mİllİ yol - ulkunet.comulkunet.com/ucuncusayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la,...
TRANSCRIPT
MİLLİ YOL
HAFTANIN OZU: iirişüen tehlikeli teşebbüsler tatbik sah» ,ı bulamadı.
25 Mayıs 30 Maviş
1962 1962
Egese! hakkında birkaç tahkikat
birden acildi Sabık Yüksek Adalet Di
vanının Sabık Başsavcısı E-gesel'in maceraları artık dillerde ve gazetelerde dolaşmaktadır.
Son olarak, Yassıada'da şahitlik yapan Ayten Ak-turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlikte kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn. gazete, Ege-sel ile /-.yten'in Ankara'da, Bursa'da birlikte, çekilmiş resimlerini -fe yayınlamıştır. Bu resimlerin Yaylanmasından bir gün ört-t Egesel, Ayten'i bir defa Yassıada da şahitlik yaptığı şuada gördüğünü ve bir daha kendisiyle karşılaşmadığını bildirmişti. Telefoncu kız da, İzmir'den gönderdiği bir mektupla, gazeteden iddialarını ispat etmesin' istemiş ti. Bunun üzerine gazete, Ayten'in Egesel'e gönderdiği aşk mektuplarını da açıklamıştır.
Aynı sabık başsavcı, 27 Mayıs'ın yıldönümüde ise, hiçbir şey olmamış gibi bir topluluk önüne çıkarak siyasî fikirlerini açıklamış ve 27 Mayıs perdesi arkasında bâzı tehditlerde bulunmuştur.
Egesel, aynı günlerde Ankara'da gazetecilere de hücum etmiş, kardeşinin yardımı ile bâzı gazetecileri dövmeye kalkışmıştır.
Egesel hakkında bütün bu vaziyetlerden Ötürü A-dalet Bakanığınca tahkikat açılmıştır. Ayrıca bir memurun günlük siyaset içine karışarak, siyasî beyanlarda bulunması da lahidU konulu olmuştur.
Türkiye'de gizli teşkilâtlar çoğalıyor Son zamanlarda Türkiye'de tedhiş gayesiyle kurulan bâzı gizli cemiyetlerin var
lığından sık sık bahsedilmektedir. Bu cemiyetlerin bâzıları bir şahsın fedaileri olarak vazife görecek, bâzıları da «hoşa gitmeyen» kimselerle uğraşacak şekilde yetiştirilmektedirler..
Bu gizli cemiyetlerden biri de Kalem teşkilâtıdır. Bu teşkilâtın bâzı şahıs ve müesseselere gönderdiği zarflar içindeki kısa pusulalarda şöyle denilmektedir:
Turan Emeksizin cesedi daha çürünıedi. Nedim öz-pulat'm annesi halâ ağlıyor. Binlerce genç adam iki yıl önce niçin ölüm kurşunlarına korkusuz göğüslerini açmışlardı? Nedir şimdi bu af sesleri?
Terzili Senatörler Senatoda protestolara sebep oldular
Temelli Senatörlerden bâzıları geçenlerde Cumhur-«Bilinsin ki, biz kadın er-! başkanı Cemal Gürsel'e, yakışıksız bir lisanla yazılmış
kek, genç yaşlı, asker sivil 27 Mayısçılar tavsip etmedikçe hiç kimse, hattâ mazisi ne olursa olsun, affı çı-kartamıyacaktır. Politikacılar gibi değiliz. Az, fakat kesin konuşuruz. Af kampanyasını destekliyen kim olursa olsun dikkatini çekiyoruz.
«Bundan böyle (KALMAZ - EMEKSİZ) teşkilâtını, zaman zaman size hitap eder bulacaksınız.
bir MUHTIRA vermişlerdi. Bu muhtıranın da bütün temelli senatörlerden tarafından tasdik edildiği belirtilmiş ti. Muhtıra hakkında, Cemal, Gürsel «mühim değil» şeklinde konuşmuştur. Diğer taraftan temellilerden bâzılarının Gürsel'e gönderilen muhtıraya imza koymadığı ve bunlardan birinin de Osman Koksal olduğu anlaşılmıştır. Temellilerin bu şekildeki davranışları bilhassa basın mensupları tarafından
Kal-Em.s>' hoş karşılanmamış, bu ara
da bir gazeteci: «Bize yalan söylerler. Doğ
ru sanar yazarız. Sonra, yalan yazdı, der. Aslında kimin yalan söylediği meydanda,» demiştir.
Osman Koksal açıklamasında, Gürsel'e verilen muhtırada kendisinin imzasınla bulunmadığını açıklamış ve bu hususta diğer temellilerin iddiasını çürütmüştür.
. . . . , j KISA HABERLER
Damadın Maceralara * Meşhur damat Me
tin Toker, karısı, eniştesi ve eniştesinin karısı Roma'ya gittiler. Roma Büyükelçiliğinin telâşı görülecek şeydi. Kafile hususî arabalarla havaalanından şehre taşındı. Toker aynı zamanda gazeteci olduğu için bâzt mülakatların temininde büyükelçilik çok emek sarfetti. Çoğunda da muvaffak oldu. Yalnız damat beyin bir isteğini yerine getiremedi. Bay Damat, sinema artisti Elizabeth Taylor'la da mümkün olduğu kadar yakından tanışmak ve mülakat yapmak isti
yordu. (Yapılsaydı pek isabet olacaktı. Zira, bu pek meşhur kadının siyasî düşüncelerini de öğrenmiş olacaktık. Toker, elbette bu artistle siyasî bir görüşme yapacaktı). Fakat doğrusu çok inatçı kadimim. Bay damadın bütün müracaatları bir tek kelimeyle geri çevrildi. Maamafilı kafile zamanını boş yere harcamadı ve adam başına aldıkları 200 er dolarla gece gündüz eğlendi ve alış veriş yaptı. Sonra Paris'e geçen damat, yine resmî makamların aracılığı ile De Ga-ulle'den bir mülakat al
mağa muvaffak oldu. * Son zamanlarda, bil
hassa askerler arasında yanyana kullanılan iki tabir sık sık duyulmaktadır. Bu tabirler PİLLt ile ZİLLİîdir. Bu iki tabirle kimlerin kastedildiği anlaşılamamıştır.
* Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü bir heyet göndererek Kıbrıs'tan ve Arap ülkelerinden Türkiye'deki eşek neslini ıslâh etmek üzere damızlık eşek ithalini ince leliyormuş. Lüzum var mı dersiniz?
* İnönü, basından son zamanlarda çok şikâyet-çiymiş. Bilhessa çirkin resimlerinin basılmasını istemiyormuş. Sayın Başbakanın rencide olmaması için bu sayımızda yayınladığımız resimleri en güzellerinden seçtik.
Haftalık Tarafsız Siyasî Milliyetçi Haber Dergisi
na göndermişlerdi. Bir kısmı çenele-rindeki sivri sakallariyle ne mal olduklarını gösteren bu kandırılmış gençler, aldıkları talimat gereğince
27 MAYIS BAYRAMI
27 Mayıs günü bir bayram gibi kutlanarak törenlerle geçti. Bu törenler, açıkça itiraf edelim ki, tam bir bayram havası ve hüviyeti gösteremedi. Sebebi bu törenlerde birbirine zıt iki şeyin birlikte yürütülmeye külkışıl-masıdır. Bu iki şeyden biri partizanlık gösterileridir, ikincisi törenlere devletin resmî vasıta ve imkânlarının tahsis edilmesi ve devletin parasının harcanmasıdır. Bunların ikisi de ayrı ayrı dünyanın her tarafında görülen ve tabiî olan şeylerdir. Ama ikisinin bir arada olması asla tabiî değil.
Meselâ af çıkıp çıkmaması siyasî bir konudur. Meclisteki partilerin ve meb'usların bir kısmı bunu ister, bir kısmı istemez. Bunun siyasî bir konu olarak Meclis dışında da tartışılması tabiîdir. Bu arada aksi düşüncede «ilanlara, yâni affı isteyenlere, çatılması ve sövülmesi de, iyi bir şey değildir ama, siyasette olağan bir şeydir. Her demokraside olur.
Ne tabiî, ne olağan, ne de hukuk ve devlet mefhumlarına sığan şey ise bu yukarıda söylediklerimizin bir siyasî partinin kürsüsünden ve onun satırı aldığı veya kiraladığı bir oparlörle değil, devletin su gibi para harcıyarak yaptığı ve süslediği tesislerde ve resmî makamların emriyle getirilmiş öğrenciler ve askerler gibi topluluklarla desteklenen törenlerde yapılmasıdır.
İyi bilelim ki, böyle bir davranış hukuk devleti mefhumu ile bağdaşmaz Ancak totaliter birer devlet şeklinde (meselâ Rusya'da) veya en iptidaî bir devlette (meselâ Yemende) olabilir.
Bu sözlerimiz ve benzetişimiz bâzı kimseleri kızdırabilir. Ama onlar bilsinler ki, işte bu kızmaları da bir iptidaîlik alâmetidir.
Çıkar yol kızmak değil, düşünmektir. Düşünmek de bizi iki şeyden birini seçmek mecburiyetine götürür : Ö-nümüzdeki 27 Mayıs'lar ya devletin resmî bir bayramı olacak, o zaman resmi törenlerin gelenek ve protokoluna uyularak törenlerde partizanlığa, kine ve hakaretlere yer verilmeyecektir, yahut da 27 Mayıs günü resmî törenlerle kutlanan bir bayram olmaktan çıkarılacaktır.
ANKARA TÜRKOCAĞINDAKİ AÇLK OTURUM Ankara Türkocağı'nm mahut köy
enstitüleri konusundaki açık oturumu 12 Mayıs 1962 Cumartesi günü saat 15 de Türkocağı salonunda ya pılacaktı. Bu toplantı, daha önce Devrim Ocakları adlı malûm dernek tarafından üç büyük şehrimizde tertip edilen maksatlı ve hiyleli açık oturumlara bir cevap mahiyetinde olacak ve oniarınkinin aksine tanı bir tarafsızlık içinde yapılacaktı. Türkocağı Başkanı Refet Körüklü a-çık oturumun tarafsız cereyanı için her şeyi en ince teferruatına kadar düşünmüş ve hazırlıklarını yapmıştı. İki taraftan eşit sayıda hatip çağırılmış, bu suretle Devrim Ocaklarının yaptığı tarafgirliğe de milliyetçi tutumun hak unsuru ile cevap verilmek istenmişti.
Köy enstitüleri aleyhinde konuşa-ca'.var şunlardır : Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Zeki Sofuoğlu, Cahit Okurer, Gökhan Evliyaoğlu, Ali Uygur ve Aclan Sayılgan...
Lehte konuşacaklar ise şunlardı: Behçet Kemal, Rauf İnan, Hurrem Arman, Fakir Baykuıt, Şükrü Koç. Engin Tonguc, Mehmet Ali Emiroğ-lu.
Toplantı saatinde salonda Türklüğü savunacak ekipten dört kişinin (Sançar, Tevetoğlu, Sofuoğlu, Evliyaoğlu) bulundukları, diğer ekipten ise kimsenin gelmemiş olduğu görüldü. Kızıl yuvaların açılmasını isteyen ekipten Cahit Okurer ânî bir işi çıktığından, Aclan Sayılgan Bur-sada bulunduğundan gelememişler. Ali Uygur ise şube müdürü bulunduğu Vakıflar Umum MUdür':'""i;nün umum müdürü tarafından Cumartesi sabahı vazifeyle îstanbula gönderilmiş bulunduğundan safta yerini alamamıştı. Kızıl yuvaların lehinde kon""icaklardan ise bir tek kişi da hi Ocağa gelmek cesaretini gösterememişti. Salonu doldurmuş olan bin lerce gençten gerçeklere nüfuz etmek kaabiliyetinde olanlar, bu orta da görünemeyiş hakkında hükümleri ni vermekte gecikmediler.
Enstitücüler, er meydanına gelememiş ama kızıllar zehirledikleri gençlerden büyük bir kalabalığı hâdise çıkarmak vazifesiyle Türkocağı
iaksatiı Ahlâksızlık
YÖRÛKVELİBEYOĞLU
Z aman zaman şurada, burada toplumu rahatsız eden ve memleket sevenleri üzen, Mil
lî menfaatlere aykırı ve gayri ahlâki hâdiseler olur. içtimaî hafızası zayıf olan Cemiyetler, bunun üze rinde durmazlar ve çabucak hâdiseyi unuturlar! Böylece kişisel veya toplumsal olan ahlâksızlık hareketleri birbirini kovalar, hükümran olan Cemiyetin dayandığı mânevi temelleri birbir yıkar; mevcut nizamın çöküşünü ve yeni bir idare tarzının doğuşunu sistemli, tedricî ve sinsi bir şekilde hazırlar.
