mİllİ yol - Ülkünetulkunet.com/ucuncusayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın,...

15
MİLLİ YOL mıııiiiiiıiii ^BMffiHBRI^^ 1. YIL — 16. Şayi FÎATI 50 KURUŞ 11 MAYIS 1962 CUMA

Upload: others

Post on 22-Mar-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

MİLLİ YOL mıııiiiiiıiii ̂ B M f f i H B R I ^ ^

1. YIL — 16. Şayi FÎATI 50 KURUŞ 11 MAYIS 1962 CUMA

Page 2: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

fîaftanm Gazetesi M. Toker İn incileri Bay k e t İnönü'den şikâyetler tıergiin artıyor

Başbakanlığa getirilen Bay ismet inönü'den şikâyetler gün geçtikçe artmaktadır. Başa oturduğu günden beri hemen hiçbir işi balledemeimş olan ismet InönU ise bütün bunları, malûm sebeplerden duymamaktadır.

Son olarak Ankara'da emekliye şevki yapılan bir öğretmen ismet inönü'yü Atatürk'ün heykeline şikâyet etmiştir. Heykele asılan dilekçede şöyle denilmektedir:

«istersen arşıâlâya git dedi-

TEMELLİ SENATÖRLER YEN! TERTİP PEŞİNDE

_> Temelli senatörlerin Senatodaki imtiyazları huzursuzluk

yaratmaktadır. Herbirinin müstakil odası olması, dışarıya direkt hatla bağlanmış telefonları ve özel HANIM sekreter­leri bulunması, halbuki seçimle gelen senatörlerin, bunlar­dan hiçbirine malik olmamaları önümüzdeki günlerde sena­törlerden biri tarafından Senatoya getirilerek müzakere edi­lecektir.

Senatoya bağlı encümenle­rin dışarıya direkt telefonla­rı yoktur ve bu durum çalış­maları aksatmaktadır. Eşit­sizliğin nereden geldiği ve kimler tarafından yaratıldığı müzakereler sırasında anlaşı­lacaktır.

Kendileri hakkında pek de hoş şeyler yazmıyan bir sabah gazetesinin tutumuna karşı, bazı partizan gençlik çevrele­rini kışkırtmak ve bir göste­riye hazırlamak maksadı ile istanbul'a geldikleri tahmin edilen Mucip Ataklı. Haydar Tunçkanat ve Emanullah Çe­lebi ile Şükran Ozkaya Anka­ra'ya dönmüşlerdir.

Başol'un seçimii

Anayasa Mahkemesi için yapılan seçimlerde Temyiz­den Salim Başol, ancak dör­düncü turda ve çok zorlukla seçilebilmiştir. Bu şekilde se­çilmesi üzerine çıkan rivayet­lere göre, Başol, temyiz üye­lerinin evlerine telefon etti­rerek kendisini seçmedikleri takdirde bunun, 27 Mayısı ta­nımadıkları mânasına gelece­ğini bildirmek suretiyle ma­nevî baskı yapmıştır. Bir di­ğer rivayete göre de, temyiz üyeleri. Salim Başol seçimi kaybettiği takdirde nasıl olsa Cumhurbaşkanı kontenjanın­dan mahkemeye girer, fakat bu halk tarafından hoş kar­şılanmaz (neden acaba), hal­buki kendileri Başol'u seçer de rakibi Osman Yeten'in adı nı Çankaya'ya iletirlerse da­ha münasip olur diye düşün­müşler.

Yeni bir rezalet

Geçen hafta içinde Eskişe­hir'de çok üzücü bir olay ce­reyan etmiştir. Hasırcık sem­tine gezmeğe giden kızlı er­kekli öğrenciler, başlarında öğretmenleri olduğu halde ye mek yemişler, yemekten son­ra bazı erkek öğrencilerin be­raberlerinde getirdikleri iç­kileri, öğretmenleriyle birlik­te içtikleri görülmüştür. Bun­dan sonra kız öğrencilere sar­kıntılık etmeğe başlamışlar; havuzda çırılçıplak yıkanan delikanlılar, çamların altında genç kızlara tecavüz etmişler­dir. Genç kızlar şehre ve ka­yalıklara kaçmış, 350 öğrenci ile bir kısım öğretmen ara­sında kavga çıkmıştır.

ler, gidemezdim, sana geldim, imdat Atam. Davacı: Halil Durmaz. Sanık Suçlu: ismet inönü (Millî Şef ve Başba­kan) Suç ortaklan: Badrettin Tuncel, Ahmet Tahtakılıç, Hilmi incesulu, Necdet Çalp, Turhan Feyzioğlu. Suç: Vazi­fe suiistimali.»

Emekli öğretmen, tahmin olunacağı gibi, tevkif edilmiş­tir.

BİNLERCE ISSIZIN FERYADI.

Yine geçen hafta içinde ya­pılan bir toplu yürüyüş es­nasında, işsiz kalmış inşaat işçileri Meclisin önüne kadar gelerek ismet inönü'yü isti­faya davet etmişler, hiçbir derde ve işsizliğe çare bula­madığını haykırarak, «geldi ismet, kesildi kısmet» diye bağırmışlardır.

İSTANBUL BELEDİYESİNDE Belediyede daktiloluk yapan

dar gelirli bir ücretli, Başba­kan ismet İnönü'ye bir dilek­çe ile müracaat ederek kendi­sinden yardım istemiş, bir müddet sonra cevaben, kendi­sine resmî makamları boş yere işgal ettiği için bir ihtar verildiğini bildiren bir yazı almıştır.

Bay İsmet inönü'nün dama­dı Metin Toker'in dergisi 7 Mayıs günlü sayısında. Cum­hurbaşkanı Cemal Gürsel'e şiddetle hücum etmiş, onu susmaya davet etmiştir. Sus­madığı takdirde Devlet Baş­kanlığından çekilmesini ve yalnız bir vatandaş olarak ko­nuşabileceğini ileri sürmüş­tür. Yazı şöyle bitiyor: «Çan­kaya'ya gelince... Orası boş kalmaz, canım!»

Bay ismet inönü'nün veya damadının Çankaya'da otur­mak üzere şimdiden tasaral-dıkları şahsın kim olduğu ise açıklanmamaktadır.

22 Şubat emeklileri CHP ye girmeyi

reddetti CHP Genel Merkezi, Teşki­

lâta gönderdiği bir tamim ile, 22 Şubat olaylarına adları kanştığı için emekliye sevke-dilen (bu yüzden bilhassa küçük rütbelilerin şiddetli ge­çim sıkıntısına düştükleri bi­linmektedir) subayların, par­ti saflarına alınması için fa­aliyet gösterilmesi istenmiş­tir. Kendilerine bu hususta başvurulan emekli subaylar teklifi şiddetle reddetmişler ve sureti katiyede CHP ye girmeyeceklerini belirtmişler­dir, ismet inönü'nün kendile-

i ri hakkında kullandığı ağır sözleri ve 22 Şubat affı sıra­sında tekrar orduya dönme­leri için yapılan kanun tekli­finin CHP lilerin gayreti ile reddolunması bu teklifin red-dinde rol oynamakla beraber, esasen bu subayların CHP nin tutumunu beğenmedikleri de bilinmektedir.

Kısa Haberler

KOKTEYLDEKİ CİLVELEŞME •k Ankara'da verilen bir

kokteylde ismet inönü'­nün Gümüşpala'yı görmek istememesi, AP liderinin kendisini XVI. Lui'ye ben­zetmesine verilmiştir. Bu toplantıda AP. li Bakanlar da GUmüşpala'nm yanına gelmekten kaçınmaktay­dılar. Kokteylde muhale­fet liderleri, Başbakanın yanında hükümetin des­tekleyicisi olarak SAMIMI ve İYİ NİYETLİ hareket­

ler yapıyorlardı. Arabulu­cuların, AP ve CHP lider­lerini barıştırmak için yap­tıkları teşebbüsler de İnö­nü tarafından reddedildi.

* Toprak ağası, aşırı sosyalist. Yöncü, sosyal adaletçi ve milletvekili (C. H.P.) Nalın Tirall hakkın­da, «fikir işçilerinin hak­kını çiğnemek» iddlasiyle dâva açıldı.

• istanbul Askerlik Da­iresi, Hür Vatan gazetesi

sahiplerinden Ozcan I".r-güder adındaki şahsı, ay­lardan beri aramakta, fa­kat BULAMAMAKTADIR. Adı geçen şahsın askerlik görevini yapmadığı ve ya­şıma kırk'a yaklaştığı öğ­renilmiştir.

* Rus feza adamı Titov, Amerika'yı ziyaret eder­ken şunları söyledi: «Bazı kimseler Fezada bir Allah olduğunu söylerler. Fakat dünyanın etrafında bütün gün dönerken hep etrafı­ma bakınıp durdum. Bu­na rağmen ne Allahı, ne de melekleri gördüm.» Bu sözler, Rusya'da gençlerin Allahsız yetiştiklerini gös­teren son bir işaret olmuş tur.

Page 3: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Haftalık Tarafsız Siyasî Milliyetçi Haber Dergisi

Milliyetçiler Teşkilâtlanıyor

yor. Peşinen ve ezbere «Eceliyle öl­dü!» diye gazetelere beyanat veriyor. Bu hâdise sebebiyle jandarmalar ile halk arasında çatışma oluyor.

Karakolda adam öldüren jandarma­lara karşı nümayiş yapan vatandaşlar­dan 16'sı tevkif ediliyor. Ama adanı

Aylardan beri, gittikçe artan bir sınırsızlıkla, yurdun her tarafındaki milliyetçilerden «Niçin bir dernek et­rafından toplanmıyoruz?» düşüncesi­nin yankıları geliyor.

Gençler, çok haklı olarak, bu ko­nuda teşebbüse geçmek vazifesinin daha yaşlı ve kıdemli Türkçülere ait olduğunu belirtiyorlar.

Şimdiye kadar bunların hepsine ce­vap: «Durun. Zamanı gelecek. Biraz daha bekleyin.» idi.

Şimdi, ilk defa olarak, güzel bir te­sadüfle Kurban Bayramının arifesin­de, başka bir cevap, müjdeli bir ce­vap verebiliyoruz. Müjde ş u : Uzun bir süredenberi iyice düşünerek, da nışarak, esaslı fikrî çalışma yaparak, bir ülkü derneğinin tüzüğü hazırlan­makta ve çalışmaları planlanmakta idi. Şimdi bu çalışma en son safhası­na gelmiştir. Pek yakında (Allah izin verirse) tatbik mevkiine konulacak­tır. Tafsilâtı sonraki sayılarımızda vereceğiz. Şimdilik yalnız müjdeyi veriyoruz.

Şimdi mevcut olan, ve az çok fay­dalı olabilen, çeşitli milliyetçi der­neklerden birini veya birkaçını geniş­letmek veya birleştirmek yolu değil, doğrudan doğruya yepyeni bir der­nek kurmak yolu tercih edildi. Çün­kü bizi bekleyen vazife muazzamdır. Bunu yapacak âlet ufak parçaların dermeçatma bir şekilde birbirine ek­lenmesi ile ortaya çıkacak bir âlet değil, baştan itibaren göreceği vazife­ye göre, ölçülüp biçilmiş, ve her vas­fı ve hassasıyla o vazifeye göre, ya­pılmış bir âlet olmalı.

Dernek şimdiye kadar milliyetçili­ğin başından geçen bütün tecrübelerin derslerinden istifade etnuk ve dünya­da yabancı ülkelerde benzeri ülkü derneklerinin işleyişleri incelenmek suretiyle kuruluyor. Türkelindeki bü-tü- milliyetçileri bağrında toplamak ve birleştirmek ümidi ve azmıyla ku­ruluyor.

Derneğin faaliyete geçmesiyle Türk milliyetçiliğinin tarihinde yeni bit çağ açılıyor. Şuurlu, sistemli, ve top­lu çalışma çağı.

Dernek, kendini düşünmeyip Türk­lüğü düşünenleri, karşılıksız hizmet

etmek isteyenleri, bir ülkünün içinde bütün benliğini eritircesine birleş mek isteyenleri bağrında toplayacak­tır.

Dernek titiz bir ahlâk seviyesini, sıkı bir çalışma disiplinini, ve soğuk kanlı, şuurlu bir hareket tarzını özle yenlerin derneği olacaktır.

Dağınık hareket etmekten, her ka fadan bir ses çıkmasından, tek tek çalışmaların çarçur olup gitmesinden doğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları­mızın devasını hep beraber derneğimi­zin içinde arayacağız, ve Allanın yar­dımıyla, bulacağız.

Dergimizi ve bizi sevenlerden rica­mız : Derneğin kurulması hazırlıkla­rı ile ilgili haberleri safha safha ya­yınlamamızı beklesinler. Daha önce mektuplarla ve şahsî ziyaretlerle bu konuda zamanından önce bizden bil­gi istemesinler. Bu kadar sabrettik. Birazcık daha edelim. Bu, aynı za­manda hepimiz için bir sabır ve disip­lin imtihanı teşkil edecektir.

