kampüs gazetesi

24
KAMPÜS gazetesi Öğrenci Gençliğin Sesi! Asla Yalniz Yürümeyeceksin... Sayı: 13 Ekim 2012 Fiyatı: 1TL A KP’nin savaş çığırtkanlığı sonuçlarını Akçakale’ye atılan top mermileri ve Türkiye’nin buna verdiği yanıtlarla yeni bir boyuta ulaştı. Daha önce Uludere’de Kürtlerin üzerine bombalar yağdıranlar şimdi gözünü Suriye halklarına diktiler ve savaş tezkeresini kapalı bir oturumda karara bağladılar. Elbette bu tezkere ve gelişen savaş durumu, bir günde karara bağlanmış veya bir anda ortaya çıkmış yeni bir durum değildi. Emperyalizmin tetikçiliğine soyu- narak, bölgedeki inisiyatifini genişletme hesapları yapan AKP, uzun bir süredir Suriye halklarının canına kast edecek savaşların hesabını yapıyordu. Türkiye ve Ortadoğu’daki emekçi halkların yaşamlarına mâlolacak bu savaş, emperyalist güçlerin bölge üzerine yaptığı hesapların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Önce- likle bu noktanın altını kalınca çiz- erek bu savaşın bizim savaşımız olmadığını, Türkiye ve Suriye halklarının kardeş olduğunu, söz konusu savaşın bir parçası olmayacağımızı net bir biçimde ifade etmemizde fayda var. tamamı sf. 2’de AKP’YE TESLİM ETMİYORUZ ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR! 9 KASIM’DA ANKARA’YA ORTADOĞU’DA HALKLARA BARIŞ EMPERYALİZME DİRENİŞ! A KP, emekçilere, ezilenlere, toplumsal muhale- fetin her kesimine saldırmaya devam ediyor. Halkın başından aşağı boca edilen sayısız zam, belki de en çok, açlıkla imtihan edilen öğrencilerin yaşamını zorlaştırıyor. Attığı her adımı, sermayenin lehine, öğrencilerin lehine olacak şekilde hesaplayan AKP şu sırlarda, üniversiteleri birer şirkete dönüştürme hevesiyle girişeceği kapsamlı saldırının ipuçlarını önümüze koyuyor. Ancak geniş öğrenci kitlesinin muhalefet etmesini engellemek için, “parasız eğitimi getirdik” gibi demagojik söylemlere başvurmaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Gençliği geleceksizleştirmek, özgürlüğü demir parmaklıkların arkasına saklamak ve bilimi dipsiz bir kuyuya göndermek isteyen sermaye güçleri ve AKP, önümüzdeki dönem boyunca, meydanın sandığı kadar boş olmadığını görecek. Üniversitelerimizi sahipleniyoruz ve ilan ediyoruz: AKP’ye Teslim Etmeyeceğiz, Üniversiteler Bizimdir! İçinde; eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim görebildiğimiz, karar alma mekanizmalarında öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin yer aldığı; ırkçılığı, ayrımcılığı, cinsiyetçiliği bünyesinden söküp atmış bir üniversite mümkündür ve öğrenci gençliğin örgütlü gücü, bu üniversiteyi kendi elleriyle kuracaktır.

Upload: mert-can

Post on 30-Mar-2016

248 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

AKP'ye Teslim Etmiyoruz Üniversiteler Bizimdir! 9 Kasım'da Ankara'ya!

TRANSCRIPT

KAMPÜSg a z e t e s i

Öğrenci Gençliğin Sesi!

Asla Yalniz Yürümeyeceksin...Sayı: 13

Ekim 2012

Fiyatı: 1TL

AKP’nin savaş çığırtkanlığısonuçlarını Akçakale’yeatılan top mermileri ve

Türkiye’nin buna verdiğiyanıtlarla yeni bir boyuta ulaştı.Daha önce Uludere’de Kürtlerinüzerine bombalar yağdıranlarşimdi gözünü Suriye halklarınadiktiler ve savaş tezkeresinikapalı bir oturumda karara

bağladılar.Elbette bu tezkere ve gelişen savaşdurumu, bir günde kararabağlanmış veya bir anda ortayaçıkmış yeni bir durum değildi.Emperyalizmin tetikçiliğine soyu-narak, bölgedeki inisiyatifinigenişletme hesapları yapan AKP,uzun bir süredir Suriye halklarınıncanına kast edecek savaşlarınhesabını yapıyordu.Türkiye ve Ortadoğu’daki emekçi

halkların yaşamlarına mâlolacak busavaş, emperyalist güçlerin bölgeüzerine yaptığı hesapların birsonucu olarak ortaya çıktı. Önce-likle bu noktanın altını kalınca çiz-erek bu savaşın bizim savaşımızolmadığını, Türkiye ve Suriyehalklarının kardeş olduğunu, sözkonusu savaşın bir parçasıolmayacağımızı net bir biçimdeifade etmemizde fayda var.tamamı sf. 2’de

AKP’YE TESLİMETMİYORUZ

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!9 KASIM’DA ANKARA’YA

ORTADOĞU’DA HALKLARA BARIŞEMPERYALİZME DİRENİŞ!

AKP, emekçilere, ezilenlere, toplumsal muhale-

fetin her kesimine saldırmaya devam ediyor.

Halkın başından aşağı boca edilen sayısız zam,

belki de en çok, açlıkla imtihan edilen öğrencilerin

yaşamını zorlaştırıyor.Attığı her adımı, sermayenin lehine, öğrencilerin lehine

olacak şekilde hesaplayan AKP şu sırlarda, üniversiteleri

birer şirkete dönüştürme hevesiyle girişeceği kapsamlı

saldırının ipuçlarını önümüze koyuyor. Ancak geniş

öğrenci kitlesinin muhalefet etmesini engellemek için,

“parasız eğitimi getirdik” gibi demagojik söylemlere

başvurmaktan bir an olsun vazgeçmiyor.

Gençliği geleceksizleştirmek, özgürlüğü demir

parmaklıkların arkasına saklamak ve bilimi dipsiz bir

kuyuya göndermek isteyen sermaye güçleri ve AKP,

önümüzdeki dönem boyunca, meydanın sandığı kadar

boş olmadığını görecek.Üniversitelerimizi sahipleniyoruz ve ilan ediyoruz:

AKP’ye Teslim Etmeyeceğiz, Üniversiteler Bizimdir!

İçinde; eşit, parasız, bilimsel, ana dilde eğitim

görebildiğimiz, karar alma mekanizmalarında

öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin yer aldığı; ırkçılığı,

ayrımcılığı, cinsiyetçiliği bünyesinden söküp atmış bir

üniversite mümkündür ve öğrenci gençliğin örgütlü

gücü, bu üniversiteyi kendi elleriyle kuracaktır.

KAMPÜSg a z e t e s i 2

- i ç i n d e k i l e r -SF 2:

-İÇİNDEKİLER

-ortadoğu’da halklara barış

emperyalizme direniş

SF 3:

-“İLERİ DEMOKRASİ”

ÜNİVERSİTEYİ TEHDİT EDİYOR

şirketleşen üniversiteler

sf 4:

-NEREDEN ÇIKTI ŞİMDİ BU

BOLOGNA?

-parasız eğitim istiyoruz!

sf 5:

-“Eğer bize neden

4+4+4 diye sorulursa…”

-haberler

sf 6, 7, 8:

-haberler

sf 9:

-BARIŞIN ve KARDEŞLİĞİN ŞEHRİ

DİRENİYOR

sf 10:

-AKINTIYA KARŞI SAĞLIĞI

SAVUNMAK

sf 11:

-HACAMAT DÖNEMİNE DÖNÜŞ

-tıp öğrencileri mücadele etti

kazandı

sf 12-13:

-AKP’YE TESLİM ETMEYECEĞİZ

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!

sf 14:

-ŞİLİ, KANADA ve İSPANYA’DA

ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN SEYRİ

sf 15:

-SAVCI YAŞLARI KADAR

HAPİS İSTEDİ

sf 16:

-gençlik örgütlerinin sürece

yönelik değerlendirmesi

sf 17:

-kampüste kadın olmak

sf 18-19:

-neler yaptık neler ettik?

sf 20:

-sokak sanatçıları ile söyleşi

sf 21:

-bozkırın tezenesi veda etti

-PUSSY RIOT’A ÖZGÜRLÜK!

-FESTİVALDEN AKILDA KALAN:

GÖZETLEME KULESİ

sf 22:

-genç aleviler konuşuyor

sf 23:

-Tutsak Bilimin Gölgesinde

Bir Umut Adası:

KARABURUN’DAN İZLENİMLER

AKP’nin savaş çığırtkanlığı sonuçlarınıAkçakale’ye atılan top mermileri veTürkiye’nin buna verdiği yanıtlarla yeni bir

boyuta ulaştı. Daha önce Uludere’de Kürtlerin üzerinebombalar yağdıranlar şimdi gözünüSuriye halklarına diktiler ve savaştezkeresini kapalı bir oturumdakarara bağladılar.Elbette bu tezkere ve gelişen savaşdurumu, bir günde kararabağlanmış veya bir anda ortayaçıkmış yeni bir durum değildi.Emperyalizmin tetikçiliğine soyu-narak, bölgedeki inisiyatifinigenişletme hesapları yapan AKP,uzun bir süredir Suriye halklarınıncanına kast edecek savaşlarınhesabını yapıyordu.Türkiye ve Ortadoğu’daki emekçihalkların yaşamlarına mâlolacak busavaş, emperyalist güçlerin bölge üz-erine yaptığı hesapların bir sonucuolarak ortaya çıktı. Öncelikle bunoktanın altını kalınca çizerek busavaşın bizim savaşımız olmadığını,Türkiye ve Suriye halklarının kardeş olduğunu, sözkonusu savaşın bir parçası olmayacağımızı net birbiçimde ifade etmemizde fayda var.AKP’nin bölgeye yönelik hesapları sonucu, baştaHatay olmak üzere ülkenin güneyinde yarattığı pro-vokasyonlar ortaya çıktığı ilk günden bu yana Suriyesınırında oluşması muhtemel bir tampon bölge gün-deme gelmişti. Söz konusu tampon bölge tasarısı,Suriye’ye yönelik fiili işgal halini içeriyordu.

Akçakale’ye atılan top mermilerine daha hangigüçlerce atıldığı bile tespit edilmeksizin ateşle yanıtverilmesi, böylesi bir tampon bölgenin gerekçesinioluşturacak bir provokasyon

niteliğitaşıyor.Daha kapsamlı bir savaşın ve saldırının hazırlıkları daAKP hükümeti şahsında NATO güçlerincetasarlanıyor. Emekçi halklar, bu savaş alet edilmek,savaşın bir parçası kılınmak istense de emperyalistlerinbölgede yeni mevziler kazanmak adına girişimleriancak bölge halklarının direnişiyle püskürtülebilir.Bu direnişte Türkiye’de yaşayan gençlere de önemligörevler düşüyor. Savaşın bir parçası haline getirilmekistenenler Suriyeli veya Türkiyeli gençlerdir, bölgede

yaşayan Kürtlerdir, Araplar-Nusayriler, Türklerdir.Emperyalist hesapların bedelini bizlere ödetmekisteyen güçler, kapımızı bu savaşa katılmamız için

çalacaklardır.Bugün kapalı oturumların gün-demine tezkereyi getirenler; yarın,emekçi halklardan sömürdüklerinisavaşa harcamak içinoluşturacakları savaş bütçelerinigetireceklerdir. Üniversitelerimizekurulan teknokentler, yenisilahları geliştirmek için yaptıklarımesaiyi yoğunlaştıracaklardır.Bu savaş, yıkım demektir. Herfırsatta, bu emperyalist savaşkarşısında net bir tutum alarakSuriye halklarıyla kardeşolduğumuzu haykıracağız. Ege-menlerin, halklar arasına nefrettohumları ekmeye çalışması butopraklarda yeni değildir.Halkına zulmedenlerin iktidarda

kalamayacağını ilan edenErdoğan, bugüne kadar Türkiye halklarına zulmed-erken bütün aymazlığıyla yaptıklarını savundu. Bugün, belki de kendi iktidarına mâlolacak bir savaşasürüklemeye çalıştığı bizler halkına zulmedenlereyanıtı, direnişle vereceğiz. İşgale ve yıkıma geçitvermeyeceğiz. Halkların kardeşçe yaşadığı bir dünyayıyaratmak ellerimizde…

Öğrenci Gençlik Sendikası

ORTADOĞU’DA HALKLARA BARIŞ

EMPERYALİZME DİRENİŞ!

KAMPÜSg a z e t e s i

DİSK ADINA SAHİBİ: Tayfun Görgün Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Fahrettin Erdoğan Adres: Nakiye Elgün Sk. No: 91 Şişli/İSTANBUL

Tel.: 0212 291 00 05-06 Fax: 0212 234 20 75

Baskı: Yön Matbaacılık Adres: Davutpaşa C Güven San Sit B Blok K 1 No: 366 Topkapı/ İSTANBUL

Görsel Tasarım:  Mert Can Hepgoncalı [email protected]

AKP, bir yandan üniversiteleri birer şirketedönüştürecek olan Yeni YÖK Yasa Tasarısısaldırısını tezgâhlarken, öte yandan tüm mem-

lekete “ileri demokrasi” adıyla yaydığı baskı furyasınıüniversitelere taşıyacak olan YÖK DisiplinYönetmeliği’ni yürürlüğe koydu. “Artık üniversitelerde siyaset yapmak serbest”… AKPHükümeti, Yeni YÖK Disiplin Yönetmeliği’ni me-dyada bu sözlerle pazarladı. Bir kez daha politikalarınıyalan eşliğinde servis etti kamuoyuna. 12 Eylüldarbesinin en önemli uzantılarından biri olan YÖK’ündarbe zihniyetliyle oluşturduğu eski disiplinyönetmeliğinin ağır maddeleri ile birçok öğrencieğitim öğretim hayatından sebepsizce uzaklaştırılmıştıve bugün de değişen bir şey yok! Çünkü eskisiyleyenisiyle, iki disiplin yönetmeliğinin de ruhuna, ser-mayenin üniversiteleri fethetme isteği yön veriyor.Eski yönetmeliğin 1985 yılında çıktığını hatırlatan ve“12 Eylül sonrası dönemin vesayetçi anlayışını,otoriter anlayışını temsil ediyordu. Daha çok 12 Eylülöncesi Türkiye'de üniversitelerde yaşanan öğrenciolaylarına bir tepkiyi dile getiriyordu. Depolitizasyonçerçevesini benimsiyordu. Örgütlenme ve ifade hür-riyetlerini sınırlayan bir yaklaşım içerisindeydi. Bizimhedefimiz Türkiye'nin son yıllarda kat ettiğidemokratikleşme adımlarına uygun, daha özgürlükçüve daha katılımcı bir öğrenci disiplin yönetmeliğioluşturmak oldu'' diye konuşan YÖK BaşkanıGökhan Çetinsaya’nın söylemlerinden sonra akıllaratakılan en önemli sorulardan birisi; “katılımcı” denilenbu yönetmelik hazırlanırken, kaç tane öğrenciyedanışıldı? Sorunun cevabı, açık bir şekilde deortadadır. Bu yönetmelik de tıpkı önceki gibi, ege-menlerin istekleri doğrultusunda hazırlanmıştır.

Peki, bizler bu yeni disiplin yönetmeliğinin içerdiğimaddelerden neler anlamalıyız? Maddelerden biriaynen şöyle; “YÖK yetkililerince tespit edilen yerlerindışına ilan asmak kınama cezası kapsamından, uyarıcezası kapsamına alındı. Kampüs dışında kumar oy-nama veya oynatmak kınama cezası kapsamındayken,suç olmaktan çıkarıldı.”Bir yandan özgürlükten bahsedilirken diğer yandan ise

“tespitedilen alanlar”dan bahsediliyor. Bu sözcük oyunları,yönetmeliğin ilerleyen maddelerinde de aynı şekildedevam ediyor. Bir diğer yandan ise kumar oynamaktanbahsediliyor. Sistem, semtlerde başlattığı ve sonrasındadirekt olarak sivil polisler ve onların yoz-lümpenmaşaları vasıtasıyla üniversitelerde yaygınlaştırdığıgençlik içinde ki yozlaşmayı, bu yeni yönetmelikleresmi bir statüye kavuşturuyor.Bir diğer madde ile de: “Mahkeme kararıylakesinleşmiş olmak kaydıyla, suç işlemek amacıylaörgüt kurmak, böyle bir örgütü yönetmek veya buamaçla kurulan örgüte üye olmak, üye olmamakla bir-likte örgüt adına faaliyette bulunmak veya yardım

etmek”okuldan atma cezasına tabi tutuluyor. Mevcut adaletsisteminin öğrencilerden, gazetecilere, milletvekil-lerinden, aydınlara varana kadar muhalif olan herkesi“yasadışı örgüt üyesi” olarak tanımladığı bugünlerde,söz konusu maddenin üniversitede faaliyet gösterenbütün ilerici, aydın, sosyalist gençleri üniversitelerdenkapı dışarı etmeyi hedeflediği aşikâr. AKP'nin ileridemokrasisi bizlere, işte bu denli baskıcı ve gerici birdisiplin yönetmeliğini “demokratik” olarak yuttur-maya çalışıyor.Kusura bakma AKP, üniversitelerimizi sana da, baskıcıdisiplin yönetmeliğine de teslim etmeyeceğiz!

KAMPÜSg a z e t e s i

Doğukan Ünlü

“İLERİ DEMOKRASİ”ÜNİVERSİTEYİ TEHDİT EDİYOR

YÖK Yasa Taslağı' nda önemli bir yer kaplayan,daha önceki süreçlerde de bunun zemininin "Uluslararası Yüksek Öğretim Kongresi"nde,

Yükseköğretim Kurulu ile Küçük ve Orta Ölçekliİşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresiBaşkanlığı(KOSGEB) ile yapılan görüşmeler ve imza-lanan protokol ile hazırlandığı " girişimcilik dersleri"çeşitli üniversitelerde açıldı.Sermayenin üniversitelere girme hamleleri kendiniİnönü Üniversitesi' nde Malatya Ticaret ve SanayiOdası' nın ortak işbirliğiyle "Girişimcilik Ofisi" ile,Kastamonu Üniversitesi' nde "Uygulamalı GirişimcilikEğitimi" ile, Türkiye Genç İş Adamları Derneği' ninUludağ, Marmara ve Bahçeşehir ÜniversitelerindeGirişimcilik dersi açmasında kendini gösteriyor.Bu eğitimlerin amaçları sadece kariyer hayali olan,

sorgulamadan öğrenen, ezberleyen yeni bir öğrenciprofili yaratmak. Bu bizim bildiğimiz. Kağıt üstündegeçen amacı, kendi işinin başına geçmek isteyengirişimci adayları motive ederek işletme kurmakonusunda bilgilendirmek.

Üniversitelerimizi SahiplenelimAKP yaratmak istediği neoliberal üniversite modelinioluşturmak için hamle üstüne hamle yapıyor. Bu ham-

lelerin geliş biçimlerinde de farklılıklar oluşmakta.Hedeflediği öğrenci kitlesini, kendisinin istediği gibi,ona biat eden bir öğrenci profiline dönüşmesi için okesimin ağzına bal çalarken, hedefinde yer almayan,sorgulayan öğrenci kitlesini marjinalleştirmek içinpolitikalar üretiyor.Üniversitelere saldırı furyasını gün geçtikçe arttıranAKP hükümeti, yaratmak istediği üniversite modeli veöğrenci profili için kendine böylesi uzun vadeli planlar

da yapmış durumda. Bizler ulaşım, barınma, parasızeğitim v.b temel haklarımıza yönelik uygulanan müda-halelere karşı üniversitelerimizi koruma eksenli mü-cadelemizi yükseltirken, sermayenin bu saldırılarmaskesi ile üniversitelerimize tamamen sir-ayet etmesine izin vermeyeceğiz.

ŞİRKETLEŞENÜNİVERSİTELER

Juliana Gözen

3

KAMPÜSg a z e t e s i

Yeni yüzyıl, beraberinde eğitime yönelen piyasacızihniyetin iyiden iyiye hırçınlaşmasını getirdi.Gelişen teknoloji ile birlikte, bilginin tekelleşip,

Microsoft gibi tröstlerin oluşmaya başlaması, 90’lar-dan sonra egemenlerin “bilgi”ye daha çok yönelmesinesebep oldu. Oxford’da ortaya çıkan “girişken üniver-site” tezi bile tek başına, istenilen şeyin ne olduğunubizlere açıklamaktadır. Daha önceleri, 40’lı yıllarda imzalanan GATSanlaşması, Avrupa genelinde sadece basit bir ticaretanlaşması görünümündeydi. Fakat ardı sıra yaşanansavaşlar ve Çin, Japonya, ABD ve Hindistan’ın dünyaekonomisinde, günümüze kadar git gide daha çok sözsahibi olur hale gelmesi, Avrupa devletlerine “neden”sorusunu sordurdu. Mesela, neden yüzyıllar boyuezilen halklara kök söktüren Portekiz, İspanya, BirleşikKrallık, Almanya, İtalya; gelişen bu ekonominingerisinde kalmıştı? Avrupalı devletler, bütün bu sorulardan sonra, mese-lenin bilgiden, yani eğitimden geçtiğini görmüş vebütün oklarını eğitim alanına yöneltmiştir. Evet,hedefte Avrupa genelindeki ülkelerin eğitim sistemlerivar. GATS ile başlayan ortaklaşma çabaları, 1998yılında İtalya'nın Bologna kentindeki bir toplantı ilepiyasacı zihniyetin eğitimdeki çıkar uzlaşımlarınınönünü açmıştır. Türkiye'de ki YÖK benzeri kurum-larla diğer devletlerin de eğitim sistemlerini baskıaltına alıp, sistemin çıkarlarına uyar bir hale getirenkapitalist akıl, neo-liberalizmin son hâliyle kabukdeğiştirmiştir.Direkt olarak istenilen şey, 21. yüzyılla birlikte

şirketleşenüniversitelerdir. Bologna süreci, üyesi olan devletlerinYüksek Öğretim Kurumları başkanlarıyla, “Bolognauzmanlar takımı” kurmakta ve ülkelerde adım adımdev şirketlerle, üniversiteleri iç içe geçirmektedir.