Umumiyetle her ahlâksızlık hareketinin arkasında maksatlı ve plânlı bir zümre vardır; önünde, onun adî bir maşa olarak kullandığı gafiller topluluğu bulunur. Hareket başlayınca karşılarına gerçek Milliyetçiler ve Yurtseverler çıkarlar. Ellerinden geldiği kadar mücadele ederler. Az veya çok muvaffak olurlar. Mücadeleyi bırakmak felâket olur. Zira manevî değerler müdafaasız kalırlar.
Gaye, Türklüğün mücadele ruhunu tahrip etmektir. Şehitlik ve gazilik gibi mefhumları değersiz hale getirmek; fedakârlık ve feragat ruhunu söndürmek; şehitleri ve gazileri boş yere ölmüş veya sakatlanmış kimseler olarak göstermek!.. Nihayet, Türk Milletini, başına vu-rula vurula istenildiği şekilde idare edilebilen, tarihî ve kendine has meziyetlerden mahrum ve ülküsüz bir sürü haline getirmek!..
Halbuki bu milletin seciyesi buna müsait değildir. Millet bu topraklar üzerinde hükümran olarak hâki kalmak ülküsündedir. Tarihinden hız alarak halini düzeltmek ve istikbale doğru ilerlemek ve her bakımdan kuvvetlenmek mecburiyetindedir.
Milletçe emniyetle yürümek için, her hâdise üzerinde durmak, derinliğine ve genişliğine düşünmek, sebeplerini araştırmak ve sonuçlarını hesap etmek zorundayız.
MİLLÎ YOL H
«Harbiydi Aldaumaz» ve «14'ler» yazılı çelenkler lyanyana...
taşkınlık yapmak suretiyle hâdise çı karmaya yellendilerse de salonu dol duran milliyetçi gençler, bu_kandırri mış zavallıları kısa zamanda zararsız hale getirdiler.
Behçet Kemal, Fakir Baykurt ve şürekâsının bu kaçışları karşısında millî fikri ve Türklüğü savunacak ağabeylerini yukarıki salonda konuş ma yapmaya çağıran gençler, güzel bir sohbet konuşmasına zemin hazırlamış oldular. Günümüzün en büyük şairlerinden biri olan üstad Arif Nihat Asya'nın nükteli, konuşmaları ve okuduğu şiirlerle açılan sohbet toplantısı, Zeki Sofuoğlu'nun açık »turu mun yapılmamasmdan doğan üzüntülerini ortaya koyan konuşmasiyle devam etti. Sofuoğlu, milliyetçilik hakkında yanlış fikirlere sahip olan kandırılmış Anadolu çocuklarının bir kısmının olsun, bû toplantıda doğruyu ve gerçeği görmek imkânını kaçırmış olduklarını belirtti. Daha sonra Nejdet Sançar, azıtan komünizm hareketlerine temas eden kısa bir konuşma yaptı. Sançar, için de bulunduğumuz günlerin 1919 da-kinden daha tehlikeli olduğunu, çün kü 1919 düşmanlarının Anadolu'nun ortasında bize küçük bir vatan bırak •tıklarını, bu vatanin bir gün eski ha line getirilmesinin mümkün olduğunu, halbuki bugünkü düşmanın hede linin Tiirkiyenin topyekûn imhası olduğunu belirterek milliyetçi Türk evlâtlarına düşen büyük vazifeyi ha fırlattı. Yılahlıoğlu Hakkı'nın Sovyet Elçiliğinde geçen konuşmalar ve gös terilen propaganda filmi üzerindeki konuşmasından ve Azerbaycan mücahitlerinden Dr. Aziz Alpaut'un Si biryadaki esirlik hayatına ait dikkat le dinlenen konuşmasından sonra bu güzel sohbet toplantısı sona erdi.
•
«HARBİYELİ ALDANMAZ» 27 Mayıs'ın ikinci yıldönümü do
layısıyla yapılan törenlerden birinde, Beyazıt Meydanında bayrak çe-Jkili direğin dibindeki çelenkler arasından ikisi bilhassa dikkati çekti. Bu çelenklerden birinin üzerinde «14 1er», diğerinin üzerinde de «Har-biyeli Aldanmaz» yazılı idi.
Çelenkler bir müddet ortada durdu. Sor.ra üzerlerindeki yazı 'T söküldü. Çelenkleri koyanlar da polis tarafından aranmaya başlandı. Bunun üzerine çelengi koyan genç Üniversiteli ve arkadaşları Emnive-te giderek çelenkler hakkında izahat verdiler. B:ı «"iv - r-'- • ' ık Şehrî M.T.T.B. nde bir basın toplantısı yaparak maksadını şöyle anlattı :
«Politik müdahale ve mülâhazaların dışında, tüm olarak 27 Mayıs'ın mânasında oluşumuz, bu ^-n-ekelimi-zi vicdanımızda meşru kılmaktadır.
MİLLÎ YOL ö
27 Mayıs'ın gerçek yaratıcıları adına çelenk koymak 27 Mayıs'ı kendi . nef-s'- "_ tezada düfü üt) dejenere etmeğe çalışanlara karşı cevaptır. Harbi-ye'nin memleket dâvalarında göstereceği her davranış ve yapacağı her
ZATA MAHSUSTUR Mayıs'ın ikinci yıldönümünde meydanlarda konuşanlara hiç dikkat ettiniz mi?
Bunların arasında «hiçbir karşılık beklemeden» kendisini millete adayan ve sonra da o milletin kesesinden kendisine ömür boyunca aylık gelir bağlatanlar var. Fakat 27 Mayıs'ı gerçek ruhu ile, ana mak şadı ile, bütün tarafsızlığı ile yaratanlar yok. Onlar susuyor.
O meydanlarda konuşanların arasında, milletin çoğunluğuna husumet besliyenler, kardeşi kardeşe düşürmek isteyenler de var. 27 Mayıs ruhuna ihanet etmiyenler, verdiği söze sadık kalanlar yine yok. Onlar susuyor.
...Ve diğer tarafta bir adam, bir telefoncu kızla maceralar geçirmekte, gazetecilere saldırmakta, hoşuna gitmeyen herkese tecavüz etmekte. Sonra da boş bulduğu meydanlarda, 27 Mayıs hakkında nutuk atmakta.
Oldukça garip bir durum değü mi? Ama o adamın adını kulağınıza fısıldasak hiç de şaşmazsınız:
Sabık Başsavcı Bay Egesel. Murat GEMÇOGLl
hamleyi, Ata'nm işaret ettiği maksada matuf telâkki ediyoruz. 19 Ma-yıs'a iştirak ettirilmeyen Harbiyelile-rin kalbimizde açtığı yarayı onları bir çelenkle anarak izaleve çalıştık.»
• EBEDÎLERİN TABANCALARI MESELESİ Ebedî senatörlerin tabancalarını
Meclisteki hususî odalarında muhafaza edip kızdıkları zaman odalarına fırlayarak Meclis salonuna tabancalı dönmeleri B.M.M deki ciddî senatör ve mebusları ötedenberi üzmekte idi. Mecliste tabancalı dolaşmak içtüzük hükümlerine aykırı olduğu için ay-lardanberi devam eden şifahî tenkid ler, nihayet, ebedî senatörlere tabancalarını evlerine götürmeleri yo lunda ihtarda bulunulması mecburiyetini ortaya koydu. Bu umumî arzu yu ve usulsüz hareketi kendilerine hatırlatan ilgili kimseye, ebedî sena türlerin cevabı şu oldu:
— Tabanca bizim namusumuzdur. Onu asla çıkaramayız.
Ve ebedîler birinci şube memurla rı gibi caketlerinin arkası şişik bir halde T.B.M.M. de dolaşmalarına de vam etmektedirler.
* EBEDÎ SENATÖRLERİN HUSUSÎ ODALARI Ebedî senatörlerin Meclisteki ha
nım sekreterlerle süslü hususî odalara malik bulunmaları ötedenberi de dikodu mevzuu olmakta idi. Ebedîlerin ebedî olmayan senatörlerden im tiyaz bakımından bir farkları olmaması lâzım geldiği düşüncesi bütün Mecliste hâkim olmaya başladığından bu odalarla boşaltılması ve u-
ÖNDER Muhittin KORAN
Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, baktığı zaman insanın derinliklerine inebilsin, bakışlarını hiçbir duvar durdurmasın ve hiçbir parlak zemin, görüş zaviyesini daraltmasın... Öyle bir kimse düşününüz ki, her
konuşmasında binlerce kalb kendi arzusunu duysun, her hareketi binlerce, milyonlarca hareketin hülâsası olsun, kimseden birşey, sormasın, herkesin beklediklerini söylemeden yapsın, hissetsin, duysun, ayni his âleminin içinde yaşasın. Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, ızdırabı binlerce, milyonlarca insanın ızdırabının toplamı kadar olsun, başkalarına ızdırap çektirmemek için gece gündüz çareler arasın, bütün gücünü, kuvvetini, enerjisi bizzat milletinden, sevdiklerinden alsın... Mazlumların dostu, zalimlerin amansız dügmanı olsun.. . İşte önder budur . . .
Önder öyle bir kimsedir ki, yapması lâzımgeleni yaptığında, söylemesi lâzımgeleni söylediğinde, bunlar bütün vicdanlarda tasdikini bulur...
Vaktiyle önder ler vardı bu diyar larda, o zamanlar bu millet tar ihin en eşsiz muharebelerinde zaferden zafere koşmuş, şanlı kahramanlık destanları yaratmıştı... Hey gidi kahramanlar diyarı hey—
Dünün tarihleri değişt i ren kahramanlar ı , bugün milyonlarcası aç ve işsiz, ne yapacağım şaşırmış, kime inanacağını bilmez, vicdanları isyan halinde yollara dökülmüş sanki.. Öbür yanda kendi aptallıkları üzerinde taht kurmuş sultanlar, Millî i rade ve maşerî vicdana zincir vurmuş köhne kafalar, dünü unu tmuş bugünün padişah ar t ıklar ı , mil let te kâh şunu, kâh bunu eksik buluyorlar . Bilsinler ki eksiklik yalnız kendi ler inde.
mumî odalar hâline getiri lmesi yolun daki cereyan günden güne kuvvetlenmektedir. Ebedî senatör ler in ' bu odalar için de direneceklerine muhakkak nazarıyla bakılmakta, fakat tabancaları gibi işi namus sınırları içine alıp almayacakları merakla beklenmektedir.
•
MAARİF MÜSTEŞARI KIZDI
Orkun'un ikinci sayısında Atsız'la yapılan röportajda, Sait Faik hakkın daki kitabin okullara tavsiyesi yapıl dığından bahsedilirken, bu tavsiyenin müsteşar Adil E rkman tarafından yapıldığı belirt i lmişti . Müsteşar Bey, buna çok üzülmüş ve bir müd det önce kendisine yeni kitap tavsiyeleri getiren Talim - Terbiye mümessilini teslemiş:
— Kitapları siz kabul ediyorsunuz, imzayı-bana attırıyorsunuz. Sonra böyle münasebetsiz eserler yüzünden bana tariz, ediliyor.
Diye söylenmiştir. Müsteşar bu kitap hâdisesine okadar üzülmüştür ki, kendisini zivarete gelen herkese bundan bahsetmekte ve kendinin milliyetçi olduğunu söylemek suretiyle müdafaasını yapmaktadır.
Millî Yol'un notu: Savın müsteşarı bu hareketinden do
layı tebrik ederiz. Ancak bu milliyetçiliğin sözde kalmaması için Talim -Terbiye'den çıkan bütün kitapların kontrolüne dikkat etmesini, malûm solak ve kızıl kişilerin hiçbir eserinin okullara tavsiye edilmemesini sağlamasını ve en mühimi de Bakanlığı doldurmakta olan ve kendi aleyhinde de solak dergilerde neşriyat yapan malûm ve"• mahutların tasfiyesi için tedbirler düşünmesi ve harekete geçmesini temenni ederiz.
•
aîlLLÎ EMNİYET VE KIZILLAR
Ankarada son haftalar içinde ağızdan ağıza aktarılarak dolaşmakta olan bir söylentiye göre, Millî Emniyetin komünizm afetiyle uğraşan personelinin sayısında büyük bir indirme yapılmıştır. Rivayetlere göre 27 Mayıs hareketinden önce 40 kadar olan bu personel sayısı, Millî Birlik zamanında biraz azaltılmış, sivil hükümetin kurulmasından sonra ise 12 ye indirilmiştir.
Millî emniyetimiz bakımından bunun asılsız olmasını temenni ediyor ve ilgililerin bunun bir dedikodu olduğu yolundaki tekziplerini dört gözle bek-livoruz.
