mutfak dergisi bahar 2014

84

Upload: mutfak-dergisi

Post on 22-Mar-2016

284 views

Category:

Documents


14 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Mutfak dergisi bahar 2014
Page 2: Mutfak dergisi bahar 2014

Değerli okuyucular,

Mutfak dergimizin 3. sayısıyla huzurlarınızdayız. Binbir emekle yazdığınız yazıları ve diğer katkılarınızı özenle inceledik ve sizlerin beğenisine sunuyoruz. Geçen sayıdan beri fakülte olarak hızlı bir değişim sü-reci içindeyiz. Mekteb-i Tıbbıyeyi Şahane’nin görkemli binası Haydarpaşa’ya veda ettik. Anılarımız, gön-lümüz o tarihi binaya sinmişken ayrılmak hiç kolay değildi. Hala bir yanımız orada ancak Başıbüyük’te yapılması planlanan kapsamlı sağlık kampüsünün hastane ve tıp fakültesini birleştirmesini öğretim üye-leri, öğrencileri ve hastaları yakınlaştırıp iletişimi arttırmasını temenni etmekteyiz.

Yazılı eserler geçen zamana meydan okurlar ve her daim yaşandığı anların anlamlarını yüklenip tarih yolculuğunu devam ettirirler. Bu dergiyle birlikte Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yolu düşen de-ğerli insanların zaman yolculuğuna tanıklık ediyoruz ve edeceğiz. İçerik olarak gökkuşağı gibi tüm renk-leri yansıtacak, içten ve özgün olma prensibini sürdürmesini diliyorum. Her geçen sayıda daha çok bize ait eserlerin yaratıcılığın ve zekanın pırıltılarını taşıyacağına inanıyorum.

İkinci sayıdan sonra danışmanlığını yapmaya başladığım Pektus proje grubunda tanıştığım öğrenciler bu ülkenin geleceğinin ne kadar parlak olduğunu hissetmemi sağladı. Birlikte bir çok güzel proje tamamla-dık ve araştırma yapmanın keyfini yaşadık. Bu huzurlu ortamı sağladıkları için başta göğüs cerrahisinden Prof. Dr. Mustafa Yüksel hocamız olmak üzere tüm ekibe içten teşekkürlerimi iletmek isterim. Öğrenci çalışma gruplarının diğer istekli bölümlerde de oluşturulması hem öğrencileri eğitim hayatlarının başın-da bilimsel üretkenliğin heyecanıyla tanıştıracak hem de öğretim üyelerinin deneyimlerini yetişen nesile aktarabilmesi için samimi bir ortam oluşturacaktır.

Kurucu editörlüğünü yaptığım Mutfak dergisinin 3. sayısını çıkarmak oldukça mutluluk verici bir duygu. Bu sayı ile beraber dergimiz resmi bir kimliğe de sahip oldu ve bu durum bizleri ayrıca heyecanlandırdı. Tıp Fakültesi eğitimimin ve editörlüğümün sonuna geldiğim bu dönemde fakültemle ilgili hislerimi siz-lerle de paylaşmak isterim. Marmaralı olmaktan dolayı ilk günden beri kendimi çok şanslı hissediyorum. Değerli öğretim görevlileri ve öğrencileriyle, atılımın ve gelişmişliğin başarılı bir örneğini bulabileceğiniz bir kurum Marmara. Dekanımız Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel’den 1. Sınıf öğrencilerine kadar özverili insanların emekleriyle Marmara Tıp kurumsallaşma adına önemli adımlar attı ve atmaya da devam ede-cek.

Düşünce ve ifade özgürlüğünün her daim yaşamasını ve aydınlık yarınların bizleri daha güzel günlere eriştirmesi dileklerimle,

Int. Dr. Pınar Kuru

ŞEF'TEN...mutfak

2014

Page 3: Mutfak dergisi bahar 2014

KünyeISSN:2148-0338.

Bahar 2014 Sayı 1

İç künye:

Sahibi: Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel

Editör: Int. Dr. Pınar Kuru

Sorumlu müdür: Int. Dr. Pınar Kuru

Danışman: Dr. Fehim Esen

Editör Yardımcıları: Ali Emin Cinel, İkbal Hümay Akyıldız, Merve Altınel

Tasarım: Ali Emin Cinel

Yayın türü: Süreli

Basıldığı yer: Sezer Matbaacılık

Basıldığı tarih: 13.05.2014

Bu yayın Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Kulübü bünyesindedir.

Yayınlanan yazılar yalnız yazarlarının mesuliyetindedir.

Yazı, yorum ve önerileriniz için: [email protected]

mutfak

Page 4: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

3

1 4 6

Şef'ten - Int. Dr. Pınar KuruDanışman’dan - Dr. Fehim EsenBaşarı kurgulanabilir mi? Prof. Dr. Mustafa Yüksel

Başlangıç

8 Bir Pektus Hikayesi10 N Beyin Ali Emin Cinel15 Öbak’la Klinik Hayat16 Yaz stajları

Ana Menü

20 24 26 36 42 44 48 52 54

Avrupa Tıp Etiği Haftası- Damla YağmurCP’mle Hayattayım- Stj. Dr. Özlem AlhanDemirhindi’nin İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri- Int. Dr. Pınar Kuruİntörn Nedir? Stj. Dr. İkbal Hümay AkyıldızÖBAK ve MUTFak’ın Geçmiş ve Geleceği- Int. Dr. Gökhan Tazegül, Int. Dr. Pınar Kuru Kanope- Furkan AvcıStaj Günlüğüm- Stj.Dr. Özlem AlhanAçılın ben Doktorlar İzledim- Stj. Dr. İkbal Hümay AkyıldızFanatik İnsan, Yitik Vicdan- Nihat Birtane

ŞefinSpesiyali

58 Şunların Analizi: Kurallar, Yasaklar ve Özgürlük-Kamil Koruca

Tatlılar

62 63 64 66 67 74 75 77 79

Başlıksız - Orhan ÖnderUyku Kaçar- Mustafa ÇelikTıpçının Kalbi- Esra TopalHaydarpaşa- Stj. Dr. İkbal Hümay Akyıldız Haydarpaşa Fotoğraf YarışmasıBir Çizgi / Kalbim- Simge Yavuz Kafeinsiz Stj. Dr. Adem SarıKaput Müptela-Int. Dr. Ferhat Yıldız Marco Paşa- Stj. Dr. İkbal Hümay Akyıldız

Menü

Page 5: Mutfak dergisi bahar 2014

4

Merhaba arkadaşlar,

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğ-renci Bilimsel Araştırma Kulübü’nün resmi yayın organı olan MUTFAK’ın 3. sayısında sizlerle birlikte olmak oldukça keyifli. Bilime ilgi duyan öğrencilerden oluşan kulübümüzün de 3. yılında başa-rı ile faaliyetlerine devam ettiğini görmek hepimiz için çok mutluluk verici bir du-rum, zira benim kanaatimce bir topluluk eğer üç sene ve daha fazla bir arada kalıp üretkenliğini devam ettirebiliyorsa burada bir gelenek oluştuğundan bahsedilebilir. Bu sene kurucu kadroda yer alan öğrenci arkadaşların önemli bir kısmı mezun ola-caklar. Kurucu danışmanımız Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel hocanın, kurucu öğ-renci ekibin katkısı çok önemlidir zira bu ekibin gayretleri olmasaydı bugün bu ge-lenek başlayamayacaktı. Fakültede birden fazla kulübün kurulmasının engellendiği ve birbiri ile pek de alakası olmayabilen tüm faaliyetlerin tek bir kulüp çatısında organize edilmesinin arzulanıldığı günler-de bu kolay değildi. Yine bu gayreti devam ettirenlerin emeği de bu mütevazi başlan-gıcın bir gelenek haline getirilmesini sağ-lamıştır. Bu geleneğin parçası olan bütün meslektaşlarımızın mezuniyet sonrasında da bu ekiple ilişkilerini sürdürmeleri fa-kültemizin önemli değerlerinden olduğu-nu düşündüğüm bu ÖBAK geleneğinin devamı ve güçlenmesi için çok önemlidir.

Bu geçtiğimiz üç yıl boyunca konusun-da uzman hocalarımızla beraber haftalık seminerler ve paneller düzenleyerek bi-limsel bilgi ve deneyimlerinden faydala-nıldı. Makale kulüpleri organize edilerek bilimsel makaleler eleştirel bakış açısı ile tetkik edilmeye ve tüm katılımcıların bu konuda becerilerini geliştirmelerinin sağ-lanmasına gayret edildi. Fakülte içerisinde

gönüllü yaz stajları organize edilerek, ilgi duyan öğrencilerin belli konularda klinik beceri ve kültürlerini geliştirmeleri veya bilimsel araştırma ortamına katılarak bi-limsel tecrübe ve görgülerini geliştirmeleri amaçlandı. Yine yurtdışında başarılı bilim-sel araştırma yapılan önemli merkezlerde kulübümüz öğrencilerinin staj yapmaları ve oraların güçlü akademik ortamlarından ilham alarak gelişimlerini hızlandırmala-rı sağlandı. Son olarak düzenlenen ulusal kongrede öğrenciler bilimsel araştırmala-rını tüm Türkiye’den meslektaşları ile pay-laşma, diğer fakülte öğrencilerinin araş-tırmalarını izlemek ve deneyim paylaşma fırsatı buldular. Bütün bu faaliyetlerin amacı bilime ilgi duyan öğrenci arkadaş-larımızın bilimsel araştırmalara katılarak bilimsel üretime katkı sağlayacak ortama ulaşmalarını sağlamak ve bu çalışmalarını nasıl yapacakları konusunda fikir sahibi olmalarını sağlamaktı.

Bilimsel araştırma kulübünün gerçek amacı öğrencileri bilimsel araştırma yap-maya teşvik etmek ve daha da önemlisi yapmalarını sağlamaktır. Diğer bütün yu-karıda saydığımız faaliyetlerin bu hedefe ulaşmak için kullanılan araçlar olduğu-nu unutmamak gerekir. Şunu hatırlamak gerekir ki, amaca ulaşılamadığı takdirde araçların değerli olup olmadığından emin olmak mümkün değildir. İlk iki yıl kuru-luş ve kurumsallaşma sürecinin gölgesin-de geçtiği için bu konuda yeterli başarı gösterememiş olabileğimiz korkusunday-dım. Öğrencilik yıllarında bilimsel araştır-ma ekibinde çalıştığım, kendisinden çok şey öğrendiğim ve çok değer verdiğim bir hocamın sözü beni derinden etkilemiştir. Ben fakültemdeki ÖBAK ile ilgili vazife-lerimden bahsettiğimde, o bana “Fehim, izcilik yapmakla asker olunmaz.” diye ce-vap vermişti. Bu şekilde bilim üretilmediği

DANIŞMAN’DANmutfak

Page 6: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

5

takdirde, sadece kulüpçülük oynamanın pek de faydası olmayacağını ima etmişti. Evet, gerçekten bilim adamı olmayı amaç-layan bir ekibin yapması gereken gerçek bilim adamının üretmesi gereken eserleri üretmek olmalıdır. Profesyonel hakemli bilimsel dergilerde yayın yapmak, ulusal ve uluslararası profesyonel kongrelerde de araştırmalarını sunabilecek düzeyde olmak ekibimizin esas amacı olmalıydı. Marmara ÖBAK sürecinde ilk iki yıl hep bu söz aklıma gelerek yaptıklarımızı bu süzgeçten geçirdim ve emin olun ki bir miktar gergindim. Ben bu öğrenci grubu-nu bilime mi yönlendiriyordum, yoksa sa-dece yapılanlar sadece izcilik gibi miydi? Gerçekten etkin bilim yapılabilmesi için, konuda uzman bir bilim adamının yöne-timinde aktif işleyen bir ekiple birlikte ça-lışmak gerekir. Bu değerli hocalarımızın sağlayacağı bu değerli ortam sayesinde öğrenci arkadaşlarımız yüksek bilimsel değeri olan eserler ortaya koyabilmeleri mümkün olabilecekti. Ancak bu ortamın oluşması ülkemiz şartlarında çok da kolay değildi. Zira ülkemizde bu gelenek yok-tu, ABD’deki örneklerindeki gibi bilimsel araştırma ekiplerinde aktif olarak öğrenci çalıştırarak öğrenciye bu düzeyde değer ve sorumluluk verecek öğretim üyesi sa-yısı azdı. Öğrencilerin bu şekilde üretken olabilecekleri nişler bulmaları gerekiyordu ve bunu sağlayamama korkusu en büyük endişelerimizdendi.

Bu yıl ÖBAK geleneğinin yerleşmesi sü-reci ile birlikte ekibimizden uluslararası ve ulusal hakemli dergilere yayın gön-deren öğrenci arkadaşlarımızın kıymetli emeklerini gözlemledik. Uluslarası bilim kongrelerinde araştırmaları sunulan ar-kadaşlarımız oldu, ulusal bilim kongrele-rinde sunumu olanlar ve hatta ödül alanlar oldu. Evet, yaşça kendilerinden çok daha büyük ve tecrübeli meslektaşlarımızın ya-nında bu arkadaşlarımız ödül almayı ba-şarabildiler. Bu geçtiğimiz üç yıl boyunca ÖBAK’ın oldukça başarılı ilerlediğinin farkındaydım ve umutluydum. Ama esas ürünün hala oluşmaması bizim kendimizi başarılı saymamıza engeldi, artık bugün-den itibaren esas amacımıza yönelik başarı sağlayabilmiş bir topluluğuz. Avrupa’da ünlü bir epidemiyoloğun sunumunda bir satır beni çok etkilemişti. Amerikan dola-

rından da etkilenmiş olabilecek sunumda şöyle bir söz vardı: “In god we trust, all ot-hers must bring data.”. Bir cerrahinin, bir ilacın veya bir hipotezin başarılı olduğunu gözlemlemiş olabiliriz. Ancak bu bilgiyi insanlığa bilimsel bir bilgi olarak sunma-mız gerekiyorsa uygun bilimsel süzgeçten geçirilmiş bir veri sunmak zorundayız. İki yıllık gözlemimizi destekleyecek veriye bu sene ulaşmamızı sağlayan tüm öğrenci ar-kadaşlara ve onlara rehberlik eden değerli hocalarımıza sonsuz teşekkürlerimi sun-mak isterim. Siz olmasaydınız bu emekle-rimizin değer kazanıp kazanamadığından emin olamayacaktık.

Önümüzdeki yıllar için de zihnimizde bazı hedefler var. Önümüzdeki yıl öncelikli he-defimiz ekibimizdeki öğrenci arkadaşların hakemli ulusal ve uluslararası dergilerde yayın olabilecek araştırmalarının sayıları-nı arttırmalarıdır. Bu konuda öğrencilere aktif yürüyen bilimsel araştırmalarında görev verme istek ve arzusunda olan öğre-tim üyelerinin katkısı çok değerli olacaktır. Yine bir diğer hedefimiz ise dergimizin bi-limsel içeriğini güçlendirerek hakemli bi-limsel dergilerle benzer düzeyde bir içerik oluşturabilmek olmalıdır. Bu kapsamda ekibimizin kendisini bilimsel yazı yazma konusunda geliştirmesi ve bir konuda bi-limsel eser verebilecek tecrübeye ulaşma gayretinde olmaları gerekir. Bu kapsamda öğrenci arkadaşlarımız yurt dışında dün-ya çapında yüksek itibar sahibi kurum-larda gönüllü yaz stajları yapmalarının da oldukça fazla yarar sağlayacağı kana-atindeyim. Bu konuda istekli arkadaşların kulübümüz içerisinde tecrübeli kişilerden rahatlıkla destek alabileceğini hatırlatmak isterim.

Değerli kulüp üyeleri ve okuyucular, he-pinize en derin şükranlarımızı sunuyoruz. Eğer siz olmasaydınız bu kulübün, siz okumasaydınız bu derginin hiç bir değeri olamayacaktı. Bir sonraki sayıda tekrar bu-luşabilmek dileği ile...

Dr. Fehim Esen

Page 7: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

6

MUTFak dergisi benden bir yazı talep et-tiğinde, uzun süre bu yazının başlığı ve içeriği ne olmalı diye düşündüm. Aca-ba başarılı olmak okul sıralarından itiba-ren kurgulanabilirmiydi? Başarı üzerine birçok kitap okudum. Dünyada başarılı olmuş birçok insanın hayatını incele-yip başarı üzerine sundukları reçeteleri öğrenmek istedim. Ama gördüm ki ba-sit bir reçete yok. Bunun üzerine kendi başarımı irdeleyip küçük ipuçlarını size sunmaya karar verdim.

1-Herşeyden önce “başarı”, işini doğru yapan insanların elde ettiği bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Siz işinizi doğ-ru yapmıyorsanız başarı elde etseniz bile, bunun sürdürülebilirliği imkansız. Elde edilen başarı, bir saman alevi gibi çok kısa sürüyor. İşini doğru yapmanın kuralları ise heryerde yazılı. Bunlar; çok çalışmak, çok okumak, çok gezmek, yalan söylememek..vs..

2-İşinizi doğru yaparken zaman zaman risk almanız gerektiğinde bundan kaçın-mamalısınız. Bir Frenk atasözünde söylendiği gibi hiç riske girmiyorsan herşeyi riske ediyorsun demektir. An-cak, alacağınız risk kontrol edilebilir risk olmalı. Ben mesleğimin sonbaha-rında iken, bir hastamın anne ve babası, dünyada yeni uygulanmaya başlanan bir ameliyatın, benim tarafımdan ço-cuklarına yapılmasını istedi. Çok ısrarcı oldular. Ben de kendilerine “bana bir ay süre verirlerse bu ameliyatı öğrenip yapabileceğimi” söyledim, kabul ettiler. Fransa’ya giderek ameliyatı öğrendim ve hastaya uyguladım. Bunu yaparken aldığım risk, yeni bir ameliyatı uygula-mayı öğrenme becerime güvenmem ve komplikasyonlarını da kontrol edebi-leceğime kanaat getirmem oldu.

3-İlk ameliyatı başarıyla yapmıştık. An-cak, bu başarıyı iyi yönetmek te ayrı bir işti. Sırada bunları iyi yönetmenin kurallarını öğrenmek vardı. Ayrıca bili-yordum ki birşeyde iyi isen ona devam etmelisin. İlk yaptığımız ameliyatlar-da sonuçlar iyi idi. Hastaların düzenli takip edilmeleri gerekiyordu, veriler iyi toplanmalıydı. Hastalarla iletişim için web sayfası oluşturdum. Yaptıklarımızı öğretmek ve göstermek için üçüncü yılımızda ulusal kongre düzenledik. Kongremize yabancı konuşmacı ve kur-siyer davet ettik. Bu bana, uluslararası camiada tanınmamı sağladı. Web sitem-izin ingilizcesini yaptık. Dördüncü yılda uluslararası kongre düzenledik. Onbeş yabancı konuşmacı davet ettik. Kongreye 40 yabancı, 70 yerli kursiyer katıldı. Bu arada hastalarda kullandığım matery-elin, adıma patentli yerlisi ürettim.

Bütün bunların sonucu şu anda ameliyat edilmiş 500 hastayla yürütülen 10’a yakın projemiz var. Dünyanın her tarafından, ilk hastalarıma yaptığım ameliyatları kendi hastalarına uygulamam için da-vetler alıyorum. Dünya kongrelerine de-neyimlerimi anlatmak için konuşmaya gidiyorum. Yılda en az üç kere, bu alan-da ülkelerinin en iyi cerrahları ile bulu-şup yeni ameliyat yöntemlerimizi ve zor hastalarımızı tartışıyoruz. Yeni ufuklara açılmış bulunuyorum.

Albert Einstein’in dediği gibi hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğu-nu düşünüyorum.

Başarı kurgulanabilir bir şey değil ancak, başarı için, sınava girer gibi her an hazır olunmalıdır.

Sağlıcakla kalın.

BAŞARILI OLMAK KURGULANABİLİR Mİ?Mustafa Yüksel, Prof. Dr.Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı

Page 8: Mutfak dergisi bahar 2014
Page 9: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

8

Herşey 2013 yazında MÜTF-ÖBAK’ın yaz stajı programıyla 1. sınıf öğrencilerinin göğüs cerrahisinde staj almasıyla başladı. Ana bilim dalı başkanı Prof. Dr. Mustafa Yüksel hocamız kendi tasarladığı 15 tane proje önerisiyle öğrencilere açık proje da-veti yapmıştı. Konuları ve neler yapılabi-leceğini merak ettiğimiz için ilk toplantıyı kaçırmak istemedik. Bu toplantıda değişik sınıflardan yaklaşık 10 kişi toplanmıştık ve hocamız araştırma önerilerini bizlere sundu. Pektus deformitesinin yeni araştırı-lan bir konu olmasından dolayı bu alanda yapılabilecek bir çok değişik proje vardı. Öğrencilerde istekli olunca ilk önce Pek-tus Ekskavatum ve Pektus Karinatum’lu hastalarda ek anomali, ailesel yatkınlık, ameliyat memnuniyeti ve ameliyat son-rası ağrıyı değerlendirdiğimiz bir çalışma yaptık. Bu çalışmamız 1. Marmara Pediatri Kongresi’nde ‘Müjdat Başaran Poster Ödü-lü’ne layık görüldü. Yanı sıra bir çok çalış-

ma yaptık ve bir hasta kitapçığı hazırladık. Bu kitapçık Göğüs duvarı deformitesi olan hastalar için hazırlanmış ilk Türkçe hasta kitapçığı olma özelliğini de taşıyor. Asya Kalp Damar ve Göğüs Cerrahisi kongre-si’nde 4 poster 2 cerrahi sunum yaptık. Halen devam eden 3 çalışmamız mevcut ve zamanla yeni fikirlerin gelmesiyle daha güzel projelerin hayata geçeceğine inanı-yoruz. Öğretim görevlileri ve öğrencilerin işbirliğinde nice güzel projeler yapılabilir ve bilimsel zenginliği tüm paydaşlar geliş-tirmek için elinden geleni yapabilir. Bizim hikayemiz bunun başarılabileceğinin kü-çük bir örneği..

Haydi bilimseverler, başarıya hep beraber yürüyelim..

Paylaşıp çoğalalım..

Bir Pektus Hikayesi..Pektus Proje Grubu

Pektus çalışma grubu

Page 10: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

9

Mutfakta

sağlık var...

Page 11: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

10

Ülkemizde bilimsel ko-nulara, bilimsel araş-tırmalara olan rağbetin gün geçtikçe artmakta olduğu bir gerçektir. Ge-rek kendi fakültemizde, gerekse farklı fakülte-lerdeki arkadaşlarımda gözlemlediğim, bilimsel faaliyetlere olan iştirak oldukça yüksek. Bu fa-aliyetleri yapmak adına gerek kulüp bazında, gerekse bireysel çaba-larla arkadaşlarımız ta-bir-i caiz ise taşın altına ellerini koymaktadırlar. Tabi bu yaklaşım farklı etkinlik ve faaliyetlerle destek de görmektedir.

beyin fizyolojisi adına gerek araştırmaları sonucu elde ettikleri, gerekse dünyada ya-pılan diğer araştırmalar sonucu elde edilen şaşırtıcı sonuçları anlattıkları bir program formatıdır.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fa-kültesi Prof. Dr. Cem’i Demiroğlu Odi-toryumu’nda 11 Ocak 2013 tarihinde bir [n]Beyin programı düzenlenmişti. Yakla-şık 3 saat süren konuşmalarında çok farklı yaklaşımlar, ufuk açıcı bilgiler ve gözden kaçırdığımı düşündüğüm birçok detay mevcuttu. Bu üç saatlik konuşmalarında bahsi geçen konular içerisinden ilgi çekici olabileceğini düşündüğüm konu başlığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

ÖRÜNTÜ ALGISIAli Emin Cinel, Dönem 2

[n]Beyin Gözlemler

Bu yazıda bir seneyi aşkın bir süredir fa-aliyet göstermekte olan [n]Beyin programı hakkında birkaç bir şey söylemeye çalışa-cağım.

