Ölüm psikolojisi ll - tasavvufdergisi.net · çabalara rağmen, bu g(in gelinen noktada...

26
Ölüm Psikolojisi ll MustafaKOÇ Ölüm olgusu birey için temelde bir korku ve bu korku, bireyin bütün psiko-dinamik merkezidir. Ya da bir ifadeyle; bütün ürküntülerinin geometrik çizgisidir. ölüm korkusunun bütün bireylerde evrensel bir korh.ll konusunda hemen hemen bir..:. içindedirler. G. Delpierre; "Sonuçta tek bir korku o da ölüm korkusu- dur", diyerek; ölüm korkllsunun korh."Ular en önde ifa- de 1 Ölüm korkusu, her bireyde ve tesirinin oranlan de kendini sürekli hissettiren bir sahip korkular- dan arz eden bir korkudur. 2 Bireydeki ölüm korkusu, ancak bireyin ken- veya çevresinde ölüme sebep olabilecek bir hadiselere olun- zaman Normal hayat içerisinde ölüm, bireyin gelmez. 3 bireyin ölümü sürekli da istenen bir <;iurum Ölüm olgusu birey için mutlak bir gerçek halde, narsis den duygusal olarak ölümü kabullenememektedir. Bu sebepledir ki birey için ölüm, hala korkutucu ve ürkütücü bir olgudur.' 1 . Bireyde stresin temel etken "yok olma Bireydeki bu yok olma korkusu iki ortaya Birincisi, bedenen yok ol- maya olarak ortaya korlm, yani ölüm korkusu; ikincisi ise, bireyin toplumdaki ferdi ve toplumsal konumunun yok ortaya korku- dur.5 Ancak birey ölümün, bir ve ondan Karaca, Faruk, Psikolojik Ölilm ve Dini Doktora Tezi), Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1997, s. 105. 2 Hökelekli, Hayati, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", Bursa 1991, S. 3. c. 3, s. 156. 3 Öner, Necati, Stres t!IJ Dini Ankara 1989, s. 17. 4 eser, s. 16. 5 eser, s. 15.

Upload: others

Post on 14-Oct-2019

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Ölüm Psikolojisi ll

MustafaKOÇ

Giriş

Ölüm olgusu birey için temelde bir korku kaynağıdır ve bu korku, bireyin bütün korkularının psiko-dinamik merkezidir. Ya da bir başka ifadeyle; bütün

ürküntülerinin geometrik kavuşum çizgisidir. Araştırmacılar, ölüm korkusunun bütün bireylerde evrensel bir korh.ll olduğu konusunda hemen hemen göriiş bir..:.

liği içindedirler. G. Delpierre; "Sonuçta tek bir korku vardır o da ölüm korkusu­dur", diyerek; ölüm korkllsunun diğer korh."Ular arasında en önde olduğunu ifa­de etmiştir. 1 Ölüm korkusu, her bireyde şiddet ve tesirinin oranlan değişse de

kendini sürekli hissettiren bir yapıya sahip alnıası bakınırndan diğer korkular­dan farklılık arz eden bir korkudur. 2 Bireydeki ölüm korkusu, ancak bireyin ken­

dınde veya çevresinde ölüme sebep olabilecek bir takım hadiselere şahit olun­

duğu zaman netleşmektedir. Normal hayat akışı içerisinde ölüm, bireyin aklına

gelmez.3 Haddizatında bireyin ölümü sürekli hatırlaması da istenen bir <;iurum

değildir. Ölüm olgusu birey için mutlak bir gerçek olduğu halde, narsis eğilİnıin­

den dolayı duygusal olarak ölümü kabullenememektedir. Bu sebepledir ki birey için ölüm, hala korkutucu ve ürkütücü bir olgudur.'1

.

Bireyde stresin oluşmasında temel etken "yok olma korkusu"cİur. Bireydeki bu yok olma korkusu iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi, bedenen yok ol­

maya bağlı olarak ortaya çıkan korlm, yani ölüm korkusu; ikincisi ise, bireyin toplumdaki ferdi ve toplumsal konumunun yok olmasıyla ortaya çıkan korku­

dur.5 Ancak birey ölümün, yaşamın ayrılmaz bir safhası olduğunu ve ondan

ı Karaca, Faruk, Psikolojik Açıdan Ölilm ve Dini İnanç ilişkisi, (Yayımlanmanuş Doktora Tezi),

AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1997, s. 105.

2 Hökelekli, Hayati, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", UÜİFD., Bursa 1991, S. 3. c. 3, s. 156.

3 Öner, Necati, Stres t!IJ Dini İnanç, Ankara 1989, s. 17.

4 Aynı eser, s. 16.

5 Aynı eser, s. 15.

338 tasawıif

korksa da, onu sevse de, ölümün ötesini bilse de bilmese de onu yaşamından as­la ayn düşünmemesi gerektiğini bilmelidir.6 Bu itibarla birey, ölüm korkusunu minimum seviyeye indirmeye yöneille farklı girişimlerde bulunmaktadır. Bunlar­dan biri de, dirı1 tecrübenin çok özel şekli olan mistik yaşamdır. Bu yaşam tar­

zında ölüm, "Aşkınla (sevgiliyle) buluşma anı" olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir yaşam felsefesiyle; bireyin sahip olduğu ölüm korkusu, minimum seviyeye çekilmeye çalışılmakta ve bunun yanı sıra bir gün mutlaka öleceğini bilen insa­nın, kendini varoluş nedeni üzerinde düşünmeye zorlamaktadır. Öte yandan dü­şünme melekesi gelişmemiş bireyler için ölüm, tabii bir olay gibi algılanmakta ve söz konusu durum, onlarda ölüm olgusuna ilişkin bir tutum ve davranış değişi­mine sebep olmamaktadır. Konuya toplumsal açıdan bakıldığında ise, ölüm kor­k'Usunun toplum üzerindeki etlillerini, o toplumun kültüründe bulunan ölüqıle -ilgili örf-adetlerinde, ayin ve törenlerinde görmek mümkündür.7

A) Ölüm Korkusu ve Birey Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Ölüm Korkusunun Psikolojik Tahlili Ölüm olgusuyla ilgili yapılan psilwlojik araştırmalar, ölüm korkusunun tek

boyutlu değil, çok boyutlu olduğunu ortaya koymaktadır. Ölüm korkusunun en çok üzerinde durolan boyutlan ise şunlardır:

• Bilinmezlik boyutu, • Yalnızlık boyutu, • Yakınlarını yitirme boyutu, • Ölüm anında ıstırap çekme boyutu, • Kişisel kimliği kaybetıne boyutu, o Ölüm sonrası cezalandırılma boyutu, • Geride kalanlar için endişelenme boyutu, o Yok olma boyutu,

• Değer verilen insanlan kaybetıne boyutudur.8

C.G.]ung, ölüm korkusunun temelinde "yaşam korkusu" olduğunu ifade et­

mektedir. Ölümden çok korkan bireyler, aynı zamanda yaşamaktan da çok kor­kanlardır. Bu bağlamda ona göre; yaşama korkusunun sebebi de, hayata tam an­lamıyla uyum sağlayamamadır.9 Erich Fromm da ild çeşit ölüm korkusundan balı­setınektedir. Bunlardan birincisi, no~al korkudur Id bu tip korkuyu her normal insan hissetınektedir. Diğeri ise; bireyleri devamlı tedirgin eden korkudur. Bu tip

6 Karaca, Psikolojik Açıdan Ölüm, s. 1.

7 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 156. 8 Karaca, age., s. 110.

9 Hökelekli, agm., s. 157.

ö/ıim psikolojisi II 339

korku, akıl dışı bir özelliğe sahip olup, yaşam hususunda başarılı olarnamanın bir sonucudur. Ona göre; ölüm korkusu, ahlaki bir problem olarak ele alınmalıdır. Bi­reyde bulunan bu korkunun nedeni ise, sahip olduğu malını, rolilkünü ve bede­

nini kaybetme ile her şeyin bittiği bir sona gitme düşüncesinden kaynaldanmak­tadır. 10 Bunun yanı sıra, yaşamın sonu olarak algıladığı ölüm ötesi ile ilgili dinin açıldamalan, bireyin ölüm karşısındaki gerginliğini giderici bir çözüm yolu olabi­

lir. Öte yandan Freud ve savunucuları, dinin bizatilli varlığını inkar ettiideri için; ölüm ötesine ilişkin inançları da, bireyin bu dünyadaki sıla.ntılannı aşmak için kendi hayal dünyasında icat ettiği muhayyileler olarak değerlendirmektedirler.

Varoluş Anksiyetesi ve Ölümsüzlük .Problemi Birey için yaşamı boyunca mutlaka karşılaşacağı tek karşı konulm~z gerçek,

ölümdür. Bu kaçınılmaz gerçek, bireyin varoluşunun temelini oluşturmaktadır.

Bunun yanı sıra ölüm, yok olma tehdidini de bünyesinde barındırdığı için birey, "varoluşsal bir anksiyete" yaşamaktadır. May'a göre; anksiyete, varoluşunun yı­kılabileceğinin, kendisini ve dünyasını yitirebileceğinin, bir "hiç" olabileceğinin farkına varan bireyin öznel olarak psikolojik durumunu ifade etmektedir. Öyley­se bu durumda birey, öznel konumunu nasıl algılamakt;;ı ve bu durum üzerinde nasıl fikir yürütmektedir? Bu sonınu Kastenbaum ve Aisenberg (1976) bir takım

önermelerle şu şekilde izah etmişlerdir: " Birey, "ölmek, ölü" gibi kavramlan kendi zilıninin dışında veya ötesinde

yer alan olgulara dayanarak oluşturmaktadır.

• Birey, uzakta neler olup bittiğini gerçek anlamda bilemez. Bu sebeple o

olayları, kendi psikolojik süreçleri çerçevesinde algılamakta ve yorumlamakta­

dır.

• Birey, ölümle ilgili kavrarnların kendisi tarafından çözümlenıneye ve an­lanılandırmaya uygun bir yapıya sahip olduğunu bilmektedir. Buradan hareket­le ölüm kavramı ile anksiyete ve tevekkül gibi muğlak kavrarnlar arasında bağ­

lantı kurabilmektedir. • Bireyin ölümle ilgili bu çözürnlemeleri, psikolojinin alanı içinde değerlen­

dirildiğinden dolayı geçerlilik arz etmektedir. Yani ölüm, birey için psikolojik bir

kavram mahiyetinde değerlendirilm ektedir. 11

Ölüm ötesi hayat konusunu, vahyi referans alarak tartışma ve konuşma fikri İslam düşünce tarihinde oldukça yaygındır. Bu bağlamda eğer felsefeciler ve dü­şünürler, ölüm ötesi hayat konusuyla ilgili meseleleri tartışacaklarsa, dini refe­rans almak zorundadırlar. 12 Ölümsüzlük (ölüm ötesi hayat) problemirıin mahiye-

10 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi'', s. 158.

ll Çileli, Meral, "Ölüm", Gelişim Psikolojisi (içinde), Bekir Onur, Ankara 1995, ss. 248-249.

12 Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, İzmir 1990, s. 188.

