Öncül toskan geni, etrusk’inki ve hungar’inki · 2014. 8. 7. · yazani: mario alinei...

24
[Type text] Page 1 ETRUSK- TÜRK- UĞUR’A EKLEME Yazani: Mario Alinei Çevireni: Esmailnia (Aref Esmail) “Quaderni di Semantica”, 51, 2 (2005) Öncül Bu yazıda Etruskların üzre yapılmış genetik araştırmaların yeni sonucundan konuşiyurum – ki nasıl ki bekliyürüdüm benim etrusk-hungar-türk tezimde önceden söylediklerimle -, ve bunida vugulamakda yarar görürem ki habele benim dilçilikde yapdıkım araştırmayla ki 2003 yilinde sonuclanadi, benim kitabim çıkan zaman(Alinei 2003), ve bugün kiyle çok yakından örtüşiyür. Bu son sonuclardan tekce birincisi kismen benim kitabımın hungar çevirisinde eklenmiştir (Alinei 2005). O birileri şimdiye gibi yayınlanmamışdır, ve benim kitabımdaki topladıkım belgelere eklenecekdir. toskan geni, etrusk’inki ve Hungar’inki Alberto Piazza başçılıkında Doksanınci yillerde, Murlo Toskanlarının genlerinin üste yapılmış araştırmalar, şimdiye gibi açıklanmamış olsada, yayının ondan uzun zaman danışdıkiçun, Kamu oniyle tanışidi. Anımsadığımız gibi, Piazza’nın hemişeki originallikiyla kavranılmış olan, bu araştırmanın en önemli sonuci, Murlo Toskanların, ve ondan bir azca, Toskanlarun, ayri italyanlara göre temel karakterleri ayrice yaşamaklarındaydi. Her ne keder şimdiye gibi yayilmamış olsada (ama nasıl ki bene Araştırmaci anlatdi, şimdi yayımlanmak üzre), Toskan’ların izole kaldıklarına dayanarak sonuclari yorumlamak benim etrusk-hungar tezime bir umut verici olasanak açiyuridı, Paleolitik Süreklilik Kuramına (Palaeolithic Cotinuity Theory PCT) dayanarak, Toskanlar, TPC bakımından italiyad kolundan, en çok etrusk toplumlarından etkilenmiş yerli grup<kume> gibi, beniçun sonradan gelmiş hungar kökenliler nasıl ki önceden sanmak<düşünmek> olaridi , öz istiylaçilarının genlerinin heçolmasa bazi özyapıların korumuşlar, ve beylelikle ayri yerli itayad toplumlardan başkalaşmışlar<farkli olmuşlar>. Şimdi anlaşılır ki Piazza’nın yayımlanmak üzre olan araştırmasi 1 , bir sonuclara gelib çatmıştır ki benimçün olağanüstü önem daşiyür. Onun en önemli sonuci gerçekten budur ki Mürlo’lilarda bir türk unsuru<öğesi> “ var olub ve devam etmekdedir”(daha yakınlarinki olan longobard unsurunu<öğasının> dışarıda bırakmakiçun Piazza terefinden özel olarak seçilmişler). 1 .kişisel iletişimde açıklanmışdır

Upload: others

Post on 26-Jan-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • [Type text] Page 1

    ETRUSK- TÜRK- UĞUR’A EKLEME

    Yazani: Mario Alinei

    Çevireni: Esmailnia (Aref Esmail)

    “Quaderni di Semantica”, 51, 2 (2005)

    Öncül Bu yazıda Etruskların üzre yapılmış genetik araştırmaların yeni sonucundan konuşiyurum – ki nasıl ki bekliyürüdüm benim etrusk-hungar-türk tezimde önceden söylediklerimle -, ve bunida vugulamakda yarar görürem ki habele benim dilçilikde yapdıkım araştırmayla ki 2003 yilinde sonuclanadi, benim kitabim çıkan zaman(Alinei 2003), ve bugün kiyle çok yakından örtüşiyür. Bu son sonuclardan tekce birincisi kismen benim kitabımın hungar çevirisinde eklenmiştir (Alinei 2005). O birileri şimdiye gibi yayınlanmamışdır, ve benim kitabımdaki topladıkım belgelere eklenecekdir.

    toskan geni, etrusk’inki ve Hungar’inki Alberto Piazza başçılıkında Doksanınci yillerde, Murlo Toskanlarının genlerinin üste yapılmış araştırmalar, şimdiye gibi açıklanmamış olsada, yayının ondan uzun zaman danışdıkiçun, Kamu oniyle tanışidi. Anımsadığımız gibi, Piazza’nın hemişeki originallikiyla kavranılmış olan, bu araştırmanın en önemli sonuci, Murlo Toskanların, ve ondan bir azca, Toskanlarun, ayri italyanlara göre temel karakterleri ayrice yaşamaklarındaydi.

    Her ne keder şimdiye gibi yayilmamış olsada (ama nasıl ki bene Araştırmaci anlatdi, şimdi yayımlanmak üzre), Toskan’ların izole kaldıklarına dayanarak sonuclari yorumlamak benim etrusk-hungar tezime bir umut verici olasanak açiyuridı, Paleolitik Süreklilik Kuramına (Palaeolithic Cotinuity Theory – PCT) dayanarak, Toskanlar, TPC bakımından italiyad kolundan, en çok etrusk toplumlarından etkilenmiş yerli grup gibi, beniçun sonradan gelmiş hungar kökenliler nasıl ki önceden sanmak olaridi , öz istiylaçilarının genlerinin heçolmasa bazi özyapıların korumuşlar, ve beylelikle ayri yerli itayad toplumlardan başkalaşmışlar.

    Şimdi anlaşılır ki Piazza’nın yayımlanmak üzre olan araştırmasi1, bir sonuclara gelib çatmıştır ki benimçün olağanüstü önem daşiyür. Onun en önemli sonuci gerçekten budur ki Mürlo’lilarda bir türk unsuru “ var olub ve devam etmekdedir”(daha yakınlarinki olan longobard unsurunu dışarıda bırakmakiçun Piazza terefinden özel olarak seçilmişler).

    1 .kişisel iletişimde açıklanmışdır

  • [Type text] Page 2

    Ve aynı türk unsurunun varlığıni daha az şiddetde, ayri toskan örneklerinde de doğrulanır.

    Bu sonuc ona göre önem kazanır ki eliyebilir bir ayri deyerli italiyan genetisti, Guido Barbujani’nın, öziyle birlikte çalışanlariyle, apardıklari bir ayri araştırmanın ki budefe Etruskların öz DNA’lariyle ilgili, onların fossilleri üzre araştırma aparılarak(Vernise ve 2004’de),sonucunun gerçekleştigin tehmin edib, yineledib ve doğrulada. Bu araştırmanın bazi teknik yönlere göre ayri genetistlerden eliştirilmiş olmasına, ve onun öz çisimine göre (DNA antikliki) çok sıkıntıli olmasına bakmiyarak, en azından mitokondriyallar ardışlıkında, demeli dişi çizgisinden, ki gerekli olarak araştırma ona dayanarak yapılmıştır, onun ana sonuci Etruskların en çok Türkleriynen benzerlikleridir.

    Bu iki sonuc, olsun Toskanlariçun ki Etrusklariçun Türklerinen temelden benzerlikleri olmağının gösterilmesi, bene beklenilmez ve önemli doğrulama gösterisi oldılar: olsun hem benim görüşüme göre, hem gelenekselinkinde(cronologiani bir yana koyarak)2, Hungar’lar asiyatik türklerin önderlikiyle ( ki ben onlari daha kesin olmakiçun, Turcik’ler adlandırıram, ta beylece ingilisce işlenmiş (Turkish/Turkic)den, rusca (Turezkşy/Tiurski#)den, Osmali Avropali Türklerinden ayırt etmiş olam) ki daha önce onlari uygarlaştırmışdılar Hungari’yani aldılar. Olsun benim etruski hungar gibi sanmakıma dayanarak(bir dil ki tarihöncesi türkismiynen doludur) göz çarpmali sayda turcik sözlerin ortaya çıkarmışdır,ki doğl olarak hungarceyle ve beliri simgesel özyapilara bakarak etruskiyle payalaşılır, ki önceden oni hermeneutic etrüskologi beylecede özdeşleştirmiştir(saptamıştır): örnek olarak zila ‘etrusc topumunun başcısi’, kamthe, ‘padişah-Hakan’, her ikiside türk kökindendirler, latince balteus (etrusk kaynakli), bir turkic savaş baltasi, ki onun çuvaşca(bir turkic dil) değişik biçimi purta dır, ayri etrusk simgesi olarak; Tarxun ‘esgi türkic ad yağıc-magistratualuçun( bundan Tarqinia adi alınmışdır), çep- onorlandırma sancaki, parxis ‘varli, patrizio’, puia ‘bayan(türkce), ve çokli ayrılari.

    Habele Barbujani’nin araştırmalarının ayri sonuclaride, benim anlamıma göre, etuskların kökeni üzre teoriminin varsayımlariyle örtüşmekdedir: (1) Etruskların, olsun gidişde ve olsun yerde, bağdaşli ve karışmamış, özyapısi(Verseri ve 2005, 699); buna dayanarak benim anlayışma göre gerekli olarak bunlari içerliyür: (2)onlarun sonradan gelmişligi, istilaçılıği, ve yerli olmamalılari özyapısi; (3) Etrusklarun karşılaştısında,Toscan/Toskan Türklerinen daha az yakından benzerligleri, ve ayri italiyan toplumlariyle daha çok yakından benzerligleri, bunlar Burbijani ve onun ve onun araştırma takımın bu sonuca aparıb çıkardi ki Toscnlar/Toskanlar doğrudan doğruya Etruskların soyundan gelmirler. Bu sonuc mediyada büyük şaşkinlık yaratdi (ve saniyurum etruskologlar içinde de), ama beni kesinlikle şaşırmadi: besbellidir ki, Etrusklar istilsci/akıntıci

    2 Benim kronologim gelenekselden daha uzaklara gediyür, ve nasıl ki önceden biliniyür Hungariya’nın türk kökenli Kurkan gruplarının eline geçmegiyle başlanılınır, ki onlara proto-Hungar’lar öncelik ediyürler, yani Ugur’lar ki, III binyillerde, bati Siberiya ugrik toplumlaınrdan ayırılmış Ugur’lardırlar.

  • [Type text] Page 3

    ve Toskanlar yerlilerdiler, ve bunlar doğrudan doğruya obirilerinin soyundan gelmiyürler! (5) dolaylı olarak , etruskların seçkinlige dayanarak özyapilari, ki benim etruskdan yorumlamının çerçivesinde, bununla birlikte, bu sonuc çıkarmaya bu belirtiyle varmiyür ki araştırılmış iskeletlerin geldigi etrusk türbeleri varlılarınkimiştir, nasıl ki Barbujani varsayımlayür( Verseri 2005, 702; Barbujani bir kişisel iletişimde, seçgin Etrusklari “sokak Etrusklarından” başka biliyür), ama besitce bu gerçekden ileri gelmişdir ki Tunç Devranında bütün istilacı gruplar – Celtler ya Etrusklar ya Baltlar ya Skitler olurusalarda – Metal Devranıni nitelendiren toplumların katmanlaşmasının oluşumının süreçinin sonuci gibi, kesinlikle seçginlerdendirler. Ayri deyişle, bu devranda, kimseler ki yabanci topraklari elegeçirmegiçün savaş seferberligine girişimiçün ati ve demirden silahlari varlaridi, varli ve gücli tanınırdilar. Bu nedene dayanarak, bence, “sokak Etrusklar”lariyle seçginleri ayrıt bilmek gerçekci degildir. bir bağdaşık istilaci grup olarak – seçgin gibi tanımlamış – Etrusklar gerekli olarak besitce yerli toskan toplumlarının üstüne konub, onları katışık hale çevirib/ibridleştirib ama tümiyle asimile edememiş/özine okşadamamış. Seçgin istilaci gruplarla yerli kütlenin karışılığ derecesinin azlıği ya çoklıği, açıkca, istilanın durumundan, işğalın sürekliliginden, karışmanın ne derece olmasından ve ayri değişkenlere bağlıdır.

