makroekonomi-siyaset ilikileri: politik devresel

24
EKONOMiK MAKROEKONOMi-SiYASET POLiTiK DEVRESEL DALGALANMALAR 37 Funda TELATAR* Demokratik rejimierin temel politika otoritelerinin seçmen tercihlerini seçimler yoluyla göreve getirilmesi söylenebilir. Seçimlerin çok seçmenler politika otoritesinin performans seçimler ortaya koyabilmektedir. partinin görevde sürece performans hayal takdirde, seçmenler tepkilerini bir sonraki seçimde verecekleri oylar ile dile getirecek ve yeniden seçilme Seçimler yoluyla aday partiler en yeteneklisinin iktidara getirilmesi de mümkün olabilmekte veya ideolojik tercihleri seçmenierin tercihlerine en olan parti göreve getirilebilmektedir. Seçmenierin hangi partiye oy verecekleri konusunda karar verme sürecinde iktidar partisinin siyasi sistem ile ekonomik sistem ortaya Seçmenler, iktidar partisinin veya tercihlerini en iyi otoriteyi göreve getirmek oy partinin iktidar süresince ekonomik da dikkate Seçmen tercihleri ile politik partilerin söz konusu ekonomik siyasi boyutunu Siyasi partiler, nedenleri olan iktidara gelme veya iktidarda kalma için, izledikleri ekonomik seçmenierin oy verme üzerindeki etkisini dikkate almak izlenen ekonomik ekonomik ile ilgilenen makroekonomik politika siyasi faktörlerin olarak kabul görülmektedir. bir politika otoritelerinin siyasi kabul edilmektedir. 1970'1i itibaren popüler olmaya 'politik devresel *Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Iktisat Bölümü Ekonomik Cilt 9, 31, 1998

Upload: others

Post on 11-Feb-2022

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMiK YAKLAŞlM

MAKROEKONOMi-SiYASET iLiŞKiLERi: POLiTiK DEVRESEL DALGALANMALAR

37

Funda TELATAR*

GiRiŞ Demokratik rejimierin temel niteliğinin,

politika otoritelerinin seçmen tercihlerini yansıtan seçimler yoluyla göreve getirilmesi

olduğu söylenebilir. Seçimlerin çok sayıda işlevi bulunmaktadır. Örneğin, seçmenler

politika otoritesinin gösterdiği performans hakkındaki değerlendirmelerini seçimler

aracılığıyla ortaya koyabilmektedir. İktidardaki partinin görevde kaldığı sürece gösterdiği

performans hayal kırıklığı yarattığı takdirde, seçmenler tepkilerini bir sonraki seçimde

verecekleri oy lar ile dile getirecek ve yeniden seçilme olasılığı azalacaktır. Seçimler yoluyla

aday partiler arasında en yeteneklisinin iktidara getirilmesi de mümkün olabilmekte veya

ideolojik tercihleri seçmenierin çoğunluğunun tercihlerine en yakın olan parti göreve

getirilebilmektedir. Seçmenierin hangi partiye oy verecekleri konusunda karar verme

sürecinde iktidar partisinin peıformansının değerlendirilmesi, siyasi sistem ile ekonomik

sistem arasındaki ilişkileri ortaya koymaktadır. Seçmenler, iktidar partisinin performansını

değerlendirirken veya tercihlerini en iyi yansıtan otoriteyi göreve getirmek amacıyla oy

kullanırken, partinin iktidar süresince izlediği politikaların ekonomik sonuçlarını da dikkate

almaktadırlar. Seçmen tercihleri ile politik partilerin davranışları arasındaki söz konusu

ilişki, ekonomik politikaların siyasi boyutunu oluşturmaktadır. Siyasi partiler, varlık

nedenleri olan iktidara gelme veya iktidarda kalma amaçlarına ulaşabilmek için, izledikleri

ekonomik politikaların seçmenierin oy verme kararları üzerindeki etkisini dikkate almak

durumundadır. izlenen ekonomik politikaların yalnızca ekonomik sonuçları ile ilgilenen

makroekonomik politika çalışmalarında, siyasi faktörlerin dışsal olarak kabul edildiği

görülmektedir. Başka bir deyişle, politika otoritelerinin siyasi amaçlarının bulunmadığı

kabul edilmektedir. 1970'1i yıllardan itibaren popüler olmaya başlayan 'politik devresel

*Yrd. Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Iktisat Bölümü Ekonomik Yaklaşım, Cilt 9, Sayı 31, Kış 1998

Page 2: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

38 Funda TELATAR

dalgalanmalar' (political business cycles) teorisinde, politika otoritelerinin uyguladıkları

ekonomik politikaların siyasi sonuçları da dikkate alınmakta; ekonomik yöntemler

kullanılarak siyaset-ekonomi ilişkileri incelenmektedir.

Politik devresel dalgalanmalar teorisinin ortaya çıkışı, birisi ekonomik diğeri siyasi

yaşam ile ilişkili olmak üzere, iki gözleme dayanmaktadır. Ekonomik yaşama ilişkin

gözlemlerimiz, politik tercihierin toplumun gelecekteki refah düzeyini çeşitli şekillerde

etkilediğini ortaya koymaktadır: Toplumun gelecekte sahip olacağı sermaye stoku -binalar,

makina ve teçhizat, yollar vb.- büyük ölçüde bugünkü kuşakların tüketmek yerine yatırım

yapma derecesine bağlıdır. Benzer şekilde, bugün sahip olunan doğal kaynak stoku

geçmişteki koruma çabaları ile doğrudan ve yakından ilişkilidir. 1970'li yıllardan itibaren

ekonomistler, bugün izlenen ekonomik politikaların enflasyonİst (veya deflasyonist)

sonuçlarının da sonraki nesillere aktarıldığı sonucuna ulaşmışlardır (Nordhaus, 1975: 169).

Dolayısıyla, ekonomik yaşam hükümetlerin izledikleri politikalardan doğrudan

etkilenmektedir. Başka bir deyişle, izlenen politikalar bugünkü refah düzeyi ile gelecekteki

refah düzeyi arasında yapılan tercihi içermekte ve bu yönü ile 'siyaset-ekonomi' bağlantısını

önemli hale getirmektedir.

"Seçmenler ekonomi ile ilgilenirken, politikacıların sahip oldukları güç konusunda

endişelendikleri" şeklindeki siyasi yaşama ilişkin gözlemler, politik devresel dalgalanmalar

teorisinin diğer çıkış noktasını oluşturmaktadır. 'Güç' iktidara gelme yoluyla kazanıldığına

göre, politikacıların esas amacı iktidara gelebilmek, iktidarda olanlar için ise 'yeniden

seçilebilmek' olmaktadır. Daha önce belirtildiği gibi, iktidardaki politika otoritesinin

seçimde elde edeceği sonuç, büyük ölçüde, seçim dönemlerinde ekonominin göstediği

performansa bağlıdır ve söz konusu otoritenin makroekonomik performansı etkileyen

politika enstrümanları üzerinde belirli bir kontrolü bulunmaktadır. Politik devresel

dalgalanmalar teorisinde, belirtilen gözlemlerden hareketle, iktidardaki politika

otoritelerinin kendi lehlerine sonuçlan garantilernek amacıyla, seçim öncesinde ekonomiyi

manipüle etmeye çalışacakları vurgulanmaktadır.

Bu çalışmada, 1970'li yıllardan başlamak üzere yoğun ilgi kaynağı haline gelmiş olan

politik devresel dalgalanmalar teorisinin günümüze kadar izlediği gelişme çizgisinin

aktarılması amaçlanmaktadır. İkinci bölümde, politik devresel dalgalanmalar teorisini

şekillendiren unsurlar ve üzerinde durulan temel sorunlar tanıtılmaktadır. Üçüncü kısım,

teorinin günümüze kadar geçirmiş olduğu aşamaların ve bu aşamalarda yapılan temel

nitelikteki çalışmaların incelenmesine ayrılmıştır. Dördüncü bölümde, politik devresel

dalgalanmalar konusundaki farklı yaklaşımlar genel olarak değerlendirilmektedir.

Page 3: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMiK YAKLAŞlM

POLiTiK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORiSiNiN GENEL ÇERÇEVESi

39

Politik. devresel dalgalanmalar teorisinde ele alınan temel faktörler ve konular beş

grupta toplanabilir (Nordhaus, 1989: 2):

- Seçmenler. Oy verme sürecini etkileyen ve yönlendiren faktörler nelerdir? Ekonomik

olayların oylama davranışı üzerinde etkisi var mıdır? Seçmenler partiler arasında tercih

yaparken, gelecekte gösterecekleri performansları mı karşılaştırmaktadır, yoksa yalnızca

partilerin geçmişte göstermiş oldukları performansları mı baz alırlar? Seçmenler

rasyonel beklentilere sahip ve iyi bilgilendirilmiş birimler midir, yoksa rasyonel

olmayan ve eksik bilgi sahibi birimler midir?

- Partiler. Siyasi liderleri veya partileri motive eden esas unsurlar nelerdir? Geçmişteki

konumlarını, parti taraftarlarının görüşlerini ve izleyecekleri politikaların yaratacağı fiili

sonuçları dikkate almaksızın, yalnızca seçilme (veya yeniden seçilme) olasılıklarını

maksimize edecek şekilde 'oportünistik' davranış mı sergilemektedirler, yoksa

'ideolojik veya partizan' davranış içinde, iktidara gelmeye ve politik popülariteye özel

bir ağırlık vermeksizin, belirli seçmen gruplarının çıkarları doğrultusunda ekonomik ve

sosyal sonuçlar yaratacak politikalar mı izlemektedirler?

- Ekonomik Yapı. Ekonominin yapısı nedir? Siyasi partiler veya hükümetler, izledikleri

politikalar yoluyla, ekonomik sonuçlar üzerinde etkili olabilirler mi, yoksa politika

etkinsizliği mi söz konusudur? Ekonomik sonuçlar üzerinde etki yaratma açısından

önem taşıyan politika enstrümanları (maliye politikası, transfer ödemeleri, para politikası

vb.) nelerdir? Söz konusu enstrümanlar hangi otoritenin (hükümet, merkez bankası vb.)

kontrolü altındadır?

