kiyÂmet ve alÂmetlerİnİnkıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel...

20
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19, ss. 123-142. Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİN TASAVVUFÎ TECRÜBE AÇISINDAN YORUMLANIŞI Halil İbrahim ŞİMŞEK * Özet Kıyâmet ve Al âmetlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı Bu makalede bazı sufîler tarafından kıyamet ve alametlerinin tasavvufî tecrübe açısından değer- lendirilişi ve yorumlanışını içermektedir. Genel anlamıyla kıyamet, dünya hayatının son bulması ve âhirette yeniden dirilişi ifade etmek için kullanılan kavramdır. İslam inancına göre gerçekle- şeceği kesin olarak bildirilen bu olayın öncesinde bazı alametlerin ortaya çıkacağı kabul edilir. Sûfîler dış dünya için gerçekleşecek kıyameti ve onun ortaya çıkacak alametlerini kabul ettikle- rini açıkça belirtmektedirler. Ancak onlar, hem kıyameti hem de onun alametleri olarak değer- lendirilen bazı olayları tasavvufî tecrübelerinin seyri açısından işarî yoruma tabi tutarlar. Diğer İslamî disiplinlerde anlaşılandan farklı bir şekilde batınî/işarî yorumlar yaparak kendi tasavvufî tecrübelerinin seyrini açıklamaya gayret ederler. Bu bağlamda cariyenin sahibini doğurması, koyun çobanlarının yüksek binalarda oturmaları, deccalın ortaya çıkışı, mehdînin gelişi, Hz. İsa’nın yeryüzüne inişi, dabbetü’l-arz ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün zuhuru, güneşin batıdan doğup doğudan batması şeklinde sıralanan kıyamet alametleri tasavvufî tecrübe açısından yorumlan- mıştır. Anahtar kelimeler: Tasavvufî tecrübe, kıyamet, alamet, deccal, mehdi, dabbetü’l-arz. Abstract The Sufi Interpretation of Doomsday and Apocalyptic Omens This article is intended to discuss the Sufi interpretation of Doomsday and apocalyptic omens. The Arabic word “Qiyāmah” refers to the ending of life on Earth and the following resurrection in the Hereafter. According to the Islamic belief, these events will certainly take place and be preceded by some phenomena. Sufis clearly state that they accept the physically-occurring of Doomsday and the preceding phenomena. However, they tend to subject both Doomsday and the preceding phenomena to an allegorical interpretation on the base of their Sufi experience. In addition, they endeavor to explain their own spiritual journey on the base of esoteric and allegorical interpretation of these phenomena that differs from the exoteric interpretations of other Islamic disciplines. In this context, one can mention the Sufi interpretation of such apoca- lyptic omens as a female slave’s giving birth to her master, shepherds’ living in high buildings, the appearance of anti-Christ, the appearance of Mahdī (Rightly-Guided One), Second Coming of Jesus Christ, and the appearance of Dābbat al-Ard (the Beast sprung from the earth) and Gog-Magog. Key words: Sufi Experience, Doomsday, omens, anti-Christ, Mahdī, Dābbat al-Ard. * Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Upload: others

Post on 21-Jan-2020

18 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19, ss. 123-142.

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi

KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİN

TASAVVUFÎ TECRÜBE AÇISINDAN YORUMLANIŞI

Halil İbrahim ŞİMŞEK *

Özet

Kıyâmet ve Alâmetlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı

Bu makalede bazı sufîler tarafından kıyamet ve alametlerinin tasavvufî tecrübe açısından değer-

lendirilişi ve yorumlanışını içermektedir. Genel anlamıyla kıyamet, dünya hayatının son bulması

ve âhirette yeniden dirilişi ifade etmek için kullanılan kavramdır. İslam inancına göre gerçekle-

şeceği kesin olarak bildirilen bu olayın öncesinde bazı alametlerin ortaya çıkacağı kabul edilir.

Sûfîler dış dünya için gerçekleşecek kıyameti ve onun ortaya çıkacak alametlerini kabul ettikle-

rini açıkça belirtmektedirler. Ancak onlar, hem kıyameti hem de onun alametleri olarak değer-

lendirilen bazı olayları tasavvufî tecrübelerinin seyri açısından işarî yoruma tabi tutarlar. Diğer

İslamî disiplinlerde anlaşılandan farklı bir şekilde batınî/işarî yorumlar yaparak kendi tasavvufî

tecrübelerinin seyrini açıklamaya gayret ederler. Bu bağlamda cariyenin sahibini doğurması,

koyun çobanlarının yüksek binalarda oturmaları, deccalın ortaya çıkışı, mehdînin gelişi, Hz.

İsa’nın yeryüzüne inişi, dabbetü’l-arz ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün zuhuru, güneşin batıdan doğup

doğudan batması şeklinde sıralanan kıyamet alametleri tasavvufî tecrübe açısından yorumlan-

mıştır.

Anahtar kelimeler: Tasavvufî tecrübe, kıyamet, alamet, deccal, mehdi, dabbetü’l-arz.

Abstract

The Sufi Interpretation of Doomsday and Apocalyptic Omens

This article is intended to discuss the Sufi interpretation of Doomsday and apocalyptic omens.

The Arabic word “Qiyāmah” refers to the ending of life on Earth and the following resurrection

in the Hereafter. According to the Islamic belief, these events will certainly take place and be

preceded by some phenomena. Sufis clearly state that they accept the physically-occurring of

Doomsday and the preceding phenomena. However, they tend to subject both Doomsday and

the preceding phenomena to an allegorical interpretation on the base of their Sufi experience.

In addition, they endeavor to explain their own spiritual journey on the base of esoteric and

allegorical interpretation of these phenomena that differs from the exoteric interpretations of

other Islamic disciplines. In this context, one can mention the Sufi interpretation of such apoca-

lyptic omens as a female slave’s giving birth to her master, shepherds’ living in high buildings,

the appearance of anti-Christ, the appearance of Mahdī (Rightly-Guided One), Second Coming

of Jesus Christ, and the appearance of Dābbat al-Ard (the Beast sprung from the earth) and

Gog-Magog.

Key words: Sufi Experience, Doomsday, omens, anti-Christ, Mahdī, Dābbat al-Ard.

* Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Page 2: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

124 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

1.Giriş

Bu çalışmada dünyanın sonu olarak kabul edilen ‚kıyamet‛ olayının ve

onun habercileri olacağı kabul edilen alametlerin veya işaretlerin sûfîler

tarafından yapılan tasavvufî/batınî yorumları ele alınacaktır. Kıyamet ve

alametleri meselesi İslam ilimlerinden Kelam ve Hadis açısından oldukça

kapsamlı tartışmaları ihtiva etmektedir. Ancak burada meselenin içerdiği

bütün kelimelerin kökbilgilerinin (etimoloji) verilmesi ve kaynaklarının tes-

pit edilmesi, bize kadar ulaşan konuyla alakalı hadislerin rivayet ve metin

teknikleri açısından değerlendirilmesi veya hadislerde sözü edilen alametle-

rin Tasavvuf dışındaki diğer İslam ilimleri açısından ele alınış biçimleri gibi

hususlarda derinlemesine tahliller yapılmayacaktır. Elinizdeki makalede

genel olarak bir inanç esası olan kıyamet ve alametlerine yönelik sûfîlerin

tasavvufî tecrübeleri bağlamında geliştirdikleri bakış açıları ve bu doğrultu-

da yaptıkları işarî/tasavvufî yorumlar değerlendirilecektir.

2. Kıyamet

Kıyâmet, ‚k-v-m‛ kökünden türetilmiş yeniden dirilmek, isyan, ayağa kal-

kıp dikilmek ve Allah’ın huzurunda durmak gibi anlamlara gelen Arapça

bir kelimedir.1 Dinî terim olarak kıyamet, dünyanın yok oluşunu ve ondan

sonra Allah’ın emriyle yeniden diriliş olayını ifade eden bir inanç unsuru-

dur. Kur’an’da 69 ayette geçen ‚Yevmü’l-kıyame/kıyamet günü‛ ifadesiyle

kıyamet olayının gerçekleşeceği ana işaret edilir.2 İslam düşünce tarihi süre-

cinde kıyamet inancına dayalı olarak çeşitli rivayetler ve anlayışlar ortaya

çıkmıştır.3 Örneğin İbnü’l-Arabî (ö.638/1240), öldükten sonra gerçekleşecek

olan yeniden diriliş hadisesiyle insanların kabirlerinden kalkacaklarını ifade

ederek bugüne kıyamet denmesinin kavramın kelime anlamıyla uyumlu bir

açılım arz ettiğine dikkat çeker. O, bu görüşünü ayetteki ‚İnsanların âlemlerin

Rabbi için kalkacağı günde‛4 ifadelerine dayandırır.5

Bir inanç esası olarak takdim edilen kıyamet olayına Kur’an’da çeşitli

1 Ebu’l-Fazl Cemalüddin Muhammed İbn Manzur, Lisânü’l-‘Arab, Beyrut 1990 c. 12, s. 506;

Asım Efendi, Kamûs Tercemesi, c. 4, s. 457; İsmail b. Abbâd, el-Muhît fî’l-luga, tahk.: Mu-hammed Hasan Âlu Yasin, Alemü’l-Kütüb, Beyrut 1994, c. 6, s. 59.

2 İbn Manzur, Liânü’l-Arab, c. 12, s. 506

3 Bekir Topaloğlu, ‚Kıyamet‛, DİA, Ankara 2002, c. 25, s. 518.

4 Mutaffifin, 83/6.

5 İbnü’l-Arabî, Muhyiddin Nuhammed b. Ali, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye fî ma’rifeti’l-esrâri’l-mâlikiyyeti ve’l-melekiyye, Daru İhyâi’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, ts., c. 1, s. 384.