340 tasawıif

ti, İslam filozoflan arasında da tartışılnuştır. İbn Sina'ya göre; ölümsüzlük, iki açı­dan değerlendirilmelidir: "Ruhun (nefsin) ölümsüzlüğü ve cesetlerin haşri." O,

konuyla ilgili Şunları ifade etmektedir: Ölüm ötesi hayat ile ilgili bir takım şeyler

vardır ki, onların nelerden ibaret olduğunu din bildirmiştir. Bu konuda dinin ve

nübüvvetin bildirdiklerini referans almanın dışında yapılacak bir şey yoktur;

çünkü o, başka bir yolla ispat edilemez. Bedenle ilgili iyilik ve kötülükler (zevk­

ler ve acılar) de, herhangi bir açıklamayı gerekli kılmayacak ölçüde beyan edil­

miştir. Peygamber (s.a.v.)'in bize_ getirdiği gerçek din olan İslam, bedene ait mut­

luluğu ve mu~uzluğu bütün açıklığı ile ortaya koymuştur. 13 Burada şu soru so­

rulabilir; birey neye dayanarak ölüm ötesi hayatın varlığını kabul etmektedir? Ör­

neğin, bu soruya, şöyle bir cevap verilse: "Dünya varolalı beri insanlar, çeşitli şe­

killerde ölümsüzlük (ölüm ötesi hayat) fikrine inanmaktadırlar. Bu kadar insan

yanılamayacağına göy;e; ölüm ötesi hayat vardır."; bu cevap çok temelsiz ve ye­

tersiz bir cevap olur. O halde, ölüm ötesi hayatın varlığına dair farklı gerekçeler

bulmak gerekmektedir. Felsefe tarillinde, bu konuyla ilgili yapılan tartışmalarda­

ki gerekçeleri üç grupta toplamak mümkündür. Ancak bu gerekçelere' geçme­

den önce şu psikolojilc gerçek kabul edilmelidir: Ölümsüzlük inancının köke­

ninde, bireyin psikolojik yapısındaki narsis eğilinlinden kaynaklanan ölümsüz­

lük arzusu mevcuttur.. Birey bu arzu çerçevesinde kendine, konuyla ilgili farklı

yaldaşımlan ihtiva eden gerekçeler üretınektedir. Şimdi sayılacak olan gerekçe­

ler, temelde böyle bir çabanın ürünüdür. İşte bu üÇ gerekçe (ahlak!, felsefi, ilml)

ölümsüzlük problemini, temellendirilebilir bir inanç tarzında ele almaya çalıştık­

lan için önemlidir. Konunun somut olmaması nedeniyle, bu üç grubu ana hatla­

rıyla ifade etınekte yarar vardır:

1. Ahiakl açıdan ölümsüzlük problemi: "Eğer ölümden sonra hayat yoksa her

şey mübahtır." mantığıyla hareket edenler, konuya ahiakl açıdan yaklaşmış ol­

maktadırlar. Bu durumda, ölümle her şey bitecekse adaletli ile adaletsiz olarak

yaşamış olan arasında ne gibi bir fark olacaktır? Şayet fark olmayacaksa zalinlin

zulmü kendisine kar kalmayacak mıdır? Bu dünyada iyiler sılcıntı içinde, kötüler

ise refah içinde yaşamaktadırlar. Mutlaka bu dengesizlik, sosyal adalet adına da

olsa başka bir dünyada giderilmeli dir. Madem ki Tanrı birdir ve adildir. O halde,

adaletine yaraşır bir dünyada, haklı ile haksızı tefrik etınelidir. Bu bakış açısının,

ısrarla üzerinde durduğu temel konu budur.

2. Felsefi açıdan ölümsüzlük problenli: İslam filozofları içinde bu konu üze­

rinde en cidd1 şekilde duran felsefecilerin başında Farab1 ve İbn Sina gelmekte­

dir. İslam filozot1arının çoğunluğu, bireyin ölümüyle beraber ruhun, bedenle işi-

13 Aydın, Din Felsefesi, s. 187; Necat, Kahire, 1938, ss. 163-164'den naklen. Geniş bilgi için bkz.

·Aydın, Mehmet, "İbn Sina'nın Mutluluk (es-Sa'ade) Anlayışı", İbn Sfna Ölıimı'inıln Bininci Yılı Ar­

mağanı, Ankara 1984.

öliim psikolojisi II 341

nin bittiğine ve bedenden başka bağunsız bir cevher olduğuna inanmışlardır.

Örneğin Kindi'ye göre; öZÜnü yararıcısından alan ruh basit, mükemmel, yüce ve

ölümsüzdür. Ruhun bu dünyadaki varlığı gelip geçici olduğu için bu dünya sa­

dece bir köprüden ibarettir.

3. Bilimsel açıdan ölümsüzlük problemi: Ölen irısanlarla birtakım temaslarm

kurulabileceği inancının çeşitli kültürlerde varolduğu gayet iyi bilinmektedir.

Hatta bazı dinlerde sırf bu iş içfu düzenlenmiş çeşitli din1 törenler ve ayinler var­

dır. Yine, birçok dinde ölenlerin yaşayanlarla, rüya vs. yoluyla temas kurduğu

inancı da yaygındır. Bu temasların bildiğimiz duyu organları imkanlarıyla olma­

dığı bilinen bir gerçektir. Acaba bilim bu konuda bir şeyler söyleyebilecek du­

rumda mıdır? Londra'da 1882 yılında tanınmış filozof Henry Sidwick'in başkan­

lığında, 1885'de ise Amerika'da WilliamJames önderliğinde kurulan Psişik Araş­

tırmalar Derneği, başka sorularm yanı sıra, yukandaki soruyu da ele almışlardır.

Derneğin araştırmalanna Bergson, F., C.S.Schiller, William Mc. Daugal gibi ünlü

filozof ve bilim adamları önderlik etmişlerdir. Demek, telepati, ruh çağırma, içe

doğma, görünür fizi.kl bir kaynak olmamasına rağmen sesler duyma, gelecek

hakkında haber verme gibi olaylarla ilgili mevcut bilgileri toplayarak, bilimsel

açıdan değerlendirmeye çalışmıştır. Neticede konuyla ilgili o kadar çeşitli, o ka­

dar farklı görüşler öne sürülmüştür ki, onların burada ele alınması ve hakkında

kesin bir şey söylenınesi mümkün değildir. Görünen şu ki; telepati, gaipten ha­

ber verme ve benzeri olaylar hakkında "tesadüf' deyip geçmek de, onların bildi­

ğimiz bilimsel yollarla doğrulanmalannı sağlamak da kolay bir iş değildir. Bütün

çabalara rağmen, bu g(in gelinen noktada parapsikoloji biliıİıi, "ölüm ötesi ha­

yat"ı bilimsel bir konu biline getirebiimiş sayılmamaktadır.

Ölüm ötesi hayatla ilgili İslami referansların dışında, tamamıyla bireysel tec­

rübeye dayalı olarak ileri sürülen iddialar da vardır. Örneğin; ölmek üzere olan

kişilerin söyledikleri, kalp krizi veya trafık kazası geçirip de bir süre için öldü sa­

nılan, fakat -halkın kullandığı bir deyimle- "hayata yeniden dönenlerin" ifadele­

rine göre de ölüm ötesi hayatın varlığı söz konusudur. Bu irısanlann anlattıklan,

özellikle bazı tıp uzmanları tarafından dikkatle incelenmiş ve bir araya getirile­

rek yayımlanmıştır. Öldü sanılan ama daha sorıra gözlerini açan bazı hastalar,

"karanlık ve sıkıcı bir tünelden geçerek pırıl pırıl bir dünyaya gittiklerini, hatta

kendi bedenlerine dışarıdan balm1a imkanına sahip olduldannı ve tekrar beden­

lerine dönüp dönmeme konusunda epeyce tereddüt geçirdiklerini" ifade etınek­

tedirler. Bu sözleri ölüm ötesi hayatın varlığı için delil sayanlar bulunduğu gibi

onları, sayıklama, rüya ·görme vs. ile izah ederıler de vardır. Başka bir deyişle on­

ların söylediklerini de bilimsel yollarla açıklama imkanı bugün için mümkün gö­

rünmemeh."tedir. Fakat hemen belirtilmelidir ki, gerek biraz önce temas ettiğimiz

psişik haller, gerek ölüme yaklaşanların "yaşadıkları" tecrübeler, bilimsel yollar-

342 tasawıif

la açıklanamıyor, diye bir tarafa atmak, bizzat bilimsel yaklaşımın kendisine ters. düşmektedir. Eğer bilim, alışılınamış olanı, ender olanı bir tarafa itmeyi adet ha­line getirmiş olsaydı, bugünkü başarısına asla ulaşamazdı. 14 Kısaca özetlemeye çalıştığımız ölümsüzlük probleminin mahiyetiyle ilgili olan bu üç gerekçeden, bizim çalışmaınızia daha yakından ilgili olanı ise; konuyu bilimsellik çerçevesin­de değerlendirip psikolojik tahliller sunmaya çalışan bölümdür.

Beden ve ruhtan oluşan insanın, saf mekanizm ile izah edilemeyip bunun çok üzerinde bir konumda olduğu gerçektir. Bu bağlamda bireyde, fizild ve kim­yevi: enerjiye bağlı olarak fiziki: ve kimyev1 yapıların işlemesinin yanında, bütün bu kanunlardan taşan "ferdiyet" denilen psişik enerji muhtevalı psikolojik bir ya­pı da bulunmaktadır. Birey bu sayede, tabiatı (doğayı) tasarrufu altına almıştır. Bireyin bu psikolojik yapısında bulunan inanç, beklenti, aşk vb. unsurlar, fiziki: ve kimyevi: metotlarla çözülemez. Bu vasıflann her birinin ayrı bir var!ıld~ra ai­diyetleri sebebiyle orijinaliiideri vardır. İnsan öyle bir varlıktır ki, madde ile bir­leşip ondan istifade etmekte, fakat maddenin içinde tamamen hapis olmamakta­dır. İşte buradan hareketle, birçok düşünürün ölüm ötesi hayatın varlığıyla ilgili ulaştığı sonuç şudur: Fizik kanunlarından taşan şeyin ebediliği böylece seziliyor­sa, bunu realiteden hariç tutmaya hakkımız yoktur. Realite, mddnizmin düşün­düğünden çok daha büyüktür. Bu bakımdan ölümden sonraki hayat kabul edi­lemez bir şey değildir; ·mümkündür. ıs Bu gün bilim ve teknolojinin akıl almaz ge­lişmelerine rağmen pozitif bilirnin h~Ha ispat edemediği hadiseler vardır. Bunlar­dan biri de, yukanda da ifade etmeye çalıştığımız gibi "ölüm ötesi hayat"tır. Bu ve benzeri konularda, salt bilimsel verilerle isabetli bir sonuca ulaşmak elbette Id zordur. Psiko-fizik ve zilm! hadiselerin bir kısmı, bu bölümde değerlendirile­

bilir. Bu bağlamda atom un teşekkülü, elektronların yörüngeleri vb. meseleler ile ilgili hükürnlerirniz, duyu organlanmız ile değil; soyut olarak verdiğimiz hüküm­lerdendir. 16 Dolayısıyla birey, ölüm ötesi hayatın varlığını duyularıyla tecrübe edemez; onu, inandığı Aşlan (Müteal) bir varlığın referansına dayandırır ki; o da, İsHim dini için vahiydir. Netice olarak tüm bunlann ötesinde; konuya birey açı­sından bakıldığında ölüm ötesine inanç da psikolojik bir sürecin ürünüdür, de­nebilir.17

Bireyin Ölüm Korkusuna Karşı Geliştirdiği Tepkisel Tutum ve Davranışlar Ölüm olgusuna bireylerin tepldleri farldı farldı olsa bile, ölüm korkusu ve

14 Aydın, Din Felsefesi, ss. 190-198.

15 Lodge, Oliver, "Fizik Iş ı ğı Altında Ölüm Ötesi", Son Asnıı İli m ve Fen Adamianna Göre İ/im, Abliik, İman (içinde), Derleyen: M. Rahmi Balaban, Ankara 1979, s. 84.

16 Lodge, Fizik Işığı Altında Ölıim Ötesi, ss. 82-83.

17 Öner, Stres ve Dini İnanç, s. 30.