•
AŞIRI «İLERİCİ» IKI ÖĞRETMEN VAN — S. Mehterbaşıoğlu
Van Atatürk Lisesinde Beden Eğitimi Öğretmem bulunan Aziz Ocal, Lise son sınıf kız öğrencilerinden (Y. A.) ya tecavüz etmiş, hâdise adliyeye intikal etmiştir. Kızın anlattığına göre. Nisan ortalarında kıza jimnastik salonunda soyunup, beden eğitimi için giyinmesini söyleyen öğretmen, kız soyunurken içeri girmiş ve tecavüzde bulunmuştur. O günden- sonra temas de
vam etmiş, nihayet Mayısın ilk haftasında kızın ağabeyisi tarafından vaziyetten şüphelenilerek kıza yapılan baskıda durum ortaya çıkmıştır.
Suçlu Beden Eğitimi Öğretmeni polisteki ifadesinde tecavüzde bulunduğunu itiraf etmiş, kızın ifadesini teyid eylemiştir.
Beden Eğitimi öğretmeni Aziz Oca] hâdiseden bir gün sonra Valilikçe vazifesinden alınmış ve durum Maarif Vekâletine bildirilmiştir. Mahkeme devam etmekle beraber öğretmen serbest bırakılmış ve derhal Van'ı terke-derek halkın devam eden infialinden yakasını kurtarmıştır .
Aziz Ocal'ın mekteplerin açılmasına yakın günlerde arkadaşlarına: «Nasıl olsa mektepler açılıyor, bekârlıktan kurtulacağız.» demiş olduğu da meydana çıkmıştır.
Lisede cereyan eden yüz kızartıcı hâdiseden sonra 10/Mayıs/1962 günü şehrimiz Atatürk İlkokulunda beşinci sınıf talebesi bir kız öğrenciyle hissi münasebet kurduğu ve zaman zaman kızı okşayıp. öperek sevdiği velisi tarafından haber alınan öğretmen Fikret Oztürk ayni gün Öğretmenler lokali önünde çocuğun velisi Kemal Çağlar ve akrabalar ı taraf ından doğulmuş ve ağırca yaralanmışt ı r . Etraf tan yetişenler tarafından kurtarılan öğretmen hâdiseyi inkâr etmektedir. Hâdise mahkemeye aksetmiş bulunmaktadır.
• 19 MAYISTA 19 MAYIS STADYOMU 19 Mayıs bayramlarında her yıl al
kışlan inliyen 19 Mayıs stadyomunun bu seneki sessizliği Ankaralıların dikkatinden kaçmamıştır. Bilhassa büyük rnevkili zevatın sahaya gelişleri sırasında ancak kapalı tr ibünde çok az bir grubun alkış tutması ve açık tribünden bir çift elin bile sakırdamaması çok manalı bulunmuştur. 19 Ma
yıs stadyomu, 19 Mayıs 1944 de o zaman cumhurbaşkanı bulunan inönü'nün Türkçüler aleyhindeki sözleri karşısındaki sessizliğinden sonra, bu yıl da ikinci defa olarak sükûta gömülmüştür .
•
MADALYONUN HER IKI YUZU
Bölükbaşı şiddetli bir beyanat vererek Cemal Gürsel ' i sık sık çeşitli siyasî konularda söz söylemek suretiyle tarafsızlığını ihlâl e tmekle suçlandır-mıştır. Bölükbaşı tarafsız ve sorumsuz olan Cumhurbaşkanının bu yolda hareket etmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu beyan etmektedir.
CKMP çevrelerinde Bölükbaşının bu çıkışı iki ayrı şekilde tefsir edilmekledir. Bazı kimseler bunun tamamen haklı olduğunu ve Bölükbaşının bu beyanatı vermekle hakikat severliğini ve celâdetini gösterdiğini söylüyorlar. Başka bazı kimseler de Gürsel'in eskiden beri bövle konuşmak itiyadında olduğunu ve şimdiye kadar Bölükbaşı-rnn buna itiraz etmediğini, ancak son zamanlarda Gürsel ile inönü'nün arası açılınca ve Gürsel inönü 'ye de dokunan bazı şeyler söyleyince Bölükbaşının bu beyanatı verdiğini söylemektedirler.
¥ BARIŞ D Ü N Y A S I N D A N E L E R D Ö N Ü Y O R ? Ahmet Hamdi Başar adındaki bir
şahıs Barış Dünyası adında aylık bir dergi çıkarıyor. Ahmet H a m d i Başa r ın bir hayli uzun olan fikir ve siyaset hayatının kıvrımları , döne meçleri ve girdi . çıktısı ile okur larımızı uzun boylu sıkmayalım. Yalnız şu kadarını söyleyelim ki. bu
MİLLİ YOL @
U Ğ U R S U Z NE FELÂKET: GELDİ YİNE UĞURSUZ, DÜŞMAN: MİLLİYETE, DÎNE UĞURSUZ!.. BAŞLADI GELİNCE AÇLIK, SEFALET, BENZETECEK BİZİ ÇİNE, UĞURSUZ!...
Âşık FEDAÎ
zat daima şu veya bu şekilde bir «devletçilik» i, ve çok kere bunun aşırı şekillerini, savunmuştur. Bir de her çağda ve her münasebetle Türkçülere ve Türkçülüğe karşı olduğunu belli etmiştir.
Barış Dünyası dergisinin de bir hususiyeti var. Zikre değer serbest satışı olmayan bu dergi Ticaret Oda larının malî desteği ile çıkmaktadır. Tüccarların bunu aşırı sosyalizm cereyanlarına karşı bir nevi set oisun diye yaptıkları da herkesin bildiği cinsten bir sırdır.
İşte bu şekilde çıkan bu dergi bakalım neler yazıyor.
Mayıs sayısının 13 üncü ve 14 üncü sayfalarında: «Niçin ana dili Kürtçe olan ve bundan başka dil bilmeyen vatan çocuklarımıza... ken di ana dillerini de öğretecek okullar açmıyalım? Niye bu dilin edebiyatını, filolojisini bölgenin Üniversitesi araştırmasın? Niçin Kürtçe gazete çıkmasın, kitap basılmasın?... Nasıl Istanbulda Rum. Ermeni ve Musevî Türk vatandaşı, kendi ana dilini mektepte öğreniyorsa, Doğulu vatan daş ta, aynı haktan istifade edecektir. Doğudaki ilkokullara Kürtçe, grameriyle birlikte ders olarak konmalıdır. Hattâ gerekiyorsa, Kürtçe tedrisat yapılmalı ve fakat kuvvetli şekilde de Türkçe öğretilmelidir. Kürtçe bir gazete veya mecmua neşredilmesi çok yerinde olur. Niye güzel kitapiar Kürtçeye tercüme e-dilmesin? Niye mahalli bir radyo istasyonu Kürtçe neşriyat yapmasın?
Peki, dergiye göre, bu işin sonu ne olacak? Bize, ağzımızın sulanmasını isteyen bir eda ile bir örnek gösteriyor: Sovyet Rusya. Orada, derginin iddiasına göre, birçok dil ve din farklarına rağmen, kaynaşmış bir Rus milleti teşekkül etmek, tedir. Türkistanlı Türk çocuğu da işte bu yeni örnek millete tamamen mensuptur. Dergiye göre bizde de böyle olması mümkündür ve lâzımdır.
Derginin 19 uncu sayfasında buna benzer bir reçeteyi Kıbrıs Türkle rine de sunmaktadır. Dergi hayıflanıyor: «... iki cemaati bir tek Kıbrıslı millet hâline koymak için çalışan olmadı.» Dergi soruyor: «Ame-rikada, İsviçrede bu iş olmuş da Kıb rısta neye olmasın?»
MİLLÎ YOL 0
Makale sayfalarında bu korkunç zehirleri sunan derginin bir de ilân sayfalarına bakalım. 64 üncü sayfasında: «... Haftalık YÖN gazetesini, Barış Dünyası okuyucularına tavsiye ederiz. Bu suretle, savunduğumuz fikirlerin kontrolünü yapmış ve doğ. ru yolun bulunması cehdine bir yar dımcı bulmuş olurlar.» Ayni sayfada: «Forum mecmuasını bütün okuyucularımıza hararetle tavsiye ederiz».
(Bu dergiyi görmemiş olanlara tarif edelim: Mesleği C.H.P. cilik güde rek o tarafından bir kısım okuyucu celbetmek ve bu ele geçen okuyuculara «ilim» yoluyla aşırı sosyalistlik aşılamak olan, okuyucusu çok az 15 günlük bir dergidir. Sayfalarında komünist eğilimli olanlar da kum gibi kaynar.)
Tüccarlarımızı uyarmak vazifesini yapalım, onlara birkaç söz söyli-yelim. Bizim için bu bir vicdan bor cudur. Sonrasını kendileri bilirler. Ve yaptıklarının neticelerine kendi, leri katlanırlar.
1 — Komünistlik sosyalistlik ile tedavi olunmaz. Bunu iddia etmek, «Grip'e yakalanmamak için en iyi çare nezle olmaktır» demek gibidir.
2 — Eski bir solcu'nun pişman olmuş, dönmüş, olduğu mazereti a-ğızlarda sakız gibi kolayca çiğnene-bilir. Ama bu dönüşün hakikîsi öylece kolay ve basit değildir. Bu dönüşün hakikîsi bir ruh zelzelesi gibidir. Bu dönüşü yapanlar kendilerini bir kâbustan kurtulmuş, yeni bir insan olmuş, yeni bir âleme doğmuş gibi hissederler. Onlar, dünyanın her yerindeki örnekleriyle, bir takım hususiyetler gösterirler. Onlar içlerini iyice dökmek, başlangıçta niçin ve nasıl kapıldıklarını, sonra nasıl kurtulduklarını, anlatmak isteğini şiddetle duyarlar. Onlar, kurtulduktan sonra, eski ideolojilerine karşı, tıb'daki şiddetli «alerji» lere benzer keskin ve titiz bir nefret duyarlar. Başkalarının aynı tuzaklara düşme, mesi için yapılan en kuvvetli uyarmalar, ve eski yoldaşların hareketlerinin ve ruh yapılarının içyüzü hakkında en canlı ifşaat onların saf larından gelmiştir. Amerikada Bakan seviyesine kadar yükselmiş bâzı kimselerin doğrudan doğruya Rus ajanı ve casusu olduklarını iddia e-den ve başlangıçta bütün umumî ef kârın gülünç ve inanılmaz bulduğu bu ithamını yıllarca uğraştıktan sonra Hiss hâdisesinde 5 yıllık mahkûmiyetle neticelenen tam bir adlî karar ile ispat eden VVhittaker Cham-bers onlardan biriydi. «1948» adlı kitabında bir kızıl - totaliter rejimin ruhunu en ince ve derin noktalarına kadar teşhir eden ve mahkûm Geor-ge Orwell de onlardan biriydi. Bizde, komünist hücrelerinin nasıl çalıştığını ve içlerinde kimlerin olduğunu bütün tehditlere rağmen tatsi-
'S ISTIYORUZ
ISTIYORUZ
— Ekmeği ne yapacaksın! Bunlarla beslenmeye alış. Bak bana nekadar yaradı.
