı 5-6 senedir resim yapmakla uğraşıyor. « Resimlerim hep doğayı anlatıyor, doğayı çok sevdiğimden do-layı hep doğa üzerine resim yapıyorum.

Doğadaki renkler ilgimi çok çekiyor. Portre resmi yapmak çok zor olduğundan ilgimi faz-la çekmiyor. Genelikle akuarel boya tekniğini kullanıyorum. Resim yaptığımda her şeyi unu-tuyorum ve moralim yüksek seviyede oluyor » dedi.

Mustafa beyin amacı gençlere örnek olmak. « Yeteneği olanların bunu değerlendirmesi lazım, resim cemiyetlerine talep yapılmalı ve ders alınmalıdır » diye açıklık getirdi.

Ayrıca resim kursu açmak hayallerinden biri ve Türk toplumun da sanata merakını uyan-dırmanın amaçları arasında olduğunu açıkla-dı.

Resimleri görmek için www.artcrea.org sitesi-ne girebilirsiniz.

Sergi düzenlemek isteyenler 06 74 60 70 47 te-lefon numarasından irtibata geçebilirler.

Ayrıca sponsor olmak isteyenler objektif gaze-tesinden bilgi alabilirler.

“PIZZERIA ITALIA” Offenburg’ta Açıldı

Offenburg ve çevresinin sevilen isimlerinden, ünlü ve yemeklerinin lezzetiyle tanınan Pas-cha Restaurant’ın sahibi, eski millî güreşçi Mehmet Ali DEMİRTAŞ, yine Offenburg’ta gastronomi alanında yeni bir yer açtı : Pizzeria Italia.

Bölgenin meşhur ve tecrübeli İtalyan pizza ustası ve aşçısı sinyor Giovanni TELESCA ile birlikte geçtiğimiz Mart ayı içinde açtıkları Pizzeria Italia için Mehmet Ali DEMİRTAŞ şu bilgileri bizlerle paylaştı :“Restoranımızda tüm İtalyan spesyalitelerini bulabilirsiniz; pizza çeşitleri, makarna, laza-nya, spagetti vd.. Bunun yanısıra leziz Alman yemekleri de bunlara eşlik etmektedir. Burayı açma sebebimiz; zaten kalitesi malum bir türk restoranımız vardı, Pascha Restaurant, ona rakip olmayalım (!) diye biraz İtalyan, biraz Akdeniz, biraz Alman mutfağı karışık bir yer açalım dedik.

Türk müşterilerim için de her zaman meze, ta-vuk şiş, tavuk biftek, pirzola gibi yemekleri de bulunduruyoruz.Çevredeki tüm doslarımızı, arkadaşlarımız, eşimizi-dostumuzu bekliyoruz. Mehmet Ali DEMİRTAŞ kalitesi burada da aynen devam etmektedir.

İtalyan pizzacısı açmamızın nedenlerinden biri de 25 senelik arkadaşım olan Giovanni Usta. Uzun yıllardır bu işle uğraşan Giovanni

Usta, bazı sebeplerle işyerini kapatmıştı; bir görüştüğümüzde birlikte yapalım bu işi diye düşündük ve hemen harekete geçtik.

Pazartesi hariç her gün saat 11.30-14.00 ve 17.30-24.00 arasında açığız. Dediğim gibi, tüm vatandaşlarımızı buraya bekliyoruz. Ken-dilerini ağırlamaktan mutluluk duyacağız...”

İtalyan usta Giovanni TELESCA ise görüşlerini şu şekilde dile getirdi :“27 yıllık aşçıyım. Buralarda eski İtalyan us-talardan çok az kaldı; bunlardan birisi de benim. Artık eski usül, iyi yemek yapan ustalar kalmadığından, pizzacılar da değişti. Eskiden on pizzacı varken şimdi burada en az kırk tane oldu; hattâ dönerciler, İtalyan olmayanlar bile bu mesleğe el attılar.

Eğer pizzanın karışım maddelerini kaliteli kullanmazsan, oranını iyi tutturamazsan iyi bir pizza yapamazsın; bunu herkesin bilmesini is-terim. Ben mesleğin eskilerinden olduğumdan, o eski damak tadını arayanlar için bu yeni yeri-miz bulunmaz bir nimettir diyorum. Aslında benim kendimi övmem yerinde olmaz; tüm vatandaşlarınız gelip tatsınlar, kendileri karar versinler.

Herkesi bu yeni yerimize bekliyoruz...”( Hauptstr. 122 77652 Offenburg / 0049 (0)781 967 213 87 )

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O40

Döner / Aşçı işi arıyorumPERMIS B .04/1988. AYRICA 20

YILLIK AŞÇIYIM. 1990’DAN 2010’A KADAR PARİS’TE ÇALIŞTIM.

DÖNER İŞİNİ İYİ BİLİYORUM. ALSACE BÖLGESİ’NDE

İŞ ARIYORUM. TEL : 06 46 59 42 93

Satılık Fond de commerce Market

Strasbourg’a 27 km, Colmar’a 50 km mesafede bulunan Benfeld’deki çok geniş, iyi çalışır vaziyetteki market, yalnızlık sebebiyle sahibinden satılıktır.

300 metrekarelik markette A’dan Z’ye tüm gıda ürünleri ve kasaphane + 300 metrekare tam teşekküllü fırın + çok geniş park alanı bulunmaktadır.

Tel : 03.88.74.15.61 / 06.62.25.20.91

Satılık fond de commerce

Mulhouse merkezde, iyi çalışırdurumda, işlek yerde 60 kişilik salonu

olan Snack-Dönerci satılıktır.

Tel : 06 89 54 42 35

TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM

ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ ARIYORUM. FRAN-SA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA PERMIS 1988 VAR BİRTAT

DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA

DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM.

TEL : 06 46 59 42 93

SATILIK RESTAURANT MUR et FONDEmeklilik dolayısıyla, 68 bölgesi Wittenheim ana caddede, 50m2 + 50m2

depo + 70m2 teras. Tam teşeküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, hazır müşterili, potansiyeli yüksek, tamamen yenilenmiş kaliteli bir binadır.

+ veya bitişiğindeki 6 odalı ev ile birlikte satılabilir. 6 oda 140m2 + 70m2 cave + 70m2 teras. Tamamen her şeyi ile yenilenmiş olup, ev ve restaurant ayrı

ayrı tapuludur. 2 daireye de ayrılabilir. Tel : 06 15 44 85 76 veya Monsieur Fuche 06 62 71 63 01

Satılık veya Kiralık Döner Restoran ve Türk KahvesiSte. Marie aux Mines’de, şu an açık olan, işlek yerde, müşterisiyle bir-likte kiralık veya satılık Döner restoran ve Türk kahvesi. Tüm restoran malzemesi mevcut. Mekân 2 lokal ve büyük vitrinlere sahip. Her lokale

iki ayrı kapı. Market ya da başka bir iş yapılabilir.Daha fazla bilgi için : 06 30 87 34 21

Satılık fond de commerceSaverne’de, Döner ve pâtes, 130 m2, 50

kişilik, Lise’nin ve Kolej’in yanında, müşterisi hazır, kirası 850 €,

fiyatı 41 000 € anlaşmalı.

Tel : 06 72 01 28 73

Satılık ArabaRenault Laguna, 1.9 DCI Siyah,

135.000 Km. 110 CV. DIESEL 6 CV. EXP. Satış yeri Mulhouse

( 68 Bölgesi ). Fiyatı 5 500 €TEL : 06 46 59 42 93

Mail : [email protected]

Güveninizin Eseri PROCOMM

www.procomm.frMr. Chenel A.

TEL.: 06 68 09 58 80

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Affaires en Liquidations10 000 € à 40 000 €

Département de la Moselle et Meurthe & MoselleBoulangeries Restaurants Cafés

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

Nancy bölgesi için, en az 2 yıl tecrübeli Agent Commercial aranmaktadır

Satılık EvlerStrasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık.

405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye kat-layacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir.Satış fiyatı 325.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 41

SATILIK FOND DE COMMERCEHaguenau’da restaurant-snack fonu satılık, 40kişilik, teras, iyi işler durumda, işlek

cadde üzerinde, üniversite, gare, mediatheque ve okulun sokağında, 3-6-9 kira kontratlı, pizza, döner, mutfak ve salonun bütün malzemeleri yeni.

Fiyatı pazarlıklı 80 000 €

Tel : 06 72 85 25 24 – 06 22 60 70 20

SATILIK FOND DE COMMERCEAudincourt’da ( 25400 ) Restaurant Munzur, 85 kişilik + 60 kişilik teras, iki katlı, lisans 4’ü var, çok merkezi yerde,

bölgenin en temiz ve en işlek restoranı, fiyatı uygun.Tel : 06 70 74 23 11

SATILIK FOND DE COMMERCE

Kehl’de güzel çalışan Bistro Cafe satılıktır. Tel : 0049 (0)176 78 34 20 43

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık fond de commerce

Colmar merkezde bulunan Le Cappadoce isimli Restaurant & Grill, emeklilik nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 23 69 36

Devren Satılık Döner Kebap Haus

Karlsruhe’de bulunan Kebap Haus devren satılıktır.

Tel : 0173 448 47 57

Satılık Fond de CommerceStrasbourg merkezde, 7 rue de la Division Leclerc adresinde bulunan Libertine Ke-bap satılıktır. İşlek yerde, müşterisi hazır,

30 kişilik + 30 kişilik teras, 55 m2, tüm malzemesiyle satılıktır.

Kirası : 1 400 € ( charges dahil ).Tel : 03 90 23 24 74

Satılık Fond de CommerceSatılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de, 10 place Abatucci’de bulunan lokal, işlek yerde,

müşterisi hazır, butik türü işlere uygun ve izinli, 80 m2.

Kirası 900 € ( TTC ). Fiyatı : 50 000 €Tel : 03 89 89 37 85

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O42

SATILIKfonds de commerce Epicerie

Strasbourg Meinau’da, tramvay durağının hemen yanında, içinde her çeşit makinesi

mevcut, müşterisi hazır ve iyi işleyen dükkân satılıktır.

Tel. : 06.62.86.40.48

SATILIKFonds de commerce

Epicerie

BRUMATH’IN MERKEZİNDE,

Satılık Dukkan FİLİZ MARCHE, 20 yıldır çalışan, çevresinde tek olan Market, yaşlılıktan dolayı satılıktır.

Tel : 03.88.51.00.65 Cep: 06 80 98 34 14

Satılık Fond de CommerceTuristik Obernai şehrinde, 40

kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci,

tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Satılık Bar – PMU – Snack

Haguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır, 200 m2 .Ciddi olarak

ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Fond a vendre Boulangerie – Patisserie –

Salon de the30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe

à Obernai. Prix : 150 000 € Tel : 06 75 13 28 53

Satılık fond de commerce

Marmoutier’de tek döner dükkânı, 100 m2, müşterisi hazır, işlek

yerde, bütün malzeme yeni, kirası 800 €, fiyatı : 58 000 €

Tel : 06 70 14 84 45

Satılık fond de commerce

Wittenheim’da çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 11 yıllık döner restoran

özel sebeplerden dolayı satılıktır.

Tel : 06 24 54 17 60

SATILIK Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl’e 2 km uzaklıktaki petrol istasyonu ve yanında imbiss ile

beraber tüm eşyalarıyla mülkiyeti.satılıktır. Ciddi olanlar bu telefonlardan ulaşabilirler.

0049.170.730.73.77 veya 0049.7844.99.11.22

Satılık Fond de CommerceSchwindratzheim'da Döneristan, işlek caddede, halen çalışır

vaziyette, müşterisi hazır, 40 otoparklı, 100m², teras + 30 kişilik salon tüm malzemeleriyle satılıktır.

TEL.: 06 77 79 79 64

Satılık fond de commerce

Haguenau’da market, işlek yerde, müşterisi hazır, 150 m2 satış alanı + 150 m2 depo, her şeyi hazır olarak malzemesiyle beraber sağlık nedeniyle satılıktır. Kirası 610€. Restoranlara mal verilmek-tedir. Tel : 06 17 82 85 27

Eleman AranıyorStrasbourg’ta saat 20.00 –

01.00 arası çalışacak, içecek servisi + temizlik için bayan

eleman aranıyor.Tel : 06 32 64 29 63

Satılık Fond de commerce Mulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul

isimli restaurantın fonu satılıktır. 70 kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi

hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı 2008’in 7. ayında yeni-lendi. Kirası 864 € ( şarjlar hariç ). Fiyatı :

139 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80

SatılıkFond de commerceFransa’nın Almanya ve İsviçre sınırındaki

Huningue şehrinde bulunan elbise mağazası, içindeki terzi eşyası ile birlikte

satılıktır. 130 metre kare içerisi, terası 30 metre kare. Köşe başı, tam merkezde.

Sağlık nedeniyle satılıktır.

İrtibat tel : (00 33) 06 82 11 68 67

Satılık fond de commerceFransa-İsviçre sınırındaki Saint Louis’de şehir merkezinde, işlek yerde, alimentation dahil, her işe uygun, 60 m2 işyeri, kirası 535 €.

Tel : 03 89 69 73 91

Satılık RaflarVölklingen’de satılık market raf

ve regal sistemleri, standlar + elbise raf,

regal ve askı sistemleri.Tel : 00 49 176 666 51 923

Satılık fond de commerceMommenheim’da Döner Kebap, çok işlek ana cadde üzerinde, çevresinde tek, süper

ünü olan, günlük geliri çok yüksek, çevresinde iş yerleri ve yakınında disko-

tek, 2 kat, 45 kişilik, tüm malzemesi yeni, geceleri açık olan mekân yalnızlıktan dolayı

acilen satılıktır.Tel : 06 32 10 19 66

Satılık Fond de commerce

Colmar’da, La Boheme. Şehir merkezinde işlek yerde, müşterisi hazır, lise karşısında, bilançoları hazır ve iyi, 60 m2, 20 kişilik

oturma yeri, + teras imkânı. Kirası 700 € ( charges dahil ).

Tel : 06 69 75 02 16

Satılık Fond de commerceStrasbourg’ta Katedral yakınında, yazlık terası ve lisans 4’ü olan, 55

kişilik ve 95 m² restoran, çok elverişli bir mekan.

Fiyatı : 200 000 eurosTel : +33 6 48 05 00 07

Mulhouse’da Satılık Döner Dükkanı

24 kişilik salonuyla, pazar yeri ve liseye yakın, kirası 550 €

Sağlık problemleri nedeniyle uygun fiyata satılıktır.

Tel : 03 89 60 51 07

Satılık Fond deCommerce

SNACK-Traiteur - Sandviççi

Strasbourg Merkezde(5, Rue des orphelins), ana yol üstü, fırın, ocak,

havalandırma ve çalışma masasıyla tam teşkilatlı mutfak. Ortalama 50 M2 Kirası

ucuz, 388 Euros TTC Fiatı : 53 000 €(Ciddiyseniz arayınız!)

Tel : 03 88 35 23 30 (saat 15-17 arası kapalı)

Cep: 06 83 53 42 77

Avrupa Psikoloji Merkezi Sekreter ArıyorKehl’de bulunan Avrupa Psikoloji Merkezi’ne dik-siyonu düzgün, Türkçe, Almanca ve Fransızca’yı iyi derecede konuşan sekreter aranıyor.İlgi duyanlar Cv’lerini e-mail olarak [email protected] adresine veya posta yoluyla Avru-pa Psikoloji Merkezi Erdinç Üstündağ Rhein str 49 77694 Kehl adresine gönderebilirler.

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 43

KÜÇÜK İLANLAR

Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan

istasyon ve imbiss, tüm malzemele-riyle birlikte satılık veya kiralıktır.

Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık Nintendo Oyunları + Trotinette + Çamaşır kurutma makinası

Nintendo DS + 6 oyun + saklama çantası 80 €

Trotinette 20 €Brant marka çamaşır kurutma makinası,

az kullanılmış 50 €Cep tlf : 06 85 77 22 65

SATILIK DÖNER DÜKKANIMULHOUSE’UN EN ESKİ DÖNERCİSİ OLAN

CHEZ YASSIR İSMİYLE TANINAN İYİ ÇALIŞIR DURUMDAKİ, DEVAMLI MÜŞTERİSİ OLAN, PAZAR YERİNE YAKIN, DÖNER VE PİZZA SALONU İÇİN GEREKLİ TÜM MALZEMESİ MEV-

CUT OLAN, BÜYÜK TERASI VE HAVUZU BULU-NAN, 40 KİŞİLİK KAPALI, 100 KİŞİLİK AÇIK ALANA

SAHIP SATILIK DÖNER SALONU.İRTİBAT : 06 11 19 44 06

Eleman AranıyorStrasbourg Ostwald’de bulunan CRE-PIS RHIN isimli şirkette çalıştırılmak

üzere, dış sıva ve izolasyon ustaları aranıyor. İş yeri : Strasbourg ve çevresi.

Başvurular arasında kalifiye olanlar dikkate alınacaktır.

Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat no : 03 88 66 09 01

Satılık fond de commerce + Possibilité murSoufflenheim’daki tek PMU, Bar, Française des Jeux + Döner + Kahve + Snack.

Müşterisi hazır, işlek yerde, hiçbir tamirat gerektirmiyor.Ayrıca, bununla birlikte, üstünde bulunan F4 apartman

( tüm odaları banyo ve tuvaletli ).Ev ve altındaki kahve için fond veya mur olarak satın alma imkânı.