Bu süreç Türkiye de ise 2004 yılında “TürkiyeBologna uzmanlar takımı”nın kurulmasıyla tamanlamıyla başlamıştır. Örgün öğretim öğrencilerininharçlarının kaldırılması, YÖK DisiplinYönetmeliği’nin değişmesi, üniversitelerdeki kariyergünlerinin yaygınlaşması ve farklı birçok şeyi busüreçten bağımsız düşünmemiz mümkün değildir.Maliye Bakanının ''üniversiteler zor durumdakaldıklarında farklı enstrümanlarla bu açıklarını kap-atabilirler” tarzı sözleri ile el ele giden; rektörlerin“harçlar, üniversiteler için bir gelir kaynağıydı” demeyebaşlamaları, şirketlerin üniversitelerin içine rahatçagirmelerinin kapısını açmaktadır. Üniversitelerin ders

programlarınayerleştirilen ''girişimcilik dersleri'' ve Abdullah Gül'ünKayseri’deki üniversite açılışında, yetkin mühendislikilgili sarf ettiği sözler, bizlere bu sürecin nasıl da planlıişletildiğini açıkça göstermektedir.Peki, önümüzdeki süreç, bizlere neyi gösterecektir?AKP'nin parasız eğitim söylemini kendisine mal etm-eye çalışmasından sonra “özerk üniversite” talebini ve“YÖK kaldırılsın” sloganını da sisteme içermeyeçalışması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü sermaye güç-leri, ''Üniversite A.Ş.'' için bütün güçleriyleuğraşmaktadırlar ve YÖK ise son kertede sermayeninistediği hıza uyum sağlayamayacak, hantal bir devletkurumudur. Bu durum da zaman ilerledikçe,şirketleşen üniversiteler için katlanılmaz olacaktır.Açıktır ki, Bologna'ya karşı atılan her adım, kapitalistzihniyetin kendisine yapılan savaşın bir parçasıolacaktır

NEREDEN ÇIKTI ŞİMDİ

BU BOLOGNA?Murat Sezgin

4

Hükümet yetkilileri, gelecek dönemdeyapmayı planladıkları zamları ilan ededur-sun, bizlerden de bu zamları “kader” olarak

görüp susmamızı bekliyorlar. Zamlar gerekçe-lendirilirken kullanılan argümanlar ise oldukça bayat:“Kemer sıkmak zorundayız”, “Tasarruflu yaşamayıöğrenmeliyiz”. Hükümet mensuplarının yaptığıaçıklamalara bakınca, emekçilerle açıkça dalgageçildiğini düşünmemek mümkün değil. Öyle ki işi,televizyon kanallarına çıkıp bizlere, kombiyiekonomik kullanmanın püf noktalarını anlatmayakadar vardırdılar.Hâlbuki bu zamlar, derinleşerek süren ekonomikkrizin ve yaklaşmakta olan bir savaşın maliyetini halkaödetmekten başka bir anlam taşımıyor. Yoksulluğungün geçtikçe arttığı, işsizliğin resmirakamlarda bile şaşırtıcı boyutlara ulaştığı veekonomik büyümenin adım adım sıfıra yakınlaştığıson dönemde zamlar geniş halk kitlelerinin yaşamınıiyice çekilmez hâle getirmiştir.Bununla beraber, öğrencilerin hayatlarını idâme ettire-bilmesi de çok güç bir hâle gelmiş durumdadır.durumdadır. Öğrenciler her güne, o gün karınlarınınasıl doyuracaklarının hesabını yaparak başlar hâlegelmişken; örgün öğretimdeki harçlarınkaldırılmasından sonra, birçok basın kuruluşunun‘parasız eğitim gerçek oldu’ söyleminikullanması ortaya trajikomik bir görüntüçıkarmıştır. Öğrenciyi okuluna gidemezhâle getiren ulaşım zamları varken, evindekalamaz duruma düşüren doğalgaz zamlarıyapılırken, siz hangi “parasız eğitim”den bahsediyor-sunuz?Açıktır ki hükümet, öğrencilerin yıllardır talep ettiği“parasız eğitim” hakkını, sadece harç ödememektenibaret bir istekmiş gibi göstermeye çalışıyor ve böylecehem öğrenci hareketini önemli bir politik talebinden

yoksun bırakabileceğini, hem deherkesi kandırabileceğini zannediyor.Halbuki yapılacak kaba bir hesap;harçların, paralı eğitim sistemindenkaynaklanan masraflarımızın yalnızcaonda birine tekabül ettiğini göstermeyeyeter de artar. Bir öğrencinin; ulaşıma,barınmaya, beslenmeye ve akademikçalışmalarına harcadığı para, yatırdığı harçparasının dokuz katına denk düşmektedir..Görüyoruz ki, eğitim politikalarını sermayedenbağımsız oluşturmayan herhangi bir hükümetin,“parasız eğitim” sağlaması mümkün değildir. Bu argü-man, gerçek bir niyetin ifadesi olarak değil, öğrencilerikandırmaya dönük bir demogojinin parçası olarakkullanılmaktadır. Hayatın her alanında yapılan zamlarda, AKP’nin emekçilere ve öğrencilere düşman karak-terini gözler önüne seriyor.Göz önüne serilen bir diğer gerçek ise şu: Parasızeğitimi elde etmek de, fahiş zamları geri çektirmek deancak öz gücümüzü harekete geçirmekle, sokaklarıeylemin özgürleştirici rengine boyamaklamümkün.

PARASIZ EĞİTİM İSTİYORUZ!

KAMPÜSg a z e t e s i

Ankara Üniversitesinin 2012-2013 eğitimyılı açılış töreninin bu sene Recep TayyipErdoğan katıldı. Üniversite öğrencileri ik-

tidara geldiği günden bugüne yapabildiği heryerde savaş çığırtkanlığı yapan, ülkede kendisi gibiolmayan her sesi bastırmaya çalışan, tahammülüolmayan ve onları ötekileştiren bir başbakanıüniversitede istemediklerini Sıhhiye Köprüsü veBaşbakanlık Ofisi önünde yaptıkları eylemlerdeaçıkça belirttiler. Ankara GENÇ-SEN üyeleriyaptıkları açıklamada; ’’ Bugün hapishaneleri eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim, harç paralarınınkaldırılması, üniversitelerinin birer ticarethaneyedönüşmemesi, özerk üniversite talebi olan yediyüze yakın üniversite öğrencisi oluşturuyor. İştetam da bu koşullar altında Tayyip Erdoğan’ın birüniversite açılışına katılmasının ne kadar anlamlıolduğu bir kez daha ortaya çıkıyordur.’’ dediler.

Bu iki eylem sırasında Genç-Sen üyesi 11 kişidarp edilerek gözaltına alındı ve eylemlerindekullandıkları pankart dâhil her şeyleri de gözaltısırasında kullanılmayacak duruma getirildi.GENÇ-SEN üyeleri olaylar sonrasında yapılanbasın açıklamasında; ‘’Bizler bugünyaşadıklarımızın ne ilk ne de son olmadığınınfarkındayız. Üniversitelerimizi sermayeye yem et-memek konusunda kararlıyız. Ancak bizi bugünsusturmaya çalışanlar şunu bilsinler ki; AKP’yeteslim etmiyoruz, üniversitelerimiz bizimdir.Üniversitelerimizi iktidara peşkeş çektirmeyeceğiz.Demokratik – Özerk üniversiteyi oluşturanakadarda bulunduğumuz her alanda mücadeleyisürdürmeye devam edeceğiz.’’ dediler.AKP’YE TESLİM ETMİYORUZ, ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR

Türkiye’de yeni eğitim-öğretim hayatınınbaşlamasıyla okullardaki sorunlar tekrar günyüzüne çıktı. Uygulanan neoliberal politikalar,

dünyada yaşanan Bologna süreci derken üniversitelertamamen demokrasiden uzak yerler haline geldi. İstanbul Üniversitesi de tüm bu yaşanan süreçlerin adetapilot okulu haline geldi. Daha üniversite açılmadan Kam-püs Kart uygulamasının başlayacağı haberi alındı. Üniver-site öğrencilerini banka müşterisi haline getiren bu sistem

rektör Yunus Söylet ’in tüc-car zihniyetini bir kez dahagösterdi. Daha bu durumtartışılırken yemekhanezammı üniversite gündem-ine oturdu. 2009 yılındanbu yana %400 zam yapılanyemekler bu yıl yapılan zamile de artık yenilmez halegeldi. Zam bütünöğrencileri mağdur etmiş,cebindeki üç kuruşunhesabını dahi yapamaz halegetirmiştir. Harçlarıkaldırdığını iddia eden AKPikinci öğretim

öğrencilerinden aldığı parayı yetersiz buldu veöğrencilerden daha fazla nasıl para kazanılacağının der-dine düştü. GENÇ-SEN’liler tüm bu haksızlıklara karşıüniversite öğrencilerinin öz örgütü olarak bütünöğrencilerle yemekhaneyi boykot etme kararı aldı. İmzakampanyasıyla birlikte boykot faaliyeti örülmeye başlandı.Tüm bu sorunların yanında GENÇ-SEN üniversitededayanışma ağlarını örmek için seneye ‘’KİTABIMIPAYLAŞIYORUM’’ kampanyası ile başladı. Takas usulüile kitap alışverişini sağlayan GENÇ-SEN’liler üniversit-ede yaptığı faaliyetler ile öğrencilerin haksızlıklara karşısesi oldu. GENÇ-SEN tüccar mantığı ile hareket edenrektörlere karşı öğrencilerin birer müşteri olmadığınısöylüyor. GENÇ-SEN seni İstanbul Üniversitesi’ndeKampüs Kartı ve yemekhane zammını kabul etmeyipkazanım elde edene kadar mücadele etmeye çağırıyor.

Birliğimiz Gücümüz, Gücümüz Sendikamız!

“Her bir ülkekendi ge-lenekleri,

kültürleri, bulunduğucoğrafya vb. gibi birçoksebeple bu kademelerioluşturuyor. Eğer bizeneden 4+4+4 diye soru-lursa, benzer bir sorununmesela ‘’Hollanda’ya neden6+2+4, Japonya’ya neden6+3+3, Rusya’ya neden4+5+2, Fransa’ya neden5+4+3… şeklinde sorulmasıgerekir.” diyordu MilliEğitim Bakanlığı 4+4+4 ileilgili raporunda. Yaklaşımıoldukça bilimsel, oldukçapedagojik görüldüğü üzere…Hal böyleyken de devlet,yoğurdum ekşi demiyor,halka hiçbir açıklama yap-madan kabul ettirmeye, açıkanlamıyla ‘yutturmaya’çalışıyor. Ancak tüm bumedyanın, bu kurumların

yaptığı açıklamaların beş para etmediğini düşünen bi-zlere 4+4+4 nedir diye sorulursa, bunu en genelanlamıyla üniversiteye kadar olan -ancak üniversiteninöğrenci yapısını ve genel içeriğini doğrudan etkileye-cek- eğitim kademelerindeki sistemin devlet eliyleticarileştirilme ve dinselleştirme restorasyonu olaraktanımlayabiliriz. Eğitimin, devletin ideolojik aygıtıolma görevini her zaman hakkıyla yerine getirdiğinitereddüt etmeden söyleyebilmek gerekir. Eğitim sis-temi, anaokulundan üniversitesine kadar kalıba sokmasürecini, kendini de zaman içinde siyasal ve ekonomikdüzene en iyi hizmet edecek şekilde biçimlendirereksürdürdü. Bugün 4+4+4’ün kabul edilmesinin üstün-den biraz olsun zaman geçmiş durumda. Uygulamaresmen başlatıldı. Tasarı ortaya atıldığından beri birmuhalefet zemini ve mücadele alanı oluştu. Kabuledilme süreci gürültü içerisinde geçti. Yeniuygulamanın eleğinden ilk düşecek olanlar da elbetteyoksul çocuklar ve büyük oranda kız öğrencilerolacaktır. Çocuk işçi ve çocuk gelinler ülkenin normalkarşılanan gerçekleri haline getirilmeye açık olacaktır.Bugün meslek liselilerin emeklerinin sömürülmesi ser-mayedarlara yetmemektedir. Gençliğin akademik alan-daki sınıfsal yapısı da bir o kadar hızlı değişecektir.Üniversitelere yoksul emekçi çocuklarının girmesiimkânsızlaştırılacaktır. Akademik eğitim almak isteyen

çocuk, ikinci dört yıllık süreçte dahi dershane-özelders, ders-etüt döngülerinde çocukluk ve ergenlikdönemini geçirmek durumunda kalacaktır. Bu nok-tada 10 yaşına girmemiş bir yoksul çocuğun gelecekteüniversite okuması tasavvur edilemeyecek hale getirile-cektir. Gelişen muhalefetin ana odağına gelecek olur-sak, imam-hatipler ve seçmeli dersler olduğunubilmekteyiz. 4+4+4 ile birlikte imam-hatiportaokulları açılmış durumdadır. Zorunlu din ders-lerinin kaldırılması talebimiz iken ‘Kur’an’ı Kerim veHz. Muhammed’in Hayatı’ dersi seçmeli olarak oku-tulmaya başlanmış, zorunlu din dersinin devamısağlanmış, Sünni mezhebini esas alan bir müfredat ye-nilenerek öğrencilere sunulmuştur. Alevilik ise farklıinanç olarak değerlendirilmektedir. Seçmeli olaraksınıflandırılan bu dersin zorunlu seçmeli olarak göster-ilmesi kaçınılmazdır. Bu noktada Alevilerin, Müslü-man olmayanların kısacası dersi almak istemeyen heröğrencinin tecridi söz konusudur. Anadilde eğitimtalebi 4+4+4’te karşılık bulamamıştır. Görüldüğü gibi4+4+4 daha en başından oldukça sorunlu bir sistemolduğunu göstermiştir. “Eğer bize neden 4+4+4 diyesorulursa...”, elbette eğitim sistemine karşı da mü-cadele yürüten GENÇ-SEN olarak cevabımız dakendi yarattıkları sistem içerisinde apaçıkdurmaktadır.

“Eğer bize neden4+4+4 diye sorulursa…”

Geçtiğimiz sene Yıldız Teknik Üniver-sitesi’nde öğrencileri mağdur eden uygu-lamalara karşı yapılan eylemler bu sene

kazanımla sonuçlandı.YTÜ Davutpaşa Kampüsü’nde geçtiğimiz seneninbaşında, Hazırlık Fakültesi’nde 200 lirakarşılığında satılan şifrelere ve %90 oranındakidevam zorunluluğu gibi sorunlara karşı boykotlargerçekleştirildi. Daha sonra AVEA Şirketi’ne aitbaz istasyonunun Hazırlık binasının çatısınayapıldığının öğrenilmesiyle yine öğretimüyelerinin de katılımıyla dersler boykot edildi vekampüs içinde büyük bir yürüyüş düzenlendi.Eylemlere ek olarak okul idaresine dava açıldı.Peki, bu sene YTÜ Hazırlıkta durum nedir?Bu dönem başladığında ise 200 liralık şifrelerkaldırılmış, devamsızlık %85 düşürülmüş ve baz

istasyonu kaldırılmış durumdaydı. YTÜ’degeçtiğimiz sene oluşan muhalefetin yaptığı tümboykotlar sonuç verdi. Asla yalnız yürümeyeceksindiyerek mücadele eden öğrenciler teker teker iste-diklerini aldılar.Bu sene YTÜ Genç-Sen’in gündeminde iseHazırlık binasında yemekhane olmaması veHazırlık Fakültesi’nde heyet raporudışında hiçbir sağlık raporunungeçmemesi. Döneminbaşlamasıyla beraberçalışmalarımız da başlamış bu-lunuyor. 5

BAŞBAKAN’APANKARTLIKARŞILAMA

İÜ GENÇ-SENMÜCADELEETMEYE ÇAĞIRIYOR

YTÜ’DEBOYKOTÇULARKAZANDI

KAMPÜSg a z e t e s i

Üniversitelerde yeni dönemin değişen YÖKpolitikalarıyla, baskılar ve yasaklamalar artmayadevam ediyor. AKP iktidarı ise her zaman ki gibi

karşısında olan her düşünceye ve duruşa biber gazı vecoplarla karşılık vermeye…Eskişehir’e kayıt yaptırmaya gelen öğrencilerin ve ailelerinkarşılaştıkları ilk -ve muhtemelen akıllarından çıkmayacaktek- şey 44 öğrencinin polis tarafından şiddetle sürük-lenerek gözaltına alınışları olacaktır. Bu yıl okula adım ataratmaz, yıllardır kayıt zamanlarında açtığımız dayanışmamasalarını artık açamayacağımızı, okula “üniversiteye hoşgeldiniz” pankartlarımızı asamayacağımızı, polis şiddetiyleöğrenmiş bulunduk. Bütün yaz da televizyonlardanbaşbakanımızın üniversitelere özgürlükler geldiğine, afişasmanın bildiri dağıtmanın, basın açıklamasının artık herüniversitede serbest olduğuna dair açıklamalarını dinleyipdurduk oysaki… Aslında bu baskının en şiddetli halininAnadolu Üniversitesi’nde yaşanması bir tesadüf de sayılmaz.Geçen öğretim yılının başında başlayan, hazırlıköğrencilerinin eylem süreci kendini yılsonunda 2000öğrencinin katıldığı bir rektörlük işgaline taşıyınca, iktidar daAÜ yönetimi de fena halde korktu. Öğrencilerin yüzde doksanının başarısız olduğu, ezberci zihniyete dayanan bir sis-tem AÜ hazırlık sistemi... Kurulduğu günden beri sürekli tepki alan bu sistemi, AÜkaldırmak şöyle dursun değiştirmek için bile bir adım atmaya yanaşmazken, iki yılönce Genç-Sen’in öncülüğünü yaptığı bir süreçte, yine böyle sürekliliği olan eylem-lerle zar zor belirli düzenlemeler yapılmıştı. Ancak, yeterli olmadığı aşikâr ki; 2012öğretim yılının başında 600 kişilik bir toplantıyla hazırlık öğrencileri eylemlerindeyeni bir dönem başlattılar. Bu toplantıda seçtikleri 25 kişilik bir komiteyle, bir yılboyunca rektörlüğün tüm baskılarına rağmen yılmadan mücadele ettiler. 2000kişilik rektörlük işgal eylemine varan bu sürecin ardından rektörlükten aldıkları

sözünyerine getirilmemesi yüzünden eylemler bu dönem

başında da devam etti doğal olarak. Fakat AÜ yönetimi hazırlıklıydı ve artık devr-eye polis girmişti! Eylemlere polis müdahaleleri, gözaltı uygulamaları arttı. Eskişehiröğrenci hareketi, tarihinde hiç görmediği bir polis şiddetiyle karşılaştı Korktukları şey; aslında böyle kitlesel eylemlerin son zamanlarda nerdeyse hiçyapılmadığı gözlenirse, bunların diğer üniversitelere de sıçraması ve genel biröğrenci hareketliliğinin yaşanmasıydı. AKP iktidarı Suriye meselesinde, Kürt mese-lesinde bu kadar çok tepki aldığı, halk tarafından en çok sorgulandığı bir dönem-den geçerken, böyle bir hareketliliğin, iktidarında derin yaralar açmasından korktuda diyebiliriz elbette. Korku imparatorluğunu sürdüren iktidar, başka Eskişehirleryaratılmasın diye baskılarına devam edecek ama AÜ’de kurulan bu mücadele hattıda güçlenerek yoluna devam edecektir.

HAZIRLIKLA BİRLİKTE ANADOLU

ÜNİVERSİTESİ DE SINIFTA KALDI!

Katliamcıları, ırkçıları bilim üretilen bir yerde fikirlerini savunma hakkı ver-menin bilime aykırı olduğunu savunan öğrenci ve veliler tepkilerini birvelinin söylediği gibi şöyle dile getirmişti; “Siz nasıl rektörsünüz, Sivas’ta

yaktık yine yakarız diyenleri nasıl üniversitede barındırırsınız.”Murat Tuncer, Hacettepe Üniversitesi’ne rektör olarak atandığı zaman öğrencilerinve kamuoyunun dikkatini çeken uygulamalara imza atmıştı. Bir anda televizyonprogramlarına ‘örnek rektör’ olarak çıkarılmıştı. Hacettepe Üniversitesi diğerüniversitelere örnek gösterilirken üniversitede de bir demokrasi havası estirilmişti.Rektör-Öğrenci toplantıları düzenleyerek; öğrencilerin okul yönetiminde söz sahibiolması gerektiği söylendi, eski rektör Uğur Erdener dönemindeki biber gazı-copihaleleri iptal edildi ve yıllardan beri öğrencilerin bedel ödeyerek kazandığı stantaçma ve afiş asma hakkı okul tarafından tanındı. Hacettepe tüm kamuoyunun ilgiodağı oldu.Sonrasında yaşananlar Murat Tuncer’in bir AKP projesi olduğunu gösterdi. Nasılki AKP iktidar olduğunda Kürt açılımı ve İleri Demokrasi naralarıyla insanlarıngözünü boyamaya kalkışmışsa, Murat Tuncer de yukarıda anlattıklarımızı yaparaköğrencilerin ve kamuoyunun gözünde AKP’nin ve YÖK’ün şirin rektörü olmayakalkışmıştı.Fakat zaman geçtikçe Hacettepe Üniversitesi’nde yaşananlar Murat Tuncer’ingerçek yüzünü herkese göstermiş oldu. Rektörün doğrudan desteklediği,“Hacettepe Türkçe Topluluğu” adı altındaki ırkçı çeteler “Hocalı KatliamınıAnıyoruz” adı altında üniversitelerde ırkçılığı, halklar arası düşmanlığı yayan biretkinlik düzenlemek istemişlerdi. Etkinlik “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diyenüniversiteliler tarafından etkisizleştirilmiş, etkinlik için üniversite dışından gelen150 kişilik faşist güruh okulun öğrencilerine saldırmış, kendi yaşam alanlarınıüniversitelerini savunan öğrenciler ise soruşturmalara maruz kalmıştı. Olaylarınhemen ardından rektörün “ solcu öğrenciler okul dışından gelen misafirlerimesaldırdı, gereken soruşturma yapılacaktır” açıklaması da Murat Tuncer’in ırkçıçetelere olan desteğini göstermekteydi. Murat Tuncer’in ileri demokrasisi bununlada sınırlı değildi. Devletin işkence hanelerde katlettiği İbrahim Kaypakkaya’yıanmak suç olmuş, anmayı engellemeye çalışan rektörlüğe bağlı Özel Güvenlik Bir-imleri(ÖGB) anmaya katılan öğrencilere “cop, biber gazıyla” saldırmayakalkışmışlardı. Ardından anmaya katılan öğrencilere soruşturma açılmış,öğrencilerin büyük tepkisi sonucu soruşturmalar geri çekilmişti.Son olarak da üniversitelere kayıt döneminde gelen Anadolu Gençlik Derneği’(AGD)ne üniversite öğrencileri “Okulumuzda Sivas Katliamını savunanlar, dinlerarası nefret tohumu ekenleri üniversitemizde istemiyoruz” diyerek Hacettepe’deAGD’nin herhangi bir çalışma yapamayacağını belirttiler. Olayların hemen üzerineokula gelen Rektör Murat Tuncer “Zihniyeti ne olursa olsun siyasi çalışma yapa-bilir. Engellemeye çalışırsanız hakkınızda soruşturma başlatılır diyerek öğrencileri

tehdit etti.Katliamcıları,ırkçıları bilimüretilen biryerde fikir-lerini savunmahakkı vermekbilime aykırıolduğunusavunanöğrenci veveliler tepki-lerini birvelininsöylediği gibişöyle dilegetirmişti; “Siznasıl rek-törsünüz,Sivas’ta yaktıkyine yakarızdiyenleri nasılüniversitede barındırırsınız” demesi üzerine AGD’lilerin üniversitedençıkartılacağını söyleyen Murat Tuncer daha sonra üniversiteyi terk etti. MuratTuncer’in gitmesinin ardından bildiri dağıtmaya hazırlanan AGD üyeleri,öğrencilerin ve öğrenci velilerinin yoğun tepkisi sonucu okul dışına çıkartıldı.12 Eylül’ün ürünü olan YÖK’ün atadığı rektör Murat Tuncer 12 Eylül adaletinidevam ettirmektedir. 12 Eylül’de sağdan da bir tane soldan da bir tane asacağızdiyerek adalet inşa etmeye çalışan zihniyet Hacettepe Üniversitesi’nde onlara damasa açtırmayacağız size de masa açtırmayacağız söylemiyle devam etmektedir.Bunu kabul etmeyen öğrencilerin afişleri ÖGB saldırısına uğramış, üniversiteöğrencileri kendi okullarında ÖGB tarafından darp edilmiştir. Olaylardan sonraRektör Yardımcısı Fatih KAYIRAN’la görüşen öğrenciler rektör yardımcısından“Siz onlara izin vermiyorsunuz, biz de size izin vermeyeceğiz” yanıtını almışlardır.Yani rektörlük üniversite öğrencilerini suçlu bulmuş, Sivas Katliamına karşıçıkmayı da suç bulmuştur. Tüm bu yaşananlar AKP’nin ve Akp’nin rektörü Murat Tuncer’in demokrasiden neanladığının göstergesidir. Bu uygulamalar biz Öğrenci Gençlik Sendikası üyelerininözerk demokratik üniversite mücadelesini engelleyemeyecektir. Bir kez dahahaykırıyoruz Üniversiteler bizimdir, Akp’ye teslim etmeyeceğiz !!!