=.'"11111 llllllllllllll[llllllllll!l |[ | | l!llllllllllllllllllllllllllllllllll!llllllllllllllllllllllillllllll!lllllllll!llllllllll!llllinilllllllllli<l>^
OKLAR
ESKİ YAPI İ A, OKÇÜOĞLU |
E »Möy enstitülerinin yetiştirdiği üstün (!) kaabiliyetlerden birisi olarak | 1 | < \ reklâm edilen bir malûm. Eski Yapı başlıklı bir şiir (!!!) yazmış. On ğ = " ^ iki satırlık şiirinde (sözüm ona) gizli kapaklı bir şekilde yoldaşlarına, = | kızıl kazmaların darbeleriyle, eski yapı olan Türkiye'nin yıkılmak üzre ol- i = duğunu müjdeliyor. Ve onları «ha gayret!» diye de teşvik ediyor. Bu gay- ğ İ retle eski yapı yıkılınca, onun harabelerinde adam (!) gibi (!) yaşayacak- ^ g= larmış. H = Sevsinler bu ibişçe ham hayali.. O eski yapıyı, dev gibi ordularıyla yüz- g İ yıllarca çalıştıkları halde güçlü düşmanlar bile yıkamamışlardı. Yapının iz- S i belerindeki gizli çıyanlarla akrepler mi yıkacak? ğ İ Sonra bu kırmızı kazmalı kazmacı efendiye şunu da hatırlatalım: O es- g I ki yapı, hayal bu ya, yıkılsa bile, enkaz altmda kaüp gebermek suretiyle | | pis canları ilk cehenneme gidecek olanlar, o izbelerdeki akreplerle çıyan- ^ = lardır.. E I BİZİM RADYO! 1 | Ankara Radyosunun meşhur (!) okullararası yarışmalarından birisi.. = | Bu yarışmayı büyük bir ustalıkla (!) idare eden spiker, sırası gelen gen- | E ce sorularından birini soruyor : 3 E — üç tane dergi adı söyleyin... E | Cenç, uzun uzun düşündükten sonra hatırlayabildiği tek derginin = İ adını veriyor : j§ | — Türk Dili... | | Ve, düşünme süresi tamam oluncaya kadar ikinci bir dergi adı hatır- ğ i Iayamadığı için bu sorudan sayı kazanamıyor. = | Varışmayı büyük bir ustalıkla (!) idare eden spiker, turnayı gözün- § İ den vuramayan genci teselli için birkaç söz söyledikten sonra : j | | — Canım, diye devam ediyor, şöyle meşhur bir iki dergi adı daha § | neye söylemediniz? Meselâ Varlık, Dost, Yeditepe, Yön filân gibi... | i Evet evet... Hiçbir yanlış yok... Devlet Radyomuzun o bilgisi kıt | | E gence söyleniyonnuş gibi o sırada radyolarının başında bulunan binler- = 1 ce, yiizbinlerce dinleyiciye takdim ettiği meşhur (!) dergiler bunlar... | | E Bu reklâmı yapan spiker ile o dergiler arasında bir münasebet olup = § olmadığı da akla gelebilir ama, bu yutturmaca karşısında cevap bekleyen E E en mühim soru şu olsa gerek : §j §1 — Bu radyo, acaba, bizim radyomuz mu, yoksa «Bizim Radyo» mu? E | BAYRAK İ E Üstad Arif Nihat Asya'nın, duygulu gönülleri her okuyuşta yerin- = = den oynatan Bayrak şiirini kim bilmez? Bu güzel şiir, bir törenin nakli E i sırasında Ankara Radyosundan bir kere daha okundu. Fakat sonunda- = I k i : | = Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim, = = Yeryüzünde yer beğen... E E Nereye dikilmek istersen, E E Söyle, seni oraya dikeyim... S E mısraları yutularak... = İ Bu gayretkeşlik töreni nakleden spiker efendiye mi ait, yoksa rad- = = yonun daha büyük rütbeli kişilerine mi, bilemiyoruz. Ama, isterse bu E E zihniyetin ağa babasına da ait olsa ne çıkar? = E Türk Bayrağı, geçmiş yüzyıllar içinde nerelere dikilmek istediyse, E E bu vazifeyi yapabilecek çelik bilekleri, ulu Tanrı, her defasında bu mil- E = lete bağışlamıştır. Yarın yine bağışlamaması için bir sebep mi var? = §E Bütün bir tarih boyunca bütün bir dünyanın engel olamadığı bu az- E E mi, bugün birkaç «sayın bay» mı köstekleyebilecek? S E Türk Bayrağının bütün âşıkları, buna, Tevfik Fikret ' in: E E Bil'akis her tarafta kahkahalar... = = mısramdaki kahkahalarla ve sadece gülerler.., E 1 * 1 I BİR ŞİİR § 1 Ataç! Ataç!... E S Başımıza bıraktığın belâların, = E İhanet dereceleri kaç kulaç? 9 1 NOT: Cevap bekleriz. ğ )̂llifIlttltiUlllllilIlltllllllIll]iilIIIIlUIIllIlllllllIIIIItllIItiIIllIlIllIlIllUlIllt>llllIllllllIIlirK4IIIlfIIIlIIIIIllIIIIİIIrf1İIfIllSllllIIllllIiir̂
lâtı ile ifşa eden Adan Sayılgan da onlardan biridir. «Pişman olmuş» ve «dönmüş» tâbirlerine ancak onlar lâyıktır.
3 — Komünizmi (hattâ sosyaliz, mi) yalnız iktisadî doktrin tarafıyla e'e alarak önlemeye çalışmak boş gayrettir. Milliyetçiliğe düşman veya milliyetçiliğe sırt çevirmiş anti -komünizm, ahmaklık'tır ve sonu hüsran olmaya mahkûmdur.
• YÖN: ORTAÇAĞA! Dikkat ediyor musunuz? Bâzı çev
reler bir teklifi ortaya atınca hiç yalnız kalmıyorlar, hemen çeşitli yankılar geliyor. Meselâ, Devlet Plânlama Teşkilâtının solcu unsurları tarım işlerinde işsizliği önlemek için traktör kullanmaktan vazgeçilmesini ileri sürüyorlar. Hemen sonra C.H.P. nin en sol kanadına mensup olmakla tanınmış (ve Yön dergisinin sık sık övdüğü) Çalışma Bakanı Bülent Ecevit Mecliste, genel olarak, işsizlik konusundan bahsederken, «Memleket zamansız ma-kineleştiği için işsizlik te artmıştır» diyor ve çare olarak makine yerine insan gücünün kullanılmasını tavsi. ye ediyor.
Bu çevreler bunları yalnız birer teklif olarak ortaya atmakla ve üze rinde İsrar etmekle de kalmıyorlar, işleri o türlü mecralara doğru sürüyorlar ki, o istedikleri yere doğru gitmemiz gittikçe daha kaçınılmaz bir hal alsın.
Uyanmamız, tamamiyle uyanmamız ve çok dikkatli olmamız lâzım.
Amerikalı filozof Emerson'un dediği gibi, «Hürriyet'in bedeli ebedî bir uyanıklıktır.»
İRT
DIŞ TÜRKLERİN FOLKLOR GECESİ
26 Mayıs'ta Şan sinemasında Türk Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu bir Folklor Gecesi yaptı.
Kalabalık bir seyirci kitlesi oynayan ekipleri zaman zaman alkış tufanına boğdu.
Geceye katılan ekipler: Azerbaycan, Batı Türkistan, Batı Trakya, Doğu Türkistan, idil Ural, Kırım, Kuzey Kafkas ve Vardarlılar ekipleri ve ayrıca T.M.T.F. ekibi idi.
Geceyi ve ekipleri takdim etmek için konuşan hatipler tutsak Türkellerinin ergeç hürriyetine kavuşacağım sık sık sövlediler ve bu kısımlar çok alkış-lanttı.
Dr. Salih Erkinkol'un: «Türkistan bütün Türklerin anavatanıdır, Türkistan Göktürklerin ve Türkeşlerin otağı» dır.» gibi cümleleri ve «Sizi ileride hür ve erkin Türkistan'da kımız ziyafetine davet ediyorum» sözleri çok ilgi uyandırdı.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de seyirciler arasındaydı.
MİLLİ YOL B
inönü »yi kurmaydı, ancak lüzumlu ısrar olan sebatla boşuna ısrar olan inadın sınırını ömrünce farketmedi
«Türkiye'yi kim kurtarabilir» başlıklı mühim bir yazı serisine başladık. Serinin ilki, bugün Türkiye'de iktidarı elinde tutması bakımından, ve günün meselesini teşkil etmesi bakımın dan, İsmet İnönü'ye ayrılmıştır.
Bu yazılarda ele aldığımız kişilerin ve müesseselerin hem iyi taraflarını hem de kötü taraflarını doğru olarak aksettirmek için gayret ve dikkat sar-fcdceeğiz. Varacağımız neticelerde kendi duygu ve düşüncemizi açıkça söylemekten çekinmeyeceğiz. Ama bir neticeye giderken bizim duygu ve düşüncemize uymayan kısımları, meselâ sevmediğimiz bir adamın iyi veya kuvvetli tavaflarını, saklamak yoluna da asla sapmıyacağız.
Gaye, adamları övmek veya kötülemek değil, memleket için iyi ve kötü ihtimalleri iyice aydınlatmaktır. Bu yelun iyi bir örneğini vermemiz belki başlıbaşına bir kazanç olacak ve harcadığımız emeklere değecektir.
Ele alacağımız müessese ve kişilerin bâzılarının tahlili birkaç sayı sürecek, bâzıları bir tek sayıda bitecektir
Denemeye İsmet İnönü ile başlıyoruz.
İsmet İnönü topu sınıfından yetişmiş ve Harb Akademisinden birincilikle çıkmıştır. Bu, hayatta onun lehindeki ilk işarettir. Fakat okulla hayatın birbirine hiç benzemediği unutulmamalıdır. İsmet İnönü'den iki yıl önce Harb Akademisini bitiren A-tatürk, sınıf birincisi değildi.
İnönü, zamanının bütün Osmanlı kurmayları gibi vazifesinde dikkatli, çalışkan ve ciddî bir subaydı. Kapalı aile hayatı da lehine kaydolunacak bir noktadır. Amirlerinin suyunca gitme sini biliyordu. Bu sebepledir ki, dini duyguları hiç de kuvvetli olmadığı halde Rumelide ilk vazife aldığı sı ralarda, kumandan paşanın hoşuna gitsin diye beş vakit namazı muntazaman eda etmiştir.
Onun karakterinin teşekkülünde âmil olan ilk mühim hâdise, Bulgarlarla bir hudut meselesi için yapılan konuşmalara katılması oldu. Mizacı
nın ciddiyeti ve vazifesindeki dikkati sebebiyle bu müzakerelerin çetin havası içinde uhdesinde olan işi başardı. Bu başarı ona soğukkanlı olmayı ve bir konu üzerinde sebat etmeyi öğretti. Fakat lüzumlu ısrar olan sebatla boşuna ısrar olan inadın sınırlarını uzun ömrü boyunca far-kemedi.
Aristokrat bir aileden olmadığı gibi köklü bir burjuva ailesinden dahi olmayışı, avamdan gelen ve yüksek tahsil gören birçoklarında olduğu gibi, onda da sosyal nizamın aleyhinde bir takım düşünceler doğurmuştur. Daha binbaşı iken, devlet başkanlığının bir aile elinde oluşundan şikâyet etmiş ve kendisiyle aynı kıt'ada bulunan merhum Hüseyin Hüsnü Erkilet Paşaya : «Meselâ ben niçin devlet başkanı olmıyayım» demiştir. Bu fikir bizzat kendisinin midir, yoksa anarşist Balkan Komiteciliğinin tesirinde kalan ittihatçıların telkini midir, orası belli değil...
Cihan Harbine takaddüm eden yıllarda Yemen'de iken yakalandığı has-
m.
talıklar dolayısı ile bir kulağının sağır olması da İnönü'nün karakteri üzerinde müessir olmuştur. Arızalı insanlardaki tabii kompleksin ilmen artık bir mütearife olduğunu herkes bilir.
Birinci Cihan Harbi başlayıncaya kadar İsmet İnönü'nün dış memleketlere seyahati tedavi için çok kısa bir müddet Almanya ve Fransa'da kendisini bâzı doktorlara muayene ettirmesinden ibaret kalmıştır. Bu sebeple Batı dünyası hakkında derin bir fikri ve görüşü olmamıştır.
Cihan Harbinin son yılına kadar, cephelerdeki vazifesi umumiyetle bâzı büyük birliklerde kurmay başkanlığından ibaret kalmış, ancak son harb yılında Suriye'deki Yıldırım Ordularında albay olarak bir kolorduya kumanda etmiştir. Fakat adı kolordu ola,, bu birlik gerçekte 3-4 bin mevcutlu dolgun bir alaydan başka bir şey değildi. Üç ordudan ibaret olduğu halde muharip mevcudu 40.000 kadar olan Yıldırım Orduları Grupu, çok üstün düşman kuvvetlerinin taarruzuyla yenildiği zaman Haleb'e kadar yapılan gayrı muntazam ve hızlı çekiliş İsmet İnönü üzerinde büyük bir tesir bırakmış, ingilizleri gözünde büyütmüştü. Bu büyütüş, onun bütün ömründe siyasî tutumunun esaslarından biri olmuştur.
Cihan Harbinin büyük bir mağlûbi-
«Benden mucizeler beklemeyin. Ben sihi'baz değilim.» (961'de Başbakan olduktan sonra)
yetle bitişi ve malûm olan fecî durum İsmet İnönü'de devletin istikbali hak kında hiç bir ümit bırakmadı. Bu ümitsizliğini, merhum Kâzım Karabe-kir'e : «Biz bundan sonra ancak çift. lik ağası olabiliriz» sözleriyle ifade etmiştir.
Esasen, umumiyetle, milletin seviye ve kabiliyetine pek güvenmeyişi, ve milletin büyük kitlesini olduğun dan daha zayıf ye geri sayması İsmet
Bu hallere İzzettin Beyin elindeki kuvvetlere güvensizliği sebebiyet verse de sebebsiz yere Oluklu sırtlarına 4 üncü fırkayı celp ettiğini anladıktan sonra gelecek için bir tedbir almak lâzımdı. 4 üncü Tümenin vakti ve enerjisi yollarda öldürülüyor, ezgin, bezgin bir hale getiriliyordu. Böyle bir kuvvetin hini hacette bir iş göremiyeceğini İsmet Paşanın takdir etmesi lâzımdı Nâ zım Bey, âciz içinde bocalayan, kesin
İSMET İNÖNÜ MÜ? İnönü'nün bütün siyasî hayatı boyun ca süren bir temayülü olmuştur. Siyasî hatâlarının ve yenilgilerinin bir çoğunda bundan doğan yanlış hesaplamaların büyük payı vardır.
inönü, millî harekât için Anadolu' ya iki defa gitmiştir. Birinde, Şark ve Suriye cephelerinde kendi kumandanı t lan Mustafa Kemal'in davetiyle gitmiş ve durumu yine ümitsiz görerek İstanbul'a dönmüştür. İkincisinde ise meşhur Yenibahçeli Şükrü tarafından, Mustafa Kemal'in emriyle âdeta zorla götürülmüştür. Bununla beraber, bir defa da götürüldükten sonra verilen vazifeleri ciddiyetle yapmış, canla başla çalışmıştır.
