menÂkib-i Ç‹hÂr yÂr-‹ gÜzÎncâhillerin, sap›kla-r›n bozuk kitâblar›ndan...

592
Hakîkat Kitâbevi Yay›nlar› No: 12 MENÂKIB-I Ç‹HÂR YÂR-‹ GÜZÎN (Dört Halîfenin Üstünlükleri) Seyyid Eyyûb bin S›ddîk Onbeflinci Bask› Hakîkat Kitâbevi Darüflflefeka Cad. 57 P.K.: 35 34083 Tel: 0212 523 45 56-532 58 43 Fax: 0212 523 36 93 http://www.hakikatkitabevi.com e-mail: [email protected] Fâtih-‹STANBUL A/USTOS-2006

Upload: others

Post on 31-Jan-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • Hakîkat Kitâbevi Yay›nlar› No: 12

    MENÂKIB-IÇ‹HÂR

    YÂR-‹ GÜZÎN(Dört Halîfenin Üstünlükleri)

    Seyyid Eyyûb bin S›ddîk

    Onbeflinci Bask›

    Hakîkat KitâbeviDarüflflefeka Cad. 57 P.K.: 35 34083

    Tel: 0212 523 45 56-532 58 43 Fax: 0212 523 36 93http://www.hakikatkitabevi.com

    e-mail: [email protected]âtih-‹STANBULA⁄USTOS-2006

  • ‹Ç‹NDEK‹LER

    Birinci bâb : Birinci halîfe emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-iS›ddîk›n “rad›yallahü teâlâ anh” menâk›b›hakk›ndad›r. [Bu bâbda 66 menâk›b vard›r.] .........7

    ‹kinci bâb : ‹kinci halîfe emîr-ül mü’minîn Ömer-ülFârûkun “rad›yallahü teâlâ anh” menâk›b›hakk›ndad›r. [Bu bâbda 81 menâk›b vard›r.] .......99

    Üçüncü bâb : Ebû Bekr-i S›ddîk ve Ömer-ül Fârûkun“rad›yallahü teâlâ anhümâ” menâk›b›.[Bu bâbda 23 menâk›b vard›r.].............................185

    Dördüncü bâb : Üçüncü halîfe emîr-ül mü’minîn Osmân-›Zinnûreyn “rad›yallahü teâlâ anh” menâk›b›hakk›ndad›r. [Bu bâbda 55 menâk›b vard›r.] .....199

    Beflinci bâb : Ebû Bekr, Ömer ve Osmân “rad›yallahüanhüm” menâk›b›. [Bu bâbda 19 menâk›bvard›r.]......................................................................253

    Alt›nc› bâb : Dördüncü halîfe emîr-ül mü’minîn EsedillahiGâlib Alî ibni Ebî Tâlib “rad›yallahü teâlâanh” menâk›b› hakk›ndad›r. [Bu bâbda101 menâk›b vard›r.] ..............................................271

    Yedinci bâb : Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî “rad›yallahüteâlâ anhüm” menâk›b›. [Bu bâbda46 menâk›b vard›r.] ................................................409

    Sekizinci bâb : Ebû Bekr-i S›ddîk ile Alî bin Ebî Tâlibin“rad›yallahü anhümâ” münâzaras› ......................527

    Dokuzuncu bâb: Âflere-i Mübeflflerenin menâk›b›. [Bu bâbda13 madde vard›r] ....................................................533

    Onuncu bâb : Resûlullah›n “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”Ehl-i Beytinin menâk›b›. [Bu bâbda17 menâk›b vard›r.] ................................................539

    Onbirinci bâb : Eshâb-› kirâm›n “r›dvânullahi teâlâ aleyhimecma’în” menâk›b›. [Bu bâbda 8 menâk›bvard›r.]......................................................................557

    Onikinci bâb : Bu ümmetin üstünlükleri. [Bu bâbda36 madde vard›r.] ...................................................565

    Bask›: ‹hlâs Gazetecilik A.fi.29 Ekim Cad. No. 23 Yenibosna-‹STANBULTel: 0.212.454 30 00

    ISBN: 975-92119-1-2

  • MENÂKIB-I Ç‹HÂR YÂR-‹ GÜZÎN

    ÖNSÖZ

    Bismillâhirrahmânirrahîm

    ‹nsan için üç dürlü hayât vard›r: Dünyâ, kabr, âh›ret hayât›.Dünyâda, beden rûh ile birlikdedir. ‹nsana hayât, canl›l›k verenrûhdur. Rûh bedenden ayr›l›nca, insan ölür. Beden mezârda çü-rüyüp, toprak olunca veyâ yan›p kül olunca, yâhud y›rt›c› hay-van yiyip yok olunca rûh yok olmaz. Kabr hayât› bafllar. Kabrhayât›nda his vard›r, hareket yokdur. K›yâmetde bir beden ya-rat›l›p, rûh ile bu beden birlikde Cennetde veyâ Cehennemdesonsuz yaflarlar.

    ‹nsan›n dünyâda ve âh›retde mes’ûd olmas› için, müslimânolmas› lâz›md›r. Dünyâda mes’ûd olmak, râhat yaflamak de-mekdir. Âh›retde mes’ûd olmak, Cennete gitmek demekdir.Allahü teâlâ, kullar›na çok ac›d›¤› için, mes’ûd olmak yolunu,Peygamberler vâs›tas› ile kullar›na bildirmifldir. Çünki insanlarbu se’âdet yolunu, kendi akllar› ile bulamazlar. Hiçbir Peygam-ber kendi akl›ndan birfley söylememifl, hepsi, Allahü teâlân›nbildirdi¤i fleyleri söylemifllerdir. Peygamberlerin söylediklerise’âdet yoluna (Din) denir. Muhammed aleyhisselâm›n bildir-di¤i dîne (‹slâmiyyet) denir. Âdem aleyhisselâmdan beri bin-lerle Peygamber gelmifldir. Peygamberlerin sonuncusu Mu-hammed aleyhisselâmd›r. Di¤er Peygamberlerin bildirdikleridinler, zemânla bozulmufldur. fiimdi se’âdete kavuflmak için is-lâmiyyeti ö¤renmekden baflka çâre yokdur. ‹slâmiyyet, kalb ileinan›lacak (Îmân) bilgileri ve beden ile yap›lacak (Ahkâm-› is-

    – 3 –

  • lâmiyye) bilgileridir. Îmân ve ahkâm-› islâmiyye ilmleri (Ehl-isünnet âlimleri)nin kitâblar›ndan ö¤renilir. Câhillerin, sap›kla-r›n bozuk kitâblar›ndan ö¤renilmez. Hicrî bin senesinden evvel,islâm memleketlerinde çok (Ehl-i sünnet âlimi) vard›. fiimdi hiçkalmad›. Bu âlimlerin yazd›klar› arabî ve fârisî kitâblar ve bun-lar›n tercemeleri, dünyân›n her yerinde, kütübhânelerde çokvard›r. Hakîkat kitâbevinin bütün kitâblar›, bu kaynaklardanal›nm›fld›r. Se’âdete kavuflmak için, (Hakîkat kitâbevi)nin ki-tâblar›n› okuyunuz!

    Akl›n varsa e¤er, islâmiyyete ba¤lan!‹slâmiyyetin asl›, Hadîsdir ve Kur’ân!

    Mîlâdî Hicrî fiemsî Hicrî Kamerî2001 1380 1422

    ‹ST‹GFÂR DÜÂSIMuhammed Ma’sûm hazretlerinin 2.ci cildi, 80.ci mektûbun-

    daki hadîs-i flerîfde buyuruldu ki, (‹stigfâr düâs›na devâm ede-ni, Allahü teâlâ derdlerden kurtar›r ve ummad›¤› yerden r›zk-land›r›r). Bu fakîr, farz nemâzlardan sonra, üç kerre bu düây›okuyorum.

    Düâ budur: Estagfirullahel’azîm, ellezî lâ ilâhe illâ huv, el-hayyel kayyûme ve etûbü ileyh.

    Bu düây› okudukdan sonra, yaln›z (Estagfirullah) okuyarakyetmifle temâml›yorum. Ölümden baflka, her derdden kurtar›r.Eceli gelenin de, a¤r›s›z, s›k›nt›s›z ölmesine yard›m eder.

    ________________

    TEVHÎD DÜÂSIYâ Allah, yâ Allah. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlul-

    lah. Yâ Rahmân, yâ Rahîm, yâ afüvvü yâ Kerîm, fa’fü annî ver-hamnî yâ erhamerrâhimîn! Teveffenî müslimen ve elh›knî bis-sâlihîn. Allahümmagfirlî ve li-âbâî ve ümmehâtî ve li âbâ-i veümmehât-i zevcetî ve li-ecdâdî ve ceddâtî ve li-ebnâî ve benâtîve li-ihvetî ve ehavâtî ve li-a’mâmî ve ammâtî ve li-ahvâlî vehâlâtî ve li-üstâzî Abdülhakîm-i Arvâsî ve li kâffetil mü’minî-ne vel-mü’minât. “Rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în.”

    – 4 –

  • MENÂKIB-I Ç‹HÂR YÂR-‹ GÜZÎN(r›dvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în)

    B‹SM‹LLÂH‹RRAHMÂN‹RRAHÎM

    Bütün hamd ve senâlar, sa¤lam dînin esâs›n›n dört duvâr›n›,Seyyidil mürselînin dört halîfesi ile sa¤lam ve kuvvetli k›lan Al-lahü teâlâya mahsûsdur. Bu dört halîfenin her biri, Peygambe-rimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” teblîg etdi¤i dînin birerrüknüdür. Ömrü Onlar›n sevgisi ile geçirmemek uygun de¤il-dir. Onlar›n sevgisi olmadan, kurtulufl mümkin de¤ildir. ‹slâmdîninde gayretli ve sünnet-i seniyyeye ba¤l› olan yakîn sâhibidin kardefllerimiz aç›kca bilirler ki, bu zemânda yaz›lacak veö¤renilecek en mühim fley, Hulefâ-i râflidînin, ya’nî Peygambe-rimiz Muhammed aleyhisselâm›n dört büyük halîfesinin güzelmenk›belerinin beyân›d›r. O hidâyet imâmlar›n›n üstün ma-kâmlar›n› aç›klamakd›r “r›dvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.Böylece, dostlar›n kalblerine safâ, gözlerine sürme ve cilâ olup,düflmânlar›n kalblerine cefâ ve kötü gözlere belâ dikeni olur.Allahü teâlân›n lütfu, sevdiklerine gölgelik ve yard›m olsun.Onun lütf gölgesinde mihnet görmesinler. Düflmanlar›n bafl›n-dan k›l›nç, boyunlar›ndan ip eksik olmas›n. Bu abd-i âsî, istediki, O din serây›n›n mi’mâr›, yakîn meydân›n›n en büyüklerininfazîletlerinden bir damla ile, susuz âfl›klar› suya kand›rs›n, gü-nefl gibi kemâllerinden sâd›klar›n gönüllerini ayd›nlats›n. Alla-hü teâlâdan yard›m dileyerek ve Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bil-lah ve lâ ma’bûde illâ iyyâhu [ondan baflkas›na ibâdet etmeyiz]diyerek bafll›yoruz.

    – 5 –

  • Resûlü gören mü’mine,(Sahâbî) ad› verildi.

    Hepsini bildirmek için,(Eshâb-› kirâm) denildi.

    Peygamberi seven her kalb,nûrla dolard› bir ânda,

    Ona sahâbî olanlar,medh olundular Kur’ânda.

    Hepsi Resûlullah için,mâl›n›, cân›n› verdi.

    Sulhda ilm yayarlard›,harbde ise kükrerdi.

    Hadîs-i flerîfde Eshâb,benzetildi y›ld›zlara.

    Herhangi birine uyan,erer ›fl›kl› yollara.

    Eshâb›, çok seviflirdi,birbirini överdi.

    Sonra gelen müslimânlar,hepsi böyle söylerdi.

    Kur’ân› ve hadîsleri,Onlar bildirdi bizlere.

    Kalblerin temizli¤i,güven verdi zihnlere.

    Sö¤ülse bunlardan biri,yaralan›r ‹slâm dîni.

    Sahâbîyi kötüliyen,çürütür Kur’ân-› kerîmi.

    Hakîkî müslimân isen,sayg› göster herbirine,

    Önce salât, selâm eyle,Resûlün Ehl-i beytine!

    – 6 –

  • B‹R‹NC‹ BÂBBirinci halîfe emîr-ül mü’minîn hazret-i Ebû Bekr-i S›ddîk›n

    “rad›yallahü teâlâ anh” menâk›b› hakk›ndad›r.

    ‹slâm dîninin birinci göz bebe¤idir. Muhammed Mustafân›n“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” refîkidir [arkadafl›d›r]. Bu iki-sinden, ikincisidir. Hazret-i Ebû Bekrin “rad›yallahü teâlâ anh”ism-i flerîfleri Abdüllahd›r. Künyesi Ebû Bekrdir. Babas›n›n ad›,Osmând›r. Babas›n›n künyesi, Ebû Kuhâfedir. Arablar aras›ndakünye ma’rûf ve meflhûr oldu¤undan, künye ile meflhûr olup, ne-sebi, Ebû Bekr Abdüllah bin Ebî Kuhâfe ibni Âmir bin Amr ib-ni Ka’b bin Sa’d bin Temîm bin Mürredir. Mürre, Resûl-i ekrem“sallallahü aleyhi ve sellem” hazretlerinin yedinci babas›d›r.fiübhesiz o temîz neseb, yedinci atada cem’ olur (birleflir).

    Ebû Bekrin “rad›yallahü anh” ism-i flerîfleri, önceden Abdül-ka’be idi. Fahr-i âlem efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”Abdüllah koydular. Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sel-lem” ilk de¤ifldirdi¤i ism, Ebû Bekrin “rad›yallahü anh” ismidir.

    Birinci Menâk›b: Lakab-› flerîflerinden biri, (Atîk)dir. Bununsebebi flu idi. Hazret-i Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sel-lem” mubârek yüzlerine nazar edip, (Bu, Cehennem ateflindenatîkdir) buyurdular. Ya’nî, Allahü teâlân›n nâr›ndan [ateflinden]azadl› kuludur, demek olur. Bundan sonra, bu lakab ile flöhretbuldu. Bir lakab-› flerîfleri de (S›ddîk)d›r. Ziyâde [çok fazla]inançl› demekdir. Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sel-lem” hazretlerini tasdîk etdi¤i için, bu ism verilmifldir.