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİN’DE

NELER OLUYOR?

6

KAMPÜSg a z e t e s i

Harçların kaldırılmasıyla beraber öden-meyen harç ücretlerini öğrencinin ce-binden tekrar alabilmek için başlatılan

uygulamalar, Ege Üniversitesi’nde kantin veyemekhane fiyatlarına zamlar yapılarak vücutbuldu. Yemekhane ücretlerine %15 zamyapılarak günlük 2.20 TL’den 2.30 TL’yeçıkartılmış ve demliğinin maliyeti 35 kuruş olançayın bardak satış fiyatı 50 kuruştan 75 kuruşaçıkartılmıştır. Bu durumu protesto etmekamacıyla Öğrenci Gençlik Sendikası üyeleri “1No’lu Öğrenci Yemekhanesi’nin önüne “11/2No’lu Öğrenci Yemekhanesi’ni” kuraraköğrencilerinde yardımlarıyla yemek dağıtmayabaşladı. Zamlar geri çekilsin, beslenme gibi

temel ihtiyaçlarda kar amacı güdülmesin talepleriylekurulan alternatif öğrenci yemekhanesinde bir haftaboyunca yemek ve çay dağıtımı yapıldı. Müzik din-letileri ve “acı acıyı keser” diyerek zam acısına karşıçiğ köfte dağıtımı gibi teatral etkinliklergerçekleştirildi. Öğrencilerin ve öğretimgörevlilerinin destekleriyle “11/2 No’lu ÖğrenciYemekhanesi” tüm kampüste etki yaratan bir nok-taya evirilerek devam etmektedir.3 Ekim Çarşamba günü Ege Kampüsü’ndeyemekhane zamlarına karşı kitlesel bir eylemgerçekleştiren Genç-Sen yaptığı açıklamada zamlarımutlaka geri çektireceklerini, mücadelelerindekararlı olduklarını ifade etti.

11/2 NOLU ÖĞRENCİYEMEKHANESİ KURULDU

Mimar Sinan Güzel Sanatlar ÜniversitesiFındıklı kampüsünde üç aydan fazlasüren ‘’Deprem Güçlendirme

Çalışmaları’’ adı altında yürütülen tadilat okulu-muzu adeta şantiye haline getirmiştir.Fındıklı’daki tadilattan Balmumcu’ da bulunanSinema TV bölümü de etkilenmiş ve açılışı 5Kasım’a ertelenmiştir. Bu tadilattan dolayı okuleğitim göremez hale gelmiştir. 24 Eylül’de eğitim-öğretime başlayacak üniversitenin Fındıklı ve Bal-mumcu kampüsünün 5 Kasım’da açılacağırektörlük tarafından ilan edilmiştir. Tam kayıthaftasında bu haberi alan öğrenciler mağdurolmuştur, ders kayıt tarihleri değiştirilipertelenmiştir. Yetenek sınavları Bomonti’dekifakülteye alınmıştır. Yine rektörlük açıklamasınagöre yoğunlaştırılmış ders programı uygulanacakhafta sonu ve akşam saatlerinde de dersler devamedecektir. İş makinelerinin girdiği okulda bulu-nan tarihi eser niteliğindeki heykeller kazılançukurların arasında kalmıştır ve birçoğukırılmıştır.Üniversite’de ‘’deprem güçlendirme çalışması’’ adıaltında yapılan bu tadilatın projesinin TOKİ’ninyürütüldüğü iddia edildi. Haziran ayından buyana süren bu tadilat esnasında Kadir Topbaşbirkaç defa okulumuza gelmiş ve okulunöğrenciler okula alınmak istenmemiştir. AKP’nintam da kentsel dönüşümü İstanbul’da başlattığıdönemlerde okulumuzun tadilatının TOKİ’ylebağlantısı üniversite içinde ve akademik çevredeyankı bulmuş ve tepkiye neden olmuştur.AKP’nin üniversiteyle ilgili planları, üniversitem-izin kentsel dönüşüm projesinde önemli bir yeresahip olması ve üniversitelerin özelleştirilmesiprojeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Ayrıcaülkedeki muhafazakâr sanat anlayışının biryansıması olarak okulun bu doğrultudadönüştürülmek istenmesi de yadsınamaz.Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi temsil-

cisi Aysel Gültekin; “bizler üniversitelerin esassahipleri olarak AKP iktidarının bu özelleştirmepolitikalarına inat üniversitemize, geleneğimizesahip çıkıyoruz. Bizler birçok sanatçı yetiştirenokulumuzun ‘heykelleri yıktırtan, tiyatrolarıözelleştiren, sanatçıları ve aydınları tutuklayan zi-hniyet’ in rant alanına dönüştürülmesine izinvermeyeceğiz. En kısa sürede Öğrenci GençlikSendikası Genç-Sen olarak MSGSÜ rektörlüktenbir görüşme talep edeceğiz. Fındıklı’yı AKP’yeteslim etmeyeceğiz. Bizlere bu süreç anlatılmalı vesorularımız cevaplanmalıdır. Geçen hafta üniver-sitedeki işçilerle görüştük. MSGSÜ Genç-Sentemsilcilerine tadilatta çalışan işçiler çalışmanın 5Kasım’a kadar bitemeyeceğini söylemiştir, bukonuyla ilgili bir açıklama bekliyoruz” dedi. Sosyal medyada çıkan TOKİ ile üniversitetadilatının işbirliği haberlerine karşılık inkârhaberleri yandaş medyada hemen yerini aldı.Üniversitedeki bazı akademisyenler tahribatolmadığına dair röportajlar verdiler. ÖğrencilerBeşiktaş’taki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniver-sitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin satılmasındanönce de böyle olaylar yaşandığını dile getiriyorlar.Sonrasında ise Bomonti’de yer alan beton yığınıAVM görünümlü binanın içine hapsedilmişlerdi.Öğrenciler temkinli davrandıklarını, aynı şeylerinyaşanmaması için tarihi eser niteliğindeki 130yıllık okullarını sermayeye teslim etmeyecekleriniifade ediyorlar.Yoğunlaştırılmış ders programı da çalışan üniver-site öğrencilerine inen bir darbedir. Çünkübirçoğumuz okuldan sonra akşam ve hafta sonlarıçalışmak zorunda kalıyoruz. Fakat tadilat ne-deniyle gasp edilen zamanımızın faturası da yineöğrencilere ödetilmek isteniyor. Neden öğrencilermağdur? Neden Hazirandan bu yana tadilat bit-mek bilmiyor? Üniversite öğrencilerinin öz örgütüÖğrenci Gençlik Sendikası bu soruların cevabıiçin mücadele edeceğini ifade ediyor.

TOKİ’YE TESLİM ETMİYORUZ,ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!

7

KAMPÜSg a z e t e s i

Üniversitelerin kayıt dönemi açılırkenöğrenciler yine tabiri caizse ''tokadı yiyen''taraf öğrenciler oldu. Harçları kaldıracağız

söylemleriyle üniversiteye yeni giren ve üniversitedeokuyan tüm öğrencileri kandıran AKP hükümetininoyunu fazla sürmedi. Birinci öğretim ve açık öğretimokuyanların harçları kaldırılmış, ikinci öğretimlerininharçlarına ise dokunulmamış olarak karşımıza çıktı.Bu duruma her yerde olduğu gibi Kayseri’de de tep-kiler büyüdü. Kayseri Genç-Sen konuyla ilgili bir imzakampanyası başlatarak sürece müdahale etti. '' EŞİTSİZLİĞİN DÜNYASINA HOŞGELDİNARKADAŞ. 1.ÖĞRETİMSENSIRAYA,2.ÖĞRETİMSEN BANKAYA!EŞİTSİZLİĞE HAYIR DEMEK İÇİN SENDİKAYA!

'' sloganıyla Erciyes Üniversitesigirişinde stand açan Genç-Senliler gerek öğrencileringerekse velilerinin büyükdesteğini aldı. Bilgilendirmeçalışmasının ardından kampanyaharçların tamamen kaldırılmasıyönünde yapılan bir eylemledevam etti. Eylem sonrasındaüniversite içerisinde dolaşarakbütün bu durumdan mağdur olan veya olmayanherkes mücadele etmeye SENDİKALI OLMAYAçağrıldı.Erciyes Üniversitesi’nde artık öğrencilerin haklarınıarayabileceği bir alternatifi var, Öğrenci Gençlik

Sendikası GENÇ-SEN tüm haksızlıklara boyuneğmeden mücadelesine kaldığı yerden devamedeceğini söylüyor .

SENDİKALI OL GÜÇLÜ OL!

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ’NDEMÜCADELE BÜYÜYOR

İstanbul Bilgi Üniversitesinde iştençıkarılan Sosyal-iş üyesi 13 işçinin 4Eylül’de başlattığı oturma eylemi

Santral kampüsünde sürüyor. İştenatılma gerekçesi olarak Dolapdere kam-püsünde bir binanın hizmet dışıkalması ve m2’nin küçülmesi göster-ilirken gerçeğin böyle olmadığıeylemdeki işçilerle konuşuncaanlıyoruz.

Laureate ile Başlayan Baskılar veSendikalaşmaya Atılan Adım

Bilgi üniversitesinde bu süreç 2007yılında Amerikan eğitim şirketi “Laure-ate” in üniversiteyi satın almasıylabaşlıyor. İşten atılan işçilerden MehmetIşık Mayıs 2007’de destek personeliolarak işe başladığında üniversitedegüven ortamı olduğunu, işten atılmakorkusunun olmadığını söylüyor.2009 yılına gelirken Amerikan eğitimşirketi “Laurete” üniversitede büyükortak oluyor ve işler tersine dönüyor.2009 yılında artık Bilgi Üniversitesi’ndekar zarar hesapları ağır basıyor, bunukapatılan bölümler, arttırılan okulfiyatları, akademik baskılar takip ediyor.Bu süreçte Destek hizmet personelitaşeronlaştırılmak isteniyor. Bu durum-dan rahatsız olan işçiler ve bazıakademisyenler imza kampanyasıbaşlatıyor. Bunun sonucundataşeronlaşma durduruluyor. İstediğiniyapamayan yönetim daha dasaldırganlaşıyor ve altı ayda %5 ile%7

ve %8 ile %10 oranında zam alanişçilere senede bir %3 oranında zamyapılıyor hatta bazı işçilere zamyapılmıyor. Ekonomik baskılaruygulanıyor, bir kısım personel çıkarılıpiş yükü arttırılıyor. Bilgi’de sendikalsüreç bu noktada başlıyor. Daha önceimza veren yaklaşık 400 işçi sendikaiçin ilk adımı atıyor ve işçiler 2010yılının Şubat-Mart aylarında Sosyal-İşSendikası’nda örgütleniyor.

İşçilerin ilk zaferi

Üniversitede ilk olarak ahşap atölyesikapatılıyor ve üç işçi işten çıkarılıyor.Örgütlenen işçilerin 83 günlükdirenişlerinin ardından iki arkadaşlarıişlerine geri alınıyor. Yönetim işçiler üz-erindeki baskıları arttırmaya devamediyor. İşçileri odalara çekerek iştençıkarmakla tehdit ediyor. Hatta bazısendikalı işçilere para ve makam teklifediyor. Bu uygulamalar Bilgi Üniver-sitesi’ndeki sendikal hareketin önünükesmek için yapılıyor.24 Ağustos 2012 tarihine gelindiğindeDolapdere kampüsünde kapatılan binagerekçe gösterilerek sendikalı on altı işçiişten çıkarılıyor. 4 Eylül tarihindebaşlayan oturma eylemi otuzuncugününde devam ediyor. Disk’e bağlıGenç-Sen ve Sosyal-İş herkesi direnişedestek olmaya çağırıyor.

“SUSMA HAYKIR,SENDİKA HAKTIR”

BİLGİ’YLE BAŞLAYANDİRENİŞ SÜRÜYOR!

8

İKİNCİ ÖĞRETİMLER

YALNIZ YÜRÜMEYECEK!

Tüm üniversitelerde harçlarkaldırıldı. Aslında bir noktadaeksiklik var, 2.öğretim

öğrencilerinin harçları olduğu yerdeduruyor ve onlara sizin sırayagireceğiniz yer kayıt sırası değil önce-likle banka sırası deniyor. Birinciöğretim harçlarının kaldırılması zateneşitsiz olan bir durumun eşitsizliğinibir kat daha arttırdı. Tüm üniversitel-erde ikinci öğretim bir bölüm okumakaile geçindirmek veya çocuk bakmak-tan daha zor bir durum halini alıroldu. Mersin Üniversitesi de sadeceharçlar yönüyle değil birçok açıdan ik-inci öğretim öğrencilerine yaşanmasızor bir hayat sunuyor.

Mersin’de İkinci ÖğretimÖğrencilerin Çilesi HarçlarlaSınırlı DeğilOkul akşam saatlerinde yemekhaneyikapatıyor. Okuldaki kafeler de ikinci

öğretimlere kapalı, bir çay içmekistediğinde kafe kapanmış oluyor.Bütün bunlar yetmezmiş gibiöğrenciler eve giderken her gün korkufilmlerini aratmayacak maceralaryaşıyorlar. Işıklandırmanın olmadığıyollarda köpek havlamaları vesaldırıları arasında zifiri karanlıkta evegitmek zorunda kalan öğrencilerinöfkesi gittikçe büyüyor.

Genç-Sen Öğrencileri MücadeleyeÇağırıyorİkinci öğretimler açlığa, harçlara,karanlığa mahkûm değil diyen Genç-Senliler tüm üniversite öğrencilerinimücadele etmeye çağırıyor.Kazanmanın yolunun mücadele et-mekten geçtiğini vurgulayan Genç-SenMersin Üniversite’sini açlığa,karanlığa, harç zamlarına teslimetmeyeceğiz dedi.

On Dokuz Mayıs Üniver-sitesi’nde ikinci öğretim veaçık öğretim harçlarının

kaldırılması talebiyle çeşitli fakültel-erde stant açarak imza kampanyasıbaşlatan Öğrenci Gençlik Sendikası(Genç-Sen) üyeleri, öğrencilerin yoğunkatılımı ve desteğiyle karşılaştı. 3 EkimÇarşamba günü üniversite içerisindebir yürüyüş düzenleyerek basınaçıklaması yapan Genç-Sen, ‘’İkinciÖğretim Harçları Kaldırılsın! ParasızEğitim İstiyoruz!’’ dedi. Yapılaneylemde çeşitli müzik etkinlikleri deyapıldı. Üniversite öğrencilerininalkışlarla destek verdikleri eylem halay-

larve sloganlarla sona erdi.Binlerce öğrencinin mağduriyetini dilegetiren ve bu sorunu unutturmamakiçin çeşitli çalışmalar yürüten Genç-Sen yaptığı açıklamada bir kez dahaüniversite öğrencilerinin ortak mü-cadele aracı olduğunu göstererek Sam-sun’daki faaliyetlerini hız kesmedendevam edeceğini söyledi .

HARÇLARA HAYIR!

Uzun bir süredir iç ve dış basının gündeminimeşgul eden, Ortadoğu coğrafyasınınyeniden şekillendirilmesi filminin son perdesi

Suriye üzerine. Bu konuya dair farklı yorumlar vetespitler duymuşsunuzdur. Elbette yapılan haberlerkadar, bu haberlerin nasıl çarpıtıldığı da kısmen gün-deme geldi. Gerçekte nelerin yaşandığını, savaşın an vean hissedildiği Antakya’dan aktarmak ise başlı başınakapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Ancak kısa izlen-imleri aktarmak dâhi, bu coğrafyada yaşanmakta olan-larla ile ilgili hakikatlerin gün yüzüne çıkmasınayardım edecektir.

Kendi güdümünde yayın yapan basının kullandığıtahrikçi dilden de açıkça anlaşıldığı gibi AKPhükümeti, sulhtan yana olmayıp, savaşın taraflarındanbiri konumundadır. Emperyalist çıkarlardoğrultusunda attığı adımlarla, kendi seçmenleridâhil, bölgenin tüm halkları tarafından nefretle anılırhâle gelmiştir. Son araştırmalara göre halkın %70’likçoğunluğu, Suriye ile ilişkilerin getirildiği noktadanhoşnut değil. Hoşnut olmayanların başında da An-takya halkları geliyor. Arabı, Kürdü, Türkü, Ermenisi,Yahudisi, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi ve Hıristiyanı ilebarışın ve kardeşçe yaşamın örneklerinin ön planaçıktığı bu şehir; şimdilerde korku ve endişenin hâkimolduğu bir savaş bölgesi olmuştur.

Neler Var, Neler Oluyor?

Her geçen gün yeni bir gelişmenin yaşandığı butopraklarda, emperyalizmin yaratmak istediği atmosferbir türlü elde edilemiyor. Etnik ve mezhepselfarklılıkları, gerici şekilde kullanılarak birbirinedüşürülmeye çalışılan halklar, asıl düşmanın kimolduğunu çok iyi biliyor, inadına birlikte yaşamı vebarışı savunuyor. Demokrasi ve özgürlük sevdalısı buinsanların yarattığı barış iklimi yok edilmeyeçalışılıyor. Hem de, “ kadınlara ehliyet verilmesi”konusunda henüz uzlaşan Suudi Arabistan ve Katargibi ülkeler ile yola çıkıp da Suriye’ye demokrasi dersivermeye çalışan hükümet tarafından!

“Bugün Hatay’da nasıl bir manzara var?” derseniz:Hastaysanız, iyileşmek için hastaneye gidersiniz amatedavi olamazsınız. Çünkü hastaneler sınırdasavaşırken yaralanan ve çoğu Suriyeli dahi olmayanmilitanlarla dolmuş durumda. Bin bir emekle vebüyük masraflarla kazandığınız devlet üniversitesinegiderseniz, okula ücretsiz ve sınavsız kaydedilen“sözde” mültecilerle karşılaşırsınız. Yetmeyen sağlıkhizmetini karşılamak bahanesiyle çevre illerden getir-ilen binlerce ambulans herhalde fazla gelmiş olacakdiye düşünebilirsiniz çünkü ambulanslar ile taşınansilahları gözlerinizle görürsünüz. Aynı zamanda birzamanların huzur şehrinin, yine çevre illerden getirilenzırhlı araç, tank, silah, asker, panzer, polislerledoldurulduğunu görürsünüz.

Huzurlu bir yaşam, ev, iş hayali ile kandırılıp mağduredilen mülteciler de var elbette. Ancak, bir lokantadaoturursanız, pişirdiği yemeğin ve yaptığı servisinkarşılığını isteyen Antakyalı emekçilere “Git PTT dençek” ya da “Başbakanınınız ödemiyor mu?” diyeninsanları da görebilirsiniz. Parklarda, caddelerdegezinirken, elini kolunu sallayarak dolaşan El-Kaidemilitanlarını ve yanlarında da onlara askeri eğitim,silah, çadır ve yiyecek veren rütbelileri de göre-bilirsiniz.

Bütün bu masrafların neden olduğu câri açığı kapat-mak için ekmeğe, bulgura, gaza, benzine ve KDV’yeyapılan zamları ödeyecek insanlar da var elbette bumanzara içinde. Ki onlar halktırlar. Elbette insanlığınonurunu, özgürlüğü, halkların kardeşliğini ve barışıhaykıranlar ve dövüşenler burada da varlar, var olacak-lar. Şimdilik onlar için de gaz bombası, tazyikli su,plastik mermi, panzer ve gözaltı var.

