makroekonomi-siyaset ilikileri: politik devresel
TRANSCRIPT
EKONOMiK YAKLAŞlM
MAKROEKONOMi-SiYASET iLiŞKiLERi: POLiTiK DEVRESEL DALGALANMALAR
37
Funda TELATAR*
GiRiŞ Demokratik rejimierin temel niteliğinin,
politika otoritelerinin seçmen tercihlerini yansıtan seçimler yoluyla göreve getirilmesi
olduğu söylenebilir. Seçimlerin çok sayıda işlevi bulunmaktadır. Örneğin, seçmenler
politika otoritesinin gösterdiği performans hakkındaki değerlendirmelerini seçimler
aracılığıyla ortaya koyabilmektedir. İktidardaki partinin görevde kaldığı sürece gösterdiği
performans hayal kırıklığı yarattığı takdirde, seçmenler tepkilerini bir sonraki seçimde
verecekleri oy lar ile dile getirecek ve yeniden seçilme olasılığı azalacaktır. Seçimler yoluyla
aday partiler arasında en yeteneklisinin iktidara getirilmesi de mümkün olabilmekte veya
ideolojik tercihleri seçmenierin çoğunluğunun tercihlerine en yakın olan parti göreve
getirilebilmektedir. Seçmenierin hangi partiye oy verecekleri konusunda karar verme
sürecinde iktidar partisinin peıformansının değerlendirilmesi, siyasi sistem ile ekonomik
sistem arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır. Seçmenler, iktidar partisinin performansını
değerlendirirken veya tercihlerini en iyi yansıtan otoriteyi göreve getirmek amacıyla oy
kullanırken, partinin iktidar süresince izlediği politikaların ekonomik sonuçlarını da dikkate
almaktadırlar. Seçmen tercihleri ile politik partilerin davranışları arasındaki söz konusu
ilişki, ekonomik politikaların siyasi boyutunu oluşturmaktadır. Siyasi partiler, varlık
nedenleri olan iktidara gelme veya iktidarda kalma amaçlarına ulaşabilmek için, izledikleri
ekonomik politikaların seçmenierin oy verme kararları üzerindeki etkisini dikkate almak
durumundadır. izlenen ekonomik politikaların yalnızca ekonomik sonuçları ile ilgilenen
makroekonomik politika çalışmalarında, siyasi faktörlerin dışsal olarak kabul edildiği
görülmektedir. Başka bir deyişle, politika otoritelerinin siyasi amaçlarının bulunmadığı
kabul edilmektedir. 1970'1i yıllardan itibaren popüler olmaya başlayan 'politik devresel
*Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Iktisat Bölümü Ekonomik Yaklaşım, Cilt 9, Sayı 31, Kış 1998
38 Funda TELATAR
dalgalanmalar' (political business cycles) teorisinde, politika otoritelerinin uyguladıkları
ekonomik politikaların siyasi sonuçları da dikkate alınmakta; ekonomik yöntemler
kullanılarak siyaset-ekonomi ilişkileri incelenmektedir.
Politik devresel dalgalanmalar teorisinin ortaya çıkışı, birisi ekonomik diğeri siyasi
yaşam ile ilişkili olmak üzere, iki gözleme dayanmaktadır. Ekonomik yaşama ilişkin
gözlemlerimiz, politik tercihierin toplumun gelecekteki refah düzeyini çeşitli şekillerde
etkilediğini ortaya koymaktadır: Toplumun gelecekte sahip olacağı sermaye stoku -binalar,
makina ve teçhizat, yollar vb.- büyük ölçüde bugünkü kuşakların tüketmek yerine yatırım
yapma derecesine bağlıdır. Benzer şekilde, bugün sahip olunan doğal kaynak stoku
geçmişteki koruma çabaları ile doğrudan ve yakından ilişkilidir. 1970'li yıllardan itibaren
ekonomistler, bugün izlenen ekonomik politikaların enflasyonİst (veya deflasyonist)
sonuçlarının da sonraki nesillere aktarıldığı sonucuna ulaşmışlardır (Nordhaus, 1975: 169).
Dolayısıyla, ekonomik yaşam hükümetlerin izledikleri politikalardan doğrudan
etkilenmektedir. Başka bir deyişle, izlenen politikalar bugünkü refah düzeyi ile gelecekteki
refah düzeyi arasında yapılan tercihi içermekte ve bu yönü ile 'siyaset-ekonomi' bağlantısını
önemli hale getirmektedir.
"Seçmenler ekonomi ile ilgilenirken, politikacıların sahip oldukları güç konusunda
endişelendikleri" şeklindeki siyasi yaşama ilişkin gözlemler, politik devresel dalgalanmalar
teorisinin diğer çıkış noktasını oluşturmaktadır. 'Güç' iktidara gelme yoluyla kazanıldığına
göre, politikacıların esas amacı iktidara gelebilmek, iktidarda olanlar için ise 'yeniden
seçilebilmek' olmaktadır. Daha önce belirtildiği gibi, iktidardaki politika otoritesinin
seçimde elde edeceği sonuç, büyük ölçüde, seçim dönemlerinde ekonominin göstediği
performansa bağlıdır ve söz konusu otoritenin makroekonomik performansı etkileyen
politika enstrümanları üzerinde belirli bir kontrolü bulunmaktadır. Politik devresel
dalgalanmalar teorisinde, belirtilen gözlemlerden hareketle, iktidardaki politika
otoritelerinin kendi lehlerine sonuçlan garantilernek amacıyla, seçim öncesinde ekonomiyi
manipüle etmeye çalışacakları vurgulanmaktadır.
Bu çalışmada, 1970'li yıllardan başlamak üzere yoğun ilgi kaynağı haline gelmiş olan
politik devresel dalgalanmalar teorisinin günümüze kadar izlediği gelişme çizgisinin
aktarılması amaçlanmaktadır. İkinci bölümde, politik devresel dalgalanmalar teorisini
şekillendiren unsurlar ve üzerinde durulan temel sorunlar tanıtılmaktadır. Üçüncü kısım,
teorinin günümüze kadar geçirmiş olduğu aşamaların ve bu aşamalarda yapılan temel
nitelikteki çalışmaların incelenmesine ayrılmıştır. Dördüncü bölümde, politik devresel
dalgalanmalar konusundaki farklı yaklaşımlar genel olarak değerlendirilmektedir.
EKONOMiK YAKLAŞlM
POLiTiK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORiSiNiN GENEL ÇERÇEVESi
39
Politik. devresel dalgalanmalar teorisinde ele alınan temel faktörler ve konular beş
grupta toplanabilir (Nordhaus, 1989: 2):
- Seçmenler. Oy verme sürecini etkileyen ve yönlendiren faktörler nelerdir? Ekonomik
olayların oylama davranışı üzerinde etkisi var mıdır? Seçmenler partiler arasında tercih
yaparken, gelecekte gösterecekleri performansları mı karşılaştırmaktadır, yoksa yalnızca
partilerin geçmişte göstermiş oldukları performansları mı baz alırlar? Seçmenler
rasyonel beklentilere sahip ve iyi bilgilendirilmiş birimler midir, yoksa rasyonel
olmayan ve eksik bilgi sahibi birimler midir?
- Partiler. Siyasi liderleri veya partileri motive eden esas unsurlar nelerdir? Geçmişteki
konumlarını, parti taraftarlarının görüşlerini ve izleyecekleri politikaların yaratacağı fiili
sonuçları dikkate almaksızın, yalnızca seçilme (veya yeniden seçilme) olasılıklarını
maksimize edecek şekilde 'oportünistik' davranış mı sergilemektedirler, yoksa
'ideolojik veya partizan' davranış içinde, iktidara gelmeye ve politik popülariteye özel
bir ağırlık vermeksizin, belirli seçmen gruplarının çıkarları doğrultusunda ekonomik ve
sosyal sonuçlar yaratacak politikalar mı izlemektedirler?
- Ekonomik Yapı. Ekonominin yapısı nedir? Siyasi partiler veya hükümetler, izledikleri
politikalar yoluyla, ekonomik sonuçlar üzerinde etkili olabilirler mi, yoksa politika
etkinsizliği mi söz konusudur? Ekonomik sonuçlar üzerinde etki yaratma açısından
önem taşıyan politika enstrümanları (maliye politikası, transfer ödemeleri, para politikası
vb.) nelerdir? Söz konusu enstrümanlar hangi otoritenin (hükümet, merkez bankası vb.)
kontrolü altındadır?
- Şoklar. Siyasi süreci ve ekonomiyi etkileyen şoklar nelerdir? Şoklar dışsal nitelikte midir
(kasırga, kıtlık, dış savaşlar vb.), yoksa siyasi sürecin kendi bünyesinden kaynaklanan
'içsel' nitelik mi taşımaktadır (örn. hükümetin yerine gelecek hükümete büyük bir bütçe
açığı veya yüksek düzeyde enflasyon devretmesi) ?
- Beceri (competence) düzeyi. Partiler amaçlarına yeterli ve etkin biçimde ulaşabilmekte midir, yoksa izledikleri politikalar yoluyla seçmenleri tatmin edememekte ve/veya
ideolojik amaçlarına ulaşmalarını sağlayacak sonuçlar elde edememekte midir?
Literatürde yukarıda verilen beş temel unsur üzerine çok sayıda yaklaşım geliştirilmiş
olmasına rağmen, esas olarak üzerinde durulan konuların seçmen ve parti davranışları
olduğu görülmektedir.
40 Funda TELATAR
POLiTIK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORISININ GELiŞIM EVRELERI
Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, birbirinden kesin çizgiler ile
ayrılabilen, iki evrede gelişmiştir. Birinci evre, 70'li yılların ortalarında Nordhaus (1975) ve
Lindbeck (1976)'in "oportünistik" devresel dalgalanmalar üzerinde yaptıkları etkili
çalışmalar ile Hibbs (1977)'in "partizan veya ideolojik" devresel dalgalanmalara ilişkin
çalışması tarafından şekillendirilmiştir. Söz konusu çalışmaların ortak noktaları, seçmen
davranışlarında geçmişe yönelik (retrospective), uyarlayıcı beklentileri esas almalan ve
ekonomiyi negatif eğimli Phillips ilişkisi itibariyle tanımlamalarıdır.
