kapak c - turuz · 2018. 3. 14. · "İ stifa ediyorum. usandım elinizden deyyuslar, istifa...
TRANSCRIPT
KAPAK CEMALETI'tN GöKÇE
TENEKE,
8
YAŞAR KEMAL
TENEKE
4. B A S K 1
ARARAT YAYINEVi
Ararat YAVINEVİ Kol l . Şti . Nuruosmaniye Cad. 24/2 P. K . 819 İstanbul Tel . : 27 04 71 Dizgi Baskı : Dilek Matbaası. Tel. : 26 63 78
Üç ayd ı r kasabada kaymakam yok. Tahr i rat katibi Re· su l Efendi veki l l i k ed iyor. Onun da ha var l ığı , ha yokluğu . . . Yaş l ı, sümsük b i r adam. Gölgesinden ürküyor. Bu adaml a h iç b i r iş görülemez. N isan ela ge ld i çattı . Çelt ik ekmek için ruhsatiye müracaatları baş ladı. Tarla planları , tarla ki · ralamaları , su kavgaları , a l ı ş-ver iş ler, kazı klamalar, kaz ık· !anmalar g ı rl a g id iyor. İ l levelak in kaymakam yok. Kayma· kama vekal et eden Resul efend i de: «Çe ltik iş ine burnumu sokmam. Val i n in beni yer imden atacağını b i lsem, burnumu sokmam. Sokmam da sokmam• diyor. D iyor da başka bir şey demiyor.
Resul Efendi , bunca y ı l ı n Resul Efendis id ir . Kar ış ır m ı böyle iş lere! Altından ne ç ı kacağın ı b i lmez m i ? Çeltikçiy· l e , bu namussuzlar la aş ık atı lır mı, bu ı rzı k ı r ık lar la b i r i pte oynanı r m ı , b i lmez m i ? Çelti kten dolayı, bunca yıl başına o kadar çok iş ler ge lm iştir k i h esapsız . Mesela Saz l ıdere köyünün yan ındaki Okçuoğlunun çelt ik ekmek istediği sahaya ruhsat verse, verse değ i l , çelt ik komisyonunun karar ı na b i r i mza bassa yirmi b in l i ra rüşvet alabi l i r . Su iç inde a l ı r . Al ı r ama, burnundan fiti l fiti l ge leceğ in i de b i l i r. Resu l Efendi rahat yaşamak ister, mümkün m ertebe . . . Yaş tahtaya basmamak iç in e l i nden gelen gayreti geriye ko-
-maz. B i l i r ki çelt ikç i l er le iş görmek, it le b i r çuva la g i rmek demektir.
-7-
H i ç bir is i değ i l de şu Karadağ l ıoğlu Murtaza Ağa çe k i l mez. Başa bela . Deyyusun b it i . Resul Efendiyi nerede görse :
«Eee İrasul Efendi , İrasul Efendi, duyduk ki gumisyona i rest çekmişsin . Ruskatiyelere, i mzanı basmıyormuşsun. Olur mu, İrasul Efendi? B iz sen in len baba dostuyduk. Eee İ rasul Efendi . . . Kaymakam o lmayınca İrasul Efend i , s iz Abdurrahman Çel�bi o luyormuşsunuz. Öyle duyduk İ rasul Efendi . "
Resul Efendi de Murtaza Ağanın karşısında boyun kırar, el oğuşturur, her zamanki, herkese karşı, her yerdeki candan gü lümsemesiyle g ü l ümser:
«Ne yapalım, Ağam, sayenizde . . . " d er, .şapkasını hürmetl ice çıkar ıp geçer g ider.
«Eee İrasul Efendi . . . Senin bu iyi l iğ i n yok mu? Bu cana yak ın l ı ğ ı n yok mu, adamın e l in i ayağ mı bağlayan bu değ i l mi , irasul Efendi !
Arkasından söylenen bu söz lere Resul Efend i döner tekrar hürmetl ice şapkasın ı ç ıkarır:
" Sayenizde ağa hazretler i . . . " der , yürür. Neredeyse N isan çıktı ç ıkacak. Çelt ik komisyonu top
lantı üstüne top lantı yapıyor. Bir tek sahaya bile ruhsat ver i lmiş deği l . Sıtma Savaş Doktoru da Resul Efendi g i b i b ir bela . . . O da yanaşmıyor i mzaya . Korkuyor.
Bütün çelti kçi ler , Resul Efendin in başında dönüyorl ar , gece gündüz. Resul Efendi la diyor da il l a l lah dem iyor.
«Etmeyin eylemeyin,,, diyor, boynunu büküp gözlerinde kocaman kocaman yaş taneler i . . . « Etmeyi n eylemey in Ağa hazretler i . S iz büyük ağalarsın ız . Ne i sters in iz ben im g i bi b ir Resulden? Emekl i l iğ i me bir buçuk y ı l kald ı . Günahına girmeyin çoluk çocuğumun. Sokmayın beni bu işe . . . "
Çc!tikçiler bir gün o kadar üstüne vardı lar k i , Resut Efendi , o ha l i m sel im adamcağız zivanadan ç ı ktı . Bar bar bağ ırd ı :
-8-
"İstifa ed iyoru m . Usandı m e l inizden deyyuslar, istifa ediyorum. Canımdan usandırd ın ız."
B i raz sonra da istifanames in i , ist ifas ın ın sebepler in i uzun uzun yazdı . Tam beş dakti l o sayfası yazdı. İ stifanameyi o kuyanı n yüreği parça parça o l urdu . Bu beş ayl ı k kaymakam vekaletinde baş ı na ge len ler i , ne ler çekti k ler in i b i r b i r an latıyordu. Bereket vers in k i bazı memurlar, candarma kumandanı araya g i rd i de istifanameyi k imse okuyamadı.
Restıl Efendi , i st ifanamesini kendini seven memurlar ın , candarma kumandanın ın önünde gözler ini kapatıp kema l i c idd iyetle yırttı. Saatlerce kağ ıt ları küçük küçük, merc imek büyüklüğünde parçala ra ayırdı. Masanın üstüne b i r tepe g ib i yığd ı . Sonra da sol e l iyle sağ avucuna süpürd ü kağ ıt ları , ç ö p sepetine attı. B i rdenbire, ş imşek g i bi , i stifa etm iş o lduğu, istifas ın ın kabu l ed i ld iğ i, beş parasız , işs iz kald ığ ı ge ld i gözünün önüne . . . Yüreğ i dara ld ı. Gözler i karard ı . Başı uzun zaman döndü . Sonra iç inde zehir g ibi acı bir boş luk çöreklendi kaldı.
Bir defacık olsun çelt ik komisyonuna götüremedi l er Resu l Efendiyi. Korkuyord u . Orada kendis in i çok büyük b i r felaketin beklediğinden korkuyordu. Çelt ik komisyonunun evraklar ın ı getiriyorlardı önüne, e l in i b i l e dokundurmuyordu.
Önüne ge lene dert yanıyord u : .. şu kaymakam gelse de kurtulsam. Şu çeltikçi le r oca
ğ ıma inc i r d i kmeden, sağlıcakla b i r kurtu lsam . . . "
«İstifa et, Resul Efendi» d iyorlard ı . «Kaymakam vekal etinden istifa et de , candarma komutanı baks ın b i raz d a . . . •
·Edemem,» d iyord u boynunu bükere k. « Edemem , vazifed i r. D iyecekler ki arkamdan, bakı n şu sümsük Resula , bir kaymakam veki l l iğin in b i l e altından kalkamad ı . Edemem.
-9-
Vazifeden kaçmak yakış ı r m ı bana? Ben otuz senel i k devlet memuruyum."
B ıçak kemiğe dayandı. Bu ha l böy le g iderse, ne çeltik eki leb i lecek, ne b ir şey. Ankaraya , Adanaya Resul Efendi a leyhine tel üstüne tef çeki ldi . Ne rüşvetç i l i ğ i , ne namussuzluğu, ne ah laksızl ığ ı kaldı. Karıs ının orospu o lduğunu, k ız ın ı parayl a satt ığ ı n ı , Resul Efendin in gece gündüz içerek kaymaka m l ı k odas ı nda nara att ığ ın ı b i le yazdı lar. Bütün bu telgraflar, çeki ld iğ i andan it ibaren sat ı rı satır ına kasa· bada ezbere okunuyordu. P.T.T. M üdürü tel i çekmeden önce bir örneğ in i de yan ı na a l ıyordu. Önüne gelene okuyordu.
O gün lerde bu tel ler üstüne ne Ankaradan, ne de Adanadan b i r haber ç ıkmıyordu. Be l li ki oradaki ler böylesi tel· lere kan ı ksamış lard ı . Kös d in l iyorlardı .
Dai reden ç ık ınca Resul Efendi h iç b i r yere uğramadan doğru eve g iderd i . Bu otuz y ı l d ı r böyleyd i . Omuzları düşük , yüzü soluk . . . Kederinden göz kapaklar ın ı kald ır ıp da şöyle bir yanma yönüne bakamıyordu. Donmuş g ibi, put g ibi.
Sıcaklar n isandan başlar. Topraktan sar ı , k ı rm ız ı , mor, ak çiçekler f ışk ır ı rken , dünya yeş i l yeş i l , bir taze l i k iç inde yunmuş, ar ınmış parlarken, Çukurovan ın s ıcakları çöker ..
Resul Efendin in evi , yüksek duvarl ı bir avlunun içindeydi . Bahçede beş tane u l u okaliptüs dikiliydi . Karanlık yaprakl ı . Avlu kap ıs ından eve kadar, çakı l l a yapı lm ış bir mozayi k üstünde yürünürdü. Ev pembe boyal ıyd ı . Tam aln ı nda, güneye gelen kap ın ı n üstünde b ir at kafası iske leti as ı l ıyd ı . İske let mavi boncuklarla, sarımsak, tavuk p is l iği, çam kozal ağ ı i l e donanmışt ı . Pencerelerinden sütbeyaz, sakız g ib i sütbeyaz perdeler sarkard ı .
Avl u kapı s ı kahverengine boyanm ıştı . H e r köşesine de kocaman b irer at na l ı çakı l m. ıştı . Resul Efendi kap ın ın tok-
-10-
mağına e l in i götürür götürmez, daha i ndi rmeğe vakit kalmadan kapı açı l ıverird i .
Resul Efendi en güzel , en çocuksu gü lümsemesiyle güler:
"Merhaba han ı m ! ,. derdi . Han ı m da Resu l Efendi gib i ufac ık tefecikti . Sütbeyaz.
ama görü l memiş b i r beyaz l ı kta başörtü bağ lardı. Büyük gözler i , kederl i gö lge l i dururdu. Ön üst i ki dişi çok büyüktü, dudakların ın üstüne taşıyordu. Ama nedense bu, hanıma ç i rki n l i k vermiyor, aksine onu güze l leştiriyordu. Bu kazma dişler herhangi b ir erkekte, herhangi b ir kadında olsaydı yüzüne bakı lmayacak kadar ç irk in leştir ird i .
Hanım h ürmetle , muhabbetle kapın ın b i r tarafında durur: « Hoş geldin Resul Efend i ," derdi .
Eve doğru , ağ ı r ağ ır , yumuşac ık yumuşacık yürüyen zevcin in peşine takı l ır , bir adım arkadan onu tak ip ederdi. Resul Efendi balkonun a ltında durur, taş l ı kta ayakkabı lar ın ı ç ı karır , iskeml ey i a lt ına çeker, ayaklar ın ı uzatı rd ı . Han ı m , Resul Efendin in ayaklar ın ı be lk i b i r saat ova ova y ıkard ı . B u arada yukardan k ız iner. on dokuzundadır. Kara kaşlı, kara g öz lü , son modaya göre g iyinen, uzun boylu bir kızd ı r:
• Hoş ge ldiniz babac ığ ım , » der. Resul Efendi başın ı kaldır ıp gü lümser. Daha e l i n i tokmağa götürmeden kapı açı ldı . Gözü ka·
r ıs ın ı görmedi . Gözler in in önünde hayal meyal b ir beyazl ık sal lanıyordu. Kapsın ın ahoş geldin,. dediğini de duymadı. Yürüdü . Taş l ı kta durmadan, ayakkabı !ar ın ı ç ıkarm8-dan yukarı yürüdü. Kendis in i hals iz sedire attı . Sigara sar ıs ı yüzü , daha sararmış , k ı r ış ık iç inde ka lmıştı . Hatları b ı çak g ib i keskin leşmiş , gü lümsemes i b ir daha açı lmamasına yüzünde donup kalm ış g ibiyd i .
Han ım telaşla: « N'oldu ? N'oldu sana böy le , Resul Efend i? N 'oldu ? "
-11-
Resul Efendi gözlerin i kapamış, baı;;ın ı beyaz badanalı d uvara dayamıştı.
«N'oldu?" Dudakları usuldan aralandı . Beyaz saç l ı başı duvar
dan ayrıldı: « Beni başka bir kazaya vereceklermiş . Aleyhi me çok
tel çekmiş l er . Yaa han ım! ,,
Hanım: « Uuy," d iye in ledi. · Uuuy! Ocağı mıza i ncir d ikti l er,
ocak ları sönesiceler, u uy! Kız da iş i öğrend i . Ora l ı b i l e o lmadı . Anası boyuna döğünüyordu : « Uuuy ocakları sönesiceler, uuuy ! Ne yaptı k siz lere?
Elden ge ld ikçe iyi l i k ettik . Uuuy!,,
Re.sul Efendin in başı duvarda, yüzü mermer gibi, mermer g ib i soğuk, harekets iz, Resul Efendiyi b i len l er, şimdi g örseler, bu adamın Resul Efendi olduğuna tövbeler olsun i nanmazlar. O çocuks u, şakacı, babacan yüz bu m u? Tövbeler o lsun kimseler i nanmaz.
"Uuuy! Körolasıcalar. Biz ne yaptı k size? Uuuy!" Gün batmı ştı ki Resul Efendi derin bir uykudan. uya
n ı rcas ına baş ı nı duvardan ayırdı: « H iç bir şeye yanmıyorum da Han ım, evimde doğru
dürüst bir y ı lc ık oturamadı m ona yanıyoru m . İşte ona yan ıyorum. Sus hanı m sus! Al lah kerim."
d i .
Han ım: " Uuuy." d iyor .. uuuy! Böy le de iş o lur mu?» İki gözü ik i çeşme. Ertes i gün , daha ertesi gün evden çıkmadı Resul Efen-
On beş gündür, her Al l ahın günü böyle kara haberle gel iyorqu Resul Efendi . Evi b i rbir ine katıyordu. Günden güne kara haberlerin ş iddeti daha da artıyord u . Günden gü·
-12--
n e Han ım ın uUuu uy,,ları b i r ç ığ l ık hal i n i a l ıyordu . « Uuuy uy gavurlar, yezid ler, d insiz ler, kan emici ler uuuy!"
Her gün, hanı m kapıda bir e l i yüreğ inde, bir e l i sürgüde, t itr iye titr iye kocas ı n ı bekl iyor dışarda ayak sesi duy· d ukça yeni b i r felaket haberi a lacak diye ürperiyordu .
Bu arsayı on y ı l önce a lm ışt ı . Yı l lar y ı l ı o ev senin bu ev ben im , k ın k dökük evler, tahtakurulu, toz lu evl er canlarına tak demişti .
İ kinci yı l taş ı n ı getirtt i . Yığdı rdı arsan ın ortasına . . Üçüncü yıl keresteyi a ld ı, dördüncü y ı l çinkoyu . . . Beşinci y ı l duvarı n ın örü lmesine baş lan ı ld ı, altıncı y ı l üstü örtü l· dü. Tam onuncu y ı l , pembe badana vuru ldu . Resul Efendi yeni evine taşınd ı . . . M esuttu lar. Aylarca karı koca evler inden başka h iç b i r şey konuşmad ı lar. B i r pencere üzer inde gün lerce konuşuyorlard ı . B i r saks ın ın nereye konacağı büyük mesele oluyordu . . . İ şte böyle devam edip g iderken hayat, o lan lar o ldu . Resul Efendi kaymakam veki l i oldu. İ l k gün lerde s evinçlerinden başları göğe değdi. Vakta k i çelt ik z ıkk ımı ç ıktı. O gün bugündür, güzel im evi n içind e b i r yas havası . . .
İ ş ler sıkıştı, iş ler sarpa sard ı . Şimdiye kadar, Resul Efendiyi cidd iye a l mayan çeltikçi Ağalar, ondan c idd i c iddi, başlarına çökmüş, kurtu l unmaz b i r belaymış g ib i söz açmaya baş ladı lar. Telgraflar b i r semere vermeyince açıktan açığa tehdit etmeğe başladıl ar .
Bir öğle üstü Resul Efendi daireden dönerken önüne M u rtaza Ağa ç ı kt ı . B i r h ış ım g i bi, gözler i dönmüş karş ısına d ikild i :
· İ rasu l Efendi , İrasu l Efendi , benim toprağa döktüğüm servetim senin g ib i yüz it in kan ına değer. Bu bok i mzan ı at
gayrı kağıtlar ın a lt ına . . . Olmaz mı? Sen i n yüzünden ben servetimi batı ramam. Şunu iy i b i l ki, İ rasu l Efendi, b i r kurşunun bede l i e l l i kuruştur.»
Elli kuruştur'u d uyunca Resul Efendi olduğu yerde bir
-13-
kaç kere döndü. Gül ümsemek isted i , gü lümsiyemedi . Sende led i . Bu s ı rada Murtaza Ağa onu kol undan tuttu:
«El l i kuruştur ! " Baş dönmesi azıc ık g eçen Resul Efendi: « Sahiden mi söyl üyorsun Ağa hazret leri ? Sahiden m i':'
Ama ben sana ne yaptım ? » Ağa k ızd ı : «Daha ne yapacaksın yez id? Evi m i başıma y ıktı n .• Az kendine ge len Resul Efend i , her zamanki ha l i n i gü
l ümsemesini takınd ı , hürmetle şapkasın ı ç ı kardı, Ağayı se· lamlad ı .
« Baş üstüne Ağa hazret leri . . . Sayenizde her şey . . . Ağel hazret ler i . . . ..
·
Murtaza Ağayı iy i b i l i rd i . B i r sürü adam ö ldürtmüş, na· s ı l yatmış bu kadar cinayetin üstüne, b i l i rd i . Candarma zabit i Şükrü Beyi tuzağa nası l düşürtüp ö ldürtmüştü , b i l i rdi.
Başında, b i r kurşun h ız ıy la «El li kuruş . . . • lafı dönüyor-du.
Eve ö lü g ib i g i rd i . Ondan sonradı r k i geceleri kapıya ki l it üstüne ki l it vurdu. Pencerelere kum torbası doldurd u . Bacaya b i l e kum torbası koydurdu. Bacadan bomba atarlar 'd iye korkuyordu . Gözler ine uyku g i rm iyordu sabah lara dek . . . Ha ş imdi ge ld i l er, ha ge lecekler d iye.
Bir deri bir kem i k kal d ı . Kald ı ama, bir iy i h aber de yüreğ i n i hoplatt ı . Zarfı açt ığ ı zaman gözünün önünde b i r g üneş çağ ı lt ıs ı iç inde harf ler uçuştu . B i r okudu , b i r daha okud u . B i r daha, b i r daha okudu . . . Evi rd i , çevirdi okudu . Sonra nüfus memuruna g itti . Ona da okuttu . . .
Kağ ıd ı güzelce dürd ü büktü cebine koydu, mesai saati dol madan, h ız la koşarcasına eve g itti. Otuz y ı lda i l k defa böyle o luyordu belk i . Mesai saatinde Resul Efendi d ışarda ha! Vay anas ın ı! Olacak iş değil. Kasaba l ı l ar bu saatte Re sul Efend in in böyle koşarcasına yürüdüği:inü görseydi l er, yahut d ikkat etseydi l er mutlak küçük d i l ler in i yutarlardı.
-14 -
Bunca yıl aynı ölçülü adımlarla, aynı kaldırımdan gidip gelmiş , ayn ı şekilde selam vermişti. Belk i de otuz y ı lda , her gün aşağı yukarı ayn ı izlere basmışt ı .
Bu sefer, be l ki de otuz yı lda i l k defa, e lini tokmağa değdirmeden kapı aç ı l madı . Tokmağı üç defa vurdu . İçer· den h uzursuz bir ses:
.. Kim o?» diye sordu . Resul Efendi: « Benim ," dedi ürperere k. Hanım, ayakları ayaklarına dolaşarak koşa koşa ge ldi: ·Aman Al lah ım, aman Al lahım . . . ,,
Kapıyı açıp da kocas ın ı görünce şaş ı rd ı . Resul Efendi gene o eski çocuksu gü lümsemesiyle p ırı l , p ı r ı l duruyordu . Aman Al lah ım, aman A l l a h ı m . . . Han ı m gene kapın ın yan tarafına durdu. Resul efendi gene eskisi gibi gü lümseyerek önünden geçti. Taş l ı ğa gelince ayakkabı ları n ı ç ı kard ı , leğene uzatt ı . Karıs ı ge ld i , ova ova yıkamağa başladı . Günl erdir zevcinin ayakların ı ovamıyord u .
Sonra: « Han ım," dedi, «bak ne o ldu ." Han ı m meraktaydı. Cebinden kağıd ı ç ıkard ı ağ ı r ağ ı r , yumuşak yumuşak
gü lümseyerek açt ı . Okudu. Han ı m : .. çok şükür A l lahıma . . . Bu gününü de görecek miydim
Al lahım ? Çok şükür."
Sonra Resul Efendi bir türkü gibi tutturdu , boyuna kaymakamın ad ı n ı tekrar ediyordu:
«Fikret Irmaklı, Fikret Irmakl ı . . . Yeni ç ıkmış daha mektepten. İ l k memuriyeti bu. Fikret Irmakl ı . . . Fikret Bey . . . Daha genç . . . Fikret Irmak l ı . . . Fikret Bey . . . "
-15 -
il
Ev i şiy le b izzat Murtaza Ağa uğraşıyordu . Kasaban ı n en güzel evi çelt ikçi Uzun Rahmetindir . Uzun Rahmet evi g eçen yı l yaptırdı. Yapı lırken ev d i l lere destan o ldu. B ittiğ i zaman s ı rf bu evi görmek iç in köylerden insan lar ge ld i. Bu evden başkası yakışmazdı genç kaymakama. Bu b i r h ayat memat meselesidir .
Evin döşeme iş in i Kemal Taşan üzerine a ld ı. Kemal Taşan Ziraat O kulu mezunu, b irkaç yı l m emuriyet yapmış sonra ist ifa etmiş . İki y ı ld ı r da çeltikten çok kazanan, kasabada en ş ı k g iyinen, konuşmasın ı b i len, sözlerin in arasina ağır li.Jgat lar karıştıran b i r gençti r. Bu iş i b i l i r.
Kaymakam bekarmış. Nası l o lsa evlenecek. Karyol a i ki k i ş i l i k, yatak som kuş tüyü . . . Ha l ı lar İsparta o lmaz, Eği n o lacak . . .
Yani evi öyle döşed i ler dayadı lar ki, sorma! Duvarlarda tablo lar b i l e eks ik değ i l d i . Duvarda on , on beş tablo vard ı . Görenin ağzın ın suyu akar. He le b i r tane vardı b i r sazl ı k . . . Saz l ığ ın kamışlar ın ın üstünden gün batıyordu. Suları k ı rmızıya boyanmışt ı . Kamış lar rüzgarda sa l lan ır g ib i . . . Tut kopar, öyl e can l ı . . . Bölü k bö lük turnalar dönüyordu göğünde.
«Ev b i tt i m i ? Her şey tamam m ı ? "
-16 -
« Tamam Ağam» Murtaza Ağa , Mustafa Patır Patı r , beş altı tane çelti k
ç i ağası daha evi gezmeğe g ittiler. Ev gerçekten güzeld i, g üzel döşenmişti . Murtaza Ağa kal ın dudaklar ın ı yalayarak:
« Kaymakamıma da yak ışmış oğluma da lay ık , " ded i . Gelen genç olsun, b i r kasabaya o kadar kötü i ht imal
leri göze alarak gelsi n , sonra da böyle güzel , Cennet parçası g ib i b i r eve g i rs in . . . Onun iş i tamamd ır . Murtaza Ağa bunun başka türlü olamıyacağı n ı katiyetle b il ir . Tecrübeyle sabitti r . Böylesi genç, kim olursa olsun , al kullan , maşa yap. Dünyan ın en güzel maşaları böylesi
' genç idare adam
larından yapılır.
Kaymakam Fi kret lrmakl ın ı n kasabaya tay in i haberi on gün önce kasabaya gelmesine rağmen, hakkı ndaki her şey b i l in iyordu . Nerde doğduğu , babası n ı n anas ın ı n k imler olduğu , mali durumu, okulda nasıl b i r talebe olduğu , k ızlara, kad ınlara düşkün olup olmad ı ğ ı , içerse ne kadar i çt iğ i , nelere düşkünlüğü her şeyi ama her şeyi b i l in iyordu .
B i r fotoğrafı b ile ele geçi rilm işt i . Elden ele dolaş ıyor-du .
Kasabada on dört otomobil vard ı . Yakın kasabalardan daha get irtildi. İk i de otobüs vard ı . Otomobiller, otobüsler, bayraklar, ç içeklerle süslend i . İ ki davul zurna get irtild i . Al este . . . Kaymakam, Ceyhan istasyonunda b ir heyet taraf ından karş ılanacak, alıp geti rilecek.