Öncelikle [n]Beyin nedir?

[n]Beyin; kendi tabirleriyle sinirbilim alanında akademik çalışmalar yapan iki akademisyenin okumayı, araştırmayı, an-lamayı ve anlatmayı e[n] çok sevdikleri sinir bilimsel konulara dair çeşitli bilgi ve hikayelerden oluşuyor. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD başkanı Doç.Dr.Sinan Canan ve Hacet-tepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD’nda araştırma görevlisi olan Serkan Karaismailoğlu’nun birlikte nörobilim ve

Page 12: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

11

ÖRÜNTÜ ALGISI

Etrafımızda olan biten olayları, gördüğü-müz nesne ve biçimleri yahut etrafımızda-ki çeşitli davranış biçimlerini anlamak ya-hut anlamlandırmak için akıl yürütmemizi kullanıyoruz. Zihnimizin önemli yetenek-lerinden bir tanesi, etrafımızda olan biten ve gözümüze çarpan her şeyi, kendisini oluşturan bileşenlere ayırmak ve bu bile-şenleri ayrı ayrı inceleyerek bütünün nasıl meydana çıktığı hakkında fikir yürütme yeteneğidir. İndirgemeci düşünce dediği-

yeni gelen sorunları halletmek için beynin ön kısmındaki devreler “eski” işleri hemen silerek devreden çıkartmak zorundadırlar. Bu yüzden aynı anda birçok işi yapmaya kalkmak genellikle dikkatimizi dağıtır ve işlerin hiç birisini verimli bir şekilde ta-mamlayamamamıza neden olur. Bu kısıtlı ve en fazla bir kaç dakikalık işlem belleğine o yüzden “çalışma belleği” adı verilir.

Akıl yürütme ve indirgemeci düşünmenin günlük yaşantımızda neredeyse birçok so-runumuz için bize yeterli olduğunu rahat-lıkla söyleyebiliriz. Yalnız iş gelip de daha çetrefilli sorunlara dayanınca, bu sistem bize bazı sorunlar çıkartmaya başlar. Me-sela;

-Bir insanın ruh haline bağlı olarak neden o şekilde davrandığını anlamaya çalıştığı-mızda;

-Bu gün neden bir önceki güne göre daha mutsuz veya daha mutlu olduğumuzu an-lamak istediğimizde;

Etrafımızdaki olan biten olaylardan bir bütün halinde anlam çıkartmaya uğraştı-ğımızda;

-Yahut karşımızda konuşan bir insanın yüz ifadelerinden ve beden dilinden bir anlam çıkartmaya çalıştığımızda, bu indirgemeci mantık ve akıl yürütme devreleri bize pek yardımcı olamazlar.

Düşünün; bir arkadaşınızın o günkü ruh halini yüzünden anlamak için kaşlarının kaç milimetre kalkık olduğunu, göz ve ağız etrafındaki kasların normalden farklı olarak nasıl kasıldığını, veya omuzlarının mutlu olduğu bir zamana kıyasla ne kadar yüksekte durduğunu, el ve ayak hareketle-rinin ayrı ayrı nasıl bir değişiklik gösterdi-ğini incelemeye kalkmış olsak, işin içinden çıkabilir miydik?

Elbette böyle bir incelikli analiz mümkün değildir. Fakat şunu biliyoruz ki, eğer kar-şımızdaki insanı yeterince tanıyorsak, onu görür görmez, hatta sesini duyar duymaz, eğer normalden farklı bir durum varsa bu

miz bu yöntem özellikle sıra ta-kip etmesi gere-ken bir dizi işi yürütürken bizim işimizi çok kolay-laştırır. Bu yete-neğimizi büyük oranda beynimi-zin frontal bölgesi sayesinde gerçek-leştirebiliriz. Biri-sinin bize kelime-lerle konuşarak anlattığı uzun bir mantık dizgesi-ni takip ederek sonuçta dinledi-ğimizden bir an-lam çıkartmamızı sağlayan anlama yeteneğimizde de

yine büyük oranda bu bölgedeki devrelere bağlıdır.

Bu yeteneğin hayatımızın merkezinde ol-duğundan hiç şüphe yok. Neredeyse uya-nık geçirdiğimiz tüm zamanlarımızda he-men her işte bu akıl yürütme devrelerini ve onun parçalara bölüp inceleyici mantık dizgesini kullanırız. Fakat buradaki devre-lerde bir sınırlılık söz konusu. Beynin ön kısmı tarafından yönetilen akıl yürütme sistemi, aynı anda en fazla 5-6 tane bileşen-le uğraşabilir. Mesela 7 haneli bir telefon numarasını bir süre bakınca kısa süreliğine bu bellekte tutabiliriz; fakat araya başka bir iş, zihni meşgul edecek başka bir olay gir-diğinde, o bilgiyi çabucak unuturuz; çünkü

Page 13: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

12

ve bir zaman sonra nasıl bir davranış ser-gilenebileceğini tahmin etmek kolay değil. Gündelik hayatta karşımıza çıkan hadise-lerin büyük bir çoğunluğunda bu doğrusal akıl yürütmesi bize yeterli gelmiyor. Hatta, bilimde de aynı sorunu yaşadığımız için, tabiatı anlaşılabilir ve basit fizik kanunları ve kurallarına indirgeyip, olan biteni o şe-kilde anlamaya çalışıyoruz.

farkı ve farkın ne yöne doğru olduğunu adeta anında fark edebiliriz. Bunun için yukarıda bahsedilen ince ve indirgeyici akıl yürütme işlemlerine gerek duymayız ve bir anda, bir kalıp halinde meseleyi an-larız.

Bir başka örnek ise tanıdığımız insanların yüzlerini nasıl tanıdığımız meselesidir. En samimi arkadaşınız, eğer yanınızda değil-se, yüzünü detayları ile tarif etmekte zorla-nırız. Fakat yüz kişinin ara-sında o arkadaşınızı adeta anlık olarak, hiç çaba harca-madan tanıyabilirsiniz.

Benzer bir örnek daha mü-zik dinlerken yaşadığımız tecrübedir: Keyifle dinledi-ğimiz bir müzik eserini nota nota analiz etmeye kalkar-sak işin bütün keyfi kaçar; halbuki biz, belli bir sıra ve armonide duyduğumuz no-

talardan bir duygu, bir mesaj, bir anlam çıkartabiliriz ve bunun için incelikli analiz yapan aklımıza ihtiyacımız pek yoktur.

Bildiğimiz akıl yürütme sürecini aşan ve beynimizde muhtemelen daha başka dev-relerin yardımıyla elde ettiğimiz bu şa-şırtıcı yetenekler aslında “Örüntü Algısı” dediğimiz bir meseleye dayanır. Örüntü, olay veya biçimlerde kendini gösteren düzen anlamında kullanılan bir kelime. Örüntü, insan mantığının yakalayabile-ceği bir düzen ve tekrarı ifade etmek için kullanılmakta. Örneğin “3, 12, 21, 30, ? “ gibi sayı serilerinin nasıl devam edeceğini öngörebilme örnekleri gibi alıştırmalara örüntü çalışması deniyor. Bu tip dizilerde bir “örüntü” fark edebiliyorsak, devamın-da hangi sayıların geleceğini tahmin ede-biliyoruz.

Ne var ki, gerçek dünyada karşılaştığımız örüntüler bu kadar basit değiller. Mevsim-sel olarak hava durumundaki değişmeler-den tutun da her bir insanın değişen ruh halleri gibi karmaşık süreçler, aslında belir-li örüntülere bağlı olarak cereyan etmesine rağmen, bunlardaki örüntüleri yakalamak

Temel kanunları anlamakta pek bir sıkın-tı yok; ama iş bir kaç aylık hava tahmini yapmak gibi “büyük örüntüleri anlamaya” geldiğinde ise bu yöntemler bize yetmiyor. Bu gün, bildiğimiz bilimsel yöntemleri kul-lanarak beş-altı günden daha uzun vadeli hava tahminlerini doğru olarak yapamıyo-ruz. Bu teknik bir yetersizlik değil, bilimi-mizin sınırlarını aşan bir sınırlılıktan kay-naklanmakta.

Bu noktada Salih amcanın öyküsünü konu-ya güzel bir örnek olacaktır. Bir yörük köy-lüsü olan Salih amca, Ağustos ayının belirli bir 12 günlük döneminde doğa gözlemleri yaparak, bir yıl boyunca oldukça yüksek doğrulukla hava tahminleri yapabiliyordu!

Mesele sadece Salih amcanın bu yeteneği değildi; Salih Zeki Söğüt gibi birçok insan, benzer yöntemler kullanarak, bilimin aciz kaldığı birçok konuda işe yarar bilgiler elde edebiliyor ve bunu günlük hayatların-da kullanmak üzere insanların istifadesine sunuyorlardır. Hatta Osmanlı’da “münec-cimbaşıları” denen insanlar, aynı işi sa-rayda kadrolu olarak yapıyorlardı. Kısa bir zaman evvel bu tip “bilgi” ler, bilimle

Page 14: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

13

tırmadan bahsediyor Lehrer. Kâğıt des-telerinden her seferinde bir kart çekerek oynanan bu oyunda, oyunculara iki farklı deste aynı anda sunuluyor. Destelerden bi-risi, yüksek riskli bir dizilime sahip; yani buradan kart çekince kaybetme riski daha fazla. Diğer deste ise güvenli, yani oradan kart çekilirse daha yüksek ihtimalle kazan-ma şansı var.

Oyuncular oyuna başlıyorlar; yaklaşık kır-kıncı hamleye geldiklerinde, hangi deste-nin riskli, hangisinin ise güvenli olduğunu fark ediyor ve bu noktadan sonra her za-man güvenli desteden kart seçmeye devam ediyorlar. Fakat bu kişilerde yapılan beyin taramalarının sonuçları ilginç: Oyuncular henüz yirminci hamleye geldiklerinde, eğer elleri riskli desteye uzanırsa, beyinle-rinde hoşnutsuzluk sinyalleri coşmaya baş-lıyor; buna bağlı olarak oyuncular hafif bir huzursuzluk ve ellerde terleme gibi “telaş” belirtileri gösteriyorlar. Elbette oyuncular bunu şuurlu olarak fark etmiyor; ama be-yinlerinin derinliklerinde bir yerler, şuur-larından çok daha evvel, “örüntüyü” fark ediyor ve kişiyi uyarmaya çalışıyor. Eğer oyuncular analiz güçlerine değil de hisleri-ne güvenmeyi seçerlerse, oyundaki başarı şansları elbette artıyor.

uğraşan insanlara şarlatanlık veya kandır-maca gibi geliyordu belki; ama bu gün, bu tip becerilerin doğuştan gelen özel ve kişi-ye has yeteneklerden kaynaklanmadığını, hepimizde doğuştan var olan “karmaşık örüntü algısı” yeteneği üzerinden öğreni-lebilen beceriler olduğunu biliyoruz.

Örüntü algısının bilimsel kanıtları var mı?

Bilimsel araştırmalar, insanların farkında olmadan en çok ne öğrenebileceklerine dar bize çok ilginç sonuçlar veriyorlar. Özellik-le beyin görüntüleme yöntemleri ile yapı-lan çalışmalar, insanların belli davranışları gösterirken beyinlerinde olup-bitenleri de-taylı olarak görme imkânı sağladığından, şimdiye kadar fark etmediğimiz bazı ye-teneklerimizin varlığını ve muhtemel kay-naklarını da yavaş yavaş anlamaya başlıyo-ruz.

Burada Johan Lehrer’in Karar Anı adlı ki-tabında anlattığı bir çalışma konuyu an-lamamıza yardımcı olabilecek nitelikte: İskambil kâğıtlarıyla oynanan 21 benzeri bir oyun üzerinden yapılan ilginç bir araş-

Page 15: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

14

yeteneğimizin ve onun sınırsız faydaları-nın keşfedilmesini tesadüflere bırakmak durumunda kalıyoruz.

Günümüzdeki bilgi miktarının aşırı artışı da karşımızdaki bir başka sorun. O kadar çok bilgi var ki, sadece 5-6 bileşeni bünye-sinde barındırabilen ön beynimiz, bu kar-maşıklıkla artık baş edemez hale geliyor. Bu bilgi deryasıyla baş edebilecek gizli ye-teneklerimiz ise mevcut; fakat nasıl kulla-nabileceğimizi, bunun eğitimini nasıl ala-bileceğimizi halen tam olarak bilmiyoruz.

Yukarıda bahsedilen konular üç saatlik ko-nuşmanın sadece bir kısmıydı. İstanbul’da-ki [n]Beyin etkinliğine katılamayan arka-daşlar bir küçük müjde: [n]Beyin programı MaSCo-14 ‘da bizlerle olacak. Yukarıda bahsedilen konuları ve bahsedilemeyen daha birçok konu hakkında fikir sahi-bi olmak istiyorsanız [n]Beyin programı, MaSCo farkıyla 17 Mayıs’ta bizlerle olacak.

Daha detaylı bilgi edinebilmek için www.nbeyin.com adresini ziyaret edebilir, [n]Beyin ekibini Facebook üzerinden takip edebilirsiniz.

Bu ve bunun gibi onlarca çalışma, beyni-mizin derinliklerinde, benim adına “derin öğrenme” diye tabir edebileceğimiz bir sistemin çalıştığını gösteriyor ve bu sistem bize öğrendiklerini kelimelerle değil ama “duygusal sinyallerle” iletmeye çalışıyor. Elbette beynimizde olan bitenler bunlar-dan ibaret değil; fakat insan zihninin ne kadar gizli hazinelere sahip olduğu konu-sunda ilginç ipuçları sağlıyorlar.

Fıtrata aykırı bir eğitim

Eğitim sürecimizde öğrenmeye çalıştığı-mız bilgilerin neredeyse tamamı, bizim ön beyinimizdeki doğrusal akıl yürütme sistemlerini hedeflediğinden, yaşamı ve öğrenmenin tamamını bu sistem üzerin-den elde etme alışkanlığı da ister istemez hepimizde yerleşmekte. Elbette yaşam içerisinde insanların birçoğu, büyük ka-rarlarını verirken veya hayatlarını yönlen-dirirken, doğrusal ve ayrık bilgilerinden ziyade farkında olmasalar da örüntü algı-larını kullanıyorlar; fakat bunu sistemli bir şekilde öğrenemediğimiz için, bu şaşırtıcı

Page 16: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

15

17 ekim 2012

Fakültemizin öğretim üyelerinden FTR Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Gülseren Ak-yüz hocamız ‘’Hayata Dair’’ konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Tıp öğrencisinin eğitim hayatında ve daha sonra karşısına çıkabilecek sorunları ve baş edebilme yol-larını konuştuğumuz soru-cevap şeklinde gerçekleşen bu söyleşi ile sene içerisindeki ilk klinik hayat toplantılarımızı yaptık.

2 kasım 2012

İngiltere’de Westminster Üniversitesi öğ-retim üyelerinden Dr. Martin Powell tıbbi mantarların etken maddeleri ve terapötik kullanımlarıyla alakalı bir sunum gerçek-leştirdi. Sunumun temel içeriği alternatif tıbbın bazı şartlarda gösterdiği şaşırtıcı so-nuçları idi. 30’a yakın öğrenci arkadaşımı-zın katıldığı sunumdan dinleyenler gayet memnun kaldılar.

23 kasım 2012

Asistan Dr. Fehim Esen Floppy Iris Send-romu ile alakalı 2 adet makale sundu. Yaklaşık 20 kişinin katıldığı toplantıya özellikle 4. ve 5. sınıftan arkadaşlarımızın ilgisi yoğundu. Sunumun videolar ile zen-ginleştirilmesi hem konunun anlaşılmasını kolaylaştırdı hem de ders anlatımının inte-raktifliği sayesinde oldukça zor konuların bile rahatlıkla dinlenebilineceğini gösterdi.

28 aralık 2012

Fakültemizin 3.sınıf öğrencisi Cihad Çelik ‘’The Unfolded Protein Response: Cont-rolling Cell Fate under ER Stress and Be-yond’’ isimli çalışmayı sundu. Çalışma ve konu yeni bilgilerin açığa çıkmasında çok önemli bir yeri olacağı düşünülen ER stresi bizlere tanıttı ve temel bilimler üzerinden yapılan çalışmaların pratik tıp düzenini nasıl değiştirebileceğini gösterdi.

3 Ocak 2013

Fakültemizin hazırlık öğrencilerinden Merve Altınel kısa mesaj gönderiminin davranışsal değişikliklere yol açmasıyla alakalı bir çalışma sundu. Özellikle çalışma sunma gibi önemli derecede zor ve öğre-nilmesi güç bir eylemi daha hazırlık sınıfı öğrencisiyken yaparak ÖBAK’ın işlevselli-ğini gösterdi. Toplantının diğer kısmında ise 5.sınıf öğrencilerinden Gökhan Tazegül foto-quiz haline getirdiği bazı vakaların bir sunumunu yaptı.

6 mart 2013

Hastanemizin göz asistanlarından kulü-bümüzün danışman yardımcısı Dr. Fehim Esen makale yazımının inceliklerini ve konuyla alakalı bilmemiz gereken önemli noktaları içeren bir sunum gerçekleştirdi. Toplantıya 10 civarı arkadaşımız katılmış olup hayat boyu işlerine yarayacak bilgileri kısa sürede aldıklarına dair geri bildirim-lerde bulundular. Toplantı sonunda Dr. Fehim Esen CV yazımı hakkında da öğren-cilerden gelen soruları cevaplandırdı; CV yazımındaki püf noktaları bizlere sundu.

2 mayıs 2013

Dönem 3 öğrencilerinden Özlem Alhan ‘’Efficancy of Etanercept in Preventing Relapse of Uveitis Controlled by Methot-rexate’’ isimli çalışmanın içeriğini sundu. Toplantının temel amacı çalışmanın içeri-ğinden ziyade klinik araştırma metodolo-jisi üzerine konuşup aklımıza takılanları tartışmaktı. Marmara Üni. Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleşen ve 20’ye yakın arkadaşımızın katıldığı sene içerisindeki son klinik hayat toplantımızı yaptık.

ÖBAK’LA KLİNİK HAYATÖğrenci Bilimsel Araştırma Kulubü

2012-2013 Faaliyet Raporu

Page 17: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

16

2012 yılının yaz stajlarında,

Toplam 107 başvuru geldi. 90%’dan fazla kişi 1. tercihine yerleştirildi. Toplam 99 staj tamamlandı.

Hastanede staj yapan öğrencilere, stajyer doktorlar gibi ücretsiz yemek sağlandı. Stajların sertifikaları fakülte tarafından basıldı. Danışmanımız Sayın Prof. Dr. Ha-san Fevzi Batırel ve dönem başkanı Stj. Dr. Erkut Etçioğlu tarafından imzalandı. Sertifikaların dağıtımı 5 Ekim’de düzenle-nen gelenekselleşmesini umduğumuz kok-teylde gerçekleşti.

Geri bildirimlerde stajlardan genel olarak memnun kalınmıştı. Hemen hemen herkes stajlardan bir şeyler öğrenip gitmişti.

En çok şikayet edilen konular ise;

1- Belli bir programın olmaması,

2- Hocaların veya asistanların ilgilenme-mesi sonucu stajın boş geçmesi,

3- Hocaların ve asistanların stajyer gelece-ğini bilmemesi veya unutması,

4- Bazı stajlarda (ağırlıklı olarak lab. staj-larında) 1 aylık sürenin çok uzun gelmesi, stajın kendini tekrar etmesidir.

En çok önerilenler ise şikayet edilenlerle paralel olarak;

1- Belli bir program hazırlanması,

2- Hocaların gelecek stajyerlerden haber-dar edilmesi,

3- Hocalara ve öğrencilere belli yükümlü-lükler yüklenmesi,

4- 1 aylık staj süresinin kısaltılması.

Bu geri bildirimler doğrultusunda ilk önce kendimiz hocalardan kontenjan toplarken kullandığımız formu yaşadığımız sıkıntıla-rı göz önünde bulundurarak daha anlaşılır hale getirdik (bkz: 2012 formu-ek1, 2013 formu-ek 2).

2013 senesinin yaz stajlarında, 2012’de planlayıp başaramadığımız yaz stajlarının diploma ekine geçmesi işlemini yoğun uğ-raşlarla gerçekleştirdik. Bu hocaların stajla-rı ciddiye almasında bir itici güç oldu.

Öncelikle kontenjan toplanırken hocalara yaz stajlarının ne olduğu, nasıl olacağı, kendilerine ne gibi yükümlülükler düşeceği baştan açıklandı.

Hocalarla birebir görüşerek formun düz-gün bir şekilde doldurulması sağlandı.

Geçen seneden farklı olarak hocalardan öğrenim hedefleri alındı; bu öğrenim he-defleri tercih formunda yer aldı.

Yine geçen seneden farklı olarak Facebo-ok’ ta etkinlik sayfası oluşturuldu; kişiler davet edildi. Daha fazla kişinin yaz stajla-rından haberdar edilmesi sağlandı. Ayrıca duyurular MÜTF-ÖBAK sitesi ile birlikte etkinlik sayfasından yapıldı. Ekibimize gelen sorular ve yanıtları isim belirtmeden aynı soruları sorabilecek insanlar olabile-ceği düşünülerek burada paylaşıldı.

Yerleştirmelerde bu sene kontenjan artı-rımı için hocalarla görüşmek yerine kura sistemi kullanıldı.

Mayıs ayında nihai yerleştirmeler açıklan-dı her bir öğretim üyesine stajyerlerinin isimleri, staj tarihleri, mail adresleri ve te-

YAZ STAJLARI VE PANELLER KURULUFAALİYET RAPORU

Page 18: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

17

lefon numaraları, yaz stajları için öğretim üyelerinden neler beklediğimizi açıklayan bir maille birlikte gönderildi.

Haziran ayının başında her bir stajyer için yoklama listesi, staj değerlendirme ve geri bildirim kağıdı hazırlandı. Stajlar başlama-dan tüm hocalara eylül ayında tarafımızca toplanmak üzere gönderildi. Bu evraklarla gönderilen mailde, stajların diploma ekine geçtiği ve stajyerlerin denetiminin sıkı tu-tulması gerektiği öğretim görevlilerine bir kez daha hatırlatıldı. Ayrıca böyle bir mail gönderildiği, stajyerlere Facebook etkinlik sayfasından duyuruldu.

Staj süresi geri bildirimlerde belirtildiği gibi 1 aydan 2 haftaya çekildi.

2013 yaz stajlarında toplam 143 kişi baş-vurdu; 165 staj başvurusu açıldı.

Geçen sene ilgilenmediği geri bildirimler-de belirtilen hocalardan bu sene kontenjan toplanmadı.

Hastanede staj yapacak öğrencilere deği-şen sistem gereği yemekhane için kart çı-kartıldı. Bu sayede bedava yemek sağlandı.

