İnci aral:İnci aral: hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de...

14
İnci Aral: İnci Aral: İnci Aral: İnci Aral: İnci Aral: İnci Aral: ÜLKÜ TAMER VEYSEL ÇOLAK BARIŞ DOSTER 31 Ekim 2014 Cuma Yıl: 3 Sayı: 140 Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık Aydınlık ‘Best seller’ sırları Tuğrul Keskin’den ‘Yaşasın İsyan!’ Teşkilatı mahsusa nedir ne değildir Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde anlaşılır KAPAK: DOĞAN KEMANCI 4 6 11

Upload: others

Post on 21-Sep-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

İnci Aral:İnci Aral:İnci Aral:İnci Aral:İnci Aral:İnci Aral:

ÜLKÜ TAMER VEYSEL ÇOLAKBARIŞ DOSTER

31 Ekim 2014 Cuma Yıl: 3 Sayı: 140

AydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlıkAydınlık

‘Best seller’ sırları

Tuğrul Keskin’den‘Yaşasın İsyan!’

Teşkilatı mahsusanedir ne değildir

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

Hayat ve ölüm cinsellikçemberinde anlaşılır

KA

PAK

: DO

ĞA

N K

EM

AN

CI

4 6 11

Page 2: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

ne kedisizne kedisiz

Page 3: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Kaan Turhan on kitaplı bir yazar... Ankara’da ya-şadı. Sonra, bir gün büyük kentin insanlarındanve yoruculuğundan bunalmış olmalı ki, çekip git-ti. Balıkesir Edremit'e. Gittiği yere elbette en çok,

kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini…

Küçük bir kitapçı, kırtasiyeci açtı Edremit'te.Anadolu’da bir yerlerde kitap satılıyorsa hâlâ, küçük

esnaf yapısında direnen o kitapçılar sayesindedir.Yani Kamil Hocaların, Kaanların sayesinde. Kendisi deyazar Kaan'ın, ama afralı tafralı yazarlar ve yayınevle-ri Kaanları pek görmez. Yaşam böyledir! Kaanların var-lık nedeni ise onlar içindir. Kaan onların kitapları satıl-sın, kendilerini hep görmezden gelmiş o ünlü ünsüz ya-zarlar okunsun diye çırpınır ve yeni okur kuşakları oluş-turmaya adar ömrünü.

Ve mutlaka bir dergi çıkarır. Edremit’te bir küçük kitabevini, boyutuyla ölçülemez

büyüklükte bir sanat ve edebiyat merkezi haline getirmişKaan Turhan. İlk yılının dökümünü dostlarına e-postaile göndermiş. Paylaştığı, aslında bir hesaplaşmadır. Ko-caman yürekli, engin ufuklu "Budala İhtiyar" bilincindekibir genç adamın hikayesidir.

Sizinle paylaşmalıydım.Şöyle yazıyor Kaan:

“Balıkesir Edremit’e yerleşeli bir yıl oldu. Yaşam de-neyimim, yazarlığım, kitaplarım ve tüm varlığımlakendimi çocuklara ve gençlere adayalı, tam bir yıl! Bubir yıl acemiliklerle, esnaflığı anlamak ve tanımakla geç-ti. Ve elbette insanları! Çocuklar bir esnaf için, çok önem-li sağaltım (tedavi) aracıdır. Ödevlerinde yardımcı ol-mak, gereksinimlerini salt satıcı çerçevesinde değil birabi gibi, arkadaş gibi karşılamak. Temel ve başat olanda budur, kanımca: Toplumsal bir görev üstlenmek! Sa-tıcılık, ürünlerin tedariğinden, fiyatlandırmasına kadarbirçok aşamayı içerse de en önemli unsur insanlarlakurulan iletişimden geçiyor.

(…)Yazarlık yaşamım boyunca on kitap yayımladım ve

yazmaya devam etmeye çalışıyorum. Bu açıdan ba-kıldığında; bir kırtasiyeci için, bir esnaf için toplumsalgörev çok daha ağır basıyor. Kâr odaklı düşünmeyi gözardı ediyorsunuz. Ayakta kalma gücünü zaten bulu-yorsunuz. Onurumuzla nafakamızı çıkarmak da bu de-mek oluyor. Kâr hırsını bir kenara bırakırsanız; insani olangerçeklikler sizi daha bir sarmalıyor. Yorgunluğu, stre-si ve tüm olumsuzlukları bir kenara koyabiliyorsunuz.Daha doğrusu olumsuzlukları öteleyip, ben insanlar için

bir şeyler yapabildim mi sorunu gündeminizden hiçuzaklaştırmıyorsunuz. Bu doğrultuda, kırtasiye dükkâ-nımda yaptıklarım, sanırım küçük bir kırtasiye için son-suz değerlikte; en azından her giren müşterimin söy-lediği/tarttığı değerlikte!

(…)

Karagöz Hacivat FigürleriÖncelikle, Anadolu kültürünün en önemli parçası olan

Karagöz Hacivat gölge oyununu yaşatmak ve çocuk-larımıza öğretmek için; Karagöz Hacivat figürlerini, sah-nesini ve kitaplarını bulundurduğumu söylemek isti-yorum. Figürleri kendi olanaklarım dışında, satın ala-rak sunuyorum. Sahneyi de, marangozdan tedarik et-tiğim tahtalar ve manifaturacılardan aldığım patiska be-ziyle kendim tasarlıyorum. Kim hangi boyutta isterse;o boyutta hazırlayıp, sunuyorum. Krepon kâğıdından,sahnenin perdesini; renkli baskıyla Karagöz Hacivat ev-leri ve sahne dekorlarını tasarlıyorum. Ve basit bir yol-la, çocuklarımıza bu önemli değerlerimizi ulaştırmış olu-yorum.

Oku Getir Paylaş KampanyasıEdremit’te okuyan insan sayısı çok az. Çocuklarımız

da bu olumsuz durumdan etkilenmekte ve okumanıngüzelliklerine erişememektedir. Ne yapılabilir diye dü-şünürken; kitap çeşitlerini, farklı yayınevlerinin eserle-rini sunmak için çaba gösterdim. Lâkin insanlar kita-ba para vermek istemiyor da olabilir, verecek parası yokda olabilir diye düşünürken; o zaman kütüphane gibiçalışma yolunu seçmeliyim dedim. '1 liraya kitabı okuve 1 hafta 10 gün içinde geri getir' kampanyası başlattım.Belki 100’ün üzerinde çocuk bundan yararlandı. Bununüzerine görüşüm netleşti: İnsanlar paraları olmadığı içinkitaba para veremiyorlar. En azından burada, mahallidüzeyde bu böyle. (…) geçim sıkıntısı had safhada! Üye-lik sistemiyle 1 liraya okunup getirilen kitaplar; çocuk-ların evde okuyup kütüphanelerinde tutmak isteme-dikleri kitaplarını, arkadaşlarıyla paylaşmak için, kırta-siyemize getirmesiyle taçlanmaya evrildi. Öyle ki,Kaan Abi Kırtasiye’nin çabası ve toplumsal öncelikle-ri, çocukların da paylaşım bilincini doğrulttu.

Körfez’de İmece Edebiyat DergisiHer zaman bir dergi çıkarmak ve yayınlamak iste-

ğim çok ulu bir görev gibi beynimde resmetmiştir. Engüzel çizgilerle, en anlamlı motiflerle tasarlanmış bir tab-

lo gibi. Bir yıldır, dört sayfa, iki yaprak olarak çıkan: “Kör-fez’de İmece Edebiyat Dergisi” çok büyük bir şeyi ba-şardı. O da bağımsız olarak, yerel ve ulusal ölçekte, birdireniş minyatürü olmaktı. Neye direniş, tekelci edebi-yat dünyasına, edebiyat camiasındaki eş, dost kayır-malarına karşı. (…) Dergimize, ek olarak üç ayda bir“Genç Kalemler” ekini çıkarıyorum. 10-16 yaş arası ço-cuklarımızdan gelen yazı, şiir, karikatür, resim gibi öz-gün çalışmaların yer aldığı, “Genç Kalemler” dergisi ço-cuklarımız için ilk yazma deneyimi olması açısından birilk olma niteliğini de taşımaktadır.

Özel Tasarım Defterler ve Cilt İşleriEdremit’te bir ilk olan, özel tasarım defter çeşitleri-

ni hizmete sunabildim. Matbaacı bir babanın oğlu ola-rak, çocuklarımızın ve gençlerimizin istediği ölçü ve say-fa sayısında, plastik spiralli ya da ciltli halde kulla-nımlarına sunmaktayım. Kimi gençler, defter kapağındasevdiği sanatçının ya da sevdiği spor takımının fotoğ-raf/resim çalışmalarının olmasını isteyebiliyorlar. Bunuyapabilmenin eşsiz mutluluğunu yaşamaktayım. Özel-likle, kitaplara vermiş olduğum değerden ötürü, eski ki-tapların, yırtılmış, dağılmış kitapların ciltlemeleriniyapmaktayım. Hakiki cilt bezi ve kâğıt cilt bezi bulun-durarak, mücellit esnaf arkadaşlarımıza da katkımı su-nabilmekteyim.

Sesli kitaplar ve Radyo Tiyatrosu ve uçurtmalarÇocuklarımıza eski zamanların radyo tiyatrolarını anım-

satmak ve dinleme zevkini yaşatmak için radyo tiyat-rolarını sunmaktayım. Öykü, roman, şiir kitaplarınınseslendirilmiş kayıtlarını da (...) uçurtma malzemeleri olançıta, ip, cam çivisi, kaplığı kırtasiyemde bulundurarak ço-cuklarımızı kendi oyuncaklarını kendilerinin yapması içinyönlendiriyor ve el becerilerinin gelişimi için hazıruçurtmalar yerine, kendi uçurtmamızı kendimiz yapa-lım diyorum.

(…)Sözünü ettiğim bu toplumsal görev ve ödev anlayı-

şı; beni paranın kirli esaretinden, kâr hırsının acımasız do-kunuşlarından kurtarıyor. Kırtasiyemiz sadece al-sat me-kanizmasının işlediği bir dükkân değil, tam tersine ço-cuklarımıza sonsuz destek için çabalayan, gelecekleri içineğitici/öğretici bir nitelik taşıyarak, yolunu çizen bir abisıcaklığını taşımaktadır.

Yolunuz Edremit’e düşerse, Kaan Abi Kırtasiye’ye uğ-ramadan gitmeyin. Bu dükkânda, mutlaka sizin düşle-rinize uygun bir çaba vardır.

Yolunuz Edremit'e düşerse...HALDUN ÇUBUKÇU

331 Ekim 2014 CumaAydınlık

Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul

Tel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04 Faks: 0212 252 51 22

Baskı: Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. Tic. A.ŞOruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Sahibi Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Celal Demirel

Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel

Sorumlu Müdür Murat Şimşek Tüzel Kişi Temsilcisi Metin Aktaş

Reklam Müdürü Kamile Karakadılar [email protected]

Reklam Grup Başkanı Saynur Okuroğlu [email protected]

[email protected]

Reklam Servisi

Yayın Yönetmeni Haldun Çubukç[email protected]

Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı[email protected]

Sayfa Sekreteri Neşe YeşiloğluKatkı sunanlar İrem Halıç, Elif Korkut, Deniz Toprak

Görsel Tasarım Hakan Uğurluay, Şener Soysal

AydınlıkAydınlıkAydınlık

[email protected]

Page 4: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Yıl 391. Hadi, gününü de vereyim: 15 Tem-muz. Junius Venetor, İskenderiye Kitaplı-ğı’ndan kaçırdıklarını, bilinmeyen bir ülke-de, bir mağarada saklıyor. Sonra bu işte

kendisine yardımcı olanlarla birlikte barbarların sal-dırısına uğruyor.