Tel : 06 48 77 97 96 / 03 88 86 72 88

Satılık fond de commerce Kuaför Salonu

Mulhouse’un merkezî yerinde, iyi işler durumda, müşterisi hazır

bay-bayan kuaför salonu fond de commmerce ile satılıktır.

Fiyatı : 30 000 € (anlaşmalı ) Tel : 06 32 58 22 84

Eleman AranıyorMULHOUSE’DA YENİ AÇILA-CAK BİR TÜRK RESTORAN-

TI İÇİN,İŞİNDE TECRÜBELİ, TÜRK

YEMEKLERİNİ ÇOK İYİ BİLEN BİR AŞÇI ARIYORUM.

NERİMAN ASLANTEPETEL : 06 28 43 61 78

Erkek Kuaför AranıyorAlmanya’nın Achern şehrinde bulunan STAR LOOK isimli kuaför salonunda çalıştırılmak üzere, bayan ve erkek saçlarından anlayan

( erkekler için saç traşı, saça çizgi çekme, sakal traşı vb. işler + kadın saçı ) genç bir elemana ihtiyaç vardır.

Ciddî olarak ilgilenenler, cv + fotoğrafını aşağadaki adrese gönderebilirler.Star Look / An der Acher 6 – 77855 Achern

Küçük ilanlardan büyük iş çıkar.

İlan vermek çin:

[email protected]

Satılık fonds de commerceBakkal – Snack – Traiteur

Strasbourg’da çok iyi bir semtte, cirosu yüksek, her türlü işe

elverişli, bir çift veya bir aile için ele geçirilmez bir fırsat.

Tel : 06 73 16 50 51

Satılık fond de commerce

Erstein’da 40 kişilik döner kebap, işlek yerde, müşterisi hazır.

Tel : 06 72 78 11 09

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O44

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 45

FRANSA KANGAL KULÜBÜ ÜYESİ

M A L A T YA L I Ş A H İ N

KENDİ YETİŞTİRDİĞİ KANGALLARI SİPARİŞ

ÜZERİNE SATMAKTADIR.AYRINTILI BİLGİ VE SİPARİŞ TEL.:

+ 3 3 6 7 1 5 6 6 2 2 0

Satılık İŞ YERİ Fond de commerceBesançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

Tel : 06 89 27 22 96

Acil satılık fond de commerce ve binaSte. Marie aux Mines’in hemen yanıbaşındali büyük lokal sağlık

nedeniyle Türkiye’ye döneceğimden satılıktır.Yemek salonu + oyun salonu veya Türk kahvesi yapılabilecek ikinci bir salonu + oyun salonu olarak kullanılabilecek bodrumu ( cave ). Kullanım alanı toplam 200 m2 + geniş otopark ( 15-20 araba ) + büyük teras. Turistik yer, 24 saat açık oturma izni var, manzarası

müthiş, oturmak için kiralık evi var.“Sahibinin değil, müşterilerinin gözünde süper bir yer”. Bina

masrafsız, komple yeni yapılmış durumda. Bina komple 10 ar ( dönüm ); ormanı, bahçesi, iki terası ve park yeri var.

Binanın giriş katı komple restoran ( 200 m2 ). Birinci kat 120 m2 ev. İkinci katta iki tane F3.

Fonu 110 000 €. Kirası 1 100 €. Komple bina : 550 000 €.“Lütfen bir kez gelip yeri görün, fiyatı sonra konuşalım.”

Tel : 06 84 30 03 16

Satılık Fond de CommercePfaffenhoffen'de

Restaurant DI CAPRI Pizza, tartes flambees,

döner kebab.Müşterisi hazır, iki adet

alışveriş mağazasının he-men yanında, çok

potensiyeli olan dükkânın fond de commerce’i ailevi

problemler nedeniyle satılıktır. İçindeki malzemelerin hepsi bir seneliktir, hepsinin garantisi vardır. İçinde 46 000 €’luk

malzeme vardır. Kirası 500 €Fiyatı : 69 000 € ( pazarlıksız )

Tel : 06 33 35 07 80

Satılık Fond de Commerce

Snack Restoran Grill National

Strasbourg'da Garın yakınında, işlek bir yerde, müşterisi hazır, 30 kişilik salon, her türlü ekipman

mevcut olup halen iyi bir müşterikapasitesiyle faaliyette... Adres: 30, rue du Faubourg

National F-67000 Strasbourg

Tel : 06 14 73 34 33 03 88 23 24 88

SATILIK Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20

kişilik + 26 kişilik terası olan restoran satılıktır.Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

Satılık fond de commerce KebapVittel'de, çarşıda Gare'ın hemen yanında, 20 kişilik oturma

salonu ve terası var, müşterisi hazır, ailevi sebeplerden dolayı satılıktır.28 000 € benefice (kâr),

yıllık cirosu 90 000 € Fonu 45 000 €’ya satılık.Tel : 06 37 28 04 91 / 06 37 28 04 91

Satılık fond de commerceFegersheim’ın ilk ve tek döner

dükkânı satılıktır.Bilgi için : 06 84 46 74 56

Eleman AranıyorSte. Marie aux Mine’de

çalışacak döner ve pizza ustası aranıyor.

Müracaat tel : 06 30 87 34 21

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 80

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O46

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 47

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O48

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 49

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O50

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 51

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O52

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 53

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O54

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 55

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O56

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 57

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O58

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 59

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O60

TÜRKİ GECELERİNDE BULUŞALIM

Hasan BELLİKLİ / Karlsruhe

Yıllardır Karlsruhe’de gastronomi dalında isim yapmış bulunan sanatçı Orhan YALÇIN,

iş ve müziği birarada yürütüyor.

Karlsruhe Erbprinzen sokakta bulunan YUF KA Türki Evi, her hafta cuma ve cumartesi akşamları canlı müzikle müşterilerine hizmet veriyor.

Ailece gönül rahatlığıyla eğlenebileceğiniz bir yer olan Türki Evi, bugüne kadar birçok sanatçıyı konuk etmiş.

Bundan sonra da halk müziğine gönül vermiş olan sanatçıları her hafta sonu sevenleriyle buluşturacaklarini söyleyen sanatçı Orhan YALÇIN, kendisinin de müzikte 25. yılını doldurduğunu, birçok klip çekip televiz-yon programı yaptığını ve de aynı zamanda iyi bir bestekâr olduğunu açıklayan YALÇIN, sözlerini „Halk ve fantezi müziğine gönül veren bütün dostlarımızı Yuf Ka Türki Evi’ne bekliyoruz„ diyerek tamamladı.

Bizler de Objektif Gazete olarak sanatçıyı kutluyor, iş ve müzik çalışma-larında başarılarının devamını diliyoruz.

Kırkından sonra azanı...Zaman ilerliyor.

İlerledikçe çok şeyleri de alıp götürüyor beraberinde.

Kaybedilince asla geri bulunamayan tek şey « zaman »... İnsan hayatında en de-ğerli şey olan zamanı ise biz, anlaşılması imkânsız bir hovardalıkla, serseri bir ruh-la har vurup harman savuruyoruz.

Bu konuda erkekler şampiyon.

Hele hele bizim erkeklerimiz.

« Hadi gel de şu kahvede bir-iki kadeh demlenelim, derdimizi unutalım.

Bırak şu hanımı da , bir el atalım şurada. Kılıbık mısın nesin yahu ?

Kapat telefonununu. Cevap bile vermeye-ceksin karı kısmına !

Ne işi bre kardeşim, gel şu PMU’de bir at yarışı oynayalım.Yarının milyonerleri biz oluruz belki.

Çoluk çocuğu boş ver, bırak anaları ilgi-lensin. Senin işin mi o ?

Bırak be kadın, bırak da şu maçı bitire-

yim. Gönder şu illet çocukları yatakları-na... »

Zaman akar gider...Çocuklar zor bela büyürler, evden ayrıla-cakları gün gelir :

« Yahu ne çabuk büyüdü bu çocuk ! Daha dün küçücük bir bebekti » dersiniz iç geçirerek.

Eeeeee... O küçük çocuk büyümüştür artık.

İlk adımını attığı, ilk sözcüğünü söylediği, ilk defa aşık olduğu günden bu güne köp-rünün altından çok sular akmıştır.

Delikanlılık krizlerini geçirirken, ilk kalp ağrısıyla gözyaşı dökerken yalnızdı çocuk ; okul veya mahalledeki kabadayı bozun-tularının yanından her geçişinde tir tir titrerken de öyle.

Babası zaman öldürmekle meşgûldü önce.

Sonra da …. kaybettiği zamanı bulma telaşında.

Sözüm, hiç ölmeyecekmiş, hep genç ve dinç kalacakmış gibi yaşayıp zamanı kat-ledenlere.

Bir de zamanın geçen ve bir daha geri gelmesi mümkün olmayan bir şey oldu-ğunu 40’ından sonra farkedenlere. Yani bazılarımıza...

Hani çok sık kullandığımız bir atasözü vardır ya...

« Kırkından sonra azanı teneşir paklar. »

Vatan Gazetesi yazarlarından Selahattin Duman, bunu çok güzel ve açık bir şekil-de izah etmiş, Azgın Teke Sendromu adlı yazısında:

«..Eve hiç dönmeyenlerin durumuna gelince...

Bunlar “Erkek teke sendromunu” en ağır yaşayanlardır.

Dönüşü olmayan bir yola girdiklerini bilir, hayatlarının bundan sonraki bölümünü ona göre düzenlemeye çalışırlar...

Önce kendilerine olan düşkünlükleri ar-tar.

Sağlıklı hayat meraklısı olurlar. Sıkı diyet uygularlar. Genç işi giyim kuşama dada-nır, spor

giyinmeye çalışırlar.

Bütün dertleri; uğruna evi terk ettikleri genç kadınla aralarındaki yaş farkını ört bas etmeye çalışmaktır. Nüfusa gidip yaşlarını küçültmek müm-kün olmadığından kendilerini estetikçile-re teslim ederler. Geçkin erkeğin sarkık derisinden bu sektör sebeplenir.

BELİRTİSİ VAR MI?

Erkek teke sendromu’nun erkekteki ilk belirtisi televizyon başında ortaya çıkar. Tek başına televizyon izleyen bir erkek Lig TV’yi, haber kanallarını, aksiyon filmlerini seyretmiyor da Elma gibi, Sinek gibi genç-lerin kanallarına takılıyorsa fikri bozulmuş demektir. Özellikle MTV veya Number One kana-lında klip izliyorsa bilin ki çoktan kararını vermiştir. Hele hele Fashion TV’nin başından kalk-mıyorsa gözü iyice kararmıştır ki karısının o erkekle her türlü ağız dalaşından uzak durması icap eder...»

*******

Hayatta tahammül edemediğim nadir tablolardan biri, bir bar önünde kadeh-lerini yudumlarken gelip geçenlere ve özellikle de karı kısmına süzücü bakışlarla bakan erkekler topluluğudur.

İçlerinden birini ele alalım meselâ.

O sabah evden çıkarken sert ve kat’i bir dille karısına talimatını vermiştir adam :

« Yemeğe dolma ve cacık yap. Gömlekle-rimi ütülemeyi de unutma ! »

Fabrikadaki işine giden emekçi havasın-da, omuzları ve başı dik bir şekilde çıkar evden. Yolda yürürken « dün oynadığım lotoya inşallah bir şeyler çıkmıştır » der iç geçirerek. Doğruca abonesi olduğu kahve veya barın yolunu tutar.

Aslına bakarsan, Avrupa’da olmak işi epey kolaylaştırıyor. Bazıları için iş arayı-şına gerek bile yok. Nasıl olsa RMI/RSA var. O da yoksa, çocuk paraları düzenli bir şekilde hesaba giriyor. Karısının, banka hesabındaki açık ve ödenmemiş fatura-larla ilgili uyarıları da sinek vızıltısı gibi gelir. Umrunda değildir adamın. Orhan Veli’nin deyişiyle :

Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya!

Dediğim gibi, sözüm bazılarımıza. Onlar kendilerini iyi tanırlar.

İçlerinde mutlaka sağduyulu olanlar çıka-caktır.

Bu yazıyı okuduktan sonra cep telefonla-rına sarılacak ve yumuşak, hoş bir dille :

« Karıcığım, bu akşam eve biraz erken geleceğim. Yemek hazır değilse önemli değil, zeytin-ekmek yesek de olur. Ço-cukları hemen yatırma, bu akşam onlarla biraz sohbet eder, hatta beraberce güzel bir film seyrederiz. » diyeceklerdir belki de.

Kaç tane çıkar, bilmiyorum. Ama bili-yorum ki birkaç güzel istisna çıkacak-tır aralarında.

Umut etmek ne güzel ...

S i z d e n b i r i...

Albera Meynioğlu

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 61

YENİ NESİLDE TÜRKÇE’NİN KORUNMASI

AMAÇ: FRANSA’DA YETİŞMİŞ VE YENİ YETİŞMEKTE

OLAN NESİLLER İÇİN EN TEHLİKELİ VE EN TE-

MEL SORUN OLARAK GÖRDÜĞÜM TÜRKÇE’NİN KAYBEDİLMESİNİN ÖNÜNE

GEÇMEK.

Fransa’da şu anda yaşamakta olan gurbetçi vatandaşlarımızın durumuna bir işletmeci ola-rak baktığımda ilk göze çarpan ve beni ürperten durumlardan biri şu an 4 ile 28 yaş grubun-da olan neslimizin hayatında Türkçe’nin çok az bir yer tuttuğudur. Türkçe’nin yerini Fransızca’nın almış olmasıdır. Dernekler devamlı Fransızca konuşan, Türkçe konuşmakta çok zorlanan gençlerle dolu. Onlarla Türkçe konuşurken san-ki Türkçe’yi yeni öğrenen bir Fransız’la konuşuyormuş hissine kapılıyorsunuz.

Halbuki bu durum asimilasyonun en önemli ve temel hamlesidir. En önemlisi de insan haysiyet, onur ve şerefine yapılabilecek en büyük kötülük olan insanları yabancı dille eğitime (dikkat yabancı dil eğitimi demiyorum, herkes mutlaka bir veya hat-ta iki yabancı dili yeterince ve özellikle mesleği ile ilgili olarak bilmelidir) tâbi tutarak beyinle-rin sömürgeleştirilmesi sonucu (yani beyinlerin sömürülebil-ecek hale getirilmesi sonucu) düşünemeyen yani temel bi-limler üretemeyen, kendisine olan güvenini yitirmiş, dolayısı ile aşağılık duygusu için de kıvranan, kendi öz milletine hor bakan, sadece sömüren ülkenin istediği kadar düşünebilen ve sömürenin sempatizanı olmuş zavallı insanlar yaratılarak insanlarımıza karşı bir insanlık suçu işlenmektedir.

Mevcut durumda, burada yaşayan insanımız yeterince, dilin kaybının ne kadar büyük yaralar açacağının farkında ve bilincin-de değil. Dininin kaybolmaması için duyduğu endişeyi maale-sef dilinin kaybolmaması için duymuyor. Halbuki şöyle bir düşünürsek dilini kaybeden bir insanın Türkiye’den gelen bir din

görevlisini de anlaması müm-kün değildir veya ancak sahip olduğu Türkçe düzeyine göre din görevlisini anlaması mümkün-dür. Dolayısı ile dilini kaybeden bir insanın hakikatte dinini de koruması mümkün değildir. Bu durum hayatın her alanında böy-ledir. Bu kadar önemli ve temel bir sorun olan dilin korunması ve yaşatılması mevzuu ile ilgili olarak çok ciddi ve bilimsel bir yol haritası çıkarılmalıdır.

Fransa’da benim Türk olan ve Türkçe düşünmesi gereken insanımın yeni filizleri olan çocuklarına Fransızca eğitim dayatılmakta ve başarısız olmalarına sebebiyet verilmek-tedir. Çünkü insan yabancı dil-le düşünemez.(Bu bahsettiğim durum İngiliz eğitimin siste-minin yol haritasını oluşturan eğitim yasalarının ilk maddele-rinden biri olarak İngiltere’deki eğitim fakültelerinde öğretmen adaylarına en temel ders olarak verilmektedir.)

Aynı zamanda insanın aklına şöyle bir soru geliyor. Örneğin neden Türkiye’de yaşayan Fransızlar Türkiye’de yaşayan çocuklarına Türkçe eğitim aldırmayıp (yani fiziği, kimyayı, matematiği ve benzeri dersleri ) kesinlikle kendi ana dillerin-de eğitim veren azınlık okulu dediğimiz okullarında eğitim aldırmaktadırlar. Bu aynı zaman-da devletler arası karşılıklılık il-kesine de aykırıdır. Bu en temel sorunu hakkı ile çözebildiğimiz takdirde inanın ki buradaki insanlarımızla ilgili aklınıza ge-len tüm sorunların çözümü için zaten en büyük adımı atmış oluruz.

Göreceksiniz zaten gerisi kendiliğinden çorap söküğü gibi gelecektir. Zeki, yaratıcı, parlak, kendisini ve milletini seven, dolayısı ile tüm milletle-ri seven, saldırganlıktan uzak, düşünebilen, bilim üretebilen, dinini hakkıyla yaşayabilen, hurafelerden arınmış, sorgula-yan, çözümler üretebilen, her biri ayrı bir değer olarak ve en önemlisi de insanlığın saygın bir üyesi olarak bu gurbet ellerde milletini hakkıyla temsil ede-bilme onurunu ve mutluğunu onlara sağlamış oluruz diye düşünüyorum.