    Barbujani, Etrusklariyle Latin-İtalik’lerun ortasında olan ilişkileri anlatmakiçün “çokli olanaklara” açık yer koymuş olsada3, bene bunlarun tersine açıkca beyle gözükmekdedir ki bu araştırma onlardan tekce birini iceri alıb ve benim ortaya koydukum kuramın temel varsayımısın, çürütülmez yöntemiyle, doğrulayür: Etrusklarun, Latinlere göre ve şimdiki Toskanlaride içine alarak, yerli İtaliklere göre, sonradan gelmişlik özyapılari olmasi. PCT’de, nasıl öylece benim avropa kokeni üzre iki ciltli kitabimda(Alieni 1996 ve 2000) ve sonraki araştırmalarımda örneklenmiştir, doğrusu İtalid’ler ve İtaloid’ler, o zamandan ki Paleolitik’in son evresinde ayri İE gruplarından ayırt olmuşlar, latine ve italik dillere benzer dillerde konoşiyurlar.

    Bunun yerine Barbujani açıkca söz etdigi çözüm yoli iki türe dir: ya Etrusklar İE olmiyan sonradan gelmiş istilacileridiler, ki bir İE olan İtaliya’ni öz istilasi altına aldılar ( tam öylece ki PCT varsayiyür), yoksa Etrusklar bir sonradan gelmiş istilaci İE’leridiler ki bir İE-olmiyan italiya’ni tutki altına aldılar(bir senario ki kimse şimdiye gibi varsayımlamamışdır). Bellidir ki, soyutca, her iki çözümde olası dırlar. Bu rastlanti degil, ki İE’lerin kökenlerine göre de eşit bğlantıda ama tersine, aynen iki tıpkı varsayım vardır: ya İE’ler tutan istilaçşlerdiler ki İE-olmiyan toplumlara asimile olurlar (öyle ki Gimbutas, Renfrew Cavalli Sforza destekliyürler), yoksa tarımçılıkın yaratıcısi olan işğalciler İE-olmiyanlardiler ki işğal altında olan İE’ler terefinden ki daima Avroasiada olmuşlar, asimile edilmişler (öyle ki PCT destekliyür).

    3 Kişisel iletişimde/konuşmada anlatılmışdır

  • [Type text] Page 4

    Etrusklara gelince, buniyla birlikte, sorun daha çok basit dir, çünkü dilbiliminin belgelemesi iki seçenek anlayışdan birini gidermegiçün yeterliden de çokdur: Etrusklarun istilaci İE’lar olmasi ve ki İE-olmiyan çokunluğun terefinden asimile olunmak, varsayımi , doğrusu bir büyük dilbilimçilikinin maniyine çarpiyür, ki genetislerin yetersiz niteliklerine göre onlarun gözlerinden kaçiyür, yalnızca kaçınılmaz olarak etruskologlarun ilgisin özüne çekiyür: tekce etrusk dili yok bir düzeyde toponomastic (Felsina, Volsinii, Tarquinia, Fufluna, ecc. Ecc.), Antroponimia (Lar, Vel, Arnth, Arri, Sethre, ecc., ecc.) ve etruskun teonomia’si (Tinia, Thesan, Cath, Cel, Lethan, Turms, Cauta, Laran, Maris, Culsus, Cilens, Fuflunus ecc.), açıkca İE olmiyan dirlar: buna ters olarak italiklerin dillerinden başka, onlarun toponomastica, antroponimia ve teonimia’lari de İE dirler. Şimdi eger, gözükdigi gibi, genetika’nın iki grup ortsında temelden ayrı olmaki kanıtlamasına bakmiyarak, bağlantıni tersine çövürüb, ve Etrusklari yerli İE’ler ve Latin’leri İE olmiyanlar yapsak, bu yüzden kesinlile olanaksızdır ki, toplumsal düşnceni kıraka bıraksakda, bilimsel araştırmalarda kullanılan her tür mentikin bozulmasın istemiyürüz. Nasil ki önceden söyledim, bircik olasi anlam, budur ki Etrusklar İE olmiyan istilacilardılar, ve Toskanlar yerli İE’ler,yani o özel İtalid’ler, ki daha çok istilacilerden etkilenmişler ve genetik bakımından onlarla karışık hale gelmişler.

    Ve bene böyle gözükmektedir ki Barbujani’nın söz etdigimiz varsaymiyle kesince ileri sürdügi anlami ki ben yazısında okuyurum çetinlikle barışabilir ( Verseri 2005): “If the upper class had indeed somewhat distinct DNAs, our results could mean that this elite class became largely extinct, while the rest of the population, whose DNA we do not know, may well have contributed to the modern gene of Tuscany” (702).

    “Toplumun üst katımı gerçekten biraz başka DNA’lari varsa, bizim sonuclar bu anlama geliyür ki bu seçgim katım büyük bir ölçüde nelsi tükenmişdir, bu sürede toplumun geri kalani, ki biz DNA’sın bilmiyürük, Toskanların şimdiki genin de çokli payı olabiler”(702). Buni anliyabilmiyürüm ki birisi bu yazıni doğrulamakda olurken ve ayni zamanda, o şeyleri ki bizler etrusk ve latin diliyle ilgili biliyürük bilirken, ben ileri sürdügüm sonucdan ayrısına varmış olabilmez.

    Bu bir raslantı değil, ki, Barujani özide araştırmalarından bu sonuçi çıkarır ki Etrusklar Toskanlardan çokda başka değıldiler, ama onlarun direktce atalari de sayılmiyürlar. Gazetelerin ve radiotelevisionlarun yayınlarının maraklı başlıklarida buradan ileri geliyür: Toskanlar Erusklarin soyundan gelmiyürler! Sanki Toskanlar şimdi de etruskca danışmış gibi dirler, ve onun yerine, kitlesel latincenin belirli değişikligiyle, konuşmiyürlar! Besbellidir ki gerçekler dilbilimçilerinin her zaman ‘arzuladıklari’ gibi değildir ( ki hiçbir zaman oni kanıtliyabilmemişler) – ki Etrusklar yerli toplum ve İE’ler işğalçilar olsunlar – ama tam bunun tersine: Etrusklar, bir İE olmiyan toplum gibi, önceden latinkökenli (ya italikkökenli) olan bir Kuzey ve Orta İtaliya’ni işğal altına alılar; sonradan, onlarun en önemli ve en güvenilir yerleşme yerleri Toskana ve Lazio’nın bir bölümünde olduğuna göre, onlari bütüniyle asimile etmeden, yalnızca derinden

  • [Type text] Page 5

    melezleştirdiler. Buna ters olarak, onlarda gettikce asimile oldular. Daha önde bu konunun dahada ayrıntılarına girmegiçun üstüne gideciyum.

    Genetistlerin vardıkari sonuclarında bilgilerin ortak düzencesi üzre yeterli bilginin eksikliki (nasıl ki Barbujani kabul etdi4), kimseni şaşırtabilmez. Tersine beni etkilendiren, ertuskologların tepkilerinde iki şeydir ki internetde izliyebildim: (1) bir yandan, bir olağanüstü düşünce karışıklıki ve – en azi şimdiye gibi – yenililkeri ki geleneksel görüşe göre üzüntülü alkılanır, anlamakda yeteneksiz olmasi, bu genetik araştırmaların sonuclarındadır; (2) obiri yandan, benim yeni etrusk-hungar tezimle bağli (Alinei 2003, Alinei 2005) suskun kalmalari, buniçun çok haksızdır ki, çün bana göre, genetik araştırmaların sonuclari öyle gelmekdedir sanki oni kanıtlamakiçun yapılmışlar, ve en azından ona göre bir ciddi tartışma açılmalıdır.

    Şimdi daha yakından etruskologların tepgilerin izlemege başliyak. Giovannangelo Camporeale, Rovereto’nın Kent Muzesinde 5 ekim 2004’de Alberto Piazza’yla yapılmış bir tartışmada, resmi çizimde olan “karışık yapım” için ve Etruskların yerelli olmak olasıki için, diretti, ama bunida gözünden kaçırdi ki genetik araştırmanın en önemli sonuci kesinlikle bu kanıtlamadır ki Etrusklar karşık yok belki bağdaşıkimışlar. DNA verilerine karşı çıkmasiyle, nasıl ki o yapdi-, deyşik elyapılar sard tipli, ya greek, veya ayri kökenden olan, etrusk uyğarlıkından, – bir bitmez tükenmez diyapozitif dizisiyle-, tam buna benzir ki bir aylenin üyelerinin ortak genetik kimligine karşi çıkmakiçun onlarun evinin dekorasionunda olan şeylerin çeşitli kökenlerden gelmesini bir kanıt gibi kabul edilmesiçün çalışak. Etrusklarınan Turklerin benzerlik konusuna gelince, Camporeale ardında nasıl ki sonra tum ayrılaride duzenlice yapdi, Herodot’un bu hikayesine dayanmak istediler ki Etrusk’lari Lidiya’dan geleme biliyür. Doğrusun istersen, bu konuni bütünün genetistlerin özleride, olursa Babujani ya Piazza olsun önceden göstermişdiler, ki doğal olarak etruskların kökeninin üzerinde olan deyşik esgi kuramlari unutmiyürlar, ve o nedenle bir makul kanıtlamak gibi herodot’un hikayesin kaynak olarak kullaniyürlar (hetta eger Barbujani doğu Akdeniz’le daha geniş ticari ilişgilerin üstünde dayanarak , herodot’un hikayesinden uzaklaşmış olsada (Verseri 2005, 702’de).

    “Addenda”nın italiyancasının 4’inci sayfesinin 4’inci satırın sonuna gibi çevirilmişdir.

    (BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONİ)

    ******

    4 Kişisel iletişimde/konuşmada anlatılmışdır

  • [Type text] Page 6

    (İkinci Bölüm)

    Beylece toplumsal halda Herodot’a başvurmaki, ve onlarda işletilmiş olunan sözcükleri, ben ancak istiyurum onaylamadıkımi bildirim: (1) olursa genetistler olsun ya etruskologlar olsunlar, “Türkler” yerine çokrak ‘anatolik’ toplumlarından söz ediyürler. Bu iş tamiyle doğru bir iş değıl, bunca ki olunan genetik karşılaştırmalar ve denetimler, belirli olarak, şimdi diri olan toplumla ilgilidir, ki bu konuda Türklerdirler, yok Anatolikler. Gerçekte, bu son terimiyle, tarihciler ve dilbilimcileri, tarihöncesi toplumlari demek isteyürler olursa İE olsunlar veya İE olmiyan olsunlar, ama kesinlike türkleri demek istemirler! Beylelikle, bu konuda, “Anatolik” oldukca mutsuz, ve tamiyle bir azdırıci terimdir. (2) Üstelik, beyle gözükmekdedir ki kimse hatırlamamıştır ki türkler, geleneksel anlama göre – ki şimdiye gibi ne gelenekselci araştırmacilardan ve nede Renfew’den onun üstünde heç birzaman tartışma açılmamışdır, ve hetta ona etirazda olunmamışdır -, Orta Asiya’ya yalnızca bu çağın birinci yüzyillerinde, ve Türkiye’ye bile Orta Çağlarda gelmişler ( slav’ınkına ve seltik’inkine benzer, geleneksel araştırmanın çokli “hayali akınların”dan birisi!). Bunca Etrusklar, 1’inci bin yillik devrede ve ondan öncede, Anatoli’dan ayrılıb ve İtaliya’ya akın ederken, kesinlikle orada türkler oturmiyurar, ama onun yerine Asuri’ler, Hitit’ler, Kapadoç’lar, Kari’ler, Frici’ler, Panfili’ler, Liçi’ler, Lidi’ler, Misi’ler, Paflagoni’ler ve kimseleri bunlardan da daha çokın tapısa çokın koyuyur, ve gine daha sonra bozkırlardan gelen Şit’leri, Kimmer’leri de bunlara artırır.