1991’e geliyoruz. Londra’dan kalkan özel bir uçak,Birleşmiş Milletler delegelerini, bu arada Genel Se-kreter Yardımcısı Mısırlı Hala Kâmil’i ABD’ye gö-türmekte. Süleyman Aziz Ammar adlı bir “sui-kastçi”nin sabotajı sonucunda uçak Grönland’a dü-şüyor. İçindekiler, Hala Kâmil ve iki hostes dışın-da, ölüyor.

Grönland’daki arkeologlar buzullar içinde birTheodosius sikkesi bulmuşlar. Bunun şaşkınlığı-nı ve sevincini yaşarlarken uçağın düşüşünü gö-rüyorlar. Sadece onlar mı, o bölgede batık bir Sov-yet denizaltısını arayan Amerikalılar da.

Derken Meksika’ya geçiyoruz. Topiltzin adlı birçılgın, hükümeti devirip Aztek devleti kurmak, son-ra da ABD’yi işgal etmek istiyor. ABD Başkanı’nınyolladığı özel temsilciyi öldürüp derisini yüzüyor.

O sıralarda Mısır’da Ahmed Yezid adlı bir fanatikdinci de ülkede yönetimi ele almak üzere. (Son-raları Topiltzin’le Yezid’in Fransız iki kardeş oldu-ğunu öğreneceğiz.)

Bu arada, İskenderiye Kitaplığı’yla ilgili birtakımbilgiler ele geçiyor. Saklananların Teksas’da bu-lunduğu ortaya çıkıyor. Meğer Julius Venator, YeniDünya’ya Kristof Kolomb’dan çok daha önce git-

miş. Clive Cussler’ın Hazine’si kimbilir kaç roma-nı kaldıracak bir öykü... Ama 480 sayfaya sığdırılmış.Yabancı yazarlara bakıyoruz. Edebiyat değeri ta-şıyan, çok satan kitaplar var. Ama “best seller” de-nilince onlar pek gelmiyor akla. Bir yıl, bilemedi-niz iki yıl süreyle ortalığı kasıp kavuran, sinemaya,televizyona aktarılan, sonra da “unutulan kitaplar”arasında yerlerini alan yapıtlar geliyor.

Bir zamanlar Arthur Hailey, Havaalanı’yla,Otel’iyle ne büyük sayıda okura ulaşmıştı. Şimdibu kitapları okuyan var mı?

“Best seller”leri hiçbir zaman küçümsemedim.Yukarıda sözünü ettiğim olaylar dizisini yaratmakbile geniş bir hayal gücü istiyor.

Hayal gücü yetmiyor elbette. Bu tür bir romanyazacaksanız, öyküyü birtakım (özellikle teknolojik)ayrıntılarla beslemeniz gerekiyor. Uçaklar, deniz-altılar, silâhlar, bilgisayarlar gibi konularda ansik-lopedi düzeyinin üstünde bilgilere sahip olmalısınız.Geniş bir araştırmayı göze alacaksınız.

Yarattığınız öyküyü inandırıcı bir biçimde an-latmanız, üstelik iyi anlatmanız da gerekiyor.Okurun ilgisi sadece olaylarla değil, anlatım biçi-minizle de ayakta kalmalı. Özellikle, her bölümüvurucu bir cümleyle bitirmelisiniz.

Bir “altın kural”ı ise sakın çiğnemeye kalkma-yın: “Best seller” yazarken “birinci tekil kişi” unu-tulacak. Öykü hep “üçüncü tekil kişi”nin ağzındananlatılacak.

Sahi, bir de ne kadar çok ulustan kişiyi işin içi-

ne katarsanız başarıya o kadar yaklaşırsınız.

Onat Tepeden Tırnağa ŞairdiÖykü denilince Onat Kutlar’ın İshak’ını hatır-

lamamak mümkün mü!Onat’la arkadaşlığımız ilkgençlik yıllarımıza

dayanıyordu. İshak’ın ikinci baskısına yazdığı ön-sözde anlattığı gibi, Antep’te Halkevi Bahçesi’nde,Kırkayak’ta oturur, her gün edebiyat konuşurduk.Üniversite yıllarında kışları İstanbul’da, Şehzade-başı, Cağaloğlu, Aksaray kahvelerinde sürdü bu.

Öykü yazardı Onat, ama şiirden söz ederdi hep.“Niye şiir yazmıyorsun?” diye sorduğumda gü-lümserdi.

O gülümsemenin ardında neler yatıyormuş me-ğer, ilk şiir kitabı yayımlandığında anlamıştım.

Unutulmuş Kent ve Çeviri Şiirler, Onat’ın bualandaki ürünlerinin toplamı. Kimbilir kaç kere oku-dum.

Aynı şiiri herkes başka türlü okur. Bir de bak-tım, Onat’ın aynı şiirini her keresinde başka türlüokuyorum. Her keresinde yeni tatlar bularak,yeni incelikleri aralayarak.

Furuğ’un şiirlerine yazdığı Sunu’yu bile uzun birşiir olarak kabullendim, öyle okudum. İçimde birdaha okuma isteği uyanınca yanılmadığımı an-ladım.

Şiir kıskançtır. Bir başka edebiyat dalıyla ilgi-lenmenizi bile bağışlamaz. Okurların, Onat Kutlardeyince “öykücü”, Cevat Çapan deyince “çevirmen”etiketlerini yapıştırmalarını sağlar, öcünü alır.

Ama Onat şairdi. Onun öykü yazması, bir şai-rin öykü yazmasıydı. Onun sinema sevgisi, bir şai-rin sinema sevgisiydi. Onun yazıları, bir şairin ya-zılarıydı.

Tepeden tırnağa şairdi Onat.

Onat’la arkadaşlığımızilkgençlik yıllarımıza

dayanıyordu. İshak’ınikinci baskısına yazdığıönsözde anlattığı gibi,

Antep’te HalkeviBahçesi’nde, Kırkayak’taoturur, her gün edebiyatkonuşurduk. Üniversite

yıllarında kışları İstanbulkahvelerinde sürdü bu.Aynı şiiri herkes başka

türlü okur. Bir de baktım,Onat’ın aynı şiirini herkeresinde başka türlü

okuyorum. Herkeresinde yeni tatlar

bularak, yeni incelikleriaralayarak

4ÜLKÜ TAMER

Aydınlık31 Ekim 2014 Cuma

TEBESSÜM MOLASI

AGATHA CHRİSTİE

Agatha Christie’nin Soluk At romanı ondokuz aylık bir Arap çocuğunun ölümdendönmesini sağlamıştı.

Hastalığının ne olduğu anlaşılamayan,ölümle pençeleşen çocuk uçakla Londra’yagötürülüp Hammersmith Hastanesi’ne yatı-rıldı. İncelemeler sonucunda da bir tanı kona-madı kendisine. Doktorlar da ne yapacaklarınıbilemiyorlardı.

Sabahleyin odalarda ilk turunu atan hem-şire Marsha Maitland, çocuğu görür görmeztanıyı koydu: Talyum zehirlenmesi.

“Nereden anladın?” diye sordular.“Agatha Christie’nin romanını okuyorum.

Soluk At. Biri talyumdan zehirleniyor. Belirti-ler aynı.”

Bir inceleme daha. Tanı doğruydu.Çocuk gerekli tedaviyi gördü, kısasürede iyileşip taburcu edildi.

HHHAgatha Christie, ikinci kocası

arkeolog Max Mallowan’la evlendi-ğinde şöyle demişti:

“Bir kadının evlenebileceği en iyi koca ar-keologdur. Yaşlandıkça onun ilgisini daha çokçeker.”

Not defteri: ‘Best seller’ sırlarıÇi

zim k

itapl

ı kad

ın

Page 5: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Terör örgütü IŞİD’in katliamlarınamaruz kaldılar, zulüm gördüler vecanlarını kurtarmak için SincarDağları’na kaçtılar. Ortadoğu kö-

kenli ve çoğunluğu Irak Musul’da yaşayanküçük bir topluluktan, Yezidilerden sözediyoruz. Her ne kadar son dönemdemerkez medya tarafından adlarına ısrarla“Ezidiler” dense de…

Türkiye genelinde nüfuslarının 500’ünaltında olduğu ve bunun büyük çoğunlu-ğunun da Batman’daki bazı köylerde olduğubelirtiliyor.

Bazı kesimlerce şeytana taptıklarına ina-nılması nedeniyle büyük baskılar uygu-lanmış, Türkiye’deki Yezidiler çeşitli Avrupaülkelerine göç etmişler.

Kendilerine “Ezidiyan”, “Ezidi” densede asıl olarak 1930’lardan bu yana Yeziditerimi kullanılmakta. Mehmet Bayrak, “Al-evilik ve Kürtler” kitabında MüslümanArapların Yezidileri kendilerine bağlamakiçin, Yezidiliğin Muaviye’nin oğlu Yezit’ten gel-diğini ileri sürdüklerini belirtiyor ve ekliyor:“Oysa Yezidi adının Yezit ile hiçbir ilişkisi yok-tur. Yezidi (Ezidi) adı Kürtçedeki Yezdan ke-limesinden gelmekte ve ilahi tanrısal an-lamını taşımaktadır.”

Onlara dair birçok görüş bulunuyor.Ama öne çıkanları sıralamak gerekirse; Zer-düştlüğün devamı oldukları, Orta Asya’yadayanan bir Türk inancı olduğu, İslam di-ninden sapan bir mezhep oldukları vefarklı dinlerin bir araya gelmesiyle meydanagelen bir inanç oldukları şeklindeki dört anagörüş bulunuyor.

Tıpkı Yahudilik gibi etnik bir din Yezidi-lik. Kürtçe konuşuyorlar. Ersoy Soydan ve

Rohat Cebe ‘Batman Yezidileri’ üzerine ha-zırladıkları bir çalışmada Yezidilerin dini vekültürel tüm anlatılarının sözlü kültüre da-yandığını belirtiyorlar.

Yezidi kaynaklarından anlatımBerfin Yayınları’ndan çıkan ve dört baskıyapmış olan Erol Sever’in “Yezidilik ve Ye-zidilerin Kökeni” kitabı Türkiye ve Ortado-ğu’da kökenleri bilinmeyen ve kurallarıpek tanınmayan bu topluluk üzerine sürentartışmalara farklı bir boyut kazandırıyor.

Etnik olarak Asur veya Kürt müdürler,yoksa Azday halkı veya ulusundan mıdır-lar sorularına yanıt bulmaya çalışıyor. Şey-tana taptıklarına dair kanıya açıklık getirir-ken, diğer yandan Yezidiliğin kurucusu ol-duğu sanılan Şeyh Adiyy’in kim olduğunuanlatıyor.

Kitabın bir başka özelliği “Kitab ül Cil-ve”, “Mushaf-ı Reş” ve “Şeyh Adiyy’nin İla-hisi”nin Türkçe’de ilk kez bu kitapta yayın-lanmış olması. Sever, Yezidilerin antikElen-Panteizm kültüründen etkilendikleri-ni, islami Arap kültüründen de etkilenereksentez bir inanç meydana getirdiklerini ile-ri sürüyor. Bu arada belirtmeden geçme-yelim. Yezidilerin dini ritüellerini Aleviliklebenzeştirenler de bulunmakta.

Erol Sever’in kitabında oldukça ilginç ay-rıntılara rastlıyoruz. Sayıları az ama coğ-rafyamızda oldukça köklü bir geçmişe sa-hip Yezidi toplumunun katı merkeziyetçi vehiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu ve‘Şeyhler’, ‘Pirler’, ‘Reyberler’, ‘Fakirler’, ‘Ka-wallar’ ve ‘Koçekler’ şeklinde ayrı ayrı kast-lar halinde yaşadıklarını, aralarında bir ev-liliğin söz konusu olmadığını öğreniyoruz.Tıpkı Hindistan’daki Hindu toplumu gibi.

