lij · 2018-05-25 · ediplerin sözleri kullanılmıştır. sözlükte madde başını oluşturan...

2
MÜCMEL ve mücmel bir kelime gibidir (DebQsl. s. 94; es-Serahsl, 32; Ala- eddin es-Semerkandl, s. 278). Bununla bir- likte fertlerine delaleti oldu- ve his, ve delillerle tah- sis ve tesbit halde mücmelin ancak onu söyleyen ya- bir yani zahiriyle istidlal caiz halde söyleyen sürece mücmelin zahiriyle istidlal caiz DavQd ez-Zahiri gibi aksini savunanlar bulunmakla birlikte alimlerinin bü- yük Kerim'de mücmel ifadelerin kanaatindedir; ancak vahyin sürecinde özellikle arneli ko- nularla ilgili olanlarda beyana ihtiyaç du- yulunca ya bizzat Kerim yahut Hz. Peygamber gerekli lar Çünkü yükümlülük içeren ayetlerin mücmel hal- de güç yetirilemez mü- kellef tutma gelir, halbuki din- de böyle bir durumun yoktur. Bil- hassa dinin mükelleflere yönelik ve bu ancak ve an- dik- kat çekerek bu konuyu biçimde inceleyen de ya yüküm- lülük getirmeyen bir konuda ya da dinde hiçbir bulunmayaca- söyler (el-fvluvafakat, 341-345) . Örfi yoluyla bir sö- zün mücmel Mesela, "Size domuz eti haram gibi ifadeler göre müc- mel zira yoluyla bu- rada hangi eylemin Ebü'l-Hasan el-Kerhl ve Ebu Abdullah el- Basri gibi alimler ise hükmün fiile de- nesneye gerekçesiyle bu tür ifadelerde neyin ay- beyan edilmesine ihtiyaç nu ileri (Gazzall. 346-347; Seyfeddin el-Amidl, lll , 12-14) . bir sözündeki bir yeni bir hükme mümkün haliyle ilgilidir. Dilde manaya çekilebilse de Arnidi'ye ve usul- cülere göre böyle bir olan anla- yeni hükmü göstermesidir, hal- de mücmel (a.g.e., lll, 21- 22). Mesela, "Kabe'yi tavaf hadi- sindeki "salat" kelimesinin sözlükteki an- (dua) (namaz) esas ve taharet vb. hükümler namaz gibi kabul edil- melidir. Gazzali ise böyle bir tercih yapma- delil mücmel kanaatindedir ( el-fvlüs- 454 fa, 356-357). Öte yandan bir ve lugavi tereddüt bulunursa Kadi Ebu Bekir göre onu mücmel saymak gerekir. ve Hanefi usulcüleri ise mana- esas söylerler. Gazzali'ye göre olumlu içerik hüküm için yasaklama içerik- liyse cmel Arnidi'ye göre olum- luysa terkyönündeyse lu- gavi zahir kabul edilme- lidir (a.g.e., 357-359; Seyfeddin el-Ami- dl, III, 22-24). bir hakikat veya mecaz hususunda tereddüt bulunursa mecazi kas- dair delil bulununcaya kadar hakiki tercih edilir ve mücmel sa- Mecazi hakiki manadan daha hale o takd irde örfü sebebiyle hakiki yerine mecazi mana tercih edilir (Gazzall. 359-360). BiBLiYOGRAFYA : Dilrim1. 42; Buhar!. 18, "Edeb", 27, 1, 77, 78; Müslim, "Müsa- 15at ve'l-müzara'a", 80-82; Mace, "Mui5addi- me". 6, "Ticarat", 48; Ebu Davüd. "Büyü"', 12; Tirmizi, "l\ader", 8; Cessas. Uceyl Casim Küveyt 1405/1985, 1, 63-79; Ebü'l-Hüseyin el-Basri, el-Mu'temed Muhammed Hamldullah). 