Üniversiteden Mahallelere: ‘ArmutluDirenişi’

Egemenlerin, en bilindik savaşa hazırlık yöntem-lerinden biri, bölgedeki muhalif güçleri ve potansiyelmuhalefet gruplarını yıpratma, yıldırma ve ortadankaldırma girişimidir. Söz konusu mücadeleci tarihi ileAntakya halkları olduğu için bugün yapılan hazırlıklaroldukça kapsamlıdır. Sermayedarların ceplerinidoldurabilmesi için yapılmak istenen bu savaşıngidişatına engel olacak ve onu durdurabilecek enbüyük güç gençliktir. Bu bağlamda, son dönemde Mustafa Kemal Üniver-

sitesi’nde yaşanan olaylar oldukça manidardır. Afişasan, bildiri dağıtan, poşu takan, etkinlik veya basınaçıklaması düzenleyen öğrenciler; uzaklaştırma,yükseköğretim kurumlarından çıkarma gibi en ağırcezaların yanında özel güvenlikçilerin, jandarmanınve polisin saldırılarına da maruz kaldılar. Yükselenöğrenci gençlik mücadelesini sönümlendirmek ve gürsesinin yarın da savaş çığırtkanlarının karşısında yük-selmesini engellemek isteyenler, üniversiteleri yasak-

larla dizayn etmeye çalışırken, mahallelerde ise liselileruyuşturucuya, ve yoz kültüre; kısacası asimile olmayayöneltilmektedir.

Görülüyor ki bugün, üniversiteleri; eşit, parasız,anadilde eğitimin verildiği, bilim ve düşünceözgürlüğünün hâkim olduğu demokratik alanlara çe-virmek ve sermayenin neo-liberal politikalarından kur-tararak özgürleştirmek için verilecek sendikalmücadele, savaş karşıtlığı ile el ele yürüyerek çokanlamlı ve önemli bir stratejik güç haline gelecektir.

Üniversitedeki yasaklarla başlayan, şehrin hernoktasında yukarıda değindiğimiz sosyal, kültürel veekonomik krizler ile ilerleyen savaş konseptinin bugüngeldiği noktada, Hatay’da fiili bir OHAL yürürlükte-dir. Valiliğin, basın açıklaması, yürüyüş ve mitingyasağına karşı geçtiğimiz günlerde düzenlenen birmitingin ardından, polisin halka saldırmasıylabaşlayan çatışmalar, gece ikiye kadar sürdü veçoğunluğu üniversiteli ve mahalleli gençlerden oluşankitlelerin zaferi ile sonuçlandı.

Antakya’da altı farklı noktada toplanan vebirleşmemeleri için yolları kesilen insanlar, birbirleriile buluşamadan sokakları polise dar ettiler. ÖzellikleArmutlu mahallesinde yaşanan olaylarda polis plastikmermi, gaz bombası, tazyikli su ve panzerlerikullanmasına rağmen yenemediği gençlik kitlesininkarşısında, sokakları terk etti ve gözaltına aldığıinsanları serbest bırakmak zorunda kaldı. Sokaklardabarikatlar kurup ateşe veren gençler halkların kardeşolduğunu ve barış istediklerini haykırarak Armutluyu;gençliğin isyanın rengine boyadığı Şili‘ye Atina’ya çe-virdiler.

Yapılan onca hazırlığa, plana ve yığınla masrafakarşılık, tüm Ortadoğu’da ve Avrupa’da olduğu gibiburada da durdurulamayan gençlik sahnede vedireniyor! Şimdi üniversitelerde savaşa ve sömürüyekarşı birlikte hareket edebilmek ve mevcut koşullardademokratik ve özgür bir kampüsün kazanılması içingüçlerimizi birleştirmek ve harekete geçmek zamanı.Kısacası bu zamanlar, sendikaya ve örgütlü mücadel-eye en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlar…

KAMPÜSg a z e t e s i

Arabı, Kürdü,Türkü, Ermenisi,

Yahudisi, Çerkezi,Alevisi, Sünnisi ve

Hıristiyanı ilebarışın ve kardeşçe

yaşamın örnek-lerinin ön planaçıktığı bu şehir;

şimdilerde korku veendişenin hâkim

olduğu bir savaş böl-gesi olmuştur.

Valiliğin, basın açıklaması,yürüyüş ve miting yasağına karşıgeçtiğimiz günlerde düzenlenen

bir mitingin ardından, polisinhalka saldırmasıyla başlayançatışmalar, gece ikiye kadar

sürdü ve çoğunluğu üniversitelive mahalleli gençlerden oluşankitlelerin zaferi ile sonuçlandı. Sokaklarda barikatlar kurup

ateşe veren gençler halklarınkardeş olduğunu ve barış iste-diklerini haykırarak Armut-luyu; gençliğin isyanın

rengine boyadığıŞili‘ye Atina’ya çe-

virdiler. 9

Mithatcan Türetken

BARIŞIN ve KARDEŞLİĞİNŞEHRİ DİRENİYOR

1) Merhaba. Bize Tıp Öğrencileri Kolu’ndanbiraz bahsedebilir misiniz?

Tıp Öğrencileri Kolu tıp öğrencilerinden oluşanTTB’ye bağlı bir gençlik örgütüdür. Sağlık alanındatoplum sağlığı için nitelikli, ulaşılabilir, anadilinde,ücretsiz bir sağlık hizmeti savunan ve bunun için detoplum merkezli bilimsel, nitelikli bir tıp eğitimi tale-pleri olan bir örgütlenmeyiz. İnsanları sadece mikro-plar hasta etmez, o insanı bulunduğu çevreden izoleedip değerlendirmek değil yaşadığı çevre, soluduğuhava ile değerlendirmek gerekmektedir. Biz bununfarkında olan, dolayısıyla yaşadığı coğrafyanınolaylarına sessiz kalmayıp müdahale edebilen birhekimlik anlayışını savunuyoruz.

2) Sağlıkta dönüşüm diye bahsedilen pro-gramdan tıp fakülteleri de doğal olarak eğitimve sağlık hizmeti açısından olumsuz etkilendi.Bu programı ve sağlık hakkı mücadelesininasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaklaşık 20 yıldan beri özellikle AKP iktidarı boyuncaDünya Bankası ve IMF’nin istekleri doğrultusundasağlık alanında neo-liberal değişimler yaşandı ve budeğişiklikler halen devam etmektedir. Bunun adı ege-menlerin diliyle Sağlıkta Dönüşüm Programıdır. Buprogram çerçevesinde, dediğin gibi eğitim ve sağlıkhizmeti alanında birçok dönüşüm yaşandı. İbresağlığın metalaştırılmasına, halkın sağlıksız olma ha-line döndü. Alınıp satılabilen bir hale yani metayadönüşen sağlık hizmetinde, hastanelerin yönetimine“işletmeciler” yerleştirildi. Hastanelere devlettarafından sağlanan bütçe kısılıp hastanenin personelgiderleri daha çok kendi döner sermayelerinden gele-cek olana bırakıldı. Bu sağlık sisteminin temel zih-niyetinin en önemlilerinden biri ise ''ne kadar çokhasta o kadar çok maaştır'' . Performans sistemidediğimiz bu uygulamayla doktor ihtiyaç olmasa dahilaboratuvar veya görüntüleme tetkikleri istemektedir.Yapılan her işlem hastanenin kasasına gidecek paraanlamına geliyor. Hastaneye gelen insanlar ise şifaarayan insanlar olmaktan çıkıp “müşteri” adını alıyor.Bu dönüşüm daha çok detaylandırılabilir. Ama halkınsağlık hakkı mücadelesini savunanlar olarak bu uygu-lamalar karşısında halka madalyonun hep diğertarafını göstermeye çalıştık. Sokaklarda, hastanelerde,g(ö)rev çadırlarımızda, sağlık hakkı meclislerimizde,mümkün olan her fırsatta hak talebimizi dile getirdik.Hukuki mücadelelerimiz de bir diğer yanı. Uzunseneler verilen mücadeleler sonucu sesimizi dahakalabalık duyurma ihtiyacı 13 Mart “Çok Ses TekYürek” eylemi ile hayat buldu. Sağlık alanında bulu-nan her kesimden insanın yer aldığı tarihi bir eylemgerçekleşti. TÖK’ün binlerce üyesiyle o alandabulunuşu ile gelecekten ne kadar kaygılı olduğumuzu

gösterdik ve bu işin böyle devam etmemesi gerektiğinihaykırdık.

3) Geçtiğimiz günlerde ÖSYM tarafındanyapılan açıklamada 2010 TUS ’unda hatayapıldığı ve yerleştirmelerin tekrarlanacağıaçıklandı. Ve Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda daşike iddiaları dolaşıyor. TUS’u nasıldeğerlendiriyorsunuz, tıp eğitiminde vehekimlikte nasıl bir yere sahip?

Hayatımızın her alanında önümüze çıkan sınavlardanbir diğeri de ''TUS''. Hekimlikte uzmanlaşmakisteyenlerin girmek durumunda olduğu “zorlu” birsınav. Dikkat edilirse uzmanlaşmak isteyenler diyo-rum. Çünkü tıp eğitimi almış her birey herhangi birbranşta uzmanlaşmak zorunda değildir. Tabi bu işinteoriği. Dönüp amfilerimize baktığımızda bize sürekliuzmanlaşmamız gerektiği yönünde yapılan telkinler,eğitim görürken dahi “hangi alanda uzmanlaşacaksınsen bakim?” soruları, 3.sınıftan itibaren TUS der-shanelerinin eğitimimize “yardımı” olan dersleri,hocaların konu anlatılırken “TUS ’da çıkabilir”uyarıları ile geçen bir 6-7 yıllık eğitimden bahsediyo-rum. Birinci basamak sağlık hizmetinden sadece HalkSağlığı derslerinde sözü geçen ama toplum gözünde“TUS’u kazanamayan” bir avuç mezunun bir aradaolduğu bir sağlık hizmeti verme alanı. Çok da bilgisiolmayan, güven vermeyen sadece ilaç yazdırılanhekimlerdir bunlar. Oluşan tabloya baktığımızda tıpfakültesi öğrencilerine cazip gelen tabi kiuzmanlaşmak oluyor. Sistem daha öğrenciyken TUS’agitme gerekliliğini empoze ediyor. Uzmanlaşmakdışında bir seçeneği olmayan tıp fakültesi öğrencisi desınavı kazanmak adına tonlarca lira parayı der-shanelere harcamak zorunda kalıyor. 4.sınıftan itibarendershaneye gidip intörn doktorluğu döneminde iyicebir kâbus haline gelinen bir sınav. İntörn doktor acilnöbetini tutarken hastayı değil de “rakiplerinin” busüre zarfında kaç soru öne geçtiğini düşünür bir nok-taya geliyor bu sınavın getirdiği stresle. “Her ile birüniversite, bir tıp fakültesi” şiarıyla her ilde altyapıoluşturulmaksızın açılan tıp fakülteleri sonucundamezun olacak muazzam sayıda bir hekim popülasyonuoluştu. Doğalında uzmanlaşmak(!) dışında birseçenekleri olmayan bu koca popülasyonundeğerlendirilip seçmek de güçleşti haliyle. Bu min-valde de öğrenciler 6 yıllık tıp eğitimini bitirip birpratisyen hekimin sahada bilmesi gerekenleriöğrenmekten çok TUS’ta çıkacak olan bir soruyubilmek için uğraş verir hale geldi. Aynı zamanda buuzmanlaşma eğitimleri hastaya-kişiye bütüncülyaklaşmamızı engelleyen bir süreç. Hekimin sadecekendi alanına yönelip hastayı-kişiyi sadece kendialanına göre değerlendirmesine yol açıyor. Bununsonucunda yabancılaşma dediğimiz olay sağlık

alanında hayat buluyor. Kapitalizmin hayatın heralanında olan yabancılaşma sağlık alanında kendisinebu şekilde yer buluyor.

4) Sağlık alanı yüksek güvenlik önlemlerialtında gibi sanki. Başta SES ve KESKlilerintutuklanması, 13 Mart sağlık mitingine açılansoruşturmalar, görevden alma gibi bir sürüolay mevcut. Geçtiğimiz aylarda TÖK ve SES ÖğrenciKomisyonu üyesi 50’ye yakın sağlık öğrenciside gözaltına alındı ve hala bir kısmı tutuklu.Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl birgerekçe sunuluyor buna karşı?

Mücadelemiz güçlendikçe bize yönelen baskılar,yıldırma girişimleri de artmakta haliyle. İktidarlargeçmişten bu yana cezalandırma yöntemi ile düzeniçin tehdit oluşturan unsurları “uysallaştırmaya”çalışmıştır. Sağlığın metalaştırılmasının önünde duranve mücadelelerinin sonucu olarak halkın sağlık hakkıiçin onlara sağlık taraması yapmış arkadaşlarımız 6Haziran günü çeşitli illerde eşzamanlı gerçekleştirilenoperasyonlarla gözaltına alındı. Savcılık ifadeleri veçıkarıldıkları mahkemeler sonrası 13 arkadaşımızıntutuklanması ile sonuçlanan bir tiyatro izledik. Tiyatrodiyoruz çünkü hayali ve uyduruk nedenlerlealıkonuldular. Birçok tıp fakültesinde uygulanan sınavbiçimi olan komite kelimesi örgüt anlamına gelmektebu tiyatroda. İnsanların sadece biyolojik olarak iyiolma halleri sağlıklı oldukları anlamına gelmez.Arkadaşlarımız sağlıklı olma halini aynı zamandaiçinde yaşadığın toplumun siyasal durumundanetkilendiğini ve süregelen savaş ortamında hiçbirim-izin tam olarak iyi halde olmayacağını söylemiş, bunusavunmuşlardır. Egemenler gibi düşünmediğimiz,toplumsal barışı savunduğumuz için tehditoluşturduğumuzu düşünen “adalet” bakanlığınınhâkimlerince tutukluluk reva görüldü arkadaşlarımıza.Yeni eğitim öğretim yılının başladığı bu zamanlardaarkadaşlarımız eğitimlerine devam edememektedir.Çıkarılan yönetmelikler ve tüzük değişiklikleri ilesınavlara girme hakları da ellerinden alındı. Keyfiuygulamaların doğrultusunda ilerle(me)yen dava sebe-biyle arkadaşlarımız eğitim hakkından yoksunbırakıldılar. Bir an evvel iddianamenin hazırlanıp ilkmahkeme sonrası bütün arkadaşlarımızın tutuksuzyargılanmasını talep ediyoruz. 4 aydır tutuklu bulunanAhmet Demirel’e, Ahmet Karer Yurtdaş’a, BirhatŞimşek’e, Fatih Sultan Akın’a, Mehmet Aydın’a,Mehmet Budak’a, Mustafa Akın’a, MustafaKarakurt’a, Özgür Mert Bakan’a, Perişan Akan’a,Recep Kar’a, Tuncay Gökçen’e , Zülküf Akelma’ya vetüm SESli tutuklu arkadaşlara selam olsun.

KAMPÜSg a z e t e s i

Farklılaşan ve piyasayahizmete sunulan eğitim

sisteminin sağlıköğretiminde ki

yansımalarınıöğrenmek için TÖK

MYK üyesi ; SerapKAYA ile yaptığımız

röportajda sağlık sek-törünü elden geldiğince

farklı yönleriylekonuştuk.

10

AKINTIYA KARŞI SAĞLIĞI SAVUNMAK

V28-30 Eylül tarihleriarasında İstanbul’da KupaTedavisi Sempozyumu’nun

ikincisi yapıldı. Başbakan veDışişleri Bakanı eşlerinin açılışınıyaptığı sempozyum, tıp eğitimininnerelere geldiğini gösteriyor. Eskil-erde “hacamat” denilen “Kupa Ter-apisi” bardakla vakum oluşturulupsözde kirli kanın temizlenmesiylehastalıkların tedavi edildiğiiddiasıyla kullanılan bir yöntem.Ve bu sempozyumda da bu yön-tem bilimsel tıbba seçenek olaraksunuluyor. Sempozyumun gün-demleri de ilgi çekici: “Gelenekselİslam Tıbbında Teşhis Yöntem-leri”, “Kuran ve HadisReferansına Sahip Tıbbi Bitk-iler”, “Osmanlı’da ve Nijerya’daKupa Tedavisi”, “HastaneTabanlı Hacamat Çalışması”.

Hükümet, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlığıticarileştirip paralı hale getirirken, bir yandan da “Gönüllü Sağlık Hizmeti”, “Kupa Terapisi” gibi uygulamalar getir-

erek minnet duygusunu pekiştirip, tarikatların, cemaatlerin önünü açmaktadır. Bir yandan 4+4+4 eğitim modeliyle bilimsel eğitimi yok edip, çocuk gelin veçocuk işçilerden oluşacak tevekkül eden bir gelecek yetiştirme kaygısındadır. Aynı zamanda toplumu, yaşam biçimiyle muhafazakârlaştırma sürecini desürdürüyor. Bir bakıma toplumun bütün kesimini kendine uygun biçimde tekrardan inşa etme çabasında.Hiçbir bilimsel dayanağı bulunmayan, faydası olmayan hatta belki zararı olan, modern tıp tarafından yüzyıl öncesinde terkedilmiş uygulamalar, bugünyeniden canlandırılıyor hatta dayatılıyor. Bu halkın sağlığına ve tıbbın bilimselliğine bir saldırıdır. Halkın sağlığı ile oynanmak pahasına alternatif tıp adıylapazarlanan çağ dışı uygulamalar başka bir piyasa daha yaratıyor hem de sağlık alanını tamamen bilimsellikten koparıyor. Tıp her geçen gün yeni bilimselçalışma ve buluşlarla hızla ilerliyor. Buna rağmen geleneksel tıp adı altında bilimdışı, sözde tedavi edici uygulamalar meşrulaştırılıyor. Zaman makinesini tersine çalıştıranlaradır sözümüz; toplum sağlığının hacamat edilmesine izin vermeyiz.

KAMPÜSg a z e t e s iHACAMAT DÖNEMİNE DÖNÜŞÖzge Aydın

İntörn hekimlere maaş, iş sağlığı vegüvenliği kapsamına alınma,mesleki sigorta getirilmesine yöne-

lik hazırlanan yasa tasarısı kabuledildi. Geçtiğimiz yıl 24 KasımdaHacettepe Üniversitesi’nde tıpöğrencileri kolunun gerçekleştirdiği1.Ulusal İntörn Kurultayı’nda yapılantartışmalar sonucu intörn haklarıbildirgesi oluşturulmuştu. İntörnhekimlerin tıp eğitiminin son döne-minde eğitimden uzak, sadece has-tanelerdeki personel açığınıdoldurmaya yönelik çalıştırılmaları,hekimlik değerleri ve meslek bilgisin-den uzak, sağlıksız ve güvencesi ol-mayan koşullarda, tam anlamıyla birköle gibi çalıştırılmalarına karşı in-törnler taleplerini belirlediler. Has-tanelerde iş yükünün önemlice birkısmı intörnler üzerinden gideriliyor.Her hastanede, hatta her ayrı polik-linikte ayrı bir intörn tanımıyapılmakta, farklı bir intörn tasviredilmekte. Bazen güvenlik görevlisi, bazen sağlık memuru veya sekreter, hasta bakıcı ya da hemşire, arada birde doktor olunan bir dönem intörnlük. Bunakarşı ortak bir tanım ve değerlendirilmeye gidilmesi ile intörnlerin aldığı tıp eğitimi ve sunduğu sağlık hizmeti çok daha nitelikli bir hale gelecektir. Birincilamaç mezun olup göreve başlayacak hekimleri olabilecek bütün durumlara karşı en iyi şekilde göndermektir, dolayısıyla staj yapılan bu son yıl hekimlik içinçok önemlidir. Bu kurultayda yapılan tartışmalar sonucunda hazırlanan intörn hakları sonuç bildirgesi doğrultusunda okullarda yürütülen mücadeleninyanında hukuki süreç de başlatılmıştı. Ankara Tabip Odası’nın görüşmeleriyle söz konusu bildirge mecliste tartışıldı ve intörnlerin taleplerinden önemlicebir kısmı kabul edildi. Artık 15 Eylül itibariyle intörnlere maaş bağlanacak. İntörnlüğün başlamasından itibaren 12 ay verilecek olan bu maaş bulunduklarıüniversite hazinelerince karşılanacak. Bunun yanında çalıştıkları sağlık kurumlarınca intörn hekimlere sigorta yapılacak ve her an bir enfeksiyona, bulaşıcıbir hastalığa yakalanma riski içinde yaşayan intörnlerin çalışma koşulları daha güvenli hale getirilecek. En kritik noktalardan biri de intörnlüğün tamolarak hukuki bir tanımının yapılmaması. Aslında sorunların çoğu buradan kaynaklanıyor. İntörnler ne öğrenci yemekhanesinden ne personelyemekhanesinden yararlanabiliyor bazı yerlerde. Barınma problemleri yine başta gelen sorunlardan. Geçtiğimiz yıl fakültelerde intörnleryemek hakkı, barınma hakkı maaş için iş bırakma eylemlilikleri yaptılar ve ardından rektörlükle yaptıkları görüşmelerle kazanım elde ettiler.İntörnlere yönelik bu yasa tasarısı bu çalışmaların bir ürünü, bir yıllık bir faaliyetin kazanımıdır.

TIP ÖĞRENCİLERİ MÜCADELE ETTİ KAZANDI

11

AKP’nin dokuz yıllık hükümetinin özelliklesonzamanlarında hayatın bütün alanlarınıdizayn etme çabası, yeni dönemde uluslararası

ölçeklikararlarla hız kesmeden devam etmektedir. Dünyanınbirçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de zam-lar,hayat pahalılığı, güvencesiz gelecek, yoksulluk dur-madan artıyor. Kemer sıkma politikalarıyla krizinfaturası yoksul halka ödetilmeye çalışılıyor. Öte yan-danbölgesel savaş hazırlıkları, silahlara ayrılan bütçeyi hergeçen arttırıyor. Ülkede ve dünyada hızla artanyoksulluğun, savaşların temel nedeni bu sistemin ken-disidir.Kapitalizmin dönemsel politikası olan neo-liberal-izmin damgasını vurduğu günümüzde sömürü her alandaderinleşirkenüniversiteler de bundan payını almaktadır.

Üniversitelerde ne yapılmak isteniyor?

