İlk dönem İslam toplumlarında...

11
İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi Bahar 2010/ 1(1) 307-317 İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma * Ira M. LAPIDUS Çev. Ahmet ÇEKİN ** Giriş Weber’in mirası, İslam kültürü çalışmaları için özel bir meydan okuma ortaya koymuştur. O’nun tafsilatlı dünya dinleri araştırmalarının içinde İslam yer almamaktadır. Turner’in tespit ettiği gibi Weber’in İslam’a ait mülahazaları sınırlı ve dağınıktır. 1 Weber’in bir savaş dini olarak gördüğü İslam’daki “kadı adaleti” veya “pederşahi yönetim” hakkındaki görüşleri tamamen yanlış deği l- dir. Ancak bunlar çoğu zaman münasip olmayan bir tarzda geliştirilmiş olup İslam dini ve toplumunun aldatıcı karikatürünü ifade etmektedirler. Weber’e dayanarak İslam’a ait bir resim ortaya koyabilmek için, onun zaviyesinden İslam toplumunu değerlendirmek ya da bugünkü bilgi seviyemizle Weber’i kritize etmek yerine, şahsi telakkilerinden sakınarak, karşılaştırmalı kültür araştırması için geliştirmiş olduğu fevkalade tabirler ile ideal tipleri kullanaca- ğız. İslam toplumunu araştıranlar için Weber’in İslam hakkındaki fikirlerinden ziyade, politik hükümranlık, meşruiyet ve karizmaya dair araştırmaları, peder- şahi ve bürokratik idareler, din sosyoloj isi, dünyevi ve uhrevi dini yönelimlerin çeşitli sınıflarla bağlantısı konularında yazdıkları önemlidir. Elbette, burada Weber’in konu ile ilgili geliştirmiş olduğu bütün terimler, kapitalizmin neden * Ira M. Lapidus, “Die Institutionalisierung der Frühislamischen Gesellschaften”, Max Webers Sich des Islams, Wolfgang Schluchter (Ed.), Suhrkamp Verlag, Frankfurt am Main 1987, 125- 141. ** Dr. Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara. 1 B.S. Turner, Weber and İslam, London 1974. Bu makalenin tam bir değerlendirmesi için bkz. I.M. Lapidus, Cambridge History of Islamic Societies.

Upload: others

Post on 24-Mar-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi

Bahar 2010/ 1(1) 307-317

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma* Ira M. LAPIDUS

Çev. Ahmet ÇEKİN**

Giriş

Weber’in mirası, İslam kültürü çalışmaları için özel bir meydan okuma

ortaya koymuştur. O’nun tafsilatlı dünya dinleri araştırmalarının içinde İslam

yer almamaktadır. Turner’in tespit ettiği gibi Weber’in İslam’a ait mülahazaları

sınırlı ve dağınıktır.1 Weber’in bir savaş dini olarak gördüğü İslam’daki “kadı

adaleti” veya “pederşahi yönetim” hakkındaki görüşleri tamamen yanlış değil-

dir. Ancak bunlar çoğu zaman münasip olmayan bir tarzda geliştirilmiş olup

İslam dini ve toplumunun aldatıcı karikatürünü ifade etmektedirler. Weber’e

dayanarak İslam’a ait bir resim ortaya koyabilmek için, onun zaviyesinden

İslam toplumunu değerlendirmek ya da bugünkü bilgi seviyemizle Weber’i

kritize etmek yerine, şahsi telakkilerinden sakınarak, karşılaştırmalı kültür

araştırması için geliştirmiş olduğu fevkalade tabirler ile ideal tipleri kullanaca-

ğız. İslam toplumunu araştıranlar için Weber’in İslam hakkındaki fikirlerinden

ziyade, politik hükümranlık, meşruiyet ve karizmaya dair araştırmaları, peder-

şahi ve bürokratik idareler, din sosyolojisi, dünyevi ve uhrevi dini yönelimlerin

çeşitli sınıflarla bağlantısı konularında yazdıkları önemlidir. Elbette, burada

Weber’in konu ile ilgili geliştirmiş olduğu bütün terimler, kapitalizmin neden

* Ira M. Lapidus, “Die Institutionalisierung der Frühislamischen Gesellschaften”, Max Webers

Sich des Islams, Wolfgang Schluchter (Ed.), Suhrkamp Verlag, Frankfurt am Main 1987, 125-

141. **

Dr. Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara. 1 B.S. Turner, Weber and İslam, London 1974. Bu makalenin tam bir değerlendirmesi için bkz.

I.M. Lapidus, Cambridge History of Islamic Societies.

Page 2: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

308 ● Ira M. LAPIDUS / Çev. Ahmet ÇEKİN

Avrupa’da gelişip, diğer toplumlarda gelişmediğine dair büyük araştırması

zikredilmedi. Onun bu tarz çalışmaları daha çok Avrupa hakkında bilgi ver-

mekte olup Avrupa dışı toplumları çalışanları yanlış yola sevk etmesi müm-

kündür. Bu toplumlar sadece Batılı veya kapitalist toplumlardan farkları nokta-

sından değil, kendi özel kurumları ve ahlakları açısından araştırılmalıdır. Bu

makalede Weber’in İslam ve Batı toplumlarını karşılaştırmasından sarf-ı nazar

edilerek onun ilk dönem İslam toplumunun analizinde geliştirdiği terimler

dizisi kullanılacaktır.