Derneğin hiçbir işinde acele etme­mek yolu tutulmuştur. Derneğin he­defi yağmurlardan sonra yerden fış­kıran otlar gibi büyümek değil, kü­çük bir tohumdan başhyan bir çınar ağacı gibi gelişmektir.

Dernek hepimize bir ilham kayna­ğı, bir mektep, bir kılavuz olacaktır. Orada hepimiz daha derin bir mâna da birbirimize kavuşacağız, ve hep beraber ülkü yolunda dev bir kudrete kavuşacağız.

Tanrı Türkü Korusun.

ERBAA FACİASI

Erbaa'da, bir suçtan sanık olarak bir vatandaş jandarma karakoluna alınıyor. Hakim huzuruna çıkarılma­dan iki günden fazla süre ile karakol­da tutuluyor. Orada fecî şekilde da­yak atılıyor. Ve o genç vatandaş ora­da dayaktan ölüyor. Buraya kadarı fa­cia. Ama facianın asıl ağırı bundan r nra başlıyor.

O yerin savcısı bir türlü vazifelilerin bir «suç» unu görmemekte İsrar edi-

Türkçülük ölmez

Yusuf ÖKTEM

3 İR iman denizinden şahla­nıp cihanın ana unsuru olan Türk ırkı; insanı insan eden

vasıfları ebaancet damarlarında meknuzdur. Kökü ezellere, sonu ebediyete uzanan «varoluş» ide­sinin yılmaz mücahididir. İlâhî ve tabiî kanunların lûtfunda yuğru-larak varlık bulmuş, anasır-ı as­liyeden olmuştur. Ne top, ne tü­fek, ne de mahlûkun mahiyetini kttnhünden değiştiren atom... Bütün kemmiyetler, bütün keyfi­yetler taarruza kalksa boştur. De­nizlerin suyu uçurulabilir. Kara­lar Okyanuslara garkedilebilir. Güneş parçalanabilir. Beşerin şu­uru zıvanadan çıkarılabilir. Fakat Türkçülük yok edilemez. Ruh öl­dürülemez.

Hele varlık mayası tealimi et­miş, şuur melekesi dejenere ol­muş üç buçuk soysuzun ulumala­rı onun için mücadele azmini coş­turan bir iksirdir.

Türkçülük mefkuresi madde plânına sığmayan, ide mefhumu­nun maverasının maverasına kol atmıştır. Tanrının Türk'ü ebedi­yen koruyacağı iman, ilim maka­mının üstünde, mutlak bir haki­kattir. , Mümkünler âleminde her şey

zıttı ile tebellür eder. Mânanın kanatlarında arşa yükselmiyen, Şark ve Garp mütefekkirlerini hakikat yolunda basamak yapım yanlar bu hikmeti kavrıyamazüar. Dâvamızın muhasımları, onun ka­zanılmasında zarurîdirler. Bunun için teşekküre lâyıktırlar. Yalnız şuur basamaklarından hakikat karasına sancak dikinceye dek vu­ruşacağız.

MİLLÎ YOL B

Page 4: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

AF KASİDESİ ÇOK ŞUKUR MİLLET UYANDI, SAF DEGIL,

BEKLENEN BİR BAŞBAKANDAN LAF DEGIL.

KARNI TOK HALKIN BUGÜN BOS SÖZLERE, MİLLETİN İDRAKİ ARTIK RAF DEGIL.

YAŞLI BAŞLI, UNLU BİR DEVLETLİDEN, BEKLENEN MUSBET GİDİŞTİR, GAF DEGIL.

ATMALI HER TURLU KINI BİR YANA, BUNDAN AYRI BİR TUTUM İNSAF DEGIL.

İSTİYOR MİLLÎ ÇOĞUNLUK AF, FAKAT BİR GENEL AF, TEK TARAFLI AF DEGIL.

ESREF-t ZAMAN

. ,

ERE,

C

ESREF-t ZAMAN

öldüren jandarmalardan kimse tevkif edilmiyor. İşte facia.

Bu gibi hallerde parti farkı gözet­meden, her milletvekili, dövülen ve öldürülen kendi oğlu imişcesine, der­hal, ilgili Bakanların ve Başbakanın yakasına, o yakaları koparır gibi bir kuvvetle yapışmak zorundadır. Bunu yapmayan milletvekilleri iyi bilsinler ki, ahlâk ve vicdan ölçülerine göre, kendileri de kaatil imişcesine sorum­ludurlar.

Ve hiçbirimiz bu konuda kendi ken­dimizi aldatmak hakkını haiz değiliz. Bu karakolda dayak hâdiseleri tek tük hâdise değildir. Bugün Türkiye'­de yürürlükte bulunan bir usuldür. Bunu kaldırmak da mümkündür ve kolayca mümkündür. Bunu icra kuv­veti, yâni Bakanlar, isterlerse kolayca kaldırabilecekleri gibi, teşri kuvve­ti, yâni milletvekilleri de isterlerse kolayca kaldırabilirler.

Buna karşı tedbir mi istersiniz? Bu­yurun : Dayak hâdisesi olan karakol-lardaki amirlerin hepsinin derhal me­muriyetten çıkarılması; karakolların mevkuflar bulundurulan yerlerinin bir gözetleme deliği şeklinde camlı bir delikten her zaman her vatandaş tarafından görülebilecek şekilde inşa edilmesi; karakollarda dayak suçları­na ait dâvaların hiç bir idarî makam­dan geçmeden doğrudan doğruya sav­cılıkça açılabilmeleri ve savcılık dâva açmazsa mağdurların şahsî dâva aça­bilmeleri; ve bu gibi dâvalarda bera­at veya suçluluk hükmünü (4 üncü sayımızda izah ettiğimiz şekilde) mil­let mahkemelerinin vermesi. îşte bu kadarcık kanunî tedbirler bile karakol­larda dayak usulünü kökündpn kesip atmağa kâfi gelir. Yeter ki, bunu hakikaten yapmağa azmetmiş bir ira­de olsun.

* MARDİN VE OTESI

Mardin'de bir futbol maçında iki

MİLLÎ YOL El

takımın kavgası jandarmanın işe ka­rışmasına, bu da halk ile jandarma arasında şiddetli bir çatışmaya yol açtı. Bundan da şehri baştanbaşa sar­san ve günlerce süren kanlı nümayiş­ler çıktı. İşin sonu hâlâ alınmış de­ğil.

Suç nasıl paylaştırılacak, tahrik ve ya tertip kaynağı olarak kimler veya neler ortaya sürülecek; henüz bilmi­yoruz. Ama şimdiden bir şeyi söyleye­biliriz : Baş sebeb sinirlerdeki umu­mî gerginlik, ve ruhlardaki umumî hu­zursuzluktur. Böyle bir gerginlik ve huzursuzluk aslında olmasaydı elbet­te ki tepkiler bu kadar geniş ve şid­detli olmazdı.

Aylarca ve yıllarca, bir partizanlar zümresi cemiyetimizin içine durma-d;..ı kin, suçlama ve tehdit akıttılar. Bir türlü buna doyamadılar. Sağduyu sahiplerinin, vatanseverlerin, «Yeter artık!» diyen seslerine kulaklarını sım­sıkı kapattılar. Hâlâ o yoldalar.

Bunların acılığı cemiyetimizin her tarafına yayıldı ve sindi. Sinirleri has­ta bir topluluk haline geldik. Bunun neticeleri hesaba sığmayan türlü şe­killerde patlak veriyor.

Bunların hepsinde kinine doyama-yan partizanların vebal payı var.

• BEDELİ : 20 MİLYON Emniyet Umumu Müdürü polisin

Amerikan usullerine göre. yetiştiri­leceğini bildirdi. Bu arada polislerin üniformalarının da değiştirileceğini müjdeledi (!, Bu üniforma değiştir­me işini dumanı üstünde denecek ka­dar yakın bir geçmişte yine tecrübe etmiştik. 27 Mayıs'tan hemen sonra polislerin üniformaları değiştirilmiş­ti. Polisin umumî efkârda şiddet ve baskı vasıtası olarak görüldüğü ve bu tesiri ortadan kaldırmak için polisin üniformalarını değiştirmek gereke­ceği ileri sürülmüştü. Bunun hiçbir tesiri ve faydası olmadığını, herşeyin eski tas eski hamam olduğunu ise hep beraber gördük.

O zaman bir arkadaşıma hesapla­mıştı. Bu üniforma değişmesi mille­te en az 20 milyon liraya mal olmuş­tu. Şimdi, o tecrübeden hiçbir ders almamışçasına, ayni zihniyetle, yi­ne aynı yola gidiliyor. Neticenin de aynı olacağı besbelli.

Milletvekilleri! Yaptırmayın bunu. Yazıktır bu milletin parasına.

> ORTAKLARA BİR SORU

İnönü'nün damadının dergisinde parti Başkanlarına İnönü'uin «part­nerleri» deniliyor. Bu, her üç diğer parti Başkanı için kullanılıyor. Bu «partner» sözü İngilizce'de bir ticari şirkette ortaklar için kullanılır. Bir de bâzı oyunlarda ortaklar için. Or­taklara mübarek olsun. Ancak merak ediyoruz: Bu ortaklık, hele Y.T.P. ve C.K.M.P. Başkanları için, ne ortaklı­ğıdır? Haberimiz olmadan bir ticarî şirket mi kuruldu, yoksa sadece oyun ortaklığı mı?

BURDUR CEZAEVİNDE

Gazetelerde bir haber: Burdur Ce­zaevinde mahkûmlar isyan ediyor. Çok sevdikleri Cezaevi Müdürü başka ye­re tâyin edilince müdürü bir odaya kapatıyorlar ve bırakmıyorlar. Savcı gelip mahkûmlarla görüşüyor. Git­mek isteyince onu da bir odaya kapa­tıyorlar. Şartları: Müdür yine Ceza­evinde müdür tlarak kalsın. Savcı ancak bunu sağlayacağına söz ver­dikten sonra bırakılıyor.

Birkaç gün sonra işin neticesine dair haber de geliyor : Mahkûmların şartı kabul edilmiş, Bakanlıkça Ceza­evi Müdürü tekrar o cezaevine tâyin edilmiştir.

İşin bu tarafı, diyelim ki, güzel. An­cak, garibimize giden bir şey var: Bay İsmet İnönü, siyasî af isteyen meb'uslara karşı, hâni: «Bana kimse zorla birşey yaptıramaz!» diyordu. Ne oldu?

• 147'LERDEN HABERLER 147'lerin çoğu, umduğumuz gibi,

efendice bir çalışma devrine girmek üzereler. Ama bâzıları makamlara ka­vuşmak hırçınlığının ve mücadelesi-nin içine düşmüşler, kendilerini kur­taramıyorlar. Bâzıları da geri dönme­nin sevinç sarhoşluğu içinde ne yap­tığını pek bilemez gibi görünüyor­lar. Bu sonunculardan Prof. Dr. Na-şit Erez, döner dönmez ilk iş olarak T n Fakültesindeki eski odasına git­miş, ayrılırken orada bıraktığı bir şişe viskiyi aramış. Viskisini yerinde bulamayınca, kendi yerine tâyin edi­len Profesörü viskiyi içip bitirmiş ol­makla suçlamış, ve çevresindekilere bağırıp çağırarak, «Neredeyse viski­mi derhal bulun!» diye tutturmuş.

Page 5: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Bu yüzden ikLprofesör arasında ağır ve kötü sözler sarfedilen bir kavga olmuştur.

Akıl ve sinir hastalıkları mütehas­sısı Dr. İhsan Şükrü Aksel ise, geri dönme müjdesini duyduğu sırada genç ve güzel bir hanım hastasını muaye­ne etmekte imiş. Sevinç ve heyecanla o anda yanındaki en yakın insan olan hanımın boynuna atılmış, şapur şupur yanaklarından öpmüş. Hanım hasta ilk önce bunu yanlış bir mânaya çekip feryadı basmışsa da sonra mesele ken­disine anlatılıp teskin edilebilmiştir. Allahtan, cümlesine sükûnet ve başarı dileriz,

* SAKARYA ŞEHİTLERİ ZİYARET EDİLDİ

POLATLI — ATASOY MUFTÜOGLU ' — Şehrimiz Topçu Yedek' Subay 57.

dönem öğrencileri ile Assubay ada­yı öğrenciler 4 Mayıs Cuma günü yemin merasimlerinden önce toplu olarak Sakarya şehitliğini ziyaret etmişlerdir.

Şehitlik abidesine çelenk koyan öğrenciler askerî bandonun refaka­tinde İstiklâl Marşımızı söylemiş­ler müteakiben Sakarya muharebe­si ve şehitleriyle ilgili konuşmalar yapmış, kahramanlık şiirleri oku­muşlardır. Ziyaret sırasında aziz şe­hitlerimizin ilgisizlikten toprak yı­ğını haline gelen mübarek mezarla rı dikkati çekmiş ve bu hususta, zi­yarette bulunan subaylar mezarla­rın tamiriyle ilgileneceklerini vadet-mişlerdir.