1384/1964, 1, 317; Tal):uimü'l-edille f1 Halil Muhyiddin el -Meys). Beyrut 1421/2001, s. 94; Bad, {1 Abdullah Muhammed el-CübQrl). Beyrut 1409/ 1989, s. 195-215; el-Cüveyni, el-Burhan {1 Abdü laz !m ed-Dib). Devha 1399, 1, 419; Pezdev1. 38, 52-55; es-Serahs1. Ebü'l-Vefii el-Efganl). Haydarabad 1372 -+ Bey- rut 1393/ 1973, I, 132, 162, 168-169; Gazzal1, el- Kahire 1322/1904, 345-363; Alaed- din es-Semerkandi, M. Zek! Abdülber). Katar 1404/1984, s. 278, 341-342, 348, 354-357; Fahreddin er-Razi, Bey- rut 1408/1988, 1, 463-472; Seyfeddin el-Amidi, el- el-AcOz). Beyrut 1405/1985, lll, 9-24; Beyrut 1403/ 1983, ll, 158-162; Abdülaziz el-Buhar!, esrar, 1307, I, 54-55; et- {1 (Teftazan1. et- içinde). Kahire 1377/ 1957, 1, 38; el-Muvafal):at {1 Abdullah Di- raz). i yeri yoki 1395/1975 (Darü'l-fikri'I-Ara- b1), lll, 341-345; Süyüti, el-itl):an f1 'ulumi'l-Kur- 'an, Beyrut 1973, ll, 18-20; Ali Haydar Efendi, Usul-i Dersleri, 1966, s. 185-190; M. Edib Salih, Beyrut 1404/1984, I, 229, 276-310, 326-351; Fahrettin Atar, Usulü, 1988, s. 214-215; Zekiyyüddin islam Hukuk Ilmi- nin Esaslan (tre. Kafi Dönmez). Ankara 1990, s. 329-330; Ferhat Koca. islam Hukuk Me- todolojisinde Tahsis, 1996, s. 42-48, 75-77, 82-84; Kafi Dönmez, "Beyan", DiA, VI , 23-25; Salim a.e., XV, ll O. liJ FERHAT KocA MÜCMEL DEFTERi bürokrasisinde bir bölgenin tahriri sonucu hareketle genellikle durumunu üzere düzenlenen defter, icmal defteri L L (bk. MÜCMELÜ'l-LUGA ( WJIF.o) Faris'in (ö. 395/1004) daha çok sahih kelimeleri içeren Arapça _j _j kaynaklarda el-Müc- mel (Yakut, Il, 7) ve el-Mücmel fi'l-lwja (ibn Hall i kan, I, I 8) de müellif mukaddimesinde daha çok kelime ihtiva için Müc- melü'l-luga belirtir . Faris'in bir Mu'cemü me- gibi da telif tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Müellif, eserin alimlerden rivayetlerin mukaddimede Halil b. Ahmed, Ali b. Hamza el-Kisai, Ebu Amr Yah- ya b. Ziyad el-Ferra, Ebu Ubeyde Ma'mer b. Müsenna, Asmal, Ebu Zeyd el-Ensari, Ebu Ubeyd b. Sellam ve Düreyd gibi dil alimlerinin isimlerini kaydetmekte, fakat kaynak zikret- memektedir. Faris, Cevherl'nin luga'da gibi biçimde sahih kelimelere yer Köklerin ilk harflerine göre alfabetik olan eser ikinci ve üçüncü harflerinde de alfa- betik dizime riayet edilen ilk sözlüktür. Sözlük harf göre yirmi sekiz bö- lümden (kitab) Her bölüm iki harfli kelimeler (sünal), üç harfiHer (sü- lasl) ve daha fazla harfiHer olmak üzere üç harfi olan üçlülerle (sünal muzaaf) "Jjlj" de gibi iki harfin dörtlüler ikililer (sünal da ele Kelimelerin da illetli keli- meler hem hem leriyle kelimelerin ve Eserde az yer verilerek özlü bir sözlük ortaya konmaya olarak ol- mak üzere Kur'an ayetleri, hadis. mesel ve