İlk önce konunun sınırlarını kısaca belirlemek istiyorum. İslam’ın ku-

rumsallaşmasından, Yakın ve Orta doğuda toplumun tarihte sadece belirli du-

rumlarda etkili olmuş dinî bir ideal vasıtasıyla transformasyonu kastedilmekte-

dir. Kurumsallaşma; dinin içeriğinin ve vizyonunun, yerel teşkilatlanmasının

ve politik rejimin –toplumun kimliğine kadar- belirli bir elit tarafından temsil

edilerek biçimlendirildiği bir süreçtir. Bu tarifte birbiriyle bağlantılı üç faktör

belirtilmektedir: Fikirler, onlara sahip çıkanlar ve sosyo-politik yapıya yerleşti-

ren Elitler.

Bu açıdan ilk dönem İslam toplumu, birbirini takip eden süreçlerde, çok

değişik coğrafi bölgelerde ve uzun bir zaman periyodunda oluşmuştur. Mu-

hakkak ki ilk dönem, Hz. Muhammed’in peygamberlik otoritesi altında ilk

Arap-Müslüman toplumunun oluşmasıdır. İkinci dönem, Arapların fethettiği

Yakın ve Orta doğuda İslam toplumunun teşekkülüdür. Bu dönemde İslam’ın

kurumsallaşması iki tarihi alt zaman diliminde oluşmuştur. Halifeler zamanın-

dan X. yüzyıl ortalarına kadar olan dönem ve Selçuklular veya Sultanlar döne-

midir ki takriben 1200 yıllarına tekabül etmektedir. (Burada söz konusu olan ilk

dönem kurumsallaşmalardır, zira 13. ve 20 yüzyıllar arası İslam toplumu yeni-

den oluşturulmuştur.)

Arabistan’da İlk Müslüman Toplum

İslam’ın ilk dönem kurumsallaşması tabii olarak Peygamber Hz. Mu-

hammed’in himayesi altında Mekke ve Medine’de gerçekleştirilmiştir. Bu süreç

kabile toplumu içinden kendini dinî olarak tarif eden yeni bir toplum meydana

getirecek güçte ve kuşatıcılıkta idi. Hz. Peygamber ve takipçileri, bir yandan

temel akrabalık yapısını muhafaza ederken, diğer yandan kabileler arası arabu-

lucular, ekonomik düzeni sağlayıcılar, devlet kurucuları ve ahlaki reformun

destekçileri olarak yeni elit grubu oluşturdular. Parçalı / segmenter yapı ile

dini organizasyonların bir arada bulunması kompleks bir değerler sistemi orta-

ya çıkardı. Peygamberlik veya Kur’anın vizyonu kabile kültürüne zıt, aşkın bir

gerçeklik içerir. Kur’an, kabile gruplarının genişlemesi ve cihat anlayışıyla oluş-

turulan topluma dinî kardeşlik, kişisel tevazu ve kendini sınırlama kuralları

Page 3: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma ● 309

getirdi. Buna rağmen Arap halklarının geleneksel kabile ve aile yapısı, İslam

toplumunun bir parçası olarak kaldı, putperest davranışlar yeni anlamlar ifa

etmek kaydıyla muhafaza edildi2 ve İslam dayanışmasının yanında yeni anla-

mıyla bedevi kimliği devam edebildi. İlk dönem Arabistan İslam toplumunun

ahlakı, dinî bir aşkınlık, dünyevî gerçekliğin geliştirilmesi ve İslam öncesi be-

devî Arap kültürünün devralınması arasında karışık bir durum gösterir. Bu

suretle İslam daveti, köklü dinî değerler ve tarikatvari aşıların kabile ve akraba

topluluklarda fonksiyonel olabileceği bir biçim geliştirdi.3

Yakın ve Orta Doğuda İslam Toplumları

Arabistan’da bir Müslüman Toplumun oluşması Arap fetihlerine imkân

sağladı ve İslam’ın kurumsallaşmasının ikinci dönemi de – Yakın ve Orta do-

ğuya genişleyen İslam toplumu olarak- bu şekilde meydana geldi. Bu dönemde

İslami yönetim tarzının bir prototipi oluştu, Müslüman toplum dünyevi şartla-

rın gerektirdiği gibi bünyesinde çok sayıda farklı dini-politik elitler, birlikler vb.

inanç grupları barındırdı. Bu kurumsallaşma, basit bir toplumda değil, ziraî,

ticari, şehirli, tek tanrıcı ve fütuhatçı bir toplumda meydana geldi. İslamî dö-

nem öncesinde yakın ve orta doğu toplumlarının sadeliği sebebiyle çeşitli sevi-

yelerde organize oldukları kabul edilebilir. Bu toplum yöresel olarak akraba,

sülale, kabile ve köyler arasındaki sayısız parçalardan oluşuyordu. Toplumsal

yapı, ekonomik ilişkiler Yahudi, Hıristiyan ve Zerdüştlerin oluşturduğu büyük

dini topluluklar vasıtasıyla ayakta tutuluyordu. Geniş alandaki ekonomik ve

dini ilişkiler ise, Sasani ve Bizans İmparatorluklarının şemsiyesi altındaydı.

