makro yorum 2. yarıyıl görünümü: küresel faiz baskısı ......makro yorum -2. yarıyıl...
TRANSCRIPT
2014 İkinci Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı
Yaklaşırken Ekonomik Görünüm...
Yönetici Özeti
Beş yılı aşkın süredir devam eden küresel krizden çıkışa
yaklaştıkça, kriz döneminde açılan gelişmiş ekonomiler
ile gelişmekte olan ekonomiler arasındaki nominal
büyüme farkı daralıyor. ABD ekonomisi için en kötünün
ilk çeyrekte geride kaldığını ve soğuk hava koşullarının
ekonomiye ciddi etkisine rağmen ilk çeyrekte ortalama
%2,75 olarak gerçekleşen ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin
yılın sonlarına doğru 2014 yıl geneli için yılbaşında %2,6
-3,0 olarak belirttiğimiz aralığın üst bandına
yakınsayacağını öngörüyoruz. ABD’nin aksine ilk
çeyreği beklentilerden iyi geçiren Euro Bölgesi ve
Japonya ekonomilerinde ise toparlanmanın
sürekliliğine dair belirsizlikler artıyor. Avrupa Merkez
Bankası, “ne gerekiyorsa yapılacak” anlayışından
“gereken herşey yapılacak” duruşuna geçmiş olsa da
alınacak önlemlerin zaman içerisinde netleşecek olması
bu belirsizliklerin başında geliyor. Başta Çin olmak
üzere gelişmekte olan ülkelerin ise daha zayıf büyüme
oranlarına maruz kalma riski artıyor. Bu durum temel
metal fiyatlarını aşağı çekse de, dünya genelinde arz
yönlü sorunlar tarım fiyatlarında ve dolayısıyla gıda
enflasyonunda, son dönemde canlanan jeopolitik
sorunlar ise enerji fiyatlarında yukarı yönlü baskı
yapıyor. Dünya ekonomisi açısından bakıldığında
önümüzdeki dönemde en kritik belirsizlikler; ABD
Merkez Bankası’nın ilk faiz artırımını ne zaman
yapacağı ve ne hızda devam edeceği, Çin’in süregelen
yapısal sorunlarıyla beklenenden hızlı yavaşlama
ihtimali, jeopolitik sorunların ne kadar tahribata yol
açabileceği ve buna bağlı olarak petrol fiyatlarının üç
haneli seviyelerini koruması.
Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte finansal koşullardaki
belirgin sıkılığa rağmen %4,3 ile beklentilerin üzerinde
büyüdü, yılın geri kalanında ise dengeleyici önlemlerin
gelecek olmasına rağmen yavaşlayacağını
düşünüyoruz. Bu bağlamda 2014 sene başında
öngördüğümüz, bir ay öncesine kadar piyasada
beklentilerin revize edilmesinden önce en yüksek
beklenti olan, %3,1’lik büyüme tahminimizi koruyoruz.
Daha da önemlisi, Euro Bölgesi ekonomilerindeki
toparlanma ile Türkiye’de ilk defa hem iç hem dış
talebin büyümeye pozitif katkı sağlayacağı yönündeki
görüşümüzü yineliyoruz. İlk çeyrek büyüme
verilerinden sonra birçok ekonomistin büyüme
tahminlerini %2’lerden %3,5’lere çektiğini
gözlemliyoruz; süregelen belirsizlikler nedeniyle yukarı
yönlü riskler olsa da biz tahminimizi şimdilik
değiştirmiyoruz. Enflasyonun ise, Mayıs’ta %9,7 ile iki
yılın en yükseğine ulaştıktan sonra yakın bir dönem
boyunca bu seviyeyi görmeyeceğini ve yılın geri
kalanında sınırlı yavaşlamayla yılsonunda %8,2’ye
ineceğini tahmin ediyoruz. 2014 yılı daha dengeli ve
ılımlı bir büyüme ancak yüksek enflasyon ile
tamamlanacak gibi dururken, Türkiye ekonomisi
2015’te de 2014’e yakın büyürken, küresel
ekonomideki normalleşme ışığında enflasyon yine
hedefin üzerinde kalabilir.
Gelişmekte olan ülkeler ile gelişmişler arasındaki
nominal büyüme farkı azalıyor
Yılın ilk çeyreğinde dünya ekonomisi, 2014 Yılı
Görünümü Raporu’nda ele aldığımız baz senaryomuzla
(Odeabank 2014 Görünümü Raporu, 10 Ocak 2014,
www.odeabank.com.tr/tr-TR/yatirimci-iliskileri/
ekonomik-arastirmalar/DataResearch/MY7TR.pdf)
büyük ölçüde tutarlı bir seyir izledi. İlk çeyrekte dünya
ekonomisi –her ne kadar sürdürülebilirliği yönünde
kaygılar olsa da- Euro Bölgesi ve Japon
ekonomilerindeki toparlanma ile beklentilerin sınırlı
seviyede üzerinde büyürken, ABD ekonomisi ağır soğuk
hava koşullarına bağlı olarak yıllıklandırılmış bazda -%
2,9 daralarak üç yılın en zayıf performansını kaydetti.
