lij - islam-portal.comislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c02/c020451.pdf · İmam-ı azam ebu...

3
grubuna girer. Kerim'in 153 yerinde Allah'a nisbet ve daha çok esrna-i hüsnadan bir isimle birlikte Bunlar hakim. se- mr. vasi'. aziz. habir. kadir, halim. ve fettah isimleridir. Bu isimlerle alim birbirini teyit ve tavzih etme. ilm-i ilahinin cihetlerini gösterme gibi münasebetler Alim ism-i ce- ITti üç yerde aziz. bir yer de de habir is- miyle birlikte. mevsuf rudan ilahiyyenin olarak da kul- (b k. ei-E n'am 6/ 96; Yasin 36 / 38; ez-Zuhruf 43 / 9; et-Tahrim 66/ 3). Ya- bir isim olmadan bir fiil fonksiyonu icra ederek meful de "Allah müt- takileri bilendir" (Al- i im ran 3/ 5); "0 , gönüllerin bilendir" (ei-Enfal 8/ 43) gibi. esrna-i hüsna hadisinde yer almamakla birlikte Kur'an'da Allah'a nisbet edilen. ilm kökünden üç daha alim. allam. "Bilen" alim ( ve "çok bilen. yegane bilen " allarn ( ). tamlama halinde. birinci- si gayb kelimesine, ikincisi ise guyüba muzaf olarak tek birer isim gibi Hakk'a nisbet Bundan "ya alim". "ya allam ". "ya allame" bir hi- Allah Teala için tas- vip " Daha iyi bilen" mana- a'lem ( ) ise Kur'an ' da harf-i ta 'rifsiz olarak yer ve ekseriya fiil fonksiyonu icra ederek meful A'lem, dil bilgisi mukayese bildiriyorsa da Allah'a nisbet ayetlerde öbür taraf zikredilmez. Bu se- beple a'lemi mutlak de kabul ederek "yegane bilen" da daha uygun olur. Kerim'de ilm kökünden türe- olan ta 'lim fiili Allah'a nisbet edil- mekle birlikte (mesela bk. ei -Bakara 2/ 3 -32), Fahreddin er-Razfnin rivayetine göre "ya muallim" bir Allah için konusunda ittifak : el·Mü{redat, "'ilm" md .; "'ilm" md.; Beyhakf, el- Esma, s. 20·21, 45; Gazzalf. sadü 'l-esna, s. 61·62; Fahreddin er-Razf. Leva- mi'u'l-beyyinat, s. 230-234; Suat Kur 'an 'da Ulühiyy et , istanbul 1987, s. 145· 149. liJ SuAT L L (bk. el- ALiM ve'l- Azam Ebu Hanife'nin (ö. 150 / 767) akaide dair risalelerinden biri. _j _j talebelerinden Ebü Mukatil Hafs b. Selm'in rivayet ve Azam'a ait ileri sürdükleri bu risale Ma- türidi. Fürek. yini, Ali b. Muhammed ei-Pezdevi, Ebü'l- Yüsr el-Pezdevi. Abdülaziz ei-Buhari ve Bezzazi gibi birçok alim Ebü Hanife'ye nisbet edili r. Katib Çelebi. mail Cari Brockelmann ve Fuat Sezgin de bu Ebü Hani- fe'nin risaleleriyle birlikte el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'i de metinterin kelam tertibe göre düzenleyip Beya - zizade Ahmed Efendi. geçen risa- lede yer alan birçok meseleyi. Necmed- din Ömer en-Nesefi, Bezzazi (KerderT) ve Harizmi' nin Ebü Hanife kendisine nis- bet ederek zikrettiklerini nakleder (bk s. 22). HatTb belirtmemekle birlikte eserler telif bildi- rir (bk Tarfl]-u Bagdad, XIII, 338, 342) Bezzazi. ve Zebidi bunu teyit ederek, Ebü Hanife'yi kendi heplerinden göstermeye Mu'te- zile'nin ona ait hiçbir eser el- 'Alim ve'l-müte 'allim ile dört risalenin Ebü Hanife el-Buhari'ye ait öne sürdüklerini, bunu da sözü edilen eserlerin kendi mezhepleri- ne ihtiva için kaydederler. Eserin Ebü Hanife'ye nisbet edilmesi konusunda sadece Ze- hebi bir nakleder ve Ahmed b. Ali es-Süleymani'nin. Ebü Mukatil Hafs b. Selm'den el-'Alim ve'l-müte'allim eserin sahibi olarak söz zik- reder (b k Mr za nü'f.i 'tidal, 558) . Müs- Schacht. Zehebi'nin bu bilgiye deliliere dayanarak el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'in Ebu Hani- fe'ye nisbet edilmesinin nu öne sürer (bk. Oriens, XVII, 96-102). W. Madelung da bu (bk su, XXXII , 233) . deliller 1. Eserin yer alan isnad zinciri. bu risalenin Ebü Ha- nife' ye ait Çün- bu rivayet zinciri, asker ola rak bilinen ve 6S1'de (1253) ölen Ali b. HaiTI ile dört nesil ravi ile Matüridi'ye 333/ 944) Aradaki 318 nesil r avi ile ise 2. Eserde yer alan soru ve cevaplar üslübu Bundan bir talebesinin verdi- cevapla rd an söylenen eser Ebü Hanife'ye ait olamaz. 3. Eserin mu- kaddimesindeki üslüp ve ifade Ebü Ha- nife döneminde üslüba ben- zememektedir. 4. Eserde muhtelif iti- kadi mezhepler cereyan eden yer Halbuki bun- lar Ebü Hanife'nin dönemde mevcut Bu husus onun hicri ll. ikinci itibaren gösterir. s. Eserin üslübu ile Ebü Hanife'ye nisbet edilen hu'l- ebsat ve er-Risôl e'nin üslübu ta- mamen ileri bu eserin Ebü Hanife'ye ait im- Çünkü nesil ravinin 318 mümkündür. Nite- kim 911'de ( 1505) vefat eden Süyüti'nin ali on bir ravili olup her bir ra- vi nesli ortalama seksen iki ken söz konusu edilen isnad zincirinde bu rakam üç dü- Matüridi'ye ait he götürmeyen Te, vilatü '1- an 'da bizzat Matüridi el- 'Alim ve' l-müte 'al- Jim 'i Ebü Hanife'ye nisbet etmektedir (vr. 828" ). Soru ve üstü- bu eserin Ebü Hanife'ye ait ol- sadece soru ve cevapla- müellifin kaleminden ortaya koyar. Zira talebelerin na ait takrirleri geçirip rivayet et- meleri ilk dönemlerin bi r Ese- rin (hutbesinde) bulunan kelime ve ifadeterin ilk deviriere ait ol- Fürek'in bu konuda- ki ile durumda- Zira Fürek bu hutbeyi eserin Ebü Hanife'ye ait bir de- Iili sayarak böyle bir hutbeyi ancak onun gibi büyük bir ifa- de eder (bk . 'Alim ue 'l·müte 'al/im, I60 b). Eserde yer alan hi c- ri ll. ikinci itibaren ortaya konular üzerind.e olabilece- ise herhangi bir temele dayan- Çünkü mezhep hicri 1. sonu ile ll. da çok bir mevcuttu. Hatta itikadi mezhep de- 461

