mİllİ yol - ulkunet.comulkunet.com/ucuncusayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la,...

15
MİLLİ YOL

Upload: duonghanh

Post on 18-Jul-2019

222 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

MİLLİ YOL

Page 2: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

HAFTANIN OZU: iirişüen tehlikeli te­şebbüsler tatbik sah» ,ı bulamadı.

25 Mayıs 30 Maviş

1962 1962

Egese! hakkında birkaç tahkikat

birden acildi Sabık Yüksek Adalet Di­

vanının Sabık Başsavcısı E-gesel'in maceraları artık dillerde ve gazetelerde do­laşmaktadır.

Son olarak, Yassıada'da şahitlik yapan Ayten Ak-turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik­te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn. gazete, Ege-sel ile /-.yten'in Ankara'da, Bursa'da birlikte, çekilmiş resimlerini -fe yayınlamıştır. Bu resimlerin Yaylanma­sından bir gün ört-t Egesel, Ayten'i bir defa Yassıada da şahitlik yaptığı şuada gör­düğünü ve bir daha kendi­siyle karşılaşmadığını bil­dirmişti. Telefoncu kız da, İzmir'den gönderdiği bir mektupla, gazeteden iddiala­rını ispat etmesin' istemiş ti. Bunun üzerine gazete, Ayten'in Egesel'e gönderdiği aşk mektuplarını da açıkla­mıştır.

Aynı sabık başsavcı, 27 Mayıs'ın yıldönümüde ise, hiçbir şey olmamış gibi bir topluluk önüne çıkarak si­yasî fikirlerini açıklamış ve 27 Mayıs perdesi arka­sında bâzı tehditlerde bu­lunmuştur.

Egesel, aynı günlerde An­kara'da gazetecilere de hü­cum etmiş, kardeşinin yar­dımı ile bâzı gazetecileri dövmeye kalkışmıştır.

Egesel hakkında bütün bu vaziyetlerden Ötürü A-dalet Bakanığınca tahkikat açılmıştır. Ayrıca bir me­murun günlük siyaset içine karışarak, siyasî beyanlar­da bulunması da lahidU ko­nulu olmuştur.

Türkiye'de gizli teşkilâtlar çoğalıyor Son zamanlarda Türkiye'de tedhiş gayesiyle kurulan bâzı gizli cemiyetlerin var­

lığından sık sık bahsedilmektedir. Bu cemiyetlerin bâzıları bir şahsın fedaileri olarak vazife görecek, bâzıları da «hoşa gitmeyen» kimselerle uğraşacak şekilde yetiştiril­mektedirler..

Bu gizli cemiyetlerden biri de Kalem teşkilâtıdır. Bu teşkilâtın bâzı şahıs ve müesseselere gönderdiği zarflar içindeki kısa pusulalarda şöyle denilmektedir:

Turan Emeksizin cesedi daha çürünıedi. Nedim öz-pulat'm annesi halâ ağlıyor. Binlerce genç adam iki yıl önce niçin ölüm kurşunla­rına korkusuz göğüslerini açmışlardı? Nedir şimdi bu af sesleri?

Terzili Senatörler Senatoda protestolara sebep oldular

Temelli Senatörlerden bâzıları geçenlerde Cumhur-«Bilinsin ki, biz kadın er-! başkanı Cemal Gürsel'e, yakışıksız bir lisanla yazılmış

kek, genç yaşlı, asker sivil 27 Mayısçılar tavsip etme­dikçe hiç kimse, hattâ mazi­si ne olursa olsun, affı çı-kartamıyacaktır. Politikacılar gibi değiliz. Az, fakat ke­sin konuşuruz. Af kampan­yasını destekliyen kim olur­sa olsun dikkatini çekiyo­ruz.

«Bundan böyle (KAL­MAZ - EMEKSİZ) teşkilâ­tını, zaman zaman size hi­tap eder bulacaksınız.

bir MUHTIRA vermişlerdi. Bu muhtıranın da bütün te­melli senatörlerden tarafından tasdik edildiği belirtilmiş ti. Muhtıra hakkında, Cemal, Gürsel «mühim değil» şek­linde konuşmuştur. Diğer ta­raftan temellilerden bâzıla­rının Gürsel'e gönderilen muhtıraya imza koymadığı ve bunlardan birinin de Os­man Koksal olduğu anlaşıl­mıştır. Temellilerin bu şe­kildeki davranışları bilhassa basın mensupları tarafından

Kal-Em.s>' hoş karşılanmamış, bu ara­

da bir gazeteci: «Bize yalan söylerler. Doğ­

ru sanar yazarız. Sonra, ya­lan yazdı, der. Aslında ki­min yalan söylediği meydan­da,» demiştir.

Osman Koksal açıklama­sında, Gürsel'e verilen muh­tırada kendisinin imzasınla bulunmadığını açıklamış ve bu hususta diğer temellile­rin iddiasını çürütmüştür.

. . . . , j KISA HABERLER

Damadın Maceralara * Meşhur damat Me­

tin Toker, karısı, eniş­tesi ve eniştesinin karı­sı Roma'ya gittiler. Ro­ma Büyükelçiliğinin te­lâşı görülecek şeydi. Ka­file hususî arabalarla havaalanından şehre ta­şındı. Toker aynı zaman­da gazeteci olduğu için bâzt mülakatların temi­ninde büyükelçilik çok emek sarfetti. Çoğunda da muvaffak oldu. Yal­nız damat beyin bir is­teğini yerine getiremedi. Bay Damat, sinema ar­tisti Elizabeth Taylor'la da mümkün olduğu ka­dar yakından tanışmak ve mülakat yapmak isti­

yordu. (Yapılsaydı pek isabet olacaktı. Zira, bu pek meşhur kadının si­yasî düşüncelerini de öğ­renmiş olacaktık. To­ker, elbette bu artistle siyasî bir görüşme yapa­caktı). Fakat doğrusu çok inatçı kadimim. Bay damadın bütün müraca­atları bir tek kelimeyle geri çevrildi. Maamafilı kafile zamanını boş yere harcamadı ve adam ba­şına aldıkları 200 er do­larla gece gündüz eğlen­di ve alış veriş yaptı. Sonra Paris'e geçen da­mat, yine resmî makam­ların aracılığı ile De Ga-ulle'den bir mülakat al­

mağa muvaffak oldu. * Son zamanlarda, bil­

hassa askerler arasında yanyana kullanılan iki tabir sık sık duyulmak­tadır. Bu tabirler PİLLt ile ZİLLİîdir. Bu iki ta­birle kimlerin kastedil­diği anlaşılamamıştır.

* Veteriner İşleri Ge­nel Müdürlüğü bir he­yet göndererek Kıbrıs'­tan ve Arap ülkelerinden Türkiye'deki eşek nesli­ni ıslâh etmek üzere da­mızlık eşek ithalini ince leliyormuş. Lüzum var mı dersiniz?

* İnönü, basından son zamanlarda çok şikâyet-çiymiş. Bilhessa çirkin resimlerinin basılması­nı istemiyormuş. Sayın Başbakanın rencide ol­maması için bu sayımız­da yayınladığımız resim­leri en güzellerinden seçtik.

Page 3: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

Haftalık Tarafsız Siyasî Milliyetçi Haber Dergisi

na göndermişlerdi. Bir kısmı çenele-rindeki sivri sakallariyle ne mal ol­duklarını gösteren bu kandırılmış gençler, aldıkları talimat gereğince

27 MAYIS BAYRAMI

27 Mayıs günü bir bayram gibi kut­lanarak törenlerle geçti. Bu törenler, açıkça itiraf edelim ki, tam bir bay­ram havası ve hüviyeti gösteremedi. Sebebi bu törenlerde birbirine zıt iki şeyin birlikte yürütülmeye külkışıl-masıdır. Bu iki şeyden biri partizanlık gösterileridir, ikincisi törenlere dev­letin resmî vasıta ve imkânlarının tahsis edilmesi ve devletin parasının harcanmasıdır. Bunların ikisi de ayrı ayrı dünyanın her tarafında görülen ve tabiî olan şeylerdir. Ama ikisinin bir arada olması asla tabiî değil.

Meselâ af çıkıp çıkmaması siyasî bir konudur. Meclisteki partilerin ve meb'usların bir kısmı bunu ister, bir kısmı istemez. Bunun siyasî bir konu olarak Meclis dışında da tartışılma­sı tabiîdir. Bu arada aksi düşüncede «ilanlara, yâni affı isteyenlere, çatıl­ması ve sövülmesi de, iyi bir şey de­ğildir ama, siyasette olağan bir şey­dir. Her demokraside olur.

Ne tabiî, ne olağan, ne de hukuk ve devlet mefhumlarına sığan şey ise bu yukarıda söylediklerimizin bir siyasî partinin kürsüsünden ve onun satırı aldığı veya kiraladığı bir oparlörle değil, devletin su gibi para harcıyarak yaptığı ve süslediği tesislerde ve res­mî makamların emriyle getirilmiş öğ­renciler ve askerler gibi topluluklarla desteklenen törenlerde yapılması­dır.

İyi bilelim ki, böyle bir davranış hu­kuk devleti mefhumu ile bağdaşmaz Ancak totaliter birer devlet şeklinde (meselâ Rusya'da) veya en iptidaî bir devlette (meselâ Yemende) olabi­lir.

Bu sözlerimiz ve benzetişimiz bâzı kimseleri kızdırabilir. Ama onlar bil­sinler ki, işte bu kızmaları da bir ipti­daîlik alâmetidir.

Çıkar yol kızmak değil, düşünmek­tir. Düşünmek de bizi iki şeyden biri­ni seçmek mecburiyetine götürür : Ö-nümüzdeki 27 Mayıs'lar ya devletin resmî bir bayramı olacak, o zaman res­mi törenlerin gelenek ve protokoluna uyularak törenlerde partizanlığa, ki­ne ve hakaretlere yer verilmeyecek­tir, yahut da 27 Mayıs günü resmî tö­renlerle kutlanan bir bayram olmak­tan çıkarılacaktır.

ANKARA TÜRKOCAĞINDAKİ AÇLK OTURUM Ankara Türkocağı'nm mahut köy

enstitüleri konusundaki açık oturu­mu 12 Mayıs 1962 Cumartesi günü saat 15 de Türkocağı salonunda ya pılacaktı. Bu toplantı, daha önce Devrim Ocakları adlı malûm dernek tarafından üç büyük şehrimizde ter­tip edilen maksatlı ve hiyleli açık oturumlara bir cevap mahiyetinde olacak ve oniarınkinin aksine tanı bir tarafsızlık içinde yapılacaktı. Türkocağı Başkanı Refet Körüklü a-çık oturumun tarafsız cereyanı için her şeyi en ince teferruatına kadar düşünmüş ve hazırlıklarını yapmıştı. İki taraftan eşit sayıda hatip çağırıl­mış, bu suretle Devrim Ocaklarının yaptığı tarafgirliğe de milliyetçi tu­tumun hak unsuru ile cevap veril­mek istenmişti.

Köy enstitüleri aleyhinde konuşa-ca'.var şunlardır : Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Zeki Sofuoğlu, Ca­hit Okurer, Gökhan Evliyaoğlu, Ali Uygur ve Aclan Sayılgan...

Lehte konuşacaklar ise şunlardı: Behçet Kemal, Rauf İnan, Hurrem Arman, Fakir Baykuıt, Şükrü Koç. Engin Tonguc, Mehmet Ali Emiroğ-lu.

Toplantı saatinde salonda Türklü­ğü savunacak ekipten dört kişinin (Sançar, Tevetoğlu, Sofuoğlu, Evli­yaoğlu) bulundukları, diğer ekipten ise kimsenin gelmemiş olduğu görül­dü. Kızıl yuvaların açılmasını iste­yen ekipten Cahit Okurer ânî bir işi çıktığından, Aclan Sayılgan Bur-sada bulunduğundan gelememişler. Ali Uygur ise şube müdürü bulun­duğu Vakıflar Umum MUdür':'""i;nün umum müdürü tarafından Cumarte­si sabahı vazifeyle îstanbula gönde­rilmiş bulunduğundan safta yerini alamamıştı. Kızıl yuvaların lehinde kon""icaklardan ise bir tek kişi da hi Ocağa gelmek cesaretini göstere­memişti. Salonu doldurmuş olan bin lerce gençten gerçeklere nüfuz et­mek kaabiliyetinde olanlar, bu orta da görünemeyiş hakkında hükümleri ni vermekte gecikmediler.

Enstitücüler, er meydanına gele­memiş ama kızıllar zehirledikleri gençlerden büyük bir kalabalığı hâ­dise çıkarmak vazifesiyle Türkocağı

iaksatiı Ahlâksızlık

YÖRÛKVELİBEYOĞLU

Z aman zaman şurada, burada toplumu rahatsız eden ve memleket sevenleri üzen, Mil­

lî menfaatlere aykırı ve gayri ah­lâki hâdiseler olur. içtimaî hafıza­sı zayıf olan Cemiyetler, bunun üze rinde durmazlar ve çabucak hâdi­seyi unuturlar! Böylece kişisel ve­ya toplumsal olan ahlâksızlık ha­reketleri birbirini kovalar, hüküm­ran olan Cemiyetin dayandığı mâ­nevi temelleri birbir yıkar; mevcut nizamın çöküşünü ve yeni bir ida­re tarzının doğuşunu sistemli, ted­ricî ve sinsi bir şekilde hazırlar.