Gelişmekte olan ülkelere liderlik yapan Çin ekonomisi
ise beş yılın en zayıf büyümesine denk gelen %7,4
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 1
oranında büyüdü. Küresel ekonomik kriz süresince
gelişmiş ekonomilerde parasal koşullar belirgin bir
şekilde gevşerken, artan küresel likidite gelişmiş
ülkelerdeki zayıf talep nedeniyle gelişmekte olan
ekonomilere yönelmişti. Küresel krizden çıkışı içeren
mevcut dönemde ise ABD para politikasındaki
normalizasyon gelişmekte olan ekonomilerden
sermaye çıkışına ve bu ülkelerin büyümelerinin baskı
altında kalmasına yol açıyor. Bu durum geçmiş beş yıl
boyunca gördüğümüz gelişmiş ekonomiler ile
gelişmekte olan ekonomiler arasındaki büyüme
farklılığının azalmasına yol açıyor. IMF tahminlerine
göre, ortalama büyüme oranı gelişmekte olan
ülkelerde geçmiş beş yıla kıyasla gelecek beş yılda (%
7,7’den %6,6’ya) azalırken, gelişmiş ülkelerde tam
tersine ortalama büyüme oranı %0,8’den %2,3’e
artacak. Ülkeler arasındaki nominal büyüme farkı ise 12
yıl aradan sonra ilk kez 2014’te kapanmış olacak,
önümüzdeki beş yılda ise 2009-2013 dönemindeki
ortalama %7,4’ten %2,4’e hızla gerileyecek. Bunun en
önemli nedeni, geçmiş beş senede nominal %12,7, reel
%8,9 büyüyen Çin ekonomisinin IMF tahminlerine göre
önümüzdeki beş yılda nominalde %9,8, reel olarak da
%7,0 büyüyecek olması. Gelir adaletsizliğinin artmış
olması, orta gelir tuzağı, yuanın konvertibilite süreci ve
geniş gölge bankacılık yapısı ile Çin’de büyümeye dair
riskler aşağı yönlü ve bu nedenle son zamanlarda sınırlı
boyutlarda da olsa para politikası genişlemeci önlemler
alıyor ve bu trendin daha da devam edebileceği tahmin
ediliyor.
Dünya ekonomisinde düşük faiz ortamının 2012 yılı
itibarıyla geride kaldığı ve faizlerin kademeli olarak
yükseleceği yönündeki analizimiz mevcut durum
itibarıyla daha net bir şekilde anlaşılıyor. ABD
ekonomisinin hava koşullarına bağlı olarak
yavaşlamasına rağmen, yılbaşından bu yana ABD 10
yıllık tahvil faizleri ortalama %2,75 olarak gerçekleşti.
Yılın sonlarına doğru risk iştahında bir şok olmadıkça
yılbaşında 2014 yıl geneli için belirttiğimiz %2,6-3,0
aralığının üst bandına doğru yükseleceğini ve ABD
Merkez Bankası’nın (Fed) faiz artırımının
zamanlamasına dair kaygıların artan oranda fiyatlarda
etkili olacağını düşünüyoruz. Öte yandan uzunca bir
süredir çeşitli platformlarda dile getirdiğimiz Euro
Bölgesi’nde gevşek para politikalarının süreceği
konusunda artık daha rahatız; zira Euro Bölgesi’nde
makroekonomik etkileri açısından Japonya’daki
deflasyona benzer etki yapan uzun süreli düşük
enflasyon süreci daha yaygın bir şekilde dile getiriliyor
(“Euro Area — ‘Deflation’ Versus ‘Lowflation’, IMF
Blog, Reza Moghadam vd., Mart 2014, http://blog-
imfdirect.imf.org/2014/03/04/euro-area-deflation-
versus-lowflation/). Bu nedenle Avrupa Merkez
Bankası Haziran toplantısında beklentilerin ötesinde
genişleyici bir önlem paketi açıklayarak, küresel likidite
koşulları ve faizlerdeki baskıyı sınırlı ölçüde de olsa
hafifletici boyutta bir duruş ortaya koydu. Her ne kadar
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 2
* ABD ve İngiltere’de faiz artırımına hazırlık
* Jeopolitik sorunlar
* Çin’de süregelen yapısal sorunlar ve beklenenden düşük büyüme riski
* Arz yönlü sorunlar nedeniyle dünya genelinde yüksek tarım fiyatları
* Avrupa ve Japonya’da ilave genişlemeci önlemler
* Devam eden belirsizliklere rağmen dünya ekonomisinde toparlanma
Avrupa’nın bu duruş ışığında bir dizi önlemi hayata
geçirmesinin uzun süreceğini düşünsek de, çizdiği
çerçeve itibarıyla ihtiyaç duyuldukça önlemlerin
alınacak olması olumlu. Bununla birlikte finansal
piyasalarda global risk iştahında ABD’deki niceliksel
genişleme tedbirleri kadar canlanmaya yol açacağını
düşünmesek de, Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa ile
ticari ve finansal ilişkileri kuvvetli ülkeler için oldukça
pozitif olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla Avrupa
Merkez Bankası’nın son önlemleri TL cinsi varlıklarda
Fed’in genişlemeci adımları kadar değerlenmeye yol
açmayacak ancak Türkiye ekonomisine sürdürülebilir
büyümeye ulaşma yolunda momentum
kazandıracaktır. Japonya’da ise ilk çeyrekteki %6,7’lik
büyümeden sonra 1 Nisan itibarıyla yürürlüğe giren
vergi artışının ikinci çeyrekte -%4,3 civarında
daralmaya yol açacağı öngörülüyor. Buna rağmen
Japonya’da ekonominin ihtiyaç duyduğu desteğin
mevcut koşullar altında para politikası yoluyla değil
maliye politikasından geleceği bekleniyor. Mamafih, %
2,0’lik enflasyon hedefine ulaşmak için, para
politikasında niceliksel genişleme paketi artırılmak
zorunda da kalınabilir. Mevcut konjonktürde
gelişmekte olan ülkelerin spesifik sorunlarını (özellikle
Rusya-Ukrayna gerginliği ve Suriye-Irak hattındaki
çatışmalar olmak üzere) dikkate alarak, Avrupa,
Japonya ve Çin’den gelebilecek genişlemeci
aksiyonların gelişmekte olan ülkeler açısından Fed’in
genişlemeci önlemleri kadar pozitif etki
yapmayabileceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla küresel
para politikalarında görece daha sıkı bir duruş
dönemine doğru ilerliyoruz. İngiltere ve ABD’de faiz
artırımlarının zamanlaması kadar, akabinde izlenecek
yol haritası finansal piyasalar açısından önemli olacak.