Yukarıda bahsettiğim hususla

ilgili olarak ilk anda aklıma ge-len yapılabilecekler şunlardır: 1.İnsanlarımızda bu konu ve önemi ile ilgili bilinç oluşturma çalışmaları yapılmalı. Bu ama-ca göre tüm öğretmenler bulundukları bölgelerde dernek-ler vasıtası ile toplantılar tertip-lenmesini sağlayıp buradaki to-plumumuzun tüm katmanlarının (çocuk, genç, orta yaş grubu, yaşlı, veli, öğrenci, işadamı, vb.) katılımı ile bilgilendirme toplantıları yapılmalı.

2. Çözüm yolları olarak, ailelere aile içinde alınacak bir karar ile günlük zaman dilimleri içerisin-de evde bulunulduğu zaman-larda, Türkçe konuşması kararı alınıp uygulanması için öneriler-de bulunulacak.

Buna paralel başka bir seçenek olarak örneğin anne veya ba-badan birinin çocukla devamlı Türkçe diğerinin ise devamlı ola-rak Fransızca olarak konuşması tavsiye edilip böylece özel-likle çocuğun her iki dile de tam anlamı ile vakıf olması sağlanacak. Dil bilimcilerin bu konuda uygulamaya dönük pra-tik önerileri buradaki insanımıza aktarılmalı.

3.Tarihi süreç içerisinde yıllarca yabancı ülkelerde yaşayan Yahudiler’in çocuklarına ana dilleri İbranice’yi nasıl öğrettikleri ve yaşattıkları ile ilgili araştırmalar yapılıp (veya başka diğer toplulukların), onların bizce de uygun görülen yöntem-lerinin bizim insanlarımızca da uygulanması için tavsiyelerde bulunulabilir.

4.Bizim Milli Eğitim Bakanlığı’mızdan da bu konuda bilgiler edinilebilir.

5. Buradaki insanlara her gün en az bir Türk gazetesi okuması, bulmacalarını çözmesi istene-cek.

6.Dili zihinlerde ve fiiliyatta yaşatmanın, zenginleştirmenin en iyi yolarından biri de Tür-kçe kitap (edebiyat, roman, hi-kâye vb.) okumaktır. Bu özellik-le yurt dışındaki insanımız için bir zaruret olduğu kendilerine anlatılacak.

7.Buradaki insanımızın önder olarak çok itibar ettiği din gö-revlilerimizden hutbelerinde insanlarımıza dilin öneminden

bahsetmeleri ve konunun ne kadar hayati olduğunu onların da halkımıza anlatmaları sağlanacak. Ve bu konuda işbirliği yapılacak.

8.Milli Eğitim Bakanlığı, üniver-sitelerimiz ve TRT işbirliği ile buradaki vatandaşlarımıza ve onların çocuklarına yönelik Tür-kçe ve Türk Kültürü, Türk Tarihi, Türkçe matematik, fizik, kimya gibi takviye ders yayınları televi-zyon ve internet vasıtası ile de verilebilir.Fransa’daki Türkçe ve Türk Kültürü derslerine devam etmeyen veya eden çocuklar bu kanallardan da bu derslere ulaşabilirler.

9.Fransa’daki makamlar-dan; Fransa’da yaşayan Türk vatandaşlarımızdan isteyenle-rin çocuklarına Türkçe eğitim aldırma haklarına istinaden özel Türkçe eğitim veren Azınlık okullarını açmalarına izin ver-meleri istenebilir. Nasıl ki onların Türkiye’de açtıkları gibi. Ana dilde eğitim alma hakkı (ki bu doğuştan kazanılan bir haktır) temel insan haklarından biridir.

10. Türkiye’den buralardaki insanımıza yönelik konusunda uzman Ruh Bilimciler (Psikolog değil) görevlendirilip bunların cemiyetlerde dönüşümlü ola-rak düzenli seminerler vermesi ve bu sayede iki kültür arasında kalmış veliler ve çocukların ruh sağlıklarının ve dengelerinin en üst seviyede tutulması sağlanabilir.

11.Derneklerde Dil Kulüple-ri kurulup buralarda çalışan gönüllü insanların düzenli ola-rak araştırmalar yapıp halka se-minerler vermesi sağlanabilir. En azından bu sayede bu ko-nunun devamlı gündemde kalması sağlanmış olur diye düşünüyorum.

12.Ayrıca bu konu dışında genel manada tüm cemiyetlerde gen-çlerin yürüteceği Matematik, Fizik, Kimya,Tarih, Satranç, Sine-ma, Tiyatro, Edebiyat vb. kulüp-ler olmalı.

Aziz milletimi sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Allaha emanet olun.

(İsmini vermek istemeyen bir okuyucumuz.)

- OKUYUCU YORUMU -

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O62

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 63

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O64

(çözü

mü b

ir son

raki

sayfa

da)

Kalıcılık,ölmezlik

Resimdekioyuncu

Kurum, caka Yırtıcı

hayvan

İnce ve nazikGenelge,sirküler

Bir cinsgüvercin

Latife

OlanakGüzel

giyinmiş olan

Mütehassıs,kompetan Mahalli

Çekişme,bozuşma,

kavgaDirektif

Tarihte biruygarlık

Gündelikleçalışan işçi

Sayıca çokDaha önce

görmüşolmak, bilmek

HastalıkRadyumunsembolü

Bir cinsşekerleme

Yanardağpüskürüğü

Denizgenerali

Sayı veya golpası

Nanesi olanBir tür

büyü kkayık

Tan kızıllığı Yasal, meşru

Fas’ın plakaişareti

Kaba veçirkin, iğrenç

KatışıksızFert

Kaçankimseyi elegeçirmek

Değerli biryün kumaş

Cet, dedeParazit

Kavimle ilgili,budunsal

Kalsiyumunsembolü

Peşin para

Bir siyasalörgütün etkin

üyesi

Yüz, çehreDokunaklı,

hüzünlü

Temizİki şeyi ayıran

açıklıkHoş koku

Kimsesiz,zavallı Koruyucu

Bir notaTek eşlilik

Letonya’nınbaşkentiHavacıbülteni

Görevdenalma

Bir iş içintanınan süre

Aykırı, karşıt,ters

Emekkarşılığı ücret

KontenjansayısıSofa

Ani dehşetduygusu,

büyük korku

Hindistan'daprenslere

verilen unvanBilgisiz, cahil

Açıklamaİlgi

CilveKonuşulan

dil

BranşYanlış,

yanlışlık

SömürgeArnavutlukpara birimi

Kötü,sevimsiz(argo)

Eski dilde suGösteriş,

çalım, caka

Haramolmayan

Demiryolu

Küme (spor)Eksiksiz

Denizli’nin birilçesi

Tabii felaketMağara

Baş derisinikaplayan

kıllarBir nota

Arjantin’inplaka işareti

BağnazKurnaz, cin

fikirli

Mürekkepbalığının bir

türü

Yüzün her ikiyanı

Filipinler’inbaşkenti

ÇENGEL BULMACA HAZIRLAYANGüven Sö[email protected]

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 65

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O66 Fransa ve Almanya’daki Önemli Telefon Numaraları

Çilingir:

Strasbourg ve çevresi: 06 88 75 14 49Colmar ve çevresi: 06 03 97 98 58Mulhouse ve çevresi: 03 89 43 40 43Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

BİLGİSAYARINIZDAN DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dos-yalar, resim ve videolar geri yüklenir.

Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır.

Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.E-mail: [email protected]

T.C. Karlsruhe BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 721-98 44 00Eğitim Ataşeliği 0 721-98 44 027Çalışma Ataşeliği 0 721-85 77 87

T.C. Mainz BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 6131-98 26 00Eğitim Ataşeliği 0 6131-98 26 031Çalışma Ataşeliği 0 6131-98 26 027

T.C. Stuttgart BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 711-16 66 70Eğitim Ataşeliği 0 711-26 40 57

Çalışma Ataşeliği 0 711-24 07 10

Merkez HastanelerKlinikum Mannheim 0 621-383-0Klinikum Karlsruhe 0 721-974-0Klinikum Stuttgart 0 711-253-00

İdari BirimlerMannheim Valiliği 0 621-293-93 00Karlsruhe Valiliği 0 721-133-10 10Stuttgart Valiliği 0 711-216-25 54

BelediyelerMannheim Santral 0 621-293-0Karlsruhe Santral 0 721-133-0Stuttgart Santral 0 711-216-0

Turizmle ilgili BirimlerMannheim Turizm Bürosu 0 621-10 10 11Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı 0 7229 -66 20 00Stuttgart Havaalanı 0 1805-94 84 44

Acil NumaralarMannheim Karlsruhe Stuttgart

İtfaiye 112Polis 110Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz 0 621-290-0Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz 0 721-599-0Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz 0 711-289-0

Konsolosluk evinize taşınıyor: 2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

İŞLEMİN CİNSİ Tutarı

TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ 17,00 €

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza) 14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza) 24,00 €

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENMEKAYIT BELGESİ ÜCRETSİZ

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE ÜCRETSİZ

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa) 11,00 €

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI 24,00 €

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA) 4,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI 10,00 €

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. 75,00 €

K O N S O L O S L U K H A R Ç L A R I

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ 14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL 28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI 14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA) 14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ 35,00 €

P A S A P O R T H A R Ç L A R I

6 AY UZATMA 25,00 €

1 YIL UZATMA 36,00 €

2 YIL UZATMA 59,00 €

3 YIL UZATMA 83,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA 117,00 €

D E Ğ E R L İ K A Ğ I T L A R

PASAPORT CÜZDAN BEDELİ 27,00 €

NÜFUS CÜZDANI 3,00 €

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI 22,00 €

NOTER KAĞITLARI 3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI 5,00 €

BEYANNAME 3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ 29,00 €

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2010 YILINDA

UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorunlara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çarşamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler.

Santral N°Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma 03 88 36 68 1403 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri 03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri 03 88 24 77 35Cenaze ișlemleri 03 88 24 74 06Askerlik ișlemleri 03 88 24 74 09

03 88 24 74 06Noter ișlemleri 03 88 24 77 32Çifte Vatandaşlık ișlemleri 03 88 24 74 06

03 88 24 74 09Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet 03 88 24 77 32Vize ișlemleri 03 88 24 74 43Tebligat-Kasa 03 88 24 74 42Eğitim Ataşeliği 03 88 52 97 09Çalışma Ataşeliği 03 88 37 14 27Din Hizmetleri Ataşeliği 03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği 01 53 92 71 12T.C. Paris Başkonsolosluğu 01 56 33 33 33Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. 03 88 36 50 94Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu 0090/212 334 87 30Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu 0090/312 455 45 45

Santral 04 72 83 98 40Passport(Düzenleme) 04 72 83 98 45Passport5Uzatma) 04 72 83 98 51Askerlik 04 72 83 98 54Noter 04 72 83 98 46Nüfus 04 72 83 98 47Evlenme 04 72 83 98 53Güvenlik 04 72 83 98 55Kasa 04 72 83 98 52Çalışma Ataşeliği 04 72 74 26 73Eğitim Ataşeliği 04 78 24 33 00Din Hizmetleri Ataşeliği 04 78 65 01 21Appel d'Urgence Européen 112SAMU SOCIAL 115Enfance Maltraitée 119

Turizmle İlgili BirimlerStrasbourg Turizm Bürosu 03 88 52 28 28Entzheim Havaalanı 03 88 64 67 67Mulhouse / Basel Havaalanı 03 89 90 31 11S.N.C.F. ( Tren ) 36 35C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay ) 03 88 77 70 11

Acil Numaralarİtfaiye 18Polis 17

Jandarma 03 88 37 52 99S.A.M.U. 15Elektrik 03 88 18 74 00Gaz 03 88 75 20 75

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

SIHHİ TESİSATÇI İBRAHİM CEYLANKanalizasyon ve boru tıkanıklıklarında

ve acil durumlarda 24 saat hizmet!Her türlü su tesisat işleri / KAPI AÇMA

TEL.: 06 88 75 14 49

T.C. LYON BAŞKONSOLOSLUĞU http://www.lyonbk.com

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 67

ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARDAN KORUNMASI

Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Psikologu Nurkan Eryılmaz, son yıl-larda cinsel suçların giderek arttığını ve buna paralel olarak çocuk cinsel istismarının ilk sıralarda yer aldığını belirterek, ebeveynleri uyardı.

Nurkan Eryılmaz, yaptığı yazılı açık-lamada, çocukluk döneminin, cinsel gelişim ve bilgilenmenin henüz ta-mamlanmadığı bir süreç olduğunu, bu dönemde yaşanacak herhangi bir cinsel istismar eyleminin, özellikle aile içinden kaynaklanmasının çocukta meydana gelebilecek zararı daha da ağırlaştırdığını belirtti.

Cinsel istismarın çocuklarda uzun sü-reli duygusal ve davranışsal etkilere, korku, depresyon, kızgınlık, düşman-lık ve uygunsuz cinsel davranışlara yol açtığını anlatan Eryılmaz, şu bilgiyi verdi: "Çocukları cinsel istismardan korumak için ’hayır’ demeyi ve be-denini korumayı öğretmek gereki-

yor. Çocukluk çağı cinsel istismarları çoğu zaman hiç kimseye söylenmez. Çoğunlukla günahından dolayı ce-zalandırılacağı ya da terk edileceğine dair korku yaşanır, utanç ve suçluluk duyguları ile bu şiddet saklanır. Fiziki muayenenin önemli bir rolü vardır."

Çocuklarda oluşabilecek bazı davranış değişikliklerine dikkat edilerek istis-marın anlaşılabileceğini aktaran Er-yılmaz, 0-3 yaş arası çocuklarda yeme ve uyku bozuklukları, yabancılardan korkma ve yaşına uygun olmayan cin-sel oyun, 3-6 yaş arası çocuklarda be-bek gibi konuşma, içe çekilme, birine yapışma, gündüz veya gece idrar ya da kaka kaçırma, yeme ve uyku bozuk-lukları, öfke ya da boyun eğme davra-nışı ve cinsel oyunlar gibi bulgularla ebeveynlerin durumu gözleyebileceği-ni belirtti.

"ÇOCUKLAR NADİREN YALAN SÖYLER"

Cinsel istismara uğramış bir çocuğun anne-babası için önerilerde bulunan Eryılmaz, çocukların bu konuda na-diren yalan söyleyeceğine dikkati çe-kerek, şunları kaydetti: "Çocuğunuza inanın ve yaşadığı istismar konusunda konuşmak için yüreklendirin. Yaşadığı travmatik olayı atlatabilmesi için tek-rar tekrar konu üzerinde konuşmaya ihtiyacı vardır, iyi bir dinleyici olmaya çalışın. Çocuğunuza şefkat ve anlayış gösterin. Ne kadar acı verici olsa da çocuğunuza aşırı kaygı ve acıma duy-guları ile yaklaşmayın. Duygularınızı kontrol edin, öfke ve suçluluk duygu-larınızı çocuğunuzla değil, başka bir yetişkinle paylaşmaya özen gösterin. Böylece çocuğunuzun olumsuz duy-gularınız için sorumluluk üstlenme-sini engellemiş olursunuz. Kesinlik-le, çocuğunuzun yaşadığı istismarın onun sorumluluğu ya da suçu olmadı-ğını anlamasını sağlayın. Uzman yar-dımı alın."

Cinsel istismarı ortadan kaldırmanın en etkin yolunun, oluşmasını önlemek olduğunu bildiren Eryılmaz, çocukla-rın olası istismar durumlarını tanıma-larını, uygun bir yolla tepki gösterme-leri ve böyle bir durumda güvendikleri bir yetişkine olayı anlatmalarının te-mel hedef olduğunu bildirdi.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ

Çocukların erişkinden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özel-likleri olduğu, sürekli büyüme ve ge-lişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum so-runu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi 20 Kasım 1959'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Çocuk Hakları Bildirgesi" ile kabul edilmiştir. On ilkeden oluşan bu bil-dirge aşağıdaki gibidir:

1. İlke : Tüm dünya çocukları bu bil-dirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sos-yal sınıf ayırımı yapılmaksızın yarar-lanmalıdır.

2. İlke : Çocuklar özel olarak korun-malı, yasa ve gerekli kurumların yar-dımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruh-sal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir

3. İlke : Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır.

4. İlke : Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde bü-yümesi için kendisine ve annesine do-ğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme,

oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır.

5. İlke : Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli teda-vi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır.

6. İlke : Çocuğun kişiliğini geliştirme-si için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişme-lidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesin-den ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların gö-revidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır.

7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağ-layacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin ol-malıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır.

8. İlke : Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararla-nanlar arasında olmalıdır.

9. İlke : Çocuklar her türlü istismar, ihmal ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olma-malıdır. Çocuk uygun bir asgari yaş-tan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelle-yecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir.

10. İlke : Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulama-lardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evren-sel kardeşlik ortamında enerji ve yete-neklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetişti-rilmelidir.

ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIMAraştırmacı

e-mail: [email protected]

Murat Yılmaz Kendi Şirketini Kurdu

Enes Elektrik Şirketi Hizmete Girdi

Mustafa Güçlü / Saint Die Des Vosges

Ürgüp Kapadokyalı olan ve yıllardır inşaat sektöründe çalışan Murat Yıl-

maz, sonunda hayalindeki elektrik şirketini kurdu.