Bu toplumlarda Hz. Peygamberin misyonu, -toplumda birlik olamayan-

iki elit grup halifeler (halifelik kurumu) ile ulema ve tarikat şeyhleri tarafından

temsil edildi. Söz konusu gruplar, İslamî değerleri ve İslamî kimliği, kompleks

bir kültürde yorumlamayı ve kendi özel ahlak ve ilgilerine göre yeniden biçim-

lendirmeyi denediler. Aynı şekilde halifeler de hazır buldukları imparatorluk

kurumlarını bizim İslamî devlet olarak andığımız şekle döndürmeyi, ulema ile

toplumu etkileyen sufiler İslamî toplum ile tarikatvari örgütlenmeleri inşa et-

2 Çev. Notu: Yazar burada kökleri cahiliye dönemine dayanan kimi dini uygulamaları kastet-

mektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. H. İlker Çınar, Die Islamische

Überlieferungsliteratur zur Rechtlage im Frühislam unter Berücksichtigung Altarabiens Lit Verlag,

Münster-Hamburg-London 2003.

3 Bkz. I. M. Lapidus, “The Arab Conquest and the Formation of Islamic Society”, Studies on the

First Century of Islamic Society, Ed., G.H.A. Juynboll, Carbondale, II. 1982, s. 49-72; I. Shahid,

“Pre-Islamic Arabia”, Cambridge History of Islamic Societies, I, P.M.Holt; Hz. Peygamberin

sosyal ve politik açıdan en iyi modern biyografisi için bkz. W. M. Watt, “Muhammad at

Mecca, Oxford 1965 ve Muhammad at Medina, Oxford 1962.

Page 4: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

310 ● Ira M. LAPIDUS / Çev. Ahmet ÇEKİN

meyi ve İslami semboller ile kimliği mevcut kamu kurumlarına entegre etmeyi

istediler. Bana göre İslam’ın devlet seviyesinde ve dini birlikler alanında ku-

rumsallaşmasının taslağı buradadır. İslam’ın kurumsallaşması, çok sayıda İs-

lamî sosyal yapının, İslamî kimliklerin ve İslamî yönelimlerin katıldığı karma-

şık bir süreç olarak görülebilir.

Her şeyden önce İslam’ın bir savaş dini olmadığı açıkça belirtilmelidir. O

çok özel bir muhitin özel dini değil, bilakis çok geniş bir yelpazede vücut bulan

dini yorumların ve sosyal ahlakın temsil edildiği bir dünya kültürüdür.

İslami Yönetim

İslam’ın yönetim alanında kurumsallaştırılması –yakın ve orta doğuda İs-

lami devletin inşası- Müslümanların dünyayı hakikat adına yeniden düzenleme

olarak ifade edebileceğimiz misyonlarına uygun olarak, Müslüman toplumun

kimliğinin sembolü olan halifelerin bir görevi idi. Daha sonraları, IX. yüzyıldan

XI. yüzyıla kadar Müslüman toplumu yönetecek karizmaya sahip ideal insanın

nitelikleri ve seçimi ile ilgili yeni kuramlar geliştirildi. Uygulamada halifeler,

dünyayı değiştiremeseler de, fetih ordularının kumandanı, emperyal idarenin

mirasçıları ve imtiyazlı aristokrasinin başı idiler. Halifeler, rejime İslami kimli-

ğini veren Bizans ve İran imparatorluk anlayışının İslami versiyonu ve halifenin

mutlak otoritesi ile idareci elitin meşruiyetini esas alan bir saray kültürü geliş-

tirdiler. Arap saray kültürünün şiirsel yanı; siyasî önderliğin etnik mutlakıyetçi-

lik fikrini ortaya çıkarmış, sanat ve mimari Sasani ve Bizans sembollerini yay-

mış ve Helenik filozoflarda emperyal egemenliği meşrulaştıran kanıtları ortaya

koymuşlardır.

Böylece halifelik Hz. Peygamberin aşkın ve dünyayı dönüştüren idealle-

rinin takipçisi olmakla birlikte Yakın ve Ortadoğu’nun politik ve ekonomik

toplumsal düzenini kabul etti, dünyevi güç ile bu gücü meşrulaştıracak kültürü

ortaya çıkardı. Halifelik yakın ve Ortadoğu saray kültürü ve imparatorluk ku-

rumlarına İslamî bir kimlik verirken, İslam öncesi imparatorluk ahlakını (gele-

neğini) da devam ettirdi.4

Bu tür bir ihtişam da sona ermek zorundaydı. X. yüzyılın ortalarında im-

paratorluk parçalandı. Türk göçebe savaşçıları ve mevali generaller tarafından

X. yüzyıldan beri idare ettikleri Yakın ve Ortadoğu vilayetleri fethedildi. Bu

4 İlk dönem hilafet için bkz. M. G. S. Hodgson, The Venture of Islam I, Chicago 1974; Kültürel

uyum hakkında benzer bir açıklama için bkz. I. M. Lapidus, “Islamic Sectarianism and the

Potential for Reconstruction in Islamic Societies” Reconstruction in Axial Age Societies, Ed. S.