Yezidiliği yakındantanıma kılavuzu

ŞENOL ÇARIK [email protected]

Yezidilik ve YezidilerinKökeni

Erol Sever,Berfin Yayınları,

156 s.

5Aydınlık

Page 6: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Ergun Hiçyılmaz, Türkiye’nin seçkin aydınla-rından, yetkin araştırmacılarındandır. Bu sa-tırların yazarı dahil, birkaç kuşak gazetecininhocası, ustasıdır. Yorulmadan üretir. Milli du-

ruşa sahip bir Cumhuriyetçidir. Bilim namusundanödün vermez. Gerçeğe aşkla sadık kalmaya çalışır. Türkspor tarihi başta olmak üzere, Milli Mücadele döne-mi, İttihat ve Terakki, Teşkilatı Mahsusa konularını daiçeren geniş bir yelpazede önemli eserler vermiştir,vermektedir. Ve Hiçyılmaz’ın, “bağımsızlık uğrunda canveren meçhul askerlere ve yurtseverlere” adadığı sonkitabı “Teşkilatı Mahsusa”, ülkemizin her zamanönemli tartışma konularındandır. Dünyanın gördüğü,tanıdığı, bildiği gizli örgütler arasında önemli bir yeriolan teşkilat hakkında yerli – yabancı pek çok araş-tırmacı, nice önemli çalışma yapmıştır. Ve yine de teş-kilat hakkında pek çok bilinmeyen vardır. Kadroları-na, sırlarına, kaynaklarına, icraatlarına tam olarak ula-şılamamıştır. Sırrını henüz kimse tam anlamıyla çö-zememiştir.

Yemin billah önce vatanNitekim Hiçyılmaz da kitabına bu saptamayla baş-

lıyor. “Teşkilatı Mahsusa halen aydınlatılmayı bekle-yen konuların başında gelir” diyor. Örgütün, Birinci Dün-ya Savaşı’ndan önce değil, daha önce ortaya çıktığı-nı belirtiyor. “Yemin billah önce vatan” üst başlığını ta-şıyan çalışmasında Hiçyılmaz, konunun tarihsel ve bel-gesel olarak tahrif edilip, Teşkilatı Mahsusa’nın kuru-luşunun şifahi anlatımlara dayandırılarak gizemlihale getirilişini, efsanevi olaylar ve kişiler yaratılma-sını eleştiriyor. Teşkilatın ana amacı hakkında şunla-rı yazıyor: “Teşkilat, silahlı çete ve grupların saldırıla-rıyla düşmanı zayiata uğratacak, ordu da, teşkilatın aç-tığı yolda, başta Almanya ve Müslüman ülkelerin mad-di ve manevi desteğiyle karşı ittifakı bertaraf edecektir”.Hiçyılmaz, “sanki daha önce bu tür bir faaliyet yok-muş gibi, Teşkilatı Mahsusa’yı, benimsedikleri kişile-re kurduranlara, bununla da yetinmeyerek, kendile-rine göre lider ve başkan tayin edenlere” itiraz ediyor.Söylentileri, iddiaları abartanları, teşkilat şemasını, men-suplarının sayısını gerçeğe aykırı şekilde şişirenleri eleş-tiriyor. “Falanın bana anlattıkları”, “filandan duyduklarım”anlayışıyla, sadece bunlardan ibaret bir tarih yazıla-mayacağını vurguluyor. “Türk Devrim Tarihi’ni yazanve hürmetle andığımız yazarlar bile, Çerkez Et-hem’in olmayan hatıralarını, temel başvuru yapıp, alın-tılarla tarihimizi değiştirmek hatasına düştüler” diyor.

Hiçyılmaz, İttihatçıları, Teşkilatı Mahsusa kadrolarını,dönemin nesnel gerçekleri içinde değerlendiriyor. İt-tihatçı karşıtı diye kimseyi yargılamıyor. TeşkilatıMahsusa’nın fesih tarihinin her yerde ifade edildiği gibiolmadığını, üyeleri birleştiren temel unsurun yurtse-verlik olduğunu, tarih içinde, Osmanlı Devleti’nden Tür-

kiye Cumhuriyeti’ne geçişte, teşkilatın ismi ve rollerideğişse de, esasta varlığını koruduğunu ifade ediyor.Karakol Cemiyeti’ni ve sonrasında Milli Mücadele’dekurulan direniş örgütlerini dikkate almayı öneriyor. “Fe-sih diye bir şey yoktur. Bu süreklilik MAH (Milli Ame-le Hizmet Örgütü) ile devam etmiştir. Bu gizli örgüt,dernek veya şirket değil ki feshedilsin. Yeniden ya-pılanma yolunda isim değiştirmesi “gizli kuvvetler” tea-mülüne uygundur” diyor. Hiçyılmaz’ın şu soruları önemlidersler içeriyor: “Çanakkale’de savaşan ve yiğitlik gös-terenleri düşmanları daha iyi biliyor ve tanıyordu. Ba-ğımsızlığımızı savunanların, bu uğurda can veren veyagazi olan erlerimizin madalyasını bile tenekeden yap-madık mı? Müttefiklerimizin askerlerinin madalya-larını gümüşten ve kırmızı kurdeleyle süsleyip takdimetmedik mi? Ne kadar da ucuza mal etmişiz yurt-severliği, fedakârlığı, sadakat ve haysiyeti, değil mi?”.

Nerlerde savaşmadınız Kitabın sonunda bulunan “Teşkilatlarda Kim

Kimdir” başlıklı bölüm, resimler ve belgeler dikkatçekiyor. Akıcı, çarpıcı üslubun yanında, duygusal, in-sanın göğsünü kabartan, gözlerini yaşartan ifade-ler, emperyalizmin paylaşım kavgasının boyutları-nı, Osmanlı coğrafyasında yaşananları yerli yerine

oturtmayı kolaylaştırıyor. ABD’nin ilk Ortadoğu uz-manlarının listesi, büyük devletlerin kısa, orta, uzunerimli planlarını nasıl yaptıklarını ortaya koyarken, ilkteşkili 17 Kasım 1913 olan Teşkilatı Mahsusa Dairesiiçin, Genelkurmay ATASE Arşivi’nde de belirtildiği üze-re, “ordu içinde bir daireden söz edildiği” vurgulanı-yor.

Beş bölümden oluşan kitapta, örgütün yapısı, yö-neticileri, fedaileri, öncülerin özverileri, dönemin si-yasal olayları, Osmanlı’nın son dönemi, karşılıklı ca-susluk faaliyetleri, liderler arasındaki güç mücade-lesi ve daha nice konu anlatılıyor. Enver Paşa’nın am-cası olan, iki yaş büyük olduğu yeğeninden, Harbi-ye’de alt sınıfta okuyan Halil Paşa’yla ilgili şu bölüm,o dönemi, o kadroları, o kahramanları anlatması açı-sından dikkat çekici:

“Böylesine bir askere, ‘Nerelerde savaştınız?’sorusu yersizdir. Sorunun doğrusu, ‘Nerelerde sa-vaşmadınız?’ olmalıdır. O kadar çok cephe, o kadarsiper vardır ki, hepsini hatırlaması, hangi dağlarda do-laştığını hatta ne kadar madalya, nişan ve takdirnamealdığını da hemen bilmesi kolay olmayacaktır”.

Kısacası, Ergun Hiçyılmaz’ın Teşkilatı Mahsusa adlıçalışması, tarih ve siyaset meraklıları, yurt, ulus vetarih bilincine sahip Cumhuriyet sevdalıları için, çokönemli bilgiler içeriyor.

Dünyanın gördüğü,tanıdığı, bildiği gizliörgütler arasında

önemli bir yeri olanTeşkilatı Mahsusa

hakkında yerli –yabancı pek çok

araştırmacı, nice önemliçalışma yapmıştır. Ve

yine de teşkilathakkında pek çokbilinmeyen vardır.

Kadrolarına, sırlarına,kaynaklarına,

icraatlarına tam olarakulaşılamamıştır. Sırrını

henüz kimse tamanlamıyla çözememiştir

Teşkilatı MahsusaYemin Billah Önce Vatan

Ergun HiçyılmazKaynak Yayınları

360 s.

6BARIŞ DOSTER

31 Ekim 2014 Cuma Aydınlık

Teşkilatı Mahsusa nedir, ne değildir

Page 7: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,
Page 8: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

nYeni romanınız “Kendi Gecesinde”yi 1980’ler-den bu yana kaleme aldığınız “Yeni Yalan Za-manlar” serisinin devamı olarak görebilir miyiz?

Bir yazar olarak benim için hayatla kurgu ara-sındaki zar her zaman çok ince oldu. “Yeni YalanZamanlar / Yeşil”de, Türkiye’nin düşünce, inanç,kavrayış ve yöntem bakımından tersine bir dö-nüşüme zorlandığı darbe sonrası dönem vedoksanlı yılların başındaki değer yitimlerine bağ-lı kimlik bunalımını anlattım. Sistemli bir sivil dar-be ortamında neleri elden kaçıracağımıza işaretetmeye çalıştım. “Mor” da tarımdan sanayiye ge-çiş sürecindeki savrulma ve dağılmaları günümüzeyansımalarıyla ele aldım. “Safran Sarı”da ise‘geleceksizlik’ temasına yoğunlaştım. “Kendi Ge-cesinde”, “Safran Sarı”nın içinden çıktı. Bu kez oromanda ilgi çeken bir yan karakter ile alaturkagazinolar çağından günümüze uzanan bir aile veülke tablosu oluşturdum. Dolayısıyla, bu roma-nım başka bir hikâyeyi anlatıyor olsa da genel-de “Yalan Zamanlar” sürecinin devamıdır.

n Kahramanınız Hayati ya da Hayal Ali (Ha-yali) üzerinden Doğu’dan Batı’ya bir Türkiye pa-noraması çiziyorsunuz. Romanda her bölüm baş-ka bir dünya. İlk yüz sayfa Londra ve İstanbul’dageçiyor. Ardından Güneydoğu’ya götürüyorsunuzokuru. Hayali’nin askerlik nedeniyle gittiği ve bü-tün zorluklara rağmen bir de aşk yaşadığı bu Doğuilinin adını vermiyorsunuz. Neden?

Yazdıklarımda insanları rahatsız edip tartışmayaneden olacak yer adlarından uzak duruyorum. Buşehir, savaşın acımasızca sürdüğü, faili meçhul-lerin hız kazandığı bir dönemde konu oluyor ro-mana ve o sırada aynı süreç Doğu’da birçok baş-ka ilde de aynı biçimde yaşanmakta. Belli bir yerefatura kesmek doğru olmayacaktı. Beni asıl ilgi-lendiren, yaşananların insani yönüydü. Bu yüzdeno şehri anlatırken insanlara sessizlik ve gizemleri;masumiyet, gaddarlık ve sefaletleri ile ama içle-rinden ve merhametle bakmaya çalıştım.

Aşklar da yoruldun Peki, Doğu ile Batı, yani Doğu’nun B. ili ile İs-

tanbul’un Bebek semtinde hayat bu kadar kes-kin hatlarla bölünüyor mu?