Bu noktada enflasyon gelişmeleri ve özelde emtia
fiyatları kritik öneme sahipken; yılın ilk çeyreğinde
olduğu gibi temel metal fiyatlarının Çin’deki
yavaşlamaya bağlı olarak baskı altında kalacağı, gıda
fiyatlarının ise arz yönlü sorunlar nedeniyle dünya
genelinde risk oluşturmaya devam edeceği
öngörülüyor. Ayrıca geçen sene Mayıs 2013’ta
başlayan Fed’in tahvil alımlarını azaltacağına dair
söylemlerin gelişmekte olan finansal varlıklarında yol
açtığı tahribatın, Fed’in faiz artırımına başlayacağı
dönemde de gözlenme riski var ve bu süreç
muhtemelen gelişmekte olan ülkelerde faiz
indirimlerinin ardından gelebilir. Böyle bir ortam,
gelişmekte olan ülke para birimlerinde yılbaşında
gözlendiği gibi yüksek bir volatilite görülme riskine yol
açabilir.
Türkiye mevcut makroekonomik riskleri sınırlamak
için önce enflasyonu düşürmeli
Yılın ilk çeyreğinde finansal koşullardaki sıkılığa rağmen
iç talep, Şubat başında yürürlüğe giren BDDK’nın
makroihtiyati tedbirlerinin talebi öne çekmesi
sonucunda, beklentilerimize paralel olarak %1,6 arttı.
Bu dönemde büyüme özel tüketim harcamalarında bir
önceki çeyrekteki %5,3’ten %2,9’a, yatırım
harcamalarında ise %6,4’ten -%0,5’e gevşedi. İlk
çeyrekte seçimlerin de etkisiyle kamu harcamalarındaki
canlanma dikkat çekiciydi; kamu tüketimi %8,6 ile iki
buçuk yılın en hızlı artışını kaydetti. Euro Bölgesi
ekonomilerindeki toparlanma ile dış talep ise
hızlanarak ilk çeyrekte büyümenin ana sürükleyicisi
oldu. Büyümeye katkılar açısından bakıldığında ilk
çeyrekte iç talep %1,6, dış talep %2,7 katkı yaptı ve
ekonomi %4,3 büyüdü. İkinci çeyrekte ise iç talebin
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 3
-15%
-10%
-5%
0%
5%
10%
15%
20%
20
09
Ç2
20
09
Ç3
20
09
Ç4
20
10
Ç1
20
10
Ç2
20
10
Ç3
20
10
Ç4
20
11
Ç1
20
11
Ç2
20
11
Ç3
20
11
Ç4
20
12
Ç1
20
12
Ç2
20
12
Ç3
20
12
Ç4
20
13
Ç1
20
13
Ç2
20
13
Ç3
20
13
Ç4
20
14
Ç1
T: 2
01
4Ç
2T:
20
14
Ç3
T: 2
01
4Ç
4
Dış talep
İç talep
Yıllık büyüme
duraksarken, kamu harcamalarının yüksek kalmaya
devam edeceğini ve yine güçlü dış taleple %3,5
civarında bir büyüme görebileceğimizi tahmin
ediyoruz. Yılın ikinci yarısında ise büyüme finansal
koşullardaki sıkılığın gecikmeli etkileri ve yüksek baz
etkisiyle baskı altında kalmaya devam edecek. Para ve
maliye politikalarındaki gevşeme alanının bulunması
büyüme tahminimizde yukarı yönlü risk oluştursa da,
küresel ekonomik ve jeopolitik koşullar nedeniyle
risklerin dengeli olduğunu düşünüyor ve yıl geneli için
%3,1’lik büyüme tahminimizi koruyoruz. 2013 yılında
Türkiye ekonomisi %4,0 büyürken, dış talep –rekor
altın ithalatının etkisiyle– büyümeyi -%2,3 oranında
aşağı çekmişti. 2014 yılında ise uzunca bir süredir
belirttiğimiz gibi Türkiye ekonomisinde bir ilkin
başarılacağını ve ağırlıkla dış talep olmak üzere hem iç
hem dış talebin birlikte büyümeye pozitif katkı
sağlayacağını öngörüyoruz. Bu durumu, satır aralarında
kalan ve 2010 sonundan bu yana uygulanmakta olan
adı konulmamış yeni ekonomik program sayesinde
sürdürülebilir büyümeye geçişin sinyali olarak
değerlendiriyoruz. Öte yandan hem global ekonomik
ortama dair daha sıkı para politikası duruşu beklentimiz
hem de yurtiçinde süregelen belirsizlikler ve finansal
koşullardaki sıkılığın gecikmeli etkileri nedeniyle 2015
büyüme tahminimizi
%4,5’ten %3,6’ya
düşürüyoruz.
Türkiye’de mevcut
durumda en önemli
sorunun siyasi istikrar
açısından yatırımcı
algısının yeniden iyi
yönetilmesi,
ekonomik istikrar
açısından ise
enflasyonun hedefe
yakınsatılması
olduğunu
düşünüyoruz. Kurumsal çerçevedeki zayıflık ve hedefin
üzerinde kalan enflasyon ortamı sürdükçe, Türkiye
ekonomisinin orta vadeli büyüme potansiyeli baskı
altında kalacak ve %4’ün üzerinde büyüme oranlarına
ulaşmak zorlaşacaktır.