Kendisi 80’li yıllarda Fransa’ya gel-di. Eğitimini elektrik üzerine gördü ve diplomasını aldıktan sonra çeşitli firmalarda çalıştı. Büyük firmalar-da çalışarak tecrübesini geliştirdi. « Elektrik tesisatı yapmak çok tehli-kelidir. Çünkü elektrik insana zarar verebiler ve öldürücü bir cisimdir. Bunu da iyi anlamak ve kuralları bil-mek gerekir » diyen Murat Yılmaz,

kendisinin hep işçi olmaktan sıkıldı-ğını ve artık patron olmanın zamanı geldi diye emir alan değil ama emir veren biri olmaya karar verdi.

Devletin verdiği yeni imkanlardan yararlanarak şirketini kurdu. Şirket ev ve iş yerlerinin elektrik tesisatı-nı tamamen yeni veya eskiyi yeni normlara göre yapmakla yükümlü-dür.

Ayrıca yerden ısınan elektrik döşe-mesini de kaplıyor. Oğlu da kendi

yolundan gidiyor. O da babası gibi elektrik üzerine eğitimini görüyor. Bazen babasıyla beraber inşaatlara yardıma gidiyor.

Murat Yılmaz hedefinin işi iyi gi-derse birkaç işçi bulup onları çalış-tırmak ve tamamen yönetici olma-kolduğunu belirtti.

Objektik ailesi olarak hayırlı olması-

nı ve bol kazançlar diliyoruz.

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O68

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 69

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O70

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 71

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O72

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 73

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O74

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 75

GRUP ŞENSESLERDüğün, Nişan, Sünnet veya Solo Konser Organizasyonlarda

irtibate geçebilirsiniz.

Konser yapmak isteyenlere sanatçı temin edilebilir.

DÜĞÜN - NİŞAN - SÜNNET VEHER TÜRLÜ EĞLENCELERİNİZDE

SİZLERLE OLMAKTAN MUTLULUK DUYARIZ.

İrtibat : 06 80 72 63 39 http://mehmetali-acur.new.fr/

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O76

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 77

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O78

ŞER İTTİFAKIYine bir 19 Mart, yine bir Müslüman ülke işgali, yine şer ittifakı. Tarih19 Mart 2003, yine Amerika İngiltere Fransa Kanada İtalya; önce beslediler büyüttüler, palazlandı uçmaya başla-dı, ele avuca sığmayınca nasıl bertaraf edeceklerinin formüllerini de çabuk buldular.

Irak’ın devrik ve beyinsiz liderini önce sen haklısın diye Kuveyt’e saldırması için haklılık pozisyonuna getirdiler, daha sonra ne yapıyorsun ayıp ettin size hiç yakışmıyor deyip Kuveyt’te ölen askerleri sivil halkı öne sürdüler, ancak o dedi ki beni buna siz zorladı-nız şimdi ne yapayım diyerek çıkma-mak için direndi ancak şer ittifakında-ki zihniyeti bozuk olan kapitalist ülke yöneticileri sureti haktan görünüp güya halkı çok seviyor görünüp iyi in-san rolüne bürünerek kuzu postunda kurt gibi Irak’taki petrol kuyularının başına oturmayı oraları nasıl sömü-receklerini çok iyi hesaplar yaparak gelmişlerdi, güya Irak’a Bağdat’a vesair şehirlere Batı’nın anladığı bir demok-rasi getireceklerdi.

Erkek adamlarmış ve sözlerinde dur-dular ve o çok özlenen yıllarca yolu gözlenen hasretinden dayanılmaz hal alan demokrasi 19 Mart 2003 yılında geldi; geldi gelmesine de, gidene ka-dar arkasında bir milyon insan öldü-rüldü, yüzbinlerce çocuk yetim kaldı,

binlerce kadın dul kaldı, cezaevlerinde ırzına tecavüz edilen masum kadınlar kimi kime şikayet edeceğini bile bula-madı, öyle bir demokrasi geldi ki ırzı-na tecavüz edilen kadınların doğurdu-ğu çocuk sayısı neredeyse bir kasaba halkına eş değer seviyeye geldi.

Irak’a öyle bir özgürlük geldi ki kendi hava sahasını kullanamaz, kendi hal-kını koruyamaz, kendi komşusunu ta-nıyamaz hale geldi, kendi öz malı olan petrol kuyularını çalıştaramaz, bir varil petrol satamaz, ilaç doktor am-bulans bulamaz oldu. Iraklı halkı çok ama çok seven coniler o kadar geniş ve çok özgürlük getirdiler ki Irak’a, ku-zeyle güney ayrı hesaplara oturdular ve yolları ayırmaya başladılar, Irak’a o kadar özgürlük getirdiler ki o Irak hal-kının şerrinden korktuğu SADDAM zalimini arar oldular.

Arkasından yetmedi, hani bunlar biz-leri Müslümanları çok severler ya, Afganistan’daki kendi büyüttüğü bes-lediği Taliban’ı da bir çırpıda demok-rasiye adapte etmek için Afganistan’a sefere çıktı ve demokrasi havarileri güle oynaya oralara vardılar ve dünya-nın gözü önünde oraya da demokrasi-yi aşıladılar. Kendi uçaklarıyla sivilleri vurdular, yanlışlık oldu dediler, canı-nın istediği anda çekip silahını yolda giden garibanı vurdular, orada da da petrol yoktu ama dünyanın en kıymet-li mücevherleri de oradaydı.

Yetmedi, nerede bir müslümanın gö-zünde yaş var şer ittifakı hemen orada, Afganistan’da da vardı problem, bire bir kendi şirketinin ortağı olan Usame bin Ladin diye biri çıktı ve Batılılar’a cihad ilan etti, ikiz kuleleri vurdu vu-ruldu vurdurttu bahanesi Afganistan’a Usame bin Ladin’i aramak için gitti, zira müslümanların yüz karasıydı, gemileriyle uçaklarıyla istihbaratıyla uzaydan yeryüzünü izleyen iğnenin deliğindeki ipliği gören Amerikalı-lar ne hikmetse elinde bir kalaşnikof marka silahıyla dolaşan istediği za-man istediği yerde görünen dilediği zaman internet sayfalarından mesajlar dağıtan uzun sakallı şalvarlı adamı bir türlü yakalayamadı. Usandı oralara-dan çünkü oralara demokrasi gelmişti, başka ülkelerin de özgürlüğe ihtiyacı

vardı.

Ve bir kıvılcım yandı Tunus sahra-larından, kıvılcım alevlendi yangına döndü, onlar görünürde özgürlükle-rine kavuştular ama yanan ateş kom-şusunu bırakarak sokağın öteki ya-nındaki komşuya sıçradı. Komşu asil bir ailenin soyundandı yani firavun soyundan ama ne hikmetse orada da yüzlerce insanın ölmesine rağmen gitmesini, idareyi bırakmasını telkin ettiler, halk da sağduyulu davranarak özgürlükçü conilere meydanı bırak-madan işi tamamlamış görünüyorlar.

Malum Irak’taki kadar Mısır’ın petrol kuyuları yoktu ama İsrail ile hemfikir idiler, yıllarca Filistin’e yapılan zulmun karşılığı olarak da özgürlük götürme-yerek ödüllendirilmiştiler.

Ve son senaryo, Tunus’taki yanan kı-vılcım ateşi Tunus ve Mısır’ın arasında kalan Libya’yı da ısıtmaya ve sonuçta yakmaya başladı ama bu yakma öyle bir yakma ki Irak misali devletin ba-şında zalim bir insan kırk yıldır Libya halkının sırtında mutlaka bir şeyler yapmıştır ama yetersiz görüldüğü için halkı ayaklanan insanlar artık özgür-lük isteyen halka Kaddafi ben size her şeyi veriyorum diyerek aile boyu devlet idaresi yönetiminde söz sahip-leri oldukları, yaşam standartlarını bozmak istemedi ama işte o özgürlük peşinde koşan coniler Libya’nın altın değerindeki petrol kokusunu aldılar ve siz halkınıza zulmediyorsunuz diye harekete geçtiler.

Yine aynı Bağdat’a, Afganistan’a, Pakistan’a vesair yerlere giden şer itti-fakı fırsatı ganimet bilip güya Libya’ya da özgürlük için harekete geçtiler ve rast geldikleri her nesneyi bombalı-yorlar, medya ellerinde istedikleri gibi haber yorum görüntü veriyorlar, şim-dilik iyilik melekeleri ve şunu söylü-yorlar utanmadan « Bizim Kaddafi’yi indirmek gibi bir derdimiz yok ». O zaman neden gittin de Libya halkının milli servetine zarar veriyorsun. Bu şer ittifakı birkaç gün Libya’yı bombalar askeri tesisleri yıkar tankları cepha-nelikleri gemileri gaz dolum tesisleri petrol rafinerleri yıkılacak yakılacak sonuçta ekonomisi yere batacak ve bir

lokma ekmeğe muhtaç olacak ve (O ) bütün kaynaklarını şer ittifakı paylaş-ma yolunda.

Yine bir 19 Mart seneyi devriyesi ve Libya işgali ile müslümanlar yine şer ittifakının bombardımanı altında. Ba-kın başımıza gelenleri Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde nasıl anlatıyor Hak Teâlâ Hazretleri. Hucurât sure-sinde “Mü’minler ancak kardeştirler. Onun için (herhangi bir anlaşmazlık-ta) kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkun ki rahmete şâyan olasınız.” (Hucurât: 49/10)

Gerçekten mü’minler bir köke, bir asla bağlıdırlar. O kök ise ebedî hayatı ka-zandıran îmândır.

Mü’minlerin haklarını korumak ve menfaatlerini gözetmekteki din kar-deşliğinizi Allah’tan korkarak yapın!

Kardeşlik olan yerde şefkat ve merha-met vardır.

Bir kul kendisi için arzuladığı şeyleri mü’min kardeşleri için de arzulamaz-sa, îmânı kemâle ermiş sayılmaz. Ni-tekim Resûlullah (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyuruyor:

“Sizden herhangi biriniz kendisi için arzuladıklarını mü’min kardeşleri için de arzulamadıkça îmân etmiş olmaz.” “Nefsimi kudret elinde tutan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki, îmân etme-dikçe cennete giremezsiniz. Ve birbir-lerinizi sevmedikçe de (kâmil) mü’min olamazsınız. Size bir şey söyleyeyim, onu yaptığınız takdirde sevişirsiniz. Aranızda selâmı yayınız.”

Yukarıdaki ayeti kerimede ve hadi-si şeriflerdeki manaya bakarsanız müslümanlar olarak işlerimizin hal-ledilmesini kendi aramızda yapma-mız gerekirken, maalesef Batı’dan gelen demokrasinin uçaklarla gemi-lerle gelen bombaların ucunda ge-liyor. Bahreyn’de, Yemen’de, Suudi Arabistan’da olan olaylara sesiz kalan şer ittifakı Libya için sıraya girdiler.

Keser döner sap döner bir gün de he-sap döner inşallah, bu yapılan zulüm-lerin hesabı bir gün sorulur…

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 79

YAŞAMÖYKÜSÜJoachim Kroll savaş öncesi Almanya’ya bağlı ancak günümüz-de Polonya sınırları içinde yer alan Yukarı Silezya Bölgesindeki küçük bir kent olan Hindenburg’da, bir madenci ailesinin çocuğu olarak 17 Nisan 1933 tarihinde dünyaya geldi. Kendinden büyük tam sekiz kar-deşi daha vardı Joachim’in. İlkokuldayken sürekli başına gelen altını ıslatma problemi nedeniyle silik, ürkek ve ba-şarısız bir öğrenci oldu. Zaten çelimsiz bir çocuktu, birçok açıdan akranlarıyla sağlıklı iletişim kurmakta zorlanı-yordu. Joachim Kroll’un zeka seviyesi de oldukça düşüktü, bu yüzden okulda hep sorun yaşadı. Yıllar sonra gözlem altına alındığında psikologlar Kroll’un IQ seviyesini 76 ola-rak ölçeceklerdi; bu ortalama değerlerin oldukça altında kalan, neredeyse zeka özürlülük se-viyesine yakın bir dereceydi.

Joachim’in babası 1939 yılında Almanya’nın tüm dünyaya savaş ilan etmesiyle birlikte askere alındı ve Kuzey’e, Rus cephesine gönderil-di. Adamdan bir daha haber alına-madı. Çok zorlu geçen savaş yılları-nın ardından 1947 yılında anneleri dokuz çocuğunu da alarak Kuzey Ren Westphalia eyaletine taşındı. Duisburg yakınlarındaki bir köyde iki odalı küçük bir eve sığmaya ça-lıştılar. Kadın hizmetçilik yaparak çocuklarına bakmaya çalışıyordu. Yaşları biraz büyük olan ağabeyler şanslarını denemek için evden ay-rılınca Joachim altı ablasıyla birlik-te anneleriyle kaldı. Birkaç yıl daha okula giden Joachim başarısız oldu-ğu için ayrıldı ve çiftliklerde çalış-

maya başladı.

1955 başlarında annesi yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak yaşamı-nı yitirdi. Bu olayın genç Joachim Kroll üzerinde herhangi bir travma yarattığı bilinmemekle beraber kar-şı cinse yönelik ilk cinsel saldırısını annesinin ölümünden sadece üç hafta geçtikten sonra gerçekleştirdi. Uzaklardaki bir çiftlik evinde çalı-şan genç bir hizmetçi kız Joachim’in ilk tecavüz kurbanı oldu. Kızı feci şekilde dövmüş, bayılttıktan sonra da tecavüz etmişti. Pasif, edilgen ve savunmasız duruma düşürdüğü kız-ların kendisini cinsel açıdan daha fazla tahrik ettiklerinin farkına bu ilk tecavüzüyle vardı. Kimliğini belli etmemeyi başardığı için yakalan-mayan Joachim Kroll ilk cinayetini de kısa bir süre sonra, 8 Şubat 1955 tarihinde işledi.

Walstedde kasabasına doğru giden ormanlık yolda ilerlerken biraz ile-risinde tek başına yürüyen güzel kızı gören Kroll aklına aniden gelen ve kısa sürede kendisini etki altına alan sadist dürtülerin etkisiyle kızı takip etmeye başladı. 19 yaşındaki Irmgard Strehl adlı sarışın kız yeşil

bir palto giyiyor ve kitap dolu bir çanta taşıyordu. Kızın yanına yak-laştı ve selam verdi. Birlikte yürü-yorlardı, havadan sudan konuşma-ya başladılar. Ormanın sıklaştığı bir yerde kızı kolundan çekerek ağaçla-rın arasına götürdü. Burada öpmeye çalıştığı kız direnince de dövmeye başladı. Irmgard bir an için kurtul-mayı başarınca ormanın içinde kısa bir kovalamaca yaşandı, kızı tekrar yakalayıp dövmeye devam eden Jo-achim Kroll biraz ileride terkedilmiş bir kulübe olduğunu fark edince kızı buraya doğru sürükledi. Eski bir çiftliğe ait olan kulübenin içinde ve civarında kimseler yoktu. Sürekli yanında taşıdığı büyük sustalı bıça-ğını çıkararak ağlamakta olan kı-zın boğazına sapladı. Kanlar içinde kalan Irmgard kendinden geçince Kroll hiç duralamadan kızın elbi-selerini çıkarttı ve can çekişmekte

olan kurbanına vahşice tecavüz etti. İşi bitince öldüğünden emin olmak için elleriyle kızın boğazını da sıktı.

Kızın çırpınarak son nefesini ver-mesi Kroll’u fazlasıyla tahrik etmiş-ti. Öldürmek de seks kadar zevk-liydi; seks ve şiddetin birleşiminin nihai noktasıydı. Böylelikle dünya üzerindeki gelmiş geçmiş tüm sadist seks zorbalarının ulaştığı noktayı Joachim Kroll da keşfediverdi. Bir-çokları bu noktayı aşmakta tereddüt eder, sadece sadist olarak tanınır, Kroll gibi sınır tanımayanlar ise seri katil olurlar.

Kroll kan akıtmanın tadını alınca kızın cesediyle biraz daha oynamaya başladı. Öldürülmesinin üzerinden beş gün geçtikten sonra bulunan zavallı kurbanın cesedi kesiklerle kaplıydı, karnı boydan boya yarıl-mış, bağırsakları dışarıya saçılmıştı. Bu korkunç cinayeti kimin işlediği yirmi yıldan fazla süre sır olarak ka-lacaktı.

Araya birkaç cinsel saldırı olayı sıkış-tırdıktan sonra Kroll ikinci cinayeti-ni ilkinden bir yıl sonra işleyecekti. Uzak bir köy yolunda rastladığı 12 yaşındaki Erika Schulette, sadist ca-ninin yeni kurbanı oldu. Potansiyel kurbanını okul çıkışı uzun süre takip eden Kroll etrafta kimse kalmayınca tıpkı ilk olayındaki gibi kızın yanına yaklaşıp konuşmaya başladı. Uygun bir yere geldiklerinde de zorla tenha bir koruluğa sürüklediği küçük kızı dövüp tecavüz etti. Erika’yı boğazını sıkarak öldüren Kroll hiçbir iz bırak-madan olay yerinden uzaklaştı. Polis uzun süre bu olay üzerinde çalışma-sına karşın küçük kurbanın katilini bulamayınca dosya faili meçhul ola-rak tozlu raflara kaldırıldı.