- Şoklar. Siyasi süreci ve ekonomiyi etkileyen şoklar nelerdir? Şoklar dışsal nitelikte midir

(kasırga, kıtlık, dış savaşlar vb.), yoksa siyasi sürecin kendi bünyesinden kaynaklanan

'içsel' nitelik mi taşımaktadır (örn. hükümetin yerine gelecek hükümete büyük bir bütçe

açığı veya yüksek düzeyde enflasyon devretmesi) ?

- Beceri (competence) düzeyi. Partiler amaçlarına yeterli ve etkin biçimde ulaşabilmekte midir, yoksa izledikleri politikalar yoluyla seçmenleri tatmin edememekte ve/veya

ideolojik amaçlarına ulaşmalarını sağlayacak sonuçlar elde edememekte midir?

Literatürde yukarıda verilen beş temel unsur üzerine çok sayıda yaklaşım geliştirilmiş

olmasına rağmen, esas olarak üzerinde durulan konuların seçmen ve parti davranışları

olduğu görülmektedir.

Page 4: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

40 Funda TELATAR

POLiTIK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORISININ GELiŞIM EVRELERI

Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, birbirinden kesin çizgiler ile

ayrılabilen, iki evrede gelişmiştir. Birinci evre, 70'li yılların ortalarında Nordhaus (1975) ve

Lindbeck (1976)'in "oportünistik" devresel dalgalanmalar üzerinde yaptıkları etkili

çalışmalar ile Hibbs (1977)'in "partizan veya ideolojik" devresel dalgalanmalara ilişkin

çalışması tarafından şekillendirilmiştir. Söz konusu çalışmaların ortak noktaları, seçmen

davranışlarında geçmişe yönelik (retrospective), uyarlayıcı beklentileri esas almalan ve

ekonomiyi negatif eğimli Phillips ilişkisi itibariyle tanımlamalarıdır.

Politik devresel dalgalanmalar teorisindeki ikinci evre, rasyonel beklentilerin

makroekonomi literatürüne devrim niteliğindeki girişi ile başlayan süreç tarafından

şekillenmiştir. Söz konusu evrede yapılan çalışmalar, 80'li yılların ortalarında geliştirilen

pozitif ekonomik politika teorisine oyun-teorik yaklaşımın bir uzantısı niteliğindedir.

Cukierman ve Meltzer (1986), Rogoff ve Sibert (1988), Rogoff (1990) ve Persson ve

Tabeliini (1990) 'rasyonel oportünistik' modeller ortaya koyarken, Alesina (1987) 'rasyonel

partizan' yaklaşımı geliştİrınektedir.

1. I. EVRE: RASYONEL BEKLENTlLER ÖNCESl POLlTtK DEVRESEL DALGALANMALAR TEORlSl

Yukarıda belirtildiği gibi, politik devresel dalgalanmalar teorisinin birinci evresinde

yer alan modeller, seçmen davranışları konusunda aynı yaklaşımı benimsemekte ve esas

olarak siyasi parti davranışları konusunda yaptıkları varsayımlar itibariyle farklılaşmaktadır.

'Oportünistik' modellerde, politik partiler popülariteleri ya da yeniden seçilme olasılıklarını maksimize etmekte iken, 'partizan (veya ideolojik)' modellerde partiler farklı seçmen

gruplarının çıkarlarını temsil etmekte ve iktidara gelmeleri halinde kendilerini destekleyen

grupların yararına olan politikalar izlemektedirler.

A. OPORTÜNİSTİK DEVRESEL DALGALANMALAR

İlk kez Nordhaus (1975) ve McRae (1977)'nin çalışmaları ile ortaya atılan politik

devresel dalgalanmalar teorisinin (PBC) varsayımları aşağıda verilmektedir (Alesina ve

Roubini, 1990: 101):

1. Ekonomi Phillips eğrisi ile tanımlanmaktadır:

u1 == u + out+ ı + y (ıt 1 n0 + Ft, (. < o < ı, y < (. (1)

Burada u işsizlik düzeyini göstermektedir. (1) numaralı denklemden hareketle elde

edilen terimi 1t 1-o , durağan durum 'doğal' işsizlik düzeyini ifade etmektedir.

Iıı içinde bulunulan dönemde gerçekleşen enflasyon, n~· beklenen enflasyon, E sıfır

Page 5: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMiK YAKLAŞlM 41

ortalamalı tesadüfi şok terimi, a ve y parametrelerdir.1 Denklemdeki otoregresif terim,

işsizlikte çeşi-tli nedenlerden dolayı süreğenlik olduğunu ifade etmektedir. "Doğal" işsizlik

düzeyi, genellikten kaybetmeksizin, sıfırda normalleştirilmektedir.2

2. Enflasyon beklentilerinin oluşum süreci uyarlayıcı (adaptive) niteliktedir:

(2)

Yukarıda verilen denkleme göre, içinde bulunulan dönemde beklenen enflasyon

yalnızca geçmişteki enflasyona bağlıdır.

1. ve 2. varsayımlar, enflasyonda ortaya çıkan bir artışın işsizlikte her zaman için bir

düşüş yaratacağı anlamına gelmekte ve enflasyon beklentileri uyarlayıcı nitelikte

tanımlandığı için, fiili enflasyonu ancak gecikme ile yakalayabilmektedir.

3. Politika otoriteleri enflasyonu doğrudan kontrol edebilmektedir.3

4. Politikacıların ilgilendikleri tek şey iktidara gelmek veya iktidarda kalmaktır; başka

bir deyişle, 'oportünist' olarak nitelenen bir davranış sergilemekte, partizan (veya ideolojik)

amaçları bulunmamaktadır .4

5. Seçmenler hangi partiye oy verecekleri konusunda karar verirken geçmişe yönelik

(retrospective) bir davranış göstermektedir. İktidar partisinin performansını, görevde kaldığı

süre içinde ekonominin durumuna bakarak ve uzak geçmişe ait gözlemleri iskonto ederek

değerlendirmektedirler. Ayrıca seçmenler, rastlantısal olarak ortaya çıkan olumlu koşulları,

politika otoritelerinin becerilerinden kaynaklanan olumlu koşullardan ayırt

edememektedirler.

6. Seçim zamanları dışsal olarak belirlenmektedir.

Yukarıda verilen varsayımlardan çıkan temel hipotez, iktidar partilerinin

(hükümetlerin) yeniden seçilme şanslarını arttırmak amacıyla, ekonomi üzerindeki

kontrollerini kullanacaklarıdır. Seçmenlerin, aşağıda belirtildiği gibi, yüksek gelir, yüksek

büyüme, düşük işsizlik ve düşük enflasyon konusunda 'oturmuş' (well-established)

tercihleri olduğu için, iktidar partisinin her seçim öncesinde seçmen tercihlerine uygun

sonuçlar yaratmaya çalışması beklenmektedir. Politik devresel dalgalanmalar teorisi

yukarıda açıklanan basit mantık üzerine kuruludur.

Nordhaus (1975), seçmenierin makroekonomik trade-off'u bilmediklerini

varsaymakta ve bu nedenle oy lama davranışlarında parti platformlarının her yönü ile dikkate

alındığını varsaymanın akla uygun olmadığını belirtmektedir. Modelde, ekonomik yaşamda

hanehalklarını oluşturan seçmenlerin, partilerin geçmişteki davranışlarından hareketle

'olağan' davranışlarının neler olduğu konusunda bir beklentiler seti oluşturdukları

varsayılmaktadır. Seçmenler, iktidardaki partinin içinde bulunulan dönemdeki

Page 6: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

42 Funda TELATAR

davranışlarını, geçmişteki olayları da içeren 'olağan' davranışları ile karşılaştırarak, bir

değerlendirme yapmaktadırlar. Gerçekleşen ekonomik koşullar partilerin 'olağan'

davranışları ile şekillenen 'beklentilere' oranla kötüleşmiş ise, seçmenler iktidar partisine oy

vermemekte; tersi durumda ise iktidar partisi lehine oy kullanmaktadırlar.

Nordhaus (1975: 1 73)'ta bireysel oy lama süreci şöyle açıklanmaktadır: Aralarında

tercih yapılacak iki parti bulunmaktadır. Seçmenler içinde bulunulan t zamanında, iktidar

partisinin gösterdiği performansı (zt), subjektif performans standartları ~1 ile

karşılaştırmaktadır. 5,6 İktidar partisi subjektif standardın üzerinde performans göstermiş

ise seçmenler bu partiye; standardın altında performans göstermiş ise muhalefet partisine oy

vermektedir.

Modelde, seçmenierin oylama fonksiyonu ile temsil edilen (V) tercihlerinin partiler

tarafından tam ve mükemmel biçimde bilindiği varsayılmaktadır.7 Dolayısıyla, hükümet

iktidarda kaldığı süre boyunca, bir somaki seçimlerde elde edeceği oy oranını maksimize

edecek politikalar izlemektedir. Başka bir deyişle, partiler seçimleri kazanmak amacıyla

seçmenleri etkileyecek politikaları tercih etmektedirler. Partilerin tek amaçlarının iktidara

gelmek olduğu varsayımının en önemli implikasyonu, 'ortadaki seçmen' (median voter)

teoreminden hareketle, iki partinin seçmen tercihleri hakkında aynı bilgiye sahip olmalan

halinde, seçim rekabetinin parti politikalarının tam olarak 'yakınsaması' (full convergence)

sonucunu doğurmasıdır. Buna göre, iki parti ortadaki seçm~nin oyunu almak amacıyla,

seçim öncesinde aynı politikaları izlemektedir.

Nordhaus (1975:175), aşağıda verilen bütüncül (aggregate) oylama fonksiyonunun

iskonto edilmiş bugünkü değerini sosyal refah fonksiyonu olarak kullanmaktadır: S

(3)

(3) denklemine göre, hükümetin izleyeceği politikalara yönelik seçim öncesinde

hazırladığı strateji (izleyeceği politikalara ilişkin plan), seçmenierin vaat edilen işsizlik ve

enflasyon oranlarına ilişkin oylamalarının zaman içinde p oranında iskonto edilmiş kısmı

ile değerlendirilmektedir. İktidar partisi (hükümet) (1) ve (2) numaralı denklemlerde verilen

ve ekonominin yapısı ile seçmen davranışlarını tanımlayan kısıtlar altında (3) numaralı

denklemdeki sosyal refah fonksiyonunu maksimize etmeye çalışmaktadır.