Yatırımcı algısındaki bozulma TL’nin diğer gelişmekte
olan ülkelere karşı değerinin izlediği seyirden rahatlıkla
gözlenebilir. 2010 sonunda Hükümet ve BDDK bir
yandan ihracat ve iç tasarrufları canlandırmaya yönelik
yapısal reformları hazırlarken, TCMB’de adı
konulmamış yeni ekonomik program kapsamında TL’yi
kontrollü bir şekilde diğer gelişmekte olan ülke
kurlarından negatif bir şekilde ayrıştırarak (ki bu süreç
yaklaşık bir sene sonra dünya genelinde “kur savaşları”
olarak manşetlerde sıkça yer aldı) ihracatçıları
destekledi. Hesaplamalarımıza göre, onyedi gelişmekte
olan ülke para birimine kıyasla TL 2010 sonuna göre
gelişmekte olan ülke kurlarından %10-15 bandı
arasında değersiz kaldığı zamanlarda ekonomik istikrarı
tehdit etmedi. Analizimize göre, TCMB TL %15’ten
daha fazla ve hızla değer kaybettiğinde ise para
politikasını sıklaştırarak (2011’in ikinci yarısında)
TL’deki aşırı değer kaybını sınırladı. Ancak Mayıs
2013’ten sonra gelişmekte olan ülkelere dair risk
iştahının azalması ve özellikle de yurtiçinde 17 Aralık
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 4
-5%
0%
5%
10%
15%
20%
25%
30%
35%
40%
09
-10
11
-10
01
-11
03
-11
05
-11
06
-11
08
-11
10
-11
12
-11
02
-12
03
-12
05
-12
07
-12
09
-12
11
-12
12
-12
02
-13
04
-13
06
-13
08
-13
09
-13
11
-13
01
-14
03
-14
05
-14
06
-14
TL'nin Gelişmekte Olan Ülke Para Birimlerine Karşı Değer Kaybı (13 Aralık 2010'a Göre)
17 Aralık
22 Mayıs
Yeni Ekonomik Programın Hayata Geçirilmesi
27 Ocak
süreci ile birlikte TL benzer ülke para birimlerine kıyasla
önemli ölçüde değer kaybetti. TL, Merkez Bankası’nın
Ocak sonundaki olağanüstü toplantıdaki faiz artırımına
kadar sadece bir buçuk aylık zaman diliminde %12
değer yitirdi. TCMB’nin önden yüklemeli ve
beklentilerin üzerindeki oldukça güçlü faiz artırımı,
akabinde gelişmekte olan ülkelere dair risk iştahındaki
artış ve seçim sonuçları ile TL hızla değer kazanarak
piyasa beklentilerinin aksine ve fakat beklentilerimize
yakın bir seviyeye geldi. (Reuters’ın dünya çapında 33
ekonomist ile Şubat ayında yaptığı Dolar/TL tahmini
anketinde 6 ay sonrası için kur tahminleri: Odeabank:
2,1080, en düşük ikinci kuruluş: 2,1835, ortalama
2,2849) Bununla birlikte 17 Aralık sürecinde hızla değer
kaybeden TL, gelişmekte olan ülkelere karşı halen 17
Aralık’taki seviyesini göremedi. TL’nin bu süreçte,
Ocak’tan sonra politika faizindeki belirgin artışa
rağmen, negatif ayrışmasını ancak yatırımcı algısındaki
bozulma ile açıklayabiliriz. 7 Temmuz itibarıyla TL
gelişmekte olan ülkelere karşı 17 Aralık’taki seviyesine
kıyasla %4,4 değersiz. Gelişmekte olan ekonomilere
dair risk algısı iyileştikçe daha düşük seviyeler
görülebilecek olsa da, küresel ekonomiye dair
beklentilerimiz ve süregelen belirsizlikler nedeniyle
2014’ün son aylarında Fed’in faiz artırımı ile ilgili olarak
piyasada beklentiler arttıkça TL’deki baskının
artabileceğini öngörüyoruz. Bu doğrultuda her ne
kadar son fiyatlamalar beklentilerimize yakınsamış olsa
da, Dolar/TL kuru tahminlerimizi 2014 yılı ortalaması
için 2,10’dan 2,16’ya, yılsonu için de 2,05’ten 2,14’e
yükseltiyoruz.
İç talebin ılımlı bir şekilde de olsa büyümeyi
sürdürmesi, TL’de son bir senede yaşanan değer kaybı
ve kuraklık etkisiyle gıda fiyatlarının yüksek seyrini
koruması enflasyonun hedefin oldukça üzerinde
seyretmesine neden oluyor. Her ne kadar son
dönemdeki gelişmeler nedeniyle çift haneli enflasyon
riski öngörmesek de, Mayıs’taki zirve noktadan sonra
baz etkisiyle enflasyonun yılsonuna doğru
yavaşlayacağını ve fakat düşüşün önceki
tahminlerimizden daha sınırlı kalabileceğini
düşünüyoruz. Enflasyon tarafında henüz fiyatlara
yansımayan önemli bir risk de doğalgaz ve elektrik
fiyatlarına yapılmayan %20’ye kadar ulaşabilecek
zammın zamanlaması. Hükümet artan girdi maliyetleri
nedeniyle yapması gereken enerji zamlarını; yılın son
aylarına doğru yapmayı tercih edebileceği gibi, zorlu
ekonomik koşulları dikkate alarak 2015’e ertelemeyi ya
da zamana yaymayı da tercih edebilir. Enflasyonda
elektriğin payının %3,1, doğalgazın payının %1,4 olduğu
düşünüldüğünde, ortalama %10’luk bir zam yıllık
enflasyona –ikincil etkileri hariç- %0,45 katkı
yapacaktır. Yılın son aylarında ortalama %10 zam
yapılacağı varsayımı altında, 2014 yılsonu enflasyon
tahminimizi %7,5’ten %8,2’ye yükseltiyoruz. Enflasyon
tahminimizi yukarı çekmemizin diğer iki önemli nedeni
de; kuraklık koşullarının belirginleşmesiyle gıda
enflasyonu ve kur tahminlerimizdeki yukarı yönlü
revizyona bağlı olarak gıda ve çekirdek enflasyon
tahminlerimizi sırasıyla %10,0 ve %7,2’ye yükseltiyor
olmamız. İç talepteki aşağı yönlü revizyona rağmen,
ötelenen zam ve süregelen riskler nedeniyle döviz
kurunda yukarı yönlü revizelere bağlı olarak 2015
yılsonu enflasyon tahminimizi ise %6,3’ten %6,7’ye
yükseltiyoruz. Yıl ortalaması enflasyonunun ise
2014’teki %8,3’ten 2015’te %6,8’e gerileyeceğini
öngörüyoruz. Enerji zamlarının zamanlaması ve gıda
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 5
7.4%8.2%
6.7%
0%
2%
4%
6%
8%
10%
12%
14%
16%
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014T
2015T
TCMB Kredibilitesi: Enflasyon Hedefi, Gerçekleşmeler ve 2014-15 Tahminleri
Hedef belirsizlik aralığı
HedefGerçekleşme ve 2014-15 Tahminleri
fiyatları, enflasyon tahminimizde en önemli
belirsizlikler…
Büyümenin kompozisyonu ve inşaat sektörü
17 Aralık sürecinin ardından Türkiye ekonomisine dair
beklentiler kısa sürede hızla bozuldu ve ilk çeyrek
büyüme rakamları açıklanana kadar çeşitli
platformlarda görüştüğümüz pek çok yatırımcı %3,1’lik
2014 büyüme tahminimizi nasıl öngördüğümüzü
sorguladılar. O dönemde piyasa tahminlerinin üstünde
olan ancak Haziran’dan sonra bütün piyasanın
yakınsadığı büyüme tahminimizin detaylarını anlatırken
altını çizdiğimiz önemli bir değişim vardı: Türkiye
ekonomisi 2010 sonunda hayata geçirdiği yeni
ekonomik program sayesinde, ana ticaret ortağı olan
Avrupa Birliği’ndeki resesyon ve yüksek petrol fiyatları
nedeniyle manşet rakamlarda henüz etkileri sınırlı
görülse de, daha dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme
kompozisyonuna doğru gidiyor. Büyümede ihracatın
payı kademeli olarak artıyor ve tahminlerimize göre
makroekonomik politikalar ışığında artmaya da devam
edecek. 2012’de %23,9 olan ihracatın büyümedeki payı
2013’te %27’ye yükseldi, tahminlerimize göre 2016’da
%29’a ulaşacak. Bunun yansıması olarak sanayi
sektörünün katma değeri milli gelirin üzerinde artarak
momentum kazanıyor; ilk çeyrekte %5,0 ile 2011
sonundan bu yana en hızlı artışını kaydetti.