Politik devresel dalgalanmalar teorisindeki ikinci evre, rasyonel beklentilerin
makroekonomi literatürüne devrim niteliğindeki girişi ile başlayan süreç tarafından
şekillenmiştir. Söz konusu evrede yapılan çalışmalar, 80'li yılların ortalarında geliştirilen
pozitif ekonomik politika teorisine oyun-teorik yaklaşımın bir uzantısı niteliğindedir.
Cukierman ve Meltzer (1986), Rogoff ve Sibert (1988), Rogoff (1990) ve Persson ve
Tabeliini (1990) 'rasyonel oportünistik' modeller ortaya koyarken, Alesina (1987) 'rasyonel
partizan' yaklaşımı geliştİrınektedir.
1. I. EVRE: RASYONEL BEKLENTlLER ÖNCESl POLlTtK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORlSl
Yukarıda belirtildiği gibi, politik devresel dalgalanmalar teorisinin birinci evresinde
yer alan modeller, seçmen davranışları konusunda aynı yaklaşımı benimsemekte ve esas
olarak siyasi parti davranışları konusunda yaptıkları varsayımlar itibariyle farklılaşmaktadır.
'Oportünistik' modellerde, politik partiler popülariteleri ya da yeniden seçilme olasılıklarını maksimize etmekte iken, 'partizan (veya ideolojik)' modellerde partiler farklı seçmen
gruplarının çıkarlarını temsil etmekte ve iktidara gelmeleri halinde kendilerini destekleyen
grupların yararına olan politikalar izlemektedirler.
A. OPORTÜNİSTİK DEVRESEL DALGALANMALAR
İlk kez Nordhaus (1975) ve McRae (1977)'nin çalışmaları ile ortaya atılan politik
devresel dalgalanmalar teorisinin (PBC) varsayımları aşağıda verilmektedir (Alesina ve
Roubini, 1990: 101):
1. Ekonomi Phillips eğrisi ile tanımlanmaktadır:
u1 == u + out+ ı + y (ıt 1 n0 + Ft, (. < o < ı, y < (. (1)
Burada u işsizlik düzeyini göstermektedir. (1) numaralı denklemden hareketle elde
edilen terimi 1t 1-o , durağan durum 'doğal' işsizlik düzeyini ifade etmektedir.
Iıı içinde bulunulan dönemde gerçekleşen enflasyon, n~· beklenen enflasyon, E sıfır
EKONOMiK YAKLAŞlM 41
ortalamalı tesadüfi şok terimi, a ve y parametrelerdir.1 Denklemdeki otoregresif terim,
işsizlikte çeşi-tli nedenlerden dolayı süreğenlik olduğunu ifade etmektedir. "Doğal" işsizlik
düzeyi, genellikten kaybetmeksizin, sıfırda normalleştirilmektedir.2
2. Enflasyon beklentilerinin oluşum süreci uyarlayıcı (adaptive) niteliktedir:
(2)
Yukarıda verilen denkleme göre, içinde bulunulan dönemde beklenen enflasyon
yalnızca geçmişteki enflasyona bağlıdır.
1. ve 2. varsayımlar, enflasyonda ortaya çıkan bir artışın işsizlikte her zaman için bir
düşüş yaratacağı anlamına gelmekte ve enflasyon beklentileri uyarlayıcı nitelikte
tanımlandığı için, fiili enflasyonu ancak gecikme ile yakalayabilmektedir.
3. Politika otoriteleri enflasyonu doğrudan kontrol edebilmektedir.3
4. Politikacıların ilgilendikleri tek şey iktidara gelmek veya iktidarda kalmaktır; başka
bir deyişle, 'oportünist' olarak nitelenen bir davranış sergilemekte, partizan (veya ideolojik)
amaçları bulunmamaktadır .4
5. Seçmenler hangi partiye oy verecekleri konusunda karar verirken geçmişe yönelik
(retrospective) bir davranış göstermektedir. İktidar partisinin performansını, görevde kaldığı
süre içinde ekonominin durumuna bakarak ve uzak geçmişe ait gözlemleri iskonto ederek
değerlendirmektedirler. Ayrıca seçmenler, rastlantısal olarak ortaya çıkan olumlu koşulları,
politika otoritelerinin becerilerinden kaynaklanan olumlu koşullardan ayırt
edememektedirler.
6. Seçim zamanları dışsal olarak belirlenmektedir.
Yukarıda verilen varsayımlardan çıkan temel hipotez, iktidar partilerinin
(hükümetlerin) yeniden seçilme şanslarını arttırmak amacıyla, ekonomi üzerindeki
kontrollerini kullanacaklarıdır. Seçmenlerin, aşağıda belirtildiği gibi, yüksek gelir, yüksek
büyüme, düşük işsizlik ve düşük enflasyon konusunda 'oturmuş' (well-established)
tercihleri olduğu için, iktidar partisinin her seçim öncesinde seçmen tercihlerine uygun
sonuçlar yaratmaya çalışması beklenmektedir. Politik devresel dalgalanmalar teorisi
yukarıda açıklanan basit mantık üzerine kuruludur.
Nordhaus (1975), seçmenierin makroekonomik trade-off'u bilmediklerini
varsaymakta ve bu nedenle oy lama davranışlarında parti platformlarının her yönü ile dikkate
alındığını varsaymanın akla uygun olmadığını belirtmektedir. Modelde, ekonomik yaşamda
hanehalklarını oluşturan seçmenlerin, partilerin geçmişteki davranışlarından hareketle
'olağan' davranışlarının neler olduğu konusunda bir beklentiler seti oluşturdukları
varsayılmaktadır. Seçmenler, iktidardaki partinin içinde bulunulan dönemdeki
42 Funda TELATAR
davranışlarını, geçmişteki olayları da içeren 'olağan' davranışları ile karşılaştırarak, bir
değerlendirme yapmaktadırlar. Gerçekleşen ekonomik koşullar partilerin 'olağan'
davranışları ile şekillenen 'beklentilere' oranla kötüleşmiş ise, seçmenler iktidar partisine oy
vermemekte; tersi durumda ise iktidar partisi lehine oy kullanmaktadırlar.
Nordhaus (1975: 1 73)'ta bireysel oy lama süreci şöyle açıklanmaktadır: Aralarında
tercih yapılacak iki parti bulunmaktadır. Seçmenler içinde bulunulan t zamanında, iktidar
partisinin gösterdiği performansı (zt), subjektif performans standartları ~1 ile
karşılaştırmaktadır. 5,6 İktidar partisi subjektif standardın üzerinde performans göstermiş
ise seçmenler bu partiye; standardın altında performans göstermiş ise muhalefet partisine oy
vermektedir.
Modelde, seçmenierin oylama fonksiyonu ile temsil edilen (V) tercihlerinin partiler
tarafından tam ve mükemmel biçimde bilindiği varsayılmaktadır.7 Dolayısıyla, hükümet
iktidarda kaldığı süre boyunca, bir somaki seçimlerde elde edeceği oy oranını maksimize
edecek politikalar izlemektedir. Başka bir deyişle, partiler seçimleri kazanmak amacıyla
seçmenleri etkileyecek politikaları tercih etmektedirler. Partilerin tek amaçlarının iktidara
gelmek olduğu varsayımının en önemli implikasyonu, 'ortadaki seçmen' (median voter)
teoreminden hareketle, iki partinin seçmen tercihleri hakkında aynı bilgiye sahip olmalan
halinde, seçim rekabetinin parti politikalarının tam olarak 'yakınsaması' (full convergence)
sonucunu doğurmasıdır. Buna göre, iki parti ortadaki seçm~nin oyunu almak amacıyla,
seçim öncesinde aynı politikaları izlemektedir.
Nordhaus (1975:175), aşağıda verilen bütüncül (aggregate) oylama fonksiyonunun
iskonto edilmiş bugünkü değerini sosyal refah fonksiyonu olarak kullanmaktadır: S
(3)
(3) denklemine göre, hükümetin izleyeceği politikalara yönelik seçim öncesinde
hazırladığı strateji (izleyeceği politikalara ilişkin plan), seçmenierin vaat edilen işsizlik ve
enflasyon oranlarına ilişkin oylamalarının zaman içinde p oranında iskonto edilmiş kısmı
ile değerlendirilmektedir. İktidar partisi (hükümet) (1) ve (2) numaralı denklemlerde verilen
ve ekonominin yapısı ile seçmen davranışlarını tanımlayan kısıtlar altında (3) numaralı
denklemdeki sosyal refah fonksiyonunu maksimize etmeye çalışmaktadır.
Nordhaus (1975)'ta, iktidar partisinin oylama fonksiyonu itibariyle tanımlanan sosy~l refah fonksiyonunu maksimize etme çabaları, politik devresel dalgalanmaların kaynağını
oluşturmaktadır. İdeolojik farklılık göstermediği varsayılan partiler, iktidarda iken aynı
politikayı izlemektedirler9: Görev süresinin sonuna doğru 'kısa-dönem' Phillips eğrisinin
avantajlarından yararlanarak ekonomiyi manipüle etmektelO; seçim sonrasında seçim
öncesinde yaratılan ekonomik genişlemenin sonucu olarak enflasyonda artış ortaya
EKONOMİK YAKLAŞlM 43
çıkmakta ve iktidar partisi enflasyonu düşürmek amacıyla daraltıcı politikalar
izlenmektedir. ı ı Modelin diğer temel öngörüsü, seçmenierin geçmişe yönelik
değerlendirmeleri nedeniyle, politik sistemin kısa bir zaman ufkuna sahip olduğu ve yüksek
enflasyon dengesine doğru hareket edeceğidir (Nordhaus, 1989: 4).