Page 3: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 125

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

‚es-sâ‘a‛,6 ‚el-vâkı’a‛,7 ‚yevmü’l-kıyâme‛,8 ‚yevmü’l-mev’ûde‛,9 ‚el-

hâkka‛,10 ‚el-kâri’a‛11 vs. terimlerle işaret edilir. Kıyamet olgusunun ve o

esnada meydana gelecek olayların nasıl gerçekleşeceğine işaret eden bazı

sahneler Allah tarafından birçok sureye serpiştirilerek örnekleriyle anlatıl-

maktadır. Fakat insanların merak ederek sordukları kıyametin gerçekleşece-

ği tarihin hangi zamana denk geleceği, onun öncüsü kabul edilen alametle-

rin tam olarak neler olacağı ve bunların ne zaman ortaya çıkacağı gibi konu-

lar Kur’an’da açıklıkla belirtilmemiştir. Genellikle Kur’an’da kıyametin ger-

çekleşme zamanına ilişkin böyle soruların varlığına işaret edilerek onun

insanların beklemediği bir zaman diliminde ve ansızın geleceği,12 ona dair

bilginin sadece gaybın bilgisinin sahibi Allah’a ait olduğu ve kimseye veril-

mediği13 şeklinde açıklamalar yer alır. Örneğin kıyametin ne zaman gerçek-

leşeceğini Hz. Peygamber’e (s) soranlara yönelik olarak Kur’an’da verilen

cevaplardan ikisi şöyledir:

‚Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gele-cektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.‛14 ‚Sana kıyameti/sâ’a sorarlar: Demir atması ne zaman? diye. Sen nerede, onun vaktini bildirmek nerede? Onun sonu Rabbine varır, kesin bilgisi O’na aittir. Sana düşen sa-dece: ondan korkanı uyarmaktır. Onu gördükleri gün, öyle gelir ki onlara: Yalnız bir akşam veya bir sabah faslı durdular dünyada!‛15

Bu iki ayette açıkça görüldüğü gibi, kıyametin ne zaman gerçekleşece-

6 Enam, 6/31; Araf, 7/187; Hicr, 15/85; Hicr, 15/85; Kehf, 18/21; Taha, 20/15; Ahzab, 33/63;

Fussilet, 41/47; Muhammed, 47/18; Kamer, 54/46; Naziat, 79/42-46 ve diğerleri.

7 Vakı’a, 56/1; Hakka, 69/15.

8 Bu kelime Kur’an’da yaklaşık 69 ayette geçer. Bunlar bazıları şunlardır: Bakara, 2/85, 113, 174, 212; Alu İmran, 3/55, 77, 161, 180, 185; Kıyame, 75/1, 6. Kaşanî, Kıyame suresinin ilk ayetlerindeki yeminde ‚yevmü’l-kıyame‛ ile ‚nefsü’l-levvame‛ (kıyamet günü ve kınayan nefs) kavramlarının aralarındaki münasebetten dolayı birlikte ayette kullanıldığını belir-tir. Çünkü kıyameti ve onun gerçekleşmesini kabul eden, onun sebeplerini hazırlayan nefs-i levvâmedir. Abdürrezzak b. Ahmed el-Kaşanî, Tevîlât, (Tıpkı Basım), Daru Sadır, Beyrut 1283 h., c. 2, s. 357.

9 Buruc, 85/2. Kaşanî, yevmü’l-mev’ûde kavramıyla zatî tevhidin keşfinden ve insanî ruhun diğer derecelerinden ibaret olan büyük kıyametin kastedildiğini belirtir. el-Kaşanî, Tevîlât, c. 2, ss. 383-384.

10 Hakka, 69/1-3.

11 Hakka, 69/4; Kari’a, 101/1-3.

12 Enam, 6/31; Araf, 7/187; Nahl, 16/77; Muhammed, 47/18.

13 Araf, 7/187; Lokman, 31/34; Ahzab, 33/63.

14 Araf, 7/187.

15 Naziat, 79/42-46.

Page 4: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

126 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

ğine ilişkin bilginin vahiy alan Hz. Peygamber’e (s) bile verilmediği ve onun

ancak ansızın geleceği açıkça ortaya konulmaktadır. Hz. Peygamber de kı-

yamet bilgisinin kendisine verilmediğini meşhur Cibril hadisinde bu konuya

ilişkin kendisine yöneltilen soruya ‚sorulan sorandan daha bilgili değildir‛ 16

cevabıyla belirtmektedir.17 Kemalüddin Abdürrezzak el-Kâşânî (ö.730/1329),

kıyamet bilgisinin sema ve yer ehline ağır geldiğini ve bu sebeple onların

böyle bir ilmi kavrayamayacağını belirtmektedir.18 Kıyametin ansızın ger-

çekleşeceği Kur’an’da vurgulanarak onun ne zaman olacağı bilgisinin peşine

düşenleri uyararak bu tarz bir beklentinin yerine ona hazır olmak gerektiği

öğütlenir: ‚Onlar, kıyamet gününün ansızın gelip çatmasını mı bekliyorlar? Şüp-

hesiz onun alâmetleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye ya-

rar!‛19

Bazı ilim adamları kıyamet olayının Kur’an’da geçiş şekillerini inceleye-

rek kapsamını tespit etmeğe çalışmışlardır. Bu değerlendirmelere göre genel

olarak kıyametin büyük, orta ve küçük şeklinde üç anlamda kullanıldığı

ifade edilir. Burada büyük kıyametle, öldükten sonra yeniden diriliş ve

mahşer gününde toplanma kastedilir. Orta kıyamet, tarihin herhangi bir

dönemin yaşayan bir toplumun yaptığı kötülüklerin ilahî cezası olarak tü-

müyle yok/helak edilmesidir. Kur’an’da ilahî mesajı iletmek ve insanları

Allah’a kulluğa çağırmak üzere görevlendirilen peygamberlere zulmeden

bazı toplumlara yaptıkları kötülüklerin karşılığı olarak nasıl helak edilerek

cezalandırıldığının anlatılması bunun misallerindendir. Küçük kıyamet ise,

kişinin ölümüdür.20 Kur’an’da her canlının ölümle yüzleşeceğinin hatırlatıl-

ması21 ve Hz. Peygamber (s) bir hadisinde ‚Ölen kişinin kıyameti kopmuştur.‛22

İfadelerine yer verilmesi bu gerçeğe işaret etmek içindir.

Kıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-

16 Buharî, Sahîh, İman 37.

17 Buharî, Sahih, İman 37; Müslim, Sahîh, İman 1. ‚Cibril hadisi‛nin kıyamet bilgisini içeren bu kısmının hadis ilmi açısından bir tahlil için bk. Suliman Bashear, ‚İslâmî Apokaliptik Eserler ve Kıyamet: Hadisler Işığında Bir Durum Değerlendirmesi‛, çev.: Yavuz Köktaş, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 3, sayı: 1, ss. 203-205.

(www.dinbilimleri.com/dergi/cilt3/sayi1/).

18 el-Kaşanî, Tevîlât, c. 1, s. 249; c. 2, s. 372.

19 Muhammed, 47/18.

20 Ragıb el-Isfehanî, el-Müfredât fî garibi’l-Kur’an, Kahraman Yay., İstanbul 1986, s. 362; İlyas Çelebi, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, Kitabevi Yay., İstanbul 1996, ss. 61-62.

21 ‚Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.‛, Ankebut, 29/57.

22 İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-hafâ ve muzîlu’l-ilbâs ‘ammâ iştehere mine’l-ehâdîs ‘alâ elsineti’n-nâs, 3. Bs., Daru İhyâi’t-Turâsi’l-’Arabî, Beyrut 1352 h., c. 2, ss. 379380.

Page 5: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 127

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

leri arasında yer alan konulardan değildir. Fakat sûfîler birçok dinî konuyu

kendi tasavvufî/işarî yorumlarıyla izah ettikleri gibi kıyamet ve alametleri

meselelerini de aynı çerçevede değerlendirmişlerdir. Sûfîler âlem anlayışla-

rını ortaya koyarken mutlak ayırım yapmadan büyük âlem ve küçük âlem

şeklinde ikili bir tasnifle izah ederler. Bu yaklaşımlarını kendi görüşlerine

kaynak olarak gösterdikleri ‚İnsanlara dış dünyada (afâk) ve nefislerinde (enfüs)

âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kuran'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun.

Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?‛23 ayetine dayandırırlar.24 Söz konu-

su anlayışları doğrultusunda sûfîler sözlerinin hemen başında büyük

‘âlem/afâkî ‘âlem (makrokosmos) şeklinde tanımladıkları bu dünyanın sonu

olarak değerlendirilen büyük kıyameti kabul ettiklerini açıkça ifade etmekle

birlikte,25 küçük ‘âlem/enfüsî ‘âlem (mikrokosmos) olarak tarif ettikleri insa-

nın da kendine has bir şekilde kıyametinin gerçekleşebileceğinden bahset-

mişlerdir. Esasen yukarıda da ifade edildiği gibi genel anlayışa göre her

insanın ölümü onun kendi kıyameti olarak kabul edilir.26

Sufiler tarafından bu dünyanın yok oluşunu ve Allah’ın emriyle insan-

ların yeniden dirilişini ifade eden büyük kıyametin yanı sıra küçük kıyamet-

ler olarak tanımlanan ve yorumlanan çeşitli olguların varlığına da dikkat

çekilmektedir. Ancak sûfîler, söz konusu küçük kıyametlerin hepsinin ayrı

ayrı varlıkları olmadığını ve varlık açısından gerçek kıyametin tek olduğunu

belirtmişlerdir. Abdülkerim el-Cîlî (ö.826/1422?) bu durumu bir bütünün

23 Fussilet, 41/53.

24 Büyük âlem ve küçük âlem fikrinin tasavvufî düşünceye İhvan-ı Safa tesiriyle girdiği belirtilmektedir (Ebu’l-Ala Afifi, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Tasavvuf Felsefesi, çev.: Meh-met Dağ, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 1975, s. 166; İbnü’l-Abdullah Kartal, Abdülkerim Cîlî: Hayatı, Eserleri, Tasavvuf Felsefesi, İnsan Yay., İstanbul 2003, ss. 238-239). Ancak bu fikri tasavvuf tarihinde geliştirerek sistemleştiren sûfî ise İbnü’l-Arabî’dir. O, insanın kastedildiği küçük âlemle içinde yaşanılan dünyayı kapsayan büyük âlem ara-sındaki benzerliklere işaret eder. Dahası o, küçük âlem diye nitelenen insanın diğer âlem-lerin özelliklerini kendinde toplayan nüsha olduğu belirtilir. İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-hikem, haz.: Ebu’l-Ala Afifi, Daru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut 1980, s. 199; İbnü’l-Arabî, el-Fütûhât, c. 3, s. 14; Aziz Nesefî, Hakikatlerin Özü: Zübdetü’l-Hakâik, İnsan Yay., İstanbul 1997, s. 14; Ahmed Avni Konuk, Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, haz.: Mustafa Tahralı, İz Yay., İs-tanbul 1992, ss. 31-36.

25 İbnü’l-Arabî, el-Fürtûhâtü’l-Mekkiyye, c. 1, s. 356 (Fî marifeti’l-kıyamet); Sadreddin Konevî, Marifet Yolcusuna Kılavuz: Tebsıratü’l-mübtedî ve tezkiretü’l-müntehî, çev.: Ahmet Remzi Ak-yürek, haz.: Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul 2002, s. 104-105; Kaşânî, Tevilât, c. 1, s. 249; Abdulkerim Cîlî, el-İnsânü’l-kâmil fî ma’rifeti’l-evâhır ve’l-eâail, Matba’atu’l-Amire, 1304, c. 2, s. 50; Mehmed Emin-i Tokâdî, İrşâdü’s-sâlikîn, Çorum Hasanpaşa Ktp., no: 772/5, vr. 29a.

26 İbnü’l-Arabî, el-Fütûhat, c. 1, s. 389; Konevî, Marifet Yolcusuna Kılavuz, ss. 104-105; Cîlî, el-İnsânü’l-kâmil, c. 2, s. 50; Kaşânî, Tevîlât, c. 2, s. 286; Mehmed Emin-i Tokâdî, Tevhîd-i Bârî, vr. 14b.

Page 6: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

128 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

parçalara düşüşü ile örneklendirir. Buna göre örneğin mutlak hayvan/canlı

dendiği zaman, at, koyun vb. hayvanlar anlaşılabileceği gibi canlı olması

yönünden insan türü de kastedilebilir. Burada hayvanlık/canlılık tür açısın-

dan pek çok şeyi içermekle birlikte bir bütün olarak özünde tektir ve çoklu-

ğu kabul etmez. Aynı şekilde büyük kıyamet diye tanımlanan olay da küçük

kıyamet diye tanımlanan unsurların her birini içermesine rağmen, o özünde

tektir.27 Bu sebeple sûfîler bütün yorumlarının başında varlık/ontoloji açı-

sından iki kıyametin var olduğu şeklinde bir anlayışa sahip olmadıklarını

belirterek kendilerinin tasnif açısından yaptıkları yorumların tevil olduğunu

belirtmektedirler.28

3. Kıyamet Alametleri (el-Eşrâtu’s-Sâ’a)

İslam tarihinin ilk dönemlerinden bugüne kadar kıyametin yakın olduğunu,

onun habercisi olarak ortaya çıkacağı veya gelecekte gerçekleşeceği haber

verilen bazı olaylar, Kur’an ayetlerine ve Hz. Peygamber’den rivayet edilen

hadislere dayandırılarak yorumlanmıştır. Bu alametler ortaya konulurken

özellikle Muhammed suresinin 18. Ayetinde geçen ‚eşrâtuhâ‛29 ifadesiyle

ilişkilendirilir.30 Ancak tarihî süreçte kıyamet alametleri olarak sunulan olay-

lar ve figürler figürlerlerden Dabbetü’l-Arz,31 Ye’cüc ve Me’cüc32 çeşitli vesi-

lelerle Kur’anda yer almakla birlikte, bunların kıyamet alameti olarak zikre-

dilmesi edilmesi hadis kitaplarındaki rivayetlere dayanır.33 Kıyamet ve ala-

metlerine ilişkin Kur’anda olmayan bazı anlayışlara hadislerde yer verilmesi

tarihî süreçte bu yönde belli bir kültürün oluşmasına katkı sağlamıştır. Özel-

likle İslam tarihinde itikadî mezheplerin dünyanın sonu ve âhirete ilişkin

görüşlerinin oluşumunda ve gelişiminde söz konusu hadis metinlerinin

etkisi aşikârdır. Örneğin Deccâl’in ve Mehdî’nin ortaya çıkışı, Hz. İsa’nın

yeryüzüne inişi gibi kıyamet alametleri hadislerden hareketle geleceği bildi-

27 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c.2, s. 51.

28 Aynı yer.

29 ‚Onlar kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar. Şüphesiz onun alametleri belirmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?‛ Muhammed, 47/18.

30 Kuşeyrî, kıyametin kendisi gibi alametlerinin de ansızın gerçekleşeceğini belirtir. Abdül-kerim b. Hevazin el-Kuşeyrî, Letaifü’l-işârât, Merkezü Tahkiki’t-Türas, 2.bs., Kahire 1981, c. 2, s. 523.

31 ‚O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.‛ Neml, 27/82.

32 ‚Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?‛ Kehf, 18/94; ‚Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman‛, Enbiya, 21/96.

33 Çelebi, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, s. 97.

Page 7: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 129

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

rilen figürlerdir. Tarihin çeşitli dönemlerinde kıyamet alametleri olarak de-

ğerlendirilen ve hakkında çeşitli görüşler öne sürülen bu olaylar farklı mez-

hep mensupları tarafından kendi bakış açılarına göre açıklanmış ve yorum-

lanmıştır.

Yukarıda sözü edildiği üzere kıyametin büyük ve küçük şeklinde ayı-

rımı olduğu gibi onun alametleri de benzer şekilde ikili bir tasnifle değer-

lendirilmiştir. Genelde bu tasnif, alametlerin önemine ve kıyametin gerçek-

leşeceği ana yakınlığına göre yapılmıştır. Küçük alametler, dinî hayatın za-

yıflayıp kötülüklerin yayılması gibi olaylarla bağlantı kurularak izah edilir-

ken, büyük alametlerin kıyametin gerçekleşmesinden az bir zaman önce

meydana gelecek bazı olağanüstü olaylar olduğu belirtilir.34 Genel bir ifa-

deyle küçük alametlerin büyük olanların gerçekleşmesine gerekçe oluştura-

cak altyapıyı hazırlayacak niteliklerde olacağı söylenebilir. Ancak bize kadar

ulaşan rivayetlerde ortaya konulan küçük veya büyük alametlerin gerçek-

leşme sırasındaki öncelik sonralık durumları üzerinde görüş sahipleri ara-

sında fikir birliği yoktur.

Azizüddin Nesefî’ye (ö.681/1282?) göre küçük âlem denilen insan birçok

açıdan büyük âleme benzer. Bu nedenle büyük âlemde ne tür bir olay varsa

küçük âlemde de onun bir benzeri vardır.35 Sûfîler, böyle bir yaklaşımdan

hareketle büyük âleme ait kıyametin gerçekleşmesinden önce ortaya çıkaca-

ğı belirtilen kıyamet alametlerinin küçük âlem olarak tanımlanan insanın

kıyametinde de tevil ettikleri biçimde tezahür edeceğini belirtmişlerdir. Ay-

nı şekilde sûfîler tarafından hadis kitaplarında büyük âlem için ‚kıyamet

alametleri/el-eşrâtu’s-sâ’a‛ diye zikredilen pek çok olayın36 küçük âlem olan

insanın manevî hayatının göstergesi olan tasavvufî seyri açısından da yo-

rumlanabileceği ifade edilmiştir.37 Bu alametler sûfîler tarafından tasavvufî

tecrübelerinin kazanımlarına yönelik olarak batınî/işarî yorumlarla açıklan-

maya gayret edilmiştir.

Hadis kaynaklarında kıyametin alametlerini/işaretlerini haber veren

34 Yusuf Şevki Yavuz, ‚Kıyamet Alametleri‛, DİA, Ankara 2002, c. 25, s. 523.

35 Azizüddin Nesefî, Tasavvufta İnsan Meselesi: İnsan-ı Kâmil, çev.: Mehmet Kanar, Dergâh Yay., İstanbul 1990, s. 77.

36 Kıyametin alametleri olarak kabul edilen 10 olayın aynı hadis metninde birlikte zikredil-diği rivayetler için bk. Ebü'l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi Müslim b. el-Haccac, Sahihu Müslim, neşr.: Muhammed Fuad Abdülbaki, Dâru İhyai'l-Kütübi'l-Arabiyye, Kahire, 1955/1374-1956/1375, Fiten 23; İbn Mace, Sünenü İbn Mace, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Bey-rut 1975, 25, Tirmizi, Sünen, 21, Ebu Davud Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistanî, Sünen Ebi Davud, Daru’l-Cinan, Beyrut 1988, Melahim 12.