ölıim psikolojisi II 343

ölümsüzlük arzusu salt anlamda; tüm bireyleri kapsayıcı niteliktedir. Ölüm karşı­sındaki bireylerin tepkisel tu.tum ve davraruşlannın birbirinden farklı olmasının nedenleri, yetişmiş olduldarı sosyal çevre, sahip olduldarı ekonomik yapı ve ölü­ıİıe yükledilderi bireysel anlam çeşitlerneleriyle ilgilidir. Bu cümleden olarak, ölüm korkusuna karşı inançsız bireylerin temelde iki türlü tepkisel tutumları söz konusudur. Birincisi, "maskeleme" biçimidir. Bu tür tepkisel bir tutum ve davraruş gösteren birey, kendini tamamen dünya meşguliyetine yöneiterek ölümü düşün­meye fırsat bulamaz ha.J.e gelmiştir. İkincisi ise, ''bastırma"dır ki; burada birey, ölüm düşüncesini bilerek şuur dışında bıralana eğilimindedir. 18 Öte yandan içinde yaşadıldarı zamaru gereği gibi değerlendiremeyen ve hayata aktif bir_ yönde uyum sağlayamayan bireylerdeki ölüm korkusu, alctif bireylere oranla oldukça fazladır. 19

Ölüm korkusundan farlclı olarak bir de, "ölüm sezgisi" vardır. Toplumumuzdalci hasta olan bireylerin öleceğinin kendilerine malum olduğu ve "ben gidiciyinı" tar­zında ifadeler kullandıldan, çok geçmeden ise öldüğü duyulmuş veya buna şahit olunmuştur. Bu durum, bireyin ölmeden önce ölümü sezinlemesidir.20

Ölüm korkusunun bireylerin hayatında oldukça köklü tesirleri vardır ve

ölüm olgusu karşısındaki korku ve direnç düzeyleri farklı farklı seviyelerde ol­

maktadır. 21 Bireyi tedirgin edip korkutan asıl unsur, yaşarnın devam edeceği his­

si değil, onun bir yerde sona ereceği endişesidir. 22 Birey, yaşarnı boyunca sahip olduğu sosyal çevreden ve maddi irnlcanlardan aynlmak istemez. Bu açıdan ha­yatın bir yerde ölümle noktalanacağı düşüncesi, bireyi hissen ve fıkren huzursuz·

eder. Bu durumla ilgili olarak psilmlog J. B. Pratt, çocuk psilcolojisi açısından şu değerlendirmeyi yapmaktadır: Çocuk, genellikle hayatın sürüp gideceğinden

şüphe etmez. Onun, ileride öğrenmek ve içine sirıdirmek zorunda olduğu şey,

ölüm gerçeğidir.ı.' Yaşla birlikte ölüm korkusunun düzeyi artmakta ve yaşamdan

zevk alma düzeyi de azalmaktadır. Bu açıdan, yaşla ölüm korkusu arasında po­

zitif bir korelasyon varken, ölüm korkusu ile yaşamdan zevk alma düzeyi arasın­_ da da negatif bir korelasyon söz konusudur. 24

ıs Hökeleldi, Hayati, Din Psikolojisi, Ankara 1993, ss. 97-100.

19 Geçtan, Engin, İnsan Olmak, İstanbul 1996, s. 165.

20 Karaca, Psikolojik Açıdan Ö/iim, s. 87.

21 Öner, Stres ve Dini İnanç, s. 17; Ayrıca Enes (r.a.)'den konuyla ilgili rivayet edilen bir hadis­

te "Resulullah (s.a.v.), ölüm anında can çekişen birinin yanına girdi ve "-Kendini nasıl buluyorsun?"

buyurdu. Genç:"-Valiahi Ya Resulullah! Allalı'ın rahmetini umuyorum fakat günahlarundan da kor­

kuyorum," cevabıru verince; bunun üzerine Rasül-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bu gibi durumlar­

da ümit ve korku, k"Ulun kalbinde bir araya gelirse Allah, belıemehal ona umduğunu verir ve onu

korktuğundan emin kılar." (Bkz. Tirmizi, Ebu İsa, es-Siinen, tah. Alunet Muhammed Şakir, trs.,

Ceniiiz, 998).

22 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 162.

23 Aydın, Din Felsefesi, s. 191.

24 Skinner, B.F.- Vauglıan, M.E., Yaşlılığın Tadını Çıkann, çev. Fikret Arıt, İstanbul 1984, s. lll.

344 tasawııf

Gedin'e göre; birey ö:~·m korkusuna karşı temelde iki farklı tutum göster­

mektedir. Birincisi, "kaçınma ve narsisik korunma" tutumudur. Bu tutum birey­de, ölümsüzlük arzusu neticesinde oluşmaktadır. Diğeri ise, "tamamlanma arzu­

su"dur. Bu tutum ise onda, daha iyi bir yaşam sürmeyi isteme, şeklinde tezahür etmektedir. Birey her iki tutumda da hayatını devam ettirmeye yönelik bir tavır

sergilemektedir. 25 Günümüzde ise, yapılan araştırmalar sonucu bireylerin ölüm korkusuna karşı temelde dört tip tutum sergiledikleri tespit edilmiştir:

1. Ölümü İnkar Etme: Daha çok çağdaş Batı kültüründe yetişmiş bireylerin başvurduklan bir tutumdur. Bu sebeple ölümü gözden ve gönülden uzak tut­mak, çağdaş bir davranış tarzı şeklinde algılanmaktadır. Bireyin bu tutumu, ha­

yatın meşgalesiyle derinden ilgilenerek ölümü, düşüncesinden çıkartma uğraşı­sından başka bir şey değildir. Uygulaması çok eskilere dayanan mumyalama yönteminin kullanımı veya ölen kimselerin heykellerinin yapılması, !}ep ölümü

inkar etme tutumunun birer yansılamalarıdır. 2. Ölüme Meydan Okuma: Bu tutum, her konuda en uç noktayı hedef alan

günümüz kültürünün doğal bir uzantısıdır. Süpermen, Rambo, Himen vs. gibi kahramanlann ön planda tuttuklan ve özellikle çocuklan da bu yönde tahril{ et­tikleri bir tutumdur. Bunun yanı sıra raliller (araba yarışlan), ölümle bunın buru­na yapılan şovlar hep bu tutumun birer yansımalarıdır. Bilhassa çok sayıda kişi­

lerin öldüğü kaza ve depremlerde, sağ kurtulan kişilerin tutumları, yine bu tip tutumu sergileyen güzel birer örnek teşkil etmektedirler. Bu bireyler sanki ölüm­

le kumar oynayıp kazanmış gibi bir duygu içindedirler. Tehlikeye atılma ve ölü­me meydan okuma, ölüm ve yaşama içgüdüleri arasında tutarsız bir denge mey­

dana getirmekte, bu durum da kısa aralıklarla birinin diğerine baskın gelmesi şeldinde yorumlanmaktadır. Baş döndüri.ici.i, hem de boşa giden ve insanın ken­dini kuvvetli hissettiği oranda tehlikeye atılma zevkini veren, işte bu ölüm içgü­düleridir. Birey, ölüm korkusunu hissettiği oranda kendinde yaşama arzusunun

gücünü de duymaktadır. Zaten tehlikelerin zevkini veren de bu psilmlojik süreç­

tir. Ölümün yanından böylesine teğet geçmek, bireye yaşama temposunu bir ba­kıma daha hızlı hissettirmektedir.

3. Ölümü isteme: Çağdaş kültürde bireyin şuurlu veya şuur dışı ölümü isteme- ·

si zannedildiğirıden daha yaygın bir tutumdur. Freud, bu tip tutumu ifade etmek için "ölüm içgüdüleri" tabirini kullanmaktadır. Ona göre; bu içgüdünün temelin­de, hayata olduğu kadar, hayatın gerçeği olan carı:sız maddeye dönme arzusu yat­maktadır. C.G. Jung ise bu anlamda biyolojik temele dayalı bir ölüm içgüdüsünü kabul etmemektedir. Fakat ona göre; manevi yaşama işaret eden oldukça basit bir başka içgüdüden söz edilebilir. Bunun dışında bireyiri ölüm isteme tutumunu,

ana rahmindeki rahatlığına tekrar kavuşma özlemi olarak değerlendirmektedir.

25 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 163.

ölıtm psikolojisi ll 345

Jung bu tutumu, bireyin psikolojik yaşamının ileri düzeydeki gelişimine ket vu­ran bir "gerileme (regression)" olarak değerlendirmektedir. Aynca Batı toplumla-

. nndaki intilıarlann yaygınlığı, bize günümüz 'modem insanının ölümü ne kadar

istediğinin de bir göstergesi olabilir. Bireylerde ölüm isteğini doğuran şartlar fark­

lı farklıdır. Bazı bireyler ölümü, nevrotik bir itibar kazanma şeklinde algılarken;

bir silfi de, ölümü bir an önce Allah'a kavuşmak için istemektedir.

4. Ölümü Kabullenme: Birey bu tutumunda, ölümü hayatın doğal bir parça­

sı olarak algılamaktadır. Bu tip tutuma çeşitli varoluş felsefelerinde rastlanmak­tadır. Bu akımların bir kısmı ölümü; hayatın yaşanmasının olmazsa olmaz şartı

olarak değerlendirnıekte; bir kısmı da, bireyin ölüme yaklaşmasını maddi bir

yok oluş değil, varolarnama tehdidi tarzında algılamaktadır. Heidegger ise, bire­yin ölümü ancak içselleştirerek anlamlaştırması durumunda hayatın gerçek an­lamını kavrayabileceğini söylemektedir. Çünkü ölüm, bireyin hayatını anlamlaş­

tırarak, ona sorumluluk yüklemektedir. Birey, kendinin ölümlü bir varlık oldu­

ğunu kavradığı ölçüde bu dünyadaki ödevlerinin farkına varmaktadır. Umumi­

yerle yaşamını iyi değerlendiren bireyler, ölümü kabullenme tutumu göstermek­

tedirler. Dini bakış açısının da, bireyin ölüme yaklaşmasında sükUnet, boyun eğ­

me ve kabul tutumu meydana getireceği söylenebilir. Bununla birlikte bütün

dindarlarda aynı eğilimin ortaya çıkmasını beklemek de gerçekçi olmaz. Yaşa-. nan dinin özelliği ve bireyin dini inanç ve görevlere kendisini veriş derecesi, bu

hususta elbette ki önemli birer etl{en olarak değerlendirilebilir. 26

Bireydeki Ölüm Korkusunu Artıran Etkenler Konunun daha iyi anlaşılması için ölüm korkusunu artıran etl{enlerden bah­

setmek yerinde olacaktır. Yapılan çalışmalarda tespit edilen ölüm korkusunu ar- · tıncı etl{enler şöyle sıralanabilir:

1. Bireyin sosyal ilişkilerindeki deri~ boyutumin yüzeyselleşmesi.

2. Bireyin hayatının son anlarında, sevenleri tarafından yalnızlığa terk edil-mesi.

3. Bireyin yaşarnındaki sekülerleşme derecesinin şiddetle artması.

4. Bireyin ölüm olgusunu algılayış biçimi.

5. Özellikle yaşlı bireyin, bilişsel ve fiziksel performansının gerilemesi sebe­

biyle, sosyal ilişkilerden kendini soyutlaması.

6. Bireyin yaşarnında ulaşılması güç hedefler belirlemesi ve bu hedeflere ula­şamaması sonucunda hissettiği başarısızlık duygusu.

7. Dünya milletlerinin bilim ve tekııikte ilerlemesi sonucu yeni ve etkili kitle irnlıa silahlannın icat edilmesi.

26 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", ss. 159-162.