Yukarıda açıklanan 'oportünistik' devresel dalgalanmalar teorisine, gerek teorik
gerekse ampirik düzlemlerde yoğun eleştiriler yöneltilmiştir. McCallum (1978), Golden ve
Poterba (1980), Beck (1982,1984), Chapell ve Keech (1986) ve Havrilevsky (1987), pür
PBC hipotezini, açık veya örtük biçimde, reddetmektedirler. Tufte (1978), Frey ve
Schneider (1978), Laney ve Willett (1983) ise, enflasyon ve işsizlik yerine harcanabilir gelir
ve transferler üzerine kurulu modellerinde PBC lehine bazı sonuçlara ulaşmaktadırlar.
Nordhaus'un pür PBC modeli lehine tatmin edici ampirik desteğin sağlanmamış olması,
aşağıda açıklanan 'partizan' teoriye, özellikle para politikası açısından duyulan ilgiyi
arttırmıştır (Alesina ve Sachs, 1988: 65).
Pür PBC modeline yönelik eleştirilerin esas olarak modelin varsayımları üzerinde
yoğunlaştığı görülmektedir. Politikacıların esas amaçlarının iktidarda kalmak olduğu genel
olarak kabul edilse de, seçmen davranışları ve politikacıların ekonomi üzerinde fiilen sahip
oldukları kontrolün derecesi hakkında bazı şüpheler doğmuştur. ı 2 Söz konusu şüphelerden
kaynaklanan eleştirilerden birisi, para ve maliye politikasına ilişkin kararların doğrudan
hükümetler tarafından değil, çıkarları seçimle göreve gelmiş kişilerden tamamen farklı
olabilen diğer otoriteler tarafından verildiği şeklindedir. Buna göre, kamu harcamalan ve
vergilerin toplanması çok sayıda bürokratın etkisi altında iken, para arzı ve faiz oranları
hakkındaki kararlar, genellikle, en azından kısmen bağımsız merkez bankası yöneticilerinin
kontrolündedir.
Nordhaus 'un PBC modeline yönelik itirazların genel çizgisinden bir ölçüde ayrılan bir
eleştiri Schultz (1995) tarafından yapılmaktadır. Schultz'a göre modelin temel eksikliği ve
hatası, politikacıların esas olarak iktidan amaçladıkları şeklindeki varsayımın, hükümetlerin
izleyecekleri politikalar konusundaki karar hesaplannın kapsamlı analizine izin
vermemesidir. Modeldeki asıl unsur konumundaki hükümetlerin çıkarları tam olarak
anlaşılınadığı sürece, seçmenierin hükümetlerin beklenen davranışıarına ilişkin
değerlendirmeleri kaçınılmaz biçimde eksik olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, kurumsal
kısıtlar ve seçmen davranışiarına yönelik eleştiriler ikinci planda kalmaktadır. Schultz,
birincil aktörlerin (hükümetler) çıkarlarının eksik tanımlanmış olmasının, pür PBC
modellerinin ampirik çalışmalardaki başarısızlığının nedeni olduğunu ileri sürmektedir.
Schultz'a göre, söz konusu modellerde örtük olarak yer alan "hükümetlerin ekonomiyi
manipüle etme konusunda her seçim döneminde benzer güdüler ile karşı karşıya kaldığı"
varsayımı gerçekleri doğru biçimde yansıtmamaktadır; söz konusu güdüler, dönemin politik
gereklerine bağlı olarak seçimden seçime değişebilmektedir. Hükümetin ekonomiyi
44 Funda TELATAR
manipüle etmeksizin sahip olduğu yeniden seçilme olasılığı ne kadar yüksek ise,
inandırıcılığına (reputation) zarar vereceğini bildiği ve gelecekteki makroekonomik
performans üzerindeki etkileri nedeniyle, kendisi açısından maliyet yaratacak
dalgalanmalara yol açmaktan elde edeceği kazanç da o kadar düşük olacaktır.13 Dolayısıyla, hükümetlerin ekonomiyi manipüle etme derecesinin, seçime giderken sahip
oldukları politik güvence ile ters yönde ilişkili olması gerekmektedir.l 4 Pür PBC
modellerinde, hükümetlerin seçimler arasında farklılaşan güdüleri dikkate alınmadığı için,
politika manipülasyonlarının ortaya çıkmadığı seçim dönemleri, PBC modeline yönelik
tesderin başarısız olması sonucunu yaratabilmektedir.
Schultz (1995: 83)'a göre, hükümetlerin ekonomiyi manipüle etme derecelerinin
seçimden seçime değiştiği varsayımının ne ölçüde anlamlı olduğunu görmek için,
hükümetlerin her seçim döneminde karşı karşıya kaldığı optimizasyon probleminin
incelenmesi gerekmektedir. Hükümetler politika manipülasyonu derecesini, sağlanacak marjinal faydayı ortaya çıkacak marjinal maliyete eşit olacak düzeyde belirleyeceklerdir.
Buradan hareketle, pür PBC modelinde varsayıldığı gibi, her seçim döneminde
manipülasyon derecesinin aynı olduğu şeklindeki kabulün geçerli olması için gerekli
koşullar ortaya konulabilir. Birinci koşul, ekonomik manipülasyonun marjinal fayda ve
maliyetlerinin seçimden seçime önemli farklılık göstermeyen değişkenierin fonksiyonu
olarak tanımlanmasıdır. Bu durumda, her seçim döneminde aynı manipülasyon düzeyi
seçilecektir. İkinci koşul, seçim öncesinde ekonomiyi manipüle etmenin hiç bir maliyet
yaratmamasıdır. Buna göre, marjinal fayda seçimden seçime değişse bile, hükümetlerin elde
etmeyi bekledikleri seçim kazançlarını arttırabilecek politikalardan vazgeçmeleri
gerekmeyecektir. Sonuç olarak, politika manipülasyonlarının her seçimde ulaşılabilir
maksimum düzeyde gerçekleşmesi beklenecektir. Schultz, pür PBC modelinin doğru
olabilmesi için gerekli koşulların gerçekte var olduğuna inanmanın iki nedenden dolayı
anlamlı olmadığını ileri sürmektedir. Birincisi, ekonomiyi manipüle etmenin marjinal
faydası, büyük ölçüde, hükümetin seçime giderken içinde bulunduğu siyasi ihtiyaçlara
bağlıdır. Seçim rekabeti ne kadar yoğun ise, politika manipülasyonunun marjinal faydası o
kadar yüksek olacaktır. İkincisi, ekonomiyi manipüle etmenin maliyetsiz olması
beklenemez. Maliyederin kaynağı, oportünist politikaların hükümetlerin seçmenler
nezdindeki inandırıcılığı açısından taşıdığı riskler ve ekonomi üzerinde yarattığı zararlı
etkilerdir.l5,l6 Hükümet seçime giderken kendisini ne kadar güvencede hissediyorsa,
ekonomiyi manipüle etmenin marjinal faydası o kadar küçük, gelecekte yaratacağı
maliyetler o kadar büyük olacaktır. Hükümetin kendisini oy potansiyeli açısından zayıf
hissetmesi durumunda ise, manipülasyon sonucu elde edilecek faydalar büyük olurken,
gelecekteki maliyetler büyük ölçüde azalacaktır.
EKONOMiK YAKLAŞlM 45
B. PARTİZAN (İDEOLOJİK) DEVRESEL DALGALANMALAR
Douglas Hibbs (1977) tarafından geliştirilmiş olan 'partizan (ideolojik)' teoride (PT),
daha önce incelenen PBC teorisinin 1., 2., 3. ve 6. varsayımları geçerliliğini korumakta; 4.
ve 5. varsayımlar ise, aşağıda verilen varsayımlar ile değiştirilmektedir 17 (Alesina ve
Roubini, 1990: 103):
4' • Politikacılar, farklı partilerin farklı amaç fonksiyonlarını maksimize etmesi
anlamında, 'partizan' davranmaktadırlar. Siyasi yelpazenin solunda yer alan partiler
işsizliğe, sağında yer alan partiler enflasyona göreli olarak daha büyük ağırlık
vermektedir. 18
5' • Seçmenler, partiler arası partizan farklılığın bilincindedir ve 'en çok tercih
ettikleri' ekonomik sonuçlara yakın politikaları izleyeceğini vaat eden partiye oy
vermektedirler.
Hibbs (1977: 468)'in analizinin temelini, üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları
payların 'genişleme-daralma' şeklinde ortaya çıkan devresel dalgalanmalar boyunca
gösterdiği değişim kalıbı oluşturmaktadır. Hibbs, devresel dalgalanmanın çukur
noktasından sonra, kar/ücret oranının gittikçe arttığını, ekonomik genişlemenin yarısında
maksimum düzeye ulaştığını ve daha sonra önemli ölçüde düştüğünü kabul etmektedir.
Dolayısıyla, işsizlik düşerken enflasyonun arttığı yükseliş döneminin ikinci yarısında, karlar
ücretiere oranla önemli ölçüde daralmaktadır; söz konusu dönemler 'ücret-önderliği' (wage
lead) veya 'kar deflasyonu' dönemleri olarak tanımlanmaktadır. Hibbs, ücret ve karlarda
gözlenen devresel kahbın uzun süreli genişleme dönemlerinde devam edip etmediğini
söylemenin güçlüğüne işaret ederek, ücret ve maaş gelirli grubun ekonomik durumunun,
göreli olarak düşük işsizlik-yüksek enflasyon dönemleri boyunca -gerek göreli gerekse
mutlak anlamda- önemli ölçüde iyileştiğini ortaya koymaktadır. Üretim faktörleri
paylarında devresel dalgalanmalar boyunca gözlenen değişim, enflasyon ve işsizliğe ilişkin
kaygıları sosyal sınıf- bağlantılı hale getirmektedir: Düşük ve orta gelir grubu, işsizlikten
enflasyona oranla daha fazla kaçınma güdüsüne sahip iken, yüksek gelir grubu enflasyon
konusunda işsizlikten daha fazla endişe duymaktadır _19 Ekonomik koşullara karşı duyarlılık açısından gelir grupları arasında ortaya çıkan farklılık, sözkonusu grupların öncelik verdiği
politikaları izlemeyi vaat eden politikacılara oy vermeleri sonucunu yaratmaktadır.
