kemalİst modernleŞme süreclnde tÜrk muhafazakarllgi ve...
TRANSCRIPT
KEMALİST MODERNLEŞME SüREClNDE TÜRK MUHAFAZAKARLlGI VE
GÜNÜMÜZE YANSIMALAR
Sıtla Karadeniz
\ Muhafazakarlık, modernligin refakatçisidir, ve aynı zamanda modemleşmeye koşul bir seyirde şekillenmiştir. Muhafazakarlı k, "değişim karşıılıgı ", özellikle de sosyal dokuyu zedeleyecek denli h"ızlı ve köklu değişim, yani "devrim" karşııJıgı olarak da tanımlanır. Karl Mannheim'e göre muhafazakarlık , bir " dUşunce stili" ve "kendisi hakkında bilinçli hale gelmiş, rasyonelleşmiş gelenekçilik"tir. Bu tanım muhafazakarlığı iki şekilde anlarnarmza imkan tanır. Birincisinde muhafazakllrlık, "duşunce uslubu" olarak anlaşıldıgında, burada muhafazakarlıgın, herhangi bir programa tabi olmaktan ziyade, gelişmeler karşısında takımlan tavra ve analitik olmayan somut duruşa işaret euigi görOlmektedir (Bora,l997: 8). Bu anlamda muhafazakarlı k, bir ideoloji degildir, ve hayat karşısında butunluklu bir fikri yapıyı ortaya koymaktan uzakur. Aynca hiç bir ideolojiyle veya kesiml.e özdeşleştirilemez. Çünku bir kere oluşumunu tamamlamış ve yerleşik hale gelmiş hemen her duşunce veya hayat biçimi, bunu zedeleyecek her şeye kuşku ve tepkiyle yaklaşmakta ve var olanın muhafazasma çalışmaktadır. Ikinci şekilde ise muhafazakllrlık, "bilinçli hale gelmiş, rasyonelleşmiş gelenekçilik" olarak anlaşıldıgında, burada söz konusu olan "gelenek" , aruk "kendi halinde" gelenek değildir; geçmişin yorumlanması olarak ve gelecegin tanzirni için uz.erinde dUşünulen, bir şekle sokulmaya çalışılan ve rasyonel olarak taSarlanan bir "gelenek"ten söz ediliyor demektir. Gelenek aruk
tez k i r e , dıljı1nce, siyaset, sosyal bil i nı dergisi, yıl 11, sayı 27-28, teııııııııı 1 clıim 2002, s. 88-100
Sıılıı Karadeniz 1 Kemalist Modemleşme Sarecinde... 89
"bilinç" dairesinde meskundur ve burada geleceği kurmak vazifesini usı.lenmi~tir. Bunun ise geçmişin restore edilerek gelecekte y~atılmaya çalışılması olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca böyle bir gelenek tasavvuru, ne tamamıyla geçmişe dönüşu olumlar ne de guzel giinlerin gelecekte olduğuna inanır; böylelikle "mevcut durum", haller içerisinde en iyisidir. Muhafazakarlı k, anc-ak böyle bir ayınma tabi tutulduğunda, onun uzerinden hangi siyasaVsosyal tasavvurların izlenebileceği kestirilebilir. Ve böylece farklı muhafazakarlık okumaları da mümkun olabilir. Nitekim Turk Modernl~mesinin inkılaplarla kendini gerçekl~tirme surecinde,Tı1rk muhafazakarlığının sergiiemiş olduğu rol ile, 28 Şubat surecinde Sol Kemalizm'in "rejimi muhafaza" gayrederi göz Onunde bulundurulduğunda, bu ayırırnın izleri daha kolay surdı1rülebilecektir.
Muhafazakiirlığın, "devrim karşıtlığı" veya "değişim karşısındaki tutumu" dikkate alındığında, Turk rnuhafazakarlığmın farklı bir çizgiyi t~kil edeceği görülecektir. Her toplumun sosyo-politik yapısının kendine göre "şekillendiri
ci bir rnuhayyile"ye sahip olduğu ve bu muhayyilenin muhafazakarlığa özgül biçimler kazandırdığı bir gerçektir. Nitekim Türk muhafazakarlığı, Osmanlı mirasına (özellikle dinin yeri ve işlevi konusunda) sahip çıkınada isteksiz görünmesi; Kemalizrn'i (içeriğini kendisinin oluşturması koşuluyla) sahiplenrnesi; devrime ve inkılaplara karşı geliştirdiği olumlu tavrı; ve kurulan yeni toplumda, toplumun şekillenmesinde (toplum mühendisliğinde) almak istediği rol, ve benzeri konulardaki tutumu dolayısıyla klasik muhafazakarlıktan farklı bir yerde durmakta ve kendine özgu yapısını ortaya koymaktadır.
Bugün için bir "muhafazakar• portresi veya profili çizilecek olursa, burada kimlerin yer alabileceği de ayrıca üzerinde durulması gereken bir noktayı l~
.. kil etmektedir. Bu yazı, bu bağlamda bir belimierne yapma ve eğer b~arabilirse bu surecin aniaşılmasına katkıda bulunma amacındadır.
Muhafazakarlığın Temel Özellikleri
Muhafazakiirlığın, tam olarak neye karşılık geldiği konusunda bir netliğin olmaması ve "deği~im" ile bağlantısının kurulmasında bir uylaşımın varlığı gözlenmektedir. Bu uylaşım, aynı zamanda ve doğal olarak "devrim" için de geçerlidir!. Çünkü "devrim", köklü ve hızlı bir değişimi getirmektedir. Muhafazakarl ığın tanımlanması ne kadar güç ise, değişim ile bağlantılandınlarak anlamlandmiması da o derece kolay gorı1lmektedir ve onun bu özelliği, negatif bir anlama haizdir. Oysa Türk muhafazakarlıgı , inkılaplar konusundaki olumlu tavrı dolayısıyla bu yargıyı geçersiz kılmakta ve muhafazakarlı k, "kurumsal bir statükonun korunmasına yönelik talepler" şeklinde telakki edildiğinde, en