Fakat, birlik kurmayı olarak iyi bir subay olan İsmet İnönü'nün, birlik kumandanı olarak ortadan düşük olduğu bu sefer ortaya çıkmıştır. Birinci ve İkinci İnönü savaşlarında kumandanlık sanatının rolü yoktur. Bu savaşlar taktik vuruşmalardır ve şeref sadece erlerle subaylarındır.
İkinci İnönü savaşı hakkında o savaşın kazanılmasında en mühim rolü oynayar 4 üncü Tümen Kumandanı şehit Miralay Nâzım Bey'in hâtu-atından bâzı çok mühim hükümleri taşıyan cümleleri aynen nakledelim :
(Bâzı emirlerin tatbikinden doğan karışıklığı ve zor durumu anlattıktan sonra) «Artık Garp Cephesi komutanının bir karar alamadığı bu son emrinden sarahaten anlaşılıyordu. Sağ cenah imdad isteyince 4 üncü fırkayı oraya, sol cenah imdad isteyince bu defa da aynı fırkayı oraya sevkediyor, fakat vazife almasına da imkân vermeyerek bu kahraman tümeni sağ ve sol cenah arasında mekik dokutuyordu.
ve isabetli kararlar alamayan şefine, yâni Garp Cephesi Komutanına yardım etmeye karar verdi. Bu müdahaleye vatanın selâmeti namına lüzum vardı.» (Miralay şehit Nâzım Bey adlı kitabın 89 uncu sayfasında). Kitabın kalan sayfalarında bu durum karşısında Nâzım Beyin cephe kumandanının yapamadığı işi bizzat üzerine almak mecburiyetinde kaldığı, diğer kumandan arkadaşlarıyla anlaşıp o zamana kadar stratejik vazıh bir plândan mahrum olan harekâta bir istikamet ver-dİKİeri, düşmanın sağ kanadındaki Metristepe'ye taarruz etmeğe dayanan cür'etli bir plânı tamamen hazırladıkları, sonra bunu İsmet Paşaya söyleyerek tatbiki için müsaade istedikleri, onun da bu müsaadeyi verdiği ve zaferin bu plân gereğince kazanıldığı tafsilâtiyle anlatılmaktadır. O harekâta katılan bütün yüksek rütbeli subayları şahit olarak zikreden bu hâtırat kimse tarafından yalanlanmamıştır.
Bu arada sırası gelmişken tarihî bir noktayı da aydınlatalım. Atatürk'ün İnönü'ye «Milletin makûs talihini yendin» hükmünü taşıyan meşhur telgrafının çekilmesi, Kılıç Ali'nin açıkladığına göre aynen şöyle olmuştur :
«İnönü Muharebesi kumandadaki hatâ ve idaresizlik yüzünden fena bir vaziyet almış, nihayet cephe kumandanı bir aralık ric'at emrini dahi vermiş ve ric'at vaziyetini Ankara'ya bildirmişti Mustafa Kemal Paşa vaziyeti telgraf başında takip ediyordu. (Bu arada Yunan ordusunun da ric'at etmekte olduğuna dair İsmet Paşadan bir telgraf gelir)... Mustafa Kemal Paşanın yanında bulunan Hamdullah
«Herşeyi halledeceğiz, hcışeyi yapacağız. Bizim yapamıyacağımız yoktur. Altı ayda herşeyi yarı yarıya ucuzlatacağız.»
(961 seçiminden önce)
Suphi Bey, cephe kumandanının maneviyatını kuvvetlendirmek için bu telgrafa taltifkâr bir cevap verilmesini Mustafa Kemal Paşa'dan rica edince Mustafa Kemal Paşa da telgrafı Hamdullah Suphi Beye vererek :
— Alınız, istediğiniz gibi bir cevap yazınız, gönderelim! demiş.
(Ve telgrafın metni böylece Hamdullah Suphi tarafından yazılarak, tabiî Atatürk'ün muvafakatiyle gönderilmiştir.
«Atatürk'ün Hususiyetleri» — Kılıç Ali, sayfa 52. Kitapta adları geçen kimselerden hiçbiri hâdisenin böyle cereyan ettiğini yalanlamamışlardır.)
Nitekim stratejik bir hareket olan Eskişehir - Kütahya muharebeleri sonunda İnönü'nün ehliyetsizliği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmış, Nâzım Bey tümeni, Altıntaş'ta feda edildiği ve Nâzım Bey şehit düştüğü halde ordu muntazam bir ric'at yapamamış ve bin emekle hazırlanıp mevcudu 40 bi ne yaklaşan ordunun ancak yarısı Sakarya'nın doğusuna geçebilmiştir.
Atatürk'ün ismet İnönü hakkında bu bakımdan kanaati, İsmet Paşa'nm başında ona gidilecek yolu gösterecek birisi olduğu vakit verilen emrin ve yapılan plânının iyi bir tatbikçisi olduğu, ama hayatî meselelerde kendi kendine isabetle karar verme kabiliyeti bulunmadığı yolunda idi. Bunu Atatürk'ün ağzından tesbit eden neşrolunmamış bir vesikayı ileride yaym-lıyacağız.
(Devam edeceğiz)
Türk i s t an ek ib inden : Uygurlar ın Sıyrılma Oyunu.
Çok uzak yerlerin oyunlarım oynayan ve çok çeşitli kıyafetlerde bulunan ekiplerin hepsinde aynı hava ve ayni ruhun görülmesi dikkati çekti ve heyecan uyandırdı.
Oyunların bir çoğunda derin mânalar da seziliyordu. Meselâ, Kırım ekibinin Çoban oyununda sürüsünü ve arkadaşlarını kaybetmiş bir çobanın ufkun her yönünü araması başka Türk İcrle bağları kesilmiş Türklerin büyük Türklüğün diğer parçalarım da arıyor ve özlüyor olma durumunu canlandırıyordu ve o hissi seyircilere iyice duyurdu.
Okunan şiirler ve Türkülerin metinleri de manâlı ve güzeldi.
En çok alkışlananlardan iki örnek: Azerbaycan'dan: «Türkelinde esen yeller, Sana şirin Türkü söyler, Olsun bütün Kafkas eller, Kurban Türkün bayrağına.» Türkistan' ın millî şairi Çolpan'dan
(Kazak lehçesi ile):
«Yığlama yurdum bu künlerde yoksa bahar,
Kelgisi bir künde balıdın yıldızı oyııap kalar»
Anadolu Türkçesiyle: «Ağlama yurdum bugünlerde yoksa da
bahar, Gelecek bir günde bandın yaldızı
parlar.» Oyunların canlılığı, çeşitliliği ve gü
zelliği seyircileri hayran etmiştir. Gece saat 1 de bittiği zaman seyirciler doya-mamış durumdaydı.
• İSMET KARABELA İMIS
GÜMÜŞHACIKÖY - Kadir Yonca Kazamıza Diyanet işleri Müfettişi
olduğunu iddia eden b i r kimse gelmiş ve o sıfatla müftülüğü teftişe başlamıştı. Zeki ve enerjik müftümüz Ömer Kama, bu kimsenin halinden şüphelen miş ve ona bazı sualler sorup bir sahtekâr olduğunu sezmiştir. Müftünün Emniyete haber vermesi üzerine bu
kişi yakalanmış, ve hüviyetinin sahte olduğu, kendisinin ismet Karabelâ adında bir sabıkalı olduğu ve daha birçok suçları olduğu anlaşılmıştır. Müftümüzün dikkatliliği ve zekâsı çevremizde takdir uyandırmıştır. Daha önce de ayni müftü başka bir sahtekârı buna benzer şekilde bilmiş ve ortaya çıkarmıştı.
• RİZE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNÜN
DİKKATİNE Yurdun her tarafında Yılanların Ocü
filminin oynatılması hâdiselere sebeb oluyor. Sinemacıların büyük çoğunluğu millî hisleri ve sağ duyuları sebebiyle oynatmıyorlar. Tek tük, paraya tamah edip oynatanlar çıkıyor. Bunlardan biri Rize'deki bir sinema sahibi.
Gençliğin duygularına karşı inat ederek oynatmaya girişmiş. Hâdise çıkması ihtimaline karşı sinema'nın içinde ve dışında 20 den fazla polis yer almıştı. Gençlik protesto gösterilerinde bulundu. Bu arada salonda karanlıkta mantar tabancaları da patlatıldı.
Bunun üzerine heyecanlanan ve man tar tabancasını karanlıkta kimlerin patlattığını tesbit edemeyen polislerden bazıları maalesef ağızlarını bozmuşlar ve gençliğe sinema salonunda alenen «orospu çocukları» ve daha da ağır müstehcen tâbirlerle sövmüşler-dir. Bunu yapanların polisler arasında ancak küçük bir azınlık olduğunu tahmin ve ümit ediyoruz.
Bazı polislerin bu hareketinin üzerinde Rize Emniyet Müdürlüğünün önemle durması ve bunu yapan polisleri şiddetle cezalandırması lâzımdır. Polislerin vazifeleri nizamı korumak ve suçluları yakalamak olup bu şekilde sövmek tamamen vazife sınırlarını aşmaktır, üstelik bunu alenen yapan polisler salonda bulunan başka herkesin de nezahatine tecavüz etmiş ve korumakla mükellef oldukları huzuru o mantar tabancasını atandan kat kat daha kötü bir şekilde kendileri bozmuş olurlar.
Türkistan ekibinden: Altay Kazaklarının Kaıacorga Oyunu.
MİLLÎ YOL ÎQ
MOSKOVADA «YAŞAMAK»
Moskova Belediyesinden bir mem u r bir «dairenin» (yani 2 metre karelik ve mutfağı da içinde oturma yeri) kapısını çalar:
— Ivan Petrof burada mı oturuyor?
— Hayır, der, kapıyı açan kimse. — Nasıl olur? Kapıda Ivan Pet
rof yazılı! — Burada Ivan Petrof diye biri
yaşamıyor! — Peki senin adın ne yoldaş? — Benim adım Ivan Petrof. — Peki niye burada yaşamıyor
dedin?
— Bu «yaşamak» mı ki NOT: Böyle birşey olmuş değil.
Buna cesaret edecek bir tek Ivan bile yok Rusyada. Halk sadece hikâyesi ile avunuyor, o kadar.
Nejdef Soncor'ın itirafi nrg cevapları (Sosyalizm maskesi altında Türk milletini malûm ağu ile ze
hirlemeye çalıdan dergilerden birisinde milliyetçiliğe ve milliyetçilere yapılan saldırmalar devam edip duruyor. Bu dergilerden birisinde arkadaşımız Nejdet Sançar aleyhinde, birtakım iftira ve yalanlarla dolu bir yazının çıktığı da dergiyi takip edenlerin malûmudur. Kremlin'in «İftira et, tutmasa da iz bırakır» prensibine uygun olarak yapılan bu kasıtlı neşriyattan üzüntü duyan genç Türkçülerden bâzıları: «Nejdet Bey bu namussuzlukları neden cevaplandırmıyor?» diye bize sormakta idiler. Bayram tatilinden istifade ile Anka-raya gitmiş olan değerli arkadaşımız Fahri Ersavaş, Nejdet San-çar'ı da ziyaret etmiş ve kendisiyle bu konuda konuşmuştur. Bu röportajı aynen veriyoruz.)
Ayrıca bu konuda bu kadar gayretkeşlik gösteren ye gençliğe söven polislerin bunu ne gibi bir maksatla yaptıkları, aralarında kızıl eğilimli olanların bulunup bulunmadığını da araştırmak Emniyet Müdürlüğü için bir vazifedir.
Gençlere gelince: Millî ahlâkı tahrip edici ve komünist eğilimli eserlere karşı protesto nümayişleri yapmak elbette haklarıdır ve doğrudur, ancak mantar tabancası atmak ve karanlıkta döşemeleri kesip tahrip etmek gibi yapıldığını haber aldığımız hareketleri doğru bulmuyoruz. Sinema sahiplerini gençlik heyetleri halinde ziyaret etmek ve onların milli duygularına ve vicdanlarına hitap etmek daha iyi bir yoldur. Böyle bir hitap karşısında elbette ki onlar da fazla İsrar etmezler.