Partizan teoride, partilerin destek aldıkları seçmen gruplarının çıkarları doğrultusunda
davrandığı; başka bir deyişle, söz konusu grupların tercihlerine uygun politikalar izledikleri
kabul edilmektedir. Gelişmiş sanayi ülkelerinin büyük kısmında politik partilerin,
kendilerine destek veren seçmen gruplarının sosyal statüsü, gelir düzeyi ve diğer ilgili
sosyoekonomik karakteristikler açısından önemli ölçüde birbirinden ayırt edilebildikleri
şeklindeki gözlem, belirtilen varsayımın temelini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, sağ ve
sol partilerin ekonomik hedeflerinin birbirinden farklı olması, gelir ve meslek gruplarının
46 Funda TELATAR
ekonomik çıkar ve tercihierindeki farklılıkları yansıtmaktadır. Dolayısıyla, İngiltere
örneğindeki gibi, işçi-kökenli, çalışan sınıf bazlı sosyalist ve işçi partilerinin tam istihdama
verdiği önem enflasyondan çok daha büyük iken, sermaye sahibi, daha yüksek gelir grubu
bazlı muhafazakar partilerin fiyat istikrarına verdiği ağırlık daha fazla olmaktadır. Hibbs'in,
sekiz sanayileşmiş ülkedeki deneyimlerden hareketle uyarladığı ve ekonomik politika
hedeflerine verilen öncellikler açısından sol-sağ partiler arasında gözlenen farklılıkları
yansıtan tablo aşağıda verilmektedir.
Tablo 1. Politik Partilerin Ekonomik Hedeflere Yönelik Tercihleri*
Sosyalist-İşçi Merkez Muhafazakar
Tam istihdam Fiyat istikrarı
Gelir dağılımında adalet
Fiyat istikrarı
Ekonomik büyüme
Ekonomik büyüme Ödemeler dengesi
Tam istihdam
Gelir dağılımında adalet
Fiyat istikrarı Ekonomik büyüme
Ödemeler dengesi Tam istihdam
Ödemeler dengesi
Gelir dağılımında adalet
*Partilerin ekonomik hedeflere verdiği ağırlıklar yukarıdan aşağıya doğru azalmaktadır.
Hibbs, ABD ve İngiltere için yaptığı zaman serisi analizinde, gözlemlerine uygun
biçimde, ABD'de Demokrat Parti'nin Cumhuriyetçi Parti'ye oranla ve İngiltere'de İşçi
Parti'sinin Muhafazakar Parti'ye oranla, işsizliğe enflasyondan daha fazla ağırlık
verdiklerini göstermektedir: Demokrat Parti ve İşçi Parti' sinin iktidar dönemlerinde
işsizlikte düşüş olduğu gözlenirken, Cumhuriyetçi Parti ve Muhafazakar Parti
yönetimlerinde işsizliğin arttığı görülmektedir. Bulgularından hareketle, Hibbs, siyasi
partilerin iktidarda bulundukları süre boyunca, kendi seçmen gruplarının ekonomik
tercihlerine uygun politikalar izledikleri sonucuna ulaşmaktadır. Siyasi partilerin açıklanan
davranışı, sol partilerin Phillips eğrisi üzerinde, sağ partilerin tercih ettiğinden daha yüksek
enflasyon-daha düşük işsizlik içeren bir noktayı tercih ettiklerini göstermektedir.
Siyasi partilerin makroekonomik sonuçlar konusunda farklı tercihlere sahip oldukları
düşüncesine dayanan .'ideolojik' veya 'partizan' devresel dalgalanmalar, 'oportünistik'
EKONOMiK YAKLAŞlM 47
devresel dalgalanmalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Partizan teoride siyasi partiler
yeniden seçilebilmek amacıyla ekonomiyi manipüle etmemekte ve devresel dalgalanmalar,
iktidardaki partinin değişmesi halinde ortaya çıkmaktadır.
2. ll. EVRE: RASYONEL BEKLENTtt..ER SONRASI POLİTİK DEVRESEL
DALGALANMALAR TEORİSİ
Uyarlayıcı beklentiler mekanizmasına ve negatif eğimli Phillips eğrisine dayalı pür
PBC modellerinde, partilerin tek amacı iktidarda kalmak veya iktidara gelmek şeklinde
ortaya konulduğu için, partiler seçilme şanslarını arttıracağı beklentisi ile seçimlere yakın
sosyal optimal politikadan ayrılma güdüsüne sahip olmaktadırlar.20 Rasyonel beklentilere
sahip olmayan ve oylarını geçmişe yönelik değerlendirmelere göre veren seçmenleri
kandırmak göreli olarak kolay olmaktadır (Alesina ve Tabellini, 1988:544).21 Seçmenler,
güncel olaylara geçmişteki olaylardan çok daha büyük ağırlık verdikleri için, hemen seçim
öncesinde düşük işsizlik (veya düşük enflasyon) gözledikleri takdirde iktidar partisine, tersi
durumda muhalefet partisine oy vermektedirler.22 Pür PBC modellerinde seçmenierin
geçmişteki olayları geriye doğru artan ölçüde değer kaybına uğradıkları başka deyişle, zayıf
bir hafızaya sahip oldukları varsayıldığı için, her seçim döneminde yeniden
kandırılabilmektedirler. Böyle bir kurguda, seçmenler geçmişten asla ders almamakta ve
politika otoriteleri inandırıcılıklarını asla kaybetmemektedirler.
Rasyonel beklentilerin makroekonomik teoriye devrim niteliğindeki girişi ile birlikte,
pür PBC modellerinin varsayımları ve öngörüleri sorgulanmaya başlamıştır. Rasyonel
beklentiler hipotezi, geleneksel olarak nitelenebilecek 'oportünistik' ve 'partizan' teorilerde
tanımlanan seçmen davranışının yeniden formüle edilmesini gerektirmiş ve makroekonomi
siyaset ilişkileri, siyasi partiler ile seçmenler arasındaki karşılıklı stratejik hareketler ile şekillenen oyun-teorik bir çerçevede incelenmeye başlamıştır.
1. RASYONEL OPORTÜNlSTlK DEVRESEL DALGALANMALAR
Persson ve Tabellini (1990)'de, oportünistik devresel dalgalanmalara rasyonel
beklentiler yaklaşıırunın (RPBC) Rogoff ve Sibert (1988) öncülüğünde ortaya atılan temel
öngörülerini özetleyen bir model sunulmaktadır. Söz konusu modelde, 1., 3., 4. ve 6.
varsayımlar, Nordhaus modelindeki şekli ile korunmaktadır. 2. ve 5. varsayımlar ise
aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir:
2' • n:~ (n:, It-ll seçmenler ilgili tüm ekonomik değişkenler hakkında rasyonel
beklentilere sahiptir. Burada E(.) beklenti işlemeisi ve , t-1 döneminde seçmenierin sahip
olduğu bilgi setidir. Seçmenierin t dönemine ilişkin beklentilerini, t-1 döneminde mevcut
tüm bilgiye dayalı olarak oluşturduğu varsayılmaktadır.
2" • It- ı farklı politik partilerin ekonomiyi idare etme konusundaki 'beceri' düzeyleri
dışında, ilgili tüm bilgiyi içermektedir. Başka bir deyişle, seçmenler, hükümetin ekonomiyi
48 Funda TELATAR
idare etme konusundaki yeteneksizliğinden kaynaklanan 'olumsuz' şokların etkilerini,
dışsal şokların etkilerinden mükemmel biçimde ayırt edememektedirler.
5' • Seçmenler, seçildikleri takdirde kendilerine en büyük faydayı sağlayacağını rasyonel olarak bekledikleri adaya oy vermektedirler. Ayrıca, seçmenler ekonomiye vuran
dışsal şokların etkilerini hükümetin ekonomiyi idare etme konusundaki yeteneksizliğinden
kaynaklanan şokların etkilerinden ayırt edebilmek için çaba harcamaktadırlar.
s" • Seçmenierin fayda fonksiyonları arasında farklılık bulunmamaktadır.
Yukarıda verilen 2" varsayım, politika otoriteleri ile seçmenler arasında bilgi
asimetrisi olduğunu ifade etmekte ve aşağıda açıklandığı gibi RPBC modelinin öngörüleri
açısından kritik önem taşımaktadır. Hükümetin kendi gerçek beceri düzeyi hakkında bilgi
sahibi olmasına karşılık, seçmenierin bu konuda tam bilgi sahibi olmamaları, modeldeki
asimetrik bilgi yapısının kaynağını oluşturmaktadır. Politika otoritelerinin becerisi,
enflasyonu göreli olarak düşük düzeyde tutarken, işsizliği de düşük (veya büyüme hızını
yüksek) tutabilme yeteneği; başka deyişle, politika problemlerini çözebilme yeteneği veya
Cukierman ve Meltzer (1986)'deki gibi, ekonomiyi tesadüfi şoklardan uzak tutabilme
yeteneği olarak tanımlanmaktadır .23' 24
Nordhaus (1989: 4)'ta belirtildiği gibi, seçmenierin 'ultrarasyonel' oldukları
varsayımı, pür PBC modeline yönelik en etkili eleştiri konumundadır. Ultrarasyonalite
varsayımına göre, seçmenler partiler ile aynı bilgiye sahiptir; kararlarını bugün izlenen
politikaların gelecekte yaratacağı sonuçları da dikkate alarak (forward-looking) vermekte ve
ilk kez McCallum (1978)'da ortaya konulduğu gibi, bir kez gözledikleri olayı bir daha asla
unutmamaktadırlar. Görüldüğü gibi, politik devresel dalgalanmalar literatürünün ikinci
evresinde, gelecekteki performansa ilişkin rasyonel beklentilere sahip seçmenler, birinci
evrede tanımlanan ve beklentilerini oluştururken geleceği hesaba katmayan 'miyop' seçmen
tipinin yerini almıştır. Seçmen tanımındaki söz konusu değişiklik, politik partileri
ekonomiyi manipüle etme ve seçim şanslarını etkileme yetenekleri açısından ilave kısıtlar
altına sokan, yeni bir öngörüler seti yaratmıştır. Bu bağlamda seçimler, iktidar partisi
üzerine yeni güdü kısıtları getiren unsurlar olarak görülmekte; hükümetin değişmesine yol
açabilmeleri nedeniyle de, gelecekteki ekonomik politikalar hakkında belirsizlik
yaratmaktadırlar. İktidardaki partinin seçtiği politikalar, kısmen seçimleri kazanma ve
dolayısıyla seçmenleri hoşnutetme arzusu tarafından şekillenmektedir. Modelde, seçmenler
hükümetin seçimleri kazanmak amacıyla ekonomiyi manipüle etme güdülerini doğru
biçimde algıladıkları sürece, seçim öncelerinde istihdamda sistematik bir artış (veya
işsizlikte sistematik düşüş) gözlenmeyeceği ileri sürülmektedir.25 Rogoff ve Sibert
(1988: 1), söz konusu argümanı bir örnek çerçevesinde yönelttikleri sorular ile
açıklamaktadır: "Hükümetin halkı memnun etmek için, seçim öncesinde transfer
ödemelerini arttırdığı veya vergileri düşürdüğü" kabul edildiği takdirde, seçmenierin vergi
1
EKONOMiK YAKLAŞlM 49
çarpıklıklarını (distortion) zaman içine optimal olmayan biçimde dağıtan bir adayı tercih
etmeleri nasıl açıklanabilir? Ayrıca, iktidar partisinin bu tip politikalar izleyerek gelecek
dönem için iyi sonuçlar yaratacağını ileri sürmek mümkün müdür? Bu noktada, 2"
varsayımdaki bilgi asimetrisinin model açısından taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır.