Nordhaus (1975)'ta, iktidar partisinin oylama fonksiyonu itibariyle tanımlanan sosy~l refah fonksiyonunu maksimize etme çabaları, politik devresel dalgalanmaların kaynağını

oluşturmaktadır. İdeolojik farklılık göstermediği varsayılan partiler, iktidarda iken aynı

politikayı izlemektedirler9: Görev süresinin sonuna doğru 'kısa-dönem' Phillips eğrisinin

avantajlarından yararlanarak ekonomiyi manipüle etmektelO; seçim sonrasında seçim

öncesinde yaratılan ekonomik genişlemenin sonucu olarak enflasyonda artış ortaya

Page 7: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMİK YAKLAŞlM 43

çıkmakta ve iktidar partisi enflasyonu düşürmek amacıyla daraltıcı politikalar

izlenmektedir. ı ı Modelin diğer temel öngörüsü, seçmenierin geçmişe yönelik

değerlendirmeleri nedeniyle, politik sistemin kısa bir zaman ufkuna sahip olduğu ve yüksek

enflasyon dengesine doğru hareket edeceğidir (Nordhaus, 1989: 4).

Yukarıda açıklanan 'oportünistik' devresel dalgalanmalar teorisine, gerek teorik

gerekse ampirik düzlemlerde yoğun eleştiriler yöneltilmiştir. McCallum (1978), Golden ve

Poterba (1980), Beck (1982,1984), Chapell ve Keech (1986) ve Havrilevsky (1987), pür

PBC hipotezini, açık veya örtük biçimde, reddetmektedirler. Tufte (1978), Frey ve

Schneider (1978), Laney ve Willett (1983) ise, enflasyon ve işsizlik yerine harcanabilir gelir

ve transferler üzerine kurulu modellerinde PBC lehine bazı sonuçlara ulaşmaktadırlar.

Nordhaus'un pür PBC modeli lehine tatmin edici ampirik desteğin sağlanmamış olması,

aşağıda açıklanan 'partizan' teoriye, özellikle para politikası açısından duyulan ilgiyi

arttırmıştır (Alesina ve Sachs, 1988: 65).

Pür PBC modeline yönelik eleştirilerin esas olarak modelin varsayımları üzerinde

yoğunlaştığı görülmektedir. Politikacıların esas amaçlarının iktidarda kalmak olduğu genel

olarak kabul edilse de, seçmen davranışları ve politikacıların ekonomi üzerinde fiilen sahip

oldukları kontrolün derecesi hakkında bazı şüpheler doğmuştur. ı 2 Söz konusu şüphelerden

kaynaklanan eleştirilerden birisi, para ve maliye politikasına ilişkin kararların doğrudan

hükümetler tarafından değil, çıkarları seçimle göreve gelmiş kişilerden tamamen farklı

olabilen diğer otoriteler tarafından verildiği şeklindedir. Buna göre, kamu harcamalan ve

vergilerin toplanması çok sayıda bürokratın etkisi altında iken, para arzı ve faiz oranları

hakkındaki kararlar, genellikle, en azından kısmen bağımsız merkez bankası yöneticilerinin

kontrolündedir.

Nordhaus 'un PBC modeline yönelik itirazların genel çizgisinden bir ölçüde ayrılan bir

eleştiri Schultz (1995) tarafından yapılmaktadır. Schultz'a göre modelin temel eksikliği ve

hatası, politikacıların esas olarak iktidan amaçladıkları şeklindeki varsayımın, hükümetlerin

izleyecekleri politikalar konusundaki karar hesaplannın kapsamlı analizine izin

vermemesidir. Modeldeki asıl unsur konumundaki hükümetlerin çıkarları tam olarak

anlaşılınadığı sürece, seçmenierin hükümetlerin beklenen davranışıarına ilişkin

değerlendirmeleri kaçınılmaz biçimde eksik olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, kurumsal

kısıtlar ve seçmen davranışiarına yönelik eleştiriler ikinci planda kalmaktadır. Schultz,

birincil aktörlerin (hükümetler) çıkarlarının eksik tanımlanmış olmasının, pür PBC

modellerinin ampirik çalışmalardaki başarısızlığının nedeni olduğunu ileri sürmektedir.

Schultz'a göre, söz konusu modellerde örtük olarak yer alan "hükümetlerin ekonomiyi

manipüle etme konusunda her seçim döneminde benzer güdüler ile karşı karşıya kaldığı"

varsayımı gerçekleri doğru biçimde yansıtmamaktadır; söz konusu güdüler, dönemin politik

gereklerine bağlı olarak seçimden seçime değişebilmektedir. Hükümetin ekonomiyi

Page 8: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

44 Funda TELATAR

manipüle etmeksizin sahip olduğu yeniden seçilme olasılığı ne kadar yüksek ise,

inandırıcılığına (reputation) zarar vereceğini bildiği ve gelecekteki makroekonomik

performans üzerindeki etkileri nedeniyle, kendisi açısından maliyet yaratacak

dalgalanmalara yol açmaktan elde edeceği kazanç da o kadar düşük olacaktır.13 Dolayısıyla, hükümetlerin ekonomiyi manipüle etme derecesinin, seçime giderken sahip

oldukları politik güvence ile ters yönde ilişkili olması gerekmektedir.l 4 Pür PBC

modellerinde, hükümetlerin seçimler arasında farklılaşan güdüleri dikkate alınmadığı için,

politika manipülasyonlarının ortaya çıkmadığı seçim dönemleri, PBC modeline yönelik

tesderin başarısız olması sonucunu yaratabilmektedir.

Schultz (1995: 83)'a göre, hükümetlerin ekonomiyi manipüle etme derecelerinin

seçimden seçime değiştiği varsayımının ne ölçüde anlamlı olduğunu görmek için,

hükümetlerin her seçim döneminde karşı karşıya kaldığı optimizasyon probleminin

incelenmesi gerekmektedir. Hükümetler politika manipülasyonu derecesini, sağlanacak marjinal faydayı ortaya çıkacak marjinal maliyete eşit olacak düzeyde belirleyeceklerdir.

Buradan hareketle, pür PBC modelinde varsayıldığı gibi, her seçim döneminde

manipülasyon derecesinin aynı olduğu şeklindeki kabulün geçerli olması için gerekli

koşullar ortaya konulabilir. Birinci koşul, ekonomik manipülasyonun marjinal fayda ve

maliyetlerinin seçimden seçime önemli farklılık göstermeyen değişkenierin fonksiyonu

olarak tanımlanmasıdır. Bu durumda, her seçim döneminde aynı manipülasyon düzeyi

seçilecektir. İkinci koşul, seçim öncesinde ekonomiyi manipüle etmenin hiç bir maliyet

yaratmamasıdır. Buna göre, marjinal fayda seçimden seçime değişse bile, hükümetlerin elde

etmeyi bekledikleri seçim kazançlarını arttırabilecek politikalardan vazgeçmeleri

gerekmeyecektir. Sonuç olarak, politika manipülasyonlarının her seçimde ulaşılabilir

maksimum düzeyde gerçekleşmesi beklenecektir. Schultz, pür PBC modelinin doğru

olabilmesi için gerekli koşulların gerçekte var olduğuna inanmanın iki nedenden dolayı

anlamlı olmadığını ileri sürmektedir. Birincisi, ekonomiyi manipüle etmenin marjinal

faydası, büyük ölçüde, hükümetin seçime giderken içinde bulunduğu siyasi ihtiyaçlara

bağlıdır. Seçim rekabeti ne kadar yoğun ise, politika manipülasyonunun marjinal faydası o

kadar yüksek olacaktır. İkincisi, ekonomiyi manipüle etmenin maliyetsiz olması

beklenemez. Maliyederin kaynağı, oportünist politikaların hükümetlerin seçmenler

nezdindeki inandırıcılığı açısından taşıdığı riskler ve ekonomi üzerinde yarattığı zararlı

etkilerdir.l5,l6 Hükümet seçime giderken kendisini ne kadar güvencede hissediyorsa,

ekonomiyi manipüle etmenin marjinal faydası o kadar küçük, gelecekte yaratacağı

maliyetler o kadar büyük olacaktır. Hükümetin kendisini oy potansiyeli açısından zayıf

hissetmesi durumunda ise, manipülasyon sonucu elde edilecek faydalar büyük olurken,

gelecekteki maliyetler büyük ölçüde azalacaktır.

Page 9: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMiK YAKLAŞlM 45

B. PARTİZAN (İDEOLOJİK) DEVRESEL DALGALANMALAR

Douglas Hibbs (1977) tarafından geliştirilmiş olan 'partizan (ideolojik)' teoride (PT),

daha önce incelenen PBC teorisinin 1., 2., 3. ve 6. varsayımları geçerliliğini korumakta; 4.

ve 5. varsayımlar ise, aşağıda verilen varsayımlar ile değiştirilmektedir 17 (Alesina ve

Roubini, 1990: 103):

4' • Politikacılar, farklı partilerin farklı amaç fonksiyonlarını maksimize etmesi

anlamında, 'partizan' davranmaktadırlar. Siyasi yelpazenin solunda yer alan partiler

işsizliğe, sağında yer alan partiler enflasyona göreli olarak daha büyük ağırlık

vermektedir. 18

5' • Seçmenler, partiler arası partizan farklılığın bilincindedir ve 'en çok tercih

ettikleri' ekonomik sonuçlara yakın politikaları izleyeceğini vaat eden partiye oy

vermektedirler.

Hibbs (1977: 468)'in analizinin temelini, üretim faktörlerinin milli gelirden aldıkları

payların 'genişleme-daralma' şeklinde ortaya çıkan devresel dalgalanmalar boyunca

gösterdiği değişim kalıbı oluşturmaktadır. Hibbs, devresel dalgalanmanın çukur

noktasından sonra, kar/ücret oranının gittikçe arttığını, ekonomik genişlemenin yarısında

maksimum düzeye ulaştığını ve daha sonra önemli ölçüde düştüğünü kabul etmektedir.