Tüm stajlar bittikten sonra öğretim üyelerinden toplanacak veriler doğrultu-sunda stajını hakkıyla tamamlayan öğren-cilerin stajları diploma ekine geçecektir. Bunun için stajyer listesi ayrıntılarıyla bir-likte öğrenci işlerine teslim edilecektir.

Page 19: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

18

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

ÖĞRENCİ BİLİM VE ARAŞTIRMA KULÜBÜYAZ STAJI PROGRAMI

ÖĞRETİM ÜYESİ BİLGİ FORMU

•AnaBilimDalı: •ÖğretimÜyesiAdı-Soyadı: •E-mail: •Telefon:

•Stajıntürü: oKlinikStaj:polikliniği/servisinde oBilimselAraştırma:konusunda oDiğer(öğretimüyesininönerisi):

•StajSüresi:Tarihleriarası(tercihentakvimayları) oHaftada..........................gün oGünde...........................saat(Toplamdevamlılıkyüzdesi:%..........) •StajYeri:

•AçabileceğinizÖğrenciKontenjanısayısı:.......................................Öğrenci

•VarsaSınıfTercihiniz: oPrekliniköğrenci:1.,2.Veya3.Sınıflardan:......................Öğrenci oKliniköğrenci:4.Ve5.Sınıflardan:....................................Öğrenci oTümsınıflarkatılabilir:........................................................Öğrenci

Öğretimüyesiad,soyad,imza: Organizasyonekibiüyesiad,soyad,imza:

Page 20: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

19

Page 21: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

20

MUTFak’ın bu sayısının konusu “Haydar-paşa’ya Veda”ymış. Beğeniyorum, çünkü sizlere anlatmak üzere olduğum etkinli-ğe girişme amaçlarımızdan birisi tam da buydu, Haydarpaşa’ya düzgün bir veda etmek. Onaylamıyorum, çünkü vedalar sonsuza dektir, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni Haydarpaşa’dan çıkarmak ko-lay olabilir, fakat Haydarpaşa’yı MÜTF’ten çıkarmanın pek de kolay olacağını düşün-müyorum!

Tarihimize, logomuza, anılarımıza, geli-şimimize kazınmış bir mekan burası. Her sabah buraya yürürken ışıklardaki meka-nik sesin “Tıbbiye Caddesi’nden ŞİMDİ karşıya geçebilirsiniz.” nidaları eşliğinde uyanmadık mı? Lafı uzatmıyorum, dok-tor adayları olarak yeniliğe açık olmamız gerektiğinin farkına vararak esas konuya dönüyorum.

Avrupa Tıp Etiği Haftası, 2-5 Ocak 2014 ta-rihleri arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Haydarpaşa Kampüsü’nde yapıl-dı. Bu etkinlik EMSA (European Medical Students’ Association) bünyesinde, ulus-lararası bir öğrenci toplantısıdır. Avrupa Tıp Etiği Haftası’na katılmak üzere başta Türkiye’nin 12 farklı fakültesinden olmak üzere Almanya, Gürcistan, Polonya, Make-donya, Nijerya, Ukrayna, Kosova, Roman-ya’dan toplam 140 tıp fakültesi öğrencisi İstanbul’a geldi. EMSA tarihinde ilk kez düzenlenen bu toplantıda kıymetli hoca-larımızın konuşmaları, “Sağlık sisteminde yabancı olmak” konulu workshop oturum-ları ve yumuşak beceri eğitimleri yer aldı. Açılış törenine fakültemiz çok sesli korosu “Koroner” damgasını vurdu!

Koroner konserini ve açılış törenini izleme-ye fakülteden arkadaşlarımız ve pek çok hocamız da geldiler. Kendilerine destekleri için teşekkür ediyoruz, umuyoruz ki keyif-li bir zaman geçirmişlerdir.

Dekanımız Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel ve klüp danışmanımız, her zaman en büyük destekçimiz olan hocamız Prof. Dr. Berrak Yeğen de açılış töreninde katılımcılara ko-nuşmalarıyla “Hoşgeldiniz” dediler. Oda-daki her ulusun diliyle “Hoşgeldiniz” di-yerek açılmış bir konuşma ve dostane bir karşılamaydı.

AVRUPA TIP ETİĞİ HAFTASIDamlaYağmur,Dönem3

Koroner ilk gösterisinin son hazırlıklarında

Page 22: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

21

Açılış töreninin ardından iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, gala yemeğine hazır ka-tılımcılarımızla “Süslü Merdivenler”imi-ze, güzel anıları ölümsüzleştirmeye gittik. Grup fotoğrafı çekildikten sonra bile insan-lar koridorun orasında burasında poz ve-riyordu, binamızın güzelliğini anladıkları her hallerinden belli oluyordu.

Ertesi sabah upuzun bir gün katılımcıla-rı bekliyordu, bunu anlasalar önceki gece damat halayı ve kolbastı öğrenmek için bu

denli enerji harcamazlardı eminim. Güne International Service Learning adlı bir si-vil toplum kuruluşunun Avrupa temsilcisi olan Dr. Frank Zamora’nın konuşmasıyla başladık. Yeri gelmişken, Avrupa Tıp Etiği Haftası’nı kaçırdıysanız ve merak ediyor-sanız [email protected] ’dan detaylı bilgi alabilirsiniz.

Fakültemiz Deontoloji Anabilim Dalı’ndan hocamız Prof. Dr. Şefik Görkey’in Floransa Resim Sanatı ve Tıp ile ilgili konuşmasıyla ilk gün devam etti. Katılımcılar Dr. Zamora ve Şefik Hoca’mızı ilgiyle dinleyedursun-lar, organizasyon komitesi dışarıda “Er-keklik İstisnai Bir Durumdur” konusuna iki farklı yaklaşımda bulunuyorlardı: fo-toğraf sergisi ve kahve arasına taşınan da-macanalar.

Gün merakla beklenen bir konuşmayla de-vam etti. Medecins Sans Frontieres (Sınır Tanımayan Doktorlar) Avrupa temsilcisi Dr. Apostolos Veizis, MSF’den ve sağlıkta fırsat eşitsizliklerinden bahsetti. Aposto-los Bey (Kendisi Türkçe’ye o kadar hakim ki ismini böyle söylemenin önüne geçemi-yorum!) konuşmasından sonra başlayan workshop oturumları sırasında da Dönem 2’den arkadaşımız Ezgi Özçıkmak’ın “Ge-lişmekte Olan Ülkelerde Esansiyel İlaçlara Ulaşım” ile ilgili oturumuna konuk oldu.

Prof. Dr. Berrak Yeğen’in konuşmasından bir kare

Katılımcılarımızla “Süslü Merdivenler”imizde, kırmızı halıda poz verir gibi

Page 23: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

22

kola yeni fikirlerle birlikte yeni üyeler de kazandırmıştık!

Öğleden sonra yine nefesler tutularak bek-lenilen bir konuşmacı, Türk Tabipleri Bir-liği başkanı Dr. Özdemir Aktan bizlerle buluştu. “İyi Hekimlik” konulu konuşma-sında Türkiye’deki sağlık ortamından bah-setmesine rağmen pekçok ülkeden katılım-cı konuya ilgi duydu ve sorular sordu.

Özdemir Hoca’nın konuşmasından sonra geriye tek bir oturum kalıyordu ve açıkça-sı kendi adıma biraz burulmuştum. Yirmi

Ezgi dışında fakültemizden oturum mode-ratörlüğü yapan 3 kişi daha vardı: Cansu Berberoğlu ve Kutlay Gür, “Engelli Hasta-ya Yaklaşım” ve Tolga Gidener “Stigmati-zasyon” konularında oturumlar yürüttüler. Fakülte dışından Alice Ogunji “Gelişmekte Olan Ülkelerin İlaç Deneylerinde Kulla-nılması” (Nijerya) ve Eda Yaldırak “Hasta Bilgilendirme” (Dokuz Eylül Üniversitesi) oturumlarını yürüttü.

Yine dersimizi almadık ve hava karardık-tan sonra bile devam eden uzun ve yoru-cu günü gece yarısı 360 East’te noktaladık. EMSA etkinliklerinde hep şahit olduğum bir durum bu, gündüz en aktif katılan in-sanlarla gece en çok dans eden insanlar hep aynı olur.

Ertesi sabah, organizasyon komitemiz ka-tılımcıları yataklarından kapıları yumruk-laya yumruklaya çıkardı ve üçüncü gün başladı. EMSA ile ilgili en sevdiğim şey-le, yumuşak beceri eğitimleriyle başladık güne! Beş eğitim odasında beş farklı ko-nuda eğitimler verildi. Etkinliğimize ko-nuk olarak başka bir Avrupa çapında sivil toplum kuruluşu olan ESTIEM’in tecrübeli eğitmenleri de konuk oldu. Kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum buradan.

EMSA Avrupa Genel Sekreteri Orkun Ko-paç (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Duygu-sal Zeka eğitimi verdi.

Öğlene kadar süren eğitimlerin sonrasında tüm grup bir beyin fırtınası için toplandık. Avrupa Tıp Etiği Haftası, EMSA Tıp Etiği ve Kültürü Kolu’nun bir etkinliği olduğun-dan dolayı, bu kolun projelerinden bahset-memek olmazdı. Bir saat boyunca yaptığı-mız proje geliştirme tartışmaları sonunda

Organizasyon komitesi üyeleri; Berkay Canbaz (Dönem 2) ve Batuhan Patlar (Dönem 1)

Alice Ogunji “Gelişmekte Olan Ülkelerin İlaç Deneylerinde Kullanılması” oturumunda

küsur kişinin aylarca süren emek, koştur-ma, araştırma ve ayarlamaları üç gün için miydi diye kendi kendimi yiyedurayım, son oturumda olan bir olay keyfimi yerine getirdi.

Son oturumda 10x10 Derneği’nin “Girl Ri-sing” adlı filminin gösterildi. Dernek bu fil-mi sadece talep üzerine uygun gördükleri sivil toplum kuruluşları ve birliklerle pay-laşıyorlar. Uluslararası bir tıp öğrencileri birliği olmamız onlara olumlu duygular vermiş olacak ki, filmi bizimle paylaşmak-ta tereddüt etmediler. İyi de yaptılar. Pek-çok insanın duyguları harekete geçti ve kız çocuklarının eğitimleriyle ilgili projeler,

Page 24: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

23

sözler verildi. Telefon numaraları değişil-di. Fotoğraflar çekildi. Sokakta tanışan iki insanın arkadaşlığına benzemez bu. Bir in-sanla HIV pozitif bireylerin yaftalanmasını tartışırken tanışmak, birlikte hikaye anlat-ma eğitimi almak, yan yana otururken Sı-nır Tanımayan Doktorlar’a katılma hayali kurmak, sokakta tanışıp arkadaş olmaya benzemez.

Avrupa Tıp Etiği Haftası’nda emeği geçen ve etkinliğe katılım gösteren herkese teşek-kürler. Bu yazıyı okuduğunuz için de size teşekkürler!

Not: Fotoğraflar için Berce’ye teşekkürler!-Berce Karakaya (Dönem 1)

kişisel hikayeler, görüşler anlatılmaya baş-landı. Ben sessizce izledim, susmalarını hiç istemiyordum. Susarlarsa oturum bitecekti çünkü, bunu istemiyordum. Hakan Mursa-loğlu (Dönem 3) oturumu yönetmede çok iyi bir iş başarıyordu zaten.

Tartışmanın en heyecanlı yerinde dank etti. Bu insanlar gidince Avrupa Tıp Etiği Haf-tası bitmeyecekti. Avrupa Tıp Etiği Haftası kafalarda oluşturduğu kıvılcımlar ve kalp-lerde filizlenen arkadaşlıklarla daha yeni başlıyordu!

Birlikte son akşamımızda bir EMSA gele-neği olan European Village Party’de bu-luştuk ve birbirimizin yerel yemek ve iç-kilerinden tattık. Birbirimizin şehirlerine gidersek asla otelde kalmayacağımıza dair

Dr. Özdemir Aktan, Avrupa Tıp Etiği Haftası organizasyon komitesi ile birlikte

Page 25: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

24

Metin Sabancı Rehabilitasyon Merkezi’ne ilk gidişimdi. Serebral palsili çocuklar ile ilk gerçek tanışmam. Evet sokakta görmüş-tüm birkaç kez spastisitesi olan çocukları ve her seferinde onlardan gözümü ka-çırmıştım aileleri bakışlarımdan rahatsız olabilir endişesiyle. Sağlıklı çocuklardan biraz farklı olmaları, onlarla iletişime geç-menin daha zor olacağı ön yargısını çoktan doğurmuştu içimde, belki de toplumdaki önyargıların bendeki birikimi ile. Onların düşüncelerine temas edebilmem mümkün müydü, bilmiyordum.

Danışman hocamız ile merkez müdürü ve merkezin psikiyatristleri ile görüşe-cektik. Klinik uygulamaya giriş programı kapsamında serebral palsili çocuğa sa-hip aileler ile ilgili bir çalışma planlıyor-duk. Merkeze girdiğimizde mental gerili-ği olan tekerlekli sandalyede bir çocukla karşılaşmıştık. Biz girişteki koltuklarda otururken, çocuk dışarı çıkmaya çalışıyor ama sensörlü kapılardan bir türlü geçemi-yordu. Dışarıda yağmur çiselemeye başla-mıştı. Bu durumda çocuğun dışarı çıkması-na engel olmak mı gerekirdi? Ama o kadar

uğraşıyordu ki çıkmak için, çıkışını engelle-mek onu incitir miydi? Belki küçük olaylar ile düşünmeye başlamak, gerçeği görmeye daha çok yaklaştırıyor insanı. Onların yaşamını zorlaştıran doğuştan gelen engelleri mi, yok-sa toplumun onların önüne ördükleri duvar-lar mı? Bendeki fazla korumacı his, ailelerinin stigmadan kaçması, sosyal çevrenin onların yaşamına göre düzenlenmemiş olması gibi etkenler SP’ li çocukları eve hapseden neden-ler değil miydi? Bu çocuklarla gökyüzünü paylaşmanın zamanı gelmemiş miydi artık? En azından benim ön yargılarımı kırmam beş dakikamı almıştı. Onlara dokunmak onları anlamaya başlamaktı. Bu konudaki ilk adımı da ben değil, Sp’li bir çocuk olan Gülce atmış-tı. Yine merkeze gittiğimiz günlerden birinde beni hiç tanımayan sevimli kız, koşarak gel-miş ve belime sarılmıştı. Ben hayatımda ilk defa küçücük bir gülümsemeye bu kadar sı-cak bir karşılık almıştım.

Serebral palsiye biraz da bilimsel pencereden bakarsak, çocukluk çağında fiziksel engelli-lik yaratan en önemli neden olarak gösteril-mesiyle söze başlayabiliriz1. Sp beyindeki lezyona bağlı olarak ekstremitelerde kas güç-süzlüğü ile giden, hareket ve postürde bozuk-luklara yol açan klinik bir tablo. Annenin ha-milelik süresince enfeksiyonlara, toksinlere, travmalara maruz kalması, doğum esnasında bebeğin oksijensiz kalması, genetik faktörler, çoklu gebelik, prematüre doğum gibi pek çok neden serebral palsi tablosunun oluşma-sına neden olabiliyor2. Sp’de spastisiteye ek olarak işitme, konuşma, öğrenme güçlükleri, zekâ gelişimi problemleri, beslenme zorlukla-rı, uyku ve davranış bozuklukları sıkça göz-leniyor3. Bu sorunlar çocuğu etkilediği kadar ailenin psikolojisini ve sosyal çevreye uyu-munu da oldukça etkiliyor.

CP’MLE HAYATTAYIMStj. Dr. Özlem Alhan, Dönem..

Page 26: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

25

Bizim çalışmamız SP’ li çocukların aileleri-nin yaşam kalitesinin değerlendirilmesi ile ilgiliydi. Bu çalışma kapsamında merkeze gelen anne ve babalardan yaşam kalitesi ölçeğindeki ve sosyodemografik formda-ki soruları cevaplandırmasını istedik. Bu süreçte merkezdeki aileler ile uzun za-man geçirme imkanı buldum. Çocukların bazılarında fiziksel engel çok azken, bazı çocuklar tetraparezili idi. Tabi ailelerin duygu durumları da disabilitenin artışıyla kötüye gidiyordu. Ailelerin sosyoekono-mik durumu ile yıpranmışlıkları arasında da tahmin edilebileceği gibi güçlü bir ilişki vardı. Ailelerin en çok şikayetçi olduğu şey hastalık hakkında çok bilgilendirilmemele-riydi. Evde bakım verenin çoğunlukla an-neler olması annelerin babalara göre has-talıktan daha çok etkilenmelerine, sosyal çevre ile tamamen bağlarının kopmasına ve depresyona girmelerine zemin hazırlı-yordu.

Yazımın başlığı olan ‘Cp’mle Hayattayım’ Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı tarafın-dan mart 2013’ ten beri yürütülen bir pro-jenin adı. Proje ‘Cerebral Palsy’li çocuk ve gençlerin sosyal yaşama katılımları ve rehabilitasyon hizmetlerine erişimlerinin artırılması’ alt başlığını içermekte. Pro-jenin amacı Sp’li çocuk ve gençlerin var olduklarını ve yaşamda onların da bir yeri olduğunu göstermek, onların yaşam-larını kolaylaştırmak. Proje kapsamında SP’li bireylere, ilgili kurum ve kuruluşla-rın hizmet ulaştırması kolaylaştırılıyor ve proje boyunca aile seminerleri, grup çalış-maları düzenlenerek evde rehabilitasyon hizmeti veriliyor. Ataşehir, Pendik ve Üs-küdar’da gerçekleştirilen pilot çalışmalar ile Sp’li çocukların evde yaşam alanlarına yönelik değerlendirmeler yapılarak çocuk-ların yaşam kalitesini yükseltmek için ev programları yapılıyor. Ayrıca bu projeyle SP’li çocuklarla ilgili bir veri tabanı oluştu-ruluyor.

Aile seminerlerinin başlıkları; ‘’Ergenlik ve Cinsel Gelişim’’, ‘’Beslenme Sorunları’’, ‘’Tuvalet Eğitimi’’, ‘’İletişim Becerileri’’ ve ‘’Engelli Hukuku’’. Engelli hukuku, en-gellilerin toplumsal yaşama katılmaları önünde birçok ‘engel’ olması nedeniyle

engellilerin ve ailelerinin haklarını bilme-si açısından oldukça önemli. Bu seminer-ler ile ailenin çocuğun hastalığı hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olması ve yaşadık-ları sorunlara önerilen çözüm yollarını bu alanlardaki uzmanlardan dinlemesi sağla-nıyor.

Proje 27 Ekim’de, SP’ li bireylere dikkat çekmek, SP konusunda toplumda duyarlı-lığı arttırmak ve onların sosyal hayatın bir parçaları olduğunu tüm kamuya duyura-bilmek için ‘Cp Koşusu’ ile son bulacak. Bu tür projeler sadece SP’ li çocukların ve ai-lelerinin yaşam kalitelerinin yükselmesine değil, aynı zamanda toplumdaki engelli bireylere yönelik bilincin artmasına ve ev-lerine hapsolan bu çocukların güneş ışığı-na kavuşmasına katkı sağlayacaktır. Proje hakkında ayrıntılı bilgiye şu linkten ulaşa-bilirsiniz: http://cpmlehayattayim.org/.

Koşuyorum yarınların çağrısına

Bitimine karanlığın ( Oktay Rıfat)

Kaynaklar:

1. Rosenbaum P., Paneth N., Leviton A., Goldstein M., Bax M. , A report: the definition and classification of cerebral palsy April 2006, Developmental Medicine & Child Neurology 2007 ; V 49 (Suppl 109) : 8-14

2. Reddihough D.S, Collins K.J.,The epidemiology and causes of cerebral palsy, Australian Journal of Physiotherapy 2003 Vol. 49.

3. Özaras N., Yalçın S., Serebral Palsi İle Yaşamak , Pediatrik Ortopedi ve Rehabilitasyon Dizisi 4. Kitap, İstanbul, Ocak 2001.

Page 27: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

26

Demirhindi ve İnsan Sağlığına Etkisi

Özet

Demirhindi (Tamarindus indica), baklagil-ler (Fabaceae) familyasından olan özellik-le Hindistan’da yetişen bir ağaç türüdür. Hindistan, Afrika, Pakistan, Bangladeş, Ni-jerya gibi bir çok tropikal ülkenin gelenek-sel tıbbında karın ağrısı, ishal ve dizanteri, parazit enfeksiyonu, yara iyileşmesi, sıtma ve ateş, kabızlık, inflamasyon, hücre tok-sisitesi ve göz hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bitki fitokimyasallardan oldukça zengindir ve antidiyabetik, anti-mikrobiyal, panzehir, antioksidan, anti-malaryal, karaciğer koruyucu oluşu, astım önleyici, laksatif ve kan yağlarını düşürücü etkisi öne çıkan özellikleridir. Bu derleme-de kökünden tohumuna kadar faydalı olan bu bitkinin özellikleri ve insan sağlığı üze-rindeki etkileri incelenmiştir.

Anahtar kelimeler: Demirhindi, antioksi-dan, antidiyabetik, Tamarindus indica L., ge-leneksel kullanım

Abstract

Tamarindus (Tamarindus indica L.) , belon-gs to the family Leguminosae (Fabaceae), commonly known as Tamarind tree is one of the fruit tree species in the Indian subcon-tinent. T.indica is used as traditional medi-cine in India, Africa, Pakistan, Bangladesh, Nigeria and most of the tropical countries. It is used traditionally in abdominal pain, diarrhea and dysentery, helminthes infe-ctions, wound healing, malaria and fever, constipation, inflammation, cell cytotoxi-city and eye diseases. It is rich in some es-sential amino acids and phytochemicals,

and hence the plant is reported to possess antidiabetic activity, antimicrobial activity, antivenomic activity, antioxidant activity, antimalarial activity, hepatoprotective ac-tivity, antiasthmatic activity, laxative acti-vity and anti-hyperlipidemic activity.

Key words: Tamarind, antioxidant, antidia-betic, Tamarindus indica L, traditional use,

Giriş

Geleneksel tıp, özellikle tropik ülkelerde farmakoterapinin aksine ulaşılabilir ve ha-zır bulunması nedeniyle oldukça önemli bir yere sahiptir. Örneğin Burkino Faso’da halkın %90’ı geleneksel tıbbı tercih etmek-tedir (1). Bitkiler geleneksel tıbbın temelini oluşturmaktadır ve giderek artan oranda hastalıkların tedavisinde tercih edilmekte-dir (2).

Tamarindus indica her daim yeşil kalan, 24 m boyuna ve 7 m genişliğine ulaşabilen bir ağaç türüdür. Açık sarı ve ya pembe çiçe-keri vardır (2). Meyvesinin yetişebilmesi için kuru bir iklime ihtiyacı vardır. Yetiştiği bölgeler Afrika’da batıda Senegal’den do-ğuda Sudan ve Etiyopya’ya güneyde Mo-zambik ve Madagaskar’a kadar uzanmak-tadır (1). Hindistan’a ise Afrika’dan gittiği düşünülmektedir.(1,2) Asya’da Tayland, Bangladeş, Endonezya, Amerika’da ise Meksika ve Kosta Rika üretimde öne çıkan ülkelerdir (3).

Demirhindinin bütün yapıları ( kökü, göv-desi, yaprakları, ağaç gövdesi, meyvesi) zengin besinsel değeri ve tıpta geniş kulla-nım alanının yanı sıra endüstriyel ve ticari olarakta çok amaçlı özelliklere sahiptir (3).

