kılçık 3.sayı

32

Upload: caglar-bozkurt

Post on 13-Mar-2016

263 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Akademetre Kılçık Dergisi Kurumiçi Dergisi 3.sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Kılçık 3.sayı
Page 2: Kılçık 3.sayı
Page 3: Kılçık 3.sayı

KILÇIK

Röportaj:Serkan Kurnazoğlu s:15

İÇİNDEKİLER

Fa için tanım

Gezi

Kentsel Dönüşüm Tarlabaşı

Sayfa:21

Bizden Haberler s:30

Özel Günler, Kutlamalar

Kisilik Analizi Anketi

Sayfa:28

3

Kültür-Sanat

Sahne Sanatları Sayfa:26

Üretim

Sayfa:5

Page 4: Kılçık 3.sayı

Bizim Öykümüz KILÇIK

SAYI:3 EKİM/KASIM 2012

İMTİYAZ SAHİBİ: EFEKTİF AKADEMETRE

ARAŞTIRMA VE STRATEJİK PLANLAMA

TANITIM YAYINCILIK HİZMETLERİ

LTD.ŞTİ.

SAHİBİ: HALİL İBRAHİM ZEYTİN

GENEL YAYIN YÖNETMENİ:

ÇAĞLAR BOZKURT

YAYIN KURULU: BÜLENT

BEKRET,CİHAN BOZKUŞ,ÇAĞLAR

BOZKURT,BEGÜM ÖZCAN,BEGÜM

DOYURAN,ANIL SAYGINER,ONUR

CENİKAN

EDİTÖRLER: ALEV BAYRAK,CİHAN

BOZKUŞ,

GÖRSEL YÖNETMEN VE FOTOĞRAF:

ÇAĞLAR BOZKURT

OKUR TEMSİLCİSİ: CİHAN BOZKUŞ

İLETİŞİM: [email protected]

DAĞITIM VE YÖNETİM YERİ:

BÜYÜKDERE CD.MEYDAN SK.SPRİNG

GİZ PLAZA B BLOK KAPI:5 NO:17/18

BASKI:MELEK COPY

EDİTÖR

4

İK Geyikleri

Bu sayıda şirket çalışanlarını zaman zaman motive

eden zaman zamanda üzen kimine göre yalan,

motivasyon ve basit gerçekleri gizlemeye yönelik

bireysel ve kurumsal olarak söylenen (geyik) yazılara

yer verdik.

Hemen her yerde karşımıza çıkarlar. iş ilanlarında,

gazetelerde, reklamlarda, şirket broşür ve yıllıklarında

vs. vs... bazılarını dizelim:

* En önemli yatırım insana yatırımdır.

* Bir şirketin en değerli kaynağı insan kaynağıdır

* Çalışanları mutlu olmayan şirket başarılı olamaz

* Çalışanlarımızı şirketimizdeki bir büyük ailenin bir

parçası olarak görüyoruz

* En alttan en üste kadar tüm çalışanlarımız bizim için

eşit değer ve önemdedir

*İstihdam politikasında "fırsat eşitliği" en önemli

şeydir

*İşe alırken biz bir aileyiz derler, işten çıkartırken

kişisel performansa bakarlar.

*Biz sektöre adam yetiştiriyoruz. Bütün firmalar

bizim personelimizi transfer etmek için çalışıyor.

.

Page 5: Kılçık 3.sayı

Bir telefonla başlar her şey proje uzmanlarımız tarafından gelen bir telefonla ve daha sonra genel

bilgilendirme yapılır. Arkadaşlar yeni bir proje başlıyor. İşte üretim bölümü için bütün iş bu andan

itibaren başlar.

Üretim Departmanı Kantitatif Projeler Departmanı tarafından gerçekleştirilen araştırmaların saha

organizasyonundan başlayıp projenin data teslimine kadar olan sürecin gerçekleştirildiği ve

yönetildiği departmandır.

Üretim departmanı;

• Saha Birimi

• CATI Birimi

• Edit – Kodlama – Telefon Kontrolü Birimi

• Bilgi İşlem Birimi

• Data Cleaning Birimlerinden oluşur.

Saha ekibi hemen eğitim için anketörlere ulaşır eğitim için hepsine bilgi verilir. Edit kodlama bölümü

ise acaba soru formu nasıldır,açık uçlu soru çok var mıdır kaç arkadaş ile edit kodlamayı bitiririm

çabasına girer,Bilgi işlemde script yazımı ve cleaning bölümü için hazırlıklara başlar.Etrafta tatlı bir

telaş başlar.Çünkü anket sayımız fazla zamanımız da bir o kadar kısadır.Proje uzmanlarımızın

(özellikle Cihan Bozkuş) daha proje başlamadan” 3 gün sonra sunum yapmamız gerekiyor” Demesi

de projenin olmazsa olmazları arasındadır. Üretim bölümü olarak çok çeşitli projeler

yapılmaktadır.Avm araştırmaları bunların en başında gelmektedir.Daha sonra gıda,giyim ve gibi

günlük hayatta pek çok kullandığımız ürünlerle ilgili anketler yapılmaktadır. Akademetre’nin

operasyon bölümü olarak nitelendirilen üretim bölümünde şirket içinde 7 kişi olarak çalışıyor görünse

de sçm , anketör,edit kodlama,veri giriş,cati (call center) ekibi olarak yaklaşık 400 kişi

çalışmaktadır.Bu nedenle üretim aslında çok geniş bir ailedir.Şimdi bu aileyi daha yakından tanıyalım.

Onur Cenikan

ÜRETİM

Kendisini 2003 yılından itibaren tanısam da Akademetre’de 2 yıldır birlikte

çalışmaktayım. Kendisi ile çalışmak çok zevklidir. Herhangi bir sorun

olduğunda, bir dakika önce bir sakin olalım soğuk kanlılığıyla yaklaşır

konuya ve daha sonra da çözüm odaklı muhakkak bir öneri

sunar.Bakmayın kartvizitinde üretim direktörü yazdığına zamanı

geldiğinde part time elemanlara yemek dağıtımı,araç çekimi,fotokopi

makinasının arızasını giderme (ben ve eski zamanda Hakan Görür’le

birlikte) gibi görevlere de soyunacak kadar alçak gönüllüdür.Projenin

bitmesi için kalınan sabahlamalarda ben evli biriyim kalmamam lazım der

ancak saat yedi Onur Bey çıkmıyor musunuz dediğimizde ben ekibimi

bırakmam demesiyle sorumluluk duygusu ile dikkati çeker.

5

Page 6: Kılçık 3.sayı

Didem Ertan

Ozan Çakmak

ÜRETİM

Her sabah işe geldiğinde yüzündeki gülümseme güzel sesiyle

günaydın demesi bizleri daha da motive etse de masasının

dağınıklığı ve sabahları monitörün tuşuna basmayıp benim

makinem çalışmıyor serzenişleri aklımızdan çıkmıyor.

Kahkahası ile herkesi güldüren Didem sahadan gelen kargoların

içinden eksik anket çıkması veya farklı projenin bir anketi

çıkması durumunda ise tam bir korkulacak insanı getirir

karşımıza işte o an Didemden uzak durulması gerekmektedir.

Telefonum nerede benim numarası kaçtı bu firmanın sözleri ise

kıyamet öncesi alametlerdir. Ancak yinede kendisini çok

seviyoruz.