Upload: others

Post on 06-Jan-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: liJ · 2018-05-25 · ediplerin sözleri kullanılmıştır. Sözlükte madde başını oluşturan bazı harflerin mahreç ve sıfatları, ses özellikleri ve diğer harflerle bir

MÜCMEL

ve mücmel bir kelime gibidir (DebQsl. s. 94; Şemsüleimme es-Serahsl, ı. ı 32; Ala­eddin es-Semerkandl, s. 278). Bununla bir­likte ammın fertlerine delaleti açık oldu­ğu ve anlamı his, akıl ve şer! delillerle tah­sis ve tesbit edilebildiği halde mücmelin anlamı ancak onu söyleyen tarafından ya­pılacak bir açıklamayla anlaşılabilir, yani ammın zahiriyle istidlal caiz olduğu halde söyleyen tarafından açıklanmadığı sürece mücmelin zahiriyle istidlal caiz değildir.

DavQd ez-Zahiri gibi aksini savunanlar bulunmakla birlikte İslam alimlerinin bü­yük çoğunluğu Kur'an-ı Kerim'de mücmel ifadelerin bulunduğu kanaatindedir; ancak vahyin nüzfılü sürecinde özellikle arneli ko­nularla ilgili olanlarda beyana ihtiyaç du­yulunca ya bizzat Kur'an-ı Kerim yahut Hz. Peygamber tarafından gerekli açıklama­lar yapılarak kapalılık giderilmiştir. Çünkü yükümlülük içeren ayetlerin mücmel hal­de bırakılması güç yetirilemez şeylerle mü­kellef tutma anlamına gelir, halbuki din­de böyle bir durumun örneği yoktur. Bil­hassa dinin mükelleflere yönelik hitabının amacına ve bu amacın ancak açık ve an­laşılır olmasıyla gerçekleşebileceğine dik­kat çekerek bu konuyu ayrıntılı biçimde inceleyen Şatıbl de mücmelliğin ya yüküm­lülük getirmeyen bir konuda olabileceğini ya da dinde hiçbir şekilde bulunmayaca­ğını söyler (el-fvluvafakat, ııı. 341-345) .

Örfi kullanım yoluyla anlaşılabilen bir sö­zün mücmel sayılıp sayılmayacağı tartı­şılmıştır. Mesela, "Size domuz eti haram kılındı" gibi ifadeler çoğunluğa göre müc­mel sayılmaz, zira örfı kullanım yoluyla bu­rada hangi eylemin yasaklandığı açıktır. Ebü'l-Hasan el-Kerhl ve Ebu Abdullah el­Basri gibi bazı alimler ise hükmün fiile de­ğil nesneye bağlanabileceği gerekçesiyle bu tür ifadelerde neyin yasaklandığının ay­rıca beyan edilmesine ihtiyaç bulunduğu­nu ileri sürmüşlerdir (Gazzall. ı . 346-347; Seyfeddin el-Amidl, lll , 12-14). Diğer bir tartışma, şariin sözündeki bir lafzı yeni bir şer'i hükme yarmanın mümkün olması haliyle ilgilidir. Dilde vaz'edildiği manaya çekilebilse de Arnidi'ye ve diğer bazı usul­cülere göre böyle bir lafzın açık olan anla­mı yeni şer! hükmü göstermesidir, şu hal­de mücmel sayılmamalıdır (a.g.e., lll, 21-22). Mesela, "Kabe'yi tavaf salattır" hadi­sindeki "salat" kelimesinin sözlükteki an­lamı (dua) değil şer'i manası (namaz) esas alınmalı ve tavafın taharet vb. hükümler açısından namaz gibi olduğu kabul edil­melidir. Gazzali ise böyle bir tercih yapma­yı haklı kılan delil olmadıkça lafzın mücmel sayılması gerektiği kanaatindedir ( el-fvlüs-

454

taş fa, ı. 356-357). Öte yandan bir lafzın şer! ve lugavi manaları arasında tereddüt bulunursa Kadi Ebu Bekir el-Bakıllanl'ye göre onu mücmel saymak gerekir. Bazı Şafiiler ve Hanefi usulcüleri ise şer! mana­sının esas alınması gerektiğini söylerler. Gazzali'ye göre olumlu içerik taşıyorsa şer'i hüküm için kullanıldığı, yasaklama içerik­liyse mücmel olduğu; Arnidi'ye göre olum­luysa şer'i manasının, terkyönündeyse lu­gavi manasının zahir olduğu kabul edilme­lidir (a.g.e., ı . 357-359; Seyfeddin el-Ami­dl, III , 22-24). Ayrıca bir lafzın hakikat veya mecaz manasında kullanıldığı hususunda tereddüt bulunursa mecazi anlamın kas­tedildiğine dair delil bulununcaya kadar hakiki manası tercih edilir ve mücmel sa­yılmaz. Mecazi anlamın kullanımı hakiki manadan daha yaygın hale gelmişse o takdirde kullanım örfü sebebiyle hakiki anlamı yerine mecazi mana tercih edilir (Gazzall. ı . 359-360).