• TÜRKİYE'DE GİZLİ TEŞKİLÂT! «Ta Nea» (Atina) gazetesi Türkiyeyi
de ziyaret etmiş olan Horace Sherman Miller adlı bir Amerikalının Yunanistan, Türkiye ve ispanya hakkındaki görüşlerini belirten bir yazısını yayınlamaktadır, işte manalı bir parçası: «Komünizmle ve kapitalizmle işbirliği yapan gizli Yahudi teşkilâtlan var, bunlar bin yıllık bir plânın gerçekleş-ürilmesine çalışıyorlar: Dünyayı hükümleri altına almak. Bugün hükümetlerin çoğu onların âletleridir, âlet olmayanlar ise diktatörlükle suçlandırılmaktadır.»
• ÇEKLERİN İSYANI
1 Mayıs günü Pragda (Çekoslovakya-da) Üniversite öğrencileri rejime karşı nümaviş yaptılar. Eski bir geleneğe uvarak büyük Çekoslovak şairi Karel Hynek Machanın heykeli etrafında toplanan 2000 kadar öğrenci toplantıyı kısa zamanda siyasî hakların kısılmasına ve açlığa karşı bir gösteri haline getirdi. Başlıca sloganlar şunlardı: «-Kahrolsun Komünizm», «Günde üç patates, işte çalışmamızın bedeli», «Ga-garinimiz ve Titovumuz var amma yiyecek ekmeğimiz yok» v.s. Halkın da katıldığı bu gösteri makineli tüfekli polisler tarafından kuşatılmış ve pek çok kişi yakalanmıştır.
Bu kahramanca hareket bastırılmıştır, fakat Çekoslovakyada herşeyin hiç de iyi olmadığını göstermiştir. Çekoslovak milleti kadere boyun eğmiş savılmaz.
• SPORDA RUSYA'YA BOYKOT
«Tribüne de Geneve» (Isviçrenin ve belki de dünyanın en ciddî gazetesi), 2fe Şubat 1962 tarihli sayısında özet olarak şunları yazıyor: «isviçre Jimnastik Federasyonu Rusya ve onun esiri olan milletlerle her türlü spor temaslarını yasak etmiştir. Ancak bu esir diyarlarda olmamak şartile milletlerarası karşılaşmalara isviçreliler de katılabileceklerdir.»
"
ADALET Son sayısı birçok yeniliklerle çıktı.
Anafartalar Cad. 663 — izmir.
Nejdet Sançar'ı evinde ziyaret ettim. Uzun konuşmamız sırasında, söz, sosyalizm perdesi altında komünizm propagandası yapan bir derginin iftira ve yalanlarına gelince, Nejdet Beye aleyhinde o dergide bir yazının çıktı ğını haber verdim.
Cevap olarak dedi k i : — Bu derginin ilk sayısı çıktığı za
man Zeki Sofuoğullarında idik. O gün komünizm propagandası yapan bir dergiyi satın alarak ona para j'ardımı yapar bir duruma düşmemek için, almama kararını verdik. Ben o gündenberi bu karara uyuyorum. Bu sebeple o paçavrayı bugüne kadar elime almış değilim.
— Bu dergiyi ben de almıyordum, dedim, ancak Ankara'ya gelirken genç arkadaşlar son iki sayısını verdiler. Oradan aleyhinizdeki iddiaları madde madde tesbit ettim. Onları birer birer size söyliyeyim de cevaplarınızı umumî efkâra intikal ettirmiş olayım.
— Hayhay, buyurun. — Birincisi şu : Atatürk öldüğü za
man siz bu ölümü «geberdi!» sözü ile ifade etmişsiniz ve bunun üzerine okulun müdürü size bir tokat atmış filân, falan...
Nejdet Sançar, gülümsiyerek şunları söyledi:
— Bu yalanı ilk olarak Hasan Ali söylemişti. Kenan Öner dâvası sırasında, bizler, merhum Kenan Öner'in şahitleri olarak mahkemede ifade verip de gerçekleri ortaya koyunca, Hasan
Ali, şaşkına dönmüş ve meşhur «Müdafaa» sında hepimize iftiralar atmaya çalışmıştı. Benim payıma düşen de işte bu Atatürk düşmanlığı martavalı olmuştu.
Bugün artık aklı başında ve düşünce sahibi herkes biliyor ki, komünizme karşı olan kimselere yapılan en beylik isnad Atatürk düşmanlığıdır. Dün olduğu gibi bugün de bütün Kremlin uşakları bu mide bulandırıcı yalanı kızıl bir sakız gibi ağızlarından hiç eksik etmiyorlar.
Hasan Âli'ye, 1947'de yayınladığım
RÖPORTAJ
Nejdet Sançar
«Hasan Âli ile Hesaplaşma» adlı broşürümle hakuttiği cevabı ve gerekli dersi vermiştim. İddiasının nasıl kuyruklu bir yalan olduğunu da, o zaman Sivas Öğretmen Okulunda talebelerim bulunan gençlerin bir kısmının bana gönderdikleri mektupları broşürde yayınlamak suretiyle isbat etmiştim. Broşürü getireyim de o mektupları birlikte okuyalım.
Nejdet Bey kütüphanesinden getirdiği broşürden, mektupların yer aldığı rayfaları açtı ve okudu. Bunlar İnebolu Ortaokulu matematik öğretmeni Mehmet Saygı, Pamukpınar Köy Enstitüsü öğretmeni Süleyman Bumin, Tokat Gazipaşa Okulu öğretmeni İhsan Tuncay ve Zile İlkokulu öğretmeni Ri-fat Başdoğan'dan gelmişti v . hepsi de Hasan Âli'nin iddiasını yalanlıyorlardı.
I'ejdet Sançar: — İşte, dedi, bugünkülerin o günkü
ağababası Hasan Âli'nin iddiasının nasıl bir kuyruklu yalan olduğu, Sivas Öğretmen Okulunda o yıl talebelerim
3IÎLLÎ YOL [D
Bir gece HIZIR BEK GAVRETULLAH
Vatan hasretiyle yanan bağrını, Türk Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonunun folk
lor gecesinde bir an için serinledi. Yıllardır aşkiyle kıvrandığım aziz vatanım hayâlimde yaşattığım gibi gözümün önüne serilmişti. Ka-vuşuvermiştinı. Kendimi bir masal seyyahı zannettim, iki - üç saat içinde bütün Türk dünyasını dolaştım. Altaylardan kalktım, Turan ovasını, Kafkasları geçerek Azer-baycana ulaştım, mola vermeden Kırım, idil - Ural, Balkanlardan Viyana kapısına vardım, ve dönerek molayı Anadolu'da verdim. Bir zamanlar pervasızca dolaştığım bu uçsuz bucaksız bozkırın artık yollarında kan, ölüm ve korku var. Kardeş, kardeşe düşürülmüş, birbirlerine vurdurulmuş. Türkistan bölünmüş, Kafkas parçalanmış, Azerbaycan çiğnenmiş, Kırım esir edilmiş ve Balkanda azınlık kalmıştı. Bu Türk yurtlarının, Moskof -Çin entrikalarına nasıl kurban edildiği o gece gözümün önünde bir-bir canlandı.
O gece, Kırım ekibinin oynadığı Çoban Oyunu buna en canlı misaldir: Olay, Kırını bozkırlarında geçmekte, çoban uyuya kalır. Sürü ve arkadaşlarını kaybeder. Neden sonra uyanır, artık i.ş işten geçmiştir. Ama, çoban sürü ve arkadaşlarını aramağa koyulur. Arama oldukça uzun ve maceralı geçer. Neticede arkadaşlarını bulur. Sürüsünü bulamaz.
Temsil çobanın arkadaşlarını bul-nıasiyle sona ermekte.
Anladığumza göre, çobanın arkadaşları, Çin şeddinden - Viyana kapılarına dayanan Türklerin muhtelif boyları. Sürü de birleşmiş halde millet. Çoban Türkün boylarını biliyor, fakat; Türk milletini bir arada göremiyor ve görmek için de aramaya girişiyor.
Çoban sürüsünü arıya dursun. Arayan elbette bulacaktır. Çobanın istiklâl ve hürriyet derdi de var. Kaybolmuş, dağılmış sürüsünün bir parçası müstesna, diğerlerinin hak ve hukuku çiğnenmiş, hürriyeti gaspedilmiş, âkibeti meçhul...
Ey! Çoban, her gecenin bir sabahı var. Metin ol, gayret et. Sürünü bir gün, elbette hür olarak bulacaksın...
olan gençlerin bu mektuplarıyla meydana çıkmıştı.
Sonra şunu da ilâve edeyim : Ben yaratılış bakımından hayli metin bir insanım. Bu sebeple gözümden kolay kolay gözyaşı akmaz. Kendimi bildiğimden 1938 yılına kadar sadece iki defa gözyaşı akıttığımı hatırlıyorum. Bunlardan biri lisede öğrenci iken annemi kaybettiğim sırada ve sadece mezar dönüşü, diğeri de Atatürk'ün ölümünü radyodan haber aldığım gün. Artık insaf sahipleri buna göre hüküm versinler. Ben «geberdi!» sözünü ancak Türkiyeyi Kremlin'e köle etmek için çalışan vatan hainleri, yâni kızılların canı cehenneme gittiği zaman kullanabilirim.
Meselenin aslı yalan olunca tabiî tokat filân gibi teferruatının da masal olması zarurîdir. Sonra, bir de zamanı düşünmek lâzım. 1938, benim delikanlılık yıllarımdı. Evvelki hafta Türkocağında gençlerle yaptığım kısa hasbihalde de söylediğim gibi, o sıralarda bana tokat atmaya yeltenecek adamın alnını karışlardım.
Özetlemek gerekirse ne ben Atatürk düşmanıyım, ne o ölüm karşısında o kaba sözü kullanmış bulunuyorum, ne de bana el kaldırma cesaretini gösterecek bir müdür çıkmıştır. Bunların hepsi yalandır. Kızıl köpeklerin uşaklığını ettikleri dâva gibi kocaman bir yalan...
— İkinci isnad, öğrencilerinize ırkçılık - Turancılık telkinatında bulunduğunuz hakkında...
— Biliyorsunuz, Moskofçııların «ırkçılık - Turancılık» dedikleri şey Türkçülükten başka bir şey değildir. Tçıle-b-ierime Türkçülük, yâni Türklük sev-
SESSIZ GURULTU - Abdullah Oz-temiz Hacıtahiroğlu — Yağmur Yayınevi — İstanbul. 1962 - 72
Sayfa: 250 Kuruş. Şairin, evvelce muhtelif gazete,
dergi ve antolojilerde yayınlanmış şiirleriyle birlikte hiç yayınlanmamış 25 şiirini de içine alan Sessiz Gürültü, son yıllarda gittikçe unutulan gerçek ve soysuzlaşmamış edebiyatın yepyeni bir örneğidir. Şiirin mutlaka vezinsiz olması gerektiğini ileri sürenlere, aruzla fakat çok güzel bir Türkçe ile yazılmış bu şiirler en güzel cevabı veriyor.
Sessiz Gürültü hakkındaki en doğru hüküm, kitabın arkasında verilmiştir: «San'at için san'atı esas tutmakla birlikte milli ve gelenekçi bir anlayışa sahip olduğundan serbest vezni kullanmamıştır. Ona göre yenilik vezinde değil muhtevadadır.»
MİLLİ YOL O H
gisi aşılamryacağım da Moskofçuluk ve kızıllık mı aşılıyacaktım? Bütün öğretmenliğim boyunca bu büyük vazifemi yapmaya çalıştım. Tabiî Moskofçuluk telkinine çalışanların iftiralarına uğrayarak ve onlarla pençe pençe mücadele ederek. Bu arada devletlilerin hışmına uğrayıp çok çifte yediğim de oldu ama, gönlü Türklük ateşiyle dolu hangi Türk kahbelikler karşısında yolundan dönmüş ki ben döneyim?
— Bir de «Yedi göbek ceddini saymayanın Türklüğünden şüphe ederim!» diyormuşsunuz?
— Bu da 1944 kızıllarının meşhur yalanı ki şimdikiler de bu Kremlin yalanı üzerinde kızıl yapılan çıkmaya çalışıyorlar. Türk milliyetçileri içinde böyle bir düşünce sahibi kimse yoktur. Ben bu yalana inananlara karşı her zaman Yıldırım Bayezid ve Meh-med Akif misâllerini veriyorum. Anası Bizans Prensesi olan Yıldırım'ı Irkımızın Kahramanları adlı kitabımda Türk soyunun muhteşem evlâdı olarak tâ 1943'de gösteren benim. Babası Arnavut olan Akif'i de, din müessesesinin kudretli ve yıkılmaz şahsiyeti olduğu için saldıran yerli kızıllara karşı yıllardanberi savunanlar Türkçüler, yâni onların kelimesiyle ırkçılardır. Eğer yedi göbek hikâyesi bir kızıl masalı değil de bir gerçek olsaydı bu iki büyük insan Türkçüler tarafından tutulur muydu?