Dolayısıyla, işsizlik düşerken enflasyonun arttığı yükseliş döneminin ikinci yarısında, karlar

ücretiere oranla önemli ölçüde daralmaktadır; söz konusu dönemler 'ücret-önderliği' (wage­

lead) veya 'kar deflasyonu' dönemleri olarak tanımlanmaktadır. Hibbs, ücret ve karlarda

gözlenen devresel kahbın uzun süreli genişleme dönemlerinde devam edip etmediğini

söylemenin güçlüğüne işaret ederek, ücret ve maaş gelirli grubun ekonomik durumunun,

göreli olarak düşük işsizlik-yüksek enflasyon dönemleri boyunca -gerek göreli gerekse

mutlak anlamda- önemli ölçüde iyileştiğini ortaya koymaktadır. Üretim faktörleri

paylarında devresel dalgalanmalar boyunca gözlenen değişim, enflasyon ve işsizliğe ilişkin

kaygıları sosyal sınıf- bağlantılı hale getirmektedir: Düşük ve orta gelir grubu, işsizlikten

enflasyona oranla daha fazla kaçınma güdüsüne sahip iken, yüksek gelir grubu enflasyon

konusunda işsizlikten daha fazla endişe duymaktadır _19 Ekonomik koşullara karşı duyarlılık açısından gelir grupları arasında ortaya çıkan farklılık, sözkonusu grupların öncelik verdiği

politikaları izlemeyi vaat eden politikacılara oy vermeleri sonucunu yaratmaktadır.

Partizan teoride, partilerin destek aldıkları seçmen gruplarının çıkarları doğrultusunda

davrandığı; başka bir deyişle, söz konusu grupların tercihlerine uygun politikalar izledikleri

kabul edilmektedir. Gelişmiş sanayi ülkelerinin büyük kısmında politik partilerin,

kendilerine destek veren seçmen gruplarının sosyal statüsü, gelir düzeyi ve diğer ilgili

sosyoekonomik karakteristikler açısından önemli ölçüde birbirinden ayırt edilebildikleri

şeklindeki gözlem, belirtilen varsayımın temelini oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, sağ ve

sol partilerin ekonomik hedeflerinin birbirinden farklı olması, gelir ve meslek gruplarının

Page 10: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

46 Funda TELATAR

ekonomik çıkar ve tercihierindeki farklılıkları yansıtmaktadır. Dolayısıyla, İngiltere

örneğindeki gibi, işçi-kökenli, çalışan sınıf bazlı sosyalist ve işçi partilerinin tam istihdama

verdiği önem enflasyondan çok daha büyük iken, sermaye sahibi, daha yüksek gelir grubu

bazlı muhafazakar partilerin fiyat istikrarına verdiği ağırlık daha fazla olmaktadır. Hibbs'in,

sekiz sanayileşmiş ülkedeki deneyimlerden hareketle uyarladığı ve ekonomik politika

hedeflerine verilen öncellikler açısından sol-sağ partiler arasında gözlenen farklılıkları

yansıtan tablo aşağıda verilmektedir.

Tablo 1. Politik Partilerin Ekonomik Hedeflere Yönelik Tercihleri*

Sosyalist-İşçi Merkez Muhafazakar

Tam istihdam Fiyat istikrarı

Gelir dağılımında adalet

Fiyat istikrarı

Ekonomik büyüme

Ekonomik büyüme Ödemeler dengesi

Tam istihdam

Gelir dağılımında adalet

Fiyat istikrarı Ekonomik büyüme

Ödemeler dengesi Tam istihdam

Ödemeler dengesi

Gelir dağılımında adalet

*Partilerin ekonomik hedeflere verdiği ağırlıklar yukarıdan aşağıya doğru azalmaktadır.

Hibbs, ABD ve İngiltere için yaptığı zaman serisi analizinde, gözlemlerine uygun

biçimde, ABD'de Demokrat Parti'nin Cumhuriyetçi Parti'ye oranla ve İngiltere'de İşçi

Parti'sinin Muhafazakar Parti'ye oranla, işsizliğe enflasyondan daha fazla ağırlık

verdiklerini göstermektedir: Demokrat Parti ve İşçi Parti' sinin iktidar dönemlerinde

işsizlikte düşüş olduğu gözlenirken, Cumhuriyetçi Parti ve Muhafazakar Parti

yönetimlerinde işsizliğin arttığı görülmektedir. Bulgularından hareketle, Hibbs, siyasi

partilerin iktidarda bulundukları süre boyunca, kendi seçmen gruplarının ekonomik

tercihlerine uygun politikalar izledikleri sonucuna ulaşmaktadır. Siyasi partilerin açıklanan

davranışı, sol partilerin Phillips eğrisi üzerinde, sağ partilerin tercih ettiğinden daha yüksek

enflasyon-daha düşük işsizlik içeren bir noktayı tercih ettiklerini göstermektedir.

Siyasi partilerin makroekonomik sonuçlar konusunda farklı tercihlere sahip oldukları

düşüncesine dayanan .'ideolojik' veya 'partizan' devresel dalgalanmalar, 'oportünistik'

Page 11: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMiK YAKLAŞlM 47

devresel dalgalanmalardan önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Partizan teoride siyasi partiler

yeniden seçilebilmek amacıyla ekonomiyi manipüle etmemekte ve devresel dalgalanmalar,

iktidardaki partinin değişmesi halinde ortaya çıkmaktadır.

2. ll. EVRE: RASYONEL BEKLENTtt..ER SONRASI POLİTİK DEVRESEL

DALGALANMALAR TEORİSİ

Uyarlayıcı beklentiler mekanizmasına ve negatif eğimli Phillips eğrisine dayalı pür

PBC modellerinde, partilerin tek amacı iktidarda kalmak veya iktidara gelmek şeklinde

ortaya konulduğu için, partiler seçilme şanslarını arttıracağı beklentisi ile seçimlere yakın

sosyal optimal politikadan ayrılma güdüsüne sahip olmaktadırlar.20 Rasyonel beklentilere

sahip olmayan ve oylarını geçmişe yönelik değerlendirmelere göre veren seçmenleri

kandırmak göreli olarak kolay olmaktadır (Alesina ve Tabellini, 1988:544).21 Seçmenler,

güncel olaylara geçmişteki olaylardan çok daha büyük ağırlık verdikleri için, hemen seçim

öncesinde düşük işsizlik (veya düşük enflasyon) gözledikleri takdirde iktidar partisine, tersi

durumda muhalefet partisine oy vermektedirler.22 Pür PBC modellerinde seçmenierin

geçmişteki olayları geriye doğru artan ölçüde değer kaybına uğradıkları başka deyişle, zayıf

bir hafızaya sahip oldukları varsayıldığı için, her seçim döneminde yeniden

kandırılabilmektedirler. Böyle bir kurguda, seçmenler geçmişten asla ders almamakta ve

politika otoriteleri inandırıcılıklarını asla kaybetmemektedirler.

Rasyonel beklentilerin makroekonomik teoriye devrim niteliğindeki girişi ile birlikte,

pür PBC modellerinin varsayımları ve öngörüleri sorgulanmaya başlamıştır. Rasyonel

beklentiler hipotezi, geleneksel olarak nitelenebilecek 'oportünistik' ve 'partizan' teorilerde

tanımlanan seçmen davranışının yeniden formüle edilmesini gerektirmiş ve makroekonomi­

siyaset ilişkileri, siyasi partiler ile seçmenler arasındaki karşılıklı stratejik hareketler ile şekillenen oyun-teorik bir çerçevede incelenmeye başlamıştır.

1. RASYONEL OPORTÜNlSTlK DEVRESEL DALGALANMALAR

Persson ve Tabellini (1990)'de, oportünistik devresel dalgalanmalara rasyonel

beklentiler yaklaşıırunın (RPBC) Rogoff ve Sibert (1988) öncülüğünde ortaya atılan temel

öngörülerini özetleyen bir model sunulmaktadır. Söz konusu modelde, 1., 3., 4. ve 6.

varsayımlar, Nordhaus modelindeki şekli ile korunmaktadır. 2. ve 5. varsayımlar ise

aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir:

2' • n:~ (n:, It-ll seçmenler ilgili tüm ekonomik değişkenler hakkında rasyonel

beklentilere sahiptir. Burada E(.) beklenti işlemeisi ve , t-1 döneminde seçmenierin sahip

olduğu bilgi setidir. Seçmenierin t dönemine ilişkin beklentilerini, t-1 döneminde mevcut

tüm bilgiye dayalı olarak oluşturduğu varsayılmaktadır.

2" • It- ı farklı politik partilerin ekonomiyi idare etme konusundaki 'beceri' düzeyleri

dışında, ilgili tüm bilgiyi içermektedir. Başka bir deyişle, seçmenler, hükümetin ekonomiyi

Page 12: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

48 Funda TELATAR

idare etme konusundaki yeteneksizliğinden kaynaklanan 'olumsuz' şokların etkilerini,

dışsal şokların etkilerinden mükemmel biçimde ayırt edememektedirler.

5' • Seçmenler, seçildikleri takdirde kendilerine en büyük faydayı sağlayacağını rasyonel olarak bekledikleri adaya oy vermektedirler. Ayrıca, seçmenler ekonomiye vuran

dışsal şokların etkilerini hükümetin ekonomiyi idare etme konusundaki yeteneksizliğinden

kaynaklanan şokların etkilerinden ayırt edebilmek için çaba harcamaktadırlar.

s" • Seçmenierin fayda fonksiyonları arasında farklılık bulunmamaktadır.