Upload: others

Post on 21-Sep-2019

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

grubuna girer. Kur'an-ı Kerim'in 153 yerinde Allah'a nisbet edilmiş ve daha çok esrna-i hüsnadan diğer bir isimle birlikte kullanılmıştı r. Bunlar hakim. se­mr. vasi'. aziz. habir. kadir, halim. şakir ve fettah isimleridir. Bu isimlerle alim arasında birbirini teyit ve tavzih etme. ilm-i ilahinin farklı cihetlerini gösterme gibi münasebetler vardır. Alim ism-i ce­ITti üç yerde aziz. bir yerde de habir is­miyle birlikte. mevsuf olmaksızın . doğ­

rudan zat-ı ilahiyyenin adı olarak da kul­lanılmıştır (b k. ei-En'am 6/ 96; Yasin 36 / 38; ez-Zuhruf 43/ 9; et-Tahrim 66/ 3). Ya­nında başka bir isim olmadan kullanıl­

dığında bir çeşit fiil fonksiyonu icra ederek meful de almıştır: "Allah müt­takileri bilendir" (Al-i im ran 3/ ı ı 5); "0 , gönüllerin sırlarını bilendir" (ei-Enfal 8/ 43) gibi.

Meşhur esrna-i hüsna hadisinde yer almamakla birlikte Kur 'an'da Allah'a nisbet edilen. ilm kökünden türemiş üç sıfat daha vardır : alim. a·ıem, allam.

"Bilen" manasındaki alim ( ~wı) ve "çok bilen. yegane bilen" anlamındaki allarn ( ~YI.l l ). tamlama halinde. birinci­si gayb kelimesine, ikincisi ise guyüba muzaf olarak kullanılmış, tek başlarına birer isim gibi Cenab-ı Hakk'a nisbet edilmemişlerdir. Bundan dolayı "ya alim". "ya allam". "ya allame" tarzında bir hi­tabın Allah Teala için kullanılması tas­vip edilmemiştir. "Daha iyi bilen" mana­sındaki a'lem ( ~ı ) ise Kur'an'da harf-i ta 'rifsiz olarak yer almış ve ekseriya fiil fonksiyonu icra ederek meful almıştır .