DUISBURG

Kroll 1957 yılında Duisburg’a taşın-dı. Doğru dürüst bir eğitimi olma-dığı için bulabileceği işler belliydi. Birkaç büyük işletmede temizlik görevlisi, gece bekçiliği gibi işlerde çalıştı. Büyük kentte kadınlar her zaman etraftadır, seks güdüsü zir-vedeki bir sapık için herkes potan-siyel kurban olabilir bu yüzden. Ancak Joachim Kroll’un özel tercihi genç kızlar ve özellikle de ergen-liğin başlarındaki kız çocuklardı. Duisburg’da yaşadığı uzun yıllar bo-yunca çok sayıda talihsiz kızı tuza-ğına düşürdü. Dayak ve tecavüzün ardından kurbanını boğarak öldür-meyi hem zevkin doruğu olarak gö-rüyor hem de yakalanmamak için bunu bir gereklilik sayıyordu. Kur-banlarını çoğunlukla yaşadığı veya

çalıştığı yerlerden uzak bölgelerden seçiyor, çoğu zaman civardaki kasa-ba ve köyleri dolaşmayı da ihmal et-miyordu. Kroll’un “avlanmak” için en favori alanı kaçınılmaz olarak ormanlık bölgelerdi.

Duisburg’a taşındıktan sonra ger-çekleştirdiği ilk ciddi saldırı 1959 Martında gerçekleşti. Rheinhausen semtinde bir gece yarısı bardan çı-kan 23 yaşındaki Erika adlı fahişeyi takip eden Kroll bir parkın içinden geçerlerken genç kadının başına taşla vurarak bayılttı ve tecavüz etti. Kadının öldüğünü düşünüp olay ye-rinden uzaklaşan Kroll daha sonra gazetelerden parkta saldırıya uğ-rayan bir kadının hastaneye kaldı-rıldığını okuyunca çok şaşırmıştı. Ancak kadın saldırganı göremediği için polise yardımcı olamıyordu, ya-

kalanma riski kalmadığını fark eden Joachim Kroll rahatlayacak ve deh-şetini Duisburg ve çevresinde yay-maya devam edecekti.

Aynı yılın 16 Haziran gecesi yine Rheinhausen semtinde Kroll başka bir genç kadının peşine düştü. Klara Freide Tesmer adlı kurbanın cesedi ertesi sabah Ren Nehri yanındaki geniş çimenliğin üzerinde bulundu. Genç kız dövülmüş, tecavüz edilmiş ve boğazı sıkılarak öldürülmüştü. Kroll yıllar sonra cinayeti anlatır-ken gecenin karanlığında aniden kurbanının üzerine atıldığında ka-dının tepki verdiğini ve kendisiyle boğuşmaya başladığını söyleyecekti. Birlikte çimenlerin üzerinde yuvar-lanmışlardı.

Kroll kadının kafasına yumruk-larıyla şiddetli darbeler indiriyor, öte yandan da çığlıklarına kulak asmadan giysilerini parçalayarak çıkarıyordu. Az bir olasılık da olsa onları duyabilen birileri çıkabilirdi, bu yüzden kadının boğazını sıkma-ya başladı ve nefessiz bırakana dek ellerini gevşetmedi. Parmaklarının arasında çıkan son hırıltılar kesil-diğinde son derece tahrik olmuş-tu. Kurbanın cansız bedeniyle seks yaptıktan sonra etrafı kolaçan edip evine döndü. Genç kadının cesedini ertesi sabah nehir kenarında oyna-maya gelen dört çocuk bulup şoka gireceklerdi. Polis bu vahşi cinayete dair hiçbir ipucu bulamadı.

( Devam edecek )

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARI-NIN YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ

KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ...

Böylelikle dünya üze-rindeki gelmiş geçmiş tüm sadist seks zorba-larının ulaştığı noktayı Joachim Kroll da keşfe-

diverdi.

Adamdan bir daha haber alınamadı. Çok zorlu ge-çen savaş yıllarının ardın-dan 1947 yılında anneleri dokuz çocuğunu da alarak Kuzey Ren Westphalia eya-

letine taşındı.

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O80

AVRUPA'DA DEMOKRAT OLDUK HERHALDE, SOSYAL OLAMADIK

Avrupa'daki sosyal demokratların nasıl davranacağı hakkında bir bil-gim yok. Ancak bildiğim tek konu Avrupa’da sosyal demokratların bölük pörçük bir halde olduğudur.

Yüksek Seçim Kurulu seçme ve seçil-me hakkımızı kullandırtmıyor. Mev-cut alt yapımız yok diye bu anayasal hakkımızı ne yazık ki kullanamıyoruz. Velev ki bu hakkımızı kullandığımızı var sayarsak bu durumdan en kârlı çı-kacak olan iktidar partisi olacaktır.

Avrupa'daki bazı sivil toplum örgüt-lerinin söylemlerinde dedikleri gibi

bizlerin oy potansiyelinin İzmir büyük şehrine denk geldiğini hep söyler du-rurlar. Eyy sosyal demokrat arkadaş-lar, sosyal demokrat geçinenler, sosyal demokratım diyenler nerelerdesiniz ?.

Sorum şu: oy kullansaydık İzmir ka-dar milletvekili gönderme şansımız var mı ?. Varsa kimleri gönderecektik ?. Halihazırda bu seçimlere katılacak alt yapıyı oluşturdunuz mu ?. Bırakın onları, en azından sandık kuruldu-ğunda, sandık kurullarında görev ala-cak arkadaşları seçebildiniz mi ?.

Bırakın kendinizi kandırmayı. Atı alan Üsküdar’ı geçti bile, sizler hâlâ uyanamadınız. Zamanında Avrupa'da derneklerimizi kurduğumuzda, dağı-nıklığı önlemek ve illegal kurulan der-neklerin karşısına, Türkiye aleyhtarı yapılan olumsuz söylem ve eylemlere dur diyebilecek, yanlışları hep bir ağız-dan haykıracak, Türkiye için lobi faali-yetleri yürütülsün, dernekler arasında koordinasyon sağlamak amacıyla, za-manın Almanya Büyük Elçisi şimdiki milletvekili sayın Onur Öymen'in kat-kılarıyla kurulan koordinasyon kurul-ları bile işlevlerini kayıp etti.

Onların yerine iktidar partisi tara-fından Avrupa Demokratlar Birliği Platformu adı altında hemen hemen bütün Avrupa'da örgütlerini kuran ve bölge temsilcilikleri açan, hatta şehir sorumlularından tutun da kaza, köy ve mahalle hatta sokkak temsilcilikleri

atayan bir iktidarın karşısında düşece-ğiniz aciziyeti, ezikliği düşünmek bile istemiyorum. Kaldı ki bunlara bir de atadıkları, yatay geçiş yapan bürokrat-ları, diyanet mensuplarını ditip görev-lilerini eklersek, değme keyflerine.

İşte en son yapılan Düseldorf toplantı-sı buna bir örnek. Devlet televizyonla-rından reklamları yapılan toplantıları, çığırkanlıklarını yapan gazeteleri ek-lersek hesaplarını iyi yapan bir iktidar olduğu aşikar.

Değirmenin suyunun nerden geldiğini sormak hiç aklınıza geldi mi ?. Sizlere gelince ; yıllardır Avrupalılar’ın yap-tıkları, her sene değişik Avrupa baş-kentlerinde yapılan Avrupa sosyal de-mokratlar toplantılarına katılan, genel başkan düzeyinde sadece iki günlük çalışma toplantılarda boy gösteren, alınan kararlar ve görüşler haricinde, yapılması gereken örgütlenmelerle il-gili hiçbir çalışma faaliyetleri olmayan bir sosyal demokratlar grubu görüyo-ruz. Durum böyle olunca hangi ikti-dardan bahis edebilirsiniz. Bırakın bu seçimde iktidar olmayı, daha birçok seçim kaybetmeniz olasıdır.

Bütün partilerin üç aşağı beş yukarı taraftarı ve kuruluşları mevcut. Milli Görüş, MHP'nin federasyonları mev-cut. BDP'nin zaten öteden beri Avru-pa arkasında, sizin neyiniz var ?. Bir Deniz Feneri derneği bile olamadınız Avrupa'da. Milliyet gazetesinin bir

araştırmasında ülke barajında AKP'ye yüzde üç puan getirir diye bir anket geçti.

Ben iddia ediyorum bugün oy kul-landırtsalar yüzde 80 iktidar partisi önde gider. Artık kahve köşelerinde meyhanelerde politika yapmak tarihe mal oldu. Onun yerine proje üreten, vatandaşa refah sunan, iş aş ekmek ka-pısı açan, verdiği sözü tutan iktidarlar görmek istiyor vatandaş.

Fransa'daki son kanton seçimlerini göz önüne alın. İktidarın oyları yüz-de yirmilere geriledi, sebep halk ya-lan söyleyeni yalanında boğuyor da ondan. Sosyalistler Fransa genelinde oyların yüzde otuzaltısını aldı, demek ki halkı bilinçli. Bu bağlamda iktidar olmak istiyorsanız, örgütlenmeyi bir an önce yapmalısınız. İç didişmeyi bı-rakıp biraz halkın içerisine karışmaya ne dersiniz ?

İŞTE O ZAMAN BASILMAMIŞ Kİ-TAPLARIN KOPYALARINI TOP-LATAN ZİHNİYETTEN HESAP SORABİLİRSİNİZ. Sonra bırakın atı Üsküdar'a götürmeyi, Üsküdar'a git-mek için eşek bile bulamayabilirsiniz.

Bir sonraki sayıda buluşmak üzere hoşçakalın.

Seçim Kampanyaları Irkçı Yarışa Dönüştü!

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir yıl kadar bir zaman kalmışken ortalık alabildiğine kızışmakta, siyasi gündemin tansiyonu inip çıkmaktadır.

Tabii ki konu yine son dönemlerin en re-vaçta konusu olan müslüman kökenli göç-menler.

Önce Marine le Pen müslüman kökenli göçmenleri hedef göstermiş, yaptığı açık-lamayla kamuoyundan yüzde 38 destek

görmüştü.

Seçim yatırımı için halihazırda oluşmuş böylesi bir siyasi rant alanı olur da Sarkozy boş durur mu.

Bir açıklama da o patlattı. 'İslamın Fransa’yla ve laiklikle uyumu başlıklı bir tartışmayı nisan ayında başlatıyoruz. Zira Fransa’nın buna ihtiyacı var' dedi.

Üstelik böylesi bir tartışmayı 5 Nisan’da, ka-toliklerin tarihi kutsal yürüyüşlerinin baş-ladığı Puy-en Valey kasabasının katedralin-den başlatacak olması ayrıca manidardır.

Hemen ardından Marine le Pen'in 'Böyle bir tartışmayı doğru buluyoruz. Fransa’nın daha fazlasına ihtiyacı var' demesi, bu alan-la ilgili insiyatifi ve siyasal rantı Sarkozy'ye kaptırmak niyetinde olmadığını göster-mektedir.

Tüm bu tartışmaların ortasında le Parisien gazetesinin yaptırdığı anket asıl bombayı patlatmıştı :

le Pen yüzde 23 ile birinci parti durumuna yükselmişti. Sarkozy ve Sosyalist Parti’nin en güçlü adayı Martine Aubry ise yüzde 21’lerde kalmıştı.

Muhtemelen Sarkozy 5 Nisan’daki konuş-masında Fransız laisizmine büyük övgüler dizecek, Fransa’da yaşayan müslümanları Fransa’nın değerlerine ve laik sistemine saygılı olmaya, uyum sağlamaya çağıran beylik cümleler kuracak. Üstelik bu çağrıyı da katolik dininin en büyük simgesi olan bir katedralden yapacak. Amaç belli; Müs-lüman kökenli göçmenlere gözdağı verir gibi görünerek islamofobi etkisindeki seç-men kitlesinden oy devşirmek.

Devletin başı laiklik ilkesine ne kadar la-yık?

Sarkozy açıklamalarında 'Hristiyan dinine mensup biz Fransızlar’ın bundan utanma-mız değil gurur duyduğumuzu açıkça be-lirtmekte bir sakınca görmememiz gerekir' diyor.

Laikliğe övgüler dizip herkesi laikliğe say-gı duymaya çağıran laik cumhuriyetin başı ne kadar laiklik prensibine bağlı kalmıştır acaba?

Oy avcılığı uğruna dinler üzerinde bu denli dans etmesi aymazlığın dik alası değil de nedir?

Cumhurbaşkanı Sarkozy’den ırkçı siyaset cambazlarına kadar laiklik dersi verenler asıl kendileri din üzerinden siyaset yaparak laiklik ilkesini ihlal etmiyorlar mı?

Bu durumuyla Fransa’nın 1905 laiklik yasası delik deşik olmakta, kağıt üzerinde kalmak-tan öte bir işlevi kalmamakta. Zaten tüm bu tartışmaların tozu dumanı içerisinde hızını alamayan bazı UMP li politikacilar, '1905 laiklik yasasını değiştirelim, kiliseler de sübvanse edilsin' türünden açıklamalara kadar vardırdılar bu işi.

Eh, laik Cumhuriyetin başı böyle yaparsa gerisini siz düşünün. Açıkçası imam yel-lenirse cemaat ne yapar misali bir durum ortaya çıkıyor.

Geçmiş seçim dönemlerinde toplumun en geri, en örgütsüz ve belli korkuları olan kesimin duygu ve düşünce düzeyine hitap etmek için göçmenlere ve son yıllarda da özellikle müslüman kökenli göçmenleri imalar biçiminde de olsa hedef tahtasına koyan bir söylemi öne çıkarırlardı. Fakat bu kez durum tam bir zıvanadan çıkış haline doğru gidiyor. İş tam bir, kim daha çok ırk-çı ve kışkırtıcı bir söylem tutturacak, kim daha fazla sözü edilen kesimin gönlünü hoş edip ötekinin ensesinde boza pişirecek, kim daha çok bölücü, dışlayıcı ve düşmanlaştı-

rıcı gergin bir hava yaratır türünden bir re-kabete doğru yol almakta, ucuz ve kalitesiz bir işportacı pazarına dönüşmekte.

Bu haliyle sermaye partilerinin çıkarları için her türden ikiyüzlü sahtekarlığı yapa-bileceklerini, halkları birbirine karşı kış-kırtmaya kadar varan pervasızlıklarını hep birlikte yaşıyoruz.

Bu gidişata hangi güçler dur diyebilecek!

Son yıllarda müslüman ülkelerine ve halk-larına ve onların buralardaki uzantısı olan göçmenlere yönelik sürdürülen aşağalayı-cı ve dışlayıcı propagandalar hat safhaya ulaşmıştır. Fakat bu propagandanın önü-müzdeki dönemde etkisinin giderek kırı-lacağına dair güçlü işaretler ve gelişmeler yaşanmakta Arap-İslam dünyasında.

Öyle sanıldığı gibi ilkel, bağnaz ve katı bir şeriat düzeni istemedikleri, aksine onlar da diğer halklar gibi iş ekmek istediklerini, adalet ve özgürlük istediklerini, demokrasi ve eşitlik istediklerini tüm dünyaya hay-kırdılar. Hem de güçlü bir devrimci kal-kışmayla bunu gösterdiler. Üstelik canları pahasına..

Bu yeni devrimci durum ikiyüzlü, popülist Sarkozy'nin de, ırkçı le Pen'in de, bu pro-pagandadan beslenen başka türden gerici-liğin de elindeki bu argümanları almaya ve ellerini zayıflatmaya aday görünmektedir. Yeter ki bu devrimci durum biraz daha ol-gunlaşıp yeni kazanımlara doğru ilerlesin.

Ama daha önemlisi, asıl bu gidişata dur diyecek olan, bu ırkçı ve aldatıcı havayı da-ğıtacak olan halkın gerçek talep ve özlem-lerini Fransa’nın gündemine taşıyacak olan işçi ve emekçilerin kendi birleşik güçleri ve mücadelesi olacaktır.

Bugün için bizim acil ihtiyacımız olan bu-dur.

HAYATIN EMEK YAKASI

İbrahim BALCI

DIDF ( Demokratik İşçi

ve Gençlik Dernekleri

Federasyonu ) Yn. Kr. Üyesi

[email protected]

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇ[email protected]

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 81

Bir HAGİ KlasiğiHAGİ futbolculuk kariyerinde müthiş işler ba-şardı, kupadan kupaya koştu ve koşturdu,

Galatasaray’ın UEFA kupasını kazanmasında büyük katkısı vardı. Ama ne yazık ki teknik di-rektörlükte pek bu başarıyı elde edemedi ve son olarak Galatasaray’dan ayrıldı. Aslında çok büyük ümitlerle getirilmişti göreve Adnan Po-lat tarafından.

İlk çıktığı maç da ezeli rakibi Fenerbahçe’ydi ve o maç berabere bitmişti, o zaman Galatasaray’ın yöneticileri kanaldan kanala çıkıyorlardı çünkü

onlara göre HAGİ iyi bir hava getirmişti ve ta-kımını iyi yere taşıyacaktı ama dedikleri gibi olmadı, evdeki hesap çarşıya uymadı. Zaten yönetim HAGİ’yi getirerek en büyük hatayı yaptı ; tamam HAGİ efsanevi bir topçuydu ama bu demek değildir ki takımı yüzde yüz kurta-rır. Ona kurtarıcı gözüyle bakıyorlardı. Halbuki Galatasaray’a gelecek hocanın takımına antibi-yotik gibi etki yapması lazımdı, maalesef HAGİ o antibiyotik görevini yapamadı ve yapamazdı da…

Yerli hoca getirilseydi bu takımı düzeltme şan-sı olurdu : yerli hoca elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmaya bakar ve hiçbir zaman da « Ben kiralık topçu istemiyorum » demez. Ama HAGİ bir maçtan sonra söyledi bu lafları, halbuki elindeki malzemeyi kullanmasını bilse belki başarılı olurdu. Öyle maçlar var ki, taktik analizi olmayan derbi müsabakaları gibi, hoca-nın söyledikleriyle sahaya çıkarlar ve oynarlar, eğer hocayla futbolcular iyi bir diyalog için-deyse hoca onlara sahaya çıkmadan önce bir konuşma yapar ki, futbolcuların beynini yıkar adeta.