AKP iktidarı, neo-liberal bir ekonomi politikası olanözelleştirmeleri, üniversitelerde Bologna süreci denilendönüşüm ile hayata geçirmeye çalışmaktadır.Üniversiteyi piyasacı bir mantıkla yöneten zihniyet,herşehre üniversite açmış ama buradan mezun olanlarıişsizbırakmıştır. Üniversiteyi bir tüketim alanı görmek,doğal olarak öğrencileri ve diğer üniversitebileşenlerini de müşteri olarak görmektedir.Türkiye’deki üniversitelerin gelişme ve bilimsel bilgiüretme sorununu, rekabetin zayıflığına bağlayan YÖKbaşkanı, kurmak istedikleri yeni üniversite sisteminde,devlet okullarını kendi kaderine terk ederek Türkiye’yibir özel üniversite çöplüğüne dönüştürmektedir. De-vletüniversiteleri de niteliksizleştirilerek piyasaya ucuzişgücü sağlanmak istenmektedir.

Eğitim nasıl daha da paralı hale gelmiştir?Son dönemde birinci öğretimlerde katkı kredisininkaldırılarak harçların kaldırılması, eğitimin parasızhale geldiği yanılsamasını yaratmıştır. Sorulmasıgereken soru, devlet üniversitelerinin bütçesinin birbölümü olan harçların yerini neyin alacağıdır.“Öğrencilerden para almıyorum, bunun yerine üniver-sitelermali kaynaklar yaratsın” demek, üniversiteleriniçindeki paralı uygulamaları daha da arttırmak ve biryandan da üniversite yönetimlerine şirket yönetici-lerinialıp; bilimi, sermayeye peşkeş çekmek demektir.Devlet, üniversite eğitiminin “yükünü” üzerindenatarak sermayeye hareket alanı açmaktadır. Öte yan-dan AKP,“harçları kaldırdık” söylemiyle, yaklaşan seçimlereyatırımyapmakta, krize ve savaşa karşı üniversite gençliğicephesinden,gelebilecek tepkileri azaltmak istemektedir.Denilebilir ki, bir taşla iki kuş vurulmakistenmektedir. Esnek çalışma ile üretimin daha daparçalı hale gelmesi, özelleştirmeler ile büyükfirmaların tekelinde rekabet ile iş gücününucuzlamasına sebep olmaktadır. Ucuz iş gücününeğitim alanı olarak, ağırlıklı olarak meslek liseleri vedevletüniversiteleri mezunlarından seçildiği bir dönemde,firmalar özel üniversiteler kurarak, kendi AR-GEçalışmalarını ve nitelikli işgücü ihtiyaçlarını kendi

üniver-sitelerinden karşılamaya başlamıştır. Bununlabirlikte, içeriği bu firmaların üretim ihtiyacına görehazırlanan eğitimprogramlarının, devlet üniversitelerinde okutulmasıAKP-Sermaye işbirliği ile hayata geçirmiştir. Bunun ensomut örneği, mühendislik fakültelerindeki yetkinmühendislik programlarıdır. Bu, eğitimde adım adımyaşanandönüşümün ta kendisidir. Bu kapsamlı saldırılarlayetinilmemiş vehali hazırda bir üniversite öğrencisinin okuyabilmesi

için karşılamakzorunda kaldığı barınma, yol, yemek, ders kitaplarıgibi temel ihtiyaçlar git gide zamlanmıştır.

Harçların kaldırılması parasız eğitim değildir!Bütün üniversite öğrencileri bilmektedir ki, harçlar biröğrencinin okumak için harcadığı paranın yüzde 5-10’unu ancak oluşturmaktadır. Elbette kaldırılması,eğitimde fırsateşitliği açısından önemli bir eşiktir. Ancak bugünne harçlar kaldırılmıştır ne de eğitimde fırsat eşitliğisağlanmıştır. Aksine ikinci öğretimler ile vakıf üniver-siteleriile eğitim daha paralı, sistem daha eşitsizolmuştur. Hayat pahalılığının zamlar ile arttırıldığı birdönemde, aslında okul kapısından girmek ile soyul-makaynı hale gelmiştir. Üstelik yeni değişim ileYÖK’ün yeni tarzı, dersleri, hatta hocaları bile ücretlihale getirilmeye çalışmakta, üstelik rekabet ortamı ilesertifika programlarından veya daha iyi biröğretmendenders alma imkânıyla paralı eğitim uygulamalarıderinleştirilmektedir. Bu Bologna sürecinin de birparçasıdır. Mali özerklik olarak sunulan şey üniver-sitelerin,sermayeye yeni alanlar açmasıdır. Bunun entemel örneklerinden birini üniversite içine açılanalışveriş merkezleri, kafeler ve kantinler oluşturmuştur.Bir yandan sürekli tüketim toplumu ile öğrencilerkandırılmakta, diğer yandan günlük ihtiyacı olanbesini alabileceği yemekhaneler hızla özelleştirilerekzamlanmaktadır. Artan üniversite nüfusu ve yurtlarınaz sayıda olması bütün üniversite öğrencilerini özelyurtlara, normalin çok üzerinde fiyatlarla tutulankiralık evlere itmektedir. Birçok öğrenci, hem okuyuphem çalışmaktadır. Çünkü eğitim paralıdır. Bunasürekli her ilde farklı farklı da olsa artan ulaşım çilesi

ek-lenmektedir. Yapılan duble yollar, toplu taşımaaraçlarının arttırılması karşısında üniversiteöğrencilerinin ulaşıma verdiği ücret de artmaktadır.

Fen- Edebiyat ve Meslek Yüksekokuluöğrencilerigözden çıkartılmıştır!

Bu değişimin en somut örneği fen-edebiyat fakülteleriolmuştur. Normal şartlarda ülkenin aydınlarınınyetiştirildiği, akademik çalışmanın temelininyapılması gereken Fen-Edebiyat Fakülteleri’ndeokuyanöğrenciler önce formasyon verilerek kandırılmayaçalışılmış, atanamayan yüzbinlerce öğretmenin sonucunda buhakları AKPtarafından gasp edilmiştir. Memlekette bilim üretimiönemsenmediği için bu fakülteleri formasyona muhtaçhale getiren zihniyet, şimdi de üniversitelerin temelfakültesi olan Fen-Edebiyat Fakülteleri’ni kaldırmayaçalışmaktadır. Fen-Edebiyat Fakültesi olmadan üniver-sitekurulabilir tartışması buna işarettir. Bu fakülteleriçin çalışma alanları yaratmayarak verilen eğitiminniteliği düşürülmüş ve ucuz işsizler ordusunun temel-leriatılmıştır.

4+4+4’ler ve Eğitim FakülteleriNeo-liberal dönüşümün ve kendini yeniden üretiminbir sonraki topluma aktarılması kuşkusuz eğitim ileyapılmaktadır. AKP’nin çocuk işçiler, çocuk gelinleryaratma projesi eğitimin ilk aşamasından başlatılmayaçalışılarak, öğretmenlerin de aldıkları eğitimin yapısınıdeğiştirmiştir. Yüz binlerce atanamayan, süreklisoruları cemaatlere sızdırılarak KPSS ile iş olanağıgiderek kısıtlanan öğretmenlerin aldığı eğitim,pedagojik formasyondan, bireyi özneleştirmektenuzaklaştırılmış, geleceğin eğitimcileri geleceğinçobanları gibi yetiştirilmeye başlanmıştır.

KAMPÜSg a z e t e s i

GENÇ-SEN Merkez Yürütme Kurulu

AKP’YE TESLİM ETMEYECEĞİZ

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR!12

AKP iktidarı, neo-liberal birekonomi politikası olan

özelleştirmeleri, üniversitelerdeBologna süreci denilen

dönüşüm ile hayata geçirmeyeçalışmaktadır.

Sağlık ve Tıp Fakülteleri özelleştirilmek is-tenmektedir

Sağlık sistemini her geçen gün daha da paralı hale ge-tiren sermaye odaklı politikalar önümüzdeki süreçtebizleri daha da zor günlerin beklediğini göstermekte-dir. Üniversitede okurken stajlarını kendi üniversitehastanelerinde yemekleri dahi verilmeden görenöğrenciler, aldıkları eğitimin ve bu köhne düzeniniçinde tedavi edici insan olmaktan çıkartılıp özel has-taneler ile sürekli yan etkileri olan ilaçlar ilepiyasalaşmanın içine sokulmaktadır. Üniversitelerinhastaneler üzerinden döner sermayelerinin en büyükgelir kaynağı olduğu bilinmektedir. Önümüzdekidönem pilot uygulamaların da başladığı Tıp Fakül-telerinin hastaneler ile birlikte özelleştirilmesi gün-deme gelmektedir. Bu bir öğrencinin doktorolabilmesi için özel bir üniversiteye gitmesi birhastanın tedavi olması için özel üniversite hastaneler-ine gitmesi demektir. Sağlık alanındaki esnekleşme,ihtiyacına göre sağlık değil, paran kadar sağlık olarakşekillenmiştir.

AKP artık üniversite öğrencilerinin sabrınıtaşırmıştır

Geçtiğimiz dönemde de gördüğümüz gibi üniversitel-erde bu dönüşümün hayata geçirilmesi, dönüşümekarşı oluşan direnç noktalarının baskı ile sindirilmeçabası beraberinde büyük bir kitle hareketinin de di-namiklerini oluşturmaktadır. Üniversite öğrencileri,AKP ve YÖK’ün politikalarına, üniversitelere dönüksaldırılarına karşı üniversitelerini savunmaya, kendigeleceklerinin elinden alınmasına karşı dünyanınbirçok yerinde olduğu gibi sokaklara daha güçlüçıkmaya başlamıştır. Birçok üniversitede öğrencilerokullarının ticarethaneye çevrilmesine, yapılan zam-lara, eğitimdeki değişikliklere, geleceksizleştirmeyekarşı güçlü kitle hareketleri oluşturmuştur.

Bugün AKP’ye karşı daha güçlüyüz

AKP’nin sürekli soruşturmalarla, tutuklamalarla,fişlemeler ve uzaklaştırmalarla susturmaya çalıştığımuhalefet, kendini daha güçlü var etmiş, gelecekdöneme karşı direnci artmış, daha da ötesinde bütününiversite öğrencileri bir hak alma yolunun birliktenve mücadeleden geçtiğini görmüştür. Bu dönüşümdeAKP’nin giderek zayıfladığı, taviz verdiği geçen yıl for-masyon eylemlerinde, harç eylemlerinde görülmüştür.Baskılara karşı büyüyen kitleselleşen öğrenci hareketiiktidarı zora sokmaktadır. Herkesi tutuklama, sus-turma çabalarına karşı öğrenciler halkı, aydınları,akademisyenleri de a kasına alarak ciddi bir kamuoyuyaratmıştır. Tutuklu öğrenciler için düzenlenen etkilik-ler hem arkadaşlarımızın tahliyelerini beraberindegetirmiş hem de A’dan Z’ye herkesin desteğini alarakhükümeti korkutmuştur.

Disiplin yönetmelikleri masaya yatırılıp, YÖK

reformu gündeme gelmiştir

Geçtiğimiz yıl içerisinde verdiğimiz mücadeleninsonucunda AKP hegemonyasını üniversitelerdekaybetmiş kısmi haklar vererek hegemonya yaratmayaçalışmıştır. Bunun en büyük örneği disiplinyönetmeliğinde yaptığını söylediği değişiklilerolmuştur. Meşru ve anayasal bir hak olan düşünceözgürlüğü, basın açıklamaları artık AKP’nin baskıcı vetotaliter yapısından verdiği tavizler arasındadır. Bununen temel nedeni kitlesel ve hızla politikleşen üniversiteöğrencileri yani bizler olmuşuzdur. Bu yıl bizler içinsürekli baskı aygıtı haline dönüşmüş, bizleri denemetahtası olarak kullanan sermayenin taşeronu AKP’ninYÖK’ünü kaldırmak ve üniversite mücadelesinde yenidönemde yeni mevziler yaratmak temel bir görevoluşturmaktadır. Yeni disiplin yönetmeliğiyle her şeyi

izne tabi tutmaya çalışan AKP’ye söyleyecek sözümüznettir; biz bu hakları izinle kazanmadık ve bizimsözümüz, eylemimiz sizin dar ufkunuzun yönetmelik-leriyle sınırlandırılamaz. Çok iyi biliyoruz ki gücümüzAKP’ye de YÖK’e de yetecektir.

Örgütlenmek ve sendikalı olmak geleceğinesahip çıkmaktır

Üniversitenin her taşında, her fakültesinde, her am-fisinde biz üniversite öğrencilerinin hakkınınolduğunu biliyoruz. Daha iyi bir gelecek içingirdiğimiz üniversitelerde AKP’nin dönüşümpolitikalarını, bu adaletsiz ve her gün her nok-tada ilmik ilmik örülen saldırıları, paralıeğitimi durdurabilecek gücün bizlerolduğumuzu geçtiğimiz dönem göstermekte-dir. Biz dersini almış üniversite öğrencileri birşeyi çok iyi bilmekteyiz. Dur diyebilmenin tekyolu birlikte mücadeleden, hak aramaktan,sendikalaşmaktan geçmektedir. Bu yüzden bizkendi sendikamızı kurduk. İşçilerle, emekçil-erle kendi geleceğimizi birleştirdik daha onurlubir yaşam için sendikalı olmayı Genç-Sen’liolmayı haykırdık ve her üniversite öğrencisinisendikaya, haklarımızı almaya birlikte olmayaçağırıyoruz.

AKP’ye teslim etmiyoruz!

Önümüzdeki dönem yukarıda anlatılan birçoksonuç ile birlikte üniversitelerin AKP ve ser-maye tarafından büyük bir kuşatma altınagireceği aşikârdır. Eğitimin daha da paralı halegeleceği, özelleştirilmeye çalışılacağı ortadır.Bizler bu saldırılara karşı üniversitenin gerçeksahipleri olduğumuzun farkında olmalı süreklizamlarla, dönüşümle, eğitimin yapısınındeğiştirilmesine, okulların ticarethaneyedönüştürülmesine karşı AKP’nin politikalarını

yerle bir etmeliyiz. Üniversite öğrencileri olaraküniversitelerimizi sahipleneceğimizi; eylemimizlegücümüzle göstereceğiz ve bütün üniversiteöğrencilerini üniversitelerini AKP’ye teslim etmemeyeçağırıyoruz. AKP’ de, sermaye de görecektir kiÜNİVERSİTELER BİZİMDİR.

Eşit, parasız, anadilde, bilimsel bir eğitimmümkündür

Üniversite öğrenciler olarak bizler, AKP’nin ve ser-mayenin dönüşüm politikalarına karşı başka birüniversite mümkün diyoruz. Eğitim parasız, bilimselve anadilde olmalı, üniversiteler YÖK olmaksızınkendi mali özerkliği ile kendi ihtiyaçlarını karşılamalı,üniversitelere sermaye grupları girmemeli, eğitim-üre-tim ilişkisi bilimsel temelde toplumun ihtiyaçlarına

göre şekillenmeli, insan hayatına ve doğaya zarar ver-meyen bilimsel ve teknolojik çalışmalar özgürceyapılabilmeli. Toplumun sorunlarını çözebilecek, kapi-talist sistemin alternatifini yaratabilecek düşünen,sorgulayan insanlar yetiştirilmeli, din, dil, ırkgözetmeksizin herkesin özgürce yaşayabileceği veeğitimini alabileceği bir üniversite yaratılmalı. Bununçok yakın olduğunu, adım adım ilerlediğimizi,ilerleyebileceğimizi biliyoruz. Ve bu yolda hiçbiröğrenci yalnız yürümeyecek. Asla yalnız yürümeye-ceksin!

KAMPÜSg a z e t e s iYÖK’ün yeni tarzı, dersleri, hatta

hocaları bile ücretli hale getirilm-eye çalışmakta, üstelik rekabetortamı ile sertifikaprogramlarından daha iyi biröğretmenden ders almaimkânıyla paralı eğitimderinleştirilmektedir…Eylemimizle gücümüzlegöstereceğiz ve bütün üniversiteöğrencilerini üniversiteleriniAKP’ye teslim etmemeyeçağırıyoruz. AKP’ de, sermaye degörecektir ki ÜNİVERSİTELERBİZİMDİR.

13

1990 yılında Berlin duvarı yıkılırken,herkesin aklında artık kalıplaşan tek bircümle vardı; kapitalizm alternatifini alt etti.

Bu durum kapitalist ideologlara rahatlık vermişti.Çünkü onlara göre artık yalnızdılar. Tek kutupludünyada neo-liberalizm başlığında sürdükleripolitikalarını hızlandırma şansını yakalamışlardı.Kapitalizm artık yenilmezdi. İşte böyle bir hevesleatılıma geçen kapitalizme, Grunge müziğinbaşkenti Seattle’da dur denildi. 30 Kasım 1999günü sessiz sedasız bir şekilde istedikleri gibidünyayı parçalayacaklarına, paylaşacaklarınainanan yüzlerce küresel sermaye grubu WTObayrağı altında Amerika’nın ücra bir köşesinde biraraya geleceklerdi. O gün beklenmeyen oldu veSeattle Savaşı tarih sayfalarında yerini aldı.Bilindiği gibi neo-liberal politikalar yaşamımızınher alanında kendisini hissettirmektedir. Bu daparçalanmış toplumu her noktada özgürlüklerini,geleceğini savunmaya itmektedir. Son 3 yıllıksüreçte insanların bilinçlerine kazınan ‘karşıgelme’ kültürünün üniversite ayağı Şili’deyaşanmaktaydı. Bugün artık üniversiteler bukültürü Kanada’da, Meksika’da da yaşatmayabaşlamış durumdadır.Şili’de üniversitelerde 2000’lerin başından bu yanaher geçen yıl şiddetini arttıran neo-liberal eğitimpolitikaları sonucunda üniversite girişini hak edenöğrencilerin birçoğunun bu hakları engellenirken,geri kalanlar ise kapitalist sömürü sistemindeeğitimlerine devam etmek zorunda bırakılıyorlar.Tıpkı dünyanın geri kalanında olduğu gibi...Ciddi bir başkaldırı kültürüne sahip olan Şili’deise her şey diğer ülkelerdeki gibi olmadı veöğrenciler ilk defa 2006 yılında toplu bir şekildesokağa döküldü. Mayıs 2006’da birçok üniver-siteyi işgal eden öğrenciler uyguladıkları karşı-şiddet politikaları sayesinde, işçiler arasındabüyük bir sempati kazandılar ve sonucunda ise

işçi sınıfının da desteğini arkalarına alarakbaşarıya ulaştılar.Aradan geçen 5 yılda, isyan dalgası sönmüş, ruhda yitip gitmişti. 2006’nın asi öğrencilerininbirçoğu mezun olmuştu. Hükümet bunun bil-incinde olarak üniversitelerde baskıyı arttırdı.Geçişin hızlanması ile birlikte fısıltılar da tekraryayılmaya başlamıştı. 2006’da sadece bir kaçküçük talep için Santiago’yu yerle bir edenöğrenciler şimdi her şey için sokaktaydı vesloganları basitti; artık her şeyi istiyoruz.İlerleyen süreçte, işçi sınıfıyla bağını güçlendirenöğrenciler mevzilerini zannedildiği gibi nesömestr ne de yaz tatillerinde kaybetti. Aksine hersene başında yeni kayıt yapan öğrencilerle birlikteisyanın gücü artmaktaydı. Üstüne üstlük artıkisyan dışa yayılmış durumdaydı. Penguen devrimiolarak adlandırılan 2006 eylemlerinden bugüneMeksika ve Kanada’da öğrenciler başka bir şey içinartık haykırıyorlar. 1990’da bitti sanılan hayaletgeri dönüyor.Yıkılmaz sanılan kaleler bir bir düşüyor. Bugünneo-liberalizm birçok ülkede gerilemiş durumda.Bunun en açık örneğini de Türkiye dışındakiBologna sürecine dâhil olan ülkelerde görebiliriz.Almanya, Fransa ve İngiltere’de üniversite pro-fesörleri de dâhil birçok öğrenci ve üniversiteçalışanı Bologna sürecinin maskesinin düştüğükanısında birleşiyorlar. Bunu fark eden birçokhükümet adım adım süreci yavaşlatmayı seçiyor.

Bu süreç İspanya, Yunanistan gibi ülkelerde tüm-den çöküş ile birlikte yaşamın tüm alanlarınasıçramış durumda. Katalonya’da gençler artık İs-panyol sömürgesinden kurtulmak için mücadeleederken, Yunanistan’da kriz ve sonrası gelenkesintiler gençlerin sokağa çıkmalarındaki enbüyük nedenler arasındadır. Ülkeden ülkeyedeğişen kapitalizm karşıtı isyanların sebepleri

farklı da olsa amaçları benzer; hırçın bir şekildeortalığa saldıran kapitalizme güçlü bir cevap ver-mek.Tekrar Şili’ye dönecek olursak, geçtiğimiz yıliçinde Şili öğrencileri için tüm basın, seferberolmuş bir şekilde ‘ah asi çocuklar’, ‘ah şu gençleryok mu?’ olgusu yaratmak istemişti. Buseferberliğin amacı netti; öğrenciler üzerinde gen-ciz karşı geliriz ama kazanamayız zihniyeti yarat-mak. Bu seferberliğe Şilili öğrencilerin cevabı ise2012-2013 eğitim yılının daha ilk günlerindeKanada’da başlayan başkaldırıyla birlikte tekrarsokaklara inmek oldu. Toplumsal barış olarak daadlandırılan sistemin yenilmezliği olgusu Şilililersayesinde artık yavaş yavaş tedavüldenkalkmaktadır. ‘Asla kazanamayacağız’ da birleşenBerlin Duvarı’nın yarattığı duygular silsilesiinsanların belleğinden silinmektedir. Şili’deöğrencilerin her şeyi alana kadar bırakmayacaklarımücadeleleri Santiagolarda her geçen günartmaktadır.Öfkeliler Hareketi’nden bir İspanyol üniversiteöğrencisinin taşıdığı dövizin de dediği gibi çokileri gittiniz, artık her şeyi istiyoruz. İşte Dünya’daolan biten bundan ibaret.

14KAMPÜSg a z e t e s i

ŞİLİ, KANADA ve İSPANYA’DA

ÖĞRENCİ HAREKETLERİNİN SEYRİ

Toplumsal barış olarak daadlandırılan sistemin yenilmezliği

olgusu Şilililer sayesinde artıkyavaş yavaş tedavülden

kalkmaktadır. ‘Aslakazanamayacağız’ da birleşen

Berlin Duvarı’nın yarattığıduygular silsilesi insanların

belleğinden silinmektedir.