37 Tokâdî, Tevhîd-i Bârî, vr. 14b.

Page 8: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

130 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

rivayetler bazen Hz. Peygamber’in (s) ‚Kıyametin şartları/alametleri şunlar-

dır...‛38 ifadeleriyle başlayarak devam eden, bazen de bir başka vesileyle

gelecekte ortaya çıkacak olayları anlatan rivayetler bağlamında kıyamet

alametlerinden biri veya birkaçını içeren sözlerinden oluşmaktadır. Hadis-

lerde sözü edilen kıyamet alametlerinin neler olduğu, ne zaman gerçekleşe-

ceği ve bunların inanç konuları arasında olması sebebiyle kelamî açıdan

nasıl yorumlandığı veya değerlendirildiği gibi konular bu çalışmamızın

kapsamına alınmamıştır. Çünkü bizim maksadımız sufilerin bir inanç esası

olarak değil de tasavvufî tecrübe açısından kıyamet ve alametlerini nasıl

tevil ettiklerini ortaya koymaktır. Bu sebeple burada Kelam alanına girme-

den – girişte de ifade edildiği gibi - söz konusu hadislerde geçen kıyamet

alametlerinden sadece sûfîlerin tevil ederek üzerinde batınî/işarî yorum

yaptıkları konular ele alınacaktır.

3.1. Cariyenin Sahibini Doğurması ve Çobanların Yüksek Binalarda

Oturmaları

Hz. Peygamber kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğini, ancak

onun alametlerinden birinin cariyenin sahibini doğurması ve bazı çıplak

ayaklı koyun çobanlarının yüksek binalarda oturması olduğunu belirtmek-

tedir. 39 Sûfîler bu alametin büyük kıyamete yönelik boyutunu kabul ettikle-

rini belirtmekle birlikte, onun insanın manevî gelişimi açısından da yorum-

lanabileceğini ifade ederler.

Cilî’ye göre Allah öz olarak insanın zatında mevcuttur. Burada hakika-

tin merkezi olan insanın zâtı kıyamet alametinde zikredilen cariye olarak

yorumlanır. Aynı metinlerde bahsedilen cariyenin gerçekleştireceği efendi-

sini doğurma olayı ise gizli emrin/hakikatın batından zahire çıkmasıdır.

Diğer bir deyişle insanın özünde var olan hakikatin keşfedilmesidir. Daha

sonra cariyenin efendisi olacak bu yeni çocuğun doğumundan önce oluştu-

ğu yer insanın bâtınıdır. Gerçekleşen doğumla birlikte bâtın/iç âlemde var

olan ilâhi öz zahirdeki his âlemine çıkar.40 Hadis-i kudsîde yer alan ‚… Ben

onu sevince duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, düşünen aklı ve

38 Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Sahîhü’l-Buhârî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut 1992, Fiten 24; İbn Mace, Sünen, Fiten, 25.

39 Buharî, Sahîh, İman 37, Müslim, Sahih, İman 1, 5, 6; Ebu Davud, Sünen, Sünnet 16; İbn Mace, Sünen, Mukaddime 9, hno: 63-64; İbn Hanbel, Müsned, c. 1, ss. 37, 319, c. 2, ss. 395, 426, c. 4, 129, 139, 164.

40 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 51.

Page 9: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 131

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

konuşan dili olurum…‛41 ifadelerinde anlatıldığı gibi ilahî hakikat, insan vü-

cudunda zuhur eder ve tasarrufunu gösterir. Bu durumdaki kişinin kendi

zatı cariyeye, zatında gizli olan hakikatin ondan tezahür edip ortaya çıkması

doğuma ve söz konusu kişinin haline hâkim olan Hak’kın rablığının izleri

ise cariyenin efendisine benzetilerek tevil edilir.

Ârifin bir binek hükmünde olan isimler âleminden soyutlanması ve

kendi nefsî özelliklerini terk edip benliğini ilahî olanla değiştirmesi çıplak

ayaklı olmaya benzetilir. Nefsinin hakikatini tanıyan insanın ilahî korunma-

ya alınması da onun çobanlığına hamledilerek yorumlanır. Manevî hayatını

geliştirmek için bütün yapıp-etmelerini kapsayan manevî seyir esnasında

elde ettiği cezbe halindeyken yüksek derecelere/makamlara ulaşması da

hadislerde kıyamet alameti olarak sözü edilen insanların oturacağı yüksek

binalara benzetilir.42

3.2. Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı

Ye’cüc ve Me’cüc kelimelerinin hangi dilden geldiği ve Arapça’ya nasıl geç-

tiği hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu isimlerin İbranice ve

Süryanca gibi dillerden geldiğini söyleyen olmakla birlikte Yunancadan

geldiğini kabul edenler de vardır.43

Kur’an-ı Kerim’de adları Ye’cüc ve Me’cüc kavramlarıyla ifade edilen

bu yaratıkların ne tür varlıklar olduğu konusunda herhangi bir açıklama

yapılmamıştır. Bu isimlerin Kur’an’da ilk geçtiği yer Zülkarneyn kıssasıdır.

İnsanlar Zülkarneyn’e taleplerini iletirken kendilerine rahatsızlık veren ve

bozgunculuk yapanları kastederek şikâyet ettikleri iki isim olarak geçmek-

tedir.44 Kur’an’da geçtiğ ilk geçtiği ayet şöyledir: ‚Dediler ki: "Ey Zu'l-

Karneyn, Ye'cûc ve Me'cûc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların ara-

sına bir set yapman için sana bir vergi verelim mi?‛45 İkincisi olarak helak edilen

kavimlere atıf yapılarak bu isimler geçer: ‚Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü

açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman, gerçek va'd (yani

kıyâmet) yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. "Vah bize, biz

bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz

41 Buharî, Sahîh, Rikak, 38.

42 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, ss. 51-52.

43 İsmail Cerrahoğlu, ‚Ye’cüc ve Me’cüc‛, Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1975, c. XX, ss. 117-118.

44 Bu iki isim Tevrat’ta Gog ve Magog şeklinde geçmektedir. Cerrahoğlu, ‚Ye’cüc ve Me’cüc‛, s. 111.

45 Kehf, 18/94.

Page 10: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

132 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

zulmediyormuşuz!" (diye mırıldandılar).‛46

Hadislerde belirtildiğine göre Ye’cüc ve Me’cüc, kıyamete yakın döne-

me kadar belli bir yerde aşamayacakları setle engellenmiş halde duracaklar.

Onlar sürekli olarak önlerindeki bu seddi yıkmaya uğraşacaklar ve sonunda

kıyamete yakın bir zamanda bu amaçlarına ulaşacaklar. Önlerindeki engeli

aşarak serbest kalacak olan bu yaratıklar her tepeden saldırarak ortalığı ya-

kıp yıkacaklar. Yeryüzünde bulunan yenebilecek ve içilebilecek her şeyi

gasp ederek bitirecekler. Bu şekilde meydana gelecek olan azgınlıklarını

müteakip Allah semadan çekirge ve kurt gibi yaratıkları musallat ederek

onları helak edecektir. Onların cesetleri her tarafı dolduracak ve yeryüzüne

pis bir koku yayılacak. Allah yağmur yağdıracak ve bu şekilde sular artarak

meydana gelen seller ölüleri sürükleyerek denize götürecektir.47

Yüce Allah bir gece onlara ansızın negaf hastalığı gönderir ve bu hasta-

lığa yakalananlar yok olup giderler, soyları kesilir ve bütün fertleri ölür.

Sonra tarımda artış olur, kökler ve dallar yeşerir. Meyveler bollaşır ve güzel

bitkiler her yeri kaplar. Allah’a hamd edilir.48 Kalbe gelen fasit hatıralarla

nefis azar. Vesveselerin artması bunu izler. Kişinin bu azgınlık halleri kalp

mekânını işgal eder, özünün meyvelerini yiyip bitirir ve özdeki suları kuru-

turlar. Bu durumda onda irfan namına hiçbir şey kalmaz. İşte tam bu hal-

deyken onda hakikî uyanıklık hali belirirse, ona Rabbânî yardımlar ve ar-

mağanlar gelir. Kur’an-ı Kerim’de ‚Ayık olun, Allah’ın tarafında olanlar kurtu-

luşa ermiştir‛49 âyeti bu hale işaret eder. Allah kullarından dilediğini seçer.

Bundan sonra şeytanî hatıralar ve vesveseler ortadan kalkar. Bunların yerle-

rini ledünnî ilim, ruhanî nefesler ve kalbi kemalleştiren melekeler alır. Bu

tarımın/ziraatın çoğalması, kökten dala kadar bitkilerin yeşermesi olarak

değerlendirilir. Bu duruma erişen kişi, yakînlik makamını elde eder. Böyle

46 Enbiya, 21/96-97.

47 Buhârî, Sahîh, Fiten 29; Müslim, Sahîh, Fiten 20; Tirmizi, Sünen, Fiten 59; İbn Hanbel, Müsned, el-Mektebü’l-İslamî, 5.bs., Beyrut 1985, c. 1, s. 375, c. 2, s. 341, 510-511, c. 3, s. 77.c. 6, ss. 428-429; Ebu Abdullah Nuaym b. Hammad el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, tahk.: Süheyl Zekkâr, Daru’l-Fikr, Beyrut 1993, ss. 356-368.

48 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 52.

49 Yukarıda kısmen verilen ayetin tam metninin meali şöyledir: ‚Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî ka-lacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.‛, Mü-cadele, 58/22.