    ‹kinci Menâk›b: S›ddîk kelimesi, lügatda üç ma’nâya gelir.Birinci ma’nâs›, gâyet do¤ru söyleyici demekdir. Bu ma’nâ,(Tâcül-islâm)da aç›klanm›fld›r. Sûre-i Yûsüfde S›ddîk lafz›, buma’nâ ile tefsîr edilmifldir. ‹kinci ma’nâs›, kendi kavlini ameliile [ya’nî yapd›¤› ifli, sözü ile] do¤rulamak demekdir. Üçüncüma’nâs›, dâimî tasdîk demekdir. Bu iki ma’nâ (Sahîh-i Cevherî-ye) kitâb›nda aç›klanm›fld›r. Emîr-ül-mü’minîn Ebû Bekr-i S›d-dîk “rad›yallahü teâlâ anh” hazretlerine S›ddîk söylenmesinde,

    – 7 –

  • birinci ma’nâ düflünülse, o cihetle adland›r›l›r ki, gâyet do¤rusöyliyen idi. Demifllerdir ki, hazret-i emîr-ül-mü’minîn Alî“kerremallahü vecheh” hadîs rivâyetini kimseden yemîn et-meksizin kabûl etmezdi. Ancak hazret-i Ebû Bekrden “rad›yal-lahü teâlâ anh” kabûl ederdi. E¤er ikinci ma’nâ ile düflünülse,yine o cihetle adland›r›l›r ki, aç›kd›r. E¤er üçüncü ma’nâ düflü-nülse, o fleklde adland›r›l›r ki, O sultân› tasdîki devâml› olup,yok olmas›, flübheye düflme ihtimâli yok idi.

    Nitekim, bildirilmifldir ki, Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi vesellem” hazretlerine mi’râc müyesser oldu. O gecenin sabâh›n-da, mi’râc k›ssas›n› anlat›p, buyurdu ki, (Bu gece, MekkedenBeyt-i Mukaddese gitdim. Orada, Enbiyân›n rûhlar›na imâmolup, iki rek’at nemâz k›ld›m. Oradan Arfl›n üzerine yükseldim.Allahü teâlâ ile konufldum. Allahü teâlâ, ümmetime, bir gün birgecede elli vakt nemâz farz etdi. Geri döndüm. Âsûmânda, haz-ret-i Mûsâ “aleyhisselâtü vesselâm” ile karfl›lafld›m. Beni gerigönderdi ki, elli vakt nemâza ümmetin tâkat getiremez. Allahüteâlâya teveccüh etdim. On vakt nemâz ba¤›fllad›. Geri Mûsâaleyhisselâm›n yan›na geldim. Henüz çokdur, diye beni geridöndürdü. Tekrâr Allahü teâlâya teveccüh etdim. On vakt dahâba¤›fllad›. Velhâs›l, befl nöbetde, k›rkbefl vakt nemâz ba¤›fllad›.Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm yine dön, dedikde, dedim ki, Rab-bimden hayâ ederim. Ben bu befl vaktden râz›y›m, dedim. Alla-hü teâlâdan nidâ geldi ki, bu befl vakt, elli vakte bedeldir. Son-ra, Beyt-ül-mukaddese gelip, gece içinde, Mekkeye geri dön-düm.) Hâl budur ki, bu gidip-gelmek, gâyet k›sa zemânda oldu.Rivâyet edilir ki, geldikde, mubârek yataklar› henüz s›cak idi.Kâfirler bu k›ssay› iflitince, inkâr edip, akla uygun de¤ildir, dedi-ler. ‹nkâr eden o gurub, flimdi bununla Ebû Bekri susdurmak iyiolur, diyerek, yan›na geldiler. Dediler; yâ Ebâ Bekr! Efendinin,nas›l bir konuyu da’vâ edindi¤ini iflitdin mi? Efendin der ki, bugece arfla gitdim, geldim. Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâanh” o durumda, duraklama ve tereddüd etmeksizin, tasdîk vekabûl edip, böyle söyledi ise, gerçek söyler. Ondan yalan sâd›rolmaz, buyurdular. Ondan dolay› Ona, (S›ddîk) denildi. Haz-ret-i imâm-› Alî “kerremallahü vecheh”, Ebû Bekr-i S›ddîk ad›gökden inmifldir, diye yemîn etmifllerdir. Gâliba sebebi; meâl-iflerîfi (Do¤ru haberde gelen ve Onu tasdîk eden...) olan âyet-i

    – 8 –

  • kerîmede, tefsîr erbâb›, do¤ru haberde gelenin Resûlullah “sal-lallahü aleyhi ve sellem”, Onu tasdîk edenin de Ebû Bekr-i S›d-dîk oldu¤unu söylemifl olmalar›d›r. ‹brâhîm bin Hasen el-cevhe-rî el Hirevî rivâyet eder ki, hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahüaleyhi ve sellem” buyurdular ki; (Ebû Bekr, anas›ndan dünyâyageldi. Hak sübhânehü ve teâlâ, Cennete dedi ki, izzim celâlimhakk› için, sana yaln›z Ebû Bekri sevenleri koyaca¤›m!)

    Üçüncü Menâk›b: Rivâyet edilir ki, hazret-i Ebû Bekrin “ra-d›yallahü teâlâ anh” annesi Ümmül hayr hâtunun do¤an her o¤-lu, vefât ederdi. Ebû Bekr hazretlerini do¤urdu. Kuca¤›na al›p,Beyt-i flerîfe getirdi. Orada dedi ki, “Ey, Beyt-i harâm›n Rabbi!Ey makâm› Mültezemin sâhibi. Senden ricâ ederim ki, yeni do¤-mufl bu çocu¤u bana ba¤›fllayas›n. Ma’mûr edesin. Birdenbiremakâmdan [Beyt-i flerîfden] bir beyâz el ç›k›p, Ebû Bekrin elineyap›fld›. Bir ses iflitildi ki, (Ey Allah›n kulu olan kad›n. Kuca¤›n-daki çocuk kurtulacak. Allahü teâlân›n Resûlünün dostu olacak.Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” sonra halîfesi ola-cakd›r) diyordu. Ümmül hayr, bunu iflitip, flükr secdesi yapd›.

    Dördüncü Menâk›b: (Meâliyil ferfl-ilâ avâliyil arfl) ismli ki-tâbda anlat›l›r. Kâdî Ebül Hasen, Ebû Hüreyreden “rad›yallahüteâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi vesellem” hazretleri bir gün Eshâb-› güzîn “r›dvânullahi teâlâ aley-him ecma’în” ile oturmufllard›. Konuflma esnâs›nda, hazret-iEbû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” dedi ki, yâ Resûlallah! Seninhakk›n için ki, ömrümde hiç saneme [puta] secde etmifl de¤ilim.Hazret-i Ömer “rad›yallahü teâlâ anh”, niçin Resûlullah hakk›-na yemîn edersin. Bu kadar câhiliyye zemân›m›z geçdi, dedi.Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü anh” dedi ki, babam Ebû Kuhâ-fe, bir gün beni al›p, puthâneye götürdü. Bunlar senin ilâh›nd›r,bunlara secde eyle, dedi. Beni oraya koyup, gitdi. Ben ileri var-d›m. Saneme [puta], karn›m açd›r, bana yiyecek ver, dedim. Ce-vâb vermedi. Su istedim. Cevâb vermedi. Elbisem yok, bana el-bise ver, dedim. Cevâb vermedi. Elime bir tafl al›p, bu tafl› seninüzerine atar›m, e¤er ilâh isen mâni’ ol, dedim. Cevâb vermedi.Tafl› at›p, saneme [puta] vurdum. Yüzü üzeri düfldü. Babam ge-lip, gördü. Bana dedi: Ey o¤ul. Niçin böyle edersin. Elimden tu-tup, eve götürdü. Anneme durumu anlatd›. Annem dedi ki, bu-nu kendi hâline koyal›m. Bunun hakk›nda, Allahü teâlâ taraf›n-

    – 9 –

  • dan bana hitâb gelmifldir. Eseri zuhûr edecekdir. Sonra ben an-neme sordum. Benim için sana gelen hitâb ne idi. Annem dediki: Seni do¤urmam yak›n oldu¤u gece, a¤r› tutup, ›zd›râba düfl-düm. Hât›fdan bir ses geldi ki, Ey hâtun! Müjdeler olsun sana ki,senden bir vücûd zuhûra gelecekdir. Yerde ad› (Atîk) ve semâ-da (S›ddîk) ve hazret-i Muhammede “sallallahü aleyhi ve sel-lem” yâr ve refîk olacakd›r, dedi. Ebû Hüreyre “rad›yallahü teâ-lâ anh” der ki, Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” sözünü temâm-lad›. Cebrâîl aleyhisselâm nâzil olup, hazret-i Resûlullaha “sal-lallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sâd›k Ebû Bekr, dedi. Ya’nî EbûBekr gerçek söyler, diye üç kerre tekrâr etdi.

    Beflinci Menâk›b: Ehl-i sünnet vel-cemâ’at müttefiklerdir ki,Resûlullah›n “sallallahü aleyhi ve sellem” eshâb›n›n en üstünüEbû Bekr “rad›yallahü anh”, ondan sonra hazret-i Ömerdir “ra-d›yallahü anh”. Ammâ, hazret-i Osmân ile hazret-i Alînin efda-liyyetlerinde ihtilâf etmifllerdir. Ehl-i sünnet vel-cemâ’atden birtâife, hazret-i Alînin üstün oldu¤unu söylediler. (Buhârî) “rah-metullahi aleyh” nakl edip, Abdüllah bin Ömerden “rad›yallahüteâlâ anhümâ” rivâyet eder ki, hazret-i Resûlullah›n “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” zemân-› flerîflerinde eshâb birbirindentercîh olunurlard›. Evvelâ Ebû Bekri, sonra Ömeri, ondan sonraOsmân›, sonra Alîyi üstün tutarlard› “r›dvânullahi teâlâ aleyhimecma’în”. ‹bni Münzir rivâyet eder ki, hazret-i Alî “rad›yallahüteâlâ anh” buyurdu ki, (Bu ümmetin Nebîsinden sonra hayrl›s›,Ebû Bekr, sonra Ömer, ondan sonra Osmând›r.)

    Alt›nc› Menâk›b: Hazret-i Alîden “rad›yallahü teâlâ anh” ri-vâyet edilir. Evvelâ islâma gelen, Ebû Bekrdir “rad›yallahüanh”. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” ile ilkönce k›bleye durup, nemâz k›lan Ebû Bekrdir. Ebû Bekrin “ra-d›yallahü teâlâ anh” islâma gelifl sebebi flöyle idi. Hazret-i EbûBekr önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapard›. Ekserî fiâmagiderdi. Seferde iken, bir gece rü’yâ gördü ki, gökden ay inip,kuca¤›na girdi. Ebû Bekr, iki eliyle onu kucaklad› ve sînesinebasd›. Uyand›. Yemlîhâ ad›nda meflhûr bir râhib var idi. Ona va-r›p, rü’yâs›n› ta’bîr etdirdi. Râhib dedi ki, sen nerelisin? EbûBekr dedi; Arz-› Hicâzdan›m. Tekrâr sordu: Ne ifl yapars›n. EbûBekr, tüccâr›m, dedi. Râhib dedi ki, yâ Arabistanl› kifli. Burü’yâda, sana büyük müjdeler vard›r. Ta’bîrini ister isen, ücreti-

    – 10 –

  • ni ver, dedi. Ebû Bekr “rad›yallahü anh” oniki dînâr ç›kar›p,verdi. Râhib dedi ki: O ay ki, gökden sana indi. Âh›r zemân Pey-gamberidir. Yak›nlarda zuhûr edecekdir. Sen Onun hayât›ndaiken vezîri olursun. Sonra halîfesi olursun. Yâ Arabistanl› kifli.E¤er ben sa¤ iken, Ona yetiflir isen, bana haber ver. Ona var›p,buluflay›m. E¤er ben dünyâdan gitmifl isem, selâm›m› ona ulafl-d›r›rs›n. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beniâh›retde flefâ’atinden unutmas›n. Hazret-i Ebû Bekr “rad›yalla-hü teâlâ anh”, bana bir mektûb ver, dedi. Râhib, oniki sat›r birmektûb yaz›p, Ebû Bekre “rad›yallahü anh” verdi. O mektûbunmevzû’u flu idi. (Esselâmü aleyke yâ Muhammed bin Abdüllahel Mekkî el Medenî el tehamî, salevâtullahi teâlâ aleyke ve sel-leme. Hakîkaten sen âh›r zemân Peygamberisin! Ve Rabbilâle-mînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû Kuhâfe ile sa-na gönderdim. Ma’lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sanaümmet oldum. Ebû Bekr bana gelip, rü’yâs›n› ta’bîr etdirdi. Orü’yâ delâlet eder ki, Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfenolur. E¤er ben sa¤ olup, hazretine yetiflirsem, gelip önünde gâzâve cihâd ederim. E¤er yetiflmezsem, âh›retde beni flefâ’atindenunutmayas›n) diye mektûbu temâm etmifldir.

    Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü anh”; ey rü’yây› ta’bîr edenkifli. E¤er ta’bîr etdi¤in gibi olursa, yüz alt›n dahî bende seninemânetin olsun, dedi. fiâm seferini bitirip, Mekkeye geldi. Buhâdiseden oniki sene geçdi. Hak sübhânehü ve teâlâ, hazret-iMuhammede “sallallahü aleyhi ve sellem” vahy eyledi. Bir ge-ce o büyük Peygamber, Ebû Kubeys da¤›na ç›k›p, gece yar›s›n-da dedi ki: Allahü teâlâya da’vet edenin da’vetini kabûl ediniz.Lâ ilâhe illallah, deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yat›yordu.Söylenilenleri iflitdi. Eflhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eflhedü en-ne Muhammeden Resûlullah. Birkaç gün sonra, Mekke sokak-lar›nda, hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”ile bulufldu. Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki: Ne olayd›, islâmageleydin. Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” dedi ki: Yâ Mu-hammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Peygamber isen mu’cizegösteresin. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sel-lem”, Ebû Bekrin gö¤süne mubârek ellerini dayay›p, flöyle d›-vâra yaslay›p, dedi ki, sana o mu’cize yetmez mi ki, o rü’yây›gördün. Yemlîhâ râhibe ta’bîr etdirdin. O zemândan on iki y›l

    – 11 –

  • geçdi. Ta’bîr edene on iki dînâr verdin ve yüz dînâr dahâ va’detdin. Rü’yây› ta’bîr eden, on iki sat›r bir mektûb yaz›p, sanaemânet verdi. Bunlar› bir-bir görüp, muttalî olup, mektûbda ya-z›lan fludur, fludur deyip, takrîr buyurdular. Ebû Bekr “rad›yal-lahü teâlâ anh” iflitip, parmak kald›r›p, (Eflhedü en lâ ilâhe illal-lah. Ve eflhedü enne Muhammeden Resûlullah). Ya’nî sen, oPeygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.