Günü , saat i , dakkayı öğrendiler. B i r alayı vala ile cuma günü saat beşte yola ç ıkıld ı . Otomobillere en güzel elb iselerini g iyi nmiş çelt ikç i ağaları , memurlar b inmişlerdi. Otobüslere kasaban ın deli kanlıları çığ ı rtkanlar ı , « yaşa, va· rol , " diye durmadan bağ ı racakları b ind irilm işt i . Otobüslerin en üstüne b inmiş davulcular boyuna durmadan çal ıyorlar· d ı . Kasabadan b i r hay-ü-huy i ç inde ç ık ı ld ı .
Otomobiller Ceyhan istasyonunun önüne s ı rasıyla, gü-
- 1 7 - F. : :?
zelce d izi l d i . En öndeki ç içekler iç inde kal mış otomobil. son model b i r Kayzerd i .
Derken , Kaymakamı get i ren Ekspres istasyona g i rd i . Kemal Taşan teti kteyd i . Hemen trene atladı . Arkasında i k i k iş i vardı. Kaymakamın fotoğrafı e l i ndeyd i . İk inci mevkide saçları düz, uzun saçları daima al nına, gözlerine düşen bir genç gördü . Uzun yüz lü , solgun ten l i , kara kaş l ıydı. Gözl eri kahvereng i , e laydı. Dudakları i ncecik , b i r çizgiydi. Del i kanlı güç lük le yukardan, sepetler, heybeler arasına sık ışmış bavul ların ı ind i rmeğe çal ı ş ıyordu . Pantalonu k ı rışık iç indeydi . Yüzü , beyaz gömleği tren dumanından tüm k i re kes· m işti . Kemal Taşan , b i r el indeki fotoğrafa, b i r de del i kanl ıya baktı. An ladı. Başkası o lamaz. Yaklaştı:
"Müsaade buyurun beyefend i . Müsaade buyurun da adamlar a ls ın lar. »
lar.»
De l ikanlı şaşaladı , çabuk çabuk: • Ben ind i r i r im efendim. Ben , ben ind i r i r im.» « Estağfuru l lah , estağfuru l lah, efend im . Adamlar a lsın-
E l i n i uzattı: uBen kasabadan Kemal Taşan , efend im . Siz in iç in gel-
dik, efendi m ." Del i kan lıda şaşkınlık: uSizin için efendim . .. Adamlar bavul ları yüklendi ler. « M üşerref olduk efend im. Bendeniz Fi kret Irmakl ı . Te
şekkür eder im. Ne zahmet ! Teşekkür . . . Çok çok teşekkür ederim . »
• Kemal Taşan . Eşraftan, Z i raatçi ." · Müşerref olduk efend i m . Ne zahmet . " İç inde korku vard ı . Anadolu kasabaları i ç i n kendis ine
neler an latmışlardı ! Uçsuz bucaksız bozkırların ortasında b i r tepeye sırtın ı dayamış, bi rkaç topra k dam. Susuz. Kış ı n kar altında, yaz ın toz iç inde. Yaln ız . Sonra ağalarla h ı r-
- 1 8 -
sız lar la , eşkiya lar la cebel l eşmeler. Kasaba insanları dey ince gözünde potur lu , kangal bıyı k l ı , yanları tabanca l ı , sa ld ı rmal ı . . . He le eşrafı b i r an latmış lard ı ki . . . Kemal Taşan ! . . . Eşraftan ! . . . Zi raatç i . . . Yüzü it imat te l ki n eden b i r yüz , Kemal Taşan ın . Kumral saçları gür , da lga l ı . . . Genç yüzündek i h atlar gerg in , c i ld cilalanmış g i b i . . . S iyasal B i lg iler O kul unda Sarıyerl i N üzhet . . . Nüzhet en candan arkadaş . . . Kemal Taşan ne kadar Nüzhete benziyor. Gü lüşü t ıpkı . . . Nüzhetin dudaklarında daima b i r tango bul unurdu . Kemal Taşanda o eksik.
Vagonun kapıs ına ge ld iğ inde şaşkı n l ığ ı bir kat daha arttı . Yüreği dara lacak kadar heyecan land ı . Bir an durdu, tek s ı ra o lmuş, kendis in i istikbal e ç ıkmış insan l ar ı seyrett i . Genç yaş l ı beş yüz kiş i , asker g ib i tek s ı ra o lmuş lar , gözl eri vagonun karş ıs ında . . . Gözleri yaşardı. Kendis in i tutmasa, o lduğu yere vagonun basamağına oturup hüngür hüngür ağ layacak. B i r coşkun luk iç inde başı döndü. Sarhoş gibi sendeledi.
Kemal Taşan : «Buyurun Beyefend i . Buyurun, buyurun , efend im . . . •
«Şu Anadol u insan ı , m isafi rperver , as i l , kahraman, yoksu l , yiğit . . . Şu Anadolunun kutsal insan ları . Bun lara h izmet etmek büyük şeref, . . Ahı r larda hayvan lar ıy la on lar g i b i yatmak, on lar g i bi yemek . . . On lar g ib i s i neklere yenmek . . . Onlar g i b i . . . On l ara h izmet etmek ne şeref . . . "
Kemal Taşan, s ı rasıyla takd im ediyordu . « Karadağ l ıoğ l u Murtaza Bey, eşraftan , ziraatç i . . . Ok
çuoğ l u Mustafa Bey, eşraftan , zi raatçi . . . Mehmet Dal kesen, eşraftan zi raatçi. . . "
Göz ler in in iç ine minnet le bakarak titriyerek, var kuvvetiyle e l ler in i sıkarak:
« Müşerref o lduk efend im. Çok çok şeref bahşettin iz . . . Çook çok efendim. Müşerref o lduk .»
«Mustafa Patı r Pat ır efend im. Z i raatçi , eşraftan .»
·- 19 -
«Müşerref o lduk ." « Emin Çelikdemir , eşraftan, bCıyük çiftç i lerim izden ..
Şeref Bey , Del i horoz l u Şeref Bey, büyü k ç iftç i l er imizden . . . "'
Kaymakam teker teker herkesin, karşı lamağa gelen her çocuÇ\un, del ikan l ı n ı n e l i n i sıkt ı . Ayn ı muhabbet, aynı heyecanla sıktı. H erkese , davulcu lara bil e , ayn ı heyecan l ı aynı s ıcak ses le , "müşerref o lduk, efendi m » ded i .
Kaymakam önde, aln ına düşen saçlar ı n ı habire e l l eriyle arkaya ata ata , kalabal ık arkada, i stasyonu ç ı kıp otomobi l lere doğru ge ld i ler . Bu ka labahğa istasyon ha lk ı da bi rikm iş, ka laba l ı k ik i üç m is l i ne ç ı km ıştı .
Kemal Taşan , Murtaza Bey, Okçuoğ l u b i rb i r ler ine çarpa çarpa ç içek l i otomobi l i n kapıs ın ı te laş l a açmağa seğ i rtt i l er . Kap ıyı, o uzun boyuyla Murtaza Ağa, i k i bük lüm o larak açtı: « Buyurun Beğem, efend im . Gaymakam Beğemiz bi z im. Sevg i l i gaymakamımız .,,
« Estağfuru l lah efendi m . Estağfu ru l lah . " Kaymakamdan sonra herkes otomobi l ine b ind i . De li
kan l ı lar , ç ı ğ ı rtkanlar, davu lcu lar otobüslere do ldu lar . « Yaşa , varo( , ,, ses l eriyle i stasyon çınladı . « Çok yaşa kayma· kam. Ya ya ya şa şa şa Kaymakam çok yaşa . "
Kafi le yo la düştü . Çiçekl i otomobi l önde, öteki l er , iti
bar s ı rasıy la arkada. Kaymakam ı n sağına Karadağ l:oğ l u Murtaza Ağa, so lu
na da Kemal Taşan bey oturmuştu . Yarı m saat l i k b i r yol a lab i lm iş lerd i k i Kaymakam kend in i toparlayab i ldi . Gü l üms iyerek bir sağına bir so luna bakt ı . Al nına dökü len uzun saçlar ın ı , b i r baş çırpmasıyla arkaya attı :
«Kusura kalmay ın . Çok çok heyecan l ıyım . Çok çok . . . Şaşk ına döndüm . . . D i l i m tutu ldu . B ize Anadol uyu cehen
neı;ı g i bi tanıtm ış lard ı . Ha lbuk i . . . Ş imdi şu i nsanlar ın her
b i r i kardeş l er im , babam g ibi . . . Eşraf m ı ?_ Ben eşrafı canavar, haydut, eşkiya b i l i rd im . . . Şu beyler m i eşraf? Anado.
--20-
!unun eşrafı dedikleri bu efend i ler m i ? Allah aşkınıza bun· lar m ı ?,,
Kemal Taşan gü lerek : «Eşraf b iziz işte efendi m . " " İnanamıyorum, i nanamıyorum. Bun lar, bu ir.san ldr
iç in carnrn verir i nsan . H izmet etmek değ i l yalnız . Can bl le . . . "
" Bakmamışlar efend im , bakmıyorlar Anado!uya . . . Bakmam ış lar . İşte bu aziz i nsan l ar ın yurdu geri l i k iç inde , p isl i k iç inde ça lkanıyor . "
Kaymakam: « Ge l meden önce kasabanız hakkında epeyce tahki kat
yapt ım . Mütegal l ibe ler , yobazlar la do l uymu ş . Öyle müt13· gal l ibe ler varmış ki efend im , dağl arda yirmi otuz eşkiyası b u l unurmuş eskiden. Ha la da türlü melanetle ortalığı karıştı rıyorlarmış . . . Her şeyi etüd ett im , her şeyi göze a ld ım da ge ld im efend im."
Murtaza Ağa gür led i : « Var efend im . Çok namussuz mütegal l i be var. Yok m u
yan i ? O eşkiya sah ip ler in in , o namussuzların hepsi duruyor. C in Hoca namussuzu duruyor, Alaca l ı Veli Ağa duruyor, Gümüşlüoğ l u namussuzu duruyor. Tür lü melaneti yapıyorlar . B i r fı rsat bu lsalar , yeniden y irmi otuz değ i l , yüz tane eşkiya çıkar ır lar . Yaa efendi Gaymakamım. Göze! efendim . Burda mütega l l ibe mi arars ı n . Bereket ki kasabaya gel emezler o kafir ler . Tüm köyler i p is ler ler . "
Kaymakam: " Mücadele edeceğiz , heps iyle , cümle kötülükler le mü
cadele edeceğiz . D iyorlar k i , bu kasabada s ıtma çokmuş. Her yıl b in l erce k iş i sıtmadan ö lürmüş. Çocuklar yaşamazlarmış . B ir mektup a ldım efend i m . "
Murtaza Ağa heyecan la atı ld ı : .. Q namussuz kör Cema l len , Pehl ivan U sta yazmıştır.
B ize düşman . »
-21-
Murtaza Ağanın bu ihtiyatsızca konuşmasını örtmek i ç i n, Kemal Taşan söze karıştı:
" Var efend im . Öl ü m var. Hayat seviyesi çok düşük. Görseniz yaşayış lar ın ı , bunlar bütün bütün niç in ö lmüyor· lar ders in iz . Yaşamalar ı mucize. Evleri batakl ı ğ ın üstüne, kamış lardan, saz lardan yapı lmışt ır . A l t ı ndan su lar kaynar. Hayvanlar ıy la b i r likte burada , yaln ız yağsız bu lgur yiyerek, yaşarlar efend im. Ya lnız bu lgur ve ekmek. B i r de baharda ot yerler. Kaynatıp yerler . En büyük g ıda lar ı ekşi ayrandır. Yaşamalar ı mucize zaten . "
Kaymakam, şaşkın yüzünde hayretten açı l mış gözl er inde büyük b i r ac ıy la Kemal Taşana döndü:
« Demek öyl e Kemal Bey?» « Göreceks in iz efend im. Yüreğiniz parçalanacak. Göre
ceksin iz . ,, « Hep sıtmadan ha?» Murtaza Ağa i rk i ld i . S in i rl er i geri l d i . Kend i kendine :
«O namussuz Kör Cemal, o Danacı Ha l i l in e l i galem tutan i rez i l i Peh l ivan Usda. Onun mekt ib i . . . ,,
Kemal Taşan: « Mübalağa etm iş ler Kaymakam bey. Sıtma yok değil ,
yok değ i l ama o kadar da değ i l. . . Eskiden çoktu . Aza lıyor . G ittikçe aza l ı yor. Yardı m ediyor köyl üye, korunmasını öğretiyoruz. Faydası o l uyor. Ş imdi daha iy i ler .»
Kasabaya ge ld ik lerinde neredeyse gün batacaktı. Kasabanın d ışına, köprünün üstüne, yüzlerce insan, kadın, erkek, çol u k çocuk y ığı lm ışt ı . Arabalar o rtalar ından geçerken ç ıt ç ı karmad ı lar . Kaymakam şapkasını otomobi l in pencE:res i nden ç ı kararak on lar ı teker teker selamlad ı . Onlar boş, h ayret dol u gözler iy le bu ç içekl i arabaya bakıyorlardı. Ge l i n arabası g i b i . Kaymakam buna b i r mana veremedi.
Köprüden doğru kasabaya g i r i l d i . Sol tarafta saz evl er vardı. Sağ tarafta büyük, b iç imsiz , beyaz badanalı eşraf ev.ler i yüksel iyord u . Parkeler i bozuk çarşıdan g eçilerek şehir
- 22-
ku lübüne var ı ld ı . Kulüpte önce ba l şerbeti i kram edi l d i . Yaranmak için dalkavukluğun b in i b ir para . «Vakit ge ld i geçiyor. Bir tek sahaya b i l e ruhsat a l ı nmış değ i l . Amanı b i l i n mi, huylanmasa ş u kaymakam, aks i l i k etmese . .. Keşiftir, tavadır diye oyun lar ç ıkarmasa . . . Aman ı b i l i n m i ? »
istasyondan beri beraber ge ldik leri i çin herkes M urtaza Ağan ın başına top lanmış , huyunu husunu soruyorlar Kaymakamın .
M urtaza Ağa coşmuş: « Sonradan görmüş dee l , o İrasu l teresi g ib i . . . Adam
evladı. Bana, « Ağa, dedi , seni heç bey le bel lemiyordu m. Sen adamın tekesiymişsin , dedi , sen i n hakkında kötü mekd ip u laştırd ı l ar bana . » K im yetiştirir mekd ib i , o gumin ist Kör Cema l l en , Danac ın ın oğ l u Pehlivan U sd a . . . « Sen i gördüm, derakap f ikrim i değiştird im » ded i . "Yarın g e l uruskatiyen i a l!" ded i . "Ben ku l o lana kötü l ü k edecek adam deel im" ded i . Çok eyi bir adam Gaymakam. Daha eyi o lmasın m ı baba , h er if istanbu lun G adıköyünde dünyaya ge l miş . Pad işahlar şeherinde. Bir datlı adam k i ... Gözümün bebeğini yesin , M urtaza Ağası onu zeng i n , l ord edecek . . . Sırtını M urtaza Ağasına dayanan zarar görmüş müdür ş imdiye gadar? H ı ı ı söy len , görmüş müdür? Gözümün çiçeğin i yes in Gaymakam. Çok eyi bir adam. Ası lzade. As ı l zadeden kemlik o l ur m u ? »
Nazifoğ lunun lokantası nda yüz k iş i l i k bir z iyafet için hazırlıklar yapı lmışt ı . Oraya g id i l di . İç i ld i . Kaymakamın gene sağına Kemal Taşan Bey, so luna da M urtaza Ağa oturmuştu .
Masanın öteki başında da Tevfi k A l i Bey oturmuştu . Eski hukukçulardan, ş i mdiki çeltikçi ağalardand ı . İ k ide b irde, yan i h er dakikada bardak kal dır ı lıyordu . Kaymakamı n şerefine. Bahtiyar, mesut, şirin , yeş i l kasabanın şerefi ne.
Tevf ik A l i Bey dayanamadı. Sandalyasının üstüne çıktı. Çok h eyecan l ı bir nutka başl adı. Uzun uzun M i l li Müca-
-23-
deleden, o ve arkadaş ların ın M i l li M ücadelede ne kadar yararl ı klar yaptı k ları n ı , düşmanı kovup , bu mukaddes vatan parças ı n ı nas ı l kurtard ıklar ın ı, Beled iye Reis l i ğ i zaman ı nda kasabaya park yaptı rd ığ ın ı , kasabayı böyle yemyeşi l ha le kend is in in getird i ğ i n i , kasaban ı n yar ın genç Cumhuriyet çocukların ı n idaresinde daha g üzel , daha müreffeh o lacağ ı n ı söyled i . Sonra sözü Kaymakama geti rd i . Kasabalar ı n ı n çok çok tal i h l i çok tal i h l i b ir kasaba o lduğun u , çünkü böyle genç, d i nç , cesur. vatansever kutsal idareci lere düştüğünü an lattı. Sözleri n i b it ird i kten sonra geniş temennalarla Kaymakamı selam lad ı , sanda lyeden y ık ı l ı rcas ına i nd i .
Tevfi k A l i Beye Kaymakam cevap vermek zorunda kaldı. Çakırkeyfti. O da bu kasabaya, bı.,ı güzel kasabaya , bu kardeş i nsanlar ı , bu sıcak kan l ı insan ları o lan kasabaya tay in ed i l miş bu lunduğundan sonsuz sevinç duyduğunu, e l i nden gelen her türlü çal ışmay ı , kan ın ın son damlasına kadar yapacağ ı n ı . . . B i r batakl ı k , b i r sıtma yuvası o lan kasabayı bu beialardan kurtaracağı n ı , sıtman ın kökünü kurutup , kasabaya mutlu b i r yarın hazı rlayarak ödev in i yapacağı nı , heyecandan boğu la boğu la , kes i le kes i le söyled i . Bu kasaban ı n s ıcak kan l ı i nsanl ar ına kardeşçe duygular la bağ l ı o l duğunu, hemen bağland ığ ın ı, ömrünün sonuna kadar da bağ l ı kalacağ ın ı i l ave etmeyi de unutmad ı . Yerine oturdu .
O konuşurken, yarı sarhoş o lan M urtaza Ağa i kide b i r -0na dönüyor:
«Gözümün ç içeğini ye , Gaymakarnım," diyordu . «Gö· zümün yağ ın ı ye oğu l . .. "
·
Ziyafet büyük b ir muhabbet iç inde bitti . Kaymakamın başı dönüyord u . Tozlu yol , ç içekl i otomobi l , Hukuk mezun u , Zi raat Fakültesi mezunu, Avrupa görmüş eşraf . . . Candan karş ı l anma . . . Başı dönüyordu . Yolda uzun uzun kavaklar görmüştü . Tozl u. . . Nerm i n kavak ları anlat ırd ı . Dol ma-
- 24 -
bahçeden Beş iktaşa g iden yolda an lat ı rd ı . Öğ leden akşama kadar, u l u ağaçlarla üstü örtülü yoldan g ider ge l i r lerdi. Nermin yol lar ın uzun , gar ip , toz lu , yal n ı z ka lm ış , mahzun sonsuz luğa sal l anan Anadolu bozkır ları n ı n kavaklar ın ı anlatırd ı . Dolmabahçen i n önündeki deniz koyu kül rengi b i r mav i . S i s iç inde kal ı r bazı baz ı . . . S isin alt ında, ötesi nde deniz köpürür. Kıyı lara çarpar. Turuncu boya l ıd ı r o mavna . . . Hey kardeşim Temel Kaptan , can ım ın iç i Temel Kaptan! Ell er i kocaman, tuzl u , k ı r ı ş ı k iç inde . . . Dol mabahçeyle Beşi ktaş arası gö lgeii yo l . . . Yaprak iç inde, yaprağa batm ış. Güvercin l i yol . . . P ı r ı l p ı rı l taks i ler geçer, a lt ın sarısı yapraklara konmuş g üverc in ler uçarlar. Bir tanesi vardı içlerinde, süt beyaz . Yola konmazdı . Yol üstünde uçarak do· !aşırdı . Alt ın sarısı ç ınar yapraklar ına p ı r ı l p ı rı! akan taks i ler in tekerlekleri gömü lü r . . . Dol mabahçe Beşi ktaş arasi asfa lt . Çınarlar uzun, hayat dol u . Sonbahar yapraklar ın ı dökmüş . Beşi ktaşta Barbaros Heyke l i . . . Ne güzel ! Palası· n ı çekmiş leventler. Sonsuz, sonsuz mavi ler. Del i dalgalar . Sar ı ç ınar yaprak lar ı , asfa lt kokusu . . . Ne temiz ev, sabun kokuyor çarşaflar . Üsküdar . . . Annesi beyaz başörtü l ü , mavi kocaman göz lü . Uzun beyaz parmakları , saçları n ı n aras ında do İanır , g ı d ı klan ır . Süzü len bir ı l ık l ı k. Süzü len sevg i . . . Annen in çarşafları sakız g ib i . M i s g ib i sabun kokar. Üsküdarı n inc i rl eri, koyu, ağ ı r .gölge l i. S inan Cam i i . . . Bakmağa doyamazs ı n . Avl usunda kayd ı rak oynan ı r . . .
Sabun kokusu . . . M is g ib i . . . Kaymakam yirmi dört yaşın heyecan ıyla sabaha ka
dar düşündü durdu . G özüne uyku girmedi. Nerminin babas ı Defterdar Hüsnü Beyi düşünürken , günün i l k ış ık lar ı pencereden g i riyordu. « Oğ lum F ikret Bey , " d iyordu . Ne d iyor· du Hüsnü Bey? Uzun, k ı rç ı l b ıy ık ların ı burarak ne d iyordu? .. oğl u m , » d iyordu . « Sen sen ol, görünüşe a ldanma. İ nsan· lar iki yüzlüdür.»
«Ald ı rma," dedi kendi kendine. Uzun zaman yatakta
- 25 -
döndü durdu. Demek böyle . Demek eşraf dedikler i . . . İ n· sanları daima görmel i . Tanımal ı . Ondan sonradır ki hüküm vermel i . Daha sıhhatl i o lur .
Yataktan ağır ağ ı r kal ktı. Uzun uzun duvardaki res imlerin önünde durdu. Saz l ı k, bataklık res imleri , resi mlere g ü lümsed i . Kasaba zevk i . P icassoyu asacak değ i l l er ya . Ne de g üzel ev. Banyo b i le var. Yeşi l fayanstan . . . Duşun altına g i rd i . . . Titredi .
Giyind i . Tam saat dokuza o n kala ç ı ktı. Kapıcı kahvalt ıyı masanın üstüne hazırlamıştı . Bakmadı bi le . Sabahları kahvaltı etmezdi .
B o l b i r g üneş dolduruyordu ortalığı. Zeytin ağaçları dik i l i bahçelere . . . Yaş l ı zeytin ler . . . �aşı önünde doğru daireye g itti . Onu kapıda Resul Efendi karşı ladı. İ ki bük lümdü. Kaymakam merdivenlerden yukarı çıkarken, yukarda bekl iyordu. Eği lerek Kaymakam ı n e l i n i tuttu , öpecekt i , vazg eçti . Ne kadar da genç. Onuruna yed i remedi. Kaymakam bunun farkında o lmadı. Yoksa e l in i çekerdi utanarak. Beklemiyordu.
« Buyurun efend im . Hoş ge ld in iz . Odanıza, odanız burası . . . ,,
Odanı n mobi lyeleri , kurt yeyip de l i k deş i k o lmuş bir masa, k i rden sakız bağ lamış , yağ l ı yağ l ı parlayan b i r sand alye, döşemesi yırt ı lıp somyaları dışarı fırl amış bir koltuktan i baretti . irki ld i . İç i nden i ğrenme, kusmak geçt i . Ha· fif de başı ağrıyordu zaten. Kaşların ı çattı:
" Kaymakam odası bu mu?,, « Bu efend im.» Geçti oturdu . Resu l Efendi kendis in i tutamadı, ge ld i karş ısında e l
pençe divan durdu: « S ize m innettarım Beyefendi ,,, ded i . .. çok çok minnet·
tarım efendim.»
- 25 -
Sormadı. Trenden beri öyle inanıl maz şeylerle , öyle it· tifatlarla karş ı laşmıştı k i , bunu da b i r i ltifat saydı , sebebini sormadı. Yal n ız gü lümsed i .
Memurlar, şef ler , ağalar, eşraf, doktorlar, avukatlar, muhtarlar i l eri gelen köylü ler akşama kadar Kaymakama «hoş geld in " ziyaretinde bulundular. Kaymakamlık dairesi arı kovanı g ibi. iş ledi akşama kadar. Kaymakam serseme dönd ü . Aptal l aştı . Sevinç m i , keder m i , acı mı , iç inde bir k ıp ı rdanma var. B i l miyor. Öğle yemeğ inde, akşam yemeğinde de eşraf yakasın ı b ırakmadı. Bu böyle m i sürecek? Düşünemiyordu. Doğru eve g itti . Yattı. Hemen uyudu.
Ertesi sabah d inç , neşel i uyandı. B i r zaman kocaman evin iç inde g itti ge ld i . Dudaklarında b i r ıslık . . . Beethoven'in Dokuzuncu Senfonisinden bir parça . . .