Hiç konuşmadan sessiz kalma rekorunu

kırabilecek tek insandır. Gülüşü bile

sessizdir. Ancak suda yürürüm izimi belli

etmem, özelliği ile projeleri şıp diye bitirir.

Soğukkanlı davranması gerçekten artı

olabilecek bir yönüdür. Kendisi tam saha

için yaratılmıştır.81 ilin 70 tanesini

görmüştür. Ayrıca kendisi çok güzel araç

kullanmaktadır. Gün içerisinde yaklaşık

olarak 40 adet Ozan Bey araç çekilmesi

gerekiyor sözü ile muhatap olmaktadır. Ve

hiç birini de olmaz cevabı vermemektedir.

6

Ebru Aydın

En ufak bir detayı kaçırmayan anket üzerindeki okunamayan

bir yazıyı kendisinin hemen okumasıyla sorunu çözen kişidir.

Bilmediğimiz markaları, modelleri kendisinden öğrenerek her

gün zihnimizi daha da geliştirdiği için buradan kendisine tekrar

teşekkür ediyorum.

Page 7: Kılçık 3.sayı

Aydın Değirmenci

Aramıza katılan en son kişi olmasına rağmen çalışma azmi ile hemen

bölüme uyum sağladı. Cati projelerinde zaman zaman 20 kişilik bir ekiple

projeleri kısa sürede bitirmeyi başardı.Proje başlamadan önce bu sefer

patlatacağız galiba Çağlar zor proje geliyormuş deyip bittikten sonra da bu

seferde kazasız belasız atlattık.Ama şimdi gelse yapamayız demesi

klasikleşmiştir.Kendisi gerçekten dört dörtlük bir insandır.Masa arkadaşım

olmasından dolayı da çok mutluyum.Tek negatif yanı kendi adıma

Fenerbahçeli olmasıdır.Ahh be kanks oldu mu şimdi?

Sena Gökçe Onat

Zaman planında bilgi işlemin son günüyse

günde en az 5 defa Çağlar data kaç gibi bana

gelir.Giriş ne zaman biter,cumartesi

çalışacaksak laptopu alsam mı acaba öfffff nasıl

taşıyacağım ben şimdi koca makinayı sözleri ile

bizleri gülümsetir.Her sabah saat 8’de

masasında onu görerek şirkete giriş yaparız.Saat

8:30 olmuş ve Sena masasında yoksa Sena

bugün geç mi kaldı bir arayalım sözleri hemen

duyulur.Çünkü Senanın geç kalması alışılagelmiş

bir durum değildir.Kendisi şu anda aramızdan

ayrılmış olsa da başarılı çalışmasına Akademetre

bünyesi içerisinde raporlama bölümünde

devam etmektedir.Seviyoruz seni Senacık.

Üretim’in yoğun olduğu dönemlerden bir gün

7

ÜRETİM

Page 8: Kılçık 3.sayı

Cati Departmanı

Sahada yapılan anketler

Sahadaki arkadaşlarımızın işleri biraz daha zorluk gerektirmektedir. Zaman zaman köy ve şehir

merkezine uzak yerlerde anketlerde gerçekleştirilmektedir.Ancak Anadolu insanın sıcakkanlılığı ve

misafirperverliği sayesinde bu tür zorluklarında üstesinden gelinmektedir.

8

ÜRETİM

Page 9: Kılçık 3.sayı

Üretim departmanında olmasa da bizimle iletişimi, neşesi, şakaları, ile üretimin içinde saydığımız

Ceren seni seviyoruz.

İyi ki varsın

9

ÜRETİM

Page 10: Kılçık 3.sayı

ENDÜSTRİYEL BALIKÇILIK VE DENETİMSİZLİK SONUCU OLUŞAN EKOLOJİK SORUN:

Çözüm Yolu Bulmak Adına Yürütülen “Seninki Kaç Santim?” Projesi

Tarihe bakıldığında, insanların gıda maddesi olarak tükettikleri besinler arasında ilk sırada gelen balık, besin değerinin sağladığı fayda dışında aynı zamanda gelir kaynağı olan bir sektörün oluşmasında da önemli bir yere sahiptir. Uzun zamandır, kendini nicelik bakımından sürekli yenileyebilen bir varlık olarak görülse de, günümüzde araştırmalar sonucu balıkların soyunun da tükenebileceği anlaşılmıştır. Dünya nüfusunun hızla artması gerçeği göz önünde bulundurulursa; gıda, ekonomi ve toplumsal ihtiyaçlar bakımından sucul kaynakların devamlılığının sağlanması gerekmektedir.

Yüzyıllardır insanlık ile çevre uyum ve barış içinde yaşamaktaydı. Peki bu uyumluluk ve barış nasıl bozuldu? Geriye bakıldığında görülecektir ki Sanayi Devrimi’nden sonra gelişen ülkelerin büyüyen sanayilerinin, dünyamıza getirdiği zararlar oldukça fazladır. İnsanlık ile çevre arasındaki bu uyumun ve barışın bozulmasından da anlaşılabileceği gibi dünyamıza getirilen bu zararlar için fazla bir önlem alınmamıştır. Burada akıllara gelen “ekonomik gelişme mi, yoksa çevre mi?” sorusunun cevabı oldukça nettir. Mahatma Gandhi’nin de dediği gibi “bu dünya herkesin ihtiyacını karşılar ama bazılarının ihtirasına yetmez.” Denizlerimiz insanlar tarafından kar elde etmek amacıyla sömürülürken savunmasız bir durumda kirlenmeye devam edilmektedir. Hızlı teknolojiden faydalanarak yapılan balık avlama araçları ve yöntemleri, doğanın kendini yenileyebilmesini engellemektedir.

Endüstriyel balıkçılık ve denetimsizlik, deniz kirliliğinin hızla yayılmasına ve bu çevre felaketinin durdurulması güç boyutlara gelmesine neden olmuştur. Endüstriyel avcılık (büyük trol ve gırgır tekneleri) sayesinde sürü halinde dolaşan balıkları kolayca avlayabiliyorlar. Böylece balık stokları gün geçtikçe azalıyor; çünkü bu tip bir avlama yöntemi denizlerin kendini yenileme yeteğinin oldukça üstünde bir performansa sahiptir. Bu durum doğal dengenin bozulmasında önemli bir etken olarak görülebilir. Doğal dengenin bozulması ise tezgahlarda gördüğümüz balık boylarının giderek küçülmesine neden oluyor. Daha üreme olgunluğuna erişmemiş yavruların avlanması, satılması ve tüketilmesi ise deniz kaynaklarının ziyan edilmesi anlamına gelir.

10

YAŞAM

Page 11: Kılçık 3.sayı

Balık boylarının önem taşıdığını savunan ve “Küçük Balık Yoksa Büyük Balık Da Yok!” sloganıyla işe başlayan Greenpeace, “Seninki Kaç Santim?” projesiyle oldukça ilgi çekti. İnternet üzerinden başlatılan bu projenin amacı, Tarım Bakanlığı’nın dikkatini çekerek balık stokları ve balıkçıların geleceği adına bir hareket başlatmaktır. Bu hareketin temeli ise yavru balık satışının engellenmesi ve yasal balık boylarının bilimsel temellerle belirlenmesine dayanmaktadır. Boyutun neden önemli olduğunu açıklayan bu proje, ekolojik dengenin korunması adına atılan önemli bir adımdır.