Öte yandan gözleme dayalı analizler nedeniyle,
büyümeye dair her soru “inşaat sekötünde balon var
mı?” sorusunu da beraberinde getiriyor. Bu noktada
IMF’in son yayımladığı ve bizim REIDIN endeksiyle
geliştirdiğimiz analizler, konut fiyatları hızlı artsa da
genele yayılan bir balon oluşumundan uzak
olduğumuzu gösteriyor. Fiyatlardaki hızlı artışı ise hem
kamu teşvikleriyle mevcut konut stokunun kalitesinin
artmasına hem de geleneksel olarak bazı gelişmekte
olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de tasarruf
sahipleri için öncelikli yatırım araçlarının başında
gayrimenkulün gelmesine bağlıyoruz. Öte yandan talep
yönlü sorun görünmese de, finansal koşullara bağlı
olarak sektörde arz yönlü mevcut yapıya karşı temkinli
olunması gerektiğini düşünüyoruz.
Cari açıkta düzeltme kararlı bir şekilde sürerken, kritik
risk petrol fiyatlarının seyri…
Türkiye ekonomisinde on yılı aşkın aradan sonra
uygulanan ilk adı konulmamış ekonomik programın
katkıları, ana ticaret ortağında talep canlanmasıyla
daha belirgin bir şekilde gözleniyor. Altın ticareti
dengesindeki düzeltme de cari açıktaki iyileşmeyi
destekliyor. 2014 yılı için cari açık tahminimizi 49,5
milyar dolar ile değiştirmezken, iç talepteki aşağı yönlü
revizyon ışığında 2015 yılı tahminimizi 53,1 milyar
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 6
dolardan 48,3 milyar dolara düşürüyoruz. Son
dönemde yeniden canlanan jeopolitik endişeler ve
bunun petrol fiyatlarına yansıması cari açıkta risk
oluşturuyor. Öte yandan cari açığın finansmanında
herhangi bir sorun yaşanmayacağını düşünmekle
birlikte; finansmanın kalitesi yatırım ortamının ne
kadar iyileştirilebileceğine bağlı olacak.
Türkiye’nin uzun vadede jeopolitik konumu, genç
nüfusu, güçlü bankacılık sektörü ve kamu maliyesi ile
global çapta ciddi fırsatlar sunmaya devam ettiğine
inanıyoruz. Ancak son dönem gelişmeleri ve küresel
para politikalarında normalizasyona geçiş süreci kısa-
orta vadeli görünümde negatif riskleri artırıyor. Söz
konusu belirsizlikleri bertaraf etmenin yolu ise,
kurumsal çerçevenin iyileştirilmesinden, daha
rekabetçi ve iş yapabilmenin kolaylaştığı bir
ekonomiye geçiş için başta eğitim ve vergi sistemi
olmak üzere bir dizi reformu hayata geçirmekten ve
böylece katma değeri daha yüksek üretim zincirine
ulaşan bir ekonomi haline gelerek orta gelir tuzağını
aşmaktan geçiyor. Bu süreçteki makroekonomik
risklerin ise önemli ölçüde –sahip olunan manevra
alanının da katkısıyla- maliye politikası ile karşılanmak
isteneceğini ve 2014-2015 döneminde bütçe açığının
Hükümet hedefinin sınırlı seviyede üzerinde kalacağını
öngörüyoruz. Bütçe açığının milli gelire oran olarak
2013’teki %1,2’den 2014’te %2,1’e yükseleceğini ve
2015’te de bu seviyede kalacağını tahmin ediyoruz;
Hükümetin 2014 ve 2015 hedefleri ise %1,9 ve %1,6.
Daha zayıf TL beklentileri ışığında milli gelire oran
olarak kamu borç stokunun da %34,9 ve %33,1 ile yine
Hükümet tahminlerini sınırlı aşacağını tahmin ediyoruz.