* ERZURUM İMAM-HATİP OKULUNDA Erzurum imam-Hatip Okulu Öğ­

rencileri, iyi ahlâklı, büyüklerine saygılı, temiz, milliyetçi, dindar, gençlerdir. Ancak bir bakımdan üzüntü içindeler. Müdürlerinin yap­tıklarına zor tahammül ediyorlar. Müdürlerinin adı Tahsin Akgün. Bu zatın oraya müdür yapılmak için başka ne hassası vardı bilinmez, ama bir huyu var ki, inandır gibi değil: Namaz kılana ve abdest ala­na düşman oluyor. Onları namaz kılmaktan vazgeçirmek için elinden geleni yapıyor. öğrenciler, herşe-ye tahammül ediyorlar, yine namaz­larına devam etmeğe çalışıyorlar.

Okulda sık sık olan çeşitli hâdi­selerden bir örnek : Bir öğrenci öğ­leye yakın abdest almış, kur'an dersine gitmektedir. Müdür Tahsin Akgün onu görür ve yolunu keser. «Nereden geliyorsun?» der. öğren­ci terbiyeyle cevap verir: «Efen­dim, öğle yaklaşıyor, şimdi de kur'­an dersimiz var, onun için derse abdestli gireyim dedim.s Müdürün cevabı: «Sen din dersi okumuyor musun? Abdestsiz fcur'an okuyamaz mısm.?> ve arkasında» başkaca hiç

1944'teki Haçlı Seferi hakkında A. OKÇUOĞLU

1944 kepazeliği, hem Türk tarihinin en utanç verici olaylarından ve kara lekelerinden biri, hem de Türk milliyetçiliğine kargı sinsice ve ustaca açılmış bir haçlı seferidir.

Bu haçlı seferinin açılmasının sebebi, Atsız'ın, «amanın başbakanı Saraçoğlu Şükrü'ye yazdığı açık mektuplardır. Fakat bu, dış sebeptir. Meselenin aslı ise, yerli kızılların, şahsî çıkarlanndan başka hiçbir şey düşünmeyen ahlâk ve karakter yoksunJarıyla elele verip, Türk milli­yetçiliğini yere sermeye cür'et etm e leridir .

O günlerin dünya şartlan, in­sanlığın gördüğü en korkunç va­tan hainleri olan kızılların Türki-yedeki kollan için çok elverişli idi. Çünkü kızıl Moskof orduları, çöken Alman cephesi önünde iler­liyor ve kurtarıcı (!) pozunda, ül­keler zaptediyordu. Türkiye de, bu kızıl âfetin pençesine düşebi­lirdi. Yerli kızıllar bu rüya ile sarhoş ve onun için de azmış du­rumda idiler.

Eğer kızıllar, bu büyük ihaneti tek başlarına yapmak isteselerdi, giriştikleri diğer teşebbüslerde ol­duğu gibi başansıztığa uğramaları muhakkaktı. Bu sebepten kendile­riyle işbirliği yapacak başka kuv­vetler aradılar. Vaktiyle, Anado-luda yükselen Türk gücüne karşı, tek başlarma savaşmak kudretini kendilerinde bulamayan Avrupalı­lar, nasıl birleşerek haçlı orduları meydana getirdilerse, 1944 te de, Türk'e düşman olanlarla şahsî çıkarları için bu düşmanlığa katıl­maktan çekinmeyenler birleştiler. Ve işte 1944 teki meşhur haçlı se­feri bu suretle yapıldı.

Hedef, Türk milliyetçiliği idi. Ancak, milliyetçiliğe ne milliyet­çilik, ne de Türkçülük adı altında saldırılamazdı. Bu düşmanlığı ra­hat rahat yapabilmek için mutla­ka, ona bir kulp takmak lâzımdı. Kızıllar, böyle yalan ve uydurma kulplar takmaktaki ustalıklannı bu haçlı seferinde de gösterdiler. Irkçılık-Turancılık kampanyası iş­te böyle açıldı.

Halbuki o günlerin en mühim ve hattâ tek konusu olan bu mes­eleyi bu açıdan ele almak imkân­sızdı. Çünkü günün meselesi sade­ce komünizm idi. Gerek Atsız'ın açık mektupları ve gerekse Anka­ra nümayişlerinde bahis konusu edilen sadece yerli komünizm idi.

Fakat buna rağmen, haçlı sefe­rine katılanlar, Türkiyeyi Krem-lin'in pençesine atmak isteyen ko­münizm ile ona karşı tek savunma silâhı olan Türkçülüğü bir tarafa

bırakmış ve Türk milliyetçiliğini yıkmak için bir ırkçılık - Turancı­lık uydurup yaratmıştır.

Evet, ırkçılık ve Turancılık uy­durularak yaratılmıştı. Çünkü, Türk fikir ve milliyetçilik tarihîn­de Turancılık ve ırkçılık vardı ama. bu kavramlar, onların uydur­duklarından bambaşka idiler. Ve esasen, bu iki büyük unsur bir ta­rafa bırakılırsa ortada Türkçülük diye bir şey kalmazdı. Fakat, Türk­çülüğe karşı saf kuran haçlı or­dusunda yer alanlar bu kavramla­ra uydurma mânalar vererek işe girişmişler ve kendi uydurmaları fikirlerin siperinde Türkçülüğe en alçakça saldırışlar yaparak milli­yetçiliğimizi yerden yere vurmuş­lardı.

O zamanlar, bu yalanlara ina­nan çok olmuştu. Fakat, 1944 ya-lancılannm mumları yatsıya ka­dar bile yanmadı. Türk ordusunun, adalet duygusu, sağlam hâkimleri, Türkçülük hakkında toptan bera­at kararı verince, bir bardak su­da yaratılmak istenen fırtınanın mahiyeti çabucak anlaşıldı.

Bu tarihî kepazeliğin üzerinden 18 yıl geçmiş bulunuyor. Artık, Türk Milletinin bütün şuurlu ev­lâttan o zaman döndürülmek îste­nen ftnldaklann mahiyeti hakkın­da yeteri kadar bilgi sahibi bulu­nuyorlar. Fakat, Türk güneşini kı­zıl balçıkla sıvamak isteyen haçlı ordusu bugün de mevcut ve dün­külerin devamı ve artıkları olan bugünküler de aynı'yalan ve ifti­ra siperlerinde gizlenerek aynı hain oyunu oynamaya çalışmakta­dırlar. Yâni 1944'te yaratılarak açı­lan haçlı seferi bugün de devam etmektedir.

Türk milliyetçileri, ve bilhassa gençler, Türklüğü tehdit eden bu büyük tehlikeyi asla unutmamalı ve bir yandan bu hain kuvvetle savaşırken, diğer taraftan da bu korkunç ihanet ealışmalanndan haberleri olmayanların gözlerini açmaya gayret etmelidirler.

MİLLİ YOL g

Page 6: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Millî Eğitim Bakanının Dikkat Nazarına Etlik Ortaokulunda Garip Bir Tavsiye

Ankaranın Etlik Ortaokulu Müdürü, 23 Nisan dolayısiyle tatile girerken, öğ­rencilere bir hitabede bulunmuş ve tatil günlerinde YILANLARIN OCU filmini mutlaka görmelerini tavsiye etmiştir. Tavsiyenin mutlaka yerine getirilmesinin sağlanması için de, okul açıldıktan sonra, film konusunun kompozisyon dersle­rinde ele alınacağını ve işleneceğini söylemiştir.

Müdürlerinden aldığı bu talimat ile evlerine gelen yüzlerce öğrenci, ana ve babalarından (Yılanların Ocü) ne gitmek üzere para istemişler, fakat son neşri­yat dolayısiyle işin mahiyetini ve aslını anlamış olan veliler çocuklarını bu pro­pagandaya maruz bırakmamak için sıkı davranmışlar, fakat, kompozisyon ders­lerinde konunun işlenmesi mecburiyeti kendilerini müşkül bir duruma sokmuştur.

Merak ediyoruz: Acaba, bu müdür dünyadan habersiz bir zat mı, yoksa bu harekete şuurlu olarak katılanlardan mı? Ankara gibi yerde yaşayıp da bu mese­lenin aslım öğrenmemiş olmak pek garip olduğuna göre, bu husustaki hükmü Bakanlığın vermesi gerek.

bir kabahati (!) olmayan öğrenciye hırslı hırslı birkaç tokat atar.

Eğitim Bakanından soruyoruz: Namaz kılmak veya abdest almak yasak mıdır? Suç mudur? Bu sebeb-le öğrencileri döven bu müdürün hareketi ve baskıları din hürriyetine tecavüz değil midir? Bu baskılar ve dayaklar suç değil midir? Bu müdürü kulağından tutup atmak ve hakkında kanunî muamele yapmak sizin vazifeniz değil midir?

İMAM VE HATİP OKULUNUN TEMSİLÎ

ERZURUM — Kemal Aküzüın îmam ve hatip okullunun tertip­

lemiş oldukları (Hz. Ömer'in Ada­leti) isimli piyes çok alâka topla­mıştır.

Sahnede okunan Kur'an seyircile­rin gözlerini yaşartmıştır.

Perde aralarında Mehmet Akif'ten gürler okunmuş, konuşmalar yapıl­mıştır.

Temsil sonunda, imanla meşbu olarak çıkan seyirciler. îmam ve ha­tip okulu talebelerini hararetle teb­rik etmişlerdir.

GERİCİLER Şu son günlerde ortalığı saran «ge­

rici» tabirinin kaynağı üzerinde biraz daha ışık tutmak üzere İstanbul Üni­versitesi gençlerinin Moskova Rad­yosu yayınlarından nynen zaptettik­leri şu cümleleri veriyoruz:

«Anti - komünizm Türk gericilerinin silâhıdır.» i

«Atatürkçüler bu gericilerden memleketi kurtarmak için mücadele ediyorlar. Ve gerçek sulhu Moskova'­nın getireceğine inanıyorlar.»

• AHMET YILDIZ BAYATI FASLA DEVAM EDİYOR Evvelki sayımızda ebedî senatör

Ahmet Yıldız'ın Ankara Türkocağı-nda yaptığı konuşmada, Türk milli­yetçiliğine kargı fikir cereyanları arasına Turancılık ile Irkçılığı da kattığını ve bu sebepten milliyetçi

MİLLÎ YOL 0

i.,L., MM • * , AHMET YILDIZ

«Benim oğlum bina okur»

gençler tarafından fena halde sıkış­tırıldığını yazmıştık. Ahmet Yıldız kendisine sorulan sorular karşısında oocalayınca, Dr, Tevetoğlu, kendisi­ni zor durumdan kurtaran bir konuş­ma yapmış ve izah ettiği hususları «değil mı Ahmet Bey?» diye sual­ler sormak suretiyle Ahmet Yıl-dız'a da tasdik ettirmişti. Yâni bu suretle Ahmet Yıldız konuşması sı­rasında söyledikflerinin yük seksen derece aykırısı olan fikirleri her so­ruya «evet;» demek suretiyle kabul etmişti.

Birkaç gün önce Siyasal Bilgiler Fakültesinde yaptığı bir konuşma­da yine Türkocağmdaki ters ve yan­lış fikirleri savununca, bir hafta önce «evet!» lerle kabul ettiklerini unutmuş olduğunu gören dinleyici­lerden biri tarafından bu husus ken­disine hatırlatılmış, ve ebedî senatör bir kere daha müşkül durumda kal­mıştır.

Millî Yol sütunlarından Bay Ah­met Yıldız'a ikinci ihtarı yapıyoruz: Ahmet Bey! Lütfen iyi bilmediğiniz

hususlar üzerinde konuşmaktan vaz­geçin. Bu gibi konuşmaların ne size, ne dinleyenlere ve ne de memle­kete bir faydası vardı. Faydasız iş­lerle neden uğraşmalı? Siz Senato­daki vazifenizi yapmaya çalışsanız daha ivi olmaz mı?

•¥-MİLLİYETÇİ! GENÇLERİN PROTESTOSU

ANKARA — FERİT TORÜMKÜNEY — FERİT TÖRÜMKÜNEY

Başkent gençliği millî ahlâkın bozulmasına sebeb olacak olan Pe­riyi; Zübüğü ve Kudret gazetesini protesto etti. Bahsi geçen dergi ve gazeteleri yakan gençler «Milliyet­çi olarak bunları asla affetmeyece­ğiz» demişlerdir.

Aralarında bilhassa CK.M.P.'li milliyetçi gençlerin bulunduğu bir topluluk daha önce KUDRET gaze­tesini yaktı. Sebebi 10 Nisan günlü KUDRET'te Mareşal'ın ölüm yıldö­nümünde ona yer verilmemiş olma­saydı. Mareşal'm ölüm yıldönümünü unuttuğu ve hâtırası için hiç bir an-

Baaa İ s ı n e t İ n ö n ü ' d e n

ş i k â y e t m i ? Ç o k a y ı p , ç o k . .