Seçmenler ile partilerin aynı bilgiye sahip olmaları halinde, yani bilgi asimetrisinin
bulunmadığı durumda, partilerin ekonomiyi seçimleri kazanmak amacıyla manipüle ederek
seçmenleri 'kandırmaları' mümkün değildir. Hükümet, seçmenierin bugünkü kazançları
gelecekteki maliyetlere tercih ettikleri düşüncesinden hareketle, seçim öncesinde ekonomiyi
manipüle edecek olursa, nitrarasyonel seçmenler hükümetin amaçlarını derhal aniayacak ve
hükümetin çabaları sonuç vermeyecektir. Bunun sonucu olarak, seçmenleri
kandıramayacağının bilincinde olan rasyonel oportünist partiler, seçim öncesi ekonomiyi
manipüle etmeye çalışmayacak ve dolayısıyla politik devresel dalgalanmalar
yaratmayacaklardır. O halde, modelde iktidar partisinin ekonomiyi manipüle ederek,
seçmenleri 'kandırabilmesi' için, seçmeniere oranla sahip olduğu bilgi üstünlüğünü
kullanması gerekmektedir.
Rogoff ve Sibert'in modelinde, iktidar partisinin beceri düzeyi, karşı karşıya kaldığı
politika problemlerinin yapısına bağlı olduğu için, tesadüfi yapıdadır. Bununla birlikte,
beceri düzeyinin kısmen süreklilik gösterdiği de ileri sürülmektedir. Bunun gerisindeki
mantık şöyle açıklanabilir: İktidardaki parti geçmiş dönemde ekonomi yönetimi konusunda
becerisini ispatlamış ise, dışsal koşulların yavaş değişiyor olması ve/veya problemlerle başa
çıkabilme yeteneğinin dönemler itibariyle pozitif ilişkili olması nedeniyle, gelecek dönemde
de başarılı olması beklenecektir. Seçmenler muhalefet partisinin beceri düzeyini
gözleyemedikleri için, seçim öncesinde iktidar partisinin beceri düzeyi hakkında olumlu
sinyaller aldıkları sürece, bu partiye oy vereceklerdir.26 Bundan dolayı, hükümetin seçim
öncesinde beceri düzeyi hakkında seçmeniere sinyal verme güdüsü bulunmaktadır.
Hükümet söz konusu sinyali, Rogoff ve Sibert (1988)'deki gibi, seçim öncesinde vergileri
düşürerek veya Persson ve Tabellini (1990)'deki gibi, istihdamı arttırarak verebilir.27
Bununla birlikte, seçim öncesinde sinyal verme amacıyla kullanılan politikaların seçim
sonrasında yaratacağı maliyetierin uygun politikalar aracılığıyla ortadan kaldırılması
gerekmektedir. Örneğin, hükümet seçim öncesinde vergileri düşürmüş ise, daha sonra
senyoraj yoluyla kamu harcamalarını finanse etme yoluna gidebilir; seçim öncesinde
istihdamı arttırmış ise, seçim sonrasında ortaya çıkan enflasyonİst sonuçları telafi etmek
amacıyla sıkı politikalar izieyebilir ve bu şekilde resesyon yaratabilir. Daha önce belirtildiği
gibi, seçmenler hükümetin gerçek beceri düzeyini gecikme ile algılayabilmektedirler. Söz
konusu algılama seçim sonrasına rastladığı takdirde -bu dönemde seçim olmadığı varsayımı
altında- bir önceki seçim dönemindeki olaylar zinciri tekrarlanmaktadır. Seçim döneminde
hükümet, yarattığı en yeni 'beceri şoku'nu büyütme eğilimindedir. Seçmenler beceri şokunu
gecikme ile gözleyebildikleri için, seçimlerin yapıldığı dönemler dışında kandırma
so Funda TELATAR
politikasının izlenmesi mümkün değildir. Tekrarlamak gerekirse, rasyonel oportünistik
(RPBC) modellerde devresel dalgalanmaların en önemli kaynağı, hükümet ile seçmenler
arasındaki bilgi asimetrisidir. Bu modelde, iktidar partisi bilgi asimetrisinden yararlanarak
Nordhaus tipi PBC'ye uygun davranmaktadır. Bununla birlikte, seçmenierin rasyonel ve politik partilerin sahip olduğu güdülerin farkında oldukları varsayıldığı için, politikacılar
'oportünist' davranışlarında sınırlanmış durumdadır. Partilerin gereğinden fazla oportünistik
davranınaları halinde seçmenler tarafından cezalandırılacak olmaları nedeniyle, RPBC
modelinde ortaya çıkan devresel dalgalanmalar, Nordhaus modelindekinden daha kısa süreli
ve daha düzensizdir (Alesina ve Roubini, 1990: 103).
Yukarıda açıklanan 'sinyal verme' sürecinin yaratacağı maliyetler de, hükümetin
beceri düzeyine göre değişmektedir. Gerçekte beceri düzeyi düşük bir hükümet, yeniden
seçilme şansının seçmenler tarafından algılanan beceri düzeyine bağlı olduğunu bildiği için,
seçim öncesinde beceri düzeyi yüksek bir hükümeti taklit etme (mimicking) güdüsüne sahip
olabilir. Bunun yanısıra, beceri düzeyi gerçekten yüksek bir hükümet de, gerçek kimliği
hakkında sinyal verme amacıyla, örneğin istihdamı arttırma eğiliminde olabilir. Burada
hükümet, gerçek beceri düzeyine bağlı olarak, 'taklit etme' veya 'gerçek kimliği hakkında
sinyal verme' güdüleri ile istihdamı arttırmanın gelecekte yaratacağı enflasyonİst maliyetler
arasında bir seçim yapma durumu ile karşı karşıya kalmakta; başka bir deyişle, bir trade-off
söz konusu olmaktadır. Bununla birlikte, hükümetin beceri düzeyi gerçekten yüksek ise,
belirli bir istihdam düzeyine ulaşmak için yaratmak zorunda olacağı enflasyon, beceri
düzeyi düşük hükümete oranla daha düşük düzeyde olacak ve dolayısıyla daha düşük bir
'sinyal verme' maliyetine katianma durumunda kalacaktır.
2. RASYONEL PARTİZAN DEVRESEL DALGALANMALAR
Rasyonel oportünistik devresel dalgalanmalar modelinde, tüm seçmenler ve politik
partilerin makroekonomik sonuçlar konusunda aynı tercihlere sahip oldukları
varsayılmakta; politik partilerin 'iktidar-güdümlü' davranışları veya seçilme arzuları,
seçmenler ile iktidar partisi arasında bir çıkar çatışması yaratmakta idi. Alesina (1987, 1988)
tarafından geliştirilen 'rasyonel partizan' devresel dalgalanmalar (RPT) modelinde ise, pür
partizan teoride olduğu gibi, seçmenierin ve politik partilerin izlenecek politikalara yönelik
tercihleri açısından farklılaştıkları, literatürde tanımlandığı şekli ile 'partizan veya ideolojik'
davrandıkları, varsayılmaktadır. Bununla birlikte, RPT modelinin PT modelinden en önemli
farkı, seçmenierin rasyonel beklentilere sahip olduğu varsayımıdır.
Rasyonel partizan devresel dalgalanmalar modelinde, daha önce verilen 1.2' ., 3., 4',
5' ve 6. varsayımlar geçerliliğini korumaktadır. Alesina (1988:796)'da belirtildiği gibi,
partilerin yalnızca seçimleri kazanma ile ilgilenmedikleri, seçimleri kendi seçmen grupları
lehine politikalar uygulayabilme yolu olarak da gördükleri kabul edilmektedir. Alesina
(1987)'ya göre, seçmenierin tercihleri konusunda belirsizlik söz konusu olduğu takdirde,
EKONOMİK YAKLAŞlM 51
partiler seçmen tercihlerinin dağılımı konusunda aynı bilgiye sahip olsalar bile, birbirinden
farklı politikalar önereceklerdir. Dolayısıyla, RPT modelinde farklı partiler farklı amaç
fonksiyanlarına sahip oyuncular olarak tanımlanmaktadır. Seçmen tercihleri konusunda var
olan belirsizlik, seçmenierin rasyonel olarak beklediği politikalar veri iken, seçim
sonuçlarını olasılıklara tabi hale getirmektedir.