Ama bunlar, Türkiye'de Türkten ayrı ırkî dâva güden kimselere karşı hiçbir zaman eshab-ı kehf uykusuna yatmayı kabul mânasına gelemez. O iblislere karşı elbette uyanık olacağız. Hele, vatanımızı Moskova'ya satmak isteyen alçakların büyük çoğunluğunun kanı bozuklar arasından çıktığı gerçeğini de unutacak değiliz.
— Bir de sizin Çerkeş Ethem'in akrabası olduğunuzu yazıyorlar...
Nejdet Sançar acı acı güldü : — Kızılların tilki gibi kurnaz yara
tıklar oldukları hakkındaki düşüncem artık sarsılmaya başladı. Çünkü attıkları yalanlarda bu derece tezatlar bu-hıiması bu yaratıkların, kurnazlık bir tarafa, ahmak kişiler olduklarını gösteriyor. Bir insan hem Çerkeş Ethem'in akrabası, hem de Irkçı - Turancı, yâni Türk milliyetçisi olabilir mi?
— Sonra Atsız Bey ile annelerinizin ayrı, babalarınızın bir olduğunu yazıyorlar...
— Bu mühim bir mesele değil ama, diğerleri gibi bu da yalan. Atsız ile annemiz de, babamız da birdir. Ve Tanrıya yüz binlerce şükür olsun ki her iki taraftan da su katılmamış bir Türk ailesinin çocuklarıyız.
— Bir de Tevfik İleri'nin vekilliği zamanında İngiltere'ye gönderildiğiniz ve bu sırada İleri'nin velinimetiniz olduğu yazılıyor.
— «Kişiyi nasıl bilirsin, kendim gibi...» diye bir söz vardır ya... Bu da öyle... Kendileri, kör gırtlaklarını do
yuran malûm velinimetlere malik oldukları için başkalarının da mutlaka bir velinimeti olmasını tabiî sayıyorlar. Merhum Tevfik İleri benim üniversite yıllarından arkadaşımdır. Vekillik yaptığı sıralarda da yine ve sadece bir eski arkadaşım olarak kaldı. Eğer böyle bir durum olsaydı, Bakanlığın büyük (!) iskemlelerinden birisini de benim altıma çekerdi. Size küçük bir hâdise anlatayım : Zonguldak-ts bulunduğum sıralarda oradaki Ko-
münizmle Mücadele Derneğinde kızıllar aleyhinde bayii faaliyet göstermiştim. Bu faaliyetimi kösteklemek için Zonguldaktaki kızıllar aleyhimde büyük bir kampanya açtılar. Kızılların gayretine Vekâletteki Hasan Âli artıklarının da himmeti eklenince 1951 sonunda Zonguldak'tan Edirne'ye nakledildim. Bu sırada merhum İleri Vekildi. Bu dalavereden haberi bile olmadı. Ve ben Edirne'ye nakîedikten hayli zaman sonra aleyhimdeki dalaverelerden dolayı beraet (!) ettiğimi bildi! en bir resmî yazı aldım.
ingiltere'ye gitmeye gelince; o meşhur kanunla her yıl dış ülkelere yüzlerce insan gitmiştir ve gitmektedir. Otların yoldaşlarından da gid^n az mi? Eu heriflerin ne kadar sersem oluuk-
İrrını göstermek için sadece bu bile kâfi...
— Kabahatlarımzdan birisi de imam - Hatip Okulunda öğretmenlik yapmış olmanız...
— İşte bir kuyruklu yalan daha. Akıllarınca bu suretle beni küçültüyorlar! Onlara göre, komünizme karşı müesseseler olan bu din okulları kötü ya, ben de orada hocalık etmekle kötü oluyorum, imam - Hatip okullarında okuyan temiz memleket çocuklarına öğretmenlik yapmayı çok isterdim. Fakat olmadı. Ankara'da sadece Gazi Lisesinde ve Polis Kolejinde edebiyat öğretmenliği yaptım. Bu hastalık, birbuçuk yıldanberi bu şerefli Türklük vazifesini yapmaktan beni alakoyuyor.
Nejdet Sançar'ın son sözü bu oldu.
Türkçüler Derneği Tüzük Tasarısı (Geçen sayıdan devam) 12 — Her üye derneğe girerken
bir kütük numarası alır. Bu numara değişmez. Dernek üye'eri törenlerde ve biribiriyle olan şahsî münasebetlerde Türkçülükteki kıdem sırasına göre saygı ve sırayı gözetirler. Bu kıdemi üyelerin kütük sayıları göste rir.
Bu madde Türkçülüğün geleneğine uygun olduğu inancı ile konulmuştur. Ancak dernek üyeliğinin kıdem sırası dışında Türkçülükte kıdem sırasını koruyan bir geçici maddenin de konulduğu ileride görülecek.
13 — Dernek üyeleri bağlı olduk. hırı yürütme kurulunun iznini almadan başka hiçbir derneğe girmezler. Merkez Yürütme Kuru'u belirli bâzı derneklere hiç girilemiyeceği-Be veya yine belirli bâzı derneklere ayrıca izin almadan her üyenin girebileceğine dair genel kararlar yayın-layabi'ir.
Disiplinli bir ülkü derneği için bu hüküm tabiîdir ve faydalıdır.
14 — Türçüler arasındaki birliği korumak ve yapılacak yayınların Türklüğe en büyük faydayı sağlamasını mümkün kılmak için, bütün üye ler Türkçülüğü ilgilendirir konularda yayınlayacakları kitapları ve önemli yazıları önce Merkez Yürütme Kuruluna veya merkezde ve şubelerde Merkez Yürütme Kurulunun yetkili kılacağı üyelere göstererek danışırlar. Dergi ve gazete gibi yayınların başlamasında ve kapatılmasında da böyle yaparlar. Derneğin gelenek ve ruhu bu gibi hallerde kesin mahzurlar olmadığı takdirde üyelerin iste. diklerini yayınlamalarına karışılma-masını gerektirir.
Bu maddenin üzerinde çok düşündük. Konulmasının kaçınılmaz o'duğu sonucuna vardık. Derneğin içindeki hür ve müsamahalı hava ve zihniyet bu hükmün kötüye kul
lanılmaması için en büyük teminat olacaktır.
15 — Her üye bir şube veya ocağa bağlıdır. İkametgâhını değiştirdiği takdirde bağlı olduğu şubeyi de değiştirebilir.
16 — Ayrıca her üye merkezde derneğin kütüğünde kayıtlıdır.
17 — Derneğin teşkilâtı üç kademelidir.
a) Merkez. b) Şubeler. c) Ocaklar. 18 — Her kademenin organları
şunlardır: a) Umumî Heyet. b) Yürütme kurulu. c) Denetçiler. ç) Haysiyet kumlu. 19 — Merkez umumî heyetinin
adı Kuru'tay'dır. Kurultay her şubenin o şubeye kayıtlı üyelerin yüzde biri nisbetinde göndereceği delegelerle kurulur. Şu kadar ki, böylece delegelerin sayısının 500 ü aşacağı anlaşılırsa, Merkez Yürütme Kurulu delege sayısını 500'den aşağı olmamak üzere belirli bir sayıya indirebilir. Bu halde her şubeye neka-dar delegelik düşeceği yine o şubeye bağlı üye sayısına göre hesaplanır.
20 — Merkez Yürütme Kurulu üyeleri, Dernek Başkanı ve toplanı olarak 1 yılı aşkın süre ile başkanlık etmiş eski dernek başkanları, kurultayın tabiî ü\ esidirler.
21 — Kurultay'ın günü, saati, yeri ve gündemi en az 10 gün önce en az iki dergi veya gazete ile ilân olunur.
22 — Kurultay her yıl Temmuz veya Ağustos ayı içinde alelade o-larak toplanır. Bu toplantılar zorlayıcı sebeplerle Merkez Yürütme Kurulu karan ile en çok iki yıl geri bırakılabilir.
23 — Merkez Yürütme Kumla her vakit Kurultayı fevkalâde toplantıya çağırabilir. Derneğe bağlı şu belerin yürütme kurullarının beşte biri veya derneğe kayıtlı üyelerin yirmide biri de Kurultayın fevkalâde toplantısını isteyebilirler.
24 — Gündemde en az şunlar bulunur:
a) Başkanlık divanı seçimi, b) Merkez Yürütme Kurulunun
faaliyet raporu... c) Merkez Yürütme Kurulunun
hesap raporu. ç) Denetçiler raporu, ve eski Mer
kez Yürütme Kurulunun ibra edilmesi.
d) Dilekler, e) Seçimler. 25 — Ayrıca delegelerin yirmide
birinin istediği hususlar gündeme gi rer. Fevkalâde Kurultaylarda bu madde uygulanmaz.
26 — Kurultay, tüzüğün değiştirilmesine ve Derneğin feshedilmesi, ne üçte iki çoğunlukla, başka konularda salt çoğunlukla karar verir.
27 — Kurultay ilk iş olarak el kaldırma ile ve sait çoğunlukla kendisine bir başkan, bir başkan yardımcısı ve yeteri kadar yazgan seçer. Bu seçimler yapılıncaya kadar Ku-rultay'a kütük numarası en küçük olan üye başkanlık eder.
28 — Merkez Yürütme Kurulu üyelerini ve Denetçileri Kurultay seçer. Bu seçimler gizli oyla ve katılanların yarıdan bir fazlasının oyunun ayni kimseler üzerinde toplanması ile yapılır. İlk oylamada yarı. dan bir fazla oy sağlanamazsa ikinci oylamaya geçilerek bu sefer en fazla oy almış olanlardan seçileceklerin iki katı sayıda aday arasında seçim yapılır ve bunlardan en çok oy alanlar seçilmiş sayılır.
MERKEZ YÜRÜTME KURULU 29 — Merkez Yürütme Kurulu 15 ki
şidir. Yürütme Kurulu üyeleri 3 yıl süre ile seçilir. Her yıl Kurultay Yürütme Kurulunun 1/3 ünün seçimini yeniler. Yine seçilmek caizdir, ilk seçimlerde yenilenecek 1/3 leri tâyin etmek için kura çekilir.
Üyelerin 3 yıl süre ile seçilmesi ve her yıl 1/3 ünün değişmesi bizde yeni bir hükümdür. Devamlılığı sağlamak için düşünüldü.
30 — istifa, hastalık, veya başka sebeple üyelerden biri görevini yapamı-yacak hale gelirse, Merkez Yürütme Kurulunun kalan üyeleri geçici olarak o üyenin yerine başkasını seçerler. Geçici üye gelecek Kurultay toplantısına kadar, veya asıl üyenin görev yapmasına engel olan hal geçinceye kadar vazife görür.
Mutat şekil olan yedek üye seçiminden daha kestirme olduğu için tercih edildi. Sıkı bir ülkü bağı ile biribirina ve derneğe bağlı kimseler için başkaca bir mahzuru da görülmedi.
(Devamı var)
MİLLÎ YÜL fEJ
ANKETIMIZ uımiiiı Minini ııuııı im I m tınının I I Sorul ar " ' " " " " UI1HI1IİIIUMIIIIIII.İ
1 — Ölmüş bir Tttfk'un bugün tekrar dirilmesi mümkün olsa kim i olmasını tercih edtrdiniz? Niçin?
2 — Tarihimizdeki en yanlış hareket nedir? 1 3 — Allahın Türk milletine şu anda bir kereye mahsus mucizevi i
bîr lûtfu olacaksa ne olmasını tercih ederdiniz? Niçin? 1 — Kendi millî zevkiniz bakımından, elinizde olsaydı hangi yüz- I
yılda yaşamak isterdiniz? §
•.jmıııııiiHiımiHiııı mı ı mı 11 ılımımın ııııııııı ılımın ılımlımın
1 — Bozkurtların kahraman başbuğu Kürşad.
2 — Baltacı Mehmet Paşanın; Türklüğün, Müslümanlığın ve bütün insanlığın ezelî düşmanı olan Slav köpeklerini Prut savaşında mahvetmemesi.
3 — Mazisi şeref destanlarıyla dolu bütün Müslüman Türklerin aylı-yıldızlı bir bayrak altında toplanma-lannt.
4 — Bozkurtların dirildiği zamanlarda yasamak isterdim.
ZEKİ ÜNAL
1 — 2 — Dilimize önem vermeyip öz
türkçeden uzaklaşmamız ve neticesi olarak bugünkü kozmopolit dili meydana getirmemiz.
3 — Türkistanda yaşayan ırkdaşlarımıza birleşip Anadoluyu ve Orta Asyayı içine alan bir devlete sahip olabilmemizi. Bütün Türklerin hürriyet içinde yükselebilmeleri için.
4 — Göktürkler zamanında, Bilge ve Gültekin Hanların yanında.