N. Eisenstadt, Jerusalem.

Page 5: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma ● 311

devletler kompleks bir kimlik geliştirdiler. Bir taraftan Halifelerin onayı ile Sul-

tanlık gibi İslami sembollerle meşrulaştırıldılar, ilmi teşvik ettiler ve cihat yaptı-

lar. Ancak halifeler kadar Müslümanlar nezdinde yaygın meşruiyete sahip

olamadılar. Sultanların otoritesi, Hz. Peygamberin ve halifelerin bilinen kariz-

masına nazaran, daha çok İslam’ı içeride muhafaza etmekten ziyade dışarıyla

olan ilişkileriyle bağlantılıydı. Aynı şekilde, teoride Müslüman olan sultanlar,

temelde kölelerin, tabilerin ve maiyetlerindeki insanların mutlak itaatine veya

bir kabileye veya her ikisine istinat eden devlet gücüne dayanan Türk usulü

pederşahi yönetim tarzını takip ettiler, buna ilaveten, kozmolojik anlamı ile bir

mistik oluşum olarak Monarşinin Fars yorumuna dayanan gücün mutlaklığına

inandılar. Böylece halifeler ve daha sonra Sultanlar; İslamî kimliğe dayanarak

İslamî fonksiyonları gerçekleştirdiler, bunlara İslamî olmayan siyasi kurumlar

ile meşrulaştırma sembolleri, Fars ve Türk siyaset anlayışı ve hükümetin amaç-

ları eşlik etti.

Müslüman Dinî Topluluklar

İslam kurumsallaşmasının ikinci alanı, Arap fatihler tarafından kurulan

ve yerleşime açılan şehirlerdeki dini topluluklardır. Bu tür kurumsallaşma Hali-

felerin veya yönetimin himayesinde değil, karizmatik dini liderin önderliğinde

gerçekleşmiştir. Bunlar; belli ailelerden gelen muttaki insanlar, Hz. Peygambe-

rin akrabaları ve sahabeleri ile bunların sonraki nesillerinden insanlar, kurra

(Kur’an okuyucuları), ulema (Fakih) ve sufi’lerden olabilirdi. Bu dinî elitler Hz.

Muhammed’in öğretisinden ilham alan ve ona sadakatle bağlı olan küçük top-

luluklardan gelmekteydiler. İleri gelen birçok Arap askerî veya idarî görevler

alırken, Hz. Muhammed’in arkadaşları onun davetini fethedilen Yakın ve Orta

doğuya taşıdılar. Bunlar, çalışmaları ve gayretleri ile kendisini dini araştırma ve

ibadete veren birçok Arap olmayan Müslüman kazandılar. Hz. Muhammed’in

bu bağlıları esas olarak iki yöne ayrıldılar: Birinci grup Hz. Peygamberin mira-

sını bir öğreti kabul edip ibadet, aile, ekonomi olmak üzere hayatın her alanın-

da doğru insan olmaya gayret ettiler. Bu tutum her şeyden evvel Kur’an’ın öğ-

retisini ve Hz. Peygamberin mirasını kapsayan entelektüel dini bilgi gerektir-

mekteydi. Kur’an’ı, Hz. Peygamberin hadislerini ve fıkhı bilenler ulema olarak

adlandırılmaktadır. Âlimin dinî otoritesi dini bilgisine ve bu bilgisini topluma

aktarmasına bağlıdır. İkinci grup, ibadetler ve sosyal mahiyetli dini hizmetler

yerine Hz. Peygamberin manevi takvası ve iç tutarlılığını tanrıya yakınlaşma

öğretilerinin merkezine koyarlar. Bu eğilim kısmen aklî olarak dinî hakikatlere

ulaşıp, ruhlarını, ulaştıkları hakikat ile arındırmayı dileyen kelamcılar (teolog-

lar) ve filozoflar tarafından temsil edildi. Bu grubun daha da ileri gidenleri, fakr,

takva ve manevi uygulamalarla ruhunu bu dünyadan uzaklaştırıp Tanrıya yö-

Page 6: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

312 ● Ira M. LAPIDUS / Çev. Ahmet ÇEKİN

nelten ilk dönem zahitler, gnostikler ve sûfilerdi. Sûfiler olarak anılan bu kesim,

dinî bilgileri ile değil, dinî tecrübeleri ve Tanrıya yakınlıkları sebebiyle dinî

otorite idiler.

Dinî bilgi sahibi olan ulema ile manevi yönü ağır basan sûfiler arasındaki

bu uçurum bazı Müslümanlar tarafından kapatılmaya çalışıldı. Hasan el-Basri

(öl:728), Cüneyd-i Bağdadi (öl:911) ve Gazali (öl:1111) gibi din büyükleri bu

sentezin temsilcileridir. Esasında İslami dinî ana yönelim bu olmuştur. Genel

olarak Müslüman dini otorite, vasıtasız doğru uygulama için ulemanın bilgisi

ile sûfinin ruhî yaşantısını birleştiren kimsede bulunur. Dinî rivayetlerin kişi-

den kişiye yorumlanmasındaki farklılık hemen hemen sınırsızdır. Müslüman

din adamlarının yelpazesi, meşruiyetçi entelektüel bilginlikten, aşırı hatta

antinomistik ruhçuluğa (dinsel geleneğe aykırı mistisizm) kadar gitmektedir.