A'lem, dil bilgisi bakımından mukayese bildiriyorsa da Allah'a nisbet edildiği

ayetlerde öbür taraf zikredilmez. Bu se­beple a'lemi mutlak mübalağa değerin­de kabul ederek "yegane bilen" tarzın­da manalandırmak daha uygun olur.

Kur'an-ı Kerim'de ilm kökünden türe­tilmiş olan ta'lim fiili Allah'a nisbet edil­mekle birlikte (mesela bk. ei-Bakara 2/ 3 ı -32), Fahreddin er-Razfnin rivayetine göre "ya muallim" tarzında bir hitabın Allah için kullanılamayacağı konusunda ittifak vardır.

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb ei-İsfahanf. el·Mü{redat, "'ilm" md.; İbnü'I-Esfr. en -Nihtıye, "'ilm" md.; Beyhakf, el­

Esma, ve 'ş·şıfat, s. 20·21, 45; Gazzalf. el-Ma~· sadü 'l-esna, s. 61·62; Fahreddin er-Razf. Leva­mi'u'l-beyyinat, s. 230-234; Suat Yı ldırım . Kur'an 'da Ulühiyyet, istanbul 1987, s. 145· 149. liJ SuAT YıLDıRıM

L

L

ALİM

(bk. ALİM).

el-ALiM ve'l-MÜTEALLİM

(~~~Wl)

İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin (ö. 150 / 767)

akaide dair risalelerinden biri.

_j

_j

imam- ı Azam'ın talebelerinden Ebü Mukatil Hafs b. Selm'in rivayet ettiği ve bazı müsteşriklerin imam-ı Azam'a ait olmadığını ileri sürdükleri bu risale Ma­türidi. İbnü 'n-Nedim. İbn Fürek. İsfera ­yini, Ali b. Muhammed ei-Pezdevi, Ebü'l­Yüsr el-Pezdevi. Abdülaziz ei-Buhari ve Bezzazi gibi birçok alim tarafından Ebü Hanife'ye nisbet edilir. Katib Çelebi. İs­mail Paşa, Cari Brockelmann ve Fuat Sezgin de bu görüşe katılırlar. Ebü Hani­fe'nin diğer risaleleriyle birlikte el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'i de metinterin asılları­nı değiştirmeden kelam kitaplarındaki

tertibe göre düzenleyip şerheden Beya­zizade Ahmed Efendi. adı geçen risa­lede yer alan birçok meseleyi. Necmed­din Ömer en-Nesefi, Bezzazi (KerderT) ve Harizmi'nin Ebü Hanife hakkında yazdık­

Iarı menakıb kitaplarında kendisine nis­bet ederek zikrettiklerini nakleder (bk işaratü 'l·meram, s. 22). HatTb ei-Bağdadi, adlarını belirtmemekle birlikte İmam-ı Azam'ın bazı eserler telif ettiğini bildi­rir (bk Tarfl]-u Bagdad, XIII, 338, 342) Bezzazi. Taşköprizade ve Zebidi bunu teyit ederek, Ebü Hanife'yi kendi mez~ heplerinden göstermeye çalışan Mu'te­zile'nin ona ait hiçbir eser bulunmadığı­nı , el- 'Alim ve'l-müte 'allim ile diğer dört risalenin Ebü Hanife el-Buhari'ye ait olduğunu öne sürdüklerini, bunu da sözü edilen eserlerin kendi mezhepleri­ne zıt görüşler ihtiva ettiği için yaptık­larını kaydederler. Eserin Ebü Hanife'ye nisbet edilmesi konusunda sadece Ze­hebi farklı bir görüş nakleder ve Ahmed b. Ali es-Süleymani'nin. Ebü Mukatil Hafs b. Selm'den el-'Alim ve'l-müte'allim adlı eserin sahibi olarak söz ettiğini zik­reder (b k Mrzanü'f.i 'tidal, ı . 558). Müs­teşrik Schacht. Zehebi'nin naklettiği bu bilgiye ekiediği bazı deliliere dayanarak el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'in Ebu Hani­fe'ye nisbet edilmesinin yanlış olduğu­nu öne sürer (bk. Oriens, XVII, 96-102). W. Madelung da bu görüşe katılır (bk su, XXXII, 233) . Schacht'ın dayandığı

deliller şunlardır : 1. Eserin başında yer alan isnad zinciri. bu risalenin Ebü Ha-