S ON günlerde, bilmem dik­kat ettiniz mi, bir takım işler oluyor. Meselâ, pek yaygın

bir inancı, Ankara'da işçiler şöyle ifade ediyorlar: «Geldi İsmet gitti kısmet.»

Sonra bir emekli öğretmen çıkı yor. Bay ismet inönü'yü Ata­türk'e şikâyet ediyor... Ve tabiî hemen tevkif ediliyor.

ötede beride şikâyet sesleri, «hürriyet» nidaları gün geçtikçe ar­tıyor.

Fakat, doğrusu o emekli öğret menin yaptığını çok ayıpladık. Hiç de iyi etmedi.

Neden mi? Bir kere, öğretmen olduğuna ve

herhalde tarih dersi de okutmuş alacağına göre, ismet inönü'yü A tatürk'e şikâyet etmek boşuna zah met... Onu daha sağlığında Başba­kanlıktan azleden, Merhum değil-miydi?

İkincisi, ismet inönü devrinde, İsmet İnönü'den şikâyet etmenin en hafif cezasının da işte böyle tevkif edilivermek olacağım yaş­lı başlı öğretmenin tahmin etmesi icap ederdi a canım...

Murat GENÇOĞLU

Page 7: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Osman Sabri Adal yenilgiyi kabul etti

Nejdet SANÇAR

O SMAN Sabri Adal, şahıs ve zümre çıkan temeline da­yanan particilik gayretiyle yaptığı uygunsuz hareket üzerine, kendisine hitaben yazdığım açık mektuba ce­

vap veremediği gibi, bu açık mektupta sözü geçen husus­lar hakkındaki bildirimi de sükûtla karşıladı. Bunun tek mânası, yenilgiyi kabul etmektir.

Esasen kendisi için yapılacak başka bir şey de düşünü­lemezdi. Çünkü 1944 kepazeliğine ait bu meseleler üzerinde ve umumi efkâr önünde açık bir tartışmaya girişmesi im­kânsızdı. Tartışmak üzere ortaya çıksa ne diyebilirdi? iş­kencelerin ve diğer kanun ve vicdan dışı hareketlerin ya­pılmadığım söyleyebilir miydi? Elbette ki söyliyemezdi. Çünkü bütün bu hareketlerin isbatı karşısında insan içine çıkamıyacak kadar küçük bir duruma düşmesi mukadder­di. Böyle bir inkâr yoluna sapamıyacağına göre, bütün o vicdansızca hareketlerin yapıldığım mı kabul edecekti? El­bette ki böyle bir mertliği de gösteremezdi. Yâni yukarı tü-kürse bıyığı, aşağıya tükürse sakalı bulunduğu içindir ki, susmayı uygun buldu. Sustu ve tuşu kabul etti.

O SMAN Sabri Adal'ın, bu uygunsuz hareketinden dolayı pişmanlık ve üzüntü duymuş olmasını temenni ederim. Eğer duyduysa, insanlık ruhunu inciten bu gibi yakışık­

sız hareketlere bir daha girişmemek suretiyle gelecekte de zor ve utanılacak durumlara düşmez. Çünkü, meseleyi, çev­resindekilere ne şekilde izaha çalışırsa çalışsın, ortada h bir sebep yokken bir insanın vasiyetnamesinin açıklanma­sını, vicdanlara iyi bir hareket olarak kabul ettiremez. Va­siyetname, bir insanın mahrem fikirleri demektir. Bu mah rem fikirler, ancak sahibinin ölümünden sonra ve vasiyet­nameyi açmaya yetkili kimse veya kimseler tarafından bi­linir ve öğrenilebilir. Bu sebepten Osman Sabri Adal, Atsız­ın, 1941 in tehlikeli günlerinde eşi ve oğlu için yazmış t duğu vasiyetnamenin bâzı parçalarım gazeteler vasıtasiyle açıklamakla çok büyük ayıp etmiştir. Bu büyük ayıbı şahıs ve zümre çıkarma dayanan particilik düşüncesiyle yapması ise ikinci bir ayıptır.

Sonra kendisinin bu vasiyetnamenin fotokopilerini nere-den elde etmiş olduğu da düşünülecek bir meseledir. Çünkü

bu fotokopilerin, Turancılık dâvası dosyasında olması la zınıdır. 1944'te Savcı Kâzım Alöç, bu fotokopileri bizlere göstermişti. Ve, «Aslı dosyada varken bunlara ne lüzum var?» sorusuna da, malûm boşboğazlığı ile, fotokopilerin Cumhurbaşkanına gösterileceği ve sonra dosyaya konacağı cevabını vermişti. Bu duruma göre, Osman Sabri Adal, 1944 kepazeliğine ait dâva dosyasında bulunması gereken bu fi> tokopileri nasıl elde etmiştir? Bunları, Emniyet Umum Mü­dürlüğü salâhiyetiyle dosyalardan kendisi mi almıştır, yok­sa fotokopiler kendisine başkaları tarafından mı verilmiş­tir? Vasiyetnamenin, umumi efkâra açıklanmasmdaki vic danlan ve insnalığı inciten ayıbı yanında, bu da üzerinde durulması gereken bir husustur. Eğer Osman Sabri Adal yenilgiyi kabul ederek susmuş olmasaydı, daha ele alınacak böyle bir çok mesele vardı. Fakat pes demiş bir güreşçiye yeniden künde atılamıyacağı için bunları bırakıyorum.

• • * Bu son yazımı, kendisini tanımadığın) Osman Sabri A-

dal'a bir tavsiyede bulunarak bitirmek istiyorum. Bu tavsi­ye Türk tarihi ve Türk fikir tarihi üzerinde, sathî de olsa biraz bilgi edinmeye çalışmasıdır. Bunlar hakkında yeteri kadar bilgi edinirse hem tarihî düşmanlarımızı, hem de Türkçülük adlı büyük ülkünün bu milletin var olması dâ vâsındaki yerini öğrenmiş olur. Bu suretle, Türkiyeyi yık­mak istiyenlerin bu isteklerine en büyük engel olan Türk milliyetçiliğine ve milliyetçilerine atmaya çalıştıkları çamur ların mânasını da kavrar ve praticilik gayretiyle kampanya­lar açıldığı zaman da onlara katılmaktan çekinir. Çünkü ırkçılık, Turancılık, gericilik filân gibi kavramlara Kremlin» in insanlık düşmam zihniyetine uygun mânâlar vererek Türkçülüğe saldırmak, Türklük ağacına balta indirmekten başka bir şey değildir. Fakat Türk adlı ulu ağaç, bunca düşmanlıklara rağmen bugüne kadar nasıl ayakta kaldıysa, bundan sonra da yine kalacaktır. Ve Tann'nın Türk ya­rattığı insanların bir bütün olduğuna inananlar ile yarın muhteşem bir Türk devleti görmek istiyenleri kötüleyenleı de, bir gün tarih tarafından lanetle anılacaklardır.

ANKARA, 3 Mayıs 1962

ma tertiplemediği için Bölükbaşı da tenkitlere uğradı.

MtLLI MENFAAT ŞAHSI MENFAATTEN ÜSTÜNDÜR Müstehcen dergileri satmamak ko­

nusunda İsparta bayiimiz Mustafa Ezener'den aldığımız yazıda denili­yor ki:

Bizler, değil üç beş kuruşluk, bin­lerce liralık şahsî menfaatlerimizi, her bir karış toprağı şühedanın ka-nıy'a yuğrulmus aziz vatan ve mille­timizin vüksek menfaatlerine tercih etmezsek, hattâ gerekirse canımızı dahi fedadan çekinirsek, o zaman de­ğil müstehcen neşriyat, Allah koru­sun müstehcen fiiliyatı sokak ortala­rında görmeye başlarsak üzülmemek gerekir. Bunun için böyle hayasızca Türk gençliğini mahva çalışan neşri­yatın satılmasına ve yayılmasına de­ğil vasıta olmak, dükkânımızın eşi­ğine dahi sokmamak gahsl kanaatim­ce en büyük bir vatanseverlik ve yüksek dinimizin en kudst vecibele-rindendır.

Mustafa Ezener'i ve onun gibi şah­sî menfaatlerini teperek ahlâk yolu­nu tercih eden bayilerin hepsini can­dan tebrik ederiz. Allah yardımcıları olsun.

¥ GENÇLİK MÜSTEHCEN NEŞRİYATI VE KOMÜNİZMİ TEL'IN ETTİ

NEVŞEHİR — Tevfik Dalgıç Daha önce bayilerin Peri Mecmua­

sı satmamak kararlarını bildirmiştim. Fakat bâzılarının kendi kararlarına kendilerinin uymadıkları esefle gö­rülmüş ve gençlik bu olayı ve müs­tehcen neşriyat zihniyeti ile ahlâk­sızlığın kökü olan komünizmi tel'in eden bir yürüyüş yapmıştır.

Yürüyüşe yüzlerce genç katılmış, Atatürk Abidesi önünde istiklâl Mar­sı ve saygı duruşunu müteakip, Be­lediye caddesini takip ederek bayiler önünde Peri Mecmuasını yakmışlar ve yırtmalardır. «Kahrolsun ahlâk bozucu vayın», «Kahrolsun komünist­ler», «Kahrolsun bu çeşit neşriyat» sedalarıyla yürüyüşe devam eden

gençleri halk takdir ve alkışlarla karşılamıştır...

BEDAVA REKLAM 30 Nisan akşamı Ankara Radyo­

su «.Vık Oturum» programında bir derginin bedava reklâmını yaptı. Neresinin açık olduğunu anlıyama-dığımız bu oturumda halkımızın okumadığı malum Forum'un savun­duğu fikirler, 15 dakika, spiker ve mecmua mesullerinin müşterek gayretleri ile telkin edildi ve prog­ram, devlet radyosunun, derginin tıtumunu müsbet bulduğunu ilân etmesi ile sona erdi.

Basın - Yayın Bakanından soruyo­ruz : En az okunan ve aşın solculuk ve C.H.P. propagandası yapan bir dergiyi seçip milletin parasıyla iş­leyen bir radyoda 15 dakika onun reklâmını yaptırmak ne demektir? Bu, 15 dakikplık yayın millete kaç paraya mal olmuştur? Başka bir dergi reklâmını yaptırmak istese aca-

MİLLİ YOL Q

Page 8: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

FAZIL KÜÇÜK Her taraftan hücuma maruz

Kıbrıs'ta bir yanda Rumlarla Türk­ler arasında gerginlik devam ederken, öbür yanda Türkler arasında da bazı gerginlikler doğmaktadır.

Rumlara karşı sert tutum veya yu­muşak tutum anlaşmazlığı var. Türk­lerin büyük kısmı (ki elbette doğru dü­şünenler bunlardır) Kıbrısta Türk ile Rum'un arasındaki düşmanlığın onul­maz cinsten olduğuna ve maddî ve ma­nevî her bakımdan mücadeleye devam etmek ve ileride daha büyük çarpışma­lara hazırlanmak gerektiğine inanıyor­lar. Küçük bir kısım ise, iki cemaatin arasındaki zıddiyetin yumuşatılabilece-ği hakkında müphem ümitlere zamaiı zaman kapılmaktadır.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fazıl Küçük, ve Türk Cemaat Meclisi Başka­nı Rauf Denktaş «sert» tutum tarafta­rıdırlar. Ama onlara karşı muhalefet yalnız bu sebepten doğmuyor. CHP liler onların vaktiyle D.P. taraftarı oldukla rmı ileri sürüyorlar. Onlar da tarafsız olduklarını, ve bazı CHP lilerin onları tasfiye ettikten sonra kendi partizan­larını Kıbrıs Türklerinin başına getire­bilmek için bu isnadı yaptıklarını söy­lüyorlar. Ayrıca, bir kısım kimseler de Küçük ve Denktaş için şahsî menfaat sağlamak ve suiistimaller ithamlarında bulunuyorlar. Onlar da bunun tama­men iftira olduğu cevabını veriyorlar. Bu ithamlarda bir hakikat payı oldu­ğuna dair elimizde hiçbir delil yok.