BiBLiYOGRAFYA :

Dilrim1. "Şalat". 42; Buhar!. "Eıfuı", 18, "Edeb", 27, "AI:ıad", 1, "Büyı1"', 77, 78; Müslim, "Müsa-15at ve'l-müzara'a", 80-82; İbn Mace, "Mui5addi­me". 6, "Ticarat", 48; Ebu Davüd. "Büyü"', 12; Tirmizi, "l\ader", 8; Cessas. el-Fuşul fl'l-uşul (nşr. Uceyl Casim en-Neşeml), Küveyt 1405/1985, 1, 63-79; Ebü'l-Hüseyin el-Basri, el-Mu'temed (nşr. Muhammed Hamldullah). Dımaşk 1384/1964, 1, 317; Debı1s1, Tal):uimü'l-edille f1 uşuli 'l-fıl):h (nşr.

Halil Muhyiddin el-Meys). Beyrut 1421/2001, s. 94; Bad, if:ıkamü 'l-fuşul {1 a/:ıkami'l-uşul (nşr. Abdullah Muhammed el-CübQrl). Beyrut 1409/ 1989, s. 195-215; İmamü' l-Haremeyn el-Cüveyni, el-Burhan {1 uşuli'l-fıi):h (nşr. Abdü laz!m ed-Dib). Devha 1399, 1, 419; Pezdev1. Kenzü 'l-vüşul, ı ,

38, 52-55; Şemsüleimme es-Serahs1. el-Uşul (nşr.

Ebü'l-Vefii el-Efganl). Haydarabad 1372 -+ Bey­rut 1393/ 1973, I, 132, 162, 168-169; Gazzal1, el­Müstaşfa, Kahire 1322/1904, ı , 345-363; Alaed­din es-Semerkandi, Mizanü'l-uşul (nşr. M. Zek! Abdülber). Katar 1404/1984, s. 278, 341-342, 348, 354-357; Fahreddin er-Razi, el-Maf:ışül, Bey­rut 1408/1988, 1, 463-472; Seyfeddin el-Amidi, el­if:ıkam (nşr. İbrahim el-AcOz). Beyrut 1405/1985, lll, 9-24; İbnü 'l-Hacib, el-Mutıtaşar, Beyrut 1403/ 1983, ll , 158-162; Abdülaziz el-Buhar!, Keşfü 'l­

esrar, İstanbul 1307, I, 54-55; Sadrüşşerla , et­Tavzif:ı {1 f:ıalli gauami.Zi 't- Tenl):if:ı (Teftazan1. et­Telvif:ı içinde). Kahire 1377/ 1957, 1, 38; Şatıbi, el-Muvafal):at {1 uşüli'ş-şerf'a (nşr. Abdullah Di­raz). i baskı yeri yoki 1395/1975 (Darü'l-fikri 'I-Ara­b1), lll, 341-345; Süyüti, el-itl):an f1 'ulumi'l-Kur­'an, Beyrut 1973, ll, 18-20; Ali Haydar Efendi, Usul-i Fıkıh Dersleri, İstanbu l 1966, s. 185-190; M. Edib Salih, Tefsirü'n-nuşuş fl'l-fıi):hi'l-lslami, Beyrut 1404/1984, I, 229, 276-310, 326-351; Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü, İstanbul 1988, s. 214-215; Zekiyyüddin Şa'ban, islam Hukuk Ilmi­nin Esaslan (tre. İbrahim Kafi Dönmez). Ankara 1990, s. 329-330; Ferhat Koca. islam Hukuk Me­todolojisinde Tahsis, İ stanbul 1996, s. 42-48, 75-77 , 82-84; İbrahim Kafi Dönmez, "Beyan", DiA, VI , 23-25; Salim Öğüt, "Hafı", a.e., XV, ll O.

liJ FERHAT KocA

MÜCMEL DEFTERi

Osmanlı bürokrasisinde bir bölgenin yapılan tahriri sonucu

hazırlanan aynntılı kayıtlardan hareketle genellikle tirnarların durumunu

yansıtmak üzere düzenlenen defter, icmal defteri

L

L

(bk. TAHRİR).

MÜCMELÜ'l-LUGA ( WJIF.o)

İbn Faris'in (ö. 395/1004)

daha çok sahih kelimeleri içeren Arapça sözlüğü.