ARAŞTIRMA HAKKINDA

Yapmış olduğum bu araştırma çerçevesinde, Greenpeace’in yürütmüş olduğu ve toplanan imzalarla oldukça ses getiren bu toplumsal duyarlılık projesinin amacına ulaşmış olup olmadığını sorgulamaktır. Türkiye’nin istikrarlı bir balıkçılık politikası olmadığını düşünürsek bu kampanyanın karar verici güçlere de etki etme çabası durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Bizlerin olduğu gibi gelecek nesillerin de doğal dengenin bozulmadığı bir dünyaya ihtiyacı vardır. Hala elimizde bu dengenin bozulmasını önleyecek imkanlar varken bunu değerlendirmemiz gerekir. Tam da bu yüzden, yapmış olduğum araştırmanın konusu ekolojik düzeni bozan bir duruma karşı duruş olarak değerlendirilebilir. Greenpeace’in yürüttüğü bu proje endütriyel balıkçılık ve denetimsizliğin karşısında durarak, balık stoklarının azalmasını önlemeyi amaçladığı için geleceğimiz için önemli bir projedir.

Bu çalışmada, katılımcı olarak seçmiş olduğum kitle kampanyanın gerçekleştirilmesinde aktif olarak yer alan bir kişiden ve Greenpeace’de gönüllü olarak çalışan ve aynı zamanda üniversite öğrencileri olan dört kişiyle gerçekleşti. Yapmış olduğum görüşmelerde, projeyi yürütenler arasında olan Emel Türker ile röportaj ve gönüllülerle yaptığım odak grup yöntemlerini kullandım. Kendilerinde proje ile ilgili birçok şey öğrendim. Örneğin, görüşmeye gitmeden önce “Seninki Kaç Santim?” adlı projeyi kampanya olarak adlandırıyordum; fakat bu proje “Denizler Kampanyası”nın bir projesi olarak gündeme gelmiş.

ÇEVRE HAREKETİ, ÇEVRE SOSYOLOJİSİ VE GREENPEACE’İN KURULUŞU ÜZERİNE

Gerçekleştirilen bu projenin analizini yapmadan önce yeni sosyal hareketler içinde olan çevre hareketinden, çevre sosyolojisinden, Greenpeace’in kurulma aşamasından ve Denizler Kampanyası’ndan kısaca bahsetmekte fayda olacağını düşünüyorum.

Özellikle, 1960larla beraber ilişkilendirilen yeni sosyal hareketler, içerisine feminist hareketi, gay ve lezbiyen hareketi, siyah hareketi ve çevre hareketini de içine alan geniş bir yelpazeye sahiptir (Faulks 1999: 88). Eski sosyal hareketlerden farkı ise direnişinin sadece sınıf mücedelesini kapsamamasıdır. Yeni sosyal hareketlere bakıldığında, içlerinde en ilgi çekici olanın çevre hareketi olduğunu düşünüyorum. Bunun nedeni ise, çevre hareketinin diğer hareketlerde olduğu gibi sadece

belli bir kimliği temsil etmemesidir. Örneğin, feminist hareket kadınlarla, gay ve lezbiyen hareketi gay ve lezbiyenlerle, siyah hareket ise siyahlarla ilişkilendiriliyor. Öte yandan çevre hareketine baktığımızda, hiçbir kimliği temsil etmiyor. Evrende yaşayan herkesi ilgilendiren amaçlar için bir baş kaldırıdan bahsederken sadece belirli bir sınıfa, ırka ya da etnisiteye hizmet vermesinden bahsedemeyiz.

Bir disiplin olarak çevre sosyolojisinin kurulması ise 1970lerin başlarına denk gelmektedir.

11

YAŞAM

Page 12: Kılçık 3.sayı

Çevre sorunlarının sadece ekonomik, biyolojik ve jeolojik sorunlar olmadığının altını çizen bu çalışmalar, ortaya çıkan sorunların doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesinden kaynaklanan “toplum sorunu” olduğunu vurgularlar (Demirkol 2010: 60).

Çevre sosyolojisinin yapılmaya başlandığı bu yıllarda, günümüzde de birçok kişi tarafından bilinen Greenpeace adlı sivil toplum örgütünün kurulması söz konusudur. 1971 yılında resmi olarak kurulan Greenpeace ekonomik olarak bağımsızdır ve hiçbir siyasal partiden ya da resmi bir kuruluştan maddi destek almamaktadır. Türkiye’de ise 1986 yılında Greenpeace Akdeniz çalışmalarına başlamıştır. Kurulma aşamasından bu yana, protestolarında, yürüyüşlerinde, direnişlerinde barışı ana ilkesi olarak gören Greenpeace (Yeşil Barış), günümüzde de her türlü eylemlerinde bu barışı devam ettirmiştir. Tilly’nin de bahsettiği gibi eylemler, kentsel hayatın birer parçası olmuştur. Gündelik hayatta bireylerin kullandıkları taktiklerden biri haline gelmiştir (Tilly 2004: 41). Gündelik hayatın bir parçası haline gelen eylemleri şiddetle çözülemeyeceği ortadır. Bu yüzden Greenpeace’in şiddetsiz bir yol çizmesi günümüze kadar da bu çizgiden çıkmaması, yapmış oldukları eylemlerde başarılı olacaklarının garantisini vermese de işlerini kolaylaştırdığını düşünüyorum.

Denizler kampanyası, Greenpeace Akdeniz kurulduğundan itibaren var olan bir kampanyadır. Bu kampanyanın kapsamında gerçekleşen projelerden biri de “Küçük Balık Yoksa Büyük Balık Da Yok” projesidir. Bu proje 2007 senesinden itibaren yoğun bir çalışma temposuyla yürütülmektedir. “Seninki Kaç Santim?” adlı projede bu projenin devamı niteliğindedir. Emel Türker ile yapmış olduğum görüşmede, “Küçük Balık Yoksa Büyük Balık Da Yok” adlı projenin ses getirdiğini; fakat daha çok ilgi çekmek için başka bir slogan bulmaya karar verdiklerini belirtmişti. Anlaşmalı oldukları reklam şirketinin önerdiği slogan ise “Seninki Kaç Santim?” idi. Türker, yeni sloganın işe yaradığını ve daha çok ilgi topladıklarının altını çiziyor. Türker, insanların projeleri unuttuklarını ve olması gerekenin bu projeleri tekrar ve tekrar hatırlatmak olduğunu söylüyor. Bunu yapmak için de sloganların çeşitliliğine önem veren Greenpeace, sloganı değiştirdikten sonra projeye ilginin arttığını ve artık daha çok insan tarafından konunun gündeme getirildiğini savunuyor.

Bu tip projelerde slogan, amaca ulaşmak için kullanılan önemli bir araçtır. Türker, seçmiş oldukları sloganla bir çok kişinin dikkatini çekip projenin bir parçası olmalarını sağlayabildiklerine inanıyor. Bu tip çalışmalarda, büyük kitlelere ulaşmak da slogan kadar önemlidir. Donatella Della Porta’nın da belirttiği gibi, sayıca fazla olmak devlet tarafından verilen kararları etkilemekte önemli bir rol oynar (Della Porta & Diani, 2002: 174). Bu projenin kapsamında en çok önem verilen unsur bakanlık kararlarını etkilemek. İşte tam da bu yüzden sayıca fazla olmaları Greenpeace’i avantajlı yapıyor.