Demirhindi yetişme dönemine göre bili-nen en asidik ve tatlı olabilen meyvedir(3). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Demirhindi meyvesi Triptofan (%82) dışındaki bütün esansiyel amino asitler açısından ideal pro-tein standartlarının üzerindedir(4). Benzer özellikleri tohumunda da mevcuttur ve bu yönü ile protein malnutrisyonu sorunu ya-şayan gelişmekte olan ülkelerde demirhin-di tohumları ulaşılabilir protein kaynağı olmaktadır.

Demirhindi ve İnsan Sağlığına Etkisi

Çeviri:PınarKuru

Page 28: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

27

T. indica’nın fitokimyasal analizleri sonucunda içerdiği fenolik ürünler Ör.kateşin, prosiyanid B2, epikateşin. Tartarik asit, musilaj, pektin, arabinoz, ksiloz, galaktoz, glukoz, üronik asit and triterpen de T. İndica’nın içeriğinde bulunmaktadır (5).

Bir çok kullanım alanı olan ve Araplar tara-fından Hint Hurması (Tamari hindi) adıyla anılan bu bitki Mısır’ın da içinde olduğu bir çok Afrika ülkesinde popüler bir içecek olarakta tüketilmektedir (6). Geleneksel tıpta özellikle yara iyileşmesi, karın ağrı-sı, ishal, dizanteri, parazit, ateş, sıtma, so-lunum problemleri üzerine etkisi, laksatif ve afrodizyak oluşu nedeniyle tropikal ülkelerde sıklıkla kullanılmaktadır(1,2)

Gastrointestinal Sistem ve İliş-kili Hastalıklar

Laksatif: T. indica meyvesi içerdiği yüksek miktardaki malik asit, tartarik asit ve potasyum nedeniyle geleneksel tıpta laksatif olarak kulla-nımıştır.(1,2)

Karın ağrısı, İshal ve Dizanteri: Karın ağ-rısının bir çok nedeni olabilir. En sık karşı-laşılan nedenler arasında ishal ve kabızlık yer alır. İshal için T. İndica yaprakları, kabız-lık için meyvesi, karın ağrısı için ağaç kabuğu-nun yumuşak kısımları ve kökü tercih edilmek-tedir (1,2).

Demirhindi (Tamarindus indica) 100 gramının besin değerleriKaynak: USDA National Nutrient data base (7)

Enerji ve Besin Ögeleri Besin Değeri Günlük İhtiyacı Karşı-lama Oranı

Enerji 239 Kcal 12%Karbonhidrat 62.50 g 40%Protein 2.80 g 5%Toplam Yağ 0.60 g 3%Kolesterol 0 mg 0%Diyet Lifi 5.1 g 13%VitaminlerFolat 14 µg 3.5%Niasin 1.938 mg 12%Pantotenik asit 0.143 mg 3%Piridoksine 0.066 mg 5%Tiamin 0.428 mg 36%Vitamin A 30 IU 1%Vitamin C 3.5 mg 6%Vitamin E 0.10 mg <1%Vitamin K 2.8 µg 2%ElektrolitlerSodyum 28 mg 2%Potasyum 628 mg 13%MinerallerKalsiyum 74 mg 7%Bakır 0.86 mg 9.5%Demir 2.80 mg 35%Magnesyum 92 mg 23%Fosfor 113 mg 16%Selenyum 1.3 µg 2%Çinko 0.10 mg 1%Bitki besiniß Karoten 18 µg --

Page 29: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

28

metil 3,4 - dihdroksibenzoat, 3,4 - dihidroksfenilasetat, (-)-epikateşin, tanin, antosiyanidinve oligomerik proantosiyanidinler) antioksidan enzmleri uyarıcı özelliklerinin yanı sıra kansere yol açan sinyal yolaklarını engelleyici özelliği vardır(10).

Antimikrobiyal Özelliği

Antimikrobiyal ilaçlara karşı gelişen yük-sek orandaki direnç ve sentetik ilaçların kalıcı toksik etkisi yeni çözüm arayışlarına neden olmaktadır. Tıbbi bitkier genellikle güvenli ve insanlar tarafından kolaylıkla metaboize ediebilmleri nedeniyle tercih edimektedirler. Tamarindus indica yeni bir antmikrobiyal ajan olarak iyi bir potansiye-le sahiptir(11).

T. indica özütünün Burkholderia pseudomal-lei, Klebsiella pneumoniae , Salmonella paraty-phi, Bacillus subtilis, Salmonella typhi, Esche-richia coli ve Staphylococcus aureus üzerinde antibakteriyel özelliği gösterilmiştir(1-3,12-14) Antibakteriyel özelliği içeriğinde bulunan lupe-olle ilişkilendirilmiştir.(12)

T.indica kabuk özütü ile yapılan deneyler-de S. Typhi üzerinde %25 oranında kimya-sal baskılama etkisi göstermiştir. Fitohe-maglütinin varlığında ve yokluğunda bu özüt lenfoproliferatif özellik göstermekte-dir. Sıtmanın da içinde bulunduğu bir çok enfeksiyon durumunda geleneksel tıpta tercih edilmektedir. Bağışıklık sistemini uyararak paraziteminin azalmasını sağla-maktadır(15).

Anti Parazit

T. indica’nın içeriğinde bulunan tanin ko-nak canlının gastrointestinal kanalında ser-best proteinlere bağlanarak ya da parazitin dışındaki deride bulunan glikoproteine bağlanıp ölümüne sebep olarak antipara-zitik özellik göstermektedir. T. İndica’nın kabuk ve yaprağından elde edilen özütler-le yapılan çalışmaların sonucunda etkinliği gösterilmiş ve antiparazitik olarak kullanı-mı önerilmektedir(16).

Peptik ülser: Peptik ülser (0,5 cm üzerin-deki mukozal hasar) mide ve duodenum-da olan ağrılı gastrointestinal hasardır. Ibuprofen, alkol ve pilor igasynu mode-liyle luşturulan ülser modellerinde Tama-rindus indica’nın tohumundan elde edilen özütün doza bağımlı olan koruyucu etkisi gösterilmiştir. Yeni bir ülser tedavi modeli olarak ümit vaadetmektedir(8). Bu koruyu-cu etkisini Tamarindus indica tohumlarının içerdiği polifenolik bileşikler, esas olarak posyanidin, epikateşin ve polimerik tanin-ler ile sağlamaktadır. Bu maddelerin anti oksidan ve serbest radikallere karşı etkisi vardır. Taninler aynı zamanda protein bi-riktrici ve damar büzücü özelikleriyle ülser oluşumunu önlemektedirler(8).

Spazmolitik etki: Demirhindi meyvesi Kalsiyum kanallarını bloke ederek düz kasların gevşemesini sağlamaktadır. Bu da Tamarindus indica’nın geleneksel ishal teda-visinde kullanımını açıklamaktadır(9).

Yara İyileşmesi

Yara bölgesine ağacın çeşitli bölgelerinden (yaş kabuk, yaprakları vs.) elde edilen ka-rışımlar uygulanarak tedavi edildiği bildi-rilmiştir(1,2).

Ateş ve Sıtma

Demirhindi meyvesi ateş düşürücü olarak yaprağı se sıtma tedavisinde kullanıldığı bldirilmiştir.(1,2)

Kanser

Demirhindi tohumu özütünün kimya-sal yöntemle oluşturulan akut nefrotok-sisite ve Renal hücreli kanser model-lerinde iyileştirici etkisi gösterilmiştir. Bu etkisi kısmen oksidatif stres azaltı-cı etkisi ile açıklanabilir. Oksidatif stres kanser ile ilişkilidir ve demirhindi to-humu özütünün içerdiği polifenollerin ( 2 - h i d r o k s i - d i h i d r o k s i a s e t o f e n o n ,

Page 30: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

29

Antiinflamatuar

T. indicus’un yaprak, tohum vb. bölgele-rinden elde edlen özütlerin antiinflamatuar özellikleri gösterilmiştir(17-19). Bu özelliği standart ilaç olan asetilsalisilikasitin etkisinden düşük kalmaktadır. Mekanik, kimyasal ve termal ağrı modellerinde analjezik etkisi gösterilmiştir. (19) Termal ve kimyasal ağrı modellerinde kırmızı kan hücre zarını sabitleyip yıkımını önler. PG ve NO salınımını önleyerek diklofenak ile benzer anti inflamatuar özellik gösterir(5)

Lizozom yıkımı olduğunda fosfolipaz A2 açığa çıkar fosfolipidlerin hdrolize olma-sına neden olarak inflamatuar aracıarının üretilmesine yol açar. Hücre zarı yıkımın önlenmesi sitopazma içeriğinin salınımını önler, doku yıkımı inflamatuar yanıtı azal-tır. T. indicus’un içerdiği polifenoller ve flavonoidler anti-inflamatuarve antinosi-septif etki gösterir (5)

Anti-fungal

Aspergillus niger ve Candida albicans kültür-lerinde T. İndica meyve özütünün potansi-yel antifungal etkisi gösterilmiştir(3).

Anti-viral

Bitki özütü karpuz mozaik virüsü, nohut mozaik virüsü ve tütün mozaik virüsü üzerinde ant vral özeliğe sahiptir(3).

Anti-nematodalDemirhindi bitki özütü Bursaphelenchus xy-lphilus üzerinde antinematodal etkiye sahiptir.(3)

MoluskisidalDemirhindi meyvesi özütünün içerdiği sa-ponin nedenyle Bulinustrancatus yumuşak-çasına karşı öldürücü etkisi vardır(3).

Page 31: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

30

özütü gıda takviyesi olarak ve hipglisemik ajanlara takviye larak kullanılabiir.(25)

Fruktoz ile beslenen hayvanlarda oluşan hiperinsülinemi ve insülin direnci DHE-AS ve HDL düzeyini azaltmakta ve TC, VLDL, LDL ve TG düzeyini arttırmaktadır. Demirhindi tohumu özütü insülin etkisini iyileştirerek metabolik sendrom üzerinde olumlu etki yaratmaktadır(26). Literatür-de sadece DM tip 2 hastası bir olguda de-mirhindi bitkisinin haplarının kullanımına bağlı olabileceği bildirilen hiperglisemi gözlenmiştir ancak bu hapın içeriği hak-kında yeterli bilgi mevcut değildir(30).

Kardiyovasküler Sistem Üzeri-ne Etkisi

T. indica meyvesinin özütü yüksek miktar-da polifenol ve flavonoid içermektedir. As-korbik asit kadar olmasada orta derecede antioksidan özellik göstermektedir. Epide-miyolojik çalışmalar meyve ve sebzelerden flavanoid alımının kalp sağlığı üzerinde olumu etkisini göstermiştir.(31). T. indica meyvesi hipokolesterolemik ve antioksi-dan özellik göstermektedir. Bu etkisini ka-raciğerde Apo A1, Abcg5 and LDL resep-tor gen ekspresyonunu arttırıp, HMG-CoA redüktaz ve Mtp gen ekspresyonunu bas-kılayarak göstermektedir. Aynı zamanda kolesterol atılımını arttırmakta, kolesterol biyosentezini azaltmakta, periferal doku-lardan LDL-C alımını ve temizlenmesini arttırmakta ve karaciğerde trigliserid biri-kimini önlemektedir. Ayrıca aterosklero-zun temel risk faktörlerinden olan LDL-C oksidatif hasarını önlemektedir(31) T. in-dica meyvesinin özütü ile yapılan hayvan deneylerinde serum total kolesterolünü (%50), LDL’yi (%73) ve trigliseridi (%60) düşürdüğü ve HDL’yi (%61) arttırdığı gösterilmiştir. Yüksek kolesterol diyeti ile beslenen grupta antioksidan savunma sis-temini aktifleştirerek aortada oluşacak ate-roskerozu engellediği gösterilmiştir(32,33).

T. indica tohumu içerdiği flavonoid, tanin, polifenol, antosiyanidin ve oligomerik pro-

Antioksidan Özelliği

Demirhindi tohumu ve yaprağının antiok-sidan özelliği bir çok araştırmada gösteril-miştir. (2,3,20) Sadece çiğ tohum içerdiği fenoller (tanin) nedeniyle değil, ısıya kuru-tumuş tohumlarda içerdiği maddelerden dolayı antioksidan özellik gösterir(21).

Kırmızı şarap, üzüm çekirdeği, yeşil çay, demirhindi gibi fenol içeriği zengin besin-ler, içecekler ve bitki özleri hipolipidemik, anti aterosklerotik, antioksidan, antiinf-lamatuar ve immünmodülatuar etkileri ile göze çarpmaktadır. Özellikle Asya’da yaygın olarak üretilen demirhindi meyve-si, şeker, organik asid, pektin, vitamin ve mineral içeriğinin yanı sıra polifenol ve flavonoid açısından da zengindir. Zengin polifenol içeriği demirhindi tohumu ve ve meyvenin diğer kısımlarında mevcuttur. Bu içerikeri ie nötrofiller üzerinde düzen-leyici özelliği mevcuttur.(22)

Anti-diabetik Etki

Diyabetes Mellitis (DM) Tip1 ve Tip2’de kronik infamasyon sonucu pankreas β hüc-re adalarında yıkım sonucu gerçekleşen anormal insüllin salınımı, insülin reseptö-rünü ya da post reseptör olayları etkileyen metabolizma, karaciğer, böbrek üzerinde olumsuz sonuçları olan bir hastalıktır. De-mirhindi tohumu özütü ile yapılan çalışma-larda anti inflamatuar özelliği ile pankreas β hücre adalarını koruyucu, oluşan hasarı geri dönderici ve kan şekerini düzenleyici etkisi gösterilmiştir. Bu etkisini glukoz emi-limini azaltmaktan ziyade pankreasta hüc-re içi Ca+2 düzeyini (insülin benzeri etki) ve plazma insülin aktivitesini arttırarak ve hedef dokuda GLUT-2, GLUT-4, SREBP-1c (karaciğerde mRNA konsantrasyonunu arttırmaktadır) üzerinde etki göstererek yapmaktadır (2,3,23,24-28). Demirhindi to-hum özütünün kan glukoz düzeyini düşü-rücü etkisi pankreas β hücrelerini yeniden canlandırması ile insülin salınımını arttırıp kas ve yağ dokusuna glukoz girişini arttırıcı, hepatik glukoneogenezi önleyici özelliği ile olmaktadır(25). Bu özelliği ile polifenol zengini demirhindi tohumu ve

Page 32: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

31

raciğer hastalıklarına neden olmaktadır. Apoptoz (programlı hücre ölümü) bir çok karaciğer hastalığının patgenezinde temel mekanizmadır. Akut alkol ile oluşturulan karaciğer hasarında T. indica yaprağının özütü anti-apoptotik ve karaciğer koruyu-cu etki göstermiştir. Bu etkisini memran stabilizasynunu sağlayarak ve GSH tüken-mesi azaltarak göstermektedir. Bunun yanı sıra doza bağlı olarak casp-3 aktivasyonu-nu ve DNA parçalanmasını önlemekte ve histopatolojik olarak iyileşmeye neden ol-maktadır (2,6).

Kilo Kontrolü

Obezite vücutta yağ miktarının artışı, yağ hücrelerinin hiperplazisi ve hipertrofisini makrofajların yağ dokusuna infitrasyonu ile karakterize bir durumdur. Obezite te-davisinde bir çok farmakolojik yaklaşım denensede bunarın çk azı güvenli ve bir

antosiyanidinlerle antioksidan özellik gös-termektedir. T. indica tohumundan izole edilen bir polisakkarid fagositozu arttırıp, löksit göçünü önleyicive hüvre çoğalması-nı azaltıcı etkisi ie immünomodülatuar etki göstermektedir (34). Trigliserid düşürücü etkisi özütte bulunan epikateşinlerle ilişki-lendirilmektedir. Bu madde dışkıda atılan toplam yağ asidi, nötral ve asidik sterolleri arttırmakta ve hipolipidemik özelliğini bu yolla göstermektedir(34).

Bu özelliği ile yüksek kolesterol düzeyi olan kalp hastalarında besin takviyesi ola-rak demirhindi meyvesi ve tohumu öneril-mektedir.(31-34)

Karaciğer koruyucu

Alkol ve diğer kimyasallar, çevresel, bi-yolojik toksinler ve diğer pek çok faktör önemli bir halk sağlığı sorunu olan ka-

Page 33: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

32

Flor Toksisitesi

Özellikle içme suyunda bulunan Flor, miktarına bağlı olarak sağlık için yararlı veya zararlı olabilir. Dünya Sağlık Örgü-tü’nün verilerine göre içme suyunun opti-mum flor seviyesi 0.5 ile1.0 mg/l arasında olmalıdır. Bu düzeyin üzerindeki konsant-rasyonlar flor zehirlenmesine neden ol-maktadır(37). Flor zehirlenmesidünya ge-nelinde önemli bir sağlık sorunu olmakla birlikte sadece Hindistan’da yaklaşık 66.62 milyon kişiyi etkilemiştir. Flor gıdalarda da bulunabilse de esas alım yolu içme su-larıdır. Fazla flor alımı gen ekspresyonu, hücre döngüsü, hücre çoğalması ve hücre göçü, solunum, metabolizma, iyon değişi-mi, sekresyon, endositoz üzerine olumsuz etkileri, apoptoz, nekroz ve oksidatif stres, antioksidan özelliğin kaybı gibi hücresel etkileriyle vücutta metabolizmal sorunlara neden olmaktadır (38). T. İndica yaprağın-

çoğunun yan etkileri mevcut. Kafeterya tarzı beslenen hayvan modellerinde T. İndica meyvesinin özütü kilo azaltıcı ve hipolipidemik özeik göstrmiştir.(35) Bu etkisini dopaminerjik transmisyonu arttı-rarak, lipid metobalizmasını düzenleyerek, plazma leptin ve FAS düzeyini düşürerek gösterdiği düşünülmektedir.Flavonoidler ve polifenoller kilo azaltıcı özelliğin nedeni olabilir. Kilo azaltıcı özelliğin yanı sıra, se-rum kolesterol ve LDL’yi azaltıcı ve HDL’yi arttırıcı özellik göstermektedir(35,36). Ka-lori alımının ve tüketilen yağ miktarının fazla olması kan yağlarının yükselmesine ve karaciğer yağlanmasına neden olmak-tadır. Günlük T. İndica meyve özütünün tüketilmesi karaciğer yağlanmasını geri döndürücü özellik göstermektedir(36).

Page 34: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

33

lendiği bir çalışmada demirhindinin diğer baharat ve bitkilerin aksine demir biyoya-rarlanımını arttırdığı gösterilmiştir(46).

Toksisite, Yan Etkileri ve İlaç Etkileşimleri

T. indica tohumu özütünün farklı dozlarıy-la 2 yıl boyunca beslenen hayvanlarda bu tüketime bağlı herhangi bir yan etki göz-lenmemiştir(47). 28 gün boyunca T. indica tohumu polisakkaridi ile beslenen diğer bir çalışmada da kan biyokimyasında, id-rar tahlilinde, karaciğer fonksiyon testle-rinde, vücut ağırlığında bir değişim olma-dığı gösterilmiştir(48). Bir diğer çalışmada ise toksik etkinin bulunmadığı, beyaz küre ve trombsit artışına neden olduğu bidiril-miştir(2). T. İndica tohumlarının içerdiği tanin ve diğer bazı maddeler sindirimini zorlaştırmakta bunun için suda bekletime-si veya kaynatıldıktan sonra tüketilmesi önerilmektedir(3). Ayrıca içerdiği asidik maddeler ndniyl uzun süri kulanımda diş rozyonuna ndn olabilcği bildirilmiştir(49).

Demirhindi ile beraber tüketildiğinde Ibuprofen, Aspirin ve salisilik asidin bi-yoyararlanımı artmakta ve kan düzeyleri yükselmektedir(50,51).

Kaynakça:

1. Havinga R. M., Hartl A.,Putscher J., Prehsler S., Buchmann C., Vogl C. R., Tamarindus indica L. (Fabaceae): Patterns of use in traditional African medicine, Journal of Ethnopharmacology 127 (2010) 573–588

2. Bhadoriya S.S.,, Ganeshpurkar A., Narwaria J., Rai G., ve Jain A. P., Tamarindus indica: Extent of explored potential, Pharmacogn Rev. 2011 Jan-Jun; 5(9): 73–81.

3. Caluwé E. D., Halamová K., Damme P. V.,Tamarindus indica L. – A review of traditional uses, phytochemistry and pharmacology afrika focus 2010;23: (1)53-83

4. Glew, R.S., VanderJagt, D.J., Chuang, L.T., Huang, Y.S., Millson, M., Glew, R.H. (2005). Nutrient content of four edible wild plants from West Africa. Plant Foods for Human Nutrition, 60, 187-193

5. Bhadoriya S. S., Mishra V., Raut S., Ganeshpurkar A., Jain S. K., Anti-Inflammatory and Antinociceptive Activities of a Hydroethanolic Extract of Tamarindus indica Leaves, Sci Pharm. 2012; 80: 685–700

6. Ghoneima A. I., Eldahshanb O. A., Anti-apoptotic effects of tamarind leaves against ethanol-induced rat liver injury Journal of Pharmacy and Pharmacology, 2012; 64: 430–438

dan elde edilen özüt antifungal, antimik-robiyal özelliğinin yanı sıra antihipergli-semik,antihiperlipidemik, antiperoksidatif ve antioksidant özelliği ile flor toksisite-sinin etkilerini iyileştirmektedir. Karbon-hidrat, lipid ve antioksidan metabolizması üzerindeki olumlu etkileri yaprağın içeri-ğinde bulunan etken maddelerin nedeniy-le olmaktadır.(38).

T. indica meyvesinden elde edilen özüt ise plazma flor konsantrasyonunu düşürmek-te, flor nedeniyle oluşan karaciğer ve böb-rek hasarını azaltmaktadır.(39) Ayrıca T. İndica meyve kabuğunun çeşitli işlemlerle içme suyundaki florun arındırılmasında etkili olduğu gösterilmiştir.(40) Ayrıca ni-kel ve kurşun iyonlarının sulu çözetilerden ayrıştırılmasında da etkili bir yöntem ola-rak kullanılabileceği gösterilmiştir(41).

Diğer

Deri: İmmunoprotektif ve DNA koruyucu etkisi ile özellikle T.indica ksiloglukanın UV hasarı azalttığı gösterilmiş ve güneş kremlerinin içeriğinde doğal bir madde olarak yer alması önerilmiştir(42).