    Yedinci Menâk›b: Huzeyfe ibni Yemân “rad›yallahü anh”rivâyet eder. Bir gün hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aley-hi ve sellem” sabâh nemâz›n› k›l›p, dönüp, Ebû Bekr-i S›ddîk›“rad›yallahü anh” süâl etdi. Kimse cevâb vermedi. Hazret-i Re-sûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” aya¤a kalk›p, EbûBekr nerede, buyurdu. Ebû Bekr arka safdan, Lebbeyk (bura-day›m) yâ Resûlallah, dedi. Resûlullah emr buyurdu. Ebû Bek-re yol açd›lar. Yan›na gelip, hazret-i Fahr-i kâinât buyurdularki, yâ Ebâ Bekr nerede idin. Birinci rek’atde bana yetifldin mi.Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” dedi ki: Yâ Resûlallah! Birin-ci safda sizinle tekbîr al›p, Fâtiha sûresini okuma¤a bafllam›fl-d›m. Sonra, abdestimde vesvese oldu. Abdest için dönüp, mes-cid kap›s›na geldim. Birdenbire bir ses iflitdim. Ard›ma bakd›m,gördüm ki, altundan bir kab as›lm›fl ve içi dolu su idi. O su, kar-dan beyâz ve baldan tatl› idi. Üstünde bir mendil örtülmüfldü.Üzerinde, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah EbûBekr-i S›ddîk) diye yaz›lm›fl idi. Mendili al›p, önüme koydum.Abdest al›p, mendili geri kab›n üzerine koydum. Sonra gör-düm, kaybolmufl. Sonra gelip, evvel rek’atde size yetifldim, de-di. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”buyurdu ki: Müjdeler olsun sana yâ Ebâ Bekr “rad›yallahüanh”. Ben nemâzda k›râ’eti temâmlad›m ki, rükû’a gideyim.Dizlerim tutuldu. Sen gelmeyince, rükû edemedim. Sana ab-dest suyu veren Cebrâîl idi. Mendili tutan Mikâîl idi. Benim diz-lerimi tutan ‹srâfîl idi “aleyhissalâtü vesselâm”.

    Sekizinci Menâk›b: Hazret-i Muhammed Mustafâ “sallalla-hü teâlâ aleyhi ve sellem” Allahü teâlân›n emri ile Mekke-i mü-kerremeden hicret etmek diledi¤i zemân, benim ile bu yoldakim hemrâh [yol arkadafl›] olur. Cân›na ve bafl›na kim k›yar, de-di¤i zemân, herkesden önce hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahüanh” ileri at›l›p, anam ve babam, mal ve cân›m, cümlesi yoluna

    – 12 –

  • fedâ olsun; yâ Resûlallah. Bu flerefli hizmete ben kulunu kabûleyle diye ilticâ ve tazarru’ edince, hazret-i Fahr-i Enbiyâ “sallal-lahü teâlâ aleyhi ve sellem” kabûl buyurdu. Gece ile berâber,mah [ay] ve keyvan [zuhâl y›ld›z›] gibi yola ç›kd›lar. S›ddîk “ra-d›yallahü teâlâ anh” o Resûl-i Rabbil âlemîn hazretlerini sak›-n›p, kâh ard›na, kâh önüne, kâh sa¤›na ve kâh soluna geçer vekâh, mubârek aya¤› parmaklar› üzerine basard›. Düflmânlar iz-lemesin diye. Bu esnâda Habîb-i Hudâ hazret-i MuhammedMustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki, “YâEbâ Bekr, ne ›zd›râb çekersin. Kendi nefsin için mi korkars›n.”Cevâb buyurdular ki, (hâflâ, sümme hâflâ ki, Ebû Bekr bu yoldakendi cân›n› sak›n›p, kay›rs›n.) Ve lâkin, yâ Resûlallah! Mubâ-rek cesedinin bir k›l›na halel gelir diye, korkar›m ki, benim gibibinlerce kimsenin bafl› düflse yeridir. Sen din serây›n›n mi’mâr›-s›n. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, “Üzülme, Al-lahü teâlâ bizimledir!” buyurdu. Ma¤araya geldiler. Ebû Bekr“rad›yallahü teâlâ anh” dedi ki, yâ Resûlallah! Bir mikdâr sabredin. O ma¤araya ben kulun gireyim. Y›lan, akreb cinsindennesne var ise, zarar› Ebû Bekre olsun! Resûlullah “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” izin verdi. Ma¤ara içine girince, ne kadarmahlûkat var ise, târûmâr olup, herbiri deli¤ine girdi. Hazret-iEbû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” s›rt›ndan mubârek gömle¤iniç›kar›p, parça-parça edip, parçalar ile, o deliklerin temâm›n› t›-kad›. O deliklerden biri aç›k kald›. Ona parça yetiflmedi. O de-li¤e de, aya¤›n›n taban›n› iyice t›kad›. O büyük sultâna, flimdise’âdet ile, içeri buyurun diye hitâb eyledi. ‹ki cihân serveri de,Besmele söyliyerek, ma¤ara içine girdi. Sabâha kadar oradakald›lar. Sabâh oldu. Hazret-i Ebû Bekrin “rad›yallahü teâlâanh” gömle¤ini arkas›nda göremeyince, sebebini sordular. Haz-ret-i Ebû Bekr-i S›ddîk “rad›yallahü teâlâ anh”, yâ Resûlallah!Yolunda, gömle¤imi y›rt›p, akrep ve y›lan deliklerini t›kay›p,flerlerini def’ eyledim; dedikde, Resûl-i ekrem “sallallahü aley-hi ve sellem”, (Allah›m! Ebû Bekri, k›yâmet günü, benim dere-cemde, benimle berâber bulundur!) buyurdu.

    Dokuzuncu Menâk›b: Nakl edilmifldir ki, bu esnâda Fahr-iâlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekr-iS›ddîk›n “rad›yallahü anh” mubârek yüzlerinde de¤ifliklik gö-rüp, süâl etdikde, meydâna gelen hâdiseyi anlatd›. Ma¤arada

    – 13 –

  • olan delikleri birbir t›kay›p, lâkin, cübbe parças› bir deli¤e yet-medi. O delik de aç›k kalmas›n diye taban›m› dayam›fld›m. Biry›lan, birkaç def’a taban›m› sokdu. Aya¤›m› delikden çekme¤ekorkdum ki, o y›lan delikden d›flar› ç›k›p, zât-› flerîfine bir elemverip, ›zd›râb eder, diye cevâb verdi. Resûlullah “sallallahü teâ-lâ aleyhi ve sellem” onunla benim aram› aç, b›rak ç›ks›n buyur-du. O an Ebû Bekr-i S›ddîk “rad›yallahü anh” mubârek aya¤›n›delikden çekdi. ‹çeriden görünüflü hüzn ve gam veren zehirli biry›lan ç›kd›. Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”: Eyutanmaz y›lan! Benim ma¤ara arkadafl›m› ve esrâr›ma vâk›f ola-n›, Allahü teâlâdan korkup, benden hayâ etmedin mi, aya¤›n›sokarak eziyyet etdin, diyerek hitâb edip, azarlay›nca, y›lan ce-vâba kâdir olup, dedi ki, yâ Habîbi rahmân! Ey insanlar›n vecinnin Peygamberi! Senin âfl›k›n sâdece insanlar de¤ildir. Belkihayvân zümresinden kufllar, y›lanlar, kar›ncalar, cemâline âfl›k-d›r. Hattâ ben kulun, birçok yafll›, gözü nemli, kendi cinsimizolan büyüklerimizden yüksek vasflar›n›z› dinleyip, ›fl›k saçanyüzünüzü görme¤e müfltak ve hayrân ve kendinden geçmifl, flafl-k›n fleklde a¤l›yarak, mâl ve mülkümü terk edip, âfl›k divânenolmufldum. Bu ma¤aray› flereflendirece¤ini ö¤renmifldim. Onuniçin nice zemândan berî, bu s›k›nt›l› ma¤arada gece-gündüz de-meyip, yolunuzu bekliyordum. Böylece, sizin buraya teflrîfinizile, ayr›l›k ac›s›na ve içimdeki derde merhem edeyim. Çünki, enmes’ûd bir zemânda, bu karanl›k ma¤arada, arkadafl›n [ma¤ara-ya girince], sabâh günefli gibi zâhir olup, devlet güneflim do¤du.Ammâ ne var ki, arkadafl›n yine perde oldu. Bu sebeble, korkuve hayâ ben kulundan kalk›p, zarûrî olarak, bu küstahl›k ben-den vâk›’ oldu; diye özr dileyince, Seyyid-üs-sekaleyn, dünyâ veâh›retde bulunanlar›n flefâ’atcisi, y›lan›n küstâhâne özrünü ka-bûl etdi. Hazret-i Ebû Bekrin yaras›na, mubârek a¤›zlar›n›n su-yundan sürdü. O ânda ac›s› flifâ buldu.

    Onuncu Menâk›b: O ma¤arada bir müddet kald›lar. OradaEbû Bekr “rad›yallahü anh” hazretleri afl›r› derecede susad›.Harâreti had safhâya gelince, Sultân-› Enbiyâya arz etdi. Bu-yurdular ki, yâ Ebâ Bekr! D›flar›ya ç›k. Ma¤aran›n önündenakan nehrden murâd›nca [doyas›ya] iç. Yüksek emrleri üzerined›flar› ç›k›p, gördü ki, bir ›rmak akar. Kardan so¤uk ve hem be-yâz. Baldan tatl› ve kokusu miskden güzel. Arzû etdi¤i kadar

    – 14 –

  • içip, geri geldikde, dedi ki: Yâ Resûlallah! Bu ne hayât suyudurki, bu da¤›n bafl›nda hâs›l olmufl ve yarat›lanlardan bir fert gör-müfl de¤ildir. Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” bu-yurdu: Allahü teâlâ hazretleri Cennet ›rma¤› ile vazîfeli olanmele¤e, tâ Cennet-i firdevsden; akarsuyu getirip, bu ma¤araönünde ak›ts›n ve Ebû Bekr-i S›ddîk kulu, ondan murâd›nca iç-sin diye emr etdi. Hazret-i Ebû Bekr-i S›ddîk “rad›yallahü teâ-lâ anh” bu sözleri iflitdi¤i zemân çok neflelenip, dedi ki, babamve anam sana fedâ olsun. Ebû Bekrin Hak sübhânehü ve teâlâkat›nda bu kadar mertebesi var m›d›r ki, onun için, Mekke da-¤›nda, Cennetden ›rmak ak›t›r. Hazret-i flefî’ül müznibîn Mu-hammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, (Evet, yâEbâ Bekr, Allahü teâlâ hazretleri kat›nda dahâ ziyâde kadrinvard›r. Beni hak Peygamber gönderen Allahü teâlâya yemînederim ki, sana bu¤z eden kimseler Cennete giremezler. Onla-r›n yetmifl y›l kadar ameli olsa da!) buyurdular.

    Onbirinci Menâk›b: Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi vesellem” ile Ebû Bekr “rad›yallahü anh” o ma¤arada üç gün üçgece kald›lar. Ebû Bekr “rad›yallahü anh” o ma¤aran›n tava-n›nda bir kufl gördü ki, yerinden hareket etmeyip, birfley yimezve su içmez. Ebû Bekr “rad›yallahü anh” dedi ki, Yâ Resûlal-lah! Bu kufla ben hayrân›m. Zîrâ, biz bu ma¤araya geleliden be-ri, bu kufl yerinden hareket etmedi. Bir nesne yimedi. Allahüteâlâ, kelâm-› kadîminde [Kur’ân-› kerîminde], (Allahü teâlâ-n›n r›zk vermedi¤i, yeryüzünde bir mahlûk yokdur.) buyurmufl-dur. Ebû Bekr-i S›ddîk, böyle düflünürken, o hâlde hazret-iCebrâîl aleyhisselâm nâzil olup, havâda muallak durup, dediki, yâ Muhammed! Hak sübhânehü ve teâlâ sana selâm eder.Ve buyurur ki, Ebû Bekrin hât›r›na geleni bilirim. O kufla emreyledim ki, Ebû Bekr ile konuflsun. Ebû Bekre söyle ki, o kuflile söyleflsin; dedi. Resûl-i ekrem hazretleri, Ebû Bekre, haz-ret-i Cebrâîlin sözünü aç›klad›kda, Ebû Bekr “rad›yallahüanh” sevinip, ileri vard›. Dedi ki, Ey mubârek kufl! Allahü teâ-lâ hazretlerinin izni flerîfiyle, bana söyle ki, yiyece¤in ve içece-¤in nedir. O kufl a¤lay›p, bir zemân kendinden geçip, yere düfl-dü. Sonra ay›l›p, kalkd›. Tebessüm ederek dedi ki, yâ EbâBekr! Bana bundan süâl etme! Bu bir s›rd›r. Hak sübhânehüve teâlâ ile benim aramda olan s›rr›m› kimsenin bilmesini iste-

    – 15 –

  • mem. Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” dedi: Ey mubârek kufl!E¤er bana söyleme¤e me’mûr oldun ise, söyle. Kufl dedi. Ma’lû-mun olsun ki, hazret-i Âdem aleyhisselâm yarat›lmazdan iki biny›l evvel, Hak sübhânehü ve teâlâ beni halk etdi [yaratd›]. Yi-yece¤imi ve içece¤imi iki kelime eyledi. Aç oldu¤um zemân bi-risini söylerim; tok olurum. Susuz oldu¤um zemân birini söyle-rim; kanar›m. Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” dedi ki: O ke-lime nedir. Kufl dedi, o kelimenin biri budur ki, aç oldu¤um ze-mân, sana bu¤z edene la’net ederim; tok olurum. Susuz oldu-¤um zemân, sana muhabbet edene, istigfâr ederim, kanar›m.Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, bu-nu iflitip, a¤lad›. Ümmetinden ba’z›lar› flakâvet edip, hazret-iEbû Bekre bu¤z edeceklerine mahzûn oldu.