SENİNKİ KAÇ SANTİM?

Projenin amacı hakkında hemen hemen her yerde aynı açıklamalar yer almaktadır. Yapmış olduğum görüşmelerde de amacı açıkça belli ettiklerinin altını çizen aktivistler, amaçlarını kısaca şöyle açıklıyorlar:

“...amaç, trol avcılığını önlemek. Bu yolla yavru balıklar ve balık yumurtaları avlanıyor. Bu da balıkların ürememesine ve üremeden avlanmalarına, bu da nesillerinin tükenmesine sebep oluyor...”

12

YAŞAM

Page 13: Kılçık 3.sayı

Aynı zamanda, kampanya sorumlusu Dökmecibaşı’nın Greenpeace Akdeniz Dergisi’nde yazdıkları da bu amacı destekler nitelikte:

“...Greenpeace’in “Seninki Kaç Santim?” kampanyası; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın görevini yapmasını, yavru balık tüketimini denizden başlayıp balık hallerine ve satış noktalarına kadar denetlemesini ve engellemesini talep ediyor...”

(Dökmecibaşı 2010: 7)

Sürdürülen bu proje “kötü” olarak tanımladıkları bu gidişe “dur” demeyi amaçlıyor. Kanunlarda yer alsa da ki kanunlardaki düzenlemelerin yanlış olduğu iddia ediliyor, balık boylarının avlanmasıyla ilgili yeteri kadar duyarlılık gösterilmiyor. Greenpeace, av için ideal balık boylarının cetvelini çıkarmış ve bu cetveli internet sitelerinde, sosyal paylaşım sitelerinde ve sokaklarda dağıtarak farkındalığı arttırmaya yönelik bir çalışma yapıyor. Bu cetveldeki ideal balık avlama boyları şöyle sıralanıyor: hamsi 9 cm, tekir 11 cm, istavrit ve barbunya 13 cm, mezgit 14,5 cm, lüfer 25 cm, levrek 30 cm, palamut 38 cm ve kalkan 44 cm. “Seninki Kaç Santim?” projesi avlanmalar sırasında balık boylarının dikkate alınmadığını ve bu avlanmaların devamlılığı sürdüğü sürece de yavru balıkların yumurtlamadan avlandıklarını ve nesillerinin tükenmesinin yakın olduğunu savunuyor. Bu durum için Bakanlığın da

denetimi iyi bir şekilde yaptığı söyleyemeyiz.

Kampanya stratejisi, güçlü internet desteği ve internetten yürütülen bir imza kampanyasıyla başladı. Görüşmelerde, bu imza kampanyasına 350.000’den fazla kişinin katıldığı belirtildi. Projenin duyurulması ve yayılmasında sosyal medyanın payının büyük olduğu görüşünde hem fikir olan aktivistler, projeyle ilgilenenlerin büyük bir kısmının Facebook ve Twitter aracılığıyla iletişime geçtiklerini belirttiler. Görüştüğüm gönüllü aktivistlerin üçü de bu proje hakkındaki ilk bilgilere sosyal paylaşım sitelerinden öğrendiklerini söylediler. Aynı zamanda destekçilerle mektuplaştıklarını da belirten Türker, “offline medya”nın da büyük desteğinin

olduğunu altını çizdi. Dergilere verilen röportajlardan ve köşe yazarlarından da bu konuya duyarlı yaklaştıklarını söylemek mümkün. Hatta medyada o kadar iyi tanıtıldı ki Beşiktaş Koleji ve Doğa Koleji gibi bir çok okul, bu proje hakkında çalışmalar yaparak Greenpeace’e destek verdiler.

Projenin manevi destek yanında maddi destek de talep etmesinin sebebi ise, daha önce de bahsettiğim gibi Greenpeace hiç bir yerden sponsorluk almayan bağımsız bir örgüttür. Kampanyalar kapsamında dağıtılan broşürler ve hazırlanan videolar, örneğin, maddi destek gerektiren eylemlerdir. Kampanyaların devamlılığını sağlamak için maddi destek talep eden Greenpeace, bu konuya duyarlı olanların sokaktaki gönüllülerle konuşmalarını ya da kaç santim.org adresini kullanarak maddi destek de bulunabileceklerini beyan etmektedir. Hiç bir kuruluştan maddi destek almadan bugünlere kadar gelmek, bütün kampanyalarda desteklerin çok olduğunu gösterir.

13

YAŞAM

Page 14: Kılçık 3.sayı

GERÇEKLEŞTİRİLEN PROJENİN BAŞARIYA ULAŞMASI

Peki bu çalışmalar ne kadar başarılı oldu? Destekçilerin sayısının artması Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nı harekete geçirebilecek kadar etkili miydi? Bu soruların cevapları yapmış olduğum görüşmelerde yanıtlandı. Emel Türker, yapılan çalışmaların işe yaradığını ve projenin amacı için gerçekleştirilen gerçekten önem taşıyan bir cevap bulduklarını belirtti. Bakanlığın dikkatini çekmek

için “Kırmızı Telefon” adlı projeyi gerçekleştiren Greenpeace, bir hafta sonu Galatasaray Meydanı’na “Kırmızı Telefon”u kurarak Bakanlığı arama yöntemini seçti. Türker, bu yolla 2.070 kişinin Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nı aradıklarını belirtti. Yapılan bu eyleme sokaktaki duyarlı insanların talebi oldukça fazladır ki aramaya katılan kişi sayısına baktığımızda bunun aksini iddia etmek mümkün değildir. Sokaktakilerin de direnişe katılmaları amaca yönelik yapılan eylemleri hızlandırmıştır.

Bütün bu projeler olumlu sonuç verdi ve yeni av sezonu yeni umutlarla başladı. 1 Eylül 2012’de başlayan yeni Suürünleri Avcılık Sezonu ile beraber Suürünleri Tebliği’ndeki değişikliklerin eksiksiz olarak uygulanması bekleniyor. Yine de denetimlerini sürdürmeye devam edeceğini belirten Greenpeace, balıkların yasal avlanma boyu hakkında yapılan çalışmalar ve gırgır balıkçılığı hakkında şöyle bir açıklama yaparak projeye verdiği önemi belirtmiştir:

“1 Eylül 2012 günü yeni Suürünleri Avcılık Sezonu başlıyor.Yeni yayınlanan Suürünleri Tebliği'nde yapılan değişiklilerin nasıl uygulanacağı çok önemli. Balıkların yasal avlanma boylarında yapılan değişiklikler, gırgır avcılığına getirilen yeni derinlik sınırı ve İstanbul Adaları için belirlenen gırgıra kapalı alan kararları bizce sürdürülebilir balıkçılık adına atılan en önemli adımlar.”

BİBLİYOGRAFİ

Dökmecibaşı, Banu, Seninki Kaç Santim, Greenpeace Akdeniz Dergisi, sayı 44, sayfa 7, 2010.

Tilly, Charles, “Nineteenth-Century Adventures”, Socail Movements 1768-2004, Boulder, London: Paradigm Publishers, 2004, sayfa 41.