RPT modelinde iki partinin maksimize edeceği amaç fonksiyonları aşağıdaki gibi
tanımlanmaktadır (Alesina ve Roubini, 1990: 103):
T o o
W10 = L gt r- (1tt- c')2
- b1 (Uı-K1 )2], o< ö <ı
t=O (4)
Burada i = L, R sırasıyla 'sol' ve 'sağ' partileri göstermektedir. c10 parametresi, i.
partinin optimal enflasyon oranını, Kt , i. partinin hedeflediği işsizlik düzeyini ifade
etmektedir. İki parti arasındaki farklılık, aşağıda verilen üç eşitsizlikten birisi ile ortaya
konulmaktadır:
bL > bR ;;:::: O; KL < KR ::; u ; 1-a
(5)
Yukarıda verilen üç eşitsizliğe göre, iki partinin amaçları açısından gösterdiği
farklılığın ortaya konulabilmesi için, sağ partinin optimal enflasyon oranı sol partinin
optimal enflasyon oranından daha düşük olmalı; sol partinin işsizliğin hedeflenen
düzeyinden sapmasına verdiği ağırlık sağ partiden daha büyük olmalı veya sağ partinin
hedeflediği işsizlik düzeyinin doğal işsizlik oranından farkı sol partiden daha büyük
olmalıdır.
(5) numaralı denklemde yer alan son eşitsizlik, aslında, ilk kez Kydland ve Prescott
(1977) tarafından ortaya atılan ve Barro ve Gordon (1983) tarafından geliştirilen oyun-teorik
para politikası modelindeki 'zaman-tutarsızlık' (time-inconsistency) problemini ifade
etmektedir. Barro-Gordon oyununda, özel ekonomik birimler (veya ücret belirleyiciler) ilk
hareketi yaparak, nominal ücreti saptamaktadırlar. Politika otoritesi, özel sektörden sonra
politikasını seçmektedir.28 Politika otoritesinin özel sektör beklentilerini oluşturmadan önce
düşük enflasyon politikası ilan etme güdüsü bulunmakta; ancak böyle bir politika ilanından
sonra bir ikilem ile karşı karşıya kalmaktadır: İlan ettiği politikaya uygun davranabilir veya
ilan ettiğinden daha yüksek enflasyon (sürpriz veya öngörülmedik enflasyon) yaratarak, kısa
dönem Phillips eğrisinin sağladığı istihdam artışı avantajından yararlanabilir. Bununla
birlikte, özel sektör rasyonel ve tanı bilgiye sahip olduğu için, politika otoritesinin
öngörülmedik enflasyon yaratma güdüsünü anlamakta ve nominal ücreti politika
otoritesinin sürpriz enflasyon yaratma güdüsünü ortadan kaldıracak ölçüde yüksek
belirlemektedir. Söz konusu para politikası modelinde, politika otoritesini ilan ettiği
politikadan ayrılmaktan caydırıcı nitelikte bağlayıcı-sabit bir politika ortamı
52 Funda TELATAR
(precommitment) yaratılamadığı sürece, oyunun sonucu sosyal refah açısından optimal
olmamaktadır.29 Dengede, istihdam doğal düzeyinde kalırken, enflasyon sosyal olarak
optimal orandan daha yüksek gerçekleşmektedir.3°
Alesina (1987: 72)'da, yukarıda açıklanan para politikası modeline benzer şekilde,
seçmenierin rasyonel oldukları ve kararlarını geleceği de hesaba katarak verdikleri;
partilerin ise yalnızca iktidara gelme ile değil aynı zamanda seçildikleri takdirde
izleyecekleri politikalar ile de ilgilendikleri varsayımları altında, seçim rekabetinin bir
'zaman-tutarsızlık' problemi yaratacağı ileri sürülmektedir. Bu bağlamda, zaman tutarsızlık
problemi şu şekilde ortaya çıkmaktadır: Partilerin seçilme şanslarını arttırmak amacıyla, seçim öncesinde birbirine yakın politikalar ilan etme güdüsü bulunmaktadır.31 RPT'de,
partilerin seçim öncesinde yakınsak politikalar ilan etme güdüleri, seçilme şanslarını
artırmak için ideolojiden vazgeçmeye istekli oldukları anlamına gelmektedir (Alesina ve
Tabellini, 1988: 545). Bununla birlikte, iktidara gelen parti daha önce ilan ettiği politikaları
izleyeceği konusunda bağlayıcı nitelikte bir taahhüt altına girmemiş ise, seçildikten sonra
ilan edilmiş politikadan ayrılarak 'en çok tercih edilen' politikayı (most preferred policy)
izleyecektir.32 Burada 'en çok tercih edilen politika' partinin esas olarak temsil ettiği seçmen grubuna en fazla faydayı sağlayacak politika olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda
iktidara gelen parti bir tercih yapma duıumu (trade-off) ile karşı karşıya kalmaktadır: Kendi
seçmen grubu yararına, kısa dönemli faydaları maksimize edecek politikalar izieyebilir veya
herhangi bir bağlayıcılık söz konusu olmasa da, uzun dönemde her iki seçmen grubu lehine
sonuçlar yaratacak işbirliği politikasını benimseyebilir. Seçmenler, bağlayıcı-sabit
taahhütlerin yapılamadığı bir ortamda, partilerin iktidara geldikten sonra başlangıçta ilan
ettikleri politikalardan vazgeçeceklerini rasyonel olarak beklemekte ve dolayısıyla tek
dönemli (one-shot) bir oyundaki tek zaman-tutarlı dengeye, politikalar arası yakınsamanın
olmadığı durumda ulaşılabilmektedir.33 Dengede, her iki parti 'en çok tercih edilen'
politikalarını izlemekte ve seçmenler rasyonel olarak bu sonucu beklemektedirler. PT'de
ileri sürülen politikalar arası yakınsamanın ortaya çıkabileceği tek durum, RPT
çerçevesinde, partilerin seçim sonrası izleyecekleri politikalar konusunda tamamen kayıtsız
oldukları durumdur (Alesina, 1988: 796).34 Buradan hareketle, PT'de partilerin seçim
öncesinde aynı politikayı izleyeceği varsayımı, RPT'den farklı olarak, partilerin seçim
öncesi politikalar konusunda bağlayıcı nitelikte taahhütlere girebildikleri şeklinde
yorumlanabilir.
Alesina ve Roubini (1990: 104)'de belirtildiği gibi, işgücü sözleşmelerinin duruma
koşullu (state-contingent) olmadığı ve belirli aralıklarla imzalandığı, seçim sonuçlarının
belirsizlik taşıdığı varsayımları altında, politik bir devresel dalgalanma ortaya çıkacaktır.35
Buradaki temel düşünce, ücret sözleşmelerinin duruma uyartanmasındaki yavaşlık veri iken,
hükümet değişikliklerinin enflasyon oranında yarattığı değişikliğin reel ekonomik
faaliyetlerin doğal düzeyinden ayrılmasına yol açmasıdır. Bununla birlikte, RPT modelinde
EKONOMİK YAKLAŞlM 53
tanımlanan devresel dalgalanmalar PT modelinden farklıdır. RPT' de devresel
dalgalanmaların geçici nitelikte olduğu kabul edilirken, PT'de, örneğin sol hükümetin
enflasyon oranını sürekli arttırarak düşük bir işsizlik düzeyini sürdürmesi mümkündür.
Yukarıda açıklanan RPT modelinin implikasyonları, daha spesifik olarak, şöyle ifade
edilebilir: (i) Sol (sağ) partinin iktidara geldiği dönemin başlangıcında üretim artışı doğal
düzeyin altında (üstünde) ve işsizlik doğal düzeyin üstünde (altında)dir; (ii) Özel kesim
beklentileri oluştuktan, fiyat ve ücretler uyarlandıktan sonra, üretim ve işsizlik doğal
düzeyine geri dönmekte; başka bir deyişle, uyarlama süreci tamamlandıktan sonra,
ekonomik faaliyet düzeyi iktidardaki partiden bağımsız hale gelmektedir; (iii) cL=cR
olduğu durumda bile ( KL<KRveya BL>BR olduğu sürece), enflasyon oranı sol hükümetin
görev süresi boyunca, sağ hükümetin yaratabileceğinden daha yüksek olmaktadır. Başka bir deyişle, ekonomik faaliyetler doğal düzeyine geri döndükten sonra, sol partinin yarattığı
zaman tutarlı (fakat optimal olmayan) enflasyon oranı, sağ partinin yaratacağından daha
yüksek olmaktadır.
RPT'de, toplumsal açıdan maliyet yaratan devresel dalgalanmalan önlemenin tek
yolu, partilerin uzun dönemde her iki seçmen grubunu daha iyi duıuma getirecek, işbirliğine
dayalı ortak bir politika kuralı izleyecekleri konusunda bağlayıcı-sabit taahhütlere
girebilmeleridir. Bağlayıcı-sabit oıtam yaratıldığı takdirde, her iki parti işbirliğine dayalı
kurala uygun davranmak zorunda olacaktır. Buna karşılık, partileri kuraldan ayrılmaktan
ca ydırıcı faktörlerin bulunmaması halinde, işbirliğine dayalı politika güvenilirlik
(credibility) taşımayacaktır. Burada belirtilmesi gereken husus, kuraldan ayrılma
durumunda bir maliyete kadanınayı gerektiren caydırıcı faktörlerin ortaya çıkabilmesi için,
seçim sürecinin zaman içinde tekrarlanan bir oyun olarak modellenmesinin gerekli
olmasıdu; tek dönemli bir oyunda, partilerin gelecekte herhangi bir maliyete katianma
kaygısı bulunmaması nedeniyle, caydırıcı faktör bulunmamaktadır.