346 tasavvuf

8. Bireyin, dünyada yapmış olduğu kötü fiilierinden dolayı, ölümden sonra cezalandırılacağı düşüncesi."

Bireydeki Ölüm Korkusunu Ha.fitleten Etkenler Tespit edilen ölüm korkusunu hafıfleten etkenler ise şöyle sıralanabilir: 1. Bireyin sahip olduğu dirı1 inançları. 2. Bireyin dirı1 inançları gereği ölüm ötesi hayatın varlığına inanması. 3. Bireyde ümidin var olınası. Zira korku ile ümit, insan psikolojisinde yan

yana bir çizgi olup aynı yöne doğru hareket etmektedirler.

4. Bireyin yaşarnı boyunca, geride insanlığa faydalı eserler bırakması.

5. Bireyin sahip olduğu ana-babalık güdüsü. Bu güdü sayesindedir ki; birey kendisi ölse pile, nesiinin devam edeceğini düşünerek teselli bulınaktadır.

6. Bireyin ölüm konusuyla ilgili .bilgi sahibi olması. 7. Bireyin ölüme ilişkin tutum ve davranışlarını kendi içinde uzlaştırması. 8. Bireyin yaşarnı boyunca bir hedefınin alınası ve bu doğrultuda yaşaması. 9. Bireyin son nefesini ailesinin yanında vereceğini bilınesi. 10. Zaman zaman ölümü düşünmesi ve cenaze törenlerine katılması. ll. Kübler Ross'a göre; bireyin, bir yakınının ölümü dolayısıyla ağlayı:p yas

tutması da, ölüm korkusunu hafıfleten önemli bir etkendir. Zira bireyin, sevdiği­ni yitirmesi sonucunda ağlayıp yas tutması, hen'ı suçluluk duygusunun azalına­

sına hem de ileride muhtemel psikolojik cezalandınlınaya karşı bir bedel alına­sı anlamına gelınektedir. 28

Bireyin Ölüm Korkusundan Kurtulma isteği ile Yaşam ve Ölüm Olgusunu Anlaoılandırma Çabası Ölüm korkusu, birey için gereldi bir korlnıdur. Şayet ölüm korkusu, insanlar

tarafından bilinmeyen bir korku olsaydı, insanların zevk ve mutluluk arayışlan­

nın sonu olınaz, onların bu arzu ve istekleri, belki de umurrı1 feHiketlere sebep

olabilirdi. Bu itibarla çocuklara, usUlüne uygun olarak bu korku öğretilınelidir.

Bu bağlamda ölüm korkusu, bireyin yaşamına sevinç ve ivme kazandırdığı için, tamamen pozitif bir fonksiyona sahiptir. 29 Ruhsal sağlığı yerinde olan birey, ya­

şamını, ölümün varlığını kabul ederek kurmaktadır. Aslında birey her an ölüm­le burun buruna olduğunu bilınekte, ancak sürekli bu ölüm düşüncesini taşıma­maktadır. Şayet taşıyacak olsa, bu duygu onda paniklerneye sebep olacağı gibi, düzenli bir hayatın kurulmasını da engelleyecektir. Ancak birey her ne kadar

ölüm korkusundan kurtulınak için, çeşitli iş ve meşgalelerle uğraşmak suretiyle

27 Karaca, Psikolojik Açıdan Öliiın, ss. 115-121.

28 Ayrıntılı bilgi için bkz. Karaca, aynı eser, ss. 121-130. 29 Karaca, aynı eser, s. 108.

ölıim psikolojisi II 347

"maskeleme" tutumu; bu düşünceyi şuurundan atmaya çalışmak suretiyle "bas­

tırma" tutumu geliştirse de, ölüm gerçeğini ve korkusunu salt anlamda yok ede­memektedir.30 Fakat bireyin sahip olduğu ahHik1 tutum da, ölüm korkusunun

hissedilmesinde belirleyici etken olabilmektedir. Bunun yam sıra psikolojik etki

de önemlidir. Varlığın yok olması anlamına gelen ölüm, bireyde "kendi varlığım

koruma" dürtüsü nedeniyle korku ve endişe meydana getirmektedir. Bu ahHiki

ve psikolojik özelliklerin yamnda ölüm korkusunu azaltmada, inanılan dilli inançlar ve felsefi görüşler ile bireyin bunlara bağlanma derecesinin de payı bü­

Yüktür. Ölümü sürekli düşünme veya onu akıldan çıkarmaya çalışma gayreti de korkuyu gidermeye yetmemektedir. Temelde bireyi korkutan asıl neden, ölüm olgusunun getirdiği belirsizliktir . .ı ı

Birey, yaşamının bir gün mutlaka sona ereceğini bildiği için, içinde bulundu­

ğu anı anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılanmaktadır. Eğer birey yaşa­

mını anlamlandıramamışsa, kendini suçlu hissetmekte ve bu içinde bulunduğu gergin psikolojik durumla karşı karşıya gelmernek için sık sık savunma mekaniz­

malan kullanmaktadır. Bu durum ise, bireyin kendini sağlıklı bir şekilde anlama­sını engelleyen bir tutumdur.32 Buna paralel olarak birey, ölümü her şeyin nihai bir sonu olarak algılarsa, ölüm korkusunun kendi üzerinde yaptığı olumsuz etki­

den kurtulamamaktadır. Ölüm korkusunun, bireyin içinde bulunduğu sürece

bağlı olarak artması ve azalması da söz konusudur. Bu bağlamda ölen kişinin bi­

reye yakınlığı nispetinde korku artmakta veya azalmaktadır. Konuya, İslam tari­

llinden örnek olarak, Hz. Aişe (r.a.)'nin Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatı sırasında­

ki durumu gösterilebilir. Ondan nakledilen hadiste durum şöyle anlatılmaktadır:

"Resı1lullah (s.a.v.), mübarek başı, benim çenernle göğsüm arasındayken vefat et­

ti. Bu sebeple ben, Resı1lullalı (s.a.v.)'in vefatını gördükten sonra artık hiç kimse­

nin ölümünün şiddetinden korkmam."33 Bu durumdan hareketle birey, çok yakı­nının ölümüne bizzat tanıl\: olursa, ölüm korkusundaki şiddetinde bir azalma ola­

bilir. Her haJ.ükarda birey ölüm düşüncesinin dozajını iyi ayarlamalıdır. Aksi haJ.­

de faydasından çok zaran olabilir. Bu konuda bireyin takip etmesi gereken yol;

ölümü lliç yokınuş gibi düşünmeme değil de, zaman zaman zihninde aktif hile

getirip canlı tutmaya çalışma şeklinde olmalıdır. Bireyde ölüm düşüncesinin sağ­

lıklı bir şekilde gelişmesi, ona kendini daha iyi tarnma fırsatını da verecektir. Had­dizatında bireyin kendi kendini tanınıası, "ölümü kendi içinde taşıyan bir varlık"

olduğunu algılaması ve özümsernesi anlanıına gelıuektedir.34

30 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 156.

31 Hökelekli, agm., s. 158.

32 Geçtan, İnsan Olmak, s. 160. 33 Tirmizi, es-Sıinen, Ceniiiz, 986.

34 Karaca, Psikolojik Açıdan Ölıim, ss. 78-79.

348 tasavvıif

Bireyler, ölümü çok farklı tarzlarda algılayabilmektedirler. Ölüm, kimine gö­re stres kaynağı olurken, kimine göre stresten kurtulma aracı; kimine göre yok oluş iken, kimine göre sonsuz bir hayatın başlangıcıdır. Kimine göre ölüm kar­şısında direnmek gerekirken, kimine göre ise ölmek sevinilmesi gereken bir olaydır. Tüm bunlann yanında kim bilir; belki de tıptaki ilerlemeler ileride insan oğlunun ömrünü iki kat daha uzatacaktır:;s Böyle bir durum olsa bile, bu birey­

deki ölüm korkusunu ortadan kaldırmaz, tam tersine süresini uzatır. Bireyin ölü­mü mübalağalı bir şekilde yaşWık dönemine has bir olgu olarak düşünmesi, ölü­

mü ve başka türlerden yitirnleri kendisinden uzak hissetmeyi istemesinden de kaynaklanabilmektedir.36 Modern yaşam, mutluluk ve refah isteği vasıtasıyla bi­reyin zihninden ölüm düşüncesini uzaklaştırmaya çalışsa da, yine onun şuuru­nun derinliklerinde ölümle ilgili korkular ve endişeler ara sıra bilinç üstüne çıka­bilmektedir. Günümüz teknolojisinde baş döndürücü ilerlemeler olmasına.rağ­men birey, ölüm karşısındald korku ve çaresizliğini alt edememektedir.37

Son dönem düşünüderinden Heidegger'e göre birey ild ayn tarzda varolmuş­tur: Birincisi, varoluşun "dalgınlık" durumudur ki; o, bunu "otantik olmayan ya­

şam tarzı" şeklinde ifade etmeh.'tedir. İkincisi ise, "farkındalık" durumudur, buna da "otantik yaşam" demeh.'tedir. Ona göre; birey ancak "farkındalık" durumunda yaşarnın bilicine ulaşarak varlığının sınırlarını zorlar ve ancak bu tarzla kendini değiştirme gücünü yakalayabilir. Sonuçta Heidegger, yaşarnın otantik anlamda yaşami.bilmesinin, bireyin ölümün kaçınılmazlığına kendini motive etmesi saye­sinde olabileceğini ifade etmektedir. 38

Ölmek Üzere OJan Hastaların Ölüm Olgusuna Karşı Geliştirdikleri Tepkisel Tutum ve Davranışlar Özellikle Batıda ölmek üzere ağır hasta olan bireyler, songünlerini hastane­

lerde yoğun uyuşturucu verilerek geçirmektedirler. Durum böyle olunca, ölmek üzere olan hastalann ölümü, ailesi ve çevresi tarafından tecrübe edilememekte­dir. Dolayısıyla ölüm, herkesin iştirak ettiği bir olgu olmaktan çıkıp, doktorların, cenaze şirketlerinin ve din görevlilerinin muhatap olduklan bir iş haline gelmek­tedir. Ölümün bu tarzda kurumsallaştırılrnış olması -tıp biliminin ölümü kolay~ laştırmada bir takım imkanlar sağlamış olmasına rağmen- toplumun, ölüme kül­türel açıdan yaklaşımının bir tabu haline gelmesine ve bu tabunun artmasına ne­den olmaktadır.39 Ölmek üzere olan hastalada ilgili yapılan araştırmalarda; öle-

35 Karaca, Psikolojik Açıdan Ölıim, s. 164.

36 Çileli, "Ölüm", s. 246.

37 Hökelekli, Hayati, "Ölümle İlgili Tutumlar ve Dini Davranış", İsliimi Araştırmalar Dergisi, An­

kara 1991, c. S, S. 2, s. 83.