Della Porta, Donatella & Diani, Mario, “Forms, Repertoires and Cycles of Protest”, Social Movements. An Introduction, Blackwell Publishing, 2002, sayfa 174.

Demirkol,Esra,Çevre Sosyolojisi, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, sayı 156,sayfa 60,Kasım

Faulks, Keith, “New Social Movements”, Political Sociology, A Critical Introduction, Edingburg University Press, 1999, sayfa 88.

14

YAŞAM

Page 15: Kılçık 3.sayı

Serkan Kurnazoğlu’na derginin bu sayısında Mercek bölümünde yer vermek istediğimizde tüm dergi komitesinin hızla onayından geçmişti. 3. Sayının ilk toplantısında daha hiçbir bölümün içeriği hakkında karar verilmemişken, Mercek’in konuğu belliydi bile. Çünkü Akademetre’nin en kıdemlilerinden olmasına rağmen belki de hakkında en az şey bilinen personeliydi aynı zamanda.

Yeni başlayanlar için anlatalım, Serkan Kurnazoğlu, Akademetre’de Fiyat Araştırma Departmanında Proje Uzmanı olarak görev alıyor. Akademetre’nin key account müşterisi Carrefour’dan sorumlu. Omuzlarında ağır bir yük olmalı.

Sessiz, sakin, istikrarlı … Ama hep güleryüzlü. Biraz da sert mi acaba? Kesinlikle disiplinli, disiplinse istikrarın temeli.

Güzel eşiyle birlikte bir bebek bekliyorlar, bir oğlan çocuğu katılacak aileye, Fener taraftarı 1 delikanlı daha kazanacak böylelikle. Belki de bu yazıyı siz okuduğunuzda kucağındadır bebekleri. Kurnazoğlu Bebek, Akademetre çalışanlarının burada doğan bebekleri gibi, Akademetre ailesinin de bebeği olacak, ben kendi kızımdan biliyorum

Serkan Kurnazoğlu, hakkında merak edilenlerin çok olduğu bir kişidir; dün akşam evine nasıl gitmiş, hafta sonu ne yapmış, tatile nereye gidecek, bunları çok duymazsınız iş ortamında, çok yakınında değilseniz bilemezsiniz. Göstermez hakkında neler olup bittiğini. Kendi deyimiyle “işe gelirken özel yaşantımı dışarıda bırakıyorum” diyor. Bir de biraz ketummuş.

İş odaklıdır Serkan Kurnazoğlu. İşini büyük bir bağlılıkla ve hassasiyetle yapar. “Geriye de pek vaktim kalmıyor” diyor, “ortalarda çok fazla görünmememin nedeni bundan”. Sabırlı ve istikrarlı olmasının nedeni de işine gösterdiği özen ve duyduğu saygıdan.

Evi işe taşımıyor bunu öğrendik. Acaba işi eve taşıyor mu? Cevabı çok net, “hayır!”. İşte başarının, evde mutluluğun bu yolla sağlanabileceğini düşünüyor.

Yakın çevresinde ne iş yaptığını bilen pek yokmuş zaten, daha doğrusu ne iş yaptığını anlayan azmış. “Anlatsam da anlaşılması zor bir iş yapıyorum” diyor. Çevresinde işini anlattığı zaman, “siz gidip fiyatları topluyorsunuz ve birileri size bu fiyatlar için para mı ödüyor?” diye tepkiler alıyormuş. Aslında işe ilk başladığında kendisi de bu soruyu çok sormuş. “İşler şimdiki kadar yoğun olmadığından gün içinde 15:00, 16:00 gibi işimiz bitiyordu. O zamanki departman sorumlumuz ….. Bey, bizi erken bırakırdı. İlk işe girdiğimde çalışmaya çok ihtiyacım vardı, Emrullah ile bu kadar çalışmayla para verirler mi diye korkuyorduk.”diyor.

Peki Serkan Kurnazoğlu’nun geçmişinde hangi işler vardı ki, fiyat araştırma gibi bir departmanda çalışmaya karar verdi. Geçmişte yaptığı işlerle bugün yaptığı işlerin hiçbir ilgisi yok desem, hi,ç abartmış olmam.

İlk iş görüşmesini Akademetre’nin Famas Plaza’daki ofisinde Serkant Bey ile gerçekleştirmiş. “Serkant Bey işi anlattı ama ben iş görüşmesinden çıktığımda her şeyi anlayamamıştım” diyor. Ancak o gün iş görüşmesinde konuşulan ve etkileyici olan bir şey var ki, “ben sürekli çalışacağım bir iş arıyorum, girdiğim yerde uzun yıllar çalışmak istiyorum” demesidir. O günkü dileğin bu kadar kuvvetli tutması, bize hayatta doğru şeyleri istemenin önemini bir kere daha gösteriyor sanırım.

Akademetre’ye başladığında henüz bir işten ayrılmış ve nişanlıymış. Bir an önce iş bulması gerekiyor ve “ne iş olsa …” niyetiyle başlayıp hayatının işini yakalamış. Kendini şanslı diye adletmesi bundan olsa gerek.

Akademetre’nin en istikrarlı 5 çalışanı arasına girse de Akademetre’den önce yaptığı iş sayısını kendisi de net bilmiyor Birlikte oturup saydık ama Mc Donald’s’ın yeri ayrı. “Bana iş hayatı ile ilgili çoğu şeyi

15

PORTRE

Page 16: Kılçık 3.sayı

Mc Donald’s’taki yöneticilerim öğretmiştir” diyor onlardan bahsederken. Önce askerlik, sonra çalıştığı şubenin kapanması sebep olmuş Mc Donald’s’tan ayrılmasına.

Serkan Kurnazoğlu, geçmiş iş tecrübelerinin kendisine çok şey kattığını söylüyor, 1 seneye yakın süre Ulusoy’da servis elemanı olarak da çalışmış, bir dağıtım işinde de … Asıl oralarda anlamış insana hizmetin ne kadar zor ve yorucu olduğunu.

Her iş değişikliği aynı zamanda bir sektör değişikliği olmuş Kurnazoğlu için. Ama bugün tek bir işi var, o da fiyat… Uzun yıllar da kendini bu işte hayal ediyor.

Serkan Kurnazoğlu’nun keyif aldığı şeyler nedir diye sorduk, gezmek, dolaşmak dedi. AVM’leri, parkları, bahçeleri, caddeleri, evleri, güzel eşiyle birlikte gezmeyi çok seviyormuş. “Bana dışarıda rastlamanız çok kolaydır” diyor.

Biraz da Serkan Kurnazoğlu’nun bilinmesi gereken tehlikeli özelliklerinden bahsedelim Kendisi hemen itiraf ediyor; inatçılığı. “Kendimi alı koyamadığım bir durum” diyor dezavantajlı bulduğu bu özelliği için. Hatta anlattığı güzel bir hikaye var bu konuda; küçükken de inatçılığı ile tanınırmış Serkan Kurnazoğlu. 3-4 yaşlarında bir çocukken ve kardeşi doğduğunda, annesi onu anneannesi ve dedesinin yanına Balıkesir’e göndermiş. Dedesi tütün ekermiş, sert ve otoriter bir dedeymiş. Serkan Kurnazoğlu’nun bir gün çocuk inadı tutmuş. Tutmuş ki ne tutmuş, nuh demiş peygamber demiyormuş. Dedesi de onu evin götür getir işlerine bakan eşeğinin yanına kapatmış; hala hatırlıyorum o korkuyu diyor. Neyse ki pamuk anneanne, dedesi gider gitmez gelip onu kurtarmış. Bu hikayeyi şimdi gülüp anlatıyorlarmış ailece, küçük Serkan’ın inadını anlatacakları vakit.