Yukarıda verilen 2" varsayım, politika otoriteleri ile seçmenler arasında bilgi

asimetrisi olduğunu ifade etmekte ve aşağıda açıklandığı gibi RPBC modelinin öngörüleri

açısından kritik önem taşımaktadır. Hükümetin kendi gerçek beceri düzeyi hakkında bilgi

sahibi olmasına karşılık, seçmenierin bu konuda tam bilgi sahibi olmamaları, modeldeki

asimetrik bilgi yapısının kaynağını oluşturmaktadır. Politika otoritelerinin becerisi,

enflasyonu göreli olarak düşük düzeyde tutarken, işsizliği de düşük (veya büyüme hızını

yüksek) tutabilme yeteneği; başka deyişle, politika problemlerini çözebilme yeteneği veya

Cukierman ve Meltzer (1986)'deki gibi, ekonomiyi tesadüfi şoklardan uzak tutabilme

yeteneği olarak tanımlanmaktadır .23' 24

Nordhaus (1989: 4)'ta belirtildiği gibi, seçmenierin 'ultrarasyonel' oldukları

varsayımı, pür PBC modeline yönelik en etkili eleştiri konumundadır. Ultrarasyonalite

varsayımına göre, seçmenler partiler ile aynı bilgiye sahiptir; kararlarını bugün izlenen

politikaların gelecekte yaratacağı sonuçları da dikkate alarak (forward-looking) vermekte ve

ilk kez McCallum (1978)'da ortaya konulduğu gibi, bir kez gözledikleri olayı bir daha asla

unutmamaktadırlar. Görüldüğü gibi, politik devresel dalgalanmalar literatürünün ikinci

evresinde, gelecekteki performansa ilişkin rasyonel beklentilere sahip seçmenler, birinci

evrede tanımlanan ve beklentilerini oluştururken geleceği hesaba katmayan 'miyop' seçmen

tipinin yerini almıştır. Seçmen tanımındaki söz konusu değişiklik, politik partileri

ekonomiyi manipüle etme ve seçim şanslarını etkileme yetenekleri açısından ilave kısıtlar

altına sokan, yeni bir öngörüler seti yaratmıştır. Bu bağlamda seçimler, iktidar partisi

üzerine yeni güdü kısıtları getiren unsurlar olarak görülmekte; hükümetin değişmesine yol

açabilmeleri nedeniyle de, gelecekteki ekonomik politikalar hakkında belirsizlik

yaratmaktadırlar. İktidardaki partinin seçtiği politikalar, kısmen seçimleri kazanma ve

dolayısıyla seçmenleri hoşnutetme arzusu tarafından şekillenmektedir. Modelde, seçmenler

hükümetin seçimleri kazanmak amacıyla ekonomiyi manipüle etme güdülerini doğru

biçimde algıladıkları sürece, seçim öncelerinde istihdamda sistematik bir artış (veya

işsizlikte sistematik düşüş) gözlenmeyeceği ileri sürülmektedir.25 Rogoff ve Sibert

(1988: 1), söz konusu argümanı bir örnek çerçevesinde yönelttikleri sorular ile

açıklamaktadır: "Hükümetin halkı memnun etmek için, seçim öncesinde transfer

ödemelerini arttırdığı veya vergileri düşürdüğü" kabul edildiği takdirde, seçmenierin vergi

Page 13: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

1

EKONOMiK YAKLAŞlM 49

çarpıklıklarını (distortion) zaman içine optimal olmayan biçimde dağıtan bir adayı tercih

etmeleri nasıl açıklanabilir? Ayrıca, iktidar partisinin bu tip politikalar izleyerek gelecek

dönem için iyi sonuçlar yaratacağını ileri sürmek mümkün müdür? Bu noktada, 2"

varsayımdaki bilgi asimetrisinin model açısından taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır.

Seçmenler ile partilerin aynı bilgiye sahip olmaları halinde, yani bilgi asimetrisinin

bulunmadığı durumda, partilerin ekonomiyi seçimleri kazanmak amacıyla manipüle ederek

seçmenleri 'kandırmaları' mümkün değildir. Hükümet, seçmenierin bugünkü kazançları

gelecekteki maliyetlere tercih ettikleri düşüncesinden hareketle, seçim öncesinde ekonomiyi

manipüle edecek olursa, nitrarasyonel seçmenler hükümetin amaçlarını derhal aniayacak ve

hükümetin çabaları sonuç vermeyecektir. Bunun sonucu olarak, seçmenleri

kandıramayacağının bilincinde olan rasyonel oportünist partiler, seçim öncesi ekonomiyi

manipüle etmeye çalışmayacak ve dolayısıyla politik devresel dalgalanmalar

yaratmayacaklardır. O halde, modelde iktidar partisinin ekonomiyi manipüle ederek,

seçmenleri 'kandırabilmesi' için, seçmeniere oranla sahip olduğu bilgi üstünlüğünü

kullanması gerekmektedir.

Rogoff ve Sibert'in modelinde, iktidar partisinin beceri düzeyi, karşı karşıya kaldığı

politika problemlerinin yapısına bağlı olduğu için, tesadüfi yapıdadır. Bununla birlikte,

beceri düzeyinin kısmen süreklilik gösterdiği de ileri sürülmektedir. Bunun gerisindeki

mantık şöyle açıklanabilir: İktidardaki parti geçmiş dönemde ekonomi yönetimi konusunda

becerisini ispatlamış ise, dışsal koşulların yavaş değişiyor olması ve/veya problemlerle başa

çıkabilme yeteneğinin dönemler itibariyle pozitif ilişkili olması nedeniyle, gelecek dönemde

de başarılı olması beklenecektir. Seçmenler muhalefet partisinin beceri düzeyini

gözleyemedikleri için, seçim öncesinde iktidar partisinin beceri düzeyi hakkında olumlu

sinyaller aldıkları sürece, bu partiye oy vereceklerdir.26 Bundan dolayı, hükümetin seçim

öncesinde beceri düzeyi hakkında seçmeniere sinyal verme güdüsü bulunmaktadır.

Hükümet söz konusu sinyali, Rogoff ve Sibert (1988)'deki gibi, seçim öncesinde vergileri

düşürerek veya Persson ve Tabellini (1990)'deki gibi, istihdamı arttırarak verebilir.27

Bununla birlikte, seçim öncesinde sinyal verme amacıyla kullanılan politikaların seçim

sonrasında yaratacağı maliyetierin uygun politikalar aracılığıyla ortadan kaldırılması

gerekmektedir. Örneğin, hükümet seçim öncesinde vergileri düşürmüş ise, daha sonra

senyoraj yoluyla kamu harcamalarını finanse etme yoluna gidebilir; seçim öncesinde

istihdamı arttırmış ise, seçim sonrasında ortaya çıkan enflasyonİst sonuçları telafi etmek

amacıyla sıkı politikalar izieyebilir ve bu şekilde resesyon yaratabilir. Daha önce belirtildiği

gibi, seçmenler hükümetin gerçek beceri düzeyini gecikme ile algılayabilmektedirler. Söz

konusu algılama seçim sonrasına rastladığı takdirde -bu dönemde seçim olmadığı varsayımı

altında- bir önceki seçim dönemindeki olaylar zinciri tekrarlanmaktadır. Seçim döneminde

hükümet, yarattığı en yeni 'beceri şoku'nu büyütme eğilimindedir. Seçmenler beceri şokunu

gecikme ile gözleyebildikleri için, seçimlerin yapıldığı dönemler dışında kandırma

Page 14: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

so Funda TELATAR

politikasının izlenmesi mümkün değildir. Tekrarlamak gerekirse, rasyonel oportünistik

(RPBC) modellerde devresel dalgalanmaların en önemli kaynağı, hükümet ile seçmenler

arasındaki bilgi asimetrisidir. Bu modelde, iktidar partisi bilgi asimetrisinden yararlanarak

Nordhaus tipi PBC'ye uygun davranmaktadır. Bununla birlikte, seçmenierin rasyonel ve politik partilerin sahip olduğu güdülerin farkında oldukları varsayıldığı için, politikacılar

'oportünist' davranışlarında sınırlanmış durumdadır. Partilerin gereğinden fazla oportünistik

davranınaları halinde seçmenler tarafından cezalandırılacak olmaları nedeniyle, RPBC

modelinde ortaya çıkan devresel dalgalanmalar, Nordhaus modelindekinden daha kısa süreli

ve daha düzensizdir (Alesina ve Roubini, 1990: 103).

Yukarıda açıklanan 'sinyal verme' sürecinin yaratacağı maliyetler de, hükümetin

beceri düzeyine göre değişmektedir. Gerçekte beceri düzeyi düşük bir hükümet, yeniden

seçilme şansının seçmenler tarafından algılanan beceri düzeyine bağlı olduğunu bildiği için,

seçim öncesinde beceri düzeyi yüksek bir hükümeti taklit etme (mimicking) güdüsüne sahip

olabilir. Bunun yanısıra, beceri düzeyi gerçekten yüksek bir hükümet de, gerçek kimliği

hakkında sinyal verme amacıyla, örneğin istihdamı arttırma eğiliminde olabilir. Burada

hükümet, gerçek beceri düzeyine bağlı olarak, 'taklit etme' veya 'gerçek kimliği hakkında

sinyal verme' güdüleri ile istihdamı arttırmanın gelecekte yaratacağı enflasyonİst maliyetler

arasında bir seçim yapma durumu ile karşı karşıya kalmakta; başka bir deyişle, bir trade-off

söz konusu olmaktadır. Bununla birlikte, hükümetin beceri düzeyi gerçekten yüksek ise,

belirli bir istihdam düzeyine ulaşmak için yaratmak zorunda olacağı enflasyon, beceri

düzeyi düşük hükümete oranla daha düşük düzeyde olacak ve dolayısıyla daha düşük bir

'sinyal verme' maliyetine katianma durumunda kalacaktır.

2. RASYONEL PARTİZAN DEVRESEL DALGALANMALAR

Rasyonel oportünistik devresel dalgalanmalar modelinde, tüm seçmenler ve politik

partilerin makroekonomik sonuçlar konusunda aynı tercihlere sahip oldukları

varsayılmakta; politik partilerin 'iktidar-güdümlü' davranışları veya seçilme arzuları,

seçmenler ile iktidar partisi arasında bir çıkar çatışması yaratmakta idi. Alesina (1987, 1988)

tarafından geliştirilen 'rasyonel partizan' devresel dalgalanmalar (RPT) modelinde ise, pür

partizan teoride olduğu gibi, seçmenierin ve politik partilerin izlenecek politikalara yönelik

tercihleri açısından farklılaştıkları, literatürde tanımlandığı şekli ile 'partizan veya ideolojik'

davrandıkları, varsayılmaktadır. Bununla birlikte, RPT modelinin PT modelinden en önemli

farkı, seçmenierin rasyonel beklentilere sahip olduğu varsayımıdır.

Rasyonel partizan devresel dalgalanmalar modelinde, daha önce verilen 1.2' ., 3., 4',

5' ve 6. varsayımlar geçerliliğini korumaktadır. Alesina (1988:796)'da belirtildiği gibi,

partilerin yalnızca seçimleri kazanma ile ilgilenmedikleri, seçimleri kendi seçmen grupları

lehine politikalar uygulayabilme yolu olarak da gördükleri kabul edilmektedir. Alesina

(1987)'ya göre, seçmenierin tercihleri konusunda belirsizlik söz konusu olduğu takdirde,

Page 15: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMİK YAKLAŞlM 51

partiler seçmen tercihlerinin dağılımı konusunda aynı bilgiye sahip olsalar bile, birbirinden

farklı politikalar önereceklerdir. Dolayısıyla, RPT modelinde farklı partiler farklı amaç

fonksiyanlarına sahip oyuncular olarak tanımlanmaktadır. Seçmen tercihleri konusunda var

olan belirsizlik, seçmenierin rasyonel olarak beklediği politikalar veri iken, seçim

sonuçlarını olasılıklara tabi hale getirmektedir.