38 Geçtan, Engin, Varoluş ve Psik~yatri, İstanbul1994, ss. 170-171.

39 Hick,John, "Değişen Ölüm Sosyolojisi", çev. Turan Koç, EÜİFD., Kayseri 1990, S. 7, s. 239.

ölt1mpsikolojisi II 349

cek olan bireyip, ölümü kabullenmeye daha yatkın olduğu ve bu konuda konuş­maktan çekinmediği, ancak ailesinin bu durumu kabullenmek istemediği tespit edilmiştir. Yine bu konuda yapılan bir başka araştırmada; ölecek olan bireyin ya­kınlannın bir çoğunun -özellikle 9e beklenmedik bir şekilde ölmek üzere olan bir tanıdığına eşlik etmek zorunda olanlar- davranışlannda ölüm korkusunun et­kisinin olduğu ve bireylerin bu korkuyla başa çıkmak için "ölümü inkar etmek, duygulannı aşırı denetim altında tutmak veya aşırı hareketlilik ve hama:ratlık" gi­

bi yollara başvurdukları tespit edilmiştir. 40

Kruse (1988), ölmek üzere olan bir grup hasta üzerinde yaptığı araştırma so­nucunda, hastalann ölüm olgusuna karşı gösterdikleri tepkileri b~ş grupta top­lamışı:ır:

1. Hasta, ölümü kabullenmesinin yanında, yaşam için olanaklar arama çaba­sına devam etmektedir.

2. Hasta, moralinin gittikçe bozulmasına bağlı olarak yaşamı bir yük şeklinde algılayabilmektedir.

3. Hastanın, yaşamı için yeni bir anlam arayışına girmesi, ölüm korkusunu yenmesinde veya hafifletmesinde oldukça başarılı olmaktadır.

4. Hasta, kendine yönelik oluşan tehdit algılamasının bir merkezde odaklaş­masını önleme girişimlerinde bulunmaktadır.

5. Hasta, çevresi tarafından yapılan psikolojik yardımlarla, ölüme bağlı olarak gelişen ağır depresyonu yenerek ölüme boyun eğmektedir.'1

Öte yandan konuyla ilgili olarak, doktorlann, ölmek üzere olan hastalada karşılaştıklan problemleri ise, şöyle sıralamak mümkündür:

1. Doktorlann, ölmek üzere olan hastalara psikolojik yardım etme konusun­da bir eğilimleri yoktur.

2. Doktorlar için ölmekte olan hastalada ilgilenmek çok stresli bir görev olup, ölümü meslekleri açısından bir "başansızlık" şeklinde yorumlamaktadırlar.

3. Doktorlar, ölmek üzere olan hastalann daha fazla yakınlık beklediklerini bilmelerine rağmen, çoğu kez hastalann odalarına girmekten çekinmektedirler.

4. Doktorlar, hastanın kendisine hemen hemen hiçbir zaman, yakınianna ise çok seyrek olarak, hastalığın umutsuz olduğu konusunda bilgi vermektediri er ..

Günümüzde ise, çoğunlukla hastaya yapılan zorunlu açıklama sırasında konu­lan teşhis söylenmekte, ancak hastalığın son aşamada bulunduğu çoğu kez ke­sin bir dille belirtilmemektedir. Böylelikle hastanın ve yakınlannın (belki de gös­termelik olan) umutlu tutumlarını değiştirerek, tedaviye katılmaktan kaçınmala- _ n önlemneye çalışılmaktadır.'2 Bunun yanında hastanelerde ölecek olan hastaya

40 Lehr, Ursula, Yaşianmanın Psikolojisi, (Psychologie des Altems), çev. Neylan Erya~, İstanbul 1994, s. 406.

41 Aynı eser, s. 400. ·

42 Aynı eser, s. 402.

350 tasnuz>uf

ve yakınlanna, ölüm söz konusu olduğunda yalan söylemek çok doğal ve sıra­dan bir iş haline gelmektedir.43

5. Ölmek üzere olan hastaların ailelerinin, gayet rahat davranmaları ve yete­ri kadar hastaların yanında kalmayarak onların neden olduğu sıkıntıyı tümüyle bakıldığı kuruma yüklemeleri, doktorlar tarafından şiddetle eleştirilmektedir.

6. Doktorlar, hastanın ölümünün ardından hasta yakınlarına, ihtiyaç duyduk­ları psikolojik yardımı, kendilerine güven duymaları sebebiyle çoğu kez gerçek­leştirmemektedirler. 44

B) GazzaJi ve İbn-i Sl:na'ya Göre Ölüm Korkusunun Sebepleri

Yukarıda ölüm korkusunu artıran ve azaltan sebepleri zikrettikten sonra bü­yük İslam düşünüderi Gazzali ve İbn Sina'ya göre bireydeki ölüm korkusunun sebepleri üzerinde de kısaca durmaya çalışalım. Bireyin ölüm korkusuna, bir çok sebeplerin yanı sıra, ölümün birey için acı ve ıstırap veren bir hadise oldu­ğu düşüncesi sebep gösterilebilir. Özellikle dilli menlabelerde, günahkar insan­ların ruhlarını tesliın ederken çok sıkıntı ve acı çektilderi, eğer bu insanların arnelleri iyi değilse ölüm ötesi hayattaki cezasını çekeceği yerinin gösterildiği uzun uzun anlatılmaktadır.

İslam mütefekkiri Gazzali'ye göre hiçbir birey, sonunun iyi olacağı (hüsnü'l­hatime) ndan kesin kez emin olamaz. Bu sebepledir ki; Allah'ın sevgili kulları, hatta peygamberler bile "sekeratü'l-mevt"ten ve "kötü son (suü'l-hatime)"dan korlrmuşlardır.'15 Yine ona göre; yaşayan bireylerin ölülerden rüya yoluyla haber­dar olmaları mümkündür. Ölülerin rüyada, iyi olmayan uygunsuz hallerde gö­rülınesi azap içinde olduklarına; güzel ortamda görülmeleri ise nilnet içinde ol­duldanna işarettir.'6 Ölüm korkusunun diğer bir sebebi olarak da, bireyin bu dünyada malik olduğu maddi-manevi her şeyi yitinnesi, olduğunu söylemek mümkündür.47 Özetle, Gazzall'ye göre ölüm korkusunun sebeplerini üç madde­de toplamak müı:n1."ündür:

1. Bireyin, yaşamın zevlderinden mahrum kalacak olması. 2. Bireyin, bu dünyada sahip olduğu malını-mülh.'i.inü kaybedecek olması.

3. Bireyin, ölüm ötesindeki yerinin iyi mi yoksa kötü mü olacağını kesin ola­rak bilerİıemesidir. 4"

İslam fılozofu İbn Sina ise, bu konuya ilişkin özel bir risale yazmıştır. Ona gö-

43 Hick, "Değişen Ölüm Sosyolojisi", s. 240.

44 Lehr, Yaşianmanın Psikolojisi, s. 402.

45 Aydın, Din Fels~fesi, s. 185.

46 Gazzaii, Kimyay-ı Saadet, çev. A. Faruk Meyan, İstanbul 1972, s. 798.

47 Aydın, age., s. 185.

48 Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", s. 157.

ölüm psikolojisi Il 351

re, bireyin ölümden karkınasinın sebepleri ise şunlardır: 1. Bireyin ölümün mahiyetini bilememesi. 2. Bireyin, ölüm ötesi hayatta nelerle karşılaşacağını bilememesi.

3. Bireyin, bedeniİıin çürümesiyle beraber kişilik ve benliğinin yok olmasına ve kendi ölümünden sonra alemin var olmaya devam edeceğine inanması.

4. Bireyin, ölmeden önce ve ölüme sebep olan rahatsızlıkların eleminden başka aynca, kendi ölümü için de, acı ve ıstırabın var olduğuna inanması.

5. Bireyin, ölümünden sonra kendine ceza ve işkence edileceğine inanması.

6. Bireyin, ölümünü müteakip nereye gideceğini ve nelerle karşılaşacağını

bilemediğinden ötürü şaşkınlık içerisinde olması. 7. Bireyin, geride bırakacağı mal ve miras için üzülmesi.49 Ona göre; bireyin

ölümden korkmasının temelinde, ölüme olan cahilliği bulunmaktadır. Haddiza­tında ölümün hakikati, nefsin bedeni terk etmesinden ibarettir.50

Bu iki büyük İslam düşünürünün ölümden korkma sebeplerini zikrettikten sonra konu ile ilgili doktora çalışması yapan Karaca'nın tespit ettiği korku sebep­

lerini de şöyle ifadelendirebiliriz: 1. Bireyin, ölüm sürecinin acı ve ıstırap veren bir süreç olduğuna ilişkin dü­

şüncesi ve inancı. 2. Bireyin, ölümle birlikte kendine ve etrdfına olan denetimini kaybedeceği

düşüncesi.

3. Özellikle Müslüman bireyler için, son nefesini Müslüman kimliği taşıyarak veremerne korkusu, yani "sü-i Jıatime (kötü son)" endişesi.

4. Bireyin, ölümle birlikte bir bilinmeyeni: doğru gideceği inancı.

5. Bireyin, ölüm ötesi hayatla ilgili, özellikle de buradaki nimet ve azaplann vasıflan hakkında bilgi salıibi olamaması.

6. Ölümün bireyi yokluğa itmesi.

7. Bireyin, kendi yaşarnı konusunda başansız olduğu düşüncesi. 8. Bireyin sahip olduğu yalnızlık duygusu.

9. Bireyin, ölümle birlikte özgürlüğünün ortadan kalkmasının oluşturduğu gerginlik 51

C) Ölüm ötesi Hayata inanmanın Birey Üzerindeki Psikolojik Etkileri

Bireyin sahip olduğu "hayatını koruma güdüsü", kendi iç benliğindeki

49 İbn-i S'mii, ötııın Korkusımdan Kurtuluş Risalesi, çev. M. Hazıni Tura, İstanbul1959, ss: 12-

13; Ayrıca bkz. Hökelekli, "Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikolojisi", ss. 156-157.

50 İbn-i S'mii, age., ss. 21-22.

51 Ayrıntılı bilgi için bk. Karaca, Psikolojik Açıdan Ölıiın, ss. 111-115.

352 tasawıif

"ölümle yok olma" fıkrine karşı psikolojik bir direnç göstermektedir. Dinler, bu noktada inananiarına başka bir varoluş sahası göstererek bireydeki, ölümle yok

olma korkusunu yatıştırmada oldukça başarılı olmaktadırlar. Örneğin, ülkemiz-

de yapılan bir alan araştırmasında; 20 yaşındaki deneğin konuya ilişkin "Cehen­

nemde yanmak bile yok olmaktan daha iyidir." sözleri/' insanoğlunun belirsiz­

liğe tahammülünün olmadığını göstermesi bakırnından oldukça ilgi çekicidir.

Ölüm ötesi Hayat inancının Bireyin Tutum ve Davraruşlaruıa Yaptığı. Psikolojik Etkiler inanan bireye, inandığı dinin referansları, ölüm ötesi hayatın varlığı için yeter­

li bir delildir.53 İlaili dinlerin hepsinde, "ölüm ötesi hayat"54 fikri mevcuttur. Yani

inanan bireydeki; '~ölümün, bu yaşadığı hayatın sonu olmadığı, hayatın mahiyeti

bilinmeyen bir şekilde mutlak surette ölüm ötesinde de devam edeceği ve orada

bu dünyadaki gibi haksızlıkların olmayıp tam tersirıe mutlak adaletin hakim ola­

cağı,"55 inanci onda, ölüm ötesinin belirsizliğini anlamiandırma noktasında olduk­

ça etkili bir psikolojik rahatlama sağlamaktadır. İslam dininin de, kıyamet günün­

de bireyin tüm yaptıklarının göz önüne serileceğini haber vermesindeki amacı;

bireyin kendini bu hayatta nefis muhasebesine çekip, kendi noksanlarını gider­

meye çalışmasını hedeflerneye yönelik psikolojilc bir yaptırımı sağlamaktır.56 Bu­

nun yanında islfun'da, bireyin ölüm ötesi hayattaki yerini belirleyecek nihai karar

kaygısının, onun bu dünyadaki bireyler arası ilişkilerini düzenlemeye ilişkin çok

çeşitli psikolojik yaptırımlan vardır. Birkaçını şöyle sıralamak mümkündür:

1. Bu dünyadaki bireyler arası adaletin sağlanması için bireylerin davranışla­

nruh keyfiyeti önemlidir. Bu sebeple ölüm ötesi hayattaki hesap günü, iliih1

mahkemenin bireylerin davranışlannı değerlendirmesiyle gerçekleşecektir.