Göz: T.indica tohumu polisakkaridi muko-adhesiv özelliği nedeniyle göz damlalarının içeriğinde ilacın etkinlik süresini arttırmak amacıyla kullanılmaktadır. Hyaluronik asit karışımı ile kuru göz sendromunda, timlol ile göz içi basıncı düşürmede etkinliğini gösteren araştırmalar mevcuttur..Korneal yara iyileşmesinde özellikle cerrahi sonrası kullanımına dair çalışmalarda yapılmakta-dır.(3,43,44)

Astım ve öksürük: T. indica antihistami-nik, adaptojenik ve mast hücre stabilizas-yonu özelliği nedeniyle alerjik astım ve ök-sürükte etkili olabileceğine dair çalışmalar mevcuttur.(2)

Sinir onarımı: T. İndica tohumundan elde edien ksiloglukanın yeniden sinir oluşumu için uygun ortamın oluşmasını sağladığı gösteerimiştir.(45)

Demir biyoyararlanımı: Bir çok bitki özütü-nün demir emilimi üzerine etkisinin ince-

Page 35: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

34

Tamarindus indica seed coat, LWT 40 (2007) 982–990

22. Paula F. S.,Kabeya L. M., Kanashiro A.,Figueiredo A. S. G., Azzolini A. E. C.S. Uyemura S. A., Lucisano-Valim Y. M., Modulation of human neutrophil oxidative metabolism and degranulation by extract of Tamarindus indica L. fruit pulp, Food and Chemical Toxicology 2009; 47:163–170

23. Sole SS, Srinivasan BP, Akarte AS., . Anti-inflammatory action of Tamarind seeds reduces hyperglycemic excursion by repressing pancreatic β-cell damage and normalizing SREBP-1c concentration. Pharm Biol. 2013;51(3):350-60

24. Hamidreza H, Heidari Z, Shahraki M, Moudi B., A stereological study of effects of aqueous extract of Tamarindus indica seeds on pancreatic islets in streptozotocin-induced diabetic rats. Pak J Pharm Sci. 2010;23(4):427-34.

25. Sole SS, Srinivasan BP, . Aqueous extract of tamarind seeds selectively increases glucose transporter-2, glucose transporter-4, and islets’ intracellular calcium levels and stimulates β-cell proliferation resulting in improved glucose homeostasis in rats with streptozotocin-induced diabetes mellitus., Nutr Res. 2012;32(8):626-36.

26. Shahraki MR, Harati M, Shahraki AR., Prevention of high fructose-induced metabolic syndrome in male wistar rats by aqueous extract of Tamarindusindica seed., Acta Med Iran. 2011;49(5):277-83.

27. Maiti R, Das UK, Ghosh D., Attenuation of hyperglycemia and hyperlipidemia in streptozotocin-induced diabetic rats by aqueous extract of seed of Tamarindus indica, Biol Pharm Bull. 2005;28(7):1172-6.

28. Gautam B, Vadivel V, Stuetz W, Biesalski HK., Bioactive compounds extracted from Indian wild legume seeds: antioxidant and type II diabetes-related enzyme inhibition properties, Int J Food Sci Nutr. 2012;63(2):242-5.

29. Maiti R., Jana D., Das U.K., Ghosh D., Antidiabetic effect of aqueous extract of seed of Tamarindus indica in streptozotocin-induced diabetic rats, Journal of Ethnopharmacology 2004;92:85–91

30. Wiwanitkit V., Hyperglycemia in poor controlled diabetes from crude tamarind herbal pill: a case study., Asian Pac J Trop Biomed. 2011;1(1):79-80.

31. Lim C. Y., Junit S. M., Abdulla M. A., Aziz A. A., In Vivo Biochemical and Gene Expression Analyses of the Antioxidant Activities and Hypocholesterolaemic Properties of Tamarindus indica Fruit Pulp Extract PLOS ONE 2013;8:7

32. Martinello F., Soares S.M., Franco J.J., Santos A.C., Sugohara A.,

33. Garcia S.B., Curti C. , Uyemura S.A., Hypolipemic and antioxidant activities from Tamarindus indica L. pulp fruit extract in hypercholesterolemic hamsters, Food and Chemical Toxicology 44 (2006) 810–818

34. Chong U. R. W., Abdul-Rahman P. S., Abdul-Aziz A.,Hashim OO. H., Junit S. M.,Tamarindus indica Extract Alters Release of Alpha Enolase, Apolipoprotein A-I, Transthyretin and Rab GDP Dissociation Inhibitor Beta from HepG2 Cells PLoS ONE June 2012;7(6):39476

35. Landi Librandi AP, Chrysóstomo TN, Azzolini AE, Recchia CG, Uyemura SA, de Assis-Pandochi AI., Effect of the extract of the tamarind (Tamarindus indica) fruit on the complement system: studies in vitro and in hamsters submitted to a cholesterol-enriched diet. Food Chem Toxicol. 2007;45(8):1487-95.

7. National Nutrient Database for Standard Reference Release 25, Nutrient data for 09322, Tamarinds, raw http://ndb.nal.usda.gov/ndb/foods/show/2407

8. Kalra P, Sharma S, Suman, Kumar S., Antiulcer effect of the methanolic extract of Tamarindus indica seeds in different experimental models., J Pharm Bioallied Sci. 2011 Apr;3(2):236-41.

9. Ali N, Shah S., Spasmolytic Activity of Fruits of Tamarindus indica L., J Young Pharm. 2010 Jul;2(3):261-4

10. Vargas-Olvera CY, Sánchez-González DJ, Solano JD, Aguilar-Alonso FA, Montalvo-Muñoz F, Martínez-Martínez CM, Medina-Campos ON, Ibarra-Rubio ME., Characterization of N-diethylnitrosamine-initiated and ferric nitrilotriacetate-promoted renal cell carcinoma experimental model and effect of a tamarind seed extract against acute nephrotoxicity and carcinogenesis., Mol Cell Biochem. 2012 Oct;369(1-2):105-17.

11. Nwodo u. U., Iroegbu c. U., Ngene A. A., Chigor V. N., Okoh A. I., Effects of Fractionation and Combinatorial Evaluation of Tamarindus indica Fractions for Antibacterial Activity J Molecules 2011;16:4818-4827

12. Al-Fatimi, M., Wurster, M., Schröder, G., Lindequist, U. (2007). Antioxidant, antimicrobial and cytotoxic activities of selected medicinal plants from Yemen. Journal of Ethnopharmacology, 111, 657-666.

13. Escalona-Arranz JC, Péres-Roses R, Urdaneta-Laffita I, Camacho-Pozo MI, Rodríguez-Amado J, Licea-Jiménez I.,Antimicrobial activity of extracts from Tamarindus indica L. leaves. Pharmacogn Mag. 2010 Jul;6(23):242-7.

14. Djeussi D. E., Noumedem J. AK.,Seukep J. A.,Fankam A. G., Voukeng I. K.,Tankeo S. B.,Nkuete A. HL., Kuete V., Antibacterial activities of selected edible plants extracts against multidrug-resistant Gram-negative bacteria, BMC J Complementary and Alternative Medicine 2013, 13:164

15. Nguta J.M., Mbaria J.M., Brine shrimp toxicity and

antimalarial activity of some plants traditionally used in

treatment of malaria in Msambweni district of Kenya,

Journal of Ethnopharmacology, 2013; 146:3,988-992

16. Das S. S. , Dey M., Ghosh AK, Determination of anthelmintic activity of the leaf and bark extract of Tamarindus Indica linn 2011;73:1,104-107

17. Rimbau V, Cerdan C, Vila R, Iglesias J., Antiinflammatory activity of some extracts from plants used in the traditional medicine of north-African countries (II). Phytother Res. 1999;13(2):128-32.

18. Sole SS, Srinivasan BP, Akarte AS.,Anti-inflammatory action of Tamarind seeds reduces hyperglycemic excursion by repressing pancreatic β-cell damage and normalizing SREBP-1c concentration. Pharm Biol. 2013;51(3):350-60

19. Thomas A, Gangadharan R, Amma SV.,Anti - inflammatory and analgesic properties of the leaves of tamarindus indicus. Anc Sci Life. 1998;18(2):120-6.

20. Khairunnuur FA Jr, Zulkhairi A, Azrina A, Moklas MM, Khairullizam S, Zamree MS, Shahidan MA., Nutritional Composition, in vitro Antioxidant Activity and Artemia salina L. Lethality of Pulp and Seed of Tamarindus indica L. Extracts. Malays J Nutr. 2009;15(1):65-75.

21. Siddhuraju P., Antioxidant activity of polyphenolic compounds extracted from defatted raw and dry heated

Page 36: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

35

polysaccharide/hyaluronic acid mixtures: A nuclear magnetic resonance spectroscopy investigation. Carbohydr Polym. 2013;16;91(2):568-72

45. D’amico, M.; Di-Filippo, C.; Lampa, E.; Boldrini, E.; Rossi, Francesco; Ruggiero, A.; Filippelli, A., Effects of timolol and of timolol with tamarind seed polysaccharide on intraocular pressure in rabbits. Pharmacy and Pharmacology Communications, 1999: 5(5): 361-364

46. Biomaterial aids nerve regeneration, Erişim tarihi:12.08.2013 http://www.monash.edu.au/news/show/biomaterial-aids-nerve-regeneration,

47. Tuntipopipat S, Zeder C, Siriprapa P, Charoenkiatkul S. Inhibitory effects of spices and herbs on iron availability. Int J Food Sci Nutr. 2009;60(1):43-55.

48. Iida M, Matsunaga Y, Matsuoka N, Abe M, Ohnishi K, Tatsumi H. Two years feeding toxicity study of tamarind seed polysaccharide in rats, J Toxicol Sci. 1978;3(2):163-92.

49. Heimbach JT, Egawa H, Marone PA, Bauter MR, Kennepohl E., Tamarind seed polysaccharide: a 28-day dietary study in Sprague-Dawley rats. Int J Toxicol. 2013;32(3):198-208.

50. Nayak SS, Ashokkumar BR, Ankola AV, Hebbal MI., Association of erosion with dietary factors among 5-year-old children in India. J Dent Child (Chic). 2012;79(3):122-9.

51. Garba M, Yakasai IA, Bakare MT, Munir HY. Effect of Tamarindus indica. L on the bioavailability of ibuprofen in healthy human volunteers. Eur J Drug Metab Pharmacokinet. 2003;28(3):179-84.

52. Izzo AA, Di Carlo G, Borrelli F, Ernst E., Cardiovascular pharmacotherapy and herbal medicines: the risk of drug interaction. Int J Cardiol. 2005;98(1):1-14.

36. Jindal V, Dhingra D, Sharma S, Parle M, Harna RK., Hypolipidemic and weight reducing activity of the ethanolic extract of Tamarindus indica fruit pulp in cafeteria diet- and sulpiride-induced obese rats. , J Pharmacol Pharmacother. 2011;2(2):80-4

37. Azman KF, Amom Z, Azlan A, Esa NM, Ali RM, Shah ZM, Kadir KK., Antiobesity effect of Tamarindus indica L. pulp aqueous extract in high-fat diet-induced obese rats. J Nat Med. 2012;66(2):333-42.

38. Sivasankar V, Ramachandramoorthy T, Chandramohan A., Fluoride removal from water using activated and MnO2-coated Tamarind Fruit (Tamarindus indica) shell: batch and column studies., J Hazard Mater. 2010:15;177(1-3):719-29.

39. Vasant RA, Narasimhacharya AV., Ameliorative effect of tamarind leaf on fluoride-induced metabolic alterations. Environ Health Prev Med. 2012;17(6):484-93

40. Ranjan R, Swarup D, Patra RC, Chandra V., Tamarindus indica L. and Moringa oleifera M. extract administration ameliorates fluoride toxicity in rabbits. Indian J Exp Biol. 2009;47(11):900-5

41. Sivasankar V, Rajkumar S, Murugesh S, Darchen A., Tamarind (Tamarindus indica) fruit shell carbon: A calcium-rich promising adsorbent for fluoride removal from groundwater. J Hazard Mater. 2012; 30;225-226:164-72.

42. Suganthi N, Srinivasan K., Adsorptive removal of nickel and lead ions from aqueous solutions using phosphorylated tamarind nut carbon., J Environ Sci Eng. 2011;53(4):528.

43. Strickland FM, Kuchel JM, Halliday GM., Natural products as aids for protecting the skin’s immune system against UV damage., Cutis. 2004;74(5):24-8.

44. Uccello-Barretta G, Balzano F, Vanni L, Sansò M. , Mucoadhesive properties of tamarind-seed

Page 37: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

36

DÂHiliye:

Oryantasyon: VAR

Çalışma Prensibi:

•1 ay servis, 1 ay poliklinik.

•Dâhiliyede intörn~asistan. Çömez asistan statüsündesin.

•Serviste hasta takibi, vizitler, konsültas-yon. Bir ayda 15-20 hasta takibi yaparak servis bitirilir.

•Dâhiliyede “İntörn nerede?” denmez, “Bu hastanın doktoru kim?” denir. Vizitte ben anlatırım benim hastamı, aynı asistan gibi. Hocanın muhatabı benim. “Antibiyo-tiği stoplayalım, şu tetkiki yaptıralım” diye kıdemliye değil bana söyler.

•Poliklinikte dilersen poliklinik yap hasta-ları danış, primer doktorsun sen artık.

•Vakalar, makale sunumları, vizitlerde ho-calar ile karşılaşıyorsun muhakkak.

Öğreticilik:

•Hem özveriyle çalışıyorsun hem öğretici oluyor. Seni ezmeye çalışmıyorlar. Ayak işi yaptırmaya çalışmıyorlar. Doktor gibi his-settirilen, hissedilen...

•Eksik hissettiğimiz pek nokta yok. Kardi-yoloji eksik mi? Değil. Çünkü her hastada multi kronik hastalıklar var.

işleyişe itirazlar:

•Dahiliyenin tek angaryası yoğun bakım nöbetidir. Oraya intörn yazılmasının nede-ni gece kan alınmasıdır. Kan şekeri hemşi-renin görevidir.

•5-6 yoğun bakım toplamda 11-12 nöbet tutulur dahiliyede. 3-4 kişi yoğunbakım nöbetinden şanslı olduğu için kurtulur.

•Hoca bir işi hemşireye personele asistana yaptıramıyorsa intörne yaptırıyor.

•Dahiliyeyi diğer stajlara örnek gösterebi-lirsiniz. Dâhiliyeyi dâhiliye yapan düzeni...

•4’ teki dahiliye stajının çok iyi geçmesi, 6. Sınıfın en öğretici stajı olması, çok iyi geç-mesi ile Marmara dahiliye çok kaliteli ve verimli bulunuyor.

İNTÖRN NEDİR?

Stj.Dr.İkbalHümayAkyıldız

Ne iş yapar? Ne kadar çalışır? Ne yapmalıdır? Ne yapmamalıdır?Ne bekler? Ne alır? Ne verir?

İntörn 1 Temmuzdan 30 Hazirana dek, 52 hafta aralıksız çalışan son sınıf tıp öğrencisidir. 318 lira maaş/harçlık alır. Mezuniyet öncesi eğitimin bu son basamağı olan Faz3’ te asistan doktormuşçasına poliklinik, servis, acil ve doğumhane gibi pekçok alanda aktif olarak 7/24 çalışır.

Var olan sistemde 12 ay boyunca ikişer aylık dâhiliye, pediatri, acil, kadın doğum, halk sağ-lığı ve birer aylık psikiyatri ve elektif olmak üzere yedi staj yapar.

Page 38: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

37

acil:

Oryantasyon: VAR

Çalışma Prensibi:

•24 saat nöbet +48 saat dinlenme. 8 saatlik şiftler ile sarı-kırmızı-yeşil.

•Teorik ders + sabah vakaları.

•Hoca ders anlatmıyor. Vakada karşılaşılı-yor.

•Nöbette arada hiç dinlenme yok! Uyuma, tuvalete gitme, mola verme şansı yok.

•İş tanımı içinde mümkünse dinlenecek yer de olsun. Biz de insanız!!

Öğreticilik:

•Öğrenme açısından acil nöbeti en iyisi.

•Marmara intörnleri çömez asistanlardan daha tecrübeliler.

•Primer doktor olarak görev yapıyorsun ama yine üstündeki kıdemli seni ezebili-yor.

•Yeşilde baktığın hastanın tetkiklerini ta-kip edemiyorsun. Sonuçla ne yapman ge-rektiğini öğrenemiyorsun. Eğitim alamı-yorsun. Sadece iş yükünü karşılıyorsun. Orta kıdem asistan sonuca bakıyor tedavi planlıyor ama seni dahil etmiyor.

•İntörnlükte ders var ama olmasa daha iyiydi. Nöbet ertesinde asistan ders anla-tıyor, anlatmasa daha iyi, bilmiyor o da çünkü.

işleyişe itirazlar:

•Angaryası sarı alan. Saatte bir kıdemli asistan vizit atar. Order verir. Ama işleyişi tamamen intörn halleder. Hasta yakınıyla da o uğraşır, kons peşinde koşturmakla da.

•Bu hastanenin iş yükü çok fazla bahane-sine sığınıyorlar. Gecelik hasta yükü yakla-şık 1000. Eskiden 4-5 asistan nöbet tutardı şimdi iki katına çıktı kadrolar, kompanse edildi; ama o zaman intörne bırakılan işler hala intörnde. şuan çömez asistan oturu-yor, ben çalışıyorum. Niye?

•Asistan hastanın öyküsünü aldıysa mua-yenesini de o yapmalı. Rektal tuşeyi neden intörne bırakıyorsun? “RT intörnün işi!” lafı bizi çok irrite ediyor!

•Asistanların kendilerine boş vakit ayır-ması için biz çalışıyoruz sanki. Asistanla-rın yapması gereken işleri ,mesela yeşil acil gibi, biz idare ediyoruz.

PeDiatri:

Oryantasyon: YOK

Çalışma Prensibi:

•1 ay servis/acil/yenidoğan + 1 ay hasta ço-cuk/sağlam çocuk + yandal poliklinik.

•Serviste sadece ilaç girişi yapıyor. Hasta tetkike gidecekse intörn yanında gidiyor.

•Pediatride serviste hasta takibi yapılmı-yor.

•Öğretim üyeleriyle karşılaşma pek olmu-yor. Servise üç gün üst üste uğrayan hoca bulmak zor.

•Pediatri staj sonu imza föyü doldurulma-sı bekleniyor.

•Marmara pediatrinin tek iyi yanı intörn-deki potansiyeli bilmiyorlar. Bilseler dahi-liyede intörnün 5 hastayı çekip çevirebil-diğini servisi intörnlere bırakıp asistanları çekerler.

Page 39: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

38

•Yenidoğanı görebileceğimiz tek yer bura-sı, ama işler aksamasın diye hızlı rotasyon yapılmıyor. Oysa hepimiz görmeliyiz. Sağ-lam çocuk da öyle.

işleyişe itirazlar:

•İntörnler itaatkarsa sömürülüyorlar.

•Biri sana iyi davranıyorsa intörn doktor da onun işini 10 kat iyi yapıyor. Sevmedi-ğin asistanın işini yavaş yapıyorsun. Hatta yanlış yapıyorsun bilerek; peşinden azar yersin diye. Çünkü birtek elimizde onu bıraktılar. Savunma mekanizması öyküyü kötü almak oldu.

•Hesabı baş asistana, kıdemliye veririz. Çömez bana neden hesap sorar?

•Madem herkesin doktoru var rektal sü-rüntüyü neden pediatride intörne aldırı-yorsunuz sadece?

•İntörn bir şey yaptım diye birinden imza almak zorunda değildir. İntörnün gelme-me hakkı var mı? Yok. Devamsızlık hakkı var mı? Yok. İntörn bir gün gelmezse tuta-nak tutulur mu? Tutulur. Asistan hergün gelince yoklama veriyor mu? Yok. O za-man intörn gelmeyince de tutanak tutsun bana ‘’İmza peşine düş’’ demesin. Asistan gibi iş yüklüyorsanız asistan gibi davranın.

•Pediatride takip etmeyeceğim hastanın hikayesini gecenin 10’ unda ben alacağım. Neden?

•Bilerek eksik bırakacaksın, yanlış yaza-caksın, sabah vizitte asistan fırçayı yerse bir daha yapmaz.

•Odadaki herkese çay ısmarlarken neza-keten sana da sorsun. 5 kişiler, 6. benim. Sekretere dahi çay ısmarlamışsın ama beni saymıyorsun. İntörnüm ben ya!

•“Hayır ben senin bakmanı istiyorum” di-yen asistana cevap verme hakkımız yok. Hekimlik hayatıma katkısı olmayacak iş-lere zorlanıyorum, imza ile tehdit ediliyo-rum.

•Kliniğini bilmediğin hastanın MR yoru-munu almaya yolluyor seni. Radyolog da neden bunun çekildiğini sorunca kalıyo-rum ben.

•Yandallarda hiçbir şey öğrenmemiz bek-lenmiyor, sadece iş yükünü karşılamamız bekleniyor.

-Kardiyo: Eko veri girişi= sekreterlik

-Gastro: çocuk tutma,endoskopi izleme

-Endokrin: ders çalışıyor

-Onkoloji: dosya çıkarıyor.

Öğreticilik:

•Pediatrik Acil hariç pediatrinin hiçbir öğ-reticiliği yok.

•Yanına düştüğün asistana bağlı. Belirli bir şablonu olmadığı için, intörn doktora da güvenilmediği için, intörn orada pasif ka-lıyor. Sorumluluk almak istese bile kimse güvenmiyor, hocalarla muhatap olamıyor.

•Bir de hocanın asistanın münakaşası şu: ‘’Bana neden 2 intörn değil de 1 intörn ve-rildi’’ , ‘’Ona neden kaliteli intörn yazıldı da bana yabancı uyruklu intörn verildi? ”. Doçentin baş asistanı arayıp böyle fırça at-tığını duydum. Böyle kepazelik olur mu? İş gücü çünkü onun için sadece. Amele gö-züyle bakıyor.

•Azıcık intörn eğitimini düşünseydi eli-ne bir dosya verip bütün hastanedeki tüm insülin alan hastaları bana kons gir cevap-la ki döner sermayem artsın senin işin bu hadi yürü demezdi.

Page 40: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

39

•RIA kursu var, güya sertifika verilecek diyorlar; ama RIA takmıyorsun, ortam yok çünkü. Elektif değil ama gitmek de zorun-lu değil; ama almadığın kursun sınavına girmek zorundasın.

•Zaten o sertifikayı mezun olmadan alamı-yormuşsun! Maaşına katkısı olacak falan diyorlar. Bizden kursa katılmasına rağmen de daha hiç alabilen olmadı o sertifikayı. Bariz yalan söyleniyor. Aldanan oluyor diye çark dönüyor.

•Halk sağlığının 2 ayı var. Toplamda 2 haftalık dersi yayıyorlar. ‘’Bu bizim zama-nımız istediğimiz gibi kullanırız.” Her gün bir tanesi ancak geliyor. Biz 10-15 kişi top-lanıyoruz beğenmiyorlar, 20 kişiye tamam-lıyoruz.

•9’ dan 11’ e kadar bekledik. “Canım çok sıkkın bugün ders yapamayacağım” diye haber gönderdi. Bunu diyen hoca oldu. İn-törnün canı hiç sıkılmaz ama!!

•Araştırma konusu seçemiyoruz, hocala-rın araştırmalarında çalışmak zorunda bı-rakılıyoruz. Halk sağlığını geçebilmek için gönüllü olmadığım bir araştırmada çalışı-yorum.

•Ambu bilmiyorum, beni hasta tetkikine gönderiyolar. Ne kadar bildiğimizi sorgu-lamıyorlar.

•Pediatriciler dahiliyedeki Çetin hocaya gitsin “Siz nasıl yapıyorsunuz?” desin. Ye-ter bence.

Halk sağlığı:

Oryantasyon: VAR

Çalışma Prensibi:

•Teorik derslerden oluşuyor:

-1 hafta bağışıklama,

-1 hafta aile planlaması,

-1 hafta spss-araştırma,

-1 hafta ASM,

-1 hafta iş yeri hekimliği,

-1 ay araştırma veri-analiz-rapor.

•Değerlendirme yok, imza var. Halk sağ-lığında araştırma görevlisinin onayı mese-lesi...

•30 kişi kalkıp Pendik’ten Haydarpaşa’ ya gidiyoruz.