ACAYİP BİR DERGİ

Kıbrıs'ta çıkan CUMHURİYET adın­da bir haftalık derginin durumu ise bambaşka ve büsbütün acayiptir. Bu­nu Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet adında iki gazeteci çıkarmakta idiler. Bunlar Küçük - Denktaş reji­mine şiddetle hücum ediyorlardı, ve onları hırsızlıkla itham ediyorlardı. Ay­rıca, Rumlarla yakınlaşma ve dostluk kurma yoluna gidilmesini İsrarla tavsi­ye ediyorlardı. Bu sonuncu nokta mü-

Kıbrısta Gergin durum ve esrarlı çiffe cinayet

himdî, ve çok dikkati çekici ve mide bulandırıcı idi. Türk cemaati düşmanı Rumlara karşı keskin cephe almış ve onlarla bir ölüm - kalım mücadelesine girişmiş iken bu Cumhuriyet dergisi hem Türkleri uyuşturucu neşriyat ya­pıyor, hem de üstelik Rumları sık sık haklı çıkarıyordu. Bu hal, Küçük ve Denktaş aleyhtarlığından bambaşka bir şeydi, ve doğrudan doğruya Türk ırkı­nın mücadelesine ihanet idi. Rumlar da sık sık bu dergiyi ve onu çıkaranları övüyorlardı. Üstelik, Türkler arasında okuyucusu az olan bu dergi Rumların yardımı ile yaşıyordu. Birçok Rumi? bu dergiden çok miktarda alıyor ve sonra dergiyi yakıyorlardı. Bunu sırf dergiyi yaşatmak için yapıyorlardı.

Rumlar geçenlerde iki Türk camiini bombaladılar. Sonra da bu camileri bir hâdise çıkarmak için bizzat Türklerin bombalatmış olduklarını iddia etme­ğe başladılar. Bilhassa aşın EOKA'cı içişleri bakanı bu şirretçe isnadı dur­madan yaymağa çalıştı. Buna inanan olmadı. Ama Rumlar için dünya umumî efkârı önünde bu, sığınılacak bir mü­dafaa yolu teşkil etti.

CUMHURİYET dergisinin tutumu bundan sonra büsbütün acayipleşti ve çirkinleşti. Bu dergi de Rumlara katı­larak camileri bombalayanların Türk­ler olduğunu imâ etmeğe başladı ve hattâ son sayısında bunu yapan Türk­lerin adlarını ileriki sayıda açıklayaca­ğını söylemeye kadar gitti.

GECE GELEN OLUM Bu yazıdan hemen sonra ikisi de öl­

dürüldü. Her iki öldürme ayni gecede yapıldı. Ahmet Muzaffer Gürkan evinin önünde park etmiş durumdaki otomo­bilinin içinde otomatik silâhlarla vu­rulmuş halde bulundu. Cesedinin bu­lunduğu sabah saat 4.40 da polise ih­bar edildi. Eşi bu vurulma sırasında evde olduğunu, dışarıda bir gürültü duyduğunu, bunu pencereye atılmış bir taş sandığını, başını pencereden çıka­rıp baktığı zaman ise karanlıkta birşey göremediğini polise bildirmiştir. Bu ifade doğru ise, silâhlara susturucu ci­haz takılmış olması gerekir.

Ayhan Hikmet ise ayni gece saat 1.45 de öldürüldü. Evli ve iki çocuk sa­hibi idi. Geceleyin evine giren maskeli iki şahıs onu yatağında, karısının göz­leri önünde, av tüfeği ile öldürdüler. Telefonun ve eve gelen elektrik telleri­nin kesilmiş olduğu da sonradan anla­şıldı.

Her iki öldürmenin de iyi tertiplen­miş olduğu ve esaslı bir yeraltı teşkilâ­tı tarafından yapılmış olduğu belliydi.

KİM OLDURDU?

Adada üç ayrı yeraltı teşkilâtı vardır: 1 — Milliyetçi Türklerin Volkan teşki­lâtı, 2 — Milüyetçi Rumların EOKA teşkilâtı, 3 — Komünist Rumların yer­altı teşkilâtı. Her üç teşkilât da bu işi yapabilecek imkânlara sahiptir.

AYHAN HİKMET (Solda) ve AHMET MUZAFFER GÜRKAN Kendi ırkına ihanet etmenin sona: Fecî ve esrarlı ölüm...

Rumlar derhal ve şiddetle Küçük ve Denktaş'ı itham ettiler. Onların öldürt­tüğünü muhakkak saydıracak bir hava estirmeğe gayret ettiler. Bunda bir hay­li başarı da kazandılar.

Ölenlerin cenaze törenine Türkiye el­çisi Emin Dirvana bir çelenk gönderdi. Bunu dergimiz tasvip etmiyor. Çünkü öldürülenler, ne de olsa, ırkına İhanet etmiş kimselerdi ve cinayeti tasvip et­memek veya kalan yakınlarına acımak bizi bu hakikati görmekten alakoyma-malı.

Makariyos hemen hemen açıkça Küçük ve Denktaş'ı itham eden bir demeç yayınladı ve cinayetten güdülen gayenin: «Rumlarla Türklerin işbirliği ve ahenk içinde bir arada var olması­nı isteyen ve ekstremist unsurların si­yasetini takbih eden Türk vatandaş­larını korkutmak ve imha etmek» ol­duğunu iddia etti. Küçük, Denktaş, ve Dirvana da demeçler yaymlıyarak sui-kastleri takbih ettiler.

Öldürenler kim? Bu ana kadar bir ip ucu elde edilemedi. Rum polisi kaatil-leri ihbar edecek olanlara yüksek mü­kâfatlar vadetmiş bulunuyor.

Suikastleri hakikaten Küçük ve Denk taş'ın yaptırmış olmaları tabiî müm­kündür. Ama zaman geçtikçe ve mev­zuun üzerinde düşünüldükçe daha baş­ka ihtimaller de zihinlerde ön plâna geçmektedir.

MAKARYOS MU?

Bunlardan biri bizzat Makaryos'un bunu yaptırmış olmasıdır. Siyasî cina­yetler işlemekte EOKA'nın nekadar hunhar ve pervasız olduğu malûmdur. Parayla elde ettikleri bu iki Türk'e ev­velâ bombalar hakkındaki o yazılan neşrettirmiş olmalan, sonra onlan biz­zat öldürmüş bulunmaları muhtemel­dir. Bu suretle hem ileride onların bu hikâyeyi bizzat Rumların uydurdukla­rına dair itiraflarda bulunmalan teh­likesi ortadan kaldırılıyor, hem de on­ların öldürülmesiyle bu hikâye drama-

OKURLARIMIZIN MÜBAREK KURBAN

BAYRAMLARINI KUTLARIZ

tik bir ehemmiyet kazanıyordu. Eğer öldürülmeselerdi, onlara herkes, «Peki, kim bu bombacı Türkler? Adlannı ni­çin açıklamıyorsunuz? Deliliniz ne?» di­ye soracaktı ve onlar bu sorulann hiç birine bir cevap veremiyeceklerdi. Şim-di, onların öldürülmesiyle tabiî hiç bir sual sorulması imkânı kalmadı, bu da Rumların işine yaradı.

KOMÜNİSTLER MI?

Ama bir başka ihtimal var ki, o da­ha da ağır basmaya başladı. Bu, kaatil-lerin komünist yeraltı teşkilâtına men­sup olmalarıdır. Bu ihtimali kuvvetlen­diren husus, komünistlerin Türk cema­atini bölmek, araya düşmanlıklar sok­mak, şüphelerin ve kinlerin tohumla­rını ekmek için var, kuvvetleriyle bir çalışmaya girişmiş olmasıdır. Onlann bu kampanyaları tam bu çifte cinayet ile ayarlı durumdadır ve bu hal dikkat ettikçe daha fazla göze çarpmaktadır.

İSTANBUL'DA BOMBA TEHDİDİ

Bu arada İstanbul'da bu son ihtimali kuvvetlendirici ve çok dikkati çekici bir hâdise olmuştur. Şimdiye kadar basında açıklanmayan bu hâdise şudur: İstanbul'un akşam gazetelerinden bi­rinde 2 Mayısta bu iki gazetecinin katli hakkında bir makale çıkıyor. Bu maka­lede Küçük ve Denktaş'ı itham edici kı­sımlar var. Yazı çıktıktan sonra maka­leyi yazan muharrire bir tehdit mek­tubu geliyor. Mektup Volkan teşkilâ­tının ağzından yazılmıştır ve o teşki­lâtın istanbul merkezi diye bir imza ta­şımaktadır. Mektupta çok ağır küfür­lerle beraber muharrir üç gün içinde o makaleyi tamamen tekzip etmeye zor­lanmakta, ve bunu yapmazsa gazete bi­nasına bomba konulup berhava edile­ceği yazılı bulunmaktadır. Muharrir bu mühim tehdit mektubunu emniyete ver­miştir, ve istanbul Emniyet Müdürlü­ğü tarafından bu konu üzerinde önem­le çalışılmaktadır. Emniyet'teki müte­hassısların vardıklan kanaate göre mektubu yazanlar komünistlerdir. Mek­tubun şekli ve üslûbu Emniyeti o ne­ticeye götürmektedir. Üstelik, Emniye­tin yaptığı tahkikata ve elinde bulunan bilgilere göre istanbul'da Kıbns Türk yeraltı teşkilâtının hiç bir kolu yoktur. Mektuptaki edep ve haya dışı ağız tam komünistlerin üslûbudur.

Bu mektup hâdisesi de hakikatte ko­münistlerin kendi yaptıklan faaliyeti Kıbrıs Volkan teşkilâtına yüklemek gi­bi sinsi bir taktik güttüklerini, göste­ren bir delildir.

RAUF DENKTAŞ Kücük'le kader birliği

Kızıllar Kıbrıs Türkü'nün maneviya­tını bozmak, onu çeşitli tuzaklara dü­şürüp mahvetmek için sinsi ve korkunç tertiplere girişmişlerdir. Ama Kıbrıs Türkü'nün iman şeddi karşısında bun­ların hepsi erimeye mahkûmdur.

Öldürülen iki gazetecinin akıbeti ise, kendi millî varlığına sırt çeviren ve ya­bancılara yaklaşmakta menfaat uman kimseleri her türlü beşerî kanunların üstünde bir mukadderat sillesinin n e ' korkunç şekillerde mahvedebileceğinin ibret verici bir örneğidir.

MAKARIOS Huy canın altında

Page 9: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

ba bu 15 dakikalık yayın içîn radyo idaresine kaç bin lira ödemesi gere­kirdi? Bu sorular Bakana bir der­ginin sayfalarında drğü de bir mah­kemede sorulsaydı, ne cevap ve­rirdi?

OKULDA ŞEHEVİ DANS

Malatya Lisesinde Okul-Aile Bir­liği bir konser tertip etmiştir. Bu konserin öğrencilere ait matinesinde sahneye bir dansöz çıkarılarak şehe­

vî ons l a r yapansı garipsenmiş ve iyi karşılanmamıştır.

CAMİ î KEBİR ONARILIYOR NEVŞEHİR — Tevfik Dalgıç

15 inci sayımızda harap halde ol­duğundan bahsettiğimiz Cami-î Ke-bir'i tetkik için Vakıflar idaresince bir mimar gönderilmiş ve mimar camiin tamir edileceğini ve kütüp­hane kısmının ix tamamlanacağını söylemştir. Vakıflar idaresini tebrik ederiz.

5; U.-t } <hm <le\vun

bitin mh&üiçmu nud^honu umumi »Ikhr bilir. \ ı «iuroT ma-K'ivoii nasıldır onu <k \> iü Kf*y n*!ilü3erin-den yetinenlerin bu grön memleketin muhfHH k^cle* rine dtağıhnıg botun gayflen \\\' n ve tö»ll«-ie hhrnHth,

ki kâdarctir, Bu yuvalardan veîi^ısIrnV \»\ . rnnîarı ne dştiTenlerde jbnyle bir olayı, i^aî «•:«. Hk bir ıhmaııt'a i«Miıi/. yer, gaman ve $shı«iari belirterek Türl eİkânım \ r > :... - V . • . • - ' - . . - .. , • , > , . , . •

ifpnı/ıür. Yok«« 17 bin ktştniu aimna Mirmek ifft'*| İn'm kara tek* *i2in aburu- • -i :>:Lır. \e •uA;^<':U

adalet Önüne bunu i#paia d*vel e%pm«ı. Sır! bir pılitikftma kvulmn olan kov enstitüleri tarihe kan&- j rcnşîtr onlar üzerinde yeni fahri kedieı şeyler yazmanın za­mmı geçmiflİı-. Butön p « r t r M i HJtiHerintii proderio j t cin m n . - i :

Nejdet Sançar'm geçen yıl Son Ha­vadis gazetesinde yayınlanan Köy Ens titüleri Meselesi başlıklı seri yazıları dolayısiyle kaleme alınmış bu açık mektup, köy enstitülerinde Türk ev­lâtlarına iki satır yazı yazacak bir kaa-biliyet dahi verilmediğinin su götür­mez bir delilidir.