Bazı alimler ile sûfilerin otoriteleri, başka bir bilginin aktarıldığı zincir yoluyla

kuvvetlendirilmiştir. Alim, kendinden önceki nesilden aldığı ve silsile yoluyla

Peygambere dayanan bilgiyi kendinden sonraki kuşağa devreder. Her ne kadar

dini bilgiler kitaplarda muhafaza edilse de, onun aktarılması ağız yoluyla ol-

maktadır. Metinler onun manevi anlamını bilen bir üstat tarafından açıklanırdı.

Bunun gibi tasavvufun manevi uygulamaları da Hz. Muhammed’e kadar giden

rivayet zinciriyle nesilden nesile aktarılmaktaydı. Müslüman dini otorite, kişisel

kesbî bilgiye veya manevi idrake ve nesiller ötesinden Hz. Peygamberle kişisel

irtibata dayanmaktaydı. Daha sonraları dini idrak ve başarıyı Hz. Peygamberin

soyundan gelme ile eşit tutma eğilimi ortaya çıktı. Bu şekilde biyolojik olarak

aynı soydan gelme iddiası dini otorite olmanın temelini oluşturdu.

VII. ve VIII. yüzyıllarda dinî önderler; gençlerden, öğrencilerden ve sivil

halktan taraftarlar kazanarak sayısız birlikler oluşturdular. Bunlar arasında Şii

ve Harici gruplar, Sünni mezhepler ve sûfi tarikatlar sayılabilir. Bu grupların

ekseriyeti küçük olup Batınî kültler geliştirdiler. Bazıları müntesiplerini artırdı-

lar. Halifelere karşı peygamberî geleneği ve İslamın gerçek öğretisini temsil

ettiklerini iddia ettiler. Şiiler ve Hariciler halifeliğe karşı isyan ettiler, IX. yüz-

yılda Onikiimam Şiası ve Hariciler mesihî bir rüyanın ve kaybedilen umutların

acısının yaşandığı bir atmosferde mahalli toplum menfaatine ve kişisel dindar-

lık lehine, siyasetten yüz çevirdiler; çabalarını daha dindar bir varoluş üzerine

yoğunlaştırdılar. İlkesel olarak halifeleri destekleyen Sünniler bile kamusal

alana sırtlarını döndüler ve dar bir cemaat yaşantısı ile kişisel dindarlığa yönel-

diler. Bunlardan halifelerin dini otoritesini açıkça tartışan Hanbelîler, Sünni

toplum içinde bir tarikat topluluğunun ortaya çıkışını ifade ediyordu. İslam’ın

tarikatvari ve halifeliğe karşı olan örgüt şekli İslam şehirlerinde çok çeşitli grup-

ların oluşmasına sebep oldu. Başka bir yerde belirtilen ve tekrar vurgulanması

Page 7: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma ● 313

gereken husus şudur ki; İslam toplumlarının görünümü, kültürel değil, fiili

olarak devlet ile dinî kurumların ayrılığı prensibini içermektedir.

Daha sonraki sultanlar –veya Selçuklular- zamanında İslam’ın bu ilk dö-

nemindeki dini birlikler, Yakın ve Ortadoğu toplum organizasyonlarının teme-

lini oluşturdu. İslam, IX. yüzyıla kadar Arapların ve asimile olmuş şehirli grup-

ların dini idi; IX-XII. yüzyıl arasında ise topluluklar halinde İslam’ı kabul eden

milletlerin dini oldu. Bunda X. yüzyılda fiilen yıkılan Abbasi imparatorluğuna

kadar giden birbiri ile bağlantılı bir dizi faktör rol oynadı. İmparatorluğun yı-

kılması sadece devletin yıkılarak yerine yabancı askeri elitin geçmesi değil,

bilakis toprak sahiplerinin ve idari sistemi elinde tutan sınıfların köklerinden

kopmuş kitleleri İslam’a kazandıran, sosyal ve ekonomik liderliği üstlenmiş,

halifeler döneminde oluşmuş dini birliklere dayalı toplumsal düzen kurmuş

Müslüman dini önderlerle yer değiştirmesidir. X. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar

topluluklar Sünni fıkıh ekollerine, sufi tarikatlarına, Şia birliklerine ve diğer

İslami gruplara uygun olarak tanımlanmaya başladı.