Öyle olduğuna hiç kuşku yok. Biliyoruz ki yal-nız Doğu ve Batı değil, İstanbul’da iki semt arasındabile ekonomik, sosyal, kültürel hayat başkadır. Ya-şama, düşünme, görme ve seçme biçimleri tabantabana zıtlık gösterebilir.

n “Kendi Gecesinde” de geçmişle bugünarasında gezinirken geniş zamanda aşkın deği-şik görünümleriyle karşılaşıyoruz. Romanın şim-diki zamanında öne çıkan aşk, Londra’da yaşayaneski eser kaçakçısı Hayali ile moda tasarımcısı Re-yan’ın serüveni. Ama “Kendi Gecesinde” sade-ce bir aşk romanı değil. Özenle seçilmiş sözcüklerve derinlikli ruhsal tahlillerle iki insanın karşıtlık-lardan, önce zihinsel örtüşmeye sonra da birlik-te olup yaratıcı bir üretime yönelmeleri anlatılı-

yor. Bu hikâye alışılmış biçimde kadın erkek ki-şiler üzerine kurgulanmamış. Neden böyle bir se-çim?

Aşk insanın en büyük zenginliği ve edebiya-tın olmazsa olmaz konusu. Yazık ki günümüzdeaşklar da yoruldu, yazıya yansımaları da. Çabuktüketilir gündelik heyecanlara bağlı olarak yalnızedebiyatta değil birçok alanda iç bulandırıcı bir aşkve cinsellik piyasası oluştu. Ben bu düşüşün dı-şında durarak sorular sormak istedim. Dibe vur-muş, klişelere indirgenmiş, düzayak kadın erkekilişkilerinden çıkıp, cinsiyetleri silerek yalnızca aşkduygusuna yoğunlaşmaya çalıştım. Cinsiyeti de-ğil, insanı odağa koydum. İçi boşaltılıp ticarileş-miş aşk söylemi yerine gerçek, tazelenmiş bir aşktanımına yöneldim. Anlattığım reddedilen, hor gö-rülen insanlara dair bir hikâyeydi ama kişilikler nok-tasında yüceldi.

n Romanlarınızda cinselliğin insanın en ka-ranlık ve gizemli yanı olduğunu vurguladınız. “Ken-di Gecesinde” de aynı anlayışı bulacak mı oku-yucu?

Hayat ve ölüm ancak cinselliğin ateş çem-berinden  geçilerek, o karanlığın derinliğine ini-lerek öğreniliyor ve anlaşılabiliyor. Romanlarımdainsani yönelimler bakımından ağırlıklı yeri olu-şu bundan. Ayrıca cinsel arayış ve deneyim sü-reci kişiyi ölüme ve ruhsal yaralanmalara olduğukadar aşk ve sevgiyle kabul, huzur ve bilgeliğede ulaştırabiliyor. Annesini bir aşk uğruna kay-betmiş olan ve aşktan korkan Hayali de uzungelgitlerden sonra Reyan’la bunu yaşıyor.  

Zorbalıktan korunmak için gizlenişn Yasaklara, baskılara, belli bir tutucu ba-

kışla, dar din ve ahlak ölçüleri içine alınarak tektipleştirilmeye karşı duran insanlar var romanı-nızda. Bu kurgunun günümüzün temel sorunla-rından birine protest bir yaklaşım olduğunu, da-yatılmış sözde ahlaka karşı durduğunu söyleye-bilir miyiz?

Geçen son yirmi beş, otuz yılda gitgide yükselentempoda, iyi ahlakın ne olduğu unutturuldu.Sahte kurallara, kılık kıyafete, doğrudan ikiyüzlücinselliğe bağlı bir takım ölçütler ahlak adına top-luma durmadan vaaz edilir oldu. İnsanlar düşünceve inançları, yaşam hevesleri en haklı ve yalın ar-zularıyla kıstırılmaya, bir örnek, renksiz, ruhsuz birkitle haline getirilmeye uğraşıldı. Buna karşı olupzorbalıktan korunmak için gizlenmek gereği du-yan ve ister istemez “gündüz insan gece haya-let”e  dönüşen insanların gözden uzak yaşamaalanlarına sığınma arayışları romanın öne çıkanizleklerinden biri.

n Bu alanlardan biri de okuru şaşırtan ve ir-kilten bir mekân: Canlı, grotesk bir oyun sahne-si olarak anlatılmış ve yalnızca ‘sahil’ olarak ad-landırılmış bu yer gerçekte şehir içinde bir kıyı amafarklı mekânları da çağrıştırıyor.

Sahil, kendi başına coğrafi bir tanım değil ro-

manda. Genel geçer yargılardan, toplumun kınayıcıbakışından, ayıplardan, günahlardan, tekdüzelik vebezginliklerden, her türlü sıkıntı ve dırdırdan ka-çıp kurtulmak isteyenler için gerçek ya da hayal,kendi iradesiyle vardığı bir yerin simgesi. Bazenbir bakış, tanımadığı bir kucak, bir park, bir kaldı-rım. Önemli olan ulaşılan yerdeki duygu, yani birsahilin açıklık, ferahlık esintisi.

n İstanbul’dan söz ederken “Kaza eseri yanyana düşmüşlerin, zorunluluktan birlikte kalan-ların, zorla alıkonulanların, tecavüzcülerin, fuhşazorlanmışların, ensest düşkünlerinin, kadın katil-lerinin ve istekli isteksiz, yasal ya da yasadışı cin-selliklerin yaşandığı bir Gayya kuyusuydu” tanı-mını yapıyorsunuz. Büyük şehir” ile sahil’i karşı-laştırırsak neler söylersiniz?

Hayali’ye göre İstanbul, genel anlamda öyle kir-lenmiş, kokuşmuş, havası öyle soluk alınmaz halegelmiştir ki ‘sahil’ bütün garipliği, çirkinlikleri ve pis-liğiyle ‘şehre’ göre daha saf, tertemiz kalmıştır. Ora-da bin türlü dolap dönmüyor, kirli para el değiş-tirmiyor, mazlum mağdur edilmiyor, mala ve canakıyılmıyordur.

Cinsellikle ahlak arasındaki ilişkin Bu noktada roman bir biçimde ahlak tartışmasını da

gündeme getiriyor. Ahlakı sorgulamada toplum olarak han-gi yanılgılarımız var? Cinsellikle ahlak arasında nasıl birbağlantı var?

Bu eski tartışmaya girmeyelim. Romanda, korkular-dan kurtulmuş, zihinsel ve duygusal bakımdan gelişmişbir takım insanlar var. Burada tek tek kişileri aşan bir ben-likten söz etmek gerekir belki. Onlara toplumun öteki benidemek de daha doğru olur. Bu ortak ben, sahip olduğuinsanlık bilincinin aşındırılmasına razı olmuyor. Biraz datepkisel bir biçimde özgürlüğünü ve kendi ahlakını ko-rumaya gayret ediyor. Genelde ahlak, özgür, paylaşımcı,vicdanlı ve dürüst olmakla tanımlanır.

Cinsellikle ahlak arasındaki ilişki de buna dâhildir. “Ken-di Gecesinde” bu zeminde henüz istenen biçimde var ola-mamış bir ahlaka oturuyor belki de, ama zaten toplu ben’inamacı, tarikat- ticaret erbabının dikte ettiği ahlak norm-

larını sarsabilmek. n Hayali evlilik dışı doğan, cinsel kimliği karmaşık bir

adam. Kendisini büyüten babasıyla ilişkisi ise sevgi, nef-ret bağlamında trajik. Reyan ise sert, sevgisiz baba figü-rüne sahip. Bu iki farklı baba oğul ilişkisinin ayrı ayrı ka-rakterler üzerinde etkisi olmuş mudur?

“Kendi Gecesinde” de karakterlerimin cinsel kimlikle-ri üzerine her hangi bir yorum yapmaktan kaçındım. Çün-kü onlara travmatik bir özür yakıştırmayı gereksiz gördüm.

n Hacivat -Karagöz, roman boyunca Hayali’nin dün-yasında önemli yer tutuyor. Bir bölümde onların çağdaşhayata dönme arzusunu yansıtan ve etkileyici taşlama-larla süren kısa bir oyun var. Bugünkü halimizle tatlı tat-lı dalga geçiyorlar. Romana tat ve renk katan bu ikili na-sıl doğdu?

Hayali’nin merakı ve tutkusu, çocukluktan yetişkinli-ğe, Karagöz Hacivat’ı çocuk oyunu değil ama taşlamala-rıyla vezirler düşüren geleneksel tarihi ve sanatsal işlev-leriyle günümüze taşıma rüyâsına dönüşüyor.

Hayal Ali bir tasvir ustası, koleksiyoncu. Karagöz’ün oğluKara ise altı yaşından beri ikinci benliği. Hikâyesini de epey-dir ayrı düştüğü Kara’ya anlatıyor zaten. Hayali’yi, “SafranSarı”da, her nasılsa, Niyazi’nin yalısındaki Karagöz atöl-yesinde görüp kurgulamıştım. “Kendi Gecesinde”ye de yal-nız gelmedi ve gölge oyunu figürlerimiz romanın mozai-ğini oluşturdu.

n Yaşadığımız günlerde, Hacivatlar çoğalıyorlar mı nedersiniz?

Hem de nasıl! Yani Hayali, böyle düşünüyor. Gerçek-ten Karagöz’ler hızla azalır ve mumla aranırken Hacivatlarortalıkta, televizyon ekranlarında fır dönüyor.

n “Yeni Yalan Zamanlar”daki Niyazi Sezer, Aysevim veMelike karakterleri bu romanda da kendilerine yer bulu-yorlar. Onlara karşı bir vefa mı?

Yok canım! Bu kişiler Hayali’nin Safran Sarı’da yaşa-dığı serüvene bağlı olarak girdiler romana.

Orada açık kalan uçlar Hayali’nin “kendi gecesi” olanbelleğinin sancılı yolculuğuyla kapanmış oldu.

8ROZERİN DOĞAN

9

İnci AralKırmızı Kedi

Yayınları360 s.

31 Ekim 2014 Cuma Aydınlık

KendiGecesinde

Yalnız edebiyatta değilbirçok alanda iç

bulandırıcı bir aşk vecinsellik piyasası oluştu.Ben bu düşüşün dışındadurarak sorular sormak

istedim. Dibe vurmuş,klişelere indirgenmiş,düzayak kadın erkek

ilişkilerinden çıkıp,cinsiyetleri silerek

yalnızca aşk duygusunayoğunlaşmaya çalıştım

İnci Aral: Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Cinsiyeti değil, insanı odağa koydum

Page 9: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

ABD’li kadın yazar Jodi Picoult’unson romanı “Hikayeci” sıradışıgeçmişleri olan beş farklı kah-ramanın birbiriyle mucizevi şe-

kilde kesişen yaşamlarını ve gizemliolayları konu edinen bir polisiye. Sürük-leyici olay örgüsü, ustaca tasarlanmış ka-rakterleri ve yalın anlatımıyla bir çırpıdaokunabilecek bir roman.

New Hamisphere kasabasında rutinbir yaşam süren Yahudi kökenli ekmekustası Sage Singer yakın zaman önceannesini bir trafik kazasında kaybetmiştir.Kazanın üzerinde yarattığı ruhsal trav-manın etkilerini hafifletmek için psiko-lojik tedavi görmeye başlayan Sage,kısa süre sonra kendisi gibi grup terapisiseanslarına katılan Josef Weber isimliAlman bir hastayla dost olur. Bir gün Jo-sef, genç kadına şaşırtıcı bir iltiraf ta bu-lunur. Tanışmaları ve hızla gelişen ar-kadaşlıkları aslında Josef’in planlayıp te-sadüf süsü verdiği sahte bir karşılaşmasonucunda gerçekleşmiştir. Aynı za-manda yaşlı adamın Sage’ten bir de sı-radışı isteği vardır: Genç kadının onu öl-dürmesi… Bunun nedeni ise; İkinci Dün-ya Savaşında, Alman Nazi OrdusundaSS subayı olarak görev yapmış olan Jo-sef’in Auschwitz toplama kampındayüzlerce Yahudi savaş esirini katlettiği içinpişmanlık duyması ve ancak bir Yahu-di olan Sage Singer tarafından öldürü-lürse Tanrı tarafından bağışlanacağınainanmasıdır.