_j

_j

Kitabın adı bazı kaynaklarda el-Müc­mel (Yakut, Il, 7) ve el-Mücmel fi'l-lwja (ibn Hall i kan, I, ı I 8) şeklinde verilmişse de müellif mukaddimesinde daha çok sayıda kelime ihtiva ettiği için sözlüğüne Müc­melü'l-luga adını verdiğini belirtir. İbn Faris'in diğer bir sözlüğü Mu'cemü me­~ayisi'l-luga gibi Mücmelü'l-luga'nın da telif tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Müellif, eserin kaynakları arasında çağda­ŞI alimlerden naklettiği rivayetlerin yanı sıra mukaddimede Halil b. Ahmed, Ali b. Hamza el-Kisai, Ebu Amr eş-Şeybani, Yah­ya b. Ziyad el-Ferra, Ebu Ubeyde Ma'mer b. Müsenna, Asmal, Ebu Zeyd el-Ensari, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam ve İbn Düreyd gibi dil alimlerinin isimlerini kaydetmekte, fakat açıklamaları sırasında kaynak zikret­memektedir.

İbn Faris, çağdaşı Cevherl'nin Şı.J:ıfıJ:ıu'l­luga'da yaptığı gibi yalnız yaygın biçimde kullanılan sahih kelimelere yer vermiştir. Köklerin ilk harflerine göre alfabetik olan eser ikinci ve üçüncü harflerinde de alfa­betik dizime riayet edilen ilk sözlüktür. Sözlük harf sayısına göre yirmi sekiz bö­lümden (kitab) oluşmaktadr. Her bölüm iki harfli kelimeler (sünal), üç harfiHer (sü­lasl) ve daha fazla harfiHer olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. İkinci harfi şeddeli olan üçlülerle (sünal muzaaf) "Jjlj" örneğin­de olduğu gibi iki harfin tekrarıyla oluşan dörtlüler ikililer (sünal mutabık) kapsamın­

da ele alınmıştır. Kelimelerin bulunmasın­da kolaylık sağlamak amacıyla illetli keli­meler hem asılları hem dönüşmüş şekil­leriyle verilmiştir. Bazı kelimelerin yapısı, eş anlamlıları ve çoğul şekilleri açıklanmış­tır. Eserde türemişlerle şevahide az yer verilerek özlü bir sözlük ortaya konmaya çalışılmıştır. Şevahid olarak başta şiir ol­mak üzere Kur'an ayetleri, hadis. mesel ve

Page 2: liJ · 2018-05-25 · ediplerin sözleri kullanılmıştır. Sözlükte madde başını oluşturan bazı harflerin mahreç ve sıfatları, ses özellikleri ve diğer harflerle bir

ediplerin sözleri kullanılmıştır. Sözlükte madde başını oluştu ran bazı harflerin mahreç ve sıfatları , ses özellikleri ve diğer harflerle bir kelimede birleşme durumları hakkında bilgi verilmiştir.

Dil alimlerinden yaptığı nakilleri eleşti­ren İ bn Paris bazan yalnız nakllle yetin­miş . bazan görüşler arasında tercih yap­mış , bazan da kendi kanaatini ortaya koy­muştur. Bu arada Arap lehçelerine de yer vermiştir. Bunlar arasında en çok işaret ettiği Yemen lehçesidir. Bu konuda yarar­landığı en önemli kaynak ise muhtemelen İbn Düreyd'in el-Cemhere'sidir. Eserin 1. cildi ilk defa Kahire'de basılmış (ı 332). ta­mamı Muhammed Muhyiddin Abdülha­mld (Kahire 1366) . Züheyr Abdülmuhsin Sultan (I-IV, Beyrut 140411984, 1986). Ha­di Hasan Hammüdl (Küveyt 1405/ 1985) ve Şehabeddin EbüAmr (Beyrut 1414/ 1994) tarafından yayımlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

ibn Faris, Mücmelü 'l-luga ( nş r. Züheyr Abdül ­muhsin Sultan), Beyrut 1404/1984, neşredenin

girişi, ı, 33-50, 75, 77-78; Yaküt. Mu'cemü 'l-üde­bii', ll , 7; ibn Hallikan, Ve{eyfıt, 1, 118; Hüseyin Nassar, el-Mu'cemü 'l-'Arabi: Neş'etühü ve te­tavvürüh, Kahire 1968, 11 , 466-477 ; HadiHasan Hammüdi. Ahmed b. Ffıris, Beyrut 1407/ 1987, s. 251-270; Sıdd1k Hasan Han. el-Bülga fi uşüli 'l­