Gün zeytin ağaçlarının pencereden görünen da l larını parlatıyordu. Karşıdak i , deniz misa l i dalga dalga ovadan sesler yüksel iyordu. Ovanın ortasında b i r gümüş kıvrımı parlaklığ ı nda akan çay uçacakmış g ib i koşuyordu. Yüksel i, yordu. S is ler in üstüne üstüne yüksel iyordu.
Dönüp dönüp aynı parçayı çalıyordu. Habire aynı parçayı . . . İç inden b i r aydın lık su boşanmıştı. Sevinç, aydın lık aydınlık parlıyordu, akıyordu iç inden. Kainatı aşkla, muhabbetle kucaklayas ı gel iyordu. Taşı toprağı, da l lar ı ışılayan zeytin ağacını, cıvıl cıvı l serçeyi . . . Cümle yaratı ğı .
Traş o ldu. Yıkandı. Sokağa ç ıktı . Çarşıyı b i r uçtan b ir uca dudağında Dokuzuncu Senfoni i le geçti . Her dükkancıya selam verd i . Muhabbetle . Sevinçle makamına oturdu. Dünkü k irl i oda, kurt yeniğ i masa, sakızlı sandalya sanki kaybolup g itmişti . Ne sakız k ir in i , ne kurt yen iğ in i görd ü.
Az sonra Ziraat Teknisyeni koltuğunda b i r sürü dosya geld i:
«Efendim, .. ded i , «Sizi bekl iyorduk. Çelt ik ruhsat zamanı neredeyse geçecek. Müracaatlar yığ ı l dı . Bu gün çel-
- 27 -
t ik kom isyonu toplantısı var. Başkanlık edeceksiniz. Ruhsatiyeler verilecek . . . ,,,
B i r takım dosyalar planlar, kroki ler gösterd i . Kayma-kam b irşey anlamıyordu . Üstünkörü baktı geçti :
« Peki pek i , komisyonda ha l lederiz. » Öğ leden sonra, komisyon toplandı . Komi syon , Ma l M üdürü, Sağlık Doktoru, Z iraat Tekn is-
yen i , b i r çeltikçi üye ve Kaymakamdan müteşekk i l d i . ·
Birkaç gün iç inde Sağlık Doktoru yol a konmuştu . Ziraat Teknisyen in i özel o larak zaten çelti kçi ler başka kasabadan getirtm iş lerdi . Çeltikç i üye ise Kemal Taşan Beyd i .
Doktor Kom isyonda ağzını açmadı. Kararlar veri ld i . Kararlar a lındı. Kroki ler çıktı ortaya. Kemal Taşan kroki l er i , mahiyetlerin i, yerler in i an lattı Kaymakama. Ruhsatiyeler çoktan hazırlanmıştı. B i rkaç tanesi i mzalandı. Öteki ler de ik inci toplantıya kaldı . Bu arada Okçuoğl unun Sazlıdere köyü hudutları iç indeki büyük sahasına da iz in veri l d i. R uhsatiyesi i mzalandı.
Akşam üzeri Kaymakam komisyondan çıkarken kol unda Kemal Taşan , dudaklarında Dokuzuncu Senfonin in aynı parçaları vardı. Hem neşel i neşe l i yürüyor, hem de uzun saçlarını i kide bir başıyl a arkaya atıyordu .
Akşam üstüydü ki kulübe Okçuoğl u ge ld i . Uzun boy lu , geniş omuz lu , çizme l i , bıyıklıydı. E l l is inde gösteri yordu . Kaymakamla Kemal Taşanın oturduğu masaya doğru i lerled i . Onlar hararetl i hararet l i meml eket mesele leri konuşuyorlardı. Yurdun nasıl ka lkınacağını araştırıyorlardı. Hükümet doktoru da yanlarındaydı . Doktor gü lümsiyerek d i n l iyordu. Doktorla Kaymakam birb ir inden hoşlanmış lardı.
Okçuoğl u b i r okkalı, « Merhaba,» dedi. 9turdu . Uzun zaman sustu. Bu susmak derebey l ikten kalma b i r görenekt i . Ağır taş k ımıldamaz. Onun için bütün derebeyl ik kalıntıları, Okçuoylu gibi , nerede olurlarsa olsunlar, faz la hiç b i r l af etmezler. Kasılarak, kemali cidd iyetle, konuşu lanla-
-28 -
r ı d in ler, ağ ı r ağ ı r baş larını sallar!r.r. Okçuoğ l u oturdu oturalı başın ı sal l ıyor.
Neden sonra : « Kemal Bey, Kaymakam Bey, Doktor Bey, beni m Ada
naya davetl i ler imsin iz . Şimdi g ideceğiz . Kapıda otomob i l haz ı r. »
Kaymakam Kemal Beye baktı . Kemal Bey Okçuoğluna : « Peki Okçuoğ lu , sen i reddedecek deği l i z . ,. Doktor: « Benim iş ler im var, teşekkür ederim," diye iti raz ett i . Okçuoğ l u kükred i : « Olmaz Doktor! » Kemal Taşan Doktorun kulağına eğ i l d i : « Gel » , dedi, « gel Doktor. Her zaman e le geçmez. Saz
l ıdere sahas ın ın ruhsatiyesin i a ld ı . Domuzdan b i r k ı l çekeriz.,.
Hemen otomobi le b ind i ler, düştü ler yola . Okçuoğl u otomobi lde açı lm ıştı:
« Bu memlekete, bu cennet yurda can feda . . . l ler l iyecek. Ah Atatürk ö l meseydi . . . Tal ihsiz m i l l et. Efendim, b iz p i r inç ekmeyi icat etmeden önce ş u topraklar çö ldü , batakl ı kt ı . . . Aaah Atatürk ö lmeseyd i . Köy lü ç ı r ı l ç ıp laktı . B i r lokma ekmeğe m uhtaç. Şimdi ya? Şimdi ı rgat olarak çal ış ıyor. b i r. Başak topl uyor, i k i . B iz Çukurovaya çelt ik icat etmeden bunlar ın kursağ ına b i r tek p ir inç tanesi g i rmemişti . Şimdi hangi eve g irsen, b i r kocaman p ir inç çuval ıy la karş ı laşırs ı n . Çelt ik ihya etti bu memleketi . Buralar c ib in l i k mibinl ik görmem işti .»
Kahkahayla g üldü . « İlk zamanlar b i r köye g i tmiştim . Gece c ib in l iğ i ger
d i m . B i r de baktım köyde k ıyamet koptu . Bütün köy lü ler, çoluk çocuk, ihtiyar hasta toplanmış lar dört bir yan ıma, cibi nliğe bakıyorlar. Onlara cibinl iğ in faydaları n ı an lattım.
- 29 -
Şimdi hepsi c ib in l i kte yatıyor, s ivris inekten korunuyorlar. Ah Atatü rk ö lmeseydi . »
Kaymakamın dudaklarında Dokuzuncu Senfon in in aynı parçası. Toz kokusu, rüzgar, kuru ot, bataklık kokusu gel i yordu burunlarına . . . Otomob i l ay ışığ ı nda, düz , gümüşlenmiş ovada uçarcasına g id iyordu. B iraz sonra Adananın en güzel barlarından birinde o lacaklardı . . .
- 30-
111
Sazlıdere köyü Okçuoğ lunun a ltı b i n dönümlük saha· sının tam ortasında kalıyordu . Krokide, bu sebepten, saha orta yerinden i kiye ayrılıyor, Okçuoğ l u bin beş yüz dönümlük bir tarlayı ekemediğ i g ib i kes i k sulama usuluyla ancak ruhsat a lab i l iyordu .
Genç Kaymakamı görür görmez, Okçuoğ lunun yüreğ i ne tıp etti . Hemen Z iraat memuruna telaşl a koştu:
« Amanı b i l i n mi memur Bey, amanı b i l i n mi kardaş, bu Kaymakamı gözüm tuttu. Hemen yen i b i r kroki yaptıralım . Köyü de iç ine alsın . Yırtalım eskisin i . . . Amanı b i l i n mi! Amanı b i l i n m i , kardaş!ıo
Memur, gü l ümsiyerek, yaltaklanarak: aSenin gibi var mı ağa," dedi, «Sen yok musun? Gö-
zünden an ladın deği l m i?,. « Gözünden bel l i ne aslan olduğu . . . " «Gözünden ha?» B i ld iğ in iz g i bi de son krokiye göre Okçuoğl una ruhsat
veri l d i . Veri l d i , veri ld i ama, i ş in iç inde iş vardı. Yen iden tarla kira lamak, pamukları , susamları, bostanları satın almak köyl üyü susturmak vardı. Gün de az kal mıştı. E l i kul ağındaydı vakt in .
Okçuoğ l u üç dört günden beri Sazlıderede. B i r köyde
- 31 -
milyon versel er , Okçuoğ l u bir saattan fazla kalmazdı . Dernek ki durum müşkü l . . .
Köyün tümü Osman Ağan ı n . . . Osman Ağa halim selim bir adam. Korkak da. Höt desen ödü kopar. Altmış evlik köy onun yarıc ı s ı . Osman Ağa iyi has adam ama köy lü ler berbat, Alfah ın belalar ı , he le Kürtler!. . . Bir la demesin ler. Kes. boğazla . . . La. Okçuoğl u on larla cebeli eşmede.
Köyün ortası ndaki üstü cilpirti çal ı larıyla örtü l ü çardak l ı kahvede köy lü leri başımı toplam ış Okçuoğ l u köpürüyord u . G ümüşl ü kırbacı elinde, habire çizmelerini döğüyor, ter liyor, uzun b ıy ığ ın ın bir ucunu ağzına a lm ış geviyordu .
Hiç bir şey değil de , Kürt Memed A linin lafları deli ediyor . . . Bu dil bilmez Kürt de bir Al lah ın belası . . . Bil mem t5 nereden gel de söz sahibi o! Çukurovada . . . Aaah hükümet! Kürt, ayağ ın ı mercimek kütüğüne dayamış , o l maz da o l maz diyor.
Okçuoğlu bazı köpürüyor, bazı yum uşuyor, bazı gül ümsüyor. Bazı da kendisini tutamıyor, ağız dolusu küfrediyor, k ıvran ıyor. Eli tabancasına gidiyor, dört dönüyor. Tek tutunduğu dal Kaymakam. Durmadan Kaymakam hakkında, kaymakam üstüne laf ediyor. S ık ış ınca , tehdit etmek gerekince: Kaymakam . «Bu Kaymakam m ı ? » diyor. Duruyor, tekrar dudağ ın ı tat l ı tat l ı yalarcasına :
« B u Kaymakam m ı ? Babayiğit . . . Gözü kan l ı bir adam. Gençler hep böy le o lur zaten . Daha yirmi altı yaş ında . . . Fidan gibi, A l lah bağışlasın . Bana barda dedi ki , bu vatan için, dedi, bu topraklar için dedi, can feda ! Ben bu kasabay ı , dedi, cennet edeceğim. E limizde, dedi, pirinç gibi bir mahsu l o lduktan sonra neden cennet o lmasın bu kasaba? Bire seksen bire yüz veren b i r mahsu l o lduktan sonra . . Sayesinde kasabaya milyon lar girdikten sonra . . . Neden o l· mas ın? Bu bir memleket malısu ludur. Şerefli mahsul . Mil li mahsu ldur. Harbetmek ne kadar vatanca bir işse çeltik ek mek de öy le vatanca bir iştir. Kaymakam dedi ki, siz ler pi-
-32 -
r inç ekmezseniz, hudut boylarında kan döken asker ler imiz ne yiyecek? Siz ler ne y iyeceksin iz? Vatandaşlar ne y iyecek? Sizler olmasaydı n ız , ta Japonyadan vapur vapur p i r inç geti rtmek zorunda kalacaktı hükümet. Paramız su g i bi d ı· şarı akacakt ı . Köy lü m i l l eti bunu idrak edemez. Vay beni sivris inek ıs ı rd ı , vay evim su iç inde ka l d ı , vay hava zeh irlendi, vay s ıtma k ı r ıp geç i riyor biz i . . . Vay! vay! vay ! Ba ltalamağa çabalarlar bu m i l li mahsulu . . . Kaymakam dedi ki, ben de köylüyürn. Ben de istanbu lun b i r köy lüğünden i m. !<öylü millet in in ne melun olduğunu bil i r im. Onlar, d iyor du, yaniış yapılmış bir kanuna dayayıp sı rtları n ı , b i r m il· li mahsulu yok etmeğe ça l ı ş ıyorl ar . Akı l lar ı ermez on lar ın milli iş lere . İnce işlere ermez akı l lar ı . Onun iç in, d iyor Kaymakam, ben kanun falan d in lemem . Ben kes ik sulama, daim i sulama d i n lemem. Hele ben, yanlış yap ı lm ış kanun ları hiç din lemem. Bu mil l i , vatan i mahsul uğruna kanun d in l e, mem ... Bu genç amirlerin gözünü sevey im. Bunlar çok va· tancı , m i l letç i . Bana dedi ki Adanada, sahan ı n ortas ında on tane b i le köy o lsa kald ı r ı r ım. Yeter ki bu m i l l i , vatani mahsu l zarar görmesi n . Büyük amirler böyle söylerler, k ıyme· t in i b i l i r ler m i l l i mahsu l l er in . Ama beş para l ı k köylü gel i r . . . S inek , sıtma . . . Kan ımız ı emiyor, ö ldürüyor b iz i , der. M ahvetmeğe ça l ış ı yor m i l ll mahsu l ü . S inek o lacak . . . Sıtma o la· cak . . . Mademki m i l l i mahsul dur ! Mecburen o lacak. Ola· cak . . . Her şey o lacak. Gü l d i kensiz o l maz. Çorbayı b i l e üf-lemeden içemezsin . "
Köy zaten gün lerden beri ça l kan ıyordu . Okçuoğl unun Kaymakamı Adanaya , barlara götürdüğünü , e l l i b in l i ra rüşvet verd iğ ini , öylece de, köyü iç ine a lan sahan ı n ruhsat ın ı alab i l d iğ in i, Kaymakama « Oğ lum Kaymakam ,,, d iye h itap et· tiğ i n i duymuşlard ı . Duymasalar b i l e Okçuoğlunu b i l i r lerdi. Neler yapabi leceğine kasabayı, memurları ik i parmağı üstünde oynatt ığ ına çok şahit o lmuşlard ı . Ama ne çare, Okçuoğ l u on lardan imkansızı yapmalar ını istiyordu .
-33- F.: 3
Osman Ağa kısa boylu , kırmızı, benek l i yüzlü, sütbeyaz saç l ı, çe l i msiz b i r adamdı . Ayağ ı nda M araş derisinden, yağl ı b i r ayakkabı bacaklarında siyah pamukludan bol. günde solmuş b ir şa lvar, sırtında yine pamukludan ç izg i l i b i r ceket vard ı . Şapkası yağ bağ lamışt ı . Kapkara, tabaka tabaka . . .
«Ağa, " d iyordu, kırmız ı , zayıf boynunu uzatara k .. Ağa," diyordu . « Sen b i l i rs in ama, köy su iç inde kal ı r m ı ? Sen söyle . Yeri çukur zaten. Bana kal ınca, ben kal kar yaylaya giderim. Köy batakl ı k o lur.•
Okçuoğl u : « Sen bana tar lanı k i rayla verd i n m i ?• « Verd i m . » «El imizde mukavele var m ı ?• «Var ... aÖyleyse ?» Osman Ağa boynunu büktü: « Sen b i l i rs in Ağa. " Ağa çizmelerini k ı rbaçlamağa, g id ip gelm eğe başladı: « Ben b i l i r im , ben b i l i r im. Amma vicdan var i nsanda,
merhamet de var.• Köylü ler: « Var Ağa," dedi ler. «Efendim biz ya ln ız kendimiz kazanmak istemiyoruz.
Vata ndaşlar da, köylü ler imiz de b iz le b i r l i kte kazanmal ıd ı rl ar . M akbu l o lan budur. Bunu büyük idari amir ler imiz takd i r ediyorlar. Ben bütün servet imi işte bu toprağa döktüm . Yal n ız ben kazanmak istemiyorum. Köylüler imiz de kazans ın lar. İ ktisat meml eketin temel taş ıd ı r. Genç idare amirler imiz bunu çok iy i takdi r ed iyorlar. M i l l i mahsul ler i h imaye, teşv ik, genç, i manl ı , d inam i k idare amir leri n i n vazifeleri icabı d ı r ...
« Ne edek ya Ağam?• « Bakın, güzel köyl ü leri m . Yarı n öbür gün sahaya su
-34-
bırakı lacak. Pamuklarınızı , susamlarınızı satın a layım . Siz de kazanın, ben de . . . Toprak zaten Osman Ağanın, bana verd i . Vermedin mi Osman Ağa? "
«Verd im , verd i m.» «Demek k i tar la Osman Ağanın, bana ki rasıy la verd i .
Sizin üstünde mahsu l leriniz var. H er zaman olduğu g ibi bana bunları satacaksınız. Evet satacaksınız. ,,
Kürt Memed A l i: «Ya satmazsak?,, Ağa o lduğu yerde zınk d iye durdu. Kırbacını ç izmes ine
ş ı rrak diye vurdu. Tozuttu . «Satacaksınız. Tarlayı k i ra ladım. Zaten mahsulun yarısı
da Osman Ağanın. B i r etek para döktüm. Söyle Osman!" «Kira ladı ! " M emed Ali , gözü kanlı b i r iydi . B in dokuz yüz otuz üç
ten önce Torosların en ünlü eşkiyalarındandı. Onuncu yıl affıumumisinden faydalanarak, dağdan inmiş , Sazlıderede ç i ftç i l i ğe başlamıştı. O gün bugündür, karıncayı b i l e incitmemişt i . Ne de o lsa dağların eski Memosuydu bu!
B i r an Okçuoğl unun kafasından eski Memed A l i geçt i . B i raz kendini toparladı. Gülümsed i kendi kendine:
«Bire M emed Al i , sen de verme tarlanı . . . Ne çıkar. Senin tarlan da sahanın ortasında ç içek kal sın.»
M emed A l i: «Satmanem." Okçuoğl u , öteki lere döndü: .. Pamukların dönümüne otuz, susamlarınk ine de otuz.
Bostanlar e l l i . . . Tamam mı? Ne çapalatmak. ne toplamak h i ç b i r emek vermek yok.•
B irkaç köylü: « Eyisin, hassın, can adamsın Ağa, amma velakin köy"
de nasıl dururuz? Köy çukurunda , her yer bataklığa keser. Amma velakin . . . Eyisin hassın Ağa, çok da para veriyorsun, amma bataklık, sıtma . . . Tam a ltı ay bataklık, sıcak ça-
-35-
mur iç inde. B i l mez değ i ls in Ağa! Ne edel i m ? » ded i . Ağa : « Her dönümüne tam otuz l i ra . Otuz . . . Taş atıp da ko
l unuz mu yoru ldu . Osmanın tarl asına atıverd i n iz tohumu. Tam otuz l i rayı dönüm baş ına baban ız ın hayrına m ı veriyorum. Batakl ı k, s inek, çamur diye veriyorum . Aklı o lan daha topraktan yeni fi l i z l enmemiş pamuğa otuz l i ra verir m i . Sıtma, batakl ık d iye veriyorum . "
« Bir g ü n değ i l , iki g ü n deği l , tam a l tı a y çamur iç inde nası l yaşanır. Sen b i l i rs in Ağa. "
« B i l mem. Ben k i ra lad ım . Ç ı kacaksı nız . Ben imk i b i r in saniyet l ik size . . . Baba l ık . Ben kira ladım. Yoksa basarım suyu . Basarım köyün gözüne. Basamam mı Osman ? ..
Osm<.'n Ağa , köy lü lere dönerek : « Kira ladı kardas lar. " Kürt M emed /\ l i : « Ganun vard ı r , hökürnet vard ı r . Ganun de vard ı r , ke
s i k su lama da vard ı r . Kes i k su lama şudur kim , on gün s u verecektir , sen, gırk sekiz saat kesecekt i r . Sahayı gurudecekt ir . Köyde beş yüz metre uzak tarl a . Her zaman su !a · ma . . . Onda kesik yok . Ama o l acak ü ç b i n metred ir uzak köyde . "
Okçuoğl u durdu . M emed Al iye a laycı a laycı bakt ı . Geld i çardağ ı n a ltına oturdu. Kan tere batmışt ı .
« Kürt a kl ı , " dedi, ce bir kere takmasın ak l ı n ı b i r şeye . . . Kes i k su lama, da imi su lama! "
Sonra köyl ü l ere döndü: «Al lah aşkın a , Habib aşkına söyleyin, üç b in m etreden
ge lemez mi s inek? Ge lmedi m i ? Öteki y ı l Öksüzlüğün al tına ekt iğ im sahadan s inek ge lmedi m i ? Üç bin metre değ i l , on bin metre yok muydu ara? Bir garbi yeli esmesin , torl a r toplar geti r i r . Su k ırk sekiz saat kes i l ecek de , saha kuruyacak, s inek ler ö lecek! Sahan ı n iç inde öyle çukur lar var ki , b i r y ı lda kurumaz. Akı l mı b u ? Kürt akl ı i şte ! "
- 36 -
Memed Al iye döndü : « Söyl e d e hükümete yarından tezi yok, b i r istida ver
de z inc ir vursun sineklerine . . . Kürt ak lı ! " Memed Al i k ıpkırmız ı kesil di : «Aleyid i r etme . Ağa sane direm işte. Men san e pamu
ğimi de vermenem. Köyün içine çe ltik ektirrnenern. Madem vard i r kanun, o lm işd i r hökümet . »
Ağa hış ı mla sanda lyasından ka l ktı : « N e yaparsın Memed Ali? Gene tüfeği a l ı r dağa mı
ç ı kars ı n ? Al ıştı n . Geçti o günler . B i r daha af ç ıkmaz. Adamı kek l i k gib i avlar lar . "
Merned Ali yumrukları nı s ı kt ı , dudaklarını kemirmeğe başladı . Sandalyada bir iki döndü.
Yüzü gözü k ı l ç ığa batmıştı . Diken d i ke n bıyıklan da toz l uydu. Gözleri kan t,.cınağ ına dönmüştü. Başında sar ı tozlu bir mendil sar ı l ıydı Mendi li baş ı ndan s ıy ı rd ı . Önündeki masan ın üstüne koyd1 ,. Kalın, kıl lı , kıl ları güneşten sararm ış ko l lar ını masanın üstüne kütük gibi yat ırd ı :
« Köye beş yüz m ctiro o lacak. O n günde gırk sekiz saat kesi lecek su. Ben buni bilmişem, Okçi Ağa . ..
Bir köpüren bir .nen Okçuoğl u gene a l ttan a l d ı : « An lamaz k i bu herif ler. U lan mil li mahsu l dedik. O
senin dediğin kanun dski . O kanun bu Kaymakam gelmeden önceydi. An lamaz ki herif ler . . . E lbette sinek o lacak, sıtma o lacak. Genç Kaymıı ı<am ne diyordu? Bu meml ekete siz ler büyük hizmet ediyo rsunuz diyordu. Sizler an lamazs ı n ı z bunu. Hükümet, koskoca hükümet b i l mez mi bunu? Sivrisineği . s ıtmayı b i l mez mi? Bilir. Yoksa yasak ederdi çe ltiği. . . ,,
Birkaç köy lü uirden, yavaşça: « Doğrusun , doğrusun ama, tam a l tı ay da çamurun ,
batcıkl ığ ın içinde yaşan ı r m ı ? Vatan mahsulu . . . O kadarlı· ğ ı na bizim de ak1. mıız eriyor, eriyor ama, bir koca köy nereye kal kar?»
-3 7 -
Köylü ler başlarını yere eğdi l er , sustu lar . .. o kadarcığ ına b iz im de ak l ımız erer." Okçuoğ l u : « Yarın adamlarım g e l i p tar la larınızı ö l çecek. E l inize
kağıt verecek. Paranızı ge lecek yazı haneden a lacaksınız. Ça l ışmadan, b i r tohum parasına, b i r mahsu l parası a lacaksınız. Daha ne i sters iniz? Batak l ık , çamur . . . Çamur da neym i ş yani ! Saraylarda mı doğduk hep? »
Köylü ler hep bi rden m ı rı ltı ha l inde: «Bi r koca köy . . . , , ded i ler . « Çoluk var, çocuk var. • Bunun üstüne Okçuoğl u del iye döndü: «Nankörler! Nankörler ! " diye basbas bağ ı rd ı . « Osman
Ağa, söyle de atım ı getirsinler. Hemen, hemen , hemen g et i rsinler . . . Ben sizlere yapacağ ımı b i l i r im . Bu mahsu l e yapt ığ ın ız hakareti sorarım size. Al lah ın aziz nimetine . . . Çeltik icat olduğunda sizin götünüzde don yoktu. Adam oldunuz. Daha çapasını vurmadığ ın ız pamuğunuzun dönümüne otuz l i ra veriyorum. B i r de be l l em iş ler , d i l b i l mez Kürt ler , ganin ganin ! Baba lar ı yapmış kanunu. Kanunla b ir l i kte kesmiş ler göbeklerini deyyusların . . . "
E l i a rkasında, oradan oraya g id ip ge l iyor, terleyen alnını habire mend i l iy le s i l iyordu .