Sükunetin, efendiliğin, sadakatin ve sabrın Akademetre içindeki timsaline iş yaşamı boyunca başarılarının devamını diliyoruz.

Yıl 2010

Akademetre, yılbaşı kutlaması

16

PORTRE

Page 17: Kılçık 3.sayı

Soru Cevap-Serkan Kurnazoğlu

Burcunuz?

-Yengeç

En beğendiğiniz karakter özelliğiniz?

-Sabırlı ve genel olarak yüksek enerjili olmak.

“Keşke değiştirebilsem...” dediğiniz, hiç sevmediğiniz kişilik özelliğiniz?

-Bazen istemeden çok inatçı olabiliyorum. İnadı tutan Serkan 'a ben bile söz geçiremem :)))

Yaşadığınız en büyük hayal kırıklığı?

-Elbette olmuştur ama şu an şudur diyemiyorum. Genel olarak en büyük hayal kırıklığım verdiğim emeğin karşılığını alamamak diyebiliriz.

En büyük üzüntünüz?

-Karşımdaki kişiye verdiğim değerin ona layık olmadığını görmek.

En büyük pişmanlığınız?

-Hak edilmeyen değerleri fazlasıyla vermek.

En önemli kazancınız?

-Hayatıma değer katan ailem ve tabi ki AKADEMETRE

Asla unutamayacağınız bir yenilgi?

-Galatasaray’ın bize 6-0 yenilmesi :)))

En büyük şanssızlığınız?

-Genel olarak şanslıyımdır. Allah şanssızlık göstermesin...

Affedemeyeceğiniz tek şey?

-İftira, ikiyüzlülük

Can sıkıcı bulduğunuz, asla tahammül edemediğiniz bir şey?

-Cevap vermediğim halde karşımdaki kişinin durmadan konuşması :))

Gün içinde en sık kullandığınız cümle?

-Bu fiyattan emin miyiz? :))

Bugüne kadar aldığınız en güzel iltifat?

-Sakinliğim ve her durumda gülümseyebilmem ile ilgili çok kere iltifat almışımdır.

Şimdiye dek birine söylemiş olduğunuz en güzel söz?

-Seninle her şeye varım ben...

17

PORTRE

Page 18: Kılçık 3.sayı

En sevdiğiniz kelime?

-Fenerbahçe

En sevdiğiniz kıyafetiniz?

-Fenerbaçe eşofmanı ve pijamalarım :)))

En sevdiğiniz renk?

-Sarı-Lacivert :))

En büyük zevkiniz?

-Ailem ile vakit geçirmek ve Fenerbahçe

En sevdiğiniz yemek?

-Kereviz, Yaprak sarması ve Anneanne köftesi :))

Vazgeçemediğiniz bir alışkanlık?

-Dışarıda dolaşırken yerlerden katalog toplamak

Fırsatını bulsanız ilk yapacağınız şey?

-Otomobil sahibi olmak.

Kimin yerinde olmak isterdiniz?

-Ben kendime yeterim, tekrar tekrar kendi yerimde olmak isterdim.

İlk bakışta aşka inanır mısınız?

-Evet, eşimden ilk bakışta etkilenmiştim. Sonrası da mutlu bir evlilik...

Kadınlardan öğrendiğiniz en önemli şey?

-Hayır demeyeceksiniz :))

Sizin aşk tarifiniz?

-Gerçek sevgi, anlayış.

Kadınlarda anlaşılmaz bulduğunuz noktalar?

-Herkesin, ben dahil anlaşılmaz olduğu noktalar vardır. Duruma göre değişir anlaşılmazlıklar...

Kadınların en büyük hatası?

-Çok çabuk güvenebilmeleri, herkesi kendileri gibi sanmaları.

Kendinizi en huzurlu hissettiğiniz yer?

-Evim, evim güzel evim.

En mutlu olduğunuz an?

-Baba olacağımı öğrendiğim gün.

18

PORTRE

Page 19: Kılçık 3.sayı

Sıkılmadan yaptığınız bir iş nedir?

-Marketlerde alışveriş yapmasam bile reyon reyon dolaşmak :)) Ofiste Mesai bitimine kadar monitöre bakmak :)))

Çalışırken katlanamadığınız tek şey?

-İş konusunda şaka yapılmasına katlanamam...

Ait olduğunuzu düşündüren şehir?

-Savaştepe-Balıkesir, tabi 2. sırada Safranbolu-Karabük eşimin memleketi ;))

Dinlenmek için yaptıklarınız?

-Müzik dinlemek, her şeyi bir kenara bırakıp hiç bir şey düşünmeden uyumak.

En sevdiğiniz film kahramanı?

-Sylvester Stallone'ın canlandırdığı John Rambo, Russel Crow'un canlandırdığı Glatyatör Maximus ve rahmetli Kemal Sunal 'ın canlandırdığı Şaban :))

En sevdiğiniz hikâye?

-Nasrettin Hoca ve Keloğlan Hikayeleri.

En beğendiğiniz reklam?

-İstikbal Halı reklamı... Stresi azaltan halı; eşi vıdı vıdı ederek odaya gelip, İstikbal marka halı üzerine gelince kocasına canım cicime dönmesi :)))

En son beyaz yalanınız?

-Hatırlamıyorum, ben bile o kadar inanmışım demekki :))

En sevdiğiniz müzik parçası?

-Zakkum-Ahtapotlar / Manga-Bir Hüzün Şehri

En sevdiğiniz koku?

-Şimdilerde bizim buralarda artık duyamadığımız yağmur ile kucaklaşan toprağın kokusu...

Hayat felsefeniz?

-Özgür ol, huzurlu ol, mutlu ol, yeri geldi mi herşeyi boşver, öyle bir gülümse ki hayata seni hep öyle hatırlasın.

En son ne zaman ağladınız?

-Ağlamak için gözyaşı dökmeye gerek yok, bazen gülerken de ağlar insan, her gülüşün ardında bir gözyaşı saklıdır elbet.

Doğuştan sahip olmayı isteyeceğiniz özel bir yetenek?

-İnsanlar yalan söylediklerinde bunu o an anlayabilmeyi isterdim.

19

PORTRE

Page 20: Kılçık 3.sayı

20 sene sonra bugün hayatınızda bir resim çekilmiş olsa, o karede neler olurdu?

-Allah hepimize uzun ömür verirde o günleri görürsek, 20 yaşında bir delikanlı olacak oğlum Rüzgar :)), en az bir kardeşi (artık kız mı?-erkek mi? kısmet) ve güzel eşim. Tabi birde FENERBAHÇE :))

Diyelim ki Alaaddin’in sihirli lambasından çıkan cinle karşılaştınız... Üç dilek hakkınızı nasıl kullanırdınız?

-Ailem ve dostlarım ile sağlık, huzur ve mutluluk içerisinde bir hayat geçirmek.