luga (nşr. Nezir Muhammed Mektebl), Beyrut 1408/1988, s. 494-495; Bü Şetta el-Artar. el-Me'fı­

cimü 'l-'Arabiyye, Rabat 1410/1990, s. 79-80; Yüsr1 Abdülgan1 Abdullah, Mu'cemü'l-me'fıci­mi'l-'Arabiyye, Beyrut 1411 /1 991, s. 227-230; Kazım Fethi er-Rav1. "Al)med b. Faris ve 'ilınü 'd­

delale", Mecel/etü Adabi 'l-Müstanşıriyye, sy. 12, Bağdad 1985, s. 125; M. Muhyiddin M1nü, "Müc­melü'l-luga", et-Türfışü 'l-'Arabi, Vl/24, Dımaşk 1986, s. 137-144. CıiJ

IJlllllll Z ü LFiKAR TüCCAR

L

MÜCRİM (('~1)

Günahkar anlamında bir Kur'an terimi.

_j

Sözlükte "kesmek günah ve suç i şle­

rnek" anlamlarındaki cürm kökünden tü­remiş bir sıfat olan mücr im "ağır günah işleyen kişi" demektir. Ebü'I-Beka ei-Kefevl. genelde "günah" manasma gelen çeşitli kavramları izah ederken cürmü "ağır gü­nah" ve mücrimi "kafir" diye açıklamıştır (el-Külliyyat, s. 40-4 ı; krş . Usanü 'l-'Arab, "crm" md.).

Kur'an-ı Kerim'de mücrim kelimesi iki­si tekil (Taha 20/74; el-Mearic 70/ 11 ), di­ğerleri çoğul (mücrimun, mücrimfn) şek­linde (mesela bk. ei-Enfal 8/8; Yunus lO/ 17; ibrahlm 14/49) olmak üzere elli iki ayet­te geçmektedir. Bir ayette masdar halin-

de (Hud 1 1/35). sekiz ayette de (mesela bk. ei-MiHde 5/2, 8; ei-Mutaffiffn 83/29) deği­şik fiil kalıpları yer almaktadır. Bu ayetle­rin çoğunda mücrim kavramı , dini mana­da en büyük suçu işleyenler konumunda bulunan kafirlere işaret etmektedir. Bun­ların içinde peygamberlere ve müminlere zulmedenler, inananlar karşısında kibirle­nip onları aşağılayan ve alaya alanlar (me­sela b k. Yunus ı 0/ 13, 75; ei-Hicr 15/ 1 2; el-Casiye 45/3 ı), Allah'a şirk koşanlar (er­Rum 30/ 12-1 3) ve münafıkolanlar da (et­Tevbe 9/65-66) vardır. Ayrıca Allah'ın ayet ­lerini yalanlamak da mücrimlikle nitelen­dirilmiştir (ei-A'raf 7/40; Yunus ı 0/ 17; es­Secde 32/22). Buradaki "ayetler" kelime­si, "ilahi kitaplardaki pasajlar" manasında olabileceği gibi "tabii nesneler ve tabiatın işleyişinde gözlenen mükemmellik" anla­mına da gelebilir. Mücrim kavramı bazı ayetlerde dinin temel ilkelerinden nübüv­vet ve ahiret inancını benimsemekten ka­çınanları ifade eder (mesela bk. ei-En 'am 6/ 14 7: en-Nemi 27/66-69) . Hz. LOt'un kav­minden iman etmeyenler de insan onu­ruyla bağdaşmayan "aşırı derecede çirkin fiili" (fa hişe) işledikleri için mücrim olarak anılmıştır (ei-A'raf 7/84; ei-Hicr 15/58: ez­Zariyat 5 1/3 2) Müddessir süresinde beyan edildiğine göre (74/39-47) ahiret hayatın­da cennettekiler cehennemdeki mücrim­lere kendilerini yakıcı ateşe sevkeden dav­ranışlarının ne olduğunu soracak, onlar da şu cevabı verecektir: "Biz namaz kılmıyor,

yoksulu doyurmuyorduk. Sürekli günah iş­leyenlerle beraber bulunuyorduk. Büyük hesap gününün vuku bulacağına inanmı­yorduk. Nihayet ölüm karşımıza çıkıverdi" (ayrıca bk. M. F. Abdülbakl , el-Mu'cem, "crm" md.) . Hadis literatüründe az sayı­da geçen cürm kavramı mutlak manada günahı ve günahkarı ifade eder (Müsned, VI, 57: Buhar!, "i<tişam", 3: Müslim, "Fe­za'il", t 32-t33J