Geçmişiyle yüzleşmekten acı duyanbir başka kahramanın, savaş mağduruYahudi Minka Nine’nin hikayesi başlarböylece... Sage Singer’in büyükannesiMinka, henüz çocuk yaştayken ailesi veyakınlarının Nazi askerleri tarafından birbir öldürüldüğüne tanıklık etmiş, sava-şın verdiği acı ve yıkıma direnerek ha-yatta kalmayı başarmış güçlü bir kadındır.Tüm yaşamını, savaşın karanlık izlerinibelleğinden silmeye adayan Minka’nın,unutmaya çalıştığı anılar arasında Jo-sef Weber’e dair olan şeyler de vardır.Ama hatırlamak istememesine nedenolan, sanılanın aksine intikam duygu-su değildir! Polisiye yönü ağır basan ro-manın ilk sayfalarında, post modern birdünyanın yansımalarına rastlarken say-falar ilerledikçe dramın dozu artıyor.Irkçılığın ve anti-semitizmin ağır kasve-ti okuyucuyu 1940’ların başlarında ya-şanan korku dolu savaş atmosferinegötürüyor.

Minka Nine’yle dramı tadarken, tümyaşamını savaş suçlularının izini sür-meye adayan Yahudi FBI ajanı Leo Ste-

in’le birlikte heyecandolu bir yolculuğun içine sürükleni-

yoruz. Picoult’un romana eklediği her yenikahraman, yaşam öyküsü ve çarpıcıkarakter özellikleriyle okuyucuya hızlıduygu geçişleri yaşatıyor . Aşk, dram, ak-siyon sarmalını macera, suç ve gizem-le harmanlayarak okurun merakını tazetutmayı başarıyor ABD’li kadın edebiyatçı.

Tüm romanlarında olduğu gibi “Hi-kayeci”de de karakterler zaman zamaniçselleştirdiği korkuları ve zaafları yü-zünden sık sık kırılma noktaları yaşıyor.İçindeki iyiyi ve kötüyü sorgulayan sü-rekli bir yanıyla uzlaşırken diğer yanıy-la çatışarak hep kendi yaşamını ve ya-kınındaki insanların yaşamını etkileyenciddi kararlar almak zorunda kalıyor.

Yapıtı orijinal kılan bir diğer özellik iseyazarın mizahi yönü ağır basan bir an-latım biçimiyle birlikte temiz ve sade birdil kullanmayı tercih etmiş olması.Amerikan Edebiyatının günümüz ya-zarları arasında dili en titiz şekilde kul-lanan adlardan biri olarak kabul edilenPicoult, yazınsal üretimde bulunurken bi-çim kaygısı gütmeyen, dil estetiğindençok içeriğe önem veren bir edebiyatçı.

1966’da New Hamishere kasaba-sında dünyaya gelen ve uzun yıllar ora-da yaşayan Jodi Picoult ilk eserini beş ya-şındayken kaleme almış. 48 yıllık yaşamıboyunca 20'ye yakın eser üretmiş. Ki-tapları arasında filme uyarlanmış olan-lar var; Bunlardan biri 2008 yapımı, cin-sel istismar konusunun ele alındığı“The Tenth Circle”( 0nuncu Kat) . Diğe-riyse 2009 yapımı , dram türündebaşrollerini Cameron Diaz ve AlecBaldvin’in paylaştığı “My Sister’s Keeper”(Kız Kardeşimin Hikayesi) .

Dünya yazın tarihi içinde her daimözel bir yerde olan Dante Alig-hieri’nin 1307 - 1321 yılları ara-sında yazdığı ve modern İtalyan

dilinin şekillenmesinde rol oynayan eseri“İlahi Komedya” East Press tarafındanmangalaştırıldı, Yordam Kitap sayesinde deTürkçe olarak yayınlandı.

Yazıldığı dilin, İtalyan dilinin ilk ve en uzunşiiri olan İlahi Komedya, yazarı Dante’ninsürgün günleri ve hayatı boyunca en bü-yük aşkı olan Beatrice’e duyduğu sevgi ek-seninde şekillenir. Ancak baskın olan bir şeydaha vardır ki, eserin orijinal adı “Komed-ya” olduğu halde kilise tarafından “İlahi” kıs-mının da eklenmesine sebep olur: “İlahi Ko-medya” Hıristiyanlık ve Tanrı övgüsüdür.Teslis inancıyla temellenen “üç” sayısınıneserin yapısı içinde ustaca kullanılması buövgüyü destekler nitelikte olan unsurlardanbiridir. Romalı şair Vigrilius eşliğinde çıktı-ğı bu yolculukta Dante önce Cehennem’i,ardından Araf’ı ve son olarak Cennet’i zi-yaret eder.

Japonca’dan İnan Öner’in çevirisiylebizlerle buluşan “İlahi Komedya Manga”yadönersek.... Beatrice’e duyduğu aşkla ade-ta kendisini kaybeden Dante, Beatrice’inölümü ardından “hayatta izleyeceği doğruyolu yitirmiştir”. Tanrı sevgisinin varlığındanuzaklaşmak ve inancını yitirmek olarak yo-rumlayabileceğimiz bu durumun içinde olan

Dante, ardından gözlerini bir ormandaaçar. Bilmediği bu diyarda bir yıldızın yar-dımıyla ilerlemeye başlamasının ardından,rehberi Vergilius ile karşılaşır ve Dante’yeinancını yeniden aşılamak ve bu inancı dün-yadaki diğer insanlara da iletmesi, inancıonlarla paylaşması adına başlatılacak olanCehennem, Araf ve Cennet gezisi başlar.Gezi boyunca Dante’yi güdüleyen şeylerinbaşında ise Vergilius tarafından kendisineiletilen bir mesajdır; bu geziyi aslında isteyenBeatrice’dir. Artık Dante inancına kavuşmakiçin ilk adımı atmıştır; yeniden inanmayabaşlamak.

Göz yormayan siyah beyaz çizimleri veeserde tasvir edilen ortam ve karakterle-rin çizimleri ile “İlahi Komedya Manga”özenli ve kendisini okutan, güzel bir iş ol-muş. Daha önce “İlahi Komedya”yı oku-mamış olan okurlar için eserle tanışmakiçin iyi bir fırsat, eseri daha önceden oku-muş olanlar için ise keyifli bir mangaokuması sunuyor.

Ülkemizde çizgi roman - manga son yıl-larda daha çok okunmaya başlandı. Türk-çeye çevrilen eser sayısıyla ve birer ikişerde olsa gittikçe artan çizgi roman dük-kanları sayesinde okurun bu türlerle de bu-luşması, bu türleri keşfetmesi kolaylaşıyor.Bu açıdan böyle büyük bir eserin mangaolarak da okuyucuya sunulmasını önem-li buluyorum.

İlahi Komedya’nınmanga hali

İlahi KomedyaManga

Dante AlighieriYordam Kitap

Çizer : East PressÇev. : İnan Öner

192 s.

10UMUT ERDOĞAN YEŞİM ZUHAL YOLCU

31 Ekim 2014 Cuma Aydınlık

Jodi Picoult Çev. : Ergin Kaptan

April Yayınevi531 s.

Hikayeci

Bir insanlık suçupolisiyesi

Page 10: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Öfke, aşk, ayrılık, özlem,umut, mutluluk,

haksızlıklara ve her türlüeşitsizliğe karşı çıkmak,

geleceğe inanmak… gibievrensel temalar üzerine

kuruyor şiirlerini.Evrende, dünyada vebireyin hayatında var

olan her şeyi birdiğelerinden

bağımsızlaştırmıyor.Diyalektik olarak her

şeyin, bir biçimiyle,diğeriyle ilişkili

olduğunun, özellikle,anlaşılmasını istiyor. Her

anlamda bütüncül bir şiiryazıyor Tuğrul Keskin

Tuğrul Keskin, ilk şiirinden bu yana izle-diğim bir şair. Şiire sımsıkı tutunarak ha-yattan yana olan değerleri korumaya vesavunmaya yönelmiş hep. Bu tutu-

muyla, şiirin insanı eylemli kıldığını da örneklemişbir bakıma. Şiirsel besinden payını alan birey vetoplumların geleceğe evrilişini de imlemiş. Yenişiir kitabı “Zito i Epanastasis! (Yaşasın İsyan!)“yaşanılanları artzamanlı ve eşzamanlılık içeri-sinde; gerek tarihsel gerekse bireysel bir bü-tünlükte yansıtan şiirlerden oluşuyor. Kitabın ka-pağındaki ‘Z’ harfi, Vassilis Vassilikos’un yazdı-ğı, Costa Gavras’ın film olarak çektiği ‘ÖlümsüzZ’ adlı, her dönemin, her ülkenin faşizmine kar-şı çıkan romanını us’a getiriyor hemen. Bu ro-manda, 1963’te Yunanistan’da solcu milletve-kili Gregoris Lambrakis’in siyasi nedenlerle öl-dürülüşü üzerinden faşizmin işleyişi irdelenir.Tuğrul Keskin de kitabının “Zito i Epanastasis!”(Yaşasın İsyan!)“ adlı bölümünde bir araya ge-tirdiği şiirlerinde Yunan ve dünya tarihine eği-liyor.

İşgalci olmayı reddeden Yunan askerleri

Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma sü-recinde Anadolu’nun işgaline karşı çıkan, bu sa-vaşa katılmayacaklarını dile getiren 117 komü-nistin Yunanistan’da kurşuna dizildiklerinden desöz ediyor; ama işgal güçlerinin askeri olarakAnadolu’ya gönderilen; bu emperyalist savaşakarşı çıkarak savaşmayacaklarını söyleyen vebunun üzerine İzmir Balçova’da kurşuna dizilenYunan Komünist Partisi üyesi 200’ü aşkın as-kerin bilinci, ideolojisi, sınıf bilinci, ezilenlerin kar-deşlik anlayışı, devrimcilerin barışseverliği ve yi-ğitliği üzerine kurulmuş bu şiirler. Bunun yanı sıradünyagörüşünün önemine de vurgu yapılmış.Dünyada uğruna ölünecek değerlerin altı çizi-lirken, uğruna yaşanacak değerlere de açıklık ge-tirilmiş. Bu nedenle bireysel olanla da ilişkilen-dirmiş toplumsal olanı. İkinci Dünya SavaşındaAlman faşizmine karşı savaşanan Sovyet as-kerlerinden biri olan Kostantin Simonov’un‘Bekle Beni’ şiinde “bekle beni, döneceğim / bü-tün gücünle bekle. / bekle, sarı yağmurlar / hü-zün getirdiğinde.... / bekle karda, tipide / bek-le, bunaltırken sıcak / bekle, kimseler bekle-mezken / geçmişi unutarak. / bekle uzak yer-lerden / mektup gelmez olduğunda. / bekle, bir-

likte bekleyenler / beklemekten usandığında(…)” denilirken; Tuğrul Keskin, ‘Bekleyen’ adlı şii-rinde, „Hiç ama hiç haber çıkmasa da onlarcayıl / beklemekten usansa da deniz kumsal veyıldızlar / öldüğünü sanarak senin, beklemek-ten usansa da Zeus / ve Olimpos ve öteki tan-rılar ve bütün eski dostların / meşe fıçılardanşarabını beklese de evdekiler / içmeyeceğim, içir-meyeceğim o kahır şarabından / kalbim du-runcaya kadar, acı da olsa beklemek / bekle-yeceğim…“ dizelerini yazacaktır. Anlaşılacağı üze-re Tuğrul Keskin, tarihsel olgu ve olaylar ara-sındaki ilişkilendirmeyi önemsiyor ve bunun şi-irlerini yazıyor. Bunu yaparken tarihsel bilgilerikronolojik olarak yansıtmaktan da özellikleuzak duruyor; ama tarih boyunca yaşanılan olay-ların, bu olayların öznesi olan kişilerin benzer-liklerinin rastlantı olmadığını ortaya koyarak,ideolojik bir bilinç oluşturmanın aranışına giri-şiyor şiirlerinde. Insanî duyarlılığı da oluşturmanınpeşine düşüyor. Bu nedenle öfke, aşk, ayrılık, öz-lem, umut, mutluluk, haksızlıklara ve her türlüeşitsizliğe karşı çıkmak, geleceğe inanmak… gibievrensel temalar üzerine kuruyor şiirlerini. Ev-rende, dünyada ve bireyin hayatında var olan herşeyi bir diğelerinden bağımsızlaştırmıyor. Di-yalektik olarak her şeyin, bir biçimiyle, diğeriy-le ilişkili olduğunun, özellikle, anlaşılmasını is-tiyor. Her anlamda bütüncül bir şiir yazıyor Tuğ-rul Keskin. Bir temanın değişik biçimlerini yaz-mak, tematik aranışlara girmek gibi bir çabasıyok.Bütünlükten bunu anlamıyor çünkü. Bununyerine, şiirlerinde hayatın bütünlüğüne yer ve-riyor. Bu kavrayışla hayatı oluşturan öğeleri biraraya getiriyor. Bu nedenle bir yanar dağla, ka-natları büyüyen bir kuş onun şiirinde kolayca biraraya gelebiliyor. Bunun yoğun olarak yapılması,şiirleri okuyanın birçok olgu, olay ve nesneyianımsamasına, hayatı bütün olarak algılamasınaolanak veriyor.