Okuyucularımızın da hayret ve ib­retle görecekleri gibi, yazı hem nokta­lamadan mahrum, hem de cümle ak-sakhklariyle doludur, ilk cümlede, bir tek gazetede yapılan tefrikadan (!) bahsetmektedir. (Cüret, ücre, madal­yon) gibi kelimelerin kullanılış şekille­ri yanlıştır. Hele Nejdet Sançar'm, köy enstitüleri meselesindeki dalave­releri belirtmek üzere kullandığı «Şimdi bir de madalyonun öbür tara­fına bakalım» tarzındaki sözünün da­hi iyice anlaşılmayarak madenlerin çe şitlerinden balısedilişi yürekler acısı­dır. Bunları kaydetmemizden maksa dımız Iskenderköy ilkokulu Müdürü ismail Dere'yi teşhir etmek değil, köy enstitülerinde uygulanan sistemin ke­pazeliğini ortaya koymaktır.

Bu hususta daha fazla bir şey yaz-mıyarak, hükmü okuyucularımıza bira kıyoruz.

NEJDET SANÇAR'IN CEVABI Iskenderköy ilkokulu Müdürü İs­

mail Dere'nin yazısı dolayısiyle fikri­ni sorduğumuz Nejdet Sançar, şunları söylemiştir:

«Bu açık mektup, her şeyden önce benim köy enstitülerinde öğretmen ye üşmesini sağlayacak bir sistem uygu­lanmamış olduğu hakkındaki fikrimi vesikalandırmaktadır. Köy Enstitüle­rinden mezun olduktan sonra yıllarca öğretmenlik yapmış ve şimdi de bit ilkokulun müdürü bulunan bir maarif mensubunun böyle bir yazı yazması hakikaten yürekler acısıdır. Fakat ben bunun günahını yazının sahibi ismail Dere Bey'de bulmuyorum. Günah el bette ki onu köy enstitülerinde ana di lini dahi rahatça ifade edecek bir hâ le kasten getirmiyenlerindir. Yazı mey danda olduğuna ve Millî Yol'da yayın layacağmızı söylediğinize göre, bu hu susta başka bir şey söylemeye lüzum görmüyorum.

Meslekdaşım ismail Dere Bey, yazı­sında bana hücum etmekte olduğu için de kendisine ne güceniyor, ne de kızıyorum. Çünkü bu yazıyı, malûm

Biga İlçesi lykender !.•») ttkoukln Miûîiirii

Köy Enstitüsü mezunu bir İ lkokul m ü d ü r ü n ü n haksız yazısına karşı

Nejdet Sançar'm cevabı Arkadaşımız A. Okçuoğlu'nun, vatansever Köy Enstitüsü mezunlarına hitaben

yazdığı seri yazıların sonuncusunda; bu okullarda uygulanan sistemin öğretmen yetişmesine elverişli olmadığı, ancak kendi kendilerini yetiştirmek imkânım bu­lanların öğretmenlik vasfını kazanmış oldukları kaydedilmişti.

Fotokopisini verdiğimiz yazı, arkadaşımızın bu konuda ne derece haklı oldu­ğunu göstermektedir. Biga'da çıkan Birlik gazetesinin 18 Ağustos 1961 günkü sa­yısında yayınlanan bu yazı, Köy Enstitülerinde yetişme imkânım bulanman Türk evlâtlarından birisinin durumunu gözler önüne koymaktadır.

MİLLÎ YOL İH

OKURLARIMIZA MİLLİ YOL'un sayfa sayısını

arttırmak için fiyatını yükseltmek konusunda gelen cevapların bü­yük çoğunluğu 50 kuruşta kal­mayı tavsiye ediyor. Şu halde 16 sayfa olarak çıkmakta devam ede­ceğiz.

Yerimiz çok az olduğundan bi­ze yazı gönderen herkesten rica­mız: Mümkün olduğu kadar az kelime içinde çok şey söylemeye gayret edin. Bütün yazılar çok kısa olsun.

• MİLLÎ YOL'U yaymak, tanıtmak

için çalışın.

Page 10: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

KİTAPLAR Tuna Nehri

Akmam Diyor Yazan: Oğuz Özdeş, Türk roma­

nı, Türkiye Yayınevi, 1962. 208 Say­fa, 4 Lira.

Tuna Nehri Akmam Diyor. 19 un cu yüzyılın ikinci yarısında Osman lı imparatorluğunun Balkanlarda yaptığı en büyük müdafaalardan biri olan Plevne müdafaasını ve o müdafaayı yapan kahraman Meh­metçiklerle, adı Türk tarihine şan­la geçen Gazi Osman Paşanın ger­çek hayatlarından alınmış roman­dır. Eserde, vatan aşkı, vazife sa­dakati ve millî hayat işlenmiş ve dile getirilmiştir.

Yazan tebrik ederiz. HIZIR BEK GAYRETULLAH

kişilerin kışkırtmasiyle kaleme aldığı­nı tahmin ediyorum. Bu münasebetle ismail Dere Bey'e ve onun gibi bu ko­nudaki yalan ve iftiraların tesirinde kalanlara köy enstitüleri konusundaki düşüncemi bir kere daha kısaca bildir­mek istiyorum:

Ben, bugüne kadar ne yazılarımda, ne konuşmalarımda ve ne de Ankara-daki meşhur köy enstitüleri açık otu rumunda bu okullarda okumuş bü­tün gençler komünist olmuştur diye bir fikir savunmadım. Çünkü böyle bir durum yoktur. Eğer olsaydı onu söylemekten ve yazmaktan çekinmez­dim. Benim savunduğum fikir köy ens ütülerinde sistemli bir kızıl propagan da yapıldığıdır. Bu da hem resmî tah­kiklerle, hem de hususî yayınlarla Tanrının birliği gibi sabit olmuş bir gerçektir. Ben sadece bu gerçeği söy lüyor ve yazıyorum. Ve bu gerçeği sa­vunurken de, köy enstitülerinde kızıl propaganda yapanların ilk mukave­meti bu propaganda ile Moskoflaştırıl mak istenen Türk evlâtlarından gör­düklerini söylüyorum. Çünkü bir baş ka gerçek de budur. Eğer köy enstitü lerinde okutulan bütün öğrenciler ki zil mikropla zehirlenebilselerdi Türki­ye Kremlin'in pençesine geçmek gibi büyük bir tehlikeyle karşılaşmış olur­du. Türkiyemizi böylesine müthiş bir felâketten kurtarmak için ilk sava şanlar, bu okullardaki her şeye rağ­men Türklüklerini kaybetmemiş Türk evlâtlarıdır. Fakat sayıları 17.000 ka dar olduğu söylenen bu öğrenciler ara­sında, nekadar yazık ki, zehirlenenler de olmuştur. Bunların miktarının bir kaç yüzden fazla olmadığını sanıyo­rum. Belli başlıları ise herkesin bil-

^wlw?wl6;

Hav«i tş tttmmk

mim. Kûr.kmMnli*? m 4ohfımk, kay nı*\dn tr

• s . •• • • • •

*-•' : , * > ; -

nküljv

fc mâ

i

i . ...- .

• , • • • •

diği malûm yaratıklardır. Ancak bun­ların sistemli yalan ve iftiralarla kan­dırdıkları bir küçük grup daha var ki, onlar da, köy enstitülerinin malûm se­bepler dolayısiyle aleyhinde bulunan vatanseverlerin karşısına dikiliyorlar, işte benim en çok üzüldüğüm budur. Bu arkadaşların bu konuda iftira ve yalanlara kanarak değil, gerçeği bu­lup öğrenerek hüküm vermelerini ve hareket etmelerini temenni ve tavsiye ederim, ismail Dere Bey, yazdığı gibi hakikaten memleketini seven bir Türk evlâdı ise yapacağı şey bizi anlaması-dır. Bu takdirde aynı düşmana karşı

DİKKAT!... Bundan sonraki sayımızın çıkması gereken tarih tam Kurban Bayramının

ertesine tesadüf ediyor. Derginin hazırlanması için gerekli en az üç günlük matbaa çalışması, matbaanın bayram tatili sebebiyle yapılamıyacaktır. Bu se-beblerle 18 Mayıs Cuma günü MİLLÎ YOL çıkmayacaktır. Bayram tatilinden istifade ederek yapacağımız hazırlıklarla bundan sonraki sayımız 25 Mayıs Cu­ma günü fevkalâde kuvvetli olarak ve yeniliklerle çıkacaktır. Bekleyiniz...

. • . • • s: s

• n :

birlikte savaşmamız gerekir. Yok, ma­lûm ve mahutlardan ise, o zaman i$ değişir. Türklüğü sevenler, bu yılanın başı ezilinceye kadar savaşacaklardır. Ve bir gün Türkiyede bizden öc almak için çalışacak tek yılan kalmayacak­tır.»

Ç I K T I SEVENLERİN KALEMİYLE

H. NAMIK ORKUN Hazırlayan:

Ziyaeddin BABAKURBAN Toprak Dergisi Yayımlarından

olan bu kitapta Hüseyin Namık Orkun hakkında on iki yazarın düşünce! e'i ini bulacaksınız.

Fiatı: 125 kuruş TAPRAK DERGİSİ YAYINLARI Posta Kutusu 30 Beyazıt — İstanbul.

MÎLLÎ YOL £Q

Page 11: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

1944 HAÇLI SEFERİNDE TÜRKCULUK DÜŞMANLARI NELER DEMİŞLERDİ?

1944 teki Türkçülük düşmanlığı günlerinde, resmî havanın imkânların­dan da faydalanan yerli kızıllarla ahlâk ve karakter fukaraları, Türk milliyetçiliğine karşı amansız bir mücadeleye girişmişlerdi. Ancak, o yıllarda, Türkçülük, memleket sathında çok yayılmış bulunduğu ve za­manın Başbakanı Saraçoğlu Şükrü de T.B.M.M. de «Türküz, Türkçü­yüz, Türkçü kalacağız» diye haykırdığı için, düşmanlar ve dalkavuklar Türkçülük ve milliyetçilik kavramlarına saldırmaktan korktular ve kızılların acayip şekilde mânalandırdıklan bir Irkçılık ve Turancılığa karşı kılıç sallamaya başladılar. Aşağıda, 1944 yılının o meş'um gün­lerinde Türklüğü s ıkmak için Türkçülüğe «Irkçılık - Turancılık» mas­kesi altında saldıranlardan küçük bir bölümünün yazılarından parça­lar okuyacaksınız.

FALIH RIFKI ATAY'DAN: Türkiyeyi içinden dağıtıp tahrip et­

mek için gökten b i r belâ ı smar lansa ' ırkçılıktan beteri inmez. Türkiyeyi, dı­şından, can düşmanları ile çevirtmek için ikinci bir belâ ısmarlansa, islâm ittihatçılığı ham hayalinin yerine Tu-

Alttan alta bir soruşturma var: Sağ adı altında koyu Türkçülüğü suçlaya­rak kendi milliyetçilik dâvamızı da za vıtlatmış olmaz mıyız?

Havır, bilâkis kuvvetlendirmiş oluruz, ZEİCERÎYA SERTELDEN: Tam bu tehlikeli zamanda beşinci

kolun faaliyete geçtiğini görüyoruz. Irkçılık ve milliyetçilik maskesi al tmd'a vatandaşlar arasında ikilik ya­ratmak isteyen bâzı tahrikçilerin baş kaldırdıklarına şahit oluyoruz.

rancılık ütopyasını bulunmaz.

geçirmekten âlâsı

Fakat hiç tereddüt götürmeyen şey, ırkçılığın ve Turancılığın bu memle­ketin ve halkının öz menfaatleri aley­hinde cinayetler olduğudur.

Bütün dünyada iflâs etmiş bir dâva peşinde milleti birbirine katan, haricî dünya ile münasebetlerimizi sarsan Turancılık cereyanına, sağda olanlar bizdendir diye kürsülerimizi verdik, gazetelerimizin sütunlarını açtık, ve serbestçe teşkilâtlanmalarına ses çıkar madik. Fakat nihayet maskeleri düş tü, hakikî çehreleri meydana çıktı. Ve şimdi adaletin pençesine düşmüş bulu nuvorlar.

EMİN ERIŞIRGÎL'DEN: Son zamanlarda bâzı tahrikçiler,

Mülteci Rumenlerin Münich'te yayın­lanan Stindardul (Bayrak) adlı gaze­tesinden. Kantemiroğlu'nun tecrübesi

R UMEN düşüncesini yabancı akademilere sokan, zamanının en ileri şarkiyatçısı, Montesquieu'den önce «yükseliş ve alça­lış» nazariyesini belki ilk vazeden kişiden değil siyasetçi ola­

r ak Ruslarla müttefik olmanın ilk acı tecrübesini tatmış olan Buğdan Beyi Kantemiroğlundan (1) bahsedeceğiz. Bunun için yüksek sesle birkaç metin okuyacağız. Bunlar bilinmiyen şeyler değil, fakat bizim görüşümüz yeni...