    Onikinci Menâk›b: Rivâyet olunur ki, hazret-i Resûl-i ekre-min amcas› Ebû Tâlib hakk›nda bu âyet-i kerîme nâzil oldu.(fiübhesiz ki sen istedi¤in kimseyi hidâyete kavuflduramazs›n.Ve lâkin, Allahü teâlâ diledi¤ini hidâyete kavufldurur.) EbûBekr-i S›ddîk “rad›yallahü anh” o mahalde hâz›r idi. Cebrâîl-den o da iflitip, o bir zemân, kendinden geçdi. Sâlibî flöyle de-mifldir: Hazret-i Cebrâîlden vahyi, Ebû Bekr-i S›ddîkdan “rad›-yallahü anh” gayri kimse iflitmemifldir.

    Onüçüncü Menâk›b: Fahr-i âlem “sallallahü aleyhi ve sel-lem” buyurmufllard›r ki, mi’râc gecesi, kardeflim Cebrâîle süâletdim ki, k›yâmet gününde, ümmetimin cümlesine süâl olunurmu. Cevâb verdi ki, yâ Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi vesellem! Ümmetinin cümlesine hesâb vard›r. Lâkin, Ebû Bekreyokdur. Ona k›yâmet gününde yürü sen hesâbs›z Cennete var;denilir. O ise, dünyâda beni sevenler, benimle berâber Cenne-te girmeyince, ben Cennete girmem, der.

    Ondördüncü Menâk›b: ‹mâm-› Fahreddîn-i Râzî “rahmetul-lahi aleyh” yazm›fld›r. Birgün sultân-› kevneyn ve Resûl-i seka-leyn ve habîb-i Rabbilâlemîn Muhammed Mustafâ “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine bir gümüfl yüzük hediyye ge-tirdiler. Hazret-i Ebû Bekre verdi. Yâ Atîk. Var, bunu bir ku-yumcuya götür. Üzerine (Lâ ilâhe illallah), kaz›s›n [ya’nî yaz-s›n], buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr yüzü¤ü al›p, kuyumcuya gö-türdü. Dedi ki, bu yüzü¤ün üzerine (Lâ ilâhe illallah, Muham-medün Resûlullah) nakfl eyle. Bunu Sultân-› Enbiyâ emr etme-

    – 16 –

  • mifldi. Lâkin, hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh”, Alla-hü teâlân›n ism-i flerîfinden, hazret-i Habîbi ekremin ism-i flerî-fi ayr› olmas›n› lây›k görmedi. Onun için, kuyumcuya böyle ›s-marlad›. Kuyumcu da, emr-i flerîfleri mûcibince yüzü¤ün kafl›üzerine kaz›y›p, tekrâr, Ebû Bekre teslîm eyledi. Onlar da mu-bârek yüzü¤ü eline al›p, Fahr-i kâinâta getirirken, Allahü teâlâhazretleri, azamet ve kibriyâs› ile, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâ-ma emr eyledi ki, yâ Cebrâîl! Acele yetifl. Habîbimin yüzü¤üneEbû Bekrin ad›n› yaz. Çünki, Ebû Bekr, benim ism-i flerîfim-den Habîbimin isminin ayr› olmas›n› lây›k görmedi. Ben de lâ-y›k görmedim ki, Habîbimin isminden, Ebû Bekrin ismi ayr› ol-sun. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm derhâl yetiflip, mubârek yü-zük Ebû Bekrin elinde iken ve haberi yok iken, yüzü¤ün üzeri-ne, hazret-i Ebû Bekrin ism-i flerîfini kaz›d›. Sonra Ebû Bekrhazretleri o mubârek yüzü¤ü, sultân-› Enbiyâya teslîm eyledi.Fahr-i kâinât hazretleri, yüzü¤ün kafl›na nazar edip [bak›p],gördü ki, (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah, EbûBekr-i S›ddîk) kaz›lm›fl. Fahr-i kâinât, bunun hikmeti nedir, di-ye tefekküre vard›. Ondan sonra Ebû Bekre süâl etdi ki, yâ S›d-dîk. Bu yüzü¤ün kafl›na yaln›z Lâ ilâhe illallah kazd›r, diye si-pârifl olunmufl idi. Sen ziyâde kazd›rm›fls›n. Sebebi nedir. Haz-ret-i S›ddîk hicâb›ndan [utanc›ndan] mubârek bafl›ndan aya¤›-na var›ncaya kadar terledi. Dahâ cevâb vermeden hazret-iCebrâîl aleyhisselâm gelip, dedi ki: Yâ Resûlallah! Hak sübhâ-nehü ve teâlâ hazretleri sana selâm eder. Ve buyurur ki, EbûBekrin kendi ad›n›n yüzü¤ün kafl›nda yaz›ld›¤›ndan haberi yok-dur. Ben kazd›rd›m. Habîbim bundan dolay› huzûrsuz olmas›n.Zîrâ Ebû Bekrin eline yüzü¤ü verdi¤in vakt, yaln›z Lâ ilâhe il-lallah kazd›r, demifldin. Ebû Bekr benim ism-i flerîfimden, Ha-bîbimin ismi ayr› olma¤› lây›k görmeyip, kendisi kuyumcuyakazd›rd›. Ya’nî, Ebû Bekr senin ad›n›, benim ad›mdan ay›rma-d›. Ben de senin ad›ndan Ebû Bekrin ad›n›n ayr› olmas›n› revâgörmedim. Onun için, Cebrâîle emr edip, gönderdim. Seninad›n›n yan›na Ebû Bekrin ad›n› yazd›. fiimdi, e¤er âk›l-u dânâ(akll› ve ilm sâhibi) isen, hazret-i Ebû Bekrin, dergâh-› izzetdene denli mertebesi oldu¤unu bundan fehm eyle. Ayr›ca, hak-k›nda bu kadar âyet-i kerîme nâzil olmufl ve hadîs-i flerîfler ri-vâyet olunmufldur.

    Onbeflinci Menâk›b: Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâ-

    – 17 – Menâk›b-› Çihâr Yâr-i Güzîn - F:2

  • lâ aleyhi ve sellem” buyurur ki, arasat meydân›nda, Hak sübhâ-nehü ve teâlâ emr eyler ki, Cennetden mahfler yerine sar› yâ-kutdan bir taht getirirler. Eni ve uzunlu¤u yirmi mil mikdâr›olur. Ondan sonra, o taht›n sa¤ taraf›na bir taht dahâ koyarlar.Eni ve uzunlu¤u bunun misâli olur. Ondan sonra sol taraf›na akgümüflden bir taht dahâ koyarlar. Eni ve uzunlu¤u bunlar gibi-dir. Ondan sonra, sar› yâkutdan taht üzerine Ebû Bekr-i S›ddîk“rad›yallahü teâlâ anh” oturur. Sa¤ taraf›nda olan alt›ndan tahtüzerine bir güzel melek oturur. Sol taraf›nda olan gümüfl tahtüzerine de bir melek oturur. Sonra, sa¤ taraf›nda oturan melek,ayak üzere durup, yüksek ses ile seslenir ki, yâ mahfler meydâ-n›ndaki müslimânlar. Agâh olun ki, Cennet hazînedâr› R›dvânbenim. Allahü teâlâ bana emr eyler ki, yâ R›dvân! Cennet ka-p›lar›n›n anahtârlar›n› al. Habîbim Muhammed Mustafâ “sal-lallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine götür ve benim selâ-m›m› söyle. Habîbim kimden râz› ise, hesâbs›z ve azâbs›z Cen-nete al›p git. Ben de Cennetin anahtârlar›n› al›p, Habîbi Ekre-me “sallallahü aleyhi ve sellem” götürürüm. Allahü teâlân›nemr-i flerîfi mûcibince ahvâli arz ederim. Server-i Enbiyâ buyu-rur ki; yâ R›dvân! Anahtârlar› Ebû Bekre götür. Zîrâ, ben üm-metimin günâhkârlar›n›n flefâ’atiyle vazîfeliyim. Bu hizmetiEbû Bekr görsün. Bilmifl olunuz ki, hazret-i Ebû Bekre Cenne-tin anahtârlar›n› teslîm ederim ve de emrine mutî’ olurum. Herkimden ki, Ebû Bekr râz›d›r, Cennete al›p, giderim. Kimdenhoflnûd de¤ildir, Cennete koymam; der. Ondan sonra sol taraf-da gümüfl taht üzerine oturan Melek ayak üzerine durup, sesle-nir ki, Cehennem hazînedâr› Mâlik benim. Allahü teâlâ hazret-leri bana hitâb eyler ki, yâ Mâlik! Cehennem kap›lar›n›n anah-târlar›n› habîbim Muhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhive sellem” hazretlerine götür ve benden selâm söyle. Her kim-den ki, Habîbim hoflnûd de¤ildir; Cehenneme al›p, götüresin.Ben de Cehennem kap›lar›n›n anahtârlar›n› al›p, Sultân-› Enbi-yâya götürürüm. Allahü teâlâ hazretlerinin emr-i flerîfi üzereahvâli aç›klar›m. Hazret-i Fahr-i kevneyn “sallallahü teâlâ aley-hi ve sellem” buyurur ki, “Yâ Mâlik! Âsî ümmetin ahvâli ilemeflgûlüm. Hemen anahtârlar› Ebû Bekre teslîm eyle. Bu hiz-meti onlar görsünler. fiimdi uyan›k olun ki, Cehennemin anah-târlar›n› hazret-i Ebû Bekre teslîm ederim. Ben de emr-i flerîf-lerine mutî’ olurum. Her kimden ki Ebû Bekr-i S›ddîk memnûn

    – 18 –

  • ve râz› de¤ildir. Süâlsiz ve hesâbs›z, Allahü teâlân›n emri ile Ce-henneme al›p-götürürüm.

    Onalt›nc› Menâk›b: Birgün hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahüanh”, hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muh-terem ve habîb-i mükerremin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sel-lem” huzûr-› flerîflerinde, se’âdetle otururlarken; bir bedbahtkötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzat›p, ya-k›fl›ks›z sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, EbûBekre edebsizlik etdikce; birfley söylemez, ba’zan da tebessümeder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizli¤ihaddi afl›nca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince;hazret-i Fahr-i kâinât, se’âdetle ve devletle yerinden kalk›p, git-di. Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” Sultân-› Enbiyâ-n›n ard›na düflüp, yetifldi ve dedi ki: Yâ Resûlallah! Niçin, birhayâs›z, edebsizlik edip, gönül incitirken, sükût buyurup [su-sup], birfley söylemediniz. fiimdi, ben ona söyleyince, kalk›p,gitdiniz; sebebi nedir. Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i saka-leyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: Yâ S›ddîk!O hayâs›z ve bedbaht sana dil uzatma¤a bafllad›¤› zemân, Alla-hü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karfl›lay›p, kovacakidi. Sen, hemen gadaba geldin; söyleme¤e bafllad›n. O melek gi-dip, yerine iblîs geldi. ‹blîs-i la’înin oldu¤u yerde, ben durmam.Hazret-i Ebû Bekr-i S›ddîk “rad›yallahü anh” ondan sonra,vaktli vaktsiz söz söylememek için, mubârek a¤z›na bir tafl ko-yar idi. Ne zemân söz söylemek lâz›m gelse, evvelâ fikr ederdi.Bir söz söyliyece¤i zemân, o sözü kendi kendine nice zemân dü-flünür, tefekkürden sonra, mubârek a¤z›ndan o tafl parças›n› ç›-kar›p, ne söz söyliyecek ise söyler idi. Sonra o tafl parças›n› mu-bârek a¤z›na al›p, tesbîh ve tehlîl ile meflgûl olurdu. Kimseye,hayrdan ve flerden dünyâ kelâm› söylemez, e¤er kat’î lâz›m iseve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh vetehlîl ile meflgûl idi.

    Onyedinci Menâk›b: Birgün Fahr-i kevneyn ve Resûl-i saka-leyn habîb-i Rabbilâlemîn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”,hazret-i Âifle-i S›ddîkan›n “rad›yallahü teâlâ anhâ” evlerine tefl-rîf buyurdu. Buyurdu ki, yâ Âifle-i S›ddîka. Hiç yiyecekden birnesnen var m›d›r. Hazret-i Âifle latîfe ile dedi ki, Sultân›m, bu ge-ce yatd›¤›n›z yerde, niçin tedârik etmediniz. [Oradan almad›n›z.]