Örnek : Fatih Terim’in UEFA kupasını kazandığı maçın soyunma odasındaki videoyu seyrettim ve çok etkilendim. Müthiş hazırlıyordu futbol-cuları, konuşmasında bunlar vardı;

bütün futbolcular ayakta, Fatih Terim ortada, hocalarını dinliyorlar :

-" Aslanlarım, sizinle bu 18. maçımız, hiç beni rezil etmediniz, sahaya çıkıyorsunuz oynunuzu oynuyorsunuz, en iyi defans topla oynamaktır, şartlar ne olursa olsun oyundan kopmuyorsu-nuz, maçı kaybetsek bile siz benim gönlümde şampiyonsunuz" dedi ve son olarak

şunları ekledi :

_ "Şimdi sahaya çıkıyoruz, adam gibi top oy-nuyor ve adam gibi ülkemizi temsil ediyorsu-nuz, Allah yardımcınız olsun." Sonrasında da soyunma odasının kapısını açıp tek tek futbol-cuları sahaya gönderiyordu.

Bu videoyu seyrettim de tüylerim diken diken oldu ve şunu anladım : bir teknik direktör ta-kımını taktik vermeden de sahaya çıkartabilir, tıpkı Fatih Terim’in yaptığı gibi…

Demek istediğim, HAGİ bunları yapabilirdi, belki yapmıştır ama unutmayalım, HAGİ Türkçe değil Rumence anlatıyor, tercüme ediliyordu lafları ; önemli olan da bu, hocanın ne demek istediğini anlamak. Nerede tercüme edilmiş laf, nerede teknik direktörün doğrudan aktar-dıkları futbolcularına.

Son olarak, her zaman dediğim gibi Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur ; o yüzden yerli hocalarımıza şans verilsin, yabancılardan 10 kat daha başarılı olurlar, yabancılar zaten tu-rizm amaçlı geliyorlar...

BU SÖZLER DE BİZE LAZIMDeğerli okurlarım,

Yine sizlere güzel sözlerle başlamak istiyorum güzel yazıma.

1- Başarılı insanlar herkesle değil, sadace hedef-leri olan insanlarla rekabet ederler.

2- Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz, bir ço-cuğun gözlerinin içine bakın. Bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği üç şey vardır; Nedensiz yere mut-lu olmak, her zaman meşgul olabileceği bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle diretmek.

3- Erteleme çoğunlukla mazeretlerin arkasına sığınır.

4- Bir günü bir gününe eş olan aldanmıştır.

5- Bugün medyamızın bu kadar yozlaşmasının altında medya patronlarının gazeteci değil işadamı olmaları yatmaktadır. Eskiden gazeteleri gazeteciler çıkarırdı.

6- Her zaman hukukun üstünlüğü lazımdır.Üs-tünlerin hukuku değil.

7- Yaşadığımız şu toplumda sanki herkes birbiri-ne ahireti unutturmak istiyor.

8- İddiası olanlar toparlar, bir araya getirir; ama ihtirası olanlar da böler parçalar.

9- Bir topluluk yani millet ne haldeyse başına öyle insanlar getirirler.

10- Bir millet kendini değiştirmediği müddetce Allah o toplumu yani milleti değiştirmez.

11- En fakir insan bir kuruşu olmayan değil, bir hayali olmayandır.

12- Yazarın biri şöyle diyor : Türkler’in devleti yoktu, Osmanlı’nın da milleti yoktu.

13- Hep başkalarını eleştirmekten kendimizi yaşa-maya zaman bulamadık.

14- Siyasetçilerin söylemlerine değil, eylemlerine bakmak gerekmektedir.

15- Nezaket bir uygarlıktır. Nezaketini bırakmış hiçbir uygarlık ayakta kalamaz.

16- Amellerdeki boşluklar hiçbir zaman lafla dol-durulamaz.

17- Sağcılık dindarlık, solculuk dinsizlik değildir.

18- Ehil olsun olmasın sen iyiliğini yap, şayet eh-lini buldunsa, ne güzel isabet ettirdin. Eğer ehlini bula-madınsa, sen iyiliğin ehli olursun.

Değerli okurlarım sizleri yeryüzünün yegane sahibi Allah’ a emanet ederken, hepimizin sevgide örnek al-ması gereken tek sevgi olan Peygamberimiz’in bütün insanlığa armağan ettiği gerçek sevgiyi yaşamamız dile-ğiyle, kalın sağlıcakla.

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

[email protected]

www.procomm.frCentre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille -

57000 METZMr. Chenel A.TEL.: 06 68 09 58 80

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O82

vali huzuru

beni bugüne değin pekçok adam ara-dı telefon ile.. neden arandığımı asla anlayamadığım, geriye bakıp düşün-dükçe nelerden bahsettiğimizi hiçbi biçimde anımsayamadığım ve işin garibi; arayan kişiyle hangi vesileyle dost olduğumuzu da tam olarak idrak edemediğim epeyce bi telefon trafiği var kariyerimde..bi okur olarak en doğal hakkınız, şim-di örnek isteyeceksiniz.. kendiniz ka-şındınız, türkiye halter federasyonu başkanı'ndan tutun da, mc. donalds türkiye genel müdürüne değin, ne bi-leyim, kıymetli bestekar rahmetli nec-det tokatlıoğlu'ndan, ünlü mevlidhan h. ibrahim çanakkaleli'ye kadar bis-sürü ismi verebilirim sizlere.. samimi söylüyom, bu adamların hepsi de beni aradılar vaktiyle.. nedendir bilinmez, bi çoğunun en samimi arkadaşları ben oldum kısa sürede.. her bi dertlerini bilirdim tümünün..bugün de aynı şey başıma geldi sa-yılır.. canım sıkkın, sakal tıraşımı bile olmadan çıkmışım evden, bi bot- bi kot- bi mont vaziyetindeyim.. şööle bi caddelerde endamımı gösterip döne-cem eve, yokluğum hissedilmesin, « sabahtan beri görünmedi bu herif, ne oldu acaba » biçiminde bi izdiham ya-şanmasın şehirde derdindeyim..öölesine yürümüşüm biraz, tam da sahil yoluna geçiş kavşağındayken te-lefonum çaldı.. şirin bi genç kız sesi; ''gürsel bey sizsiniz di mi'' dedi.. kızca-

azın sesindeki tereddüt beni de etki-ledi haliyle, ''heralde ben gürsel bey diğilim'' düşüncesi benliğimi sarıverir gibi oldu.. ben de tam emin olamadım bi an kendimden, karşıdan tanıdık biri geliyo olsa; ‘’ben kimdim yahu’’ diye soracam, o denli şaşırmıştım.. ama sanırım bendim, başka birinin telefo-nun neden taşıyacaktım.. kısa bi du-raksamadan sonra; ''buyrun benim'' diyebildim.. hanım kızımız; ''bi saniye ayrılmayın, vali bey'i bağlıyorum'' de-mesin mi..hay bin kunduz!! ne valisi yaa.. nerden çıktı şimdi.. ulan, hayatım boyu, en valiyle konu-şulmayacak ruh halindeyim.. adam-caaz beni ilk kez aramış, sakallıyım bi de, ya telefondan beri görürse vaziye-timi.. ''gürsel beyciğim nasılsın bakalım'' dedi babacan bi ses.. besbelli ki vali sesiydi.. daha önce duymadım hiç, ama tahminen vali sesi budur deyu düşündüm.. ''sağolun sayın valim'' diyebildim, büyüklere hatır sorulmaz, bekliyom ööle telefonda.. belki; ''ben nasılım ulan'' dese, ''umarım iyisiniz’’ diyecem, o kadar.. kendimi zor tutu-yom; ‘’Allah devlete zeval vermesin’’ moduna girmemek üçün, karşımda resmen devletin valisi konuşuyo.. tö-öbe tööbe..''saat 15:30'da bekliyorum sizi'' dedi valimiz ve kapadı telefonu.. yahu bi vali beni neden bekler.. tamam, daha önceleri kimi esnaf arkadaşlarımın da beni yanlarına çağırıp, ''ben bi bankaya kadar gidip dönecem, yarım saatliğine şu dükkana bakar mısın'' demişlikleri var, bööle şeylere alışkınım.. ama, ilk kez bi vali çağırıyo beni..aklıma ilk gelen; ''gürselciğim, ben bi hafta kadar izin yapacağım, ben yok-ken şu şehre sen bi zahmet bakıver'' diyebileceği ihtimali oldu.. buna hazır

diğildim, önce bi ilçe kaymakamlığın-dan başliyim deyu karşı öneri sunmayı tasarladım kafamda..insan, kendisini günün her saati yazar olarak hissedemiyo, iyi-kötü bi yazar olduğum daha sonradan geldi aklı-ma.. vali bey'in de bööle kültür-sanat işlerine pek düşkün olduğunu duy-muştum yerel basından falan.. sanı-rım kitabımla ilgili konuşacaktı benle .. randevu saatine az bişi kalmıştı, eve koştum, tıraş oldum, üstümü-başımı değiştirme gereği hissettim.. koskoca vali’nin huzuruna lacivert mont, buz mavisi kot ve taba renkte bi botla mı gidilirmiş.. derhal, siyah mont-siyah kot-siyah bot üçlemesine büründüm.. taa tüyap'taki imza günümden kalma eski-püskü bi kitabımı bulup valimiz adına imzalayarak yola koyuldum.. za-man makinesine binip geçmişten ge-len yorgun bi derebeyi adımlarıyla gir-dim valilik binasının basamaklarına..açık söyliyim, ön yargılıydım kendisine karşı.. beni uyuz edecek, belki de ara-mızda büyük bi kavga çıkaracak ölçü-de yobaz, tıknaz, madrabaz ve bağnaz bi adam bekliyodum.. aksine, gayet modern, insancıl, neşeli ve hoş sohbet bi adam buldum karşımda.. utandım yargımın ön kısmından.. danışmanları her kimse derslerine iyi çalışmıştı, hakkımda her şeyi biliyodu vali bey..eski belediye başkanlarından birinin torunu olduğumu, kentin ileri gelen-lerinden birinin oğlu olarak doğdu-ğumu, ulu ozan can akengin'in küçük yeğeni olduğumu falan anlattı bana, sanki o anlattığı ben diğilmişim gibi.. çalıştığım iş yerlerini, müzikte kimin öğrencisi sıfatı taşıdığımı.. durup du-rurken kitap yazdığımı.. aşık gavlaki mahlasıyla yazdığım şiirlerimi.. her şe-yimi biliyodu adam..zamanla ben de heyecanımı yendim..

kontra esprilerle ortamı tamamen yu-muşatmaya başladım.. bi süre sonra makam odası kahkahadan geçilmez oldu.. vali bey kitabımdan pasajlar okuyup gülme krizlerine giriverdi.. dı-şardan duyan olsa, ikimizi askerlik ar-kadaşı sanacağı ölçüde bi samimiyet oluştu çok geçmeden.. önce çaylar, sonra kahveler geldi.. fın-dıklı lokum ikram edildi bana, ardın-dan kavrulmuş fındık tabağı görüldü.. ''ulan, herbi şeyimi öğrenmiş adam, fındık geldiğine göre, şimdi de biralar geliyo galiba, helal olsun'' düşüncesiy-le donandı beynim..konuşuk konuşuğu açtı, aşık gavlaki şiirleri cd'sinin hazırlanmakta oldu-ğundan, bikaç sene içerisinde açmayı tasarladığım kültür evi'nden falan da bahsedildi.. büyük bi ilgiyle, nezaketle dinledi anlattıklarımı vali bey.. destek sözü verdi, başarı haberlerimi takip edeceğini söyledi..ne diyeyim, sağolsun, varolsun.. boş beyinlerine bakmadan, şehrimde be-nimle sidik yarıştıran sosyal demokrat bozuntularına kıyasla, akp kökenli ol-duğunu bildiğim bi insandan gördü-ğüm ilgi hem şaşırttı, hem de bi an-lamda üzüp, utandırdı beni.. ülkemde sosyal demokrasi denen olgunun, kötü uygulayıcılar yüzünden halka bi şey ifade edemediği gerçeği içimi bi-kez daha acıtmıştı..kırk yıllık dost gibi kucaklayarak uğur-ladı beni valimiz.. veda ederken, vali bey'e yalnızca, ‘’aslında evlerimizin de karşılıklı olduğunu, biraz dikkatlice baksam kendisini akşamları doncak görebileceğimi’’ söylemedim.. o ka-dar da samimi olmak istemedim ilk günden..nasıl olsa, yakın bi zamanda balkonla-rımızdan karşılıklı el sallamaya başla-rız..

MİZAH

Gürsel EKMEKÇİ

www.emst-strasbourg.f

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 83

HEVES UĞRUNA

Pırıl pırıl bir ilkbahar günü, ılık bir sabaha uyandı çiçekler. Bir anne şefkatiyle okşadı başlarını güneşin ilk ışıkları. “Günaydın!” dedi

Papatya, Menekşe,Lale, Karanfil ve Gül ard arda uyanıp “günaydın!” dediler. Hep bir ağızdan teşekkür ettiler Güneş’ e. Işı-ğına, sıcaklığına, varlığına…

Dünyanın en güzel bahçesiydi bu. En güzel kokan çiçekler, en canlı renkler bu bahçedeydi. Kimselerin bilmediği, uğ-ramadığı bir yerde birbirlerine saygıları sevgileri ziyade, kıskançlık, bencillik ve tüm kötü huylardan uzak, kendi hallerin-de öyle mütevazı bir yaşamdı bu… Her gün tatlı bir bahardı!…

Bir gün uzaklardan misafirler geldi bah-çeye. Arılar diyarından gelen arılarız de-diler. Bahçeyi gezdiler. Daha önce böyle bir güzellik, böyle bir varlık görmemişler-di. Hayran oldular. Ellerinde çeşitli hedi-

yelerle ilkin Gül’e kondular.

-Hoş geldiniz dedi Gül. Elimiz ayağımıza dolandı kusura bakmayın. Pek alışkın de-ğiliz misafirlere ama konuksever çiçekle-riz biz. Ne ikram etsek size?

-Hiçbir şeye gerek yok, zaten en güzel şeyi ikram ettiniz bize, dedi arıların sözcüsü, gül kokusunu içine çekerken.

Dünyayı merak eden, tanımak isteyen bahçedeki çiçekler arılarla dalıp gittikleri koyu sohbette dünyada kendileri gibi gü-zel kokan çiçekler olup olmadığını sordu-lar. Bu zaafı değerlendirmek isteyen arılar ellerindeki hediyeleri tek tek dağıtırken:

-Bakınız bu parfümler dünyanın diğer bahçelerinden elde edilmiştir. Şimdi bu kokuların sahipleri çok zengin, daha güç-lü ve ünlü oldular. Hepsi biz arılar saye-sinde. Belki siz de onlar gibi olabilir-siniz. Bunları bütün bahçeye dağıtınız ve kullanınız lütfen, dediler ve yine geleceklerini söyle-yip uçup gittiler.

O akşam çiçek-ler parfümleri hevesle kullan-dılar. Bu koku-ların sahipleri olan çiçeklere çok özendiler. Kendilerini kim-seler tanımadığı içinse hayıflandılar. İçlerini tanımadıkları bir duygu sardı o gece. Mutsuzluk tadında uykuya daldılar.

Her sabah olduğu gibi Güneş “Günay-dın!” dedi. Birkaç çiçekten başka karşılık veren olmadı. Üstelik çoğu halen uyku-daydı.

Arılar tekrar geldiğinde çiçekleri dünya-

ya açılma konusunda hevesli gördüler. Madem durum böyleydi bir anlaşma yapmaya karar verdiler. Arılar yakında çi-çeklerin kokularını ve ballarını alacaklar, dünyaya tanıtacaklardı. Pazarda rağbet görürlerse bahçe turizme de açılacaktı, ancak bütün bunların karşılığında arılar da gelirden paylarını alacak ve karşı çıkan çiçek olmayacaktı.

Arılar gidince bahçede tartışmalar başla-dı. Yaşlılar bu durumdan huzursuz oldu, gençlerin çoğu yeni bir yaşam için can atıyordu, az sayıda bir grup yüksek sesle karşı çıkıyor, bir kısım çiçekler ise isteme-se de sessiz kalmayı yeğliyordu. Oylama yapıldı, karşı çıkanlar azınlıktaydı.

Anlaşma gereği çiçekler ballarını ve ko-kularını verdiler. Uzun zaman gelen giden olmadı. Beklemekten sıkıldıkları bir anda Arılar göründü. Haberler iyiydi. Çiçekle-

rin ürünleri piyasada beğe-nilmişti. Yakında bah-

çe ziyaretçi akınına uğrayabilirdi.

Hazırlıklı ol-malıydılar.