2. Bireyin bu dünyada hangi amaçla yaşam sürmesi gerektiğinin belirlenme­

si için, hayatın hedef ve gayeleri, Kutsal Kitap'ta açık bir şekilde anlatılmaktadır.

Bu noktada, ölüm ötesi hayattaki hesap gününde "amellerin tartılması" olgusu

olduk~a önemlidir.

3. Bu dünyadaki bireyler arası anlaşmazlık ve tartışmaların, iHihi adalet saye­

sinde ölüm ötesi hayatta net bir biçimde sonuçlandıiılacağının açıkça belirtilme­

si göri.işi.i'de, bireyirı bu dünyada bireyler: arası tutum ve davranışlarını belirleyen

yaptınmlar arasında değerlendirilebilir.

İnsan psikolojisi açısından bakıldığında bireylerin, bireysel ve toplu!llsal iliş­kilerinde görüş ayrılıldarının olması ve bu sebeple aynı olay karşısında farklı ·tu-

52 Karaca, Psikolojik Açıdan Ölfim, ss. 170-171.

53 Aydın, Din Felsefesi, s. 190.

54 Bu makalede "ölüm ötesi hayat" kavramı "ahiret" kavramının yerine kullarulmıştır. (M.K.).

55 Öner, Stres ve Dini İnanç, s. 25.

56 Fazlurrahman, Ana Koııulanyla Kıır'iin, çev. Alparslan Açıkgenç, Ankara 1996, s. 201.

ölıim psikolojisi II 3;3

tum ve davranışlar geliştirmeleri gayet doğal bir süreçtir. Ancak bireylerin, birey­ler arası ilişkilerinde birbirlerine yaptıklan iyiliklerin az olduğu da bir gerçektir. Çoğu kez bireyler, aralanndaki ilişkileri çeşitli sebeplerden ötürü bozmaktadır­lar. Salt anlamdaki birey ahlakının en yanlış olan tarafı ise; sık sık yaptığı iyilik­leri, iyi olmayan sebeplerle ve dış motivasyonlar aracılığı ile yapmış olmasıdıi. Bireyler arasındaki bu karmaşıklığın netleşmesi için, bu ilişkilerdeki tutum ve davranışların arkasındaki motivasyonların açıklanması gerekmektedir. İslam di­ni, bunu sağlamak amacıyla kıyamet gününde hesap zamanı, hak ve hakikatin tamamıyla ortaya çıkacağı fikrini, sık sık dile getirerek bütün bireylerin -niyet­davranış bağlamında- tüm iç yapılannın şeffaf bir tarzda deşifre edil~ceğini be­lirtmiştir.57 Birey, çoğu kez kendine ait henüz davranış haline gelmemiş olan duygularını, düşüncelerini ve motivasyonlarını başka insanlara anlatmak iste­mez, hatta kendinden bile gizlerneye çalışır, böylelikle kendi gerçek benliği ile karşı karşıya gelmekten hoşlanmaz. Ancak ölüm ötesi hayatta hiçbir şey ,gizli kal­mayacağı için İslam'ın "ahirette bütün duygu ve düşüncelerin ifşa edileceği" prensibi, bireyin yaşamına ilişkin geliştireceği davranışlarında, düşüncelerinde ve duygulannda oto-kontrol mekanizması oluşturmaktadır, (bk. Şekil-1).

Şekil-I

İslam Dinin Ölüm Ötesi Hayattaki Hesap Gününe İlişkin Görüşlerinin Bireyin Tutum

ve Davranışianna Yaptığı Etkiler

Ölüm ptesi Hayat Inancı

Duygu ve Düşüncelerin ahirette ifşa edileceği prensibi

~BIR. ~,EY .... (ni'f''),davmruı "'i!l-dal ~ B~R ~ ll~ iLişKiLER

. . ~~~· L__.. İyi - güzel tutum ve Oto-Kontrol Mekanızması davranış geliştinneye

oluşturmaktadır. çalışma eğitiıni

Bu inancı benimseyen birey, bu dünyada elinden geldiğince iyilik yapmayı amaçlamaktadır. Çünkü o, ölüm ötesi hayatta bu dünyada yapılan yanlışların te­

lafisinin olmayacağını bilmektedir. Bireyin, özel yaşamında bu felsefeye salıip olabilmesi için İslam'ın takva anlayışını iyi tahlil edip özümsernesi gerekmekte­

dir. Fazlurrahman'a göre takva, bu bağlamda değerlendirilmelidir. Ona göre; bi­rey, Kur'an'ın "takva" diye isirnlendirdiği iç aydınlığını iyi bir konuma yükselt-

;7 Fazlurrahman, Ana Konıtlanyla Kıır'iin, ss. 196-197; Ayrıca konu ile ilgili ayetlerden bazıları

için bkz. Kur'an-ı Kerim, Sebe', 2;-26; Hac, 17.

354 tasammf

. me li dir. Çünkü bireyin, ölüm ötesi hayatta değerlendirileceği ölçü, beşer üstü bir karakter taşımaktadır. İşte meselenin bu boyutunun anlaşılması, takvanın büyük ölçüde anlaşılması demektir. Bunun yanı sıra takvanın da basit salahat mertebe­si olan birinci basamağından, bireyin kendi hal ve hareketlerini tanzim eden psi- · kolojik yaşam merhalelerini takip edebileceği yüksek basarnaklara kadar, kendi içinde bir çok mertebeleri vardır. 58 Netice itibariyle din, bireyde varolan ölüm ve ölüm ötesi ile ilgili korku ve kaygıları minimize edip, onları bireyin ruh sağlığı açısından iyi olan bir yöne kanalize etmektedir, denebilir. 59

Bireyin Narsis Yapısının Ölüm Ötesi Hayat İnancıyla ÇatışmaSı Ölümsüzlük arzusu, bireyin tabiatında var o1an narsizminGo bir tezahürüdür.

Modem hayatta yaşayan birey, kendinde var olan bu narsis yapı sebebiyle ölümü, bir ta bu olarak algılamaktadır. Böylelikle birey yaşama isteğiyle birlikte, ölüm ol­gusunun ve ölüm ötesi hayat probleminin varlığını kabulleurneye çalışmaktadır. Bunun içindir ki; Freud'un tersine Vergote, dinin, ölüin ötesi hayat inancı içinde yer alan "ilahl mahkeme" düşüncesinin, bireyi ölüm ötesi hayata inanmasından çok inançsızlığa itebileceğini iddia etmektedir. Çünkü ölüm ötesi hayat konulan hakkında bireyin söz söylemesi, pek çok nedenle psikolojil< yapısında var olan narsizmi yıpratmaktadır. Bunun sonucunda ise, ilah! mahkeme ile cehennemin. varlığı duygusal anlamda kabul edilmemektedir. Bu bağlamda, ilaili dinlerin ha­ber verdiği "yeniden diriliş" düşüncesi, bireyin yapısında var olan duygusal di­rençlerle çakışmaktadır. Öte yandan, öldükten sonra dirilme düşüncesi, modem kültürle yetişen bireylerde, güven duygusunun oluşturulmadığı bir olağanüstülük tarzında gelişmektedir. Bireyde meydana gelen bütün bu psikolojik süreçler, ölüm sonrası yeniden dirilmeye olan inanç hasretinin, fiili inançtan daha az ma­hiyette kuvvetlenınesini anlaşılabilir hale getirmektedir. Bununla beraber birey, zihnindeld ölüm sonrası dirilişe inanma arzusunu, düşünce ·platformunda resme­demediğinden dolayı doldurulmamış daire tarzında algılayabilir. Bireyin, varlığı­na inandığı Aşkın güç tarafından iddia edilen yeniden diriliş düşüncesi, onun zilı~ ninde var olan ölümsüzlük düşüncesinden oldukça farklı olduğu için, -inandığı dinin tebliğlerini algılama çerçevesiride- birey, kendine özgü konuyla ilgili ente­

lektüel problemlerle karşı karşıya gelebilmektedir. Bu sebeple, İslam öncesi ca­lıilliye Araplarının da, evrensel nitelik taşıyan Kur'an'ın felsefesi içerisinde kabu­le yanaşmadıldan konu, ölüm sonrası yeniden diriliş düşüncesi olmuştur.

58 Fazlurrahman, Ana Konıılanyla Kur'iin, ss. 200-201. 59 Hurlock, Elizabeth, B., "Yaşlılık Döneminde Dini İlgi ve Faaliyetler", çev. M. Naci Kula,

UÜİFD., Bursa 1992, S. 4, c. 4, s. 346. 60 Narsizm (Narcissism): Kısaca bireyin, kendi fıziksel ve psikolojik benliğine karşı duyduğu

hayranlık ve bağWık duygusu. (Bkz. Güney, Salih, Davranış Bilimleri ve Yönetim Psikolojisi Terim­

ler Sözlıiğii, Ankara 1998, s. 198; Ayrıca krş. Budak, Selçuk, Psikoloji Sözlı1ğıi, İstanbul 2000, s. 528).

ölıim psikolojisi II 355

Bütün gelişim dönemleri içerisinde, bireyin psikolojik yapısındaki varlığına de­vam eden ve her bireyi yaşadığı hayatta ölümsüz olma çabasına sürüldeyen psiko­lojik etkenin, kendi tabiatındaki "narsizm" olduğunu yukanda ifade etmiştHe Bu­

na karşın dini~ ölümderi sonra dirilme düşüncesi birey için, dini yöneliş çabasıyla kendine kabul ettinnek zorunda olduğu olağanüstü bir gayretin ürünüdür. Belki de yaşadığı hayattan daha iyi bir yerde hayatını sürdürme istildimetinde ortaya çı­kan bu dini beldenti, yaşadığı hayatın adaletsizlllderi veya ölümün soğulduğu kar­şısında, rahatlıkla ego-santrik (ben-merkezli) bir tutum biline dönüşebilir. Bunun yanında dini öğretiınin, ölüm ötesi hayat boyutunda yer alan "ilahi mahkemede yargılaruna (ceza=cehennem; mükafat=cennet)" perspektifi, bireyde .belli oranda suçluluk ve günalıkarlıl<: duygusunun oluşabileceği sılantıyı besieyecek mahiyet­tedir. Gerçekten günümüzde yapılan araştırma sonuçlanndan da anlaşılacağı üze­re, bireysel olarak yeniden diriliş inancının belli bir psikolojil< fonksiyonlada izahı pek mümkün olmamalctadır ya da Godin'in ifadesi ile "psikolojil\ olarak bu fonl<:­siyonlann artı!< ihtiyaçlara uygun düşmedilderi veya daha uygun şekilde bu ihti­yaçlann başka türlü tatmin edilebildilderini" kabul etmemiz mümkündür.6

'