KAMPÜSg a z e t e s i

15

Tutuklu öğrenciler son dönemde ciddiçalışmalarla Türkiye’nin gündeminetaşınan önemli bir toplumsal sorun

haline geldi. Aslında sadece öğrenciler değil,terörle mücadele kanunu ve özel yetkilimahkemeler toplumun muhalefet eden herkesimine karşı bir zor aygıtına dönüşmüş du-rumda. İki buçuk yıl sonra tahliye olan ve tu-tuklu öğrenciler içinde isimleri çok duyulanGenç-Sen üyesi Baran Nayır ve Ali DenizKılıç’la kendi hikâyelerini konuştuk. Savcıtahliye olduktan sonra Baran ve Ali Deniz içinyirmi bir yıl hapis istemişti.Tahliye edildikten bir sonraki mahkemedehakkınızda 21 yıl hapis istemiyle yargılanmakararı çıktı. Daha önce Cihan Kırmızıgül içinde süreç aynı şekilde gelişmişti. Bu iki durumhakkında ne düşünüyorsunuz?Ali Deniz Kılıç: Açıkçası çok şaşırmadık, biziçerdeyken de iddianamede farklı şeyler yer almıyordu,neticede AKP kendine muhalif olan herkesi tasfiye et-meye çalışıyor, nasıl sanatçıları, aydınları, yazarları tas-fiye ediyorsa öğrencilere de aynısını yapıyor. Dahaönce dediğin gibi Cihan’a da aynısı yapıldı, Berna veFerhat’a da aynısı yapıldı. Bu yüzden şaşırmadık.Baran Nayır: Aslında gelinen nokta bir mesaj içeriyor,özellikle bizim gibi muhalif olan diğer öğrencilereyönelik bir mesaj. Siz uğraşırsanız size de aynısı olurşeklinde bir mesaj, ama bu yıldırma politikaları sonuçvermeyecek.

Ali Deniz, bir mahkemede baban “cezaevleridevrimci okullardır” demişti ve sizlerin içerde400’e yakın kitap okuduğunuzu belirtmişti, nediyorsun?

A.D.K.: Hapishanelerde binlerce devrimci, ilericigüç var ve bu güçler her zaman içeriyi akademileredönüştürmeyi başarmışlardır. Bütün baskılara rağmeniçerdeki muhalifler için hapishaneler zulüm ve acı doluyerler değildir tam tersine devrimciliklerine devamedebilecekleri başka bir alandır ve böyle de kalacaktır.Hapishaneleri ölüm çukurları olarak görmek yanlıştır.B.N.: Asıl olan cezaevi mantığını akademi mantığınaçevirip içerde kendini değiştirmektir.

Peki bu 2,5 yıllık sürede okul hayatınız neoldu?

A.D.K.: Ben Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ndeMakine Mühendisliği okuyordum. 2,5 yıl sonra okul-

dan kaydım silindi. Cezaevinde tekrar sınavahazırlandım ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakül-tesi’ne girdim. 21 yıl olayından sonra Hukuk nasılbitirilir bilemiyorum. Genç – Sen’in Dolmabahçesürecinde söylediği birtakım sözler vardı hatırlarsınız,bunlar okula okumaya gitmiyor diye, bizi okuldankim attı ortada, tekrar okuma iradesini kim gösterdiortada, aslında kamuoyunun da bunu görmesi lazım.

B.N.: Ben Marmara Üniversitesi Türk Dili veEdebiyatı Bölümü’ndeydim. 2. Senenin sonundadevamsızlık gerekçesiyle okuldan atıldım. İçerde tekrarsınava hazırlanıp YTÜ Türk Dili ve EdebiyatıBölümü’ne girdim. Hapishanelerde okula devam ede-bilme imkânın yok zaten. Sınavlara girebilmen içinoradan kalkacak ring aracının parasından, seninle gele-cek jandarmanın yiyeceği, içeceği, sigaraya kadarsenden istiyorlar. Önüne milyarlık faturalar getiriliyor.Tutuklu bir öğrencinin de bunu karşılaması çok güç.Yani aslında yasal olarak senin böyle bir hakkın vargörünüyor ama bunun somutta hiçbir karşılığı yok.

A.D.K.: Geçenlerde görülen bir davada da gördük.Mersin’de görülen davada tutuklu öğrenciler Dersim,Ali, Bedrettin kendi davalarına bile getirilmediler, yanibırakın sınavlara getirilmeyi kendi davalarını bile çokgörüyorlar.2,5 yıl sonra tekrar üniversiteye dönünce negördünüz? Bununla beraber öğrenci hareketinin duru-munda neler, ne gibi değişiklikler gördünüz?

A.D.K.: 2,5 yıl sonra geri dönünce neler gördüm,beraber üniversiteye giren öğrenciler mezun olmaaşamasına gelmiş, onun dışında öğrenci hareketi herdönem olduğu gibi bu dönem de devletin korktuğubir yerde duruyor, devleti korkutan bir yerde duruyorama sonuçta daha kat edecek çok yolu var. BugünGenç-Sen’in durduğu yer önemli, yani Genç-Senüniversitelerde öğrencilerin öz örgütü olma noktasındaçok ciddi bir yol kat etmiş durumda. Bugün Genç-Sendendiği zaman üniversitelerde hükümete, devlete karşımücadele eden yegâne örgüt olarak canlanıyorinsanların kafasında tabi daha alacağı çok yol var.Avrupa’da çıkan öğrenci isyanlarından tutalım daOrtadoğu’da gelişen muhalif hareketlere kadar Genç-Sen de bu kıvılcımın bir yerinden yakalayıp Türkiye’debunu aleve dönüştürmek zorunda, bütün üniversitel-erde bunu yangına dönüştürmesi lazım bunun içindezaten çalışıyoruz, mücadele ediyoruz bunun başka biryolu da yok.Bıraktığımız Genç-Sen’den çok daha örgütlü, çok dahamücadeleci bir Genç-Sen gördük. Özellikle, meselaGenç-Sen’in biz tutukluyken yaptığı kampanya bütüntutuklu öğrencilere, özelde de bizi bir anlamda

gösteren kampanya gerçekten çok etkili birkampanyaydı. Bütün tutuklu öğrencileri bir andaülkenin gündemine taşıdı ve bu gerçekten başarıylasonuçlandırılmış hala da bu yönde devam eden birkampanya.

AKP sizin de bildiğiniz gibi kendinden ol-mayan herkesi tasfiye ediyor. Aydınlar,sanatçılar, gazeteciler avukatlar vs. öğrencileride keza ya hapishanelere sokuyor ya daatamadıklarını disiplin yönetmelikleriyleokullardan uzaklaştırıp dışarıyı hapishaneyeçeviriyor. Yeni YÖK disiplin yönetmeliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

A.D.K: Biçimsel anlamda bir değişiklik yapıyor,göstermelik bir demokrasi üzerinden üniversiteyi elealmışlar ama aslında baktığında yine aynı TMK, aynıözel yetkili mahkemeler var değişen bir şey yok. Sentutuklanırken, seni YÖK kanunları üzerindentutuklamıyorlar, özel yetkili mahkemeler tutukluyor,terörle mücadele kanunu üzerinden tutukluyor.Aslında gençlik hareketlerini bastırmaya yönelikaraçlar değişmiş değil, okuldan uzaklaştırmalarkalkıyor gibi düşünebiliriz ama hala öğrencilertutuklanıyor sürekli olarak, yani değişiklik öğrencigençlik hareketini pek etkileyen bir değişiklik değil.Şöyle bir durum var; devlet şunu her zaman yapıyor,elindeki sihirli değnekle bir hareket yapıp, hokkabazlıkyapıp görünen şeyi görünmez kılmaya çalışıyor, yanişöyle bir gerçeklik var, ne Cihan Kırmızıgül ne Ferhatile Berna, doğrudur öğrenci olduğunuz için size 9 yılceza veriyoruz ya da bugün Ali Deniz ile Baran üniver-site öğrencisi olmanızdan kaynaklı size 21 yıl ceza is-tiyoruz demiyor kimse. Yapılan tamamen hokkabazlık,sihirbazlık yani Baran’ın da dediği gibi esas meseleterörle mücadele kanunu, özel yetkili mahkemeler,özel yetkili savcıların üzerinden dönüyor, üniversitel-erdeki yönetmeliklerden böyle yumuşatılıyormuş gibigösterilmesi de bu hokkabazlığın başka bir parçasıdır.Esasında son kertede üniversitelerden öğrencilertoplanıyor ve bu öğrenciler örgüt üyeliğinden dolayıyargılanıyorlar ortada hiçbir gerekçe olmadan yani, budisiplin yönetmeliğindeki değişiklik işin sadecemakyajı, işin esas boyutu terörle mücadele kanunuçünkü rektörlük kimseyi tutuklamıyor, esas tutuklayanözel yetkili mahkemeler, rektörlük insanların okumahakkını gasp ediyor mahkemelerde insanların yaşamahakkını gasp ediyor.

SAVCI YAŞLARI KADARHAPİS İSTEDİ

SORULAR

1-) Bir süredir üniversitelerin yenidenyapılandırılmasına yönelik bir yükseköğretim tasarısıüzerinde çalışıldığı ifade ediliyordu. YÖK BaşkanıGökhan Çetinsaya Anadolu Üniversitesi açılışındasessizliğini bozdu. AKP ve sermayedarlar tarafındanYÖK ile hesaplaşma argümanın da ağırlıklakullanıldığı bu süreci işleyiş şekli ve içeriği olarak nasıldeğerlendiriyorsunuz?

2-) 6 Kasım YÖK'ün kuruluş yıldönümü öğrencihareketi açısından önemli bir gündür. 6 Kasım'agiderken öğrenci hareketi bu sürece nasıl cevap verme-lidir?

ÖĞRENCİ KOLEKTİFLERİ

1)YÖK, yasa taslağını açıkladı. Taslağa göre ser-mayedarlar artık üniversite yönetimine doğrudankatılabilirken özel üniversiteler de açılabilecek. Bununyanı sıra rektörlük seçimleri eskisinden bile daha anti-demokratik olacak ve siyasal iktidarın organlarıncaatananlar tarafından seçilecek rektörler. BilgiLisanslama Ofisleri’yle üniversiteler sanayi için ‘bilim’üretmeye itilecek. Yani artık üniversiteleri tamanlamıyla şirket haline getirmenin hazırlığındalar.Bunu da AKP’nin klasik siyasetiyle ‘’tam tersini söyley-erek’’ yapacaklar. YÖK’ün adını da değiştirip eskiYÖK’le hesaplaştıklarını söyleyecekler ve söylüyorlarbir süredir. Ancak köşk sofralarında, YÖK’ün kapalıkapılar ardında yaptığı kamplarda, sermayenin istek-lerince hazırlandı bu taslak ve son halini de bu şekildeverecekler.

2) Üniversiteler yaz aylarından beri gündemde. Siyasiiktidar üniversitelere yönelik yeni bir piyasacı ve gericiatağa hazırlanıyor. Üniversitelerin bu dönem AKP’ninüniversite projelerine karşı kitlesel bir duruşsergilemesi gerekiyor. Üniversitelerde ve ülkesiyasetinde AKP’nin tüm oyunlarını bozabilecek birsiyasal hat gençlik mücadelesini ileri taşıyacaktır. Bunedenle bu yılki 6 Kasım geçen yıllara göre çok dahaönemli bir noktada duruyor. Özellikle yeni YÖKyasasının taslağının da hazırlandığı ve yasalaştırılmakistendiğini de düşünürsek 6 Kasım’da gençliğin ortaktepkisini tek bir sesle meydanlara çıkarmak önemli birgörev olarak önümüzde duruyor. Ancak mücadele 6Kasım‘la da sınırlandırılmayıp öncesi ve sonrasında daAKP’nin üniversitelerdeki piyasacı- gerici oyunlarınakarşı kitlesel direnişlerin yaratılması gerekiyor.

TKP’li ÖĞRENCİLER

1.Öncelikle şunu belirtelim, bundan önceki“hesaplaşmalar” gibi bunun da gerçeği yansıtmadığınıbilmek gerek. Daha önce de 12 Eylül ile hesaplaşmademişlerdi fakat memleketi 12 Eylül dönemindenbeter hale getirdiler. Kontrgerillayla hesaplaşmademişlerdi, kendi tetikçilerini yarattılar. Bugünaydınlar, solcular sokakta vurulmuyor ama hapse atılıpsusturuluyor.Önerilere bakınca yaptığımız tespit, AKP’nin boyunuaşan bir işe giriştiği. Üniversitelerin tam boyözelleştirilmesini getiren bir süreci işletmeyeçalışacakları anlaşılıyor. Bu adımlara karşı üniversite-den gelecek tepkileri de “her üniversiteye bir cami”benzeri gerici bir saldırıyla etkisizleştirmek istiyorlar.Bu gerici saldırının sökmeyeceği şimdidenöngörülebilir. Fakat saldırının piyasacı ayağına karşıüniversitenin bazı zayıf noktaları var, buna karşı ciddibir ideolojik mücadele verilmeli.

2)6 Kasım üniversite mücadelesi için gerçekten önemlibir gün. Bir nevi üniversite öğrencilerinin 1 Mayıs’ıhaline geldi. 6 Kasım, üniversite gündemini ülke gün-demine taşımanın yanı sıra, öğrencilerin memleketmeselelerine ilişkin sözlerini ve iddialarını da dile ge-tirdikleri bir gün ve bu yüzden önemli. Biz bu adımlara ancak üniversitelere yerleşerek cevapverilebileceğini düşünüyoruz. Yerleşme meselesinibiraz açarsam, solcu öğrenciler bugüne kadar üniver-sitelerde ciddi bir güç olup, üniversitenin onurunutemsil etmiş olsalar da, yaygınlaşma ve üniversiteninkopmaz bir parçası olma konusunda ciddi eksikleresahiplerdi. Artık bunu aşmak zorundayız veaşabileceğimize dair gerçek emareler var. Mücadeledegereksindiğimiz bir başka önemli unsur ise ideolojikderinlik. Artık yalnızca “protestocu gençler” olarakgörülmeyi kabul edemeyiz. Ülke gündemlerine ilişkindaha fazla konuşmak, daha fazla üretmek zorundayız.Bugün dahi üniversitelerden çekinen AKP, gençliğinortaya çıkacak üretkenliği karşısında kaçacak delikarayacaktır.

GENÇLİK MUHALEFETİ

1-) Bugün üniversitelerde uygulanmak istenen modeliYÖK ile hesaplaşma ya da bir demokratikleşme olarakanlamlandırma veya sıfatlandırma mümkün değildir.Yaşanan sürece baktığımızda evet YÖK denilen ucub-eye karşı adımların atıldığını görüyoruz. Ancak atılanbu adımlara baktığımızda demokratik kamusal nite-

likli eğitim sağlanması, üniversitelerin bu bağlamdayeniden düzenlenmesi gibi bir durumun varlığındansöz edemeyiz. 1980’de gerçekleştirilen faşist darbeninsonrasında üniversitelerdeki eleştirel düşünceyi vemuhalif havayı dağıtmak için kurulan YÖK’ün yerinebugün kurulmak istenen mekanizma, üniversitelerisermayenin arka bahçesi haline getirmek isteyen AKPve Cemaat yanlılarının yönetimlerinde bulunduğumikro oligarşilerin yaratılmak istendiği birmekanizmadır. Çetinsaya’nın bahsi geçenkonuşmasına da baktığımızda demokrasi, insan haklarıya da özgür düşünceden değil finansallaşma gibi birdurumun nasıl sağlanması gerektiğinden bahsedilmek-tedir. Özetleyecek olursak bugün üniversiteler gerici,piyasacı yönelimler ekseninde ve baskıcı bir biçimdeyeniden inşa edilmekte, bu da demokrasi kılıfıylasunulmaktadır. Her geçen gün bir başka üniversitedengelen polis saldırısı haberlerine de bakacak olursakmeselenin iç yüzü açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Buişin YÖK’le hesaplaşma ya da demokratikleşmeolduğunu iddia etmek, meselenin ne olduğunubilmemek veya meseleye sermayenin gözünden bak-mak demektir.

2-) 6 Kasım denilince aklımıza sadece 80 darbesisonrasında kurulan ve bugün artık AKP ve Cemaatyanlıları tarafından değiştirilmeye çalışılan YÖKgelmemelidir. Burası hayati önem taşımaktadır. Dünkurulan YÖK ile bugün oluşturulmaya çalışılan modelaslında sermayenin ya da egemenlerin devamlılığıaçısından bir süreklilik arz etmektedir. O nedenle 6Kasım’ın anlamı burada açığa çıkmaktadır. Bir yandafaşist cunta tarafından kurulan YÖK diğer yandabugün onun yerine sermayenin yeni yönelimlerineuygun inşa edilmeye çalışılan bir model var. Yapmamızgereken bütünlüklü bir mücadele perspektifiyle bu ikiyapıyı da ortadan kaldırma mücadelesi olacaktır. Busüreci bu bağlamda okumak ve adımlarımızı bu para-digmadan yola çıkarak atmamız gerekmektedir. DünEvren YÖK’ten ne murat ediyorsa bugün de Erdoğanyeni modelden onu murat etmektir. İktidarınısağlamlaştırma adına sermayenin çıkarlarını korumaadına atılacak her adım bizim özgürlüğümüzü ortadankaldıracaktır. O nedenle Gençlik Muhalefeti olarakşunu iyi biliyoruz ki üniversiteleri özgürleştirmekgerici piyasacılığı karakter haline getirmiş olanlarındeğil bizlerin yani demokratik kamusal eğitim isteyen-lerin yapabileceği bir iştir. Son söz olarak her zamandediğimiz gibi Gençlik Muhalefeti 11. Tez’dir bugün11.Tez olmak ise uydurulan bu demokrasi yalanlarınakarşı ‘Kral çıplak’ demekten geçmektedir.

16KAMPÜSg a z e t e s i

Türkiye’de üniversiteler kritik bir süreçten geçiyor. Bir yandan öğrencilerin çıkarınaymış gibi gözükençeşitli adımlar atılırken üniversiteler adım adım sermayedarların denetimine sokuluyor ve öğrencileri,akademisyenleri ve üniversite çalışanlarını zorlu bir süreç bekliyor. Biz de bu sürece dair çeşitli gençlikörgütlerinin değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istedik.

Üniversite hayatı her genç için ayrı birönem, ayrı bir nitelik taşır. İnsanhayatındaki en önemli dönemeçtir ve de.

Kadınlar için ise apayrı olgudur üniversite. ‘Yu-vadan uçuştur.’ Kozadan çıkmaktır. Genç kadın her ne kadar artık özgürleştiğini zan-netse de aslında durum hiç de öyle değildir. Hayatın her alanına sirayet etmiş olan eşitsizliksonuçları daha tercih döneminde karşısına çıkarkadınların. Şehir dışı istemesiyle başlar önce.Çıkmamalı, babasının dizinin dibinde okula gidipgelmeli, ikinci öğretim mi, katiyen olmaz! Kızkısmının gecenin bir yarısı ne işi var sokaklarda!Sanki suç ona sokakları dar edenlerde değil deondaymış gibi.Genç kadın 2. aşamaya geçtiğinde ise bir adımatlamış olması hiçbir şeyi değiştirmez aslında.Kampüse girdiğinde burası bilim yuvası, buradakiinsanlar farklı, daha eşitlik daha özgür bir or-tamda olacağını düşünürken; hocalarınınkullandığı dilden, yurtlarda yapılan muameleye,kadar her şeyin yine tek bir cins üzerindenşekillendiğini görür. Eğer seçtiği bölümöğretmenlik hemşirelik gibi toplumun kadınabiçtiği bir meslek değilse garipsenir, kadın nasılinşaat mühendisi olabilir? O erkek işidir! Kadındediğin ya büroda, ya okulda, ya hastanedeolmalıdır. Derslere girdiğinde ise önce kitabını açar ve birüniversite hocasının kitabında “Sevgililikfahişeliğin ön aşamasıdır.” diyebildiğini görür.Hocaların erkek diliyle ders anlattıklarını ve de.En güzel notları o tutmalıdır çünkü “kızlar güzelnot tutar.” ödevler varsa bunu kadınlar yapmıştır.Ama bir tartışma konusu varsa onu erkeklertartışır çünkü sözün ‘eri’ onlardır. Okul dışındaçalışacaksa eğer bakımlı, alımlı, güzel olmalıdırçünkü kadın olduğu için yapacağı işten önce bun-lar gelir. Kıyafet mi? Kadın hiçbir zaman kendi

karar veremez ne giyeceğine. Evden çıkarken anasıbabası karışır o ne etek, o ne makyaj! Ya da teset-türlüyse okula gittiğinde kapıda çıkartırlar. Yurt mevzusu kadınlar için her zamanlar ayrı birtravmadır. Hala bekaret testine varanuygulamaların olduğu bir toplumda yaşadığımızıdüşünürsek; zaten böyle olmaması işten bile değil!Bir kere binaları yan yana olan kız yurduyla erkekyurdunun giriş saatleri aynı değildir. ‘Kız’ olan herzaman daha erken girmelidir çünkü onunkoruması gereken bir namusu vardır. Onun dabaşgardiyanı yurt müdirendir. Geç kaldığında dayurt idaresinin şüpheli bakışlarına maruz kalmak,onlara nerde olduğunu kanıtlamak, anlatmakzorundadır kadın. İster eve ister yurda olsun geçgeldiğinde dışlandığı, hor görüldüğü için kendiniispatlamak zorundadır kadın. Kadınların kaldığıyurtta muntazam bir şekilde yoklama yapılırken;erkek yurdunda rutin yoklama olan imza biletoplanmaz. Yurdun bahçesinde bile bir kadınla birerkek yan yana duramaz ister arkadaş ister sevgiliolsun. Hele bir de erkek arkadaşlarının evine migitti kadın, ya da erkek arkadaşının; ondan kötüsüyoktur artık güven olmaz onun gibilere. Erkekarkadaşlarıyla eve çıkmak mı, yok artık! Tabi bir de erkekler var kampüste ki onlarıngözünden de kadın bir ‘eğlence’ aracı.

Peki kadınlara düşen ne?Sınavlarında bile hangisi bir kadın özelliğidir diyesorup cevabının gevezelik olarak ayarlama cüre-tine sahip olan, tecavüze uğramış üniversitelikadını mühürleyip Adli Tıp’a gönderen,tecavüzcüleri, tacizcileri koruyup parasız eğitimisteyen üniversitelileri senelerce cezalara çarptıranbu eril güce yukarıda saydığımız durumkarşısında, kadınların olanların peşine düşmek;kampüsleri, sokakları, geceleri almak!