Naslardan anlaşılacağı üzere mücr im im an esaslarını ve bunların gerektirdiği davranış kurallarını ihlal eden, dolayısıyla ebediyen cehennemde kalmaya mahkum edilecek olan asi ve günahkar kişidir. Elma­Iılı Muhammed Hamdi, Kalem süresinin 35. ayetindeki kullanıma dayanarak müc­rim kelimesini müslimin zıddı olarak gös­terir. Mücrim ve kafir!erin cürmün kötü olduğunu bildiklerini. kendilerine yapılan kötülüğe hiddetlendikleri halde aynı kötü­lüğü işiernekte sakınca görmediklerini, cür­mü arzularına göre yorumladıklarını ve iş­ledikleri suçları cürüm sayınayıp helal te­lakki ettiklerini belirtir. Ayrıca mücrimle­rin ahireti inkar ettiklerini, böylece vicdan-

MÜCTEBA MINOVI

larının üzerine perde çektiklerini ifade eder (Hak Dini, VII, 5289-5290).

BİBLİYOGRAFYA :

Ragıb eı-isfahan1. el-Mü{redfıt, "crm " md.; Li­sfınü'l-'Arab, "crm", " fl:ış " md.ıeri ; M. F. Abdüı­baki, ei-Mu'cem, "crm" md.; Müsned, VI, 57; Buhar!, "İ'tişam", 3; Müslim. "Feza'il", 132-133; Ebü'I-Beka. el-Külliyy fı t, s. 40-41, 802; Elmalııı. Hak Dini, VII , 5289-5290; Reş1d Rıza, Tefsirü 'l­menfır, VII, 452; X, 616; Sadık Kılıç, Kur'an 'da Günah Kavramı, Konya 1984, s. 141-143.

L

L

~ HATİCE KELPETİN ARPAGUŞ

el-MÜCTEBA

(bl,. es-SÜNEN [Nesa!)) .

MÜCTEBA MINOVİ ( ..s~~ )

(1 903-ı 976)

İranlı ilim adamı ve edip. _j

Samerra'da doğdu. İlk eğitimini burada aldı ve dokuz yaşında iken ailesiyle bir likte Tahran'a gitti. Çeşitli medreselerde öğre­nim gördükten sonra darülfünuna girdi. Babası lsa Şerlatmedarl'nin görevleri dola­yısıyla Demavend ve Lahkan'da bir müd­det kaldı. 19ZO'de Tahran'a dönüp darül­muallimlne girdi. Ardından mecliste ste­nograf olarak iki yıl çalıştı. 19Z8'de Eğitim Bakanlığı Kütüphanesi (daha sonra Millf Kütüphane) müdürlüğüne getirildi. Bir müddet sonra Paris'te ve ardından Londra'­da İranil öğrencileri denetlemekle görev­lendirildi. Bu sırada İ ngilizce öğrenmeye başladı. Tahran'a döndüğünde Eğitim Ba­kanlığı'nda beş yıl görev yaptı. 1940 yılında tekrar Londra'ya gitti. l l. Dünya Savaşı bo­yunca Londra'da bir taraftan tahsilini iler­Ietirken diğer taraftan ders verdi. 1950'­de kısa bir süre İstanbul'da kaldıktan son­ra İ ran'a dönerek Tahran Üniversitesi'nde ders okuttu. Birçok ilmi kongreye katıldı ;

Amerika ve İngiltere 'deki bazı üniversit e­lerde ders verdi. 1957-1961 yıllarında Tür­kiye'de İran elçiliği kültür müşaviri olarak görev yaptı. Bu sırada Türkiye kütüphane­lerindeki önemli Farsça eserlerin nüsha­larını tesbit etti ve bugün Tahran Üniver­sitesi Kütüphanesi'nde muhafaza edilen birer mikrofilmlerini aldı. Tahran'a dönü­şünün ardından üniversitedeki görevine devam eden Minavi 1969'da emekli oldu. Daha sonra Firdevsl'nin Şdhndme'siyle il­gili kurumun başına getirildi.

Eserleri. İran kültür ve edebiyatının ön­de gelen simalarından biri olan ve 25.000

455