«Benim yaptığ ı m iyi l iğ i size babanız yapmaz . Gözü ç ı kasıca lar , çelt ik sonu her b irinizin evinde ik i çuval p irinç olur . Siz pi rinç yüzü görd ünüz müydü? D i l b i lmezler , s ı rtın ızda keçi derisiyle geld inizd i Çukurovaya. Giyd iğ in iz s ı rf deriyd i . Ş imdi adam oldunuz. Mağaradan ç ık ıp evde oturdunuz. Daha ne istersiniz? Size yapt ığ ım iyi l i kler gözünüze d izinize dursun. Nankörler.»
Köylü ler taş gibi donup kalmış lard ı . Hiç b irisinden ses. soluk ç ıkmıyordu . Köyün öteki ucundan b ir köpek hav laması geld i. Başkaca köyde çıt ırtı yoktu. Okçuoğ l unun kal ın sesi köyün üstünde güm güm ötüyordu . Kadınlar, çocu klar evler in kapı larına dökülmüşlerdi .
- 38 -
« Ben s ize göster ir im. Ben Okçuoğ luysam size göste-riri m . »
B u s ı rada atı geld i . O h ı z l a ata atladı : « Anlad ın ız mı ? Ben size gösteri r im.» Atı mahmuzladı. Dolud izgin köyden ç ı kt ı . Ardında b i r
top duman . . . Köy lü ler öyle taş gibi donup kal d ı l ar .
- 39 _:._
iV
Resu l Efendi sedir in üstüne oturmuş, ayaklarını kmnın kucağına uzatmıştı . Kız, ayaklarını oğuyordu. Hanım öte yanda d i kiş d i kiyordu. Gözlüklerini takmı ş , iğnenin üstüne eği l m işti . Tavana ası lm ış l üks lambası h ış ı lt ıyla yanıyordu .
Resu l Efendi usuldan usuldan : « Hanı m ," ded i . Han ım, başını b i r a n d i kişten kald ı rdı .
« Söyleme, karışma bu iş lere d iyorsun ama nah burama geld i . Ne iyi çocuk bu Kaymakam b ir görsen Hanım ! Nur g ib i. . . Tertemiz. Acemi l i ğ inden düştü ağlarına. H iç bir şey b i l miyor. Ona, b i r anl atsam bunların çev i rd i kleri dolapları . _ _
B i r anl atsam, a l imal lah duman attır ır .» Dudaklarını yaladı. « B i r anlatıversem. B i r çıtlatıversem. Doktor var ya sarı Doktor dönüp duruyor etrafında ya, o b i r çıt latsa . . . Azıc ı!< b i r çıt latsa . . . Çıt latmıyor. Adı beş para l ı k o ldu fıkaranın. Yok yere beş para l ı k . Hiç b ir günah ı yok. Öyle sahalara ruh· sat verdi k i akl ı baş ında o lan , bunl ara izin ver ir m i ? B i r okusa Çelti k Kanununu . . . Baştan aşağ ı b i r okusa ! Aaah, b i r okusa! Hakkında ç ıkarı l anlar ı duyuyorum da . gözlerimden yaş geliyor."
Han ım başını d ik işten ka ld ı rd ı , Resul Efendiye uzun uzun baktı. Kızdığı, d ik iş i tutan el lerinin titremesinden bell iydi :
- 40 -
"Sen de , " ded i , u herkes iç in ağ lars ı n . Herkes iç in yürek tüketirs in . Gitmiyeydi barlara, atmıyaydı gözü kapal ı i mza . . . Hatçe han ım söyledi , Ağalar ın boynuna sarı l ıyor-muş . . . Bir dedik ler in i ik i etmiyormuş. Etmez ya, eder m i ? Yatar Uzun Rahmetin konağında, kuş tüyü yataklarda . . . "
Resu l Efendi : .. öyle deme Hanım, b i lm iyor. Çok genç. Kötü lük, da
lavere b i lm iyor. Onun kulağın ı çekmel i . Aaah! çekme l i . Ben ona, işi bir ç ıt ırdad ıy ım. O zaman gör dünyayı . Al lak bu l lak o lacak orta l ı k . Tozdan dumandan ferman okunmıyacak . »
Han ı m : u Sana der im k i , Resu l Efend i , burnunu sokma b u iş le ·
re. Hepsi senden b i l ir ler . O zaman ha l imiz neye varır? B i r düşün , b i r düşün . . . Ya b ir daha Kaymakam veki l i o lursan . . . Çelt ikç i ler sana musal lat o lur larsa . . . Bir düşün. B ir buçuk yı l ka ld ı . Yüze yüze kuyruğuna g etird ik . Amanı b i l i n m i , başım ıza iş açma. E l i n i ayağ ı n ı , taban l ar ın ın alt ın ı öpeyim başım ıza iş açma . ..
Günlerce bu konuşmalar Resul Efendiyle Hanı m aras ında sürdü g itti . Resul Efend i arada kal mış , do luya koysa o l muyor, boşa koysa a lmıyor . B ir kurt düşmüş iç ine yiyip bit iriyor.
Karar üstüne karar veriyor. Yar ın sabah da ireye varır varmaz, i lk iş mutlak söyl iyecek dedi kodular ı . İç ine düştüğü uçurumu bir bir anlatacak . Bir de çelt ik kanunu verecek e l i ne . Kanun gün lerd ir cebinde. Buruş buruş o l muş . Sabahleyin dairede vazgeçiyor. Söylese, bu Kaymakamda öyle durup da boyun eğecek göz yok. Çelt ikç i ler le amansız b irmücadeleye g ir işecek . . . Ne o lur? Sonra, sonra Kaymakam ın sonu malum. Bir buçuk y ı l ı kalmış . . . Al lah bir daha Kaymakam veki l l i ğ i göstermesin . Dişi d iş in i yiyor. İç indeki kurt habire kemiriyor. " Oğ l um g ib i seviyorum. Oğlumdan da i leri . . . Kibar . "
Her zamanki g i b i sabahleyin erkenden ka lktı . Tevfiğin
- 41 -
kahvesinde b i r çay içti . Sabahleyin daireye g itmeden önce Tevf iğ in kahvesine g itmeyi de son gün lerde adet edinmiş· ti . Toplanıp ded i kodu ediyorlardı. Gene top landı lar. Kahven in önü Pazaryeridir . Pazaryeri adamdan taşıyordu . Yırtık kı lıklı , yalınayak adamlar kalaba lığı a lmıştı orta lığı. . .
Hacı A l i Çavuş, Resul Efendin in eski ahbabıydı. H er zaman , o ldu b itti b ir ib ir ler ine takı lırlardı.
Çavuş gü lerek gene başladı: « İ rasuf , ,, ded i , «gördün mü dünkü çocuğu? Nasıl koy
du çelt ikç i leri kafese! Pardon val la lıa. Abooov! ne adammış be! Vay anasını! El kadar çocuk. Soydu soğana çevirdi kasabayı . Yüz bin l i ra rüşvet a lmış ruhsat vermek iç in . On para da h isse . . . Sen bir i mza atmaya korktun İ rasuL. Herifç ioğ l u b i r günde beş yüz imza atıvermiş . Akı lsız İ rasu l . . . Kuru kafa .. . ,,
Resul Efendi bu ifti ralara müth iş kızıyor. Kızdığını bel l i etmemek iç in çırpınıyor. Kendis in i tutamıyor:
· İftira etmeyin , ift ira etmeyin . O nur g ib i b ir adamdır . Anasından nası l doğmuşsa öyle temiz duruyor. Günahtır iftira etmeyin , » d iye boynunu büküp söy len iyor.
« Kundağa yatır İ rasu l , " d iye gü lüyorlardı. « Kundakta b i le rüşvet alır. Bir kere bellemiş. Anasının karnında bellemiş . Yoksa daha genç. Anasının karnında bel lemese bu kadar iş i nasıl çevirirdi yoksa ! " Gene gü ldü ler.
Resul Efendi faz la dayanamıyor, ayağa kalkıyor, on lardan uzaklaşt ıktan sonra kendi kendine: «Al lahtan korkun , Al lahtan korkun . » diye hışım la söylen iyor, daireye kadar ayni homurtuyl a yürüyor, bir saat kadar da irede dolaştıktan sonradır k i , s in i rleri yatışıyor. Tam bu sırada da mesai baş lıyordu.
Akşam Hanımla iyice bir çekişmişti . · Dayanamıyoru m , • demişti Hanıma. Sabahleyin kahvede gene kızdırdı lar. Homurdanarak daireye geld i . Daha kimsecik ler yoktu. Odasına
- 42 -
ver i lm iş kararlarla g i rd i . Ölüm var, dönüm yok. Yüzü kül g ib i olmuş , dudaklar ı titriyordu . Saat dokuza kadar odayı bir uçtan bir uca ad ımladı durdu. Söyleniyordu habi re. Ağz ında tükrükler kurumuştu. a Bugün , • d iyordu , « bugün mutlak söyl iyeceğ i m. Mutlak. Ö leceğ im i , ipe çeki l eceğimi b i lsem söyl iyeceğ im. Kimseye duyurmaz ben im söyled iğ im i. Kimseye . . . K im ne b i lecek! B i lmezler . . . »
Kaymakam tam dokuzda gel ird i odasına. D ışarda, kah· valtısını doktorla b i rl i kte yapard ı . M erdivenleri çocuklar gibi koşa koşa ç ı kard ı .
Ayak seslerinden tanıd ı . Yüreği gümbürtüyl e atmağa başladı. Az b i r zaman iç inde s ı r ı l s ıklam tere batt ı . Ateş ler iç inde ka ld ı. E l leri uçarças ına t itriyerek önünü i l i kled i. Üstüne baş ına çeki düzen verd i. Cebindeki buruşuk kanunu ç ı karıp el ine a ld ı . Kaymakamın odasına doğru yürüdü. Kaymakam, masasına oturmuş, b i r şeyler okuyordu. G i rd iğ ini d uyunca, başını ka ld ı rd ı . Gülümsüyordu.
«Merhaba Resul Bey, ne var, ne yok?" Resu l Efendi b i r ik i ad ım daha i leri attı. Tam masanın
önünde durdu . Gözleri karard ı . Düştü düşecek. Dünya kapkaran l ı k kes i ld i. Sa l l and ı .
Kaymakam tel aşlandı : aN'o ldu Resul Efendi? Ne var? • Usul usul, buruşuk kanunu Kaymakama doğru uzatı
yordu. Kaymakam kanunu ald ı . Üstünü okudu. Koltuğu gösterd i : «Buyurun, buyurun oturun Resul Bey. Teşekkür ede
r im. »
B i raz kend ine gelen Resul Efendi gitti koltuğa i l işti : «Size söyl iyecekler im var. Var, var efendim . Siz bana
çok iyi l i k ettiniz. Hayatımı kurtard ınız. Onun ... evet onun .. . Onun için s ize. . . Ha s ize her şeyi olduğu gibi söylemek zorundayım. Amanın elinizi ayağınızı öpeyi m .. . E l inizi aya-
- 43 -
ğ ı n ızı . . . Resul söyledi demeyin . Sonra bunlar beni havada yerler . . . Havada kebap ederler. Ederler efendim. Resul l afı ağzın ızdan ç ı kmas ın . Beni düşman g i bi gösterin kendin ize . . . Benim çoluk çocuğum var. Evi m var. Söyley in . Bunu benden duymadın ız. "
Kaymakam merakla : «Tab i i tab i i efend im . O lur mu h iç . " Resul Efendi :
m i ? » " Ben s iz in düşmanın ız ım. Kuyunuzu kazıyorum. Öyle
« Kuyumu kazıyorsunuz Resul Bey. Söyley in . Tamam.,, « Öyleyse müsaadeniz le efendi m . " E l ler in i saklarcasına bacak lar ın ın arasında kavuşturdu . .. çok çok . . . Çok dedi kodu var. Hakkın ızda ağza a l ın-
madı k şeyler söy lüyorlar . Ben yerin d ib ine geçiyorum . " Gözi eri büyüyen Kaymakam heyecanla : « Ne g i bi ?» d iye sordu . « Ne g ib i ? » « Efend im . . . Yalan yalan . . . İfti ra tabi i . . . Yerden goge
kadar ift i ra . . . Güya siz çeltikçi lerden yüz bin l i ra rüşvet a lmışs ın ız . Kasaba günlerd i r çal kan ıyor. Şöhretin iz Ankaraya b i le u laştı ş i md iye . . . İfti ra . . . Kötü iftira . . . "
Kaymakam yerinden f ır ladı : « Doğru mu bun lar?» .. Daha ne ler , neler efendim ! " " İnan ıyor mu ha lk?» Resul Efend i zeh i r g ib i gü lümsedi : .. inan ır Efendim. Ha lk böyl e iftiralara i nanmak iç in can
atar. Bu da o lmasa, s iz in verd iğ in iz şeki ldeki ruhsatiyeler yüz bin l i radan aşağıya veri lmemiştir efendi m . Yüz bin biraz mübalağa ama, çok para döner ruhsatiye iş inde. Kanunu okur, okursanız hakl ı o lduğumu anlars ın ız . Ded ikodunun sebeb in i anlars ın ız . "
« Demek kanun ? • « Evet kanun . "
- 44 -
« Ziraat memuru bana okudu . " .. İş ine gelen yerleri okumuştur Efend im. Çünkü efen
dim, Zi raat memuru Bahçe kazas ı ndan, çelt ikçi ler taraf ından sureti mahsusada getiri lm iştir . Bütün sahalarda b irer para h issesi vard ı r . "
«Yaaaa ! " « Evet efendim." " Teşekkür ederim Resu l Bey. " Resul Efendi ç ı ktı . Kaymakam, masanın başına geçti .
Çoktandır bir şeyler sezin lemeğe, işin iç inde b i r dalavere o lduğunu kavramağa baş lam ıştı. G ünlerdir Doktorun d i l in i n a lt ında b i r şeyler o lduğunun farkı ndayd ı . Öğrenmek iç in çok çabalam ıştı . Demek k i . . .
« Öğ leye kadar k imseyi içeriye a lmasın lar ." d iye kapıya emir verd i . Kanunu hemen okumağa koyu ldu . B i r saat sonra da bitird i .
.. vay namussuz lar . vay! Vay ! , sahtekarlar vay! ,, Odan ı n iç inde dört dönüyor, uzun saç lar ın ı parmakları na dolamış çekiyordu . Avurdunu d iş in in aras ı na a lmış kemi riyordu .
" Toprak ik i kere sürü lecek . . . Sahada h i ç bir çukur kalm ıyacak. Dümdüz. Kana l lar çimento i le yapıl acak. Çelti k komisyonu bizzat görüp karar verecek. Saha , su lar tamamen çeki ld ikten sonra, k ırk sekiz saat susuz kalacak. Bu· na kesik su lama derler. Köye uzakl ı k üç bin metre . Sonra su lar ın ayaklar ı ak ınt ıs ı o l mayan gö l lere dökü lm iyecek . Çelt ik komisyonu bunun d ı ş ındaki l ere izin veremez. Ya ver i len ler?"
Hiç haberi yoktu. Şi mdiye kadar verdiği ruhsat lardan hiç haberi yoktu. Göz aç ıp kapayıncaya kadar o luvermişti her şey. Gözl eri yaşla doldu . Öyle b içare sayd ı ki kendis ın ı . . . Baş ın ı masaya koydu . Bir zaman hareketsiz kaldı Sonra zile bastı . Hademe geldi.
- 45 -
" Resul Beyi . . . "
Resul Efend i koşarak gel d i . «İ ki jandarma a l ı n ız yan ı n ıza . A l ın ız şu anahtar ı d a.
G id in iz yattığ ı m eve. Orada ben im bavul lar, eşyalar, b i r de açı lmamış yatak var. Hepsin i alıp yandaki odaya getir in iz . Ben burada yatacağım . Anahtarı da götürüp Kemal Taşana veriniz. Kendi e l i n iz le veriniz. Demek böyle Resul Bey? »
«Böyle efend im. Sizi oğlum g ib i severim . Siz ben i m hayat ımı kurtard ı n ız . ,,
Resul Efendi ç ık ıp g i tt ikten sonra kap ıdaki jandarmayı çağ ı rd ı :
« Siz çelti kç i leri tan ı r mıs ın ız oğ l um ? ,. "Tan ır ım gumutan ı m . » « G i t kapıcıyı da çağ ı r! .. Kapıc ı Hacı da gel d i . «Siz çeltikçi ler in heps in i tan ı r m ıs ın ız ? ,, «Hepic iğ in i tan ı r ım . • « H iç b ir is in i içeri a lmıyacaksınız , öyle eskisi g i bi , ba
na haber vermeden. " " Başüstüne gumutanı m . "
- 46 -
v
Aziz Ağa arkı on beş yirmi p ı narı n, b i r o kadar da çağl ıyan ı n b i rleşmesiyle meydana ge l i r . Toros etekler inden, Sav· run çayın ı n üstbaş ı ndan kıvrı l a kıvrı l a , Çukurovaya doğru h ız la akar. Hemen hemen Savrun çayı büyük lüğündedi r. Bu ark baş l ı baş ına b i r servettir . Savrun çayın ı n suyu aza l ı p da yaz ayların ı n s ıcak gün leri nde çelt ikç i ler su d iye b i rib i rler ine düştük ler inde, susuz luktan çelti k ler kuruduğunda , Aziz Ağa ark ın ı k i ra layan yan gel i r keyfine bakar. Öteki çelti kçi ler in bir damla su iç in g ı rt laklaşmaları n ı seyreder. Aziz Ağa ark ın ın su ları ne kadar aza l ı rsa aza ls ın sahas ın ı su lar. Bu yüzdendir k i , Aziz Ağa ark ın ı k i ra layan o y ı l on b in dönümden aşağı çelti k ekmez. Ne kadar aşağı ekerse on b in dönümden, o kadar z iyandır . B i l e b i l e z iyandır . Suyun a ltında, mümkün mertebe bol toprak bul mak i ster. Gözü köy, ev, ç iftl i k görmez. Ver ir suyu . Üç y ı ld ı r da Aziz Ağa ark ın ı Okçuoğl u k i ra l ıyordu . Saz l ıdereden a lacağ ı b in beş yüz dönümden ne pahasına o lursa o lsun , vazgeçemez. Bu , bin beş yüz dönümün su iç inde üç yüz bin l i rası var . . . Göz göre göre de üç yüz b in l i rayı k imse suya atmaz.
Okçuoğ lu, beş gün önce, köylüyle çekiştiğ in in akşa m ı , sahaya su b ı rakmıştı . Tarla lar suyu geç yutar. Hele kurak o lursa, yukardan b ırak ı lan su ne kadar bol o lursa o l ·
- 47 -
sun , toprağm yarıklar ına dolar , su zor i l er ler . Saha, ovaya doğru ind ikçe kuraklığı aza l ı yor, b ı rakı lm ış suyun h ız ı da g i tt ikçe artıyordu . Köyün dört b i r yan ı esk i batakl ı kt ı . Altı kaym ıyordu toprağ ı n . Alt ıncı günün gecesi su büyük b ir h ız la dört b ir yana köyü sardı. B i r anda köyü bastı .
Gece yarısı köyde b i r k ıyametti r koptu. Köpekler ürüşüyor, eşekler an ı rıyor, atlar k işn iyor, s ığ ı r lar böğürüyor , i nsan lar bağrışıyorlard ı . B i r zelze le sonu g ib i . . .
Gece sabaha kadar bağrıştı l ar. G itti l er ge ld i l er. İ çerdeki eşyalarını çardakl ara taş ıd ı l ar . Çardaklar ı ol mayanlar komşu ları n ı n çardaklar ına taşıd ı . Onu da yapamıyanlar ın eşya lar ı su iç i nde kald ı . Bütün köy, sabaha kadar su iç inde, çamur içinde dört döndü. Karan l ı kta, e l yordamıyla yapıyor lardı iş leri n i . Bütün odun ları ı s l anmıştı. l s lanmasa b i l e su iç inde odun yakı l amazdı.
Bir iki evde ancak, ış ı k vard ı . Çukurova köylük lerinde yaz aylarında ı ş ı k yakı lmaz. Onun için hiç b ir evde de hemen hemen gaz yoktu .
Ya l n ız Kürt Dursunun ış ı k ları yan ıyordu. Kad ın lar, erkekler del i kan l ı lar , yaş lı lar , çocuklar Dursunun evi n in önüne y ığ ı lmışlardı. Konuşmuyor, susuyorlard ı . Yoru lmuşlard ı . Sarı ı ş ı ğ ı n a lt ında çamurlu üstleri baş lar ı , yüzl eri , saçları parlak balrnumundanmış g ib i görünüyord u . Köy, derin bir sessiz l i k iç inde gömülmüştü . Kahrolan.
Sabaha karş ıyd ı . Neredeyse tan yerler i ış ıyacaktı . Dağlar ın tepesi nde bir ı ş ı k ç izgisi görünür g ib i o ldu. Sonra geçti . Bu güne alamettir.
Kürt Memed Ali s ı rt ını dut ağac ına dayamı ştı . Başı önüne düşmüştü. E l ler i , ölü e l l eri g ib i sarkıyordu .
Zeyno Karı yan ındaki kad ın lara yavaşça : « Kürt b i r bok yiyecek . » ded i . «Öyle görünüyor. Ben
onu iyi b i l i r im . Ne zaman onu böy le gördümse, çocukluğunda b i l e, orta i ı ğ ı karıştı rmıştır . Ş imdi g it b ıçak sok Kürde haberi o l maz . Ben , Kürdü iyi b i l i r im. »
- 48 -
Kad ı n lar : « Keşkeee ç ıkarsa," d iye iç çekti ler . « Ç ı karsa da şu
Okçuoğ lunun burnundan f it i l f i t i l geti rse . Nerde o gün ler . Nerdee öyl e erkek! "
B i r kad ın ars ız arsız : « Zeyno ana , " dedi, " o eskidendi . Memed A l i ş imdi iğ
d iş oldu . O gün Okçuoğ lu söğdü söğdü de ağzı n ı b i l e açmad ı . Eski çamlar bardak o lmuş."
Zeyno Karı iç in i çekerek : « Erkek ka lmad ı , ,, ded i . « Eskiden olsa gökte yerl erd i
O kçuoğ lu g i b i adam ı . Erkekler de avrat o lmuş . Kürt g i bi b i r adam eskiden o lsa kendis ine laf m ı söyleti rd i . Hep erkekler iğd iş o lmuş . "
B i rkaç ses, gü l meyle kar ış ı k : « Şu ha l im ize bakın . Herif orta l ığ ı göl etti . İğd iş ler in
köyünü . »
« Herif köyü gö l ett i . " Zeyno Karı : « Herif köyü göl etti . Bizi sürgün etmek i ç i n . Köyde
iğd iş o lmamış b i r tek erkek ol sayd ı . . . " « B i r tek erkek . . . " « erkeğe benzer b i r tek erkek . . . )) « Böyle o l mazd ık . Su alt ında ka lmazd ı k . " Zeyno köpürdü . Sesi köyün üstünde, gecen i n karan i ı
ğ ı nda dalgaland ı . Böyle o lurdu her zaman. Durur durur , sonra ateş kes i l i rd i .
« Bana d a Zeyno derlerse, eğer ben Zeyno kar ıysam . . O Okçuoğ!u deyyusuna, orospu avratl ıya, par lak ç izmel iye, ağzı sakızl ıya yapacağım ı b i l i r i m . Baş ın ı avrad ın ınk i g ibi açmazsam , bana da Zeyno Karı demes in ler . Ben de Zeyno Karıysam . . . Şu iğd iş ler erkekl i kler inden utans ı n lar . Utans ın lar da başlar ın ı toprağa eğ ip , Okçuoğ lunun gönderd iğ i suya baks ın lar . . . "
- 49 - F. : 4
Önce kad ın lar , sonra erkekler k ısmında b i r hareket o ldu . Orta l ı k kaynaşmağa baş lad ı . Söğen söğene . . . Gürü l tü pat ırd ı . At ıp tutmalar, g id ip gelmeler .. .
Tan yerl eri usul usul ış ıyordu artı k . Dağların s ı rtr ağarıyordu . Gökyüzündeki b i r iki bul utun kenarları s ı rmalanmışt ı . Tar la lara gün vurdu.
Tar la lar tüm su alt ında ka lm ıştı . Pamuklar , susamlar , bostan lar , yeş i l harman yer ler i su alt ında kal mıştı . Tarla lar b i r göl g i b i . B i r ayna g i b i . l ş ı ltı l ı .
Köy, köylü ler g ü n ış ığ ında daha b i r perişand ı . H erkes tepeden t ı rnağa çamur iç indeydi. Yataklar , arabalar , tavuklar , tavuklar ın çoğu boğu lmuştu ya , bütün hayvanlar çamur iç indeyd i ler . Köy tüm çamura bat ıp ç ı kmıştı .
Kürt Memed A l i gene olduğu g i b i . Gece nası lsa gene öyle . Kimse dokunam ıyor. Neler ine gerek. Ters cenabet in b i r i d i r Kürt . B i r ağ ı r l af eder.
En sonunda Zeyno Karı vardı ko l undan tutup sal l ad ı : « De l i Kürt, d e l i Kürt!» Memed A l i gözl er in i açtı : • Nedi r o? Ne d iyersen Zeyno Ane?• Zeyno Ana gü l ümsed i : « Siz in d e erkekl iğ i n iz bats ı n iğd iş ler . Köy göl o ldu.