Umumiyetle her ahlâksızlık hare­ketinin arkasında maksatlı ve plân­lı bir zümre vardır; önünde, onun adî bir maşa olarak kullandığı ga­filler topluluğu bulunur. Hareket başlayınca karşılarına gerçek Mil­liyetçiler ve Yurtseverler çıkarlar. Ellerinden geldiği kadar mücade­le ederler. Az veya çok muvaffak olurlar. Mücadeleyi bırakmak felâ­ket olur. Zira manevî değerler mü­dafaasız kalırlar.

Gaye, Türklüğün mücadele ruhu­nu tahrip etmektir. Şehitlik ve ga­zilik gibi mefhumları değersiz hale getirmek; fedakârlık ve feragat ru­hunu söndürmek; şehitleri ve gazi­leri boş yere ölmüş veya sakatlan­mış kimseler olarak göstermek!.. Nihayet, Türk Milletini, başına vu-rula vurula istenildiği şekilde idare edilebilen, tarihî ve kendine has meziyetlerden mahrum ve ülküsüz bir sürü haline getirmek!..

Halbuki bu milletin seciyesi bu­na müsait değildir. Millet bu top­raklar üzerinde hükümran olarak hâki kalmak ülküsündedir. Tarihin­den hız alarak halini düzeltmek ve istikbale doğru ilerlemek ve her ba­kımdan kuvvetlenmek mecburiye­tindedir.

Milletçe emniyetle yürümek için, her hâdise üzerinde durmak, derin­liğine ve genişliğine düşünmek, se­beplerini araştırmak ve sonuçlarını hesap etmek zorundayız.

MİLLÎ YOL H

Page 4: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

«Harbiydi Aldaumaz» ve «14'ler» yazılı çelenkler lyanyana...

taşkınlık yapmak suretiyle hâdise çı karmaya yellendilerse de salonu dol duran milliyetçi gençler, bu_kandırri mış zavallıları kısa zamanda zarar­sız hale getirdiler.

Behçet Kemal, Fakir Baykurt ve şürekâsının bu kaçışları karşısında millî fikri ve Türklüğü savunacak ağabeylerini yukarıki salonda konuş ma yapmaya çağıran gençler, güzel bir sohbet konuşmasına zemin hazır­lamış oldular. Günümüzün en büyük şairlerinden biri olan üstad Arif Ni­hat Asya'nın nükteli, konuşmaları ve okuduğu şiirlerle açılan sohbet top­lantısı, Zeki Sofuoğlu'nun açık »turu mun yapılmamasmdan doğan üzün­tülerini ortaya koyan konuşmasiyle devam etti. Sofuoğlu, milliyetçilik hakkında yanlış fikirlere sahip olan kandırılmış Anadolu çocuklarının bir kısmının olsun, bû toplantıda doğruyu ve gerçeği görmek imkânı­nı kaçırmış olduklarını belirtti. Da­ha sonra Nejdet Sançar, azıtan ko­münizm hareketlerine temas eden kısa bir konuşma yaptı. Sançar, için de bulunduğumuz günlerin 1919 da-kinden daha tehlikeli olduğunu, çün kü 1919 düşmanlarının Anadolu'nun ortasında bize küçük bir vatan bırak •tıklarını, bu vatanin bir gün eski ha line getirilmesinin mümkün olduğu­nu, halbuki bugünkü düşmanın hede linin Tiirkiyenin topyekûn imhası olduğunu belirterek milliyetçi Türk evlâtlarına düşen büyük vazifeyi ha fırlattı. Yılahlıoğlu Hakkı'nın Sovyet Elçiliğinde geçen konuşmalar ve gös terilen propaganda filmi üzerindeki konuşmasından ve Azerbaycan mü­cahitlerinden Dr. Aziz Alpaut'un Si biryadaki esirlik hayatına ait dikkat le dinlenen konuşmasından sonra bu güzel sohbet toplantısı sona erdi.

«HARBİYELİ ALDANMAZ» 27 Mayıs'ın ikinci yıldönümü do­

layısıyla yapılan törenlerden birin­de, Beyazıt Meydanında bayrak çe-Jkili direğin dibindeki çelenkler ara­sından ikisi bilhassa dikkati çekti. Bu çelenklerden birinin üzerinde «14 1er», diğerinin üzerinde de «Har-biyeli Aldanmaz» yazılı idi.

Çelenkler bir müddet ortada dur­du. Sor.ra üzerlerindeki yazı 'T sö­küldü. Çelenkleri koyanlar da po­lis tarafından aranmaya başlandı. Bunun üzerine çelengi koyan genç Üniversiteli ve arkadaşları Emnive-te giderek çelenkler hakkında izahat verdiler. B:ı «"iv - r-'- • ' ık Şehrî M.T.T.B. nde bir basın toplantısı ya­parak maksadını şöyle anlattı :

«Politik müdahale ve mülâhazala­rın dışında, tüm olarak 27 Mayıs'ın mânasında oluşumuz, bu ^-n-ekelimi-zi vicdanımızda meşru kılmaktadır.

MİLLÎ YOL ö

27 Mayıs'ın gerçek yaratıcıları adına çelenk koymak 27 Mayıs'ı kendi . nef-s'- "_ tezada düfü üt) dejenere etme­ğe çalışanlara karşı cevaptır. Harbi-ye'nin memleket dâvalarında göste­receği her davranış ve yapacağı her

ZATA MAHSUSTUR Mayıs'ın ikinci yıldönümün­de meydanlarda konuşanlara hiç dikkat ettiniz mi?

Bunların arasında «hiçbir karşı­lık beklemeden» kendisini millete adayan ve sonra da o milletin kese­sinden kendisine ömür boyunca aylık gelir bağlatanlar var. Fakat 27 Mayıs'ı gerçek ruhu ile, ana mak şadı ile, bütün tarafsızlığı ile yara­tanlar yok. Onlar susuyor.

O meydanlarda konuşanların ara­sında, milletin çoğunluğuna husu­met besliyenler, kardeşi kardeşe düşürmek isteyenler de var. 27 Ma­yıs ruhuna ihanet etmiyenler, ver­diği söze sadık kalanlar yine yok. Onlar susuyor.

...Ve diğer tarafta bir adam, bir telefoncu kızla maceralar geçirmek­te, gazetecilere saldırmakta, hoşu­na gitmeyen herkese tecavüz et­mekte. Sonra da boş bulduğu mey­danlarda, 27 Mayıs hakkında nutuk atmakta.

Oldukça garip bir durum değü mi? Ama o adamın adını kulağını­za fısıldasak hiç de şaşmazsınız:

Sabık Başsavcı Bay Egesel. Murat GEMÇOGLl

hamleyi, Ata'nm işaret ettiği maksa­da matuf telâkki ediyoruz. 19 Ma-yıs'a iştirak ettirilmeyen Harbiyelile-rin kalbimizde açtığı yarayı onları bir çelenkle anarak izaleve çalış­tık.»

• EBEDÎLERİN TABANCALARI MESELESİ Ebedî senatörlerin tabancalarını

Meclisteki hususî odalarında muha­faza edip kızdıkları zaman odalarına fırlayarak Meclis salonuna tabancalı dönmeleri B.M.M deki ciddî senatör ve mebusları ötedenberi üzmekte idi. Mecliste tabancalı dolaşmak içtüzük hükümlerine aykırı olduğu için ay-lardanberi devam eden şifahî tenkid ler, nihayet, ebedî senatörlere ta­bancalarını evlerine götürmeleri yo lunda ihtarda bulunulması mecburi­yetini ortaya koydu. Bu umumî arzu yu ve usulsüz hareketi kendilerine hatırlatan ilgili kimseye, ebedî sena türlerin cevabı şu oldu:

— Tabanca bizim namusumuzdur. Onu asla çıkaramayız.

Ve ebedîler birinci şube memurla rı gibi caketlerinin arkası şişik bir halde T.B.M.M. de dolaşmalarına de vam etmektedirler.

* EBEDÎ SENATÖRLERİN HUSUSÎ ODALARI Ebedî senatörlerin Meclisteki ha­

nım sekreterlerle süslü hususî oda­lara malik bulunmaları ötedenberi de dikodu mevzuu olmakta idi. Ebedîle­rin ebedî olmayan senatörlerden im tiyaz bakımından bir farkları olma­ması lâzım geldiği düşüncesi bütün Mecliste hâkim olmaya başladığın­dan bu odalarla boşaltılması ve u-

Page 5: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

ÖNDER Muhittin KORAN

Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, baktığı zaman insanın derinliklerine inebilsin, bakışlarını hiçbir duvar durdurmasın ve hiçbir parlak ze­min, görüş zaviyesini daraltmasın... Öyle bir kimse düşününüz ki, her

konuşmasında binlerce kalb kendi arzusunu duysun, her hareketi binlerce, milyonlarca hareketin hülâsası olsun, kimseden birşey, sormasın, herkesin beklediklerini söylemeden yapsın, hissetsin, duysun, ayni his âleminin için­de yaşasın. Öyle bir kimse tasavvur ediniz ki, ızdırabı binlerce, milyonlar­ca insanın ızdırabının toplamı kadar olsun, başkalarına ızdırap çektirme­mek için gece gündüz çareler arasın, bütün gücünü, kuvvetini, enerjisi biz­zat milletinden, sevdiklerinden alsın... Mazlumların dostu, zalimlerin aman­sız dügmanı olsun.. . İşte önder budur . . .

Önder öyle bir kimsedir ki, yapması lâzımgeleni yaptığında, söylemesi lâzımgeleni söylediğinde, bunlar bütün vicdanlarda tasdikini bulur...

Vaktiyle önder ler vardı bu diyar larda, o zamanlar bu millet tar ihin en eşsiz muharebelerinde zaferden zafere koşmuş, şanlı kahramanlık des­tanları yaratmıştı... Hey gidi kahramanlar diyarı hey—

Dünün tarihleri değişt i ren kahramanlar ı , bugün milyonlarcası aç ve işsiz, ne yapacağım şaşırmış, kime inanacağını bilmez, vicdanları isyan halinde yollara dökülmüş sanki.. Öbür yanda kendi aptallıkları üzerinde taht kurmuş sultanlar, Millî i rade ve maşerî vicdana zincir vurmuş köhne kafalar, dünü unu tmuş bugünün padişah ar t ıklar ı , mil let te kâh şunu, kâh bunu eksik buluyorlar . Bilsinler ki eksiklik yalnız kendi ler inde.

mumî odalar hâline getiri lmesi yolun daki cereyan günden güne kuvvet­lenmektedir. Ebedî senatör ler in ' bu odalar için de direneceklerine mu­hakkak nazarıyla bakılmakta, fakat tabancaları gibi işi namus sınırları içine alıp almayacakları merakla bek­lenmektedir.

MAARİF MÜSTEŞARI KIZDI

Orkun'un ikinci sayısında Atsız'la yapılan röportajda, Sait Faik hakkın daki kitabin okullara tavsiyesi yapıl dığından bahsedilirken, bu tavsiye­nin müsteşar Adil E rkman tarafın­dan yapıldığı belirt i lmişti . Müsteşar Bey, buna çok üzülmüş ve bir müd det önce kendisine yeni kitap tavsi­yeleri getiren Talim - Terbiye mü­messilini teslemiş:

— Kitapları siz kabul ediyorsunuz, imzayı-bana attırıyorsunuz. Sonra böy­le münasebetsiz eserler yüzünden ba­na tariz, ediliyor.

Diye söylenmiştir. Müsteşar bu ki­tap hâdisesine okadar üzülmüştür ki, kendisini zivarete gelen herkese bun­dan bahsetmekte ve kendinin milliyet­çi olduğunu söylemek suretiyle müda­faasını yapmaktadır.

Millî Yol'un notu: Savın müsteşarı bu hareketinden do­

layı tebrik ederiz. Ancak bu milliyet­çiliğin sözde kalmaması için Talim -Terbiye'den çıkan bütün kitapların kontrolüne dikkat etmesini, malûm solak ve kızıl kişilerin hiçbir eserinin okullara tavsiye edilmemesini sağla­masını ve en mühimi de Bakanlığı dol­durmakta olan ve kendi aleyhinde de solak dergilerde neşriyat yapan malûm ve"• mahutların tasfiyesi için tedbirler düşünmesi ve harekete geçmesini te­menni ederiz.

aîlLLÎ EMNİYET VE KIZILLAR

Ankarada son haftalar içinde ağız­dan ağıza aktarılarak dolaşmakta olan bir söylentiye göre, Millî Emniyetin komünizm afetiyle uğraşan personeli­nin sayısında büyük bir indirme yapıl­mıştır. Rivayetlere göre 27 Mayıs hare­ketinden önce 40 kadar olan bu perso­nel sayısı, Millî Birlik zamanında bi­raz azaltılmış, sivil hükümetin kurul­masından sonra ise 12 ye indirilmiş­tir.

Millî emniyetimiz bakımından bunun asılsız olmasını temenni ediyor ve il­gililerin bunun bir dedikodu olduğu yolundaki tekziplerini dört gözle bek-livoruz.