Kantemir'in Ruslarla işbirliği me­şum 1711 yılından önce başlamıştı. Müverrih Neculce bu konuda şöyle yazar: «O Ruslarla çekinmeden te­masa başlamıştı». Bu «temas» a biz bugünkü dilde «mektup kutusu» de­riz, çünkü Buğdan beyi, bir kapı kâhyası (o zamanlar b i r askerî -sivil rütbe idi) vasıtası ile «Yedikule de mahpus bulunan Moskof elçisin­den mektup alıp... Moskof Çarına ulaştırdı.» Bir acemi çömez işi gö­ren Kantemiroğlu, Buğdamn düşü­nen kişilerinden uç beyi Iordachi Ruset tarafından şöyle karşılanmış­tı: «Haşmetlim, Moskofları çağır­makta biraz acele ettin. Beklesey-din bir kuvvetlerini görse idik.» A-cemi politikacı şöyle cevap vermiş­ti: «Düşünecek zamanım yoktu.»

Ve Kantemiroğlu meşhur bildiri­sini yayınladı: «Bütün kalbimizle ve bü tün servetimizle silâh arkadaşı olarak Rusyayla birleşelim ve Türk lere karşı Tunaya yürüyelim.»

Yâni Buğdan kendine müttefik bulmuştu. Hangi şartlarla? Bildiri­nin sonu manidar: «Hristiyan olan herkes Çarın ordularına yardım e-decek, ata binen onun askeri ola­cak, istemiyenin servetine el kona­cak. Riayet edenler Çarın sevgisine mazhar olacak, malına dokunulma­yacak.» Yabancı orduların himaye­

sinde yayınlanan bu bildiri tam mâ-nasiyle bir uşaklık örneğidir. Deva mini okuyalım: «Ve bundan böyle herhangi bir kimse Osmanlıdan ya­na olursa, açıktan açığa veya gizli­den, işte o aforoz edilecek, malları Çarın düşmanı sayılıp müsadere e-dilecek, yakalanırsa kafası kesile­cek.»

Ve 7 yıl sonra bedbaht Kantemir­oğlu Rusyaya sığınmak mecburiye­tinde kalınca çardan yardım dilen-mişti, anlaşmaya riayet etmesini is­temişti. Çarın orduları yenilmiş çe kilirken dünkü müttefikleri Buğ-danlılara gelen Türk birliklerinin yapmadıkları zulümleri yapmışlar­dı.

i ş te bu bakımdan 1711 de Ruslar Türkleri yenmiş olsaydı Rumenle­rin başına neler gelebilirdi, biz bun lar üzerinde bugün düşünmek zo­rundayız. Ve deriz ki, Türklerin za­feri Rumenler için bir kurtuluş ol­

muştu. Şayet Kantemiroğlunun Rus­larla anlaşması yürüseydi her halde Rumen tarihi diye bir şey kalmıya-caktı. Fakat Türkler Rumen tari­hinde kurtarıcı olarak ilk defa rol oynamamaktadır. Rumenlerin mil­let olarak ayakta kalabilmesi Türk kuvvetinin Slavlığı ezmesi ile müm kün olmuştur. Hele Büyük Stefan'ın ölürken evlâtlarına son sözü ne bü­yük bir gerçeği arılatır: «Rus'a inan mayınız, kalleştir, sizi esir eder, dai­ma Türke sığının, o mert ve doğru sözlüdür.»

Bu tecrübe ne yazık ki Rumen si­yaset adamlarına ders olmamıştı. «Doğudaki şeytanlarla» müzakere­lere oturanlar acaba ne zaman uya­nacak?

Rumenceden çevrilmiştir. Yazan: I. V. Emilian.

(1) Kantemiroğlu îstanbulda Sa­rayda (Enderunda) yetiştirilmiş, Buğdan'a Bey yollanmış, buradan Ruslara kaçmıştı. Türk kültürü ile yetişmiş fakat şükredeceği yerde hainlik etmişti. Bununla beraber ba tıh bir usul ile güzel bir «Osmanlı Tarihi» yazmıştır. Bu tarih Ham-merden önce yazılmıştır.

i MİLLİ YOL

Page 12: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Millî Birlik Hayranı ILGAR

T ARİH; milletlerin gıdalandıklan bir bal peteği gibidir. Tarihten ibret almasını bilmeyen, mazi ile irtibatını kesen milletler, bunun daima za­rarım görmüşlerdir. Hele bir milleti meydana getiren fertlerin arasına j

p ayırıcı fikirlerin girmiş bulunması, o millet için b i r felâkettir. Birlik ve i beraberlik bulunmayan, bir aile topluluğundan, en büyük cemiyetlere ka­dar hepsi daima hüsrana mahkûm olmuşlardır.

iş te bu hususta tarihî bir vesika: «Bir zamanlar dünyanın en büyük devletlerini kurmuş olan Orta Asya

Türklüğünü darmadağınık buldum. Aralarına ayırıcı fikirler girmiş olan Türk urukları kendilerini tehdit eden müşterek düşmanın üzerine varma­sını unutup hâkimiyet mücadelesine girmişler, bölünmüşler ve zaman zaman Ruslardan yardım ister olmuşlardır. Ruslar, ihtilâfları maharetle körükle­mişlerdir.

Ruslar, Sir Derya havzasındaki Kazak Sultanlarını da boyunduruk altına alarak, gezintiye çıkar gibi Türkistana girdiler. Felâketi anlayan Türk­menler ve Kazaklar bundan sonra toparlanmaya gayret ettilerse de vakit

\§ geçmişti.» Yukarıdaki metin, bugün Londra kütüphanesinde bulunan Hintli Müs­

lüman âlim MIR IZZETULLAH tarafından hazırlanan rapordan alınmıştır. Bu rapor 1813 yılında ingiltere hükümeti tarafından, Orta Asya Türkleri­nin o günkü durumunu tesbit etmek gayesiyle hazırlatılmıştır.

Birbuçuk asır evvel Türkler bu raporda anlatılan vaziyette idiler de, bu günkü durum aynı değil midir? Avuç içi kadar Anadolu topraklarındaki Türkiye Cumhuriyetinden başka, müstakil bir ikinci Türk Devleti yoktur. Bütün Asya kıt 'asmda dağınık olarak bulunan Türkler, bugün için hürri-

I yetlerinden mahrum olarak yaşamaktadırlar. Tek müstakil Türkiye Devletini meydana getiren fertler, birbuçuk asır

evvelkinin aynı olarak ayırıcı fikirler tesiri altında ve müşterek düşmanla­rının mevcudiyeti bakımından çeşitli fikirlere sahiptirler. Hat tâ ve hattâ, müşterek düşmanımıza sempati besliyenlerin içimizde bulunması, bizim için acı hakikatlerdendir...

Bugünkü Rusya, yine eski Rusyadır... O günkü gibi, yine ihtilâfları kö­rüklemekte, kendine faydalı bir ortamın hazırlanmasına çalışmaktadır. Fakat, gevşekliğe ve mücadele hızının kesilmesine taraftar olmıyan bir

iyimserlikle söyliyelim ki, Tükrk mületinin uyanıklığı, bunların arzularının tahakkukuna engel olacaktır... Yeter ki, Mir Izzetullah'ın dediği gibi (geç kalınmış) olunmasın...

Bugün için bir hayal gibi görünen, bütün Türklerin bir araya gelip bir bayrak altında toplanmış olmalarım görmek; her Türk için özlenen Ime-

. sut sonuçtur. O gün geldiği zaman, hep bir ağızdan şöyle haykırılacağuu fİ ümit ediyorum:

Dâvası yalın kılıç kesilmiş avıtcunda, O, dört yanı tutuşmuş bir kıt 'anın ucunda

v> Açılan ilk ihtilâl bayrağıdır Asyanın Vay hâline bu bayrak altına koşımyanın!. . .

millet hakkındaki anlayışımıza ıfk ve ırkçılık sözüyle karşı koymak istemiş­ler, Turancılık lâfı gibi yaldızlı bir sözle de Türk Cumhuriyetinin dış si­yasetini tehlikeye sokmaya kalkışmış­lardır.

Irkçı diye geçinenler, bu kelimeye bir de Turancılığı ilâve ediyorlar. Tari fi bile kaabil olmayan bu sözü ileri sü renler, eğer bir yabancı siyasetin âleti değillerse, ya dünyadan haberleri ol­mayan biçârelerdir, vahut delidirler.

HÜSEYIN CAHIT YALÇIN'DAN: Irkçılık ve Turancılık fesadının taf­

silâtı henüz malûm olmadığı cihetle, vatan için teşkil ettiği tehlikenin dere­cesi hakkında birşey söyleyemeyiz.

Irkçılık ve Turancılık iki zehirden başka bir şey değildir.

Türkiye Cumhuriyeti için hariçte tehlikeler yaratmak, memleketi felâ ketli harplere sürüklemek için Turan alıktan iyi bir yem olamaz.

Müsterih olalım. Millî Şefin sözle­rinde tecessüm eden hükümet otorite­si bu cerevam ortadan kaldıracaktır.

TAHSİN BANGUOGLUDAN: Nihayet Türk gençliğini dışardan

beslenen bir cins sağcı fikirlere doğ­ru sürüklemek istemişlerdir. Bunlar, ırkçılık yalanma Turancılık ütopyası­nın kaftanını giydirerek onu Türk gençliğine sürmek istemişlerdir.

REFİK HALÎT KARAY'DAN: Irkçılığın felâketle neticelenecek bir

kan davasından başka bir şey olmadı­ğını ve hudutları dışına taşmak iste­yenlerin hudutları içinde bile kendile­rine yer bulamıyacağmı...

NECMETTİN SADAKTAN:

Turancılık, ırkçılık gibi fikirler il­me, tarihe, coğrafyaya, siyasete aykırı dır.

Bu asırda millet ve milliyet seciyesi halis kan yarış atı evsafına benzemez.

NADİR NADİDEN: Bir dava etrafında koparılan müna

sebetsiz bir gürültü üzerine, gençlik mevzuu birkaç gündür ön plâna alın­mış bulunuyor. Aslına bakarsanız An-karadaki hâdise mühim bir mesele teşkil etmemek gerek. Bir takım aşırı ve yabancı telkinlerin üç beş genci yanlış düşüncelere sürüklediklerine rastlamak her yerde mümkündür.

.Milliyetçiliğimizin hududu yurdumu­zun bir ucunda başlar, öteki ucunda biter.

UHİ İSTİKLAL 73. üncü sayısı çıktı.

Milliyetçi, Mukaddesatçı cephenin bu, haftalık dergisi dolgun yazılar, kuvvetli haberler ve çeşitli fıkra ve hicivlerle çıkmıştır. Okurlarımıza YENİ ISTIKLAL'i de devamlı ola­rak okumalarım tavsiye ederiz. İDAREHANE: Şerefefendi, Sok: 13, Cağaloğlu, istanbul, Fiyatı: 50 Krş.

AHMET EMİN YALMAN'DAN:

Türkiyede ırkçılık müfrit bir zihni­yet hâline gelmiştir. Biz bu zihniyeti dünyadan kaldırmak için harp ediyo­ruz.

Tıbbın tanıdığı bu tehlikeli hastalık salgınlarının hepsini bir araya koysa­nız Türk gençliği ve Türk yurdu için ideoloji ifrat ve taassubu (Irkçılık • Turancılık) kadar müfrit olamazlar.

ETHEM İZZET BENİCE:

Aziz İnönü milliyetçiliğimizi ve milli politikamızın ana hattını izah buyu­rurken Turancılık, Irkçılık gibi ya ec­nebi tesirlere bağlı, ya rejime ve ikti­dara karşı olarak kendim gösteren ce reyanlara da işaret buyurmuşlar ve b.u gibi. cereyanları memleket gençliği ne aşılamanın bir soysuzluk, fesatçılık vatansızlık ve hiyanet olduğunu belirt­mişlerdir.

BEDRETTİN TUNCEL'DEN: İnönü, milletimizin büyük kudreti

olan birlik havasında üzücü akisler bı­rakmış olan bâzı cereyanlardan bah­sederek ırkçılık, Turancılık gibi Türk milletinin aleyhinde kullanılmak iste­nen propaganda ve tahriklerin mahiye tini açıkça milletin, gençliğin önüne sermiştir. Şef, millî bütünlüğümüzü bozacak fikirlerin, gümrük kaçağı ideo lojilerin bu memlekette yeri olmadığı m anlatmıştır.

YAVUZ ABADAN'DAN: Türk genci milliyetçiliği parti prog­

ramının çizdiği gibi anlar. SABIHA ZEKERIYA SERTEL'DEN: Turancılık, büyük komşumuz Sovyet

lerle olan tarihî dostluğumuzu boz­mak için tutulacak tek yoldur.

Irkçılık ve Turancılık, halk yığınla­rı için en acı iki zehirdir. Bu zehirleri içenleri bekleyen akıbet ölümdür.

MİLLÎ YOL E

Page 13: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

KAtŞA D B N İ 2

ince noktalı yerlerde Barzani müstakil devlet kurmak iddiasındadır. Düz si yah yerler şimdi Barzani'nin hükmü altındadır. Siyah renkli benekli yerler çete savaşı sahalarıdır.