    – 19 –

  • Fahr-i kâinât›n mubârek gönüllerine bu hofl gelmedi. Huzûrsuzolup, odadan ç›kd›lar. Hazret-i Âifle, kofldu. Mubârek ete¤ine ya-p›fld›; alakoyup, yapd›¤› latîfeden afv dilemek istedi. Sultân-› En-biyâ mubârek ete¤ini çekip, d›flar› ç›kd›. Hazret-i Âifle anlad› ki,Fahr-i âlem hazretleri incindi. Hemen bafl›n› secdeye koyup, Al-lahü teâlâ hazretlerine yalvarma¤a bafllad›. Dedi ki: Yâ Rabbî!Benim flefî’im [hâlime ac›y›p afv edecek] sensin. Senden baflkabenim hâlime ac›y›p, yard›m edecek yokdur. Allahü teâlâ hazret-lerine hem yalvar›r ve hem mubârek gözlerinin yafl› ›rmak gibiakar idi. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri kemâl-i lütfundan,nihâyetsiz ihsân›ndan, hazret-i Âiflenin düâs›n› kabûl edip, haz-ret-i Cebrâîl aleyhisselâm›, Habîb-i Mükerrem hazretlerine gön-derdi. Sultân-› Enbiyâ bir aya¤›n› mescidin içine koyup ve di¤eraya¤›n› da koymadan, hazret-i Cebrâîl yetiflip, dedi ki, yâ Mu-hammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Mescide girme ki,izn yokdur. Fahr-i kâinât hazretleri dedi ki, yâ kardeflim Cebrâîl!Sebebi nedir. Hazret-i Cebrâîl dedi: Hazret-i Âiflenin gözü ›rmakgibi akar. Hak Sübhânehü ve teâlâ der ki, var›p, Âiflenin hât›r›n›tesellî edesin. Sultân-› kevneyn, se’âdetle, hazret-i Âiflenin evinegeldi. Hazret-i Âifle karfl›lay›p, Sultân-› kâinât›n mubârek aya¤›-n›n tozuna yüzünü sürüp, afv diledi. Resûlullah “sallallahü aley-hi ve sellem” afv buyurdu. Allahü tebâreke ve teâlâ, hazret-iCebrâîle emr etdi ki, Habîbim ile Âifleyi ben araya girip, bar›fld›r-d›m. ‹krâm da bizden olsun. Var Cennet ni’metlerinin çeflidlerin-den getirip, hazret-i Fahr-i âlem ile, hazret-i Âiflenin önlerinekoy. Sonra, Cebrâîl aleyhisselâm Cennetden ni’met getirip, önle-rine koydu. Hazret-i Âifle, bir lokma hazret-i Sultân-› Enbiyân›nmubârek a¤z›na koyard› ve bir lokma kendi yir idi. ‹ki lokma ka-l›nca, Fahr-i âlem buyurdu ki, yâ Âifle! Bu iki lokmay› baban EbûBekr için al›koy. Zîrâ Sultân-› kâinât›n Ebû Bekre o mertebe mu-habbeti vard› ki, bir lokmay› onsuz yimezdi. Bir an dahî onsuz ol-mazd›. Ebû Bekr-i S›ddîk›n bu ni’metlerden hisse almam›fl olma-s›n› revâ görmedi. Onun için hazret-i Âifleye buyurdu ki, iki lok-may› alakoysun. Bu esnâda kap› çal›nd›. Server-i Enbiyâ dedi ki,yâ Âifle! kap›ya gelen Ebû Bekrdir. ‹çeri gelsin. Hazret-i EbûBekr “rad›yallahü teâlâ anh” Habîb-i mükerrem hazretlerinin,huzûr-› âlîlerine yüz sürdükde, buyurdular ki, yâ S›ddîk! Bu ikilokma Cennet ta’âmlar›ndand›r. Size hisse ay›rd›k. Hazret-i EbûBekr bu iki lokmay› eline al›p, birini Fahr-i kâinâta ve birini haz-

    – 20 –

  • ret-i Âifleye verdi. Sultân-› kevnevn buyurdular ki, yâ Ebâ Bekr!Niçin bu iki lokmay› kendin yimedin, bize verdin. Cevâb buyur-dular ki, yâ Habîballah! O Allahü teâlâ hakk› için ki, ondan gay-ri Allah yokdur. Sizin yidi¤iniz bana kendim yimemden bin katdahâ hayrl› gelir. Hazret-i Ebû Bekrin Fahr-i âlem hazretlerinebu kadar kuvvetli muhabbeti vard›. Fahr-i âlem hazretleri de nemertebe riâyet edip, severlerdi ki, Cennet ni’metini Ebû Bekr-iS›ddîka hisse al›koymay›nca yaln›z yimedi. Fahr-i âlem hazretle-ri bir ân Ebû Bekrsiz olmazd› ve her ne vakt Sultân-› kâinât haz-retlerine buluflmak murâd-› flerîfleri olsa, mülâkat ederler idi [gö-rüflürlerdi]. Server-i Enbiyâ, her ne müflâvere etmek isteseler,hazret-i Ebû Bekr ile ederdi. Hiçbir zemân Ebû Bekrden huzûr-suz olup, incinmedi. O dâimâ Sultân-› kâinât›n emrine mutî’ veitâ’at ederdi. Aksine bir fley olmam›fld›r. Belki, mubârek hât›rla-r›na bile gelmemifldir.

    Onsekizinci Menâk›b: Hazret-i Fahr-i Enbiyâ Habîb-i HüdâMuhammed Mustafâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyu-rur ki, Allahü teâlâ, yerleri ve gökleri, ve arfl-› azîm ile kürsîyive levh ve kalemi ve Cennet ve Cehennemi ve insanlar› ve cin-nîleri halk etmezden evvel, benim rûhum ile Ebû Bekrin rûhu-nu güvercin sûretinde halk edip, aflk meydân›nda uçun diye emreyledi. ‹leri uçup gideniniz Muhammed olsun, geride kalan›n›zEbû Bekr olsun, buyurdu. Böylece ikimiz uçduk. Ben EbûBekrden, flehâdet parmak ile yan›nda olan orta parmak aras›n-daki fark kadar ileri geçdim. Hazret-i Ebû Bekr, bu izzet ve buflerefi, hep Habîbullah hurmetine bulmufldur. Zîrâ hâlis vemuhlis dostu ve yâr-i gâr› idi. [Ma¤ara arkadafl› idi.]

    Ondokuzuncu Menâk›b: (‹rflâd-üs-s›ddîk) kitâb›n›n sâhibizikr etmifldir. Bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sel-lem” buyurdu ki, (Ebû Bekrin îmân› di¤er mü’minlerin îmân›ile ölçülse, Ebû Bekrin îmân› a¤›r gelir.) Bir rivâyetde buyur-mufldur ki, (Rü’yâmda gördüm ki, k›yâmet kopmufl. Mahflerdeterâzî kurulmufl. Bütün mü’minlerin îmân› tart›ld›. Ebû Bekrinîmân› cümle ümmetin îmân›ndan a¤›r geldi.)

    Yirminci Menâk›b: Yine ayn› kitâbda, ya’nî (‹rflâd-üs-s›d-dîk) kitâb›nda bildirilmifldir. Enes bin Mâlik “rad›yallahü teâ-lâ anh” rivâyet eder: Birgün gördüm ki, Server-i Enbiyâ “sal-lallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekr-i S›ddîk “ra-

    – 21 –

  • d›yallahü anh” ile müsâfehâ edip, buyurdu ki, müjdeler olsunsana yâ Ebâ Bekr. Hak Sübhânehü ve teâlâ, bütün mahlûkla-ra, umûmî olarak, tecellî eder. Ammâ, sana husûsî olarak tecel-lî eder. Nakl edilmifldir ki, hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâ-lâ anh” rivâyet etmifldir: Câhiliyye zemân›nda bir gün, bir bü-yük a¤ac›n alt›nda otururken, bir dal bafl›ma e¤ildi. Bir ses gel-di ki, yak›n zemânda, Kâ’be-i flerîfede, Benî Hâflîmden, Abdül-muttalib o¤ullar›ndan Muhammed adl› bir Peygamber zuhûretse gerek. Böyle büyük ve flanl› Peygamber dahâ gelmemifldirve de gelmiyecekdir. Hâtem-ül-enbiyâd›r. Sen herkesden evvelOnun dînine gireceksin. Ona senden yak›n kimse olm›yacak-d›r. Ben de a¤aca dedim ki, o Peygamber meydâna ç›kd›¤› vaktbana haber ver. O a¤aç ile anlafld›k. Ne zemân ki Fahr-i âlem“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine Peygamber ol-du¤u bildirildi, o a¤açdan ses geldi ki, ey Ebû Kuhâfe o¤lu.Müjdeler olsun sana, o Peygamber zuhûr etdi. O vakt, hâz›r ol,gayret eyle ki, onunla karfl›lafl›p dînine giresin ki, senden evvelonun dînine kimse girmez. Sabâhleyin sevinç ile kalk›p, Fahr-iâlem hazretlerinin basd›¤› topra¤a yüz sürmek niyyeti ile gider-ken, Sultân-› Enbiyâya rastgeldim. Bundan sonras› anlat›lm›flidi.

    Yirmibirinci Menâk›b: Birgün Server-i Enbiyâ “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” mescidde oturmufl idi. Cebrâîl aleyhisse-lâm geldi. Sultân-› Enbiyâ, hazret-i Cebrâîl ile söyleflirdi. Eshâb-› kirâm mescide gelip, Seyyid-i kâinât› meflgûl görüp, bildiler ki,hazret-i Cebrâîl ile söyleflir. Sükût edip, oturdular. O s›rada haz-ret-i Alî “rad›yallahü teâlâ anh” içeri girip, selâm verip, yerineoturdu. Hazret-i Osmân “rad›yallahü teâlâ anh” gelip, selâm ve-rip, yerine oturdu. Sonra Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” ge-lip, selâm verdikde, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm ayak üzerinekalkd›. Sultân-› Enbiyâ hazretleri de ayak üzerine kalkd›. Es-hâb-› kirâm, Server-i kâinât› ayak üzere kalkd›¤›n› görüp, hepsiaya¤a kalk›p, hayret etdiler. Zîrâ Fahr-i âlem, Eshâb-› güzîndenkimseye ayak üzerine kalkmam›fld›r. Sonra bu husûsu, hazret-iResûl-i ekremden sordular. Buyurdular ki: Ebû Bekr-i S›ddîkmescide girip, selâm verdi¤i zemân, Cebrâîl aleyhisselâm EbûBekr-i S›ddîka ta’zîm için ayak üzerine kalkd›. Ben de ayak üze-rine kalkd›m. Sonra, yâ kardeflim Cebrâîl, Ebû Bekre ne içinta’zîm etdiniz, diye sordum. Dedi ki: Yâ Resûlallah! Ebû Bekre

    – 22 –

  • ta’zîm bana vâcibdir. Zîrâ Ebû Bekr benim hocamd›r. Ben sor-dum, neden dolay› hocand›r. Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki: YâMuhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Hak Sübhânehü veteâlâ, Âdem aleyhisselâtü vesselâm› yaratd›¤› zemân, meleklere,hazret-i Âdeme secde ediniz, diye emr etdi. Benim hât›r›ma gel-di ki, secde etmiyeyim. Ben ondan efdalim. Zîrâ ki, o balç›kdanyarat›lm›fld›r, dedim. Bunun üzerine olma¤a niyyet eyledim. Ozemân ki, Ebû Bekrin rûhu arfl alt›nda nûrdan bir kubbe [köflk]içinde idi. Köflkün kap›s› aç›ld›, Ebû Bekrin rûhu ç›kd›. Bana de-di ki, yâ Cebrâîl secde eyle. Sak›n muhâlefet etme. Bunu üç ker-re tekrârlad›. Arkama üç kerre eliyle vurdu. O s›rada kalbimdenkibr ve enâniyyet ve inâd gitdi. Âdeme secde eyledim. Bendenkibr ve enâniyyet, iblîse intikâl edip, Âdeme secde etmedi. Ebe-dî tard edilip, mel’ûn oldu ve ben de ebedî se’âdete kavufldum.Yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! Ebû Bekr bu flekl-de bana hoca olmufldur, dedi.

    Yirmiikinci Menâk›b: Birgün, hazret-i Fahr-i kâinât›n hu-zûr-u flerîflerinde, Cebrâîl aleyhisselâm bir tarafda oturur idi.Hazret-i Sultân-› Enbiyâya, Cebrâîl aleyhisselâm geldi¤i zemâneshâb-› güzînin hepsi “r›dvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ayaküzere dururlar idi. Fekat, hazret-i Ebû Bekr oturur idi. Fahr-iâlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” istigrâkda iken [ma’ne-vî dalm›fl hâlde iken] hazret-i Cebrâîl ile, hazret-i Ebû Bekr iflâ-retleflip, birbirlerine bak›fl›p, tebessüm etdiler. Fahr-i âlem haz-retleri, hazret-i Cebrâîlin hazret-i Ebû Bekr ile iflâretlefldi¤inigörüp, hazret-i Cebrâîle dedi ki: yâ kardeflim Cebrâîl. Ebû Bekrile olan mu’âmelenize sebeb nedir. Hazret-i Cebrâîl dedi ki: yâResûlallah! Birfley yokdur. Fahr-i âlem hazretleri tekrâr sordu-lar. Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ, yerive gö¤ü, arfl›, kürsî, Cennet ve Cehennemi yaratmazdan evvel,Cebrâîl nâm›nda yetmiflbin melek yaratm›fl idi. Allahü teâlâbunlara süâl ederdi ki, siz kimsiniz? Ben kimim? Bunlar cevâbvermemekle cümlesini helâk etdi. Sonra beni yarat›p, bana dasüâl edince, ben de cevâb vermeyip, ben kulunu helâk etmeküzere iken, hazret-i Ebû Bekrin rûhu yan›ma gelip, sen Hâl›ks›n,ben senin bir za’îf mahlûkunum, diye cevâb vermem için banata’lîm eyledi. Yâ Resûlallah! O Allah hakk› için ki, Ondan gay-ri Allah yokdur. Ben hazret-i Ebû Bekrin azâdl›s›y›m, dedi.