AŞIRI «İLERİCİ» IKI ÖĞRETMEN VAN — S. Mehterbaşıoğlu

Van Atatürk Lisesinde Beden Eğiti­mi Öğretmem bulunan Aziz Ocal, Lise son sınıf kız öğrencilerinden (Y. A.) ya tecavüz etmiş, hâdise adliyeye inti­kal etmiştir. Kızın anlattığına göre. Nisan ortalarında kıza jimnastik salo­nunda soyunup, beden eğitimi için gi­yinmesini söyleyen öğretmen, kız so­yunurken içeri girmiş ve tecavüzde bu­lunmuştur. O günden- sonra temas de­

vam etmiş, nihayet Mayısın ilk hafta­sında kızın ağabeyisi tarafından vazi­yetten şüphelenilerek kıza yapılan bas­kıda durum ortaya çıkmıştır.

Suçlu Beden Eğitimi Öğretmeni po­listeki ifadesinde tecavüzde bulundu­ğunu itiraf etmiş, kızın ifadesini teyid eylemiştir.

Beden Eğitimi öğretmeni Aziz Oca] hâdiseden bir gün sonra Valilikçe va­zifesinden alınmış ve durum Maarif Vekâletine bildirilmiştir. Mahkeme de­vam etmekle beraber öğretmen ser­best bırakılmış ve derhal Van'ı terke-derek halkın devam eden infialinden yakasını kurtarmıştır .

Aziz Ocal'ın mekteplerin açılmasına yakın günlerde arkadaşlarına: «Nasıl olsa mektepler açılıyor, bekârlıktan kurtulacağız.» demiş olduğu da mey­dana çıkmıştır.

Lisede cereyan eden yüz kızartıcı hâdiseden sonra 10/Mayıs/1962 günü şehrimiz Atatürk İlkokulunda beşinci sınıf talebesi bir kız öğrenciyle hissi münasebet kurduğu ve zaman zaman kızı okşayıp. öperek sevdiği velisi ta­rafından haber alınan öğretmen Fik­ret Oztürk ayni gün Öğretmenler loka­li önünde çocuğun velisi Kemal Çağ­lar ve akrabalar ı taraf ından doğulmuş ve ağırca yaralanmışt ı r . Etraf tan ye­tişenler tarafından kurtarılan öğret­men hâdiseyi inkâr etmektedir. Hâdi­se mahkemeye aksetmiş bulunmakta­dır.

• 19 MAYISTA 19 MAYIS STADYOMU 19 Mayıs bayramlarında her yıl al­

kışlan inliyen 19 Mayıs stadyomunun bu seneki sessizliği Ankaralıların dik­katinden kaçmamıştır. Bilhassa büyük rnevkili zevatın sahaya gelişleri sıra­sında ancak kapalı tr ibünde çok az bir grubun alkış tutması ve açık tri­bünden bir çift elin bile sakırdama­ması çok manalı bulunmuştur. 19 Ma­

yıs stadyomu, 19 Mayıs 1944 de o za­man cumhurbaşkanı bulunan inönü'­nün Türkçüler aleyhindeki sözleri kar­şısındaki sessizliğinden sonra, bu yıl da ikinci defa olarak sükûta gömül­müştür .

MADALYONUN HER IKI YUZU

Bölükbaşı şiddetli bir beyanat vere­rek Cemal Gürsel ' i sık sık çeşitli siya­sî konularda söz söylemek suretiyle tarafsızlığını ihlâl e tmekle suçlandır-mıştır. Bölükbaşı tarafsız ve sorumsuz olan Cumhurbaşkanının bu yolda ha­reket etmesinin Anayasa'ya aykırı ol­duğunu beyan etmektedir.

CKMP çevrelerinde Bölükbaşının bu çıkışı iki ayrı şekilde tefsir edilmekle­dir. Bazı kimseler bunun tamamen haklı olduğunu ve Bölükbaşının bu beyanatı vermekle hakikat severliğini ve celâdetini gösterdiğini söylüyorlar. Başka bazı kimseler de Gürsel'in eski­den beri bövle konuşmak itiyadında olduğunu ve şimdiye kadar Bölükbaşı-rnn buna itiraz etmediğini, ancak son zamanlarda Gürsel ile inönü'nün ara­sı açılınca ve Gürsel inönü 'ye de do­kunan bazı şeyler söyleyince Bölükba­şının bu beyanatı verdiğini söylemek­tedirler.

¥ BARIŞ D Ü N Y A S I N D A N E L E R D Ö N Ü Y O R ? Ahmet Hamdi Başar adındaki bir

şahıs Barış Dünyası adında aylık bir dergi çıkarıyor. Ahmet H a m d i Başa r ın bir hayli uzun olan fikir ve siyaset hayatının kıvrımları , döne ­meçleri ve girdi . çıktısı ile okur la­rımızı uzun boylu sıkmayalım. Yal­nız şu kadarını söyleyelim ki. bu

MİLLİ YOL @

Page 6: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

U Ğ U R S U Z NE FELÂKET: GELDİ YİNE UĞURSUZ, DÜŞMAN: MİLLİYETE, DÎNE UĞURSUZ!.. BAŞLADI GELİNCE AÇLIK, SEFALET, BENZETECEK BİZİ ÇİNE, UĞURSUZ!...

Âşık FEDAÎ

zat daima şu veya bu şekilde bir «devletçilik» i, ve çok kere bunun aşırı şekillerini, savunmuştur. Bir de her çağda ve her münasebetle Türk­çülere ve Türkçülüğe karşı olduğu­nu belli etmiştir.

Barış Dünyası dergisinin de bir hususiyeti var. Zikre değer serbest satışı olmayan bu dergi Ticaret Oda larının malî desteği ile çıkmakta­dır. Tüccarların bunu aşırı sosya­lizm cereyanlarına karşı bir nevi set oisun diye yaptıkları da herkesin bildiği cinsten bir sırdır.

İşte bu şekilde çıkan bu dergi ba­kalım neler yazıyor.

Mayıs sayısının 13 üncü ve 14 üncü sayfalarında: «Niçin ana dili Kürtçe olan ve bundan başka dil bilmeyen vatan çocuklarımıza... ken di ana dillerini de öğretecek okullar açmıyalım? Niye bu dilin edebiyatı­nı, filolojisini bölgenin Üniversitesi araştırmasın? Niçin Kürtçe gazete çıkmasın, kitap basılmasın?... Na­sıl Istanbulda Rum. Ermeni ve Mu­sevî Türk vatandaşı, kendi ana dilini mektepte öğreniyorsa, Doğulu vatan daş ta, aynı haktan istifade edecek­tir. Doğudaki ilkokullara Kürtçe, grameriyle birlikte ders olarak kon­malıdır. Hattâ gerekiyorsa, Kürtçe tedrisat yapılmalı ve fakat kuvvetli şekilde de Türkçe öğretilmelidir. Kürtçe bir gazete veya mecmua neşredilmesi çok yerinde olur. Niye güzel kitapiar Kürtçeye tercüme e-dilmesin? Niye mahalli bir radyo is­tasyonu Kürtçe neşriyat yapmasın?

Peki, dergiye göre, bu işin sonu ne olacak? Bize, ağzımızın sulan­masını isteyen bir eda ile bir örnek gösteriyor: Sovyet Rusya. Orada, derginin iddiasına göre, birçok dil ve din farklarına rağmen, kaynaş­mış bir Rus milleti teşekkül etmek, tedir. Türkistanlı Türk çocuğu da işte bu yeni örnek millete tamamen mensuptur. Dergiye göre bizde de böyle olması mümkündür ve lâzım­dır.

Derginin 19 uncu sayfasında bu­na benzer bir reçeteyi Kıbrıs Türkle rine de sunmaktadır. Dergi hayıfla­nıyor: «... iki cemaati bir tek Kıb­rıslı millet hâline koymak için çalı­şan olmadı.» Dergi soruyor: «Ame-rikada, İsviçrede bu iş olmuş da Kıb rısta neye olmasın?»

MİLLÎ YOL 0

Makale sayfalarında bu korkunç zehirleri sunan derginin bir de ilân sayfalarına bakalım. 64 üncü sayfa­sında: «... Haftalık YÖN gazetesini, Barış Dünyası okuyucularına tavsiye ederiz. Bu suretle, savunduğumuz fi­kirlerin kontrolünü yapmış ve doğ. ru yolun bulunması cehdine bir yar dımcı bulmuş olurlar.» Ayni sayfa­da: «Forum mecmuasını bütün oku­yucularımıza hararetle tavsiye ede­riz».

(Bu dergiyi görmemiş olanlara ta­rif edelim: Mesleği C.H.P. cilik güde rek o tarafından bir kısım okuyucu celbetmek ve bu ele geçen okuyucu­lara «ilim» yoluyla aşırı sosyalistlik aşılamak olan, okuyucusu çok az 15 günlük bir dergidir. Sayfaların­da komünist eğilimli olanlar da kum gibi kaynar.)

Tüccarlarımızı uyarmak vazifesi­ni yapalım, onlara birkaç söz söyli-yelim. Bizim için bu bir vicdan bor cudur. Sonrasını kendileri bilirler. Ve yaptıklarının neticelerine kendi, leri katlanırlar.

1 — Komünistlik sosyalistlik ile tedavi olunmaz. Bunu iddia etmek, «Grip'e yakalanmamak için en iyi çare nezle olmaktır» demek gibidir.

2 — Eski bir solcu'nun pişman olmuş, dönmüş, olduğu mazereti a-ğızlarda sakız gibi kolayca çiğnene-bilir. Ama bu dönüşün hakikîsi öy­lece kolay ve basit değildir. Bu dö­nüşün hakikîsi bir ruh zelzelesi gibi­dir. Bu dönüşü yapanlar kendileri­ni bir kâbustan kurtulmuş, yeni bir insan olmuş, yeni bir âleme doğmuş gibi hissederler. Onlar, dünyanın her yerindeki örnekleriyle, bir takım hususiyetler gösterirler. Onlar içleri­ni iyice dökmek, başlangıçta niçin ve nasıl kapıldıklarını, sonra nasıl kurtulduklarını, anlatmak isteğini şiddetle duyarlar. Onlar, kurtulduk­tan sonra, eski ideolojilerine karşı, tıb'daki şiddetli «alerji» lere benzer keskin ve titiz bir nefret duyarlar. Başkalarının aynı tuzaklara düşme, mesi için yapılan en kuvvetli uyar­malar, ve eski yoldaşların hareket­lerinin ve ruh yapılarının içyüzü hakkında en canlı ifşaat onların saf larından gelmiştir. Amerikada Ba­kan seviyesine kadar yükselmiş bâzı kimselerin doğrudan doğruya Rus ajanı ve casusu olduklarını iddia e-den ve başlangıçta bütün umumî ef kârın gülünç ve inanılmaz bulduğu bu ithamını yıllarca uğraştıktan son­ra Hiss hâdisesinde 5 yıllık mahkû­miyetle neticelenen tam bir adlî ka­rar ile ispat eden VVhittaker Cham-bers onlardan biriydi. «1948» adlı kita­bında bir kızıl - totaliter rejimin ru­hunu en ince ve derin noktalarına kadar teşhir eden ve mahkûm Geor-ge Orwell de onlardan biriydi. Biz­de, komünist hücrelerinin nasıl ça­lıştığını ve içlerinde kimlerin oldu­ğunu bütün tehditlere rağmen tatsi-

'S ISTIYORUZ

ISTIYORUZ

— Ekmeği ne yapacaksın! Bunlarla beslenmeye alış. Bak bana nekadar yaradı.