Page 11: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 133

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

bir yükseliş, meyvelelerin olgunlaşarak tatlanmasına benzetilir.50

Ye’cüc ve Me’cüc, insanda hayvanî sıfatların/kötülüklerin, çirkin fikirle-

rin çıkmasından ve bunların tamamen hâkim unsur haline gelmesinden

ibarettir.51 Çünkü çirkinlikler ve kötülükler iyilikleri örter. Böyle kötü halle-

rin çoğalması kalbi karartır. Kaşanî, Ye’cüc ve Me’cüc ile mizacın bozulması,

terkibin çözülmesiyle meydana gelen nefsanî ve bedenî kuvvetlerin kaste-

dildiğini belirtir.52

3.3. Deccal’ın Ortaya Çıkışı

Deccal (ç. Decâcil, Deccâlûn), kıyamet yaklaştığı zaman Hz. İsa’nın yeryü-

züne inişinden önce ortaya çıkıp insanları aldatıcı sözlerle saptırarak kandı-

racak olan yaratıktır. Deccal’ın ortaya çıkacağına dair inanış sadece İslam’da

değil diğer dinlerde de çeşitli tasavvurlarla mevcuttur. 53

Kur’an’da Deccal ismi geçmemektedir. Hadislerde ise Deccal’la ilgili

pek çok ifade ve anlatım yer almaktadır. Bu anlatımlar arasında bazı çelişkili

ifadeler söz konusudur. Mesela Deccal’ın bir tane mi yoksa birden fazla mı

olacağı meselesi üzerinde rivayetler arasında ittifak yoktur.54 Yine ihtilaflı

konulardan biri de Deccal’ın yeryüzüne inince ne kadar süre hükmedeceği-

dir. Kimi rivayetlere göre kırk tam gün bazı rivayetlere göre ise birinci günü

bir yıl, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta ve geri kalanları normal

günler gibidir.55 Söz konusu rivayetlerdeki bu farklılıklar veya diğer bir de-

yişle çelişkili ifadeler kıyamet alametleri bağlamında yapılan yorumlara da

yansımıştır.56 Bütün bu durumlar göz önüne alındığında Deccal’la alakalı

rivayetlere ihtiyatla yaklaşılması gerektiği söylenebilir.

Hadislerde Deccal’a ilişkin pek çok tasavvur vardır. Bu tasavvurların

genel anlatımına göre Deccal ortaya çıktığında, halk susuz kalacak ve yiye-

cek bulamayacaktır. Deccâl bu şekilde sıkıntılı bir duruma maruz kalan

halktan kendisine iman edenlere yanında bulunan sudan ve yiyeceklerden

verecektir. Deccal’ın verdiği sudan içen ve yiyeceklerden yiyen iflah olma-

50 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 52.

51 Tokâdî, Tevhîd-i Bârî, vr. 14b.

52 el-Kaşânî, Tevîlât, c. 2, s. 50.

53 Deccal’ın ortaya çıkışı ile alakalı anlayışlar ve yaklaşımlar için bk. Zeki Sarıtoprak, İslam’a ve Diğer Dinlere Göre Deccal, Yeni Asya Yay., İstanbul 1992; Zeki Sarıtoprak, Kürşat Demir-ci, ‚Deccal‛, DİA, İstanbul 1994, c. 9, ss. 67-72.

54 Buharî, Sahîh,Fiten 25; Müslim, Sahîh, Fiten 84.

55 Buharî, Sahîh, Fiten 26-27; Müslim, Sahîh, Fiten 100-110.

56 Zeki Sarıtoprak, ‚Deccal‛, DİA, c. 9, s. 70.

Page 12: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

134 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

yacak ve o kendine inananları vaat ettiği cennetine, inanmayanları ise ce-

hennemine koyduğunu iddia edecektir. Ancak Allah onun cennetini cehen-

neme ve cehennemini de bir cennet bahçesine çevirecektir. Halktan bazıları

ise Deccal’ın zararından korunmak için ondan yiyecek almak yerine daima

ot kökü yiyerek hayatlarını sürdüreceklerdir. Deccal yeryüzünü gezip -

Mekke ve Medine hariç – dolaşacak ve Kudüs’e geldiği zaman oradaki bir

minareye Allah tarafından Hz. İsa (s) indirilecektir. Zaten Hz. İsa’nın (s)

gelişiyle korkuya kapılacak Deccal, onun tarafından elindeki bir süngü ile

öldürülecektir.57

Deccal’ın ortaya çıkması; insanda akl-ı me‘aşın (dünyevî akıl) kibir,

rablık sıfatları, istilâ ve yüce istek ile tezahür etmesidir. Bu, nefs-i

levvâmenin insana hâkim olması demektir. Bir elinde Hz. Musâ’nın (s) asa-

sı/baston, diğer elinde Hz. Süleymân’ın (s) mührü vardır. Deccal’ın asa/sopa

ile müminin yüzünü sığayıp cennetlik olduğunu belli eder. Mührü kâfirin

yüzüne vurarak, onun küfrünü ortaya çıkarır. Bu uygulama nefs-i levvame58

makamında olan kişinin durumuna benzetilir. Nefs-i levvâmenin bir yüzü

alt safha olan nefs-i emmâreye bir yüzü de üst aşama olan nefs-i mülhemeye

dönüktür. İnsan tabiatı itibariyle iyi veya kötü ameller yapmaya müsaittir.

Eğer insan, nefsi itibariyle mülhemeye geçerse iyi insan olduğu yüzündeki

alametlerden belirir. Geriye doğru nefs-i emmâreye indiğinde ise kötü insan

olduğu yine yüzünden belli olur.59

Başka bir yoruma göre Deccal, nefsin başkaldırmasıdır. İnsana batılı

Hak suretinde takdim eden bu nefse ‚emmâre‛ denir. Nefs-i emmâreye

teslim olanlar Deccal’ın vaat ettiği cennetine girer. İtaat etmeyerek ona karşı

duranlar ise onun yalancı cehennemine girer. Nefs-i emmârenin aldatmaca-

larını anlayacak hale gelinmesi, Deccal zamanında bazı kişilerin aç ve susuz

kalması gibidir. İnsanların nefsin arzularına yenilmesi ve şehevî duygulara

kapılması ise, aç-susuz kalanların Deccal’ın verdiği yiyecek ve içecekleri

almasına benzetilir. Bir kimse, Allah’a sığınıp başlangıçta kendisi için aydın-

lık olmayan hakikat yolunda ibadet ve mücahede nurlarıyla yürürse Dec-

57 İbn Hanbel, Müsned, c. 1, ss. 240, 242, c. 2, ss. 93, 149, 372, 446, 449, c. 4, ss. 6-7, c. 5, ss. 213,

396; Buharî, Sahîh, Fiten 27-28; Müslim, Sahîh, Kitabü’l-fiten ve eşrâtü’s-sâ’a, 9, 11, 12, 20-23, 25; İbn Mace, Sünen, Fiten 58, 61; Tirmizi, Sahîh, Fiten 33; Ebu Abdullah Nuaym el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, ss. 31-345.

58 Kaşânî, Kıyame suresinin ilk iki ayetindeki ‚kıyamet‛ ve ‚en-nefsü’l-levvâme‛ ifadelerini yorumlar. Ona göre kıyameti ve onun gerçekleşeceğini kabul eden, onun sebeplerini ha-zırlayan nefs-i levvâmedir. Buradaki kıyametten kastedilen ise ‚küçük kıyamet‛tir. Kaşânî, Tevîlât, c. 2, s. 357.

59 Tokâdî, Tevil-i Ehâdis-i Eşrât-ı Sa’a, vr. 14b-15a.

Page 13: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 135

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

cal’ın cehennemine girmiş olur. Neticede Yüce Allah, herkese hakkını teslim

ederek bu durumu tersine çevirir.60

Deccal’ın ortaya çıkışında adı zikredilen Mekke ve Medine şehirlerine

gelince, bunlar tasavvufî seyirde/manevî terbiyede elde edilen makamlardan

sekr/manevî sarhoşluk ve sahv/dinginlik hallerine benzetilir. Bu iki makam

sûfîye öyle bir hal yaşatır ki, o durumda nefsin hiç bir mecali ve gücü kal-

maz. Çünkü elde edilen bu manevî makamlar Yüce Allah tarafından ko-

runmuştur. Nefsin insanı ilahî keşf ve doğru yola girmekten alıkoymaya

çalışması ise Deccal’ın saptırma faaliyetlerini yaygınlaştırmak için Kudüs’e

yönelmesine benzetilerek yorumlanır.61

3.4. Hz. İsa’nın (s) Yeryüzüne İnişi

Kıyamete yakın bir dönemde Hz. İsa’nın (s) yeryüzüne ineceği anlayışı, İs-

lam düşüncesinde olduğu gibi Hıristiyanlıkta da var olan bir inanç unsuru-

dur. Bazı İslam âlimleri Hz. İsa’nın (s) ölmediğini ve Allah tarafından göğe

yükseltildiğini kabul ederler. Bu anlayışı savunanlara göre göğe yükseltilen

Hz. İsa (s), kıyamete yakın bir zamanda Şam’ın doğusunda bulunan beyaz

bir minareye iki meleğin arasında indirilecektir.62 Sonra Hz. İsa (s) elindeki

fetih süngüsü ile o güne kadar ortalığı ifsat eden ve insanları Allah yolun-

dan saptıran Deccal’ı öldürerek dünyada sulhu sağlayacaktır.63

İbnü’l-Arabî, nübüvvetin Hz. Muhammed’le (s) son bulduğuna dikkat

çekerek Hz. İsa’nın (s) nübüvvetle değil ‚hatemü’l-evliya‛ (velilerin mührü)

veya ‚hatmü’l-velâye‛ (veliliğin mührü) olarak yeryüzüne indirileceğini

belirtir. Yine o, Hz. İsa’nın (s) son veli olarak öldükten sonra Hz. Muham-

med’in (s) ümmeti arasında bulunacağını, fakat diğer peygamberlerle bera-

ber resul olarak haşredileceğini kabul eder.64

Mehmed Emin Tokadî’ye göre, Hz. İsa’nın (s) yeryüzüne inişi, akl-ı

me‘âdın (uhrevî akıl) yakîn nuru ile insanda görünmesinden kinâyedir. Hz.