    – 23 –

  • Yirmiüçüncü Menâk›b: Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâ-lâ anh” islâma geldi¤i vaktde, Hak Sübhânehü ve teâlâ aflk›na veHabîbullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” aflk›na, seksenbinalt›n fakîrlere sadaka eyledi. K›rkbin alt›n gizli, k›rkbin alt›naç›kdan vermifldi. O hâle geldi ki, giyecek elbisesi kalmam›fl idi.Sonra eski bir mutâf [keçi k›l›ndan dokunmufl elbise] eline geç-di. Mubârek arkas›na ald›. Sonra nemâz vakti gelince, o mutâf›arkas›na al›p, nemâz k›lard›. Nemâz vakti hâricinde mubârekgö¤süne kadar tennûr [tand›r] içine girer. Arkas›na mutâf› al›r-d›. Bu hâl üzere üçgün se’âdethânesinde [evinde] oturup, Habî-bullah hazretlerinin huzûr-u se’âdetlerine gidemedi. Dördüncügün oldukda, hazret-i Fahr-i Enbiyâ “sallallahü teâlâ aleyhi vesellem”, sabâh nemâz›n› k›ld›kdan sonra, mubârek arkas›n› mih-râba verip, sahâbe-i kirâm hazretlerine teveccüh edip, buyurdu-lar ki: Üç gündür, Ebû Bekr-i S›ddîk mescide gelmedi. Acabâmubârek hât›r-› flerîfi nas›ld›r. Varal›m, mubârek hât›r›n› sora-l›m; diye söylerken, mubârek arkas›na bir siyâh mutâf giymiflolarak Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Hazret-i Resûlullah, Cebrâîlaleyhisselâm› bu hâlde görünce, mubârek flekli de¤ifldi. Yâ kar-deflim Cebrâîl; bu ne hâldir, diye sordu. Hazret-i Cebrâîl, dediki, yâ Resûlallah! Ma’lûmunuz olsun ki, yedi kat gökde, arfl vekürsîde olan bütün melekler, bütün Kerûbîyûn böyle mutâf giy-diler. Hazret-i Resûl-i ekrem, bu iflin asl› nedir, yâ kardeflim, ba-na aç›kla, dedi. Hazret-i Cebrâîl dedi ki, yâ Resûlallah! Hazret-iEbû Bekr, Allahü teâlân›n aflk›na ve senin dînin u¤runa seksen-bin alt›n sadaka verdi. K›rk bini gizli ve k›rkbini aç›kdan. fiimdigiyecek elbisesi kalmad›¤› için, üç günden beri mescide onun içingelemedi. Nemâz› evinde k›ld›. Yâ Resûlallah! Hak Sübhânehüve teâlâ sana selâm edip ve buyurdu ki, hazret-i Ebû Bekre esvâb[elbise] göndersin. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ, Eshâb-› güzîne bak›p,dedi ki, her kimin, bir fazla kaftan› varsa, Ebû Bekre versin ki,ben sevineyim. Hak Sübhânehü ve teâlâ karfl›l›¤›nda nice nice se-vâblar ve dereceler versin. Benimle firdevs-i a’lâda komflu olsun.Eshâb-› kirâm›n hepsi, arad›lar. Hiçbirisinde bulunmad›. Buluna-may›nca; bir sahâbî var›p, bir baflka kimsede bir h›rka buldu.Hazret-i Ebû Bekre gönderdi. Hazret-i Ebû Bekr o sahâbîyedüâlar edip, o kaftan› giydi. Hazret-i Resûlullah›n “sallallahü teâ-lâ aleyhi ve sellem” mubârek ayaklar›n›n tozuna yüz sürmeden,ya’nî yan›na gelmeden hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm yetifldi. De-

    – 24 –

  • di ki: Yâ Muhammed “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Allahüteâlâ sana selâm eder. Buyurdu ki, bütün sahâbîler ile Ebû Bek-ri ta’zîm ve tekrîm ile karfl›layas›n. Ondan sonra, server-i Enbiyâ,hazret-i Ebû Bekre karfl› ç›k›p, müsâfehâ etdi. Cenâb-› Hakkamüteveccih olup, düâlar etdi. Sonra bütün sahâbîler Ebû Bekr ilemüsâfehâ etdiler. Gönülden Ebû Bekre düâlar eylediler “r›dvâ-nullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.

    Yirmidördüncü Menâk›b: Bundan sonra, yukar›dakilere ilâ-ve olarak, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki, yâ Muhammed“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Hak Sübhânehü ve teâlâ sa-na selâm eder. Buyurur ki, Ebû Bekr kuluma benden selâmsöyle! Bu fakîr hâliyle benden râz›m›d›r; sor? Hazret-i Enbiyâ“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, Ebû Bekr hazretlerine habergönderip, beyân buyurduklar›nda; hazret-i Ebû Bekr, inleyip,ba¤›rarak, feryâd ederek, dedi ki: “Ebû Bekr kimdir ki, kimoluyor ki, Rabbimden râz› olm›yay›m. Ben herfleyi yaratanRabbimden râz›y›m, râz›y›m”.

    Yirmibeflinci Menâk›b: (Misbâh) kitâb›nda anlat›lmakdad›r.Hazret-i Ömer “rad›yallahü teâlâ anh” der ki; bir gün Resûl-i ek-rem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bize, askeri donatmakiçin, sadaka getirin diye, emr etdiler. Benim mal›m›n çok oldu¤ubir zemân idi. Gönlümden geçdi ki, her zemânda, kardeflim EbûBekr “rad›yallahü teâlâ anh” sadaka husûsunda hepimizden faz-la sadaka verirdi. Ammâ bu def’a ben ondan fazla vereyim diye,mal›m›n yar›s›n› götürdüm. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi vesellem” buyurdular ki, yâ Ömer! Ehl-i beytine [ev halk›na] ne al›-koydun. Dedim ki, yâ Resûlallah! Bu kadar›n› [ya’nî yar›s›n›] al›-koydum. Bu s›rada Ebû Bekr “rad›yallahü anh” cümle mal›n› ge-tirip, koydu. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ buyurdu ki, yâ Ebâ Bekr!Ehl-i beytine [ev halk›na] ne al›koydun? Ebû Bekr, yâ Resûlal-lah! Ehlime Allahü teâlây› ve Resûlünü al›koydum, deyince, (iki-nizin aras›ndaki fark, cevâb›n›z aras›nda olan fark gibidir) buyur-dular. Ondan sonra, Ebû Bekr-i S›ddîk›n her bir iflde, önüne geç-me ümmidimi kesdim. Rivâyet edilir ki, o zemân, hazret-i Resû-lullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” sadaka getirin diye emredince, hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” cümle mal›n›ve giyeceklerini, sadaka verip, bir h›rka giydi. O zemân Cebrâîlaleyhisselâm geldi. Server-i Enbiyâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sel-

    – 25 –

  • lem” gördü ki, Cebrâîl aleyhisselâm h›rka giymifl. Ba’z› rivâyetdegelmifldir ki, bir gün hazret-i Ebû Bekrin “rad›yallahü teâlâ anh”huzûr-› flerîflerine bir dilenci gelip, Allah için birfley verin dedik-de, vermeye birfleyi bulunmay›p, s›rt›ndaki gömle¤i, kap› arka-s›ndan dilenciye verdi. Kendisi bir eski flal örtündü. ‹bâdetle mefl-gûl oldu. Allahü teâlân›n emri ile Cebrâîl aleyhisselâm üzerinebir flal bürünüp, hazret-i Habîbullah›n huzûruna geldi. Resûl-iekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” dedi ki, yâ kardeflim Cebrâ-îl! Bu ne hâldir. Seni bu hâl üzere hiç görmemifldim. Yâ Muham-med “sallallahü aleyhi ve sellem”! Benim bu flekle girdi¤imi acâ-ib karfl›lama, ki Hak Sübhânehü ve teâlâ bütün gök meleklerinebu sûrete girme¤e emr eylemifldir. Çünki, Ebû Bekr-i S›ddîk “ra-d›yallahü anh” flimdi bu flekldedir.

    Yirmialt›nc› Menâk›b: Hazret-i Ebû Bekr ile Ebüdderdâ“rad›yallahü teâlâ anhümâ”, ikisi berâber giderken, bir dar yo-la geldiler. Ebüdderdâ önde, Ebû Bekr arkada, o darl›kda yü-rürken, o s›rada, Sultân-› Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem”karfl›dan, parlak bir ay gibi, göründü. Hazret-i Ebüdderdâ, haz-ret-i Ebû Bekrin önüne geçmifl görünce hazret-i Fahr-i kâinâthuzûrsuz olup, Ebüdderdâya hitâb eylediler ki, yâ Ebüdderdâ!Niçin Ebû Bekrin önünce yürürsün. Bilmez misin ki, Ebû Bekrsenden evveldir. Senden büyük olan kimsenin önünde gitmekedebi terk de¤il midir. Hazret-i Ebüdderdâ hatâs›n› anlay›p,tevbe ve istigfâr eyledi. fiimdi ey mü’minler! Hazret-i Ebüdder-dâ gibi bir zât, bir ân hazret-i Ebû Bekrin önüne geçince, haz-ret-i Resûl-i ekrem huzûrsuz oldu. Fikr edin, ya’nî düflünün.Ayr› i’tikâd üzere olanlardan Allahü teâlâ korusun!

    Yirmiyedinci Menâk›b: Birgün sahâbe-i güzînden “r›dvâ-nullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ba’z›lar› Fahr-i kâinât›n “sallal-lahü teâlâ aleyhi ve sellem” yüksek huzûrlar›na var›p, hazret-iEbû Bekrden “rad›yallahü anh” flikâyet eylediler. Dediler ki,yâ Resûlallah! Hazret-i Ebû Bekr bir oda içine girip, ci¤er ke-bab›n› yaln›z yir. Kokusunu duyar›z. Lâkin bizi da’vet eylemez.Sultân-› Enbiyâ “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, “Birdahâ böyle yapd›¤› vakt, bana haber veriniz; evine varal›m.”Birgün yine hazret-i Ebû Bekr, bir odaya girdi¤inde, ci¤er ke-bab›n›n kokusunu duyan Sahâbîler, ci¤er kebab› yir diyerek,var›p, haber verdiklerinde, Server-i Enbiyâ hazretleri, derhâl

    – 26 –

  • kalk›p, hazret-i Ebû Bekrin oldu¤u odaya gitdi. ‹çeri girdikde,gördü ki, ne atefl var; ne kebab. Sonra süâl etdi ki, yâ EbâBekr! Ci¤er kebab›n› yaln›z yir imiflsin; revâ m›d›r. Ebû Bekrdedi ki, yâ Resûlallah! Hâflâ ki ben ci¤er kebab›n› yaln›z yiye-yim. Piflen kendi ci¤erimdir. Hayr-ül-befler “sallallahü teâlâaleyhi ve sellem”, sebebini sordular. Ebû Bekr “rad›yallahüanh” cevâb verdi ki, yâ Habîballah! Dâimâ hât›r›ma gelir ki,Hak Sübhânehü ve teâlâ bana islâm dînini müyesser eyledi. VeHabîbinin dostlar›ndan eyledi. Husûsî olarak bütün sahâbe-ikirâm içinde bu fleklde flöhret buldum. K›yâmet gününde; aca-bâ ahvâlim ne olur. Allahü teâlân›n huzûrunda bu iltifât› ve buriâyeti [bu ni’metlerin flükrünü yerine getirir miyim] tekmîleder miyim diye korkudan ci¤erim kebab gibi pifldi¤inin sebe-bi budur. Hemen o sâat Cebrâîl aleyhisselâm gelip; hazret-iEbû Bekrin hakk›nda nice müjdeler getirdi. Ondan sonra Es-hâb-› güzînin “r›dvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazret-iEbû Bekre “rad›yallahü teâlâ anh” muhabbetleri bir iken binkat fazla oldu.

    Yirmisekizinci Menâk›b: Hazret-i Fahr-i âlem “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” bir gün mescid-i flerîfinde, Eshâb-› gü-zîn aras›nda, oturuyordu. Hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm geldi.Sultân-› Enbiyâ hazretlerine buyurdular ki, Ebû Bekrin bir sâ-at ibâdeti yetmifl y›ll›k ibâdet yerini tutar. Hazret-i Resûl-i ek-rem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bunlara cevâb verme-yip, hazret-i Bilâle emr etdi ki var, Ebû Bekri da’vet eyle. Haz-ret-i Bilâl, emri tâat kabûl edip, Ebû Bekrin kap›s›n› çald›. De-di ki, Ebû Bekr hazretlerini Sultân-› kevneyn “sallallahü teâlâaleyhi ve sellem” ça¤›r›r. Hemen o sâat hazret-i Ebû Bekr “ra-d›yallahü anh” yerinden kalk›p, Server-i kâinât›n bulundu¤uyere gitdi. Sultân-› kâinât karfl›lay›p, Ebû Bekr hazretlerini ya-n›na ald›. Sonra süâl eyledi ki, yâ S›ddîk, hâlâ ne amel üzerin-de idin. Cevâb verdiler ki, yâ Habîballah! Hât›r›ma flöyle geldiki, Hak Sübhânehü ve teâlâ iki ev halk etdi. Birinin ad› Cennetve birinin ad› Cehennem. Elbette takdîr yerini bulup, ikisini dedolduracakd›r. Birini yaramaz kullar› ile, birini sâlih kullar› ile.Yâ Resûlallah! Dedim ki, yâ Rabbî! Bu za’îf kulunun bedeni-ni büyültüp, Cehenneme koy ki, benim bedenim ile Cehennemdolsun. Senin emrin yerini bulsun. Bütün âlem, Cehennemkorkusundan halâs olsun. Ondan sonra Eshâb-› güzîn hazret-i

    – 27 –

  • Ebû Bekrin böyle düâs›na ve yüksek himmetlerine hayrânolup, cümlesi hayr düâ etdiler “r›dvânullahi teâlâ aleyhim ec-ma’în”.

    Yirmidokuzuncu Menâk›b: Birgün hazret-i Ebû Bekr ilehazret-i Ömer “rad›yallahü anhümâ” bir husûs için, birbiriylemünâzea etdiler [çekifldiler]. Hattâ, hazret-i Ebû Bekr hazret-iÖmere bir mikdâr sert olarak söyledi. Biraz durdukdan sonra,hazret-i Ebû Bekr piflmân olup, hazret-i Ömerden özrler diledi.Hazret-i Ömer iltifât etmedi. Se’âdethânelerine [evine] gitdi.Hazret-i Ebû Bekr gördü ki, hazret-i Ömer afv etmedi. Buüzüntü ile, hazret-i Habîbullah›n “sallallahü aleyhi ve sellem”huzûrlar›na vard›. Habîb-i ekrem gördü ki, hazret-i Ebû Bekrinflekli de¤iflmifl. Mubârek derisinde de¤ifliklik var. Süâl buyurdu-lar ki, yâ S›ddîk sana ne oldu ki, böyle üzüntülüsün. Hazret-iEbû Bekrin gözlerinden yafl ak›p, dedi ki, yâ Resûlallah! Birhusûs için hazret-i Ömer ile münâzea edip, bir mikdâr gadabile, söylemifldim. Onun için hât›r› k›r›lm›fl [gücenmifl]. Sonra ha-tâm› bilip, afv diledim. Kabûl eylemedi. Yâ Resûlallah, huzûru-nuza geldim. Benim hâlim nice olur. K›yâmet gününde e¤erÖmer yakama yap›fl›rsa, bana inâyet, hâlime rahm eyle; deyipa¤lad›. Hazret-i Fahri âlem üç kerre düâ eyledi ki, yâ Rabbî!Ebû Bekrin bütün günâhlar›n› afv eyle; Ömerin bile. [ya’nî haz-ret-i Ömerin günâh›n› da afv eyle!] Me¤er hazret-i Ömer “rad›-yallahü teâlâ anh” de hazret-i Ebû Bekrin ricâs›n› kabûl etme-di¤ine piflmân olmufldu. Hazret-i Ebû Bekrin evleri taraf›na git-di. Kap›n›n önüne gelip, hazret-i Ebû Bekri sordu. Habîb-i ek-rem hazretlerine gitdi diye cevâb verdiler. Hazret-i Ömer devar›p, Server-i kâinât›n huzûr-› flerîflerine yüz sürdükde, gördüki, bir tarafda hazret-i Ebû Bekr oturur. Bir taraf›nda hazret-iEbüdderdâ oturur. Ondan sonra Habîb-i ekrem hazretleri bu-yurdular ki, Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri beni sizlerePeygamber gönderdi. Cümleniz tekzîb etdiniz [inanmad›n›z].Ammâ Ebû Bekr-i S›ddîk tasdîk eyledi. Cân ve bafl ve bütünmal ve menâl ile, ehliyle ve iyâliyle benim u¤rumda kalben k›-yâm gösterip, bir ân ayr›lmad›. Neden Ebû Bekrin k›ymetinibilmeyip, rencîde edersiniz. ‹nsâf m›d›r. Bilmez misiniz ki, EbûBekre olan riâyet ve hurmet bizedir. Onun hât›r›n› gözetmek,bizim hât›r›m›z› gözetmek gibidir. Hazret-i Ömer “rad›yallahüanh” bu [azarlama fleklindeki] kelâm› iflitdikden sonra, kalk›p,

    – 28 –

  • Ebû Bekr taraf›na gidip, hazret-i Ebû Bekr de karfl›lay›p, birbi-riyle müsâfeha edip, özr dilediler.