RPT modelinde iki partinin maksimize edeceği amaç fonksiyonları aşağıdaki gibi

tanımlanmaktadır (Alesina ve Roubini, 1990: 103):

T o o

W10 = L gt r- (1tt- c')2

- b1 (Uı-K1 )2], o< ö <ı

t=O (4)

Burada i = L, R sırasıyla 'sol' ve 'sağ' partileri göstermektedir. c10 parametresi, i.

partinin optimal enflasyon oranını, Kt , i. partinin hedeflediği işsizlik düzeyini ifade

etmektedir. İki parti arasındaki farklılık, aşağıda verilen üç eşitsizlikten birisi ile ortaya

konulmaktadır:

bL > bR ;;:::: O; KL < KR ::; u ; 1-a

(5)

Yukarıda verilen üç eşitsizliğe göre, iki partinin amaçları açısından gösterdiği

farklılığın ortaya konulabilmesi için, sağ partinin optimal enflasyon oranı sol partinin

optimal enflasyon oranından daha düşük olmalı; sol partinin işsizliğin hedeflenen

düzeyinden sapmasına verdiği ağırlık sağ partiden daha büyük olmalı veya sağ partinin

hedeflediği işsizlik düzeyinin doğal işsizlik oranından farkı sol partiden daha büyük

olmalıdır.

(5) numaralı denklemde yer alan son eşitsizlik, aslında, ilk kez Kydland ve Prescott

(1977) tarafından ortaya atılan ve Barro ve Gordon (1983) tarafından geliştirilen oyun-teorik

para politikası modelindeki 'zaman-tutarsızlık' (time-inconsistency) problemini ifade

etmektedir. Barro-Gordon oyununda, özel ekonomik birimler (veya ücret belirleyiciler) ilk

hareketi yaparak, nominal ücreti saptamaktadırlar. Politika otoritesi, özel sektörden sonra

politikasını seçmektedir.28 Politika otoritesinin özel sektör beklentilerini oluşturmadan önce

düşük enflasyon politikası ilan etme güdüsü bulunmakta; ancak böyle bir politika ilanından

sonra bir ikilem ile karşı karşıya kalmaktadır: İlan ettiği politikaya uygun davranabilir veya

ilan ettiğinden daha yüksek enflasyon (sürpriz veya öngörülmedik enflasyon) yaratarak, kısa

dönem Phillips eğrisinin sağladığı istihdam artışı avantajından yararlanabilir. Bununla

birlikte, özel sektör rasyonel ve tanı bilgiye sahip olduğu için, politika otoritesinin

öngörülmedik enflasyon yaratma güdüsünü anlamakta ve nominal ücreti politika

otoritesinin sürpriz enflasyon yaratma güdüsünü ortadan kaldıracak ölçüde yüksek

belirlemektedir. Söz konusu para politikası modelinde, politika otoritesini ilan ettiği

politikadan ayrılmaktan caydırıcı nitelikte bağlayıcı-sabit bir politika ortamı

Page 16: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

52 Funda TELATAR

(precommitment) yaratılamadığı sürece, oyunun sonucu sosyal refah açısından optimal

olmamaktadır.29 Dengede, istihdam doğal düzeyinde kalırken, enflasyon sosyal olarak

optimal orandan daha yüksek gerçekleşmektedir.3°

Alesina (1987: 72)'da, yukarıda açıklanan para politikası modeline benzer şekilde,

seçmenierin rasyonel oldukları ve kararlarını geleceği de hesaba katarak verdikleri;

partilerin ise yalnızca iktidara gelme ile değil aynı zamanda seçildikleri takdirde

izleyecekleri politikalar ile de ilgilendikleri varsayımları altında, seçim rekabetinin bir

'zaman-tutarsızlık' problemi yaratacağı ileri sürülmektedir. Bu bağlamda, zaman tutarsızlık

problemi şu şekilde ortaya çıkmaktadır: Partilerin seçilme şanslarını arttırmak amacıyla, seçim öncesinde birbirine yakın politikalar ilan etme güdüsü bulunmaktadır.31 RPT'de,

partilerin seçim öncesinde yakınsak politikalar ilan etme güdüleri, seçilme şanslarını

artırmak için ideolojiden vazgeçmeye istekli oldukları anlamına gelmektedir (Alesina ve

Tabellini, 1988: 545). Bununla birlikte, iktidara gelen parti daha önce ilan ettiği politikaları

izleyeceği konusunda bağlayıcı nitelikte bir taahhüt altına girmemiş ise, seçildikten sonra

ilan edilmiş politikadan ayrılarak 'en çok tercih edilen' politikayı (most preferred policy)

izleyecektir.32 Burada 'en çok tercih edilen politika' partinin esas olarak temsil ettiği seçmen grubuna en fazla faydayı sağlayacak politika olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda

iktidara gelen parti bir tercih yapma duıumu (trade-off) ile karşı karşıya kalmaktadır: Kendi

seçmen grubu yararına, kısa dönemli faydaları maksimize edecek politikalar izieyebilir veya

herhangi bir bağlayıcılık söz konusu olmasa da, uzun dönemde her iki seçmen grubu lehine

sonuçlar yaratacak işbirliği politikasını benimseyebilir. Seçmenler, bağlayıcı-sabit

taahhütlerin yapılamadığı bir ortamda, partilerin iktidara geldikten sonra başlangıçta ilan

ettikleri politikalardan vazgeçeceklerini rasyonel olarak beklemekte ve dolayısıyla tek

dönemli (one-shot) bir oyundaki tek zaman-tutarlı dengeye, politikalar arası yakınsamanın

olmadığı durumda ulaşılabilmektedir.33 Dengede, her iki parti 'en çok tercih edilen'

politikalarını izlemekte ve seçmenler rasyonel olarak bu sonucu beklemektedirler. PT'de

ileri sürülen politikalar arası yakınsamanın ortaya çıkabileceği tek durum, RPT

çerçevesinde, partilerin seçim sonrası izleyecekleri politikalar konusunda tamamen kayıtsız

oldukları durumdur (Alesina, 1988: 796).34 Buradan hareketle, PT'de partilerin seçim

öncesinde aynı politikayı izleyeceği varsayımı, RPT'den farklı olarak, partilerin seçim

öncesi politikalar konusunda bağlayıcı nitelikte taahhütlere girebildikleri şeklinde

yorumlanabilir.

Alesina ve Roubini (1990: 104)'de belirtildiği gibi, işgücü sözleşmelerinin duruma

koşullu (state-contingent) olmadığı ve belirli aralıklarla imzalandığı, seçim sonuçlarının

belirsizlik taşıdığı varsayımları altında, politik bir devresel dalgalanma ortaya çıkacaktır.35

Buradaki temel düşünce, ücret sözleşmelerinin duruma uyartanmasındaki yavaşlık veri iken,

hükümet değişikliklerinin enflasyon oranında yarattığı değişikliğin reel ekonomik

faaliyetlerin doğal düzeyinden ayrılmasına yol açmasıdır. Bununla birlikte, RPT modelinde

Page 17: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMİK YAKLAŞlM 53

tanımlanan devresel dalgalanmalar PT modelinden farklıdır. RPT' de devresel

dalgalanmaların geçici nitelikte olduğu kabul edilirken, PT'de, örneğin sol hükümetin

enflasyon oranını sürekli arttırarak düşük bir işsizlik düzeyini sürdürmesi mümkündür.

Yukarıda açıklanan RPT modelinin implikasyonları, daha spesifik olarak, şöyle ifade

edilebilir: (i) Sol (sağ) partinin iktidara geldiği dönemin başlangıcında üretim artışı doğal

düzeyin altında (üstünde) ve işsizlik doğal düzeyin üstünde (altında)dir; (ii) Özel kesim

beklentileri oluştuktan, fiyat ve ücretler uyarlandıktan sonra, üretim ve işsizlik doğal

düzeyine geri dönmekte; başka bir deyişle, uyarlama süreci tamamlandıktan sonra,

ekonomik faaliyet düzeyi iktidardaki partiden bağımsız hale gelmektedir; (iii) cL=cR

olduğu durumda bile ( KL<KRveya BL>BR olduğu sürece), enflasyon oranı sol hükümetin

görev süresi boyunca, sağ hükümetin yaratabileceğinden daha yüksek olmaktadır. Başka bir deyişle, ekonomik faaliyetler doğal düzeyine geri döndükten sonra, sol partinin yarattığı

zaman tutarlı (fakat optimal olmayan) enflasyon oranı, sağ partinin yaratacağından daha

yüksek olmaktadır.

RPT'de, toplumsal açıdan maliyet yaratan devresel dalgalanmalan önlemenin tek

yolu, partilerin uzun dönemde her iki seçmen grubunu daha iyi duıuma getirecek, işbirliğine

dayalı ortak bir politika kuralı izleyecekleri konusunda bağlayıcı-sabit taahhütlere

girebilmeleridir. Bağlayıcı-sabit oıtam yaratıldığı takdirde, her iki parti işbirliğine dayalı

kurala uygun davranmak zorunda olacaktır. Buna karşılık, partileri kuraldan ayrılmaktan

ca ydırıcı faktörlerin bulunmaması halinde, işbirliğine dayalı politika güvenilirlik

(credibility) taşımayacaktır. Burada belirtilmesi gereken husus, kuraldan ayrılma

durumunda bir maliyete kadanınayı gerektiren caydırıcı faktörlerin ortaya çıkabilmesi için,

seçim sürecinin zaman içinde tekrarlanan bir oyun olarak modellenmesinin gerekli

olmasıdu; tek dönemli bir oyunda, partilerin gelecekte herhangi bir maliyete katianma

kaygısı bulunmaması nedeniyle, caydırıcı faktör bulunmamaktadır.