Sürgüne g id iyoruz. Sürgün ed iyor biz i . Sürgün ediyor götü boklu Okçu .. . H i ç erkek ka lmadı mı bu köyde? Sana bunu sormağa geld i m . "
Memed A l i s ı rtı n ı dut ağacından ayı rd ı . Gözleri kan çanağ ına dönmüştü. Kal ı n kaş ları çatı lm ış , a ln ı k ır ışmıştı. Yüzü, maviye çalan b i r karan l ı ktaydı. Öyle kararmıştı.
Zeyno Kar ı , Memed A l in in yüzünü görünce bir ürperti
geç i rd i . Memed A l i yumruklar ın ı s ı kt ı , acıy la gerind i . De
rinden, c iğeri sökü lü rcesine, b i r « Aaah! ,, çekti . «Aaaaah• Zeyno Ane! Aaaaah! derem.»
Zeyno Kar ı , Memed A l i n i n bu hal i ne acıdı:
- 50 -
« Yeme kend in i böyle. Yeme kendin i Kürdüm , " dedi . -«Yiğ id im, » ded i . « Seni b i l en b i l i r . »
Memed Al i k ıvrandı : « N e gelmişdir eli mden Ane! N e ge lmişd ir ! Öld i r Ok
ç i 'yi, ç ı kmişd i r dağe. Okçi b i r adem değ i ld i rk im . Okçi çoook! Şaş i rmiş im Ane, Ben çatlayacak. Hers imden çatJayacak ben. İğdiş o lmuş biz Ane. İğdiş . . . ,,
Zeyno Karı , uzun uzun Memed Al in in s ırtın ı okşad ı : «Yeme kendin i Kürdüm. Yeme, yeme kendi n i . . . Yeme
yeme oğ lum! » Zeyno Kar ın ın ı ş ı ltı l ı gözleri keder l i , şefkatl i, tatl ıy
d ı . Sonra yan larına Dursun ge ld i . Sonra öteki köylüler de ge ld i ler. Çamurdan hiç bir yerleri gözükmüyordu . D ize kadar çemrenmiş lerd i .
Köyün iç inden, gübrelerin üstünden sapsarı b i r saman , gübre suyu akıyordu. Yaş gübre kokusu yay ı l ıyordu ortal ığa. Gün vurmuş su lar buğulan ıyordu . Memed A l in in· yüzünü her gören bi r ürperiyor, Okçuoğlunun sonu geld iğ i ne hükmediyordu . Zeyno Karı da b u kadar ş iş i rd i kten son-ra . . .
Memed Al in in on dokuz yaş ı ndaki büyük oğ l u man.zarayı çaktı. Babas ın ın yan ına ge ld i . Yüzünü görünce dondu kald ı . « Baba!" ded i , ko l undan tuttu. « Baba! baba! Hayd i eve Qidel i m . Baba! baba! baba!. . . ,,
Memed Al i kızdı : aDefo lmişd ir it oğ l i it! Defolmişdir! Yüri! " d iye ba-
ğırdı. Çocuk adam lar ın arkas ına s indi . Zeyno ortaya atı l d ı : « U lan Kürt,« dedi . « Bok yeme öyle . Ne bağırıyor kı
zıyorsu n? Bağırmakla iş b itmez. Oturun da konuşun. Altı ay su iç inde yaşanmaz. Onu konuşun. B i r ay iç inde evler çöküverir. Onu konuşun. Hep aç ıkta kal ı rız. Onu düşünün. Del i Kürdüm. Akl ı n ı başına top la d a . . . ,.
- 5 1 -
Memed A l i acı acı gü l ümsed i : « Doğri , nded i . « Ane doğri söyl i r . " Dursun " Hökümata g idak. " M Kaymakam onun adam ı . ,, Zeyno Karı : « Olsun . " d iye ç ı kıştı . « Olsun . İsterse babası o lsun.
Bu ha l i miz i her gören . . . "
Memed A l i baş ın ı ağ ı r ağ ı r sal l ıyarak : · Doğr i ," d iye tasd i k ett i . Herkes : « Doğru , " ded i . « H ükümete g itmel i . Keş if geti rme l i . » B i r araban ın üstüne ç ık ıp oturdular . Uzun uzun müza-
kere etti ler. Neden sonrad ı r k i , b i r karara varab i l d i ler . Köyün heps i , kad ı n erkek, çoluk çocuk, genç i htiyar hepsi yola düşüp böylecene kasabaya Kaymakama g ideceklerd i . Çamur iç inde g ideceklerd i .
Zeyno, kararı köye i lan ed iyordu : « Herkes kap ıs ın ı k i l it les in . Avrat lar ! Herkes kapı s ı n ı
k i l i tles i n . Duyduk duyma•J ı k demeyi n . Esvap değ i şti rmek yok. Böyle çamur lu , Çocukları iy icene çamura sokup kucağ ın ıza a l ı n . Çamu ru az o lan lar çamur sürünsünler. Kasabaya g id iyoruz . Doğru Kaymakama. O da o lmazsa böyle çamur lu çamu rlu An karaya . Kanun var . . . Kanun da var, hü kümet de var. Duyduk duymadı k demeyin haaa ! "
B i r saat sonrayd ı ki , bütün köy başta Zeyno Karı yola düştü . D izlerine kadar gelen su ları geç i p kasaba yoluna ç ıkt ı lar . Kad ın lar kucaklar ında bebekler, etekler ine yapışmış çocuklar . . . Tepeden tı rnağa , yüz göz tüm çamur.
S ıcaklar bastı rd ı . Kalabal ı k bu lut misa l i toz ç ı karıyordu . Toz bu lutu.
koşan, yuvarlanan toz bu lutu iç inden , yol boyunca bir uğu ltu ovaya dağ ı l ıyordu .
- 52 -
Kasabaya yak laştı klarında h i ç b i r is in in insana benzer b i r tarafı ka lmam ı şt ı . Üstleri ndeki çamurlara toz yap ışmış , kaş ları k irp ik leri bembeyaz o lmuştu . Yarı kurumuş çamurlar da beyaz laşmı şt ı .
Böylece, kalaba l ı k ayaklar ın ı sürük l iyerek ge ld i Kaymakaml ı k Dai res in in önünde durdu. Bu , kasabada görülmemiş bir şey o ldu . Tepeden tı rnağa çamura, toza batmış , d ize kadar çemrek kalaba l ı ğ ı gören ler bunda b i r i ş , müh i m b i r i ş o lduğunu anlamakta geci kmedi ler . Dükkancı lar gürü ltüyle dükkanların ı n kepenkler in i ind i rd i ler . Kahvedeki ler oyun lar ın ı b ı rak ıp Kaymakam l ı k b inas ın ı n oraya toplandılar. Sinek v ız ı l damaz kasabada, doyu l maz bir seyirdi bu ! Az sonra bütün kasaba oraya yığ ı ld ı .
Zeyno Karı bas bas bağ ır ıyordu : « Kaymakam, Kaymakam! Ç ık d ışar ı . Ç ık da gör ha
l imiz i . Ne haldey ik gör b iz i . ,,
Kalaba l ı ğ ı gördükçe de coşuyordu « Bakı n , bak ın , Muhammed ümmetl eri , bak ın hal im ize.
Ne haldey ik görün bizi . Okçuoğ l u neler geti rdi baş ım ıza. Müs lüman olana bu zu lüm yap ı l ı r mı? Söyley in yap ı l ı r m ı '! B i r koca köy su alt ı nda koyul u r mu? Bak ın hal i mize . Kaymakam da baks ın . Baks ın da o taş yüreğ i azıc ı k yumuşas ı n . "
Dursunla Memed Al i , Zeyno Kar ıy ı susturup Kaymakama ç ı ktı lar.
Dursun : « Okçuoğ l u su b ı raktı köye. Pambukları mız , ekin leri
miz su altında gald ı . Köyün iç inde oturul maz oldu. Val laha göbeğe kadar su . B i l lah su . Tüm köy lü ge ld ik k i göresin hal im izi de Okçuoğ l una b i r şey söyl iyesi n . "
Kaymakam baş ı n ı pencereden uzat ıp kalaba l ı ğ ı görmüş. Zeynonun bağ ı rt ı lar ın ı duymuştu, ama b i r şey anl ı yamamı şt ı .
- 53 -
" Köyün iç ine de m i çelt ik ekecek? .. «Ekecek. Su b ı raktı bu gece. Köyü göl etti . » «Al lah Allah ! . . . ,,
Ağır ağ ı r sanda lyesi nden ka l ktı . D ışarıya ç ı ktı. Bütün ,gözler ona çevri l d i . Kaymakam bir şeyler söylemek; bu perişan hal l i köy lü lerden özür d i lemek isted i . Yutkundu. Boğazı nda b i r şeyler t ı kandı kald ı . B i r tür lü d i l i dönmed i . Öylecene, orada ka lakald ı . Kurumuş kald ı .
Zeyno Karı : «Ne durmuş süzüyorsu n öyle yavrum? Bana bak!
İyice bak! İşte s iz in marifetin iz bu. Ne güzel marifet! Köyün iç ine de çelt ik eki l i r miymiş ! Her şeyi gördüysek de bunu görmediyd i k. Köyün iç ine de ruhsatiye veri l i r m i ? Bu d a sen i n icad ı n yavrum . Ha eki l i r m i? Bak, bak d a taş yüreğ in iz yumşas ı n azıc ı k. Sen d iyormuşsun k i , çelt ik d iyormuşsun vatandır d iyormuşsun. Adanada öyle demişs in . Köyün i ç i ne de ek i lecek, evler in i ç i ne de ek i lecek demişs in . H i ç Al l ahtan korkmamışs ın. Gördün ya ha l im iz i . B iz de vatan ız . Bak, bak. . . Bakmazsan ha l im ize, b in ip trene, Ankaraya böylecene Baş Kumandara g ideceğiz . Doğrucana Baş Kumandara . . . Bak şu çoluk çocuğun hal i ne. İnsan o lan ın buna yüreği dayan ı r mı? İyi bak! Sen Okçuoğlunun adamıymışs ın. Ben de a l ı r bun ları doğru Baş Kumandara götürürüm. B ind ir i r trene götürürüm. Al derim köylünü . İ şte böy le suya, çamura boğdular . Al der im, al ! ,,
Kaymakam kend in i zorladı zorladı b i r tek kel ime b i le söy l iyemedi. Geri döndü h ız la odas ına g i rd i , kapand ı .
D ışarda Zeynep Kar ın ın bağ ı rt ıs ı devam ed ip g i diyordu . . Ku lağ ı na b i r uğu ltu g ib i ge l iyordu .
Neden sonrad ır k i : «Adamları çağ ı rın.» ded i . M emed Al iy le Dursun gel d i l er. Önce :
- 54 -
« Muhtar hang in iz? ,, sordu . Dursun : « Muhtar, Seyfi Al id ir . Okçunun adam ıdır . Gelmed i . » « Söyleyin kalabal ığa , g its in ler köye. Ben de hemen ge-
l iyorum. " Hemen Ziraat Memurunu çağırttı : « Memur Bey, toplayın kom isyonu , Sazl ıdere köyüne
g id iyoruz. Okçuoğ lunun yaptı kları n ı gördünüz ya! ,, . Memur : « Aaaah bunlar efend im! Aaaah bunlar! Doymazlar . . . " Komisyon azaları top land ı . B i r cip geti ri ldi. Doğru kö-
ye g id i ld i . Köy su altındaydı . C ip köyün iç ine varamad ı . İk i k i lometre uzak�a durmak zorunda kald ı . Sular taşıyordu . Komisyon aza ları bacaklarını çemrel iyerek köye yürüdü ler. Köy ıpızssızd ı . B i r araban ın üstüne ç ık ıp oturdu l ar. Sular habire aşağı aşağı akıyordu. Birbir lerin in yüzler ine bakıp ka ld ı lar.
Kasabadan gelen kalaba l ığ ın uğu ltusu g itti kçe yaklaş ıyordu.
- 55 -
vı
Böyle üstüste gelen o laylar, Kaymakamı iyice sarsm ı ş , zayıflatmı ştı . Yüzü sapsarı, her zaman düşünce l i, yorgun, k ı r ı lm ış , keder l iyd i . İ nce dudakları , daha da i ncelm iş keskin b i r b ıçağ ın ağzı na dönmüştü . Gözleri p ı r ı lt ı iç indeyd i . l ş ı lt ı l ı . Saçlar ı n ı s in i r l i s in i r l i arkaya doğru atıyordu . Tek inand ığ ı i nsan ş i md i Resu l Efendiyd i . Baba g i bi seviyordu . O da onu koruyordu . Kasabadaki dedikodu lar ı , hakk ı ndaki iğrenç şayia lar ı , p lanlar ı günü gününe duyuruyordu . B i r ay iç inde b i r ömürde öğren i lebi!ecekler in heps in i öğrenmiş g ib iyd i . Hele şu son günler ! . . . Köyl erde köyl üler le yatm ışt ı . B it lenmişti . Doktorun muayenehanesi önünde kuyruk olmuş hastalarla konuşuyordu her sabah, da ireye g itmeden önce. Nas ı l yalan söylen i r , dalavere yap ı l ı r , ruhsat a lmak iç in nas ı l dolaplar çevri l i r , heps in i , heps in i öğrenmişti .
Her gün yan ına çeltik komisyonunu a l ıyor, i k i , üç , beş sahayı geziyordu . Sahal arın h i ç b i ri kanunun istediğ i şek i lde hazırlanmamıştı . H iç b i ris ine ruhsat verm iyordu. Ka radağ l ıoğlu M u rtaza Ağan ın beşer bin dönümlük iki sahas ına da iz in vermed i . Her ik i saha da planda kesi k su lamayla su lanacak gösteri l iyordu . Köylere beş yüz metre gösteri l iyordu . Her i k i saha da köy evl er in in uçtaki l er i n i
- 56 -
ıç ıne a lıyordu . H iç b i ris i de sürü l memişti . Kanu n b i l hassa şart koşuyordu . Çi mento kanal deği l , doğru dürüst kanallar b i l e yapı lmamıştı .
Mustafa Patır Patırın sahasına d a izin veri lmedi . O da hazırlanmamıştı. Tevf ik A l i , Kemal Taşan, Durmuş Taşkesenin de sahalarına iz in veri lmedi. Daha ufak tefek sa· hal ara da izin verif med i .
Çe lti kçi ler te laştaydı lar. Mayısı geçiri r lerse , çelt ik ekemezl erd i . Ekseler de veri m l i o lmazdı çelti k . B i re seksen vereceğ ine , kırk veri rd i , çok çok e l l i veri rd i . Bu durum karşıs ı nda önce Kaymakamı tecrübe etmeğe karar verd i ler. Önce aşağ ıdan a ldı lar . R icacı gönderd i l er. R icacı , yaşl ı , kambur, küçücü k, kasabanın müftüsüydü.
Müftü Efendi : « Efendi oğ l u m , " diye başlad ı . « Bu pir inç ekimi her
yı l böyl e o l muştur. Hiç b ir yı l kanuna göre eki l rnemiştir . Başınızı derde sokmayınız. Sinek nasıl o lsa o lacaktır . Burası Çukurovadır . Sinek o l maz o lur mu? Çelt ik eki lmese de o lur . Vazgeç in bu sertl ik lerden . . . "
Kaymakam : " Ne demek istiyorsunuz? " diye sertçe sordu . " Ne de
mek istiyorsunuz?" Kapıyı gösterd i . " Buyurun . Lütfen böyle iş lere bir daha karışmayın . Bir daha da yanıma gelmeyi n . »
M üftü Kaymakamlık dairesinden dualar okuyarak çık-tı . « Süphana l l ah ! Süphana l l ah ! . .. Bu kaymakam deği l , bir narı beyza . . . Süphana l l ah ! Süphanal lah ! ,.
Çelti kçi l er , M üftüye : «Ne yaptın M üftü Efend i ?» diyt1 her soruş l arında, M üftü gözleri ni kapatıyor, tesbih in i çe· kiyor, « Süphanal lah ! Süphanal lah ! ,, diyor, başka cevap vermiyordu.
Rıza Değnek, A l i Duran Ağanın oğludur. A l i Duran öldüğünde, Rıza Değneke b i r ç iftl i k , on kadar ev, otuz kadar dükkan, iki de han bıraktı . B i rkaç yıl iç inde Rıza Değnek bunca servetin a ltından gird i üstünden çıktı. Bir
- 57 -
kuruşu b i le ka lmadı. Kalmadı kalmadı ama, Rıza Değneğ i n yaşayışında da b i r değişikl i k olmad ı . Kasabada , son mo· da Rıza Değnek g iy in i rd i eskiden, gene öyle devam etti . Kasabaya kumarı Rıza Değnek i cat etmişt i . Gene en çok kumar oynayan Rıza Değnekti . Her gün s inek kaydı traş o lurd u . E lb ises in in ütüsüz olduğu görü l müş değ i ld i . Büyükle büyük , küçükle küçüktü . Bu yüzden de sevi l i rd i . Kasabaya her gelen memurla mutlak i kinci gün canci ğer olu r · du . Onun e l inden kurtu lmuş memur yoktu. H e r memura d a her isted iğ in i yapt ırırdı. « Bu Rıza Değnekte şeytan tüyü var .. derlerd i . Kasabada ne kadar rüşvet ver i lm işse, mut· l a k yüzde doksan sekizi R ıza Değnek e l iy le veri l miştir. D ünyanın en namuslu , en temiz adamı bil e o lsa memur, Rıza Değnek en çok bir hafta iç inde baştan ç ıkarırdı onu . Çelt ikç i ler bu sefer d e Rıza Değneği memur ett i ler Kay makama. · İk i bine kadar yol u var. " dedi ler. Rıza Değnek gülümsedi . «On beş binle hal lederim » dedi . uYalnız on beş bin. Aşağı a lmam . ..
M u rtaza Ağa : «Gözümüzün çiçeğ in i ye l raza. M u rtaza Ağan d aşşağını
yesin senin. Göster gendini l razam . Göster gendini . Bun· dan sonra senin iç in yok, yok! ,,
Bütün çeltikçi ler : « Bi r umudumuz sende Rıza Bey , • ded i ler . «Yoksa ö l-
·dük .» Rıza : « Evela l lah , " d iyordu da başka b i r şey demiyordu . Bereket vers in Resul Efendiye, bütün kasabayı teker
teker söylemişti Kaymakama. Tab i i bu arada da Rıza Değneği de i hmal etmemiş , cemazüyü levve l i n i an lattıktan sonra mesleğ i n i , ş i md i ki vazifesini de an latmış, yakında kend is in i ziyaret edeceğini de hatırlatmıştı.
Rıza Değnek, kır ıtarak, yılışarak, yaltaklanarak odaya g i rd i:
- 58 -
«Efendim, b i rkaç gündür sizi ziyaret edemedi m. Ba·· ğ ış lay ın efendim. Affedersin iz . İş ler efendim. Sizin de iş ler in iz çoktu. B i r kere geld im, zatıdevletlerin in sahaya g itti· ğ i n i söyledi ler . Affeders in iz efend im. Siz i ihmal etmek büyük b i r suçtur. Siz in g ib i . . . Efendi m . »
Kaymakam sert sert bakıyordu : " Ne istiyorsunuz?" « Efend i m ? » Kaymakam bağ ı rd ı : « Ne istiyorsunuz Efendi ?,, « Zatıal i n iz i . . . Z iyaret . . . efendi miz? ,, « Ne istiyorsunuz? Onu söyleyin . " Titreyerek, sarara-
rak : " Ne is-ti-yor-su-nuz?,,
« Efend im . . . Ziyaret . . . M aksad . . . " Kapıyı gösterdi : " Lütfen . . . Derha l . . . Buyuru n . " R ıza Değnek şaşkın l ı k iç inde kapıya doğru k ı ç ı n k ıç ın
g itti . Yalvarı rcas ına Kaymakamın gözlerin in iç ine bakıyordu . Kaymakam kaşların ı çatmıştı. B ıçak g ib i dudakları sıkı s ık ıya kapa l ıyd ı . Kaya parçası g ib iydi.
R ıza Değnek hızla döndü, kapıyı açıp d ışarı ç ı ktı . Sersem sersem merdivenlerden ind i . « Vay anas ın ı, vay anas ın ı , » d iyordu kendi kendine. «Vay anası n ı . . . Herif bizi kovdu be ! Vay anas ın ı . . . Resmen kovdu be!» Sonra gü lümsed i . « Çocuğa bak be . Kaya parçası g ib i sert. Yaşasın u lan. Çelt ikç i l erin çekeceği var. Analar ın ı ağlatacak. Vay anasın ı , resmen kovdu be! Resmen ! . . . "
Kulübe gü lerek g i rd i . Çelti kçi l er onu dört gözle bekl iyorlard ı . Gü ldüğünü görünce mesele hal lo lundu sandı lar, yanına geld i ler, e l i n i s ıktı l ar.
« Eeee, nası l ? » R ıza Değnek gü l üyordu : .. iş yok. Böyles in i görm ed im . B i r parmak çocuk kaya .
- 59 -
gibi sert, M üftünün dediği gibi Süphana l l ah ! Süphanal l ah ! Süphanal lah! ,,
İşte bundan sonrad ı r ki i ş kar ıstı . Bütün umutlar suya düştü. Bu , beklenmed i k b i r ha ld i . Tedb i r namına ne kadar tedb ir varsa a l mamış lard ı . Nas ı l da tongasına düşmüşlerd i b i r karış çocuğun ! Öfke ler i g ittikçe büyüyordu . N e kad ar çe lt ikç i varsa , g ece sabah l ara kadar uyumuyorlar, hal çaresi a rıyor lardı. Şöyle akla yatkın bir şey bu lamıyorlard ı .
Murtaza Ağa kızm ı ş , ateş saçıyord u . B u yüzden de olmad ı k çare l ere baş vurdu . Bi ı gece Kaymakamın pencere ler in i taş lattı . Odas ına kurşun s ı kt ı rd ı . Ö lümüne s ı kt ırd ı ama kurşun lar değmed i . Kaymakam bütün bunl ardan korkacağ ı yerde , çelt ikç i l ere düşman l ı ğ ı daha da arttı .
Zi raat da i res in in c ip in i bozdu lar . Kaymakam atla g itti saha lara . . . Lokantacıya tenb ih ett i ler , kokmuş yemek gönderd i . O da yemek yemekten vazgeçti. Ceza att ırdı l okantacıya. Peynir ekmeğe kal d ı .
Ankaraya, İ l e Kaymakam a leyhine günde e l l i te l çek i l iyord u . Te l l er i S iyasetçi Ahmet yaz ıyordu . Y ı l l ardan ber i Kaymakamlara yüklenecek suçlar1 öyles ine ezber lemişti k i , te f leri gözü kapa l ı yaz ıyordu . Tel l er öy le berbattı k i , her okuyan Kaymakamdan iğrenir , kusacağ ı ge l i rd i . Te l leri b i r gün çelt ikçi ler , ik inc i gün bütün köyler in muhtar ları . . . Tam a ltmış muhtar, üçüncü gün Beled iye Reis i , parti reis l eri çekiyorlard ı . Sonra köyler s ı raya giriyord u . Ç ınar köyü nam ı na yirmi beş k iş i , Çıyan l ı köyü namı na yetmiş k iş i , Çaygeçit köyü namına, Ke l i köyü namına . . . A l i ler köyü, Öksüzle r köyü namına . . . Va l iye, Başbakana, Cumhurbaşkan ına , İç iş ler i , Zi raat, hatta M i l li Eğitim Bakan l ığ ı na çekiyor lardı .
P .T.T. Müdürü her akşam te l ler in b ir suretini Kaymakama geti riyordu. Kaymakam ç i l eden çı kıyordu . Ç ı kıyordu ama ne ge l i rd i e lden! D iş in i s ı k ıyord u . En sonunda kan ı ksad ı . Birinci gün şaşı rmı ş , deliye dönmüştü . B i lm iyordu ki bu tel ler , Kaymakam lar , memurlar a l eyhine y irmi beş y ı l -
- 60 -
dan beri çeki len te l ler in müsveddesi nden başka b i r şey değ i l d i . M ünasip bir dil l e Resul Efendi onu da söyled i . Kaymakam bu işe , te l l e rdeki i snatlardan da çok şaştı. K i m i n ka leme a l d ı ğ ı n ı da söyled i . S iyasetçi Ahmedi de an lattı . Bugünlerde Siyasetçi Ahmet akşamdan e l l i tane tel sureti yazıyor, gündüzleri gelenler in e l l er ine tutuştu ruyordu . Bütün isnatlar, yakıştırmalar , S iyasetçi Ahmed i n kafası ndan ç ı k ıyordu . Ç ı kıyordu değ i l , y i rmi beş y ı l önce uydurduklar ı n ı tekrar ediyordu . Tab i i bu tekrarl ara o laylar ın ge l iş i yeni yen i , tesir l i i snat lar da katıyordu. Orası başka. Mesela F i kret I rmakl ı i çin esk i i ere i l aveten yeni bi rkaç isnat yak ıştı rmıştı k i duyanı ürperti rd i . . .
« Benim ka lemimden , " d iyordu , « kan damlar . .. « Amenna, sen i n ka leminden kan damlar , " d iyorlard ı . Bütün isnatlar , tel l er para etmed i . Kaymakam yerinde
durduğu gibi bir i htar da gelmedi . Bunun böyle olacağ ı n ı daha önceden çelt ikç i le r b i l i r lerd i . Ama işe yarard ı tel ler . Eninde sonunda yarard ı .