IRAK'TA BARZANİ İSYANI

ikinci Dünya Savaşının sonunda Ruslar Irak'ın dağlık Kuzey - Doğu bölgesinde bir kukla «Kürt Devleti» kurdurmuşlardı. Bunun başına Musta­fa Barzanî adında birini geçirmişlerdi. Bu Barzanî Rusya'da komünist olarak yetiştirilmiş, daha önce hem şeyhlik hem de eşkiyalık yapagelen bir kişi­dir. Kukla devlet 1946'da silâh kuv­vetiyle tasfiye edildi. Barzanî Rus­ya'ya kaçtı.

1958'de Kasım ihtilâl hükümetini kurunca Barzanî de Rusya'dan geldi, ve Irak'taki komünistlerin desteği İle nüfuz sahibi oldu. Kasım Kuzey'-deki Kürtleri Türklere karşı baskı vasıtası olarak kullanmak için onlara yüz verdi, silâhlanmalarına göz yum-

»ÜLLÎ YOL 03

du, ve onları rejimin birer desteği olarak gördü. Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için de şeyhleri birbirine düşürmek siyasetini güdüyordu.

Ama geçen yaz, Rusların tertiple­mesi ile, bu şeyhler Barzani'nin ida­resi altında birleştiler ve Irak ordusu­na karşı, harekete geçtiler. Kışm du­raklayan harekât bu Mart'tan itibaren tekrar alevlendi. Barzani'nin kuvvet­leri Musul'un kuzeyindeki Dohuk ve Zaho kasabalarına karşı hücuma ge­çerek bunların birer tabur kadar olan garnizonlannı mağlûp ettiler ve bura­ları işgal ettiler. Irak ordusu birlik­leri 50 ölü ve 150 kadar yaralı vere­rek çekildiler. Kasım buna karşı Bar-zanî'ye bağlı köyleri uçakla bombala­dı.

Barzanî taraftarları da 200 kadar Arap köy ve kasabalarına baskınlar

yapmak ve buraları yağma eaıp Ka­dınların ırzına geçmek suretiyle mu­kabelede bulundular.

Kasım'ın ordusunnu taktiği başarı­sız olmaktadır. Kasım kendi askerle­rine güvenemediğinden onlara yal-Tf~. iki günlük erzak ve cephane veri­yor. Kasım Türklere eskidenberi düş­manlık güttüğünden ordusunda on­lara yer veremiyor. Kürtlere de şim­di Barzanî'ye karşı harekette güvene­miyor. Araplar ise savaşçı unsur de­ğildir. Çete savaşlarında ekseriya ol­duğu gibi, ordu gündüzleri yollara ha­kimdir, ama gece olunca hakimiyet çe­tecilere geçer. Bilhassa yolların dışın­daki arazide. Ordu yollara bağlı kala­rak, bilhassa tanklara dayanarak ha­rekâtta bulunmaktadır, çeteciler de hafif makineli tüfeklere ve küçük ha­van toplarına dayanarak küçük bir­likler halinde yolların dışında vurup kaçan bir savaş taktiği takip ediyorlar. Her iki tarafın da silâhlarını Ruslar veriyor. Başlangıçta sadece bâzı hak­lar isteyen Barzanî şimdi taleplerini arttırdı. Haritada görülen topraklar üzerinde bir «Kürt» devleti istiyor. Tabiî bu hakikatte sadece bir kızıl Rus idaresi olacaktır.

Irak'ta Kasım rejimi aşınıyor. O-radaki Türklerin haklarını korumak zarureti her an birdenbire karşımıza çıkabilir.

MUSTAFA BARZANÎ Türk düşmanı kızıl zorba

FEZA'DA KEŞİFLER Fezada evvelce bilinen veya tah­

min edilenleri altüst eden yeni ke­şifler ortaya çıkıyor.

Bunlardan biri, daha önce tama­men bir ölü dünya sanılan AY'da kuv vetli radyoaktivite olduğunun anla-şılmasıdır.

Diğer bir keşif de şu: Eskiden ha­vanın üst tabakalarına doğru çıktık­ça sıcaklığın gittikçe düştüğü sanı­lırdı. Şimdi çok yükseklerde havanın yine ısındığı keşfedildi. Bu tekrar ısınma 80 kilometre yükseklikten sonra başlıyor ve 3000 kilometre yükseklikte 1082 derece gibi hayret verici bir sıcaklığa varıyor.

Page 14: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

Gençlik Sayfası RADYODA ENSTİTÜ

PROPAGANDASI 22 Nisan Pazar günü, İstanbul

Radyosunda gençlik saatini açtım. 27 Mayıs marsı ve Atatürk'ün geç-liğe hitabesinden sonra, iki haber veridi. Birinci haber gençlik teşek­külü toplantılarına aitti. 2 - 3 dakika sürdü. Jkinci haber Devrim Ocakla­rında Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünün kutlanmasına aitti. Salan bütün zamanı aldı.

Merasimdeki hatiplerin konuşma­larından parçalar veriliyordu. Bir Köy Enstitüsü idarecisi köylüyü çok iyi bildiğinden dem vuruyor, köylü­nün kendisine lüzumsuz şeyler öğre­ten okulları istemediğini, enstitüleri istediğini söylüyordu.

Sonra bir enstitü mezunu ensti­tüleri istemeyenlerin aydınlıktan korktukları için karşı olduklarını söy­lüyordu.

Daha sonra bir beyefendi Atatürk idealinin Köy Enstitüleriyle gerçek­leştiğini söylüyor. (Ama Atatürk'ün malûm zihniyete ait «ezilmeli» ile bi­ten sözünü bu hatip bey hesaba kat­mıyordu.)

Son hatip sözünü, geleceğimiz için en yararlı fikirlerin mutlaka galip geleceğini söylemekle bitiriyordu. Tek doğru söz de buydu. Hep bera­ber, amin, diyelim de tez gelsin, biz bize kalalım.

Benim gibi düşünenlere benim de bir teklifim var : Biz de Köy Ensti­tülerinin ölüm yıldönümünü, şenlikli şamatalı olarak, kutlasak. Nasıl olur dersiniz?

CENGİZ TAŞKIN •

KARNAVALA DOĞRU! 10-15 gündenberi ilkokullarda

hummalı bir faaliyet kendini belli ediyordu. Velilerden istenen balon, krepon kâğıdı, fener parası gibi ufak tefek paralarla çocuklara alı­nan balonlar, krepon kâğıtları, fe­nerler sınıfların dolaplarım işgal edi­yordu. Bu kadarla kalsa gene iyi. Birkaç saat sürecek bir merasim için hususî elbiseler, ayakkabılar ve kı­yafetler yapıldı. Evet, bu elbise ve kıyafetler hakikaten (!) görülmeğe değer (!), şahane (!) şeylerdi.

Küçücük, aklı hayra şerre erme­yen, masum yavrulara giydirilen kı­yafetleri birlikte gözden geçirelim. Külotları görünecek kadar kısa etek­ler, kolsuz, üstelik birer fiyonkbağı ile tutturulmuş omuzlar, göğüslere kadar açık yakalar. Bu, kıyafetlerden sadece biriydi, ikincisi daha muhte­şem (!) di. Ayni kızılderili kıyafe­tini andıran bu kıyafeti nasıl etmeli bilmem. Etekleri püsküllü, kırmızılı, yeşilli, mavili* morlu şifonlarla omuz Iardan çaprazlamaya sarılmış.

Bu ucube kıyafetler nerede giyil-

Büronuza çelik eşya mı alacaksınız

Arc Metal Ç e l i k . a l

E ş y a mamulleri

ÇELİK MASALAR • Dos­ya dolapları •* Kütüp­haneler * Çelik sandal­yeler * Çelik koltuklar •k Çelik para kasaları...

v.s. nl tercih ediniz.

Üstün kalite emsalle­rinden daima ucuzdur. Sipariş üzerine bilûmum madenî eşyalar imalâtı.

Arc Metal Çelik Eşya mamulleri SATIŞ YERİ: T O Y H A N

(MEHMET ALI TOY) Galata, Bankalar, Yamkkapı So. Güni Ham, Nu. 14. Tel: 44 68 31/16

İSTANBUL (Milli 32»)

di, biliyor musunuz? Bu kıyafetler, rahmetli Gazi Atatürk'ün, Türk ço­cuklarına hediye ettiği ve T.B.M.M. nin açılışının yıldönümü olan 23 Ni­san Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bay­ramının geçit resminde, o şehrin en büyük mülkiye amirinin önünden ge­çilirken giyildi.

Ondan sonra da öğrencilerden cid­diyet bekliyoruz! Taşkınlık göster­dikleri zaman şaşıyoruz!

Boş yere söylememişler: «Rüzgâr eken, fırtına biçer» diye.

(Bahaeddin DUMANCI) TARSUS LİSESİ

ÜNİVERSİTELİ Üniversiteli; herşeyden evvel

Türkü ve Türkçülüğü bilen, dinine, diline, milliyetine samimiyetle bağla­nan ve hiçbir karşılık beklemeden hizmet edendir.

üniversiteli; Türk-İslâm ahlâk ve kültürünün devamına çalışıp, millî birliğimizi bozmaktan başka işe ya­ramayan yabancı kültüre iltifat et­meyip karşı durandır.

üniversiteli, kalbi, ilim, hak ve adalet aşkı ile dolu, şu veya bu par­tinin veya partizanın değil, vatanıma hizmetkârı olsndır .

Üniversiteli; vatanımıza samimi­yetle hizmet eden vatanseveri eri ta­nıyıp onlara hürmet etmesini bildiği gibi, menfaatperest ve muhteris söz­de münevver ve politikacıları da ta­nımak mecburiyetini hissedendir.

Üniversiteli, Üniversitede diplo­maya değil ilme sahip olma arzusuy­la çamsan, ^u^bikatle:, peşinde ko­şan, üaksızlık karşısında susmayan, manevî olgunlaşma gayesi taşıyan­dır.

Ahlâksız, faziletsiz, msneviyatsız, gözleri fuhşa açık edepsiz diploma müşterilerinin Üniversitede yeri yok­tur.

ATASOY MÜFTÜOGLU E Y V A H

Biz yalnız bazı tnahud gazetelerde çöreklenmiş komünistlerle bâzı te­şekküllerde bunların hayranları ol­duğunu sanıyorduk. Yazık, T.B.M.M. de C.H.P.Ii bir komünist üye oldu­ğunu «Millî YoİMİan öğreniyoruz. Tekzip edilmiyor. «Sükût ikrardan gelir derier». Demek varmış. Ahda-pot gibi kmlar bizi oksaya, okşaya sarmış da beyinsiz kafalar. «Bu mem­lekette komünizm tehlikesi yok» di­yorlar. Tanrı korusun, şairin dediği gibi «bir avuç toprağı sıksan şühe­da» diye tasvir ettiği vatanın üzerin­de kızıllar T.B.M.M.'e kadar sokulsun da sen, hâlâ komünizm tehlikesi yok­tur de, vay bize, vaylar bize. N. Ke­mal gibi «Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; yoğimiş kurtara­cak bahtı kara maderini» diye hay kirasını geliyor. OSMAN ATLTHAN

D.T.C.F. ANKARA

MÎLLÎ YOL E0

Page 15: MİLLİ YOL - Ülkünetulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_016_2057.pdfdoğan sıkıntılarımızın, ızdıraplarımı-zın, şimdiye kadarki başarısızlıkları mızın devasını

oo - AAÂÇALLAH CE*«V esy NASILSINIZ ?•İyis7wt2 OJŞALiAH '

( =

âr* ö GÖĞE OHVJ5^***öt3SAWV/ f S3C< 6vü»ve o$afl./w£ - mzt/îa&sı;

lOKCt. TU&AMCI l-lEfŞHâLDB -

c T£f2.tS,»AACr£QACiJLĞALAGIHOZmsl, I

tCtJVSaUK . BOY&JMCU ...NÖLOOAK-

MİELÎYÖL i l . Yıl — 16. Ss-yi — 11 Mayıs

' 1962 — Fiya t 5C kuruş,

TARAFSIİ. MsULiYETÇİ SıYASt DERGl İmtiyaz -SaMb): Necati BOZKURT •* Yazı işleri UödfiEfi: istne^ TOMTÜRK * İdare M ü d ü r ü :

Mumln ÇBV1K.

Tek sü tun santimi 2ü l i r a . i ç Tam sayfa arka kapak (renkli) 2000 li

1 r a if Tam sayfa içte 1600 l i ra • Sayfama 1/4 ve 1/8 gibi ki. sıraları «ya ı ölçaJere göre hesaplanır

Abone . 6 aylık (26 sayıl 112,5 lira * 1 yıllık 152 sayı 20 lira * i d a r e h a n e : Nuru

Osmaniye Cad. 34, İstanbul. Dizgi ve kliğe : GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş Şerefefendi Sok, No. 4446, CağaloglH

İSTANBUL

«>» « • ' : « « M i