Yaşanılanların uyarıcı gücü Tuğrul Keskin, tarihte direnişin simgesi olmuş

öznelere yer verirken şairleri de unutmamış. Ki-tabındaki alınlıklarda Muhiddin Abdal (Muhyi)‘ın,“Sayılmayız parmağınan, tükenmeyiz kırmağı-nan / Taşramızdan sarmağınan, kimse bilmezahvalimiz“ beyitine yer veriyor. Kitabın içeriği-ne de açıklık getiriyor bu dizeler. Bu bağlamdaMuhyî adının, (sözcüğünün) canlandıran, hayat

veren, var ve ihyâ eden, dirilten, can bağışlayan,sağlık veren anlamına geldiğini de anamsamakyerinde olur. Çünkü şiirler yaşatmayı, mutlu et-meyi, haksızlıkları gidermeyi, doğayı ve insan-ları korumayı amaçlıyor. Böyle yaparak müca-dele geleneğine dahil ediyor şiirini. Şiir sanatı an-layışı olarak da geleneğin içerisinde belirmeyeve geleneği dönüştürme sürecine girişiyor. İçe-rik bakımından evrensel, biçim bakımındanTürkiyeli bir şiir yazıyor. Belirleyici özelliklerdenbiri de bu olsa gerek.

Yoğun olarak bireysel temalara da eğiliyorTuğrul Keskin. Örneğin aşk temasının bireyseletkisini, belirleyici gücünü de yansıtıyor şiirlerinde.İnsanî acıların şiiri beslediğinin farkında. Gün-cel olanın şiirlerini de yazarak tarihe not düşü-yor. Gezi Parkı olaylarına eğilirken bireysel vetoplumsal kalkışmaların önemine vurgu yapı-yor. Hayatla örtüşen, hayatı karşılayan şiirler varbu kitapta. İnsana daha kolay oluşabilmek içindoğrudan söyleyen, daha doğrusu çığlık atan biranlatım geliştirilmiş. Çağrıştırılan olgu ve olay-lar insanî duyarlılığı harekete geçiriyor. Yaşanı-lanların uyarıcı gücüne inanılıyor. Bu nedenle dil-se yapaylıktan uzak duruluyor. Dil oyunlarından,zorlama imgelerden değil, hayatın sundukla-rından çıkartıyor şiiri. İnsanla buluşmayı amaç-ladığı için aynı erdemi yinelemekte sakınca gör-müyor. Hayat kadar geniş anlamlı şiirler.

Hayatı karşılayan şiirlerTUĞRUL KESKİN’DEN ‘ZİTO İ EPANASTASİS!’ (YAŞASIN İSYAN!)

VEYSEL ÇOLAK

Zito i Epanastasis(Yaşasın İsyan)

Tuğrul KeskinEverest Yayınları

112 s.

11Aydınlık

Tuğrul Keskin

Page 11: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

“Çok parlak bir yaz gecesi gök-yüzüne bakarsanız yıldızların elele tutuşmuş üç çocuk gibi di-zildiğini görebilirsiniz. Kim bi-

lir, belki bir gün düşlerini yakalarlar.” İzmir’denEge Akıllı, birlikte tatilin keyfini, büyüklerdenöğrenilenlerin vazgeçilmezliğini ve ne yazıkki, yetişkinlerin yaşamları darmadağın edenpolitikalarıyla örselenen arkadaşlıkları an-lattığı “Denizyıldızı Çocukları” adlı öyküsü-nü böyle sonlandırmıştı. Zeynep CemaliÖykü Yarışması’nın bu yılki katılımcılarındanbiriydi Ege.

Çok erken yitirdiğimiz öykücü ZeynepCemali’nin anısını yaşatmak amacıyla,2011’den beri her yıl düzenlenen öykü ya-rışmasıyla, ilkgençliğe adım atan çocukla-rı edebiyata özendirmek, geleceğin yazar-larının yetişmesine öncülük etmek ama-cında Günışığı Kitaplığı. Seçici kurullarını heryıl edebiyatımızın ustalarının oluşturduğu ya-rışmaya Türkiye genelinde 6, 7 ve 8. sınıf öğ-rencileri katılabiliyor. Ve her yıl farklı bir tema,Zeynep Cemali’nin roman ve öykü kitapla-rından seçilen farklı bir cümleyle açıklanı-yor. 2011’de “kardeşlik”, 2012’de “hoşgörü”,2013’te “arkadaşlık” üzerine yazdılar genç-ler.

Ve işte, yarışmanın 4. yılında “umut” te-masını dillendiren öğrenciler de, Zeynep Ce-mali’nin Ballı Çörek Kafeteryası adlı roma-nındaki “Belki yıllardır ilk kez gülümsedi,”cümlesinin ışığında öyküler kurguladılarve hemen hepsi, umudun bir başka yoru-munu, yaşama sıkı sıkı tutunmanın felse-fesini yaptı.

Yarışmanın internet sayfasında usta öy-kücü Cemil Kavukçu, gençlere öykü sana-tını anlattığı “Öykü Öykü” adlı yazısında şöy-le diyor: “Günlük yaşamda birçok kez gör-düğümüz, duyduğumuz halde önemse-mediğimiz, belki de farkına varmadan ge-çip gittiğimiz küçük ayrıntılarla bir öyküdekarşılaştığımızda hazine sandığının anah-tarını bulmuş gibi oluruz...”

Yarışmaya katılan öğrenciler bizlere ger-çek hazine sandıkları sundular; hayal güç-leriyle şaşırttılar, kurguladıkları sürprizlerleheyecanlandırdılar bizi. Seçici kurula emekveren usta yazarlarımız, Adnan Binyazar, Ma-visel Yener, Leyla Ruhan Okyay ve değerlihocamız Sedat Sever, hepimiz gururlandık:“Umut” temasında 550’nin üzerinde öyküulaştı Günışığı Kitaplığı’na. Ön elemeyi ge-çen 50 güçlü öykü, seçici kurulun değer-lendirme dosyasına girmeye hak kazandı.Ve, önceki yıllardan farklı olarak, öykünün bü-yüsüne kapılmış 3 değil, 5 genci kucakla-dı seçici kurul. Yani, dereceye giren ilk üç öy-küyle yetinmedi, ayrıca iki güzel öyküyü deSeçici Kurul Özel Ödülü’ne değer buldu. Vebu güzel öyküler, Zeynep Cemali EdebiyatGünü için özel yayımlanan “Ödüllü Öykü-ler Kitapçığı”nda okurlara sunuldu, hem dedereceye girmese de dikkat çeken öykü-lerden küçük bir seçkiyle birlikte.

Bu yıl gençler bizi şaşırttılar: Geçen yıl-

larda hep hayıflandığımızın tersine, öğret-menlerini ya da ebeveynlerini memnun et-mek uğruna, kalıplara teslim olmamış,umut vaat eden özgür öykülerle çıkmışlar-dı karşımıza. Bu sefer çok sayıda kız öğrenci,kızların da özgürce yazabileceklerini, hattafantastik kurgular düşleyebildiklerini ispat-ladı. Üstelik, bu fantastik ya da büyülü ger-çekçi öyküler çoğunlukla Anadolu kentle-rinden çıkıp geldi ki, hepimizi ayrıca sevin-dirdi. Bilimkurgu öyküler de dahil böyle 41öykünün 32’si Anadolu kentlerinden, bun-ların da üçte ikisi kız öğrencilerin kalemin-den çıkma.

Bu yıl kızlarımızın fantastik ve özgür öy-küleri kadar bizleri sevindiren 2 sonucu dahapaylaşmak istiyorum: Devlet okullarındankatılım, özel okullarınkine yaklaştı. Başvu-ruların 200e yakını devlet okullarındanoldu. Ve çok önemli: Yarışmamızı izleyen-ler hatırlar, her yıl katılımın beşte biri erkeköğrenciydi. İşte bu yıl, üçte bir oranına yük-seldi bu sayı. Erkek çocuklarımızın öykü yaz-maya ilgisi, umut verecek düzeye çıktı –Teş-vik eden öğretmenlerimize sevgi selamınıeksik etmeyelim.

Öğretmenlerimize bir mesajımız da var:Anadolu’dan gelen öykülerin pek çoğundabaşı sıkışan, derdi olan çocuk kahramanın

sığındığı karakter genelde bir öğretmen olu-yor. Gerçek hayatta bildiklerimiz, öykülerdeyerini pek güzel alıyor. Bu yarışma her se-ferinde bize, öğretmenlik mesleğinin gücünüve önemini bir kez daha hatırlatıyor.

Şimdi biraz da rakamlar: En çok umut öyküsü yazan öğrenci, İs-

tanbul’dandı yine –215 öykü geldi. Anka-ra’dan 91, İzmir’den 81 öykücü genci de, Kon-ya’dan 20, Bursa’dan ve Sakarya’dan 18’eröğrenci izledi. İlk defa Gümüşhane, Bartınve Kastamonu’dan öyküler ulaştı. Malatya,Manisa, Mersin katılımlarıyla sevindirdiler.Ne ki, Erzincan, Van, Hakkâri, Kırıkkale,Uşak gibi bazı kentlerden hâlâ ses yok. Ge-lecek yıllarda bu kentlerden de öğrencile-rin kapımızı çalacağına ilişkin umudumuzukoruyoruz.

Bu yıl, savaşı ve acılarını anlatan, sığın-macılığı işleyen 28 öykü okuduk. Hatta 6 öğ-renci, savaştan kaçıp bir çadır kente ulaş-maya çalışan sığınmacıların keder doluumudunu yazmıştı. Doğrudan Gezi Parkı di-renişine değinen öykü yoktu, ama ayrımcı-lığın acılarını dillendirmeye çalışan 10’un üze-rinde öykü vardı.

Deprem felaketi de, maden ocağı fela-

keti de 4’er, 5’er öyküyle çıktı karşımıza. Veher yıl olduğu gibi, hastalıklar –özellikle deen kötüsü– 38 öyküde; engelli sorunları 25öyküde yer bulmuştu. Bir öyküde yüz nak-li yapıldı. Başı çekense, yine trafik kazalarıydı:En az 45 öyküde trafik kazası mağduru illaki kurgulara sızmıştı.