Vakit kal mad ı . B i r telaştaydı lar çelti kç i ler, etrafta b i r dol anıyor, b i r terliyor lardı k i , gören ha l ler ine acıyordu . Bunca serveti toprağa serpmiş lerd i . Çeltik a leyhta rı o lan lar b i le , Pehl ivan Usta, Kör Cemal b i le acıyordu. Çelti kçi ler , o burunl arı Kaf dağ ı nda çelti kçi ler , çarş ıya düşmüşler önler ine gelene dert yan ıyorlar . . .
« Nas ı l vermez ruhsat ı ? Genç, çocuk . . . Baş ına geleceği b i l m iyor."
« İ l k görünüşü u s l u , efend iyd i . Meğersem karn ı nda k ı rk y ı lan yatıyormuş . . . »
« De l i . . . del i . . . B i lse meml ekete çok faydası var. B i l se çelti k s ıtma yapmaz. B i l see . . . "
« Ki m görmüş çeltiğ i n s ıtma yaptı ğ ı n ı ? " .. çukurova oldum olas ı s ıtmal ı . . . "
Dert yanma fas l ı da b itt i . Çeltikçi ler meydanl arda görünmez oldular . Bölük bölük müzakerelerde bu lunuyorlardı .
- 61 -
M üzakereler le gün geçiyordu. Ekme zamanı geçiyordu. Çarşamba gecesi bütün çelt ikç i ler toplanıp sabaha kadar müzakere ett i ler. Karara vard ı lar . Yarından tezi yok bütün sahalar eki lecek. Kaymakam, e l inden ne gel i rse yapsın. Asacak değ i l ya . . . Bu arada beş k iş i l i k b i r heyet de Kaymakamı att ı rmak üzere Ankaraya gid ip , onun çaresine bakacak.
Perşembe günü erkenden bütün sahalara su b ı rakıld ı . Sonra kes i l d i . Tohum atı l d ı . Gene su ver i ld i.
B i r hafta iç inde ruhsatsız bütün sahalar eki l ip , sular bırakılm ıştı . Suların iz ins iz b ı rakı ld ığ ı kasabada bomba g ib i . patladı. Ş imdiye kadar böyle b i r şey de o lmamıştı .
- 62 -
Vl l
Kaymakam mücadeles in in sarhoşl uğu iç indeydi . Gözü <lünyayı görmüyordu . Çelt ik a leyhine kasabada büyük b i r kampanya açı l mıştı . Kampanyayı böyle ş iddetli, programl ı yürüten ler, Kör Cemal le , M ustafa Pehl ivandı. Kör Cemal .arzuhalciyd i . İdd ia ed iyordu ki, « Beni m kardeşimi çelt ik öl.dürdü. Ç-e lt ik o lmasaydı, s i nek o lmazdı. Sinek o l mayınca da s ıtma o l mazd ı . Kardeşim de sıtmadan ö lmewi." Y ı l lar y ı l ı d i l inde bu !
Bu sefer köylerden heyetler ge l iyordu. Acı k l ı , yürek ·parçalayıc ı sıtma h i kaye leriyle. Tatar l ı köyü muhtarı köydeki k ı rk kadar dalakl ı , karn ı ş iş , bacaklar ı i ncecik , yüzler i ·kemik , gözleri kocaman kocaman çocuğu topl ay ıp, kasabaya, Kaymakama geti rd i . Kaymakam da çocukların fotoğrafın ı çekti rip, Sağ l ı k Bakan l ığ ına yol lad ı . Çelti k düşmanları da tel üstüne tel çekmeğe baş lad ı lar Ankaraya. Bu arada çelti kçi ler Kör Cemal i kurşun lad ı lar. Hastahaneye kald ı rı ld ı . Vuranlar e le geçmed i . Mustafa Pehl ivanın portakal bahçes in i kökten kesti ler. Ağaçlar ın ı b i r gecede doğrad ı lar . Böyle l ik le mukabi l taarruz gevşedi . Yaln ız b i r i ki muhtar dayanıyordu . B i r de Kaymakam.
Resul Efendi korkuyordu . Sokakta, kahvede, evde, ka-
- 63 -
r ıs ına b i le , Kaymakamı çekiştir iyordu . İş i b ir sezerlerse çelt ikçi l er, hal i dumdndı.
« Oğ lum, evlad ım , güzel Kaymakamım, gençs in , uğraşma, d iyorum . U ğraş ı l maz çelti kçi ler le. Bun larlan başa ç ı k ı l maz, d iyorum. Bu çelt ikç i m i lleti n in karş ıs ında hükümet b i le pes etm iş , d iyorum. D in lemiyor efendi m . D in lemez efendi m . İ l k gün ler ne iyiyd i , ne ha l imse l imd i . Ne o ldu b irdenbire, ben i m de ak l ım ermed i . D in lemez efendim. Öğüt din lemez . Ben derim ki, efendi m , o Sazl ıderen in , öyle çamur iç inde, ço l u k çocuk, kad ı n erkek ge l iş i şok tes ir i b ı raktı üzeri nde . . . Zıvanadan ç ıkt ı . Ne güzel idare edip g id iyordu. Şu hale bak ın . Anlatıyorum an latıyorum , vazgeç bu ak ı ldan oğ lum Fi kret Bey diyorum. Susuyor, konuşmuyor. Düşünüyor. Acıyorum. Daha çiçeği burnunda . . . Acıyorum. Acıyorum efendim . Elde değ i l ki acımamak. Ç içeği burnunda . . . "
Çelti kç i l er böy le l ik le Resul Efendiyi kend i l erinden bi · l iyorlar, her b i r s ı rlar ın ı ona açıyorlard ı . Ona danış ıyorlar· d ı . Hele Okçuoğ lu bütün umudunu Resul Efend iye bağ la· m ıştı .
.. söy le , " d iyordu . « Söyle Kaymakama, ben onun a leyh inde çal ışanlar aras ı nda değ i l i m . Söyle de yakamı b ı ra ks ın . Kürd Memed Al iye uymas ın . Eşkiya o. Del i Kürt.»
O günden beri Çeltik Komisyonu , Okçuoğ lunun saha· s ın ın suyunu kesti rm iş , bendin in ba�ına yed i candarma, b ir onbaşı nöbetçi koydurmuştu . Okçuoğ lunun sahası daha yeşermeden kuruyacaktı . Bu çok kötüdür. ıs lak tohumun suyunu kesmek yüzde yüz ö ldürmek demekti r. Ha lbuk i fi·· ! iz lese, kolay ko lay kurumaz. Ama Okçuoğ lu yolunu bu lmuştu . Candarmalar la işb i r l iğ i yapm ıştı . Su ya ln ız i l k gün ü kes i lmişti . Ondan sonra, gene olduğu g ib i b ı rakı lm ıştı. Memed Ali durumu ge l ip Kaymakama an latmış . Kaymakam da o candarmaları oradan a l ı p yerine başkalar ın ı gönder· mişt i . Onlar da b i r günlüktü . Kaymakam duramazdı ya başında.
- 64 -
Candarmalar ın i ş göremediğ in i gören Memed Al i , Kaymakaml ı ktan ayrı lmıyor :
.. iz in vermişti r bene Gaymugamim. Kurutmiştir köyü . . . Kesmişdir suy i Okçi . . . İz in vermiştir bene. E l i n ayağen öpere m . İz in vermiştir . Biz im hakkid l r . M adem köy su altında gal miş . Bizim hakki . . . ,,
Kaymakam her d efas ı nd a : · Hele dur M emed A l i , durumu Candarma Alay Kuman
danına bild i rd im . Hele dur, ,, d iyerek onun önüne geçiyordu .
M emed Al i bekl iyordu . Ruhsatsız eki len üç sahan ı n bentleri kasabanın iç inde,
taş köprünün a lt ındaydı . On jandarma da onlar ın üstüne kondu. Kaymakam, herhangi b i r saatte b i r bakıyorsun , i ş i gücü , her şeyi b ı rak ıp atl ıyor c ipe , doğru bentlerin baş ına . . . Gece d e b i r bakıyorsun , sabaha karş ı , b i r bakıyorsun gece yar ıs ı şafaklaym, tabancası e l i nde bentlerde.
« Bu Kaymakam kan ına susam ış . " « Val lah i de susamış . " " Vu ruverir ler . . . "
En çok d a Resul Efendi korkuyor. Kasabadaki havayı b i l iyor da ondan bu kadar korkuyor. Bu gözü dönmüş adamlar, b i r gece önüne pusu kurar, vurduruverir ler. Kim vurduya g ider.
« H iç bir şeyden korkmuyorum da vururlarsa, kasaban ı n g ü l adı iyice kötüye ç ı kar . İyicene . . . Korkuyorum kardeşler. Kasaban ı n istikba l i nden korkuyorum . Oğlum Fikret Bey, d iyorum, etme eyleme. Ç ı kma geceleri . Sen candarma mıs ın? Sen kanına mı susadı n? Sen kanına mı susad ı n ? Tınmıyor b i l e . . . Vuracaklar. Korkuyorum efendim . »
Vakit gece yarıs ına doğru. İnce b i r kara n l ı k var. Savrun çayın ı n çağ ı lt ıs ı geceyi dolduruyor. Çakı ltaşl arı parı l d ıyor. Kaymakam , çakı ltaş larmdan ses ç ı kara ç ı kara bendlere doğru yürüyor. Hava topraksı kokuyor. Karan l ı k suya
-· 65 - F . : 5
y ı l d ız ış ık lan vurmuş . Çağ ı l d ıyor. Köprü karan l ığa sütbeyaz yap ıştırı lmış . Kasabada ses seda yok. Uyuyor. Arada blr bekçi düdüğü . . . B i r iki vakitsiz horoz ötüp susuyor. Kafasında düşünceler . . . Sultanahmet Parkı , Beyazıt havuzu . . . Nedense gözünün önünde Beyazıt havuzu . Ne düşünüyorsa gözünün önüne Beyazıt havuzu geliyor. Tramvaylar, otobusler ,
dol muşlar . Genç Ü niversite ta lebe leri . . . " Hayat! • diyor
kendi kendine . Gül ümsüyor. « So lucan gibi yaşayan insanl ar . . . Korkak, h i l ekar . . . Yalancı . Ama Zeyno Kadın . Kürt . . . Ad ı neydi ? Eşkiya . . . " B i r an mesut o luyor. " Değer. B i r eşkiya, bir Zeyno Kadı n, gözleri kocaman çocuklar için de olsa �eğer . . . Mücadeleye değer . . . Bir hayat pahasına da olsa değer . . . ..
Tabancasın ın kabzasını var gücüy le s ıkıyor. B i r tuhafına g id iyor e l indeki tabanca . . . « Değer, • d iyor boyuna. • Değer. değer, değer . . . ,.
« Bunun sonu neye varacak? Neye varırsa varsın . Değer . . . Ankaraya heyet üstüne heyet. Ben hakl ıy ı m . Kanunen hak l ıy ım. Onlar kanuna karşı koyuyorlar . . . Yoksa i dare edemedi m mi? Kabahat onlar ın . Bu savaş nerede b itecek?
An karada ne yapacakl ar? E lbete bir bi l d ikleri . . . Ald ırma be anam ! Aldırma ciğerim. Nermin görse b u hal i m i , müthiş sev in i rd i . Bu d alavere kumkuması heriflerle tek başımayı m . Yok R esu l Efend i de . . . Rüzgar mavi mi? Su karanl ı k . Korkuyor muyu m ? Bel k i . Mesele deği l . Nermin sevinir . Nerm i n i n gözlerin i n reng i , Resu l Efen d i , vay anam vay , n e pişmis heri f ! Ciğerl erini bi l iyor. Resul Efendi olmasayd ı . . . Ne kadar. d a düşman bunlara ! . . . Ama korkak . . . b i r kertenkele kadar ürkek . "
Ça l ı l ık lara d üştü . Hayıt acı kokar . . . B i r hoş . Çakı l ta · şı eğer koksaydı , hayıt ça l ıs ı g ib i kokard ı . Savrun çayı koku lu aksaydı yahut d a , hayıt çal ıs ı kokusunda akard ı . l l gının da bir başka kokusu vardır . . . Sabah yeli gibi i ncecik bir koku. Yağmur sonu güzel kokuyor. Toprakl a b ir l i kte.
- 66 -
B i r ba l ık atlad ı . Ça l ı l ı klar ın arasından ik i baş, i ki karartı kalktı . Bekl iyordu . Kendini o anda yere attı . « Kıpırdamayı n ! "
« Gaymakam ı m , ,. d iye ağ ıd ımsı b i r ses geld i karanlık-
tan . « Ben Murtaza Ağayım Gayrnakarnım."
Kaymakama doğru geldi ler . Kaymakam ayağa kalktı . Murtaza Ağa : « El i n i ayağ ı nı öpüyüm Gaymakamrm. Bütün servetimi
buraya yatırdım , kurudu getd i . Etme eyleme. Oğlunu ö ldürdüm, ocağına düştüm. Neyim v;arsa yatı rdı m. İflas edersem bu yaşta, gülerler bana . Oğlunu öldürdüm , ocağ ına düştüm gaymakarnı m . "
Candarmalar ın yanına vard ı lar. Candarmanın biri nö· betteydi . Bendier kupkuruydu.
• B işey söy l e Gaymakam ı m . Öldürme ben i ! Kurudu getd i . Acı bana. Ben kederimden ö lürüm . Çoluk çocuğum da ö lür. Sen i n okuduğun yüksek mekteplerde i ki tene okuduyoru m . Bu çeltiği bırakdıyd ım. Sana hakigatın ı söleyim mi? Bizim gazancımız insan ganı . Biz gan ı emiyoruk . S inek gan emmiyor, b iz emiyoruk. Oğlunu öldürdüm. Gan . . . "
ıssız çarşıy ı geçti le r . Kaymakı:ıml ığ ın önüne vard ı lar. Murtaza Ağa hala yalvarıyordu :
.. B işey söyle Gaymakamım. B i r daha ekmeyeceğim. Bir daha . . . B i l iyorum kötü l üğünü . . . »
Kaymakam bentten beri , bir saattir ağzını açıp da bir laf etmemişti . Etmiyordu.
• Desene G aymakamı m ! ,, Kaymakam merdivenler i çıkmağa başladı . Murtaza Ağa arkasından : � sen b i l i rs in Gaymakam , " ded i . « Sen beni öldürüyor
sun. Hemi de çoluğum çocuğumlan b i le öldürüyorsun. Eyi -'üşün. Senin de g ençliğine yazık . •
Kaymakam cevap vermedi . Kapıyı şiddetle kapad ı .
- 67 -
Gece sabaha kadar Kaymakamın gözüne uyku girmedi . Yatakta döndü, durdu .
Murtaza Ağa, Mustafa Patı r Patır , sahalar ına su gönder i lmeyen i k i k iş i daha hemen o gece otomobi le atlayıp An karan ın yolunu tuttu l ar .
Çelti kçi ler i ç i nde yalnı z Okçuoğlunun i ş i i şti . Gümüşl ü k ırbacıyla, ç izmelerin i döğerek, çarşıyı b i r uçtan b i r uca dolaş ıyor, kabadayı kabadayı, kurularak laflar ed iyordu :
.. Kurutma emri vermiş b iz im çelt iğe Kaymakam ha! Vay ak ı l vay ! Candarma d ikmiş b iz im çe lt iğ in başına ha! Vay ak ı l vay! Sazl ıdere köyü çamura batm ı ş da gelm i ş Kaymakama. Onlar ın · üstüne öyle b i r s u gönderd i m k i , ş i md i su Saz ! ıdere l i !erin göbeklerinde . . . ,.
Böyle söyl üyor söylüyor ya, i ç inde de korku var. Resu l Efendiden de ayr ı lmıyor. Kürt M emed Al iyle Zeyno Karı neler yapıyor, onu soruşturuyor . . .
« Resul Efend i , şu Kaymakam çocuğun akl ı da a kı l m ı Al lasen! Candarma d i kmiş ben im bend in baş ına . Teşekkür eder im. Bizim bendi bek l iyorlar. Ağzı var mı insanoğlunun? Var. Hepsi bunun g ib i del i ç ıkmaz ya . . . Ağzı o l andan kork· ma . . . "
Resul Efendi : " Su ç yok b u Kaymakamda. Geld iğ inde nası ld ı? Gü l gi
b iyd i . Şu Sazlıdere yok mu! Onlar böyle yaptı l ar . B i r saban baktık , çamura batm ış , en az dört yüz k iş i , ço luk çocuk, bebeler de var. Gel miş ler hükümeti n önüne . . . İşte o zaman zı · vanadan ç ı ktı . •
Okçuoğl u : « Sazl ıdereye b i r su gönderiyorum. Bugün, su tam gö·
beklerindedir. Çamura nas ı l batar i nsan, görsün ler . . . Evleri başlar ına y ık ı l acak. O Kürdü sürgün etmezsem Çukurovadan, bana da Okçuoğl u demesi n ler. O Sazl ıdereni n yer ine inc i r d i kmezsem , bana da O kçuoğ l u demesi n l er . •
- 68 -
Okçuoğlu bend baş ı ndaki candarmalara her gün b i r ko· yun kesiyordu.
Kaymakamsa İ lden candarma bekl iyordu. Telefon üstüne telefon ediyordu.
Okçuoğ lunun laf lar ın ı Saz l ıdere köylü leri de duyuyor· du . Duyuyor değil, Okçuoğ !u onlara da ayn ı şeki lde konuşuyordu . Sazl ıdere l i l eri d inden i mandan çıkarıyordu.
Toza çamura batmış Memed Aliy le , Zeyno Karı son bir defa Kaymakama gene ge ld i ler .
« Su evleri y ı kmişd ir . Mahsus yapmişd ir Okç i . lnyad uç in . Yaa gurban. M üsade b ike mirı . . . Et yan i . . . Tarlası de su a!t ındedir , pamuk tarlasi . . . M ü sade babam . . . ,,
Zeyno Karı kükred i : « Oğ l um su içindeyiz. Tarlalar, pamuklar, bostan l ar, ev
l er, tüm su alt ında . . . Çocuklar hasta oldu lar. Va bir çare. Yoksa b iz başı mız ın derdine bakarız. »
la :
Kaymakam mahzun mahzun boynunu büktü : « Candarma bekl iyorum, Ana. Eli mden başka n e gel i r?» Zeyno Karı M erned Al iyi e l i nden tutup çekti.. . H ışım·
« Ge l , » ded i , · biz kendi başımızın çaresine , kend im iz bakal ım.•
Ç ıktılar.
- 69 -
vı ı ı
Köyün evler in in hemen heps i huğdu. Başka köylerde huğun çit i ç i l pi rti çal ı lar ıy la örü lür . Burada ç it ler kamı ştand ı . Kam ı ş ç it ler in çok yerleri n i çamurla sıvamı ş lard ı . Evler in rengi yeş i l e çalan b i r boz renkteyd i . Üstü i nce sazlardand ı . Saz lar kat kat vuru l muştu . Ç inko g ib i sağ lamd ı . Sazl ıderen in evl eri yağmurda bu yüzden a kmazdı . Sazlar bozarmıştı . Ka l ı n sazların ağır l ı ğ ı , he le su çekince, ince kamış çit ler i çökertmiş , köyün bütün huğ lar ın ı n çitleri ya sağdan ya soldan, ya önden ya arkadan b i r yeri nden bel vermişti .
Köyün i çi nden akan sular, azalacağ ına bo l l aş ıyordu. Akan sular evler in temel i n i y iyord u . B i r kerp iç ev y ı k ı lmak üzereydi . Okçuoğ lunun inadı inat.
Zeyno Karı : • Ü , Okçuoğl uysa , ben de Zeyno Karıyı m . Ben i m d e ina
d ı m i nat. El m i yaman, bey mi yaman, görür Okçuoğl u . . . "
Zeyno Karı a l tm ı ş ı n ı geçkind i . Toparlak b i r yüzü , sivri, i nce bir çenesi vard ı . Kaş ları seyrek , i nceyd i . Gözleri küçücük, karaydı . H iç ak ı görünmezdi . Dudaklar ı n ı n yan ları büzü lmüştü . Küçücük ka lmıştı . Gözlerin i n yan ları da k ı rış ı k içindeyd i . Her zaman, hep g ü l er, şaka laş ırd ı . Kocası seferberl iğe gitmiş dönmemişti . O gün bugündür du ldu . Yü-z e l l i dönüm tar lası vard ı . Bugüne kadar üç tane ö ksüz bü-
- 7 0 -
yütüp evermişti . Köy ha lkının yarısı Kürt o lduğundan, onl a r ona Zeynebi k ısaltarak, Kürt is imleri g!bi «Zeyno .. d i yorlard ı . Köylü de al ış ıp Zeyno d iyordu artı k . Zeyno erkek g i biyd i . M i ll i M ücadelede savaşan çeteler arasında Zeyno da vard ı . Zeyno Ana Kürt olsun, Türk olsun, her k im yardı ma m uhtaçsa yard ım ederd i . K ızlara çeyizler, del i kanl ı lara güç verirdi . Bütün köyün tek anasıyd ı . Döğüşenleri yalnız o ayır ır, küsleri yalnız o barıştırırdı . Yumşaktı, gü leçti . Ama bazı öyle sertleşir . öyle k ızardı ki, herkes s inerdi . Köy •Ana kaplan kesilm iş gene, " derd i . Bağ ı r ı r küfrederdi . Kükrerd i .
Günlerd i r , su iç inde evden eve taş ınıyor, gülüyor, hastalara bakıyor, konuşuyordu . Küfrediyordu gülümsiyere k . Evlerin kapılarını açıyor: «Nasılsınız Okçuoğlu'nun ördekleri? " diyerek, i çeri g i riyordu .
İk i gündü rse ağzını b ıçak açmıyor. Konuşmuyor. Eteklerini bel ine sokmuş b i r u çtan b i r uca g id ip gel iyor. Yüze kararmış, gözleri yumulmuş g ib i , öyle kıs ı lm ış . Köy lü de susup, Zeyno Karının hareketlerini takip ediyor. Kimsede çıt yok. Evler y ık ı lacak. Zeyno Karı arada bir g id iyor. Kürt Memed Al inin çardağı a ltında duruyor, çardakta türkü söy !emekte olan Memed Aliye b i r şeyler söyl iyecekm iş g ib i oluyor, sonra gerisin geri dönüyor.
Son defa Kaymakamdan geldikten sonra Memed Al i herşeyden elini eteğini çekmiş g ib i . . . Çardağına ç ık ıyor, bit ip tükenmeyen b ir türküye başlıyor. Söyl üyor babam söylüyor. Ne kesiyor ne b ir şey .. . Türkü , yan ı k b i r türkü . . . O türkü söyledikçe ta uzaklarda, gökyüzünde b i r turna katarı gel iyor göz önüne ... Ama her dinleyen b ir turna katarını hayal ediyor. Ses tok , gür . . . Dalga dalga. Arada s ı rada b i r iç çekiyor, M erned Ali . Türküde iç çekmek bu ! Otu r h üngür hüngür ağla . . . K imbil i r M emed Ali ne söylüyor türkülerinde. Böy le uzun uzun, böyle dertl i .
- 71 -
B i r i ki nd i üstüydü . Yol lar tozuyordu uzaklarda. Tepe ler in gölgeleri doğuya yatm ı ştı . Koyu , karan l ı k .
Zeyno Karı evinden çıkmış, koşarcasına, suları sıçrata s ıçrata Memed Al in in evine doğru g idiyord u . H ız l ı esen garbi yel i , eteklerini uçuruyordu . Öteki köyde . f irezler ipi leşiyordu. Çardağın altına gel ince :
.. i n aşağ ı M emed A l i . Kes ağı d ı n ı . Ne bu ! Sabahtan a k · şama kadar, karı l ar g ib i ağıt ! Köyü a lm ış götürüyor ağıt. Avrattan ciğersizler s iz i . »
Öfke l i sesi köyün üstünde ç ın l ıyordu . Duya n lar : · Doğru söyl üyor ana , " dedi ler . .. su köyü götürüyor .» M u htar : «Boşalta l ım köyü , ,, diye ısrar ediyor. « Boşalta l ım bit·
s in . "
Zeyno Karı : .. Del i Kürt, u lan nerdeyse a lt ın ıza edeceksi niz . ..
'
Memed Al i b i r an türküsünü kesti . sonra geri baş lad ı.. Zeyno Karı kükredi :
« U lan Memed Al i , kes de in aşağ ı . Şimdi kar ıy ın yazması n ı a l ı r baş ına bağ ları m . İğd iş . Avrat. Bütün köy lü avrat o lmuş, sen de m i o ldun? ,,
Memed A l i , kend ine ge ld i , usu! usu l çardaktan ind i Durgun , yumuşak, uyku lu g ibi . . . Uykuda gezer g ib i . . .
Zeyno Karı öfke l i : « Git şu pezevenklerin içine . Okçuoğ lunun avrat lar ın ın
iç ine . Oturmuşlar Dursunun çardağ ın ın gölgesine, düşü nüyorlar . Başları n ı , kopasıca başlar ın ı yere d ikmiş ler. düşünüyorlar.»
Zeyno öne düştü , M eıned Al i arkaya. Dursunun çarda ğ ı na geld i ler. E l l iden fazl a erkek vard ı . Zeynoya bakma mamak için baş ların ı daha aşağı eğdi ler .