Yıl 2007

Akademetre, Famas Plaza Ofisi

Carrefour Ekibi

20

PORTRE

Page 21: Kılçık 3.sayı

21

GEZİ

Page 22: Kılçık 3.sayı

“Her şey bir fotoğrafta son bulmak için var olur.”

Susan Sontag

Ali ÖZ. Onun derdi popüler olmak değil, para kazanmak değil. Derdi, sadece farkındalık yaratmak. Bu

yüzden 30 yıldır bir şeyleri gözümüzün önüne getirmek için siperlerde , eylemlerde, sokaklarda

fotoğraflıyor. Günümüz fotoğrafçılarının aksine o fotoğraf yapmıyor, fotoğraf çekiyor. Onun stüdyosu

sokaklar; modelleri daha önce hiç görmediği yüzler.

22

GEZİ

Page 23: Kılçık 3.sayı

Fotoğraflarını çekerken işine öylesine sahip çıkıyor ki, bir an yavrularını korumaya çalışan bir kartal

gibi davranıyorken, bir an bildiklerini daha çok insanla paylaşmak için fotoğrafın ders notlarını

tutmaya çalışıyor, hafızamızın 24 saatten az olduğu dünyada 30 yılının fotoğraflarını kitaplaştırarak bir

arşiv oluşturmak istiyor. (Babylon Röportajı)

23

GEZİ

Page 24: Kılçık 3.sayı

Tüm bunları yaparken önceliğin insan hayatı olduğunu unutmadan, kendi deyimiyle insani değerlerini

kaybetmeden, yapıyor. 1987 Tarlabaşı yıkımları sırasında bir binanın 4. katında kendini yakmaya

çalışan adamı “malzeme” olarak değil; kendini olması gereken bir insan gibi görüyor; boynundan

fotoğraf makinesini, üzerinden fotoğrafçı kimliğini çıkarıyor, salt insan sıfatıyla gidip adamı ikna

ediyor. (Habersol Röportajı)

İşte böyle bir yürekle insanların sinemadan bildiği, görmek için can attığı ama hep bir adım geride

durduğu, şehrin en açık caddesinin dibindeki kapalı kutu Tarlabaşı’na girdi. Kent, git gide buharlaşan

insanları tamamen dönüştürmeden orada yok edilmeye çalışılan, dağıtılan kültürün 30.000 fotoğrafını

çekti. Ahbap oldu, misafir oldu, tanık oldu.

24

GEZİ

Page 25: Kılçık 3.sayı

O kadar kaynaştı ki Tarlabaşı insanıyla, cüzdanını yürütmeye çalışan yankesicinin elinden insanların

yüzüne bakmaya çekindiği transseksüeller kurtardı. O kadar güvendi ki oranın insanına, hiç tanımadığı

meraklı iki kadını yanına alıp sokak sokak arşınladılar, hem siz de görün, bilin diye.

Gezerken yolda gördüğü her insandan selamını eksik etmeyip, evlerden gelen takır tukur merdaneli

çamaşır makinesi sesiyle aslında midyelerin yıkandığını söyleyip, bir Tarlabaşı barı görmeden çıkmak

olmaz derken “mekanda birayı şişeyle içiyoruz yalnız” uyarısını yapıp, tuvaletteki ablayla bizi

tanıştırırken “sahip çık burada bunlara” öğüdünü kulak arkası yapıp, ışığı yanan evlerden “maç hangi

kanalda?” diye sormayı ihmal etmeden.

Şimdilerde Ali ÖZ kentsel dönüşüm denen bu gizli rant kavgasında üstü örtülmeye çalışılan yerleri gün

ışığına çıkarıyor. Bunu sadece fotoğraf meraklısı eşi dostuna değil tüm İstanbul’a açıyor. Fotoğraflarını

sergilemek için çekinen galerilerin aksine 28 Eylül Cuma akşamı Karşı Sanat Galerisi’nin desteğiyle,

fotoğrafların basımında Epson Uğur Varlı ve Ankara’dan arkadaşı İrfan Demirkol’un Büyülü Fener

Sinemalarının desteğini alarak tam bir imece yaparak İstanbullularla buluşturuyor. Tadımlık

fotoğraflarına dergide yer veriyoruz, çok daha fazlası için 18 Ekim tarihine kadar açık olan Karşı Sanat

Galerisi’ne gidip sergiyi gezmeniz şiddetle tavsiyedir. Kaçıranlar için 17 – 25 Kasım’da Tüyap Kitap

Fuarı’nda sergilenmeye devam edecektir.

Aslında Hakan Bıçakçı’nın yazısındaki şu cümle her şeyi özetliyor:

“Tarlabaşı yıkılıyor sözü soyuttur; Ali ÖZ’ün fotoğrafları somut.”

Gazeteci Erol Dernek Sokak, No 11/4 Hanif Han, 34420 Beyoğlu/İstanbul

Pazar günleri dışında, hergün 11:00 - 19:00 saatleri arasında açıktır.

25

GEZİ

Page 26: Kılçık 3.sayı

SAHNE SANATLARI

Dergimizin bu sayısında sahne sanatları ile ilgilenenler için güzel bir haberimiz var. Şimdiye

kadar sadece birkaçının ülkemize geldiği, Broadway Müzikalleri’ni artık yakından takip ediyor ve

izleyebiliyor olacağız. Sadece ünlü Broadway şov ve müzikallerini New York'a ya da Londra'ya kadar

gitmeden izlemek de yetmeyecek, binlerce yıllık tarihi geçmişi olan Türkiye'nin öne çıkan eserlerinin

Broadway versiyonlarını da yerli dev prodüksiyon şirketleri hayata geçirecek.

300 milyon dolara mal olacak Zorlu Performans Sanatları Merkezi, Zorlu Grubu tarafından

yapılıyor. 50 bin metre karede yer alacak olan Performans Sanatları Merkezi, tam 3 bin 70 kişilik

kapasiteye sahip. Dünyanın en büyük Broadway operatörlerinden olan ABD’li Nederlander yetkilileri

ile anlaşma imzalanmış durumda.

Etkinlik planları öncesinde Türkiye ‘de böyle bir oluşuma gösterilebilecek ilgiyi görmek,

Türkiye ‘de insanların etkinlik takip alışkanlıklarını saptamak adına projeye yönelik kantitatif ve

kalitatif araştırmaları ise Akademetre olarak biz gerçekleştirmekteyiz.

Yani önümüzdeki yıldan itibaren Lion King (Aslan Kral), Wicked, Mamma Mia, Evita, Chaplin

gibi ünlü Broadway şovlarını arka arkaya İstanbul'da izleyebileceğiz.

İşte size önümüzdeki yıl izleyebileceğimiz şovlardan birkaçı…

THE LION KING

Aslan Kral/ The Lion King, Disney’in açıkladığı son rakamlara göre, Broadway tarihinin en çok hasılat elde edilen müzikalı oldu. Müzikal prömiyer yaptığı 1997 yılından bu yana 853.8 milyon dolar kazanarak, 853.1 milyon hasılatlı The Phantom of the Opera‘yı geride bıraktı.