Bireyin Ölüm Ötesi Hayat inancını İçselleştirmesi Bireye, ölüm gibi gücünün üstünde olaylarla karşılaşması durumunda realite­

yi doğrudan kavraması zor gelebilir. Bunun için bireyin, ölüm ötesi hayat teselli­lerine inanınası daha kolaydır. Bu telafi mekanizması doğru zamanda, doğru şe­kilde kullanılırsa, bireyin ruh sağlığını koruyucu önemli bir fonksiyon icra edebi­lir. Öte yandan bir başka dünyaya imanın önemli bir yönü de şudur; birey bu inan­ca dayanarak karşılaştığı problemleri daha kolay çözme imlcanına sahip olmakta­dır. Bu durumda birey, her insani problemin çözümünün kanalize edildiği sağlam bir zemine ulaşmış olmalnadır.62 İnanç saltibi bireye göre dünya, bir inıtihan yeri­dir. Bu dünyada birey, yaratıcısı tarafından bir ralanı sıl<:ıntılarla imtihan edilebilir. inanan kimse bu imtilıanı mevcut şartlar çerçevesinde layıl<1yla vermeye çalışmak­tadır. Bireyin bu motivasyonunun temel sebebi ise, ölüm ötesine olan inancıdır. O, ölümden sonra mükafat ve mücazatın adil olarak dağıtılacağı ölüm ötesi haya­

tın varlığını gayet iyi bilmektedir. İşte bireyin, bu ölüm ötesine olan inancı, mev­cut problemierin çözümüne ilişkin onda meydana gelen stresi ve gerginliği azai­tıp onu rahatlatabilmektedir. Diğer yandan birey sosyal hayatta, beşeri kanu~arla yargılarunası sonucu, çeşitli sebeplerle haldı olduğu halde haksız duruma düşebil­mektedir. Onun bu ve benzeri psilwlojil<: olarak en bunalımlı olduğu dönemlerin­de bile, mevcut olan ölüm ötesi hayat inancı devreye girmekte ve bireyin psilwlo­jik organizmasında bozulan dengelere karşı adeta bir hakem görevi gömiektedir.~3

61 Hökelekli, "Ölümle İlgili Tutumlar ve Dini Davıanış", ss. 89-90.

62 Hökelekli, Din Psikolojisi, ss. 92-96.

63 Peker, Hüseyin, Din Psikolojisi, Samsun 1993, ss. 167-168.

356 tasawıif

Biieyde meydana gelen ölüm korkusu ve sıkıntısırıın, ölümsüzlük arzusuna, dolayısıyla ölüm ötesi hayat inancına sebep olduğunu söylemek, oluşturacağı unsuru korku ve sıkıntı çerçevesinde kabul etme anlamına gelebilir. Ölüm ötesi hayata olan inanç ile ölüm korkusu arasındaki bir ilişkinin varlığından söz edilse bile, söz konusu durum; birinin, diğerinin sebebi olınası şeklinde değerleiıdiril­memelidir. Bireyin sahip olduğu din! inanç ve değerlerin, kendisi üzerinde birta­kım psikolojik etki ve fonksiyonlarının olınası gayet doğaldır; fakat dini, kendi psikolojik fonksiyanlarına indirgeyerek anlamlandırmaya çalışmak, onu psikolo­ji ile aynı platformda düşünmek ve var olan gerçekleri birbiriyle karıştırmak an­lamına gelınektedir. İnsan psikolojisinde mevcut olan ölümsüzlük arzusunun, di­n! referansların verdikleri ölüm ötesi hayat açıklamalarıyla tam olarak örtüştüğü söylenemez, hatta belli bir takım açılardan (ilah! mahkemede yargılanma, cehen­nemiri varlığı vb.) bireyde gerginlik meydana getirmesinden söz edilebilir. Dola­yısıyla bireyin, kendinin ölürnlü bir hayatının olduğunu aşma bilincinln az veya çok planlanmış bir düşünce olduğunu ve bu kanalla meydana gelen zihinsel ta­savvurların korku ve endişeyle izahının zor olduğunu söylemek mümkündür.<>ı Bunun yanında bireyin ölüm ötesi hayata duyduğu inanç, çift kutuplu bir karak­ter taşımaktadır. Yani birey için ölüm ötesi hayat, aynı anda hem teselli kaynağı olmakta hem de üzüntü ve kaygıyasebep olabilmektedir.65 (bk. Şekil-2).

Şekil-2

Ölüm Ötesi Hayat inancının Bireydeki Yapılanması

BİR EY

[+] + [-]

Umut ve Teselli t----P 111----1 Umut ve Teselli Kaynağı Kaynağı

EŞ ZAMANLI L---------~~--~ r---------------~

ÇİFT KUTUPLU

Genel olarak bireyde fıtr! tarzda adalet duygusunun varlığından söz etmek mümkündür. Beşert hukuk açısından bakıldığında dünyanın hiçbir yerinde ada­let tam olarak gerçekleştirilememektedir. Bu durumda haksızlığa uğrayan birey, mağdurluk psikolojisinin meydana getirdiği bu kabul edilemezliği kendi içinde

64 Hökelekli, "Ölümle İlgili Tunınılar ve Dini Davranış", ss. 90-91.

65 Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 100.

öltlm psikolojisi II 357

çözüme kavuşturmak için, ölüm ötesi hayatta adaleti tam olan bir hesap günü­nün varlığına inanmak istemektedir.66 Ayrıca ölüm korkusunun birey üzerindeki olumsuz etkisini nötrlerneyi veya en azından minimum seviyeye çekmeyi sağla­yan temel faktör, ölüm ötesine olan inançtır.67 Bu bakımdan, ölüm ötesi hayatın varlığına inanan bireyler, inanmayanlara göre ölüm ve ötesi ile ilgili konuları kendi içlerinde daha rahat bir şekilde uzlaştırabilmektedirler. Sonuç olarak, ölüm olgusu çok boyutlu bir konu olduğu için ölüm psikolojisini değerlendirir­ken, ölüm ötesi hayat boyutu göz önünde bulundumlmazsa eksik bir değerlen­dirilme yapılmış olur, kanısındayız.

Konu ile ilgili Batıda Yapılan Ampirik Araştırma Sonuçları ve Psikolojik Değerlendirmeler Gelişim dönemleri içerisinde, fizyolojik olarak ölüme en yakın olan dönem

elbette ki yaşlılık dönemidir. Konuyla ilgili Batıdaki yaşWar üzerinde yapılan ça­lışmalarda; bireylerin yaşlarının artrnasıyla birlikte kiliseye veya dine karşı olan tavırlarında değişikliklerin olduğu tespit edilmiştir. Caravan'ın yapmış olduğu bir alan araştırmasında; yaşlı kadınların genel anlamdaki dinle ilgili tutumlarında kesin bir yükselme olurken, erkeklerde ise bu konuda daha düşük seviyede bir değişim saptanmıştır. Yine aynı araştırmada, konumuzu çok yakından ilgilendi­ren bir başka mühim sonuç ise; 90 ve üzerindeki yaşa sahip olan yaşlı erkek ve kadınların% IOO'ünün, ölüm ötesi hayatın varlığına kesin olarak inanmalarıdır. (bk. Tablo-1).68 Bu elde edilen verilere göre şu yorumu yapabiliriz: Yaşlılık dö­nemini yaşayan bireyler, ölüm ve ölüm ötesi olgusunu zihinsel dünyalarında er­teleyebilecekleri başka bir gelişim dönemi bulamadıkları için ölümü ve özellik­le de ölüm ötesi hayatın varlığına olan inançlarını, mecburiyerten de olsa kendi iç dinamiklerinde uzlaştırabilmektedirler.

Belli başlı Avrupa ülkelerini içine alan sondaj çalışmaları; ölüm ötesi hayata inananların oranlarının, Allah'a inananların oranından daha aşağı seviyede oldu­ğunu göstermektedir. Aynı şekilde, cehennemin varlığına inananların oranı, cen­netin varlığına inananlardan daha düşüktür. Hz. İsa'nın yeniden dirilişini kabul edenlerin ancak% 17.6'sı gelecekteki yeniden dirilişe inanmakta ve% 25'den fazlası da bundan şüphe etınektedir. Dini görevlerini yerine getirenierin üçte bi­ri(% 33.3), ölümden sonra yaşama konusunda, yarıdan fazlası da yeniden diri­liş konusunda kararsız bulunmaktadır. Bu durum her yaşta, her ülkede, her din ve mezhepte, papazlar da dahil hemen hemen her meslekte aynı tarzda müşa~ hede edilmektedir.

Konuyla ilgili bir başka çalışma da Allport tarafından ABD'deki kolej öğren­cileri üzerinde yapılmıştır. O, yaptığı bu ampirik araştırmada; gençlerin ancak

66 Topaloğlu, Bekir, "ahiret" md., TDVİA, c. 1, İstanbul1993, ss. 544-545. 67 Öner, Stres ve Diııi İnanç, s. 19. 68 Argyle, Michael-Beit; Hallahmi, Benjamin, "Yaş ve Din", çev. Abdurrahman Kurt, UÜİFD.,

Bursa 1992, S. 4, c. 4, ss. 329-330.

358 tasavvıtf

dörtte birinin şahsi ölümsüzlüğe, yani ruhun bir fert olarak devam edecek olan mevcudiyetine inandıklannı tespit etmiştir. Yine aynı araştırmadan elde edilen bir başka veri ise; öğrencilerin büyük çoğunluğunun (% 68), yaratıcı Aşkın bir varlık inancına (deist veya panteist) saltip olduklan yönündedir.

1961 yılında, 18-34 yaşlan arasını kapsayan 1524 Fransız deneğe uygulanan bir ankette; ölüm ötesi hayat inancına saltip olan bireyler içerisinde, şimdiki ha­yatlarının gelecekteki hayatianna kesin olarak etkide bulunacağına inanan ve ölümden sonra bir başka dünyada, sevdikleri şeylere yeniden kavuşacaldannı düşünenierin oranı oldukça düşük bulunmaktadır.

Liseli Fransız gençler üzerinde yapılan bir diğer alan araştırmasında ise; genç­lerin sadece % 26'sının ölümden sonra bir başka ebedi hayatın varlığına kesin olarak inandıklan tespit edilmiştir. Aynı araştırmada; gençlerin% 38'i ölümden sonra bir şeylerin var olduğunu, fakat bunun ne olduğunu bilemediklerini belirt­n1İşlerdir. Bunun yanında% 18'i "kesin olarak",% 33'ü "kuvvetle",% 20'si "orta derecede" ve% 17'si de "biraz" olmak üzere Allah'a inanmaktadırlar. Bu araştır­mada tespİt edilen inançsızıann oranı ise,% ll'dir. Kesin olarak Allah'a inanan­lar ile ölüm ötesi hayatın varlığına inananiann oranı % 64 olarak tespit edilirken, bu oranın% 12'sinin de ölümle her şeyin biteceğini kabul ettikleri saptarırnıştır.69

Tablo-ı

Yaşlılık Döneminde Dini Davranış ve Aktiviteler

Belirli dini tutum ile bir~iktc yaş grubu yüzdeluğu (%)

Tutum veya Aktiviteler

60-4 65-9 70-4 75-9 80-4 85-9 904

ERKEKLER Din Hakkında 38 41 42 39 53 55 50 lehte ttıtumlar

ötum sonrası hayata inanma 71 64 69 67 72 81 100

Haftada bir veya dnha fazla dini ayinlere karılma

45 41 46 45 50 45 17

DUzenli olar.ık radyodan kilise ayinlerini dinleme

16 21 19 26 33 37 20

En azından hafrada bir defa 25 29 33 41 48 45 33 İncil okuma

KADlNLAR Din Hakkında 51 56 57 64 69 81 93 lehte nuunılar

Ölüm sonrası 83 78 86 77 91 90 100 hayata inanma

Haf[nda bir veya daha fazla dini 60 53 52 53 56 33 50 ayinlere katılma

DOzenli olar.ık radyodan kilise 22 27 37 30 46 59 69 ayinlerini dinleme

En azından haftada bir defa 50 60 64 62 61 76 58 İncil okuma

Kaynak: Cavan et al. Cl949)'dan naklen

69 Hökelekli, "Ölümle İlgili Tutumlar ve Dinl Davraruş•; s. 89.

95-9

-

100

-

50

25

100

100

-

100

100

ölıım psikolojisi n 359

Bütün bu yapılan araştırmaların sonuçlan gösteriyor Id; Batıda, dini inancı Hristiyan olan toplunılarda Allah'a ve Hz.İsa'nın yeniden dirileceğine inanan bi­

reylerin büyük bir bölümü ölüm ötesi hayata inanmamaktadırlar. Söz konusu du­rum, psikolojik yönden açıklanması gereken mühim bir sonuçtur. Çünkü burada salt anlamda inançsızlıl< yoktur, bunun ötesinde müntesibi olduğu din ile tenakuz arz eden menfi bir inanç durumu söz konusudur. Bireydeki ölüm ötesi hayat dü­şüncesi, ölüm düşüncesinin bir uzantısıdır. Bu duruin onda, duygusal dirençler ve · tereddütler meydana getirebilmektedir. Bu sebeple birey, bu dünyada ebedi ka­

lamayacağını bilmesine rağmen, k~ndini ölümsüz olarak hissetmek istemektedir.