Öğreticilik:

•Araştırma yaptırana kadar soğuk zincir anlatsın bana. Aşı anlatsın.

•İş hekimliği anlatmışlardı 1 saat. Öğren-diğim tek yeni şey bu.

•İlk 3 yıl zaten SPSS’ den metoduna her şeyi öğrenmişim, 3 araştırma yapmışım, asistanından çok yayınım var; ama hala ne-den 6’ da tekrar araştırma? Tekrar hepsini öğretiyorlar güya. Hiç öğrenmemişim gibi ‘’son 1 ay kala araştırma yap’’... Nasıl veri alacaksın acaba 1 ayda?

işleyişe itirazlar:

•Ümraniye ASM’ leriyle anlaşma yapmış-lar güya; ama hastaya dokundurtmuyor.

Page 41: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

40

bana bir faydası yok. Jinekolojide 1 hafta duralım ama herkes görebilsin. Biri jineko-loji biri gebe olmasın.

•Kadın doğum asistanları 6 ay çömezlikyapacaklar 4 yıl oradalar; ama ben 2 aylı-ğına oradayım. Bana meslek hayatımda gerekecek genel bilgiler; gebe takibi ve ji-nekoloji genel hasta profili almak. Postopta hasta çıkarmayı, epikrizi bilsem ne bilme-sem ne.

kaDın DOğum:

Oryantasyon: YOK

Çalışma Prensibi:

•2 hafta plk+ 2 hafta doğumhane/servis

•Serviste sadece epikriz yazılıyor.

•Hoca ile karşılaşılmıyor. Vizit yok.

Öğreticilik:

•Kadın-doğum’da sadece NST bağlıyor-sun. Onu da sana kimse öğretmiyor, neden yaptığını da bilmiyorsun.

•Poliklinikler arasında çok fark var. Stan-dardizasyon yok. Kimi epikriz yazdırıyor kimi ‘’ Ablacım sen gidebilirsin’’ diyor, kalmana gerek yok.

•Kadın doğum servisi gereksiz.

•Jinekoloji polikliniğine düşen şanslı olu-yor. Vajinit nasıl tedavi edilir öğreniyor-sun. Spekulum nasıl takılır, smear nasıl alınır öğreniyorsun.

•Öğrenme açısından en kötüsü kadın do-ğum.

işleyişe itirazlar:

•Ama en sıkıntılı bölüm bence kadın do-ğum! (Hep bir ağızdan) Evet kadın doğum!

•Asistan ilk gün nöbeti devraldığın arka-daşa “ Şuna NST öğret ” diyor. Şu’yum ben. İntörn bile değil. “Bir ay boşluk bah-şettik, köpeğimiz olacaksınız!” temel moti-vasyon bu.

•Kadın doğum için keşke sabahtan akşa-ma kadar acilde NG taksaydım da şurada-ki eziyeti çekmeseydim diyoruz. Gereksiz iş yükü. Saygısızlık ve gereksizlik dolu. İş değil.

•İntörnlere o kadar absürd işler veriliyorki neredeyse yer sildirecekler. Konsültas-yon telefon açmayınca intörn yolluyorlar. Tabela bile tutturdular bu hastanede.

•Pratisyen hekim olarak yetişmemiz gere-kiyor, fetomaternalde yandalda durmamın

Psikiyatri:

Oryantasyon: YOK

Çalışma Prensibi:

•Pazartesi ve çarşamba vizitler oluyor.

•İmza almaya poliklinike gidiyoruz.

•İntörn, hastanın kantine çıkması için refa-katçilik yapıyor. Günde 3 kere.

Öğreticilik:

•Ne öğrenmemiz gerektiğini bile bilmiyo-ruz.

işleyişe itirazlar:

•Hastanın kaçmaması için göz kulak olu-yorsun. Doktor musun güvenlik mi belli değil.

Page 42: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

41

•Servis karışmışsa ve herkes çalışıyorsa hiçbir intörn gidip de “ Ağabey ben uyuya-cağım ” diye tutturmaz.

•İntörnün inisiyatifine bırakılması gereken şeyler var, uyuma hakkı gibi...

tus olmasaydı intörnlük nasıl bir şey olurdu?

•Herkes yaptığı işlere daha sıkı sarılırdı. Her boş saniyesini derse ayırmazdı. Has-tanede daha çok eğitim alabilmek için, öğrenebilmek için uğraşırdı. TUS olunca sorumluluğun olmayan hiçbir şeye el atmı-yorsun. Dinç kalıp ders çalışman gerekiyor çünkü.

•İş tanımını hoca-asistan-intörn birlikte hazırlamalı. Hoca çok muhattap olmadığı için tam olarak ne yapıldığını görmüyor. Asistan tüm işi intörne yıkmak ister. İntörn tüm işten kurtulmak ister. O yüzden birlik-te yapmaları gerekir.

•Pratisyen hekimlik becerileri yazılsın. Bunlar dışında kalanlar intörn iş tanımın-da olmasın.

•Hocanın angarya için mantığı: “ Esas asis-tandan korkun. İntörnü yeri gelirse bırakı-rız.”

Yukarıda anekdotlardan alınan spot cüm-leler ile tasvir edilen intörnlük sistemini artıları ve eksileri ile, bizzat bu eğitimi ta-mamlamak üzere olan intörnlerin kendi cümlelerinden okumuş bulunmaktasınız.

İntörnlerin iş tanımının oluşturulması ge-reğini vurgulayan cümleleri intörnlerin kendilerine düşen kısım için gerekli özve-riyi vereceklerinin teminatı niteliğindedir.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İn-gilizce Tıp’ın dinamik ve akredite çizgisi Faz3’ teki aksaklıkları düzeltmek ve verim-liliği arttırmak adına yeni düzenlemelere gitmelidir.

Bunun için tıp eğitimcisi-hoca-asistan-in-törn’den oluşan alt kurullar kurulmalı ve klinik eğitimin yeni düzenlemeleri değişim programı kapsamına intörn iş tanımı çalış-tayı da eklenmelidir.

soru: Marmara’da intörn olmak nasıl bir duygu?

•Zor. Yıpratıcı ama bence öğretici.

•Marmara’ da intörnlük çok adaletlidir. Herkes aynı şeyi çeker. Cerrahpaşa’da her-kes yatar. Çapa’ da ise kimisine çok zor in-törnlük de düşebilir ki müdahale şansı bile olabilen bir şeydir o... Sekreteri ne kadar tanıdığına bakar. Ama burada kötü ama adil bir intörnlük yapılır.

•Geçenlerde birisi Marmara’ nın tus so-nuçlarını paylaşmış. 63/195 ilkinde kazan-mış. Bu rezillik değil mi? Tus puanında da 11. sıradayız. Neden bu haldeyiz? Bizi iş gücü yapıyorsun ama iyi bir pratisyen he-kim olmak Türkiye’de yetmiyor, TUS’u da kazanmak şart! Akademik araştırma filan bu kadar ders veriyorsun ama pratisyen olun diye uğraşıyorsun, çelişkili!

•Öğreneceğimizin üstünde yoruluyoruz. Asıl sorun iş yükü değil. Öyle olsa acilden, dahiliyeden şikayetçi olurduk.

•Marmara mezunu asistan ile Cerrahpaşa mezunu asistanı arasında ciddi fark var.

•Cerrahpaşalı asistanın ağzından: “ Cer-rahpaşalı çalışmayı sevmez, çalıştırır!”

mesleki yeterlilik?

•(Hep bir ağızdan) EVET. Zorunluda en kötümüz bile işin altından kalkabiliyor.

•Biz işten kaçmıyoruz. Saygısızlıktan ve gereksiz iş yükünden rahatsızız.

•10 gündür yanında durduğun asistan hala sana “ şu”, “ bu” diyorsa orada prob-lem vardır.

•Asistan bize nasıl davranıyorsa diğer sağlık çalışanları da öyle davranmaya ça-lışıyor.

•Asistanlar bize lütfediyorlar sanki uyuya-bilmemizi. İyi de bu senin işin. Ben ise bu-rada eğitim alıyorum. Ben asistan değilim. Aynı yükle yüklenmem haksızlık.

•İş tanımı yapılırken detaylı bir şekilde dinlenme-uyku-şift belirtilmeli.

-Genel Geri Bildirimler-

Page 43: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

42

ÖBAK’ın temelleri 2009’da MÜTBAT (Bi-limsel Araştırma Topluluğu) olarak atıl-mış olup resmi olarak MÜTF-ÖBAK adıyla 2010-2011 yılında SKS’ye kulüp olarak ka-yıt olmuştur.

Fakülte içerisinde resmiyette tek kulüp ol-ması gerektiği dönemde (veya öyle bilindi-ği dönemde) MedClub adı ile faaliyet ola-rak amacı MaSCo’yu düzenlemek olarak kurulan kulüp 10 kişilik bir ekip ile başla-mıştı. MedClub tüm öğrenciler açısından sadece bilimsel anlamda değil sosyal ve sanatsal alanlar gibi tıp öğrencilerinin ek-sikliğini çektiği alanlarda projeler yaratıp tüm öğrencileri bir noktasından kulübün içine katmaya çalışmıştı. MedClub asistan-ların üye olamaması gibi durumlar yaşa-dığından ve konsept olarak bu ekibi daha dar bir çerçevede çalışmaya zorladığından içinde özerk çalışan kendine ait bir logo-su ve ekibi olan MÜTBAT oluşturulmuş, o ekiple MaSCo 2010’un düzenlenmesi dışında ‘’Popüler Bilim Buluşmaları’’ adı altında paneller düzenlenmişti. En popü-ler toplantı o dönemin salgını olan domuz gribi konusunda yapılmış ve yaklaşık 200 katılımcı fakültenin o zamanki adı ile R Sa-lonu, şimdiki adı ile Prof. Dr. Ali Ertuğrul Salonu’ nu doldurmuştu.

MaSCo 2010’dan bir sonraki sene kulüp alt döneme devredilmişti. Ardından 2011 yı-lında hastaneye geçmesiyle beraber MÜT-BAT’ın çekirdek kadrosu CTF ÖBAK’ ta daha önce yaşanan durgunluk dönemine son vermiş ekipteki isimlerden biri fakül-temizde benzer bir oluşum yaratma fikri ile ortaya çıkmıştı. Bu kişi şu an danışman yardımcısı olan göz hastalıkları bölümü asistanlarımızdan Dr. Fehim Esen’di. MÜT-BAT’ın çekirdek kadrosu ile MÜTF-ÖBAK adı ile biz de kendi durgunluk dönemimizi bitirmiş, fonksiyonel olarak daha iyi çalı-

şan bir sistemle ve yeni projeler ile tekrar-dan çalışmaya başlamıştık.

ÖBAK olarak yapılan aktivitelere gelirsek kısaca 2 çalışma kurulu oluşturup eğitim ve akademik gelişim amaçlı toplantılar dü-zenlemeye başladı. Bunlardan ilki neredey-se her hafta toplanan klinik hayat çalışma kurulu, ikincisi de bu sene klinik hayatın içine aktarılan ancak geçen sene bağımsız olan kök hücre çalışma kurulu idi.

Bunun dışında Türkiye’de sadece bizim fa-kültemizde bu kadar aktif olan yaz stajla-rı programı başlatılmıştı. Fakültemizin de bu programa sahip çıkması ile sertifikalar doğrudan fakülte tarafından basıldı ve sa-yın danışmanımız ve dekanımız Prof. Dr. Hasan Fevzi Batırel’ in imzası ile verildi. Yaz stajları aynı zamanda fakültemizde diploma ekinde yapılan stajlar başlığında geçecek bir öğrenci organizasyonu olarak yer almıştı.

Kulübün yapısının ve ekibin genişlemesi sonucu kongre dışında büyük çaplı panel ve konferansların düzenlenmesi projeleri ortaya çıktı. Bunlardan ilki olarak “Organ Nakli ve Bağışı” paneli düzenlendi. Bu pa-nelde toplam 9 konuşmacı yer aldı ve 300 katılımcıdan toplamda 30 kişi organlarını bağışladı.

ÖBAK VE MUTFAK’IN GEÇMİŞİ VEGELECEĞİ HAKKINDA

Pınar Kuru & Gökhan TazegülStj. Dr. & Stj. Dr

Page 44: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

43

MUTFak’ın temelleri 2012’nin yazında bir toplantıda atılmıştı. O toplantı sonrasın-da deftere düşülen not şöyleydi: “...Diğer projeler arasında çok önemli olan size bu yazıyı ulaştıracak olan dergi... 6 ayda bir çıkmasını planladığımız bu dergi, sınırlı sayıda basılı olarak ve e-dergi olarak hepi-nizin beğenisine sunulacak.”

MaSCo 2013’ün düzenlenmesi konusunda aktif şekilde çalışan ÖBAK, fakültemizde mevcut olan 4 kulübün bu proje için ortak çalışmasını sağlayıp çalışmaların büyük çoğunluğunu yürütmüştür. Daha önce 2 günlük olan program 3 güne çıkartılmış, sayıca 4 olan konferanslar toplamda 10’a yükseltilmiş ve fakültemiz tarihinde ilk kez MaSCo’ya dışarıdan sayıca bu kadar fazla sunum kabul edilmişti. Aynı zaman-da dışarıdan kabul edilen sunumlarla fa-kültemizden çıkan sunumların karşılıklı değerlendirilme şansı oluşmuştu. Onur konuğu olarak House M.D.’nin medikal senaristi Yrd. Doç. Dr. Lisa Sanders Yale

Üniversitesi’nden konuşma yapmak üze-re gelmiş ve “Every Patient Tells a Story” başlıklı konuşmasını yapmıştı. Dışarıdan ve fakültemizden toplam 800 kişi, Prof. Dr. Reşat Kaynar Salonu’ nun 2 katını da dol-durarak konuşmayı dinlemişti.

Dergiler söz konusuyken MMJ Student projesi hala devam etmektedir. Finansman sorunu çözüldükten sonra ocak MMJ’ye ek olarak yayınlanması planlanmaktadır. Bizden sonra gelecek ÖBAK üyelerinin de aynı şekilde bu projeye sahip çıkmaları, hem halihazırda ICP programı ile bilimsel araştırma altyapısı hazır olan fakültemizde hem de diğer tıp fakültelerinde bu kulübün öncül hedeflerinden biri olan araştırma ya-pımını ve yayın yapımını teşvik ve kolay-laştırma amaçlarına hizmet etmiş olacaktır.

Bu kulübün innovatif ve ileriye dönük pro-jelerinin devam etmesi ve tüm Marvardlı-ların içindeki bu yana hitap etmesi gelecek adına temennimizdir.

Page 45: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

44

Eğer yaşamadıysanız bunları, şanslı sayı-lırsınız. Türkiye’de organ nakli bekleyen on binlerce kişiden biri olmadığınız için, şanslı sayılırsınız.

Organ bekleyenlerin kendilerini yeni haya-ta bağlı tutan tek umudu kendilerine uy-gun organın ulaşmasıdır. Nakil konusun-da ise en büyük sıkıntı ne yazık ki bağışçı (donör) eksikliğidir. Organ nakli konusun-da özellikle son yıllarda yapılan faaliyetler organ bağışçı (donör) sayısının artmasını sağlamıştır. Ancak Avrupa ülkeleri ile kı-yasladığımızda bağış sayısında oldukça geride olduğumuzu görüyoruz. Örneğin İspanya’da 1 milyon kişiden 35’i organları-nı bağışlarken bu oran ülkemizde 4,7 kişiy-le sınırlı. Ayrıca, ülkemiz kanunlarına göre beyin ölümü gerçekleşen hastalar, hayatta iken organlarını bağışlamış olsalar bile ya-kınları izin vermediği sürece organlarına dokunulamıyor. Avrupa’da beyin ölümün-den sonra aile izin oranı %75 iken Türki-ye’de %24 seviyesinde. Kısaca hem bağış yapan kişi sayısı yetersiz, hem de ailelerin izin vermesi sıkıntılı bir konu. 70 milyon-luk ülkede uygun organ bulunamadığı için hayatını kaybedenleri göz önüne alırsak

durumun önemini bir parça da olsa kavra-mış oluruz.

Tüm bu sebepler, bizlere göstermiştir ki organ bağışı çok ciddi bir konudur ve sis-tematik, disiplinli biçimde üzerinde çalışıl-ması gerekir. Halk yanlış bilgilenmiş olabi-lir (ki çalışmalarımız sırasında “organlarım şu an bana lazım” diyen birçok insanla kar-şılaştık:) ), çekinceleri olabilir, sormak iste-diği sorular olabilir veya organ bağışı aklı-na yatmıştır ama bağış yapabileceği kanalı bilmemektedir.

KANOPE!FurkanAvcı,Dönem2

Kan ve Organ bağışına yepyeni bir boyut

Hiç organ nakil listesinde sıra beklediniz mi? Günlerin, saatlerin hatta daki-kaların hiç olmadığı kadar önemli olduğuna şahitlik ettiniz mi? Ya da bekle-yenin yanında eridiniz mi günden güne? Sevdiğiniz insanın gözlerine bakıp dinlediniz mi ağır aksak nefeslerini?

Ülkemiz kanunlarına göre beyin ölümü gerçekleşen hastalar, hayatta iken or-

ganlarını bağışlamış olsalar bile yakın-ları izin vermediği sürece organlarına

dokunulamıyor.

İlk organ bağışı etkinliğimizi 2013 yılının Mart ayında Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Organ Nakli Koordinatörlüğü ile birlikte Pendik Eğitim Araştırma Hastanesinde düzenledik. Ve

KANOPEBaşkanyardımcısı

Page 46: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

45

gördük ki insanların akıllarında organ ba-ğışı ile ilgili yanıt bekleyen sorular var. An-cak soruların cevabını aldıktan sonra çok rahat biçimde empati kurarak organlarını bağışlıyorlar. Bu ilk çalışmamızdan sonra isteğimizin yanına cesaret ve sorumluluk duygusu da eklenmiş oldu. Sonuçta yeni bir yaşama ümit besleyen binlerce ihtiyaç sahibi insan ve bu ihtiyacı giderebilecek çok sayıda potansiyel bağışçı var.

“Acil kan aranıyor!” şeklinde duyurula-rı sık sık görmüşsünüzdür. Hâlbuki kan, acil değil sürekli ihtiyaçtır. Örneğin İstan-bul’un günlük 1.600.000 ünite kana ihtiya-cı vardır. Kızılay’ın bölge kan merkezinde geniş depolar bulunmasına rağmen depo-ları dolduracak kan bağışı ise maalesef ya-pılmıyor.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Hemşirelik Yüksekokulu öğrencileri ola-rak Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Organ Nakli Koordi-natörlüğü, Kuzey Marmara Kızılay Bölge Müdürlüğü yaptığımız işbirliği ile Ekim ayında Kadıköy’de bir pilot çalışma düzen-ledik. Kısa zamanda planlanmış olması-na rağmen sonraki çalışmalarımız için bir dayanak oldu ve ne yapmak istediğimizi daha rahat kavramamızı sağladı. 5 günlük etkinlikte 600 ünite kan ve 100 adet organ bağışı kabul edildi.

Tüm bunların sonucunda gördük ki organ bağışı ve kan bağışı ayrı olgular olarak gö-rülse de aslında birlikte yürütülmesi gere-ken süreçlerdir.

Bize düşen görev ise kan ve organ bekleyen insanlar ile kan ve organ bağışında bulun-mak isteyenler arasında köprü oluşturmak. Biz de Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri olarak Kuzey Marmara Bölge Müdürü Uz.Dr.Hüsnü Altunay, Kızılay Kan Bağışçısı Kazanım ve Eğitim Uzmanı Guniz Guzey ve Marmara Üniversitesi Or-gan Nakil Biriminden Doç.Dr.Ender Du-lundu, Organ Nakli Koordinatörü Deniz Birtan’ın işbirliği ve desteği ile bu ihtiyaç-

İstanbul’un günlük 1.600.000 ünite kana ihtiyacı vardır.

5 günlük etkinlikte 600 ünite kan ve 100 adet organ bağışı kabul edildi.

Page 47: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

46

zırladığımız etkinlik afişlerinde bu logoyu kullandık. Ne var ki hayat beklenmedik hoş sürprizlerle dolu olabiliyor. Pendik Belediye Başkanı Dr.Kenan Şahin ile yap-tığımız görüşmenin meyvesi olarak afişle-rimizin hazırlanmasında profesyonel bir ekiple çalıştık ve ortaya bambaşka güzel afişler çıktı.

lara cevap verebilmek adına Dönem 2 ’den Eren Erdoğan’ın başkanlığında yeni bir oluşuma yöneldik: KANOPE.

Kanope, Antik Mısır’da ölen insanların or-ganlarının saklandığı toprak çömleklere verilen isimdir. Bizler de bağışçıların or-ganlarını ihtiyacı olan hastalara ulaştırmak görevini üstlendiğimizden kendimize bu adı seçtik. Bu yüzden Kanope sadece organ bağışına değil aynı zamanda kan bağışına da Kızılay ile beraber çalışma düzenleye-rek katkıda bulunmakta. Kan kaybedenle-re gerekli kanı sağlamakta.

Günümüzde görsellik çok büyük önem arz eden bir konu. Biz de yaptığımız beyin fırtınası sonucu maskot olarak karada en uzun yaşayan hayvan olan kaplumbağa-yı, slogan olarak “Geleceğe Hayat Ver!” i seçtik. Daha sonra kendi çabalarımızla ha-

3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla bizler de boş durmadık, üç farklı yerde ikişer günlük stantlar açtık. Sırasıyla Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi, Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü ve Pendik Meydan’da Kızılay’la ortak yürüttüğümüz etkinlikler bo-yunca 330 kan,394 organ bağışı sayısına ulaştık. Kızılay’ın günlük hedefinin üzerinde olan bu ortalama ile kan bağışına da yeni bir boyut kazandırmış olduk.

Çalışmalarımız sırasında katılımcıların organ ve kan bağışı hakkındaki bilgi ve görüşlerini içeren bir anket de uygulandı. Geniş çaplı katılımcı kitlesiyle nabız yoklaması yapıldı.

Marmara Üniversitesi Öğrencileri merkezli olarak kurulan KANOPE;

-Pendik Belediyesi, -İstanbul Anadolu Güney Kamu Hastaneler Birliği, -Tıp, Eczacılık, Sağlık Bilimleri, Hukuk Fakültesi Dekanlıkları -Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi -Umut Treni Derneği -Anadolu Port gibi Üniversite içi ve dışı çeşitli kurumlardan kabul görüp destekalmaktadır, kendilerine bu destekleri için çok teşekkür ediyoruz.

Page 48: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

47

İletişimimizi daha çok sosyal medya ara-cılığıyla yürütüyoruz, etkinlik duyurula-rımızı, fotoğraflarımızı bu yolla paylaşıyo-ruz. Eğer yardımcı olmak isterseniz veya etkinliklerden haberdar olmak isterseniz: Facebook üzerindeki KANOPE isimli gru-ba girmeniz yeterli.

Elbette kurumlardan çeşitli yardım sözleri aldık ancak yaptığımız iş ciddi bir süreç ve teknik bilgiyi de içinde barındırıyor. Aklın-da sorularla gelen insanları elimizden gel-diğince yanıtlamaya çalışıyoruz.

Çeşitli etkinliklerle faaliyet gösteren KA-NOPE, 17 Kasım’da da Avrasya Marato-nu’nda yürüyerek halka sesini duyurdu. Hocalarımızın da katılımıyla gerçekleşen yürüyüşte gayet keyifli anlar paylaştık.