Alesina ve Tabeliini (1988: 546)'de gösterildiği gibi, caydırıcı faktörlerden ilki

oylama davranışından kaynaklanabilir. Partiler, kuraldan ayrılma anlamında 'yanlış'

davrandıkları takdirde, bir sonraki seçimlerde iktidardan düşürülme şeklinde bir maliyete

katianma durumunda kalabilirler. İlk kez Friedman (1971) tarafından ortaya atılan bu

mekanizma, Rogoffve Sibert (1988)'de politik devresel dalgalanmalar modeli çerçevesinde

formel olarak ortaya konulmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu mekanizmanın 'büyük'

oyuncunun (hükümet) atomistik birimlerin (seçmenler) davranışları ile cezalandırılması

şeklinde işlemesi, eleştirilere konu olmuştur (Alesina ve Tabellini,1988: 546).

işbirliğine dayalı politikanın uygulanmasını sağlayabilecek bir diğer mekanizma, iki

rakip partinin davranışianna dayanmaktadır. Buna göre, iki partiden birisi iktidara geldiğinde işbirliği politikasından ayrılıp, 'en çok tercih edilen' politikayı izlediği takdirde,

diğer partinin de iktidara geldiğinde bu şekilde davranacağının farkında olacak ve bu da

Page 18: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

54 Funda TELATAR

partileri işbirliğine dayalı politikayı izlemeye yöneltecektir. Burada, seçmenierin uyguladığı

cezalandırmadan farklı olarak, stratejiler iki 'büyük' oyuncu tarafından belirlenmektedir.

SONUÇ

1970'li yıllardan başlamak üzere, ekonomi-siyaset ilişkisi, makroekonomi

literatüründe yoğun olarak incelenen alanlardan birisi olmuştur. Günümüze kadar

geliştirilen yaklaşımlar, seçmen ve parti davranışları, ekonomik yapı, şoklar ve partilerin ekonomiyi idare etme konusundaki beceri düzeyleri hakkında farklı varsayımiara

dayanmakla ve bunun sonucu olarak birbirinden farklı politik devresel dalgalanmalar

tanımlamaktadırlar. Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, seçmen ve parti

davranışları konusundaki varsayımlar çerçevesinde iki farklı gruplamaya tabi

tutulabilmektedir.

Seçmen davranışiarına ilişkin varsayımlar dikkate alındığında, literatürün rasyonel

beklentiler öncesi ve sonrası olmak üzere iki evrede geliştiği görülmektedir. Rasyonel

beklentiler öncesi evrede yer alan 'oportünistik' ve 'partizan (ideolojik)' devresel

dalgalanma modellerinde, seçmenierin uyarlayıcı beklentilere sahip olduğu, oy verme

kararlarını geçmişe yönelik olarak verdikleri varsayılmaktadır. Ayrıca, her iki modelde,

partilerin politika enstrümanları üzerinde kontrole sahip olduğu, politikanın etkinliği ve

partilerin amaçlarını yeterli ve etkin biçimde izledikleri kabul edilmektedir. 'Rasyonel

oportünistik' ve 'rasyonel partizan' olarak isimlendirilen rasyonel beklentiler sonrası

modellerde ise, seçmenierin rasyonel olduğu ve oy kararlarını geleceği de dikkate alarak

verdikleri varsayılmaktadır. Seçmen davranışlannın tanımı konusundaki farklılık,

modellerde açıklanan devresel dalgalanmaların niteliğine, sürekliliğine ve büyüklüğüne

ilişkin öngörüleri de farkhlaştırmaktadır. Seçmenierin rasyonel kabul edilmediği modellerde

ortaya çıkan devresel dalgalanmalar, rasyonel seçmenierin var olduğu modellerden daha

şiddetli ve daha uzun süreli olmaktadır.

Politik devresel dalgalanmalar üzerine literatür, parti davranışları konusunda yapılan

varsayımlar itibariyle de iki gruba ayrılabilmektedir. 'Oportünistik' ve 'rasyonel

oportünistik' modellerde, partilerin tek amaçlarının iktidara gelmek veya iktidarda kalmak

olduğu varsayılmaktadır. Sözkonusu modellerde, iktidar partisinin seçim öncesinde

istihdamı (işsizliği) arttırmak (azaltmak) amacıyla ekonomiyi manipüle edeceği, seçim

sonrasında ise daha önce izlenen politikaların yarattığı enflasyonİst sonuçları ortadan

kaldırmaya yönelik politikalar izleyecekleri öngörülmektedir. 'Partizan' ve 'rasyonel

partizan' modellerde ise, partilerin esas amaçlarının kendi seçmen gruplarının yararına

sonuçlar yaratacak politikalar izlemek olduğu varsayılmaktadır. Burada, politik partiler

siyasi yelpazenin sol veya sağında yer almalarına bağlı olarak, istihdam artışı ve enflasyon

Page 19: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMİK YAKLAŞlM 55

problemlerine farklı ağırlıklar vermekte ve kendi seçmen gruplarının tercih ettiği politikaları

izlemeyi amaçlamaktadırlar. Sözkonusu modellerde, oportünistik modellerden farklı olarak,

seçim öncesi ve sonrasında değil, iktidarın sağ ve sol partiler arasında el değiştirmesi

halinde politik devresel dalgalanmalar ortaya çıkmaktadır.

NOTLAR 1. parametresinin negatif olması, öngörülmedik enflasyonun işsizliği azalttığını ifade

etmekte; başka bir deyişle, enflasyon ile işsizlik arasında kısa dönem trade-off'unun varlığı kabul edilmektedir.

2 . Okun yasası gereği, aynı model işsizlik yerine üretim artışı 11 itibariyle de kurulabilir.

3 . Nordhaus (1975)'ta, politika otoritelerinin toplam talebi kontrol etme yoluyla, delaylı

olarak, enflasyonu kontrol ettikleri varsayılmaktadır. Söz konusu farklılık, modelin sonuçları açısından herhangi bir farklılık yaratmamaktadır.

4 . Politikacıların tek amacının seçim kazanmak olduğu şeklindeki varsayım, ilk olarak Downs (1957} tarafından ortaya atılmıştır.

5 . Burada Z=(Z1 ,Z2, .. ,Zm bireylerin tercihlerini oluştururken dikkate aldıkları ekonomik değişkenleri göstermektedir.

z1 =-1t=-enflasyon oranı

Z2=-u=-işsizlik oranı

Z3, ... Zm= diğer ekonomik değişkenler

olarak tanımlanmaktadır. i. bireyin tercih sıralaması reel değerli u1 o= u1 o (Z) fonksiyonu ile gösterilmektedir. u1 °'nin quasi-concave olduğu (azalan marjinal ikame oranı); pozitif ve Z'lerin artan bir fonksiyonu olacak şekilde indekslenmiş olduğu varsayılmaktadır.

6 . Nordhaus, subjektif standardı iktidar partisinin 'beklenen' performansı olarak yorumlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, seçmenler ekonomi hakkında fazla bilgiye sahip olmasalar da, nelerden hoşlandıklarını bilmektedirler.

7. Bütüncül (aggregate) oylama fonksiyonu, iktidar partisinin t döneminde ekonomi yönetiminde gösterdiği performans ile seçmenierin performansa ilişkin subjektif beklentilerinin fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır:

A n jO n ]O A]

Vt = V(zt, Zt)= l: Vt = l: 0t (Zt, Zt) (0 =J 1°=]

8 . Seçmenierin enflasyon ve işsizlik oranına ilişkin değerlendirmeleri dikkate alınarak, oylama fonksiyonu Vt=g (ut, ıtt) şeklinde tanımlanmaktadır.

9 . Partilerin izledikleri politikalar, 'ortadaki seçmen'in tercih ettiği politikalardır. 'Ortadaki seçmen', parti fanatiklerinin dışında kalan ve izlenen politikalar aracılığıyla etkilenme olanağı bulunan seçmen olarak tanımlanabilir.

Page 20: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

56 Funda TELATAR

1 O. Ekonomik manipülasyon, iktidar partisinin seçim öncesinde yeniden seçilebilmek amacıyla, para ve maliye politikalarını kullanarak arzulanan ekonomik sonuçları yaratma çabası olarak tanımlanabilir.

11. Nordhaus, enflasyonun seçim öncesinde artması gerektiğini ileri sürmektedir. Bununla birlikte, toplam talep politikalarının üretim ve enflasyon üzerindeki etkileri arasındaki gecikmeler dikkate alınırsa, enflasyonun seçimlerden önce değil sonra arttığı bir model kurmak da mümkündür.

12. Oportünistik PBC modellerinde tanımlanan seçmen davranışına yönelik en önemli eleştiri, 2. kısımda açıklanan rasyonel beklentiler hipotezine dayanmaktadır.

13. Hükümetin inandırıcılığı, birbirini izleyen dönemlerde ilan ettiği politikaya uygun davranmasına bağlı olarak artacak; başlangıçta açıkladığı politikalardan ayrıldığı ölçüde azalacaktır.

14. Schultz'un çalışmasında, politik güvence düzeyi kamuoyu anketlerinde elde edilen sonuçlar ile ölçülmektedir. Bununla birlikte, söz konusu çalışmanın bu doğrultudaki ilk çalışma olmadığı belirtilmelidir. Frey ve Schneider (1978), hükümetlerin politika kararlarını verirken "popülarite açık"larına tepki verdiğini ileri süren ilk çalışmadır. Frey ve Schneider, hükümetlerin seçimler yaklaştıkça artan popülarite hedeflerine sahip olduklarını varsaymaktadır. Hükümetin gerçek popülaritesi hedeflenen düzeyin altına düştüğü takdirde, durumunu iyileştirmek için ekonomiyi manipüle etmekte; tersi durumda ise partizan politikalar izlemektedir: Sol partiler istihdamı arttırmaya çalışırken, sağ partiler enflasyonla savaşmaya öncelik vermektedirler.

15. Friedman (1968)'da belirtildiği gibi, ekonominin manipüle edilmesi, orta vadede enflasyonu arttırmakta ve enflasyon-işsizlik trade-off'unu gösteren Phillips eğrisini

dışarıya doğru itmektedir. Bunun sonucunda, veri bir işsizlik düzeyi daha yüksek enflasyon oranları ile birlikte ortaya çıkacak ve devresel dalgaların büyüklüğü artacaktır. Kuşkusuz, bir hükümetin söz konusu maliyeti dikkate alması için, kısa dönemli kazançlar peşinde koşmak yerine uzun vadeli sonuçlar ile ilgileniyor olması

gerekmektedir.