İki tip Müslüman birliği vardı. Birinci tip aynı zamanda toplumu da oluş-

turanlara muhalif dinî birlikti. İkinci gruptakiler ise mevcut toplumsal düzene

uygun olup ona İslami karakterini veren birliklerdi. Hukuk ekolleri ve sufi

grupları birinci gruba dâhildiler. Hukuk okulları; sekizinci ve dokuzuncu yüz-

yıllarda yapılan hukuk tartışmaları sonucu oluşmuş imamlar, öğretmenler ve

öğrencilerden oluşan birliklerdi. Bu okulların yardımı ile âlimler yüksek öğre-

nim kurumlarını oluşturdular, öğretmenleri, kadıları, hukuk danışmanlarını,

noterleri ve hâkimleri yetiştirdiler. Öğrenciler; üstatlarının müritleri ve sadık

müşterileri olarak kabul edilmekteydi. Okullar, bulundukları yöredeki özellikle

el sanatları ve ticaretle uğraşan sınıflar tarafından desteklendiler.

Diğer tip Müslüman birlikleri sufi birlikler şeklinde teşekkül etti. Sufilik

toplum oluşturucu nitelikteydi. Sufiler hânikâh ismi de verilen yerlerde beraber

yaşamaktaydılar. Tarikatlar veya kardeşlik birlikleri XII. ve XIII. yüzyıllarda

tarikatı kuran şeyhlerin o zamanki halifeleri olarak kabul edilen temsilcilerinin

önderliğinde faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Tarikat şeyhleri; müştereken

muhafaza edilen manevi bir disiplinin koruyucusu ve yüksek bir otoriteye sa-

hip dini hareketin mensubu olarak izlendiler. Böyle bir formasyon bir bölgeye

bazen de bütün İslam dünyasına yayılıyordu. Bununla birlikte mezhepler ve

tarikatlar mevcut toplum yapısının uzağındaki bireye, aile, kabile veya islami

kanunlara güven ortamı sağlamak için, ulemanın ve sufilerin oluşturduğu dini

davranış normlarının toplayıcısı olarak hizmet ettiler. Müslüman dini birlikler

aynı zamanda mevcut birlikleri de oluşturdular. Bir şehir çevresinde mezhep-

ler, tarikatlar veya Şii gruplar sık sık belirli bir komşuluk anlayışı ile mesleki

veya etnik azınlıklarla bir tutuldular. Biraz sonra göreceğimiz gibi bu Müslü-

Page 8: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

314 ● Ira M. LAPIDUS / Çev. Ahmet ÇEKİN

man ve Müslüman olmayan birliklerin beraberlikleri bölge için çok daha önemli

idi.5

Sünnilerin Anlayışı

Bu tür İslami dini birlikler politik elitlerden çok farklı bir dini yönelim

gösterirler. Bu Müslüman dinî yönelim, sufiliğin dünyayı dışlayan cezbeci ve

istiğrakçı formlarından, aileye veya işe kadar uzanan tamamen dünyevi form-

lara kadar bir çeşitlilik gösteriyordu. Bu yönelimde Sünni-Şer’i-Sufi eksen ola-

rak nitelenebilecek geniş bir orta tabaka vardır. Hanefi ve Şafii hukuk mezhep-

leri, Eş’arî ve Matüridî akaid okulları ile mutedil sufi geleneğin temsilcileri el-

Cüneyt (öl: 911) ve el-Gazali (öl: 1111) tarafından temsil edilen bu eksen; siyasi

olarak halifeliği ideal Müslüman toplumun temeline koymayı, hukuki olarak

dini hukukun gereklerini yerine getirmeyi ve ahlaki olarak da dini hakikatlerin

anlaşılmasında mahdut ve makul bir akıl yürütme ile sufilerin zikir yoğunluklu

uygulamalarını birleştirmeyi denedi. Bu girişim, sosyal davranışların zahiri ile

ibadet-amellerin Batıni şuurunu birleştirmeyi amaçlamıştı.

Bu ekseni takip eden Sünniler dünyevi işler karşısında değişik tutumlar

takındılar. Toplumun menfaati için mevcut yapıyı meşru kabul ettiler ve hali

hazırdaki devletle olağan işbirliği imkânlarını geliştirdiler. Siyasi otoriteye karşı

itaati önemle vurguladılar. Ulema kendisine danışmanlık rolünü biçti, yönetici-

leri yetiştirme, onları uyarma ve ahlaki olarak eğitme haklarını haizdi. Onlar

devletten hukuk, eğitim ve hayır işlerinin kendilerine verilmesini beklediler. Bu

grup Sünniler, toplumu ilgilendiren konulara nazaran siyasî tartışmalarda az

yer aldılar. Onlar, Yakın ve Orta doğunun kabile, akraba ve klandan oluşan

toplumsal yapısının ve ekonomik şartların gereği olarak zenginlikte eşitsizliği

kabul ettiler, sosyal ve ekonomik adalet fikrini bireysel amel problemi olarak

anladılar. Onların görevi toplumsal ahlakı yüksek tutmak, ailevî ve toplumsal

davalarda dini hukuku uygulamak, toplumu eğitmek ve mahalli anlaşmazlık-

larda arabuluculuk yapmaktı.