KAMPÜSg a z e t e s i

Tecavüze uğramış üniversiteli kadını mühürleyip Adli Tıp’a gönderen, tecavüzcü-leri, tacizcileri koruyup; parasız eğitim isteyen üniversitelileri senelerce cezalara çarptıran bu eril gücekarşı kadınlara düşen, onların olanların peşine düşmek; kampüsleri, sokakları, geceleri almak!

Sinem Şahin

KAMPÜSTE KADIN OLMAK

17

Kadınların, her geçen gün hayatın heralanında geri plana itildiği, ezildiği,sindirilmeye çalışıldığı bir dünyadayaşamaya devam ediyoruz. Bu zulümevde koca-baba dayağı, işte patron ta-cizi, okulda toplu tecavüze kadar bilevarabiliyor. Her gün yeni bir kadıncinayeti haberi duymak, her gün yenibir tecavüz haberi duymak artık bizleriçin olağanlaştı. 50 saniyelik kısahaberlerle öğretmen, öğrenci tecavüz-lerini hayatımıza yerleştirmeyeçalışan, normal kılmaya çalışan sistemve onun kölesi medya, bizlere çocukyaşta tecavüze uğrayan Ö.Ç ve N.Ç’yi,boncuk yutarak öldü denilen 3yaşındaki Dilan’ı unutturmayaçalışıyor. Türkiye’de ortalama her güncinayete kurban giden kadın sayısıüçe, intihara zorlanan kadınlarla be-raber bu sayı beşe yükseliyor. Bizlerkocası tarafından baltayla parçalananGülay Armağan’ı, sahurda yoğurtalmadığı için öldürülen Kezbanİncebacak’ı unutmayacağız. Dilan’ındavasının üstünün kapatılmasına izinvermeyeceğiz; Tecavüzcüsününkafasını kesip köy meydanına atanNevin’in meşru müdafaasının yanındadurup, erkek devletle ve onunaygıtlarıyla savaşmaya devam ediperkek devlet şiddetiylebarışmayacağız.

ERKEK ŞİDDETİ SON BULSUN

KAMPÜSg a z e t e s i

Sene 2008; yaz aylarında yani bütün öğrencilerin okullarında olmadığıbir dönemde YÖK bir dahaki sene %500’lere varan harç zamlarıuygulamasına devreye sokacağını resmi sitesinden bildirmişti. Her

zaman üniversitelerine sahip çıkan GENÇ-SEN’liler Türkiye’nin dört biryanında eylemler yapıp harç zamlarına ilişkin kararların alınacağı Ankara’-daki Bakanlar Kurulu toplantısına girmek istediklerini söylediler. Harçlaradeğil maaşlara zam diye haykıran GENÇ-SEN halkın da desteğini arkasınaalarak harç zamlarını %500’den %8’e indirdi ve ekledi; HARÇLARIKALDIRACAĞIZ!

Sene 2011; harçlara merkezi bir zam yapılmamıştı fakat bir dersi biden fazla aldığınızdaekstradan ücret ödemeniz gerekiyordu. Üstelik bu uygulamaya yasadan önceki durum daeklendi ve bu yasa çıkmadan önce ders tekrarı yapan binlerce öğrencinin harç paraları

bin liranın üstüne çıkmıştı. Yasanın geçmişe yönelik uygulamaları iptal edildi ve fazladanalınan paralar öğrencilere geri ödendi.

Sene 2012; 1. öğretim ve açık öğretimde okuyan öğrenciler içinharçların kaldırıldığı duyuruldu. Açık öğretim öğrencilerinden farklıbir ad altında ücret alınırken 2. Öğretim öğrencileri zamlı tarifeden

harç ödemeye devam etti. Mücadelemiz kısmi anlamda başarıya ulaştı veparasız eğitim hakkımızı alana kadar mücadelemiz devam edecek!

NELER YAPTIK? NELER ETTİK? 18

KAMPÜSg a z e t e s i

6Kasım YÖK’ün kuruluş yıldönümünde binlerce öğrenci‘Söz, Yetki, Karar Gelecek Bizimdir’ diyerek YÖK’e karşımücadeleyi devam ettirdi.

4Aralık 2010; Tayyip Erdoğan rektörlerle sözdeYÖK reformu için Dolmabahçe’de BaşbakanlıkOfisi’nde bir görüşme yaptı. Görüşmede rektör-

ler söz almazken içerde üniversitelerin gerçek temsilci-leri yani öğrenciler, öğretim üyeleri yoktu. Söz, yetki,karar hakları için toplantıya girmek isteyen GENÇ-SEN üyelerine polis sert bir şekilde müdahale etti.Çok sayıda arkadaşımız yaralanırken bir arkadaşımızbebeğini kaybetti. Söz hakkını kullanamayanöğrenciler daha sonra meclise yürüdüler ve burada ilkbaşta meclise alınmazken yaklaşık iki saat sonraöğrenciler adına bir kez daha haykırdılar nasıl birüniversite istediklerini. Cumhurbaşkanı Köşkü’ndePorsche sahibi öğrenci temsilcileri ile görüşmeler ya-parken Tayyip Erdoğan’da öğrencilerden kaçmak içinErzurum’da bir toplantı düzenledi. İki toplantıya dagiden GENÇ-SEN’liler üniversitelerin asıl temsilcileriolmadan tartışma yapılamayacağını bir kez dahasöylediler.

GENÇ-SEN 30 Mart 2012 tarihinde ‘’Tutuklu ÖğrencilerleDayanışma Konseri’’ düzenledi. Konserin bütün gelirlerisayısı yedi yüze yaklaşan tutuklu üniversite öğrencilerine

gönderildi. Kardeş Türküler, Onur Akın, Bandista, Bajar, İsmailHakkı Demircioğlu ve ENTU şarkılarıyla, Mehmet Özer şiirleriylegeceye destek verirken birçok sendika, siyasi parti, aydın, sanatçı veakademisyen geceye destek verdiğini söyledi. Yaklaşık dört binkişinin katılımıyla gerçekleşen konser, coşkusu ve duyarlılığıylahapishanedeki öğrencilerin asla yalnız yürümeyeceğini bir kez dahakanıtlamış oldu.

Sene 2012; Hükümet bir gecede Fen-Edebiyat Fakültelerinde formasyon hakkını kaldırdığınıilan etti. Geçmişe dönük hak gasplarına da içeren bu karar GENÇ-SEN tarafından birçokfakültede protesto edildi. Geri adım atan YÖK bu kararın bundan sonra geçerli olacağını

açıkladı.

Sene 2012; 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramını GENÇ-SEN ülkenin dört bir yanında öğrencilerin taleplerini işçilerin talepleri ile birleştirdi ve meydanları doldurdu.Taksim 1 Mayıs’ında GENÇ-SEN Korosu Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte sahne aldı ve yüz binlerce insanı coşturdu.

19

Genç-Sen: Merhaba, Sokak SanatçılarıDerneği olarak İzmir’de faaliyet göstermek-tesiniz. Derneğin kuruluş amacı ve

işleyişine dair bilgi alabilir miyiz?

SSD: Merhaba. Evet, şimdilik kurumsal anlamdaçalışmalarımızı İzmir’de sürdürmekteyiz. SokakSanatçıları Derneği çeşitli sanat dallarında kültürelçalışmalar yapmak, sanatçılar ve sanat dalları arasındadayanışmayı yükseltmek amacı ile kurulmuştur. SokakSanatçıları sanatın her türünde disiplinler arası üretim-lere öncelik verir. Kapitalist üretim tarzının üretimsürecini parçalayan aşırı uzmanlaşmış yapısı işçilerinyabancılaşmasına nasıl neden oluyorsa, uzmanlaşmışsanat üretimi de ilham perilerini bekleyen yüce ve dahisanatçı figürüyle, aynı yabancılaşmayı yaratmaktadırdiye bakmakta ve bu bağlamda disiplinler arasıçalışmayı, yabancılaşmayı aşmanın araçlarından birisiolarak değerlendirmekte olan Sokak Sanatçıları sanatımümkün olduğu kadar aracı kurumlardanbağımsızlaştırarak doğrudan toplumla buluşturmanınyollarını araştırmaktadır. Bu açıdan sokağınözgürleştirici, paylaşımcı yanını değerlendirerek üre-timlerini öncelikle olması gereken yerde, yani sokaktasergiler. Bunu da ancak tam anlamıyla bağımsız olarakortaya koyabilir.

Genç-Sen: SSD ne zaman yola çıktı?

SSD: 2004 yılından bu yana çalışmalarını ağırlıklıolarak Sokak Orkestrası temelinde sürdüren SokakSanatçıları, çeşitli disiplinleri de yoluna katarak 2009yılında dernekleşme kararı almıştır. O süreçten buyana Sokak Sanatçıları olarak bir arada faaliyet yürüt-mekteyiz. Dernekleşme öncesi de bu minvalde kolektifçalışmalara imza atan ekibimiz, dernekleşme suretiyleçalışmalarını daha düzenli, kapsamlı sürdürebilme vekimliğini daha net ortaya koyma yolunu tercihetmiştir. Aynı zamanda kendi kulvarında yaşadığı bellibaşlı sıkıntıları da bu meşru zemin üzerinden giderm-eye çalışmaktadır.

Genç-Sen: Dernek bünyesinde eğitmenlertarafından çeşitli kurslar verilmekte.Aktif olankurslarınız nelerdir?

SSD: Dernek üyesi olup alanlarına hakim ve deney-imli eğitmen arkadaşlarımız tarafından şuanda,gitar,yan flüt, bağlama, temel piyano ve armonieğitimleri verilmektedir. Ayrıca dönem içinde çeşitli,fotoğraf, edebiyat, drama, film okumaları, tasarım veritim atölyesi gibi serbest workshop çalışmalarımız dabulunmaktadır. Alanında kendini kanıtlamış

eğitimciler eşliğinde gerçekleştirilen çalışmalar sonu-cunda sunum yapılmaktadır. Ayrıca daha da gelişkinçalışmalar yürütebilmek için sürekli araştırma ve beyinfırtınası yapmaktayız.

Genç-Sen: Özellikle son süreçte sıkça şahitolduğumuz sokak sanatçılarına müdahale hususunu veSokak Sanatçıları Derneği olarak bu anlamda durumunasıl değerlendirdiğinizi ve esas aldığınız duruşu kısacaaktarabilir misiniz? SSD: Aslında her dönem var olan ancak sizin dealtını çizdiğiniz gibi son süreçte iyiden iyiye artansokakta sanatını icra ederken kolluk güçleri tarafındanson derece keyfi uygulamalara, para cezalarına,tehditlere, enstrmanlarını tahrip edilmesine maruzkalan sanatçılara yönelik pervasız müdahalelerinşahidiyiz. Elbette dernek olarak sadece şahit olmamızkafi değil. Misyonumuz gereği dernek olarak, bu türdurumların otomatikmen müdahili oluyoruz.Uygulamaları geri çektirmeye ve sonraki süreçte olasıdurumları önlemeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Herşeyden önemlisi de inatla sokakta var olmaya devamediyor ve ettirmeye çalışıyoruz..Hatırlayacaksınız, en son pandomim sanatçısı İlkerKılıçer arkadaşımız mim gösterisini yaparken, zabıtatarafından‘kabahatler kanunu’ gereğince çevreyirahatsız etmek ve çevre kirliliği oluşturmak suçundan82 TL ceza aldı. Sokak Sanatçıları Derneği olarak buolayla da yakından ilgilendik. Dayanışma gösterdik vekamuoyu yaratılmasına da yardımcı olduk. Ancakdaha sağlıklı bir işleyiş için, her alanda olduğu gibi bu-rada da örgütlü mücadele vermeliyiz! Hep birliktekarşı duruş göstermeli ve sahiplenmeliyiz! Bu anlamdasokakta sanatını bağımsızca sergilemek isteyenarkadaşlarımızı ortak sorunlarımıza ortak çözümlersunabileceğimiz daha güçlü bir duruşsergileyebileceğimiz alana davet ediyoruz. Kendisini‘Sanat’ şehri olarak tarifleyen, ancak ayrımcı ve sonderece absürtleşen uygulamalara damgasını vuranİzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kendi bünyesinebağlı(!) ve zaman zaman şoven eğilimler de gösteren‘sokak sanatçıları’na her türlü imkanı sağlayıp,bağımsız sanat icra etmek isteyen diğer sanatçıları ken-disine tehdit unsuru gören ve sindirmeye çalışan zih-niyeti de abestle iştigaldir. Benzer uygulamalar ilekuşkusuz ki diğer büyükşehirler başta olmak üzere heryerde, gün aşırı karşılaşmaktayız. Her yerde olduğu gibi sokağa baskının da açıkçayükseldiği bu dönemde, kendinden başka hiçbir akılürününe tahammül edemeyen ve sindirmeye çalışanbu zihniyetin karşısında hep beraber durmalıyız!Hastalıklı ve panik halindeki bu zihniyetten doğanyaklaşımları, senelerdir sokakta haklı taleplerinihaykıran tüm emekçi kesimlerin nasibini aldığı müda-

halelerden, poşu taktığı için gözaltına alınıp, örgütüyeliği gerekçesiyle 11 yıl 3 ay’a mahkum edilenCihan Kırmızıgül davasından, 4+4+4’e hayır! diyesokağa çıkan öğrencilere yapılan müdahalelerdenfarklı, birbirinden bağımsız münferit olaylar gibideğerlendiremeyiz. Bu nedenle de her alanda örgütlütavır göstermeliyiz!Ağırlıklı olarak İzmir’de faaliyet yürüttüğümüzden şuaşamada ne yazık ki her yere yetişemiyoruz. Ancakderneğimizin yapısı şubeleşmeye müsaittir. Bu an-lamda diğer illerdeki müdahalelere karşı etkisizyakınmalardan ziyade daha örgütlü bir duruşu benim-seyen sanatçı arkadaşlarımızdan talep geldiği takdirdekendi yerellerinde de derneğin işleyişini sürdürebilir-ler. Tabii ilkesel olarak dernek tüzüğüyle çelişmedikleritakdirde.

Genç-Sen: Tüzüğünüzde esas aldığınız kriterleriöğrenebilir miyiz?

SSD: Şimdilik http://sokakorkestrasi.com/ olan in-ternet adresimizde de belirtmiş olduğumuz üzerederneğimiz, Sokak Sanatçıları Derneği, devletlerden vehükümetlerden bağımsız bir örgüttür. Irk, dil, din ve benzeri hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm“sanatçıların” enternasyonalist dayanışmasını savunur. Rönesans’tan günümüze kadar ortaya çıkan toplum-dan bağımsız sanatçı kavramını eleştiriye açar veyabancılaşmaya karşı ortak mücadele eder. Sokak Sanatçıları Derneği, sanatı insanın temel haklarıarasında kabul eder; insanın yeniden insanlaşmasınınve özgürleşmesinin bir alanı olarak görür.Her koşulda ve dünyanın her yerinde toplumlarınkültürlerini özgürce geliştirebilmelerini savunur. Sanat alanında da kapitalizme, şovenizme, militarizmeve kadınlara yüklenen cinsiyetçi rollere karşı mücadeleeder. Kültürel sanatsal toplulukların kendilerini ifade ede-bilmelerinin önündeki engellere karşı mücadele ederve onların örgütlenme özgürlüklerini savunur.

Genç-Sen: Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.,

SSD: Biz teşekkür ederiz. Sokaklarda buluşmaküzere…

Sokak Sanatçıları Derneği iletişim ve Adres:

www.sokakorkestrasi.com

TEL: 05347625590 – 05059106264

Cumhuriyet Bulvarı No:54 Büyük Kardıçalı Han 1.Kat No:101 Gümrük/İZMİR

Sanat’ı kapalı kapılar ardından çıkarıp sokağa taşımak için mücadele veren Sokak Sanatçıları Derneğiile son süreçte artan sokak sanatçılarına müdahalelere karşı derneğin izlediği politikaya ve hedeflerinedair söyleştik. SSD adına, sorularımızı dernek başkanı Ceren İncedursun yanıtladı.

KAMPÜSg a z e t e s i

SOKAK SANATÇILARI İLE SÖYLEŞİ20

2012 yılının Mart ayında dünyanın konuşmaya başladığı 7 üyeli feminist bir punkgrubu olan ''Pussy Riot'' şarkılarından çok grubun muhalif kimliğiyle tanındı. RusyaDevlet Başkanı Putin'i eleştiren şarkılar yaptıkları ve izinsiz gösteri düzenledikleri için

grubun 3 üyesine 2'şer yıl hapis cezası verildi. Federal savcı ise ceza nedeninin “tanrıyla alayetmek” olduğunu söylüyordu.7 kadının bir araya gelmesinden oluşan müzik grubunun ilk icraatı, sokakta “punk duası”şarkısını söylemek olmuştu. Bu arada grubun eylemlerinin de müziklerinin de doğaçlamakarakter taşıdığını belirtmeden geçmeyelim. Şubat ayında öğle saatlerinde, başkent Moskova sokaklarında yürüyen birisi Pussy Riot'utanımaması mümkün değildir. Çünkü grubun 7 üyesi de Kurtarıcı İsa Katedrali’ne girip,protesto eylemlerini gerçekleştirdiler. Aslında protesto edilen, Putin'e destek veren dini lider'Patrik'ti.Onlar müzik yapan ve hayatlarını etkileyen şeylere karşı tepkilerini dile getiren punkçulardı.Çoğu insan, verilen ağır cezalardan sonra Pussy Riot üyelerinin susacağını zannetti. Fakatonlar yaptıkları doğaçlama müziğin ve muhalif söylemlerinin “volume” ayarıyla

oynamadılar. Yaşananlar onlara ne mi kazandırdı? Cevap tam anlamıyla; Bütün dünyanındesteğini! Madonna'dan, Yoko Ono'ya kadar sanat camiasının ve Fransa'dan, Bakü'yekadar farklı kesimlerden sayısız insanın sempatisini kazandılar…Hayat bir kez daha gösterdi ki; hangi çerçeveden bakarsanız bakın, müzik yargılanamaz. Birkesim; müziğin insan bedenine ve ruhuna iyi geldiğini söyler. Bir kesim; onun tanrınınsözcükleri olduğunu söyler. Bir kesim; dünyada bir şeyler değişecekse bunun asla müziksizolamayacağını söyler. Müzik evrenseldir, müzik görecelidir. Bizler sevdiğimiz müzik tür-lerini yargılamayız ve diğer insanların sevdikleri müzik türlerini yargılama hakkınıkendimizde bulamayız. Dünyanın dört bir yanında, Pussy Riot’un başına gelenlere ben-zeyen uygulamalarla karşılaşabiliriz. Fakat bizim dinlediğimiz müziği, yaptığımız müziğikimsenin yargılamasına izin vermeyeceğiz. Bütün bu yaşananların sonunda bize getireceğisonuçlar ne olursa olsun, mücadeleye devam etmek gerekir.George Sand’in dediği gibi: “Eğer sanatta yalnız bir okul, bir görüş olsaydı; yeni cüret vetecrübelerin olmamasından dolayı, o çabuk mahvolurdu.”

KAMPÜSg a z e t e s i

Milyonların gönlünde taht kuran Türk Halk Müziği bestecisi, söz yazarı veyorumcusu Neşet Ertaş bir süredir onkoloji kliniğinde tedavi gördüğüİzmir’de hayatını kaybetti. 74 yaşındaki ozan, kendi isteği üzerine,

babasının ayakucunda toprağa verilirken, memleketi Kırşehir’de düzenlenen cenazetörenine on binlerce yurttaş katıldı. Kendisi Alevi olan Ertaş’ın cenazesinin, Sünni ge-leneklere göre defnedilmesi ise ustanın son yolculuğunda kendisine yapılmış birsaygısızlık olarak akıllarda kaldı.Küçük yaşlardan itibaren kendisi gibi ozan olan babasının ve dayısının etkisiylemüziğe yönelen Ertaş, türkülerinde İç Anadolu’daki insanların hayatında yer tutanaçmazları, yoksulluğu ve aşkı içtenlikle işlerken, Yaşar Kemal’in kendisine uygungördüğü “bozkırın tezenesi” yakıştırması herkesçe kabul gördü.Daha önce kendisine verilmek istenen “devlet sanatçısı” unvanını reddetmiş olan vehayatının hiçbir döneminde devletlilerin takdirini kazanma gayesi gütmeyen Ertaş,“halkın sanatçısı” olarak gönüllerde özgün bir yer edinmişti. Genç-Sen de geçen sene düzenlediği '' Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma Konseri”neErtaş’ı davet etmişti. Kendisi de katılmayı çok istediğini, böylesi bir konuda ismininistenilen her yerde kullanılabileceğini belirtmişti. Fakat menajerinin, sağlıksorunlarından dolayı konsere katılmaması gerektiğini belirtmesinden sonra,sendikamız da Ertaş'ın sağlığının daha önemli olduğunu belirtip, tutuklu öğrencileradına ustaya teşekkürlerini sunmuştu.O, hem insanlara karşı alçakgönüllü davranmayı hem de inandığı değerleri eğilmedensavunmayı bir arada becerebilen ender insanlardandı.

BOZKIRIN TEZENESİ VEDA ETTİ

PUSSY RIOT’A ÖZGÜRLÜK!

urc

an

kn

isa

n

19. Altın Koza Festivali’nde, Maraş Katliamı'ndan etkilenen bir ailenin hikayesini anla-tan “Babamın Sesi'' filmiyle beraber aklımızda kalan bir diğer güzel film '' GözetlemeKulesi'' idi kuşkusuz. Gözetleme Kulesi, Toronto Film Festivali’nin hemen ardından,

Türkiye prömiyerini Altın Koza Festivali’nde yapmıştı. Filmde; yangın gözetleme kulesinebekçi olarak sığınan Nihat’la, otobüslerde hostes olarak çalışıp, Tosya’daki küçük bir otogarasığınan Seher’in suçluluk duygularına karşı kendi kendilerine verdikleri savaşı, artık birbir-lerinin şahitliği altında yapmak zorunda kalışları konu ediliyor.Başrollerinde Olgun Şimşek ve Nilay Erdönmez’in yer aldığı filmde, onlara diğer rollerde;Menderes Samancılar, Kadir Çermik, Laçin Ceylan, Rıza Akın, Mehmet Bozdoğan veMehmet Mola eşlik ediyor. Filmin yönetmenliğini yapan Pelin Esmer, performansıyla festi-valde en iyi yönetmen ödülünü aldı. Yönetmenden biraz bahsetmek gerekirse, 1972 İstan-bul doğumlu olan Esmer, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun olduktansonra, bir yıl süreyle Yavuz Özkan’ın sinema atölyesine devam etti. Uzun metraj kurmaca,

belgesel ve reklam filmlerinde yönetmen yardımcısı olarak çalıştı. 2002’de çektiği ilk belge-sel filmi olan "Koleksiyoncu” yurtiçi ve yurtdışında pek çok festivale davet edildi.