Alesina ve Tabeliini (1988: 546)'de gösterildiği gibi, caydırıcı faktörlerden ilki
oylama davranışından kaynaklanabilir. Partiler, kuraldan ayrılma anlamında 'yanlış'
davrandıkları takdirde, bir sonraki seçimlerde iktidardan düşürülme şeklinde bir maliyete
katianma durumunda kalabilirler. İlk kez Friedman (1971) tarafından ortaya atılan bu
mekanizma, Rogoffve Sibert (1988)'de politik devresel dalgalanmalar modeli çerçevesinde
formel olarak ortaya konulmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu mekanizmanın 'büyük'
oyuncunun (hükümet) atomistik birimlerin (seçmenler) davranışları ile cezalandırılması
şeklinde işlemesi, eleştirilere konu olmuştur (Alesina ve Tabellini,1988: 546).
işbirliğine dayalı politikanın uygulanmasını sağlayabilecek bir diğer mekanizma, iki
rakip partinin davranışianna dayanmaktadır. Buna göre, iki partiden birisi iktidara geldiğinde işbirliği politikasından ayrılıp, 'en çok tercih edilen' politikayı izlediği takdirde,
diğer partinin de iktidara geldiğinde bu şekilde davranacağının farkında olacak ve bu da
54 Funda TELATAR
partileri işbirliğine dayalı politikayı izlemeye yöneltecektir. Burada, seçmenierin uyguladığı
cezalandırmadan farklı olarak, stratejiler iki 'büyük' oyuncu tarafından belirlenmektedir.
SONUÇ
1970'li yıllardan başlamak üzere, ekonomi-siyaset ilişkisi, makroekonomi
literatüründe yoğun olarak incelenen alanlardan birisi olmuştur. Günümüze kadar
geliştirilen yaklaşımlar, seçmen ve parti davranışları, ekonomik yapı, şoklar ve partilerin ekonomiyi idare etme konusundaki beceri düzeyleri hakkında farklı varsayımiara
dayanmakla ve bunun sonucu olarak birbirinden farklı politik devresel dalgalanmalar
tanımlamaktadırlar. Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, seçmen ve parti
davranışları konusundaki varsayımlar çerçevesinde iki farklı gruplamaya tabi
tutulabilmektedir.
Seçmen davranışiarına ilişkin varsayımlar dikkate alındığında, literatürün rasyonel
beklentiler öncesi ve sonrası olmak üzere iki evrede geliştiği görülmektedir. Rasyonel
beklentiler öncesi evrede yer alan 'oportünistik' ve 'partizan (ideolojik)' devresel
dalgalanma modellerinde, seçmenierin uyarlayıcı beklentilere sahip olduğu, oy verme
kararlarını geçmişe yönelik olarak verdikleri varsayılmaktadır. Ayrıca, her iki modelde,
partilerin politika enstrümanları üzerinde kontrole sahip olduğu, politikanın etkinliği ve
partilerin amaçlarını yeterli ve etkin biçimde izledikleri kabul edilmektedir. 'Rasyonel
oportünistik' ve 'rasyonel partizan' olarak isimlendirilen rasyonel beklentiler sonrası
modellerde ise, seçmenierin rasyonel olduğu ve oy kararlarını geleceği de dikkate alarak
verdikleri varsayılmaktadır. Seçmen davranışlannın tanımı konusundaki farklılık,
modellerde açıklanan devresel dalgalanmaların niteliğine, sürekliliğine ve büyüklüğüne
ilişkin öngörüleri de farkhlaştırmaktadır. Seçmenierin rasyonel kabul edilmediği modellerde
ortaya çıkan devresel dalgalanmalar, rasyonel seçmenierin var olduğu modellerden daha
şiddetli ve daha uzun süreli olmaktadır.
Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, parti davranışları konusunda yapılan
varsayımlar itibariyle de iki gruba ayrılabilmektedir. 'Oportünistik' ve 'rasyonel
oportünistik' modellerde, partilerin tek amaçlarının iktidara gelmek veya iktidarda kalmak
olduğu varsayılmaktadır. Sözkonusu modellerde, iktidar partisinin seçim öncesinde
istihdamı (işsizliği) arttırmak (azaltmak) amacıyla ekonomiyi manipüle edeceği, seçim
sonrasında ise daha önce izlenen politikaların yarattığı enflasyonİst sonuçları ortadan
kaldırmaya yönelik politikalar izleyecekleri öngörülmektedir. 'Partizan' ve 'rasyonel
partizan' modellerde ise, partilerin esas amaçlarının kendi seçmen gruplarının yararına
sonuçlar yaratacak politikalar izlemek olduğu varsayılmaktadır. Burada, politik partiler
siyasi yelpazenin sol veya sağında yer almalarına bağlı olarak, istihdam artışı ve enflasyon
EKONOMİK YAKLAŞlM 55
problemlerine farklı ağırlıklar vermekte ve kendi seçmen gruplarının tercih ettiği politikaları
izlemeyi amaçlamaktadırlar. Sözkonusu modellerde, oportünistik modellerden farklı olarak,
seçim öncesi ve sonrasında değil, iktidarın sağ ve sol partiler arasında el değiştirmesi
halinde politik devresel dalgalanmalar ortaya çıkmaktadır.
NOTLAR 1. parametresinin negatif olması, öngörülmedik enflasyonun işsizliği azalttığını ifade
etmekte; başka bir deyişle, enflasyon ile işsizlik arasında kısa dönem trade-off'unun varlığı kabul edilmektedir.
2 . Okun yasası gereği, aynı model işsizlik yerine üretim artışı 11 itibariyle de kurulabilir.
3 . Nordhaus (1975)'ta, politika otoritelerinin toplam talebi kontrol etme yoluyla, delaylı
olarak, enflasyonu kontrol ettikleri varsayılmaktadır. Söz konusu farklılık, modelin sonuçları açısından herhangi bir farklılık yaratmamaktadır.
4 . Politikacıların tek amacının seçim kazanmak olduğu şeklindeki varsayım, ilk olarak Downs (1957} tarafından ortaya atılmıştır.
5 . Burada Z=(Z1 ,Z2, .. ,Zm bireylerin tercihlerini oluştururken dikkate aldıkları ekonomik değişkenleri göstermektedir.
z1 =-1t=-enflasyon oranı
Z2=-u=-işsizlik oranı
Z3, ... Zm= diğer ekonomik değişkenler
olarak tanımlanmaktadır. i. bireyin tercih sıralaması reel değerli u1 o= u1 o (Z) fonksiyonu ile gösterilmektedir. u1 °'nin quasi-concave olduğu (azalan marjinal ikame oranı); pozitif ve Z'lerin artan bir fonksiyonu olacak şekilde indekslenmiş olduğu varsayılmaktadır.
6 . Nordhaus, subjektif standardı iktidar partisinin 'beklenen' performansı olarak yorumlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, seçmenler ekonomi hakkında fazla bilgiye sahip olmasalar da, nelerden hoşlandıklarını bilmektedirler.
7. Bütüncül (aggregate) oylama fonksiyonu, iktidar partisinin t döneminde ekonomi yönetiminde gösterdiği performans ile seçmenierin performansa ilişkin subjektif beklentilerinin fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır:
A n jO n ]O A]
Vt = V(zt, Zt)= l: Vt = l: 0t (Zt, Zt) (0 =J 1°=]
8 . Seçmenierin enflasyon ve işsizlik oranına ilişkin değerlendirmeleri dikkate alınarak, oylama fonksiyonu Vt=g (ut, ıtt) şeklinde tanımlanmaktadır.
9 . Partilerin izledikleri politikalar, 'ortadaki seçmen'in tercih ettiği politikalardır. 'Ortadaki seçmen', parti fanatiklerinin dışında kalan ve izlenen politikalar aracılığıyla etkilenme olanağı bulunan seçmen olarak tanımlanabilir.
56 Funda TELATAR
1 O. Ekonomik manipülasyon, iktidar partisinin seçim öncesinde yeniden seçilebilmek amacıyla, para ve maliye politikalarını kullanarak arzulanan ekonomik sonuçları yaratma çabası olarak tanımlanabilir.
11. Nordhaus, enflasyonun seçim öncesinde artması gerektiğini ileri sürmektedir. Bununla birlikte, toplam talep politikalarının üretim ve enflasyon üzerindeki etkileri arasındaki gecikmeler dikkate alınırsa, enflasyonun seçimlerden önce değil sonra arttığı bir model kurmak da mümkündür.
12. Oportünistik PBC modellerinde tanımlanan seçmen davranışına yönelik en önemli eleştiri, 2. kısımda açıklanan rasyonel beklentiler hipotezine dayanmaktadır.
13. Hükümetin inandırıcılığı, birbirini izleyen dönemlerde ilan ettiği politikaya uygun davranmasına bağlı olarak artacak; başlangıçta açıkladığı politikalardan ayrıldığı ölçüde azalacaktır.
14. Schultz'un çalışmasında, politik güvence düzeyi kamuoyu anketlerinde elde edilen sonuçlar ile ölçülmektedir. Bununla birlikte, söz konusu çalışmanın bu doğrultudaki ilk çalışma olmadığı belirtilmelidir. Frey ve Schneider (1978), hükümetlerin politika kararlarını verirken "popülarite açık"larına tepki verdiğini ileri süren ilk çalışmadır. Frey ve Schneider, hükümetlerin seçimler yaklaştıkça artan popülarite hedeflerine sahip olduklarını varsaymaktadır. Hükümetin gerçek popülaritesi hedeflenen düzeyin altına düştüğü takdirde, durumunu iyileştirmek için ekonomiyi manipüle etmekte; tersi durumda ise partizan politikalar izlemektedir: Sol partiler istihdamı arttırmaya çalışırken, sağ partiler enflasyonla savaşmaya öncelik vermektedirler.
15. Friedman (1968)'da belirtildiği gibi, ekonominin manipüle edilmesi, orta vadede enflasyonu arttırmakta ve enflasyon-işsizlik trade-off'unu gösteren Phillips eğrisini
dışarıya doğru itmektedir. Bunun sonucunda, veri bir işsizlik düzeyi daha yüksek enflasyon oranları ile birlikte ortaya çıkacak ve devresel dalgaların büyüklüğü artacaktır. Kuşkusuz, bir hükümetin söz konusu maliyeti dikkate alması için, kısa dönemli kazançlar peşinde koşmak yerine uzun vadeli sonuçlar ile ilgileniyor olması
gerekmektedir.
