İzmİr kÜltÜr ve turİzm dergİsİ 18. sayi

140
Ege’nin parlayan yıldızı: ÇEŞME YARIMADASI The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula “İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” “Let us crown Izmir with Homer” KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ CULTURE & T URISM MAGAZINE AĞUSTOS-EYLÜL/AUGUST-SEPTEMBER 2012 YIL / YEAR: 3 SAYI / EDITION: 18 O Ege’nin parlayan yıldızı: ÇEŞME YARIMADASI The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula “İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” “Let us crown Izmir with Homer”

Upload: rkrenklikalem-medyagrubu

Post on 09-Mar-2016

304 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

magazine, kultur

TRANSCRIPT

Page 1: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Ege’nin parlayan yıldızı:ÇEŞME YARIMADASI The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula

“İzmir’i Homeros ile taçlandıralım”“Let us crown Izmir with Homer”

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİCULTURE & T URISM MAGAZINEAĞUSTOS-EYLÜL/AUGUST-SEPTEMBER 2012YIL / YEAR: 3 SAYI / EDITION: 18

O

Ege’nin parlayan yıldızı:ÇEŞME YARIMADASI The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula

“İzmir’i Homeros ile taçlandıralım”“Let us crown Izmir with Homer”

Page 2: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI
Page 3: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

1İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 4: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İmtiyaz Sahibi / Publisher on BehalfİZMİR VALİLİĞİ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü adına Abdülaziz EDİZ İl Kültür ve Turizm Müdürü / Director of Culture and Tourism

Genel Yayın Yönetmeni / Publishing DirectorCengiz KESKİNER İl Kültür ve Turizm MüdürlüğüProvincial Directorate of Culture and Tourism

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Responsible Manager of Editorial DepartmentAli AKSAKALİl Kültür ve Turizm MüdürlüğüProvincial Directorate of Culture and Tourism

Yayın Kurulu / Editorial BoardYayın Kurulu Başkanı / Head of Editorial BoardHaluk TUNÇSU Vali Yardımcısı / Lieutenant Governor

Prof. Dr.Şadan GÖKOVALI - Prof. Dr. Füsun BAYKAL Doç. Dr. Gözde EMEKLİ- Hamdi TÜRKMEN Sirel EKŞİ M. Kaan ERGE - Talat AYDİLEK İsmail GÖÇMEN - Güzfent DİLEMRE Nalân MELEK - Zeynep GÜVERCİN GÖÇMEN

Mehmet İŞLERETİK BaşkanıPresedent of ETİK

Bülent TERCANETİK Başkan YardımcısıVice Presedent of ETİK

Danışma Kurulu / Consultative Board

Başkan: Güman KIZILTANProf. Dr. Öcal USTA - Prof. Dr. Alp TİMURProf. Dr. İge PIRNAR - Necmi ÇALIŞKAN Alex BALTAZZI - Dilek GAPPİÖzer MUMCU - Veysi ÖNCEL

İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’ne internette www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr ve www.izmirkulturturizm.gov.tr adresinden e-dergi olarak ulaşabilirsiniz.

You can have İzmir Culture and Tourism Magazine as an e-magazine from www.izmirdergisi.com, www.izmir.gov.tr and www.izmirkulturturizm.gov.tr.

Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.

Neither, text nor photographs from this publication may be reproduced either in ful lor summary without acknowleding the source and without prior permission from the publisher.

ISSN: 977-1309 2642

İzmir Kültür ve Turizm MüdürlüğüTel: +90 232 483 51 17 Faks: +90 232 483 42 70E-Posta: [email protected]

www.izmirkulturturizm.gov.trYayın Türü: Yerel, iki aylık

2828 / “İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” “Let us crown Izmir with Homer”

34 / Ege’nin parlayan yıldızı: Çeşme Yarımadası The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula

44 / Popüler turizm beldesi: Çeşme A popular summer resort: Çeşme

54 / Rüzgar cenneti Alaçatı Alaçatı: A windy heaven

58 / “Hisarönü, Hisarbuselik” Hisar Camisi Hisar Mosque

68 / İzmir’e yeni marinalar kazandırılmalı” “İzmir needs new marinas”

74 / İzmir’in gizemli antik kentleri: Palaiapolis ve Neikaia İzmir’s mysterious antique cities: Palaipolis and Nicaea

80 / Bakü’ye gidiyoruz aybalam Baku, here we come

2 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 5: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

9259

RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti.1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİRTel: +90 232 463 75 40 (pbx) Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr [email protected]

Baskı Yeri /Printing: Lamineks Matbaacılık Dijital Baskı İşl. San ve Tic.Ltd.Şti 5627 Sk. No:37 Çamdibi-İZMİRTel: 0232 433 33 55

Baskı Tarihi /Printing Date: 29.08.2012

Ajans Başkanı / ChairmanÖzer KESTANE

Yayın KoordinatörüEditorial CoordinatorSibel HEKİMOĞLU

Muhabir / InterviewerDerya ŞAHİN Grafik Tasarım / Graphic DesignRahşan AKSOYNeslihan EDİZ Sibel KAŞIKÇI

Çeviri / TranslationRoxanne YURCHAK

REKLAM / ADVERTISINGReklam Koordinatörü Advertising Coordinatorİrfan IŞIK

Müşteri TemsilcisiCustomer RepresantativeDerya ÇOLAK

28 / “İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” “Let us crown Izmir with Homer”

34 / Ege’nin parlayan yıldızı: Çeşme Yarımadası The shining star of the Aegean: The Çeşme Peninsula

44 / Popüler turizm beldesi: Çeşme A popular summer resort: Çeşme

54 / Rüzgar cenneti Alaçatı Alaçatı: A windy heaven

58 / “Hisarönü, Hisarbuselik” Hisar Camisi Hisar Mosque

68 / İzmir’e yeni marinalar kazandırılmalı” “İzmir needs new marinas”

74 / İzmir’in gizemli antik kentleri: Palaiapolis ve Neikaia İzmir’s mysterious antique cities: Palaipolis and Nicaea

80 / Bakü’ye gidiyoruz aybalam Baku, here we come

92 / İzmir havralarına Prag modeli The Prague model for Izmir’s synagogues

102 / Ustalardan çağdaş sanatçılara: İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi From masters to modern artist: İzmir State Painting and Statue Museum

110 / İzmir’e ikinci köy tiyatrosu Balıklıova’dan İzmir’s second village theatre comes from Balıklıova

114 / Yarım asırdır toprağa hayat veriyor

Gİves life to soil for half a century

122 / Tire’nin simgesini yaşatıyor

Keeps Tire’s symbol alive

126 / Bu pazar başka pazar: Foça Yeryüzü Pazarı

This is a whole different market: Foça Earth Market

130 / Mahcup çiçeklerden doğan lezzet Taste that is born from shy flowers

114

3İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 6: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir is a unique and pioneer city in to-urism .

In order for Izmir to receive its fair share from tourism its potential must be pre-served and reevaluated and a sustainable tourism structure must be established. During this process, all related parties must work together.

The people of Izmir are powerful eno-ugh to solve their own problems like they have done during their 8500 year old history. The fact that 500 thousand people have visited the city via crui-se tourism in just 5-6 years is the best example of this.

Izmir, with its potential in health, cong-ress, fair, religious, gastronomy, nature, archeology and ecotourism, is surely a very important touristic destination. What’s required on our part is to reali-ze this potential and include tourism in every aspect of our lives.

We believe that our city, which has had a very successful tourism season in 2011, will continue this successful trend in 2012 and continue to become a shi-ning star in the sector.

The excavations that continue from Bergama to Selçuk and Tire at ancient settlements will turn these areas into outdoor museums. When the excavati-ons end at 20 archeological sites such as Efes, Bergama, Agora, Teos, Met-ropolis, Klaros, Klazomenai and Tepe-kule are completed, Izmir will gain new touristic assets that will be added to UNESCO’s World Heritage List.

When all these are combined with the works regarding EXPO 2020, Izmir will definitely take its fair share from tourism and become a world city. Izmir’s EXPO candidacy alone will contribute greatly to the advertisement of the city.I want to thank all of our contributors in our 18th issue where we advertise Izmir’s historical, cultural and touristic assets. I wish you a pleasant vacation and remind you that Izmir is a city that has a lot to offer and show you.

Abdülaziz Ediz İzmir Culture and

Tourism City Director

Izmir will reach the desired level in tourism

4 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 7: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir; Türkiye turizminde ilklerin ya-şandığı, ayrıcalıklı bir şehirdir.

Kentin turizmde hak ettiği ve istenilen seviyeye ulaşması için mevcut eksiklik-lerin giderilmesi konusunda İzmir’in sahip olduğu potansiyelin planlı, prog-ramlı, korunarak, yenilenerek günümüz şartlarında değerlendirilmesi ve kentte sürdürülebilir turizm yapısı oluşturul-malıdır. Bu süreçte başarının ancak tüm karar ve uygulama noktasındaki kişi ve kuruluşların işbirliğine ihtiyaç duyul-maktadır.

İzmirli, 8 bin 500 yıla dayanan tarihi-nin her döneminde olduğu gibi bugün de sorunlarını kendi iç dinamikleri ile çözebilecek yetidedir. 5-6 yıl gibi kısa bir süre önce temelleri atılan kruvaziyer turizmiyle kenti ziyaret eden turist sa-yısının 500 bine ulaşması buna en güzel örnektir.

İzmir’in sağlık turizminden kongre ve fuar turizmine, deniz turizminden inanç turizmine, gastronomi, doğa ve eko turizmden efsanelerin taçlandırdı-ğı arkeolojik alanlarda kültür turizmine kadar farklı turizm çeşitleriyle ülkemiz ve dünya turizm pazarında iddialı bir destinasyon olduğu bir gerçektir. İzmir-lilere düşen görev bu gerçeğin farkına varıp harekete geçmek ve turizmi haya-tının her anına katmaktır.

Turizmde 2011 yılını fevkalade başarılı geçiren kentimizin 2012 yılını da aynı başarıyla kapatacağı ve sektörde parla-yan ışığını yükselteceği inancındayız.

Bergama’dan Selçuk ve Tire’ye kadar uzanan İzmir’de tarih boyunca yerle-şim bölgesi olarak kullanılan alanlarda sürdürülen kazılar, bu alanların birer açık hava müzesine dönüştürülmesini sağlayacaktır. Efes, Bergama, Agora, Teos, Metropolis, Klaros, Klazomenai, Tepekule başta olmak üzere 20 kadar arkeolojik kazı alanında sürdürülen ça-lışmalar tamamlandığına İzmir UNES-CO Dünya Mirası Listesine girmeyi hakeden yeni turizm değerlerine sahip olacaktır.

Tüm bunlara 2020 EXPO’su için yürü-tülen hummalı çalışmalar da eklenince İzmir’in her alanda olduğu gibi turizm-de de hak ettiği noktaya ulaşması ve bir dünya şehri haline gelmesi kaçınılmaz-dır. Sadece EXPO’nun adaylık süreci bile İzmir’in tanıtımında önemli bir mesafe katetmesini sağlayacaktır.

Sizlere sunduğumuz 18. sayısı yayınla-nan İzmir Kültür ve Turizm Dergisi’nin de İzmir’in tarihi, kültürel ve turistik değerlerinin tanıtımına katkı sağladığı inancıyla destek veren herkese teşekkür ediyorum. İzmir’in daima görülecek, yaşanacak ve özlenecek bir kent oldu-ğunu hatırlatarak sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.

Abdülaziz Ediz İzmir Kültür ve

Turizm İl Müdürü

İzmir turizmde hak ettiği seviyeye ulaşacaktır

5İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 8: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Açık havada sinema keyfiİzmir Büyükşehir Belediyesi, ‘Çim üstünde Sinematek’ gösterimlerini 3 yıldır sür-dürüyor. Tarihi Havagazı Fabrikası’nda “Kayıp Çocuklar Şehri” filmi ile başlayan gösterimler, ‘Aşk Zamanı’, ‘Yaşamın Renkleri’, ‘Fargo’, ‘Paris Seni Seviyorum’ ve ‘Zamanın Tozu’ ile devam etti. İzmirlilerin çimler üzerinde keyif le seyrettikleri gösterimler kapsamında, 15 Ağustos’ta Fatih Akın’ın ‘Soul Kitchen’ (Aşka Ruhunu Kat), 22 Ağustos’ta Duncan Jones’un ‘Moon’ (Ay) ve 29 Ağustos’ta Wim Wenders’in ‘Pina’ filmleri beyaz perdede olacak. “Sinematek – Açık Hava Yaz Sinemaları”, 5 Eylül’de ‘Arizona Dream’ gösterimi ile son bulacak. Filmler her Çarşamba saat 21.00’de ücretsiz olarak izlenebiliyor.

Enjoying movies outside The Izmir Metropolitan Municipality has been organizing “Movies on Grass’ for the past 3 years. The showings, which began at the historical natural gas factory with “The city of lost children”, continued with movies like the ‘Colors of Life’, ‘Fargo’, ‘Paris I love You” and ‘Sands of Time’. Fatih Akın’s ‘Soul Kitchen’ will be shown on August 15, Duncan Jones’ ‘Moon’ on August 22 and Wim Wenders’ ‘Pina’ on August 29. The event will end on September 5 with a showing of ‘Arizona Dream. The movies can be seen every Wednesday at 21.00, free of charge.

İzmir Arkeoloji Müzesi’nde elektronik rehber dönemiİzmir Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen ve “Sivil Toplum Hizmeti: AB-Türkiye Kültürlerarası Diyalog- Kültür ve Sanat ile Müzeler Hibe Programı” kap-samında Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortaklaşa finanse edi-len “Elektronik Müze Rehber Sistemi (E-MUSE)” Projesi’nde sona yaklaşılıyor. Ekim 2012’de tamamlanacak proje kapsamında İzmir Arkeoloji Müzesi’ne kurula-cak elektronik rehberlerin metinlerinin hazırlanmasının ardından metin kayıtları-na başlandı. Proje ile Müze’ye kazandırılacak ses ve görüntülü rehber sisteminden yetişkinler Türkçe, İngilizce ve Almanca dillerinde, çocuklar ve işitme engelliler ise Türkçe olarak faydalanabilecek. Rehber sisteminin İzmir kültür turizmine ve özel-likle İzmir Arkeoloji Müzesi’nin tanıtımına ve ziyaretçi sayısının artmasına katkı sağlaması bekleniyor.

Electronic guides at the İzmir Archeology Museum The Electronic Museum Guide System (E-MUSE), jointly financed by the EU and Turkey and initiated by the İzmir Museum Directorship, will be online shortly. The project will be finalized in October 2012 and text are currently being loaded to the electronic guides. Adults will be able to read texts in Turkish, English and German and children and people with hearing disabilities will be able to read texts in Turk-ish thanks to the audio visual electronic guide system. The new system is expected to increase recognition and visitor numbers for Izmir and the museum.

6 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Güncel / Actual

Page 9: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

7İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 10: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Otellere ‘Engelsiz İzmir Bayrağı’ çekilecekİzmir Büyükşehir Belediyesi, engellilerin sorunları ve bunların çözümlerine yöne-lik sıçrama yapmak ve toplumda farkındalık yaratmak amacıyla Türkiye’de ilk kez uluslararası kongre düzenleme kararı aldı. Kültürpark Uluslararası Fuar Alanı’nda 30 Ekim-3 Kasım 2013 tarihleri arasında düzenlenecek kongre ile birlikte engellile-re yönelik yapılacak düzenlemeler için yol haritası oluşturulacak. Türkiye’de ilk kez İzmir’in “Engelli Stratejik Planı”nın hazırlanacağı çalışmalar kapsamında kentteki oteller, kamu kurumları ve restoranlar denetlenecek. Engelliler için düzenleme ya-pan işletmelere, ‘’Engelsiz İzmir Bayrağı’’ asılacak.

Hotels will raise the “Izmir without obstacles” flag The İzmir Metropolitan Municipality has decided to host an international con-ference for the first time in Turkey to find solutions for the problems of disabled people and create awareness about the issue. A road map for all disabled people will be established during the conference which will be held at the Kültürpark Interna-tional Fair Area on October 30- November 3, 2012. During the event where a stra-tegic plan will be formulated for disabled citizens, the hotels, restaurants and public buildings will be audited for compliance with laws for disabled citizens. The fa-cilities which provide services for disabled citizens will be awarded with the “Izmir without obstacles” f lag.

Kordon’da fayton sefasıİzmir’in simgesi faytonları kente yakışan modern bir görünüme kavuşturmak için yola çıkan İzmir Büyükşehir Belediyesi, Avusturya’dan gelen Haf linger cinsi özel atlarla koşulan yeni faytonları Kordon’da hizmete aldı. Yabancı dil ve davranış eği-timi almış, özel kıyafetli sürücülerin kullandığı faytonların ilk seferi, İzmir Bü-yükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun katılımıyla gerçekleşti. Vasıf Çınar Meydanı’nda düzenlenen törende konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 12 yeni körüklü fayton ve 35 Haf linger cinsi atla başladıkları fayton işletmeciliği için öncelikle yıllardır faytonculuk yapanları işe aldıklarını belirterek, “Kordon’u ne kadar iyileştirir ve geliştirirsek, kentimizi o kadar tanıtmış olacağız. Kordon’daki ulaşımı sadece akülü araçlar ve faytonlarla sağlamayı düşünüyoruz’’ dedi.

Enjoying the buggies in Kordon The Izmir Metropolitan Municipality, which set out to modernize buggy rides in Izmir, introduced the new buggies which are operated with Haf linger type horses from Austria. The first tour of the new buggies, ridden by drives who learned for-eign languages and dressed in special attire, took place with the participation of Chief Magistrate Aziz Kocaoğlu. Chief Magistrate Aziz Kocaoğlu, who spoke dur-ing the ceremony, stated that they employed only expert riders in the beginning for the modern buggies, added “The more we improve Kordon, the better we will advertise our city. We are thinking about limiting traffic in Kordon to buggies and battery powered vehicles.”

Güncel / Actual

8 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 11: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

9İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 12: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Pınarbaşı Hamamı aslına dönüyorİzmir Büyükşehir Belediyesi, yıkılmaya yüz tutmuş durumdaki tarihi Pınarbaşı Hamamı’nı Vakıf lar Bölge Müdürlüğünden 30 yıllığına kiralayarak, restore etti. 500 yıllık yapı, orijinal işlevine uygun şekilde kullanılacak. Büyük ölçüde yenilenen hamamın doğu cephesine, zaman içinde yıkılan ‘soyunmalık’ bölümü tekrar yapıldı. Pınarbaşı Hamamı, Anadolu’daki Osmanlı hamamları içinde değerlendirildiğinde, tek mekanlı hamamlar grubunda yer alıyor. Sondaj çalışmalarında, o dönemde uy-gulanan özel yapı malzemelerine rastlanılan tarihi hamam, “soyunmalık”, “ılıklık”, “usturalık”, “sıcaklık”, “su deposu”, “külhan” ve “odunluk” mekânlarından oluşuyor.

Pınarbaşı Bath restored to its original state The İzmir Metropolitan Municipality has rented the historical Pınarbaşı bath from the Foundations Regional Directorate and restored it to its former glory. The 500 year old structure will be used as a Turkish bath. The locker room of the bath, which was mostly renovated, was rebuilt. The bath is in the single room bath category within Ottoman baths. The historical bath now has a locker room, warm room, hot room, water storage unit, wood storage unit and a boiler room.

İzmir’in tanıtımında Avrupa hamlesiİzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM), İzmir’i çeşitli sergi ve toplantılarla İtalya, Hollanda ve Portekiz’de tanıttı. Yılın ilk aylarında “Türkiye’de ve Avrupa’da kent müzeciliğinin gelişimi ve sorunları” konulu uluslararası çalıştaya ev sahipliği yapan APİKAM, İtalya’nın Bologna, Hollanda’nın Amsterdam ve Portekiz’in Lizbon kentleriyle temaslarda bulundu. APİKAM’ın yürüttüğü “Kent Müzeciliği Üzerine Üç Taraf lı İşbirliği” adlı proje çerçevesinde, öncelikle İtalya’nın Bologna kentinde çalışmalar yapıldı. “Kent Mü-zeleri” başlıklı çalıştaya katılan İzmir ekibi, “Doğu Akdeniz’in Işığı İzmir” adı-nı taşıyan ve Ekim ayına kadar açık kalacak sergiyle de görsel bir tanıtım fırsatı buldu. APİKAM heyeti, aynı proje kapsamında Amsterdam’daki çalışmalarıyla da İzmir’in EXPO sürecinde tanıtımına katkı sağladı. Buradaki program çerçevesinde Hollanda-Türkiye ilişkilerinin 400. yılına ithafen hazırlanan Osmanlı sergisi de Amsterdam Müzesi içerisinde ziyaret edildi. Çalışmalar, Portekiz’de de sürdürüldü.