60 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 53.

61 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 53.

62 İbnü’l-Arabî, Hz. Muhammed’in (s) Hz. Âdem’den kıyamete kadar nebilerin seyyidi olduğunu ifade eder. Ona göre Hz. Peygamber’in (s) nebiliği ve görevi kıyamete kadar sü-recektir. Böylece o, Hz. İsa’nın yeryüzüne indirildikten sonra Hz. Peygamber’in ümmeti olacaktır. İbnü’l-Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, c. 3, s. 319.

63 Müslim, Sahîh, Fiten 12, 20, 23; Ebu Abdullah Nu’aym el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, ss. 346-355. İslam düşüncesinde Hz. İsa’nın inişiyle ilgili geliştirilen düşüncelerin değerlendirme-si için bk. Zeki Sarıtoprak, İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Çağlayan Yay., İzmir 1997.

64 İbnü’l-Arabî, el-Fütûhât, c. 2, ss. 11, 51, c. 4, ss. 197-198.

Page 14: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

136 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

İsa’nın (s) indikten sonra Deccal’ı öldürmesi ve onun kötülükleri yaymasına

son vermesi ise akl-ı me’adın kötü sıfatların ortaya çıkmasını önlemesi şek-

linde tevil edilir.65 Cilî ise, Hz. İsa’nın (s) Allah’ın ruhu/ruhu’llah olduğunu

ve hakkı temsil ettiğini belirterek, hak belirince batıla ait olanların ortadan

kalkacağını ifade eder. Yani hak/gerçek ortaya çıkınca insana şüphe veren ve

karışıklık meydana getiren onun dışındaki her şey yok olup gider.66 Buraya

kadar anlatılanlardan hareketle Deccal’ın kötülüğü ve onu yaymayı, Hz.

İsa’nın (s) ise söz konusu çirkinliklerin ortadan kalkmasını ve iyiliklerin

meydana gelmesini temsil ettiği söylenebilir.

3.5. Mehdî’nin Gelişi

Mehdî, ‚h-d-y‛ kökünden türetilen ve ‚hidayete erdirilmiş‛ anlamında kul-

lanılan bir isimdir.67 Dinî bir terim olarak, kıyamete yakın bir zamanda gele-

rek insanları imana ve kurtuluşa çağıracak olan kişi için kullanılır.68 İslam

tarihinde pek çok yorumla ele alınan Mehdi kavramı ve tasavvuru69 İslam’ın

dışındaki dinlerde de vardır.70 Esasen İslam düşüncesindeki yorumunun

bazı yönlerden diğer dinlerdekinden etkilendiği de söylenebilir.

Rivayet edilen hadislerde kıyamete yakın bir zamanda beklenen Meh-

dî’nin Hz. Peygamber’in kızı Fatıma’nın oğlu Hz. Hasan’ın soyundan gele-

ceği, kendisinin ve babasının adının Hz. Peygamber’le aynı olacağı, insanla-

rın hayırlısı (es’adü’n-nas) diye bilineceği, kötü niyetlilerin bozduğu düzeni

düzelteceği, güçlü bir ordu kuracağı ve insanlar arasında kırk yıl adaletle

65 Tokâdî, Tevil-i Ehâdis-i Eşrât-ı Sa’a, vr. 14b.

66 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 54.

67 İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, c. 15, s. 353.

68 Cemil Hakyemez, ‚Mehdî Düşüncesinin İtikadileşmesi Üzerine‛, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, Çorum 2004, c. 3, sayı: 5, s. 2.

69 Mehdi el-Fakih İmanî, klasik İslam âlimlerinin mehdiyle alakalı görüşlerini ve risalelerini toplayarak bir eser meydana getirmiştir (el-İmâmü’l-Mehdî inde Ehli’s-Sünne, 2.bs., Mektebetü’l-İmam Emiri’l-Müminîn, I-II, Beyrut 1402 h.). Mehdî anlayışının İslam düşün-ce tarihindeki gelişimi ve bir inanç unsuru halini alışı hakkında bk. Avni İlhan, Mehdîlik, Kaynak Yay., İzmir 1976, ss. 37-110; Hakyemez, ‚Mehdî Düşüncesinin İtikadîleşmesi Üze-rine‛, ss. 127-144.

Mehdî anlayışının ortaya çıkışı ve gelişmesine ilişkin pek çok nedenden bahsedilmekle birlikte daha çok sosyal düzenin bozulmasıyla baskıya maruz kalan toplumların kurtuluş beklentileri çerçevesinde gelişen bir sığınma mekanizması olduğu belirtilir. Bu beklendi zamanla inanç halini almıştır. Yusuf Şevki Yavuz, Ekrem Sarıkçıoğlu, ‚Mehdî‛, DİA, An-kara 2003, c. 28, s. 373.

70 Mehdi kavramı ve tasavvurunun dinlerdeki gelişimi için bk. Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yay., Samsun 1997, ss. 13-22; Sarıkçıoğlu, ‚Mehdî‛, DİA, Ankara 2003, c. 28, ss. 369-371.

Page 15: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 137

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

hükmedeceği belirtilir. Mehdi geldiğinde gündüzlerin yeşil bahçeler gibi

olacağı ve gecelerin aydınlanacağı ifade edilir. Onun döneminde daha önce-

den azalan ziraat bereketleneceği ve hayvanların sütlerinin bollaşacağı da

hadislerin bir kısmında açıklanır. Güven ortamını kaybederek yönünü şa-

şırmış durumda olan insanlar mehdînin sağlayacağı emniyet ve huzur or-

tamında Allah’a ibadetle meşgul olacaklardır.71

Yukarıda zahirî yönü anlatılan Mehdî’nin ortaya çıkışı ve yapacağı işler

manevî açıdan da yorumlanır. Buna göre Mehdî’nin ortaya çıkışıyla küllî

aklın ve en üstün rûhun tezahürü kastedilir. Maiyye-i Muhammediyye deni-

len bu üstün rûh ‚Ona rûhumdan üfledim‛72 meâlindeki âyetin sırrınca, insân-

ı kâmil olan mürşid tarafından kendisinden manevî rehberlik isteyen talibe

üflenir.73

Mehdi, Muhammedî makamın sahibidir. Onun kırk yıl hüküm sürmesi,

varlık mertebelerinin sayısıdır. Onun döneminde gecelerin aydınlık olması

ve gündüzlerin yeşil bahçelere benzemesi, irfan sahibinin manen gelişimi

sekr/manevî sarhoşluk ve beka veren sahv/ayıklık içinde sürüp gitmesidir.

Ziraatın bereketli ve bol olması, hayvanların sütünün çoğalması, ilahî nimet-

lerin ve kerametlerin peş peşe gelmelerine benzetilir. Emniyetli ve huzurlu

olmaktan kastedilen ise irfan sahibinin velayet makamına ulaşması ve ora-

nın süslü kaftanını giymesidir.74

3.6. Dabbetü’l-Arz’ın Ortaya Çıkışı

Dabbe (ç. devâb), d-b-b kökünden türetilmiş canlı,75 yürüyen hayvan, davar

ve binek hayvanı anlamında kullanılan Arapça bir isimdir.76 Dinî bir terim

olarak Dabbetü’l-Arz mürekkep isim şeklinde kıyamete yakın bir dönemde

ortaya çıkacağı belirtilen yaratığa verilen addır.77

‚Dâbbe‛ kelimesi Kur’an’da çeşitli anlamlarda 14 yerde tekil ve 4 yerde

çoğul olarak geçmekle birlikte kıyamet alameti olarak değerlendirilen

‚dâbbetü’l-arz‛ şu ayette yer almaktadır: ‚O söz başlarına geldiğinde, onlara

yerden bir dâbbe çıkarırız. Bu, onların ayetlerimize kesin bir imana sahip olmadıkla-

71 Müslim, Sahih, Fiten 23; Ebu Abdullah Nuaym el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, ss. 205-256.

72 el-Hicr, 15/29; es-Sâd, 38/72.

73 Tokâdî, Tevil-i Ehâdis-i Eşrât-ı Sa’a, vr. 14b.

74 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 54.

75 İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 1, s. 369.

76 Asım Efendi, Kamus Tercemesi, c. 1, s. 235; Isfehanî, el-Müfredât, s. 237.

77 Isfehanî, el-Müfredât, s. ; Zeki Sarıtoprak, ‚Dabbetü’l-Arz‛, DİA, İstanbul 1993, c. 8, s. 393.

Page 16: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

138 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

rını gösterir‛78 buyrularak bu alamete işaret edilmiştir. Söz konusu âyete ve

rivayet edilen bazı hadislere dayanılarak79 ‚Dâbbetü’l-Arz‛ bir kıyamet ala-

meti olarak takdim edilmiştir.80 Ancak bu yaratığın nasıl bir şey olacağı ve

nerede ortaya çıkacağına dair rivayetlerde bütünlük yoktur. Kimi rivayetlere

göre Mekke’de Safa tepesinden ortaya çıkacağı belirtilmekle birlikte diğer

bazısında başka yerlerin isimleri zikredilmektedir. Rivayetlerde farklılık arz

eden hususlardan biri de bu yaratığın nasıl bir şey olacağıdır? Bu sorunun

rivayetlere dayalı cevabı oldukça faklıdır. Bizim asıl konumuz ortaya çıka-

cak yaratık/yaratıkların rivayetlerdeki biçimi olmadığı için bu mahiyetteki

tartışmaya girmeyeceğiz.