İleriki hedeflerimiz arasında, ülkemizde her geçen gün artan kan ihtiyacını, organ ihtiyacını bir parça da olsa karşılayabil-mek, hareketin daha geniş kitlelere ula-şarak yayılmasını sağlamak ve son olarak toplumdaki hemen her kesimini bu konu hakkında duyarlı olmaya çağırmak var.

Haydi, Geleceğe Hayat Ver!

Page 49: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

48

Karşılaştırmadan edemiyor insan Amerika’da gördüğüm tam donanımlı laboratuvarlar ile biz de poliklinik ve servis-lerden arta kalan yerlere sıkış-tırılmış, olanakları oldukça kı-sıtlı laboratuvarları. İki resim arasında keşke sadece yedi fark olsa. Neden? Belki sosyal dev-let anlayışındaki farklardan dolayı; kimbilir? Eğitimin ve sağlığın oldukça pahalı olduğu Amerika’da bu alanlardan elde edilen mevlalar bilim insanları-na rahat koşullar sağlamak için harcanıyor. Ayrıca labaratu-varların çalışmaları bazı firma-lar tarafından da destekleniyor.

ğını gördüm. Türkiye’deki bilimsel çalışma düzeni ile ilgili söylenebilecek daha çok şey olsa da sanırım bu yazıda bunlardan bu kadarcık bahsetmek yeterli olacak.

Konudan saptım. Ne anlatıyordum ben?

Uçakta Amsterdam’a yol alırken yaklaşık 7 ay boyunca Amerika’da staj ayarlamak için nasıl uğraştığım gözümün önünden şerit gibi geçmedi. Daha çok Amsterdam’dan Detroit’e, oradan Baltimore’a yapacağım aktarmalar sonrasında ‘’Bir şekilde eve ulaşabilecek miyim?’’ sorusuna odaklan-mıştım. Amsterdam’da sanki Hollanda’ya geçerken uğramışım gibi değil de ülke-nin başkanlık sarayına -eğer varsa- kamp kuracakmışım gibi sorgulandım. Ameri-ka’da gümrükten geçerken bile bu kadar zorlanmadım. Baltimore’a ulaştığımda 2 hafta önce skype aracılığıyla konuştuğum ve evinde kalacağım Levi beni karşıladı. Vizemi gitmeme 3 hafta kala aldığım için

STAJ GÜNLÜĞÜMStj. Dr. Özlem Alhan

Johns Hopkins University, Baltimore, Maryland

Ama bu durumda sadece belli tabakadaki insanlar eğitim ve sağlık hizmetlerinden gerektiği gibi faydalanabiliyor. Bizim ülke-mizde herkesin ne kadar eşit olmasa da bu hizmetlere ulaşma olanağı çok daha fazla ama bu sefer de üniversiteler devletten de yardım alamadıklarından kendi yağı ile kavrulmaya çalışıyorlar. Zaten en son Prof. Dr. Ömer Özkan’a açılan soruşturmayla gördüğümüz gibi yeni atılımlar yapmak, üretmek, hastanın yaşam kalitesini artır-mak sadece efektif şeyler olarak algılanmı-yor, altında bir çapanoğlu aranıyor! Ciddi bir ikilem söz konusu. Konuyu maddiyat-tan açtım ama bilimsel araştırma geleneği-mizin Amerika’dan oldukça geri olduğu-nu söylemeye gerek yok sanırım. Bilimsel merak etik kurallarını yok saymak, yaptığı çalışmaya göre hasta ya da hayvan hak-larını görmezden gelmeyi gerektirmiyor. Yurt dışında Türk olarak bir ön yargıyla karşılaşmadım ama Türkiye’den çıkan ça-lışmalara karşı pek de güven duyulmadı-

Page 50: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

49

kalacak yer ayarlamada oldukça geçe kal-mıştım. Aslında çok geç değildi ama ilk defa ve tek başıma çıkacağım yurtdışı seya-hatim için bir tehdit oluşturuyordu kalacak yerimin olmaması. Craiglist’te beğendiğim evler için attığım mailler arasından bana cevap veren en güvenilir insan Cailin gibi duruyordu. Skype üzerinden yaptığımız görüşmede kendi hallerinde -ki bu zarar-sız anlamına geliyordu benim için- insan-lar gibi görünüyorlardı. Zaten ev için tek kriterim güvenilir insanlar ile kalmaktı.

Cailin hemşirelik bitirmişti, benden 1-2 yaş büyüktü. Yüksek lisans yapmak istiyordu ama şimdilerde çocuk bakarak para kaza-nıyordu. Levi fotoğrafçıydı. Çoğu zaman şehir ya da yurt dışında oluyor ve bağlı bulunduğu şirketin projeleri için fotoğraf-lar çekiyordu. Boş olduğu zamanlarda da arkadaşlarının önemli günlerinde fotoğ-rafçılık yapıyordu. Cailin İtalya, Fransa, Amerika gibi farklı ülkelerde çocukluğu-nu geçirmişti. Farklı kültürden insanlar ile tanışmak bir tutkuydu onun için. Anne ve babası boşanmak isteyince ailesi kilise ile bozuşmuş, o günden sonra da bütün din-lere mesafe koymuştu. Levi ise Yahudi idi ve Budizm’e karşı oldukça ilgiliydi. Dinler ve milletler hakkında bu kadar bahsetmem sizlere garip gelmiş olabilir. Ama gitmeden önce yurtdışında karşılaştığım çoğu insa-nın Amerikalı, Hristiyan ve genellikle me-safeli, soğuk insanlar olacağını düşünmüş-

tüm. Ön yargılar güzeldir bazen; çünkü düşündüğün gibi olmadığını görünce şa-şırırsın. Şaşırmak daha da güzeldir; çünkü bu sayede yeni olana kafa yorar ve öğ-renirsin. Her neyse... Cailin ve Levi bana hep yardımcı olmaya çalıştılar ve daima saygılıydılar. Galiba biz millet olarak samimiyet ile saygı kavramlarını karıştı-rıyoruz. Saygı için konulan belirli mesafe birilerinin yaşam alanına , özeline mü-dahele etmeme; samimi-yetsizlik değil, tam aksine karşındakine nefes alacağı bir alan bırakıp gerektiği zaman yanında olma fırsatı-nı kendine ve karşındakine

tanımakmış. Beş hafta birlikte yaşadıktan sonra Levi iş için Londra’ya, Cailin de aile-sinin yanına Boston’a gitti ve evi tamamen bana bıraktılar. Siz daha 5 haftadır yaşadı-ğınız -tanıdığınız- birine evin anahtarını verip gider miydiniz? Yok, ben yapmaz-dım.

Alışma periyodu insana en çok deneyim katan zaman sanırım. İnsanı ilk günlerde en çok yoran ‘Ne yiyeceğim?’ ve ‘Nasıl gi-deceğim?’ soruları. Bunları hele de benim gibi akıllı telefon sahibi değilseniz bol bol kaybolarak ve her gün salata yapıp yiyerek bir hafta içinde öğreniyorsunuz. Daha son-ra yeni şeyleri keşfetmeye sıra geliyor ki bu da en eğlenceli kısmı.

Orman içinde sadece triplex evlerin olduğu Roland Park, hastane kampüsüne oldukça uzaktı ama 2,5 ay boyunca her gün en az 1,5 saat orman içinde yürümek hayatımın en huzurlu zamanlarıydı diyebilirim. Edward Miller Research Building’e gidip ID kartımı ilk aldığımda kartımda yazan ‘temporary’ yazısı ne kadar can sıkıcı olsa da sadece bilim üretilen bir binada bulunduğum için şanslıydım. Benim labaratuvarım 7. katta bulunan yaklaşık 15 labaratuvardan biriy-di. MD PhD Elias Zambidis’in adına olan bu labaratuvarda kanser hücrelerinin ve kordon kanı hücrelerinin IPS hücrelerine dönüştürülmesi ve IPS hücreleri üzerinde epigenetik çalışmalar yapılıyordu. Laba-

Page 51: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

50

daha sonra diğer lab üyeleri tarafından so-nuçlar yorumlanıyor, deneyin tekrarında yapılması gereken testler konuşuluyordu. Makale sunumlarında tartışma ortamı ha-kimdi. Makalede her testin neden yapıldığı tartışılıyor, yanlış görülen noktalar irdele-niyor ve labaratuvardakiler kendi çalışma-ları için notlar alıyorlardı. Benim supervi-sorım aynı zamanda pediatrik hematolog

ratuvarda çalışanların profiline baktığım-da ilk aklıma gelen 1 Fransız, 1 Alman, 1 Japon , 1 de Türk’le başlayan Temel fıkra-ları olmuştu. Çünkü tam da fıkralardaki gibi labaratuvarda 1 Fransız, 3 Alman, 1 Japon, 1 Güney Koreli, 1 Amerikalı, 1 Gü-ney Afrikalı çalışıyordu.1 staff ve 1 stajer dışında hepsi postdoc idi. Zambidis de Yu-nandı; büyükbabası İzmir’den göçmüş bir

PCR, agarese gel, nucleofection, Flow Cy-tometry gibi yöntem ve prosedürleri öğ-rendim, defalarca uyguladım. Labaratu-varda yanlış yapmam, beceremediğimde tekrarlamam serbesti; sadece yanlışlarımı kendim düzeltmek zorundaydım. Bu bana lab. içinde istediğimi yapma özgürlüğünü tanıyor, yanlış yapma lüksü ve nasıl düzel-tebileceğimi öğrenmem ile de özgüvenimi perçimliyordu. Her perşembe bütün lab. üyeleri ile lab. meeting de toplanıyorduk. Genellikle labaratuvarda çalışmasını biti-ren postdoc deney sonuçlarını sunuyor ve

olduğundan hastanede sabah toplantıları-na katılma ve vizite çıkma imkanı buldum. Vizitte sterilliğe çok fazla önem verdikle-rini gözlemledim. Bunların hepsi ve daha birçok anlatamadığım anektodlar benim için çok değerli deneyimlerdi.

Tabi Amerika’ya gitmişken gezmeden ol-maz. Benim en büyük şansım en yakım ar-kadaşımın da Philly’ye staj için gelmesiydi. Onunla birlikte New York, Philly, Washin-gton’ı gezdik. Hepsi birbirinden çok farklı şehirlerdi. Şehirlerin insanları nasıl ken-

Türk’müş. Bu farklı ortam-da benim sorumluluğumu Fransız Ludo üstlendi. Ke-sinlikle eşiyle birlikte (G. Koreli) labaratuvardaki en anlayışlı çalışanlardı. İlk zamanlarda Ludo’nun koyu Fransız aksanı ile bü-tünleşen İngilizcesi’ ni an-lamakta büyük sorun ya-şadım. Ama zamanla göz teması ile bile birbirimizi anlar duruma geldik. La-baratuvarda bütün post-docların kendilerine ait projeleri vardı. Yolaklar, epigenetik, IPS ve kanser hücreleri üzerine yüyü-yen çalışmalarda gözlem yaptım. Benim majör göre-vim öğrenmekti. En baştan hücre kültürü oluşturmayı ve Zambidis’in tarifiyle hücreleri öldürmemeyi öğrendim. Önce mouse feeder cell (MEF) ve daha sonra human embryonic stem cell (hES)kültürlerini ektim ve kendi yaptığım medyumlar ile besledim. Zaman içinde DNA puri-fication, optimizing rest-riction enzyme reactions,

Page 52: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

51

her yerde aynı olduğunu, kültürel farkla-rın sanıldığı kadar milletler arasında uçu-rumlar yaratmadığını gördüm. Ülkemizde yanlış giden şeyleri sistemin dışından çıkıp hele de daha doğru işleyen bir sistemin içinden bakınca daha açık gözlemledim. Farklı kültürler ile tanışmak farklı bakış açıları kazanmanın en kolay yolu. Maddi kaynağı yaratabiliyorsanız kendiniz ya da staj yapacağınız yerden hiç çekinmeyin bu yaşlarda bu deneyimi yaşayın. Size çok şey kattığını göreceksiniz.

Ne demiş John Lennon ‘Imagine all the pe-ople sharing all the world... You may say I am a dreamer, but I am not the only one. I hope some day you’ll join us. And the wor-ld will live as one’

Hoşçakalın...

dine benzettiğini Amerika’da da gördüm. Baltimore daha sakin, düzenli bir şehirdi. Johns Hopkins Üniversitesi’nin şehrin ya-rısına yayılmasından dolayı çok farklı mil-letlerden insanlar yaşıyordu Baltimore’da. Azınlığın çoğunlukta olduğu bir yerdi. Ne kadar çok güvenli olmasa da insanlar birbi-rine karşı son derece saygılı ve birbirlerine zaman ayırmaktan, sohbet etmekten, pay-laşmaktan hoşlanıyorlardı. New York’ta da tam tersi. Yaşam telaşına kapılmış in-sanlara yol sormak isteseniz zamanları ol-madığını söylemek için bile durmuyorlar; saatlerine hızlıca vurarak zamanlarının olmadığını ifade ediyorlar ve yanınızdan hızlıca geçiyorlardı.

Velhasıl kelam Amerika deneyimim ile hangi milletten, hangi inançtan, hangi ekonomik sınıftan olursa olsun insanın

Page 53: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

52

Bu toprağın havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez, herkes kendini her işin er-babı sanır. Yani diyelim ki Suriye karıştı, muhalifler ayaklandı, Esed kimyasal silaha

rarak gelen bir adam gördüğünüzde onu sertçe dürtün! Birazdan kesmeye kalkabi-leceği ahkamın, kadının ana arterlerinden biri olabileceğini ve bunun canına mal ola-

AÇILIN BEN DOKTORLAR’I İZLEDİM!Stj.Dr.İkbalHümayAkyıldız

Dikkat! Türk milletinin (yahut Türkiye’de yaşayanlar diyelim- beyaz türkler de kürtler de lazlar çerkez vs.ler de bu lafa gıcık olabiliyor; milletçilik tohumları genlerimize işlendi işleneli, aslolan insanlıktı halbuki- zaten gergin Türkiye’yi bir de şu tabir yüzünden daha da germeyelim) 2 karakteristik özelliğinden dem vurmak niyetindeyim bu yazıda.

megaloman bir şekilde; iki sezon House MD izleyerek dahiliye doktorlarının ta-nılarını beğenmez hale gelmesinden mi? Masanın öbür yanında oturan doktor bey eski sistemle, 5+3+4+6+4 okumuştur, in-

Nedendir bilinmez, bir burun kıvırma vardır bizim toplumda.

Daha iyisini bilir ya beyimiz, o tanı beğenilmez, bu tetkik onun için gereksizdir, ilaçları gerekti-ği gibi kullanmaz, o en doğru-sunu bilir.

mimar yahut kontrol mühendisliğine so-yunulur. Ama muhakkak fikir üretir, fikri-ni savunur, bazen iddiası uğruna küfürler savurur, bazen adam da öldürür bu uğur-da. Ama bir fikri vardır her zaman. O işten anlıyordur yani. ODTÜ karışsa öğretim görevlisi, gemi batsa deniz işleri vekili, biri bayılsa doktor, hemşire, acil tıp teknisyeni olur…

Muhabirlik, gazetecilik, müteahhitlik, mü-hendislik, yöneticilik belki mazur görülebi-lir, neticede herkes her gün ahkam kesiyor, kime ne zararı var fazladan iki cümlenin diyebiliriz. Ama iş, zaman kaybından çıkıp can kaybına dönüştüğünde o kadar kolay yenilir yutulur cinsten olmaz o ahkamlar. Söz gelimi yerde baygın yatan bir kadın gördüğünde etrafında toplanan kalabalığı “Açılın ben doktorlar izlediiiim!” diye ya-

sarıldı. Herkes Suriye politikaları uzmanı, Ortadoğu savaş muha-biri, Uluslararası gaza-teci entelektüelliğine bürünür. Ahkam üstü-ne ahkam keser. Yahut Van’da deprem olur, herkes jeoloji mühen-disi kesilir başımıza, en azından müteahhit,

bileceğini hatırlama-lı, hatırlatmalısınız.

Peki bu adam ger-çekten sadece 1,2 kez hatta 4,5,6,9,10 kez tekrarını izlediği Doktorlar sayesinde acil müdahale yet-kinliği kazandığını mı düşünüyor? Eh-

liyet alabilmek için gördüğü yalap şalap ilkyardım derslerinin verdiği özgüven mi bu? Yoksa delüzyonel bir şekilde yahut

Page 54: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

53

san fizyolojisini, anatomisini, patolojisini, kardiyolojisini ve daha nicelerini. Ama ev hanımı Ayşe hanım teyze daha iyi bilir doktordan, o ilacın işe yarayıp yaramaya-cağını. Bir yan etki görse ilaçtan, ilacın da doktorun da seceresine kadar sayar söver. Kötü doktordur suçlu ve verdiği kötü ilaç. Ama aktardan aldığı bitki “bağırsaklarını bozarsa” gıkını çıkarmaz. Çift kör kohort çalışmaları şöyle dursun, o bitkileri 3 kişi deneyip gözlemlerini yazmamıştır kenara,

ama en güvenli ilaçtan daha güvenilirdir o bitkiler. Bitkidir ne de olsa!

İşte bunlar hep ben bilirim. Ben daha iyisini bilirim yanılgısı. En değerlimiz sağlığımız söz konusu olunca bu kibre bir “DUR!” demek gerekir. Yoksa, kalabalığı “Açılın ben doktorlar izledim” diye yaran, elinde tükenmez kalemle yerdeki baygın hastaya krikotirodotomi yapmaya kalkan kimseler kurgu olmaktan çıkar, gerçek olur.

Page 55: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

54

Fanatik kelimesi ilk olarak futbolu çağrış-tırıyor olsa da bu metinde çok daha genel anlamda kullanılmıştır. Kelimenin, etimo-lojik kökenine inilmeden, herhangi bir söy-lemi aşırı tutucu ve kesin bir biçimde sa-vunmak anlamına geldiği söylenebilir.

Bize belli bir dünya görüşü sunan ideoloji-ler dünyayı dolaysız bir biçimde algılama-mıza engel teşkil eder. Bu bakımdan bizler dünyaya ancak ideolojiler tarafından bi-çimlendirilmiş bir akılla bakabiliyoruz. Bu bakış, elbette, sınırlı bir görüş sunar. Sayı-sız olgu ve olay arasında bizim gördükle-rimiz, gerçeğin yalnızca çarpıtılmış bir bö-lümüdür. Bu koşullarda, biçimlendirilmiş aklımızla yaptığımız eleştiri ve değerlen-dirmelerimiz sonucu oluşan yargılarımız, çarpık, gerçeklerden uzak, tek yönlü ve daha önemlisi irrasyoneldir.

Fanatik, normal bireylerden biçimlendiril-miş aklıyla ayrılmaz, zira belli bir ideolo-jiye(kurgulanmış söylemler topluluğuna) sahip herkesin aklı kısmen de olsa biçim-lendirilmiştir. Fanatik, kendi ideolojisi-nin sunduğu söylemleri sorgusuz sualsiz, tutkuyla kabul edip nedensiz bir sempati duyduğu ve benimsediği söylemlerin dı-şındaki bütün söylemlere nedensiz bir nefret ve düşmanlık beslediği için fanatik olmayanlardan ayrılır. Bu düşmanlık fana-tiğin bağnazlık derecesindeki tutkusunun yarattığı antipatiden kaynaklanır. Antipati, nedensiz nefret ve düşmanlık, aynı zaman-da biçimlendirilmiş aklın sınırlı anlama yetisiyle bir yargılama eğilimi doğurur. Gerek antipati gerekse yargılar pratik bir eyleme dönüşmediği sürece zararsızdır. Hukuk bu tür eğilimlerin eyleme dönüş-mesini kısmen önler ve caydırıcıdır. Ancak

Ceza Kanununun caydırıcılığı kontrolleri-ni henüz kaybetmemiş, rasyonel düşüne-bilen, cezai yaptırımlardan korkan birey-ler için geçerlidir, zira korku çoğu zaman aklın ürettiği yararlı bir endişedir ve bireyi kendi eylemlerinin sonuçlarından korur.*

Kuşkusuz bir şeyi yargılamak için onun hakkında az da olsa bilgi sahibi olmak ge-rekir ve antipatinin aksine yargılama yetisi aklın bir işlevidir. Bir fanatikte yargılama eğilimini olay ve durumların nesnel bir bi-çimde gözlenmesi sonucu oluşmaz, aksine yargılama eğilimi kör bir inanç teşkil eden antipatinin sonucu oluşur ve özneldir. Bu koşullarda akıl, anlama yetisini söz konusu kör inancı doyurmak için kullanır ve ona rasyonel bir kılıf uydurmaya çabalar. Yar-gılar bu çabanın ürünüdür. Bir yargı, bir eylemi doğurmadığı sürece etik bir prob-lem teşkil etmez. Ancak bir yargı bir bireye veya bir topluma yönelik olduğu sürece fiziksel bir eyleme dönüşme potansiyelini taşır. Bir fanatik söz konusu olduğunda bu potansiyel oldukça yüksektir. Yargı eyleme dönüştüğünde akıl otokontrol işlevini(öze-leştiri) yitirmiştir. Bu durumda, normal bir birey için vicdan devreye girer. Ancak bir fanatik için vicdan devre dışıdır.

Ahlakın evrenselliği tartışmalı olsa da bü-tün insanların belli bir düzeyde vicdan sahibi olduğu söylenebilir. Bu vicdan, za-manında Kant’ı hayran bırakan “ahlak ya-sası” dır. Vicdanın devreye girdiği olaylar kültürden kültüre, dinden dine değişse de onun mevcudiyeti değişmez. Vicdan, özeleştiri yapma yetisine sahip ‘süper ego-muzun’ etik ile ilgili/ahlaki silahıdır ve bu işleviyle davranışlarımızın etik boyutunun değerlendirilmesi için aklı uyarır. Bunun

FANATİK İNSAN, YİTİK VİCDANNihat Birtane

*Burada fobiler kastedilmemektedir, fobiler belli bir nesneye veya ortama karşı endişede takıntıdır ki nedenselliğini yitirmiştir, bu bakımdan mantıksal değildir.

Page 56: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

55

sonucunda ya kişiye eylemi sürdürme öz-gürlüğü verir ya da eylemi sonlandırması için bilinç aracılığıyla baskı yapar.

Bir fanatiğin vicdanının devre dışı kalması-na yol açan en önemli unsur yapmakta ol-duğu eylemin başkalarınca da onay görme-si, böylece eylemin bir topluluk tarafından meşrulaştırılmasıdır. Eğer eylem topluca yapılıyorsa, oluşan sözde meşru zeminde fanatik olmayanlarca kabul görebilir, hat-ta desteklenebilir. Bu noktada bireyin bi-lincinden ziyade toplumsal bilinç büyük önem arz eder. Çünkü eğer toplumsal bir bilinç var ise toplumsal bir vicdan da söz edilebilir ve böyle bir durumda fanatikler azınlık durumunda olup etik dışı eylemler toplumun diğer bireylerince kabul gör-mez. Gerekirse toplumun diğer bireyleri müdahale eder. Devlet ve Hukuk toplum-da örgütlü ve meşru toplumsal müdahale zeminini oluşturur. Çünkü fanatik de olsa şiddet dolu bir eyleme meşru müdahale hakkı olmayanlarca (normal bireyler)

şiddetle karşılık verilemez. Bu daha büyük bir kutuplaşma ve şiddete yol açar, yeni fanatikler üretir. Russell, Sorgulayan De-nemeler’de bu konuda şöyle der: “Fanatik bir kişi, gerçekten kötü olan bir hareketin, eğer gerektiğinden fazla şiddetle bastırılacak olursa, daha da büyük başka kötülüklere yol açacağını görmez.”Böylece şiddet büyür ve kontrol edilemez bir hal alır.