2005 yılında Arslanköy’de tiyatro yapan kadınları konu alan ilk uzun metraj belgesel filmi“Oyun”’u çekti. “Oyun” birçok festivale davet edildi ve aralarında Tribeca Film Festivali“En İyi Yeni Belgesel Yönetmeni” ödülü de dâhil pek çok ödül aldı. 2007’de davet edildiğiCannes Festivali Cinefundation’da ilk uzun metraj kurmaca filmi “11’e 10 kala”nınsenaryosunu yazmaya başladı. 2009’da tamamlanan “11’e 10 kala”nın uluslararası premieriSan Sebastian Festivali’nde yapıldı ve daha sonra yurtiçinde ve yurtdışında pek çok festi-valden ödülle döndü. Çekimlerini Tosya’da gerçekleştirdiği “Gözetleme Kulesi”ni 2012’detamamladı.

Film gösterimin ardından Yönetmen Esmer ve oyuncular sahneye çıkarak, seyircilerinsorularını cevapladı. Bir seyircinin, “Filmde argo sözler fazla olmamış mı?” çıkışınınardından, filmin genç oyuncusu Barış Hacıhan, “Filmde konusu geçen insanlarınhayatının çoğu argoyla geçiyor. Çok düşündük ama inanın, o küfürlerolmasaydı ben karşınızda bu kadar rahat konuşamazdım” dedi.Büyüme, hayatı anlama, öğrenme, realiteyi anlama üzerine kuruluGözetleme Kulesi'nde, arafta kalmış iki gencin hikâyesi anlatılıyor.Olgun Şimşek usta oyunculuğu ile bir kez daha izleyenleri ekrana kil-itlemeye devam ediyor. Şimdiden herkese iyi seyirler… 21

FESTİVALDEN AKILDA KALAN: GÖZETLEME KULESİ

KAMPÜSg a z e t e s i 22

Son dönemde Alevilere karşı gerçekleştirilensaldırıları ve bu saldırılarda AKP’nin rolünüve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

SERCAN AYDOĞAN:Dünya ülkelerinde ve bölgede yükselen gericiliğinTürkiye'de benzer koşulları yaratması kaçınılmazdı.Geçmişte, Maraş örneğinde olduğu gibi Alevi halkınekonomik faaliyet alanlarını kısıtlamak, onları tehciretmek, AKP hükümetinin temsil ettiği geleneğinönemli bir özelliğidir. Anayasanın mevcut yapısı itibariile hükümet değişikliklerinin hiç bir yaraya merhemolmayacağı ortada. İktidar, saldırılara çanak tutan birkonum aldığı sürece Aleviler, “öteki” olarak her türlüsaldırıya maruz kalacaktır.

Alevi gençlerin günlük hayatta, eğitim hayatındave iş hayatında karşılaştıkları sorunlar nelerdir?Bugün nasıl bir Alevi gençlik profilinden bahsede-biliriz?

SERCAN AYDOĞAN:Aleviliğin farklı bir inanç, kültür olduğu anlayışının,geçmişten beri inkâr edilmesi, onu Sünnilik içinde er-itme, yok etme çabaları, Alevilerin de çok yönlüsıkıntılar yaşamasını sağlıyor. Okulda öğretmen, işyerinde patron tarafından, araçları farklı ancakamaçları aynı olan sorunlar çıkarılıyor. Örneğin çokbasit olarak; Alevi bir çocuk, okulda inancınıarkadaşına anlatmak istediğinde, tarihsel olarak birtakım çekincelerin olduğunu düşünerek kendikabuğuna çekiliyor, çekilmek zorunda kalıyor. Kapalıyaşamayı seçiyor; inancından bahsetmemenin daha iyiolacağı yönünde bir yargıya varabiliyor kendi zih-ninde.

Bu sorunlar karşısında Alevi gençliğinin taleplerinelerdir? Sizce Alevi gençler nasıl bir duruşsergilemelidir? Mevcut örgütlenme araçları sizceAlevi gençliğin ihtiyaçlarına yanıt üretiyor mu?

SERCAN AYDOĞAN;Alevi gençleri kendince, özgür bir şekilde, Alevilikler-ine müdahale edilmeksizin yaşamak istiyor. Ehl-ikitap inançlardan, nasıl kendilerini tanımlamaları is-tenmiyorsa, Aleviliğin de başkaları (özellikle iktidar veoluşturduğu yapılar) tarafından bir kalıba sokulmasınıistemiyor. Alevi gençler, yaşanan saldırılara karşı önce-likle kendi içlerinde bir birliktelik sağlamalı ve buçabasında Alevi gençliğine destek olan STK'lar ve par-tilerle de kesinlikle ortaklaşmalıdır. Tam anlamı iledeğilse de en azından belli bir düzeyde bu ortaklaşmamümkündür. Günümüz örgütlenme araçlarınıngençliğin tamamını ya da topyekûn Alevileri bir arayagetirmesi olanaksız. Alevilerin, kendi özgün yollarını,koşulların gereksinimine göre şekillendirmesi gerek-mekte. Bu çok zor bir yol değildir, kişinin kendigeçmişimizdeki öznelere, siyasal aktörlere bakmasıyeterli olacaktır. Sürek bin bir olsa da, Yol birdir. Birarada kendi örgütlerimize sahip çıkarak, örgütlü ol-makla sıkıntılarımızı aşabiliriz...

Son dönemde Alevilere karşı gerçekleştirilensaldırıları ve bu saldırılarda AKP’nin rolünü ve tu-tumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

CEM KARTAL; Öncelikle gazetenizde bu konuyla ilgili bize yerayırdığınız için teşekkür ederiz. Özellikle bunu üniver-siteli gençlerin düşünmesi bizim için ayrı bir önem arzetmektedir.

Son dönemde Aleviler; evlerinin işaretlenmesi, linçgirişimleri, karalamalar vs. ile açık hedef halinegetirilmiştir. Aslında sürecin bu noktaya varacağınıöngörmek için kâhin olmaya gerek yoktu; memleke-timizin topraklarında kin ve nefret yüz yıllardır kendi-sine yer bulmuştur. Sonuçta biz AKP’yi Osmanlı’dan,Tayyip Erdoğan’ı ise eli kanlı padişahlardan farklı gör-müyoruz. Dün de varlardı, bugün de varlar, yarın daolacaklar. Fakat bu dönem Alevilere yapılan saldırılardaha bilinçlice ve organize yapılıyor. Son Suriyeolaylarıyla beraber, saldırılar hızla tırmanmaktadır vetehlikeli bir sürece girmekteyiz. Siyasi iktidar bu olay-lara çanak tutmaktan öte, direkt olarak içinde yeralıyor. Bu da halkın Alevi olsun Sünni olsun her kesi-mini tedirgin etmektedir.

Alevi gençlerin günlük hayatta, eğitim hayatındave iş hayatında karşılaştıkları sorunlar nelerdir?Bugün nasıl bir Alevi gençlik profilinden bahsede-biliriz?

CEM KARTAL;Ülkenin bu kaotik durumunda Alevi gençleri geçmişteolduğundan daha çok etkilenmiş hayatta var olmakaygısı yaşama içgüdüsü kendilerini gizlemelerine,başka bir kültürüyle yaşamalarına neden olmuştur.Alevi gençleri mahalleden başlayarak okul hayatları veiş hayatlarında ikinci sınıf insan durumunadüşürülmeye çalışılmaktadır, hatta ileri ve solunsurların zayıf olduğu bölgelerde, bu sorun daha ağırbir biçimde yaşanmaktadır.Bununla ilgili binlerce örnek olay gösterilebilir. Bizşunu iyi biliyoruz bu memlekette hâla Alevidüşmanlığı yoğun bir biçimde devam ediyor ve ede-cektir. Siyasiiktidarların“Aleviler bizimkardeşimizdir,canımızdır”yalanlarınainanmıyoruz,kardeşlik herzaman, eşit koşullarvar ise kardeşlikolur. Bugün özel-likle iş yerlerindeAlevi olduğu içindışlanan, oruç tut-muyor diye iştenatılan hatta linçedilen, okullardakendileriylearkadaşlık edilmey-erek sosyal hayattandışlanan ve bubaskılar eliyle kendi-lerine benzettiklerialevi gençleri var… Aslında bu durum,yani kültürel asimi-

lasyon; fiziki baskılardan, katliamlardan daha büyükbir önem taşıyor. Bize göre en tehlikeli saldırı türü buama biz, burada sadece karşı tarafı eleştirerek suçu üz-erimizden atamayız. Burada Alevi derneklerinin, ön-derlerimizin, dedelerimizin, sorumluluk sahibi olanherkesin suçu bulunmaktadır. Biz gençlere göre de acilbir öz eleştirişiyle yapılan hataların düzeltilmesi gerek-mektedir. Siyasi iktidara yanaşma kaygısı olanlar,düzen siyasetinde bir yer bulmak için Alevitoplumundaki yerlerini kullananlar da bu arınmasürecinin dışında tutulmamalıdır. Aleviliğin temelyaşam felsefesine aykırı olan bu yanlışlıkların acilendüzeltilmesi gerektiğinin farkında olunmalıdır.

Bu sorunlar karşısında Alevi gençliğinin taleplerinelerdir? Sizce Alevi gençler nasıl bir duruşsergilemelidir? Mevcut örgütlenme araçları sizceAlevi gençliğin ihtiyaçlarına yanıt üretiyor mu?

CEM KARTAL;Biz alevi gençleri olarak aslında dünyayı yenidenkeşfedecek talepler sunmuyoruz. “Biz aleviyiz”, buakıllı her insanın anlayacağı bir cümle. “Biz, alevi gibiyaşamak istiyoruz”. Eminim bunu da akıllı her insananlar. Yani burada tek tek; “şu hakkımız olsun, buhakkımız olsun” gibi uzun talepler sıralamaya gerekyok. İnsanlar düşündükleri gibi ve gerçekteninandıkları gibi yaşayabilirlerse bizim taleplerimizgerçekleşmiş olacak. Fakat bu, yaşadığımız memleketteçok da kolay bir iş değil. Bunun için mücadele etmekgerekiyor, alevi gençlerinin güçlü bir şekilde sesleriniçıkarmaları gerekiyor ki kazanalım. Yoksa süreklikültürel asimilasyona maruz kalırız. Mevcutörgütlenme, bu tehdidi engellemek için yeterli mi?Tabi ki değil, daha örgütlü ve güçlü bir yapımız olmasıgerekiyor ama şunu biliyoruz; biz Pir Sultanların, ŞeyhBedrettinlerin torunlarıyız, nasıl bugüne kadaryılmadan yolumuza devam ettiysek, bundan sonra daaynı yolda devam edeceğiz...

GENÇ ALEVİLERKONUŞUYOR

Son dönemlerde Alevilerin maruz kaldığı çok sayıdahakaret ve saldırı gündemde yer buldu. Alevilerin de,örgütlü tepkilerini göstermek için 9 Ekim günüAnkara’da alanlara çıktığı bu dönemde, Alevi gençlerinnabzını tutmak için hazırladığımız soruları, PSKAD(Pir Sultan Abdal Kültür Derneği) içerisinde çalışangençlere yönelttik:

Hülya Çoban

KAMPÜSg a z e t e s i

Tutsak Bilimin GölgesindeBir Umut Adası: KARABURUN’DANİZLENİMLER

“Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar” Adorno

Geçtiğimiz ay içerisinde Karaburun BilimKongresi’nin 7.’si düzenlendi. Her nekadar benim ilk gidişim de olsa, daha

önceki senelerden deneyimli arkadaşlarınaktardığına göre, bu sene genel katılım öncekisenelere göre düşmüştü. Genel katılımındüşmesinin belli başlı sebepleri sıralanabilir, fakatoturumlara katılımın iyi olduğunu, sorulan soru-larla oturumların zenginleştiğini söyleyebilirim.Katılım son derece bilinçliydi yani.Karaburun Bilim Kongresi, biz gençler için alter-natif bir çıkış, bir ses duyurma fırsatı esasen.Üniversite piyasaya bu derece eklemlenirken,akademiyi susturma çabaları bu denli artarken, el-bette gençlik için bu buluşmaların önemi daha daartmakta. Önceki senelere göre daha da zorlu bir

süreçten geçerek bu seneki kongreye hazırlandıakademi ve gençlik. Toplumsal muhalefetin tümkesimlerinin baskıya ve tutuklama terörüne maruzkaldığı bu dönem boyunca; yüzlerce Kürt, gazeteci,öğrenci, siyasetçi gözaltına alındı, tutuklandı ve op-erasyonlar akademiye de sıçradı. Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, Deniz Zarakolu,Müge Tuzcuoğlu, Ayşe Berktay, Osman İşçi gibiisimler bu süreç içerisinde cezaevlerindeydi. (kimisihala cezaevinde) -ki oturumların ikisi kongresırasında tutuklu olan ve yakın zamanda tahliyeedilen Müge Tuzcuoğlu’na ve halen tutukluluğudevam eden Osman İşçi’ye ithaf edildi. Keza tu-tuklu öğrencilerin sayısı da “her Salı” yapılanbaskınlar ve “her Cuma” adliyelerde verilen kararlarneticesinde artış gösterdi. Beyza Üstünçalışmalarından dolayı açıkça tehdit edildi, EsraArsan doğrudan hedef gösterildi. Daha öncekidönemlerde Onur Hamzaoğlu, Özgür Sevgi Göral,Lütfiye Bozdağ, Tülin Ural, Nevin Yurdsever Ateş,Süha Oğuzertem, Ergun Aydınoğlu, Nesrin Uçarlar,

İzge Günal gibi isimlerin karşı karşıya kaldıklarıbaskılar da henüz unutulmadı. Bu ağır süreç,saldırılar, gözaltı ve operasyonlar okullarınaçılmasıyla beraber kaldığı yerden devam etmekte...Her şeye rağmen “genç olmak” umutlu olmaktır,bu umutla yarına yürüyebilmektir. Kongrekatılımcılarının, düzenleyicilerinin de şayet böylebir derdi olmasaydı, kongre amacına ulaşamazdı.Bu sene kongrenin üst başlığına “kapitalizminkıskacında doğa-toplum-teknoloji” uygungörülmüş. Sermaye, kapitalizm, şirketler, siyasi ikti-darlar; doğanın en temel bileşeni olan suyuticarileştirerek veya “kentsel dönüşüm” planlarıylaevlerimizi ellerimizden alıp yaşam alanlarımıza mü-dahale ederek, sokakta yaşayan hayvanları ölümemahkum ederek, baraj yaparak, nükleer santral inşaederek ciddi bir ekolojik yıkıma zemin hazırlıyor.Bunun karşısında ise yerel ölçekte, en yaşamsaltemelde kimi karşı çıkışlar, direnişler ve mücadelelerboy göstermekte.HES’lere karşı köylülerin verdiği mücadele, direnişboyutuyla karşımızda. Karadeniz’in isyankâr veinatçı tavrı bu mücadeleyi daha da yükseltti. “HESmücadelesi” pek çok gencin de gündeminde artık.Kongre’de bunu da bir kez daha gördük. Bu an-lamda çok güncel ve değerli bir başlıktı. “HES mü-cadelesi”nin tartışıldığı pek çok oturum oldukçailgi topladı, dinamik bir hava bu oturumlardahâkimdi. Yani gençlik ekoloji meselesinde duyarlı,söz söyleyen, bunu kendi yaşamsal meselesi olarakgören, doğaya ve hayata yabancılaşmak istemeyenbir noktada olduğunu kongrede bir kez daha gös-terdi. Elbette kapitalizm kıskacında olan sadece doğadeğil; toplum ve teknoloji de bu kıskacın altında.İnsan ilişkileri, toplumsal ilişkiler, toplumsalroller ve toplumsal cinsiyet bu anlamda incelen-mesi ve sıkça sorgulanması gereken konular…Zira kapitalizm doğrudan bunları dönüştürerekyola koyulmakta. Teknolojide son 1 yıl içerisindegiderek ünlenen başka tür bir mücadele biçimiolan “Redhack” karşımıza çıktı.Karaburun Bilim Kongresi sadece oturumlardanibaret bir kongre değil. Bunu daha önce kongreyekatılmış arkadaşlar da bileceklerdir. Kongresüresince sosyalleşmek de çokça mümkün. Pekçok farklı taşra şehrinden veya metropollerdengelmiş gençlerin birbirini daha yakından tanıdığı,birbirleriyle iyi ilişkiler geliştirdiği, sorunlarınıortaklaştırdığı, birlikte eğlendiği, ortak akılyürüttüğü bir organizasyon bu. Bu ilişki sadecegençlerin arasında gelişmiyor elbette. Aynı za-manda katılımcı akademisyenlerle, gençler

arasında da benzer bir sosyalleşme söz konusu. Son olarak; ilerleyen senelerde kongrenin bizim,hepimizin, akademinin ihtiyacı olan şekildegelişmesini, herkesin, hepimizin kolektifleştirmededaha fazla emek harcadığı, daha fazla sahiplendiği;akademinin tartışmaktan bir süredir çekindiği,kırmızı çizgilerle çevresinin çizildiği kimi güncelsosyal meselelerin (Kürt meselesi, demokratik özer-lik v.b. gibi) de enine boyuna tartışıldığı, akıl açıcıkongreler diliyorum ve tabii Osman İşçi’nin kongremesajında da belirttiği gibi bilim insanlarınıntutukluğundan dolayı değil, üretimlerinden dolayıoturumlara isimlerinin verildiği, özgür düşünceyitemel alan, özgürleştiren bir kongre…

Can Memiş

Karaburun Bilim Kongresi, bizgençler için alternatif bir çıkış, birses duyurma fırsatı esasen.Üniversite piyasaya bu derece ek-lemlenirken, akademiyi susturmaçabaları bu denli artarken, elbettegençlik için bu buluşmalarınönemi daha da artmakta.

23

Gençlik, ekoloji meselesindeduyarlı, söz söyleyen ve bunu

kendi yaşamsal meselesi olarakgören, doğaya ve hayata

yabancılaşmak istemeyen birnoktada konumlandığını kon-

grede bir kez daha gösterdi.

AKP iktidarının üniversiteleri, sermayeninkontrolüne teslim etmeye çalıştığı birsüreçte üniversitelerimizdeki baskılar hergeçen gün artmaktadır. Neo-liberal poli-tikalar ekseninde sürekli değişen eğitim sis-temi içerisinde, eşit, parasız, bilimsel,anadilde, cinsiyetçi olmayan bir üniversitemücadelesi ile yola çıkmış, özerk-demokratik üniversiteyi yaratma iradesinibünyesinde toplamış Öğrenci GençlikSendikası GENÇ-SEN 6. Kongresini 10KASIM 2012 tarihinde Ankara’da yapmakararı almıştır.Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin 25 ilinde parasızeğitim mücadelesini dalgalandıran GENÇ-SEN, önüne koyduğu yeni hedefler ileüniversitelerde olmaya devam edecektir.İnsanın insan tarafından sömürüldüğüvahşi kapitalizmin içerisinde, üniversitel-erde bu çarkı durduracak mücadele hattı ileüretimden gelen gücü içerisinde en de-vrimci sınıf olan işçi sınıfının mücadelesi iledünya üzerinde bütün ezilenlerle dayanışmaiçerisinde olan GENÇ-SEN üniversiteöğrencilerinin öz örgütü olduğunugeçtiğimiz yıl yaptığı pratik ile ortayakoymuştur.Türkiye’de üniversitelerde eğitimin gündengüne pahalılaştığı, üniversitelerin sermayegrupları ile masaya oturacağı yeni YÖK re-formunun hazırlıkta olduğu, süreklibaskıların tutuklamaların toplumun bütünkesimlerinde arttığı bir dönemde, GENÇ-SEN haklarını alacağı eylem tarzları ile harçzamlarından formasyona, yemekhanezamlarından ÖGB ve polis baskısına, bütünhükümet ve sermaye sözcülerine karşı mü-cadele etmiştir ve mücadelesini daha dayükseltecektir.Geçtiğimiz yıl yaptığı harç zamlarına karşıprotesto ile zamları geri çektiren, Fen-Ede-biyat öğrencilerinin formasyon hakkınınelinden alınmasına karşı üniversitelerde tekmuhatap olan GENÇ-SEN,” ÖğrencilerKampüse Üniversiteler Hapsedilemez”kampanyası ile düzenlediği tutukluöğrenciler ile dayanışma konseri ile kenditarihinin en büyük etkinliğini yaparak bireşiğe gelmiştir. Öğrencilerin akademikdemokratik ve ekonomik bütün taleplerininadresi olan GENÇ-SEN düzenlediğiyaklaşık dört bin kişilik konser ile de tu-tuklu öğrenciler meselesini Türkiye’ninsorunu haline getirmiş, tutuklu üniversiteöğrencilerinin de gerçek temsilcisiolduğunu göstermiştir. SENDİKALIOLMAK MÜCADELE ETMEKTİR.Öğrenci Gençlik Sendikası GENÇ-SEN 10KASIM ’da yapacağı kongre ile üniver-siteleri sermaye ve AKP’ye teslimetmeyeceğini söylemektedir. Üniversiteleraçısından önemli bir dönüm noktasına gir-ilirken “Üniversiteler Bizimdir” sloganınıdaha güçlü, daha sesli haykırmayı hede-fleyen GENÇ-SEN, bütün üniversiteöğrencilerini sendikaya üye olmaya ve mü-cadeleyi yükseltmeye çağırıyor. Bizler bir to-humu filizlendirenler,yeni doğmuş birbebeğin yarınlara bağladığı tüm umuduylahayatı sarıp örgütleyenleriz. Yoldaşlığı,arkadaşlığı, dostluğu ve hayatı paylaştığımızbir yılın ardından, bütün üniversiteöğrencilerini 6.kongreye katılmaya, söz,yetki ve karar organlarında üniversiteöğrencilerinin sorunlarını tartışmaya veçözümler üretmeye çağırıyoruz.

10 KASIM 2012 CUMARTESİANKARA 6.KONGRE

ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN

ÖĞRENCİ GENÇLİK SENDİKASIMERKEZ YÜRÜTME KURULU

TOHUM FİLİZE DÖNÜYOR.SENDİKA 6. BÜYÜK

KONGREYE GİDİYOR ASLAYALNIZ

YÜRÜMEYE-

CEKSIN!