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 7
2014 TAHMİNLERİ Odeabank Hükümet IMF Piyasa
Tüketici Enflasyonu 8.2% 5.3% 8.0% 8.3%
GSYİH Büyümesi 3.1% 4.0% 2.3% 3.3%
GSYİH (Milyar TL) 1,743 1,719 1,737
GSYİH (Milyar USD) 808 867 767
Deflatör 8.3% 6.0% 7.8% 8.5%
Kişi Başına Gelir USD 10,509 11,277 9,920
Gösterge Faiz (yılsonu-bileşik) 9.1% 8.5%
Gösterge Faiz (Ortalama) 9.2%
Reel Faiz (Ex-Ante, ortalama) 2.6%
USD/TL (yılsonu) 2.14 2.17
USD/TL (ortalama) 2.16 1.98 2.26
EURO/TL (yılsonu) 2.76
EURO/TL (ortalama) 2.91 3.10
Döviz sepeti (ortalama) 2.54 2.68
Euro/USD Paritesi (yılsonu) 1.29 1.37 1.30
Cari Açık (Milyar USD) 49.5 55.5 49 48
Cari Açık/GSYİH 6.1% 6.4% 6.3% 6.0%
İhracat (Milyar USD) 161.0 166.5
İthalat (Milyar USD) 250.4 262.0
Dış Ticaret Açığı (Milyar USD) 89 96
Dış Ticaret Açığı/GSYİH 11.1% 11.0%
AB Tanımlı Kamu Borcu/GSYİH 33.9% 33.0% 35.9%
Nüfus (Milyon kişi, Yıl ortası tahmini) 76.9 76.9 77.3
İşsizlik Oranı 9.5% 9.4% 10.2% 9.6%
Merkezi Bütçe FDF/GSYİH 0.9% 1.1% 0.4%
Merkezi Bütçe Dengesi/GSYH -2.1% -1.9% -2.4% -2.5%
Yukarı yönlü revizyona rağmen, halen Türkiye’de kamu
borç stokunun görece düşük kalması Türkiye’nin risk
primlerini aşağı çeken ana faktörlerden biri (Satır
Aralarını Okumak: Türkiye ne kadar kırılgan?, 18 Şubat
2014, www.odeabank.com.tr/tr-TR/yatirimci-iliskileri/
ekonomik-arastirmalar/DataResearch/MY8TR.pdf)…
Hem faiz hem faiz dışı araçlarda genişleme için yer var
ancak önemli olan doğru zamanlama…
Türkiye’de büyümeye maliye ve para politikaları
desteği sürerken, bugünkü piyasa fiyatlamalarına göre
Merkez Bankası ve BDDK önlemleri ile ilave genişleme
için makul ölçüde bir hareket alanı bulunuyor.
Kredilerde özellikle tüketici tarafında belirgin bir
yavaşlama gözlenirken, orta vadeli enflasyon
beklentilerinde de kötüleşme sona ermiş görünüyor.
Enflasyon hedefinin %5, belirsizlik aralığının ise ±%2
olduğu dikkate alındığında geçen yıldan sonra bu yıl
hatta belki önümüzdeki yıl da Merkez Bankası’nın
enflasyon hedefini tutturamama riski bulunuyor. Bu
durum TCMB’nin kredibilite kaybına yol açarak, risk
primlerinde yukarı yönlü baskı yapabilir. Bu çerçevede
düşük ama sağlıklı büyümeye işaret eden mevcut seyir
bozulmadıkça, Fed’in 2015 ortasında faiz artırabileceği
ihtimali de dikkate alındığında TCMB’nin faiz
indirimlerine enflasyondaki gelişmelere bağlı ölçülü
adımlarla gitme kararını olumlu buluyoruz. Mevcut
koşullar altında Taylor Kuralına dayalı modelimiz,
yılsonunda politika faizinin %8,25’e kadar inebileceğine
işaret ediyor. Böyle bir durumda faiz koridorunun üst
bandının da %12,0’den %10,0’a kadar çekilmesi söz
konusu olabilir. İlave düşüşler için enflasyonun önemi
artarken; faiz indirimlerinin ardından gerektiğinde
yeniden faiz koridorunun etkin kullanılarak likidite
yoluyla para politikasının sıkılaştırılacağını
öngörüyoruz. Bu noktada politika faizinin indiği
seviyeden öte koridor üst bandının seviyesi daha kritik
hale geliyor. Türkiye’de para politikasının “Türk usulü”
olarak adlandırılan alışılagelmemiş duruşa geçmesiyle
birlikte, 2011’den itibaren Taylor Kuralı’na dayalı
modelimizde politika faizini açıklamak yerine TCMB’nin
ortalama fonlama faizini (hatta bankalararası gecelik
repo faizini) kullanmanın daha doğru olduğunu
gözlemliyoruz. Bu nedenle TCMB politika faizini iki
adımda 125 baz puan indirmiş olsa da, koridor üst
bandının %12,0’de kalmış olması kredi faizlerindeki
indirimin sınırlı kalmasına ve bankaları arz yönlü
politikalarla temkinli davranmasına yol açıyor. Bu
perspektifte TCMB yılın geri kalanında gerektiğinde
likidite politikası ile bankalararası gecelik repo faizlerini
tahminimize paralel olarak %8,25 civarında tutarken,
politika faizini daha düşük seviyelere kadar çekse dahi
makroekonomik riskleri sınırlayabildiğini
gözlemleyebiliriz.
Bankacılık Sektörü: Güçlü Kredi Büyümesine Karşılık,
Son 10 Yılın En Kötü Kârlılık Performansı
Faiz indirimlerinin özellikle ticari kredi talebinde bir
miktar canlanmaya neden olmasını bekliyoruz…
Son zamanlardaki politika faizi indirimlerinin etkisiyle
2014’ün ikinci yarısında faiz oranlarındaki kısmi geri
çekilmenin ticari kredi talebindeki canlanmayı
destekleyeceğini ancak tüketici kredilerindeki zayıflığın
ise süreceğini öngörüyoruz. Mayıs ayında yapılan ilk
faiz indirimi öncesi gecelik fonlama faizlerindeki
gevşemeyle beraber ticari kredi faizleri hızla geri
çekilirken, ticari krediler ise kademeli olarak
toparlanmaya devam etmişti. Ayrıca, BDDK’nın
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 8
0%
10%
20%
30%
40%
1 6 11 16 21 26 31 36 41 46 51Hafta
Ticari Krediler (Kur etkisinden arındırılmış, Yıllıklandırılmış haftalık değişimlerin 13 haftalık
ort.)
2007-2013 ortalaması
2013
2014
yürürlüğe koyduğu risk ağırlıkları ve genel karşılıklar
yoluyla KOBİ ve ihracat kredilerini özendirici tüketici
kredilerini ise daha az cazip hale getiren düzenlemeler
bankaların 2014 yılında kârlılık ve SYR motivasyonuyla
KOBİ ve ihracat kredilerine daha fazla yönelmelerine
neden oldu.