Advertising Izmir in EuropeThe Izmir Metropolitan Municipality Ahmet Piriştina City Archive and Museum (APİKAM) advertised Izmir at various exhibitions and meetings in Italy, Holland and Portugal. The Museum, which hosted a workshop called “The development and problems of city museums in Turkey and Europe” at the beginning of the year, organized meetings in the cities of Bologna, Amsterdam and Lisbon. Various works were conducted in Bologna within the context of the project called “A three sided cooperation on city museums” by APİKAM. The team from Izmir, which attended the workshop called “City Museums”, advertised its “Izmir: the light of Eastern Mediterranean” exhibition which would be open until October. The APİKAM committee also contributed to the EXPO candidacy process by advertising the city in Amsterdam. The Ottoman exhibition, which was established to celebrate the 400th anniversary of the relations between the two countries, was visited inside the Amsterdam Museum. The works continued in Portugal, Lisbon.

Güncel / Actual

10 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 13: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

11İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 14: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Avrupa İzmir’de buluşacakİzmir Büyükşehir Belediyesi, gelecek yıl gerçekleştirilecek “Avrupa Sağlıklı Şe-hirler” toplantısına ev sahipliği yapacak. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından her yıl sağlıklı şehirler ve ulusal ağlara yönelik olarak düzenlenen “Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı Yıllık İş ve Teknik Konferansı”, Rusya’nın St.Petersburg kentinde ger-çekleşti. “Sağlık ve Esenlik: Çocukluktan Yaşlılığa Sağlık” teması çerçevesindeki buluşmaya katılan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Dr. Sırrı Aydoğan, talep üzerine konferansın 2013 yılında İzmir’de gerçekleştirileceğini duyurdu. Daha sonra katılımcılara İzmir’in tanıtım filmi sunuldu.

Europe will meet in Izmir İzmir Metropolitan Municipality will be hosting the “European healthy cities” meeting next year. The European Healthy Cities Network Annual Business Meet-ing, organized by WHO each year, took place in St. Petersburg. Undersecretary of the Izmir Metropolitan Municipality Dr. Sırrı Aydoğan, who attended the meeting for the theme “Health and Prosperity: Health from Childhood to Old Age’, an-nounced that the conference would be held in Izmir in 2013. Participants were later shown an introductory film on Izmir.

Heykellerini İzmir için yapacaklarİzmir Büyükşehir Belediyesinin 13 Ekim-2 Kasım 2012 tarihleri arasında düzen-leyeceği Uluslararası Heykel Çalıştayı, dünyanın farklı coğrafyalarından ünlü hey-keltıraşları ağırlayacak. İzmirlilerin de izleyebileceği 20 günlük çalışma sürecinde hazırlanacak heykeller, kentin çeşitli noktalarına yerleştirilecek. Çalıştayın tema-sı Akdeniz olacak. Kültürpark İzmir Sanat Oditoryum’da toplanan seçici jüri, 50 farklı ülkeden gelen 150 başvuruyu değerlendirdi. Yarışın galibi, 7 yabancı ve 3 Türk heykeltıraş oldu. Jürinin belirlediği heykeltıraşlar, söz konusu tarihlerde Kül-türpark Tarih ve Sanat Müzesi önündeki havuzun çevresine kurulacak açık hava işliklerinde heykel çalışmaları yapacak. ‘Uluslararası Heykel Çalıştayı’na şu isim-ler katılacak: Aldo Shıroma (Peru), Amancio Gonzales Andres (İspanya), Bettino Francini (İtalya), Chander Parkash (Hindistan), Hıtoshi Tanaka (Japonya), Valen-tıne Mıtev (Bulgaristan), Volodymyr Khochmar (Ukrayna), Hakan Şengönül, Mert Taşkın Demir ve Levent Ayata (Türkiye).

They will create their sculptures for Izmir The International Sculpture Workshop which will take place on October 13- No-vember 12, 2012 organized by the Izmir Metropolitan Municipality will welcome sculptors from all around the world. The artworks created during the 20 day work-shop will be placed all over the city for the locals to see. The theme of the workshop will be the Mediterranean. The selective jury, which convened at Kültürpark İzmir art Auditorium, evaluated 150 applications from 50 different countries. 7 foreign and 3 Turkish artists won the race. The sculptors selected by the jury will create their sculptures within Kültürpark, near the pool area in front of the Art and Histo-ry Museum. Here are the artists that will participate in the workshop: Aldo Shıroma (Peru), Amancio Gonzales Andres (Spain), Bettino Francini (Italy), Chander Par-kash (India), Hıtoshi Tanaka (Japan), Valentine Mıtev (Bulgaria), Volodymyr Kho-chmar (Ukraine), Hakan Şengönül, Mert Taşkın Demir and Levent Ayata (Turkey).

Güncel / Actual

12 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 15: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

13İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 16: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

“Kruvaziyer Zirvesi”Kruvaziyer şirketlerinin üst düzey yöneticilerini İzmir’de buluşturan ‘’Seatrade Türk Kruvaziyer Forumu’nda, Bakan Günay, bu alanda bütün ülkelerle yakın işbirliğinde bulunmak istediklerini bildirdi.

Dünyaca ünlü kruvaziyer şir-ketlerinin en üst düzeydeki yöneticilerini İzmir’de bir

araya getiren “Seatrade Türk Kru-vaziyer Forumu” Swissotel Grand Efes’te, İzmir Ticaret Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Forumun açılışında konuşan Kül-tür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’nin turizmde çok iyi bir seviyeye geldiğini ve 6. sıra-ya yükseldiğini hatırlatarak, “Dün-yada yükselen trendlerden biri kruvaziyer turizm. 2003 yılında Türkiye’ye gelen gemi sayası 800, yolcu sayısı 500 bindi.Geçtiğimiz yıl sadece İzmir’de 500 bin yolcu sayısını aştık. 10 yıl içinde 3 bin-lerden 500 binlere çıkmak önemli bir başarıdır. Turizm, barışın ku-rucu sektörüdür. Bu alanda emek veren arkadaşlarıma dünya adına teşekkür ediyorum” dedi. Kruvazi-yer turizmde bütün ülkelerle yakın işbirliği yapmak istediklerinin altı-

nı çizen Günay, bu turizm alanın-da İzmir’de büyük bir potansiyelin bulunduğunu, bu nedenle Efes ve Bergama’yı dünya miras listesine 2015 yılına kadar aldırmak iste-

“Cruise Summit”During the Seatrade Turkish Cruise Forum, which was attended by the managers of cruise companies, Minister Günay said that

they wanted to cooperate will all the countries in this field.

Seatrade Turkish Cruise Forum, organized jointly by the Izmir Chamber of Commerce and

Seatrade, took place on July 3-5 at Swissotel Büyük Efes İzmir.

Güncel / Actual

14 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 17: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

diklerini söyledi. Bakan Günay, Yunanistan ile İzmir sahillerinin, turistleri tarihi bir aksta yolculuğa çıkarması nedeniyle önemli oldu-ğunu belirtti.

İzmir’in sektörde iyi seviyelere gel-diğini, bundan da gurur duyduğu-nu belirtin İzmir Valisi Cahit Kıraç ise, deniz, kum güneş turizminin yanında kentte jeotermal, inanç, kültür ve kongre turizminin de ge-liştiğini söyledi. Kıraç, “2020 EX-PO’sunun İzmir’e kazandırılması demek, turizmin patlaması demek. Beş aday ülke var. Bütün bu ülke-ler içinde kruvaziyer turizminde en gelişmiş ve rahat ulaşımı olan yer İzmir’dir. Sektör temsilcileri bizim yanımızda yer alırsa kendileri için lehte gelişme olur” dedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başka-nı Aziz Kocaoğlu da, kruvaziyer turizmi için belediyenin her türlü maddi manevi katkıyı vermeye ha-zır olduğunu ifade ederek, liman-daki iskeleleri yapma taahhüdünü yeniledi. Kocaoğlu, “İzmir’in hem turizmde hem sağlıkta hem de EXPO 2020 yolcuğunda başarılı olacağına inanıyorum. 2011 yı-lında İzmir bir ivme kazanmıştır. Dünyanın gelişen metropolleri içe-risinde büyüme sırasında 4. olmuş-tur. İzmir çarkı çevirmiştir” diye konuştu.

The minister of Culture and Tour-ism Ertuğrul Günay, who spoke at the opening of the summit, said that Turkey was doing great in tourism and had reached number 6 in the world and added, “Cruise tourism is one of the rising trends in the world. In 2003, 800 ships and 500 thou-sand passengers came to Turkey in 2003. Last year, we surpassed 500 thousand passengers in Izmir alone.

This is an important improvement. Tourism is the founding sector of peace. I want to thank my friends that work in this field on behalf of the entire world.” Günay, who stated that they wanted to cooper-

ate with all the countries in cruise tourism, said that Izmir had a great potential in this area and that they wanted UNESCO to include Ephe-sus and Bergama in the world heri-tage list by 2015 to take advantage of this potential. Minister Günay said that the shores of Turkey and Greece were important in taking tourists on a historical journey.

The governor of Izmir Cahit Kıraç said that Izmir was doing well in the sector and that he was proud, added that geothermal, religious, culture and congress tourism was develop-ing in the city in addition to sea, sand and sun tourism. Kıraç said, “Winning EXPO 2020 will bring millions of tourists to Izmir. There are five candidate countries. Within these countries, Izmir is the most advanced in terms of cruise tourism. If sector representatives are with us, it will be beneficial for them.” İzmir Metropolitan Chief Magis-trate Aziz Kocaoğlu, who said that the municipality was ready to do everything for the development of cruise tourism, repeated his prom-ise to construct the piers at the port. Kocaoğlu said, “I believe that Izmir will succeed in tourism, health and securing the bid to host EXPO. Izmir has gained acceleration in 2011. It has become the 4th fastest

Kruvaziyer sektörünün sürekli büyüdüğü, 2013 yılında yolcu

sayısının 23 milyona ulaşacağı kaydedildi.

It was announced that passenger numbers in cruise tourism would

reach 23 million in 2013.

Ertuğrul Günay Cahit Kıraç

15İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 18: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Kruvaziyer sektörünün sürekli bü-yüdüğünü ve 2013 yılında yolcu sayısının 23 milyona ulaşacağını söyleyen İzmir Ticaret Odası Baş-kanı Ekrem Demirtaş, konuşma-sında Türkiye’nin büyük pastadan yeterince pay alamadığının altı-nı çizdi. 2012 yılının sonunda on yıllık süreçte neredeyse kruvaziyer turizminin 10 kat artmış olaca-ğını belirten Demirtaş, “Türki-ye Kruvaziyer Platformu kurma kararı aldık. Payımız bu sektör-de platformla birlikte büyüyecek. Türkiye’de kruvaziyer sektörü için bir başlangıç niteliğinde yaptığı-mız, İstanbul’dan sonraki bu ikinci forum, ülkemize önemli faydalar sağlayacaktır” dedi.

Seatrade Başkanı Chris Hayman ise Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle kruvaziyer turizmde önemli bir nokta haline geldiğini belirtti.

Akdeniz Limanları Kruvaziyer Bir-liği Başkanı ve Pire Limanı Genel Müdürü Stavros Hatzakos, bölge-lerindeki artışı ‘muazzam’ olarak nitelendirdi. Doğu Akdeniz’e yeni gemilerin geldiğini belirten Hatza-kos, son bir yıl içinde Pire –Türkiye arasındaki yolcu hareketinin iki misli arttığını, bu alanda işbirliğine ihti-yaç olduğunu kaydetti. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ise İzmir için yapılan ‘muhteşem ve güzel’ nitelendirmesinin hepsinin gerçek olduğunu söyledi. Ulusoy, “1985 yılında Türkiye’den kruvazi-yer turizmle 175 kişi gitmiş. Şimdi bu rakam yüz binlere çıktı. Turizmin olduğu yerde birlik, beraberlik olur” ifadelerini kullandı.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Deniz Ticareti Genel Mü-dürü Dr. Barış Tozar da, sektördeki gelişmeler hakkında bilgi aktardı.

growing metropolis in the world.” The president of the Izmir Cham-ber of Commerce Ekrem Demirtaş, who pointed out that the cruise sec-tor was growing continuously and that passenger numbers would in-crease to 23 million in 2013, stated that Turkey’s didn’t receive its fair share from the market. Demirtaş, who said that cruise tourism would be increased by almost tenfold at the end of 2102, added “We have decided to establish the Turkish Cruise Platform. Our share in the sector will increase with this plat-form. This second summit we have organized in Istanbul will contrib-ute greatly to our country.”

The president of Seatrade Com-munications Chris Hayman added that Turkey had become an impor-tant destination in cruise tourism because of its geographical location.

The president of the Mediterra-nean Ports Cruise Association and the General Manager of the Pire Port Stavros Hatzakos, called the increase in the region “amazing”. Hatzakos, who pointed out that new ships were coming to Eastern Mediterranean, said that passenger traffic had doubled between Pire and Turkey within a year and that cooperation was needed in this field between the two countries. TÜRSAB President Başaran Ulu-soy said that Izmir was indeed a magnificent and beautiful city. Ulusoy said, “In 1985, 175 people left Turkey through cruise tourism. Now this number is in the hundred thousands. Where there is tourism, there is unity and brotherhood.”

The Sea Trading General Manager of the Ministry of Transportation, Maritime and Communication Dr. Barış Tozar gave information about the developments in the sector.

Aziz Kocaoğlu-Ertuğrul Günay

16 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 19: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

17İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 20: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Fransız Tatil KöyüFoça turizmine kazandırılacakKültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, uzun bir süredir kapalı olan Foça Club Med Fransız Tatil Köyü’nün yeniden turizme kazandırılması için girişimlerde bulunacaklarını belirterek tesisin Foça turizmi için önemine işaret etti.

The French Summer Resort will be added to Foça’s tourism

The Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, who stated that they were going to reintroduce Foça Club Med French Summer Resort to tourism in Foça

and pointed out to the importance of the facility for Turkish tourism.

Kültür ve Turizm Bakanı Er-tuğrul Günay, mülkiyeti 2005 yılına kadar Emekli Sandığı’na

ait olan ve 2005 yılında özelleştirme kapsamında satışa çıkarıldığı halde bir türlü satışı gerçekleşemediği için bir süredir atıl halde bulunan Med Club Fransız Tatil Köyü’nde incelemelerde bulunmak üzere Foça’yı ziyaret etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devre-dilen Tatil Köyü’nün turizme kazandı-rılması için en kısa süre içerisinde ilana çıkacaklarını kaydeden Bakan Günay “İnşallah buranın değerini bilen bir ya-tırımcı çıkar da biz de Foça’nın Türki-ye turizm içerisinde tekrar parlayan bir yıldız olması yolunda iyi bir adım atmış oluruz” dedi.

Bakan Günay’a Foça ziyareti sırasında, İzmir Valisi Cahit Kıraç, Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ, Ege Turis-tik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Yönetim Kurulu Başkanı Meh-met İşler ve AK Parti Foça İlçe Başkanı Kadir Özgirgin eşlik etti. Türkiye’nin ilk turistik tesislerinden olan ve 1967’de

kurulduktan sonra açık büfe, animasyon gösterileri gibi pek çok ilki yaşama ge-çiren Med Club Fransız Tatil Köyü’nün içinde bulunduğu durum karşısında üzüntüsünü gizleyemeyen Bakan Gü-nay, tesisin fiziki yapısı ve altyapı dona-

The Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay vis-ited Foça to inspect Club Med,

which has been up for sale since 2005. The minister, who stated that they were going to put to property on sale again,

Güncel / Actual

18 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 21: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

nımı hakkında Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ’dan bilgi aldı.

Eski konsepti sürdüreceğiz Bakan Günay, tesisin bir an önce turiz-me kazandırılması için gerekli girişim-lerde bulunacaklarını belirtti. Foça’nın 1960’lı yıllarda dünyada turizm merke-zi olarak bilinen bir yer olduğuna dikkat çeken Günay, ilçenin en önemli tesisle-rinden olan Club Med’in özelleştirme sürecinde yaşanan aksaklıklar dolayı-sıyla atıl bir pozisyona düştüğünü söy-ledi. Geçtiğimiz yıllarda tatil köyünün Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilmesi için girişimlerde bulunduk-larını ifade eden Günay şöyle konuştu: “Özelleştirme İdaresi bizim talebimizi bir sonuca vardırmadı. Maliye Bakan-lığı bu tatil köyünün Hazine üzerindeki kısmını biz Turizm Bakanlığı’na dev-retti. Biz bu yaz ilan sürecine tatil köyü-nü katmayı hedef ledik. Arazi üzerinde burada gördüğüm üzere aynı kapsamda değerlendirilmesi gereken bir orman arazisi var. Ormandan tahsisini alarak beraberce ikisini tahsis paketine alma-mız gerekecek. Bu tatil köyünün daha önceki yıllarda başlamış bir konsep-ti var. Bu konsepti bozmadan, yüksek yapılaşma yapmadan mevcut konsepti devam ettirmek kararındayız. Yapaca-ğımız proje bu yönde devam edecektir.”

Doğayla barışıkbir tatil köyü hedefliyoruz Bakan Günay, tatil köyünün sahip oldu-ğu doğal dokuyu korumayı, hatta daha fazla ağaçlandırma yapmayı hedef ledik-lerini belirtti. Tatil köyünde 800-1000 yatak kapasitesi ile hizmet verileceğini dile getiren Günay, “Tesisin içerisinde tenis kortları, yeni yeme içme mekânları ile eğlence mekânları ortaya çıkacaktır. İnşallah İzmir’in kuzeyinde yeşille ve doğayla barışık bir tatil köyünü ayağa kaldırmayı başarırız. İlana çıkacağız. İnşallah buranın değerini bilen bir ya-tırımcı çıkar da biz de Foça’nın Türkiye turizmi içerisinde tekrar parlayan bir yıldız olması yolunda iyi bir adım atmış oluruz” diye konuştu.

said “I hope we can find an investor that truly appreciates this place and turn it into the shining star it once was.”

Günay was accompanied by the Governor of İzmir Cahit Kıraç, Foça Chief Magistrate Gökhan Demirağ, ETİK Chairman Mehmet İşler and AK Party Foça Borough President Kadir Özgirgin during his visit. The Minister, who couldn’t hide his sor-row after seeing the state of the fa-cility, which was established in 1967 and was one of the first summer resorts in Turkey, got information from Foça Chief Magistrate Gökhan Demirağ about the physical state and infrastructure of the facility.

We willcontinue the old concept Minister Günay said that they were going to take the necessary steps to include the resort into Turkish tourism. Günay, who pointed out that Foça was a well known area in tourism in the 1960’s, said that the famous facility was left to its own devices during the privatization process. Günay, who said that they took steps for the allocation of the facility to the Ministry of Culture

and Tourism in recent years, add-ed: “The Privatization Directorate couldn’t finalize our demand. The Ministry of Finance passed down a part of the facility to our ministry. We aimed to put the facility on sale this summer. There is also a forest area that needs to be evaluated here and we will put this land on the sale package. This resort has a concept that began many years ago. We will continue this concept and our proj-ect will continue with this under-standing.”

Aiming an environmentally friendly resort village Minister Günay said that they were aiming to preserve the natural structure of the resort village and realize more forestation. Günay, who added that there were going to be 800-1000 beds at the facil-ity, “The facility will have tennis courts, new restaurants, bars and entertainment units.

I hope that we can resurrect this environmentally friendly resort. I hope we can find an investor that truly appreciates this place and turn it into the shining star it once was.”

19İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 22: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Turizmde İzmir’e yeni kültür yoluİzmir-Manisa Kırsal Turizm Çalıştayı’nda Bergama’dan başlayıp Menemen, Ödemiş, Bayındır ve Tire’yi de içine alan 400 kilometrelik alanda “yeni kültür yolu” oluşturulmasına karar verildi.

A new cultural road for Izmir in tourism During the İzmir-Manisa Rural Tourism Workshop, it was decided to

establish a new cultural road in the 400 kilometer area that starts from Bergama and includes Menemen, Ödemiş, Bayındır and Tire.

İzmir ve Manisa’nın kırsal turizmi-nin ortak olarak planlanması ama-cıyla “İzmir-Manisa Kırsal Turizm

Çalıştayı” yapıldı.