1 Bkz., Köker, 1989; Beneton, 1991; Erdotan. 1991; Bora, 1997; Çiğdem, 1997; Nisbeı, 1997; Sarp, 1999.
90 tezkire ... ··. ,,
azından Türk inkılabı baglamıhda ' açıklayıcı olmaktan uz~k görünmek'tedir · (lrem, 199.7: 63). Bu da muhafazakarlığın doğasındaki "değişim". anlayışının, değişimin niteliğine göre değişikli~ arz euiğini göstermekte ve "pragmatizmin"e işaret etmektedir. Çıinkü :aşagıda da görüleceği gibi .muhafazakarltk, "tedrici degişiıİı "e, toplumsal harmeniyi bozmadı~ gerekçesiyle karşı çı~niamakta, bilakis gerekliliğlııi dile getirm~ktedir. Buradan hareketle muhafazakar~ lığı, "değişim karşıtlığı" veya·•staı:ükoyu korumıı." kavramları ile özdeşleştirme ya da bu kavramlar aracılığLyla açıklama yerine, "topluınsal'barmoni,': ve "denge" bağlamında' değerlendirmek daha. yerinde olacaktır. En azından fıu, Türk' muhafazakarlığı için böyle kabul edilmelidir.
Muhafazakllrlığı "düşünme ıislubu" olarak aldıgLmLZda, şüphesiz bir değer .yargısı içermemektedir; ancak kavram, bu şekliyle de söz konusu düşünce ·ıis
lubunu oluşturan dünya görüşünün oluşumunu anlatinakta yetersiz görün-. mektedir. (Köker, 1989: 43). O )ıalde bu tanımlama, mıihafazakarlığı bir ~tu
tum" olarak düşunduğumuzde işlevseldir, ancak bir toplumun kulturel-siyasal yapısını şek.illendirmeye ta Üp bir proje veya ,dinamikleri anlamad.a ' kullamşlı değildir. Buna karşılık, muhafazakarlık "rasyonelleşmiş gelenekçilik·" şeklinele anlaşıldığında, bir "duşupce birliği veya bilinçli bir eylem butunlugünu" anlatuğı oranda bir muha(azakar proje vf!ya hareketi anlamlandırmada işlevsel sayılabilir.' Muhafazakarlığıl) bu iki boYı,ıtunu da göz önünde bulunduracak bir. ya.klaşım ~ncak muhafazakarlığın (arklı okümalannı gerçek!eştirebilir. Çunko tüm muhafazakar gelenekleri, "tür~~ bir geleı:ıek~ içerisinde beti~lemek mu.ın~~n.gorünmerrıektedir.
Ke~alist Modernleşme Sureci ve. Tür~ Mu,hafazaka'rlıgı
FransLZ Devrimi ile kıyasla Türkiye'nin yaşamLŞ olduğu. devri~. yanj geçmiş ile gelecek arasına çizilen kalın çizgi, aslında Osmanlı Devleti'nin bitişi , Cumhl!riyet'in d_oğuşul}u işaret eden ve tarihsel bir an olan bin doku·z yii; yirmi üç ta-·· ri.hi değil; ah arda ve bir top.!um~ yeniden yara~maya yönelik "inkılaplar" olmuştur. Bu sebeple, Türk miıhafazakarlığının "değişim" karşısındaki tepki veya tutumunu; ''devrim an,ı" ıizet:ınden değil, fier alana sirayet etmeye Ça]LŞan.bu inkılaplar ve onların niteJiğt üzerinden .ölçmek daha yerinde olacaktır.
Eğer muhafazakirlıiın Batı dışındaki dünyada gelişmesi , Abdullah Laroui'y.e (1998) atfen Tanıl .Bora'nın dediği gibi, ~ Batı uygarlığı ve modemleşmenin ıiıeydan okuması karşLSında, otantik uygarlığın öze dönerek dirilişi iÇin çagrıda buJunan geleneksekiliğin izinde gelişmiş "se (Bora, 1997: 15) ve buralarda muhafaza~arlık gelenek üzerin~en o~\ınmu§sa, 'Karl Mannheim'in. m~hafazakarligın "~endisi hakkında .bilnçli h~ le gelmiş, rasyonell.eşmiş gelef!ekçilik" tanıını geçerlilik kazanmaktadır, ~e bu muhafazakarlığa dıi "gelenekÇ_i-mu- . hMaiakarlık" deriilebili.r. Nitekim Nazım lrem (1997) de Turk muhafazakarlı~~ ~en'ıalizın''le ilişkisini d~taylı bir şekilde irdele~ği ~akalesinde, T~rk
. . . . · . .·
Sıtkı Karadeniz 1 Kemalist Moderiıleşme Sürecinde. .. 91
muhafazakarlığının, hiç olmazsa doğuşunda, gelenekçi-muhafazakarlık olarak tanımlanabileceğim göstermektedir. lrem'in de gösterdiği gibl, bunun izleri, Cumhuriyet'in erken döneminin düşünce dünyasmda ve Kemalizm'e renginin verilmeye çalışıldığı ilk dönem entelektüel muahezele~de sürdürülebilir. Ancak
·burada karşımıza bu tanımlamayı zayıOatıcı bir sor~n çıkac~ktır. Çünkü Burke, Bonald gibi klasik·muhafazakarlann, devrim karşıtlıklarını ."geçmiş"in düzeninde aramalanna ve meşruiyet zeminlerini buradaki dini )!llpı ve kozmolojide bulmalarına karşın, Türk muhafazakarları, devrimi ve inl<Jlapları benimsemekle birlikte bu devrimin kültürel bir devrime dönılşümünde geleneğin ve geçmişin de göz ardı edilmemesi gerektiğini dile getirmektedirler. Buradaki temel amaç, devrimle kurulması planlanan yeni siyaSal, toplumsal ve kültürel yapının "harc"ı olarak gelenek ve göreneklerin kullanılmasını sağlamaktır. Bu, Türk muhafazakarbğının önde gelen isimlerinden Peyami Safa'da en açık ifadesini b~lmaktadır: " ln.kılapların tarihine bak1ldığı zaman dibinde ölü medeniyetler yatan uçurumlar değil, eskileri yenilere bağlayan 'köprüler' (vurgu s. k) görünmektedir" . (aktr. lrem, İ~97: 89). Görüldüğü gibi Türk muhafazakarları "geçmiş"i, "bugün" için bir "Köprü" vazifesi ve ,işlevini görmesi koşuluyla ve yalnız bu noktada önemsemekteler. Dolayısıyla Türk muhafazakarlığın ın gelenekçiliğinin,. klasik muhafazakllrlığın gelenek olarak geçmişi bugünde yaşatma eğilimiyle birebir tekabüliyet içerisinde bulunduğUnu söyleyemeyiz. Ancak şu söylenebilir; T~rk muhafazakarları, Cumhuriyelin yeni insanım, modern hayata bağlayan manevi "harç• olarak gördükleri, geleneğin bugünde yaşanabilecek taraflarını koruma ve bugüne taşıma anlamında bir •muhafaza ahlakı"nı l;ıenirnsemekteler, ve bunu da geleceğin teşekkülü anlamında "ilerleme ahlakı" ile meczolunmuş bir şekilde tasavvur etmektel er. Ahmet lnsel (1995: 66)'in dediği gibi, "geleneği genel. prensip plarak'ele alıp, onu tedrici olaraktadil edip, düzeni yeni baştan üretmek tavrı, modernliğe tepki olarak ortaya çıkan muhafazakllrlı~ın toplumsal pratik içinde sesini duyurmasını, etkili olmasını sağla(r)"maktadır. Görüldüğü üzere Türk muhafazakarlığı, geçmişten daha çok "gelecek" yönelim li bir duruşu. temsil etmektedir. Bu da Türk muhafazakarlığının yön!lnün "ileri"ye ve "değişim"e dönük olduğUnu göstermektedir.