REŞAT ÜZMEN •
1 — Yavuz Sultan Selimin dirilmesini isterdim. Zira Mısır seferine çıkarken, bir Yahudiden borç para almış, seferden zaferle döndüğü zaman Yahudi, alacağına mukabil oğlunu Yeniçeri yapmasını ister. Yavuz: Senin kafanı uçururdum amma, alacağın, vermediği için bunu yaptı derler... Al paranı çekil yanımdan, der.
2 — Osmanlı padişahlarının Doğu Türkleriyle ilgilenmemeleridir.
3 — Milliyet ülküsünün her Türk'ün kalbine bütün aşkıyla yerleşmesi.
4 — 15. asrı yaşamak isterdim. AHMET ÖZG1RAY •
1 — Kürşad, Türklüğün faziletlerini ve kahramanlığını şahsında topladığından.
2 — Fener - Rum Patrikhanesinin kaldırılmaması, azınlıklara gerekti-
ıılıııııııımııtmımııımılıliMiııımıımıııımıfmimin -
ğinden daha fazla haklar vererek ve yabancı milletlere de kapitülâsyon dtnilen sömürme hakkının tanınması ile milletimizin iktisaden mahvedil-mesi.
3 — Türkiyeyi fazla ilericilerden ve köy yılanlarından temizleyecek, Türklüğünü ve bütün Türkleri hiçbir zaman asla unutmayacak, Türklük... Türklük... için yaşayacağım diyen bir lider isterim.
4 — Bu lider zamanında yaşamak isterim.
OKANDAN ERGİN 1 — Yavuz Sultan Selim. Disiplin
li sert idaresi ile gerçekleştirmek istediği ideali için.
2 — Devşirme ve dönmelere devlet idaresinde vazife verilmesi.
inanlarını tanıma hassasının verilmesini isterdim.
4 — Bütün Türklerin birleşerek bir bayrak altında toplanacağı yüz yılda yaşamak isterdim.
İSMAİL BOSTAN •
1 — Kül Tigin (Gültekin) bütün hayatı vatan ve miliet uğruna savaş ve zaferlerle geçtiği ve uzun yıllar Türk kuvvetlerine başkomutanlık e-derek bütün Asyayı Türk silâhlarına boyun eğdirdiği için.
2 — Islahatçı bir hükümdar olan III. Selimin tahttan indirilmesi.
3 — Bütün Türklerin bir bayrak altında ve milliyetçi bir lider başkanlığında toplanmasını. Çünkü At-sız'm dediği gibi, yüzde yüz Türk olduğumuz gün cihan bizim olacaktır.
4 — 16. yüzyılda. Bütün dünyanın Türk kuvveti karşısında tir tir titrediği Kanunî devrinde.
MEMDUH ARSLANOGLU •
1 — Kültigin. Türk'ü bildiği, anladığı için.
2 — Kapitülâsyonlar. Zira kuvvetli bir maliye, kuvvetli bi r ordu kadar müessirdir.
3 — O kadar günahkârız ki. birşey istemeye yüzümüz olmasa gerek. Gene de hepimize Türk olduğumuzu hatuiatıversin kâfi.
4 — Kürşad'la at koşturmak. Bence 1000, hattâ daha fazla ömre bedeldir. Türklerinden büyüğüdür o.
CENGİZ TAŞKIN
p E A •-...',•:
"İP"*
Büronuza çelik eşya mı alacaksınız
Arc Metal Ç e l i k E ş y a
mamulleri ÇELİK MASALAR * Dosya dolapları * Kütüphaneler + Çelik sandalyeler •*- Çelik koltuklar * Çelik para kasaları...
v.s. ni tercih ediniz.
Ustun kalite emsallerinden daima ucuzdur. Sipariş üzerine bilûmum madenî eçvalar imalâtı.
Arc Metal Çelik E ş p mamullsri SATIŞ YERİ: T O Y H A N
MÎLLÎ YOL ÎE
(MEHMET ALİ TOY) Galata, Bankalar, Yamkkapı So. Güni Hanı, Nu. 14. Tel: 44 6S 31/16
İSTANBUL «MÜH 34)
Gençlik Sayfası Kendimize gelelim
efendiler Gençlik ve Spor Bayramımız son
yıllarda millî bir bayram havası taşımaktan çıkarılmağa, amiyane tabiriyle baldır-bacak gösterisi halini almasına çalışılmaktadır.
Hain ve sinsi bir propaganda ile genç nesil mahvedilmek istenmektedir. Bu sinsi propaganda tek kuvvetini, neşriyat müesseselerimizin ilgi-siliğinden veya gençlerimize millî ruh ve iman aşılamaktan mahrum olmasından almaktadır. Müslüman Türkün ancak kendisine has olan şahsiyeti yabancı ve sapık ideallerin esaretinde bırakılmak istenmektedir.
Maarif Vekâletimiz ise, milliyet ve mukaddesatımızı, örf ve ananelerimizi, millî kültürümüzü hiçe sayan bütün bu olaylar karşısında hâlâ seyirci mevkiindedir.
Millî bayramlarımız Türklüğe yakı şacak millî bir hava içinde kutlanmalıdır. Her şeyimizle millî olmamız şarttır. Ahlâk, eğlence, edebiyat, giyim, musiki, âdet ve gelenek... Her-şeyde millî olmamız icabetmektedir.
Altı asır üç kıt'aya kültür ve ahlâkı ile hükmetmiş koskoca bir milletin torunları hiç bir zaman yabancı ideallerin hizmetkârı olmamalıdır, olmayacaktır.
ATASOY MÜFTÜOĞLÜ •
BU MİLLETİN TARİHİNDE Bu milletin tarihinde akıncılar var
dır. Onlar için serhatler yar yatağıdır. Serhatlerde kuş uçurtmaz, düşmana geçit vermezlerdi.
Bu milletin tarihinde gönüller vardır. Onların inancıyla vatan varsa, hayat vardır. Bu hayat mezarında bile devam eder.
Bu milletin tarihinde adsızlar vardır. Her dağ başı onlar için mesken, her karış toprak onlar için mezar oldu.
Bu milletin tarihinde ulu kişiler vardır. Çağalr açıp, imparatorluklar dize getirip, dünyaya baş eğdirdiler.
Bu milletin tarihinde bir Bozkıırt
Yeni İstiklâl 76 ncı sayı millî ve dinî konu
larda kuvvetli yazılarla çıktı. Okurlarımıza devamlı olarak
okumalarını tavsiye ederiz.
Fiyatı: 50 kuruş.
Şerefefendi sok. 30, Cağaloğlu, İstanbul.
vardır. Çağlar açıp, imparatorluklar kar, Ergenekon'da milletine yol gösterir. Tanrı dağında oturur, Anadolu yaylalarını gözetler.
Bu milletin kara günleri vardır. Yıllarca devam eder, bir Bozkurt görünür gönüllüler, adsızlar, akıncılar birdenbire toplanır, kara günleri, aka döndürürler. Mutlu aydınlıklar getirirler millete.
Bu milletin tarihinde düşmanları vareır. öyle alçak, öyle hunhandırlar ki, beşikteki çocuğa süngü sallar, onların kanını şarap niyetine içerler. Bu düşmanlara yardım eden, o kadar köpek var ki, ulumaları bir türlü dur-ır>&2.. efendilerinin hatırlan için, doğup büyüdükleri vatana hiyanet ederler. Mensubu oldukları milletin atasına söverler. Bu köpekler fırsat buldu mu, efendilerinden daha zalim, d:.:.a kahredici olurlar.
Bu milletin çocukları vardır. Olup bitenleri sessizce dinler. Düşman sanır ki, her taraf uykuda, her taraf sarhoş. «Serbestçe dolaşmanın zamanı geldi.» c';r, meydana fırlar. Fırlaması ile yok olması bir olur. Uykuda sandığı millet ona uyumadığını gösterir.
Bu milletin tarihinde tekerrürler vardır. Aynı şimdikine benzer. Gönüllüleri görünmez, adsızları ses çıkartmaz, akıncıları serhat boylarında dolaşmaz. Düşmanları, yamakları ulumaya başlar. Meydan onlarındır artık. Onlar buyruk olmaya çalışırlar vatanda. Kardeşi kardeşe kırdırmak isterler, illerin, kardeşlerin yarısı tutsak düşer. Ezilir düşmanın kırbacı altında. Kara gün uzadıkça uzar. «Türk illeri tutsak olmuş» haberi yayılır, bütün kıt'alara. Dünya bayram eder. O-zanlar ağlamaya başlar, tutsak düşmüş iller için ağıtlar yakılır, türküler söylenir. Minarelerde kandiller yanmaz. Camiler kan ağlayanların otağı olur. Ezanlar, okunan Kıır'anlar göz yaşları ile dinlenir. Dualar yaşlı gözlerle yapılır. Millet nâçâr düşmüştür. Bütün ümitler Tann'da, bütün gözler Bozkurt'tadır. Bir baş, bir gönüllüler ordusu beklenir.
Bütün eller semaya kalkarak: «Tanrım bizi kurtaracak baş'ı gönder» diye yalvarır. Bekliyoruz Tanrım, bizi kurtaracak, kardeşi kardeşe kavuşturacak baş'ı bekliyoruz.
NECDET ÖZKAYA •
S E N Sen ey Bukalemon! Hangi renktensin, kaldır şu iğrenç
yüzündeki perdeni de rengini göreyim. Kendini tanıtmaktan kokuyorsan, git öz diyarına; gezme benim mukaddes beldemde. Eğer sen benim
ÇIKIYOR
DIŞ TÜRKLER ve
TÜRKİSTAN Yazan:
Ziyaeddin BABAKURBAN (Komünist zulmüne uğrayan insanların sesini dile getiren bir
eser..) Doğan Güneş Yayınları arasında pek yakında çıkıyor. Bekleyiniz. Nuruosmaniye caddesi Nu: 31/2
İSTANBUL
kim olduğumu bilmiyorsan sana kendimi tanıtayım. (Gerçi Atan Atamı, sen de beni çok iyi tanırsınız). Ben gece gündüz vahşî bozkırlarda at koşturan, bulduğu yerde senin atalarının başım ezen Türkoğlu Türkün Torunu Türküm. Ya sen, sen kimsin? Ama ben de seni tanıyorum. Hattâ masken oîduğu halde. Sen bu öz yurdumda, kalbine her biri bir ok gibi batan minarelerimin gölgesinde ilahi sesleri benimle birlikte dinleyen ve benden gibi görünen, kendi soyunu bile tanıyamıyan, bir soystı-sun. Ama sen de ataların gibi bir gün hile dolu kalbinden okumla yaralanacak ve yayımın kirişi ile boğulacaksın.
MUSTAFA SAĞLAM •
DUA BORCU Yeni yetişen genç kardeşlerim : Bütün dünyaya ün salmış kahra
man ecdadımızın torunları olmakla iftihar edeceğimiz yerde onlarla alay etmeye kalkıyoruz. Yeter, bırakalım artık. Yattıkları yerde rahat uyusunlar. Onlara dilimizle hakaret edeceğimize dua etsek herhalde daha yerinde olur. Onlara minnet ve şükran borcumuzu dua ile Ödeyelim. Uçuruma doğru gittiğimiz yoldan dönelim artık. Elele verip dinimizin emrettiği gibi beraber çalışıp dünyaya ün salan ecdadımızın hâtıralarını canlandıralım. İçimizi kemiren melun komünist mikrobuna karşı ilâç olan dinimizi ihmal etmivelim. Ecdadımız gibi hür ve mert yaşıyalım.
SEYFETTİN BUDAK
TOPRAK Bu sayısında KOR'e, SAGIR'a, SOL'a, SOLCUYA, SOSYALİST ve KOMUNİST'e cevap veriyor.
50 Kuruş Bütün bayilerde bulunur.
P. K. 30 Bayazıt — istanbul
MİLLÎ YOL Î0
MİLLÎ YOL 1. Yıl — 18. Sayı — 1 Haziran 1962 — Fiyatı 50 kuruş.
TARAFSIZ MıLLiYEıÇı SıYASî DERGİ İmtiyaz Sah ib i : Necati BOZKURT * yazı İş len M ü d ü r ü : ismet TüMTüRK * İdare Müdürü :
Mümin ÇEVİK.
ı Tek sü tun santimi 20 I l i ra ir Tam sayfa arka
kapak (renkli) 2000 li ' ra * Tam sayfa içte
1600 ü ra • Sayfanın 1/4 ve 1/8 gibi ki. s ımları aynı ölçülere gö re hesaplanır
İlân Abone .6 aylık (26 sayı) 112,5 lira * 1 yıllık 152 sayı 20 lira n
İ d a r e h a n e : Nuru Osmaniye Cad. 34, istanbul. Dizgi ve klişe: GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş Şerefefendi Sok. No. 44-46, Cağaloglıı
İSTANBUL