Psikanaliz ve Din Bağlamında S. Freud'un Ölüm ve

Ölüm Ötesi Hayata ilişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi-

Dinin nesnel mevcudiyetini kabul etmeyen ve her türlü dilli olayı psikolojik ve sosyal unsurlara indirgeyen yaklaşımlar, olaylan değerlendirmede dini, ken­di aidiyet alanından uzaklaştırmakla verimsiz sonuçlar elde etınişlerdir. Bu salıa­dald en tipik örnek Freud70 ve onun görüşlerini benimseyen psikanalistlerin yap­maya çalıştıldan açıklamalardır. Freud, temelde dini, bireyin hayatta karşılaştığı birtakım engellenme ve çaresizlik durunılannın ortaya çıkardığı sıkıntılan yen­mek için kendi kendine geliştirdiği bir "savunma mekanizması"olarak görmek­tedir. Bireyin sahip olduğu ölüm ve ölüm ötesi inançlarını da benzer doğrultuda şöyle açıklamaktadır: Birey, hayatındaki tehlikeler karşısında baş gösteren sıkın­tılannı, iyilik ve yardımsever bir Tann hakimiyeti düşüncesiyle yatıştırmak iste­

mektedir. Bu inanç, ·birey için ahlak! bir dünya düzeninin kurulmasını, insan me­deniyetinde çoğu zaman gerçekleşmemiş olan adalet taleplerinin gerçekleşme­sini garanti etmekte ve onun, bu dünyadaki varlığının gelecekteki bir hayatta de­vam edip gitınesini, dolayısıyla da bu arzulannın doyuma ulaşacağı yer ve za­man çerçevelerini hazırlamaktadır.

Freud'a göre; Tann inancının fonksiyonlarından biri de, ölüm ve ölüm öte­

siyle ilgili endişeleri yatıştırmaktır. Bu inanç sayesinde artık "ölümün kendisi bir

yok oluş, cansızlığa, inorganik duruma bir dönüş değil, daha üstün bir yol üze­

rindeki bir konak yeri, yeni bir varoluş şeklinin başlangıcıdır." Ona göre; dinin

insana empoze ettiği ölümden sonraki hayat ve bu hayatta çekilen ıstıraplarm

orada son bulacağı inancı da aynı malesada hizmet etınektedir. Sonuçta bu yaşa­nan hayatta olmasa bile, hiç olmazsa ölümden sonra başlayan daha sonraki ha­yatta, her zaman iyilik mükafatını kötülük de cezasını bulacaktır. Böylece haya­tın bütün acılan, dehşetleri ve iulünıleri silinecek; tıpkı renk kuşağının görün­meyen bölümünün görünenle bitişınesi gibi, dünya hayatını izleyen ölüm ötesi

70 Freud'un din ve dinle ilgili konulardaki görüşleri ve tenkitleri için bkz. Köse, Ali, Freud ve

Din, İstanbul 2000.

360 tasavmif

hayat, bu dünyada bireyin elinden kaçırmış olduğu bütün mükemmellikleri ge­ri getirecektir.71 Elbette Freud'a göre böyle bir değerlendirme bir "yanılsama ve hayali bir tatmin" den başka bir şey olamaz.

Bazı düşünürler ise, ölüm ötesi hayatı sadece zihinde var olan bir imajlar dünyası gibi algılamaktadırlar. Onlar, ölüm sonrası tecrübeleri ile rüya tecrübe­

lerini birbirine benzetmekte ve tıpkı rüya tecrübeleriİıin kendine has bir takım zaman ve mekan bağlantılı reel imajlan olabileceği gibi, ölüm sonrası tecrübele­rinin de bu şekil kendine has bir özelliğiniri olabileceğini iddia etmektedirler. Daha da ileri giderek bu imajlann, dünya hayatındaki yaşamın bir devamı şek­linde olabileceğini söyleyerek, bu tarz bir yaklaşımla kişiliğin zihin düzeyindeki sürekliliğini de garanti etmiş olmaktadırlar.72

Sonuç

Yapılan araştırmalann da ortaya çıkardığı gibi ölüm korkusu, her birey için mutlak olan evrensel bir korkudur. Bu durumda, söz konusu korkunun birey

psikolojisindeki yapılanması önemli bir durum arz etmektedir. Bu sağlıklı yapı­lanınayı sağlamak için şunlara dikkat edilmelidir: Bireyin öncelikle kendinin sonlu bir varlık olduğunu kabullenmesi gerekmektedir. Birey ölüm korkusun un, ölümsüzlük arzusuyla eş değer bir nitelik taşıinasının kendi yaşamını anlamlan­dırmada güçlü bir motivasyon sağladığını bilmeli ve hayatını belirli bir plan ve

program içine almalıdır. Ölüm korkusu sürekli olarak değil de unutillmayacak bir biçimde, zaman zaman bilinç üstüne çıkarılmalı dır, zira aksi durumun her iki tarafı da bireyin psikolojisi için sakıncalıdır. Yani, ölüm olgusunun sürekli hatır­

da tutulması bireyin psikolojisini bozacağı gibi, hiç hatırlanmaması da bireyde yaşam denetimi duygusunun oluşmamasına veya oluşan duygunun yok olması­

na neden olabilmektedir.Bu itibarla, hassas dengeyi sağlamaya yardırncı olacak en önemli duygu, bireyde var olan din duygusudur.

Bireyin, kendi gücünü aşan olaylar karşısında beşer üstü (aşkın) bir varlıktan yardım ümit etmesine, Din Psikolojisi literatüründe 'ilahi yardım talebi' adı veril­mektedir. Ölüm olgusu da, bireyin varoluşsal yaşamını tehdi~ eden ve kendi gü­

cüyle aşamadığı türden bir sorundur. İşte bu noktada ilahi dirıler, müntesiplerine ölüm ötesi hayat inancı alternatifi sunmaktadırlar. Dolayısıyla ölümsüzlük arzusu taşıyan bireyin, hi.ı düşüneeye inanması daha kolay olmaktadır. Şayet bu meka­

nizma, doğru zaman ve zeminde kullanılırsa bireyin ruhsal'sağlığını koruyucu bir görev üstlenebilmektedir. Ölüm ötesine olan inancın, bireysel olarak psikolojik rahatlık sağlamasının yanında, toplumsal barışı sağlama anlamında da önemli

71 Hökelekli, agm., ss. 83-84.

72 Aydın, Din Felsefesi, s. 196.

ölüm psikolojisi ll 361

fonksiyonu vardır. Şöyle ki; birey, beşeri kanunlar karşısında yargılanması sonu­cu, çeşitli sebeplerden dolayı haklı olduğu biilde haksız duruma düşebilmektedir. Ancak ondaki ölüm ötesi hayattaki 'ilahl adalet' inancı, uğradığı haksızlıklardan dolayı bireyin psikolojisinin bozulmasına karşı bir denge unsuru olmakla, anar- ·

şik eylemleri önleyerek toplumsal banş için de öneınli bir katkı sağlamaktadır.

BİBLİYOGRAFY A

ARGYLE, Michael-Beit-HALLAHMI, Benjamin, "Yaş ve Din", çev. Abdurrahman Kurt,

U(TİFD., Bursa ı992, S. 4, c. 4; ss. 3ı9-331.

AYDIN, Melunet, Din Felsefesi, D.E.Ü.Yayınlan, 2. Baskı, İzmir ı990."

____ , "İbn Sina'nın Mutluluk (es-Sa'ade) Anlayışı", İbn Sf na; Ölümünün Binin­

ci Yılı Armağanı, T.T.K. Basın1evi, Ankara ı984.

BUDAK, Selçuk, Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000.

ÇİLELİ, Meral; "Ölüm", Gelişim Psikolojisi (içinde), Bekir Onur, İmge Kitabevi, 3. Bas­

kı, Ankara1995. FAZLURR.AHNIA.l\1; Ana Konularıyla Kur'an, çev. Alparslan Açıkgenç, Ankara Okulu

Yayınları, 3. Baskı, Ankara 1996.

GAZzAI1, Kimya-yı Saadet, çev. A. Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul

ı972.

GEÇTAN, Engirı, Varoluş ve Psikiyatri, Remzi Kitabevi, 4. Baskı, İstanbull994. ____ ,İnsan Olmak, Remzi Kitabevi, ı7. Baskı, İstanbul ı996.

GÜNEY, Salih, Davranış Bilimleri ve Yönetim Psikolojisi Terimler Sözlüğü, Ocak

Yayınlan, Ankara 1998.

HICK, John, "Değişen Ölüm Sosyolojisi", çev. Turan Koç, EÜİFD., Kayseri ı990, S. 7,

ss. 235-249.

HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, TDV Yayınlan, Ankara ı993. ____ , "Ölümle İlgili Tutumlar ve Din! Davranış", İsliimf Araştırmalar Dergisi,

Ankara ı991, C. 5, S .2, ss. 83-91.

____ , "Ölüm ve Ölüm. ötesi Psikolojisi", UÜİFD., Bursa ı99ı, S. 3, C. 3, ss. ısı-

165.

HURLOCK, Elizabeth, B., "Yaşlılık Döneminde Dini İlgi ve Faaliyetler", çev. M. Naci

Kula, UÜİFD., Bursa ı992, S. 4, C. 4, ss. 343-346.

İBN-İ SİNA, Ölüm Korkusundan Kurtuluş Risalesi, çev. M. Hazmi Tura, Burhaneddin

Matbaası, İstanbul 1959.

KARACA, Faruk, Psikolojik Açıdan Ölüm ve Dinf İnanç İlişkisi, (Yayım.lanmamış

Doktora Tezi), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum 1997.

KÖSE, Ali, Freud ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul 2000.

KUR'AN-I KERİM

LEHR, Ursula, Yaşianmanın Psikolojisi, (Psychologie des Alterns), çev. Neylan Eryar,

Bilimsel ve Teknik Yayınları Çeviri Vakfı, İstanbul ı994.

LODGE, Oliver, "Fizik Işığı Altında Ölüm Ötesi", Son Asnn İlim ve Fen Adamianna

Göre İlim, Ahlak, İman (içinde), Derleyen: M. Rahmi Balaban, DİB Yayınlan, 6. Baskı,

362 tasaı:vuf

Ankara 1979.

ÖNER, Necati Stres ve Dinf İnanç, TDV Yayınları, 4. Baskı, Ankara 1989.

PEKER, Hüseyin, Din Psikolojisi, Sönmez Matbaası, Samsun 1993.

SKINNER, B.F.-VAUGHAN, M.E., Yaşlılığın Tadını Ç'ıkann, çev. FikretArıt, e Yayın­

ları, İstanbul 1984.

TİRMİZİ, Ebu İsa, es-Sünen, tah. Ahmet Muhammed Şakir, Daru'l-fıkir, trs.

TOPALOGLU, Bekir, "Ahiret" md., TDVİA, c. 1, İstanbul 1993.