Bireysel kredilerde ise özellikle otoritelerce cari açığı
iyileştirmek1 ve tasarrufu artırmak için alınan makro-
ihtiyati tedbirler sonrasında yavaşlama devam ediyor.
Kredi kartları pazarı yılbaşından bu yana daralmaya
devam ederken, tüketici kredileri ise önceki yılların
ortalamasının altında büyümesini sürdürüyor. Kredi arz
ve talep koşulları dikkate alındığında yılbaşında
yaptığımız 2014 yılı için %19,3 olan ticari kredi büyüme
tahminimizi %22,6’ya çıkarırken, %16,9 olan bireysel
kredi büyüme tahminimizi ise %14,7’ye düşürüyoruz.
Bunun sonucunda, toplam kredi büyümesi tahminimizi
ise %18,5’den %20,1’e yükseltiyoruz.
Tahsili Gecikmiş Alacaklar (TGA) portföyünden satışlar
brüt TGA artışının ılımlı seyretmesine neden oluyor…
2014’ün ilk yarısında tahsili gecikmiş alacaklardaki
artış, beklentimizin hafif altında kalırken bunda
özellikle 1,5 milyar TL’ye yaklaşan TGA portföyünden
satışlar etkili oldu. Büyüme beklentimizi sabit tutmamız
nedeniyle TGA’larda önemli bir hızlanma
öngörmüyoruz ve TGA oranı beklentimizi %2,8’ de sabit
tutuyoruz. Ancak, daha hızlı bir ticari kredi artışı
beklememiz ve TGA portföyünden yapılan satışların
bireysel kredi kaynaklı TGA’lardan yapılması nedeniyle;
yıllık ticari kredilerden kaynaklı TGA artış oranını %
28’den %29’a yükseltirken, tüketici kredilerinden
kaynaklı TGA artış oranını ise %18’den %12’ye
indiriyoruz.
Kredi/mevduat oranı tarihi zirvelerinde…
Türkiye’deki düşük tasarruf oranı mevduatlardaki
büyüme oranını baskılamaya devam ediyor. Kredi
büyüme tahminimizi yukarı yönlü revize etmemize
rağmen mevduat büyümesi tahminimizi %12,5 olarak
koruyoruz ve yılsonunda kredi/mevduat oranının %
118,5 ile tarihi zirvesine çıkmasını bekliyoruz.
Yılbaşından bu yana belirsizliklerin artması sonucu DTH
talebinin yükselmesi ve sene sonunda ABD kaynaklı faiz
baskısının gelişmekte olan ülke para birimlerindeki
baskıyı artırarak Türkiye’de DTH talebini güçlü tutması
beklentimiz nedeniyle TL mevduat tahminimizi %
11,9’dan %7,8’e düşürürken, DTH büyüme tahminimizi
ise TL bazında %13,5’den %20,2’ye çıkartıyoruz.
Faiz indirimlerinin kredi ve mevduat faizleri
üzerindeki etkisi sınırlı…
TCMB’nin Ocak ayında yaptığı politika faiz artışı
sonrasında sektörde hem mevduat hem de kredi
faizlerinde hızla yukarı yönlü hareket yaşandı. Bunun
sonucunda yılın ilk çeyreğinde kredi faizleri türlerine
göre ortalama 200-300 baz puan arasında artarken,
mevduat maliyeti ortalamada 250 baz puana yakın
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 9
29.2%
11.9%
23.3%
10%
15%
20%
25%
30%
35%
40%
Ticari TGA Yıllık Büyümesi Bireysel TGA Yıllık Büyümesi
Toplam TGA Yıllık Büyümesi
0%
10%
20%
30%
40%
50%
1 4 7 10 13 16 19 22 25 28 31 34 37 40 43 46 49 52
Hafta
Tüketici Kredileri (Yıllıklandırılmış, haftalık değişimlerin 13 haftalık ort. )
2007-2013 ortalaması
2013
2014
yükseldi. Nisan ayından itibaren gevşemeye başlayan
fonlama faizlerinin ve TCMB’nin politika faizinde
yaptığı toplamda 125 baz puanlık indirimin ise kredi ve
mevduat faizlerine yansıması daha sınırlı oldu. Bunun
temel nedeni ise politika üst bandının halen %12’de
tutulması ve TCMB’nin enflasyonda anlamlı bir
düzelme patikasına girilene kadar sıkı likidite duruşuna
devam edeceği yönündeki mesajlar.
Gecelik borç verme faizi üst limitinin halen %12 olduğu
bir ortamda politika faizlerindeki indirimlerle daha
geniş bir aralıkta dalgalanabilen gecelik para piyasası
faizlerinden dolayı bankalararası gecelik borçlanma
faizlerindeki belirsizliğin de devam etmesini bekliyoruz
ve fonlama faizinin %8,5’in üzerinde kalmaya devam
edeceğini düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde sınırlı
düşebilecek gecelik faiz beklentimiz, kredi/mevduat
oranının %118 seviyelerine kadar çıkması tahminimiz
ve mevduat faizlerindeki düşüş hareketinin Mayıs
itibarıyla başlaması nedeniyle yılın geri kalanında
mevduat faizlerindeki aşağı yönlü hareketi sınırlı
kalmasını bekliyoruz. Bu kapsamda mevduat faizlerinin
3. çeyrekte ortalamada 40 baz puan daha gerilemesini
son çeyrekte ise ABD’den gelecek faiz baskısı sonucu
30 baz puan artmasını bekliyoruz. Kredi faizlerinin ise
3. çeyrekte ortalamada bir önceki döneme göre 100
baz puan gerilemesini, yılın son çeyreğinde ise ABD’den
gelecek olan faiz baskısı ile birlikte ortalamada 20-30
baz puan arası yükselmesini bekliyoruz.