Başta her şey yo-l u n d a g i t t i . B a h ç e -nin ünü

duyulduk-ça gelen

giden eksik olmadı. Bah-

çe üne kavuştu, toprağını genişletti,

daha kalabalık, daha güçlü bir bahçe oldu. Ancak bir yandan balları alınıyor bir yandan kokuları için çiçekler götürülüyor, bir yandan ziyaretçilerin hor davranışlarıyla bahçe kirleniyordu. Gel zaman git zaman iyi niyetli bahçede eski düzen kalmadı. Hoyrat eller tarafından çiçekler koparıldı, dallar kırıldı. Her türlü

haşarat bahçeye dadandı, türlü türlü bö-cekler içeriye doluştu. Bit sürüleri akın et-meye başladı. Sonunda çiçekler zayıfladı, güçsüz kaldı.

Durumu gören, karşı çıkan çiçeklerin toprağına el koyuldu. İsyan eden Güller zorla kesilip dalından, pazara götürüldü. Duygu tacirlerinin eline düştü Gül. Köle gibi satıldı. Bir çeşit gurbetlere sürüldü.

Geride kalanlar ağıtlar yaktı kesilen çi-çeklere.

Dertlerini söylediler türlü şekillerde.

“Bir canım pazarda gözleri bağlı

Merhamet yanımda kardeşlik darı

Satıla satıla kalmadı varı

Tükendik yar, vuslatımız ne zaman?” diye değişen dünyalarını anlattı bir Gül.

Çiçeklerin ürünlerine talep azaldıkça azaldı.

Bundan böyle bahçede hüzün vardı, artık mevsimlerden hazandı. Bahçe perişan el-bette bin pişmandı.

Bir ses duyuldu bir gün. Bir araba durdu bahçenin yanında. Birkaç insan indi için-den. Bahçeyi ölçtüler uçtan uca, orta yere bir tabela dikip gittiler. Tabelanın üzerin-de “Satılık” yazıyordu.

Bir gün kelebeğin biri bahçeyi görmek istedi. Ama bahçenin yerinde bir apart-man buldu. Avlusunda oturan yaşlı bir kadına rastladı. Ona bahçeyi sordu. Yaşlı kadın ona bahçeyi satın aldıklarını, üstü-ne bu evi yaptıklarını söyledi.

-Hiç güzel görünmüyordu, belki şu köşe-ye daha güzel bir çiçek bahçesi yaparım. Gelecek bahar tekrar gelirsen görebilir-sin, dedi.

Salih BİRCANTOUL Türkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğretmeni

[email protected]

-Hoş geldiniz dedi Gül. Elimiz

ayağımıza dolandı ku-sura bakmayın. Pek alış-

kın değiliz misafirlere ama konuksever çi-

çekleriz biz.

Yürümenin FaydalarıBazı hastalar bana yürümenin ne gibi faydaları vardır diye sorarlar.Yürümenin insan sağlığına iyi gel-diğini çok iyi bilirler fakat tam ola-rak bizlere ne sağladığını bilemez-ler. Cevabı oldukça geniş olduğu için bu ay sizlere sunmak istedim :

1- Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir, kalp-damar ve beynin damarsal hastalıkları riski-ni azaltır.

2- Kalp kası dahil, vücut kaslarını kuvvetlendirerek, daha etkin çalış-malarını sağlar.

3- Her bir kasılmada kalbin pom-paladığı kan miktarını artırarak, istirahatte kalp atım sayısını (nab-zı) azaltır.

4- Egzersiz ve stres durumunda ar-teriel kan basıncında (tansiyonda) oluşan yükselmeyi azaltır.

5- Kan basıncını düzenler.

6- Kalp kasının yan damarlardan beslenmesini destekler. Böylece kalbin ana damarlarında oluşacak tıkanıklıkların vereceği zararı azal-tır.

7- Şişmanlık riskini azaltır.

8- Sindirimi kolaylaştırır.

9- Beyine oksijen sağlanmasını ar-tırarak, zihinsel keskinlik ve yaratı-cı düşünce potansiyelini yükseltir.

10- Lenfatik dolaşıma yardımcı olur.

11- Egzersiz sırasında ve sonrasın-da metabolizmayı uyarır.

12- Solunumsal kapasiteyi ve aero-bik gücü artırır.

13- Büyümeyi ve travma sonrası toparlanmayı olumlu etkiler.

14- Kan yağlarının (trigliserid) dü-zeyini düşürür.

15- HDL/LDL (iyi huylu-kötü huy-lu kolesterol) dengesini düzenler.

16- Koordinasyona olumlu etki ya-par.

17- Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir.

18- Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar.

19- Dayanıklılığı artırır.

20- Yorgunluk duyumunu engel-ler.

21- Uykusuzluğu azaltır, rahatla-maya yardımcı olur.

22- Vücudun doğal keyif verici hormonları olan endorfinlerin sa-lınımını sağlar.

23- Yaşlanma sürecini geciktirerek, genç görünüm sağlar.

24- Moral, özgüven ve iyimserliği artırır.

TIP KÖŞESİ

BIRCANMédecin urgentiste

[email protected]

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O84

Nereye ?Geçen yazımda Galatasaray’ın yeni stadına geçişinin kutlamalarında olanları ele alarak biat kültüründen sözetmiştim. İki ay sonra Türkiye’nin gündemi yine endişe verici, hatta insanı karamsarlığa iten gelişmelerden arınmış değil.

Bu durumun açıklayan etmenlerden iki-sini vurgulamak gerek öncelikle. Birincisi iktidarın kendini git gide güçlü hissetmesi nedeniyle ipin ucunu kaçırması ki bunda her zaman ve her yerde olduğu gibi ikti-dar sahiplerinin etrafında gerçekleri dile getirmekten çok, şakşakcı ve yalakalıktan öte gidemeyen danışmanların sözde akıl hocalarının etkinliği önemli. İkincisi de kraldan çok kralcıların türemesi, iktidara yaranabilmek için devlet görevlilerinin ipin ucunu kaçırması.

Biat kültürünü benimsemiş, anahtarı ele geçirince astığı astık kestiği kestik düşüncesindekilerin, bitaraf olmayan bertaraf olur görüşündekilerin günümüz

demokrasilerinde olmazsa olmazlaşan keskin eleştiriye katlanamamaları sonucu her karşı gelenin başına bir iş gelmesinin artık su kaldıramayacak hale gelmesi Tür-kiye’nin açmazı oldu.Çocuk hakları toplantısında, iki çocuk, ister gösteri için, ister şov yapmak için laf atınca korumalar tarafından ağızları kapatılarak salondan çıkarılmaları bu du-rumun anlamlı bir göstergesiydi.

Sonra iktidara keskin muhalef yapan OdaTv adlı internet sitesinin basılıp, yöneticisinin Ergenekon örgütü üyesi ol-makla tutuklanarak hapse konmasını öyle adi bir olay olarak algılamak kolay mı? Yıllardır kendilerinden gördükleri, çok önemli görevlere getirdikleri Hanefi Avcı da malum kitabı yazınca birden terörist oluverdi. Adama sormazlar mı bu ne bi-çim ülke, hiçbir haber alma örgütü yok mu? Bu haber alma kurumları bu kadar mı beceriksiz olur, adamın terörist olduğu kitap yazmasa ortaya çıkmayacak...

Sonra sıra geldi gazeteci Şık’a, daha basılmamış kitap taslağı suç unsuru oldu, örgüt belgesi oldu, kopyalarını bulun-durmak suç oldu, karısından evlerinde var ise kopyaları vermesi istendi yoksa kocasının suç ortağı olacağı söylendi. Kitaplar toplatılırdı, yakılırdı ama kitap taslaklarının yok edilmesi sanırım bir ilk oldu, bu Türkiye’ye hiç mi hiç yakışmadı.Öyle ki iktidarın tepesindekiler de “şık olmadı” dediler. Hatta kitabın konusu olan kişi de gayet akıllıca bir çıkışla bunu onaylamadığı demecini verdi. Ama yazar

şimdi içerde.

Burada kraldan çok kralcı olmanın etkisi var mı ? Bilemiyorum, ama sanıyorum var, çünkü emir veren savcı, başrol oynarken birden rolü elinden alındı.Ali Sirmen gazetecilikte bilge konumuna gelmiş bir kişidir kanımca. Sonunda böyle başlık attı köşe yazısına : Ya.. Ya.. Ya.. Şa.. Şa.. Şa! Tayyip Tayyip Çok Yaşa (Cumhu-riyet 21.01.2011). Galiba durumu en kısa bu şekilde anlatmak olası.

Muhaliflerin bir şekilde susturulması kamuoyunca benimsenirken, gazete patronlarına verilen ders de işe yaramışa benziyor. Neydi söylenen, parasını sen veriyorsun, işine gelmezse atarsın ya da kapımıza gelmezsin... Doğan grubu da bundan nasibini aldı. Hilton oteli işinde anlaşamayınca ga-zetelerini kullanarak iktidara göz dağı vermek istedi. Ama vergi müfettişlerinin kuşatmasına yenildi.

Sahi bu vergi kaçakçısı gibi algılanan kişi en çok vergi verenler listesinde yer alırken, iktidara yakınlıkları ile tanınan ve son yıllarda çok iyi işler yapan kişilerden hiç-biri bu listede yer almadı. Garip mi? Yok o kadar da garip değil. Onlar vergi vermez-ler çünkü gıda bankalarına yardım edip kârlarını vergiden düşerler (bir sonraki yazıda bu konuyu işlemek ilginç olacak).Ve sonunda Doğan grubunun elindeki bir-çok görsel ya da yazılı basın, günümüzün moda tabiriyle “yandaş basının” eline ge-çti.

Belli başlı muhalif gazeteciler ise içerde. Bu işte bir gariplik yok mu? Yok dememek mümkün mü?

Ergenekon duruşmaları bu gidişle en az on sene sürer... Bakalım suçsuz oldukları ortaya çıkanlar onca sene sonra serbest bırakılırken neler söylenecek.

Mahkeme derken aklıma geldi. Sahi ne oldu Deniz Feneri davası? Suçlananlar aklandılar mı?

Ve Tatlıses ! Doğal olarak Tatlıses’in vurulması medya için “rating” açısından son derece önemliydi. Ancak, devletin bürokratlarının ve de siyasilerin yaklaşımı Türkiye’deki egemen popülizmin tam bir göstergesiydi. İbo düşünceleri, söylediği türküler için vurulmuş olsaydı siyasile-rin yaklaşımı doğru olabilirdi. Ancak bu olayın arkasında yeraltı dünyasındaki hesaplaşmaların bir uzantısı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca Tatlises’in kabarık bir adliye ile başı derde girme listesi var. Ama o Tatlıses; vurur da, vururdur da... Genel anlayış bu...

Sonuçta bu olayda da Türkiye’nin açmazlarını buluyoruz. Bizdense, olsun yapsın... Çalan, çırpan bizdense yine olsun diyoruz. Bu bizdenlik bizi doğru yoldan saptırıyor. Bizden hırsız çıkarsa, ne yani seninki yapmadı mı diyerek işin içinden sıyrılıyoruz. Böyle olunca da karanlıkları yırtamıyoruz...

ARADA-SIRADA

Cengiz [email protected]

Vosges Alevi Kültür Merkezi Başkanı

Hasan ÜNAL Vosges Valisi’ne

ziyarette bulunduMustafa Güçlü / Epinal

Hasan Ünal başkanlığında, Hülya De-mircan ve Filiz Ünal’dan oluşan bir dele-gasyon, 25 Şubat 2011 tarihinde Vosges Valisi Dominique Sorain tarafindan kabul edildi.

22 Ocak 2011 tarihinde, Vosges AKM Cemevi açılış resepsiyonuna, son anda yoğun programından dolayı katılamayan Vali Dominique Sorain, Vosges AKM Başkanına gönderdiği kutlama mesajında, uygun bir tari-hte göruşmek, tanışmak istediğini belirtmişti. Bu doğrultuda randevuya katılan temsilciler, Vali tarafından me-muniyetle karşılandı.

Bu görüşmede, Başkan Hasan Ünal, Va-liye, Türkiye, Avrupa ve Fransa’da yaşayan Aleviler ve kurumları hakkında genel bil-giler sundu.

Özellikle Vosges bölgesine, 70 ve 80 yılları arasında yerleşen üyelerini ve 1994 yılında kurmuş oldukları Vosges Alevi Kültür Merkezi’ni ve çalısmalarını tanıttı.

Avilerin humanist, ilerici, laikliği, kadın ve erkek eşitliğini savunan bir toplum

olduğuna vurgu yapan Ünal, bu taşıdıkları evrensel değerler ile, Fransa’da bulu-nan diğer toplumlar ile barışık ve uyum içinde yaşadıklarını söyledi. Alevile-rin amaçlarının, Vosges bölgesinde ve tüm Fransa’da tanınan, resmi kurumlar tarafından desteklenen bir kültür merkezi olmak olduğunu belirtti.

Ayrıca, Hülya Demircan, Vosges AKM’nin 2011 yılı, kültürel, sosyal ve eğitsel proje-lerinden de bahsetti.

Vali, Vosges AKM’nin çalışmlarını basından izlediğini ve ortak çalıştıkları resmi kurum yetkililerinden bilgi aldığını bildirdi. Epinal bölgesinde, humanist bir felsefinin ve kültürün tanıtılması ve paylaşılmasından, to-plumun entegrasyonu yönünde gösterdiği çabadan büyük memnu-niyet duyduğunu söyledi.

Ayrıca gelecek dönemde, Cemevimizi ziyaret etmek ve o meşhur Aşure çorbamızı tatmak istediğini de ekledi.

Vosges AKM Başkanı Hasan Ünal, ayrıca Aleviler ile ilgili kapsamlı bir dosyayı Va-liye sundu.

Sıcak ve samimi bir ortamda geçen görüşme, güzel dilek ve temeniler ile son buldu.

Vosges AKM’de Yeni Dönem

Mustafa Güçlü / Epinal - Subat 2011Vosges AKM, 27 Şubat 2011 tarihin-

de 14.Genel Kurulunu gerçekleştirdi. AKM Başkanı Hasan Ünal’ın kısa açılış konuşmasından sonra, divan seçimi yapıldı. Divan Başkanlığına, bütün üye-lerin rızalığı ile FUAF temcilcisi Erdal Kılıçkaya getirildi.

Saygı duruşundan sonra delil uyandırıldı. Üye tespitinden sonra, genel kurul gün-demine geçildi. 2008-2010 dönemine ait faaliyet ve mali raporlar, dönem sekreteri ve saymanı tarafından detayları ile su-nuldu.

Üyelerin raporlarla ilgili soruları alındı ve cevaplandı. Denetleme ve disiplin raporlarının okunmasından sonra, tüm raporlar üyelerin onayına sunuldu. Bütün raporlar oybirliği ile onaylandı. İki yıllık faaliyet dönemleri boyunca disiplinli ve düzenli çalışmalarından dolayı yönetime teşekkür edildi.

Son dönem değerlendirmesini ya-pan Hasan Ünal, iki yıllık süreçte elde edilen kazanımlara değindi. Özellikle yapılan sosyal-kültürel ve eğitsel aktivitelerle, Vosges Alevi Kültur Merkezi’nin Epinal ve çe-vresinde, gerek devlet kuruluşları bazında gerek bölgede bulunan diğer sivil kuruluşlar bazında dik-kate alınan, ciddi bir kurum olarak benimsendiğinden bahsetti.

22 Ocak 2011 tarihinde resmi tören-le açılan Cemevi ile Vosges AKM nin kurumsallaştığına dikkat çekti. Bu mekanın alevi inanç ve kültürünü yaşamak ve yaşatmak isteyen herkese açık olacağını belirtti.

Başkanlık dönemi boyunca, yönetimin projelerine destek sundukları için üye-lere ve yönetici arkadaşlarına teşekkür etti. Göreve gelecek yeni yönetim kuruluna başarılar diledi.

Seçim gündemine geçlidikten sonra, önce başkan ve ardından yönetim kurulu seçimi ile 12 komisyon sorumlusu belirlendi. Daha sonra da denetleme ve disiplin kuru-lu üyeleri seçimi yapıldiktan sonra FUAF basın-yayın komisyonu sorumlusu Erdal Kılıçkaya yeni komisyon sorumlularına görevlerini ayrıntıları ile anlattı. Ayrıca YOL Tv için çekimler yaptı.

Yeni yönetim kurulu ağırlık olarak bayan-lar tarafından oluşturuldu ve bir bayan can olan Hülya Demircan, oybirliği ile başkan seçildi. Kadrosundada yine ağırlığı kadınlara veren Hülya Demircan, “Şimdiye kadar yönetimde eşlerimizi des-tekledik, bu dönemde yönetimde görev alarak, başarmak için onların desteğini istiyoruz”dedi.

Yeni başkan, bazı önemli projelerini de genel kurula sunarak, onay aldı. Alevi öğretisine yakışır, karşılıklı rızalık veri-lerek, başarılı ve coşkulu bir genel kurul gerçekleştirildi.

Biz de gelecek dönem için, yeni seçilen genel kurula başarılar diliyoruz.

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 85

Saint Die’de Bir İlk

« Dé à coude » Dikiş Nakış

Şirketi AçıldıMustafa Güçlü / Saint Die

Saint die Des Vosges’da yaşayan Emine Bayraktar, dikiş üzerine iş yeri aştı. Aslen TrabzonAkçaabatlı olan Emine Hanım, kendi « Dé à coude » adlı işyerini açtı.