    Şimdi biz geleneksel araştırma görüşünde devrim yapmadan ve Türklerin önceden olarak II’inci bin yıllık devrinde Anadolu’da yerleştiklerin doğru bilmeden, nasıl eliyebileciyük Herodot’un yazıların kanıt gibi kullanak? Kişisel olarak, ben kesinlikle beyle bir varsayım’ın üzerinde düşünmeginden yanayım, buda yalnızca buna göre ki, ben PCT’nın destekcisi gibi, bütün çağcıl euroasiyatik toplumlari Homo loquens’lerin ve sapiens’lerin ilkin diller ayilelerinin doğrıdan sürekligi gibi düşüniyurum ki, dilblimçilik bakımında ayırt olunmuş halde Esgi Dünyade yerleşmişidiler. Bu yüzden, Avropa dillerinin oluşumunun tarihini tamiyle yazmakının temel çerçevesinde, PCT’ye dayanarak, Türklerin Türkiye’ye gelişin önceye çekem ne feket olanaksız değil belki tersine gereklidir. Bununla, PCT’nin bakışına görede, Altayıklerin ilkin doğuş yeri kesinlikle orta Asiya’da olmuşdur, bir yerki (çıkmak/meydane) onlarbin yıllık yerel paleo- ve mesolitik işleyimleriyle ve süreklilik çözümi olmadan, önce orta

  • [Type text] Page 7

    Asia’nın büyük ve görkemli neolitik uyğarlıkı ortaya çıkti, ve sonra, bir az sonra, onların dolaysız koli gibi, ele obuyle büyük ve görkemli olan Kalkolitik bozkırlarının köçeri çobanlar(hayvan besliyenler) ve savaşcıların uyğarlıki – oncül olarak bunlarun içinde Serednyi Stog(IV bin yıllık devre) ve Yamnaya(Kurgan) (III bin yıllık devre) geliyür – ki ha beyle dünyanın birinci uyğalıkıdırlar ki ati evçilleştirib ve binmegiçün kullanmıştır. Ve dolaysile böylece uyğarlıklardadır ki Avrasiyada ilkin olarak ata minmege dayanan göçeri çoban-savaci yaşam türü ortaya çıkmaka başlar, ki sonradan, sürekliliginin arasi kesilmeden, avroasiyatik bozkırlarının altayik göçeri toplumlarının Moğolistan’dan tutmuş ta Ukayna’ya ve hungar puszta’sına gibi özelliklerine cönüşiyür (oni bilmeliyük ki, kurgan, bir altayik sözdür ki tarih öncesi devrden ta tarih devrine gibi, bozkırların göçeri toplumlarının kebirlerinin üstüne kalanmış toprak kümesin göstermekdedir). PCT çerçevesinde, sözün kısacasi, Türkler kesinlikle Türkiye’ye ‘gelmişler’, hetta büyük bir olasılıkı vardır ki bu işi gelenekselce düşünceden daha önce yapmış olalar(ve bir biçim çokli tarih(öncesi)’nin “Skit”lerinden, ve haböyle Kimerilerinden, adaylar içinde olalbileler). Bununla birlikte, bir iş varsayımi gibi Lidiya’nın D.Ö II ve I bin yıllık devraninde önceden kısmen türk oluduğuni ciddiyete almakiçun, gerek Minoik’i Türkic bilerek üstünde araştırma yapak: bir iş ki benim bildigime göre, şimdiye gibi kimse hetta denememiştir. Bizim dilçilik ve tarihçilik üzre bilgilerimizin şimdiki durumunun nedeniyle, bu varsayım ki Türkiye’de D.Ö. II bin yıllık devranin sonunda önceden kısmen türkler yerleşmiş olmaki bir dayanakli iş varsayımi gibi üzerinde düşünmek olmaz.

    Bu konu bir yana, bunun dışında, çok kuşkuliyum ki gelenekselci dilbilimcileri ve etruskbilimcileri, II/I bin yıller devranin Lidiya’sının önceden türk olmasıni kabul etmege istekli olalar: böylece, bu durumda, PCT’ni kabul etmiş olacaklar. Bunca, biz eger biz konudan bu varsayımi silsek, nasıl düşüne bilerük ki Lidiya’da türkler olabilmiş olalar? Bunun tersine gerek türklerin bir ayriyerde oldukun, ve ki Lidiya’nın Barbujani ve Piazza’nın buluşlariyle heçde ilgisi olmamsıni içeri almış olak.

    Genetistler, doğal lolarak, bir ayri uslamlama çizgisini izliyerek düşüniyürler. Barbujani, benim karşı çıkmağıma, ki gerçekten, bir ona yazdıkım kağazda bildirmiştim, böyle karşılık verdi ki böyle düşünmek olabiler ki istilaci türklerin guruplari, nispeten küçük erkek gruplardan biçimlenmiş ordular olmuş olalar, ki böylece önceden var olan genetik degişkenligin, ve özellikle o mitokondriyali ki kadınlara bağlıdır degiştire bilmemiştir. Ve bir öz araştırmasın örnek gibi göstermiştir (Di Benedetto . 2001), ki doğu kökenli genlerin katılım oranın Anatoli’da 30%’a yakın gösterdi, ve gine bir ayrısında Cavalli-Sforza(Cinnioglu. 2003), ki daha çok aşaği rekem elde etdi (

  • [Type text] Page 8

    Ancak bana böyle gözükmekdedir ki bu yanıt, aştığım tartışmaya karşi bir kanıt gibi kullanmak yerine, benim karşı çıkmamın düzlügün kabul etmek gibi gözükiyür. Öncelikle, Di Benedetto’nın yazısının vardığı sonuc ki orda.. üç olasi seçenege gelince (seçgin-egemen, ani saldırma/istila, sürekli göç) onlardan elde edilmiş sonucların anlami gibi, Barbujani’nın söz etdigi, o saşcılar ordulari değil, ama, tersine, bu anlamdır ki “continuous immigration from Central Asia seems the model which is simplest to reconcile with the available data” (155) . ikinci yerde, ve daha önemlisi budur ki, sorun Türk’lerin genetik bakımından esgilerin Türk’leriyle benzerlikleri olub olmadıklari değildir ( bu şeii ki bence bir genetik araştırma gerek oldukca düzgülü gelişme gibi alkılya), ama buki çağcıl türklerin, yani hamanlari ki onlarun burada varlıkların etrusklar devraninde varsaymak gerekiyür,

    onceki türk-olmiyan toplumlariyla benzerlikleri olmuş ola ya yok. Ve bu soruya, verilerin olmadıkiçun Barbujani bir yanıt vere bilmez. Cavalli Sforza’nın araştırmasına gelince, o tekce bu sönucı çıkariyür ki Türkiye “both an important source and recipient of gene flow” olmuşdur, ve benim bakımıma önemsiz olan bu ki Orta Asiya’nın erkek geninin payıı 9%’den aşaği olmasi böylece bize bir yeni öğe vermiyür ki Altaik’lerin türkikler kolunun genetik süreklikinin çerçüvesine girmiye, ve bu benim sundukum karşi görüşüçün önemsizdir.

    Bu yüzden, bana böyle gözükmektedir, ki bu varsayım ki Lidiya’lı Anatolik’ler etrusklar dönemi genetik bakımında Türklerle önceden benzerligleri olmasına göre Barbujani bize heç somut kanıt sunmiyubdur. Bundan başka, eger oni kabul etsek, bütün genetik araştırmani gücsüzleştirecekdir ya, Barbujani özi bir ayri konuya göre dedigi gibi, “[it] would force us to reconsider the universally held assumption that patterns in the DNA of modern individuals reflect the evolutionary processes affecting their prehistoric ancestors”(702). Kısacasi, bu çetin dir, bir yandan buni anlaşak ki toplumların geneleri “has proved to be a powerful tool for reconstructing crucial aspects of human evolution” (694), - yani o şei ki kesinlikle doğrudur – Ve obiri yandan sonucların ortasında bu böyle çeşitliligi kabul etmek ki etruskların İtalya’nın istylasiyle, ki orada istylacilerle ve istyla olunanların farklılıki heç kuşkuya yer burakmadan gözükiyür, ve obirisi yani Türkiye’ye Türk’lerin istylasiyle gözükmekdedir , ki tersine varsayımlamak istenilmşitir,yani ki genetik bakımından heç etkisi olmamış gibi - Anatoliklerin DNA’si üzre heç veri elde olmamasına göre hetta onun üste bir araştırmada yapılabilinmiyür - . ve bu iki doğrulamani biz düşünmege başlarken daha çok barıştırılmaz gözikiyür ki bir yandan Cavalli Sforza ve öğrencilerinin olağanüstü buluntulari, yani bu ki yer yüzünün dil aylelerinin yayımi alaniyle onun genetik ozelliki bribiriyle ilişkili olmasi, ayri yandan gine eşitce olağanüstü güc ki

  • [Type text] Page 9

    genetic arac gibi kullanmakda sık sık göstermekdedir ta göç eden toplumlarun genetik bağların o yerden ki kopmuşlar doğruliya.

    Kısacasi, Lidya’yla Türk’lerin ilişkisin sorun olarak, genetistler ve etruskologlar oni, bana göre kesin ve açık olarak belirtlememişler, ve ne de çözülmüşler. Bunun tersine olarak, benim etrusk-hungar kuramımda, ilişki belirtili olarak, çok da önemlidir, ama onun daha ayri açıklamasi vardır.

    (İKİNCİ BÖLÜMÜN SONİ)

    ******

    (ÜÇÜNCİ BÖLÜMÜN)

    Şurada ben tezimi kitabımdan deyşik olarak daha çok schematic terimlerle gösteriyürüm, umarım ki genetistlerde oni göz önüne dutsunlar: Lidia, ve özellikle Lemno, oralarki de Simone’nin araştırmalarından sonra kesince biliyürüz ki VI’inci yüzyılde bir etrusk toplumi yaşiyürmış, İKİ tür etruskın varoluşun kanıtlayür, nasıl ki önceden Villa Nuova’nın baş araştırmacısi, Hugh Hencken doğal olarak ayri deyimle, bildirmişti:

    Birinci türi etrusk, yani türk-uğrik, odır ki, önceden anımsanmış gibi, türk uyrukli kurgan uyğarılıkından gelen savaşci seçginlerden oluşmuşidi, ki III binyıllıkın sonunda, “Klassik” gibi tanınan Baden uyğarlıki boyunca, şimdi daha obiri Ob-Ugr’lardan ayırılmış ve Hungarlara çönüşmüş uğrik toplumlar başçılığında, geleneksel kuramada bile uygun olarak (kronolojını bir yana buraka), Avroasiyanın bozkırlarından Karpat-Danub bölgesine akın etdiler. Buniçun, benim kuramımın çerçüvesinde, Karpat-Danub etkileri ki II binyillikde küzey İtaliyada daha böyle açıkca gözükmekdedir, gitgide dahada artmaka başlayür böyle ki archeologlari bir “üst İtaliya’ya tam gerçekden akın” (Barfield 1971, Cardelli 1992) varsayımının üzerinde durmaka mecbur ediyür,( ve altını çiziyürüm ‘ust’, bunca ki anımsatmış olam ki kara yolla sızıntı ve bir olası akından söz gediyür), bütün bunlar türk-ugrik göstergesidir, ki II binyillikin sonunda ve I’ nin başlangıçında Ön-Villanova’lara ve Villanova’lara dönüşmege doğru yol aliyurlar, yani Reti’lere (ki kısa zamandan etrusk dilinde oldukun biliyürük) ve Kuzey İtaliya Etrusklarına;

    İkinci etrusk ya türk-uğrik akını, tersine o Karpatik Alan’ından olan –“Bronz devraninde Avropa’nın senaii yüregi”(Barfield 1971)- demirci gruplarından oluşmuştur, ki bence önceden Hunghar tanınrlar, ve hungar arkeologlar özleride –onlari şimdilik öz ulubabalari gibi tanımadığlarına bakmiyarak – onlarun Yunanistan ve Ege’ye yayılmakın göriyürük, ta sonradan Deniz Toplumlarının savaşlarına gatılalar(eçgç Kovacs 1977). Bu ikinci etrusk akını, böylece, Karpatic Alan’ından, Balkanların içinden geçerek,

  • [Type text] Page 10

    doğrudan, doğu Akdeniz’e indiler. Ve buna göre, büyük bir olasılıkla Lemno gibi bir ya kaç yerleşim yeri kurandan sonra, deniz yoliyle, Adriatik ve Tirreno kıyılarına, çıkmışlar, ve iç bölgelerde olanlarla birleşib ve orta İtaliya’nın etrusk kentlerinin temelin atamaka başlamışlar, nasıl ki önceden de Hencken(1968), ayri görgüyle, oni varsayımlamışidi.