el-ALİM ve'I-MÜTEALLİM

nife'ye ait olmasını imkansız kılar. Çün­kü bu rivayet zinciri, İbn Kadı'!- asker olarak bilinen ve 6S1'de (1253) ölen Ali b. HaiTI ile başlayıp dört nesil ravi ile Matüridi'ye (ö 333 / 944 ) ulaşır. Aradaki 318 yılın beş nesil ravi ile kapanması ise imkansızdır. 2. Eserde yer alan soru ve cevaplar aynı üslübu taşır. Bundan dolayı bir talebesinin sorularına verdi­ği cevaplardan oluştuğu söylenen eser Ebü Hanife'ye ait olamaz. 3. Eserin mu­kaddimesindeki üslüp ve ifade Ebü Ha­nife döneminde kullanılan üslüba ben­zememektedir. 4. Eserde muhtelif iti­kadi mezhepler arasında cereyan eden tartışmalar yer almaktadır. Halbuki bun­lar Ebü Hanife'nin yaşadığı dönemde mevcut değildi. Bu husus onun hicri ll. asrın ikinci yarısından itibaren yazılmış olabileceğini gösterir. s. Eserin üslübu ile Ebü Hanife'ye nisbet edilen el-Fık­

hu'l- ebsa t ve er-Risôle'nin üslübu ta­mamen farklıdır.

Schacht' ın ileri sürdüğü bu görüşler eserin Ebü Hanife'ye ait olmasını im­kansız kılmaz. Çünkü beş nesil ravinin 318 yılı kapsaması mümkündür. Nite­kim 911'de ( 1505) vefat eden Süyüti'nin ali isoadları on bir ravili olup her bir ra­vi nesli ortalama seksen iki yılı kapatır­ken yukarıda söz konusu edilen isnad zincirinde bu rakam altmış üç yıla dü­şer. Ayrıca Matüridi'ye ait olduğu şüp­he götürmeyen Te, vilatü '1- ~ur, an 'da bizzat Matüridi el- 'Alim ve'l-müte 'al­Jim 'i Ebü Hanife'ye nisbet etmektedir (vr. 828" ). Soru ve cevapların aynı üstü­bu taşıması eserin Ebü Hanife'ye ait ol­madığını değil, sadece soru ve cevapla­rın aynı müellifin kaleminden çıktığını

ortaya koyar. Zira talebelerin hocaları­na ait takrirleri yazıya geçirip rivayet et­meleri ilk dönemlerin bir özelliğidir. Ese­rin baş tarafında (hutbesinde) bulunan kelime ve ifadeterin ilk deviriere ait ol­madığı iddiası, İbn Fürek'in bu konuda­ki değerlendirmesi ile çelişir durumda­dır. Zira İbn Fürek bu hutbeyi eserin Ebü Hanife'ye ait olmasının açık bir de­Iili sayarak böyle bir hutbeyi ancak onun gibi büyük bir imarnın yazabileceğini ifa­de eder (bk. Şerf:ıu 'l · 'Alim ue 'l·müte 'al/im, I60b). Eserde yer alan tartışmaların hi c­ri ll. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan konular üzerind.e olabilece­ği iddiası ise herhangi bir temele dayan­mamaktadır. Çünkü mezhep tartışmala­rı hicri 1. asrın sonu ile ll. asrın başların­da çok canlı bir şekilde mevcuttu. Hatta itikadi mezhep tartışmalarının aşırı de-

461

el-ALiM ve'I -MÜTEALLiM

receye varmasından rahatsız olan imam-ı Azam ' ın olabildiğince bunlardan uzak kalmaya çalıştığı bilinmektedir (bk. Taş­köprizade, ll, I 54). Ayrıca, ona ait olduk­ları kabul edilen el-Fıkhu'l-ebsat ve er­Risô.le ile el-CAlim ~e'l-müte c~llim 'in üs!Opları arasında değişik müellifler ta­rafından yazıldıklarını gösterecek derece­de bariz bir farklılı k da yoktur. Her üçün­de yer alan görüşler ise birbirini destek­leyici ve tamamlayıcı mahiyettedir. Bu­nun yanında, eserde geçen ircii kelime­sinden hareketle Schacht'ın el- cAlim ve'l-müte callim'i Mürcie'nin ilk kaynak­larından sayması ve müellifinin kendi zümresine Mürele adını verdiğini öne sürmesi de doğru değildir. Zira müellif irca kelimesini. "büyük günah işieyenin dinden çıkmadığını ve küfre girmediğini ummak" anlamında kullanmıştır. iddia edildiği gibi o bu terimi. mezhepler tari­hindeki yaygın manasıyla, büyük güna­hın işleyene zarar vermeyeceği (bk. Şeh­ristanT, ı. I 39) anlamında kullanıp kendi zümresine de Mürele adını vermiş değil­dir. Buna göre, Schacht'ın delillerine da­yanarak tevatür derecesine varan bir ri­vayet! reddetmek ve el- cAlim ve'l-mü­te calJim 'in E bO Hanife'ye ait olmadığını söylemek mümkün değildir.