Türk muhafazakarlığı, klasik muhafazakarlığın temel özelliklerinden biri olarak zikıeıtiğinı1z "diıısi:l otoriteye bağımlılık" ilkesının aksine, "ummet" geleneginden kopuşu olumlar. Hatta muhafazakar tezlerin, bu kopuşun akabinde, yani geleneksel dini kozmolojinin ve ümmet geleneğinin çözülmesi sonrasında berraklaştığı ve imkan bulduğu öne sürülmektedir (lrem, 1997: 84). Dini kozmol,ojinin çözü~esiyle toplum, devlet ve kişi tasa"'{Urları değişmiş, artık modern dünyanın kıiıiıcu öğeleri dinden ziyade, · "som.ut kişilikler" den oluşmaya başlamıştır (lrem, 1997: 84). Bunun en açık ifadesi ise, bir sekülerleşme sürecinin yaşaiuyor olduğu ve, Türk muhafazakarlığının bu süreçte bireylerin ve yeni Türk toplumunun kimlik oluşumuna kendi zaviyelerinden k~tkıd~ bulunma çabasmda olmaları hasebiyle. süreci içselleştirdikleridir.
92 tez k i r·e
Genel olarak Türk muhafazakarlı~ının, Osmanlı'nın Bau karşısında gerilemesi ve baulılaşma projeleriyle birlikte düşünce dünyasında zuhur eden belirsizlik onarnından ve dini kozmolojinin çözülüşünden sonra Cumhuriyet'in girişti~i modemleşmede, reyini modernleşmeyi gerçekleştirecek inkılaplardan yana kullanmakta gecikmedi~i gOrıllmektedir. Tanı! Bora, Turk muhafazakarlarıııııı, aslında Cumhuriyetin kuruluşunda inkılapçı, yenilikçi-ilerici bir konumda olduklarını; ancak, inkılabın "ıadında bırakılınayıp ifraıa sapmasıyla" muhafazakar bir konuma geçtiklerini One sürüyor (1997: 18-19). Bu yargısını, Türk muhafazaklirhğının şekillenmesinde elkin rolü olan dönemin muhafazakar simalarından getirdigi örneklere dayandırara k güçlendiriyor.
Bora'ya göre "gelenekçili~i " a~ır basan lsmayıl Hakkı Baltacıo~lu, modern ve inkıJapçı olmanın "kendine dOnmekle" olacagıru; külturün, kurulacak bir şey olmayıp duyularak yaşanılacak bir şey olduğunu; kwtürün maddesinin ise "gelenek" olduğunu öne sürmektedir. Önceleri, koyu milliyeıçili~inin gereği olarak inkılapçı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver ise, Türk inkılabının manevi tarafının zayıf kalmış olduğunu düşünmesi yle, inkılapçı ve laisisı cenahtan ayrılarak, inkılabın aşırılıkJarına karşı, "ınilletlerin en eski, en devamlı müessesesi ve son müdafaa siperi olan dine" sahip çıkmaya çalışır ve dinsel figürlerin serhesliyelini savunur~ Türk muhafazakarlı~ında adı ilk anılanlardan olan Peyami Safa, güçlü kalemiyle "Türk inkılabtndan evrensel önemde, dünyayı de~işıirici bir cevher çıkarma iddiasınii;ın, inkılapların yanlışianna ve 'aşınlıklarına' karşı şiddetli bir tepkiye yönelmiş" ve muhafazakar öğelerin ağır basn~ı bir e~ilimde karar kılmıştır. Bora'nın Turk muhafazakarlığı içerisinde 'soy' muhafazakar duruşun özgün, yerli ve tutarlı örneği olarak gösterdiği Yahya Kemal ise "Garp metoduyla Şark'ı yeniden kurmak, geleneğin tözünü modern zamanlarda yeniden üretmek", başka bir deyişle "kökü mazide olan atiler" olmak çabasındadır (Bora, 1997: 18-23).