Dünyaya karşı belirli bir mesafe ve çekingenlikle karışık olumlu tutum,

zamanla değişik bir tarzda yeniden geliştirildi. Kurumları değiştirmek için he-

5 Hukuk ekolleri ile dini birliklerin ilk dönem İslam toplumlarında gelişimi için bkz. I. M.

Lapidus, “The Separation of State and Religion in the Development of Early Islamic

Society”, International Journal of Middle East Studies, 6 (1975), s. 363-385; “The Evolution of

Muslim Urban Society”, Comparative Studies in Society and History, 5 (1983), s. 21-50; “Muslim

Cities and Islamic Societies”, Middle Eastern Cities, Ed. I. M. Lapidus, Berkeley 1969, s. 47-49;

“Ayyubid Religious Policy and the Development of the School of Law in Cairo”, Colloque

International sur l Historie du Caire, Kairo 1973, s. 279-286; Muslim Cities in the Later Middle

Ages, Cambridge 1967, 2. Baskı Cambridge 1984.

Page 9: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma ● 315

men hemen hiçbir girişim yok iken onlara katılım konusunda derin bir endişe

vardı. Birçok âlim ve sufi siyasî gücü kabul konusunda sorumluluk taşırken,

memuriyetler işgal ederken, toprak ve varlık idare ederken ve halkın ihtiyaçla-

rının sözcüsü iken, böyle bir dünyaya katılmaya karşı derin bir tiksinti hissi

besleyen bir kesim de vardı. Sultanların yakınları, ahlakî bozuklukla itham

edildiklerinden ulema ve sufiler genelde resmi makamları reddedip sultanların

hediyelerini geri çevirdiler. Bunlardan uzak durmak dindarlığın alameti olarak

kabul edildi. Dünyadan imtinayı ahlaki olarak onaylamanın yanında Raşid

halifeliği yeniden kurma ve Mehdi-i Muntazar’a karşı özlem eklendi. Bu taleple

aktüel dünyadan geri çekilme arzusu ifade edilirken aynı zamanda da her şeyin

sabit hali tasdik ediliyordu.

Hanbelilerde bundan daha aktif davranışlar makulleştirildi. Onlar ahlaki

ilkeleri geçerli kılmayı, alkolü ve fahişeliği önlemeyi ve rakip tarikatları kont-

rolleri altına almayı denediler. Zaman zaman, gönüllüleri cihada çağırıp (özel-

likle X.-XI. yüzyıllarda) halifeliğin politik gücünü yeniden tesis etmeye girişti-

ler. Bu faaliyetleri ile aslında, mevcut siyasi yapıyı korumakla birlikte, İslam

ahlakına gereken önemi vermesi için rejime baskı yapmayı istediler. Mamafih

bütün Sünniler dünyayı olduğu gibi kabul ettiler. Ancak bu, dünyayı kayıtsız

şartsız kabul ve her şeyine iştirak anlamına gelmiyordu, doğrudan politikanın

içine girmediler, kamusal ahlakın düzelmesi için yapılan faaliyetlerin içinde yer

aldılar. Kendilerini nostaljik fikirlere ve eskatolojik özlemlere bıraktılar. Burada

hemen fark edilebileceği gibi bu, tipik entelektüel bir tutumdu.

Bu kompleks yönelimin ana sebebi, Müslüman dini birliklerin kısmen de

olsa, hiçbir zaman diğer sosyo-politik kurumlardan tamamen ayrılamamaların-

da görülmelidir. Sünnilerin tutumu tarikat ve yerel birliklerin içinde yaşayan

aşkın bir dini vizyon yansıtır. Bu aynı zamanda halife ve sultanların politik

çevrelerinde ve pederşahi sülale, köy ve diğer dayanışma birlikleri içermektey-

di. Bu sebepten dolayı dini ve dünyevi taahhütler arasında tümüyle bir gerilim

oluşmamış, aradaki karmaşık ilişkiler kabul, mesafe ve reddetme nüansları ile

ifade edilmiştir.

İslami Semboller ve Yerel Topluluklar

İslam’ın kurumsallaşmasının üçüncü ve son bölümüne yerel çevrede

rastlanır. Müslüman dini önderlik ve İslamî semboller, gruplara bölünen top-

lumun dini-siyasî birlikteliğini sağlamak için kullanıldı. Kuzey Afrika Berberi-

leri, yedinci yüzyıldan on üçüncü yüzyıla kadar Hariciler, Şiiler, Sünni ıslahçı-

lar ve daha sonra savaşçı sufiler, Fatımiler, Moraviler ve Muvahhidlerin gücü

altında Berberi devlette birleştirildiler. Doğu Arabistan’daki Hariciler, verimli

Altın Boynuz’daki Karmatiler ve Batı İranda’ki Safeviler; Müslüman dini önder-

Page 10: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

316 ● Ira M. LAPIDUS / Çev. Ahmet ÇEKİN

lik ile sembollerin ülkenin birliğini temin etmede –ve kaybolmaya yüz tutan

adaletli İslam toplumunu yeniden oluşturma çabalarında- temel bir rol oynadı-

ğı diğer örneklerdir.