Abdülkerim el-Cilî, Neml sûresi 82. âyette geçen ‚söz (el-kavlü)‛ kelime-

sinden bu âlemin kendi zatına dönüşün kastedildiği ilahî emir anlaşılır. Yine

aynı ayette geçen ‚anlatır (tükellimühüm)‛ ifadesiyle, gerçekleşeceği bildirilen

ba’s, cennet ve cehennem gibi şeylerin hakikatinin onlara haber verildiğine

işaret edilir.81 Beşerî tabiat yerinden, mukaddes ruhun huzurda görünmesi-

dir. Bu görünme, adi işlerin terk edilmesidir. Böyle bir hâle ulaşana, keşf

verilir. Mukaddes ruh ona, eşyanın hakikatini bildirir. Bu kişiye batınî per-

deler açılır. Bu aşamada mukaddes ruh ona sırları saklamayı öğretir. Böylece

o, tasdik makamından yakînliğe yükselir. Yakînlik, Yüce Allah’ın ona bir

ihsanı ve yardımıdır. O öyle yücedir ki, kalpler bir türlü ona tam iman ede-

mezler. Ancak Hak’kın ihsanı ve yardımı ile meydana gelen keşfle arzula-

nan bu iman gerçekleşir. Nefislerine hâkim olamayanların böyle bir kabule

gücü yetmediği için onlar kesin iman sahibi olamazlar. Bütün bunların ger-

çekleşmesi ve istenilen amaca ulaşılması için ruhun her türlü yol kesici en-

gelden kurtularak tabiat arzından çıkması gerekir.82

Sufî yorumculardan Abdürrezzak el-Kaşanî’ye göre ‚Dabbetü’l-arz‛

küçük kıyametin alametlerinden biridir. Dabbetü’l-arz, her kötü nefis sahi-

binin beden arzından ortaya çıkan melekelerin ve ahlakın farklılaşması se-

bebiyle onun zahirindekilerle batınındakilerin arasında meydana gelen

uzaklıktan kaynaklanan çeşitli şekiller ve heyetlerdir. Onlar hayat ve sıfatla-

78 Neml, 27/82.

79 İbn Hanbel, Müsned, c. 2, ss. 164, 201, 295, 324, 337, 372, 402, 446, 491, 511, c. 4, ss. 6-7, c. 5, ss. 268, 357; Buharî, Sahîh, Fiten 27; Müslim, Sahîh, İman 249, Fiten 39, 118, 129; İbn Mace, Sünen, Fiten 31; Tirmizi, Sahîh, Fiten 21, Tefsir 27; Ebu Abdullah Nuaym el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, ss. 401-405.

80 İlyas Çelebi, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, Kitabevi Yay., İstanbul 1996, s. 133.

81 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, s. 52.

82 Aynı yer.

Page 17: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 139

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

rının diliyle söylerler.83 Yukarıda ortaya konulan görüşlerden anlaşılacağı

gibi sufiler ‚Dabbetü’l-arz‛ denilen yaratık/yaratıkların nasıllığı gibi şekli

boyutu üzerinde fazla durmayarak onun manevî terbiye/seyir esnasında

tekabül ettiği durumlar hakkında yorum yapmışlardır.

3.7. Güneşin Batıdan Doğması ve Doğudan Batması

Güneşin batıdan doğması ve doğudan batması, bize kadar ulaşan rivayet-

lerde ve bazı kelam eserlerinde kıyamet alameti olarak kabul edilmiştir. Bu

olağanüstü olay kıyamete çok yakın bir zaman diliminde gerçekleşecektir.

Söz konusu olay gerçekleştiğinde artık vakit tamamlanmıştır. Bundan sonra

hesap defteri dürülür ve tövbe kapısı kapanır. Eğer söz konusu olay gerçek-

leşmeden önce iman edilmemişse artık ondan sonra iman kimseye fayda

vermeyecektir.84

Güneşin batıdan doğması bazı sûfîler tarafından rûhun bedenden ayrı

kalması şeklinde yorumlanmıştır. İnsan, rûhunu aşağılık tabiatlardan kurta-

rıp melekût semalarına yükseltmesi gerekir. İnsanın bu şekilde ruhunu se-

malara yükseltme işini gerçekleştirebilmesi için, iki kere doğmuş olması

gerekir. Biri kendi anasından, diğeri de kendinden doğmasıdır. İki kere

doğmayan bir kişi, nesnelerin özünü/hakikatini kavrayamadığı gibi, kendi

nefsini ve Hakkı da tanıyamaz. Ancak insanlardan yeterli manevî olgunluğa

erişememiş olan avam seviyesindekilerinin bunlardan haberi yoktur. Bu

yüzden nebîlerin ve velîlerin sözlerini hakkıyla anlayabilmek için insan-ı

kâmil olmak gerekir.85 Fakat burada şunu ifade etmek gerekir: Sûfîlerin ikin-

ci doğumla kastettiği, ruh göçü (reenkarnasyon, tenasüh) anlayışını savu-

nanların iddia ettiği gibi öldükten sonra başka bir bedenle dünyaya gelmek

değildir.86 Sûfîlerin anladığı tarzda ikinci doğum, kendi geçici varlığından

geçip fenâya eren sûfînin ilahî hakikati keşfederek bekâ ile varlık bulması-

dır. Kısaca kişinin kendi özünün/hakikatinin farkına varmasıyla ‚Kendini

tanıyan Rabbini tanır‛ sözü tecelli eder. Böylece ‚farkındalık‛ haline eren

83 Kaşânî, Tevîlât, c. 2, s. 107.

84 Buhârî, Sahîh, Fiten 25; Müslim, Sahîh, İmân 248; Tirmizi, Sünen, Tefsir 7; Ebu Abdullah Nuaym el-Mervezî, Kitâbü’l-fiten, ss. 396-398.

85 Tokâdî, Tevil-i Ehâdis-i Eşrât-ı Sa’a, vr. 15a.

86 Sûfîlerin ‚devr‛ anlayışı ‚… Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.‛ (Bakara, 2/156) ayetinden esinlenerek geliştirilmiş bir anlayıştır. Bu anlayışa göre İlahî varlığın yansıması olan insan sonunda tekrar yansıdığı yere dönecektir. Vahdet-i vücutçu sûfîlerin savundu-ğu bu anlayış tasavvuf edebiyatında ‚Devriye‛ adıyla bir tür oluşturacak derecede önemli yer tutar. Süleyman Uludağ, ‚Devir‛, DİA, c. 9, ss. 231-232; Mustafa Uzun, ‚Devriye‛, DİA, c. 9, ss. 251-253.

Page 18: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

140 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

sûfînin kendinden yeni bir oluş ve doğum gerçekleşir. Gerçekleşen bu yeni-

lenme olayı da sûfîler tarafından ikinci doğum olarak değerlendirilir.87

Cîlî güneşin batıdan doğmasını varlığın batısında doğan ve keşf olarak

kabul edilen insanın müşahede güneşine benzetir. Söz konusu olay gerçek-

leşip kişi kendisinin ne olduğunu ve kimliğini bildikten sonra hakiki vasıfla-

rı ile tahakkuk eder. Böylece hakikate eren kişi remizleri (sırları) çözerek

mana örtülerini açar ve kurtulanlara karışır. Kişi bu hale erdikten sonra,

ayrılık ve vuslat sergisi dürülür. Kıyamet anında tövbe kapısı kapandığı ve

imanın faydası olmayacağı gibi burada da artık başka bir şey söz konusu

olmaz. Bir şeye iman etmek veya inanmak için onun gaipte olması gerekir.

Aradan örtünün kalkıp her şey ortaya çıktığı zaman gaiplik hali de gider.

Böylece bu aşamada olay bizzat geçekleşir ve imanın herhangi bir hükmü

kalmaz. Kıyamet esnasındaki gibi böyle bir manevî makamda maddi mana-

da tövbe kabul edilmez ve günah bağışlanmaz. Çünkü günah ve bağışlanma

ikilik mahalline ait şeylerdir. Fakat erişilen teklik/birlik makamı ikiliklerden

ve onlara ait olan şeylerden münezzehtir.88 Diğer bir yaklaşıma göre de gü-

neşin batıdan doğuşu, ruhun ilk merkezine dönüşüdür. Bu olay gerçekleş-

tikten sonra tövbe kapısının kapanışı ise canı boğazına gelen kişinin tövbesi

kabul olunmaz şeklinde yorumlanmıştır.89

4. Sonuç

Sûfîler, pek çok meselede olduğu gibi kıyamet ve onun alametlerine (el-

eşrâtu’s-sâ’a) dair konularda da kendilerine özgü tasavvufî yorumlar yapmış-

lardır. Buraya kadar belirtilen yorumları yapanlar, görüşlerini ortaya koy-

madan önce eserlerinin hemen giriş kısımlarında sıraladıkları inanç ilkeleri

arasında bilinen şekliyle kıyamete ve onun alametlerine yer vermişlerdir.

Büyük âlem diye tanımlanan dış dünyanın gerçekleşecek olan kıyameti

sufiler tarafından açıkça kabul edilmekle beraber küçük âlem diye tarif edi-

len insanın ölümü de küçük kıyamet olarak değerlendirilmiştir. Gerçekleşe-

ceği kesin olan bu olayın zahir yönlerinin ötesinde ana konusunu kalp/gönül

eğitimi oluşturan ve merkezinde insan olan tasavvufî tecrübe açısından yo-

rumlanması da söz konusudur. Birçok olayın zahir yönünün ötesinde bir

87 Sûfîlerin ruh göçü/reenkarnasyona (tenasüh) bakışının tespiti için bk. Mustafa Aşkar,

‚Reenkarnasyon/Tenasüh Meselesi ve Mutasavvıfların Bu Konuya Bakışlarının Değerlen-dirilmesi‛, Tasavvuf, Ankara 2000, sayı: 3, s. 100; Adnan Bülent Baloğlu, İslâm’a Göre Tekrar Doğuş: Reenkarnasyon, Kitabiyât Yay., Ankara 2001, s. 141.