    Bu konuni sonuclandırmakiçun, istiyürüm bir ayri önemli genetik araştımanın sonuclarında ekliyem, ki bu sıra Hungar’lar üzre, Pavia Üniversitesinden olan Carmela Rosabella Guglielmino başçılında olunmuşdur, ki oda bir ayri italian genetist Cavalli Sforza mektebinden dir. Benim Budapest’de olan bir konfrasımi dinliyenden sonra, bir kişisel iletişmde, bu araştırmaci bana böyle bildirdi ki Hungar’larun genetik bakımından en yakın benzerleri İranlılar ve sonra asiyatik Türkler dirler. Ama doğu sınırla yakın olan Hungar’larun kılar (ve böylece, böyle varsamlamak olar, işğaldan sonra bu torakların savunmasına daha çok katılımı olanlar) uralik toplumlariyle benzerliki vardır (bu konu finn-uğrik birlikinin varsayımın yeniden ileri sürenleri ilgilendire biler). Böylece üçünci kez olarak, kanıtlar örtüşiyür ve düz çıkiyur.

    Ama bir önemli konuni açıklamak gereklidır. Niye bu beyle iranli benzerliki Hungar’lar içinde bu beyle önemli olunca, nasıl ki gözükiyür, Etruskar içinde(ya Toskan’lar içinde) göze çarparca gelidir? Buni yanıtlamakiçün, önceden bilmeliyük ki Karpatik Alan’li Ön-Hungar’lar (v. nin sonunda ve sonra), gelecegin Etrusklari gibi İtaliya’ya daşinandan sonra, kesinlikle ayrı genetik ve kultural etkiler de almıştır, bunida yeri italiklerle ve ayri akdeniz toplumlariyla katışmakla bu sonuca varmiştir (hapsinden çok Fenikililerle!), bu sürede anayurtda kalanlar, II ve I binyillikin boyunca, Etrusklar uyğalının kalkınma ve sonra çöküş süresinde, yeterice zamanlari varidi ki olur yerli ve sınırdaki İE’lerin etkilerin alalar (ikisi de Slav kökenli, ki PCT’de her zaman doğu-batı Avropa’da varimişlar), olursada, özellikle, Skitlerin, Alan’ların ve Osset iraniklerin etkisin alalar. Bir rastlanma olmyarak, iranik sözlerin finn-uğriklere geçmesinde yaşamakda olan en güvelinir uzman (Korenchy) bu sonuca geldi ki hungar diline bu sözcüklerin girişi D.Ö. I binyillike gidib dayaniyür. Benim yeniden düzenleme sürecimde, şöylece, iranik etkiler tekce Karpat Alan’larına ayit Paleo-Hungar’larda görüniyürken etrusk Paleo-Hungar’larda görünmiyür, ki I binyillerde daha ayri bir ayri yörüngde buliyurlar.

    Umarım ki bir ayri yerde bütün bu konular üzre kayıdabilem, böylelikle Guglielmino’nın sonuclari üzre, önceden yayımlanmış yazılara dayanarak, daha ayrıntılı olarak ele almış olam.

    Bana ancak böyle gözükmektedir ki genetik araştırmaların sonuclari benim kuramımınkiyle örtüşiyürken, herhangi ayrı etrusk etnogenetik örnekin ağır sıkıntıya sokuyur.

    Barbujani ve onun yardımgılari vardıklari sonuclara etruskologların verigi tepkileri benim yeniden gözden geçirmeme gelince, istüyürüm gine bir ayrı television ktılımından söz edem, ki maalesef oni tam olarak dinleyemedim: Mario Torelli’ninki, ki bence etrusk toplumunun tarihinin en keskin araştırmacısıdır. Öz alışılmış uzmanlıkiyla, Torelli

  • [Type text] Page 11

    Etruskları çoğunlukla demirci gibi tanıtmasi,onların tarihi-ekonomik kişilik oluşunun anlamakın gösteriyür. Benim bildigime göre, kimse ondan önce buni yapmamışidi, ve buda bu özgün araştırmacının bir ayri özelligin gösteriyür. Ama, çok yazık, ki etrusk uyğarlıkının başlangışında demirçiligin bir temelsel öğe olmasının altıni çizmçyerek, Torrelli en önemli görünümlerden birin den söz etmemiştir (an azından benim dinliyebildigim parça da) : onun Hungariya’nın büyük demirçilik üretimiyle olan bağlari, ki II binyillikde orasi Avropa’nın demirçilik işleyıminın yüregi biliniyüridi. Ama bura Torelli’de de suç olabilir, o ilgisizlik ki etruskology esgiden Villanova’yle Karpat Alan’nın olan çok belli bağlantilara karşi varidi, onlar ki Hencken(1968) araştrıb ve buldi ve sonraki arkeologlarda oni doğrulayıb ve ayırıntıların aydınlatdılar. Haman bu bağlantılari ki, biz esgi etrusklariye şimdi döğrulanmış olunan benzerliki, daha kolaylıkla kullanabiliyürüz: ki açıkca, eger yerli dgildir, kuzeyden gelmeli oluyur.

    7 inci sayfa 1 paragrafın soni 12 inci setire gibi

    ARDI VAR

    (ÜÇÜNCİ BÖLÜMÜN SONİ)

    ******

    (DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

    Etrusk dili kosuna gelince, son getik araştırmaların sonuclarına verilen tepkilerin içinde Piazza’nın açıklamaside yer aliyur, ki önceden söz etdigimiz Rovereto toplantısında o amerikali dilbilimcisi Greenberg’in varsımıni destekledi ki oni öz kitabinde ki bir yil ölümünden önce çıkti çok kuşkuyla ileri sunmuşidi – ona göre etrusk dili eliyebiler bir İE dilide olsun(Greenberg 2000, 22-23). Bir yandan, bu öneri benim hoşuma geldi, bunca ki gösterdi Piazza gibi yetenekli bir genetist o alanlara ki onun uzmanlıkında degil ama gerekli olarak ona girmelidir, geleneksel doktrinlere özini bağli olmaki gerekli bilmiyerek, bu yeteneki de vardır ki bir bağımsız yol izleye. Obiri yandan Greenberg’in varsayımi, ki etrusk dilin heç tür derinden araştırmasına dayanmiyüridi, tümiyle kabul edilmezdir. Camporeale onlara buni anımsatdı ki sayılar ve ‘olmak’ eylemi etruskda İE’liler gibi degildir, ama bu üyeligin dışında bırakmakiçun daha önemli kanıtlar, genellilke bunlar dır: etrusk bir eklemeli dil dir( Uralik, Altayik ve dönya’nın daha çok ayri dilleri gibi, ama İE’ler gibi olmiyarak, ki buna ters olarak bir ses çekilen dil dir); etrusk dilinde vurgu birinci seslem üzrine düşiyür(Uralik ve çok ayri diller gibi, ki buna ters olarak İE’de böyle degildir); etrusko dilinde ünlü uyumu vardır(nasıl ki Uralik, Altaiyk ve ayri diller gibi, ki buna ters olarak İE dillerinde yokdur); etruskcede tekce kapatılmış sessiz ünsüz vardır(Uralik ve bir az ayri diller gibi, ki İE’de bu yokdır). Kısacasi, etruskca tipik bakımından bin mil İE’den uzakda dır. Bunca, Greenberg’in iki varsayımından, tekce birisi kabul edilmelidir ve oda bu dır ki etrusk Greenberg avroasiyatik adlandırılan ayleden

  • [Type text] Page 12

    olmasıdır. Ama bu varsayım, bizimkilerin ki gibi, bizi bu yazının temel konusundan çok uzaklaştıriyür.

    Ama sonra, nasıl ki söyledim, Piazza’nın geleneksel öğreti önünde bağımsızlıki bana hoş geliyür, böylece özümden soriyürüm – olabilir yanlışca – ki onun varsayımi Cavalli Sforza ve Renfrew’nın neolotik devranı İE’lerin dağıtımının kuramın doğrulamak istekini gösteriyür, ki ona göre, nasıl ki biliniyür, İE’ler neolotik devraninin başlangıçında Anatoliya’dan gelmiş olalar.

    Ve bir ayri açıklamada bene bu varsayımi ileri süriyür, ki bu defe Cavalli Sforza özi, bir kitabine yazdıki önsözde açıkladıkı gibi dir, bu kitabın yazanş bir amator dilci, çok bacarıklı ama düşüncesiz, ve çok azca eğitilmiş olmasina göre buni önemsiye bilmiyür ki onun tezi ki yeryüzünün yarısının yeradlari sında, çayadlarısında ve dağadlarısında kök‘radikallar’ın Alp’ların ve Appenino5’nınkiyle bir kökden olmasi üzre kurulmuştur, dilblimçilik bakımından kesinlikle anlamsızdır. Burada da, kesinlikle yararli olar ki biz Cavalli Sforza’nın geleneksel ögreti’den ayırılmasınden söz edek, bir ayrılma ki heç olmasa onun inadci savunanlarına yararlı olabile, buna bakmiyarak, dünyade olunan araştırmalar çerçivesinde, oldukcada az önemi olsun. Yazık ki, Cavalli Sforza’nın övdügi kuramda ‘bilimin’ kölgeside görünmiyür, bunca ki bütün dünya dillerinde ‘kökler’ , yani seslemler, gerekli olarak az sayda sesbirimlerden oluşmuşdur, ki bütüni insanların aynı sınırlı ses-eklem aygıtının ürünıdır. Bundan başka, gerekli olarak bütün insanların ortak gereksinimi gibi konuşiyurken soluk çıkarmaki yerine getirmekiçün, mecburen, bir de ünsüz ve ünlü özdeş ardışıklıkla da oluşmuşdur, ki ünlüler soluk çekmekiçünde gereklidirler. Bunca burada kolaylıkla düşünmek olabiliyür ki bu ‘bulgu’ hanki istatistiksel degeri vardır, ki yer yüzünün değişik dillerinin tıpkı ünsüz ve ünlülerinin ardışıklıklında özdeşlık ya benzerlikine dayaniyür! Doğrusi, ‘bulgu’dan o zaman konuşmak olar ki bunu tersin gösterek! Insane şaşkın kaliyür o zaman ki saptayür Cavalli Sforza gibi, genetikden başka istatistikinde tartışılmaz üzmani olarak, böylece kuramın bilimsel bakımından kesinlikle yoksul olmasını anlamayıb, ve tersine böylece yazı yazmaka gelib çata: “ onun sonuclamalarının [ yazarın] ki bir olanak esgi evreden konoşiyür ki, tekseslem, eklemeli, ön-moğol, ön-sami ve ön-hintavropali dır, ki tarih-dilçilik bakımından kanıtlar üzre kurulmuştur ki şimdi de geçerlidirler, yani suların adlari, dağlarınki, düzenliklerinki ki önemli [dirler] ve olabilir ki gelecek araştırmalar onun önemin göstere bile” (S. XV).