Yirmi senedir bu işin içinde olan ve devletin son kanunlarından ya-rarlanan Emine Bayraktar, hayalini işyerini açarak gerçekleştirdi.

Emine Hanım eğitimini ve tecrübesini hep tekstil alanında değerlendirdi. Saint Die şehrinde hiç dikiş üzerine şirket olmadığından Emine Hanım dükkanını açmaya karar verdi.

Kendisi dikiş üzerine her tür işlemi yapıyor, ölçüye göre perde, çarşaf, yorgan yüzü, yastık yüzü, abiyele-rin daraltma kısaltma işlemlerini yapıyor.

Emine Hanım, kocası Aydın Bayraktar’ın çok yardımcı ve destek olduğunu açıkladı. Emine Hanım 3 çoçuk annesi ; « Ev hanımlığı ve işi beraber yürütmek çok zor ama şu zamandaki hayat şartları her şeyin ötesine geçiyor ve üstesinden gel-meyi zorluyor » diyor.

Objektif Gazete olarak hayırlı ve bol kazançlar diliyoruz.

TOUL'DA KURAN-I KERİM HATİM

COŞKUSU

Mustafa Güçlü / Toul

Toul'da 5 Mart 2011 Cumartesi günü 12 hanım kardeşimizle bir-likte 1 sene boyunca okunmuş olan Kuran-ı Kerim Hatmi'nin duası ve cemiyeti yapıldı.

Strasbourg Din Ataşemiz Prof. Dr. Fazlı ARABACI Bey, muhtereme

eşi, yakın civarlardan gelen din görevliler ve hanımlar, öğretmenler ve Toul'daki değerli müslüman kardeşler de katıldılar. Kuran-ı Ke-rim'i Okuma, Anlama ve Yaşama hakkında sayın Ataşe konuşma yaptı.

Konuşmasında, dünyada en fa-zla okunan kitabın Kur’an-ı Kerim olduğuna dikkat çeken Arabacı, bunun sebebinin ilahi bir kitap olmasından kaynaklandığını söy-ledi.

Kur’an-ı Kerim okuyan kişinin

dünya ve ahret hayatında kazançlı olduğunu söyleyen Arabacı, insanın hangi yaşta olursa olsun bu güzelliklerden uzak kalmaması gerektiğini belirtti. Ayrıca Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmenin tüm Müslümanlar için çok önemli olduğunu vurguladı.

Program Kuran-ı Kerim, ilahi, kasi-de ve şiirlerle devam etti, dinleyen-lere duygulu ve güzel anlar yaşattı. Halkın kaynaşmasına, buluşmasına vesile oldu.

Din görevlisi Bahri Gölükçü’ye

göre bu programın yapılmasındaki gaye, müslüman kardeşlerimizin hayatlarında en az bir defa da olsa yüce kitabımız Kuran-ı Ke-rim'i hatim yapmak, geriden ge-len yavrularımıza ve insanlarımıza güzel bir örnek olmak ve Kuran'ı daha iyi anlamak, hayatımıza yansıtabilmek idi.

Bundan sonraki programlarımız gençlerimizin Kuran-ı Kerim'i hayatlarında en az bir defa da olsa hatim yapmalarını ve Kuran'ın mesajını en güzel şekilde anlaya-bilmelerini sağlamaktır dedi

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O86

KARİKATÜR KÖŞESİ

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 87

Gözden Irak Olan,

Gönülden de Irak mıdır ?Merhaba Sevgili Dostlar,

Milletvekili seçimleri yaklaşırken, biliyor-sunuz ki Yüksek Seçim Kurulu, Türkiye dışında yaşayan milyonlarca gurbetçi vatandaşımızın özgürce oy kullanma hakkını hiçe sayarak, gurbetçileri bir kez daha sınır kapılarında oy kullanmaya mahkum etmiştir. Kararın siyasi yani ideolojik olduğunu ya da farklı açılardan, ne anlatmak istediğini tartışmayacağım, kararın ne anlama geldiğini bilen biliyor, çünkü seçimlere sayılı günler kala bunun işe yarayacağını umut etmiyorum.

Bu kararın daha çok bizi ilgilendiren tarafı, arada kalmamız ve her defasında faturanın gurbetçilere kesilmesi. Siyasi bir çekişme elbetteki olacak ama milyon-larca insanı ilgilendiren kararların ideo-lojik etkilerde kalınarak alınması kabul

edilemez. Günümüz teknolojisi ile ülk-emiz gurbetçi vatandaşlarının oylarını heba etmemek için internet ortamında kullanılmasını sağlayabilecek güçtedir. Çünkü ; seçim zamanı geldiği zaman tüm gurbetçiler Türkiye’ye gitmedikleri için ya da gidemedikleri için ciddi bir oy kaybı söz konusudur. Bunun dışında üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri de, « Benim cebimde de TC kimliği var ama Türkiye’de yaşayan vatandaş gibi oyumu rahat ortamlarda kullanamıyorum ». Eğer, maddi duru-mum iyi değil ve Türkiye’ye bu sene gidemezsem, sağlığım bozuk ya da farklı bir sebepten dolayı gidemezsem oy hakkım olmasına rağmen en yasal şekilde elimden alınmış oluyor. Oysa ki ben de-mokratik Türkiye’nin ülke dışında yaşayan vatandaşlarına dahi demokratik olmasını tercih ederim. Gurbetçi vatandaşların oy haklarını kullanmaları kadar doğal olan başka bir şey olamaz ; bunun kullanılmasını sağlamak da elbetteki Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten hükü-met vs. kurumların görevidir. İnternet üzerinden kullanım güvenlik açısından uygun değildir diye düşünülüyorsa (ki denemeden bilinemez), konsolosluklar aracılığıyla kullanılabilir. Merak ediyorum, Yüksek Secim Kurulu bu kararı alırken hangi gurbetçi vatandaşa sordu acaba, hangi ülkede, gurbetçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde anket yaptı ?. Eger konu vatandaşlık ve vatandaşa hizmetse, « Biz de vatandaşız kardeşim ! ». Bu ülkelerde alnımızın teri ile kazandığımız emeğimizi her yıl sırf ülkemiz kazansın diyerek, tatillerimizi memleketlerde ge-

çirmiyor muyuz ?. Durum böyle olunca insan şu deyimi söylemekten kendini alamıyor : « Gözden ırak olan, gönülden de ırak mıdır ? » Devletin sorumluluğu Misak-ı Milli sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlara karşı mı yoksa TC ki-mlik kartı taşıyan tüm vatandaşlara mı ? Ben, ülkedekiler için elimden geleni yapıyorum, ülke dışındakiler de ne hali varsa görsün mantığı mı güdülüyor ? Ayrıca bu düşünce devletin vatandaşlarına karşı düşünebileceği bir şey değildir. Doğal afet ve savaşlarda ırk, millet farkı gözetmeksizin insanlık namına yapılan yardımlar dahi bu düşünceyi çürütmeye yeter.

Gurbetçilerin uzun yıllardır yaşadıkları sorunlara bakılırsa böyle düşünmemek elde değil. Yaz mevsimlerinde transit geçilen ülkelerde yaşanılan soygun, rüşvet, kaçırılma vs gibi durumlarda, ülk-emizde hangi kuruma müracaat yapıp da adam gibi hakkımızı arayacağımızı dahi bilmiyoruz çoğumuz. Bu bizim suçumuz değil, yalnızca Avrupa’da on milyona yakın gur-betçi vatandaşı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hâlâ yurt dışında yaşayan Türkler’in sorunlarıyla doğrudan alakâdar olacak bakanlık seviyesinde bir kurum oluşturmamasıdır. Yollarda çekilen eziyetleri bir tarafa bırakın, ülkemize kazandırdığımız onca döviz, Avrupa’da basın yayın organları kurarak Türkiye’nin ve Türkler’in haklarını, imajlarını bu ülkelerin ka-muoyuna karşı korumamız, yani ülkemi-zin sesi, kulağı olmamız ne büyük bir şans ülkemiz adına.

Sayın Başbakanımız’ın gurbetçilere verdiği önemi biliyor ve bu bağlamda Strasbourg’a gelişini önemsiyorum. Ben bir Türk vatandaşı olarak, ülkemde yaşayan vatandaşların sahip olduğu haklara sahip olmak istiyorum, ülkeme doğru seyahatim sırasında soyulma ya da kaçırılma gibi tedirginlikler yaşamak istemiyorum, seçim zamanlarında ül-kemdeki insanlar nasıl oy haklarını kullanıyorlarsa ben de demokratik vatandaşlık ve anayasal hakkım olan « seçme ve seçilme » özgürlüğümü bin-lerce kilometre gitmeme gerek kalma-dan kullanmalıyım. Sorunlarımla alakâlı birinci dereceden yetkilileri muhatap alıp derdimi rahatça anlatabilmeliyim. Ne diyor Başbakanımız : « Biz milletin efendisi değil, hizmetkârıyız » ; kimsenin kimseden hizmetkârlık beklediği yok el-bette ki, ama görevinizi hizmet bilinci ile yaptığınız zaman Başbakanımız’ın deyimi gerçek olmuş olur.

Ülkemizden uzakta da yaşasak biliyoruz ki gönüllerden ırak değiliz. Bu bağlamda ; vatandaşlık ve anayasal haklarımızı ilgilendiren konularda mutlaka birlik olmamız gerek diye düşünüyorum ve sivil toplum kuruluşlarını Yüksek Seçim Kurulu’nun 12 Haziran seçimlerinde gur-betçilerin oy kullanmalarıyla ilgili aldığı kararını protesto etmeye davet ediyo-rum.

YEMEKLERİNİZDE FINDIK YAĞINI TERCİH EDİN

İngiltere Lincoln Üniversitesi Gıda ve Biyokimya Bölümü öğretim görevlisi ve

Fındık Araştırma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Celalettin Alaşalvar, fındık yağının, piyasada bulunan diğer yağlardan daha kaliteli olduğunu savundu. Doç. Alaşalvar, tombul fındığın içinde bulunan Oleic asit, E vitamini ve kalsiyumun insan sağlığına son derece faydalı olduğunu da bildirdi.

Giresun Meslek Yüksek Okulu (MYO) Fındık Eksperliği Bölümü öğrencilerine konferans veren Doç. Dr. Celalettin Alaşalvar, yaptıkları araştırmalar so-nucunda, en kaliteli fındığın, Giresun’a has tombul fındığın olduğunun ortaya çıktığını kaydetti. Tombul fındığın içinde bulunan Oleic asit, E vitamini ve kalsiyu-mun insan sağlığına son derece faydalı olduğunu söyleyen Doç. Alaşalvar, «Gire-sun tombul fındığının yüzde 80’i yağdan oluşuyor. Diğer fındık çeşitlerine göre yağ bakımından daha fazla. Yıllardır zeytin yağının en kali-teli yağ olduğu söyleniyor. Ancak, yaptığımız araştırmalar, fındık

yağının en kalitelisi olduğunu ortaya çıkardı» dedi.

Fındık yağının damarlarda tıkanmalar yapmadığını, zeytin yağı veya diğer katı yağların ise damar tıkanıklıklarına sebep olduğunu öne süren Doç. Dr. Celalet-tin Alaşalvar, «Günde yenilen 50 gram fındık, 1 adet yumurta veya 1 bardak süte eşdeğer vitamine sahiptir. Ayrıca fındık, kalp ve damar rahatsızlarını, tümör ve ur gelişimini, prostat kanserini ve diğer kanserleri önlüyor» diye konuştu. Alaşalvar ayrıca, olgunlaşma dönemi, işlenme, iyi depolama ve hava sıcaklığının da fındığın kalite-sini arttıran sebepler olduğunu belirtti.

FINDIK YAĞININ FAYDALARI

Uzmanlar, fındık yağının diğer bitkisel sıvı yağlara oranla hatırı sayılır derecede faydalarının olduğunu söy-ledi. Damarların sertleşmesini ve daralmasını engelleyerek kalbi koruyan fındık yağı aynı zamanda kemik erimesini de yavaşlatıyor. « Fındık yağının diğer bitkisel sıvı yağlara oranla hatırı sayılır

fayda farkı vardır. Yağımıza güveniyoruz. Fındık yağı tartışmasız bir şekilde ye-ryüzünün en sağlıklı yağıdır. » diyen uz-manlar, fındık yağında yüzde 83 oranında oleik, yüzde 12 oranında linoleik asit, E vitamini, minerallerden kalsiyum, demir, çinko ve potasyum bulunduğunu ifade ederek, fındık yağının faydalarını şöyle sıraladılar :

- Damar sertliği, daralması ve bundan kaynaklanan muhtemel kalp hastalıklarını önler.

- Vücuttaki aktiviteyi arttırır, psikososyal bir problem olan kısırlığa karşı etkilidir, üreme sistemini güçlendirir. - Hücrelerden doku ve organlara kadar tüm yapılarda yaşlanmaya karşı doğal savunma oluşturur.

- Kanser gelişimi ve riskinde engelleyici etkisi vardır.

- Yüksek kalsiyum içerdiğinden

çocukların ke-mik ve diş

oluşumuna katkı

sağlar, me-

no-poz sonrası kemik erimesini yavaşlatır. - Bünyesinde bulunan yüksek E vitamini alyuvarların parçalanmasını önleyerek kansızlığa karşı kuruyucu etki yapar

YEMEKLOPEDİ

Hasan ALAKUŞ

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O88

24, Rue Josué Heilmann – 68200 Mulhouse Tél : 03 89 32 25 37

Promotion exceptionnelle à saisir… Offre valable

du 08/04/2011 au 30/04/2011. Beaucoup d’autres remises sont

appliquées à nos produits. Nos stocks sont limités.

2,79 €

0,99 € 1,25 €

1,35 € 3,49 € 4,79 € 0,99 € 4,99 € 2,99 €

3,79 € 1,99 € 0,99 €

1,99 €

1,99 €

3,99 €

4,99 €

0,79 €

0,99 €

KOZA Blé concassé 2,5 kg 5 kg 4,99 €

CILOGLU Mélange d’épices 95 gr

BAKTAT Concentré de tomate 800 gr

MARMARABIRLIK Olive noire (lüks) 800 gr

BAKTAT Pois chiche enrobé sucré 800 gr

BAKTAT Feuilles de vignes 500 gr

KOZA Helva 350 gr 700 gr 2,59 €

MARMARABIRLIK Olive noire (minyon) 800 gr

SERA Lentille rouge 2,5 kg

YAYLA Yaourt nature 3,8% mat.gr. 1 kg

TUTKU Riz 5 kg BAKTAT Feuilles de vignes 3 kg

ÖZYÖREM/BAKTAT Mini sosis 400 gr

ÖZYÖREM Jambon de bœuf Helal 200 gr

DESTAN Saucisse de bœuf à l’ail 1 kg

ÖZYÖREM Saucisse de bœuf à l’ail 1 kg

ÖZYÖREM/SEBIL/BAKTAT Salami en tranches 200 gr

DESTAN Salami 500 gr

1,49 € 1,99 €

BON BON Maïs griller 300 gr 500 gr 2,49 €

BURCU/KOZA Concentré de piment 660 gr

SELAM 40 Saucisses + 36 Burgers de poulet

11,90 €

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 89

YÖREM fromage fêta 1 kg 55 % 60% 3,89 €

YÖREM gruyère 400 gr 800 gr 4,99 €

DESTAN fromage fêta 1 kg 55% 60% 3,80 €

DESTAN gruyère 350 gr 700 gr 4,49 €

DESTAN fromage fêta (tam yagli – köy peyniri) 800

gr

YÖREM fromage fêta 50% 800 gr

YÖREM yaourt nature 3 kg

SARL HANILCE 24, rue Josué Heilmann 68200 Mulhouse 03 89 32 25 37 SIREN 433 667 357 NE PAS JETER SUR LA VOIE PUBLIQUE

GÖKYILDIZ Tapis pour salle de bain 3pièces

3,79 € 2,99 € 3,70 € 2,99 € 3,75 €

3,59 € 3,50 €

3,99 €

ÜLKER BIZIM Margarine 6x250 gr

EYMEN Théière

11,99 € 11,90 €

23,00 €

MAAS Théière

2,99 €

PORGOL 6 Sous verre carré

CINAR Service à diner 26 pièces

39,00 €

39,00 €

MAAS Service à petit déjeuner 38 pièces

5,70 €

IKRAM 6 Tasses

8,00 €

IKRAM Assiette pour fruits sec

49,00 €

15,99 €

49,99 €

42,00 €

ROLAND Service à diner 29 pièces

ELEGANCE Batteries 16 pièces (* De l’usine)

GARANTIE 30 ANS*

IKRAM Service à thé 20 pièces

Lot de 3 valises à voyage

PPPEEENNNDDDAAANNNTTT LLLAAA PPPEEERRRIIIOOODDDEEE DDDEEE PPPRRROOOMMMOOOTTTIIIOOONNN NNNOOOUUUSSS DDDIIISSSPPPOOOSSSOOONNNSSS TTTOOOUUUTTT LLLEEESSS JJJOOOUUURRRSSS DDDUUU PPPAAAIIINNNSSS DDDEEE

QQQUUUAAALLLIIITTTEEE EEETTT FFFRRRAAAIIISSS AAA 000,,,777555 €€€

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O90

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 91

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O92

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 93

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O94

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O 95

108

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O 109

e-mail: [email protected] Nisan / Avril 2011 * N° 59 O110

Nisan / Avril 2011 * N° 59 e-mail: [email protected] O 111