Bazı yazmalarda kaydedildiğine göre Hafs b. Selm'in, diğer bazı yazmalara göre ise Ebü Mutr el-Belhf'nin. hacası Ebü Hanife'ye sorduğu soruların cevap­larından oluşan risale. adını diyalogda kullanılan el-alim (hoca) ve el-müteallim (öğrenci) kelimelerinden alır. Bazı müel­lifler eserdeki soru ve cevapların Ebu Hanife tarafından düzenlendiğini ileri sürüyorsa da gerçekte her ikisinin de onun takrirlerini yazan talebelerinden birinin kaleminden çıkmış olması kuv­vetle muhtemeldir.

Risale kırk üç soru ve cevaptan mey­dana gelmiştir. İtikad konularında ken­disine sorulan bazı sorulara cevap vere­mediğini, ancak doğru olduğuna inan­dığı iman esaslarını savunamamakla bir­likte bunları terketmediğini, bu sebeple hak mezhebin temel prensiplerini öğ­

renmek ihtiyacında olduğunu açıklayan müteallime. ilim öğrenmenin önemi ve ilimle birlikte arnel-i salih işlemenin üs­tünlüğü anlatı larak risaleye başlanır. Da­ha sonra, sosyal ve kültürel şartların de­ğişmesi sebebiyle, ashabın araştırmaya girmediği itikadf konuları incelemenin kaçınılmaz olduğu , ortada dolaşan gö­rüşlerin hak ve batı! olanlarını birbirin­den kesin çizgilerle ayırmanın ve bir ta­raftan hak mezhebi benimserken diğer

462

taraftan da Şia. Havaric ve Mürele'ye ait görüşlerin yanlışlığına hükmetmenin ge­rekli olduğu, zira bunların öne sürdükleri nakli delillerin iddialarını ispatlayıcı ni­telikte olmadığı, Hz. Peygamber'in in­sanları tırkalara ayırmak için değil bir­leştirmek için gönderildiği ifade edilir.

Ardından, sorulan sorulara verilen ce­vaplarda arnelden ayrı olan imanın. ne­tice itibariyle hepsi de aynı manaya ge­len "tasdik". "marifet", "yakin", "ikrar· ve "İslam" unsarlarından ibaret olduğu, peygamberlerle melekler de dahil olmak üzere mürninterin imanları arasında ma­hiyet bakımından bir fark bulunmadığı belirtilir ve meseleleri kıyasla çözmenin önemine işaret edilerek kebire* konu­suna geçilir. Burada şirkin dışında bü­tün günahların bağışlanabileceğine. an­cak kebireye nisbette küçük günahların daha kolay affedilebileceğine, bütün gü­nahlar için tövbe etmenin gereğine, gü­nahkar mürninterin Allah düşmanı kabul edilemeyeceğine, zira günahın inkardan değil ihmal, şehvet duygusu, tövbeden sonra affedilme ümidi gibi beşeri zaaf­lardan kaynaklandığına temas edilerek küfrün manası açıklanır ve sınırı çizilir. Hz. Muhammed'in peygamberliğini red­detmek. Allah'a evlat nisbet etmek. in­kar ve tekzip • ifadeleri kullanmak, ka­firlere ait dini kıyafetleri giymek, nimet­Ierin Allah'tan olduğunu inkar etmek, dinin herhangi bir esasını reddetmek, bütün hadiselerin gerçek sebebinin Al­lah olduğuna inanmamak küfre girme­nin sebepleri ve küfür alametleri olarak sayılırken dil ile ikrar edip kalp ile inkar etmenin münafıklık olduğu kabul edilir. Allah'ın varlığını ve Hz. Muhammed'in nübüwetini dil ile ikrar etmek. kıbleye

j yönelmek, camiye gitmek ve islamı kı­ı yafet giyrnek de imanın alametleri ara­sında zikredilir. Ayrıca bir mümine kafir diyenin kafir değil yalancı kabul edilme­sinin gerektiğine işaret edilir. Risalenin daha sonraki kısmında Hz. Peygamber'in cennetle mujdelediklerinin cennete gi­decekler!. müşriklerin ise cehenneme gi­recekler!, bunların dışında kalan ehl-i tevhidin doğrudan cennete girmesi ko­nusunda kesin bir hüküm vermeksizin hem af ümidi hem de azap korkusunun bahis konusu olduğu belirtilir. Havaric'in tekfir* konusunda delil olarak öne sür­düğü bazı hadislerin sahih olamayacağı ifade edilir. Çünkü bu tür rivayetler, bir kebfre olan zina fiilini işleyen mürnin­lerden bu fiilieri sonunda da "mümin" vasfını kaldırmayan Kur'an ayetleriyle (bk en-Nur 24/2) çelişmektedir. Allah'ın

peygamberler vasıtasıyla değil. peygam­berliğin Allah'ın bildirmesi yoluyla bilin­diğine de temas eden risale iman. amel ve küfürle ilgili diğer bazı hususların

açıklanmasıyla sona erer.