İzmir ve Manisa’da kırsal turizmin ma-saya yatırıldığı çalıştaya Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz, İzmir Vali Yar-dımcısı Haluk Tunçsu, Manisa Beledi-ye Başkanı Cengiz Ergün, İzmir Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, Manisa Kültür ve Turizm Müdürü Er-dinç Karaköse, belediye başkanları, çok sayıda akademisyen ve sivil toplum ku-ruluşu temsilcileri katıldı.

Çalıştayda İzmir ve Manisa’daki dağ, yayla, çiftlik, yerel sanat, tarihi kent, arkeolojik alanlar başta olmak üzere doğal ve kültürel açıdan önemli bölge-lerin yöresel olarak birbirleriyle ilişki-lendirilmeleri ele alındı. Yöreyi daha cazip ve güçlü kılacak alternatif des-tinasyonların oluşturularak, kaynak-

ları sınırlı kırsal yerleşimlere kültürel özelliklerini sergileme, el sanatlarını ve yöresel ürünlerini tanıtma imkanı ver-menin amaçlandığı çalıştayda, kırsal alanlardaki tesis sayısını artırmak için İzmir ve Manisa illeri işbirliğinde bir çalışma başlatılması kararlaştırıldı.

“Kırsal turizm istihdam yaratır”Çalıştayın açılışında söz alan İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, İzmir ve Manisa yöresinde bölge-sel zenginliği bulunan kırsal alanların sayıca fazla olmasına karşın bu bölge-lerin henüz yerli ve yabancı turistlerin kullanımına sunulmadığını dile getir-di.

İzmir ve Manisa kırsalında el sanat-ları ve yöresel ürünleri satılabilir kıl-mak, yeme içme, kırsal alanları doğal yapıyı bozmadan turizme açmak adına

The İzmir-Manisa Rural Tour-ism Workshop took place to jointly plan rural tourism in

Izmir and Manisa.

The workshop was attended by the Gov-ernor of Manisa Halil İbrahim Daşöz, İzmir Assistant Governor Haluk Tun-çsu, Manisa Chief Magistrate Cengiz Ergün, İzmir City Culture and Tour-ism Director Abdülaziz Ediz, Manisa Culture and Tourism Director Erdinç Karaköse, chief magistrates, many aca-demics and representatives of NGOs.

During the workshop, the association of naturally and culturally important regions with each other in Izmir and Manisa such as mountains, plateaus, farms, local art, antique cities and ar-cheological areas were also discussed. At the workshop, which aimed to cre-ate alternative destinations that would make the region more attractive and

Güncel / Actual

20 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 23: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

projelerin üretilmesi gerektiğine dik-kat çeken Ediz, “Bozdağ, Ödemiş ve Tire’ye kadar uzanan bölgede beraber pazarlanacak alanlar var. Yöresel ya-şam alanlarının ekonomik ürün haline gelebileceğine inanıyorum. Manisa ile ortak hareket ederek kırsal turizm po-tansiyeli oluşturulması mümkündür. Kongre, fuar, kruvaziyer müşterileri, alternatif programlarla kırsal turizme günübirlik de olsa dahil edilebilir. Kru-vaziyer turizminde, Sart ve Manisa tur programları uygulanabilir, tabii ki bu programlar kruvaziyer organizatörle-riyle ve illerimizin yöneticilerinin ortak çalışmalarıyla gerçekleştirilebilir. Şunu unutmamalıyız ki, bu turizm çeşidi kırsal kesimde yeni iş ve istihdam im-kanlarının yaratılması kadar, doğal ve kültürel kaynak değerlerimizin ortaya çıkarılması ve kırsal alanın korunması-na hizmet etmesi yönüyle de son derece önemlidir” dedi.

“Envanter çıkarılmalı, yol haritası belirlenmeli”Türkiye’de turizmin deniz, kum ve güneş olarak başladığını ve bugüne kadar bu turizm çeşidinin ön planda tutulduğunu söyleyen İzmir Vali Yar-dımcısı Haluk Tunçsu ise, kırsal kesi-min envanterinin çıkartılarak yol ha-ritasının belirlenmesi gerektiğini dile getirdi. Vali Yardımcısı Tunçsu, “İzmir ve Manisa’nın Bozdağ, Gölcük ve Sart alanı gerçekten bizim zenginliğimiz ve çeşitliliğimiz. Bu çalıştayda çalışma grupları oluşturup yol haritası belir-lenirse tanıtım daha kolay gerçekleşir. Orman Bakanlığı’nın, kendilerine ait tüm arazilerin turizm adına değerlen-dirilebileceğini bildirmesi üzerine bir master plan hazırladık” diye konuştu.

“Kıskançlık olmasın”Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz de, bir açık hava müzesi halinde olan Ege Bölgesi’nde herkesin turizmin gelişimi için çaba göstermesi gerektiğini ifade

etti. İzmir’e gelen turist sayısının An-talya ’ya gelen turist sayısının 10’da 1’i olduğuna dikkat çeken Daşöz, “İzmir Türkiye’nin batıya açılan kapısı. Bizce Antalya’dan hiçbir eksiği yok. Turizm deyince iç ve bölgesel turizm de dikka-te alınmalı. Bölgemizde turizm için ye-terli potansiyel var. Kıskançlık olmadan herkes birlik içerisinde bölge için çalış-malı” dedi. Yoğun ilgi ile dört bölüm ve iki oturum halinde gerçekleşen İzmir-Manisa Kırsal Turizm Çalıştayı’nda; turizmde entegrasyon, kırsal kültürün turizm aracılığı ile değerlendirilmesi, kırsal turizmde koordinasyon, ilçelerin turizm imkanları, kırsal turizmle ilgili mevzuat, kırsal tesis işletmeciliği, spor amaçlı kırsal turizm gibi konular ele alındı ve çalışma grupları oluşturuldu.

Çalıştay sonunda görüş ve öneriler bö-lümünde ise en güzel önerinin Berga-ma ve Menemen’den Ödemiş, Bayındır ve Tire’ye kadar olan 400 kilometrelik yeni kültür yolu olduğunu vurgulayan İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Ab-dülaziz Ediz, çalışma gruplarının oluş-turulduğunu söyledi.

Kırsal Turizm Derneği Başkanı Nedim

advertise and exhibit cultural and tra-ditional assets, the establishment of a joint workforce between the two cities was decided to increase the facilities in rural areas.

“Rural tourism will increase employment”İzmir City Culture and Tourism Direc-tor Abdülaziz Ediz, who spoke at the opening of the workshop, said that even though there were many rich rural ar-eas in Izmir and Manisa these were not ready to serve local and foreign tourists.

Ediz, who said that projects such as selling handcrafted products and open-ing rural areas for dining purposes without disrupting the natural structure of the rural areas must be established, added “There are regions that can be jointly marketed in a region that in-cludes Bozdağ, Ödemiş and Tire. I be-lieve that rural living areas can be made into marketable products. It is possible to establish a rural tourism potential by working with Manisa. Customers from congress, fair and cruise tourisms can be added to rural tourism with daily alternative programs. Sart and Manisa programs can be added to cruise tours

Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz İzmir Vali Yardımcısı Haluk Tunçsu

21İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 24: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

but this is only possible if local authori-ties work closely with cruise operators. Let’s not forget that this type of tourism will create new employment, unearth our natural and cultural assets and help preserve rural areas.”

“Inventories must be made and a road map must be established”İzmir Assistant Governor Haluk Tun-çsu, who stated that Turkey had always highlighted seas-sand-sun tourism up until now, said that an inventory of rural areas must be made and a road map must be established. Tunçsu said, “Bozdağ, Gölcük and Sart are really rich and diverse areas. If we establish

a road map and working committees, advertising will be easier. We have es-tablished a master plan ever since the Ministry of Forestry has said that all the lands that belonged to them could be used in tourism.”

“No jealousy”The Governor of Manisa Halil İbrahim Daşöz added that everyone must work to improve tourism in the Aegean re-gion, which is an outdoor museum. Daşöz, who pointed out that Izmir only received one tenth of tourist that came to Antalya, said “İzmir is Turkey’s door to the west. It is as good as Antalya. We need to think about tourism as regional. We have sufficient potential in our re-gion. Everyone must work together for the improvement of tourism.”

The workshop was completed in two sittings where issues such as integra-tion in tourism, evaluating rural cul-ture through tourism, coordination in rural areas, the touristic capabilities of rural areas, regulation concerning ru-ral tourism, rural facility management and rural sports tourism were discussed. During the workshop, related working committees were also established.

During the opinions and suggestions portion at the end of the workshop, İzmir City Culture and Tourism Di-rector Abdülaziz Ediz said that the best suggestion was establishing a new cultural road in the 400 kilometer re-gion that includes Bergama, Menemen, Ödemiş, Bayındır and Tire.

The president of the Rural Tourism As-sociation Nedim Zurnacı talked about coordinating the project and his opin-ions on how to improve rural tourism. Zurnacı also pointed out to the impor-tance of preserving the cultural heritage, traditional handicrafts, natural beauties and historical assets in villages and towns, the development of rural tour-ism and educating the locals on healthy production, packaging and marketing to increase their economic revenues.

Zurnacı da örgütlenme koordinasyon konusunda yapılması gerekenleri sıra-layarak kırsal turizmin geliştirilmesine yönelik görüşlerini aktardı, Zurnacı ayrıca köylerde ve kasabalarda kültü-rel mirasın, geleneksel el sanatlarının, doğal güzelliklerin ve tarihi eserlerin korunarak kullanılması, ekoturizm, tarım turizmi, çiftlik turizmi ve köy turizmini kapsayan kırsal turizmin ge-liştirilmesi, tarım ürünlerinin sağlıklı üretimi, ambalajlanması ve pazarlan-ması konusunda yerel halkın bilgilen-dirilerek iş ve gelir imkanlarının artı-rılmasının önemine değindi.

22 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 25: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

23İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 26: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir’e 5 yeni açıkhava müzesi

İzmir Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, arkeolojik ve tarihi zenginlikleriyle öne çıkan

İzmir’in birkaç yıl içinde tamamla-nacak çalışmalarla 5 yeni açık hava müzesine daha kavuşacağını bildir-di.

12 İyon kentinin birçoğunun İzmir’de olduğunu hatırlatan Ediz, 8 bin 500 yıllık tarihin zenginliğini yansıtan, yontma ve cilalı taş devri-ne ait obje ve ürünlerin kentte bu-lunduğunu söyledi.

İzmir’de yürütülen arkeolojik ça-lışmalarla ilgili bilgi veren Ediz, dünyaca ünlü Efes ve Bergama’nın yabancı kazı başkanlarının yürüttü-ğü, uzun soluklu kazılar olduğunu, kendilerinin desteklediği kazıların ise yerli kazı başkanları tarafından yürütüldüğünü ifade etti. Ediz, “En yakınımızda Agora var ki fev-kalade önemli bir kazı alanı. Ziya-rete açık, çok sayıda ziyaretçisi var. Bayraklı’daki Smyrna alanı da ya-kın zamanda ziyarete açılacak yer-ler arasında. Bornova’daki Yeşilova Höyüğü’nde çok güzel çalışmalar yürütülüyor” dedi.

Çeşme’deki Erythrai’nin gerek am-fitiyatrosu gerekse yerleşimi ve ya-pılaşmasıyla çok önemli bir bölge olduğunu belirten Ediz, amfitiyat-ronun 10-15 yıl içinde, uzun vadeli bir program dahilinde kullanılabilir hale getirileceği bilgisini verdi.

Ahmetbeyli’deki Klaros kazı alanı-nın çok yakında ziyarete açılacağını, Urla’da 12 İon kentinden biri olan Klazomenai’nin de aynı şekilde zi-yarete açılabilecek duruma geldiğini söyleyen Ediz, şunları kaydetti:

“Metropolis ise Sayın Bakanımızın ısrarla üzerinde durduğu ve plan-lamasının tamamlandığı, 2013’te ziyarete açmayı düşündüğümüz bir alan. Nif Dağı kazı çalışmalarımız Kemalpaşa bölgesinde sürüyor. Çok geniş bir alan ve işin başlangıcın-dayız. 4-5 yıllık sürece ihtiyaç var. Honaztepe, Phokai kazı çalışma-ları yıllardır sürüyor. Teos ziyarete açılmasını istediğimiz diğer önemli bir alan. Çevre düzenlemesiyle ilgi-li planlamaları tamamlandı, inşaata başlanacak. Teos, Metropolis, Kla-ros ve Klazomenai ve Smyrna. Bun-lar 1-2 yıl gibi kısa zaman içinde zi-yarete açılacak. Bunların her birinin ziyarete açılması demek, yeni bir müze yapmış olmak demek aslın-da. İzmir, genelinde zaten bir açık hava müzesi. Yeni müze muhakkak olması gerekiyor ama bu örenlerin ziyarete açılmasıyla hepsi birer açık hava müzesi olacak.”

İzmir City Culture and Tourism Director Abdülaziz Ediz said that 5 more new out-door museums would be established in Izmir

which is known for its historical and cultural riches. Ediz, who pointed out that many of the 12 Ionian cities were in Izmir, said that the city hosted many historical relics and artifacts that ref lected the city’s 8500 year old history.

Ediz, who talked about the archeological digs in the city, said that the digs carried out by foreign excavation teams in Ephesus and Bergama were extensive projects and that the digs administered by them were headed by local archeologists. Ediz said, “Agora is an amazing dig site. It is open for visitation and has many visitors. The Smyrna dig site in Bayraklı will be open for tourism in the near future. There are important works that are being carried out at Yeşilova tumulus in Bor-nova.”

Ediz, who added that Erythrai in Çeşme was a very important area with its antique theatre, settlement and structuring, said that the amphi-theatre would be available for use in the next 10-15 years. Ediz, who stated that the Klaros dig site in Ah-metbeyli would be available for visitation soon, said that Klazomenai was almost ready to be opened for visitation and added:

“Metropolis is an area which we are planning to open in 2013. Our digs at Nif Mountain still continue. It is a very large area and we are just starting. We need at least 4-5 years. Honaztepe, Phokai excavations have been going on for some time. Teos is another important area we want to include in tourism. Plans concerning the land-scaping of the area are complete and we will be-gin construction. Teos, Metropolis, Klaros and Klazomenai and Smyrna; these will be opened to the public within 2 years. These will all be outdoor museums. Izmir is already an outdoor museum. We definitely need a new museum but with the opening of these ruin sites; we will have new outdoor museums.”

5 new outdoor museums for Izmir

Güncel / Actual

24 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 27: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

25İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 28: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir hoşgörüyü yaşatıyorSemavi dinlerin mensupları, İZDİM’in “Gönül Sofrası’nda bir araya geldi. İftar yemeğinde barış, hoşgörü ve sevgi mesajları verildi.

The representatives of three major religions got together during a dinner organized by the Izmir Intercultural Dialogue Center (İZDİM). During the dinner that took

place after fasting, the conversation centered on peace, tolerance and love.

İzmir Kültürlerarası Diyalog Mer-kezi (İZDİM) tarafından gele-neksel hale getirilen ‘Gönül Sof-

rası’ iftar programında bu kez semavi dinlerin mensupları ağırlandı. Şifa Üniversitesi Kampüsü’nde düzenlenen iftar yemeğine katılan temsilciler Ra-mazan ayının tüm insanlara hoşgörü ve barış getirmesini diledi.

Hoşgörü ve barış temalı iftar yemeği-ne İZDİM Yönetim Kurulu Başkanı Şemseddin Ayyıldız, Şifa Üniversite-si Rektörü Prof Dr. Yusuf Erdoğan, Buca Protestan Kilisesi Pastörü Ertan Çevik, ST. Helen Papaz Yardımcısı Yılmaz Ögüt, İzmir’deki Musevi ce-matinin üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı. İftar yemeği sonrası konuşan Buca Protestan Kilisesi Pastörü Ertan Çevik, “Buradaki tablo bir arada ya-şamayı arzuladığımızı gösteren ifade-

İzmir keeps tolerance alive

Güncel / Actual

26 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 29: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

The traditional dinner orga-nized during the Ramadan by the Izmir Intercultural

Dialogue Center (İZDİM) wel-comed the representatives of three major religions this year. Those who attended the dinner at the campus of Şifa University wished that Ramadan brought tolerance and peace to all.

The dinner was attended by İZDİM President Şemseddin Ayyıldız, the dean of Şifa Uni-versity Prof Dr. Yusuf Erdoğan, the pastor of the Buca Protestant Church Ertan Çevik, ST. Helen minister Yılmaz Ögüt and the members of the Izmir Jewish com-munity. The pastor of the Buca Protestant Church Ertan Çevik,

who spoke after the dinner, said “This dinner here shows that we wish to live together in peace. This dinner demonstrates our tol-erance and love for each other. I want to thank everyone here that made this dinner possible.”

İZDİM President Şemseddin Ayyıldız added, “We are the bene-factors of a civilization that have learned to live with others who are not from our faith and respect their beliefs. World peace can only be achieved by revitalizing com-promise and togetherness and the only way to make this happen is through dialogue.”

Whirling dervish performed a dance after the speeches.

dir. Bu tablo her birimizin Allah’ın yaratmış olduğu insanlar olarak karşılıklı sevginin, hoşgörünün ve anlayışın ifadesidir. Burada bir araya gelerek bunu sağlayan herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.

İZDİM Yönetim Kurulu Başkanı Şemsed-din Ayyıldız da, “Bizler, inanç ve anlayışı-mız ne olursa olsun birlikte insanca yaşama üslubunu geliştirmiş, herkesin konumuna saygılı olma ahlakıyla hayatı ve saadeti pay-laşmayı öğrenebilmiş bir medeniyetin varis-leriyiz. Dünya barışının teminatı bu güzel üslubu, kaynaşmayı, uzlaşmayı bir kere daha canlandırmak ve paylaşma ahlakını yeniden diriltmekten geçer. Bu sürecin mantıklı yü-rütülmesinin yegâne yolu da diyalogdur” diye konuştu.

Konuşmaların ardından sema gösterisi ya-pıldı.

27İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 30: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

“İzmir’i Homeros ile taçlandıralım”

“Let us crown Izmir with Homer”

Homeros Kültür Sanat Derneği, Homeros’un yaşadığı vadiyi turizme kazandırmak ve İzmir’in simgesinin Saat Kulesi değil Homeros olması için mücadele ediyor. Derneğin kurucu başkanı Mümtaz Öktem, İzmir turizminin Homeros ile üzerindeki ölü toprağını atacağını belirterek, “İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” diyor.

Son yıllarda revaçta olan ekotu-rizmin esamesi okunmazken bu yola baş koymuş Mümtaz Öktem.

Hayallerini gerçeğe dönüştürme yolun-daki ilk adımı da bundan 20 yıl önce Bornova’nın Kayadibi köyüne yerleşe-rek atmış. Eşi Tülin hanım ve iki kızı ile birlikte Kayadibi köyünde, doğayla ve yöre halkıyla iç içe yaşayan Öktem, köye bir restoran ve pansiyon da kazan-dırmış.

Urla, Çeşme, Foça gibi sahil beldeleri dururken Bornova’ya 7 kilometre uzak-lıkta bu köyü tercih etmesinin sebebi-ni sorunca hiç tereddüt etmeden “Bu köye yerleştik çünkü burası Homeros’un doğduğu, yaşadığı, eserlerini yazdığı köy” diyor. Kaynaklarda Homeros’un

Mümtaz Öktem has dedicated his life to ecotourism when this type of tourism was

barely recognized. He took the first step in realizing his dream 20 years ago by moving to the village of Kayadibi in Bornova. Öktem, who lives in the village with his wife and two daughters, has built a motel and a restaurant in the village.

When asked why he chose to settle in a village that is 7 kilometers from Bornova instead of resort towns like Urla, Çeşme and Foça he says without hesitation, “We settled in this village because this is the place where Homer was born and raised.” Even though we remind him that there is no concrete evidence that Homer was from Izmir, he insists, “This is the village

The Homer Culture and Art Club is fighting to include the valley where Homer lived into tourism and make Homer the symbol of Izmir instead of the Clock Tower. The

club’s founding President Mümtaz Öktem, who says that Izmir’s tourism will be jazzed up with the addition of Homer, adds “Let us crown Izmir with Homer”

Yazı/Article-Fotoğraflar/Photographs: Derya Şahin

Mümtaz Öktem

28 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Güncel / Actual

Page 31: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

29İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 32: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmirli olduğuna dair kesin bir bilgi olmadığını hatırlatsak da o iddiasını yineliyor; “Burası Homeros’un köyü. Dünyanın tanıdığı bizimse tanımakta zorluk çektiğimiz Homeros’tan bahse-diyorum. Aslında Homeros da değil o, Homer, çünkü o Anadolu’nun insanı.” Tübingen Üniversitesi’nden ünlü arke-olog Manfred Korfmann’ın “Homeros İzmir doğumludur” şeklindeki tezini de iddialarına kanıt olarak gösteriyor.