Peyaıni Safa ve 'Türk lnkılabına Balaşlar'
Türk muhafazakarhğının şekillenmesinde Peyami Safa'nın rolü, hem diğerlerinden daha büyük hem de üzerinde ayrıca durulmaya değerdir. Peyami Safa'nın Kemalist modernJeşme ve inkılaplarla ilgili düşüncelerini serdettiği eserleri içerisinde şüphesiz "Türk lnkılabına Bakışlar"ın ayrı bir yeri vardır ve onun muhafazakar düşüncesinin izlerini burada sürdürmek mümkündür (1995)2. Bu eser, aynı zamanda Tılrk muhafazakarlığının inkılaplara bakışını
2 Burada, inkılaplann uygulanma sOreelnde Türk ınuharazakarlıgının inkılaplan mu harazııkAr bakış· la yorumlamalan üzerinde duruldugundan, bu sureel iyi beıirnleyen bu kiıap ıercih ediinı !şıir. As· lında Peyami Safa'riın muhafazakarlıgının, sonraki dönemlerde inkıbplann radikalleşmeslyle daha belirgin hale gelmiştir.
Sıtlıı Karadeniz 1 Kemalist Modenıleşıne 5ı1reciııde... 93
da sıcagı sıcagma arıaya koyan bir niteliktedir. Peyami Safa, 1938'de yayınlanan kitabının yaklaşık yirmi sene sonraki ikinci baskısının önsözünde, kitabının ve dolayısıyla kendisinin bir "sentezi" yaratma arzusu ıaşıdıgını belinme ihıiyacJ hisseder. Bu sentez, hemen butun Türk muhafazakarlarırun ortak arzusudur ve tabi ki bir "Dogu ve Batı sentezidir". Peyami Sa fa, bunu, "Bau'nın mı:ısbet ilmi ve Dogu'nun mistizminin sentezi" olarak formüle eder (Safa, 1995: 13). Ancak Peyami Safa'nın, Dogu ve Batı tasavvuru, diğerlerinden farklılık arz eder. Onun Batı ıasavvuru, "Avrupa ka[asıdu", ve bu kafayı oluşturan etmenler ise Eski Yunan'ın zeka ve riyaziye disiplini, Roma'nın cemiyet ve hukuk disiplini ile Hıristiyanlıgın ahlak disiplinidir (Safa, 1995: 116). O, Doğu'yu ise şöyle tanımlar: "Uzak şarkıan büsbutun ayrı bir dünya olan Islam şark, dini akldesinde ve mistik felsefesinde ne Budisı, ne de fatalisttir" ve bu Islam Şark, "Akdenizlidir ve daha ziyade Garplı sayılır" . Çunku Islam etini, garbın özü olan "Hıristiyanlığın bir antitezi değil, tekamülıldür" (1995: 136-145). Bu sebeple Dogu ve Batı arasında yapılması arzulanan sentez, uyuşmazlık göstermeyecek ve hayata geçirilebilecektir. Bu sentez için en müsait yer ise şüphesiz Akdeniz havzasında3 bulunan Turkiye'dir. Nitekim Peyami Safa'ya göre, "Doğu ile Bau'run 'zifaf döşeği', ikisinin birleştiği yer, en hakim ve en gılzel bitişme ve buluşma noktası Turkiye'dir" ve "yılla rdır aranan terkip burada buluna(cak), ıarihin en buyük işkencelerini ikisi arasında sıkı.şuğı için çeken Türk milleti" de böylece bu işkencelerden kurtulmuş olacaktır (1995: 130-189). Peyami Safa'nın burada bir çekincesi de vardır; terkipte itidalin yitirilmesi. Sentezde dozun iyi ayarlanması gerekir; "Türk düşüncesinin tekamulunde Avrupa'run ilmi görüşünü böyle bir dogmatizme vardırmamak için bir yandan riya~ileşirken ve endüstrileşirken, bir yandan da bize bir iklim ve tarih nimeti olan $arkbya has kuvvetli seziş hassamızı iptidai mistik halinden mes'ud yeni terkipiere doğru tekamül ettirmeliyiz" (Safa, 1995: 188). Çünkü Batı, bugün ilmi görüşün ifrau neticesinde, mistik görüşün kör imana sürüklediği gibi, akideciliğe suruklenmiştir (Öğün, 1997: l28).
Burada, Türk muhafazakarlığının gelenek anlayışının, klasik muhafazakarlığın "geleneklerin ve kurumların müdahaleye gerek kalmaksızın kendi içerisinde ve ihtiyaçları doğrultusunda 'tedrki' olarak değişerek varlıklarını sürdürecekleri" anlayışıyla çeliştiği görülmektedir. Peyami Safa'da da görülduğu gibi Turk muhafazakarlığı, gelenekleri, ~ararlı-medeni inkişafa mani taraflanndan ayıklayatak Batı' nın yararb-medenileşmemiz için gerekli olan gelenekleriyle bir senteze tabi tuttuktan sonra, "yeni bir gelenek" hüviyetiyle benimserneyi tercih etmektedirler. TOrk muhafazakarlığının gelenekçiUği sanırım bu şekilde anlaşılabilir. Ne "geleneği" büsbütün gözden ÇJkarıp Baulılaşmaya ve Batı'}'a
3 Bilinditi gibl F. Brııudei, Akdeniz havzasını, medtniyeıle rio bc:şigi olarak gOıiir. Peyarn i Sa fa da Bra· udcl'in bu kanaatini paylaşmaktadır.