16. Yapay biçimde yaratılan canlanma ve çöküş dönemleri, devresel dalgalanmaların
değişkenliğini (volatility) arttırarak, ekonomideki belirsizlik düzeyinin de artmasına yol açacaktır. Ekonomide belirsizliğin artması ise, özel sektörü 'geri dönülemez' yatırım kararları alma konusunda isteksiz hale getirebilir. Bunun bir sonucu olarak, seçim öncesi manipülasyonların enflasyonist etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla seçim sonrasında yaratılan ılımh resesyon bile, ekonomik faaliyetlerde amaçlananın üzerinde düşüşlere neden olabilir ve dolayısıyla ciddi siyasi sonuçlar yaratabilir.
17. Nordhaus'un PBC modeli ile Hibbs'in PT modelinin birlikte yer alması da mümkündür. Politikacıların hem oportünist hem de partizan amaçlara sahip olduğu ve seçmenierin 5. varsayımdaki gibi geçmişe yönelik davrandıkları varsayımı altında, Frey ve Schneider (1978) ve Nordhaus (1989)'taki gibi, seçim öncesi oportünist, seçim sonrası partizan davranış unsurları bir araya getirilebilmektedir.
18. Partizan teoride devresel dalgalanmalar, PBC modelinde olduğu gibi, iki partili sistem çerçevesinde incelenmektedir.
EKONOMİK YAKLAŞlM 57
19. Hibbs, belirtilen sonuçlara Ingiltere ve ABD'ye yönelik anket çalışmaları ile ulaşmaktadır. Hibbs'e göre, anket sonuçları tam olarak tanımlayıcı nitelikte olmasa da, sosyal sınıf veya statü gruplarının subjektif tercihlerinin -kabaca da olsa- objektif ekonomik çıkarları ile uyumlu olduğunu göstermektedir.
20. Literatürde sosyal optimal politika, genellikle, enflasyonun sıfır ve işsizliğin doğal
düzeyinde dengede olduğu politika olarak tanımlanmaktadır.
21. Burada, kandırma politikası, partilerin seçim öncesi gerçek tercihlerini gizleyerek seçmeniere uygulamayacakları politikalar ilan etmesi durumunu ifade etmektedir.
22. Burada incelenen çalışmalarda, ekonomiyi manipüle etme olanağına sahip olmamaları nedeniyle, muhalefet partilerinin davranışları açıkça analiz edilmemektedir.
23. Beceri düzeyi, (1) numaralı denkleme zaman içinde değişen ve politika otoritesi tarafından bilinirken, seçmenler tarafından ancak gecikme ile algılanan bir terimin eklenmesi ile modele getirilmektedir.
24. Örneğin, bir parti petrol fiyat şoku ile başa çıkma veya sendikalar ile pazarlık edebilme konusunda özel bir beceriye sahip olabilir.
25. Nordhaus (1975)'ta da, seçmenler politik süreci bir kez anladıktan sonra, devresel dalgalanmaların ortadan kalkacağına işaret edilmektedir.
26. Kuşkusuz, beceri düzeyi dışında, seçim sonuçlarını etkileyen çok sayıda başka faktör de bulunmaktadır. Ancak, Rogoff ve Sibert, analizlerinde bu faktörleri dışsal kabul etmektedir.
27. Hükümetin vergileri düşürerek beceri düzeyi hakkında sinyal verme isteği, 'daha yetenekli hükümetlerin daha düşük gelir ile aynı düzeyde kamu hizmetini sağlayabildikleri' düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
28. Özel sektör ile politika otoritesinin davranışları arasındaki zamanlama, 'bağlayıcı olmayan (discretionary) politika ortamı'nı şekillendirmektedir.
29. Para politikası oyununun tek dönemli değil tekrarlanan nitelikte olması halinde, inandırıcılık (reputation) güçlerinin politika otoritesinin belirtilen güdüsünü önleyebileceği ileri sürülebilir.
30. Literatürde, optimal enflasyon oranı genellikle sıfır olarak kabul edilmektedir.
31. Daha önce belirtildiği gibi, partilerin birbirine yakın politikalar ilan etme eğilimi, ortadaki seçmeni etkileme arzusundan doğmaktadır.
32. Bir politika ortamının 'bağlayıcılık' niteliği taşıması için, politika otoritesinin ilan ettiği
politikadan ayrıldığı takdirde bir maliyet ile karşılaşması gerekmektedir.
33. Politika oyununda dengenin zaman-tutarlı olabilmesi için, seçmen beklentileri ile gerçekte izlenen politikaların uyumlu olması gerekmektedir. Uygulanan politikaların
beklentilerden farklı olduğu durumda bir dengenin varlığından söz edilemez.
34. Bu durumda partiler, yalnızca bugün ile ilgilenmekte; seçimden önce izledikleri politikaların seçim sonrası yaratacağı maliyetleri dikkate almamaktadırlar.
35. Burada, ücret belirleyicilerin seçmenleri temsil ettiği varsayılmaktadır.
58 Funda TELATAR
KAYNAKÇA
ALESINA, A. (ı987), "Macroeconomic Policy in a Two-Party System as a Repeated
Game", Quarterly Journal of Economics, ı02:65ı-678.
ALESINA, A. (1988), "Credibility and Policy Convergence in a Two-Party System with
Rational Voters", American Economic Review, 78(4): 796-805.
ALESINA, A. ve N. ROUBINI, (1990), "Political Cyclesin OECD Economies", Monetary
and Fiscal Policy, cilt:2 içinde, T.Persson ve G.Tabellini (Ed.), The MIT Press:
Cambridge.
ALESINA, A. ve J. SACHS, (1988), "Political Parties and The Business Cycle in The
United States, 1948-1984", Journal of Money, Credit and Banking, 20:63-82.
ALESINA, A. ve G. TABELLINI, (ı988), "Credibility and Politics", Elsevier Science
Publishers B.V.:542-550.
BARRO, R. ve D. Gordon, (1983), "Rules, Discretion, and Reputation in a Model of
Monetary Policy", Journal of Monetary Economics, 12: 10 ı- ı 22.
BECK, N. (ı982), "Does There Exist a Political Business Cycle: A Box-Tiao Analysis",
Policy Choice, 38: 205-209.
BECK, N. (1984), "Domestic Political Sources of American Monetary Policy: 1955-1982",
Journal of Politics, 46: 786-817.
CHAPELL, H. ve W. KEECH (1986), "Welfare Consequences of a Six-Year Presidential
Term Evaluated in The Context of a Model of The U.S. Economy", American
Political Science Review, 77: 75-91.
CUKIERMAN, A. ve A. MELTZER, (1986), "A Theory of Ambiguity, Credibility, and
lnflation under Discretion and Asymmetric Information", Econometrica, 53: 1099-
1128.
DOWNS, A., ,1957), An Economic Theory of Democracy. New York: Harper.
FREY, B. ve F. SCHNEIDER, (ı978), "An Empirical Study of Politico-Economic
Interaction in the United States", Review of Economics and Statistics, 60: ı 74-ı83.
FRIEDMAN, B., (ı971), "A Non-cooperative Equilibrium for Supergames", Review of
Economic Studies, 38: 1-12.
FRIEDMAN, M., (1968), "The Role of Monetary Policy", The American Economic
Review, 58 (ı):l-17.
GOLDEN, D. ve J. POTERBA, (1980), "The Price of Popularity: The Political Business
Cycle Re-examined", American Journal of Political Science, 24: 696-714.
[ E
1
EKONOMiK YAKLAŞlM 59
HAVRILEVSKY, T., (1987), "A Partisan Theory ofFiscal and Monetary Regimes",Joumal
of Money, Credit and Banking, 19: 308-325.
HIBBS, D., (1977), "Political Parties and Macroeconomic Policy", The American Political
Science Review, 7: 1467-1487 ..
KYDLAND, F. ve E. PRESCOTT, (1977), "Rules rather than Discretion: The Inconsistency
of Optimal Plans", Journal of Political Economy, 85: 473-490.
LANEY, LO. ve T.D. WILLETT, (1983), "Presidential Politics, Budget Deficits, and
Monetary Policy in The United States: 1960-1976", Public Choice, 40: 553-69.
LINDBECK, A., (1976), "Stabilization Policies in Open Economies with Endogenous
Politicians", American Economic Review (Papers and Proceedings), 66: 1-19.
Mc. CALLUM, B., (1978), "The Political Business Cycle: An Empirical Test", Southem
Economic Journal, 44: 504-515.
McRAE, D., (1977), "A Political Model of The Business Cycle", Journal of Political
Economy, 85: 239-264.
NORDHAUS, W., (1975), "The Political Business Cycle", Review of Economic Studies,
42: 169-190.
NORDHAUS, W., (1989), "Alternative Approaches to The Political Business Cycles",
Brooking Papers on Economic Activity, :2.
PERSSON, T. ve G. TABELLINI, (1990), Macroeconomic Policy, Credibility and Politics.
London: Harwood Academic Publishers.
ROGOFF, K., (1990), "Equilibrium Political Budget Cycles", American Economic Review,
80: 21-36.
ROGOFF, K. ve A. SIBERT, (1988), "Equilibrium Political Business Cycles", Review of
Economic Studies, 55: 1-16.
SCHULTZ, K. (1995), "The Politics of The Political Business Cycle", British Journal of
Political Science, 25 (1): 79-99.
TUFTE, E., (1978), Political Control of The Economy. Princeton, NJ: Princeton University
Press.
60 Funda TELATAR
ABSTRACT
THE RELA TIONS BETWEEN MACROECONOM/CS AND POLITICS: THE POLITICAL BUSINESS CYCLES
This paper reviews the theory of political business cycle, which analyzes the
interaction of political and economic system, paying special attention to the most influential
works on it. This literature has developed in two distinct phases. The first phase is shaped,
in the mid-seventies, by Nordhaus (1975) and Lindbeck (1976) on 'opportunistic' cycles,
and by Hibbs (1977) on 'partisan' cycles. The common features of the works in this phase
are that the economy is defined by a 'pre-rational expectations' model and that an
exploitable Phillips curve is u sed. The second phase took off in the mid-eighties as a branch
of game-theoretic approach to the positive theory of policy. In this phase, Cukierman and
Meltzer (1986), Rogoff and Sibert (1988), Rogoff (1990), and Persson and Tabeliini (1990)
propose 'rational opportunistic' models; Alesina (1987) develops a 'rational partisan'
approach.
ı 1