Page 7: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

=.'"11111 llllllllllllll[llllllllll!l |[ | | l!llllllllllllllllllllllllllllllllll!llllllllllllllllllllllillllllll!lllllllll!llllllllll!llllinilllllllllli<l>^

OKLAR

ESKİ YAPI İ A, OKÇÜOĞLU |

E »Möy enstitülerinin yetiştirdiği üstün (!) kaabiliyetlerden birisi olarak | 1 | < \ reklâm edilen bir malûm. Eski Yapı başlıklı bir şiir (!!!) yazmış. On ğ = " ^ iki satırlık şiirinde (sözüm ona) gizli kapaklı bir şekilde yoldaşlarına, = | kızıl kazmaların darbeleriyle, eski yapı olan Türkiye'nin yıkılmak üzre ol- i = duğunu müjdeliyor. Ve onları «ha gayret!» diye de teşvik ediyor. Bu gay- ğ İ retle eski yapı yıkılınca, onun harabelerinde adam (!) gibi (!) yaşayacak- ^ g= larmış. H = Sevsinler bu ibişçe ham hayali.. O eski yapıyı, dev gibi ordularıyla yüz- g İ yıllarca çalıştıkları halde güçlü düşmanlar bile yıkamamışlardı. Yapının iz- S i belerindeki gizli çıyanlarla akrepler mi yıkacak? ğ İ Sonra bu kırmızı kazmalı kazmacı efendiye şunu da hatırlatalım: O es- g I ki yapı, hayal bu ya, yıkılsa bile, enkaz altmda kaüp gebermek suretiyle | | pis canları ilk cehenneme gidecek olanlar, o izbelerdeki akreplerle çıyan- ^ = lardır.. E I BİZİM RADYO! 1 | Ankara Radyosunun meşhur (!) okullararası yarışmalarından birisi.. = | Bu yarışmayı büyük bir ustalıkla (!) idare eden spiker, sırası gelen gen- | E ce sorularından birini soruyor : 3 E — üç tane dergi adı söyleyin... E | Cenç, uzun uzun düşündükten sonra hatırlayabildiği tek derginin = İ adını veriyor : j§ | — Türk Dili... | | Ve, düşünme süresi tamam oluncaya kadar ikinci bir dergi adı hatır- ğ i Iayamadığı için bu sorudan sayı kazanamıyor. = | Varışmayı büyük bir ustalıkla (!) idare eden spiker, turnayı gözün- § İ den vuramayan genci teselli için birkaç söz söyledikten sonra : j | | — Canım, diye devam ediyor, şöyle meşhur bir iki dergi adı daha § | neye söylemediniz? Meselâ Varlık, Dost, Yeditepe, Yön filân gibi... | i Evet evet... Hiçbir yanlış yok... Devlet Radyomuzun o bilgisi kıt | | E gence söyleniyonnuş gibi o sırada radyolarının başında bulunan binler- = 1 ce, yiizbinlerce dinleyiciye takdim ettiği meşhur (!) dergiler bunlar... | | E Bu reklâmı yapan spiker ile o dergiler arasında bir münasebet olup = § olmadığı da akla gelebilir ama, bu yutturmaca karşısında cevap bekleyen E E en mühim soru şu olsa gerek : §j §1 — Bu radyo, acaba, bizim radyomuz mu, yoksa «Bizim Radyo» mu? E | BAYRAK İ E Üstad Arif Nihat Asya'nın, duygulu gönülleri her okuyuşta yerin- = = den oynatan Bayrak şiirini kim bilmez? Bu güzel şiir, bir törenin nakli E i sırasında Ankara Radyosundan bir kere daha okundu. Fakat sonunda- = I k i : | = Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim, = = Yeryüzünde yer beğen... E E Nereye dikilmek istersen, E E Söyle, seni oraya dikeyim... S E mısraları yutularak... = İ Bu gayretkeşlik töreni nakleden spiker efendiye mi ait, yoksa rad- = = yonun daha büyük rütbeli kişilerine mi, bilemiyoruz. Ama, isterse bu E E zihniyetin ağa babasına da ait olsa ne çıkar? = E Türk Bayrağı, geçmiş yüzyıllar içinde nerelere dikilmek istediyse, E E bu vazifeyi yapabilecek çelik bilekleri, ulu Tanrı, her defasında bu mil- E = lete bağışlamıştır. Yarın yine bağışlamaması için bir sebep mi var? = §E Bütün bir tarih boyunca bütün bir dünyanın engel olamadığı bu az- E E mi, bugün birkaç «sayın bay» mı köstekleyebilecek? S E Türk Bayrağının bütün âşıkları, buna, Tevfik Fikret ' in: E E Bil'akis her tarafta kahkahalar... = = mısramdaki kahkahalarla ve sadece gülerler.., E 1 * 1 I BİR ŞİİR § 1 Ataç! Ataç!... E S Başımıza bıraktığın belâların, = E İhanet dereceleri kaç kulaç? 9 1 NOT: Cevap bekleriz. ğ )̂llifIlttltiUlllllilIlltllllllIll]iilIIIIlUIIllIlllllllIIIIItllIItiIIllIlIllIlIllUlIllt>llllIllllllIIlirK4IIIlfIIIlIIIIIllIIIIİIIrf1İIfIllSllllIIllllIiir̂

lâtı ile ifşa eden Adan Sayılgan da onlardan biridir. «Pişman olmuş» ve «dönmüş» tâbirlerine ancak on­lar lâyıktır.

3 — Komünizmi (hattâ sosyaliz, mi) yalnız iktisadî doktrin tarafıyla e'e alarak önlemeye çalışmak boş gayrettir. Milliyetçiliğe düşman ve­ya milliyetçiliğe sırt çevirmiş anti -komünizm, ahmaklık'tır ve sonu hüsran olmaya mahkûmdur.

• YÖN: ORTAÇAĞA! Dikkat ediyor musunuz? Bâzı çev

reler bir teklifi ortaya atınca hiç yalnız kalmıyorlar, hemen çeşitli yankılar geliyor. Meselâ, Devlet Plânlama Teşkilâtının solcu unsur­ları tarım işlerinde işsizliği önle­mek için traktör kullanmaktan vaz­geçilmesini ileri sürüyorlar. Hemen sonra C.H.P. nin en sol kanadına mensup olmakla tanınmış (ve Yön dergisinin sık sık övdüğü) Çalışma Bakanı Bülent Ecevit Mecliste, ge­nel olarak, işsizlik konusundan bah­sederken, «Memleket zamansız ma-kineleştiği için işsizlik te artmıştır» diyor ve çare olarak makine yerine insan gücünün kullanılmasını tavsi. ye ediyor.

Bu çevreler bunları yalnız birer teklif olarak ortaya atmakla ve üze rinde İsrar etmekle de kalmıyorlar, işleri o türlü mecralara doğru sü­rüyorlar ki, o istedikleri yere doğ­ru gitmemiz gittikçe daha kaçınıl­maz bir hal alsın.

Uyanmamız, tamamiyle uyanma­mız ve çok dikkatli olmamız lâzım.

Amerikalı filozof Emerson'un de­diği gibi, «Hürriyet'in bedeli ebedî bir uyanıklıktır.»

İRT

DIŞ TÜRKLERİN FOLKLOR GECESİ

26 Mayıs'ta Şan sinemasında Türk Göçmen ve Mülteci Dernekleri Fede­rasyonu bir Folklor Gecesi yaptı.

Kalabalık bir seyirci kitlesi oynayan ekipleri zaman zaman alkış tufanına boğdu.

Geceye katılan ekipler: Azerbaycan, Batı Türkistan, Batı Trakya, Doğu Türkistan, idil Ural, Kırım, Kuzey Kafkas ve Vardarlılar ekipleri ve ayrı­ca T.M.T.F. ekibi idi.

Geceyi ve ekipleri takdim etmek için konuşan hatipler tutsak Türkellerinin ergeç hürriyetine kavuşacağım sık sık sövlediler ve bu kısımlar çok alkış-lanttı.

Dr. Salih Erkinkol'un: «Türkistan bütün Türklerin anavatanıdır, Türkis­tan Göktürklerin ve Türkeşlerin otağı» dır.» gibi cümleleri ve «Sizi ileride hür ve erkin Türkistan'da kımız ziyafetine davet ediyorum» sözleri çok ilgi uyan­dırdı.

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de se­yirciler arasındaydı.

MİLLİ YOL B

Page 8: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

inönü »yi kurmaydı, ancak lüzumlu ısrar olan sebatla boşuna ısrar olan inadın sınırını ömrünce farketmedi

«Türkiye'yi kim kurtarabilir» baş­lıklı mühim bir yazı serisine başladık. Serinin ilki, bugün Türkiye'de iktida­rı elinde tutması bakımından, ve gü­nün meselesini teşkil etmesi bakımın dan, İsmet İnönü'ye ayrılmıştır.

Bu yazılarda ele aldığımız kişilerin ve müesseselerin hem iyi taraflarını hem de kötü taraflarını doğru olarak aksettirmek için gayret ve dikkat sar-fcdceeğiz. Varacağımız neticelerde kendi duygu ve düşüncemizi açıkça söylemekten çekinmeyeceğiz. Ama bir neticeye giderken bizim duygu ve dü­şüncemize uymayan kısımları, mese­lâ sevmediğimiz bir adamın iyi veya kuvvetli tavaflarını, saklamak yoluna da asla sapmıyacağız.

Gaye, adamları övmek veya kötüle­mek değil, memleket için iyi ve kötü ihtimalleri iyice aydınlatmaktır. Bu yelun iyi bir örneğini vermemiz bel­ki başlıbaşına bir kazanç olacak ve harcadığımız emeklere değecektir.

Ele alacağımız müessese ve kişile­rin bâzılarının tahlili birkaç sayı sü­recek, bâzıları bir tek sayıda bitecek­tir

Denemeye İsmet İnönü ile başlıyo­ruz.

İsmet İnönü topu sınıfından yetiş­miş ve Harb Akademisinden birinci­likle çıkmıştır. Bu, hayatta onun le­hindeki ilk işarettir. Fakat okulla hayatın birbirine hiç benzemediği unutulmamalıdır. İsmet İnönü'den iki yıl önce Harb Akademisini bitiren A-tatürk, sınıf birincisi değildi.

İnönü, zamanının bütün Osmanlı kurmayları gibi vazifesinde dikkatli, çalışkan ve ciddî bir subaydı. Kapalı aile hayatı da lehine kaydolunacak bir noktadır. Amirlerinin suyunca gitme sini biliyordu. Bu sebepledir ki, dini duyguları hiç de kuvvetli olmadığı halde Rumelide ilk vazife aldığı sı ralarda, kumandan paşanın hoşuna gitsin diye beş vakit namazı muntaza­man eda etmiştir.

Onun karakterinin teşekkülünde âmil olan ilk mühim hâdise, Bulgar­larla bir hudut meselesi için yapılan konuşmalara katılması oldu. Mizacı­

nın ciddiyeti ve vazifesindeki dik­kati sebebiyle bu müzakerelerin çe­tin havası içinde uhdesinde olan işi başardı. Bu başarı ona soğukkanlı olmayı ve bir konu üzerinde sebat etmeyi öğretti. Fakat lüzumlu ısrar olan sebatla boşuna ısrar olan inadın sınırlarını uzun ömrü boyunca far-kemedi.

Aristokrat bir aileden olmadığı gibi köklü bir burjuva ailesinden dahi ol­mayışı, avamdan gelen ve yüksek tah­sil gören birçoklarında olduğu gibi, onda da sosyal nizamın aleyhinde bir takım düşünceler doğurmuştur. Daha binbaşı iken, devlet başkanlığının bir aile elinde oluşundan şikâyet etmiş ve kendisiyle aynı kıt'ada bulunan merhum Hüseyin Hüsnü Erkilet Pa­şaya : «Meselâ ben niçin devlet baş­kanı olmıyayım» demiştir. Bu fikir biz­zat kendisinin midir, yoksa anarşist Balkan Komiteciliğinin tesirinde ka­lan ittihatçıların telkini midir, ora­sı belli değil...

Cihan Harbine takaddüm eden yıl­larda Yemen'de iken yakalandığı has-

m.

talıklar dolayısı ile bir kulağının sağır olması da İnönü'nün karakteri üze­rinde müessir olmuştur. Arızalı in­sanlardaki tabii kompleksin ilmen ar­tık bir mütearife olduğunu herkes bi­lir.

Birinci Cihan Harbi başlayıncaya kadar İsmet İnönü'nün dış memleket­lere seyahati tedavi için çok kısa bir müddet Almanya ve Fransa'da kendi­sini bâzı doktorlara muayene ettirme­sinden ibaret kalmıştır. Bu sebeple Ba­tı dünyası hakkında derin bir fikri ve görüşü olmamıştır.

Cihan Harbinin son yılına kadar, cephelerdeki vazifesi umumiyetle bâ­zı büyük birliklerde kurmay başkan­lığından ibaret kalmış, ancak son harb yılında Suriye'deki Yıldırım Ordula­rında albay olarak bir kolorduya ku­manda etmiştir. Fakat adı kolordu ola,, bu birlik gerçekte 3-4 bin mev­cutlu dolgun bir alaydan başka bir şey değildi. Üç ordudan ibaret olduğu hal­de muharip mevcudu 40.000 kadar olan Yıldırım Orduları Grupu, çok üs­tün düşman kuvvetlerinin taarruzuyla yenildiği zaman Haleb'e kadar yapı­lan gayrı muntazam ve hızlı çekiliş İs­met İnönü üzerinde büyük bir tesir bı­rakmış, ingilizleri gözünde büyütmüş­tü. Bu büyütüş, onun bütün ömründe siyasî tutumunun esaslarından biri ol­muştur.

Cihan Harbinin büyük bir mağlûbi-

«Benden mucizeler beklemeyin. Ben sihi'baz değilim.» (961'de Başbakan olduktan sonra)

yetle bitişi ve malûm olan fecî durum İsmet İnönü'de devletin istikbali hak kında hiç bir ümit bırakmadı. Bu ümitsizliğini, merhum Kâzım Karabe-kir'e : «Biz bundan sonra ancak çift. lik ağası olabiliriz» sözleriyle ifade et­miştir.

Esasen, umumiyetle, milletin sevi­ye ve kabiliyetine pek güvenmeyişi, ve milletin büyük kitlesini olduğun dan daha zayıf ye geri sayması İsmet

Bu hallere İzzettin Beyin elindeki kuv­vetlere güvensizliği sebebiyet verse de sebebsiz yere Oluklu sırtlarına 4 üncü fırkayı celp ettiğini anladıktan sonra gelecek için bir tedbir almak lâzımdı. 4 üncü Tümenin vakti ve enerjisi yol­larda öldürülüyor, ezgin, bezgin bir ha­le getiriliyordu. Böyle bir kuvvetin hi­ni hacette bir iş göremiyeceğini İsmet Paşanın takdir etmesi lâzımdı Nâ zım Bey, âciz içinde bocalayan, kesin

İSMET İNÖNÜ MÜ? İnönü'nün bütün siyasî hayatı boyun ca süren bir temayülü olmuştur. Si­yasî hatâlarının ve yenilgilerinin bir çoğunda bundan doğan yanlış hesap­lamaların büyük payı vardır.

inönü, millî harekât için Anadolu' ya iki defa gitmiştir. Birinde, Şark ve Suriye cephelerinde kendi kumandanı t lan Mustafa Kemal'in davetiyle git­miş ve durumu yine ümitsiz görerek İstanbul'a dönmüştür. İkincisinde ise meşhur Yenibahçeli Şükrü tarafından, Mustafa Kemal'in emriyle âdeta zor­la götürülmüştür. Bununla beraber, bir defa da götürüldükten sonra veri­len vazifeleri ciddiyetle yapmış, can­la başla çalışmıştır.