    Otuzuncu Menâk›b: Ebûl Ferec el Cevherî, Hasen Basrîdenrivâyet eder. O da îmâm-› Hasen bin Alîden “rad›yallahü anhü-mâ” rivâyet eder. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” bir günhutbe okuyup, halk› gazâ ve cihâda teflvîk etdi. Bir flahs ayaküzere kalk›p, dedi ki, yâ imâm! Bana fî sebîlillah cihâd›n ve ga-zâlar›n sevâb›ndan haber ver. Hazret-i Alî buyurdular ki, birgün Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleriile gazâya gidiyorduk. Senin benden süâl etdi¤in gibi, ben dehazret-i Resûl-i ekremden süâl etdim; dedim ki, yâ Resûlallah!Bize gazâ ve cihâd›n sevâb›ndan haber ver. Hazret-i Server-ikâinât buyurdular ki: Bir kavm gazâya niyyet eylese, Hak Süb-hânehü ve teâlâ onlar için Cehennemden kurtulufluna berat ya-zar. Kaç kifli sefer için hâz›rlansa, Allahü teâlâ onlar ile melek-lere ö¤ünüp, buyurur ki, görün, benim kullar›m›, benim yolum-da gazâya hâz›rlan›rlar. Ehline ve evlâd›na vedâ’ eylerken, evive d›vârlar› onlar için a¤lar. Ve günâhlar›ndan temizlenip, ana-dan do¤mufl gibi olurlar. Y›lan›n, derisinden ç›kd›¤› gibi olurlar.Hak Sübhânehü ve teâlâ her ad›ma k›rk bin melek verir. Dörttaraf›ndan h›fz ederler. ‹flledikleri her hasene ve her sevâb ikikat yaz›l›r. Ona bin âbid ibâdeti sevâb› yaz›l›r. Öyle âbid ki, biny›l ibâdet etmifl olur. Harbe gitmek üzere yola girdi¤i zemân,Hak Sübhânehü ve teâlâ o kadar sevâb verir ki, dünyâdaki bü-tün insanlar kâtib olsalar, onun hesâb›nda âciz olurlar. Düflmâ-na karfl› olup da, harbe bafllasalar, melekler onlar› çevirip, üzer-lerine durup, nusret ve zafer için, düâ ederler. Arfl›n alt›ndan birmelek, (El-cennetü tahte z›lâl-issuyuf) ya’nî Cennet k›l›çlar›ngölgesi alt›ndad›r diye, nidâ edip, ça¤›r›r. K›l›nç dokunup, herflehîd olana, s›cak günde so¤uk su içmifl gibi, lezzetli gelir. Herk›l›nç darbesi yiyip, at›ndan yere düflmezden evvel, Hak teâlâhûrî gönderir. Sa¤›ndan ve solundan yetiflip, müjde verirler. HakSübhânehü ve teâlân›n onun için, Cennetde hâz›r eyledi¤i kerâ-mât› (ikrâmlar›) ve sevâb› haber verirler ve müjdelerler. Ondansonra yere düflse, bir ses gelip, der ki, “Merhâbâ ey temiz rûh!Temiz bedeninden ç›kd›n. Müjdeler olsun sana ki, Allahü teâlâsenin için Cennetinde o kadar sevâb ve ecrler ve mülk ve ni’met-ler hâz›rlam›fld›r ki, ne gözler görmüfldür, ne kulaklar iflitmifldir.

    – 29 –

  • Ne de kimsenin hât›r›na gelmifldir. Hazret-i Resûl-i Ekrem “sal-lallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, Allahü teâlâ o flehîd hak-k›nda buyurdu ki, onun ehline ve evlâd›na halîfeyim. Her kimonu râz› eder, beni râz› eder. Her kim onu incitir, beni incitir.Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, flehîdlerin rûhlar›n› yeflilkufllar›n kursa¤›na koymufldur. Cennete girip, yemifllerindenyirler. fiehîde Cennet-ül firdevsde yetmifl kasr verirler. Her ikikasr›n aras› San’a ile Tehâme aras› mesâfe kadard›r. O kasrlar›nnûru flark ve garb [do¤u-bat›] aras›n› doldurur. Her kasr›n yet-mifl kap›s› vard›r. Alt›ndand›r. Her kap›da perde as›lm›fld›r. Ka-p›n›n üstünde bir köflk vard›r. Her bir köflkün içinde yetmifl ça-d›r vard›r. Her çad›rda yetmifl kanepe [serîr] vard›r. Her serîrinayaklar› inciden ve yâkutdan ve zeberceddendir. Her serîr üze-rinde k›rk döflek vard›r. Her döfle¤in yüksekli¤i k›rk arfl›nd›r.Her döflekde bir hûrî ayn ve her hûrî ayn›n k›rk câriyesi vard›r.Bafllar›nda inciden tâclar ve boyunlar›nda mendiller ve ellerin-de murassa le¤en ve ibrik tutarlar. Hazret-i Resûlullah “sallalla-hü teâlâ aleyhi ve sellem” yemîn edip, buyurdu ki, k›yâmet gü-nünde, flehîdler yerlerinden kalk›p, mahfler yerine gelirken, yol-lar›nda Enbiyâ aleyhimüsselâm olur. Onlar geldikde, ayak üze-rine kalkarlar. fiehîdler gelip, mücevherlerle süslü kürsîler üze-rine otururlar. Her flehîd evlâd›ndan ve ehlinden ve akrabâs›n-dan ve ahvâl ve ahbâb›ndan yetmiflbin kifliye flefâ’at edecekdir.Hazret-i Alî “rad›yallahü teâlâ anh” der ki; hazret-i Server-i En-biyâ bunu böyle buyurdular.

    Nevfel “rad›yallahü anh” derler bir yi¤it, iki o¤lunu ve hâ-tununu yan›nda getirip dedi ki, Yâ Resûlallah “sallallahü aley-hi ve sellem”! Ben düâ edeyim, Siz âmîn deyiniz. Böylece dü-âm kabûl olsun. Hazret-i Server-i âlem, buyurdular ki, Sen söy-le, ben âmîn diyeyim. Nevfel “rad›yallahü anh” el kald›r›p, de-di ki: Yâ Rabbel âlemîn! Nevfel kuluna flehâdet müyesser ey-le. Bu iki o¤lunu yetîm eyle. Vâlidelerini dul eyle. Ondan son-ra var›p, silâh›n› kuflan›p, at›na binip, düflmâna karfl› ç›kd›. Bir-çok kimseyi öldürüp, sonunda at›n› düflürdüler. Sonra kendiniflehîd etdiler. Zübeyr bin Avvâm “rad›yallahü teâlâ anh” derki, ben gelip Fahr-i kâinât hazretlerine Nevfelin flehâdetini bil-dirdim. Dedim ki, Allahü teâlâ gazân› Nevfel ile mubârek et-sin. Nevfel flehîd olup, kana bulan›p, yatar. Hazret-i Resûl-i ek-

    – 30 –

  • rem ve Nebiyyi muhteremin mubârek gözleri yafl ile doldu.Sonra oradaki Eshâb-› kirâm ile berâber geldiler. Sa’d bin EbîVakkas ok at›p, müflrikleri Nevfelin yan›ndan da¤›td›. Resûlul-lah hazretleri gelip, bafl›n› dizi üzerine al›p, buyurdu ki: Allahüteâlâ sana rahmet etsin; yâ Nevfel! fiübhe yokdur ki, Hak Süb-hânehü ve teâlâ yar›n k›yâmet gününde, nidâ edip, buyurur.Sen Arfl›n alt›ndan ç›kars›n. Bafl›n sa¤ elinde olur. Damarlar›n-dan kan akar. Kokusu miskden güzel kokar. Süâlsiz, hesâbs›zCennete gidersin. Sonra Abdürrahmân bin Avf hazretlerinebuyurdular. Örtü getirdiler. Sar›p, defn etdiler. Sonra Resûlul-lah hazretleri, kalk›p parmaklar›n›n üzerinde yürür idi. Sonrasüâl etdiler. O Resûl-i Hüdâ “sallallahü aleyhi ve sellem” bu-yurdular ki; Beni Peygamber gönderen Allahü teâlâya yemînederim ki, Nevfel üzerine o kadar melek nâzil oldu ki, melek-lerin çoklu¤undan aya¤›m› basacak yer bulamazd›m. Bir melekgelip, kanad›n› aya¤›m alt›na döfledi. Ona basd›m. Gazâ temâmolunca; hazret-i Resûl-i müctebâ “sallallahü aleyhi ve sellem”,hergün var›p, Nevfelin kabrini ziyâret ederdi.

    Zübeyr bin Avvâm “rad›yallahü teâlâ anh” rivâyet eder ki, sa-y›s›z ganîmetler ile; gazâdan döndük. Mensûr, muzaffer olarak,Medîne-i münevvereye yöneldik. Medîneye yaklafld›kda; Medînehalk› hazret-i Resûl-i Ekremi karfl›lamaya ç›k›p, hâtunlar ve k›z-lar, def çalar, fli’r okur, hazret-i Serveri medh ve senâ ederler idi.Tebessüm edip; Ensâr›n hâtunlar› ne iyidir, derler idi. Ans›z›nNevfelin hâtunu iki o¤lu ile gelip, Server-i kâinât hazretlerine se-lâm verip, üzengilerine yüz sürüp, gazân›z mubârek olsun, dedik-den sonra, dedi ki, yâ Resûlallah, Nevfelin hâli ne oldu. Hazret-iFahr-i âlemin mubârek gözlerinden yafl revân olup, yan›nda olan-lar da a¤lad›lar. Zübeyr bin Avvâm, Server-i kâinât›n “sallallahüaleyhi ve sellem” üzengisi yak›n›nda yürürdü. Ona buyurdu ki, yâZübeyr! Yürü. Nevfelin haberini hâtununa söylemeye kim daya-nabilir ki, ben söyliyeyim. Mubârek eli ile ard›na iflâret edip, geç-di, gitdi. Ondan sonra hazret-i Alî “rad›yallahü teâlâ anh” geldi.Ona da hâtun var›p dedi. Yâ Betûlün [hazret-i Fât›mân›n] zevci.Nevfel ne oldu. Hazret-i Alî “rad›yallahü teâlâ anh” a¤lay›p, ya-n›ndakiler de a¤lad›lar. Ammâr bin Yâser yan›nda yürür idi. Onadedi ki; Nevfelin haberini hâtununa nas›l söyliyebilirim. Eli ile ar-d›na iflâret etdi; geçdi. Ondan sonra hazret-i Osmân “rad›yallahü

    – 31 –

  • teâlâ anh” geldi. Hâtun Ona var›p, sordu. Hazret-i Osmân a¤la-y›p, yan›nda olanlar da a¤lad›lar. O da eliyle iflâret edip, geçdi,gitdi. Ondan sonra hazret-i Ömer “rad›yallahü teâlâ anh” geldi.Hâtun ona da var›p sordu. Hazret-i Ömer de cevâb vermeyip, ge-riye iflâret edip, geçdi, gitdi. Ondan sonra Ebû Bekr-i S›ddîk “ra-d›yallahü teâlâ anh” geldi. Mû’az bin Cebel “rad›yallahü teâlâanh” der ki: Ben hazret-i Ebû Bekrin, rikâb›nda [üzengisi karfl›-s›nda] yürürdüm. Bana bak›p, tebessüm ederdi. Zübeyrden gayrigeride kimse de kalmam›fld›. Çünki, hâtun onlara da sordu. Oyâr-i gâr› Mustafâ [ya’nî Resûlün ma¤ara arkadafl›], yüksek s›rla-r›n kayna¤› olan Ebû Bekr-i S›ddîk “rad›yallahü teâlâ anh” mu-bârek sakal›n› avucuna al›p, gönlü perîflân olarak, parma¤›n› difli-ne dokundurup, Hak sübhânehü ve teâlâ dergâh›na teveccühedip, dedi ki; yâ Rabbî! Bir gönül ki, y›kmakdan Habîbi ekremînsak›nd›. Hazret-i Alî, hazret-i Osmân, hazret-i Ömer kaç›nd›lar.Ben müflkil durumda kald›m. E¤er ifflâ edersem, ya’nî Nevfelinflehâdet haberini verirsem, Habîbine muhâlefet etmifl olurum.E¤er geri kald›, geliyor desem, yalan söylerim. Do¤ru söylesemhât›r› [gönlü] y›k›l›r. Do¤ru söylemesem din y›k›l›r. Gönülden de-di ki, yâ Rabbî! Bana da bir söz ilhâm eyle; yâ müflkilimi sen çözki, miskînenin gönlü tesellî olsun deyip, Hakka ba¤lan›p, dergâhayüz tutup, (Yâ ALLAH) deyince, o ânda yaydan ok ç›kar gibi, k›-l›nc› elinde Nevfel sür’atle gelip, hazret-i Ebû Bekre selâm verdi.(Buyur) yâ S›ddîk, beni mi istersin, dedi. Mubârek elini aç›p, Alî-ye “rad›yallahü anh”, sonra Sahâbe-i güzîne yetifldi ve selâm ver-di. Bunlar bu hâli görüp, dehflet içinde kal›p, atlar›ndan düfleyaz-d›lar.