    Etiraf ediyürüm ben anliyabilmiyürüm ki ne bu dünyanın en çok güvenilir bilim adamlarından birini böylece tezi desteklemege inandıra bilmiştir, ta bir kurami kurtara ki – açıkca – gerekirce gücli değildir. Ve ki, dilbilimçilik ve arkeologik bakımından (

    5 Claudio Beretta, çayların, dağların, yerlerin adlari. Tarih öncesi dilin düzeni, Centro camuno di studi prestorici, Ulrico Hoelpi, Milano 2003.

  • [Type text] Page 13

    genetike göre konuşmiyürüm, ki ben gibi bayağiyada belli gözikiyür) kendine özgü gücsüzlügünden daha çok, bu büyük yanlışlıkı da vardır ki açıkca avropaortali dır. Bunca ki, Gimbutas ve arkadaşlari biçimiyle yaranmış ve şimdi güveni sarsıtılmış supermen gibi İE savaşcilerin yerini daha çok politically correct ekinin yaratıcısiyle de değiştirmişsede, ginede İE’leri ayrılarına üstün göstermegi sürdürmekde dir. Böylece, Assur’lerin, Babili’lerin, Sumer’lerin ve Semit’lerin, bütün İE olmiyan toplumların, onların yer yüzünde öncelik yaptığilari kentsel uyğarlıkın oluşumundan, ki bir de bu nedenle – kesin ve kuşkusuzca – onların ekinde önceden öncelikinden, yoksun bırkiyür.

    Kesinlikle sorunun bir kaç görünüşün kaçırmış olabiliyürüm, ama beniçün bu annaşılmazdır ki genetistler neden PCT’nın ayrı örneklere sakladığı üstünlügi daha çok önemsiyerek üzerinde düşünmiyürler, ki şimdi pek çok ve saykın dilbilimcisi, olur italiyali olsun ya yok, ve bunlardan sonra çok güvenilir yabanci arkeologlar gibi, nasıl ki, örnek olarak, www.continuas.com sitesinde gözükmekdedir.

    8 inci seyfe Paleo- hungar’ın başına gibi

    (DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONİ)

    ******

    (BEŞINCI BÖLÜM)

    11 Terminoloji Sorunlari : Ün – Hüngarlar

    Ben kitabımda hemen hemen her zaman, Etruska gönderme gibi de olmuş olsun, macar ve hungar lerın kullanmışam, ancak özel sözcikleri kanıtlamakiçun daha çok kesin olarak Esgi ve Orta Hungar’cadan konuşmuşam, ki bunida geleneksel yönteme uykunluği izleyirken ki bu iki sözcikle sırasiyla bunlari göstermek isteyür, başlanıştan ta 1530’lara gibi hungarca, ve 1530’dan 1790 D.S. ya gibi. Bununla birlikte, hungarcanın karşılaştırma yoliyla yeniden düzenlemesinde , Esgi Hungar’cadan önce yalnız Ön-Hungarca vardır, Hungardan önceni göz önüne tutmasaksa, oldukca çok yugunsuz düşünce ki çokli geleneksel uğrik, finn-uğrik ya oralik sözcükleri birlikte topliyür, ta hungarcada saklanıb korunmuş olan, ama deyşik köklerden gelen sözcüklerün tarihlendırma belirlemesinde kullanılsın; üstelik, sözcükün özide bizi yanıltiyür önekin bu anlamda kullanıliyürlar, bunca ki önce-< pre-> önekinin düzgülü anlamın anlamiyürlar ki, nasıl ki islamdan-önce ve hristiyandan-önce tarihi sözcüklerinde gözükmekdedir,ve bir de önemli tarihi-dilçilik sözcüklerinde Hintavopa-öncesi , ve roma-öncesi gibi, ki

  • [Type text] Page 14

    yoklukı içeriyür, yok İE ve Roma’nın daha esgilerinin araştırmasını. Böylece, ona göre ki yanlış anlaşılmanın önini kesem nasıl ki bu arada benim kitabıma verildiki tepkilerden anladım – İtalia ve Hungaria’nın ikisinde de – inanıyürüm ki Ön-Hungar yeni sözcükün Etrusk’iyle eşzamanli ve eşanlamalı sözcük gibi tanıştırmak yararlı olar, ta böylece daha çok doğrulukla hungarcanın o “arkaik evresin” göstermiş olam ki benim tezim gerekli olarak Etrusk’de tanımakdadır. Ön-Hungarca ya Etruskca, bu anlamda, bir evre dir ki yeniden düzenlenmiş Ön-Hungarca ve Esgi Hungarcanın ortasında yer aliyür.

    Nasıl ki önceden de geçen seyfalerde gösterdim, biz gerek sonunda Ön-Hungarcanın iki koluni de bir birinden ayırt edebilek:

    (A) Ön-Hungar KA ya Karpat Alan’ınınki, ve böylece Villanova – Öncesi ve onlarun öncellerının güneye sari göçınden önecesi, ve o nedenle tüm etkilere açık durumda ki sonradan Karpat Alan’ların öz ilgisi altına aliyür (I binyillerde iranilerinki gibi ), ve ki KP Ön-Hungarlarin < Paleo – Hungherese BC > Esgi, Orta ve Yeni Hungariyada gelişmesine aparıb çıkaracak; ve

    (B) Ön – Hungarlar E ya Etrusklar, ki sönmekden önce , kaçınılmaz olarak, tersine Latin’nin, İtalik’in, Greek’in ve olabilir ayri Akdenizli dillerinin etkilerini almıştır, bu süre içinde ayrıların alabilmemiştir.

    3 Vetulonia’nın Kyathos yazılarının (TLE 366; ET Vn 0.1) daha iyi okunması Vetulonia’nın Kyathos ‘konuşan’ üste yazıtları (Alinei 2003, 197 sgg.), benim görüşüme göre, etrusk-önhungar dillerinin özdeşlikinin bakımından en inandırıcı belgelerden biridir. Belirlidir ki kyathos bir içgi çömleki dır, aranıksız yazı yöntemiyle yazılmış yazıtın iki türe okunuşı ki iθal dizisin, hungarca ital ‘içmeg’iyle özdeş dır, özi birinci önemli ipucu dur. Ondan sonra gerçegi budur ki benim yapdıkım çeviri, nasıl ki oylece benim kitabımda örneklenmiştir, heç kuşkuya yer bırakmiyarak buni gösteriyür ki yazıt ‘konuşan’ türünden dir, ve o nedenle benzer latin ve greek içgi çömleklerile bir koşut aydınlatıcı olmaka izin veriyür (p.198), ve onun bir önemi var ki güclükle oni küçümsemek olabiler. Bu değişik yorum ki şimdi sunuyürüm ( ve ki onun bir kismin benim kitabımın hungar çevirisinde tanıştırdım) bir yandan önceden yapılmış çevirileri devam etirib ve doğrulayur, ayrı yandan onı geliştiriyür ve, bence , neredeyse belirli hale getiriyür.

    (1) En önemli özgünlük IXEME düzeninin başka türe okunmasında dır, ki yazının birinci böliminde dir, ki içmege deveti içeriyür. Birlikce okunursa, onun çok belli bağlantısı hungarca iszik ’içmek’den gelen igy- sözi heçbir inandırıcı şey üretmemiştir, bunca ki ‘konuşan’ çömleke gönderme yaparken, bir görülmedik ‘içirem’ varsayıma zorlanak. Ama IXE ME ikilemesine bölünce – nasıl ki bana bir hungar okucu önerdi – düzen emir belirten 2e sg. İdd(

  • [Type text] Page 15

    (2) Ayrı yandan, IXE ME ‘nın yenı okunması 2a sg. Emir belirten’e sınırlanmışdığine göre, benim kitabımın italiyancasında başka çevrimde ki önermiştim değerini itiriyür, ki orada URU ‘efendi’, bir belirtici yerine, özne de olabiler ( = “ Efendi bende içgi içsin”).

    (3) NACEME . . . IΘAL ΘILEN . . . düzeninin çevirisi hungarca ‘ nekem ital töltsd’yle bir bilmek, yani “tök içime/içime tök içgini” bir özgürce yorum hungarca dan değıldir ( tanımlık ve ital’ın halindeki –t’nın eksiklikin bir yana burakarak), ama tümiyle yaykın hungarca bir tümle dir, bunca ki biliyürük ki ΘİL- (ayrı etrusk yazılarında TEL/ΘEL- de tıpkı ‘doldurmak, yerine getirmek’ değeriyle) esgi hungarca tel ‘doldurmak’le eşanlamlı dır, ki önceden Sermons Dominicales del 1456-1470 (EWU) de kanıtlanmışidi, ve buradan çağdaş tölt ‘tökmek, doldurmak’ geliyür. Buna örnek olarak Orszag Laszlo’nın ingilisce-hungarca sözlügünde bu örnekler vardır: tölthetek neked is? “seniçin de (bir şey) tökebilerim mı? ( nekem ‘bana’ yerine –hetek ‘yapa biliyürüm’, ve neked ’sana’ ), ve tölt valakinek valamit ‘birisiçün(-nek ‘a’) birşei tökmek’. Bunca hungarca yayımında kullanılmış çeviri , yani belem (‘benım içime’) ... öntsd’dök’ az italt ‘içgını’, benim görüşüme göre, yereksiz yere özgürce anlayış düşünüle biliyür, olursa da, doğal orak, belem ‘benim içim’i kullanarak ‘konuşan’ çomlek bağlamın daha iyice aydınlatma amacilaniyür.

    (4) Kitabımı yazdığımken benim gözümden kaçmışdi ki Kyathos bir içgi çömlek olmakdan başka bir

    sıvı ölçü birimi gibi de alkılaniyür, nasıl ki herhangi bir gönderme klavuzı onı kanıtlayür.

    Böylece, dolaylı olarak, benim çevirimi MESNAMER’den ‘bal içgisı ölçüsü’ anlamında doğrulaniyür,

    bunca ki hungarca. mez ‘bal’, öz önbiçiminde Fug*mete – anlamı ‘baliçgi’da olabiliyür, ve –

    MER hungarca mer ‘ölçmek’le özdeşleşyür (cfr. MARU ‘gromatico’ >ungh. Mero”).

    (5) Buncaki bu yazıtın ikinci bölümı – MESNAMER TANSINA MULU, ki kitabın hungarca sürüminde de

    çevirisi böylece gözükiyür “(ben) bir armağanım onun ki güzel biçimi bal içgisı ölçüsünü

    gösteriyür” - sözdizimsel biçimbirim parçaları böylece göstermiyür ki onı

    bir yan bağlama zemiri gibi çeviri yapakbilmeke uykun bilek, onun çevirisi

    olabilir daha kolay bir biçimde önek ya sönek sözleri gibi yorumlansın: “(ben) bir armağanım, (ben) bir

    güzel biçimim ki bal içgisinin ölçüsünü gösteriyür” , onun iki başi yapısiyla ki

    alışılmış olarak sonunda (armağan, güzel biçim) yer aliyür. Böylece bağlacı türlü çevirisinı da kıraka

    koybiliyürüm;

    Bu durumda yazının çevirisi şimdi tekce bir oluyur, ve buda benim kitabımın iki sürümünde de ileri

    sürülen önerilerden daha doğrusal dır:

    “bana, efendim, içgi tök, içginı iç; (ben bir) armağan(ım), (ben bir) gözel biçimım ki bal içgisının

    ölçüsün gösteriyür”.

    Burada yazının tam mentıklıkıda görünmekde dir, ki böylece konuşan çomlek sizi önce içginı

    tökmege, ve sonra onu içmege çağıriyur.