Zeyno :
- 72 -
« O kçuoğl unun avratlar ı , s ize Memed Al iy i de getir d im . Hep b i r l i kte boyuna düşünün . Köyü de su y ı ksı n . "
B i rkaç k i ş i baş ın ı ka ld ı rmadan :
« Hü kümet var, candarma var. Başkaca b iz ne yapa l ı m ? " Zeyno Karı e l l er in i kası k lar ına koyup h ı ş ı m l a üstler ine
yürüdü : "Tuuu s ize, utanmaz lar , utanmazlar . Çare mi yok ? Can
darma para yemiş bakm ıyor. Suyu kesmiyor. Siz ne güne duruyorsunuz ? G id in de bendi s iz bekleyin . Hükümet karar verm iş . Kanun b iz im le b i rl i k . »
Bas bas bağı r ıyordu :
" Tu u s ize . . . Okçunun avratları. " Memed A l i : «Ane doğr i , çok doğr i söyl i r . " Bu arada, Zeynonun sesine köyde k im varsa, kad ın
erkek, çol u k çocuk, k im varsa topland ı . D ursunun çardağın ı n altına doldu .
Erkeklerde b i r k ımı ldama b i r homurdanma o ldu . Zeyno Karı : « O namussuz, hükümetin kanunu h içe sayıyor. Kay
makamın emir ler in i h içe sayıyor. Candarmasina rüşvet verip, bizi su a lt ında b ırak ıyor. Kaymakam parmak kadar b i r çocuk. Kurutma emrini verd i . Başına da candarma d i kt i . Candarma suyu keseceği yerde, suyu bekl iyor. Hayd i yürüyün bende. Bendi y ık ıp b iz bek l iyel im . ..
Memed A l i bağ ı rd ı : «Ane, doğri, doğr i , doğri , söylir. Ben g id i rem.» Zeyno Kan kad ı n l ara döndü :
« Yürüyün avrat lar , kazma kürek a l ı p yürüyün . Bun lar burda suyu beklesin l er . "
" Yürüyün, yürüyün , yürüyü n ! ,. Kadın kalaba l ığa karıştı . Dağ ı l d ı . Herkes e l i nde b i r kaz
ma kürek, g eri top landı beş dak ika sonra . Erkekler de ayağa kal ktı lar .
- 73 -
«Yü rüyün ! ., Zeyno Karı önde, kadı nlar onun arkasında, onları n ar
kas ı nda da erkekler . . . Kalabal ık homurtuyla ilerliyordu . Önde Zeyno Karı koşar g i b i . . . Bütün kafi !e de öyle . . . Köyde yalnız i htiyar lar kal d ı . Gün batarken, değ i rmen i n oradaki bende geld iler. Candarmalar şaş ı rmışlard ı . B i r şey söyl iyemiyorlard ı . D illeri tutulmuştu sanki .
Zeyno Karı ilk kazmayı bende ind i rd i : • Vu ru n . " B i r anda ark ın sahaya g iden taraf ın ı doldu ruverdiler. Zeyno Karı candarmalar ın yanına g itti . Candarmalar
olan ı b iten i seyreyliyorlard ı . Gülerek : · Yavrular, s izi hükümet buraya suyu kessin diye m i ,
yoksa Okçuoğlunun bendin i beklesin d iye m i koydu? Vay ana kuzular ı vay! "
Dursunla b irkaç erkek: «Ana , " dediler, · biz bekl iyeceğiz. Otuz kişi bekl iyece
ğ iz . Avratlar köye g itsi n de azık getirs in bize. Tüfekleri getirsin . Şimdi Okçuoğl u nu n adamları ge l i r . "
Memed Ali h ı rsla ortaya atı ld ı kaputunun alt ındaki fil intas ınm d ipç iğ in i gösterd i . Tepeden t ı rnağa kurşun bağlam ıştı her yerine. Çaprazlama çaprazlama.
·Siz merak etmektir yok. Deği l Okçioğl i adamları , Okçioğli babasi , sülalasi , b i n k iş i de gelmişti r . Yaklaşmiş yoktur su . . . H iç k imse . . . Ya ölm iştir M emo Ali, ya da su yaklaşmiş yokd i r . "
H aberi alan O kçuoğlu deliye döndü . Önce atına atl ad ı . Tabancas ın ı çekti . Bende doğru sürd ü . • Ne demek?• d i yordu. • Ne demek ola . Kôylü gel ip benim çelt iğ imin bendin i y ı ka ! Heps in i teker teker öldü rmeliyim.•
Narlı bahçede akl ı baş ına geldi, doludizg i n g iden atı n baş ın ı çekti . Şöyle, daha sakin düşünmeğe başladı. Atı n
- 74 -
baş ın ı kasabaya geri çevi rdi . Ge ld iğ i g ib i doludizg in kasabaya g i rd i , doğru Resul Efend in in yan ı na g itti :
« Can ım kardeşim Resul Efendi . Ben sen in le o ldu b itti kardaş gi biyi m . Sen de b i l i rs i n , Resul Efend i ! »
israr la Resul Efend in i n gözleri n in iç ine bakıyordu . Resu l Efend i :
« Efendim ? " ded i . « Ben h iç ya lan söyler miy im, Resul Efendi ? " « Duymad ı m Ağa . " « Söylemem. Şu Kaymakama söyle de yakamdan düş
sün . Ben onun hakkında uğraşmad ım . Etmesin . Yem in ederim uğraşmadı m . Ben severim onu. Resul Efendi ! "
« Efend i m ? . . . "
« B ir yolunu bulup, şu candarma ları çekeb i l i r m is in ora-d an ? •
" imkanı yok . .. • H iç , h iç m i yok ? · " H iç yok. � « H iç , h iç . h iç m i ? .. c H iç yok . • " Demek Resul Efend i ? . . . " · Öyle Ağa . .. « Ben d e Okçuoğl uysam . . . " « Ak l ı n ı baş ına getirmel i . . . »
" Ben de . . . Demek köyl üyü tahr ik eder de . . . Ben de . . . Onu, b ir götl.inün üstüne oturtacağ ı m . B i r . . . Bu y ı l zarar edeceğ im , if ias edeceğ im ama, ona da yapacağ ı m ı yapacağ ım . •
Kapıy ı h ı z l a çekerek ç ı ktı . Resul Efend i , aşk la , şevkle gü lümsed i . "Kendi kendine
m ırı ldand ı : «Aynen kapana k ı s ı l mış s ıçan . . . Aynen . »
Bu sefer h ı rs la , k in le atı na atladı O kçuoğlu . • Ü puşt yapı l ı , • d iyordu , • O puşt yapı l ı ben im le zar atacak . O oğl a n . . . •
- 75 -
Doludizg in köye g i rd i . Atın kantarması köpük iç inde ka lm ıştı . Çamurda bi le baş ın ı çekmemişti atın . At da, kendis i de çamura belenmişti bu yüzden . . .
Doğru muhtara sürd ü . Köy b i r azc ık kurumuştu . Yani s u çeki l m işti . Kad ın lar , çocuklar seyrine ç ı ktı lar Okçuoğlunun . Kad ı n lar , başta Zeyno Karı gülüşüyorlard ı . Okçuoğlu bunu sezer g ib i o ldu . a Our he ıe ! Dur he le ' Ben gösteririm hep in ize . . . "
Atı huğun kapıs ına kadar sürdü , üstünden eği l d i , i çe-riye seslendi :
« Seyfi A l i , Seyfi Al i ! Muhtar ! » Muhtar, yorgun , be l i bükü l müş, d ışarıya ç ıktı . "Topla köyl üyü . . . Her eve üç yüz l i ra vereceğim . Pa
mukları n ı n dönümüne e l l i l i ra vereceği m . İ l an et. Köyde kimse ka l mıyacak . Güze kadar . Y ık ı l an evleri n i de ödeyeceö im.•
Muhtar : « Haşşöy le Ağam , " d iye sevind i . « Haşşöyl e . . . Ş imdi
köyde b i r tek k iş i kalmaz. Hepsi ç ı kar ."
Bende haber gönderi l d i . Oradaki ler de geld i l er. Okçuoğ l u tekl if i yapt ı , k imse ses ç ıkarmad ı . Hemen oracı kta cüzdan ın ı ç ı kard ı . Ev para ları n ı verd i . «Yarın gel i n . � ded i , « pamuk para lar ın ı d a a l ı n . Köyde b i r tek k i ş i ka l mıyacak. Öyle m i ? "
« Ka lm ıyacak , » diye cevap verd i ler . B i rkaç k iş i it iraz edecek o ldu . · U lan de l i m is in iz ? Okçuoğ l u nası l olsa o Kaymakam ı n hakkından ge l i r . B iz gene su iç inde kal ı r ız. Hiç o lmazsa paramızı a l a l ım . Üç yüz l i ra az para m ı ? Susun, de l i ler , " d iye susturdu lar. Memed A l i h iç it i raz etmed i . Para da a l madı . Kimse de farkında o lmadı onun. M emed Al i iti raz etmedi , çünkü burada kend is in in a ltta kalacağı n ı b i l iyordu . Zeyno Karı b i l e ağzın ı açamadı . Etraftan herkes: « G üvenmem Kaymakama. Okçuoğ l u bu. Kaymakam değ i l . . .
- 76 -
B i r çocuk değ i l , hükümet b i le başa ç ;kamaz onunla . Hazı� paramız ı ala l ım . Bir etek para . . . ,,
Okçuoğ l u atına atlarken : .. var ın kimse, b i r can l ı b i le ka lmıyacak köyde." Atma binerken ağzı kulaklar ına varıyordu . Kasabaya g i rer g irmez hemen attan i nd i , atı eve götür
mesi iç i rı b ir çocuğa tes l im ed ip , doğru arzuhalc i S iyasetçiye g itti . Siyasetçi , Okçuoğ !unu görür görmez , iş i an ladı
·Yaz , ,, dedi Okçuoğl u g ü lerek. « B i ld iğ in g ib i yaz." Siyasetç i : · Beş yi..iz b in mi yazay ım?» • Beş yüz b in . "
• Çelt ik Kom isyon u Başkan l ı ğ ı Yüce Kat ına,,, d iye başladı. • Çelti k Komisyonu , " ded i , · benim beş yüz b in l i ral ı k çelti k sahamı n suyunu , iç inde b i r köy kald ığ ın ı bahane ederek, b i lasebep kesm iştir. Ha lbu ki sahan ı n iç inde h iç b i r zaman köy ka lmamışt ır . Köy, daha baharda sahan ı n p lanı yap ı l ı rken, bütün evleriy le b ir l i kte satın a l ı nm ıştır. Bu , düşmanlarnn ı n ve bazı çelt ik komisyonu aza ları n ı n kasten uydurdukları b i r had ised i r. Bana zarar vermek iç in . Üç ayd ı r Saziıdere köyüne can l ı mah l u k basmamıştır . Sahama suyun b ı rakı l masmı d i ler, ş imdiye kadar ettiğ i m zarar lar için de çeltik komisyonunu Mahkemeye verd iğ imi arzeder im. Sazhdere köyünde b i r tek can l ı mah luk bu lunmad ı ğ ı , yap ı l acak keşifle an laş ı l acaktır . Saygı l ar .• ded i . Götürdü Kaymakama verdi . Kaymakam okudu. Yüzü soldu . « Doğru mu?» diye sordu .
Okçuoğ l u : .. Ben s iz in a leyh in izde bu lunmadım efendim. Ben kö
yü sat ın a l mı şt ım . Yan l ı ş l ı k 'o ldu , efend im,• d iye g ü lüm
sedi.
Kaymakam " Yar ın keşfe gel iyoruz.,,
- 77 -
.. varın efendim? Şimdi emir veri n , sahaya su bırakı l · sın d a . . . ,.
« Görel i m de .. . ,.
« B ir gün daha kal ı rsa ümit yok sahamdan . Mesul iyeti kab u l ed iyor musunuz ? ,.
Kaymakam kızdı : « Ediyoru m . " Okçuoğ!u yüzü sapsarı , çı karken : « Bu memlekette mahkeme var. Bütün ziyanları m ı tes
pit etti r ip , s iz in şahsınızdan a lacağ ım . "
G itti , zarar z iyan keşfi i ç in de mahkemeye b::ışvurdu Çeft ik Kom isyonu, ööü rsü gün öğ leden sonra , Sazl ıde
re köyüne g i tt i . Köyde sin i l er s inek b i le yoktu . ıss ız lıktan t ın tın ötüyordu köy. Akan su lar ın ortas ında , virane köyde , parmaklar ı ağ ız lar ı nda ka laka ld ı l ar. Bu s ı rada köyün öbür ucundan b i r is in in ge ld iğ in i görd ü l er . Yak la�t ı . B u M emed Al iyd i . Boynunu iç ine çekm işti . Yüzü sapsarıyd ı . Kol ları ölgün ö lgün i k i yan ı nda sa l lanıyordu .
•S iz hoş ge lm işsez. Baş ı m üstünde, gözüm üstünde ge lm işsez . ,.
Kaymakam sordu : • Bu ne hal Memed Al i ? • Memed Al i acı acı gülümsedi : « Hep satmişd ir evi g i tmişdir . Köy boşdir . İ şte ha l bu-
d i r. Okçi sat in a l mişt i r . "
Doktor : • Ya sen ne gez iyorsun burada? " � Ki:iyürndi r gez ircrn. Ben ç ıkmamişern . Pere a l maıni0em
Okçi peres i bende sökmezdir . Ben Memo Al iyem. Benim ö l i si çıkmişdir köyden . Tohdur beğ bene gu lak ver . S u bırakmiş evime O kç i , ç ı kmemişem. Üç oğul , i ki g ız ik , b i r avrad i vard i r ben im, köyden çıkmamişem. Siz de hökümatdi r . Kesmişd i r Okçi suyi . "
- 78 -
Komisyon, Sazlrdere köyünde daha b i rkaç sakin bu lunduğundan , Okçuoğ lunun arzuha l i n i n , doğru o lmad ığ ına , suyun akıt ı lmamas ına karar verd i .
Bunu duyan Okçuoğ l u , ç ı l g ına döndü . « Vay, » ded i . «Vay namussuz herif . . . A lacağ ı n olsu n . Seni bu sahaya gömdür· rnezsem . . . " "
Böyle i ş ler i ç i n , gereki nce emrine hazır adam l ar ı vard ı . • G id i n b i r çares ine bakın o herif i n . • »ded i . « Mutlak
bir ha l edeceks in iz . Hiç o l mazsa yara lay ı n . Bir ha l ed i n de . . . "
M emed A l i zaten bunu bekl iyordu . F i l i ntas ı kucağ ında , huğun karan l ı k köşesine s inm i şti . u Gelen Okç i d i r, on in anas i n i . . . Aaah, ge lmiş Okç i . . . Tam i ki gözi n i n ortas i . . . Aaaah bavo! . . . »
Gece yarıyı geçmiş , beş karartı e l i n i kolunu sal l aya sal l aya ge l iyordu. M emed Al i : « Kimd i r o?,. d iye sordu . Öt'3-ki !er cevap vermeyip , ona kurşun l a karş ı l ı k verd i l er .
Tetikteydi. Beş karaltıyı hedef alıp, oldukları sahayı makirıa l ı g ib i taratt ı . Uzun uzun karan l ığa kurşun s ı kt ı . Ötek i ler yat ıp kal m ı ş lard ı o lduklar ı yerde . . .
O lay ın sabahı Okçuoğ iu , yanında kasabadaki M emed /\ ! i n i n akrabası dükkancı Reşit Ağayla Sazl ıdereye, doğru Memed A l i n i n evine geld i .
Okçuoğl u : • Etme , " d iyordu . « Etme M emed A l i m . Söndürme oca
ğ ı m ı . Koca köy ç ı kt ı . Sen de ç ı k . B i n l i ra verey im . Ne i stersen vereyi m de ç ı k. Servetim batıyor. Ç ı k ! ,,
M emed A l i cevap vermiyordu. Sonra Reşit Ağa onu b ir tarafa çekip be l ki i k i saat,
durmadan konuştu. B i r kere o lsun M emed A l i ona da ağzını açmad ı . O b ı raktı , Okçuoğ lu a ld ı . O yoru ldu , Reşit Ağa a ld ı . M emed Ali ağz ı n ı açmad ı . Taştan g ib i duruyordu . Ak· şama doğru , yoru lmuş, b itk in atl ar ına b i n i p g itti l er .
- 79 -
Bu sefer Okçuoğ lunun iş i daha çok sarpa sarmıştı Candannalar değişmiş , yerlerine ge l enlerse, yaln ız geceleri b ı rakıyorlardı suyu . Böyle g iderse, çelti k zayıf ç ı kacak, b i re on b i l e vermiyecekti . Daha yenl yeni göğer iyordu . Fi l i zken çeltik çok su ister. Saka lar gündüz sular ak ıp g itmesin d iye kanal lar ın ağzın ı kapatıyor lard ı ya , para etm i yordu .
- 80 --
ıx
Bütün bu o lan lar b iten ler şaş ı rtıyordu onu. Bu i nsanl ar , ne insanlar böyle? Faydaların ı n d ı ş ı nda göz ler i dünyayı görmüyor. Görmüyor değ i l , b i r kuruş iç in b i r insana k ıyab i l iyorlar. Her .yı l , s ı rf çelti k yüzünden b in lerce k iş i , çocuk ö lüyor. On lara analar « Kati l ler , » d iye bağı r ıyorlar. On lar gene t ınmıyorlar . . B i r kasaba ha lk ı e l l erinden zar ağ l ıyor. Onlara, yüzlerine karş ı değ i l ama, arkadan. arkaya düşman kes i lm iş . Çok zaman, yal ı nayak, baş ı kabak, imanına tak demiş b i r köy lü , çarş ı n ı n orta yerinde b i r çelt ikçi a.ğas ı n ı n suratına bütün k i n i n i kusuveriyor. Zehi r g i b i . Öteki ora l ı bil e o lmuyor.
Çelt ikçi ler , y ı l lardan ber id i r ki, böyle b i r be laya i l k defa çatm ış l ard ı . Hem de ne püskü l l ü bela ! Gözünü taştan budaktan sak ınmıyor. Ş imd iye kadar gelen idare am i rler inin iy i kötü heps in in bir yolu bu lunmuştu . Buna h iç b i r tedb i r kar eylemed i . Can ç ı kmayı nca umut ç ı kmaz. Bekl iyor !ard ı .
Köylü lerse memnundu lar. B i r ç o k saha, yarı eki lm iş , yar ı ek i lmemiş duru yordu. Çoğuna b i r gün su ver i l iyor, ik i gün ver i lemiyordu . Bu g id iş le nas ı l o lsa b ütün çelt ik ler kuruyacakt ı . S inek de o lm ıyacaktı . Daha ş imdiden inan ı lma-
- 81 - F. : 6
yacak kadar az s inek vard ı , ötek i y ı l lara bakarak . Bazı köylerde hiç yoktu b i le .
B i r de y ı l lard ı r o l mayan b i r şey o lmuştu : F ıkara köyl üler her i stedik leri zaman Kaymakamı görebi l iyorlar, dertler in i uzun uzun an latab i l iyor lard ı . Eskiden tam bunun aks iyd i . Eşraf, l<.aymakaml ı k Dairesine i kinci b i r ku lüpmüş g i bi oturup akşamlara dek sohbet ediyordu . B i r eşraf ın parmağı ol madan h iç fı kara köylünün iş i ç ıkm ıyordu buradan. Bu yüzden de köylerde eşrafın nüfuzu artt ıkça artıyordu . Ş imd iyse haysiyetler i köy lü ler yan ı nda beş paral ı k o lmuştu . Bu yüzden de l i o luyorlard ı .
• Ne demek o lsun efend i m ! B i r Kaymakam, koskoca devl etin b i r temsi lc is i o lsun da a ls ın karş ısı na yal ı nayak, baş ı kabak köyl ü leri çene ça l s ı n . Hükümetin itibarı beş para l ı k o ldu . B u iş çol u k çocu k i ş i deği l . Ç ı kar ıyorlar mektepten, yürü Kaymakams ı n . Ne demek efendi m ! Bu iş ler ko lay m ı ? İşte misa l i meydanda. Ge ld i ge le l i b i r çuva l incir i bok etti . •
• Kahve etmiş . Ayağı çarı k l ı lar ın kahvesi Kayma kaml ık Da ires i . . . "
· Bunun soyunda mutlak ç ingenel i k var. Yoksa . . . •
• Ayak tak ı m ı na bu kadar değer vermezdi . .. ·Orospu dö lü . . . "
· Kimbi l i r as l ı ne , c ib i l l iyeti ne ! Okumuş mektepte . . . Zurnacı Aptal Kör Vel in i n oğ l u da okusun Kaymakam o lur . ..
« Devi r o devi r . N e şaşk ın , n e gavur devir . " • Koskoca adamlar la uğraşır , ö lüm ler ine çal ı ş ı r da, çel
t ik ler in i kurutur da Vayvayl ı Osman ge l i nce ayağa kal kar. Vayvayl ı Osman da nedir k i , boşuna sakal büyütmüş.•
· Gidecek . " · Yakı nda te l ge l i r . " « El i boş dönmezler Ankaradan . " " Hiç b i r zaman dönmed i l er . • · Dönmezler .» · Yak ında yürür . •
- 82 -
• Nereye ? » «Van ın M uradiyesine . Bit l is in b i l mem ne kazasına . .
Belk i d e cehennP.m i n d ib ine . . . »
· Yürür. " « Bakır. .'">e !e it in oğluna ! . . . Vayvayl ı Osman g e l i nce . . . �
Vayvayl ı 0;-:ırnan k ısa boylu , ak saka l l ı , a l tmış yaş ı n-da , güleç yüzlü b i r adamdı . Yüz dönüm tarlas ı , b i r tek karısı vard ı . Tarlas ı n ı , bu yaşına göre, kendis i eker, kendis i b içerd i . Tarla� ı en ver imsiz y ı l b i le b i re otuz, otuz beş ve r i rd i . « Ben t;:ıne tane topları m . Toprakta bir tek tane bi le b ı rakmam. S iz ink in in yar ıs ı toprakta ka l ı r da onun iç in ver imsiz o lur san ı rs ı n ız ,, derd i . Oldu b itti , ağa g i b i , memurl a r g ib i g iyi n i rd i . Onu , çarş ıda her gören Vayvay! ı köy lü Osman değ i l de emek l i muhasebe müdürü Osman be l lerd i . Bastonu b i l e eks ik değ i l d i . Onur. b u ha l ine , şeh i r l i l er, ağala r gü ler lerd i . « Bak he le b i r köy lü parçasına bak! Yorganına göre . . . ,, Çok duymuştu . A ld ı rmazd ı . Köyde, ça l ı ş ı rken öteki köy lü lerden hiç farkı yoktu . Öy le uzamış, k i r l i , toz lu a k saka l lar , aç ı k , güneşte yanmış , k ı l l ı bağ ı r . . . Kocaman. yarı l m ı ş t ı rnaklarına k i r dolmuş e l l er . . . Kocaman bastıkça yay ı lan , yar ı k yarık ayakkabısız , ayaklar . . . Vayvayl ı Osman!
Vayvayl ı az bir günde Kaymakamın candan ahbabı olmuştu. Daha önce R esu l Efendi Kaymakama onu iyice tan ıtmıştı . Her g ü n , h i ç o lmazsa b i r saat Kaymakama uğruyordu . Konuşkan b i r adamdı . Odaya g i rer g i rmez, Kaymakam onu mesut b i r gü l ümsemeyle karş ı l ıyordu .
Daha saat dokuz buçuktu . Osman Ağa içer i g i rd i . «Vay Osman Aüa! Ne var, n e yok? Nerelerdes in iz b i r
haftadır? " ·Sorma beyim. Kasabaya ge l emez o ldum. Seni göremez
o ldum. " « Sebep ? » « Sorma . . . " · Söyle , söyle . •
- 83 -
« Sebep, ben seni severim ya, ge l i r g iderim ya. Çe lti kçi ler benim üstüme çok düştü ler . Söy le ded i ler Kaymakama, vazgeç s i n . Ne i sterse vere l i m . N asd o lsa buradan yakı nda g idecek. Ankaraya g iden h iç b i r heyetin geri boş döndüğünü görmedik . Benim de onlar ın bu tek l ifi zoruma g itt i . Uğramam dedim kendi kend ime b i r daha Kaymakama. Sonra dedim k i , benim bu i şte suçum ne! Denize düşen yılana sarı l ı r . Boş ver d eyyus lara. Uğrar ım Kaymakamıma. Yiğ it oğluma . "
Kaymakam gü ldü . Osman Ağa da. her z-amanki g ib i an latmağa baş ladı . Kay
makamı kaç defa görmüşse, her seferinde de ayni şeyleri an latmı ştı .
" Ben, ben ki yedi çocuk vermiş im kara toprağa. Sttmadan. S ı rf çelt ik yüzünden kör ocaklara oturmuşum. Ben n as ı l g ider de derim Kaymakama, Kaymakam, sana para verecekler, yoksa seni ö ldürecekler. B ı rak su ları n ı da s inek a ls ın ortal ı ğ ı . Ela.lemin çocukları sıtmadan öl sün. Kırı lsın.