94 te:tkire .·
saiılma, ne de oldugu gibi kabul eı.riıe söz konusudur. Ne var ki, Türk mu ha: fazakarlıgı galiba hiçbir zaman, Peyami Safa'mn "arada sıkışmışlık " olara.k tarif ettiği halden kurtulamamıştır. Her ne kadar O, Türk inkılaplarının böyle bir "ikiliği" ortadan kaldırarak "özgün bir yol4" bulduğunu ve bunun özgün bir topluma gôtürdügunü ifade etmeye çalışsa da. Peyami Safa, Kemalizm'in bu "ö.zgün" başarısını şöyle dile getiriyor: "Kemalizm, Islam şark ve Hıristiyan garp an'aneleri arasındaki ihtilafıd artık bir ve himden başka bir şey olmadıgını ortaya koydu. Her iki alemin an'anelerini de kucaklayan !ürk tecrübesinin verdigi büyllk hafret içinde, şark ve garp, aruk bu harik~lade vakıayı ta içinden yaşıyan tork düşüncesinden geniş ve toplu bir izah bekliyor" (Safa, 1995: 109). Peyami Safa'nın Türk tecrübesi olarak tanımladığı şey, TOrk inkılabının daha önceden tasarlanrnamış olması, zarureuen doğdugundan realite içerisinde kendini yetiştirerek başanya ulaşmasıdır. Çünkü ''kitabdan ve idealden degil, hayattan ve realiteden dogan ihtilaller, büakis, evvelden çizilmiş ve geniş ihtimallerle tesadüfierin gizli amill~rini hesaba kalmamış hiçbir programın kıi·palı çerçevesi içinde hocalamaya mahkom olmadıkları için kendilerine yalnız mlişabedeyi ve tecrübeyi rehber ederek bürun ihtimalleri kavrıyan geniş bir imkan alemi içinde gerçekleşirler". Nitekim "(g)erçekleşmeden evvel, bir sistem halinde, Türk inkılabının hiçbir kitabda yeri yoktu. (Eğ\!r) Türk inkılabının bir kitabı varsa canlı bir taribtir\'e hayatın ta kendisidir". Buna karşılık, " •:(k)itabdan ve idealdeq ·dogan nazariyeci ihtilaller, hayatla: temasa geldikçe sırt sınıı ugradıkları hayal inkisarlarıyle, ancak büyllk prensiplerine kıyiuak, ilk hedefierine aykırı islihaleler içinde gerçekleŞebilirler" (Safa, 1995: 190-191). Peyami Safa'nın Türk inkılabıyla ilgili bu mülahazalan, k)asik muhafazakarlıkla gayet uyum içerisind~dir. Muhafazakarlık, şa;tların zorunlu kıldıgı değişim: leri p~inen kabul eder. Zira bu değişim, işlevseldir; kıirumlann ve sosyal dokunun kendini yeni şart1ara gO re yenilernesi kaçınılmazdır. Simun da önceden hesaplanıp toplumsal bir mllhendislikle ge;çekleştirilmesine lüzum yoktur, spontane gerçek.leşir. Oysa tepeden inme değişim, başka bir deyişle devrim, arzulanan bir istikamete doğru, zorlamayı beraberinde getirir. Bu zorlama ise kaos ve bunalıma, uzun sürede telafi edilemeyecek kayıplara yol açar. Peyami Safa, Türk lnkılab_ından yana çogunlukla böyle bir akıl yüruımey.i tercih eder ve tercihinden umutludur.
' Peyami Safa'nın laiklik yorumu ise yapılan inkılaplarla· tasfiıe edildiği düşün~en dini geleneklerin oluşturduğu çekinceyi hertaraf edecek niteliktedir:
i Ahmet Çl&dcm, T~rkiye'deki modernleşme projelerinin, başka .bir ifadeyle Ba~ılar ilc 'muhafaza. karlann Kemalizm'i biçimlcndirmc çabalannın, Türkiye'nin "kendisi olma, kcodine Oıgıl bir yol ,. bulma•, Çigdcm~ıı ifadesiyle bir "Sonderweg arayışı" olarak değerlcndirilcbilecegini bdiniyor (Çiğdem, 1992: 12). '
Sıthı I<arade_niz' 1 I<efrıalist Modenıleşme Sti~eci'nde... . 95
. . "Türk inkılabı, dini an'aneler arasından, yalnız m~deni inkişafa engel olan adetleri ve projeleri tasfiye etmiş, Çtekilere, ge~e laik prensibiriden dolayı, mü, dahaleyi düşünmemiştir ... Kur'anın tercümesi ve ezanın Türkçeleştirilmesi de dinin, aynı zamanda milli. bir cemiyet müessesesi olarak, Türk i _qkılabı içinde aldıgı kıymete işarettir" (Safa, 1995: 108). Peyami Safa, .zaman zaman dini geleneklerin toplumsal nitelikli olanlarının tasfiyesinden rahatsızlığını dile getir-· me v.e yine bu niteliktekilerden bazılarının serbest bırakılması yönünde Ciki,r beyan etmekle birlikte genellikle Kemalizm'in laiklik ~nlayışını benimsemiştir. Aslında O'nun, devlet otoritesi ile halk arasında bir uzlaşıyı sağlama çabasında olduğu da söylenebilir. Devlet, bütün toplumsal alanlara müd~hil olmayacak, ancak halk-da:devletin icraatlarına şüpfıeci. ve tepkisel bakmay~cak, kanunlara uyınaya azami ölçude riayet edecektir. Çünkü dev_lelin "aşıri" müdahalesi de halkın otoritenin buyruklarına riayetsizliği de "düzenshliğe" yol açacaktır. Bu anlayış, Peyami Safa'yı inkılapların, te'v.ilini yapm~ya sevk etmiş, halk ile ororite arasında "köprü" vazifesini ilstlenmesine mecbiı.r hisseuirmiştir. Ki, bu da muhaf~ı;ak'ar gelenekle bir .örlüşme içerisindedir. ·