Öktem, medeniyetlerin babası olarak tanımladığı Homeros’un İzmir için çok önemli bir değer olduğuna dikkat çekiyor: “Artık turizmin şekli değişi-

yor. Deniz, kum, güneş her yerde var. Ama Homeros dünyada bir tek yerde var, İzmir’de Kayadibi köyünde. Bana bu bölgede iddialarımı kanıtlayacak bir kalıntı olup olmadığını soruyorlar. Böy-le bir soru sorulmamalı. Buna ilk önce kendimiz inanmalıyız ki başkalarını da inandıralım. Homeros’un dünyada yedi yerde yaşadığına ilişkin rivayetler vardı. Şu an iki yer kaldı; birisi Sakız Adası, diğeri İzmir Bornova Kayadibi Köyü. Bunun iyi değerlendirilmesi lazım.”

Öktem’in kuruluşuna öncülük etti-ği Homeros Kültür Sanat Derneği, Homeros’un yaşadığı vadiyi turizme

of Homer. I am talking about someone that we barely know but the whole world recognizes. He is from Anatolia.” He bas-es his claims on Manfred Korfmann from Tubingen University who says that Homer was born in Izmir.

Öktem points out that Homer, which he describes as the father of civilizations, is a very important asset for Izmir: “Tourism is changing. You can find sea, sand and sun everywhere. But you can only find Homer in Izmir, here in Kayadibi village. They ask be if I have any proof to back my theories. No one should ask me that. We must first believe it ourselves so that we can make others believe it. In the be-ginning, there were 7 places that claimed that Homer lived there; now there are only two- Chios Island and Izmir. We need to take advantage of that.”

The Homer Culture and Art Club, found-ed by Öktem, is fighting to include the valley where Homer lived into tourism and make Homer the symbol of Izmir in-stead of the Clock Tower. Their most im-portant step in establishing that was add-ing the Homer theme to JEWEX 2012, the jewelry fair in Izmir. The new goal of the club, which is headed by his wife and includes 100 entrepreneur women, is to cooperate with the Izmir Tour Guides Association to bring more tourists to the Valley of Homer.

Öktem, who believes that Izmir’s tourism will come alive with Homer, says that the Valley of Homer will become the center of poetry just like the house of Virgin Mary is the center of faith and religion in Izmir. Öktem suggests the building of a cable car to make the valley an attraction point.

According to Öktem, we need to take tour-ists who come to the city via cruise tours to the Valley of Homer after Kadifekale and Agora.

“Kayadibi should be a pilot region”Öktem, who says that the healthiest people in the world are the ones who live

Homeros’un taçlandırılmasını tasvir eden duvar resmi

30 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 33: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

kazandırmak ve İzmir’in simgesinin Saat Kulesi değil Homeros olması için mücadele ediyor. Bu yolda attıkları en önemli adım Kuyumcular Odası işbir-liği ile JEWEX 2012 Alyans, Altın, Gümüş Takı, Mücevher ve Saat Fuan’na Homeros temasını taşımaları olmuş. Şu anda Mümtaz Bey’in eşi Tülin Hanım’ın başkanlık ettiği ve EBSO’nun projesi kapsamında seçilen 100 girişim-ci kadının üye olduğu derneğin yeni hedefi ise İzmir’e gelen turistleri vadiye çekmek amacıyla İzmir Rehberler Odası ile işbirliği yapmak.

İzmir turizminin Homeros ile üzerin-deki ölü toprağını atacağına inanan Öktem, nasıl ki Meryem Ana Evi İz-mir’deki inanç turizminin merkeziyse Homeros Vadisi’nin de şiir ve söylence-nin merkezi olacağını söylüyor. Vadinin turizmde bir çekim merkezi haline gel-mesi için Öktem’in önerisi bölgeye bir teleferik kurulması.

İzmir’in turizm destinasyonuna Home-ros Vadisi’nin de eklenmesini isteyen Öktem’e göre, kente kruvaziyer turizm-le gelen turistlerin tarihi Kadifekale ve Agora’dan sonra Homeros Vadisi’ni zi-yaret etmesini sağlamak gerekiyor.

“Kayadibi pilot bölge ilan edilsin”Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapı-

lan araştırmalara göre en sağlıklı kişi-lerin 500-800 rakımda yaşayan kişiler olduğuna dikkat çeken Öktem, Kaya-dibi köyüne yerleştikten sonra sağlı-ğına kavuştuğunu söylüyor. Bölgenin ekoturizm ve sağlık turizmi açısından taşıdığı bu potansiyelin değerlendiril-mesi açısından İzmir Valiliği ile Manisa Valiliği’nin ortaklaşa yürüttüğü kırsal turizm projesinin çok önemli olduğunu dile getiren Öktem, proje kapsamında Kayadibi köyüne özel önem verilmesi ve hatta köyün pilot bölge ilan edilmesi çağrısında bulunuyor. Kayadibi’nin Şi-rince ya da Yeşilyurt köyleri örneğinde olduğu gibi turizme açılabileceğini be-

500-800 meters above sea level according to data from the World Health Orga-nization, adds that he became healthier once he started living in Kayadibi. Ök-tem, who states that the rural tourism project jointly carried out by the gov-ernorships of Izmir and Manisa is very important in terms of the region’s po-tential in ecotourism and health tour-ism, says that Kayadibi village must be highlighted and the village must be a pilot region. Öktem, who points out that the village could be opened to tourism like Şirince or Yeşilyurt, says that the establishments in the village must be supported.

Öktem, Homeros Vadisi’nin İzmir

turizmi açısından ikinci Meryem Ana

Evi olacağını söylüyor.

Öktem says the Valley of Homer will be as

important as the house of the Virgin Mary for Izmir’s tourism.

31İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 34: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

lirten Öktem küçük de olsa buradaki işletmelerin desteklenmesi gerektiğini vurguluyor.

Restoran değil adeta müzeÖktem ailesinin işlettiği restoran ve pansiyon Homeros’un adıyla anılan va-diye bakıyor göz alabildiğince. Home-ros Kültür Sanat Derneği’ni kurduktan sonra hem Homeros’u anlatmak hem de köye ve köylüye bir katkıda bulunmak düşüncesiyle açtıkları restoran bir mü-zeyi andırıyor.

Restoranın kapısında ünlü ozan Homeros’un heykeli karşılıyor misa-firlerini. Bahçede de devam eden hey-kellerin gösterdiği yoldan restorana adım attığınız anda orjinali Louvre Müzesi’nde yer alan ve Homeros’un taç-landırılmasını tasvir eden minyatürün birebir aynısıyla kaplı duvar göze çarpı-yor. Öktem, Homeros’un tanrılar, kral-

lar, düşünürler tarafından taçlandırılma töreninin tasvir edildiği resme atıfta bulunarak “Bütün dünya Homeros’u taçlandırıyor ama biz onu görmezden geliyoruz. İzmir’in simgesi Homeros ol-sun, İzmir’i Homeros ile taçlandıralım” diyor.

Mekanın içinde bu göz kamaştırıcı res-min yanı sıra çeşitli Homeros heykelleri ve oldukça geniş bir kütüphane de var. Mekandaki tüm heykeller Kültür ve Tu-rizm Bakanlığı’ndan izinli ve müzelerde sergilenen eserlerin birebir kopyası.

Toplum olarak müze gezme alışkanlı-ğımız olmadığından yola çıkarak böyle bir mekan oluşturduklarını belirten Ök-tem, “Bu restoranı küçük de olsa bir açık hava müzesi haline getirmek istiyoruz. Her yerde yemek yiyebilirsiniz. Ama bir müzede yemek yiyebilir misiniz? İşte biz burada bunu yapmaya çalışıyoruz” diyor.

A restaurant like a museum The restaurant and motel run by the Ök-tem family overlook the Valley of Homer. The restaurant, which they opened to increase recognition for Homer and to contribute to the economy of the village, resembles a museum.

A statue of Homer greets guests at the en-trance. As soon as you step into the restau-rant by following the yard filled with more statues, you will see a wall covered with a miniature that depicts the crowning of Homer, which the original is on display at Louvre Museum. As Öktem looks at the painting which depicts the crowning of Homer by Gods, kings and philosophers, he says “The entire world crowns Homer yet we ignore him. Homer should be the symbol of Homer and let us crown Izmir with Homer.”

Besides this magnificent picture, there are various statues of Homer and quite a large library inside the venue. All the statues are the exact replicas of their originals.

Öktem, who says that they thought of a place like this because as a society we don’t visit museums very much, adds “We want to turn this restaurant into a small outdoor museum, you can eat everywhere but can you eat in a museum? This is what we are trying to do here”

Öktem’e göre, kente kruvaziyer turizmle gelen turistlerin Kadifekale ve Agora’dan sonra Homeros Vadisi’ni ziyaret etmesini sağlamak gerekiyor.

According to Öktem, we need to take tourists who come to the city via cruise tours to the Valley of Homer after Kadifekale and Agora.

Tülin-Mümtüz Öktem

32 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 35: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

33İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 36: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Her kıvrımında ayrı bir ahenk barındırır Çeşme Yarımadası. Yorgo Seferis ve Necati Cumalı’nın sesi de orada yankılanır, rüzgarla dans eden yel değirmenlerinin neşesi de. Sakız ağaçlarının mis kokusu da büyüler ziyaretçilerini, güneşle yıkanan altın kumlu sahiller de...

Ege’nin parlayan yıldızı: Çeşme Yarımadası

Fotoğraflar / Photographs: RK Arşivi – Çeşme Belediyesi

34 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

URLA-ÇEŞME-ALAÇATI

Page 37: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Berrak deni-zi, dantel gibi işlen-

miş koyları, güneşi, ince kumlu uzun sahilleri, deniz içinde kaynayan kükürtlü suları, gö-zalıcı doğal güzel-likleri, geleneksel dokusu, geçmişe ışık tutan tarihi ve kültürel eserleriy-le Türkiye’nin en önemli tatil böl-

gelerinden biridir Çeşme Yarımadası. Her kıvrımında ayrı bir ahenk barındı-ran ve dünyanın dört bir yanından gelen turistleri ağırlayan Yarımadanın en çok dikat çeken bölgeleri birbiri ardına sıra-lanan Urla, Alaçatı ve Çeşme’dir.

Yarımadanın girişinde sakin limanı, eski evleri, tarih ve doğanın kucaklaş-tığı ortamıyla Urla karşılar ziyaretçile-rini. Yorgo Seferis ve Necati Cumalı’nın sesinin yankılandığı bu belde İzmir’in saklı bahçesi olarak da bilinir. İnsana dinginlik veren havasıyla tatilde huzur arayanların tercihi olan Urla’dan de-vam edince yarımadaya ismini veren ve Urla’nın aksine yaz-kış hareketli ya-şamıyla dikkat çeken Çeşme’ye varılır. Denizin her zaman mavi, güneşin her zaman parlak olduğu bu tatil beldesi, dünyada görülmesi gereken yerler ara-

The Çeşme Peninsula is one of the most important touristic destinations in Turkey with its

crystal clear sea, bays that are embroi-dered like lace, long beaches with thin sand, thermal waters inside the sea, scenic beauties, traditional structure and historical and natural assets. Urla, Alaçatı and Çeşme are the most impor-tant touristic regions on the peninsula that welcome thousands of tourists from all around the world.

Urla greets visitors at the entrance of the peninsula with its quiet port, old houses and historical structure. This town, where the voices of Yorgo Seferis and Necati Cumalı echo, is known as the secret garden of Izmir. After Urla comes Çeşme, which as opposed to Urla is alive throughout the year. This summer resort, where the sea is always blue and the sun always shines, is a des-tination that must be seen. One of the most beautiful touristic destinations in the peninsula is Alaçatı. The town is an important windsurfing center with its climate which is always windy and it is a magnificent resort town with boutique hotels nestled inside narrow cobble streets.

One of the oldest ports in the world: UrlaUrla, which attracts attention with its historical, cultural and natural riches,

The shining star of the Aegean: The Çeşme PeninsulaThe Çeşme Peninsula harbors a different harmony within each of its curves. The voices of Yorgo Seferis and Necati Cumalı and the joy of the windmills that dance with the wind sound in the region. The wonderful smell of mastic trees and golden beaches bathed in sun amaze its visitors…

35İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 38: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

sında anılır. Yarımadanın en güzide tu-rizm bölgelerinden biri de Alaçatı’dır. Yazın nefes aldıran kışın ise ısıtan bol rüzgarlı havasıyla dünyanın en önemli sörf merkezlerinden biri olan belde, ar-navut kaldırımlı dar sokakları, taş ev-leri, çoğu kadınlar tarafından işletilen küçük otelleriyle büyülü bir tatil cenne-tidir. Gelin, her biri İzmir ve Türkiye turizmi için büyük önem taşıyan bu bel-deleri daha yakından tanıyalım.

Dünyanın en eski limanlarından biri: UrlaTarihi, kültürel, doğal zenginlikleri ve yöresel lezzetleriyle dikkat çeken Urla, İzmir’in yanı başında ama şehrin kar-maşasından bir o kadar uzak bir belde. Ege bölgesinin en eski yerleşim mer-kezlerinden biri olan Urla, aynı zaman-da dünyanın bilinen en eski limanların-dan. Antik çağda özellikle zeytinyağı üretimiyle önemli bir ticaret merkezi haline gelen belde, Anadolu’nun bilinen en eski zeytinyağı işliğine de ev sahipli-

is close to Izmir but far from the hustle and bustle of the city. Urla, which is one of the oldest settlements in the Aegean region, is also one of the oldest ports in the world. The town, which was an im-portant trade center during the antique age thanks to olive oil production, hosts Anatolia’s oldest olive oil workshops.

It is believed that Urla takes its name from Vurla, which means marsh in Greek. Other historians suggest that the name comes from İbrahim Bey, one of the commanders of Mehmet Çelebi.

We know that Urla, which is considered the Troy of the Aegean region and was called Klozomenai in the antique age, was established by the Ionians. After the Ionians, the town became a part of the Persian, Greek, Roman, Byzantine, Seljuk and Ottoman Empire. The town, which developed during the Roman era, was an important science and culture center throughout its history. Thanks to

Urla

36 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 39: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ği yapıyor. Urla adının Rumca bataklık-sazlık anlamına gelen “Vurla” kelime-sinden geldiği sanılıyor. Bazı tarihçilere gore ise ilçenin adı Mehmet Çelebi’nin komutanlarından İbrahim Bey’in sefere çıkarken kendisine “uğur ola” demesine dayanıyor.

Ege Bölgesi’nin Truva’sı olarak kabul edilen ve antik çağdaki adı Klozomenai olan Urla’nın, Dor ve Aka göçmenleri-nin bu bölgeye akın etmei sonucu İon-lar tarafından kurulduğu biliniyor. Kent İonlardan sonra sırasıyla Pers, Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine gir-miş. Büyük İskender ve Roma dönem-lerinde büyük gelişmeler yaşayan kent, her devirde önemli bir bilim ve kültür merkezi olmuş. Sokrates’in hocası ola-rak Kabul edilen Anaksagoras sayesinde kent felsefe ile tanışmış.

Türkler Ege Denizi’ne ve Urla’ya Çaka Bey’in önderliğinde 1080’li yıllarda

ulaşmış. 1390 yılında Osmanlı ege-menliğine giren Urla, 18 Mayıs 1919 tarihinde Yunan işgaline uğramış. İlçe, Kurtuluş Savaşı sonunda 12 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtarılmış.

Tarihi, kültürel ve turistik değerleriGeçmişi M.Ö. 2 binli yıllara kadar uza-nan ilçede, önemli arkeolojik alanlar ve tarihi eserler yer alıyor. Klazomenai, Limantepe Höyüğü, Köprülü Mescidi, Rüstempaşa Camisi ve Hamamı, Yah-şibey Külliyesi, Helvacılar Camisi ve Hamamı, Sübyan Mektebi, Kılıç Hoca-ali Camisi, Fatih İbrahimbey Camisi ve Külliyesi, Kütükminare Camisi ilçenin sayılabilecek tarihi alanlarından.

Nobel Edebiyat Ödüllü Yunan şair Yor-go Seferis, Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Necati Cumalı ve se-siyle unutulmaz şarkılara hayat veren Tanju Okan yaşamlarının bir dönemini geçirdiği evler de Urla’da görülmeye de-

Anaxagoras, the teacher of Socrates, the town was also a philosophy center.

The Turks reached the Aegean Sea and Urla in the 1080’s. Urla, which became a part of the Ottoman Empire in 1390, was invaded by the Greeks on May 18, 1919. The town was feed on September 12, 1922.

Its historical, cultural and touristic assets There are important archeological sites and ruins in the town which dates back to 2000B.C. Klozomenai, Limantepe Tumulus, Köprülü Mescidi, Rüstempaşa Mosque and Bath, Yahşibey Complex, Helvacılar Mosque and Bath, Sübyan School, Kılıç Hocaali Mosque, Fatih İbrahimbey Mosque and Complex and Kütükminare Mosque are some of the historical assets in the town.

The homes of Greek poet Yorgo Seferis, Turkish author Necati Cumalı and fa-

Urla

37İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 40: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ğer diğer yerlerden. Urla’nın turizm açısından en önemli artısı İzmir’de şehir merke-zine en yakın denize girilebi-lecek bölgesi olması. Urla İs-kelesi, Yücesahil, Yıldıztepe, Çeşmealtı, Denizli, Zeytina-lanı , Özbek, Gülbahçe ma-halleleriyle Balıklıova, Kadı-ovacık, Uzunkuyu, Zeytineli ve Yağcılar Köyleri gerek sa-hil gerekse sahip oldukları ormanlar bakımından ilçenin turizm potansiyelinin önemli mevkilerinden. Özellikle yaz aylarında Kalabak sa-hilinden, Balıklıova sahillerine kadar uzanan yaklaşık 40 kilometrelik sahil şeridinde büyüklü küçüklü özel tesisler ve kamu kuruluşlarına ait 6 kamp ve çe-şitli alanlara kurulan çadırlarla birlikte denizden yararlananların sayısı oldukça yükseliyor. Yılın yaklaşık 200 gününü açık ve güneşli geçiren Urla, bu özel-liğiyle her mevsim turist ağırlayan bir belde.

Klazomenai: 12 İon kentinden biri olan Klazomenai kentinin başlangıçta-ki yeri bugünkü Urla iskelesinin hemen önündeki alan üzerinde kuruluymuş. Ancak Perslerin saldırısına uğramak-tan korktukları için yerleşikliklerini iskelenin tam karşısında yer alan adaya taşımışlar. Bölgede 1979’dan bu yana Prof. Dr. Hayal Erkanal’ın başkanlığında yü-rütülen kazılarda çok sayıda lahit ve tarih öncesi dönemlere ait önemli kültür tabakaları ortaya çıkarılmış. Yapılan araştırmalarda Limantepe

mous Turkish singer are other important places that must be visited while in Urla.

Urla is the closets place to the city where you can go swim-ming. The Urla Pier, Yüc-esahil, Yıldıztepe, Çeşmealtı, Denizli, Zeytinalanı, Özbek, and Gülbahçe neighborhoods and Balıklıova, Kadıovacık, Uzunkuyu, Zeytineli and

Yağcılar villages are important touristic destinations with their clean shores and forests. During the summer, the 40 ki-lometer shoreline Kalabak to Balıklıova is filled with people who enjoy their vacation at various facilities and camp sites. Urla has approximately 200 sunny days a year and that makes the town a popular destination for tourists.

Klozomenai: Klozomenai, which is one of the 12 Ionia cities, was initially built on the area right in front of Urla Pier but

Zeytinyağı İşliği

38 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 41: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Höyüğü’nün Kalkolitik Çağ’da oluş-tuğu ortaya çıkmış. Urla Belediyesi tarafından yürütülen araştırmalarda ele geçen bulgular arasında en önemlisi “tarihteki en eski limanın bu bölgede bulunması” olmuş. Klazomenai ayrı-ca zeytinyağı ticaretinde isim yapmış. Kalıntıları arasında yer alan ve M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen zeytinyağı işliği ta-nımlanabilen en eski zeytinyağı üretim tesisi olarak kabul ediliyor.

Karantina Adası: Büyük İskender za-manında ince bir yolla karaya bağlanan ada üzerinde şu anda Fransızların yap-mış olduğu Taafuzhane denilen etüv merkezleri ile tam teşekküllü bir devlet hastanesi, bir otel, bir mağara ve antik Klazomenai Kenti’nin kalıntıları bu-lunuyor. Ada çevresinde, deniz içinde Klazomenai’den kalma antik mimari parçalarını görmek mümkün.