Fakat, birlik kurmayı olarak iyi bir subay olan İsmet İnönü'nün, birlik kumandanı olarak ortadan düşük ol­duğu bu sefer ortaya çıkmıştır. Birin­ci ve İkinci İnönü savaşlarında ku­mandanlık sanatının rolü yoktur. Bu savaşlar taktik vuruşmalardır ve şeref sadece erlerle subaylarındır.

İkinci İnönü savaşı hakkında o sa­vaşın kazanılmasında en mühim rolü oynayar 4 üncü Tümen Kumandanı şe­hit Miralay Nâzım Bey'in hâtu-atından bâzı çok mühim hükümleri taşıyan cümleleri aynen nakledelim :

(Bâzı emirlerin tatbikinden doğan karışıklığı ve zor durumu anlattıktan sonra) «Artık Garp Cephesi komuta­nının bir karar alamadığı bu son em­rinden sarahaten anlaşılıyordu. Sağ cenah imdad isteyince 4 üncü fırkayı oraya, sol cenah imdad isteyince bu defa da aynı fırkayı oraya sevkediyor, fakat vazife almasına da imkân verme­yerek bu kahraman tümeni sağ ve sol cenah arasında mekik dokutuyordu.

ve isabetli kararlar alamayan şefine, yâni Garp Cephesi Komutanına yar­dım etmeye karar verdi. Bu müdahale­ye vatanın selâmeti namına lüzum var­dı.» (Miralay şehit Nâzım Bey adlı ki­tabın 89 uncu sayfasında). Kitabın ka­lan sayfalarında bu durum karşısında Nâzım Beyin cephe kumandanının ya­pamadığı işi bizzat üzerine almak mec­buriyetinde kaldığı, diğer kumandan arkadaşlarıyla anlaşıp o zamana ka­dar stratejik vazıh bir plândan mah­rum olan harekâta bir istikamet ver-dİKİeri, düşmanın sağ kanadındaki Metristepe'ye taarruz etmeğe daya­nan cür'etli bir plânı tamamen hazır­ladıkları, sonra bunu İsmet Paşaya söy­leyerek tatbiki için müsaade istedik­leri, onun da bu müsaadeyi verdiği ve zaferin bu plân gereğince kazanıldığı tafsilâtiyle anlatılmaktadır. O hare­kâta katılan bütün yüksek rütbeli su­bayları şahit olarak zikreden bu hâ­tırat kimse tarafından yalanlanmamış­tır.

Bu arada sırası gelmişken tarihî bir noktayı da aydınlatalım. Atatürk'ün İnönü'ye «Milletin makûs talihini yen­din» hükmünü taşıyan meşhur telg­rafının çekilmesi, Kılıç Ali'nin açık­ladığına göre aynen şöyle olmuştur :

«İnönü Muharebesi kumandadaki hatâ ve idaresizlik yüzünden fena bir vaziyet almış, nihayet cephe kuman­danı bir aralık ric'at emrini dahi ver­miş ve ric'at vaziyetini Ankara'ya bil­dirmişti Mustafa Kemal Paşa va­ziyeti telgraf başında takip ediyordu. (Bu arada Yunan ordusunun da ric'at etmekte olduğuna dair İsmet Paşa­dan bir telgraf gelir)... Mustafa Kemal Paşanın yanında bulunan Hamdullah

«Herşeyi halledeceğiz, hcışeyi ya­pacağız. Bizim yapamıyacağımız yok­tur. Altı ayda herşeyi yarı yarıya ucuzlatacağız.»

(961 seçiminden önce)

Suphi Bey, cephe kumandanının ma­neviyatını kuvvetlendirmek için bu telgrafa taltifkâr bir cevap verilmesi­ni Mustafa Kemal Paşa'dan rica edin­ce Mustafa Kemal Paşa da telgrafı Hamdullah Suphi Beye vererek :

— Alınız, istediğiniz gibi bir cevap yazınız, gönderelim! demiş.

(Ve telgrafın metni böylece Ham­dullah Suphi tarafından yazılarak, ta­biî Atatürk'ün muvafakatiyle gönde­rilmiştir.

«Atatürk'ün Hususiyetleri» — Kılıç Ali, sayfa 52. Kitapta adları geçen kimselerden hiçbiri hâdisenin böyle cereyan ettiğini yalanlamamışlardır.)

Nitekim stratejik bir hareket olan Eskişehir - Kütahya muharebeleri so­nunda İnönü'nün ehliyetsizliği bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmış, Nâzım Bey tümeni, Altıntaş'ta feda edildiği ve Nâzım Bey şehit düştüğü halde or­du muntazam bir ric'at yapamamış ve bin emekle hazırlanıp mevcudu 40 bi ne yaklaşan ordunun ancak yarısı Sa­karya'nın doğusuna geçebilmiştir.

Atatürk'ün ismet İnönü hakkında bu bakımdan kanaati, İsmet Paşa'nm başında ona gidilecek yolu gösterecek birisi olduğu vakit verilen emrin ve yapılan plânının iyi bir tatbikçisi ol­duğu, ama hayatî meselelerde kendi kendine isabetle karar verme kabili­yeti bulunmadığı yolunda idi. Bunu Atatürk'ün ağzından tesbit eden neş­rolunmamış bir vesikayı ileride yaym-lıyacağız.

(Devam edeceğiz)

Page 9: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

Türk i s t an ek ib inden : Uygurlar ın Sıyrılma Oyunu.

Çok uzak yerlerin oyunlarım oyna­yan ve çok çeşitli kıyafetlerde bulunan ekiplerin hepsinde aynı hava ve ayni ruhun görülmesi dikkati çekti ve he­yecan uyandırdı.

Oyunların bir çoğunda derin mâna­lar da seziliyordu. Meselâ, Kırım eki­binin Çoban oyununda sürüsünü ve arkadaşlarını kaybetmiş bir çobanın ufkun her yönünü araması başka Türk İcrle bağları kesilmiş Türklerin büyük Türklüğün diğer parçalarım da arıyor ve özlüyor olma durumunu canlandırı­yordu ve o hissi seyircilere iyice du­yurdu.

Okunan şiirler ve Türkülerin metin­leri de manâlı ve güzeldi.

En çok alkışlananlardan iki örnek: Azerbaycan'dan: «Türkelinde esen yeller, Sana şirin Türkü söyler, Olsun bütün Kafkas eller, Kurban Türkün bayrağına.» Türkistan' ın millî şairi Çolpan'dan

(Kazak lehçesi ile):

«Yığlama yurdum bu künlerde yoksa bahar,

Kelgisi bir künde balıdın yıldızı oyııap kalar»

Anadolu Türkçesiyle: «Ağlama yurdum bugünlerde yoksa da

bahar, Gelecek bir günde bandın yaldızı

parlar.» Oyunların canlılığı, çeşitliliği ve gü­

zelliği seyircileri hayran etmiştir. Gece saat 1 de bittiği zaman seyirciler doya-mamış durumdaydı.

• İSMET KARABELA İMIS

GÜMÜŞHACIKÖY - Kadir Yonca Kazamıza Diyanet işleri Müfettişi

olduğunu iddia eden b i r kimse gelmiş ve o sıfatla müftülüğü teftişe başla­mıştı. Zeki ve enerjik müftümüz Ömer Kama, bu kimsenin halinden şüphelen miş ve ona bazı sualler sorup bir sah­tekâr olduğunu sezmiştir. Müftünün Emniyete haber vermesi üzerine bu

kişi yakalanmış, ve hüviyetinin sahte olduğu, kendisinin ismet Karabelâ adında bir sabıkalı olduğu ve daha bir­çok suçları olduğu anlaşılmıştır. Müf­tümüzün dikkatliliği ve zekâsı çevre­mizde takdir uyandırmıştır. Daha ön­ce de ayni müftü başka bir sahtekârı buna benzer şekilde bilmiş ve ortaya çıkarmıştı.

• RİZE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNÜN

DİKKATİNE Yurdun her tarafında Yılanların Ocü

filminin oynatılması hâdiselere sebeb oluyor. Sinemacıların büyük çoğunlu­ğu millî hisleri ve sağ duyuları sebe­biyle oynatmıyorlar. Tek tük, paraya tamah edip oynatanlar çıkıyor. Bun­lardan biri Rize'deki bir sinema sahi­bi.

Gençliğin duygularına karşı inat ede­rek oynatmaya girişmiş. Hâdise çık­ması ihtimaline karşı sinema'nın için­de ve dışında 20 den fazla polis yer almıştı. Gençlik protesto gösterilerin­de bulundu. Bu arada salonda karan­lıkta mantar tabancaları da patlatıl­dı.

Bunun üzerine heyecanlanan ve man tar tabancasını karanlıkta kimlerin patlattığını tesbit edemeyen polisler­den bazıları maalesef ağızlarını boz­muşlar ve gençliğe sinema salonunda alenen «orospu çocukları» ve daha da ağır müstehcen tâbirlerle sövmüşler-dir. Bunu yapanların polisler arasın­da ancak küçük bir azınlık olduğunu tahmin ve ümit ediyoruz.

Bazı polislerin bu hareketinin üze­rinde Rize Emniyet Müdürlüğünün önemle durması ve bunu yapan polis­leri şiddetle cezalandırması lâzımdır. Polislerin vazifeleri nizamı korumak ve suçluları yakalamak olup bu şekil­de sövmek tamamen vazife sınırlarını aşmaktır, üstelik bunu alenen yapan polisler salonda bulunan başka her­kesin de nezahatine tecavüz etmiş ve korumakla mükellef oldukları huzuru o mantar tabancasını atandan kat kat daha kötü bir şekilde kendileri boz­muş olurlar.

Türkistan ekibinden: Altay Kazaklarının Kaıacorga Oyunu.

MİLLÎ YOL ÎQ

MOSKOVADA «YAŞAMAK»

Moskova Belediyesinden bir me­m u r bir «dairenin» (yani 2 metre karelik ve mutfağı da içinde otur­ma yeri) kapısını çalar:

— Ivan Petrof burada mı oturu­yor?

— Hayır, der, kapıyı açan kimse. — Nasıl olur? Kapıda Ivan Pet­

rof yazılı! — Burada Ivan Petrof diye biri

yaşamıyor! — Peki senin adın ne yoldaş? — Benim adım Ivan Petrof. — Peki niye burada yaşamıyor

dedin?

— Bu «yaşamak» mı ki NOT: Böyle birşey olmuş değil.

Buna cesaret edecek bir tek Ivan bile yok Rusyada. Halk sadece hi­kâyesi ile avunuyor, o kadar.

Page 10: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

Nejdef Soncor'ın itirafi nrg cevapları (Sosyalizm maskesi altında Türk milletini malûm ağu ile ze­

hirlemeye çalıdan dergilerden birisinde milliyetçiliğe ve milliyet­çilere yapılan saldırmalar devam edip duruyor. Bu dergilerden biri­sinde arkadaşımız Nejdet Sançar aleyhinde, birtakım iftira ve yalan­larla dolu bir yazının çıktığı da dergiyi takip edenlerin malûmudur. Kremlin'in «İftira et, tutmasa da iz bırakır» prensibine uygun ola­rak yapılan bu kasıtlı neşriyattan üzüntü duyan genç Türkçülerden bâzıları: «Nejdet Bey bu namussuzlukları neden cevaplandırmı­yor?» diye bize sormakta idiler. Bayram tatilinden istifade ile Anka-raya gitmiş olan değerli arkadaşımız Fahri Ersavaş, Nejdet San-çar'ı da ziyaret etmiş ve kendisiyle bu konuda konuşmuştur. Bu rö­portajı aynen veriyoruz.)

Ayrıca bu konuda bu kadar gayret­keşlik gösteren ye gençliğe söven po­lislerin bunu ne gibi bir maksatla yap­tıkları, aralarında kızıl eğilimli olanla­rın bulunup bulunmadığını da araştır­mak Emniyet Müdürlüğü için bir va­zifedir.

Gençlere gelince: Millî ahlâkı tahrip edici ve komünist eğilimli eserlere kar­şı protesto nümayişleri yapmak elbet­te haklarıdır ve doğrudur, ancak man­tar tabancası atmak ve karanlıkta dö­şemeleri kesip tahrip etmek gibi yapıl­dığını haber aldığımız hareketleri doğ­ru bulmuyoruz. Sinema sahiplerini gençlik heyetleri halinde ziyaret etmek ve onların milli duygularına ve vicdan­larına hitap etmek daha iyi bir yoldur. Böyle bir hitap karşısında elbette ki onlar da fazla İsrar etmezler.