Yerel topluluklar yoluyla yayılan İslami kimliğin işaretlerinden birisi de

şeyhlere ve kutsal eşyalara gösterilen saygıda bulunmaktaydı. Tanrı ile insanlar

arasında bir aracı olarak şeyhlere saygı göstermenin gereği ve öğretisi XIII.

yüzyıldan önce kararlaştırılmıştı. (Tarikatların özel) uygulamaları ve kutsal

şeylere saygıları günlük pratiklerin bir parçasıydı ve hurafe inançları halk İs-

lam’ının bir parçası haline gelmişti. Sonraki aşamalardan biliyoruz ki şeyhler

genel olarak maddi dünya ile ruhi dünya arasında aracılar ve keramet ehli aynı

zamanda hayır dağıtıcılar olarak kutsal kabul edildiler. Bu yapı içinde şeyhler

ve ulema yerel düzeyde; anlaşmazlıklarda arabulucu, kabile reislerinin seçi-

minde etkili ve kolaylaştırıcı, ticareti organize eden, muska yazan, sünnet-

evlilik-ölümle ilgili resmi ve dini işlemleri yapan, bayramları düzenleyen, beyaz

büyü (olumlu büyü) yapan ve insanın manevi hayat ile Tanrı arasındaki müş-

kül bağlantılarını sağlayan fonksiyonlar gördüler. Bu tip tasavvuf; İslami olan

ve olmayan sembol ve pratiklerin bir karışımı olarak yerel adetler ile evliyaların

mezarlarına saygıyı teşvik etti. Daha sonra bu kutsal şeyler bir gelir getirici

mülk olarak yapılandırıldı ve şeyhin halifesi veya tarikat üyeleri tarafından

idare edildi. Bu oluşum çevresindeki herkes orada yatan veliye dua etmenin

manevi bir fayda sağlayacağına, etki edeceğine inanırlardı. Bu tür tasavvuf;

kişiyi tabiatın gaybî güçlerinden koruyan, ahlaki ve meçhul Tanrısal lütufları

gerektiren bir çeşit din idi.6

İslam mecburi olarak kolektif davranma gücüne sahip bir topluluğa kıla-

vuzluk etmedi, bilakis değişik kabilevi, yerel, dil, etnik ve diğer yapıları muha-

fazaya hizmet ederek beraber bir kimlik oluşturdu. Müslüman inancının ve

davranışının bu tarz yerel farkı; temel olarak şehir Müslümanlığında olduğu

gibi köy MüslümanlığınınYakın ve Ortadoğu Müslüman toplumlarının organi-

zasyonunda üçüncü alanı oluşturmaktadır. Aynı zamanda Sünni-şer’i-tasavvufi

ve diğer değişik tasavvuf anlayışlarının dini yaşamını temsil etmekteydi.

Sonuç

Eğer Yakın ve Ortadoğu İslam toplumlarının kurumsallaşma sürecine

tekrar göz atacak olursak, Weber gibi sadece Arapları değil Atlas okyanusun-

dan Pamir yaylalarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan bütün halkları etkile-

yen karizmatik önderi ile, inanç tasavvuru, pratikler, kimlikler, organizasyonla-

rı ve vizyonu olan bir hareketten işe başlamamız gerekir. Zaten kurumsallaşma

6 Bkz. J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971.

Page 11: İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşmaisamveri.org/pdfdrg/D03583/2010_1_1/2010_1_1_CEKINA.pdf · 2015. 9. 8. · İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma 309 getirdi

İlk Dönem İslam Toplumlarında Kurumsallaşma ● 317

yerel, ekonomik, dini ve idarî kurumlara sahip toplumlarda gerçekleşti. Bu

mevcut kurumların transformasyonu demekti. İslam bir anlamda devlet elitinin

kimliğinin oluşmasına ve İslam imparatorluğu ile çok sayıda onun ardılı olan

devletlerin meşrulaştırılmasına hizmet etti. O, özel bir dini inanç içeriğine, dini

pratiğe, belli kişilere saygıya ve yerel hukuku korumaya dayalı şehirli tarikat ve

dini topluluklar biçimini aldı. Aynı zamanda, kabilelere ve diğer gruplara nü-

fuz ederek bunları siyasi hareketlere ve kutsal hükümranlığı, inancı ve sembol-

leri kabul eden halklara dönüştürdü. Kurumsallaşmanın çeşitli süreçleri ve

tiplerinden bahsettiğimi ve bu konuda devletlerden, dini birliklerden ve yerel

topluluklardan çok sayıda örnekler verilebileceğimi tekrar belirtmek istiyorum.

İslamın baskın olduğu bu tip birlikler ve onların ilişkileri İslam toplum sistemi-

nin bulunduğu her yerde ortaya çıkmıştır. İlk dönem Yakın ve Orta doğu top-

lumlarının bu kaba modeli İslam toplumunun daha sonraki gelişmeleri için bir

paradigma sunmaktadır. Yerel ve bölük pörçük gruplara atfen kullandığım

Müslüman devlet, Müslüman dini birlik ve Müslüman kimlik kavramları muh-

telif kombinasyonları ve varyasyonlarıyla dünyanın başka bölgelerinde ve ardı

ardına gelen dönemlerde Müslüman toplumunu tahlil etmeye yarayan ideal

tiplerdir. Bu durumda Weber’den öğreneceğimiz, kişinin İslam ahlakı ve top-

lumu hakkındaki kendi amiyane kavramlarından nasıl kurtulup da daha girift

bir model inşa edebileceğidir.