el- CAlim ve'l-müte callim, kelam il­mi nin bazı mühim meselelerini vazedip bunları Ehl-i sünnet'e göre açıklayan ilk eserlerden sayılır. En önemli özellikle­rinden biri. iman esaslarını açıklamak­ta kıyası kullanması ve zihni kavramları müşahhas hale getirerek bunları her­kesin anlayacağı bir üslupla ifade et­mesidir.

Risale orta boy otuz dört sayfa olup istanbul'da (ts ı. HaydarabM'da ( 1349)

ve M. Zahid Kevserf tarafından Kahire'de (I 949) yayımlanmıştır. Muhammed Rev­vas Kal'aci ile Abdülvehhab el-Hindi en­Nedvf eseri tahkik ederek neşretmişler­dir (Halep ı 972). Ayrıca Mustafa Öz' ün Türkçe tercümesiyle birlikte de basıl­

mıştır (İstanbul I 981)

Beyazizade Ahmed Efendi'nin İşô.rô.­

tü '1- merô.m 'ında n başka, bilindiği ka­darıyla, müstakil olarak yapılan tek şer­hi İ bn FOrek'e aittir. İbn Fürek. dinde müslümanların imamı kabul ettiği Ebü Hanife'ye nisbet edilen el- cAlim ve'l­müte calJim 'in kendisine hasen isnadla ulaştığını. muhtevasından büyük bir ali­me ait olquğunun anlaşıldığını, akaid problemlerini delilleriyle açıkladığını. baş tarafında yer alan ve Allah'ın sıfatlarıy­la ilgili olan girişin Ebü Hanife'nin tev­hid ilminde diğer imarnlara karşı olan üstünlüğünü gösterdiğini belirtmiş ve çok kısa olan bu girişi uzun uzadıya şer­hetmiştir. Burada Mu'tezile, Cehmiyye, felasife ve Batıniyye'nin s ıfat• telakki­lerini akli ve nakli delillerle reddetmiş, Allah'ın tenzfhi sıfatları üzerinde önem­le durmuş ve her iki grup sıfatın ihtiva ettiği manalara değinmiştir. Söz konu­su görüşlere yapılmış veya yapılması

muhtemel itirazları da zikredip cevap­landırmıştır. İbn FOrek "el-alim" ve "el­müteallim" kelimelerinin, ketarn ilminde çok kullanılan "Eğer biri itiraz ederse ona şöyle cevap verilir" ( ... .JJL<; .... ~.:ıl! ) şeklindeki telif tarzına tekabül ettiğini söyler ve böylece eserdeki soru- cevap­ların imam-ı Azam tarafından kaleme alındığına işaret ederek mukaddimeden sonra esas metnin şerhine geçer. Bura­da taktidin reddi, nazar* ve tefekkilrün lüzumu, kelam ilmiyle uğraşmanın öne­mi, imanın tarifi, mahiyeti. rükünleri, marifet ve arnelle ilişkisi. hak ve batılın birbirinden ayırt edilmesi . iman - islam

ayırımı. dinin tarifi ve manaları. şeriat­larda nesih meselesi, imanda derece farkları. sevginin itaat ve isyanla alaka­sı. Hz. Muhammed'in peygamberliğini

kabul etmedikçe imanın gerçekleşme­yeceği. peygamberlere karşı işlenecek

suçların hükmü. kebfre sahibinin duru­mu. iman ve küfrün sınırları. kimlere kafir deni l ebileceği. münafıklığın ger­çek manası. kebfrenin arnel-i salih üze­rindeki tesirleri (i hbat ). kulların fiilieri ile Allah' ı n sıfatları arasındaki münase­bet gibi konulara yer verir. Her konuda değişik mezheplerin görüşlerini delille­riyle birlikte tahlil edip tenkide tabi tu­tan İbn Fürek. şerhin sonunda. kitabın başından sonuna kadar yaptığı açıkla­malarla. İmam-ı Azam'a iftira ederek onu kendi mezheplerinden göstermek isteyen Mu'tezile. Havaric, Kaderiyye ve Kerramiyye gibi b id· at fırkalarının id­dialarını çürüttüğünü. böylece imam-ı Azam'ın mezhebine bağlı olan Ehl-i sün­net mensuplarını uyarmak istediğini bil­dirir. Orta boy altmış a ltı varak olan şer­hin bilinen tek nüshası Murad Molla Kü ­tüphanesi'nde bulunmaktadır (nr. 1827)