    Zübeyr bin Avvâm hazretleri der ki, Resûlullah “sallallahüteâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin âdet-i flerîfleri idi ki, sefer-den geldikde, mescide var›p, iki rek’at nemâz k›lard›. Sefere git-miyenler gelip, selâm verip, tebrîk ederlerdi. Yine mescide var-d›. Otururken kap›da kalabal›k oldu. Kalabal›¤› gördüler. Nev-fel içeri girip, selâm verdi. Resûl-i ekrem hazretleri Nevfeli kar-fl›lay›p, selâm›n› al›p, yerine oturtdukdan sonra, kendileri deoturdu. Buyurdu ki, sübhânallah! Bu bir âyetdir ki, Hak teâlâaç›klad›. Acabâ kimin eliyle zâhir oldu; derken, o ânda hazret-iCebrâîl aleyhisselâm geldi. Zübeyr bin Avvâm “rad›yallahü teâ-lâ anh” der ki: Gözüm ile gördüm ve kula¤›m ile iflitdim. Bafl›n-

    – 32 –

  • da Cebrâîlin imâmesi vard›. Yâ Muhammed! fiükr secdesi eyleki, ümmetinde Allahü teâlâ, hazret-i Îsâ aleyhissalâtü vesselâmgibi, ölüyü dirilten kimse yaratd›. Allahü teâlâ sana selâm eder.Buyurur ki, benim Habîbim, e¤er senin ma¤ara arkadafl›n EbûBekr-i S›ddîk›n “rad›yallahü anh” sakal› avucunda iken, bir ker-re dahâ (Yâ ALLAH) demifl olayd›, izzim-celâlim hakk› için,bütün flehîdleri, diriltirdim. Yâ Muhammed! Ebû Bekr kulumasöyle ki, ben ondan râz›y›m. O da benden râz›m›d›r. Onun sö-zünü do¤ru ç›karmak için, Nevfeli diriltdim. Zîrâ o câhiliyye dö-neminde yalan söylememifldir. Bunun üzerine, Server-i Âlem,Ebû Bekrin sakal›n› öpüp, Cebrâîl aleyhissalâtü vesselâm›n ver-di¤i müjde haberini söyleyip, buyurdular ki: Yâ Ebâ Bekr! Hak-d›r ve lây›kd›r ki, Allahü teâlâ sana ikrâm etmifldir. fiükrler ol-sun o Allahü teâlâ hazretlerine ki, ben dünyâdan ayr›lmadanevvel, ümmetimde hazret-i Îsâ aleyhisselâm gibi, Allahü teâlâ-n›n izniyle ölüyü dirilten kimse yaratd›. Ondan sonra Ebû Bekrhazretleri imâmesini ç›kar›p, bafl›n› aç›p, dedi ki: Yâ Resûlallah!Hazretinden utan›r›m. Yoksa imâmemi [sar›¤›m›] Cehennemateflinin üzerine koyard›m. Cehennemin ateflini ümmetinin bü-yük günâh iflleyenlerinden men’ ederdim. Ondan sonra Nevfelnice y›llar ömr sürdü. Evvelki o¤ullar›ndan gayri iki o¤lu dahâoldu. Sonra Yemâme cenginde flehîd oldu.

    Ba’z› rivâyetde han›m› söylenmeyip, fakîr bir annesi oldu¤usöylenmifldir. Nevfel, silâh›n› kuflan›p, at›na binip, muhârebeyekat›lmak üzere geldi. Annesi, a¤l›ya a¤l›ya feryâd ederek,Fahr-i kâinâta gelip, dedi ki: Yâ Habîballah! Benim gözümünyafl›na merhamet eyle. Hayât›mda, görür gözüm ve tutan elimbudur. Bundan gayri s›¤›naca¤›m yokdur. Gâyet garîb ve fakî-rim. Benim o¤lum gençdir. Harb ahvâlinden haberi yokdur.Naz ile büyümüfldür. So¤u¤a ve s›ca¤a dayanamaz. Ben zelîl ka-l›r›m. Kimse benim hâlimi bilmez. Hazret-i Resûl-i ekrem o fa-kîrin göz yafl›na ac›d›. O civâna dedi ki, o¤lum, ben sana kefîlolay›m ki, gazâ sevâb›n› kazanas›n. fiehîdlik mertebesine erifle-sin. Dertli annenin r›zâs›n› gözet. Bunun yafll›l›¤› vaktinde, gözyafl›n› ak›td›rma. Bu garîb bize flefâ’ate gelmifl iken, ayr›l›k ate-fliyle yakma. ‹bâdet meydân›n›n pîri, a¤l›yarak; Yâ Resûlallah!Beni men’ etme. ‹htiyâr›m elde de¤ildir. Hak yoluna gönlümcân ve bafl oynamak [koymak] diler. Nihâyet anneme bir düâ

    – 33 – Menâk›b-› Çihâr Yâr-i Güzîn - F:3

  • edin ki, düân›z sâyesinde, önce ona Allahü teâlâ sabr ihsân et-sin. Bunun üzerine Resûl-i ekrem Nevfelin vâlidesine dedi ki,gel bu yi¤idi hayrl› yolundan men’ etme. Çileli annesi, Sultân-›kâinât›n emrine muhâlefet etmedi. Dedi ki, Yâ Resûlallah!O¤lum, nev resîddir, Sefer ahvâlini bilmez ammâ, sana ›smar-lad›m. Her hâlini gözetesin. Fahr-i âlem hazretleri, Allahü te-âlân›n izni ile olur, buyurdu. Bir rivâyetde sâlim ve ganîmetler-le dönünce, annesi Resûl-i ekremin huzûruna var›p, o hidâyetflemsi nûr-i nübüvvet ile etrâf› ayd›nlat›p, sürûr ile geldiler. Fa-kîr kad›n rikâb-› hümâyûna yüz sürüp, ifltiyakla, o¤lunu sordu.O flefkat deryâs›, musîbet [kötü] haberi vermekle gönlü k›r›l›rendîflesi ile çekinip, hüsn-i edeble cevâb verip, dedi ki, geridekald›. Gelenlerden süâl edesin. O derd sâhibi [Nevfelin anne-si] bekledi. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” se’âdetle gel-dikde, süâl etdi. Buyurdular ki, Habîbullahdan süâl etmedinmi? Miskîne [fakîr kad›n] dedi ki, süâl etdim. Böyle cevâb bu-yurdular. Hazret-i Mürtedâ bildi ki, hazret-i Risâlet penâh, bu-nun gönlünü k›rmamak için, musîbet haberini vermemifller.Sultân-› kevneyne muhâlif söylemeyip, ayn› fleklde cevâb verdi-ler. Sonra da hazret-i Osmân, hazret-i Ömer, böylece hazret-iEbû Bekre erifldi “R›dvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.

    Otuzbirinci Menâk›b: Hazret-i Bilâl-i Habeflî “rad›yallahüteâlâ anh” bir kâfirin kölesi idi. Lâkin hazret-i Fahr-i âleminmubârek aya¤›n›n topra¤›na yüz sürüp; kalbden müslimân ol-mufldu. Bir büyük kilise vard›. ‹çindeki putlara hizmet için, kâ-firler bir köylü ta’yin etmifllerdi. Birgün hazret-i Bilâl, o kiliseyitenhâ buldu. ‹çeri girip, putlar›n yüzlerini kirletdi. Acele ile d›-flar› ç›karken o hizmetci köylü, hazret-i Bilâl ile karfl›lafl›p, içerigirdi. Putlar› bu hâlde görünce, feryâd ederek, kâfirlerin otur-duklar› yere do¤ru var›p, hazret-i Bilâlden flikâyet etdi. Putlar›-na yap›lan durumu bunlara bildirince, kâfirler Bilâlin efendisiüzerine gitdiler. Bir kölenin, bizim putlar›m›za böyle ihânet et-mesi uygun mudur. Elbette bu kulun [kölenin] hakk›ndan gel-mek gerekdir; dediler. Efendisi de bunlara dedi ki; mâdem kibenim kölem böyle küstâhl›k yapd›. Size verdim. Ne yapmak is-terseniz, öyle yap›n. Onlar da Bilâli ald›lar. S›cak kum üzerineç›plak olarak koyup, mubârek karn› üzerine tafl koydular. Son-ra iki ellerini ve iki aya¤›n› ba¤lad›lar. Dediler ki, tâ ki hazret-i

    – 34 –

  • Muhammedin dîninden dönmeyince seni bundan kurtarmay›z.Bunun alt›nda kal›rs›n. Hazret-i Bilâl bu tafl›n alt›nda (YâEhad) ismi flerîfini söylerdi. Allahü teâlân›n hikmeti, Server-iEnbiyâ yoldan geçerken, hazret-i Bilâli bu azâbda yatar gördü.Hem de dili ile (Yâ Ehad) ismi flerîfini söyler. Hazret-i Fahr-iKevneyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem, buyurdu ki: (YâEhad) ismi flerîfi seni kurtar›r. Ondan sonra, se’âdetle devlethâ-nelerine gitdi. Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” haz-ret-i Habîb-i Ekrem ve Nebiyyi muhterem “sallallahü teâlâaleyhi ve sellem” hazretlerinin, aya¤›n›n tozuna yüz sürdü[ya’nî yanlar›na vard›]. Hazret-i Bilâlin ahvâlini Ebû Bekr haz-retlerine anlat›p, buyurdular ki, yâ Ebâ Bekr! Bilâli kâfir elin-den, sen kurtar›rs›n. Yoksa bir baflka kimse kurtaramaz. ZîrâEbû Bekr hazretlerinin dâimâ âdet-i flerîfleri bu idi ki, kâfirle-rin aras›nda yürürdü. Bir müslimân esîr görse, hesâbs›z para ve-rip, sat›n al›rd›. Ald›¤› gibi, Hak Sübhânehü ve teâlâ yoluna veHabîb-i Ekrem aflk›na azâd ederdi. Yine âdet-i flerîflerine binâ-en kâfirler aras›na gitdi. Konuflma esnâs›nda, onlara dedi ki, Bi-lâle böyle azâb etmekden size ne fâide vard›r. Gelin bana sat›n.Onlar dediler ki, biz Bilâli dünyâ a¤›rl›¤› akça da versen satma-y›z. E¤er Âmir ad›ndaki kölen ile de¤ifldirirsen olur. O Âmir,Ebû Bekr “rad›yallahü teâlâ anh” sebebiyle, k›yâss›z mal edin-mifldi. Metâ’›ndan, yâdigâr›ndan, davar›ndan gayri nakid onbinfilori vard›. Hazret-i Ebû Bekr derdi ki, yâ Âmir! Müslimân ol,bütün mâl ile azâd ol. Yan›mda, kardeflim olas›n. Mel’ûn râz›olmay›p, islâm dînini kabûl etmez idi. Müslimân olmad›¤› için,hazret-i Ebû Bekr de, huzûrsuz olup, azâd etmezdi. Ondan son-ra kâfirler dediler ki, kölen Âmir ile Bilâli de¤ifliriz. Ebû Bekrhazretlerine gâyet hofl gelip, sevindi¤inden, Âmiri, bütün mal›ve davar› ile, hazret-i Bilâl için size verdim, deyince, kâfirler de,hazret-i Ebû Bekri aldatd›k. Bu kadar mal ve Âmir gibi köle al-d›k diye sevindiler. Bilâl için olanlardan mel’ûnlar›n haberleriyok idi. Yoksa hazret-i Ebû Bekrin bütün mal›n› isterlerdi. Oda Allah hakk› için ac›may›p, sâdece sultân-› Kâinât›n emr-i fle-rîfleri yerine gelsin diye, verirdi. Ondan sonra hazret-i EbûBekr, Bilâl hazretlerini, evvelâ tafl›n alt›ndan kurtar›p, elini eli-ne al›p, hazret-i Habîb-i Ekremin huzûr-› âlilerine getirip, ayaküzerine durup, buyurdular ki, yâ Resûlallah! Bilâli Allahü teâ-lâ aflk›na bugün azâd eyledim. Fahr-i âlem hazretleri çok sevi-

    – 35 –

  • nip, hazret-i Ebû Bekre düâlar etdi. O anda hazret-i Cebrâîlaleyhisselâm gelip, hazret-i Ebû Bekr hakk›nda, meâl-i flerîfi,(O ateflden Ebû Bekr “rad›yallahü anh” gibi, ziyâde müttekîolan sak›n›p, kurtulur ki, Allahü teâlâ yan›nda temiz ve va’dinenâil olmak için, mal›n› Allah yolunda hayrâta sarf eder) olan,Leyl sûresi 17 ve 18.ci âyet-i kerîmelerini getirdi.

    Otuzikinci Menâk›b: Birgün hazret-i Ebû Bekr ve hazret-iAlî “rad›yallahü teâlâ anhümâ” mescidde oturuyorlard›. Birkimse mescide girip, Server-i kâinât hazretleri ile, hazret-i EbûBekre selâm verdi. Sonra hazret-i Alîyi görünce, gâyet mahzûnolup, yüzü sarard›. Hazret-i Ebû Bekr “rad›yallahü anh” o kim-senin bu hâline bak›p, te’accüb eyledi [hayret etdi]. Nemâz k›l-d›kdan sonra, hazret-i Alîye süâl eyledi ki, yâ Alî, bu kimsemescide girip, seni gördükde, gâyet elem çekip, mahzûn oldu.Benzi sarard› gitdi, hikmeti nedir? Hazret-i Alî “rad›yallahüteâlâ anh” dedi ki, bu kimse bana yirmibin akçe borçludur.Onun için elem çekdi. Hazret-i Ebû Bekr o kimseyi ça¤›r›p, de-di ki, hazret-i Alîye borcun olan yirmi bin akçeyi niçin vermez-sin. Dedi ki; yâ S›ddîk! Allah hakk› için kudretim yokdur, ki ve-reyim. Yoksa bir gün te’hîr etmezdim. Hazret-i Ebû Bekr,Kur’ân-› azîme riâyetinden ve kemâli sehâvetinden [ya’nî ke-mâl derecede cömertli¤inden] o kimseye dedi ki, e¤er sûre-i Fâ-tihay› yar›s›na kadar okuyup, sevâb›n› bana ba¤›fllar isen, bor-cunu ben öderim. O kimse de kabûl edip, güzel ses ile Fâtihay›yar›s›na kadar okudu. Yine hazret-i Ebû Bekr buyurdu ki, e¤ertemâm›n› okursan, yirmibin akça dahâ vereyim. O kimse Fâti-ha sûresinin temâm›n› okuyup, hazret-i Ebû Bekr