Peyami Safa'nın Türk inialapları ve Kemalizm üzerinden sürdürdügü ente-lektüel mülabazalar, onun _düşünce dünyasının genel bir atmosferini sunmaktadır. Gerek inkılaplara.ve devletin kurucu ideolojiSi Kemalizm'~ .bakış açısı ve gerekse -de "geçmiş ile gelecek" veya "Doğu Üe Batı" arasında kurmak isted\ği köprı.1, onun düşilncelerinin muhafazakar bir hüviyete bürÜnmüŞ oldugunu göstermektedir. Ancak Peyami Safa'nın muhafazakarlığı, şı.1phesiz ' klasik muhafazakarlıktan ve diğer muhafazakar geleneklerden bir çok yönden -ayrılır. Bu da, zaten ·muhafazakarlığın "pratik pragmatizminin"' bereketi olarak, k~ndini her koşula göre uyariayabilme yeteneğin~ verilebilir. '
28 Şubat .Süreci'nde Farklı Siyl\Sal ve Muhafazakar Duruşlar ' .. '. Türkiye'de .post-O~alist siyasal süreçte, :·sağ ve sol arasındaki dikotomi,rıin çÖzülüşü" ile_siyasal a~enada bir :yö~. ~elirsizligi baŞ göstermiş; böy}esi bi~ b~liı'sizlik ortamında neşvu nema bulan ve berraklaş!ln Ö.çüncü siyasal bir aktÇr olarak Islamcılık güç kazanmış (Güzel, 2002: 4Ö); ve malum olduğu üzere Aralık '1995 seçimlerin~e Refah Partisi'nin dde ettiği yüksek oy oranıyla mecliste
· de siyasal çoğunluğu ka~ na rak siyasal aktörlqğünü ";iktidar" ,o_larak sergileme imkainna .kavuŞmuştur. Ancak "cumlıuriyetin kurucu momenti~nin kurul~,tan bu yana dıştalapığı · bu siyasal aktö~le arpı· film karesindı;· ~er almaya "sağ:' dan ve "sol"dan kivıs.e ilkin ,pek yanaşm'ak is~ememişti: _ Sonraları, Çiller'in (kerhen) rol arkadaşlığını kabul etmesiyle: ancak iktidara erme hayaline kavuşan bu siyasal aktör, iktidarında ·c~reyaf! eden hadiseler dolayısıyla bu 'sefer de "ikt(dar olma" ile "mul<tedir ~la~ma" çelişkisini yaşamaya başladı. Ve
96 t ez k ire
uzun metraj lı sayı l mayacak bu film, 28 Şubat 1997'de "mahşerin dört atlısı" eş
liginde "postmodern darbe" sahnesiyle "son5" buldu. 28 Şubat hadisesiyle birlikte herkesi kapsayacak bir "kimlik buhranı"nın
ortaya çıkugından söz edilebilir. Bu, hem sag hem sol siyasal kanatlar için de geçerlidir. Ancak Kemalist solun buradaki konumu farklıdır. Zaten öteden beri kendini Cumhuriyet'in salıibi ve "muhafızı" olarak gören sol Kemalizm, varLık gayesinin tezahıirıl olarak bu sıireçte "rejimi koruma" paranoyasına kapılmışur. Cumhuriyet'in kuruluş momentine ve Tek Parti döneminin katı devletçiligine olan muhabbeti, böylesi bir duruşu zorunlu kılıyordu, ve bu duruş, muhafazakar cumhuriyetçiliğin bir sonucu idi. Burada, muhafazakarlıgın, statıis quo ante özlemi, yani mevcut durumdan önceki (ideal-iyi) durumun yaşaulmaya değer olduğu fikri, işlevseldir. Bu özlem, muhafazakiirlıgın "geçmiş"e dönilk yüzıidür ve Türk muhafazakarlıgı olarak tasvir ettigirniz dıişıince hareketinden ziyade burada görıildıiğıi gibi sol Kemalizm için daha geçerlidiı-6. Çıinkü kurumsallaşurılmış ve sosyal bir hıiviyete sahip kılınmış bir "rejim" vard ı ve 1980'lerin ortalarından itibaren bu "rejim"de, modernleşme ve kıireselleşme surecine dahil olma adına birtakım "degişim"lere gidilmiştir. Bu değişim, aslında modern fürkiye'nin de temel hedefi olan "çağdaş medeniyeller seviyesine ulaşma" amacını taşımaktaydı. Nitekim dünya, liberal-muhafazakar bir küreselleşme trendine girmişti. Jvtodern Türkiye ideali açısından, bu sıirece ayak uydurmak için Türkiye'nin d~'bu dogrultuda karar alınası gerekirdi. Sonuçta özellikle Ozal döneminde bu sürece intibak sağlamak amacıyla yeni muhafazakarbğın "devleti küçıiltıne" politikaları doğrultusunda binakım si}'asal, sosyal ve ekonomik açılımlar gerçekleştirildi. Bu dönemde yogun olarak depolitizasyon ve sivil toplumsaliaşma yaşandı. Bir anlamda yeni muhafazakarlığın idealleri, demokratik hakiann genişletilmesi ve tüketim özgürlugünün teminat altına alınması ve teşvik edilmesi şeklinde gerçekleşti. Gerçi her iki durumda da iktisadi liberalizmin önündeki engellerin kaldmiması söz konusuydu. Böylelikle görece bir · refah standardı yakalanmış oluyordu. Ancak bu sıirecin
"Cumhuriyet ideolojisini (devletçiliğini) " rayında n çıkardığı kanısı, Cuınhuri-
Ancak bu 'son' sahne, başka bir filmin, hem de metrajının uzunlugu konusunda kimsenin kesıirimde bulunamoyacıaı bir lilmin, "ana tema'sına ıeskil ederek hay;atirelinl ~rdılrdıl ''rly;ı ~rdıi· niyor. lşıe bu filmde bilııln siy;ısalakıörltr, klm olduklan konusunda kimsenin bir likrinin olma· dıaı senarist ve yOneımen(ler)in 'iyi" ve "k6ıtl" rollerinde kullanmak amooı•la tkıörlcr anıstnda yaptı!! ayınm sonucunda, ya milelini hak etmek için rollerini icra eımeyi icıp eniren hüviyedcrc bOrunduler ya da rollerinden memnun olmayanlar veya kendilerinden memnun olunmadı~nı/olunmayabilcce&inl d0$1lnenler, almaya arzu cıılkleri rolleri hak eniklerini kanıılamak \•tlya kendilerine biçilen rolleri hak cımcdiklerinl göstermek için ellerinden geleni yapmaya, b3$ka bir deyişle oldukinnndan farklı gOninmeye (bu sefer gcrçekıen de rol yapmaya) kendilerini mecbur hisseııiler.