Yassıca (Alman Adası): Turistik amaçlı kullanılmak üzere hazırlanan ve

they moved their settlement to the is-land across the pier because they feared attacks from Persians. Many tombs and cultural layers belonging to prehis-toric areas were unearthed during the excavations headed by Prof. Dr. Hayal Erkanal since 1979. During research-es, it was concluded that the Liman-tepe Tumulus was formed during the Chalcolithic Age. The most impor-tant f inding during these researches carried out by the Urla Municipality, was the discovery of the oldest port in history in this region. Klozomenai was also a big name in olive oil trade. The olive oil workshop, dated to 6th century B.C., is considered to be the oldest olive oil production facility ever found.

Karantina Island: There is a fully equipped state hospital, a hotel, a cave and the ruins of Klozomenai antique city on the island which was connect-ed to land by a narrow road during

the time of Alexander the Great. It is possible to see architectural remains from the antique city submerged in the sea around the island.

Yassıca (German Island): The Island, which has a 45 meter pier for docking yachts and small boats, serves daily tourism. There are scheduled boat rides between Yassıca and Karşıyaka, Konak and Urla during the summer.

Malgaca Hot Springs: The area, which has a long natural beach, is fa-mous for its hot springs that are help-ful in the treatment of gastrointestinal diseases. Two bridges that are remains of an old caravan road between Çeşme – Kuşadası are now submerged in water.

Güvendik Hill: You can see the 12 is-lands and the bay of Izmir which is lo-cated above Çeşmealtı. The hill, which provides amazing views during sunrise, is surrounded by pine forests.

Zeytinyağı İşliği ve kazı alanı

39İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 42: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

“Urla has hosted many civilizations and cultures and has been an im-portant settlement throughout its history. Urla, which harbors both natural and cultural riches, is one of Turkey’s biggest boroughs. Urla, which is an attraction point with its touristic and historical assets, is a special borough with its climate, geographical location, history and economic state.

Our borough is rich in historical remains. The digs at Klozomenai and Limantepe are now ready to

be added to tourism. These histori-cal areas are popular with local and foreign tourists. The Urla Under-water and Archeology Museum, which will begin to be constructed in the near future, is important in displaying our archeological assets.

Urla, which has improved greatly in terms of sea tourism, is swarmed by vacationers that come to the borough on a daily basis. We con-tinue to formulate plans regarding horseback riding, yachting and wine making to mobilize Urla’s al-

ternative tourism potential. While bringing Urla to the future with our current projects, we are being careful in preserving the tradi-tional aspects of the borough and its natural structure. We have em-braced a lifestyle where our locals live a life inside a blue sea and a green nature and we are adamant in preserving that and leaving it to future generations. Our goal is to make our borough an exemplary town for the world by raising our life quality, urban awareness and service philosophy.”

“Urla, tarihin binlerce yıllık geçmi-şinden bugünlere kadar pek çok me-deniyeti ve kültürü içinde barındırmış ve her dönemde önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Kültürel zengin-liklerle doğal güzelliklerin bir ara-da yer aldığı Urla, bugün itibariyle Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biri konumundadır. Gerek turizmi gerekse tarihi değerleri açısından görülmeye değer bir yer olan Urla, iklimi, coğrafi konumu, tarihi, eko-nomik yapısı, kentleşme özelliğiyle İzmir’in ayrıcalıklı ilçelerinden bi-ridir.

İlçemiz tarihi zenginlikleri açısından oldukça zengin bir bölgedir. Klazo-menai ve Limantepe kazıları turiz-me hizmet edecek konuma gelmiştir. Klazomenai Zeytinyağı İşliği ve Li-mantepe kazılarının gerek karadaki gerekse sualtındaki çalışmalar yoğun yerli ve yabancı turisti çekmektedir. Ayrıca yakında yapımına başlanacak olan Urla Sualtı ve Arkeoloji Müzesi ilçemizin arkeolojik değerlerinin ser-gilenmesi açısından önemlidir.

Deniz turizmi açısından da büyük gelişme gösteren Urla, özellikle gü-nübirlikçi ziyaretçilerin akınına uğramaktadır. Hem güney hem de kuzey sahilleri ile her kesimden ve her yaştan insanı misafir etmekte-dir. Urla’nın sahip olduğu alternatif turizm potansiyelini harekete geçir-mek için özellikle atçılık, yatçılık ve şarapçılık konularında planlamalar yapmaktayız.

Türkiye’nin aydınlık yüzü Urlamızı ürettiğimiz projelerle geleceğe taşır-ken örf, adet, gelenek ve görenekleri-ni koruyarak, yerel özelliklerinin yok olmasına izin vermeden kendi öz ya-pısıyla gelişim göstermesi yönünde de büyük hassasiyet göstermekteyiz. Va-tandaşlarımızın Urla’da yaşadıklarını hissettikleri, yeşil ve maviyle kucak-laştıkları bir yaşam tarzını benimse-dik, bunu koruma ve geleceğe bırak-ma arzusundayız. Amacımız, kentsel yaşam kalitesini, kentlilik bilincini ve hizmet anlayışını çağdaş seviyeye çı-kararak ilçemizi dünyada örnek gös-terilir bir kent yapmaktır.”

“Türkiye’nin aydınlık yüzü Urla”

“Urla: the shining face of Turkey”

M. Selçuk Karaosmanoğlu Urla Belediye Başkanı UrlaChief Magistrate

40 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 43: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

tekne bağlamak için 45 metre uzunlu-ğunda bir iskele inşa edilen ada günü-birlik turizme hizmet ediyor. Plajı çok ünlü Yassıcıada ile Karşıyaka, Konak ve Urla İskelesi arasında yaz aylarında hafta sonları gemi seferleri yapılıyor.

Malgaca İçmeler: Mide hastalıklarına iyi gelen içme sularıyla ünlü olan böl-genin kilometrelerce uzunluğunda bir doğal plajı vardır. Çeşme – Kuşadası arasındaki eski kervan yolunun kalın-tısı olan iki köprü bu kıyılarda denizin içinde kalmıştır.

Güvendik Tepesi: Çeşmealtı’nın üst tarafındaki bu tepeden açık havada 12 adayı ve İzmir Körfezi’ni kesintisiz görmek mümkün. Güneşin doğuşu ve mehtaplı gecelerde sunduğu inanılmaz görüntüleriyle ünlü olan Güvendik Tepesi’nin çevresi çam ormanlarıyla kaplı.

Yıldıztepe Şehitliği: Urla’nın kurtulu-

şu sırasında şehit düşen Yüzbaşı Kemal ve Urfalı Onbaşı Baki’nin yattığı yer orman alanı içinde bulunuyor.

Ovacık Köyü: Buradan tüm Urla’nın panoramik görüntüsünü izlemek mümkün.

Özbek Köyü: Balıkçılık ve ziraatla geçinen köyün camisinin bahçesinde asırlık ağaçlar var. Otantik havası, yarımadanın batı k ıyılarındaki yat l imanı, balıkçı barınağı ve ı l ık su görülmeye değer.

Bademler Köyü: Türkiye’nin tiyat-rosu olan ilk köyü Bademler. Oyun-cuları ziraatla uğraşan köylülerden oluşan Bademler Köyü ayrıca kütüp-hanese, özel çocuk oyuncakları mü-zesi ve çiçek seraları i le ünlü. 1963 Berlin Altın Ayı Ödülü ’nü kazanan “Susuz Yaz” f ilminin konusu Badem-lerde geçmiş ve f ilm bu köyde çekil-miştir.

Yıldıztepe Military Cemetery: The cemetery, which includes the graves of Captain Kemal and Corporal Baki who died during the Turkish War of Inde-pendence, is located inside a forest.

Ovacık Village: You can watch the pan-oramic view of Urla from this village.

Özbek Village: There are century old trees in the garden of the mosque in the village, which relies on fishing and agri-culture for survival. Its authentic struc-ture, yacht marina and fishermen’s hut is worth seeing.

Bademler Village: Bademler is the first village in Turkey to have a theatre. The actors of the theatre are locals and the village is also famous for its library, toy museum and greenhouses. The Turkish movie called “Susuz Yaz”, which received the 1963 Berlin Golden Bear Movie Award, was about the village and was filmed there.

Urla-Balıkçı tekneleri

41İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 44: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

What to eat?After a short walk along the pier, you can sample the famous katmer- a king of fried dough- of Urla for breakfast. You can eat this delicacy every time of the day accompanied by a yoghurt drink called ayran. Çalkama, stuffed goat, elbasan, meatballs wrapped in eggplant, stuffed squid, stuffed fish, borana, Arnavut böreği, tavşan çul-lama, fava bean meatballs, stuffed chard, tomato soup, düğün soup, dana mücveri and nişan baklava are other traditional dishes.

What to but?You can buy handcrafted needle lace products at Barbaros village, carpets from Demirci village and antiques, okra, olives and fish at Malgaca mar-ket.

How to get there?You can reach this cute village from Izmir via buses that depart from Üçkuyular every 10 minutes or use the Izmir- Çeşme highway.

Ne yenir?İskele’de kısa bir yürüyüşün ardından kahvaltı için Urla’nın ünlü lezzeti katme-rini tadabilirsiniz. Yanında özel yapılmış ayran ile birlikte çıtır çıtır katmer, genel-likle sabahları tercih edilse de günün her saati yenilebilir. Çalkama, oğlak dolması, elbasan, patlıcan sarmalı köfte, kalamar dolması, yufkalı balık dolması, borana, Arnavut böreği, tavşan çullama, bakla köftesi, pazı dolması, domat aşı, düğün çorbası, dana mücveri, nişan baklavası, ilçede tadılabilecek diğer lezzetler.

Ne alınır?Barbaros Köyü’nden elişi oyaları ve örgü-leri, Demirci Köyü’nden kilim, Malgaca Pazarı’ndan antika eşyalar ve bamya, zey-tin ve balık alabilirsiniz.

Nasıl gidilir?İzmir’e yarım saat uzaklıktaki bu şirin ilçeye ulaşım İzmir Üçkuyular semt ga-rajından her 10 dakikada bir kalkan dol-muşlarla yapılabileceği gibi İzmir- Çeş-me otobanından ulaşım sağlanabiliyor.

The Grape Harvesting Festival, which is a 2600 year old tradition in Urla, took place on 9-14 August this year. The festival, jointly organized by the kaimakam’s office in Urla, the

Municipality of Urla and NGOs, last-ed 6 days and was the stage of various festivities. The annual festival began with the Sailing race on August 9 at Ali Rıza Mete Sailing Club and

ended with a produce competition at Malgaca Market on August 14. Con-certs and theater plays also took place during the festival which included a photography exhibition.

Urla’da 2 bin 600 yıllık bir geçmişe sa-hip olan ve üzüme balın zeytine yağın düştüğü gün olarak kabul edilen Bağ-bozumu Şenlikleri bu yıl 9-14 Ağus-tos tarihleri arasında gerçekleştirildi. Urla Kaymakamlığı, Urla Belediyesi, Ziraat Odası ve sivil toplum örgütle-rinin işbirliğiyle gerçekleştirilen ve bu

yıl 6 gün süren Bağbozumu Şenlikleri festival havasında kutlandı. İlçede her yıl geleneksel olarak düzenlenen şen-likler 9 Ağustos Perşembe günü Ali Rıza Mete Yelken Kulübü’nde ger-çekleştirilen Yelken Yarışları ile baş-ladı ve 14 Ağustos Salı günü Malgaca Pazarı’nda yapılan ürün yarışmasıyla

sona erdi. Şenlikler kapsamında ayrı-ca; Fide Köksal ve İzmir Pop Orkest-rası konser verdi, Urla Cumhuriyet Meydanı’nda Engelli Tiyatro Göste-risi ve Engelli Müzik Dinletisi yapıl-dı, “1923-1950 Cumhuriyetin Aynası Urla Fotoğraf Sergisi” düzenlendi.

Time for grapes and olives in Urla

Urla’da üzüme bal, zeytine yağ düştü

Urla Katmeri

42 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 45: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

43İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 46: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Anadolu’nun en uç noktasında bulunan Çeşme, tertemiz denizi, eşine az rastlanır yumuşacık kumsalları, sayısız koyları, termal kaynakları, zengin su altı dünyası, alternatif spor aktivitelerine elverişli yapısı ve hareketli eğlence hayatıyla sadece Türkiye’nin değil dünyanın en popüler tatil merkezlerinden biridir. New York Times’ın görülmesi gereken yerler listesinde sekizinci seçilmesi de bunun en önemli kanıtıdır kuşkusuz.

Popüler turizm beldesi: Çeşme

44 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

ÇEŞME

Page 47: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Çeşme, which is located at the tip of Anatolia, is a very popular summer resort in the world with its clean sea, great beaches, many bays, thermal resources,

rich undersea world, alternative sports possibilities and exciting nightlife. It was named one of the top ten places that must be visited by the New York Times.

İzmir’in batısında, kendi adını ta-şıyan yarımadanın en ucunda bu-lunan ve tarih boyunca gemiciler

tarafından “Küçük Liman” diye adlan-dırılan bölgeye zamanla çoğalan ve buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı Çeşme ismi verilmiştir.

Ünlü Yunan gezgin ve coğrafyacı Pausanias’a göre, Erythrai (Ildırı), Gi-ritliler tarafından kurulmuştur.

Antik çağda Cyssus adıyla bilinen Çeşme, Anadolu’nun Batı kıyısında MÖ.1000 yıllarında tahmin edilen 12 İyonya kentinden biri olan Erythrai’nin Ildırı İskelesiydi. Bugün arkeolojik ve turistik yönden büyük önem taşıyan Erythrai, M.Ö.7. ve 8. yüzyıllarda bü-yük bir iktisadi güce sahip olmuştur. Bu dönemde kent, Doğu Akdeniz ve özel-likle Kıbrıs ile ticari ilişkilerde bulun-muş ve Sakız adası ile birlikte esir ve şa-rap ticaretini elinde tutuyordu. Erythrai önce Lidya, ardından da Perslerin saldı-rısına uğrayıp büyük ölçüde zarar gör-müş, M.Ö.14.yüzyılda ise yeniden zen-gin bir devlet olmuştur. M.Ö. 2.yüzyılda kent, Bergama krallığına, daha sonra da Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. Roma İmparatorluğu ikiye bölünün-ce Bizans topraklarında kalan bölge Çaka Bey zamanında Türklerin eline geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanlılar tarafından işgal edilen Çeşme, Kurtuluş Savaşı’nda, Fahrettin Altay Paşa birlikleri tarafından, 16 Ey-lül 1922’de düşman işgalinden kurtarıl-mıştır.

A popular summer resort: Çeşme

Çeşme is located on the west of Izmir on the tip of the penin-sula. According to Greek trav-

eler and geographer Pausanias, Erythrai (Ildırı) was built by the people of Crete.

Çeşme, which was called Cyssus during the antique age, was the pier of Ildırı in Erythrai- one of the 12 Ionian cit-ies- in 1000 B.C. Erythrai, which is an important archeological and touristic region today, was an economically pow-erful city in 7 and 8th centuries. During that time, the city had economic rela-tions with Eastern Mediterranean and Cyprus and was the center of slave and wine trade with Chios. Erythrai was first attacked by the Lydians and then the Persians, greatly damaged but then again became a rich city in 14th century B.C. In 2nd century B.C., the city was first added to the Bergama kingdom and then the Roman Empire. The city, which became a part of the Byzantine Empire after the division of the Roman Empire, was conquered by the Turks during the time of Çaka Bey. Çeşme, which was invaded by the Greeks dur-ing WW1, was saved on September 16, 1922.

Historical and cultural assetsErythrai antique city that was un-earthed in the village of Ildırı and the fortress, inn, many fountains and pub-lic structures built during the Ottoman Empire are important historical and cultural assets in town.

45İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 48: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Tarihi ve kültürel değerleriÇeşme-Ildırı köyünde ortaya çıkarı-lan Erythrai Antik Kenti ile Çeşme kentinde Osmanlı Dönemi’nden kalan Kale, Kervansaray, çok sayıda çeşme ve tarihi kent dokusundaki sivil mimarlık örnekleri yörenin arkeolojik ve tarihi kaynaklarını oluşturan yapıtlar olarak göze çarpıyor.

Çeşme Kalesi: 2. Beyazıt tarafından 1508 yılında dikdörtgen biçiminde yap-tırılan kale, 6 kulesi ve üç yanındaki hendeklerle muhteşem bir görüntü oluş-turur. İlk yapıldığı zamanlarda denize sıfır olarak inşa edilen kale, zaman içe-risinden denizin doldurulmasıyla daha içte kaldı. Tarihi kalede çeşitli kültür sanat etkinlikleri, festival ve konserler düzenlenir. Kaleyi ziyaret ettiğinizde, büyük Türk komutanı Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın yanında aslanı bulunan heykelini de görebilirsiniz.

Kervansaray: 1528 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptı-rılan Kervansaray Çeşme’ye ayrı bir özellik katar. Tarih içinde özellikle yabancı tüccarların konaklaması için kullanılan Kervansaray günümüzde 45 odalı bir otel olarak hizmet veriyor. Kervansaray’da ayrıca eğlence mekanla-rı ve alış-veriş merkezleri de bulunuyor.

Çeşme Castle: The rectangular shaped castle which was commissioned by 2. Beyazıt in 1508 is a great site with its 6 towers and trenches on its three sides. The castle, which was initially built right by the sea, is now located inside the land. Many concerts and festivals are organized in the castle. When you visit the castle you can see the statue of great Turkish naval commander Cezay-irli Hasan Paşa.

Inn: The inn, which was commis-

sioned by Kanuni Sultan Suleiman in 1528, gives the town a whole new outlook. The inn, which was used by foreign tradesmen for accommodation throughout history, is now a hotel with 45 rooms. There are also entertainment units and malls inside the inn.

Çeşme Museum: The museum, which is located inside the historical Çeşme Castle, displays archeological finds un-earthed in Erythrai, the borough center, Alaçatı and Kalemburnu. A total of 477 artworks are on display at the Çeşme Archeology Museum, which is open ev-eryday except Mondays.

Erythrai (Ildırı): The name of Ildırı village during the antique age was Ery-thrai. It is believed that the word Ery-thrai was derived from Erythros, mean-ing red in Greek, because of the red soil in the village. Another theory is that the village took its name from Eryth-ros, the son of Rhadamanthes of Crete. Findings in the village suggest that the region was inhabited since the Bronze Age.

Clean, sunny beachesÇeşme has more than 20 clean beaches such as Şifne, Küçük Liman, Pırlanta Beach, Boyalık Bay, Paşa Limanı, Ilıca Beach, Çiftlik, Altınkum, Çatalazmak, Sakızlı Bay, Tekke Beach, and Ayay-orgi.

Ilıca: Ilıca is Çeşme’s most popular touristic area with its 2 kilometer long beach, quality hotels and thermal re-sources. Hot thermal springs which boil inside the sea make the beaches in the region a big thermal pool. The accommodation facilities in Ilıca have the potential to cater to the needs of crowded tourist groups. There are ther-mal waters inside even the smallest mo-tels. The most important characteristic of the beaches in Çeşme and especially Ilıca is that they are shallow and depth doesn’t exceed the height of a person for at least 100 meters. The beaches in this area provide healthy vacations since

Çeşme

46 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 49: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Çeşme Müzesi: Daha çok Erythrai, Çeşme ilçe merkezi, Alaçatı ve Kalem-burnu yöresinden çıkan eserlerin sergi-lendiği tarihi Çeşme Kalesi’nde bulu-nan Çeşme Arkeoloji Müzesi’nde 320 arkeolojik, 126 etnografik eser ve 31 adet sikke ile birlikte, toplam 477 adet eser bulunuyor. Müze pazartesi hariç her gün ziyaret edilebiliyor.

Erythrai (Ildırı): Ildırı köyünün an-tik dönemdeki adı Erythrai’dir. Eryt-hrai sözcüğünün Yunancada “kırmızı” anlamına gelen Erythros’tan türediği, kent toprağının kırmızı renginden do-layı Erythrai’nin “Kızıl Kent” anla-mında kullanıldığı sanılmaktadır. Bir başka varsayıma göre ise kent adını, ilk kurucu Giritli Rhadamanthes’in oğlu Erythros’tan almıştır. Kentte ele geçen bulgular, bu yörede ilk Tunç Çağı’ndan bu yana yerleşimin olduğunu göstermiş-tir.

Güneşle yıkanan tertemiz kumsallarÇeşme; Şifne, Küçük Liman, Pırlanta Plajı, Boyalık Koyu, Paşa Limanı, Ilıca Plajı, Çiftlik, Altınkum, Çatalazmak, Sakızlı Koyu, Tekke Plajı, Ayayorgi’yle birlikte 20’ye yakın kumsalda misafirle-rini ağırlar.