Şimdi bir sinek başlar Kaymakamım, gökyüzünde bu lut g i bi döner. B i r s inek başlar . . . Evlerde, c ib in l i kl erde duru lmaz. Yarar parça lar adamı . . . Bir yaz bütün köy uyku yüzü görmez. Sinekte n ev aralarında döner dururlar sabahlara dek. S inek ış ıktan kaçar. B iz köycek top lan ırız köyün meydanına her gün b i r harman batos sapı yakarız. Uyuyamayız. Atlar, s ığ ı rlar b i l e duramaz ol ur lar s inek e l i nden. Sabah bakars ın , atlar ın , i nekleri n s ı rtları k ıpkız ı l kana kesmiş .•
Konuştu , konuştu . . . B i r d e Kaymakamın yüzüne baktı : • Ne o ? Ne o Kaymakamı m ? Dudakların uçuklamış . Sıt-
ma m ı ? »
.. s ıtma, " dedi Kaymakam iç in i çekerek. • Vay oğ lum vay ! ,, Sonra kalktı .
- 8 4 -
.. Bu d ins iz çelt ikçi l er, seni d e sıtmal ı etti ler ha? Bunl ardan korku lur . Amanı b i l i n m i , sağlam dur . Gözünü seveyim sağlam dur. Amanı b i l i n mi oğ l u m , zayıf o lup da su l arı b ı rakma ! Ekti rme çelt iği bu d i ns iz lere . »
Kasabaya köylerden hasta a k ı n ı baş lamıştı . Sabah erkenden ge len hasta lar Doktorun muayenehanesi önünde kuyruk oluyorlar, gece yarı l ar ı na kadar bekl iyorl ard ı . Doktor durmadan k in in iğnesi yapıyordu .
Araba lar ın i ç ine uzatı l m ı ş s ıtmadan t ir t i r titreyen , yüzüne gözüne karas inek çokuşmuş , boyun lar ı s ivris inek yen iğ i iç inde , k ıpk ız ı l yaraya kesmiş; çocuklar ı , d uvar d ip l erine uzanmış , gözleri çukura batm ış kad ı n lar ı , i n l iyen , çubuk g ib i ka lm ış keder l i korkak de l i kan l ı lar ı görüyor, ak l ı başın-dan g id iyor. D iş leri n i g ıc ı rdatıyor: « Nas ı l o lur? H ü kümet bu faciaya nas ı l müsaade eder? ,.
Gün lerd i r d i l i nde bu ! Gece gündüz tekrar edip duruyor :
.. Nas ı l o lur? Nas ı l , n as ı l o lur? Ç ukurova b i r pamuk bö lgesidir . Pamuğu söküp yerine p i r inç ekiyorlar. Pamuk ö lüyor. B i rkaç adam kolay l ı kl a bo l kazanç sağl ıyor diye. Nas ı l , nası l , nas ı l o lur? Atacaklarmı ş ! . . . Kanun i ödevi mi yapm ışım diye nas ı l atarlar? . . . "
Derken, b i r sabah erkenden Ankaraya g iden çeltikçi heyeti ge ld i . P ı r ı l p ı r ı l arabalar ardı ard ı na d iz i lmiş , çarş ın ın ortas ı ndan ağır ağır geçti ler . Çelti kç i l er , baş lar ı n ı otomob i l l eri n pencerelerinden ç ı kar ıp sevinç le dükkanc ı lar ı selaml ıyorlard ı . Sonra Pazaryeri nde durdular. Kucaklaşıyor, öpüşüyordular . Bu mesut o lay ı zurnacı Kör Vel i de duydu. Davu l u çekip Pazaryerin e geld i . Pazaryeri öyle dolmuştu ki, iğne atsan yere düşmezdi i nsandan . Çelt ikç i l er , çelt ikç i l er in akraba lar ı , çelt ik sakalar ı , e lç ibaş ı l ar ı , su sah ip le ri , tarla sahipl eri , dal kavukları , has ı l ı çelti kten en ufak b i r ç ı karlar ı o lan l arı n hepsi ge lmişti . Gü l üyorlard ı . Alay ediyorlard ı .
- 85 -
Murtaza Ağanın başına büyük b i r kalabal ı k top lanmıştı . Murtaza Ağa hab i re yağ ı p gürlüyordu :
" Getdi-m Dah i l iye Veki l i ne efend i m ded i m , b iz , dedi m ,
b u vatan ın evlad ıy ık , ded i lT' . Zu l u m a lt ında yaşamağa mec b u r m uyuk? ded i m . Sordum. B iz zu ! u m a ltı nda, barrnak gadar b i r çocuğun zu !mu a lt ında, i n im i n i m i n l iyoruk ded im . S i z bize Gaymakam dee l derebeyi göndermişs in iz , ded i m . Ha lbuysayki m , ded i m , büyü k leri m iz i n , Cumhu riyet Hökümeti n in sayas ında derebey l i k çoktan göçtü . Biz derebeyl i k zamanın ı unuttuk b i le . Var, derebeyi var anıa . onlar köyler i p is ler ler . Biz gasabam ıza onları sokup da , gnsabam ızm gül adını leke leyemek, ded i m . Bu m i l letin derebey l iğe ta hammüli.i ga l mamışd ı r . B iz mel meketi m izi Evrepan ı n yanı na, h izas ına ç ı karmış ık . Ben b i r köy lü parças ı , çiftç i parças ı · y ı m , bu vatan iç in bütün servet imi toprağa serpt im. Geld i derebeyi ga l ı nt ıs ı. zart zort ett i . Suyum uzu kest i . M i l letin candarması n ı da za l i m emel ler ine a l et eyled i , ded i m . Eyledi efend im . Bendler in başına candarma d i kti , dedi m . Ben ded i m , bu vatan iç in o l masa, ordumuzun i htiyacı iç 1n o lmasa b i r tane b i le çelti k e kmem . Pam u k .eker im efend i m . Dedim k i bu kadar fedakarl ı kda bu lunay ı m da ben barnak gadar oğlan ge ls in suyumu kess i n ! Ben Mu rtazay ı m . Garadağ l ıoğ l u M urtazayım , bunu ona b ı rak ı r m ıy ım? ded im . Dedim k i efend im derebey l i k ö ldü . M i l l et ş imd i hür . Hür oğ lu hür . K imseye ş u radan ka lk da şuraya otur d iyemezs i n . İşte öy le o ldu orta l ı k . B i r çobana , kapıy ın it ine b i l e . Hep s iz in sa yenizde. Öyleyse ne demeye b i r derebeyin i baş ı mıza yol !ars ın ız? Sokakda, çarş ıda gamçıyla adam döver . Ürüşvet a l ı r , köy lü ler i soyup soğana çevi r i r . Day i res i , görsen efend i m paşam, ded i m , ayağı çarık l ı köylüylen dolar. . . Köyl ü l e r ona yağ geti r i r ler , ekmek b i l e get i r i r ler . Ge ld i ge lel i l okantadan yemek yemez , dedi m . Dedi m , dedi m , dedim oğ l u ded i m . Ağzıma ne ge ld iyse ded i m . Biz im ded i m , b iz im p artimiz var o lsun ded i m . Düşünd ü , düşündü , düşündü . . .
- 86 -
Dazlak gafasın ı , gaş ıd ı düşündü. Ga lemin ucunu ağzına sokdu düşündü. Yazdı yazd ı . . . Bana bakdı gene yazdı . . . Yazd ı babam yazd ı . . . Yazd ı da yazd ı . . . Sonra gözlerin i bana d ikd i , gözleri m in iç ine beni yiyecekm iş g ib i b i r zaman bakt ı . • Pekeyi Murtaza Beğefendi , " dedi . .. An lad ım ı ş ı . İcab ına bakar ım onun . " Ben de e l ine sarı l d ım , taşakkur ederim paşam, ded im . Çolumu çocuğumu , ordumuzun g ıdas ı n ı gurtardı n zo lumdan , dedim . Ç ı kd ı m ge ld im. Ge ld i m . Sonra da arkadaş lar ç ı kd ı lar , gasabada huzur ga lmadı ded i ler. B i r eyice berkitd i ler benim ded i kler imi . . . Gasaban ın da huzuru sahiden gaçtıyd ı . Bereket vers in . . . ,,
Sonra baş ı n ı göğe ka ld ı rd ı : « Şimdi Murtaza Ağas ı onu öyl e b ir uğurlasın ki , fe lek de maşa l lah Murtaza des in . Murtaza Ağası onu öy le b i r uğurl as ı n ki tüm Çukurovan ın parnağ ı ağzında kal s ı n . Ağzı n ı n iç i nde . . . Şan o lsun melmekete. Bir uğurlayacağ ı m ki onu . . . "
A�lamsı ağ lamsı b i r ha l a ld ı : .. Uğur luyacağ ı m ama, gene de ö ldürdü ben i . İf lah ımı kesdi . Gaç para eder. İf las ettird i . Çelt ik b i re on bi le vermez. Zarar , zarar, zarar . . . Ge ne de b i r uğurluyacağ ı m ki onu . . . ,.
· U ğur la , uğurl a , • ded i ler . « H akett i . " Murtaza Ağa , uzun boyuyl a ka l aba l ı ktan d ışarı yürüdü : .. He le ben g idey im de ·şu uğur lama haz ı r l ı ğ ın ı yapa-
y ım . Vakit ga lmad ı . » Resul Efendi o lan biten i dakikası dakikas ına haber a l ı
yordu . Bütün konuşulan lar ı b i l iyordu . Haberi a l ı nca bel i k ı rı l d ı . Uzun zaman sandalyesi nden ka l kamad ı . Gözleri bir noktaya d ik i lm iş ka laka l d ı . Yüzün ü gören korkard ı . Bütün kanı çeki l m i ş , yüzü , suyu s ı k ı lm ış l i mona dönmüştü . Öğ l eye doğru kendin i ancak toparlayabi l d i . O lay Kaymakamın. da ku lağ ına ça l ı nm ıştı .
·Ö ldü m , » ded i , « öldüm Kaymakam evlad ı m . Emekl i l iğ ime on alt ı ay kal m ı şt ı . H iç kimse değ i l de ben ö ldüm. H iç k imse . . . Aaah Fi kret Bey idare etseyd in iz . Şunl ar ı birazcık
- 87 --
idare etseydin iz . Baş ı ma bu iş le r ge lmezd i . Aaah F i kret Bey, genç l i k kan ı Fi kret Bey . . . "
« Ne var Ftesul Bey? » Yüzü solgun, keskind i . Gözleri inatçı i natç ı par l ıyordu : « Bu radan atı l d ı n ız ! ,, « Ne ? » « Bu radan başka yere nak led i id in iz . " « Nereden öğrendi n iz ? Öyle b i r yazı m ı geld i ? " « Ge lmedi efendi m , gelmedi ama, ben bi l ir im. Çeltikçi
ler ge lmiş ler, bayram ediyor lar ." « Eeee ? " « Boş yere bayram etmezler on lar . Nak led i ld in iz . Öldüm.
Emekl i l iğ ime de on a l t ı ay kalm ı şt ı . " Fikret Bey baş ı n ı e l ler i aras ı na a l d ı : « Nas ı l , nas ı l o l u r Resul Bey ! Bunu nas ı l yapab i l i rler
b u haydutlar?" Etraf ında her şey s i l i nd i . Koskoca , ı p ı ss ız b i r dünyada
tek baş ına kal d ı . Korkunç bir karan l ı ğa düştü. Yuvar lan ıyordu . B ıçak g i b i kesk in , h issed i l i r b i r yal n ız l ı k duydu. Ta i l i kl er i nde duydu . Akşama kadar k im ge ld i , k im g itti , ne i mza ett i , ne söy l ed i fark ında deği l d i .
B i rdenbire i çinde b i rşeyler duydu . T a yüreğ inde . . . B i r yer leri acıyordu . N eresi ama, h iç b i r yeri . . . Ama acıyordu . Yüreği s ı k ı l ıyordu . Şöy le b i r kend in i yok lad ı . Büzü ldü . Korkuyordu . B i r yerin i n acıd ı ğ ı , ac ır g ib i o lduğu be lk i de i çindeki korku ! N eden korkuyord u ? Öldürül mekten m i ? Buna ihtimal yoktu . Bir Kaymakamı kolay kolay vuramazlard ı . İş inden d e edemezl erd i . O lsa o lsa başka b i r yere tayi n ederlerd i . Döğülecek miyd i ? Hayır . Ya n e ? Korkuyordu . Sebepsiz korkuyordu . Korkmak iç in korkuyordu .
Sabaha kadar uyumadı . Yatakta büzü ldü ka ldı . Yüreği tetikteydi . B i r felaket bek l iyordu . Kal ktı , tabancas ı n ı doldurdu. Yastığ ı n ı n a lt ına koydu . Tabanca b i r hoş yağ kokuyordu . Maki na yağ ı . . . Hab ire s i nek ler v ız ı ldıyordu .
- 88 -
Erkenden ka lktı . Savrun kenar ına g itti . Çay sapsarı , kehrübar sar ıs ı akıyord u . Yukarı l ara çelti k eki ld iğ in i ve çeltiğin ayaklarını n , yan i tarlalardan geri ge len su lar ın Savruna dökü ldüğünü hatır lad ı . Bütün kasaba çelt ik tarla lar ın dan süzü lüp ge len bu sapsarı suyu i çiyordu .
Sabah durgundu . Ağ ı rd ı . Neredeyse güneş k ızd ıracakt ı . İ lk ı ş ık lar kurşun g ib i ağ ı r , çökecekti . Tats ızd ı . Zaten çok ha ls izd i . B i rden korktu. B i rşeylerden korktu. Koşar ad ımla dai reye döndü. B i r çay i sted i . S i mit le içti . Nermin! , babas ı n ı , hatı r lad ı . Eskiden hayal gibi gel i rd i H üsnü Beyin anlatt ık lar ı .
Saat dokuzda Resul Efend i ge ld i . Ağlamak l ıyd ı . Onu anlamıyord u . B u kadar çok mu seviyordu kendis in i? Zava l l ı adam! Bu canavarlarla y ı l larca cebe l leşmişti. Hala da cebel l eş iyordu .
Saat on b i re doğru Resul Efendi b ir tak ım kağ ıt lar g eti rdi ona. El leri uçacpkmış g ib i t i r ti r titriyordu. Kağ ıt lar karmakar ış o luyordu e l inde. Sarhoş gibi de sal laryıyordu. Göz ler in in akı ka lmamış, tüm karaya kesm işti . Ha ls iz , d uyu lu r duyulmaz b i r sesle :
" Demedim m i ? " dedi e l indeki kağ ıtl a rı zorla uzattı . Kaymakam a ld ı okudu . B i r daha okudu . .. Doğru m u ? N as ı l yaparlar bunu ? N as ı ! ? Ha Resu l
Bey? Sizi de veki l etmişler yerime. İşte bu iyL İşte beni gJderken sevindi recek bir hadise o lmuşsa o da budur. Buna sev ind im. Ne iyi o ldu . Yerime siz veki l o ldunuz. Ama nas ı l yaparlar Resul Bey? Haa ? »
.. B i l mem . . . Yaparlar . "
.. Kağ ızman ha? Karsı n Kağızman kazas ı Kaymaka m l ı· ğ ına . . . Orada da çeltik ekiyorlar m ı ? Haa ne ders in Resul Bey ? »
« B i l mem . . . Be l k i . »
" Söyle Resul Efendi . Hademelere söy le de bavulumu , yatağ ımı hazır las ı n lar . B i r otomobi l bu lunur mu Resul Bey?
- 89 -
Haa? G idecek b i r vesait bulur muyuz? Vay anasını Resul Efend i ! Ded i kl er i nas ı l da ç ı ktı ! •
.. ç ıkar , ç ı kar . Ç ıkt ı ya ! • .. Resul Bey! • · Efend i m . • « S iz i d e veki l tay in etm iş ler Resul Bey . " · Evet efend im .• •Ş imd i bun lar bütün sahalara ruhsat a l ı rlar değ i l m i ? " ·A l ı r lar efendi m . » « l<öy leri n i ç i ne kadar çelt i k ekerler değ i l m i ? » " Ekerler efend i m . Eker ler ama . . . "
· Ekerler aması ne?» " Ekerler ama . . . "
Resul Efendi g ü l ümsedi : " Ekerler ama . . . " Kaymakam : • Evet ekerler ama . . . "
· Ekerler ama, b i re 011 b i l e a lamazlar . Atı a lan Üsküdarı geçti . Bu y ı l z iyanda lar . Masrafların ı b i l e ç ı karamaz l ar . Ekme zaman ı geçti . Ekerler ama . . . "
Resul Efend i , sev inç l i sevin ç l i gü lmeğe baş lad ı . · Oh olsun deyyuslara . . . Benim i sted i ğ i m d e buydu za-
ten . Ekerler , ekerler ama . . . "
« Demek Resul Efend i ? . . . " " Evet efen dim . » .. şu koskoca ova , bütün bütün batakl ı k o lur . Değ i l m i ? • • O l ur efen d i m . » · Bi r i k i adamı ıı kazancı i ç in bu kadar insan s ıtmadan
.ö lü r değ i l m i ? Keyfi i ç i n . . . " ·
· Ölür efendi m . " « Siz i ben i m yeri me vek i l tay in etm iş ler Resul Bey " · Evet efend im ." « Uğraşmak, mücadele etmek para etmez değ i l m i ? • « Etmez efendi m . "
-90 -
, Resul Bey! .. .. Evet efend i m . » .. sana b i r vesait-Resul Bey! Ne o lursa olsun . At, eşek,.
araba Resul Bey . . . Yarı n sabah erkenden Resul Bey . " « Size otomob i l vermezler efend i m . " « Başka b i r şey . At . Mesela a t arabas ı . . . "
Resul Bey yüzünü k ı r ışt ırd ı . Düşündü : « Durun durun Kaymakam Bey. Buldum. Hamza dayın ın
otomo b i l i var. Ford , eski b i r Ford . Yolda bozu la yapı l a i stasyona üç günde varırs ın ız . Bozu lmazsa. o da şansın ıza. 1 9 1 7 mode l i . Tamam. Ş imd i candarmayı gönder ir im. Gelsin Hamza Dayı . »
" Ge ls in gels in . Resul Bey! " « Efend i m ? » " Ben doğru Anka raya gideceğim Resul Bey. "
· G id in efend i m . » " Ben bun ları , bu facia ları gözl er imle gördüm . G özümle
gördüm. Orada an latacağ ı m . " Resul Efendi e l i nde o l madan b ıy ık a lt ından gü l ümsedi . · M ücadele . Sonuna kadar mücadel e . Değ i l m i Resul
Bey ? ,, · Mücade le efend i m . " Resul Efendi b u sefer bel l i edercesine gü lümsed i . Kay-
makam gördü . " Neden gü lümsed in iz Resul Bey? .. - M ücadele efend i m . • .. vaa Resul Bey. Yı lmamak gerek. M ücadele Resul
Bey. Sonuna kadar ." Az sonra Hamza Dayı ge ld i . Yaşl ı b i r şofördü . E l l er i ,
gömleği yağ lçindeydi . . .. G ötüre l i m efendi m , " ded i . « Götü re l i m ama, bunlar ba
na düşman o lurlar . " R esu l Efendi at ı ld ı :
" Korkma Hamza Day ı . korkma. Ben hal l ederim . Kork-
- 91 -'-
.ma. Ben kal ıyorum. Buraday ım. Ben gönderd i m Hamza Dayıy ı derim . Ben Veki l i m . Bey in veki l iy im . Yeni Kaymakam ge l i nceyedek . "
« Kefi lsen . . . " « Kefi l i m , kefi l im . " Ç ı kt ı lar. Gözleri hayretten kocaman kocaman açı lm ı şt ı . Saz l ı
deren in batakl ı ğ ı , Vayvay l ı n ı n Osmanı , bu lut misa l i s inekler . . . Nas ı l , nas ı l , nas ı l o lur?
Uykuda g ib iyd i . Bazan kendine gel iyor, k ızıyor, köpürüyor, kendi kendine . « yapacağ ı m ı b i l i rim on lara , • d iyor. « B i l i r im . "
B i raz sonra tekrar şaşır ıyor. Uykuda gezer g ib i o luyor, şaşi r ıyor.
Hükümetin önüne b irkaç merak l ı b i r ikmiş. Bi rkaç acı yüz lü köy lü . . . S ıcak bast ırmış kavuruyor.
Hademeler bavu l lar ı , portatif karyolayı , yatağ ı otomob i l e koydu lar . Otomobi l gürü ltüyl e çal ı ş ıyor, zang ı r zangı .titriyordu . Her b i r tarafı dökülmüştü . Pas l ı demirl eri mey· dandayd ı . Farlardan bir is i hiç yok, bir isi de sarkıyordu . Tente ler parça parça , de l i k del i k . . . Toz iç inde ka lm ış . Yağl ı yağ l ı . . . Sa l k ım saçak . . . Tenteler otomob i l i n her b i r yerinden sark ıyor. Yan l ı ş l ı k o lmas ın . Model 1 9 1 7 deği l , 1 920 Ford.
Kaymakam, Resul Efendin in , memurları n , hademel eri n , oradaki b i rkaç köylünün e l l erini s ı ktı ktan sonra , baş ı yerde , h iç b i r yanına bakmadan Hamza Dayı n ı n yan ına b ind i . Motör gürü ltüy le ça l ıştı . Otomob i l yürüdü.
Çarş ın ı n ortası ndan geçer lerken dükkanc ı lar kap ıya çık ıp seyretti ler . Çelti kçi ler Tevfiğ in kahvesin in önüne bir ik miş lerd i . On lar da kahkahayla , hep b i r ağ ızdan Kaymakama gü ldü ler .
Murtaza Ağa : « Gözümün ç içeğin i ye , Gaymakamım," diye bağ ı rd ı .
- 92 -
Kaymakam bu sese baş ın ı çevi rd i . Çeltikçi leri kendisine gülerken gördü .
Köprünün üstüne müthiş b i r kalabal ı k toplanmıştı . Ham· za Dayı bunu anlad ı . Otomobi l i daha h ız l ı sürdü. Otomobi l , tam köprünün üstüne, kalabal ı ğ ı n ortas ına ge l ince, gök gür ler gibi b ir gürü ltü koptu . Kaymakam korkuyla kendine ge ld i . Yan ına yönüne bakın d ı . B i r sürü çocuk, her b i r in in e l i nde b i r teneke , bütün güçleriyle çal ıyorlard ı .
Tevf iğ in kahvesi önünden teneke sesi n i d uyan Murtaza .Ağa :
« Gözümün ç içeğ in i yesin Gaymakam ı m . Bakın onu nas ı l uğurlad ı m ! Tam yüz e l l i tenekeyle. Gök g i bi gürlüyor orta l ı k bakın . "
Otomobi l geçti g i tti . Teneke sesleri kes i lmedi . M üthiş b i r gürültü Kaymakamın kulaklar ında uğu lduyordu.
Hamza Dayıya sordu : " Bu teneke sesleri de neyd i ? ,, « Seni uğur lad ı lar. Sen in g i bi g iden amirler i böyl e uğur
lamak adett ir burada ,» d iye gü lümsed i . Kaymakam iş i an lad ı . Yüreğine zehir g ib i b i r acı otur
du. Demek son ! . . . Baş ı önüne düştü .
Yol , Sazl ıderenin alt yan ı ndan b i r yerlerden geçiyordu . Gürü ltüyle bağ ı rtıyla b i ri i n iyordu yola doğru. Düşüp
kalka kal ka koşuyordu . Kaymakamı n iç inden bir ürperti geç
t i . iç indeki zeh i r g itti kçe tesir in i gösteriyordu . Bu da yeni b i r oyun olmas ınd ı .
Düşe kalka koşan adam , daha on lar yo lu geçmeden. yo l a ind i . Yolun ortas ına d ik i ld i . E l iy le, ko luyl a, tela:;; l ı telaş l ı dur işareti vermeğe başladı . Otomob i l yaklaştı . Adam yolun ortasında b i r ağaç g i bi d imdik duruyordu. Az daha fren yapmasa Hamza Dayı , adam ezi lecekt i . Otomobi l d urur durmaz adam Kaymakama koştu . El ler ine sarı l d ı . So luk soluğayd ı . Terlemiş , terler s ı rtından f ışk ı rmıştı . H er b ir ya-
- 93 -
nı terden ıp ıs lakt ı . Belden aşağ ısında da çamur kuru muştu. Yüz.ü kapkara kes i lmiş , a ln ından terler süzü l üyordu .
Göz göze geld i ler. Adam, Kaymakama sevg iyle, muhabbetle bakıyordu . Dostça gü lümsüyordu . Güneşten solryıuş düşük bıyık ları nda bir şeyler, bir titreme vard ı . Aci acı :
.. Vay baş ı m üstünde gedesen, gözüm üstünde gedesen Gaymukaymı m . »
Kaymakam b ir şey söyl iyemedi . Gözleri do ldu. Boğaz ına b irşeyler düğümlendi kal d ı . Adam, hala soluk soluğayd ı . Nefesi kes i lecekmiş g ib i soluyor, göğsü körük g ib i i n ip i n ip kalkıyordu .
Hamza Dayı gaza bastı . Adam, yolu n ortas ı nda b i r toz bu lutu iç i nde kal d ı .
Neden sonrad ı r k i , Kaymakamın boğazı ndaki düğüm çözü ldü . Kend i kend ine gü lümsiyerek : « Me med A l i , Memed Al i ! " ded i . � Memed Al i , Memed Al i ! . . . "
Gülümsüyordu. Sonra b i r ı s l ı k tutturdu . Bu, çoktandır u nuttuğu , Doku
zuncu Senfon in in her zaman ça ld ığ ı b i r parçasıyd ı .
- 94 -