6 Sol Kemalizmin •ğeçmiş' 6zlemini, ıek parıl dOnemi veya Kadrocu anlamda Kemalisı ikıidann ilk dönemini anlıyorum.
Sı tl! ı Karadeniz 1 Kemalist Modernleşme Sürecinde:.. 97
yet muhafıziarını rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlıga, çıkarları icabı "yeni iktjdar- . dan memnun olmayanlar (sivil inisiyatif, nam-ı diğer 'mahşerin dön ·ad ısı') da katılmıştı. Sonunda, Cumhuriyet'ten bu yana dışianmış olan Islamcıların ikti ~ . darda olması bahanesiyle Cumhuriyet'in "kendini koruma reOeksi" 28 Şubat'la devreye girerek, "rejim"in tehlikede olduguna ve "korunma"sı gere.ktigirıe karar verildi (28 Şubat, rejime yqnelik degişimin tasfiyesi olarak ve Kemalist mu" hafazakarlıgm, geçmişe duyduğu özlemiyle birlikte bir "inuhafaiakar karşıdevıim7• olarak da okunabilir). Ancak rejimin hangi tehlikede olduğu v.e kime karşı korunacağı hususunda kendilerinin de net bir fil<re sahip oldukları söylenemez. Düşman olarak irtica "hortlaulır8" ve "geçmiş"in yenidep tesisi için "irtica" üzerinden mılcadele edilir. Örneğin geçmişe qönüşte, "onuncu yıl· marşı" ihya edilen ikenlardan biri olarak görünılr. Burun sevinç-ve reş~i gösterilerde, en az lstiklal Marşı kadar hatta onun yerine ikame edileceği izlenimini uyandıracak kadar yüksek dozda kullanılır ve irticaya karşı savaş'ın sandığı haline getirilir. Ve 75. Yıl kutlamaları, adeta Cumhı,ıriyetin kuruluş momentine bir çagrı niteligi taşır. Bu okumalar bizi, kendilerini Cumhuriyetin sahibi olarak görenlerin "muhafazakar Cumhuriyetçiliği "ne (Bora, 1998) götürmekçedir. · · ·.
Sol Kemalizm dışındaki sol fraksiyonlardan bazıları, bu süreci sinik ve "sessiz9" bir ruh h~liyle izlerken; elbette eleştirel bir mesafede duran ve olanları tasvip etmeyenleri de mevcuuur. Ancak aynı eleştirel mesafede sağm bilyük ve ııiilliyetçi-muhafazakar acidedilen partilerinin bulunduklarını söylemek mümkün göİünmeme.ktedir .. Örneğin bunlardan iki büyük partinin, sür!!ci~ uygulayıcısı konumundaki mevcut iktidara angaje olduğu; Refahyol koalisyonuyla "irtica"yı iktidara taşıdığı suçlamasına maruz kalan ve sonrakj seçimde hezimete uğrayarak bedel ödeyen diğerinin ise, bu ortaklığı aslında. içirıe sindiremediğiiii "özür dileyici" söylemlerleifade ettiği görülmektedir. Liberal çizgi ile Islamcı kanadın eleştirel yaklaşımları ise bu süreçte onların birbirlerine yaklaşmasına vesile oldu. Onların bu eleştirel yaklaşımlarının, diğer kanatiann eleştirelliğinden veya rejim muhafazakarlığından farklı bir sebebe dayandığı da ·söylenebilir. lslamcılar, darbenin kendilerine karşı yapıldığı kanaadndedirler ve bu sebeple eleştirilerini bu sılrece yöneltmişlerdir. Liberaller ise, görece "özgür" ortamın ve yerleşrİıekte olan. liberal sistemin ~asfiyc.si olaıak sı:irecl deger- ·. lendirme.ktedirler (bu birlikteliğin analizi için bkz. Mert, 2002; Esendemir, 2002).
7 Beneton (1991), kla.sik,muhar:u:akarlıjiın, Fransız Devrimi'nin getirdi&i değişime yönelik knrşı·dev· .. rim olımık do~du&unu ifade etmektedir.
8 "honlak" metaforunun psikanaUtik açılımı için bkz. Güzel. 2002: 32-33. . 9 Bili~digi ilzere, ·sessizlik' ~hiln1müzde 'kabul'ün veya 'korku'nun bazen d~ 'memnuniyeı'in emn- .
· resi sayılır. · · ..
98 tezkire
Merkez sağ veya milliyetçi-muhafazakar siyasal kanadın "angaje" ve "mahcubiyet" hallerinin yaşandığı böylesi bir siyasal ortamda, sağ geleneğe ve pzelde de milliyetçi-muhafazakar geleneğe, özellikle Türk muhafazakarlığının oluşum sürecinde Kemalist iktidarın otoriteryen yapısı ve leraatları karşısında takındığı muhalif tutum dikkate alındığında, ne derece bir uyum gösterdiği; ayrıca bugünkü siyasal söylemlerine neden bu milliyetçi-muhafazakarlığı taşımaya yanaşmadığı sorulabilir. Başka bir deyişle bugün işgal ettikleri siyasal konum ve muhafazakar tabanlannın aleyhine işleyen politik süreçle girdikleri ittifak, böyle bir söylemi ve siyasal dili kullanmayı engeliernektedir de denilebilir. Belki Türkiye toplumunun "zayıf tarihselliği" ve bugün yaşanmakta olan ekonomik (siyasal diye okuyunuz) kriz dolayısıyla depolitize olmuş hali, bu çekinceyi yersiz kLiabilir; ancak muhafazakar siyasal dilin kuUanırru, bu siyasal aktörleri kısa geçmişleriyle yüz yüze getirecektir ve belki bu sebeple kendi sonlarını hazırlamış olacaklardır. Dolayısıyla muhafazakar söylemlerin gündeme taşınması, özellikle bugün için, daha çok kuruluş programları veya amaçları muhafazakar ilkelerle belirlenmiş siyasal parti ve programlar açısından haneye eksi puan kazandıracakur. Türkiye'de bir "parti enflasyonu"nun yaşandığı böyle bir zamanda birbirl,rinden ayırdedici siyasal program ve dillerinin olmayışı, Cumhuriyet'in kuruluşundaki siyasal iradelerin çeşnisi göz önünde bulundurolduğunda bir vahamete işaret etm}yor mu? Ve siyasallığın çöküşü, farklı siyasal ve düşünsel tavır alışların yokluğımun bereketsizliğinin bir sonucu değil midir?