Ilıca: 2 kilometreye yakın uzunluktaki geniş ve beyaz kumlu plajları, nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanak-larıyla Çeşme’nin en büyük ve popüler turizm merkezi durumundadır. Deni-zin içinde kaynayan sıcak termal suları, Ilıca Plajı’nı ve yöredeki diğer plajları büyük birer termal havuz haline geti-rir. Ilıca’daki büyük, küçük konaklama tesisleri, yoğun bir turist kapasitesinin ihtiyacını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Bölgedeki küçük otel ve pansi-yonlarda bile kaplıca suyu bulunur. Çeş-me plajlarının ve özellikle Ilıca Plajı’nın en önemli özelliklerinden biri de, kıyı-dan denize doğru yaklaşık yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olmasıdır. Termal kaynak-larla beslenen sığ sularda ultraviyole ışınlarının insan sağlığına yararlı oldu-

ğu bilimsel bulgularla kesinleştiğinden başta Ilıca olmak üzere Çeşme plajla-rının sağlıklı bir tatil imkanı sunduğu söylenebilir.

Boyalık Koyu: Yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda ve çok güzel plajlara sahip bir koydur. Ilıca Plajı’nın özelliklerini taşıyan bu koy ayrıca bugün Çeşme’nin en hızlı gelişen turizm alanlarından birisidir. Bu koyun kuzey rüzgarlarına kapalı en sakin plajı ise Sakin Deniz (Ayayorgi) Plajı’dır.

ultraviolet rays that feed from thermal resources are good for health.

Boyalık Bay: This is a 5 kilometer bay that has beautiful beaches. The bay, which has the same characteristics as Ilıca Beach, is Çeşme’s fastest growing touristic regions. The most serene beach in this bay is Ayayorgi Beach, which is closed to northern winds.

Şifne-Büyük Liman-Paşa Limanı: The shoreline which begins from Ilıca Beach all the way to Şifne, s an amazing

Çeşme Kalesi

47İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 50: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Şifne-Büyük Liman-Paşa Limanı: Ilı-ca Plajı merkez olmak üzere kuzeydo-ğu yönünde Şifne’ye kadar uzanan kıyı bandı, güzel plajları ve kaplıcalarıyla büyüleyici bir merkezdir. Büyük Liman, Paşa Limanı koyları, turistik tesislerin, kamp alanlarının ve toplu yazlık konut-ların toplandığı bir yer konumundadır. Kaplıcalarıyla ünlü Şifne’de çok sayıda temiz ve düzenli pansiyon hizmet veri-yor. Ilıca merkezine yaklaşık 5 kilomet-re uzaklıktaki bu önemli turizm merke-zine ulaşım ise Ilıca’dan sağlanıyor.

Ildırı: Antik Erythrai kentinin bulun-duğu Ildırı ve yöresi, doğal plajları ve kamp alanları ile kampçıların aradığı

özellikleri birarada sunuyor. Çeşme ilçe merkezine 22 kilometre, Ilıca`ya 15 kilometre uzaklıktaki bu tarihi ve do-ğal zenginliklere sahip yöreye ulaşım Şifne’den sonra asfalt bir yolla yapılıyor.

Dalyan ve Sakızlı Koy: Çeşme Yarımadası’nın kuzey kıyılarında yer alan bu turistik merkezler, tipik balıkçı mahalleleri, evleri, limanı, plajları ve in-sanlarıyla Ege yaşantısının ve doğal gü-zelliklerinin toplandığı bir yöre. Çeşme ilçe merkezine 4 kilometre uzaklıktaki Dalyan Köyü’nde çok sayıda kaliteli otel ve pansiyon bulunuyor.

Çiftlikköy ve Pırlanta Plajı: Bu plaj

area with its magnificent beaches and thermal hot springs. The bays of Büyük Liman and Paşa Limanı are areas where touristic facilities, camping ground and summer houses are widespread. There are many clean and organized motels in Şifne which is famous for its hot springs. You can reach this area, which is 5 kilometers from the center of Ilıca by minibuses.

Ildırı: Ildırı and its vicinity, which in-cludes Erythrai, antique city, hosts nat-ural beaches and camping grounds. The village is 22 kilometers from the bor-ough center of and 15 kilometers from Ilıca and you can reach Ildırı through an asphalt road from Şifne.

Dalyan and Sakızlı Bay: These touristic centers, which are located on the north-ern shores of Çeşme Peninsula, are filled with typical fishermen neighborhoods, port beaches, houses and natural beau-ties that the Aegean lifestyle offers. There are many high quality hotels and motels in Dalyan village which is 14 kilometers from the center of Çeşme.

Çiftlikköy and Pırlanta Beach: These beaches are located at the south and southwest of Çeşme. The most important beaches in this region are Pırlanta-Tursite and Altınkum beaches. There are camp-ing grounds at these beaches.

Çatalazmak Beach: Çatalazmak Beach, which is accessible through the Çeşme borough centre, is a beach worth seeing.

Eşek Island: Eşek Island, which is an hour away from boat from Çeşme and used to be called Goni, is an ideal place for daily visits with its clean bays and hospitable donkeys. The bay, which is closed to northern winds, is also an ideal place for water sports. Almost the entire island is covered in maquis and there is a well on the island for the donkeys. There is no overnight accommodation on the island since it is a national park.

Healing hot springs Çeşme Hot Springs, which are located on the shore along the İzmir - Çeşme

Ilıca Plajı

48 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 51: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Çeşme’nin güney ve güneybatısında yer alıyor. Bu yörenin en önemli plajları Pırlanta-Tursite ve Altınkum plajları-dır. Plajlarda kamp yapmak için de uy-gun alanlar bulunuyor.

Çatalazmak Plajı: Çeşme ilçe merke-zinden ulaşımın sağlandığı Çatalazmak Plajı da Çeşme’nin görülmeye değer plajlarındandır.

Eşek Adası: Çeşme’den yatlarla bir saat uzaklıkta bulunan ve eski adı “Goni” olan Eşek Adası, temiz koyları ve ko-nuksever eşekleriyle günübirlik yat ge-zintileri için ideal bir yer. Doğal konu-mu itibariyle kuzey rüzgarlarına kapalı olan koyları sualtı ve su üstü sporları yapmaya çok elverişli. Neredeyse tama-mının maki ile kaplı olduğu adada eşek-lerin yaşayabilmesi için rüzgarla çalışan bir tatlı su kuyusu bulunuyor. Ada ta-mamen turistik amaçlara hizmet ediyor ve Milli Parklar kapsamında olduğun-dan gece konaklamasına izin verilmiyor.

Şifa kaynağı kaplıcalar İzmir - Çeşme yolu üzerinde, Çeşme’ye 5 kilometre uzaklıkta deniz kıyısında bulunan Çeşme Ilıcaları, plajı ve ılıca-sı aynı yerde olan dünyanın en ilginç ve zor bulunur ılıcalarından biridir. Sula-rın sıcaklığı 58°C dolayındadır. Kronik romatizmal hastalıklar, gut ve şişmanlık gibi metabolizma bozuklukları ile raşi-tizm, kadın, deri hastalıkları, karaciğer ve idrar yollarının ağrılı hastalıklarında yararlı olmaktadır. Kaplıca civarında modern konaklama tesisleri bulunmak-tadır. Ayrıca bu konaklama tesislerinde termal özellikte havuz ve banyolar da vardır.

Şifne (Reisdere) Kaplıca ve Çamuru, Çeşme Ilıcalarının 5 km kuzey do-ğusunda Şifne Körfezi’nde küçük bir yarımada üzerinde bulunur. Etrafında çeşitli konaklama ve yeme- içme tesisle-rinin yer aldığı kaplıca romatizma, raşi-tizm, kadın hastalıkları ve idrar yolları, mide, bağırsak, egzama, kan çıbanı gibi deri hastalıklarının tedavisine yardımcı oluyor.

Sportif aktiviteler Rüzgar sörfü: Doğal cennet Çeşme, birçok sportif faaliyete de ev sahipliği yapacak altyapıya sahip. Bunlardan rüz-gar sörfü adeta Çeşme ile özdeşleşmiş bir spor dalı. Çeşme’nin Alaçatı bölge-sinde Avrupa’nın sörf bölgeleri arasında en ilginç ve çeşitlilik sunan bölgelerden biri. Bozulmamış doğal yapısı, berrak koyları, çeşitli rüzgar koşulları ve ideal sörf alanı ile Avrupa’daki en önemli sörf merkezlerinden birisi olan Alaçatı’da deniz suyu oldukça sığ.

Kitesurf: Çiftlikköy’de bulunan Pır-lanta Plajı hiç kesilmeden ve sabit esen kuvvetli rüzgarı ve dalgalarıyla

highway, 5 kilometres from the borough center, is one of the rarest places that have both beaches and hot springs. The temperature of the water is approxi-mately 58 degrees. The waters are used in the treatment of chronic rheumatis-mal conditions, metabolism problems, skin conditions, women’s diseases and pain management related to liver prob-lems. There are modern accommoda-tion facilities near the hot springs which include thermal pools and baths.

Şifne (Reisdere) Hot Springs and Mud is located on a small peninsula on the Şifne Bay, which is 5 kilometers to the north of Çeşme Hot Springs. The hot

Şifne kaplıca ve çamuru

49İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 52: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

“Çeşme is both Turkey’s and Izmir’s gateway to the west. Our borough, which has become popu-lar in recent years due to national tourism, is a great holiday destina-tion that provides various touristic activities. It is possible to see and enjoy sports tourism, thermal tour-ism, congress tourism, sea-sand-sun tourism and culture tourism in Çeşme. Çeşme is also different from other resort towns with its untapped nature.

Even though we have all these ad-vantages, we do not benefit enough from this potential. We need to take immediate precautions to remedy this fact. For instance, we need a joint thermal treatment center to better use the resources we possess. In addition, invest-ments regarding windsurfing and kite surfing must not exceed the current capacity.

Building golf courses in Çeşme is

also very important in diversify-ing tourism. Another rising star in the sector is congress tourism. Congress tourism can improve in the region by building a big con-vention center. Speeding up the restoration of historical assets and rebuilding the streets are also im-portant issues for our town which attracts foreign and local tourists. Çeşme is hard to describe in a short time. We need to improve by protecting our values and assets.”

“Çeşme hem Türkiye’nin hem de İzmir’in batıya açılan kapısıdır. Özel-likle son yıllarda yerli turizmin etki-siyle yıldızı parlayan ilçemiz farklı turizm aktivitelerine olanak sağlayan nadide bir turizm beldesidir. Spor tu-rizmi, termal turizm, kongre turizmi, deniz- kum-güneş turizmi, kültür turizmi gibi alternatif turizmin tüm örneklerini Çeşme’de yaşamak ve görmek mümkündür. Çeşme bozul-mamış dokusuyla da birçok turistik yerleşim alanından ayrılmaktadır.

Ancak bütün bu avantajlarına rağmen mevcut potansiyelden yeteri kadar faydalandığımız söylenemez. Bunun için gerekli önlemler bir an once alın-malıdır. Örneğin sahip olunan termal kaynaklara rağmen termal kaynakla-rın daha verimli kullanılabilmesi için ortak bir kür merkezi yapılmalıdır. Yine bölgenin en önemli turizm de-

ğerlerinden biri olan rüzgar sörfü ve kite sörfe yönelik yatırımların kapasi-teyi aşmamasına özen gösterilmelidir. Ülkemizde yeni yeni tanınmaya baş-layan golf sporu için de oldukça elve-rişli bir bölge olan Çeşme’de bu spora uygun alanların yaratılması da turizm çeşitlendirilmesi azısından çok önem-lidir. Bir diğer önemli ve yükselen de-ğer de kongre turizmidir. İlçemizde yapılacak çok salonlu bir kongre mer-kezi ile zaten yavaş yavaş başlayan bu alanda gelişmeler sağlanabilir. Tarihi çeşmeleri ve bozulmamış tarihi do-kusuyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken ilçemiz restorasyon ve sokak sağlıklaştırma çalışmalarının hızlandırılması da oldukça önemlidir. Çeşme kısaca anlatılması oldukça güç olan bir turizm beldesi. Sahip oldu-ğumuz değerlerin farkında olarak ve bu değerleri koruyarak gelişmemiz gerekiyor.”

İnci Sezer Becel Çeşme Kaymakamı The kaimakam of Çeşme

“Koruyarak gelişelim”

“Let’s improve by preserving”

50 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 53: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Çeşme’yi “Avrupa’nın rüzgar başkenti” olmaya götürüyor. Çeşme’nin en batı-sında bulunan Pırlanta Plajı adını pır-lanta gibi parlayan kumundan alıyor. Denizin 250 metre boyunca sığ ve sade-ce pırıl pırıl kum olmasıyla da dünyanın dört bir yanından sörfçüler bu bölgeye akın ediyor. Çeşme, nisan-kasım ayla-rı arasında en yeni ekstrem sporlardan kitesurf ’e uygun olanaklar sunuyor.

Dalış: Sualtı dalış tutkunları için vaz-geçilmez bir destinasyon olan Çeşme’de

spring, which has accommodations and restaurants around it, is used in the treatment of rheumatism, women’s dis-eases, urinary tract problems and skin conditions.

Sports activitiesWindsurfing: Çeşme, a natural para-dise, has an infrastructure that can host many major sports events. One of them is windsurfing and the sport has become synonymous with Çeşme. Alaçatı is one of the most interesting and diverse surf-

ing areas in Europe. The water is very shallow in Alaçatı which is an impor-tant surfing center in Europe with its untapped nature, crystal clear bays, various wind conditions and ideal surf-ing areas.

Kite surfing: Pırlanta Beach, located at Çiftlikköy, makes Çeşme Europe’s wind capital with its nonstop strong winds. Pırlanta (diamond) beach takes its name from its sand that shines like a diamond. Surfers from all over the world come to this beach where the sea is shallow and the sand is shiny. Çeşme is an ideal place for kite surfing during April and November

Diving: There are millions of unique spots yet to be discovered by divers in Çeşme such as Fener Island, Yatak Is-land, Eşek Island and Ildırı Bay.

Hunting: Çeşme is a rich area for hunt-ing enthusiasts. The most exciting of all is the wild boar hunt. Everyone can go hunting if they have a permit from the authorities. Partridge and rabbits are also popular animals for hunters.

Camping: Camp sites in bays like Büyük Liman and Paşa Limanı provide enjoyable camping experiences. Also, the natural beaches at Ildırı are ideal for camping. Hundreds of campers come here every summer.

Yachting: Çeşme, one of the tourism capitals of Turkey, is also the number one choice for yacht tourism. The ma-rina at the center, Alaçatı Port and the Çeşme-Altınyunus Yacht Marina has the capacity to host hundreds of yachts and small boats.

What to eat?Fruits of the sea make the top of the list in Çeşme such as bream, sea bass, octo-pus and mussels. Kumru, which is a spe-cial sandwich prepared in the borough is good if you are craving fast food. There are queues outside kumru shops during the summer. You must also sample the

Cumhurbaşkanı Gül’ün Çeşme ziyareti

51İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 54: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

amatöründen profesyoneline kadar su-altı meraklılarınca keşfedilmeyi bekle-yen eşsiz bölgeler bulunuyor. Doğanın son derece cömert davrandığı ilçede Fener Adası, Yatak Adası, Eşek Adası, Ildırı Körfezi sualtı dalışı için ilk akla gelen yerler…

Avcılık: Çeşme kara avcılığından hoşlanalar için de zengin bir yer. En ilginç ve heyecan verici av, kuşku-suz domuz avı. Yetkili makamlardan gerekli izinler alınması koşuluyla Çeşme’de herkes domuz avına çıka-biliyor. Keklik ve tavşan avcıları da Çeşme’nin konukları arasında.

Kampçılık: Büyük Liman ve Paşa Limanı koylarında bulunan kamp alanları keyif li ve eğlenceli kamp ola-nakları sunuyor. Ayrıca Antik Eryt-hrai kentinin bulunduğu Ildırı yöre-sindeki doğal plajlar da kamp alanları kullanıma son derece uygun. Her yıl yüzlerce kampçı bu bölgeleri tercih ediyor.

Yatçılık: Türkiye’nin turizm başkent-lerinden Çeşme, yat turizmi için de tercih edilen bir merkez. Türkiye’nin belli başlı yat güzergahlarından Yat Limanı, Alaçatı İskelesi ve Çeşme-Altınyunus Yat Limanı her yıl yüzler-ce yatı ve küçük tonajlı gemileri ağır-layabilecek kapasitede.

Ne yenir?Çeşme’de deniz ürünleri ilk sıra-da gelir. Özellikle de çipura, levrek, ahtapot ve midye... İlçenin bir başka simgesi olan ‘kumru’ ise hoş bir aya-küstü ziyafeti yaşatır mideye. Farklı beldelerde sıralanan, ünü Çeşme’yi aşan kumrucular yaz aylarında kuy-ruklara sahne olur.

Meşhur Alaçatı köftesi, sakız reçeli ve sakız dondurması da Çeşme’de tat-madan dönülmeyecek lezzetlerden… Dünyaya ihraç edilen Çeşme’nin tat-lı kavunları ve zeytinyağlı sofraların vazgeçilmezi enginar da Çeşme tatili-ni tamamlayacak unsurlardan…

Ne alınır?Çeşme’den dönerken zeytin, yörede yetişen üzümlerden yapılan şarap, sa-kız reçeli ve sakız rakısı alabilirsiniz. Yöresel kıyafetlerden hoşlanıyorsanız şile bezinden yapılan elbileser de tam size gore.

Nasıl gidilir?İzmir’e 80 kilometrelik otoyol ve eski yol diye bilinen 77 kilometrelik dar bir asfalt olmak üzere iki yolla bağlanan Çeşme’nin ulaşım merkezi İzmir’dir. Kara, hava ve deniz yoluy-la İzmir’e gelen turistler Çeşme ve tüm beldelere otobüslerle geçiş yapa-biliyor. Turizmin yoğun olduğu yaz aylarında sabah ve akşam saatlerinde günde iki kez olmak üzere İstanbul ve Ankara’ya düzenli otobüs seferleri vardır. Yunanistan’dan Çeşme’ye de-niz yoluyla giriş yapan turistler Sa-kız Adası (Chios) - Çeşme arasında çalışan Türk ve Yunan feribotlarıyla taşınır. Ada ile Çeşme arası bir saat-tir. Ayrıca Türkiye`den çıkış yapacak turistler Çeşme’den İtalya’nın Bari ve Brindisi limanlarına gemi ile seyahat edebiliyor.

famous meatballs of Alaçatı, mastic jam and mastic ice cream while you are in town. The sweet cantaloupes of Çeşme which are exported and artichokes pre-pared with olive oil are also important delicacies of Çeşme…

What to buy?Before leaving Çeşme you can buy ol-ives, wine made from the grapes in the region, mastic jam and mastic raki. If you like local dresses, there are plenty at the local market.

How to get there?You can easily get to Çeşme from Izmir via two roads- an 80 kilometer highway and a 77 kilometer road which is a nar-row asphalt road. Tourists who come to Izmir via road, air or boat can get to Çeşme and other resort towns via buses. Suring the summer, there are two scheduled buses – one in the morning and one at night to Istanbul and An-kara. Tourists who come to Çeşme from Greece use Turkish and Greek boats that operate between Chios and Çeşme. The ferry ride takes one hour. In addi-tion, tourists that will exit Turkey from Çeşme can travel to ports in Bari and Brindisi in Italy.

Çeşme kumrusu

52 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Atatürk Caddesi Zeytinci İş Merkezi No:1 Alaçatı / İZMİRTel 1: +90 232 716 88 23 Tel 2: +90 232 716 97 92e-mail: [email protected]

YusufUsta

Yüksek standart,kaliteli hizmet

Page 55: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

53İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Atatürk Caddesi Zeytinci İş Merkezi No:1 Alaçatı / İZMİRTel 1: +90 232 716 88 23 Tel 2: +90 232 716 97 92e-mail: [email protected]

YusufUsta

Yüksek standart,kaliteli hizmet

Page 56: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Balkonlarından begonviller sarkan taş evlerin gölgelediği Arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla huzur, asi rüzgarların cirit attığı masmavi deniziyle ise adrenalin vaadeder Alaçatı.