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü Hanife. el· 'Alim ve'l·müte 'al/im, Süley· maniye K tp. , Fatih, nr. 5392; Aşir Efendi , nr. 412 / 2; Yenicami , nr. 1190 ;s ; Matüridi, Te' vf. /at, Üsküdar Selim Ağa Ktp. , nr. 40, vr. 828b ; ibnü'n-Nedim. e/Fihrist, s. 256; ibn Fürek. Şer· f:ıu ' l· 'Alim ve'f.müte'allim, Murat Mol la Ktp., nr. 1827, vr. 159b, 160b; Hatib, Tarfbu Bag· dad, XIII, 338, 342 ; isferayini. et·Tebşrr, s. 113; Pezdevi. ef.Uş ül {Keşfü 'l-esrar içinde), istanbul 1308, 1, 8; Ebü'I-Yüsr ei-Pezdevi, Uşülü'd·dfn

{ nşr. Hans Peter Linss), Kahire 1383 / 1963, s. 4 ; Şehristani, eJ.Milel {Kilani). ı , 139; Abdülaziz el-Bu ha ri. Keşfü '/·esrar, istanbul 1308, 1, 8; Ze­hebi. Mfzanü 'l·i'tidal, 1, 558 ; Bezzazi. Mena· kıbü Ebi Hanife, Beyrut 1401 / 1981, s. 122; Süyüti. Tedribü'r·ravf, s. 360; Taşköprizade,

Miftahu 's·sa 'ade, ll , 154·159; Beyazizade Ah­med Efendi , İşaratü 'l·meram { nşr. Yüsuf Abdür­rezzak). Kah i re 13691 1949, s. 21 ·23; M. Zahid Kevseri. "Kelime 'an İşarati'l-meram", a.e., Mukaddime, s. 6; Zebidi, İthilfü 's·sade, ll , 13· 14; Keşfü 'z·?unün, ll, 1437; Hediyyetü 'l·'arifin, ll, 495; M. Ebü Zehre. Ebü Hanife, Kahire 1366/ 1947, s. 167, 182·183; Brockelmann, GAL Suppl. , 1, 287 ; Sezgin, GAS, 1, 418 ; inayetullah iblağ. Eba Hanife ei·Mütekellim, [baskı yeri yok[ 1390 / 1971 , s. 111; Müneccid, Mu'cem, IV, 48 ; M. Revvas Kal'aci, Mevsa'atü fıkhi 'Aif b. Ebi Talib, Dımaşk 1403/ 1983, s. 650; J. Schacht.· "A n early MurQii'ite treatise : The Ki tab al " 'Alim wal-Muta 'al!im", Oriens, XVII, Leiden 1964, s. 96·1 02; a.mlf .. "Ahil Hanlfa al-Nu 'man", E/ 2 {Fr.) , 1, 127; W. Madelung. "Early Sunni Doctrine Canceming Faith as Reflected in the Kitiib al-lman of Ahil 'Ubayd al -Qasım b. Sallam (d. 224/839}", St.!, XXXII { 1970), s. 233. liJ YusuFŞEvKiYAvuz

L

ALiMCAN BARUDİ (1857·1921)

Rusya müslümanları müftüsü, eğitimci, gazeteci ve Nakşi şeyhi.

_j

Kazan vilayetinin Barudi (bugünkü Ta­tar Özerk Sovyet Sosya list Cumhuriyeti '­nin Porhnaya Sloboda) yöresinde doğdu. Babası tüccar Muhammedcan Bünya­minoğlu , annesi BfbT Fahrünnisa Ha­nım'dır. İlk öğrenimini idii-Ural'da Mü­sa Carullah Bigi, Zahir Bigi. Hadi ve Sad­ri Maksudi (Arsa!) gibi devrin ileri gelen­lerinin de okuduğu Gölboyu Medrese­si'nde, yüksek tahsilini ise yedi yıl kal­dığı Buhara'da yaptı. Cemaleddfn-i Ef­ganf, Muhammed Abduh. Şehabeddfn-i MercanT gibi müslüman fikir önderle­rinin tesirinde kalarak eğitim işlerine

önem verdi. 1884'te açtığı "usül-i cedfd " okuluyla, Rusya müslümanlarının eğitim ve kültür seviyelerinin yükseltilmesi ça­lışmalarında başarı kazanmış olan Gas­pıralı İsmail Bey'in yolunda yürüyerek yeni usullerle eğitim yapmak üzere Mu­hammediyye Medresesi'ni kurdu (190 1).