  • [Type text] Page 16

    Ban kimseye ki bu yazının çevirisin, bir rastlanma sonucu olabimekinden söz ediyür tartışmaka

    çağıriyürüm, ki orada böylece onun özdeksel bağlamına (bir büyük

    etrusk efendisinin türbesindeki kyathos) ve tarihi – uyğarlıkı (bir ‘konuşan’ içgı çömleki), ve

    dilbilimçilik bakımından olağanlıkı, özellikle onı benim örneklendirdikim konular ve benzerliklerin

    tümünün çerçevesi içinde görmekiyle, olursa arkeolojik ya uyğarlık ve dilbilmçilik bakımından, ve şimdi

    öne çıkan genetic bakımından, tamiyle uyğundır.

    4 etruskcada çoğullukı gösteren –r’in kökenı çuvaşca

    olması

    Ben kitabımda bu saptamadan ileri çıkmıştım ki deyşik uralik dillerde bir ortak çoğal yokdur, ancak,

    hungarca ve ayrı uralik dillerinin çoğalında, açıkca benzerlik etruskca –r çoğaliyla gözükmiyür. Buniçun

    bu varsayıma gelib çatmışdım ki, esgilerde –r biçiminden , ki hungarcada yinelemek

    değeriyle çok sık sık kullanılıyur, ve Uralik’cada ad ve sifat biçimlendiren gibi

    kanıtlanmıştır(322-3).

    Benim araştırmalarımın izinde, bununla birlikte, bu buluşuma vardım ki –r çovaşcada 1a ve 2a

    kişinin adılının çoğallık göstergesıdır, ki haman tukic dildir ki hungarcanı, olur dilbilimi

    bakımından olursa uyğarlık bakımından daha çok etkilemiştir: anımsamış olum, ki hungarcada ekinçilik

    ve yetiştirme sözcükleri nın çoğunlukı çovaşcadır. Bundan artı, adların çoğul göstergesi ( ve

    3a adıllari), ki çuvaşca –sem dır, bir yakında oluşmuş 6değişikliki göstermekde dir. Buradan bu sonucı

    çıkarmak oluyur ki –r esgi çuvaşcada çoğul göstergesimiş, ve ki etruski etkiliyende hemen bu

    olmuştur. Çok olasıklı dır ki daha ayrı çuvaşca yapılarda etrusk biçimbiriminde olmuş

    ola, ve buni gerek daha öteden konuştukum önemli konulardan ayırt bilek, ki önceden etrusk ve hungar

    sözlükünde vurkulamıştım, ve olasılıkla bu konunun üzre geri döneceyem.

    (ALTINCI BÖLÜM)

    Etrusk’ın geçmiş zaman kipi –çe yle

    6 Prof. A. Rona-Tas’la kişisel iletişimden

  • [Type text] Page 17

    Nasıl ki önceden Gheno’nın eleştirisine karşılıkda yazmışdım (bak bu numera sayfa ?? de), etruskacanın geçmiş zaman kipi -ce ‘nın olmasını öz kitabımda bir varsayımsal konu gibi kesin ve açık olarak bilerte bilmedim, oda bunca ki deyşik uralik dillerinde geçmiş zaman kipinin oluşumı deyşiklikine, ve onun etruskcayla belirli benzerlikinin olmamasına bağlıdır. Ve hungarcayle bulunmuş tekce etkili benzerlikı esgi hungarcanın bitmemiş bir eylem zamanın gösteren ve geçmiş zaman kipinı gösteren –r ‘le dir (350).

    Esgi – hungar yazılarının daha özenle araştırması bana şimdi bu uykunlukı sakliyür ki daha üstün varsayımı kesin ve açık olarak belirtem: esgi hungarca yazının özi gibi, ki Halotti Beszéd és Könyörgés adlanan(‘tümülme ağıtı ve duasi’), ve 1192’yle 1195 ortasında yazılmış, ki orada çokli kere evec ‘yedi’ eyleminin, çağdaş biçimı evett olanın yerine kullanılmakın belirtleyür: nasıl ki örnek olarak es evec oz tiluvt gimilstwl ‘ve yasak yemişi yedi’ tümlesinde gözükmekdedir; ve haböyle horoguvec ‘kızkın oldı ‘ eylemi, (meg)haragudott yerine kullanımı. Bu –c (=/k//)’biçiminın 3a sg’nın öznel çekmekinin geçmiş zaman kipinde, XII yüzyilde –ik’yle olan eylemlere (hungarca eylemlerin çoğunlukı) kısıtlı gözükmekde olsada, bu etruskcanın hungar açıdan okunmasının verimliliginin bir ayrı göstergesinı suniyür.

    Üstelik, Gheno özide, bir kızgın kişisel iletişimde(ki onla benle tartışmaya sonvermek istedi), bana birdirir – ve buniçun ona teşekkürüm var – ki –k türelı geçmiş zaman kipi şimdi de sönmemiştir , ama Hungariya’da ve ayrı ölkelerde hungar azınlıkı olan yerlerde ağız gibi, daha kesin olarak Csango’ların (rumen Moldaviya’sında olan bir hungar toplum ki dilçilik ve uyğarlık bakımından en esgisidır), ve ara sıra gözüken Szabolcs’da, Baranya’da ve Slavonia’da gözükiyür. Budur ki benim açıka çıkardıkım etrusk-hungar benzerligi daha çok anlam kazaniyür.

    6 etruskca klan’doğulmuş, cocuk’a bir yenı kökenbilimsel seçenek

    Ben kitabımda anlamsal bakımından çetin olan varsyımı ileri sürdüm: ki etruskca klan bir önbiçim hungarca hel’ölmek’den alınmış olsun, ki onun benzeri Mansicada kal-, Khanty’cada kala ‘ile’, Ur’cada *kola ‘ile’ dır ve esgi Ugr’ların dini inancının çerçivesinde, ki ona göre ölülerin ruhi bir yeni doğmuş cocuka göçerdi. Buniçun, doğum töreni süresinde, doğum yapmış kadına yakın olan kadın cocuka göç eden ölünün kimligin belirmekle görevlı oluyurdı.

    Bu varsayım bana sürekli olarak pekiştire bilir gözükmekdedir, ama duyururum, ve bana böyle gözükiyür ki bir başka geçerli seçenek gibi, bir de türkic kökenlı olanakın düşüne biliyürük, ki anlamsal bakımından sorunsuz dır: mtu. uig. ve böylece. oylan ‘genc, oğlan’, aut. uig. ect. oyul ‘oğul, yavru’ (EWT 358).

  • [Type text] Page 18

    7 etruskca Menerva Menarva, latince Minerva etc.’nın kökenbilimı

    Latin’ce Tanrı adı olan Minerva (esgi düzende Menerva)’nın kökı üzre tartışma hiç yeterli sonuca varamamıştır: etrusk kökenli olmakında, ki çok güvenilir biçimde Ernout et Meillet(DELL) ileri süriyür, ve latinlikı – mens memini moneo’dan – o araştırmacılari ileri surmişler ki şimdi eski sniliyürlar Curtius ve Vaniçek gibi, ki bunlara esgilerin çokunluğun da katmak olar(DELL ve Wissowa ALGRAM’da), şimdi etrukologlar bu sonuncısına, benim bakımından bir değerli kanıtları olmadıkına bakmiyarak yana dırlar. Bu gerçek ki Minerva adı latinden başka osko’de ve falsiko’de de kanıtlanmıştır (bir konu ki İngrid Krauskopf DICE s.v.’de ileri sürmüştür) onı kanıtlamaka yetmiyür: Minerva’ya inanc bir kere ki latin bölgesinde kökün saldı, sonra kolaylıkla ayrı italik bölgelere de yayılabiler. Ayrıca, dilbilçilik bakımından, Men-‘nin mens mentis’de olan men- ‘le eşitlentirilmesı kabul edilebilirse de, latin kökenden olma varsayımı gine –erva geçilmez soruniyle yüz yüze kaliyür, ki latincede tekce caterva’de gözükmekde dir(bir sözcük ki Latin’ler onı seltik düşüniyürdiler), ve onun eril sözcikı protervus oluyur, ki kökenbilimsel bakımından onun kökeni bilinmiyür. Mentık ve kökenbiliminin biçimsel bakımından, yapıbilim bakımından latinceye kesinlikle yabancı bir sonakın orada olması k, bir etrusk inancının, latin-italik bölgelerinde yayılmasında, olası güçlükde daha çok etkili ağırlıkı oluyür.

    Yalnızca kökenbilisel bakımından, o nedenle, gerek ancak bir etrusk çözümünı seçe, yok latincesın.

    Minerva adı hungarca ve ugrik okunuş açıtında okunursa, tarihi-uyğarlık bakımından daha çok saydam ve ilginc ortaya çıkacakdır.

    İlkönce, kökenbilimsel bakış açısından, ki tekce olanaklı varsayım ola başlamaliyuk: iki etrusk biçimi MENARVA ve MENERVA’dan özgünı olan birincisidir, bunca ki ikincisinı açıklamakiçun biz gerek bir sesli uyumı işletek ki birincı ünlünı vurgulanmakından kopmuş oluyuruk.

    Buncaki ünlü uyumiyle ki ilkin vurgulanmış ünlüden yayılmışdır o durumda ikincisinde anlatmak olabiliyur. Ama MNERVA’dan başlaniyür ise, MENERVA’nın açıklaması sorunlı oluyur. MENRVA MERVA ve benzeri türlere çeşitliliklere gelince, nasıl ki önceden kitabımda genel olarak açıklamışam, onlar içses düşmesi etkisi değiller ama süssüzz ünlüleri kısmen çıkarılmış ve kısatılmış yazımlardırler. MENERVA’nın özgünlügünün savı buna göre güclenmiştir ki onun azca kanıtlari esgi yazımlar üzre deriştirilmiştir (ET Ve 3.45), ya V’den (ET La S.1, Vc S.4, S.4), ya IV’incı yüzyıl (ET OA S.1), ama daha sık sık kullanılan MENERVA tum VI’den şimdiki çağa gibi yayılmakdadır, ve MENRVA’nın kı, daha çok sık sık olarak, son yüzyıllerde gözükmekdedir.

  • [Type text] Page 19

    Böylece biz MENARVA’nı bir bileşik gibi alkılaya bilyürük, ki orada birincı öğe MEN-‘nın kaynaklanma bağlantısı bunlar olabiliyür: hungarca men-it ‘kurtarmak, özgürleştirmek’den, men-t ‘kurtarmak, özgürleştirmek, abarmak’den ( önce aungh(XII yüzyıl.:EWU)’de kanıtlanmıştır). Bileşikin ikincı ögesı olan –ARVA- tersine hungarca orvos ‘tebip’ (ağız bakımından ‘büyücü, cadı’), ki onun kökı FU *arpa ‘cadı aracı, kehanet’; ve ona ‘kader, yazgı, sonucyazısı’ anlamında da nitelendire bilerük, ki düzenli olarak onun sürekindekilerde gözükmekdedir: finlandca arpa (genelce arvan) ‘kader, yazgı, cadı ince dalı’, arpamies(mies ‘kişi’) ‘tanrılaştıran’, arpo- ‘yazkını okumak’, arpoja ‘cadı, tanrısallaştıran’, arpele- ‘cadı okuyan, gelecegi okumak’; Estonca arp (genelce arbi) ‘kader, yazgı, cadı’; arbutama ‘büyü yapmak, cadı etmek’, varp ‘cadıçılık, tilism etmek’; Litvanca arbi ‘cadı’; Lapponca vuorbbe ‘yazıt, kısmet’ (UEW I s.v. *arpa). Duyurmak istyürüm ki bu sözcük ailesinden FU turkic’de de karşılaştırılabilirisi vardır: m.turkic arva ‘cadı sözün pıçıldamak’; turkic *arvişçi ‘cadı, tilism yapan; cağataica arba ‘cadı etmek, tilism etmek, gelecegi okumak, nağıl okumak, arbayçi ‘cadıcı, sahir’ (UEW, EWT).