Rüzgar cenneti Alaçatı

Alaçatı, which was called Agril-lia in the antique age, is located right in the middle of the re-

gion between the south of Izmir all the way to Menderes River, an area that was named Ionia in Western Anatolia history. In Ottoman history, Alaçatı is referred to as “Yaya-Müsellem” vil-lage and the village takes its name from the Alacaat clan that settled here in the 1830’s. In the 1830’s the ruler of the region Hacı Memiş Ağa invites poor Greeks from Chios Island which was devastated by earthquakes to work

Antik Çağda adı “Agrilia” olan Alaçatı, Batı Anadolu tarihin-de “İonia” diye adlandırılan,

İzmir’in güneyinden başlayıp Menderes Irmağına kadar uzanan bölgenin tam merkezinde yer alır.Osmanlı tarihinde Alaçatı kaynaklarda bir “Yaya-Müsel-lem” köyü olarak geçer; yani fetihle-rin genişlemesiyle, fethedilen yerlere iskanlarla nüfus ve asker sayısı artınca 1361’de kurulan ordu teşkilatının bir parçası: “Yaya” (piyade) ve “Müsellem” (süvari) köyü, beldeye adını da işte bu yıllarda yerleşen “Alacaat Aşireti”nden

alıyor. 1830’larda bölgenin ayanı Hacı Memiş Ağa depremlerle sarsılan Sakız Adası’nda yoksullaşan Rum nüfusu çe-şitli işlerde çalışmak üzere bölgeye da-vet eder. Böylece yalnız Alaçatı değil, Çeşme, Karaburun ve Urla’nın da kade-ri değişmeye başlar. Yerli nüfus harpte savaşırken, Rum gençleri bağlarda, zey-tinliklerde yardımcı olmaya başlarlar.

Bu arada güneyi bataklık olan Alacaat köyünde halk sıtmayla da savaşmakta-dır. Bataklığı kurutmak üzere Alaçatı Limanı’na bir kanal açılmasına karar

Alaçatı

54 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

ALAÇATI

Page 57: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Alaçatı offers serenity with its stone houses adorned with bougainvilleas in narrow streets and excitement with its crystal clear sea where the winds blow fiercely.

Alaçatı: A windy heaven

verilir. Kanal inşaatında çalışmak üzere gelen Rum işçilere büyük toprak sahibi Türkler tarlalarını “imar” edip işleme-leri koşulu ile verirler. Yeni köy de de-nizden birkaç kilometre içeride kurulur. Bugün Alaçatı’nın birer birer restore edilmekte olan taş evlerinin çoğu 1850- 1890 yılları arasında inşa edilmiştir.19. yüzyıl sonunda artık “Alatzata” köyü (Rumlar Alacaat’ı, Alaztata yapmışlar-dır) özellikle bağları ve şarabı ile önemli bir üretim ve ticaret merkezi haline gel-miştir. Çoğu Rum olan nüfus 12 bine ulaşmıştır. 1873’te Alaçatı’da Belediye Teşkilatı kurulmuştur.1912 Balkan Savaşıyla Alaçatı’nın ka-deri bir kez daha değişir. Balkanlardan kaçan göçmenlerin gelmesiyle Rumlar arasında panik ve göç başlar. 1919’da İzmir’in işgaliyle birlikte, Alaçatı’ya göçmüş olan Balkan göçmenleri bu sefer de Anadolu’nun içlerine doğru göçmeye başlarlar. Bu süreç Kurtuluş Savaşı’nın bitiminde Alaçatı’ya tekrar dönmeleriy-le sonlanır.Bu arada 30 Ocak 1923 tarihinde Tür-kiye ile Yunanistan arasında Lozan’da mübadele anlaşması imzalanır. Dünya-da ilk ve son kez yapılan bu uygulama ile 2 milyon insan yerinden yurdundan olur. Bu anlaşma uyarınca İstanbul’daki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakya’da-ki Müslümanlar hariç Yunanistan’da yerleşik Müslümanlar Türkiye’ye, Türkiye’de yerleşik Ortodoks Rumlar da Yunanistan’a gönderilir.

Yozlaşmadan uzak Alaçatı’da iki farklı hayat karşılar mi-safirlerini. Dileyen denizden ve rüz-

in the region. This changes the fate of Alaçatı, Çeşme, Karaburun and Urla. While young Turks are fighting in the war, Greek youngsters start working in the vineyards and fields.

In the meantime, the villagers of Alacaat are battling with malaria. Lo-cal authorities decide to open a canal to-wards Alaçatı Port to drain the swamp. Turks give their lands to Greek workers who are tasked to complete the drain-age on the grounds that they build and operate their lands. The new village is built a few kilometers from the sea. To-day, many of the stone houses that are

being restored have been built between 1850- 1890.

At the end of the 19th century, the vil-lage that is now called “Alatzata” by the Greeks has become an important pro-duction and trade center thanks to its vineyards and wine. The population- mostly Greek- has reached 12 thousand. A municipality was established in 1873.

The fate of Alaçatı changes again in 1912 with the Balkan War. Panic and emigration begins among Greeks when refugees from the Balkans fill the vil-lage. With the invasion of Izmir in 1919, the immigrants from the Balkans start immigrating to inner Anatolia. This process ends in their return after the Turkish War of Independence.

In the meantime, an exchange agree-ment is signed between Turkey and Greece on January 30, 1923. With this application, the only one in the world, 2 million people lose their homes.

No degeneration Two different lives greet visitors at Alaçatı. Some listen to the call of the sea and rush to the shore with their surfboards and others opt for calm in the center of the village, drinking coffee under historical windmills. The most important characteristic of the village is that there is no degeneration. Alaçatı, which hosts Turkey’s most beautiful boutique hotels, is one of the world’s most important windsurf centers with over 330 windy days.

Yel değirmeni

55İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 58: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

garın çağrısına kulak verip sörf tahta-sıyla kendini sahillere atar, dileyen de beldenin merkezinde tarihe meydan okuyan yeldeğirmenlerinin gölgesin-de kahvesini yudumlarken dünyanın bütün dertlerinden uzaklaşır. Her yıl binlerce turisti ağırlayan bu beldenin en güzel yanı yozlaşmanın getirdiği rahatsız edici unsurları barındırma-masıdır kuşkusuz.

Geçmişi 1800’lere dayanan tarihi dokusunu bozmadan Türkiye’nin en güzel küçük otellerine ev sahipliği ya-pan Alaçatı, yılda 330’u aşan rüzgarlı gün sayısıyla dünyanın en önemli rüz-gar sörfü merkezlerinden biridir. Piri Reis, Kitab-ı Bahriyesi’nde “Alaca at limanında deniz yufkadır” der. Onca rüzgara rağmen dalgaların boyunun ürkütücü olmayışındadır Piri Reis’in bu anlatımı. Alaçatı sahilleri wind-surf, kitesurf, yelken gibi birçok eks-trem su sporu için biçilmiş kaftandır adeta. Son yıllarda uluslararası şampi-

yonalara ev sahipliği yapması, dünya-nın birçok ülkesinden sporcuları ağır-laması ve yeni merkezlerin açılmasıyla Alaçatı rüzgarının ünü giderek yayıl-maktadır.

Ege’nin bu gözde turizm beldesi taş evleriyle de ünlüdür. Alaçatı’nın mer-kezindeki Arnavut kaldırımlı sokak aralarında gizlenen, tek ya da iki katlı, balkonlarından begonviller sarkan bu taş evlerin bir çoğu günümüzde butik otel, restoran ve kafe olarak hizmet ve-riyor. Yazın serin, kışın ise sıcak olan bu evler beş yıldızlı otel konforuyla yarışıyor.

Türkiye’de sadece Alaçatı’da Dünyanın en ender bitkilerinden olan ve 6 bin yıl once ilk kez Çeşme’de bulunan sakız ağaçları Türkiye’de sadece Alaçatı’da yetişiyor. Sayıları 300’ü geçmeyen bu ağaçlar Alaçatı Belediyesi’nin koruması altında. Bu ağaçlardan elde edilen ve çok yönlü

Piri Reis, in his book Kitab-ı Bah-riye says “the sea is as f lat as dough at Alacaat” This is because the waves are far from intimidating despite the fierce winds. The shores of Alaçatı are perfect places for windsurfing, kite surfing and sailing. The fame of the Alaçatı wind is growing with each passing day since the village has been hosting international championships and world famous sports-men.

This popular resort town is also famous for its stone houses. Most of these hous-es in the center of Alaçatı now serve as boutique hotels, cafes or restaurants. The houses, which are cool during the sum-mer and warm in the winter, are as com-fortable as five star hotels.

Only in Alaçatı in TurkeyMastic trees, which were first found in Çeşme 6 thousand years ago, only grow in Alaçatı in Turkey. There are only 300 left and are protected by the

Alaçatı evleri

56 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 59: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

municipality. Mastic, which is taken from this tree is used in the production of mastic jam and mastic raki. Ice cream with mastic is an important delicacy during hot summer nights.

Thermal resources: A lesser known fact about Alaçatı is that it has rich thermal resources. Geothermal resources, which originate around a volcanic mountain called Karadağ, are useful in the treat-ment of bone and joint pains.

Pinwheels: Turkey’s first wind energy power plant is located in Alaçatı. These turbines, which are made from stainless steel and protected with a special cover-ing, turn wind power into electricity.

What to buy?You can buy sweet cantaloupes, mastic jam and handmade jewelry at the market in the center of the village.

What to eat? Fruits of the same have a special place in Alaçatı cuisine. Besides fresh fish, the vil-lage has many traditional appetizers which are made with local ingredients. After dinner, be sure to taste the Turkish coffee laced with mastic.

How to get there?You can reach Alaçatı from Izmir in just 30 minutes via the highway. In addition, the İzmir- Çeşme buses pass from Alaçatı. Alaçatı is 90 kilometers from İzmir Adnan Menderes Airport.

olarak kullanılabilen damla sakızın-dan sakız reçeli ve sakız rakısı yapı-lıyor. Alaçatı’da sakızlı dondurma yi-yerek serinlemenin keyfi ise bir başka.

Termal kaynaklar: Alaçatı’nın pek bilinmeyen bir özelliği de, zengin termal kaynaklara sahip olmasıdır. Sönmüş bir yanardağ olan Karadağ civarında çıkan insan sağlığına faydalı ve tedavi edici özellikleri bulunan bu jeotermal kaynakların, vitamin eksik-liğine bağlı kemik, eklem ve iskelet sistemine iyi geldiği biliniyor.

Rüzgar gülleri: Türkiye’nin ilk rüzgar enerji santrali Alaçatı’da bulunuyor. Paslanmaz çelikten yapılan ve özel bir kaplama ile korunan bu türbinler ile bölgenin rüzgar gücü elektrik enerji-sine dönüştürülüyor.

Ne alınır?Bir Alaçatı gezisinden anı olarak ne götürebilirim derseniz, cevabı Alaçatı’ya özgü mis kokulu kavunlar, sakız reçeli, el emeği göz nuru takılar ve minik objelerdir.

Ne yenir? Alaçatı mutfağında deniz ürünleri-nin ayrı bir yeri vardır. Lagos, çupra, kalamar, ahtapot zevkinize göre sof-ralarınıza gelir. Bunun dışında zom patlıcan, sucukaki köfte, muska bö-reği, paşa mezesi, tatlı lor peyniriyle karıştırılarak hazırlanan kaya koruğu turşusu, içerisinde Isparta’dan gelen şekerle ovulmuş gül yaprakları olan gül baklavası, Alaçatı kavunu, dene-meniz gereken lezzetlerden. Tüm bu ziyafetin üstüne Alaçatı’ya özgü közde pişen sakızlı kahve içmekse, yemeği-nizi taçlandırmak gibi bir şey.

Nasıl gidilir?Alaçatı’ya İzmir’den otoyolla 30 da-kikada ulaşabilirsiniz. Ayrıca İzmir- Çeşme otobüsleri de Alaçatı’dan ge-çer. İzmir Havalimanı’na 90 kilometre uzaklıkta olan Alaçatı’ya ulaşım, İz-mir Üçkuyular üzerinden kente gir-meden çok kolaydır.

Sakızlı dondurma

57İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 60: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir’in en büyük camisi olan Hisar Camisi adında neredeyse kentin tüm hikâyesini, bedeninde de kentin tüm geçmişinden artakalan taşları saklar. Hisarönü’nün boğucu kalabalığının ortasında yükselen camiden içeri adım attığınızda istemsiz bir güven duygusu kaplar içinizi.

“Hisarönü, Hisarbuselik”

Hisar Camisi Yazı-Article: Şükrü Tül / ArkeologFotoğraflar-Photographs : Derya Şahin

58 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

İnanç Turizmi / Belief Tourism

Page 61: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Hisar MosqueHisar Mosque, which is Izmir’s biggest mosque, hides the city’s entire story in

its name and the history of Izmir on its walls. You feel safe as soon as you step inside the mosque to get away from the hustle and bustle of Hisarönü.

“İçeri giren güvendedir.” Kapının üs-tünde böyle yazdığına kimse dikkatlice bakmamıştır belki. Dışarıdaki kalaba-lık, keşmekeş, uğultu, saldırganlık, iş-porta ruhu caminin önünü, Hisarönü’nü ne denli boğarsa boğsun kapıdan içeri adım atacaklar için başka bir zemin, zaman ortaya çıkar ve onları kendi dünyasına alır. “Ve Men dehalehu kane amina” yazıtının Hisar camii kapı üs-tündeki altın varaklı pırıltısı sönmeden hala durmaktadır; “Bu kaleden içe-ri girdikten sonra, o kalenin içindeki adam emin olur!”

Bu çerçeveden, eşikten, kapıdan içeri girmeden önce dışarısının öykülerine bakmakta yarar var. Günümüzden 2 bin 300 yıl önce, bugünkü Kemeraltı-Ana-fartalar caddesi yayı içindeki limanın ağzında bulunan küçük ada; Hisarbu-selik, Hisaraşiran makamına kadar sü-recek olan tarihsel akışın başlangıcıdır. Bu küçük ada; Krommyonnessos/Soğa-nadası, yeni kurulmakta olan Smyrna kentinin iç limanının güvenliğini sağla-yan önemli bir coğrafya parçası idi. 1344 yılında Türkler’e karşı kıyıda tutunan Rodos şövalyeleri, onun üstüne kaleyi yaptıklarında semtin adının da doğuşu gerçekleşti. St. Peter diye adlandırılan kaleden günümüze ancak gravürlerdeki kara görüntüsü, Storari’nin yaptığı İz-mir plandaki biçimi ve de denize bakan

“The one who enters is safe.” Maybe no one has looked at this inscription above the door. No matter how bothered you are from the hustle and bustle in Hisarönü, another world opens up to those who en-ter the mosque and takes you in.

Before entering the mosque, we need to look at the stories outside. 2300 year before our time, this little island at the mouth of the port called Hisarbuselik is the start of a new historical era. This small island called Krommyonnessos/Soğanadası was a piece of geography that provided inland safety for Smyrna, a city that was just being built. When the Knights of Rhodes built a fortress on it in 1344 across the waters, the name of the city was born. Today, only little re-mains of this fortress called St. Peter. The stones from the fortress that were cast into the sea in 1402 after the inva-sion of Timur are on display at Çankaya Subway today. The fortress, which was first built by the knights, continued its existence as a land fortress during the Ottoman rule. Houses were built in and around it but in the middle of the 1860’s it was completely demolished and its parts were used in the construction of the new dock. The fortress was no lon-ger there but the people of the city never forgot it and its vicinity became known as Hisar, Hisarönü.

59İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 62: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

yüzündeki dairesel duvarının izi, Kız-larağası Hanı batı önünden Fevzi Paşa caddesine yürürken 895 sokak olarak kaldı. Hisarönü’ne adını verecek bu kalenin 1402’de yaman biçimde Timur tarafından kuşatılması sırasında denize atılan taşlar, günümüz Çankaya met-rosunda sergileniyor. Böylelikle 1344-1402 arasında şövalyelerin ilk biçimini verdiği kale, daha sonra Osmanlı ülke-sine katılan İzmir’de iç liman ağzında kara bir hisar olarak varlığını korudu. İçine dışına evler yapıldı, ama 1860’la-rın ortasında tümüyle yıkılarak eski iç limanın dolgusuna ve yeni rıhtım inşa-atına malzeme olarak karıştı. Kalenin 1870’lerde kent yaşantısından görüntü olarak çıktığı bir gerçek ama kentli onu unutmadı, çevresi Hisar, Hisarönü diye anılmayı sürdürdü. Hisar Camisi’nin halk dilindeki adı bu görgüyle özdeştir. Hisar Camisi müezzini Rakım Elkutlu (1869-1948) da bu anıdan yola çıkarak, Türk musikisine kalenin İzmirli deyişi ile Hisar adını, makam adı olarak ar-

It is possible to talk more about this sto-ry but let’s concentrate in Hisar Mosque. Before we get into that, we need to talk about the inner port and its shore. Those who want to know about the curve of this inner port can follow the Govern-ment building, Kemeraltı Mosque, Başdurak Mosque, Kestanepazarı Mosque, Şadırvan Mosque and finally Hisar Mosque through Anafartalar Avenue. The entrance of the port was located between Pirinç Inn and Ham-parzum Inn. Three straight streets that run along all the way from the Old Cus-toms Building to Kemeraltı Mosque still show us the traces of a 2000 year old structure at the mouth of the closed port. To understand these physical con-ditions, we need to look at the 17th cen-tury model of Kemeraltı displayed at the Izmir Historical Trade Museum. After these details, let’s look at Hisar Mosque which is situated on top of a rock and is assumed to have been a church at one point.

60 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 63: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

mağan etmiştir; Hisarbuselik, Hisara-şiran..

Kaleden Hisarönü’ne varan bu öykü-nün genişletilmesi olası ama yoğunluğu Hisar Camisi’ne verelim. Yine de yapı-nın ayrıntılarına girmeden İçliman’dan ve onun kıyısından sözetmek gerekir. Bu biçimi, meraklısı, yani İçliman’ın kavsini öğrenmek isteyen Hükümet Konağı’ndan girerek Kemeraltı Camisi, Başdurak Camisi, Kestanepazarı Cami-si, Şadırvan Camisi ve sonunda Hisar Camisi olarak, çoğunluğu Anafartalar Caddesi biçiminde izleyebilir. İç li-manın Piri Reis’te tanımı var. Zaman içinde dolarak Kemeraltı çarşısısının görece daha yeni yapılarının yüksel-diği bir kesime dönüşmüş. Limanın ağzı, bugünkü Pirinç Hanı ile İzmir İktisat Kongresi’nin yapıldığı Hampar-zum Hanı’nın köşesinde duran kong-re anıtı arası olarak söylenebilir. Eski Gümrük’ten Kemeraltı Camisi’ne kadar uzanan düz üç sokak, şimdiki unutul-

Its protector is Yakup BeyThe public call the mosque Hisar but in written documents it is referred to as Molla Yakup Mosque. It is the oldest mosque among the others situated on the shore of the closed port. This his-tory must have something to do with the wars between the knights at St. Peter Fortress and the Aydınoğulları Seigniory for the conquest of Izmir. French archeologist Charles Texier and other researchers feel that Aydınoğlu Umur Bey attacked the knights in 1345 because of Hisar Mosque. Because of this altercation, Münir Aktepe believes that Hisar Mosque existed in the 14th century but its architect and the exact date of construction are still unknown. Aktepe firmly believes that the mosque across the fortress was known as Yakup Bey. The most important protector of the mosque, which Evliya Çelebi says has three altars because it was built by three do-gooders, is someone named Yakup Bey. On the other hand, on the

61İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 64: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

muş adıyla Yemiş Çarşısı, limanın ağ-zını kapatan eski bir mendireğin, en az iki bin yıllık bir yapının doğrultusunu hala bize gösteriyor. Bu fiziksel koşul-ları anlayabilmek için Ticaret Odası’nın İzmir ve Ticaret Tarihi Müzesi’ndeki 17. yüzyıl Kemeraltı maketine bakmak gerekiyor. Tüm bu tanımlardan sonra, metro kazılarının da gösterdiği gibi bir kaya çekirdeği üstüne oturan, kimi araştırmalarda yerinde eski bir kilise vardı dense de bu olasılığın “yerinde

eski bir yapı olabilir” biçiminde yumu-şatılabileceği Hisar Camisi’ne artık adı-mımızı atalım.

Koruyucusu Yakup BeyHalk dilindeki adıyla Hisar Camisi, aslında yazılı kaynaklardaki biçimiy-le Molla Yakup Camisi. İçliman kıyı-sındaki öteki camilerden tarih olarak en eskisi. Bu eskiliğin St. Peter Kale-si’ndeki şövalyelerle ve Aydınoğulla-rı arasında geçen savaşların, İzmir’in

information posts written by the former director of the Izmir Museum Hakkı Gültekin, the construction date of the mosque is listed as H 1006/M 1597/98 and its benefactor is listed as Özdemir oğlu Yakup Bey from the Aydınoğulları Seigniory. According to Arab traveler İbn-i Battuta, there is someone by the name of sheikh Yakup in Izmir at the beginning of the 14th century but his involvement with the mosque is unclear. As you can see, the identity of Yakup Bey or Molla Yakup is a real problem and may or may not be involved with the mosque.