Gülümsediklerimiz de oldu: Birkaç günaralıksız süren ameliyattan söz eden bir öğ-renci vardı; kahramanını ölümcül bir ame-liyattan hemen sonra hastaneden yürütüpçıkaran da.

Düşündüren sonuçlardan biriyse şuydu:Özellikle Anadolu’dan gelen en az 25 öy-küde, paran varsa en kötü hastalıktan kur-tulacağın, doğuştan görmeyenin bile göz-lerinin açılacağı anlatılmıştı. Demek ki, ül-kemizde sağlık hizmetlerinde acil çözümbekleyen sorunların pek güzel farkındaçocuklarımız. Genel olarak hastalıktan, yok-sulluktan ya da yetimhaneden kurtulmaumudu da 100’e yakın öyküde yer almıştı.Yetimhaneler, her yıl pek çok öykünün te-mel mekânı olmaya devam ediyor.

İyi bir meslek sahibi olabilme umudunukurgulayan gençler de şaşırttılar: En çok ula-şılmak istenen meslek avukatlıktı. Ülkemizdeadalet sisteminin bunca hasar aldığı bir dö-nemde, hukuk okumak isteyen gençlerdensöz eden öyküler sevindiriyor.

Sıradışı birkaç öykü de “Ödüllü ÖykülerKitapçığı”nda: Kelebeğin kanadına tutunmuşbir çiçek tozunun “bilinçaltındaki çiçekolma umudu” gibi, bir deneğin ölümcül birsimulasyondan kurtulma umudu gibi, bir to-pun engelli bir çocuğa ulaşıp onu sevindir-me umudu gibi fevkalade sıradışı umutlar,fevkalade kurgularla yazılmıştı. Gençlerimizinhepsini kutluyoruz.

Kasım ayıyla birlikte 2015 yarışması dabaşlamış oluyor. Seçici kurulunda yine ustayazarlar, bu kez Yalvaç Ural, Behçet Çelik,Neslihan Önderoğlu ve Ayfer Gürdal Ünalgörev alacaklar. Tema “cesaret”. Kılavuzcümleyse: “Yüzlerindeki kararlılık, gelecekgünlerin muştusu gibiydi.” Zeynep Cema-li’nin Güzelce’de Bir Kaçak, Memo adlı ro-manından alınmış bir cümle. Toros Dağla-rı’ndaki köyünde, çocuk yaşında kan dava-sıyla tanışan Memo’nun öyküsünü anlatır buromanında Zeynep Cemali.

Yarışmak bahane elbette. Bu yarışma sa-yesinde öğrencilerimizin, öykü olma yo-lundaki yazılarını okuyoruz; onların öyküleryazmak uğraşı içinde, çevrelerindeki acı tat-lı öyküleri fark edeceklerine, pek çok fark-lı öyküye değerek yaşamakta olduklarınınayırdına varacaklarına, kendi doğrularınıkurmakta daha cesaretli ve güçlü olacak-larına inanıyorum. Çocuklarımız, gençleri-miz gelecek günlerin yürekli yazarları, ede-biyat okurları ve insan gibi insanları olsundiye ısrarla, inatla yolumuza devam edeceğiz.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması’na emekveren tüm seçici kurul üyelerine, öğrencilere,öğretmenlere, ebeveynlere teşekkür borç-luyuz. 2015 Ekim’ine kadar hoşça kalın.

12MÜREN BEYKAN

31 Ekim 2014 Cuma Aydınlık

ÇOCUKLAR, GELECEK GÜNLERİN YÜREKLİ YAZARLARI OLSUN DİYE ISRAR EDEN BİR DAVET:

Zeynep Cemali Öykü Yarışması 4. yılını geride bıraktı

Müren Beykan

Page 12: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

HALİT PAYZA13

Benzin, yüz ile altı yüz milyon yaşında olan hamPetrolun destilasyonu ile elde edilir. Benzin’intemel bileşenleri olan 500’ün üzerindeki 3-12 karbonlu hidrokarbon kararlıdır. İçten

yanmaları motorlarda benzin buhar halinde, oksijenile karışmış durumdayken, pistonun sıkıştırması ile is-tenilen andan önce patlaması sağlanarak motordadetonasyon’a -vuruntu- neden olur. Bu aracın devi-nimini sağlar ancak benzinin neden olduğu bu vuruntumotoru aynı anda mekanik olarak hızlı bir biçimde za-rar verir. Zararın önüne geçilebilmesi için, patlama-nın geciktirilmesi gerekmektedir, bunun tek çözümüoktan sayısının arttırılmasıdır. Oktan sayısının ayar-lanması, vuruntunun en aza indirgenmesi ve moto-ra verdiği zararı önleyerek, motordan en iyi performansısağlamak için benzine kurşun tetraetil veya kurşuntetrametil ilave edilmektedir.

Kurşun, ölümcül etkileri üç bin yıldır bilinen bir kim-yasaldır. Kurşunun kararlı bileşikleri olan kurşun tet-ra-etil veya tetramethylead kurşun di-rekt olarak birkarbon ato-muna bağlan-mış durumda-dır. Kurşun ko-kusu, rengi vetadı olmayanbir metal… An-cak kimyasalçözülmelerlevarlığı duyum-sanabiliyor. Do-ğada uzun birsüre geçse depetrol artıkları, öl-dürücü zehirler,kimyasal atıklar, hatta yüzyılları bulan süreç içerisin-de olsa da radyoaktif maddeler çözünlenebilse de kur-şun ne kadar zaman geçerse geçsin çözünlenemi-yor, buharlaşmıyor ve asla yok olmuyor. “Kurşunlu Ben-zinin Gizli Tarihi” yazarı Jaime Lincoln Kitman, 20. yüz-yıl boyunca ABD’de yakılan tahminen yedi milyon tonkurşunun, büyük kısmının hâlâ toprakta, suda, canlıorganizmaların -insan, havyan- bedenlerinde varlı-ğını sürdürdüğünü yazıyor. İnsan bedeninde bulunankurşun miktarı, olağan değerin üç yüz-beş yüz katı ka-dardır. İngiltere Çevre Kirliliği Komisyonunun 1983 ta-rihli raporlarında yeryüzünde kurşundan etkilen-memiş toprak parçasının nerededeyse ‘yok gibi’ ol-duğu yer alıyor. Buna insanların ayak basmadığı karaparçaları da dâhildir. Atmosfer’e salınan kurşunun yüz-de doksanı araçlardaki benzinin yakılarak egzozla-rından atılmasından kaynaklanıyor. Kurşun kolay iş-lenebilen, ergime derecesi düşük bir metal olduğundan,kolaylıkla buharlaşarak havaya karışıyor ve kondan-se olmuş kurşun oksit partikülleri olarak yayılıyor. Çev-reye saçılan ve asla yok olmayan bu metal; hava, su,toprak yoluyla, solunumla ya da besinlerle biyolojiksistemin içine kolaylıkla sızıyor ve canlıları zehirliyor.Bugün milyonlarca ton kurşunlu petrolden çıkan kur-şun tetra-etil atmosferde metal oksitleri ve tuzları bi-çiminde değişmeden yağmurlarla tekrar yeryüzüneinerek çevremize her geçen gün daha fazla yayıla-rak, insanı her geçen gün akciğerlerine çektikleri ok-sijenle birlikte, birikerek zehirlemeyi sürdürüyor.

Birileri koymadığı takdirde benzinde kurşun zaten yoktur

Benzin istasyonlarının pompalarında kurşunsuz

benzin yazdığı görülüyor. Kitman, “Birilerinin düşün-celi davranarak benzinden doğal yollarla oluşankurşunu çıkardığını” varsaymamızın çok normal ol-duğunu yazdıktan sonra, şunları ekliyor; “Gelgelelimyanılıyorsunuz. Birileri koymadığı sürece benzinde kur-şun zaten yoktur.”

Birileri daha çok benzin satmak ve daha çok kâretmek için bizi her gün düzenli olarak zehirliyor. Aynışeyi siz yaparsanız ‘taammüden öldürmek’ suçlamasıile karşılaşabilirsiniz ve ömür boyu hapis yatarsınız.Aynı şeyi bizi gerçekten de ‘taammüden zehirleye-rek öldürmeye’ çalışan petrol şirketleri yapıyor ve ege-menlerin çıkarları karşısında yasaların kutsal kılıcı bilekırılıveriyor. Shakespeare’nin de söylediği gibi; “Gü-nahına altın kaplat adaletin kutsal kılıcı kırılır, paçav-ralara sar bir cücenin saman çöpü bile deler geçer.”

Adaletin kutsal kılıcını kıracak kadar güçlü olan bi-rilerini, Jaime Lincoln Kitman; “bundan yetmiş beş yılönce Amerika’nın

önde gelen şir-ketlerinden başkası değildi; yani General Motors, DuPoint ve bugün Exxon olarak bilinen Standard Oil-NewJersey” olarak işaret ediyor. Kitman şunlara da söy-lüyor; “Bu şirketler bir araya geldiler ve sırf kârlarınakâr katmak maksadıyla bu meşhur zehri, kurşunu, ben-zinin içine kattılar.” Bu saatten sonra artık, masum birsektörden değil, bir cinayet şirketinden söz edilebilir.

Benzine kurşun katarak onu bir ölüm silahı hali-ne dönüştüren bilim adamı Thomas Midgley’dir.Midgley bu ölümcül katkısı için Amerikan Kimya Der-neği’nce ödüle uygun görüldü. Dernek, benzin şir-ketlerinin kârlarını katlamak ve insanları yavaş yavaşöldürmek üzere gerçekleştirilen bu buluşunu bir dizipanelle Amerikan halkına anlatması için davet aldıysada, kendi icadı onu ölüme götürdü. Benzine kattığı kur-şunla zehirle zehirlendi. Amerikan Kimya Derneği’negönderdiği mektupta organik kurşun üzerine bir se-nedir çalıştığını, akciğerlerinin bunda etkilendiğini öğ-rendiğini, temiz havaya gereksinim duyduğu yazmakzorunda kaldı. Kitman, kurşunlu benzin ve kloro flo-ro karbon gazını bulması ile atmosfere en çok zara-rı dokunan kişi olarak tarihe geçti. 51 yaşında kurşunzehirlenmesi ve çocuk felci yüzünden yatağa bağlı ola-rak dört yıl daha yaşadı. 55 yaşında bağımlı olduğuyataktan kendini kaldıracak düzeneğin makarasınadolanarak, boğularak yaşamını yitirdi.

Yine de ABD’de kurşunlu benzin isminin duyulması26 Ekim 1924’te, Standard Oil’in Bayway TEL tesis-leri çalışanlarından beşinin birbiri peşi sıra ölmeleri,otuz beş işçinin de; sanrı, inme veya zehirlenmeye bağlınörolojik rahatsızlıklar geçirmesi ile duyulmaya baş-ladı. Ortaya çıkan tablo korkunçtur. Bu tesislerde ça-lışan işçilerin yüzde sekseninden fazlası, bu yüzdenya yaşamlarını yitirdi ya da şiddetli zehirlenmeye bağlıbaşka hastalıklara yakalandı.

Bu ekonomik terörün sorumluları için Kitman, “Kur-şunlu Benzinin Gizli Tarihi” kitabında şunları yazar.“New York şehir gazeteleri ve haber ajanslarının, Stan-dard Oil’in örtbas etmeye çalıştığı, General Motors’unise derinlemesine araştırma yapmayı reddettiği bu gi-zemli endüstriyel facianın haberlerini yapmaları bir-kaç gün sürse de, nihayetinde Amerikalılar bu ölümhaberleriyle birlikte ilk kez ‘kurşunlu benzin’ ismini duy-muş oldu” diye yazar.