Kazan Türkleri'nin olduğu kadar bütün Rusya müslümanlarının uyanış hareket­lerinde büyük payı bulunan ve devrin en ileri eğitici kadrosuyla her bakımdan en iyi eğitim kuruluşu olarak tanınan, ibtidaf, rüşdiye, idadf ve aliye kısmı ol­mak üzere eğitimin her kademesine sa­hip bu müessesede idarecilik ve hocalık yaptı. islami ilimierin Arapça yanında Türkçe olarak da okutulmasının öğren­cilerin yetişmesi bakımından daha fay­dalı olacağı kanaatinde olduğundan , ço­ğu medresedeki derslerde okutulmak üzere Ezkarü's-saldt, Bed'ü'l-maarif, Muamelôt-ı Diniyye gibi eserler yazdı.

Alimcan Barudf bu faaliyetlerinin ya­nında idii-Ural'daki siyası ve sosyal ha­reketlere de etkili bir şekilde katıld ı.

Rusya müslümanlarının tertip etmiş ol­duğu ikinci (!3-23 Ocak ı 906) ve üçüncü (16-21 Ağustos 1906) kongrelerde faal rol oynadı. Bilhassa üçüncü toplantıda dini- ruhanT müesseselerin ıslahı konu­sunda kurulan komisyona başkanlık yap­tı. Ayrıca ed-Dılı ve'l-edeb adıyla "usul-i cedfd"ciler safında yayın yapan, en uzun örnürlü dergilerden biri olma özelliğine de sahip bulunan bir mecmua çıkardı ( 1906). Ancak bütün bu çalışmaları Rus makamlarını tedirgin ettiğinden ve ye­nileşme hareketlerini benimsemeyen bir kısım "usül-i kadfm"cilerin de tesiriyle iki yıl müddetle kuzeydeki Vologda böl­gesine sürgün edildi ( 1908)

ALiMCAN BARUD!

Alimcan BarudT, Rusya'da 1917 Şubat ihtilalinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından faydalanmak iste­yen müslüman Türk unsurların 1-11 Ma­yıs arasında Moskova'da tertip ettiği

Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı'na katıldı. Burada İç Rusya. Sibirya ve Ka­zakistan müslümanlarının .dini işlerini

yürütmek için yapılan müftülük seçimin­de en fazla oyu alarak "Rusya Müslü­manları Müftüsü" seçildi. Onun bu ku­rultaydaki dikkat çekici faaliyetlerinden biri de. sert münakaşalara sebep olan kadın hakları konusunda MQsa Carullah ile birlikte, kadınların hayatın her saf­hasında erkeklerle eşit haklara sahip olduğu fikrinin kadınlar lehine çözülme­sini temin etmesidir. Ancak karar. böyle bir uygulamanın şeriata uygun olmadı­ğını ileri süren büyük ekseriyetin şid­

detli protestoları sebebiyle bir tavsiye mahiyetinde kalmıştır. Alimcan Barudf daha sonra Ufa'da kurulan İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarları'nın Milli Meclisi'n­de bulunmuş, bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra da bir müddet görevine devam ederek bu yıllarda müs­lümanların haklarının korunması yolun­da çalışmalar yapmıştır. Bu maksatla, 1918 Ağustosuna kadar Moskova'da elçi olarak bulunan Galip Kemal! Söyle­mezoğlu ile çeşitli görüşmeler yaparak Osmanlı hükümetinin Rusya'da yaşayan müslüman Türkler'le ilgilenmesini ve haklarını korumada kendilerine yardım­da bulunmasını temine çalışmıştır. Fa­kat faaliyetlerinden dolayı bir müddet sonra bolşeviklerce tutuklanarak birkaç ay hapsedildikten sonra serbest bırakıl­dı. O yıllarda Rusya'da ortaya çıkan kıt­

lık ve açlık yüzünden zor günler geçiren Alimcan Barudf Moskova'da vefat etti.

Aynı zamanda bir Nakşf şeyhi olan Alimcan Barudf "usQI-i cedfd" hareketi­nin eğitime uygulanmasında , yenil ikçi fi­kirlerin Rusya müslümanları arasında

yayılmasında ve bu yolla müslümanların şuurlanması, fikri ve kültürel seviyele­rinin yükseltilmesinde ilmi şahsiyetinin yanında, bilhassa tasawufi kişiliği ile mühim tesirler icra etmiştir. Fakat "ce­didciler" safında yer almakla birlikte. is­lam birliğini zayıftataeağı inancıyla milli­yetçilik gibi, dini ve millT hayata zarar ve­receği için Batıcılık akımiarına da taraf­tar olmamış, yazdığı eserlerde ve mec­muasında benimsediği bu fikirleri sa­vunmuştur. Alimcan BarudT, islam dün­yasının o zamanki kültür merkezleri olan istanbul. Şam. Mekke, Medine ve Kahi­re'de bulunmuş ve buralardaki tanın-

463