• TÜRKİYE'DE GİZLİ TEŞKİLÂT! «Ta Nea» (Atina) gazetesi Türkiyeyi

de ziyaret etmiş olan Horace Sherman Miller adlı bir Amerikalının Yunanis­tan, Türkiye ve ispanya hakkındaki görüşlerini belirten bir yazısını yayın­lamaktadır, işte manalı bir parçası: «Komünizmle ve kapitalizmle işbirliği yapan gizli Yahudi teşkilâtlan var, bunlar bin yıllık bir plânın gerçekleş-ürilmesine çalışıyorlar: Dünyayı hü­kümleri altına almak. Bugün hükü­metlerin çoğu onların âletleridir, âlet olmayanlar ise diktatörlükle suçlandı­rılmaktadır.»

• ÇEKLERİN İSYANI

1 Mayıs günü Pragda (Çekoslovakya-da) Üniversite öğrencileri rejime karşı nümaviş yaptılar. Eski bir geleneğe uvarak büyük Çekoslovak şairi Karel Hynek Machanın heykeli etrafında top­lanan 2000 kadar öğrenci toplantıyı kı­sa zamanda siyasî hakların kısılması­na ve açlığa karşı bir gösteri haline getirdi. Başlıca sloganlar şunlardı: «-Kahrolsun Komünizm», «Günde üç patates, işte çalışmamızın bedeli», «Ga-garinimiz ve Titovumuz var amma yi­yecek ekmeğimiz yok» v.s. Halkın da katıldığı bu gösteri makineli tüfekli polisler tarafından kuşatılmış ve pek çok kişi yakalanmıştır.

Bu kahramanca hareket bastırılmış­tır, fakat Çekoslovakyada herşeyin hiç de iyi olmadığını göstermiştir. Çekos­lovak milleti kadere boyun eğmiş sa­vılmaz.

• SPORDA RUSYA'YA BOYKOT

«Tribüne de Geneve» (Isviçrenin ve belki de dünyanın en ciddî gazetesi), 2fe Şubat 1962 tarihli sayısında özet olarak şunları yazıyor: «isviçre Jim­nastik Federasyonu Rusya ve onun esi­ri olan milletlerle her türlü spor te­maslarını yasak etmiştir. Ancak bu esir diyarlarda olmamak şartile mil­letlerarası karşılaşmalara isviçreliler de katılabileceklerdir.»

"

ADALET Son sayısı birçok yeniliklerle çıktı.

Anafartalar Cad. 663 — izmir.

Nejdet Sançar'ı evinde ziyaret et­tim. Uzun konuşmamız sırasında, söz, sosyalizm perdesi altında komünizm propagandası yapan bir derginin ifti­ra ve yalanlarına gelince, Nejdet Beye aleyhinde o dergide bir yazının çıktı ğını haber verdim.

Cevap olarak dedi k i : — Bu derginin ilk sayısı çıktığı za­

man Zeki Sofuoğullarında idik. O gün komünizm propagandası yapan bir der­giyi satın alarak ona para j'ardımı ya­par bir duruma düşmemek için, alma­ma kararını verdik. Ben o gündenberi bu karara uyuyorum. Bu sebeple o pa­çavrayı bugüne kadar elime almış de­ğilim.

— Bu dergiyi ben de almıyordum, dedim, ancak Ankara'ya gelirken genç arkadaşlar son iki sayısını verdiler. Oradan aleyhinizdeki iddiaları madde madde tesbit ettim. Onları birer birer size söyliyeyim de cevaplarınızı umu­mî efkâra intikal ettirmiş olayım.

— Hayhay, buyurun. — Birincisi şu : Atatürk öldüğü za­

man siz bu ölümü «geberdi!» sözü ile ifade etmişsiniz ve bunun üzerine oku­lun müdürü size bir tokat atmış filân, falan...

Nejdet Sançar, gülümsiyerek şun­ları söyledi:

— Bu yalanı ilk olarak Hasan Ali söylemişti. Kenan Öner dâvası sırasın­da, bizler, merhum Kenan Öner'in şa­hitleri olarak mahkemede ifade verip de gerçekleri ortaya koyunca, Hasan

Ali, şaşkına dönmüş ve meşhur «Mü­dafaa» sında hepimize iftiralar atmaya çalışmıştı. Benim payıma düşen de iş­te bu Atatürk düşmanlığı martavalı ol­muştu.

Bugün artık aklı başında ve düşünce sahibi herkes biliyor ki, komünizme karşı olan kimselere yapılan en bey­lik isnad Atatürk düşmanlığıdır. Dün olduğu gibi bugün de bütün Kremlin uşakları bu mide bulandırıcı yalanı kı­zıl bir sakız gibi ağızlarından hiç eksik etmiyorlar.

Hasan Âli'ye, 1947'de yayınladığım

RÖPORTAJ

Nejdet Sançar

«Hasan Âli ile Hesaplaşma» adlı bro­şürümle hakuttiği cevabı ve gerekli dersi vermiştim. İddiasının nasıl kuy­ruklu bir yalan olduğunu da, o zaman Sivas Öğretmen Okulunda talebelerim bulunan gençlerin bir kısmının bana gönderdikleri mektupları broşürde ya­yınlamak suretiyle isbat etmiştim. Bro­şürü getireyim de o mektupları birlik­te okuyalım.

Nejdet Bey kütüphanesinden getir­diği broşürden, mektupların yer aldı­ğı rayfaları açtı ve okudu. Bunlar İne­bolu Ortaokulu matematik öğretmeni Mehmet Saygı, Pamukpınar Köy Ens­titüsü öğretmeni Süleyman Bumin, Tokat Gazipaşa Okulu öğretmeni İhsan Tuncay ve Zile İlkokulu öğretmeni Ri-fat Başdoğan'dan gelmişti v . hepsi de Hasan Âli'nin iddiasını yalanlıyorlar­dı.

I'ejdet Sançar: — İşte, dedi, bugünkülerin o günkü

ağababası Hasan Âli'nin iddiasının na­sıl bir kuyruklu yalan olduğu, Sivas Öğretmen Okulunda o yıl talebelerim

3IÎLLÎ YOL [D

Page 11: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

Bir gece HIZIR BEK GAVRETULLAH

Vatan hasretiyle yanan bağrını, Türk Göçmen ve Mülteci Der­nekleri Federasyonunun folk­

lor gecesinde bir an için serinle­di. Yıllardır aşkiyle kıvrandığım aziz vatanım hayâlimde yaşattığım gibi gözümün önüne serilmişti. Ka-vuşuvermiştinı. Kendimi bir masal seyyahı zannettim, iki - üç saat içinde bütün Türk dünyasını do­laştım. Altaylardan kalktım, Turan ovasını, Kafkasları geçerek Azer-baycana ulaştım, mola vermeden Kırım, idil - Ural, Balkanlardan Vi­yana kapısına vardım, ve dönerek molayı Anadolu'da verdim. Bir za­manlar pervasızca dolaştığım bu uçsuz bucaksız bozkırın artık yol­larında kan, ölüm ve korku var. Kardeş, kardeşe düşürülmüş, bir­birlerine vurdurulmuş. Türkistan bölünmüş, Kafkas parçalanmış, Azerbaycan çiğnenmiş, Kırım esir edilmiş ve Balkanda azınlık kalmış­tı. Bu Türk yurtlarının, Moskof -Çin entrikalarına nasıl kurban edil­diği o gece gözümün önünde bir-bir canlandı.

O gece, Kırım ekibinin oynadığı Çoban Oyunu buna en canlı misal­dir: Olay, Kırını bozkırlarında geç­mekte, çoban uyuya kalır. Sürü ve arkadaşlarını kaybeder. Neden son­ra uyanır, artık i.ş işten geçmiştir. Ama, çoban sürü ve arkadaşlarını aramağa koyulur. Arama oldukça uzun ve maceralı geçer. Neticede arkadaşlarını bulur. Sürüsünü bu­lamaz.

Temsil çobanın arkadaşlarını bul-nıasiyle sona ermekte.

Anladığumza göre, çobanın ar­kadaşları, Çin şeddinden - Viyana kapılarına dayanan Türklerin muh­telif boyları. Sürü de birleşmiş hal­de millet. Çoban Türkün boylarını biliyor, fakat; Türk milletini bir arada göremiyor ve görmek için de aramaya girişiyor.

Çoban sürüsünü arıya dursun. Arayan elbette bulacaktır. Çobanın istiklâl ve hürriyet derdi de var. Kaybolmuş, dağılmış sürüsünün bir parçası müstesna, diğerlerinin hak ve hukuku çiğnenmiş, hürriye­ti gaspedilmiş, âkibeti meçhul...

Ey! Çoban, her gecenin bir saba­hı var. Metin ol, gayret et. Sürünü bir gün, elbette hür olarak bula­caksın...

olan gençlerin bu mektuplarıyla mey­dana çıkmıştı.

Sonra şunu da ilâve edeyim : Ben yaratılış bakımından hayli metin bir insanım. Bu sebeple gözümden kolay kolay gözyaşı akmaz. Kendimi bildi­ğimden 1938 yılına kadar sadece iki defa gözyaşı akıttığımı hatırlıyorum. Bunlardan biri lisede öğrenci iken an­nemi kaybettiğim sırada ve sadece me­zar dönüşü, diğeri de Atatürk'ün ölü­münü radyodan haber aldığım gün. Artık insaf sahipleri buna göre hüküm versinler. Ben «geberdi!» sözünü ancak Türkiyeyi Kremlin'e köle etmek için çalışan vatan hainleri, yâni kızılların canı cehenneme gittiği zaman kullana­bilirim.

Meselenin aslı yalan olunca tabiî tokat filân gibi teferruatının da masal olması zarurîdir. Sonra, bir de zama­nı düşünmek lâzım. 1938, benim deli­kanlılık yıllarımdı. Evvelki hafta Türkocağında gençlerle yaptığım kısa hasbihalde de söylediğim gibi, o sıra­larda bana tokat atmaya yeltenecek adamın alnını karışlardım.

Özetlemek gerekirse ne ben Ata­türk düşmanıyım, ne o ölüm karşısın­da o kaba sözü kullanmış bulunuyo­rum, ne de bana el kaldırma cesareti­ni gösterecek bir müdür çıkmıştır. Bunların hepsi yalandır. Kızıl köpek­lerin uşaklığını ettikleri dâva gibi ko­caman bir yalan...

— İkinci isnad, öğrencilerinize ırk­çılık - Turancılık telkinatında bulun­duğunuz hakkında...

— Biliyorsunuz, Moskofçııların «ırk­çılık - Turancılık» dedikleri şey Türk­çülükten başka bir şey değildir. Tçıle-b-ierime Türkçülük, yâni Türklük sev-

SESSIZ GURULTU - Abdullah Oz-temiz Hacıtahiroğlu — Yağmur Yayınevi — İstanbul. 1962 - 72

Sayfa: 250 Kuruş. Şairin, evvelce muhtelif gazete,

dergi ve antolojilerde yayınlanmış şiirleriyle birlikte hiç yayınlanma­mış 25 şiirini de içine alan Sessiz Gürültü, son yıllarda gittikçe unu­tulan gerçek ve soysuzlaşmamış edebiyatın yepyeni bir örneğidir. Şiirin mutlaka vezinsiz olması ge­rektiğini ileri sürenlere, aruzla fa­kat çok güzel bir Türkçe ile yazıl­mış bu şiirler en güzel cevabı veri­yor.

Sessiz Gürültü hakkındaki en doğru hüküm, kitabın arkasında verilmiştir: «San'at için san'atı esas tutmakla birlikte milli ve gelenek­çi bir anlayışa sahip olduğundan serbest vezni kullanmamıştır. Ona göre yenilik vezinde değil muhte­vadadır.»

MİLLİ YOL O H

gisi aşılamryacağım da Moskofçuluk ve kızıllık mı aşılıyacaktım? Bütün öğ­retmenliğim boyunca bu büyük vazi­femi yapmaya çalıştım. Tabiî Moskof­çuluk telkinine çalışanların iftiraları­na uğrayarak ve onlarla pençe pençe mücadele ederek. Bu arada devletlile­rin hışmına uğrayıp çok çifte yediğim de oldu ama, gönlü Türklük ateşiyle dolu hangi Türk kahbelikler karşısın­da yolundan dönmüş ki ben döneyim?

— Bir de «Yedi göbek ceddini say­mayanın Türklüğünden şüphe ede­rim!» diyormuşsunuz?

— Bu da 1944 kızıllarının meşhur yalanı ki şimdikiler de bu Kremlin ya­lanı üzerinde kızıl yapılan çıkmaya ça­lışıyorlar. Türk milliyetçileri içinde böyle bir düşünce sahibi kimse yok­tur. Ben bu yalana inananlara karşı her zaman Yıldırım Bayezid ve Meh-med Akif misâllerini veriyorum. Ana­sı Bizans Prensesi olan Yıldırım'ı Ir­kımızın Kahramanları adlı kitabımda Türk soyunun muhteşem evlâdı olarak tâ 1943'de gösteren benim. Babası Ar­navut olan Akif'i de, din müessesesi­nin kudretli ve yıkılmaz şahsiyeti ol­duğu için saldıran yerli kızıllara karşı yıllardanberi savunanlar Türkçüler, yâni onların kelimesiyle ırkçılardır. Eğer yedi göbek hikâyesi bir kızıl ma­salı değil de bir gerçek olsaydı bu iki büyük insan Türkçüler tarafından tu­tulur muydu?