Artık, birey olarak ama aynı zamanda top-lumu meydana getiren dinamik bir öğe olarak sağduyulu olmak, şiddete şiddetle karşılık vermemek fakat bunun yanında adaletsizliği onaylamamak topluma karşı sorumluluğumuzdur. Kendimize karşı sorumluluğumuz ise; betimlenmesi müm-kün olmayan doğamıza, anlaşılması zor irrasyonel yanımıza ve acılarımıza rağmen aklın ışığı altında vicdanımızı korumak ve ona kulak vermektir. Öyle ki bu vicdan istediğimizi yapma özgürlüğümüzün en doğal ve en ağır bedeli olsa bile…

Page 57: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

56

Mutfakta

sağlık var...

Page 58: Mutfak dergisi bahar 2014

57sağlık var...

Page 59: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

58

Her zaman en genele karşı bir tutkum ve çabam olmuştur. Gördüğüm veya yaşa-dığım bir olay üzerine onun genelini bul-mak ve oradan sonuçlar çıkardıktan sonra tekrar başa dönüp bulduğum sonuçlarla o olayı incelemek, bilinçli olarak uygulama-dığım güzel bir yöntemdir(muhtemelen var olan tek yöntem).

Yazımın anlaşılması üslubumdan dolayı çaba gerektirebilir ama göstermek istedik-lerimin anlaşılması bu sayede daha kolay olacak.

Aristoteles Metafizik’ine şu hipotezle baş-lar: Bütün insanlar doğal olarak bilmek isterler. Eğer sofia’nın gereğini yapmak is-tiyorsan, zihnini temizle, düşün yasakların ve kuralların neden var olduğunu; benim neyi amaçladığımı veya bu yazıda nelere karşı çıktığımı değil, sadece kısıtlamalara bak ve onları gör. Dışarı çıkarken giyme-yi bir gereklilik olarak gördüğün giysiyi, uymak zorunda olduğunu hissettiğin ne-zaket kurallarını ya da insan öldürmenin yasaklanmasını düşün. Ardından hepsinin varlık nedenlerini anla ki tümelin bilgisini tekile uygulayarak gereksizlerini kaldıra-bilip gereklilerini koyabilesin, tabii eğer istersen.

Bunun için onları üç gruba ayırmayı ma-kul gördüm şu şekilde (Öncelikle zararları ve rahatsızlıkları, yasakların ve kuralların zorunlu varlığı olarak kabul ediyorum, ki sanırım bu hepinizin kabul ettiği bir öner-me, bu yüzden burada bunu açıklamama gerek yok.):

-Birinci grup kurallar: uymadığım takdir-de karşımdakine onun anlayışına bağlı ola-rak zarar veriyorum.

-İkinci grup kurallar: uymadığım takdirde karşımdakine onun anlayışından bağımsız olarak zarar veriyorum.

-Üçüncü grup kurallar: uymadığım takdir-de kendime zarar veriyorum.

(Otoriter hükümetlerin ya da demokratik olmayan bir biçimde hâkimiyeti elinde bu-lunduranların koydukları kurallar toplum-sal bir temele dayanmadığı için bu sınıflar-dan herhangi birine girmezler.)

Yasalarda yer etme durumları açısından bu grupların özellikleri:

-Birinci grup kurallara uymak ya-sal olarak zorunlu değildir fakat ne acıdır ki ikinci grup kurallardan olduğu düşünü-lerek yasal olarak zorunlu olduğu durum-lar da var.

-İkinci grup kurallara uymak ge-nelde yasal olarak zorunludur ama pratik nedenlerden dolayı olmadığı durumlar da var.

-Üçüncü grup kurallarda ise birinci ve ikinci grup arasındaki dengeye göre dü-şünülür, aşağıda gösterdim.

Birinci grubun örneklerini hemen buldun sanırım. Memurların kravat takma zorun-luluğunu veya ebeveynlere karşı davranışı ele alalım ya da akşam vedalaşırken ‘iyi ak-şamlar’ demeyi veyahut toplum anlayışına göre kısıtlanan kılık kıyafetleri.

Memurlar onları izleyen üstlerinin ya da muhatap olduğu kişilerin anlayış ve fikir-leri yüzünden kravat takmak zorundalar(-belki artık değişmiş, haberim yoktur, çok da önemli değil). Bu anlayış öyle yaygın-

ŞUNLARIN ANALİZİ: KURALLAR, YASAKLAR, ÖZGÜRLÜK...KamilKoruca,Dönem1

Page 60: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

59

laşmış ki yasalara girebilmiş. Bu tip ku-ralların başkasının zorlayarak bize bir şey yaptırmasından hiçbir farkı yok çünkü bir insanın anlayışlarını ve fikirlerini kontrol edebildiği bilimsel bir gerçek. Peki, ne-zaket kuralları neden yasalara girmemiş yaygın olmasına rağmen. Kanımca bu, o kurallara uyulduğu takdirde bir menfaat elde ediliyor olunmasından ve anlayışı-mıza bağlı olarak karşımızdakinin bunu hak ettiğini düşündüğümüzden ve tabi ki statükocu ve gelenekçi anlayıştan dolayı-dır (‘statükocu’ ve ‘gelenekçi’ kelimelerini olumsuz bir anlamda kullanmadım, yoksa statüko ile değişim arasında temelsiz bir ayrım yapmam), böylece istemli olarak var olan ve bundan dolayı yasalara gerek duy-mayan sınırlamalardır.

Öyleyse başkalarının dayanaksız ve değiş-tirilebilir istekleriyle, onlara onların kendi anlayışları ile verdiği zarar dışında hiçbir zarar vermeyen hareketlerimin sınırlandı-rılmasına karşı isem birinci grup kuralların yasal olarak zorunlu olmasına ve toplum-sal baskıya maruz kalma sebebi olmasına karşı olmam çelişkisiz aklın gereğidir.

İkinci grup, kolayca çözümleyebileceği-miz bir grup, çoğunluğu yasalarda olan, hırsızlık ve cinayet en basitinden. Peki, bu gruptan olup yasalarda olmayan kurallar; mesela bir babanın evde, farkındalık ya-şına gelmemiş çocuğunun yanında sigara içmesi, bunun neden hukukta yeri yok? Sa-nırım bu, yasayı kontrol edecek denetleyici sistemin kurulabilmesinin pratikte imkân-sız derecesinde zor olmasından. Hemen kontrol edilemeyen ama şu an hukukta yeri olan başka yasalar bulmaya çalışma, tabii eğer bir şeyin doğru olduğunun is-patının başka yanlışların doğru görülmesi olduğunu iddia etmiyorsan. Denetlenmesi mümkün olmayan bir yasanın hukukta ol-ması ile olmaması arasındaki fark sıfırdır sanırım. Bu durumda yasalarımızı gerek-siz maddelerle dolduracak değiliz ya, Jüpi-ter’i yörüngeden çıkararak dünyayı salla-maya çalışmanın yasalarda yeri olmaması gibi aynı.

İkinci gruptan çıkarılacak sonuç ki herke-sin zaten uzlaştığı bir sonuçtur: Başkasına onun anlayışından bağımsız olarak zarar veren şeyleri yasakla ve kurallarla düzenle.

Ama henüz bitmedi bu grubu inceleme-miz, daha antitezimiz var. İkinci grubu şu kuvvetli argümanla birinci grup ola-rak saymaya kalkışabilirsiniz, dersiniz ki mesela hırsızlığın zarar verme özelliği de karşıdakinin anlayışına bağlıdır, eğer o kişi malına hiç değer vermeseydi hırsızlık eyleminden etkilenmeyecekti ve hatta ma-lına karşı nefret duysa idi bundan mem-nun olacaktı, yani hırsızlık suç olacağına o kişi(malı çalınan) anlayışını değiştirsin. Gerçekten de aşılmadan geçilmemesi gere-ken bir argüman. Bu durumda size şöyle derim: Aslında hiçbir grup kesin çizgilerle birbirinden ayrı değildir, fakat gruplandı-rarak incelememiz hata payımızı oldukça azaltacaktır aynen gerçek gazların belirli bir sıcaklık ve basınç bölgesinde ideal gaz olarak görülmesi gibi.

Burada gruplandırmayı belirleyen ölçüt, eylemi suç sayan anlayışın değişebilirliği-dir. Eylemin birinci gruptan sayılması için gereken anlayışların ya da fikirlerin mini-mum değişebilirlik değerini azalttığımızda daha çok kural birinci gruptan sayılacaktır ve dolayısıyla serbest bırakılıp özgürlükçü çizgiye daha çok yaklaşılacaktır (Hırsızlı-ğın zarar verici bir eylem olduğu fikrinin değişebilirliği ise çok çok düşük olup tarih-de hep ayırıcı noktanın altında yani ikinci grupta kalmıştır). Ayırıcı çizginin değişe-bilirlik değerini ise başkalarının anlayışına verdiğimiz değer(x) ile kendi anlayışımıza verdiğimiz değer(y) belirler (x/y ile oran-tılıdır). x/y oranı sonsuza giderken birinci gruptan sayılması için gereken minimum değişebilirlik değeri de sonsuza gidip her şey ikinci gruptan sayılıp yasaklanacak, x/y sıfıra giderken de değişebilirlik sınır çizgisi sıfıra gidip her şey birinci grup sa-yılıp serbest olacaktır. (Antitezimden son-ra ikinci grup için yaptığım baştaki tanı-mımın doğruluğunu ancak ve ancak “asla değişmez anlayışı” anlayış olarak kabul etmediğim takdirde sağlarım, eğer antite-zimin bana şunu da gösterdiğini söylemek istiyorsam: Herhangi bir kural ne tam ola-rak birinci gruptan ne de tam olarak ikinci gruptan olabilir.)

İşte tam bu noktada üçüncü grup kural-ların üç çeşidinden biri(D bölgesi) belirir: kendime zarar vererek başkasına zarar ver-mek. Şu anda kusursuzca bir örneği aklıma

Page 61: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

60

Serbest olması gereken bölge(Taralı bölge)

*F ve G bölgeleri gelişmiş ülkelerin ilgilendiği hassas bölgelerdir

gelmiyor ama gerekte yok, sosyal bir düşünce deneyi ile üçüncü grubun tamamı-nı anlatabilirim. Düşünün trafikte emniyet kemeri ta-kılmadığı takdirde olası bir kazada kemer takmayan-ların büyük ihtimalle öle-cekleri ya da ciddi biçimde yararlanacakları bilgisi tüm insanlara ilahi bir biçimde gelse ya da bu bilgiyi insan-ların bildiğini kesinkes bil-sek yine de emniyet kemeri takmak zorunlu olur mu? Evet, olabilir neden çünkü kemer takmayan kişiye de-ğişebilirlik değeri çok küçük bir anlayışla bağlı olanların, o kişi zarar gördüğünde zarar görecek olması bunu hala meşru kılar. Kimdir peki o kişiler dostlarımız mı, hayır pek san-mıyorum; dostlarımızın bağlılığının deği-şebilirlik değeri kısıtlama koyulması için çok çok fazla gelir, belki seçemediğimiz bağlılıklar ailemiz gibi. Şu durumda bilgi-sizlik faktörüyle birlikte bağlılık faktörünü de kaldırırsak yine kemer takmak zorunlu olur mu? Tekrar düşün, bir toplum ki tüm bireyleri aralarında hiçbir bağ olmadan ya-şıyor ve hepsi kemer takmamanın sonuç-larını biliyor. Artık kemer zorunluluğunun

bir gereği ya da böyle bir sorunun anlamı kaldı mı?

“Başkalarının ne diyeceği düşünülmez bu işte, çılgınlık olur düşünmek de. Yaşamak kölelik olur, ölmek özgürlüğümüz olmaz-sa.” Montaigne

“Birey, kendisi hariç kimsenin çıkarını ilgilendirmediği sürece hareketlerinden dolayı topluma karşı sorumlu değildir.” John Stuart Mill

İnsanlar sanılarına ve düşünce-lerine(!) mantıksal çözümleme uygulamadıkları için, “uygu-lamak yerine”, çelişkilerle ve gereksiz kurallarla ‘farkında olmadan’ boğuşmak zorunda kalıyorlar, “boğuşmayı tercih ediyorlar”. Çünkü sanırım bizi bağlayan zincirleri kırmak taşı-maktan daha fazla yürek istiyor.

“Mantık araştırması bütün şey-lerin doğasını ortaya çıkarır.” Ludwig Wittgenstein

Page 62: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

61

Acaba laboratuvar dersinde ‘beyaz’ ‘önlük’ giyme zorunluluğu hangi tip kural sınıfına giriyor? (Cevabı ikisi için aynı bulsam da ‘beyaz’ ve ‘önlük’ kısımları için ayrı ayrı düşünün)

Yazıda sizin bulduğunuz benim fark ede-mediğim yanlış veya eksik akıl yürütmele-ri, çelişkileri ya da soruya verdiğiniz cevabı bana mail ([email protected]) yolu ile bildirebilirsiniz.

Teşekkür ederim...:)

Daha fazla uzatmayacağım amacım zaten size düşünce vermek değil sadece farkın-dalık yaratmak sizde. Fark ettiklerinizden düşünce çıkarma potansiyeli hepinizde var, değil mi?

“Gözlerin alışkanlığıyla kafalar da her şeye alışır; her an görmekte olduğumuz şeylere şaşmayız, nedenlerini aramayız onların.” Cicero

Konuyu anladığınızı görmeniz için bir soru:

ÖZGÜRLÜK

ÖZGÜRLÜK

ÖZGÜRLÜK

ÖZGÜRLÜK

ÖZGÜRLÜK

Page 63: Mutfak dergisi bahar 2014
Page 64: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

62

Kara bir gecenin aksında tıngırdayan ke-limelerle seslenirken dünyama, genizimi yakan buğunun kurbanı oluyorum... Gri bir perde iniyor gözlerime ve acıtıyor si-nemi dumanlı düşünceler... Yoklukla var-lık arasında mekik dokuyan beynime inat bedenim ince soğukta titreyerek varlığnı haykırıyor, yok olmacasına... Gece kara an-cak karaya başkaldıran ay gökyüzüne fe-ner olma çabasında. Ve ben hala bedenimi umursamadan oturuyorum balkonda...

Düşünceler dumanlı. İçin için yanan bir ocakta, tavındaki demiri öldürürcesine indirilirken çekiçler kesmek o kadar zor ki kağıtvari düşünceleri... Kesmek derken sual düşmesin akla; önlemek değil, şekil vermek...

Düşünüyorum tabii; ama beni endişelen-diren fırlatılan çakıl taşı gibi durmaksızın seken, kime nasıl çarptığından habersiz, dumanlı düşünceler... Buğusuna insanı hapseden, dünyasını çıkılmaz kılan, bede-nini titreten, sessiz sessiz inleten düşünce-

ler... En ucuz şeydir belki düşünmek nefes almak gibi, kaçınılmazdır belki de ama an-lamlı kılar hayatı, anlamlı kılar nefesi...

Bahar gelir zihne yeşerir düşünceler, gü-neş alarak olgunlaşır meyveler. Açıyorum gözlerimi, doğuyor güneş. Birkaç kuş kıs-kandırıyor cıvıltısıyla ve ağaçlar el-pençe divan önümde. Bulutlar sarıyor güneşi üşümesin diye, rüzgar dansa davet ediyor ağaçları, yapraklar ayak uyduruyor ritme, hafif bir esinti yüreğime... Leylekler toplar-ken bavulunu... Usul usul yanaşır sonba-har ve dökülür sararan kelimeler...

Düşüncenin belirsizliğinde uçurumdan düşünce kapa gözlerini kendini sonsuzlu-ğa bırak. Sonsuzluğun sonunda yüceliği düşününce ruhun uçar bedenden olur sana en ırak...

Düşününce var olan insan, düşündükçe sürükleniyor kontrole muhtaç. Kelimeye çakılı anlam, onsuz olmaz düşünce. Ve gö-rev şimdi başlıyor.

Başlıksız

OrhanÖnder,Dönem1

Page 65: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

63

Ne zaman hissetsem gecenin soğuğunu

Kalsam karanlıklarda yalnız

Titrer, açılır gözüm

Ve heryerde seni görürüm

Sonra bir ses gelir derinden

Ne uyumak gelir içimden

Ne de uyanmak

Beklemek sadece

Beklemek öylece...

UYKU KAÇARMustafaÇelik,Dönem1

Page 66: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

64

‘’Çalışmaksızın geçen bir ömrün çok sıkıntılı ve usandırıcı olduğu kanaatin-deyim… Çok mes’ut yaşadım. Hayatta herkes gibi heyecanlar, ızdıraplar ben

de çektim. Hamdolsun kaderim hepsini yendi, yenemediğine de tahammülü öğrendi. En mes’ut günlerimden biri

doktor çıktığım gündür.’’

Prf.Dr. Mazhar Osman

Tıp dedik. Herkes sustu. Pencere açtık tıpçının içine, bir rüzgar girdi tanıdık olmayan; bir rüzgarla titredi onun içi. Dokunmamış daha önce kimse onun içine, hiç dokunulmamış yerleri var onun kal-binin. Dokunsalardı şayet, vardı tıpçının da söyleyecekleri. Onun da ağlayacakları vardı soğuk cümlelerin arasından sıyrılıp.

En başından seçmişti o bu yolu, titreme-den ayakları ya da birazcık endişe ile; amma ve lakin nasıl bir arzu kemirdiyse içini, nasıl bir fedakarlık duygusuyla örül-düyse aklının çevresi attı işte o adımı. Tıp dedi. Ve herkes sustu.

Bir kupa dolusu kahve ve bir avuç kara üzümle girdi odasına. Biraz uyku gerek biraz kan. Ve bir masa… Edip Cansever’in deyiminin can bulduğu bir masa:

‘’Masada masaymış ha Bana mısın demedi.’’

Evet, tıpçının masası bana mısın demeden taşıdı onun tüm yükünü. Çünkü masa-nın da sahibini andırması gerekirdi; tıpçı bana mısın demeden yaşamayı öğrenen ve öğretendi. Vazgeçti ötekiler, ben yaşa-mak istiyorum deyip tıpçının girdiği yola

girmediler. Ne yani dedi tıpçının kalbi biz yaşamıyor muyuz?

Yaşıyorsun elbet dedi kalbinin sol tara-fı. Yatıştırdı tıpçıyı. Oturdu masasına, notlarını süzdü, atlaslarına baktı. Kahvesi, üzümleri, telefonundan çalan müzik, bir yandan sosyal ağdaki sayfası, öbür tarafta kitapları, romanları, rengarenk kalemle-ri, anlamakta güçlük çekse de gururunu okşayan Latince ve İngilizce makale müs-veddeleri… Huzur can bulmuştu tıpçının odasında. Kitabını karıştırmaya başladı. Öyle yapardı hep. Tıpçı masasının başın-da ömür geçirirdi belki; ama dışarıdan göründüğü gibi akademik çalışma değil-di hepsi. Kimse görmezdi ama tıpçının notlarının altında resimler, şiirler, müzik, hayaller ve daha birçok şey gizliyd.Tıpçı-nın kalbi tıbba razı idi ve tıpçı gerçekten yaşıyor idi. Evet kitabı karıştırdı. Halil Cibran’dan tıpçının kalbine su gibi dökü-len söze rastladı tıpçı:

‘’Çalıştığınız zaman akıp giden saatlerin fısıltılarını içinde müziğe dönüştüren bir ney’e benzersiniz. Yeryüzünde her şey belli bir uyum içinde şarkı söylemektey-ken, hangi biriniz çıkıp da sağır ve dilsiz bir kamış parçası gibi sessiz kalabilir? Kim

TIPÇININ KALBİEsraTopal,Dönem1

Page 67: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

65

bilir kaç kez çalışmanın bir bela ve işin de bir uğur-suzluk olduğu söylenmiş-tir sizlere. Oysa ben sizlere diyorum ki çalıştığınız za-man yeryüzünün en uza-ğını düşünün, doğduğu gün sizin adınıza ayrılan bir parçasını doldurmuş olursunuz. Kendinizi işi-nize vermekle de gerçekte hayatı ve yaşamayı seviyor oluşunuzu ortaya koyar-sınız. Hem, sarıldığınız bir işin aracılığıyla ha-yatı sevmek, onun içinin derinliklerinde sakladığı gizeme yakınlaşabilmenizi sağlar; ama eğer çektiğiniz acılara bakarak üretken-liğin bir bela, kör gırtlağı

-Sanırım ben kalbimle çalışıyorum, aklı ile çalışanların aksine. Sanırım tıpçılar kalbiyle çalışan insanlar, aklı ile çalışanla-rın aksine.

doyurmanın da alnınıza yazılmış bir büyü olduğunu söylerseniz, sizlere, akan alın terinizden başka hiçbir şeyin bu yazgıyı silip atamayacağını duyururum.‘’

Tıpçının teskinleri sağlamdı. Tıp derdi. Herkes susardı. Çay içmesini de bilirdi tıpçı, gezip görmesini de.

‘’Akşama kadar hastanede ne yapaca-ğım?’’ , ‘’Sabaha kadar ders mi çalışılır?’’ , ‘’Hastalarla uğraşamam, hayat çok kısa’’ ... Bu sözler saplanmıştı tıpçının kalbine ötekiler tarafından. Yine sol tarafından ses geldi: ‘’Eğer dünyanı, ömrünü her yerde yanında taşıyabilecek kadar güçlü olmuş-san hiç sorun değil, seni bir arşiv odasına da tıksalar dünyanın en sosyal ve en bah-tiyar insanı olursun. Hayat kısaymış. Kısa ise hayat, çalışmak gibi anlamlı bir işle uzatılabilirdi ancak. Yürümenin düşün-meye engel olduğu kadar engel olabilirdi çalışmak yaşamaya. Hiç yani, hiç’’.

Kalbiyle mutluydu tıpçı.Birbirlerinin her şeyini bilirlerdi zaten. Tıpçı, kalbinin muhafazası için bir dal bile kurmuştu hayat ağacına: Kardiyoloji. Kahvesini yudumladı, bir üzüm attı ağzına, müziğin sesini açtı, notlarını okumaya başladı ve düşündü:

Page 68: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

66

HAYDARPAŞAStj.Dr.İkbalHümayAkyıldız

Page 69: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

67

FOTOĞRAF YARIŞMASIAhsen Aşikar Tola, Dönem 2

Page 70: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

68

DenizJaberi,Dönem1

GökçeAkçam,Dönem2

Page 71: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

69

Yunus Emre Sağlam

AbdulkadirÇelik,Dönem1

Page 72: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

70

AbdulkadirÇelik,Dönem1

Page 73: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

71

BetülKarademir,BiyokimyaAnaBilimDalı

Page 74: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

72

BetülKarademir,BiyokimyaAnaBilimDalı

Page 75: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

73

Page 76: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

74

Bir ÇizgiSimgeYavuz,Dönem3

Page 77: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

75

Page 78: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

76

Page 79: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

77

FerhatYıldız

Page 80: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

78

Page 81: Mutfak dergisi bahar 2014

MUTFAKGÜZ2014

79

Page 82: Mutfak dergisi bahar 2014
Page 83: Mutfak dergisi bahar 2014
Page 84: Mutfak dergisi bahar 2014