    O yüzden, ‘ korucu/kurtarıcı kader’ gibi okursa, adı etruskca MENARVA yunan tanrıcası σώτειρα Τύχη ‘Kurtarıcı (İyı) Kader’ (cfr, CIL 6, 184, 201, 202, 3, 3315) ‘yle tamiyle örtüşmekdedir, ki büyük bir olasılıkla buna biçimlendiren olmuştur. Bunı anımsamaliyuk ki σώτειρα ‘kurtarıcı’ ayrı yunan tanrıcalarının övcü sözü olmuştır, buna örnek Themis, Eunomia, Atena, Artemide, Ecate, Rea, Demerta, Kore (Liddell-Scott), ama ki tekce Τύχη’içün eril σώτερ (aynı)’de kullanıliyüridı. Böylece bu gösteriyür iki ‘kader’ ve ‘kurtalırmak, korunmak’ düiüncesı ortasında sıkı ilişkı vardır. Ve bunida vukulamak istirem ki etrusk tanrı adlarında, yunan ve latin’nin kinden başka turlu olarak, olumlu söz adın ayırlmaz parçasıdır, neredeyse bir ‘ölüler diyarı’ ya ‘düşman’ ya ‘’ yazıtın dışında bıraka.

    Etrusk Minerva’sının inanc özyapılarına gelince, bunlarda burda önerilmiş kökenbilime uyumda olmakı gözükmekde dir. Gine yeniden Krauskopf(DICE)’den alıntı yapmakiçun, “kurbanlık nazirlerin M.’in kurtarıcı tanrıca gibi küçümsememelı işlevın kanıtlayür”, o zaman kı “Santa Marinella’da tapılmış bir sors tanrıcanın kehanet özyapısın de gösteriyür” (italic yazılar benimdir). Onun onemli işlevı gibi sütannelik’ide (aynen) eklemeliyem, bu onun açıkca küçük Maris’lerle ilgilenmede gözükmekde dir, ya Fufluns’a ebelik yaparken, ya Epiur’ı kucaka alarken, olumlu, korucu ve kurtarıcı tanrılık çerçivesine giriyür, ki onun adının kökenbilimselinde anlaşılmalıdır.

    8 kutsal geyik etruskca ve hungarcada: etr. Uni’nın kökenbilimı

    Bir yenı araştırma ki Tarquinia’nın ‘anıt bileşikinde’ yapılan kutsal sunma üzre ypılmıştır, Maria Bonghi esgi araştırmaları ayrıntılariyle ele alıb, ve ondan ilgisi bu konu üste çekmiştir ki “kesintisizce, demek olar şaşkına çeviren bir oranda, geyikın

  • [Type text] Page 20

    tapılması” ki sunmaların kalıntılarının içinde tapılmıştır, “ her zaman dinsel törenlerde bulunmuştur ve [...] ve bütün kronoloj evrelere ayittir” (76); ve bu konu ki “arkeolojik tanıkları geyik kalıntıların ve buynuzların tüm evrelerinkinde kanıtlayür” (77); ve “bu işlem... yüzyillerce değişiksiz kaliyür eylebil isteyür kurban etme yönteminin değiştirilmez oldukun göstere” (aynı). Ve Torelli’ye(1997 133-4) dayanarak, araştırmacı böyle sonuclandıriyür “geyik kalıntarının sundukı arkeolojik belgeler oldukca çoktur bunca daha esgi inanclarınan bağlı göstergeler süniyür ve bunida, ilkin kutsal dini törenlerin gözükmesiyle başliyüb, ve sonra sürekli olarak varlıkı gözükmektetir: buynuzlar, buynuzların ücü kesilib ve üstünde oyumacılık yapılmış, deyşik şeyler ki buynyz kamalardan elde edilmiştir. Kesilmiş geyik byunuzları, kemikden küçük tabaklar ve buynuzdan yapılmış her bir ayrı şey onların anlamıni derinden düşünmegi gerekli yapti. Bunlara bir süssuz yerleşim yeri< konut> bağlamında bakılırse, böyle tapıntıları el aletlerin kulpların düzenmegiçün, uğur büyüsü ya daha ayrısıları yapmakiçün günlükde kullanılan işleyımlerin kalıntıları gibide anlaşla biliyür ama genel bağlam içinde ... ve onların bütün kronolojik bölünmelerinde var olması [ önetrusk son tünc/demir döneminden(X-VIII yüzyili) arkaik dönemine gibi (VI/V yüzyılı)], böyle yorumun dışında bırakarak tapıntıların kutsal kullanılımını döğrulayür”. Sonuclandırmakiçün, “ o nedenle geyik ilkin tapınmanın kavuz-öğesi dir ki kutsal alanda uygulanmıştır ve en esgi kronolojik çevreninde ilkin tanrılıkın nitelikinden ve ilk örnekinden güvenilir belirtiler veriyür” (78)(italikcede yazıılmlar benim).

    Ayrıca, geyik kalıntıları sunulmuş tanrılık – ve bir de Tarquinia anıtsal bileşikinde tek bir ad somut olarak getirilmiş olunan - , Uni dır, ki tanınmış dişi tanrıcası olarak erkek gög tanrısı olan Tinia’yla etrusk pantheonında en önemli yerı bölüşiyür.

    Bunların dışında, Borghi Jovino’nın ilerı sürdügi en önemlı düşüncelerinden olan Uni bilinen den, yani latinnın İuno’sına ve yuananın Hertasına benzetilmiş Uni’den başka dır: “onun özgün eylem alanı böyle gözükmekdedir ki hayvanların ovcısı ve korucısı ortasında bir tür belirsizlik olarak ovculuk ve doğanı koruma olsun.”(78). “sözün kısacası, tanrıca, çizgileri belirtisizise de, deyşik varsayımlarda özini ortaya koymakdadır: yerali aleminin, avcılıkın, doğanın ve ayın dönüşünün, hayvanların gorucusu. Bir iyi ve uygun tanrılıkın önündeyük ki, öz içerikiyle, ilkin kutsal düzenlemesinin nasıl tanrısal bulunuşunun, kır manzarasında, var olmasının içinden geçmegin belli ediyür. Arkeolojik belgeler bizi zaman açısından daha esgilere ve çok uzaklara dayanan, uzun sürelı bir ‘kutsal’ın yapım yönteminı, varsımlamaka inandiriyür”(78).

    Şimdi, oluyur Uni’yle geyikın ilişgisi, oluyursa onun hayvanların ovcusı ve korucusı olmak belirsizligi, ve böylece onun belirgince kutsal kavramlı kır manzaradan kökenı olamsı, totemik kökenlı tanrılık olasını düşündüriyür: doğrusu tekce ogun hayvan dır ki avi avlamakinan korumak ortasında olan çelişkini etkisiz duruma getirmek güci vardır, ki bir yandan öz kökeninden olan hayvanalrı koruyur ken, o biri yandan yalnız öz eline izin veriyür ki onları ovlasın. Ve ancak ogun dır ki, evrenin yaradıcısı olarak, kır manzarada cisimlenmiştir. Bunida vurgulamak önemlidir ki hungarcada ünö nın anlamı ‘geyik’ dir, ve ki Enee, onun ön yazılı değişikcesi, o büyülü geyikin adı dır ki, Macarların “kökeninin destan”ında, çokeşli dev Ménroth’iyle (büyük bir olasılıkla men ’aygır’den geliyür) birlikte olarak, iki ovcı kardeş Magor ve

  • [Type text] Page 21

    Hunor’ı doğuryur, ki sırasıyla Macarlar ve Hunlarun dedeleri sanılıyurlar (De Ferdinandy 1983, 229). Ve gine ilginç olarak öneminı vurkulıyak ki bu ad da turkic kökenli olsun ( Alt *inag den), ve ya çovaşca değişikliki əne gibi olsun, ki alışılmış olarak, hungarca efsanevi Enee adına daha çok yakın dır: ginede, yeniden, hungarca bize turkicle ve titiz olarak çuvaşcayla öz ortakyaşar bağlantısında gözükmekdedir. Gerçekte, etruskca UNİ ‘nın kökeni latinca İuno’dan olmasını, genellikle kabul edilmiş olunsada, dilbilimçilik bakışı açısından eliyebiler lecito facilior gibi kıraka bırakıla. Şimdi görek neden.

    (1) Başca olarak, tarihi-dinsel açısından, ne TİNİA ne MENERVA latin kökenlı adlar değiller. TİNİA’dan kesinik ( ve daha sonra göreceyük nasıl bu adı çözümliye bilerük), ve MENERVA’den bir az önce konuştuk. Etrusk tanrı adlarından, kesince latin olanı, SELVANS dır, ve olabilir, çok aıçk tutarak, VEİVE ve SATRE de, ve da çokı olursa da Veiovis ve Saturnus. Yunan kökenlı tanrı adların bir yana burakarak, ki latinceden daha çok dırlar, pek çok olan, tüm ayrıları, etruskca dırlar.

    (2) Daha önemlısı, bunca ki dilbilimçilik nesneline daynarak formal deyeri vardır, UNİ ‘nın köki İuno olmuşise, gerek bir sescil gelişlemesin kabul edek ki –j- yarımseslisinin itirilmesinin üzre kurulmuştur, ki etruskcanın b sesleri açıkca teleffuz eğilimiyle ters düşüyür, böylece nasıl ki öz genel çizgilerinde tanınmışlar, ve bu bilgi etruskca dilbilimçiliginin dönüm noktası olan De Simone’nın etruskcada yunanca dan borc alınmış sözler üzre aparılan araştımasına dayanarak sonuclanmıştır (de Simone 1968-1970). Ve şimdi belgeler: latince tanrı adı Diovem bir etrusk gözgüsı üzerinde yazılmıştır (idem II 103), ve yarıseslini itirmemiş ve *Dovem’e çönüşmemiştir. İason ‘Giason’ gibi yunanca olan bir ad, ki İuno tıpkı ikili ünlü çeşitlilik sunmakdadır, ki bunun sonucı gibi etruskacada Easun, Heiasun, Heasun, Eiasun, Hiasunu (idem II, 133, 144, 155) gibi sözler gözükiyürken; heçbir zaman *Ason gibi yarıseslisiz söz yokdur. Ve olursa, bizim bakımızdan ses değişikliki varsaymlamak gerekirse, daha doğrusu biz gerek İuno gibi sözcükı belkiyek, tıpkı o genişleme ki Fió-/dió-, öncüllü grupunda gösterilmiştir, ki Uni’nın İuni’ya çönüşme varsayımının tersine güclı seslinin itirilmesinin ve yarıseslı -j- nın –i-‘e çönüşmesin göriyürük, ele buniçun Fιόλα¯ος den VILAE, Διομήδες den ZIMITE, ZIMAITE ve onlara okşarlar, Διονΰσιος den TINUSI, Διοφάνες den TIΦANE ecc.(önceki kynak 165-66)

    Bana göre, sözün kısacası, bu varsayım ki UNİ, kökinde, etruskca geyikin adıdır, hungarca ünö’ye ki turkic kökenlidir benzemekdedir, ve bunca oniçun, bir önyaratıcı tanrıca-gyik gibi, geyikin kalanların kurbanlık edilmesi, tümiyle akla yakındır. Sonradan İuno’yle rastlanma sonucu olan seslerin okşarlıkına gore, ki tanrıları insanlaştıma süreci boyunca, latin tanrıcaya sonradan benzetilmiştir.