Mexico City’de dört milyon otomobil her gün ha-vaya tahminen 32 ton Cakarta’da bir gün boyuncaatmosfere bir buçuk ton kurşun salınıyor. Bunun önü-ne geçmek olanaksız. Her canlı; serseri mayın gibi ha-vada gezinen bu kurşunu, ciğerlerine çekmek ve onubedeninde depolamak zorunda. Kurşunlu benzin üre-ticilerinden olan Octel, ellinci yıl dönümünde yayım-ladığı bir broşürde, yarattıkları canavar ile övünmek-tedir. 1982’de teknik hizmetler müdürü çalışanındanaldığı bir mektupta, kurşunlu benzinin, onu yasakla-mak isteyenleri nasıl yendiğini alaycı bir dille anlat-maktadır. “Benzindeki kurşun için çok sayıda cena-ze töreni düzenlendi; Benim hatırlayabildiğim kada-rıyla bunlar 1926, 1943, 1954, 1970 vb. yıllarında oldu.Mezar hazırlandı, papaz ve ağıtçılara talimat verildi amaceset tabutun içinde değildi.”

Petrol şirketlerinin ellerine bulaşan kan

Kitman’a borçluyuz. Önemsemediğimiz bir tehli-keyi “Kurşunlu Benzinin Gizli Tarihi” ile açıklıkla işa-ret ederek dikkatimizi kurşunlu benzine çektiği için.ABD’de ve gelişmiş ülkelerde yasaklanan kurşunlubenzin, üçüncü dünya ülkelerinde petrol devlerinin kâr-larına kâr katmayı sürdürüyor. Benzine kan karışmışdurumdadır, yeni ölümler ve uzun vadeli hastalıklar-la petrol şirketlerinin ellerinde uzun süre kalacaktır bukan. Dünya Bankası verilerine göre kurşunlu benzi-nin yüzde seksen ikisi hâlâ Türkiye’de tüketiliyor. Buveriler; Kitman’ın ABD’de yayımlanan The Nation der-gisinde tefrika edildiği 2000 yılan aittir. Bugün Tür-kiye’de ve üçüncü dünya ülkelerindeki durum bilin-miyor. Diğer bir deyişle yavaş yavaş ölmek için kur-şunlu benzini kullanan otomobillerin egzozlarındançıkan kurşunu soluyor, kirlettikleri gıda ve suyu tüke-tiyor olabiliriz.

Octel ve kurşunlu benzin üreten petrol şirketleribizimle dalga geçmekte haklılar. Asıl cenaze törenikurşunlu benzin tüketen ülke halkları için düzenleni-yor. Bu dev tekeller bizim mezarımızı kazıyorlar.İmam ve ağıtçıları da onlar görevlendiriyorlar. Cese-dimiz şimdilik tabutun içinde değil, ama bizler de ya-şayan ölüler -zombi- gibiyiz, belki de öldük de ‘ha-barımız’ yok!

Kurşunlu BenzininGizli Tarihi

Jamie Lincoln KitmanH2o Kitap

150 s.

31 Ekim 2014 CumaAydınlık

Octel ve kurşunlubenzin üreten petrol

şirketleri bizimle dalgageçmekte haklılar. Asılcenaze töreni kurşunlu

benzin tüketen ülkehalkları için düzenleniyor.

Bu dev tekeller bizimmezarımızı kazıyorlar.İmam ve ağıtçıları da

onlar görevlendiriyorlar.Cesedimiz şimdilik

tabutun içinde değil,ama bizler de yaşayan

ölüler -zombi- gibiyiz,belki de öldük de

‘habarımız’ yok!

Kurşunlu benzinin kanlı tarihi

Page 13: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

Bana OkunacakRomanlarGönderinizMustafa Kemal AtatürkAlakarga, 88 s.

Atatürk'ün yazılarından,çeşitli konuşmalarından, ar-kadaş sohbetlerinden kal-mış kimi ilginç söz ve sap-tamalarını Neşe Aksakalbir araya getirdi. Ama unu-tulmaması gerekir ki, "BanaOkunacak Romanlar Gön-deriniz" bir vecizeler ya daaforizmalar kitabı değil. Ata-türk'ün ilgi alanlarının vegünlük sohbetlerinde bileparlayan zekâsının yansıdığıbir fener alayı. Herkesinokuyup saklaması gere-ken bir andaç.

Faşizm Mark NeocleousNota Bene YayınlarıÇev. : Doğan BarışKılınç, 152 s.

Modern toplumunyabancılaşmasına ve sö-mürüsüne tepki göste-ren, ama modern kapi-talizm açısından mer-kezi olan özel mülkiyetyapısına karşı herhangibir ciddi reddiye ortayakoyma konusunda is-teksiz olan faşizm, pu-sulasını ancak gericiliğinışığıyla kökten bir şekil-de değişikliğe uğramışmodernite koşullarındayeniden ele geçirilecekmitsel bir geçmişle ayar-layabilir.

Türkçem BenimSes BayrağımVeysel UğurluYapı Kredi Yayınları, 120 s.

Fazıl Hüsnü Dağlarca,doğumunun 100. yılındabüyük bir sergiyle anılıyor.Kitap, özel koleksiyonlar-dan alınan Dağlarca'nınfotoğrafları, kitapları, mek-tupları, gazete ve dergi ku-pürleri, şiirleri ve özel eş-yalarından oluşuyor. Dağ-larca, binlerce dizesini ar-kasında bırakarak, 'için-deki şiir hayvanı'yla 94yaşında aramızdan ayrıldı.Ama O, "Asıl yaşım şiirokuduğum, yazdığım, dü-zelttiğim sürelerin topla-mıdır," diyor.

GünümüzİdeolojisindenKesitlerSlavoj ZizekEncoreÇev. : Erkal Ünal, 88 s.

Siberâlem üzerindekontrol kurmak için veri-len bu mücadele ... Bugü-nün sınıf mücadelesininkilit önem taşıyan bir veç-hesidir; bu haliyle, sınıfmücadelesinin afiyette ol-duğunu ispatlamaktadır.İsteyelim ya da isteme-yelim, sınıf mücadelesiy-le tahmin edeceğimizdençok daha kısa bir süreiçinde ve onu görmeyihiç beklemeyeceğimizyerlerde karşılaşırız.

YavuzTurgul'danTerrenceMalick'eSinema YazılarıOğuzhan ErsümerHayalperest Yay. 192 s.

Turgul'dan Malick'e biryol… İki yönetmenin de ge-çip gidenle ilgilendiğini söy-lemek mümkün. Filmleri ma-sumiyetin kaybına odaklanır.Kitap, Yavuz Turgul, OnurÜnlü, John Woo, David Cro-nenberg, Martib Scorsese,Bernardo Bertolucci ve Ter-rence Malick'in oluşturduğukadro aracılığııyla, büyük öl-çüde, yönetmen sinemasıhakkında söz söylemektedir.

50 MatematikFikriTony CrillyDomingo Yayınevi Çev. : Cem Duran, 208 s.

Artık okuldayken ma-tematikte ne kadar kötüolduğunuzdan matah birşeymiş gibi bahsetmek-ten sıkıldıysanız, “Ger-çekten Bilmeniz Gere-ken 50 Matematik Fikri”büyüleyici bir evrene girişiçin harika bir fırsat. Pro-fesör Tony Crilly, kalkülüs,istatistik ve cebirin olur daistersek gerçek hayattanasıl işimize yarayabildi-ğini ortaya koyuyor. Ma-tematik bundan daha ke-yifli olmamıştı...

Dört İstanbulRadi DikiciRemzi Kitabevi, 264 s.

Radi Dikici, Dört İs-tanbul'da şehirlerin kra-liçesinin M.Ö 657 yılın-da Kral Byzas tarafındankurulmasıyla başlayanve 1924'te Osmanlı ha-nedanının son bulması-na kadar uzanan yakla-şık 2600 yıllık öyküsü-nü anlatıyor. Byzantion(Byzantium), AugustaAntonina, Konstanti-nople (Yeni Roma) veOsmanlı'nın İstanbul'uadıyla kentin dört döne-mini birçok bilinmeyenyönleriyle bir roman ta-dında sunuyor.

Marx'ın İnsanAnlayışıErich FrommSay YayınlarıÇev. : Kaan Ökten,152 s.

Marx'ı "maddecilik" ilesuçlayanlar aynı zamandaMarx'ın öngördüğü sos-yalizmi, "maddi kâr motifi-nin" eksikliği yüzünden busefer de alabildiğine yer-mektedirler! Kapitalizmininsan doğasına uygun ol-duğunu ispatlamak ve "ger-çek olamayan" bir sosya-lizm görüşünden çok dahafazla üstün olduğunu gös-terebilmek için yine rahat-lıkla Marx'ın fikirleri önesürülebilmekte ve onlardanyararlanılabilmektedir.

YabancıRichard SennettMetis YayıncılıkÇev. : Tuncay Birkan 96 s.

Sennett'in düşünce ha-yatı insanların şehirlerdenasıl yaşadıklarını araştır-makla geçmiştir. Kitapta-ki iki denemede kendi dö-nemlerinde dünyanın enbüyük iki şehri olan Vene-dik ve Paris'i ziyaret edereksürgünlerin hem coğrafihem de manevi mekâniçindeki durumu üzerinedüşünüyor. Kitabın, özellikleantropolojik bir fenomenolarak milliyetçilik hakkın-da söyledikleri uzun birtartışmayı hak ediyor.

Wittgenstein'inMetresiDavid MarksonJaguar KitapÇev. : Pelin Angı, SuatKemal Angı, 280 s.

Dünya nedir? DavidMarkson, Wittgenstein'ınbu sorusuna, elli dört kezreddedilen fakat sonrabir "kült"e dönüşen ro-manı “Wittgenstein'ınMetresi”nde kurduğu "yenibir dünya" ile cevap veri-yor. Anlatıcı dışında birinsan yoktur bu dünyada.Sanatla dolu bir bilinçtensüzülen ve "dünyadanarındırılmış bir dünya"dırburası.

Maya AngelouEverest Yayınları Çev. : Sinem Er, 280 s.

“Kafesteki Kuş NedenŞakır, Bilirim” otobiyografikbir roman: Yazar, şair, şarkı-cı, dansçı, oyun yazarı ve öğ-retmen Maya Angelou'nunyedi kitaptan oluşan sıradı-şı ve ilham verici yaşam-öyküsünün ilk cildi. Savun-masız, şiddet gören küçükbir kızın, ırkçılık ve bağnaz-lıkla savaşarak güçlü birkaraktere; onurlu ve gözkamaştırıcı bir genç kadınadönüşmesinin öyküsü. 

Taşı EritmekSabri KuşkonmazBerfin Yayınları, 62 s.

Bizim annelerimiz/ İkiuçurum arasında doğur-du bizi/ Açılıp kapananve hep derinleşen,/ Di-binde karanlıklar yeti-şen oynak bir uçurum-da./ Biz onlara bin uçu-rum verdik/ Parçalan-sınlar diye bin kere...

Yaşadıkları hayat birgül yüküydü, hep ağır/Goncaları gören bizdik,/Dikenlerse bir astardıtenlerinde, hep kanatan./İki uçurum arasında do-ğurdu annelerimiz bizi/Sorsak onlara, ne denliacıdır dikenin zulmü?

Kafesteki KuşNeden Şakır,Bilirim

14 31 Ekim 2014 Cuma

Yeni çıkanlar

Page 14: İnci Aral:İnci Aral: Hayat ve ölüm cinsellik çemberinde ... · kendi olan kendini de götürdü: Kitap aşkını, edebiyat tut-kusunu, çocuklara sevgisini… Küçük bir kitapçı,

ne kedisizne kedisiz