Ama bunlar, Türkiye'de Türkten ay­rı ırkî dâva güden kimselere karşı hiç­bir zaman eshab-ı kehf uykusuna yat­mayı kabul mânasına gelemez. O ib­lislere karşı elbette uyanık olacağız. Hele, vatanımızı Moskova'ya satmak isteyen alçakların büyük çoğunluğu­nun kanı bozuklar arasından çıktığı gerçeğini de unutacak değiliz.

— Bir de sizin Çerkeş Ethem'in ak­rabası olduğunuzu yazıyorlar...

Nejdet Sançar acı acı güldü : — Kızılların tilki gibi kurnaz yara­

tıklar oldukları hakkındaki düşüncem artık sarsılmaya başladı. Çünkü attık­ları yalanlarda bu derece tezatlar bu-hıiması bu yaratıkların, kurnazlık bir tarafa, ahmak kişiler olduklarını gös­teriyor. Bir insan hem Çerkeş Ethem'­in akrabası, hem de Irkçı - Turancı, yâni Türk milliyetçisi olabilir mi?

— Sonra Atsız Bey ile annelerinizin ayrı, babalarınızın bir olduğunu yazı­yorlar...

— Bu mühim bir mesele değil ama, diğerleri gibi bu da yalan. Atsız ile an­nemiz de, babamız da birdir. Ve Tanrı­ya yüz binlerce şükür olsun ki her iki taraftan da su katılmamış bir Türk ai­lesinin çocuklarıyız.

— Bir de Tevfik İleri'nin vekilliği zamanında İngiltere'ye gönderildiğiniz ve bu sırada İleri'nin velinimetiniz ol­duğu yazılıyor.

— «Kişiyi nasıl bilirsin, kendim gi­bi...» diye bir söz vardır ya... Bu da öyle... Kendileri, kör gırtlaklarını do­

yuran malûm velinimetlere malik ol­dukları için başkalarının da mutlaka bir velinimeti olmasını tabiî sayıyor­lar. Merhum Tevfik İleri benim üni­versite yıllarından arkadaşımdır. Ve­killik yaptığı sıralarda da yine ve sa­dece bir eski arkadaşım olarak kaldı. Eğer böyle bir durum olsaydı, Bakan­lığın büyük (!) iskemlelerinden birisi­ni de benim altıma çekerdi. Size kü­çük bir hâdise anlatayım : Zonguldak-ts bulunduğum sıralarda oradaki Ko-

Page 12: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

münizmle Mücadele Derneğinde kızıl­lar aleyhinde bayii faaliyet göstermiş­tim. Bu faaliyetimi kösteklemek için Zonguldaktaki kızıllar aleyhimde bü­yük bir kampanya açtılar. Kızılların gayretine Vekâletteki Hasan Âli ar­tıklarının da himmeti eklenince 1951 sonunda Zonguldak'tan Edirne'ye nak­ledildim. Bu sırada merhum İleri Ve­kildi. Bu dalavereden haberi bile ol­madı. Ve ben Edirne'ye nakîedikten hayli zaman sonra aleyhimdeki dalave­relerden dolayı beraet (!) ettiğimi bil­di! en bir resmî yazı aldım.

ingiltere'ye gitmeye gelince; o meş­hur kanunla her yıl dış ülkelere yüz­lerce insan gitmiştir ve gitmektedir. Otların yoldaşlarından da gid^n az mi? Eu heriflerin ne kadar sersem oluuk-

İrrını göstermek için sadece bu bile kâfi...

— Kabahatlarımzdan birisi de imam - Hatip Okulunda öğretmenlik yapmış olmanız...

— İşte bir kuyruklu yalan daha. Akıllarınca bu suretle beni küçültü­yorlar! Onlara göre, komünizme karşı müesseseler olan bu din okulları kö­tü ya, ben de orada hocalık etmekle kötü oluyorum, imam - Hatip okulla­rında okuyan temiz memleket çocuk­larına öğretmenlik yapmayı çok ister­dim. Fakat olmadı. Ankara'da sadece Gazi Lisesinde ve Polis Kolejinde ede­biyat öğretmenliği yaptım. Bu hasta­lık, birbuçuk yıldanberi bu şerefli Türklük vazifesini yapmaktan beni alakoyuyor.

Nejdet Sançar'ın son sözü bu oldu.

Türkçüler Derneği Tüzük Tasarısı (Geçen sayıdan devam) 12 — Her üye derneğe girerken

bir kütük numarası alır. Bu numara değişmez. Dernek üye'eri törenlerde ve biribiriyle olan şahsî münasebet­lerde Türkçülükteki kıdem sırasına göre saygı ve sırayı gözetirler. Bu kıdemi üyelerin kütük sayıları göste rir.

Bu madde Türkçülüğün geleneğine uygun olduğu inancı ile konulmuş­tur. Ancak dernek üyeliğinin kıdem sırası dışında Türkçülükte kıdem sı­rasını koruyan bir geçici maddenin de konulduğu ileride görülecek.

13 — Dernek üyeleri bağlı olduk. hırı yürütme kurulunun iznini alma­dan başka hiçbir derneğe girmez­ler. Merkez Yürütme Kuru'u belirli bâzı derneklere hiç girilemiyeceği-Be veya yine belirli bâzı derneklere ayrıca izin almadan her üyenin gire­bileceğine dair genel kararlar yayın-layabi'ir.

Disiplinli bir ülkü derneği için bu hüküm tabiîdir ve faydalıdır.

14 — Türçüler arasındaki birliği korumak ve yapılacak yayınların Türklüğe en büyük faydayı sağlama­sını mümkün kılmak için, bütün üye ler Türkçülüğü ilgilendirir konularda yayınlayacakları kitapları ve önemli yazıları önce Merkez Yürütme Kuru­luna veya merkezde ve şubelerde Merkez Yürütme Kurulunun yetkili kılacağı üyelere göstererek danışır­lar. Dergi ve gazete gibi yayınların başlamasında ve kapatılmasında da böyle yaparlar. Derneğin gelenek ve ruhu bu gibi hallerde kesin mahzur­lar olmadığı takdirde üyelerin iste. diklerini yayınlamalarına karışılma-masını gerektirir.

Bu maddenin üzerinde çok dü­şündük. Konulmasının kaçınılmaz o'duğu sonucuna vardık. Derneğin içindeki hür ve müsamahalı hava ve zihniyet bu hükmün kötüye kul­

lanılmaması için en büyük teminat olacaktır.

15 — Her üye bir şube veya oca­ğa bağlıdır. İkametgâhını değiştir­diği takdirde bağlı olduğu şubeyi de değiştirebilir.

16 — Ayrıca her üye merkezde derneğin kütüğünde kayıtlıdır.

17 — Derneğin teşkilâtı üç kade­melidir.

a) Merkez. b) Şubeler. c) Ocaklar. 18 — Her kademenin organları

şunlardır: a) Umumî Heyet. b) Yürütme kurulu. c) Denetçiler. ç) Haysiyet kumlu. 19 — Merkez umumî heyetinin

adı Kuru'tay'dır. Kurultay her şube­nin o şubeye kayıtlı üyelerin yüzde biri nisbetinde göndereceği delege­lerle kurulur. Şu kadar ki, böylece delegelerin sayısının 500 ü aşacağı anlaşılırsa, Merkez Yürütme Kuru­lu delege sayısını 500'den aşağı ol­mamak üzere belirli bir sayıya indi­rebilir. Bu halde her şubeye neka-dar delegelik düşeceği yine o şube­ye bağlı üye sayısına göre hesapla­nır.

20 — Merkez Yürütme Kurulu üyeleri, Dernek Başkanı ve toplanı olarak 1 yılı aşkın süre ile başkan­lık etmiş eski dernek başkanları, kurultayın tabiî ü\ esidirler.

21 — Kurultay'ın günü, saati, ye­ri ve gündemi en az 10 gün önce en az iki dergi veya gazete ile ilân olu­nur.

22 — Kurultay her yıl Temmuz veya Ağustos ayı içinde alelade o-larak toplanır. Bu toplantılar zorla­yıcı sebeplerle Merkez Yürütme Ku­rulu karan ile en çok iki yıl geri bı­rakılabilir.

23 — Merkez Yürütme Kumla her vakit Kurultayı fevkalâde top­lantıya çağırabilir. Derneğe bağlı şu belerin yürütme kurullarının beşte biri veya derneğe kayıtlı üyelerin yirmide biri de Kurultayın fevkalâ­de toplantısını isteyebilirler.

24 — Gündemde en az şunlar bulunur:

a) Başkanlık divanı seçimi, b) Merkez Yürütme Kurulunun

faaliyet raporu... c) Merkez Yürütme Kurulunun

hesap raporu. ç) Denetçiler raporu, ve eski Mer­

kez Yürütme Kurulunun ibra edil­mesi.

d) Dilekler, e) Seçimler. 25 — Ayrıca delegelerin yirmide

birinin istediği hususlar gündeme gi rer. Fevkalâde Kurultaylarda bu madde uygulanmaz.

26 — Kurultay, tüzüğün değişti­rilmesine ve Derneğin feshedilmesi, ne üçte iki çoğunlukla, başka konu­larda salt çoğunlukla karar verir.

27 — Kurultay ilk iş olarak el kaldırma ile ve sait çoğunlukla ken­disine bir başkan, bir başkan yar­dımcısı ve yeteri kadar yazgan seçer. Bu seçimler yapılıncaya kadar Ku-rultay'a kütük numarası en küçük olan üye başkanlık eder.

28 — Merkez Yürütme Kurulu üyelerini ve Denetçileri Kurultay se­çer. Bu seçimler gizli oyla ve katı­lanların yarıdan bir fazlasının oyu­nun ayni kimseler üzerinde toplan­ması ile yapılır. İlk oylamada yarı. dan bir fazla oy sağlanamazsa ikin­ci oylamaya geçilerek bu sefer en fazla oy almış olanlardan seçilecek­lerin iki katı sayıda aday arasında seçim yapılır ve bunlardan en çok oy alanlar seçilmiş sayılır.

MERKEZ YÜRÜTME KURULU 29 — Merkez Yürütme Kurulu 15 ki­

şidir. Yürütme Kurulu üyeleri 3 yıl sü­re ile seçilir. Her yıl Kurultay Yürüt­me Kurulunun 1/3 ünün seçimini ye­niler. Yine seçilmek caizdir, ilk seçim­lerde yenilenecek 1/3 leri tâyin etmek için kura çekilir.

Üyelerin 3 yıl süre ile seçilmesi ve her yıl 1/3 ünün değişmesi bizde yeni bir hükümdür. Devamlılığı sağlamak için düşünüldü.

30 — istifa, hastalık, veya başka se­beple üyelerden biri görevini yapamı-yacak hale gelirse, Merkez Yürütme Kurulunun kalan üyeleri geçici olarak o üyenin yerine başkasını seçerler. Ge­çici üye gelecek Kurultay toplantısına kadar, veya asıl üyenin görev yapma­sına engel olan hal geçinceye kadar vazife görür.

Mutat şekil olan yedek üye seçimin­den daha kestirme olduğu için tercih edildi. Sıkı bir ülkü bağı ile biribirina ve derneğe bağlı kimseler için başka­ca bir mahzuru da görülmedi.

(Devamı var)

MİLLÎ YÜL fEJ

Page 13: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

ANKETIMIZ uımiiiı Minini ııuııı im I m tınının I I Sorul ar " ' " " " " UI1HI1IİIIUMIIIIIII.İ

1 — Ölmüş bir Tttfk'un bugün tekrar dirilmesi mümkün olsa kim i olmasını tercih edtrdiniz? Niçin?

2 — Tarihimizdeki en yanlış hareket nedir? 1 3 — Allahın Türk milletine şu anda bir kereye mahsus mucizevi i

bîr lûtfu olacaksa ne olmasını tercih ederdiniz? Niçin? 1 — Kendi millî zevkiniz bakımından, elinizde olsaydı hangi yüz- I

yılda yaşamak isterdiniz? §

•.jmıııııiiHiımiHiııı mı ı mı 11 ılımımın ııııııııı ılımın ılımlımın

1 — Bozkurtların kahraman baş­buğu Kürşad.

2 — Baltacı Mehmet Paşanın; Türklüğün, Müslümanlığın ve bütün insanlığın ezelî düşmanı olan Slav köpeklerini Prut savaşında mahvet­memesi.

3 — Mazisi şeref destanlarıyla do­lu bütün Müslüman Türklerin aylı-yıldızlı bir bayrak altında toplanma-lannt.

4 — Bozkurtların dirildiği zaman­larda yasamak isterdim.

ZEKİ ÜNAL

1 — 2 — Dilimize önem vermeyip öz

türkçeden uzaklaşmamız ve neticesi olarak bugünkü kozmopolit dili mey­dana getirmemiz.

3 — Türkistanda yaşayan ırkdaşla­rımıza birleşip Anadoluyu ve Orta Asyayı içine alan bir devlete sahip olabilmemizi. Bütün Türklerin hür­riyet içinde yükselebilmeleri için.

4 — Göktürkler zamanında, Bilge ve Gültekin Hanların yanında.