Net Faiz Marjı hızla daralırken, sektör son 10 yılın en
kötü kârlılık performansını sergiliyor …
Ocak ayında TCMB tarafından yapılan sert politika faizi
artırımına bağlı olarak net faiz marjındaki daralma
tahminlerimizin ötesinde oldu. İlk çeyrek sonunda 20
baz puan düşen NFM’nin sene sonunda 40 baz puan
daha gerileyerek %3,8’lere kadar düşebileceğini
öngörüyoruz. NFM’deki daralmaya rağmen faiz dışı
giderlerdeki artışın bankalar tarafından kontrol altında
tutulması ise kârlılıktaki bozulmanın daha sınırlı
kalmasına neden oluyor. BDDK tarafından KOBİ ve
ihracat kredilerine getirilen genel karşılık avantajı
sonrası bankaların özellikle KOBİ kredilerini artırmaları
genel karşılık giderlerinin geçen yıla göre düşmesini
sağladı. Aynı zamanda diğer faaliyet giderlerinin
bankalar tarafından kontrol altında tutulması da bu
dönemde kârlılığa olumlu yansıdı. Son olarak hem TGA
portföyünden yapılan satışlar hem de bazı bankaların
gerçekleştirdikleri iştirak satışları sektörün kârlılığındaki
bozulmayı sınırlayan faktörler olarak ön plana çıktı.
Bütün bu gelişmeler ışığında sektörde yılsonunda; net
kârın daha önce %1,1 düşmesi yönünde olan
tahminimizi %2,7 düşüş olarak revize ediyoruz.
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 10
3
5
7
9
11
13Mevduat Faizleri (4 haftalık ortalama, %)
Koridor6 ay3 ay1 ay
4
6
8
10
12
14
16
18
20 Kredi ve Piyasa Faizleri (4 haftalık ortalama, %)
Efektif Fonlama
Gösterge Bono
Ticari
Tüketici
Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Maslak Mahallesi Ahi Evran Caddesi No. 11 Olive Plaza Kat 9 34398 Şişli /İstanbul
Telefon: 0212 304 87 42 Faks: 0212 304 84 45
Serkan Özcan, Genel Müdür Yardımcısı [email protected]
Ali Kırali, Stratejik Planlama Direktörü [email protected]
Erkan Dernek, Stratejik Planlama Grup Müdürü [email protected]
İnanç A. Sözer, Ekonomik Araştırmalar Müdürü [email protected]
Ferhat Yükseltürk, Stratejik Planlama Müdürü [email protected]
Burada belirtilen bilgiler, Odea Bankası A.Ş. tarafından, güvenilirliğine ve doğruluğuna inanılan kaynaklardan, okuyucuyu bilgilendirmek amacıyla derlenmiştir. Resmi kaynaklardan alınan bilgilere dayalı yapılan yorumlar ve tahminler, o tarihteki kanımızı yansıtmaktaysa da bu bilgiler, hiçbir şekilde yatırım danışmanlığı faaliyeti olarak değerlendirilemeyecektir. Söz konusu kaynaklardaki hata ve eksikliklerden ve bu bilgilerin kullanılmasından doğabilecek zararlardan dolayı, Odea Bankası A.Ş. hiçbir sorumluluk kabul etmez. İşbu rapor içerisindeki bilgilere ait telif hakkı Bankamıza ait olup, üçüncü kişilerce izinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz veya kopyalanamaz.
MAKRO YORUM - 2. Yarıyıl Görünümü: Küresel Faiz Baskısı Yaklaşırken...
07 Temmuz 2014 Sayfa: 11
2013 1Ç.2014 2Ç.2014* 3Ç.2014 4Ç.2014
Bilanço Kalemleri (Yıllık Büyüme)
Ticari Krediler 35.2% 35.8% 27.4% 20.2% 21.7%
Bireysel Krediler 24.9% 18.3% 13.7% 14.9% 14.7%
Toplam Krediler 31.8% 29.9% 22.9% 18.5% 19.5%
Menkul Kıymetler Portfoyü 6.2% 9.6% 9.5% 7.7% 5.8%
YP Mevduatlar 39.8% 47.6% 36.6% 26.7% 19.9%
TL Mevduatlar 14.2% 8.8% 5.6% 5.7% 7.9%
Toplam Mevduatlar 22.5% 21.5% 15.8% 13.1% 12.3%
Özkaynaklar 6.5% 8.5% 12.5% 13.4% 12.1%
Toplam Aktifler 26.4% 25.9% 22.9% 19.2% 18.2%
Gelir Tablosu (Yıllık Büyüme)
Faiz Gelirleri 0.7% 20.3% 27.1% 24.5% 22.2%
Faiz Giderleri -7.6% 47.1% 52.4% 44.9% 39.6%
Faiz Dışı Gelirler 24.0% 19.3% 18.6% 15.7% 13.2%
Faiz Dışı Giderler** 16.8% 8.1% 8.2% 8.6% 9.7%
Net Kâr 4.6% -16.1% -5.5% -3.4% -2.7%
Faiz Oranları (Çeyreklik Ortalama)
Ticari Kredi Faizi 11.0% 14.1% 14.0% 13.1% 13.4%
İhtiyaç Kredisi Faizi 13.7% 16.0% 16.5% 15.5% 15.7%
Konut Kredisi Faizi 10.7% 12.7% 13.1% 12.0% 12.3%
1 Aya Kadar Vadeli Mevduat Faizi 6.8% 8.6% 9.3% 8.9% 9.2%
3 Aya Kadar Vadeli Mevduat Faizi 8.5% 10.2% 10.6% 10.2% 10.5%
Önemli Rasyolar
ROE 13.0% 12.1% 12.1% 11.8% 11.4%
ROA 1.5% 1.4% 1.4% 1.3% 1.3%
NFM 4.4% 4.2% 4.1% 4.0% 3.8%
TGA Oranı 2.8% 2.8% 2.7% 2.9% 2.8%
Risk Maliyeti 1.1% 1.1% 1.1% 1.1% 1.1%
Kredi/Mevduat 110.7% 112.9% 116.7% 115.0% 117.8%
SYR 15.5% 15.7% 15.6% 15.4% 14.8%
*2014 2. çeyrek faiz oranları ortalaması, kredi ve mevduat büyümesi gerçekleşmeleri gösterirken diğer veriler tahminlerdir.
**Bütün Faiz Dışı Giderler Maliyetin içine dahil edilmiştir (dolayısıyla genel karşılık giderleri de maliyete dahil)
2014 Yılı Tahminleri