16. Yapay biçimde yaratılan canlanma ve çöküş dönemleri, devresel dalgalanmaların

değişkenliğini (volatility) arttırarak, ekonomideki belirsizlik düzeyinin de artmasına yol açacaktır. Ekonomide belirsizliğin artması ise, özel sektörü 'geri dönülemez' yatırım kararları alma konusunda isteksiz hale getirebilir. Bunun bir sonucu olarak, seçim öncesi manipülasyonların enflasyonist etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla seçim sonrasında yaratılan ılımh resesyon bile, ekonomik faaliyetlerde amaçlananın üzerinde düşüşlere neden olabilir ve dolayısıyla ciddi siyasi sonuçlar yaratabilir.

17. Nordhaus'un PBC modeli ile Hibbs'in PT modelinin birlikte yer alması da mümkündür. Politikacıların hem oportünist hem de partizan amaçlara sahip olduğu ve seçmenierin 5. varsayımdaki gibi geçmişe yönelik davrandıkları varsayımı altında, Frey ve Schneider (1978) ve Nordhaus (1989)'taki gibi, seçim öncesi oportünist, seçim sonrası partizan davranış unsurları bir araya getirilebilmektedir.

18. Partizan teoride devresel dalgalanmalar, PBC modelinde olduğu gibi, iki partili sistem çerçevesinde incelenmektedir.

Page 21: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

EKONOMİK YAKLAŞlM 57

19. Hibbs, belirtilen sonuçlara Ingiltere ve ABD'ye yönelik anket çalışmaları ile ulaşmaktadır. Hibbs'e göre, anket sonuçları tam olarak tanımlayıcı nitelikte olmasa da, sosyal sınıf veya statü gruplarının subjektif tercihlerinin -kabaca da olsa- objektif ekonomik çıkarları ile uyumlu olduğunu göstermektedir.

20. Literatürde sosyal optimal politika, genellikle, enflasyonun sıfır ve işsizliğin doğal

düzeyinde dengede olduğu politika olarak tanımlanmaktadır.

21. Burada, kandırma politikası, partilerin seçim öncesi gerçek tercihlerini gizleyerek seçmeniere uygulamayacakları politikalar ilan etmesi durumunu ifade etmektedir.

22. Burada incelenen çalışmalarda, ekonomiyi manipüle etme olanağına sahip olmamaları nedeniyle, muhalefet partilerinin davranışları açıkça analiz edilmemektedir.

23. Beceri düzeyi, (1) numaralı denkleme zaman içinde değişen ve politika otoritesi tarafından bilinirken, seçmenler tarafından ancak gecikme ile algılanan bir terimin eklenmesi ile modele getirilmektedir.

24. Örneğin, bir parti petrol fiyat şoku ile başa çıkma veya sendikalar ile pazarlık edebilme konusunda özel bir beceriye sahip olabilir.

25. Nordhaus (1975)'ta da, seçmenler politik süreci bir kez anladıktan sonra, devresel dalgalanmaların ortadan kalkacağına işaret edilmektedir.

26. Kuşkusuz, beceri düzeyi dışında, seçim sonuçlarını etkileyen çok sayıda başka faktör de bulunmaktadır. Ancak, Rogoff ve Sibert, analizlerinde bu faktörleri dışsal kabul etmektedir.

27. Hükümetin vergileri düşürerek beceri düzeyi hakkında sinyal verme isteği, 'daha yetenekli hükümetlerin daha düşük gelir ile aynı düzeyde kamu hizmetini sağlayabildikleri' düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

28. Özel sektör ile politika otoritesinin davranışları arasındaki zamanlama, 'bağlayıcı olmayan (discretionary) politika ortamı'nı şekillendirmektedir.

29. Para politikası oyununun tek dönemli değil tekrarlanan nitelikte olması halinde, inandırıcılık (reputation) güçlerinin politika otoritesinin belirtilen güdüsünü önleyebileceği ileri sürülebilir.

30. Literatürde, optimal enflasyon oranı genellikle sıfır olarak kabul edilmektedir.

31. Daha önce belirtildiği gibi, partilerin birbirine yakın politikalar ilan etme eğilimi, ortadaki seçmeni etkileme arzusundan doğmaktadır.

32. Bir politika ortamının 'bağlayıcılık' niteliği taşıması için, politika otoritesinin ilan ettiği

politikadan ayrıldığı takdirde bir maliyet ile karşılaşması gerekmektedir.

33. Politika oyununda dengenin zaman-tutarlı olabilmesi için, seçmen beklentileri ile gerçekte izlenen politikaların uyumlu olması gerekmektedir. Uygulanan politikaların

beklentilerden farklı olduğu durumda bir dengenin varlığından söz edilemez.

34. Bu durumda partiler, yalnızca bugün ile ilgilenmekte; seçimden önce izledikleri politikaların seçim sonrası yaratacağı maliyetleri dikkate almamaktadırlar.

35. Burada, ücret belirleyicilerin seçmenleri temsil ettiği varsayılmaktadır.

Page 22: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

58 Funda TELATAR

KAYNAKÇA

ALESINA, A. (ı987), "Macroeconomic Policy in a Two-Party System as a Repeated

Game", Quarterly Journal of Economics, ı02:65ı-678.

ALESINA, A. (1988), "Credibility and Policy Convergence in a Two-Party System with

Rational Voters", American Economic Review, 78(4): 796-805.

ALESINA, A. ve N. ROUBINI, (1990), "Political Cyclesin OECD Economies", Monetary

and Fiscal Policy, cilt:2 içinde, T.Persson ve G.Tabellini (Ed.), The MIT Press:

Cambridge.

ALESINA, A. ve J. SACHS, (1988), "Political Parties and The Business Cycle in The

United States, 1948-1984", Journal of Money, Credit and Banking, 20:63-82.

ALESINA, A. ve G. TABELLINI, (ı988), "Credibility and Politics", Elsevier Science

Publishers B.V.:542-550.

BARRO, R. ve D. Gordon, (1983), "Rules, Discretion, and Reputation in a Model of

Monetary Policy", Journal of Monetary Economics, 12: 10 ı- ı 22.

BECK, N. (ı982), "Does There Exist a Political Business Cycle: A Box-Tiao Analysis",

Policy Choice, 38: 205-209.

BECK, N. (1984), "Domestic Political Sources of American Monetary Policy: 1955-1982",

Journal of Politics, 46: 786-817.

CHAPELL, H. ve W. KEECH (1986), "Welfare Consequences of a Six-Year Presidential

Term Evaluated in The Context of a Model of The U.S. Economy", American

Political Science Review, 77: 75-91.

CUKIERMAN, A. ve A. MELTZER, (1986), "A Theory of Ambiguity, Credibility, and

lnflation under Discretion and Asymmetric Information", Econometrica, 53: 1099-

1128.

DOWNS, A., ,1957), An Economic Theory of Democracy. New York: Harper.

FREY, B. ve F. SCHNEIDER, (ı978), "An Empirical Study of Politico-Economic

Interaction in the United States", Review of Economics and Statistics, 60: ı 74-ı83.

FRIEDMAN, B., (ı971), "A Non-cooperative Equilibrium for Supergames", Review of

Economic Studies, 38: 1-12.

FRIEDMAN, M., (1968), "The Role of Monetary Policy", The American Economic

Review, 58 (ı):l-17.

GOLDEN, D. ve J. POTERBA, (1980), "The Price of Popularity: The Political Business

Cycle Re-examined", American Journal of Political Science, 24: 696-714.

Page 23: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

[ E

1

EKONOMiK YAKLAŞlM 59

HAVRILEVSKY, T., (1987), "A Partisan Theory ofFiscal and Monetary Regimes",Joumal

of Money, Credit and Banking, 19: 308-325.

HIBBS, D., (1977), "Political Parties and Macroeconomic Policy", The American Political

Science Review, 7: 1467-1487 ..

KYDLAND, F. ve E. PRESCOTT, (1977), "Rules rather than Discretion: The Inconsistency

of Optimal Plans", Journal of Political Economy, 85: 473-490.

LANEY, LO. ve T.D. WILLETT, (1983), "Presidential Politics, Budget Deficits, and

Monetary Policy in The United States: 1960-1976", Public Choice, 40: 553-69.

LINDBECK, A., (1976), "Stabilization Policies in Open Economies with Endogenous

Politicians", American Economic Review (Papers and Proceedings), 66: 1-19.

Mc. CALLUM, B., (1978), "The Political Business Cycle: An Empirical Test", Southem

Economic Journal, 44: 504-515.

McRAE, D., (1977), "A Political Model of The Business Cycle", Journal of Political

Economy, 85: 239-264.

NORDHAUS, W., (1975), "The Political Business Cycle", Review of Economic Studies,

42: 169-190.

NORDHAUS, W., (1989), "Alternative Approaches to The Political Business Cycles",

Brooking Papers on Economic Activity, :2.

PERSSON, T. ve G. TABELLINI, (1990), Macroeconomic Policy, Credibility and Politics.

London: Harwood Academic Publishers.

ROGOFF, K., (1990), "Equilibrium Political Budget Cycles", American Economic Review,

80: 21-36.

ROGOFF, K. ve A. SIBERT, (1988), "Equilibrium Political Business Cycles", Review of

Economic Studies, 55: 1-16.

SCHULTZ, K. (1995), "The Politics of The Political Business Cycle", British Journal of

Political Science, 25 (1): 79-99.

TUFTE, E., (1978), Political Control of The Economy. Princeton, NJ: Princeton University

Press.

Page 24: MAKROEKONOMi-SiYASET iLiKiLERi: POLiTiK DEVRESEL

60 Funda TELATAR

ABSTRACT

THE RELA TIONS BETWEEN MACROECONOM/CS AND POLITICS: THE POLITICAL BUSINESS CYCLES

This paper reviews the theory of political business cycle, which analyzes the

interaction of political and economic system, paying special attention to the most influential

works on it. This literature has developed in two distinct phases. The first phase is shaped,

in the mid-seventies, by Nordhaus (1975) and Lindbeck (1976) on 'opportunistic' cycles,

and by Hibbs (1977) on 'partisan' cycles. The common features of the works in this phase

are that the economy is defined by a 'pre-rational expectations' model and that an

exploitable Phillips curve is u sed. The second phase took off in the mid-eighties as a branch

of game-theoretic approach to the positive theory of policy. In this phase, Cukierman and

Meltzer (1986), Rogoff and Sibert (1988), Rogoff (1990), and Persson and Tabeliini (1990)

propose 'rational opportunistic' models; Alesina (1987) develops a 'rational partisan'

approach.

ı 1