26

KÜLTÜR SANAT

Page 27: Kılçık 3.sayı

EVITA

Arjantin Devlet Başkanı Juan Peron'un eşi Eva Peron'un hayat hikâyesini anlattığı için bu ismi alan Evita müzikali daha önce İstanbul’da da sergilenmişti. Yeni versiyonunda ünlü Şarkıcı Ricky Martin’le birlikte Elena Roger ve Michael Cerveris‘in muhteşem şovlarıyla renklenen Evita müzikali izleyiciler tarafından büyük beğeni topluyor. WICKED

Wicked, Oz Büyücüsü'nde bahsedilen kötü cadının anlatılmamış hikayesini anlatıyor. Müzikal yeşil cadı Elphaba ve arkadaşı Glinda'nın gençlik yıllarında geçer... Kitapta, yeşil olarak dünyaya gelen kötü cadı Elphaba'nın aslında iyi olup olmadığı sorgulanır, müzikalde ise Elphaba iyi cadıdır. Yaşadığı trajedi onu kötü yapmıştır.

CHAPLİN ‘Chaplin’ müzikali İngiltere’de büyüyen fakat başarıyı Hollywood’da yakalayan ünlü aktörün yaşamını ve aktörün 4. ve son karısı olan Oona O’Neill ile yaşadığı aşkı anlatıyor.

27

KÜLTÜR SANAT

Page 28: Kılçık 3.sayı

Hepimiz hayal kırıklığı yaşıyoruz. Peki bu durumda nasıl tepki veriyoruz ve bu ne anlama geliyor?

Tepkilerinizin anlamını bilip, acaba hangi kategori içersine girdiğinizi merak ediyor musunuz? Bu sizin

iyi bir tespit olabilir. Bütün bunları bilmek istiyor musunuz? Haydi o zaman teste!

1- Çok yağmurlu bir havada taksi bekliyorsunuz, ama bir türlü gelmiyor. Orta yaşlı bir kadın ve erkeğin

bulunduğu özel bir araç durdu, sizi gideceğiniz yere götürmeyi teklif ettiler. Bindiniz. Sessizlik hakim.

Önce şunları düşünürsünüz:

a) Bunlar birbirlerini tanımıyorlar mı? Sürücünün yanında oturan kadın da belki sizin gibi taksi

bulamamış. Belki de karı-kocalar ve kavga ettiler.

b) Bunlar garanti yıllanmış karı-koca. Hiç konuşmuyorlar, diye düşünürsünüz.

c) Hiçbir şey düşünmeden sessizliği bozarsınız.

d) Camlara vuran yağmurun tadını çıkarırsınız.

2- Sessizlik bozuluyor ve kadın, adama “Artık şurama geldi senden ayrılmak istiyorum, verdiğin hiçbir

sözü tutmuyorsun. Üstelik Hamza’nın ölümüne sebep oldun” dedi…

a) “Hanımefendi, bunları şu anda konuşmasanız olmaz mı, kaza olabilir” dersiniz.

b) “Beni indirir misiniz, bu yolculuk tehlikeli olmaya başladı” dersiniz.

c) “İçinizden Hamza kim?” diye sorarsınız.

d) “Bir avukat tanıyorum” dersiniz.

3- Sizi dinlemiyorlar. Sinirli sinirli tartışıyorlar. Bu arada kadın bir ara size dönüp, “Hamza 8 yaşındaki

köpeğimizdi. Onu sokakta unuttu ve araba ezdi” dedi…

a) “Başınız sağolsun.”

b) “Üzüldüm ama ben inmek istiyorum.”

c) “Sakinleşin! Başka Hamza’lar da ölecek!”

d) “Hamza ne cinsti?”

4- Derken yola birdenbire çıkan bir yaya, ani direksiyon kırmaca, yayaya kıl payı, bir çöp konteynerine

toslayarak durmaca. Neyse ki kimsede bir şey yok. Ne söylersiniz?

a) “Olacağı buydu. Madem böyle araba kullanacaksınız, maden tartışacaksınız niçin birilerini arabaya

alıyorsunuz ki? Bu büyük sorumluluk. İyilik değil, kötülük yapıyorsunuz!”

b) “Hepimize geçmiş olsun!”

c) “Hamza’nın intikamı!”

d) “Ucuz atlattık. Az kaldı seri katil olacaktınız.”

28

ANKET

Page 29: Kılçık 3.sayı

5- Kendinizi arabadan dışarı attınız. Yağmur fena bastırıyor. Taksi yok. Yine içinde orta yaşlı bir kadın

ve erkeğin bulunduğu bir araba yanaştı. Sizi götürmeyi teklif ettiler…

a) “Kavga etmiyorsunuz değil mi?”

b) “Teşekkür ederim, şikayetçi değilim.”

c) “Hamza’nız yaşıyor değil mi?”

d) “Kamera şakası değildir umarım.”

6- Birisinden çok hoşlandınız ama hakkında öğrendiğiniz bir şey geri durmanıza neden oluyor. Ne

olabilir?

a) Alkolik olduğu söylentileri var.

b) Eski sevgilinizin arkadaş grubuna yakınmış.

c) O sizin bir arkadaşınıza ilgi duyuyormuş.

d) Küçük bir çocuğu varmış ve maddi zorluklar içinde yaşıyormuş.

DEĞERLENDİRME

(a)’lar çoğunluktaysa

UZANAMADIĞI CİĞERE MUNDAR DİYEN KEDİ GİBİ SIYRILIYORSUNUZ

Hayal kırıklıkların da kısa süreli bozgun yaşayanlardansınız. Beklentiniz gerçekleşmediğinde önce

yoğun bir bozgun yaşıyorsunuz ama kısa süre içinde bu bozgunu geçersiz kılacak bir “duygu mantığı”

yürütüyorsunuz.

(b)’ler çoğunluktaysa

MUTLAKA İŞE YARAR BİR DERS ÇIKARIYORSUNUZ

Aslında kolay kolay hayal kırıklığı yaşamıyorsunuz. Çünkü beklentileriniz ve hedefleriniz hep sağduyu

ve gerçeklik sınırları içinde.

(c)’ler çoğunluktaysa

SALYA SÜMÜK, DÜNYANIZ YIKILIYOR

Hayal kırıklıklarını sadece ve sadece kalbinizde yaşıyorsunuz. Başka bir deyişle böyle durumlarda

zihniniz devre dışı kalıyor. Fena halde bozguna uğruyor, dünyanızın yıkıldığını hissediyorsunuz. Hiç

“neden, niçin?” diye düşünmüyorsunuz.

(d)’ler çoğunluktaysa

KİNLENİYORSUNUZ

Hayal kırıklığına kolay uğramıyorsunuz. Ama uğradığınız zaman mutlaka birisine ya da birilerine

kinleniyorsunuz. Aslında insanlardan neyi bekleyeceğinizi çok iyi biliyor, hatta hesaplayabiliyorsunuz

29

ANKET

Page 30: Kılçık 3.sayı

Gelenekselleşen barbekü partisi

Akademetre İftar Yemeği

30

BİZDEN HABERLER

Page 31: Kılçık 3.sayı

Mutluluklar

Mizah

Projelerde kullanılacak yeni kart seti

1 ) Hiç memnunum değilim

( 2 ) Memnunum değilim

( 3 ) Ne memnunum ne memnumum değilim

( 4 ) Memnunum

( 5 ) Çok memnunum

Farklı söylenişlerde Akademetre

Akaademetre

Akadimetre

Ata Dimitri

Akademimetre

Ağhademetre

Akademetre araştırma merkezi,

BİZDEN HABERLER

Page 32: Kılçık 3.sayı