    9 etruskca Tinia’nın altayik kökenbilimı: Turkic gök tanrısı Täng-ri Tanrı adı olan TİNİA kesinlikle etruskca dır, ve buna daynarak benim tezime açılmış etnik dilbilimçilik ve uygarlık açısı bir önemli kökenbilimin uygun görüyür. Altayik tanrılıkın başlıcası, ki gök tanrının görevinde dir, ve bunca onun adı “gök” inkinden alınmıştır, bunca ki täŋri a.tu., kom., ciag., tu.or., barb. Cada ‘Tanri, gok’; calm. cada teŋŋiri ‘Tanri’; tu.osm, turkm. ve azerb. tanri ‘Tanri’, ecc. demekdir, Räsänen onun adının kökün gökin adının Çincesı (ve Korecesı) tien den gelmiş olmasını ileri süriyür ( sonra buradan alınan tien-li, tien-ti, tien-te ecc., sırasıyla ‘gökün düşüncesı’, gökün hakani’, gökün erdemı’ ecc. ki çin-kore inamının gögsel temelinin deyşik parçalarında gözükmekdedir) (v.EWT, 474, ki Joki 354-6 den alınmıştır, ve Ramstedt SKE

  • [Type text] Page 22

    Helsinki 1949, MSFOu 95 de). Bu neden göre täŋri kökeni tien-li ‘gökün düşüncesi’ olmalıdır. Buna gore olasılıkla etruskca TİN ‘gök’le ve TİNİA’nı ‘göksl’le eşitlendirmek oluyur.

    10 Ert. volta ’dev’(Plinio), hung. Volta ‘yaratık’ Plinio, öz kitabi olan Historia Naturalis’in ikinci cildinde, bir esgi etrusk öyküsünden söz ediyür, ki ona göre adı Volta olan bir dev bölgeni dağıtandan sonra Bolsena (Orvieto) kentine yaklaşanda hakan Porsenna tanriya yalvac yapıb ve sonra bir yıldırım almıştır: “Vetus fama Etruriae est, impetratum Volsinios urbem depopulatis agris subente mostro, quod vocavere Voltam, evocatum a Porsina suo rege” (140). Ne yazık ki, heç ayrı bir şey bu dev den bilmiyürük, ki onun adı ne Pallottino’nın TLE’sinin Yorum’unun içinde gözükiyür, nede Rix’in ET’sinde gözükmekdedir. Doğrusu, hungarca de Volta bir isim dır ki ‘olmak’ menasinda dır; ve önceden aungh. (1372) de tanıklanmıştır, ki açıkca FU kökenli dir: *βole- olmak, var olmak’ (EUW). Şimdi, bütün dünya dillerinde ‘olmak’ ya ‘şey’ gibi isimler sık sık tabu dan söz ederken onun özelligini en yüksek düzeye genelleştirmegiçün, ona eşit olarak (noa) yerine kullanıliyür (Alinei 1985, 1986b, 1988, 1993, 1996, 2000 kaynakcasiyla). Tabunun çeşitliliginde, ki dilçilik oni iyice araştırmıştır, gerçekte deyşik türli genelleştirme kullanıliyür: buniyla bağli olarak göndermenin bölünmelerinin kesin üstün düzenliliginde < del diretto superordinato nella tassonomia del referente >( örneğ olarak ‘canavar’ her hyvaniçun, cfr. it. biscia), ve en yüksek genelleştirmek olarak, ‘o’, ‘şey’ ya, tam, ‘yaratık’ gibi, herhangi bir tabulanmış yaşayaniçün kullanıliyür(cfr. Havers 1946, 159, Zelenin 1988-89, I, 254).

    11 etr.-lat’ca LAR LARES’ın turkic-çuvaş kökenligi

    Lar Laris ve Lares Larum’un etrusk kökenli olmasını kesin olarak Ernout ve Millet (DELL) bildirmişler, ki bu adları etruskca tanrı adları Laran Laruns’la bağlantılı biliyürler. Bununla birlikte, Lar’ların ‘korucu cinler’ bağlantısı Lara (DİCE) gibi bir olası savaş tanrısiyle ilkin bakışda akla yakın gözükmiyür. Buniçun bu yazıda önce korucu cinler anlamında olan Lares’ın kökenbilimin ele aliyürüm, sonradan onun tanrı adıyle olasılık bağlantısın görüşiyürüm. çuvaşca, önceden dedigim gibi, hungarcanı daha çok etgiliyen Turkic dil dir, ve hungaralogy’nın geleneksel çeçivesinde de o turkic atlı savaşcıların konuşan dilini göstermege en iyi aday gibi sayıliyür ki Hungarları işğal altına alıb ve uygarlaştırdılar, ve onlari benzer Ob-Ugr’lardan ayırıb ve tarihi bölgelerin elegeçirmegiçün onlara önderlik etmişler. benim tezimde, bu o kurgan uygarlıkın betimliyen çovaşlar dırlar ki III binyillerde Hungariya’ya saldırıb ve tutkı altına aldılar. Şimdi çovaşcada lar ‘oturmak, yerleşmek, inmek, yere inmek’, ve daha da ‘yumurtadan çıkmak; büyümek, ekmek; konmak; demir atmak’ ve daha ayrıları. Bir altayik sözcük dır, uig.ca olur olor, soj.’ca olur, iak.ca olor, uig.ca., m.tu, ecc. oltur ‘oturmak, bir yerde otrak olmak’ ecc.; sag. olat olyt ‘bir yer ki orada otrak salmak olar’, ecc.(EWT 361). Böylece Lares’le bağlantı ap açıkdır: onlar koydılar ki istilaci Ön-Erusk’ların ulubabalrı gibi alkılansınlar ki İtalia’da yerleşmişdiler, ve onların koruması altında Etrusk ayleleri yer aliyüridilar. Ondan sonra, bu kökenbiliminden başliyarakise, ki bence ilginc olarak, isteyürük tanrı adı olan laran –‘ nı de açıklayak ki oni yalnız bir savaş tanrısı gibi ya gösterisiz bir biçimde savaşcı gibi saptamasına kesin değiliz, buniçun bu bağlanti, kökenbiliminden çok metiki olacak dır. doğrusı bu belli dir ki birinci ‘göçmenler’ ki Ön-Etrusk olarak, Etruria’da yerleştiler, oni bir savaşci tutkucilar gibi yapmışlar, yok barışcıl göçmenler gibi. Bu nedenle, onların gösterisin olursa bir sade savaşci gibi, ya efsanevi ve dini açıdan ‘savaş tanrısı’ gibi düşünmek olyur.

  • [Type text] Page 23

    SON

    BIBLIOGRAFIA ALGRM = Roscher, W. H. (1884-1886), Ausführliches Lexikon der Griechischen und Romischen Mythologie, Druck und Verlag von B. G. Teubner, Leipzig, 10 voll. Alinei, Mario (1983), L'evoluzione dal totemismo al cristianesimo popolare studiata negli sviluppi semantici dei dialetti italiani, in Quaderni di Semantica IV, pp. 3-29, 253-270. Alinei, Mario (1986), Belette, in Atlas Linguarum Europae I, Assen/Maasstricht, pp. 145-224. Alinei, Mario (1988), La monografia sul tabù linguistico dell'etnografo sovietico Zelenin: Presentazione, in Quaderni di Semantica IX, pp. 183-5. Alinei, Mario (1993), Due note su "totem" e "tabù" nei dialetti, in Quaderni di Semantica, XIV, pp. 3-7. Alinei, Mario (1996-2000), Origini delle lingue d'Europa, vol. I: La teoria della continuità; Vol. II: Continuità dal Mesolitico al Ferro nelle principali aree europee. Bologna, Società editrice Il Mulino. Alinei, Mario (2003), Etrusco: una forma arcaica di ungherese, il Mulino, Bologna. Alinei, Mario (2005), Ősi kapocs. A magyar-etruszk nyelvrokonság, Allprint, Budapest. Barfield, Lawrence (1971), Northern Italy before Rome, Thames and Hudson, London.. Bonghi Jovino, Maria (2005), Offerte, uomini e dei nel “complesso monumentale” di Tarquinia. Dallo scavo all’interpretazione, in Bonghi Jovino, M. e F. Chiesa (curr.), Offerte dal regno vegetale e dal regno animale nelle manifestazioni del sacro. Atti dell’incontro di studio (Milano 26-27 giugno 2003), L’Erma di Bretschneider, Roma, pp. 73-89. Cardarelli, Andrea (1992), Le età dei metalli nell'Italia settentrionale, in Guidi A., M. Piperno (cur.), Guidi, Alessandro, Italia preistorica, Editori Laterza, Bari. Cinnioğly, C., R. King, T. Kivisild, E. Kalfoğlu, S. Atasoy, G.L Cavalleri, A.S. Lillie, C.C. Roseman, A.A. Lin, K. Prince, P.J. Oefner, P. Shen, O. Semino, L.L. Cavalli Sforza, P.A. Underhill (2003), Excavating Y-chromosome haplotype strata in Anatolia, in Human Genetics 114, 127-148. DELL = Ernout, A. – A. Meillet (1959-1960), Dictionnaire étymologique de la langue latine. Histoire des mots, Librairie C. Klincksieck, Paris, 2 volumi. De Ferdinandy, Michael (1983), Die Mythologie der Ungarn, in Haussig (ed.), 209-259. de Simone, Carlo (1968-1970), Die Griechischen Entlehnungen im Etruskischen, 2 voll. Harrassowitz, Wiesbaden. Di Benedetto G., A. Ergüven, M. Stenico, L. Castri, G. Bertorelle, I. Togan, G. Barbujani, DNA Diversity and Population Admixture in Anatolia (2001), in American Journal of Physical Anthropology 115, 144-156. DICE = Dizionario Illustrato della Civiltà Etrusca, a cura di Mauro Cristofani, Giunti, Firenze 1999. EWT = Martti Räsänen, Versuch eines Etymologisches Wörterbuch der Türksprachen, Helsinki 1969. EWU = Etymologisches Wörterbuch des Ungarischen, Akadémiai Kiadó, Budapest, 1993-1997, 3 voll.

  • [Type text] Page 24

    Greenberg, Joseph (2002), Indo-European and Its Closest Relatives: The Eurasiatic language family. Vol. 1: Grammar, Stanford University Press. Haussig, Wilhelm Hans (ed.) (1983), Gotter und mythen im alten Europa, Ernst Klett Verlag, Stuttgart. Havers, Wilhelm (1946), Neuere Literatur zum Sprachtabu (Akademie der Wissenschaften in Wien, Phil.-hist. Klasse, Sitzungsberichte 223, Band 5), R.M.Roher, Wien. Hencken, Hugh (1968), Tarquinia, Villanovans and early Etruscans, The Peabody Museum, Massachusetts, U.S.A., 2 voll. Korenchy, Eva (1988), Iranische Einfluss in den finnisch-ugrischen Sprachen, in Sinor, Denis (ed.), The Uralic Languages. Description, history and foreign influences, Leiden, 665-681. 17 Kovács, Tibor (1977), The Bronze Age in Hungary, Corvina Press, Budapest. Liddell, H. G. - Scott, Robert - Stuart Jones, H. (1953), Greek - English lexicon, The Clarendon Press, Oxford. Torelli, Mario (1997), Appunti per una storia di Tarquinia, in Bonghi Jovino M. e C. Chiaramonte Treré, Tarquinia: ricerche, scavi e prospettive, Milano, pp. 129-140. UEW = Károly Rédei, Uralisches Etymologisches Wörterbuch, 3 voll., Otto Harassowitz, Wiesbaden, 1988-1991. Vernesi C, D. Caramelli, I. Dupanloup, G. Bertorelle, M. Lari, E. Cappellini, J. Moggi-Cecchi, B. Chiarelli, L. Castri, A. Casoli, F. Mallegni, C. Lalueza Foz, G. Barbujani (2004), The Etruscans : A Population-Genetic Study, in American Journal of Human Genetics, 74, 694- 704. Zelenin, D.K. (1988-89 = 1928), Tabù linguistici nelle popolazioni dell’Europa orientale e dell’Asia

    settentrionale, in Quaderni di Semantica 9, 187-317 (I); 10, 123-276 (II).