REŞAT ÜZMEN •

1 — Yavuz Sultan Selimin dirilme­sini isterdim. Zira Mısır seferine çı­karken, bir Yahudiden borç para al­mış, seferden zaferle döndüğü za­man Yahudi, alacağına mukabil oğ­lunu Yeniçeri yapmasını ister. Ya­vuz: Senin kafanı uçururdum amma, alacağın, vermediği için bunu yaptı derler... Al paranı çekil yanımdan, der.

2 — Osmanlı padişahlarının Doğu Türkleriyle ilgilenmemeleridir.

3 — Milliyet ülküsünün her Türk'­ün kalbine bütün aşkıyla yerleşmesi.

4 — 15. asrı yaşamak isterdim. AHMET ÖZG1RAY •

1 — Kürşad, Türklüğün faziletle­rini ve kahramanlığını şahsında top­ladığından.

2 — Fener - Rum Patrikhanesinin kaldırılmaması, azınlıklara gerekti-

ıılıııııııımııtmımııımılıliMiııımıımıııımıfmimin -

ğinden daha fazla haklar vererek ve yabancı milletlere de kapitülâsyon dtnilen sömürme hakkının tanınması ile milletimizin iktisaden mahvedil-mesi.

3 — Türkiyeyi fazla ilericilerden ve köy yılanlarından temizleyecek, Türklüğünü ve bütün Türkleri hiç­bir zaman asla unutmayacak, Türk­lük... Türklük... için yaşayacağım di­yen bir lider isterim.

4 — Bu lider zamanında yaşamak isterim.

OKANDAN ERGİN 1 — Yavuz Sultan Selim. Disiplin­

li sert idaresi ile gerçekleştirmek is­tediği ideali için.

2 — Devşirme ve dönmelere dev­let idaresinde vazife verilmesi.

inanlarını tanıma hassasının veril­mesini isterdim.

4 — Bütün Türklerin birleşerek bir bayrak altında toplanacağı yüz yılda yaşamak isterdim.

İSMAİL BOSTAN •

1 — Kül Tigin (Gültekin) bütün hayatı vatan ve miliet uğruna savaş ve zaferlerle geçtiği ve uzun yıllar Türk kuvvetlerine başkomutanlık e-derek bütün Asyayı Türk silâhlarına boyun eğdirdiği için.

2 — Islahatçı bir hükümdar olan III. Selimin tahttan indirilmesi.

3 — Bütün Türklerin bir bayrak altında ve milliyetçi bir lider baş­kanlığında toplanmasını. Çünkü At-sız'm dediği gibi, yüzde yüz Türk ol­duğumuz gün cihan bizim olacaktır.

4 — 16. yüzyılda. Bütün dünyanın Türk kuvveti karşısında tir tir tit­rediği Kanunî devrinde.

MEMDUH ARSLANOGLU •

1 — Kültigin. Türk'ü bildiği, an­ladığı için.

2 — Kapitülâsyonlar. Zira kuvvet­li bir maliye, kuvvetli bi r ordu ka­dar müessirdir.

3 — O kadar günahkârız ki. birşey istemeye yüzümüz olmasa gerek. Ge­ne de hepimize Türk olduğumuzu hatuiatıversin kâfi.

4 — Kürşad'la at koşturmak. Ben­ce 1000, hattâ daha fazla ömre be­deldir. Türklerinden büyüğüdür o.

CENGİZ TAŞKIN

p E A •-...',•:

"İP"*

Büronuza çelik eşya mı alacaksınız

Arc Metal Ç e l i k E ş y a

mamulleri ÇELİK MASALAR * Dos­ya dolapları * Kütüp­haneler + Çelik sandal­yeler •*- Çelik koltuklar * Çelik para kasaları...

v.s. ni tercih ediniz.

Ustun kalite emsalle­rinden daima ucuzdur. Sipariş üzerine bilûmum madenî eçvalar imalâtı.

Arc Metal Çelik E ş p mamullsri SATIŞ YERİ: T O Y H A N

MÎLLÎ YOL ÎE

(MEHMET ALİ TOY) Galata, Bankalar, Yamkkapı So. Güni Hanı, Nu. 14. Tel: 44 6S 31/16

İSTANBUL «MÜH 34)

Page 14: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

Gençlik Sayfası Kendimize gelelim

efendiler Gençlik ve Spor Bayramımız son

yıllarda millî bir bayram havası taşı­maktan çıkarılmağa, amiyane tabiriyle baldır-bacak gösterisi halini alması­na çalışılmaktadır.

Hain ve sinsi bir propaganda ile genç nesil mahvedilmek istenmekte­dir. Bu sinsi propaganda tek kuvve­tini, neşriyat müesseselerimizin ilgi-siliğinden veya gençlerimize millî ruh ve iman aşılamaktan mahrum ol­masından almaktadır. Müslüman Tür­kün ancak kendisine has olan şahsi­yeti yabancı ve sapık ideallerin esare­tinde bırakılmak istenmektedir.

Maarif Vekâletimiz ise, milliyet ve mukaddesatımızı, örf ve ananelerimi­zi, millî kültürümüzü hiçe sayan bü­tün bu olaylar karşısında hâlâ seyirci mevkiindedir.

Millî bayramlarımız Türklüğe yakı şacak millî bir hava içinde kutlanma­lıdır. Her şeyimizle millî olmamız şarttır. Ahlâk, eğlence, edebiyat, gi­yim, musiki, âdet ve gelenek... Her-şeyde millî olmamız icabetmektedir.

Altı asır üç kıt'aya kültür ve ahlâkı ile hükmetmiş koskoca bir milletin torunları hiç bir zaman yabancı ideal­lerin hizmetkârı olmamalıdır, olma­yacaktır.

ATASOY MÜFTÜOĞLÜ •

BU MİLLETİN TARİHİNDE Bu milletin tarihinde akıncılar var­

dır. Onlar için serhatler yar yatağıdır. Serhatlerde kuş uçurtmaz, düşmana geçit vermezlerdi.

Bu milletin tarihinde gönüller var­dır. Onların inancıyla vatan varsa, hayat vardır. Bu hayat mezarında bile devam eder.

Bu milletin tarihinde adsızlar var­dır. Her dağ başı onlar için mesken, her karış toprak onlar için mezar ol­du.

Bu milletin tarihinde ulu kişiler vardır. Çağalr açıp, imparatorluklar dize getirip, dünyaya baş eğdirdiler.

Bu milletin tarihinde bir Bozkıırt

Yeni İstiklâl 76 ncı sayı millî ve dinî konu­

larda kuvvetli yazılarla çıktı. Okurlarımıza devamlı olarak

okumalarını tavsiye ederiz.

Fiyatı: 50 kuruş.

Şerefefendi sok. 30, Cağaloğlu, İstanbul.

vardır. Çağlar açıp, imparatorluklar kar, Ergenekon'da milletine yol gös­terir. Tanrı dağında oturur, Anado­lu yaylalarını gözetler.

Bu milletin kara günleri vardır. Yıl­larca devam eder, bir Bozkurt görü­nür gönüllüler, adsızlar, akıncılar bir­denbire toplanır, kara günleri, aka döndürürler. Mutlu aydınlıklar geti­rirler millete.

Bu milletin tarihinde düşmanları vareır. öyle alçak, öyle hunhandırlar ki, beşikteki çocuğa süngü sallar, on­ların kanını şarap niyetine içerler. Bu düşmanlara yardım eden, o kadar kö­pek var ki, ulumaları bir türlü dur-ır>&2.. efendilerinin hatırlan için, do­ğup büyüdükleri vatana hiyanet eder­ler. Mensubu oldukları milletin ata­sına söverler. Bu köpekler fırsat bul­du mu, efendilerinden daha zalim, d:.:.a kahredici olurlar.

Bu milletin çocukları vardır. Olup bitenleri sessizce dinler. Düşman sa­nır ki, her taraf uykuda, her taraf sarhoş. «Serbestçe dolaşmanın zama­nı geldi.» c';r, meydana fırlar. Fırla­ması ile yok olması bir olur. Uykuda sandığı millet ona uyumadığını gös­terir.

Bu milletin tarihinde tekerrürler vardır. Aynı şimdikine benzer. Gö­nüllüleri görünmez, adsızları ses çı­kartmaz, akıncıları serhat boylarında dolaşmaz. Düşmanları, yamakları ulu­maya başlar. Meydan onlarındır artık. Onlar buyruk olmaya çalışırlar vatan­da. Kardeşi kardeşe kırdırmak ister­ler, illerin, kardeşlerin yarısı tutsak düşer. Ezilir düşmanın kırbacı altın­da. Kara gün uzadıkça uzar. «Türk il­leri tutsak olmuş» haberi yayılır, bü­tün kıt'alara. Dünya bayram eder. O-zanlar ağlamaya başlar, tutsak düşmüş iller için ağıtlar yakılır, türküler söy­lenir. Minarelerde kandiller yanmaz. Camiler kan ağlayanların otağı olur. Ezanlar, okunan Kıır'anlar göz yaşla­rı ile dinlenir. Dualar yaşlı gözlerle yapılır. Millet nâçâr düşmüştür. Bü­tün ümitler Tann'da, bütün gözler Bozkurt'tadır. Bir baş, bir gönüllüler ordusu beklenir.

Bütün eller semaya kalkarak: «Tanrım bizi kurtaracak baş'ı gönder» diye yalvarır. Bekliyoruz Tanrım, bi­zi kurtaracak, kardeşi kardeşe ka­vuşturacak baş'ı bekliyoruz.

NECDET ÖZKAYA •

S E N Sen ey Bukalemon! Hangi renktensin, kaldır şu iğrenç

yüzündeki perdeni de rengini göre­yim. Kendini tanıtmaktan kokuyor­san, git öz diyarına; gezme benim mukaddes beldemde. Eğer sen benim

ÇIKIYOR

DIŞ TÜRKLER ve

TÜRKİSTAN Yazan:

Ziyaeddin BABAKURBAN (Komünist zulmüne uğrayan in­sanların sesini dile getiren bir

eser..) Doğan Güneş Yayınları arasında pek yakında çıkıyor. Bekleyiniz. Nuruosmaniye caddesi Nu: 31/2

İSTANBUL

kim olduğumu bilmiyorsan sana ken­dimi tanıtayım. (Gerçi Atan Atamı, sen de beni çok iyi tanırsınız). Ben gece gündüz vahşî bozkırlarda at koşturan, bulduğu yerde senin ata­larının başım ezen Türkoğlu Türkün Torunu Türküm. Ya sen, sen kim­sin? Ama ben de seni tanıyorum. Hattâ masken oîduğu halde. Sen bu öz yurdumda, kalbine her biri bir ok gibi batan minarelerimin gölgesinde ilahi sesleri benimle birlikte dinle­yen ve benden gibi görünen, kendi soyunu bile tanıyamıyan, bir soystı-sun. Ama sen de ataların gibi bir gün hile dolu kalbinden okumla yarala­nacak ve yayımın kirişi ile boğulacak­sın.

MUSTAFA SAĞLAM •

DUA BORCU Yeni yetişen genç kardeşlerim : Bütün dünyaya ün salmış kahra­

man ecdadımızın torunları olmakla iftihar edeceğimiz yerde onlarla alay etmeye kalkıyoruz. Yeter, bırakalım artık. Yattıkları yerde rahat uyusun­lar. Onlara dilimizle hakaret edeceği­mize dua etsek herhalde daha yerin­de olur. Onlara minnet ve şükran bor­cumuzu dua ile Ödeyelim. Uçuruma doğru gittiğimiz yoldan dönelim ar­tık. Elele verip dinimizin emrettiği gi­bi beraber çalışıp dünyaya ün salan ecdadımızın hâtıralarını canlandıra­lım. İçimizi kemiren melun komünist mikrobuna karşı ilâç olan dinimizi ihmal etmivelim. Ecdadımız gibi hür ve mert yaşıyalım.

SEYFETTİN BUDAK

TOPRAK Bu sayısında KOR'e, SAGIR'a, SOL'a, SOLCUYA, SOSYALİST ve KOMUNİST'e cevap veriyor.

50 Kuruş Bütün bayilerde bulunur.

P. K. 30 Bayazıt — istanbul

MİLLÎ YOL Î0

Page 15: MİLLİ YOL - ulkunet.comulkunet.com/UcuncuSayfa/milli_yol_018_5367.pdf · turan'la, Ankara'daki apar-tımanmda dört gün birlik te kaldığını «SOP Havadis» açıkladı. Ayn

MİLLÎ YOL 1. Yıl — 18. Sa­yı — 1 Haziran 1962 — Fiyatı 50 kuruş.

TARAFSIZ MıLLiYEıÇı SıYASî DERGİ İmtiyaz Sah ib i : Necati BOZKURT * yazı İş len M ü d ü r ü : ismet TüMTüRK * İdare Müdürü :

Mümin ÇEVİK.

ı Tek sü tun santimi 20 I l i ra ir Tam sayfa arka

kapak (renkli) 2000 li ' ra * Tam sayfa içte

1600 ü ra • Sayfanın 1/4 ve 1/8 gibi ki. s ımları aynı ölçülere gö re hesaplanır

İlân Abone .6 aylık (26 sayı) 112,5 lira * 1 yıllık 152 sayı 20 lira n

İ d a r e h a n e : Nuru Osmaniye Cad. 34, istanbul. Dizgi ve klişe: GÜNEŞ MATBAACILIK T. A. Ş Şerefefendi Sok. No. 44-46, Cağaloglıı

İSTANBUL