Sonuç
Muhafazakarlığın, gelenek, gelecek, değişim, devrim, otorite, din ve benzeri olgularla girmiş olduğu ilişki, onun doğasını olabildiğince "şekilsizleşlirmiştir". Onun "şekilsizliğinil0", kendini her koşula ve yere göre uyarlaması anlamında kullanıyorum. Nitekim "bir" muhafazakar gelenekten söz etmek mümkün görılnme!llektedir. Muhafazakarlık, yeri geldiğinde en temel dayanağı olarak görünen bir özelliğinden, an'ın maslahau gereği vazgeçebilmektedir. Aynı şekilde, muhafazakarlığın kadim düşmanı acidedilen herhangi bir duşünce-harekeıkesim veya kısacası "özne", tahmin edilemeyecek ölçüde muhafazakarlaşabilmekıedir. Demek ki muhafazak:trlık. "her şeyin kendisine dönüşebileceği ve hiç kimsenin tekelinde olmayı kabullenemeyeceği bir doğaya• sahiptir. Ve bu doğası, paradoksal olarak varlığının da teminatı olmaktadır.
10 Bu "şekilstzllgi" sadece mulıafazakArlıga has lulmıık, sarunm biraz haksızlık olur. Çı1nkıi gerek ~g ger~ sol ideolojile.rin gü nil n maslah2ıı icabı ilkelerinden ödün vermekıe.n ptk de laçınm.amakıadırlar. Oysa bu durum, muh2fazakarhkıan ziyade, ilkelerini "degişrnc:ılik" ıizerine kuranlar kin dah2 çok geç~rlidir.
Sıthı Karadeniz 1 Kemalist Modernleşme Sürecinde... 99
Onun bu daıası gereği, Türk muhafazakllrlıgı da kendine has bir çizgide gelişmiş ve Baulı selefierinin bir çogunun görılşlerini boşa çıkaracak bir hüviyete burünmüştür. Burada Peyami Safa'nın "hayat ve kitap" karşılaşurmas ı manidardır. Bu karşılaştırma, muhafazakarlığın hem bir ilkesini hem de doğasını çok iyi özetlemektedir. Birincisinde, muhafazakarlığın toplumsal müdahale)•i benimsememe anlayışını ifade eder. Ikinci olarak. muhafazakarlığın kendisinin "hayat" içerisinde geçireceği değişime ve şekiliere işaret eder. Işte bütün muhafazakar gelenekler için geçerli olan tanımlamalar, bu şekilde anlam kazanır ve anlaşılabilir.
Muhafazakarlığın bir ayağının daima "geçmişte" olması ise, himayesi alunda bulunan dünyayı da daima "geriletici" bir pozisyona sokmaktadır. Bunun en açık örneğini de sanırım Türkiye teşkil etmektedir. Sartların gerektirdiği yenilikler, o dönem için kaçınılmaz olarak yapılır, ve buna itiraz abes karşılanabilir. Fakat başka şartlar, başka yenilikler gerektirdiğinde de önceki yenilikterin dokunulmazlığını öne sürmek, geçmişe gömulmekten başka bir şey değildir. Belki muhafazak:ırlığın en vahim şekli, böyle bir geçmiş saplantısına kapı lanıdır. Ancak Beneton'un dediği gibi, onlar daima tarihi tanık gösterirler, ancak tarih, onları haksız çıkarmaktadır.
REFERANSLAR
Aydın. M. ve Özensel, E. (2002) Tarilıin Sonu mu?, der. Mustafa Aydın ve Enan ôıensel, Ankara: Vadi Yayınyan
Aydın, Mustafa (2002) "Liberalizmden Guvenlikçi Sisteme: Batı'nın Tarihi Yeniden Kurgu· layışı•, Tarihin Sonu ımı? içinde, der. Mustafa Aydın ve Ertan Özensel, Ankara: Vadi Yayınlan
Beneton, Phlippe (1991) MııhafazahiJrlılı, çev. Ctineyt Akalın, istanbul: Iletişim Yayınlan Bora, Tanı! (1997) •Muhafazakarlıgın Degişiıni ve Türk MuhafazakArlıgt'nda Bazı Yol Izle
ri ". Toplum ve Bilim • No: 74 Bora, Tanı! (1998) •cumhuriyet, Demokrasi ve Muhafazakar Türk Cumhuriyeti", Birllıiın,
No:82 Çigdem, Ahmeı (1992) "Turkiye'nin Sonderweg'i", tetlıirc, No: 3 Çigdem, Ahmet (1997) "Muhafazakllrlık Üzerine•, Toplıuıı ve.Bilim, No: 74 Erdogan, Mustafa (1991) "Liberalizm Muhafazakarlık ve TOrk Sagı•, Tıırlıiye Gıııılııgıı. No:
16 Esendemir, Şerif (2002) "Sistemlerin Anatomisi ve Liberalleri n Degişen Halleri", ıttlıire, No:
24 Giiıel, Mı.ırat (2002) "Türkiye'de Sol, Sosyalizm ve Lslamotık•. tetlıirc, No: 26 Lıisel, Ahmet (1995) Tıır/ıiye Toplumıuıuıı Bunalımı, Istanbul: Birikim Yayınlan lreın, C. Nazım (1997) "Kemalist Modernizm ve Türk Gelenekçi·Muharazakllrlıgın KOken·
leri", Toplum ve Bilim, No: 74 • KOker, Levenı (1989) "Liberalizm-Muhafazakarlık Ilişkisi Uzerine•. Tıirlıiye Giiıılııgıı, No: 9 Laroui, Abdullah (1998) Tarihselcilllı ve Gelene/ı, çev. Hasan Bacanlı, Ankara: Vadi Yayınlan
..
100 · t e z k i r e
Men, Nuray (2002) "Islam ve 'Uberalizm' ya da Günaha Davet•, tezlıirt, No: 24 Ogun, Sllleyman Seyfi (1~97) "Türk Muhafazakarlıgının Kultür Kökleri ve Peyami Safa'nın
Yanılgısı•; Toplum ve Bilim, No: 74 Sarp, Seyhari (1999) Oç Modenı Ideoloji: Mııhafazalıllrlıh, Gdeııelısdlih ve /slamcılılı: Yayın
lanmamış Usan Tezi, Selçuk Üniversitesi, K'onya Yılmaz, Aytekin (2001) Çagdaş Siyasal Alıınılar, Ankar;ı: Vadi Yayınlan
:·
.·