88 Cîlî, el-İnsanü’l-kâmil, c. 2, ss. 54-55.

89 Aynı eser, c. 2, s. 55.

Page 19: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

Kıyâmet ve Alametlerinin Tasavvufî Tecrübe Açısından Yorumlanışı | 141

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

batınî tevilinin olabileceği düşüncesinden hareketle sufiler yaşadıkları tec-

rübenin perspektifinden dış dünyada olacakları kendi manevi eğitim süreç-

leri açısından yorumlamışlardır. Sufilerin bu doğrultuda yorumladıkları

konular arasında kıyamet ve alametleri de bulunmaktadır.

Sufiler tarafından kıyamet ve alametlerinin sembolik anlatımı vasıtasıy-

la bazı tasavvufî meselelerin hayatî derecede önemli olduğu vurgulanarak

ortaya konulmuştur. Böylece tasavvufî eğitime başlamış kişinin bu süreçte

tecrübe edeceği olumlu ya da olumsuz gelişmeler sonuçta onun hangi du-

rumda olacağını ortaya koyar. Sonradan yaratılan her şeyin belli bir hayatı

ve sonu olduğu gibi tasavvufî seyrinde kendine has belli bir süreci ve kemali

vardır. Bu konuya ilişkin görüş belirten sufîlerin genel kanaatine göre, kişi

kendinden doğmadan veya diğer bir değişle fark ba’de’l-cem’ (birlikten

sonra ayrılık) halini yaşamadan bu süreci kemale erdiremez.

Küçük kıyamet denilen ölüm haline her zaman hazır olmak için tasav-

vufî seyrin çeşitli aşamalarında meydana gelen olaylar kıyametin alametleri

olarak değerlendirilerek sufiler tarafından tevil edilmiştir. Söz konusu de-

ğerlendirmeler tevil kabilinden oldukları için bunların doğruluğu veya yan-

lışlığı üzerinde herhangi bir fikir yürütmek zordur.

5. Kaynakça

el-Aclûnî, İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-hafâ ve muzîlu’l-ilbâs ‘ammâ iştehere mine’l-ehâdîs ‘alâ elsineti’n-nâs, 3. Bs., Daru İhyâi’t-Turâsi’l-’Arabî, (I-II), Beyrut 1352 h.

Afifi, Ebu’l-Ala, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin Tasavvuf Felsefesi, çev.: Mehmet Dağ, Ankara Üni-versitesi İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 1975

Ahmed İbn Hanbel, Müsned, el-Mektebetü’l-İslamî, 5.bs., (I-VI), Beyrut 1985.

Aşkar, Mustafa, ‚Reenkarnasyon/Tenasüh Meselesi ve Mutasavvıfların Bu Konuya Bakışlarının Değerlendirilmesi‛, Tasavvuf, Ankara 2000, sayı: 3.

Baloğlu, Adnan Bülent, İslâm’a Göre Tekrar Doğuş: Reenkarnasyon, Kitabiyât Yay., Ankara 2001.

Bashear, Suliman, ‚İslâmî Apokaliptik Eserler ve Kıyamet: Hadîsler Işığında Bir Durum Değer-lendirmesi‛, çev.: Yavuz Köktaş, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 3, sayı: 1, ss. 203-205. (www.dinbilimleri.com/dergi/cilt3/sayi1/).

el-Buhârî, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahîhü’l-Buhârî, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, (I-VIII), Beyrut 1992.

Cerrahoğlu, İsmail, ‚Ye’cüc ve Me’cüc‛, Ankara İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1975, c. XX, ss. 117-118.

el-Cîlî, Abdulkerim b. İbrahim, el-İnsânü’l-kâmil fî ma’rifeti’l-evâhır ve’l-eâail, Matba’atu’l-Amire, 1304.

Çelebi, İlyas, İtikadî Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, Kitabevi Yay., İstanbul 1996.

Ebu Davud Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistanî, Sünen Ebi Davud, Daru’l-Cinan, Beyrut 1988.

Hakyemez, Cemil, ‚Mehdî Düşüncesinin İtikadileşmesi Üzerine‛, Gazi Üniversitesi Çorum İlahi-yat Fakültesi Dergisi, Çorum 2004, c. 3, sayı: 5, s. 2.

İbn Mace, Sünenü İbn Mace, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, (I-II), Beyrut 1975.

İbn Manzur, Ebu’l-Fazl Cemalüddin Muhammed, Lisânü’l-‘Arab, (I-XVIII), Beyrut 1990

İbnü’l-Arabî, Muhyiddin Nuhammed b. Ali, el-Fürtûhâtü’l-Mekkiyye fî ma’rifeti’l-esrâri’l-

Page 20: KIYÂMET VE ALÂMETLERİNİNKıyamet olgusu ve onun alametleri, tasavvufî düşüncenin temel mesele-16 Buharî, Sahîh, İman 37. 17 Buharî, Sahih, İman 37 ò Müslim, Sahîh,

142 | Halil İbrahim ŞİMŞEK

Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 8 [2007], sayı: 19

mâlikiyyeti ve’l-melekiyye, Daru İhyâi’t-Turasi’l-Arabî, (I-IV), Beyrut, ts.

------, Fusûsu’l-hikem, haz.: Ebu’l_Ala Afifi, Daru’l-Kitabi’l-Arabî, Beyrut 1980.

İlhan, Avni, Mehdîlik, Kaynak Yay., İzmir 1976.

İmanî, Mehdi el-Fakih, el-İmâmü’l-Mehdî inde Ehli’s-Sünne, 2.bs., Mektebetü’l-İmam Emirü’l-Müminîn, I-II, Beyrut 1402 h.

el-İsfehanî, Ragıb, el-Müfredât fî garibi’l-Kur’an, Kahraman Yay., İstanbul 1986.

İsmail b. Abbâd, el-Muhît fî’l-luga, tahk.: Muhammed Hasan Âlu Yasin, Alemü’l-Kütüb, Beyrut 1994.

Kartal, Abdullah, Abdülkerim Cîlî: Hayatı, Eserleri, Tasavvuf Felsefesi, İnsan Yay., İstanbul 2003.

el-Kaşanî, Kemaleddin Abdürrezzak b. Ahmed, Tevîlât, (Tıpkı Basım), Daru Sadır, (I-II), Beyrut, 1283 h.

Konevî, Sadreddin, Marifet Yolcusuna Kılavuz: Tebsıratü’l-mübtedî ve tezkiretü’l-müntehî, çev.: Ahmet Remzi Akyürek, haz.: Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul 2002.

Konuk, Ahmed Avni, Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi, haz.: Mustafa Tahralı, İz Yay., İstanbul 1992.

Kuşeyrî, Abdülkerim, Letafü’l-işârât, Merkezü Tahkiki’t-Türas, 2.bs., (I-III), Kahire 1981.

el-Mervezî, Ebu Abdullah Nuaym b. Hammad, Kitâbü’l-fiten, tahk.: Süheyl Zekkâr, Daru’l-Fikr, Beyrut 1993.

Muhammed Fuad Abdulbâkî, el-Mu’cemü’l-müfehres li-elfâzi’l-Kur’ani’l-kerim, Çağrı Yay., İstan-bul 1990.

Müslim, Ebü'l-Hüseyin el-Kuşeyri en-Nisaburi Müslim b. el-Haccac, Sahihu Müslim, neşr.: Muhammed Fuad Abdülbaki, Kahire : Dâru İhyai'l-Kütübi'l-Arabiyye, 1955/1374-1956/1375.

Mütercim Asım Efendi, Kamûs Tercemesi, Cemal Efendi Matbaası, (I-V) İstanbul 1304-1305.

Nesefî, Azizüddin, Hakikatlerin Özü: Zübdetü’l-Hakâik, İnsan Yay., İstanbul 1997.

------, Tasavvufta İnsan Meselesi: İnsan-ı Kâmil, çev.: Mehmet Kanar, Dergâh Yay., İstanbul 1990.

Sarıkçıoğlu, Ekrem, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yay., Samsun 1997.

------, İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Çağlayan Yay., İzmir 1997.

------, İslam’a ve Diğer Dinlere Göre Deccal, Yeni Asya Yay., İstanbul 1992.

------, Kürşat Demirci, ‚Deccal‛, DİA, İstanbul 1994, c. 9, ss. 67-72.

------, ‚Dabbetü’l-Arz‛, DİA, İstanbul 1993, c. 8, s. 393.

Tokâdî, Mehmed Emin, İrşâdü’s-sâlikîn, Çorum Hasanpaşa Kütüphanesi, no: 772.

------, Tevhîd-i Bârî, Çorum Hasanpaşa Kütüphanesi, no: 772.

------, Tevil-i Ehâdis-i Eşrât-ı Sa’a, Çorum Hasanpaşa Kütüphanesi, no: 772.

Topaloğlu, Bekir, ‚Kıyamet‛, DİA, c. 25, Ankara 2002, ss. 516-522.

Uludağ, Süleyman, ‚Devir‛, DİA, c. 9, ss. 231-232.

Uzun, Mustafa, ‚Devriye‛, DİA, c. 9, ss. 251-253.

Yavuz, Yusuf Şevki, ‚Kıyamet Alametleri‛, DİA, Ankara 2002, c. 25, ss. 522-525.

------, Ekrem Sarıkçıoğlu, ‚Mehdî‛, DİA, Ankara 2003, c. 28, s. 373.