According to its essence and construc-tion techniques, the oldest mosque in Kemeraltı is Hisar Mosque. First of all, let’s look at the loots used in the con-struction. Antique period marbles that are used don’t attract attention at first. The last congregation area is domed. The half column heads and the decora-tions on the column heads on the corner of the walls are interesting. They look like they have been taken from a Ro-man era structure. The old Rumi style ornaments are deceptive. It is clear that they were designed during the original construction of the mosque. Columns heads were placed and designed origi-nally as seen on the column to the right in the entrance to the women’s quarters. The columns in the last congregation area have been gathered from Izmir’s antique age structures. The last congre-gation area was designed in 1813, as it

Halk dilinde Hisar Camisi olarak anılan yapı yazılı kaynaklarda Molla Yakup Camisi olarak geçer.

The public call the mosque Hisar but in written documents it is referred to as Molla Yakup Mosque.

62 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 65: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

aşağı kesiminin fethedilmesi tarihiyle ilişkisi bulunmalı. Aydınoğlu Umur bey’in 1345 yılında Latinler’e saldırma-sı, Fransız arkeologu Charles Texier ve İzmir’i araştıran İkonomos ve Slaars’ın bu çatışmada bir kiliseyi Hisar Camisi ile ilişkili görmelerine neden olmuştur. Bu irdelemeden yola çıkan Münir Ak-tepe, Hisar Camisi’nin en azından 14. yüzyılda var olabileceğini ancak kimin tarafından, ne zaman yapıldığının be-lirsiz olduğunu söylemiştir. Aktepe, kimi vakıf yer tanımlarında geçen kale karşısındaki caminin Yakup Bey adıyla anıldığından pek çok kanıtla emindir. Evliya Çelebi’nin üç hayırsever tara-fından yaptırtıldığı için üç mihraplıdır dediği caminin belki de en önemli ko-ruyucusu Yakup Bey adlı birisidir. Bu ayrıntıları irdeleyen Münir Aktepe, Hi-sar camiinin adının bir zamanlar Mol-la Yakup olduğu saptamasından öteye gidememektedir. Öte yandan İzmir Müzesi eski müdürü Hakkı Gültekin’in düzenlediği bilgi fişlerinde caminin yapım tarihi H 1006/M 1597/98 ola-rak kabul edimekte ve kurucusu ola-rak Aydınoğullarından Özdemir oğlu Yakup Bey adı verilmektedir. Aktepe bu bilgiden yola çıkarak Aydınoğulları soyundan üç Yakup Bey bulmuş ancak hiçbiri bu saptamaya uymamıştır. Arap gezgin İbn-i Batuta’ya göre de İzmir’de Şeyh Yakup diye birisinin varlığı 14. yüzyılın başında kesindir, ancak camiy-le ilişkisi belli değildir. Görüldüğü gibi Yakup Bey ya da Molla Yakup’un kim-liği esaslı bir sorundur ve günümüzdeki Hisar Camisi tanımının öncesindeki az bilinen bir dönemin kişiliğidir.

Bu durumda 1597/98 tarihi kesinlik kazanmasa da İzmir’in Kemeraltı ya da İçliman çevresindeki en eski camii, Hi-sar Camisi olarak saymak yapının özü-ne, inşa tekniklerine göre de olasıdır. Bir kere yapıda kullanılmış ganimetler sözkonusudur. Bu İlkçağ mermerleri ilk bakışta dikkati çekmez. Son cemaat yeri yedi kubbe altına alınmış bir mekandır. Burada kemerlerin duvar uçlarındaki yarım sütun başlıkları ile sütunların başlıklarınaki üslup dikkat çekicidir.

Bir Roma yapısından devşirilmiş iz-lenimi verirler. Eski Rumi gelenekte olan bezemeleri aldatıcıdır. Caminin özgün inşaatı sırasında tasarlandıkları kesindir. Kadınlar mahfilinde üstün-deki, harime kapıdan girince sağdaki sütunda, alçı dekorasyonu olmaksızın, özgün biçimiyle korunmuş bir başlığın da desteklediği gibi yapının inşasında sütun başlıkları özgün biçimleriyle ta-sarlanarak yerleştirilmiştir. Son cema-at yerinin sütunları ise İzmir’in ilkçağ

says under the balcony above the main entrance. The roof, which was seen as half led and half brick by Evliya Çelebi, was completely covered with led after this date.

When looking from afar, the structure looks like it has a single dome. The dome is carried on top of arches which are supported by columns. These arches that are supported by half columns are embedded inside the walls. From the

63İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 66: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

yapılarından derlenmedir. Son cemaat yerine ilişkin biçimleniş ana kapı üs-tündeki küçük balkonun altında yazdığı gibi H 1228/M 1813 tarihlidir. Evliya Çelebi’nin yarı yarıyarıya kurşun ve ki-remit olarak gördüğü çatı ise bu tarih-ten sonra tümüyle kurşunla kaplanmış olmalıdır.

Yapı uzaktan bakınca tek kubbeli bir görünüm taşır. Bunca yüksek bir kub-beyi sütunlara bindirilmiş kemerler dü-zeni taşımaktadır. Son cemaat yeri du-varı ile kıble duvarı tarafından yanlarda küçük ortada büyük olmak üzere yarım sütunlara yüklenmiş kemerler duvarlara gömülü biçimde yeralırlar. Doğu ve ba-tıdan cami harimini geniş bir görünüme taşımak üzere üçer kemer ve bunların bindiği sütunlar ile mekân düzenlen-miştir. Son cemaat yeri duvarı ve kıble duvarı kemerlerinin yanlarda iki küçük, ortada büyük şemasını tekrarlayan ba-ğımsız sütunlu kesim ile içteki sütünla-rın sayısı altı olarak caminin iç genişli-ğini artırmıştır. Mihraptaki dört yarım sütun ile kubbe on adet sütun üzerine oturmak üzere tasarlanmıştır. Sütun-lu kemerli kurgunun üzerine yüksekçe yapılmış, saçaklıkla geçişi vurgulanmış duvarlardan sonra yapıyı sekizgene, oradan da kubbe kasnağına geçiren iç ayrıntısı görülür. Kubbeye geçiş tonoz bingili ve tonoz bingi araları kemerli

bir kubbe kasnağı ile gerçekleşir. Bi-lindiği gibi kemer düz duvardan daha güvenlidir. Kubbenin yüksekliği gö-zönüne alınınca kemerlerin kendilerini sıkan, kilitleyen özellikleri yapının orta mekânını güvence altına almıştır. Ke-mer ve tonoz bingilerin iç kesimlerine konan pencereler yapıyı hafif letir. Ayrı-ca kemer gerilimi için geleneksel biçim-de demir gergiler kullanılmıştır.

Bunca gerilimi korumak için yine de yapının dışına payandalar yerleştiril-miştir. Kıble yönünde payandaların sa-yısı altı adettir. Doğu ve batıda ise ikişer payanda vardır. Ana kubbenin doğudan ve batıdan eklemlenmiş yan unsurları olan çifte kubbeli mekanlar, iç geniş-liği artırıcı olarak önem taşırlar. Yan mekanlarda da kemer ve yarım sütun düzeni tekrarlanmıştır. Bu enlemesine yayılım Evliya Çelebi’nin de gözünden kaçmamış ve caminin üç mihraplı oldu-ğundan sözetmiştir. Son cemaat yeri ile ana kubbe arasında bırakılan, şimdi ka-dınlar mahfilinin yerleştiği enlemesine alana ise yine kemer ve kubbe düzeni ile geçilmiştir. Dıştan bakıldığında, son cemaat yeri, ardından ara mekan kub-beleri ve ana kubbe ile yanlardaki kub-beler kademeli bir görünüm sergilerler. Bu biçimiyle de caminin dış görünümü-nün Hisarönü yönünden algılanmasının önem taşıdığı anlaşılır.

east and west, to make the harim seem bigger, three arches supported with col-umns were used. Three more columns were added to widen the interior of the mosque. The four half columns at the altar and the dome sit on 10 columns. After the high walls, we see the details of the interior which becomes octago-nal. Transition to the dome is via an arched dome rim. As you know, arches are safer then straight walls. The char-acteristics of the arches ensure the safe-ty of the mid section. The windows that are placed inside the arches and vaulted pendantives lighten the structure. Iron strainers were used for the traction of the arches.

To support all this traction, props were placed outside the structure. There are six props on the south side and two each on the east and west side. Double domed spaces that were added to the east and west of the main dome add width to the interior. The arch and half column sys-tem can be seen in the side spaced. This horizontal spreading has also caught the eye of Evliya Çelebi and he has said that the mosque had three altars. The wom-en’s area between the last congregation area and the main dome is accessed via an arch and dome system. When viewed from the outside, the last congregation area, the domed spaces in the mid sec-

64 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 67: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Son cemaat yerinin biçimlendiği 1813’den sonra, Hisar Camisi, bu kez H 1285/M 1868/69 tarihinde İzmir’de yaşanan bir depremle harap olmuş ve onarılmıştır. Caminin avlu güney kapısı üstündeki H 1287/M 1870 tarihli kita-be bu olayla ilişkilidir;

“Bab-ı behişte misal etmiş bunu danaKi indi mu’minatda Ka’be-i zibaTeveccüh eyleyen zevat bulur ihsan karibindeEder rahmet ana elbetde hazret-i Mevlaİzmir mütehayyizanından Hacı Mehmed Efendi-zadeMüteveffa Hacı Ali Bey eyledi bu babı ihyaEder cümle muradın Hak ihsan anın elbetNe ziynet verdi Cami’e ne ala ve hem ra’na”(1287)

Mimarisi İtalyan tarzı 12 Ekim 1878 tarihinde başka bir ha-yırsever Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayeti (Akdeniz vilayeti) Alaybeyi İbrahim Bey’in caminin eksikleri için para ba-ğışlaması yeni bir donanma evresidir. Belki de bu dönemde alçı iç dekorasyon tamamlanmıştır. Bilindiği gibi günü-müzdeki görünümü İzmir için tipik olan alçı işleri ile donatılıdır. Barok bit-ki süslerinden oluşan iç dekorasyonun zenginliği yapının en eski evresinden değil son onarım evresindendir. Kadın-lar mahfilinin hareketli, gemi kasarası-

nı andıran görünümü ile bu dekorasyon evresinin devamı olduğu söylenebilir. Sözkonusu alçı dekorasyonlar dönem içinde İzmir’in yalnız merkezinde de-ğil taşrasındaki tüm cami kilise ve ne-redeyse evlerine dek kullanılan belli motif lerdir. Mihrabının üçlü görünü-münün sütunlu ve İtalyan tarzı oluşu bile İzmir’e özgü Avrupalı zanaatların etkisindedir.

Kürsü ve minbere gelince alçılarla ya-rışabilecek mermer oygulara sahip iki sanat eseri yapının derinliğinde durur. Antik bir burma sütun üstüne yerleş-tirilmiş kürsü daha mütevazi kalsa da minber olağanüstü bir anıttır. Kimi kornişleri gri mermerden yapılmış min-berin girişi iki zarif sütunla yapılmıştır. Kafes oygulu korkulukları ise Avru-palı Barok üslupta Rumi kıvrımlardan oluşur ve tam orta noktasında caminin bir tasvirini içerir. Minber kaidesinin kıvrımlı bitki süslerinin arasına kumaş-lar ve meyve öbekleri yerleştirilmiştir. Minberin duvara yakın kesimindeki geçit üstündeki kemerde çifte minareli bir cami, sultan camilerine imrenme-yi dile getirir. Belki de İzmir’in Hisar Camisi’nin büyüklüğünün sultan cami-lerine, selatin camilerine eşdeğer oldu-ğunu hatırlatmak ister.

H 1298/M 1881 depreminin yarattığı

tion, the main dome and the domes at the sides present a graded view. After 1813, the mosque was demol-ished after an earthquake in 1868 and restored. There is an epigraph above the southern door in the courtyard that de-tails this restoration.

Italian style architectureIn October 12, 1878, a colonel named Ibrahim Bey collected money for the renovation of the mosque. This was probably the time when the interior plastering of the structure was finished. Today, the mosque is plastered; a typical architectural application in Izmir. The interior decoration of the mosque which is made with baroque style plant motifs was done during the last renovation. We can say that the jazzed up decoration of the women’s quarters was the con-tinuance of this decoration process. The plaster decorations in question were used in many mosques, churches and houses not only in the center of Izmir but in the suburbs as well. The fact that the altar was built in the Italian style proves that European artists proves the inf luence of European arts.

As for the pulpit, two artworks with marble carvings stand at the depth of the structure. The rostrum, which stands atop a twisting column, is simple

65İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 68: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

zarar ise mühendis Ruko eliyle onarıl-mıştır. Caminin avlu girişi kapısı üs-tündeki yazıt bu döneme ilişkin olarak kabul edilirse, muvakkithane üstündeki saat de aynı ibiçimde onarımın bir ürü-nüdür. Avlu duvarı ve duvara yerleştiril-miş dükkânlar bu son biçimlendirmeyle ilgili gözükmektedir. Bu kesimdeki kütüphane ise günümüze ulaşamamış-tır. Seyyid Hacı Ahmed Efendi tara-fından yaptırılan bu kütüphaneyi çok sayıda hayırsever kitaplarla donatmıştı. Minarenin ilk onarımı 22 Mayıs 1890 tarihinde İzmir valisi Halil Rıfat Paşa eliyle gerçekleşmiştir. 1927 yılında ya-şanan depremde yıkılan bu minarenin yerine İzmir valisi Kazım Paşa çok hızlı biçimde yenisini yaptırmış ve dö-nemin geleneklerine uyularak minare kaidesi Kütahya çinileri ile süslenmişti. Minare kapısı üzerindeki yazıt “İzmir valisi Mirliva Kazım Paşa zamanında cami tamir ve minare müceddeden inşa edilmiştir H 1343/M 1927” diyerek bu onarımı anar. Minare 2003 yılında bir depremle yıkılmış ve onarılarak günü-müzdeki biçimini kazanmıştır. Öte yandan caminin avlusu Rokoko üslupta karla soğutulan bir küçük şadırvan ile duvara gömülü mermer çeşme ile zen-ginleştirilmiştir.

Yine caminin uğultulu dış kesimine çıkarsak burada bulunan iki şadırvan dikkat çekicidir. Bunlardan doğuda olanı, eskisi Ahmed Said vakfından yapılmış iken yıkılınca Katipzade İbra-him efendi tarafından H 1293/M 1876 tarihinde yenilenmiştir. Batıda buluna-nı ise Bakırcı Hacı Mahmud tarafınan H 130/M 1883 tarinide yaptırtılmıştır. Uğultu ve kalabalıklaşmış, daha çok in-san ve tüketim talep eden bu cami önü aslında İzmir’in Kemeraltı camileri için gelenekseldir. Öteki Kemeraltı camile-ri de küçük birer meydan ve çeşmelere sahiptir. Ancak hiçbirinin yoğunluğu Hisar Camisi önü ile karşılaştırılamaz. İzmir’in odağındaki bu yapı, kentteki en büyük camidir öte yandan. Adında neredeyse kentin tüm hikayesini barın-dırması gibi bedeninde de kentin tüm geçmişinden artakalan taşları sakla-maktadır.

Kaynaklar:Münir Aktepe, İzmir Yazıları-Camiler, hanlar, Medreseler, Sebiller, hazırlayan Fikret Yılmaz, İzmir Büyükşehir bele-diyesi Kent kitaplığı, İzmir2003Hakkı Gültekin, İzmir Tarihi, Ege Tu-rizm Cemiyeti, İzmir 1952

compared to the magnificent pulpit. The entrance of the pulpit was made with two elegant columns. Its banisters include Rumi bends made with Baroque style and there is a descriptive narration of the mosque in the middle. Fabrics and fruit motifs were placed between plant decorations on the pulpit column. The depiction of a double minaret mosque on the upper arch represents the desire to be a mosque built for sultans. May-be it is a reminder that the grandeur of Hisar Mosque is equivalent to a selatin mosque, which means a mosque built for sultans. The damage sustained during an earthquake in 1881 was fixed by an engineer named Ruko. The clock on the mosque was also fixed during this period. The courtyard wall and the shops placed inside the wall looks like they were done during the last renovation. The library in this section hasn’t survived to this date. The library, which was commissioned by Seyyit Hacı Ahmed Efendi, was filled with books donated by charitable do-nors. The first renovation of the minaret was commissioned by the Governor of Izmir Halil Rıfat Paşa in May 22, 1890. The minaret collapsed during an earth-quake in 1927, rebuilt by then Mayor Kazım Paşa and decorated with Turkish tiles from Kütahya. There is an epigraph on the door of the minaret that details this renovation. The minaret was once again demolished during an earthquake in 2003 and rebuilt to its present state. In the meantime, the courtyard was en-riched with a small fountain built in the rococo style and a marble fountain em-bedded into the wall. Two fountains at-tract attention outside the mosque. The one on the east was built by the Ahmed Said Foundation and renovated in 1876 by Katipzade İbrahim Efendi. The one on the west was commissioned by Bakırcı Hacı Mahmud and built in 1883. This crowded exterior is typical for the mosques in Kemeraltı. Other Kemeraltı mosques have similar small forums and fountains but Hisar Mosque is the most crowded. Hisar Mosque, which is Izmir’s biggest mosque, hides the city’s entire story in its name and the history of Izmir on its walls.

66 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 69: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

67İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Gezdik , gördü k , a nl a ttı k . . .

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİİZMİR VALİLİĞİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

KÜ LTÜ R ve TU Rİ ZM DE RG İSİKÜ LTÜ R ve TU Rİ ZM DE RG İSİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

Page 70: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

“İzmir’e yeni marinalar

kazandırılmalı”Teos Marina’nın genç ve başarılı müdürü Burak Köylübay, İzmir’de yat turizminin gelişmesi için kente yüksek kalite standartlarında yeni marinalar kazandırmak gerektiğini belirtiyor.

Yazı-Article: Derya ŞahinFotoğraflar-Photographs : Teos Marina Arşivi

“İzmir needs new marinas”The young and successful manager of Teos Marina Burak Köylübay says that new high quality marinas need to be built in Izmir to improve yacht tourism.

Söyleşi / Interwiev

68 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 71: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Teos Marina is welcoming sea enthusiasts at Sığacık, a place that is being used as a port for

the last 3000 years. The marina, which is reached in 4 hours even from the fur-thest country in Europe, has a great role in the advertising of Seferihisar. Teos Marina, which has become one of the most popular marinas in the past two years and has a 90% occupancy rate, op-erates with international quality stan-dards. The marina was awarded with 5 gold anchors by the Yacht Ports Asso-ciation and is considered one of the 50 most important marinas in the world. The young and successful manager of

Teos Marina Burak Köylübay feels that the success of the marina is important in demonstrating the potential of Izmir. Köylübay, who says that high qual-ity marinas like Teos Marina must be built in Izmir for the development of yacht tourism, supports the Minister of Transportation, Maritime and Commu-nication Binali Yıldırım’s target of mak-ing Izmir the yacht port of the Mediter-ranean.

First of all, can you tell us a bit about yourself? How did you start in the tourism sector and how did you shape your career in this sector?

Teos Marina, son üç bin yıl-dır liman olarak kullanılan Sığacık’ta deniz tutkunlarını

ağırlıyor. Avrupa’nın en uzak ülkesin-den bile 4 saatte ulaşılabilen marina Seferihisar’ın tanıtımında da büyük bir rol üstleniyor. İki yıl gibi kısa bir sürede yat turizmiyle ilgilenenlerin önemli ko-naklama merkezlerinden biri haline gelen ve yüzde 90 doluluk oranına ulaşan Teos Marina, uluslararası kalite standartların-dan şaşmıyor. Marinanın Yat Limanları Birliği tarafından 5 altın çıpa ile ödüllen-dirilmesi ve dünyadaki 375 marina içinde ilk 50 arasında anılması da bunun en büyük kanıtı. Teos Marina’nın genç ve başarılı

Teos Marina ve marina alışveriş merkezi,

Seferihisar’a kaliteli bir yaşam merkezi

kazandırmasının yanı sıra Seferihisarlılara da ciddi

bir istihdam sağlıyor.

Teos Marina and the marina shopping center not only

provide Seferihisar with a quality life center but also create serious employment

for the town’s people.

Burak Köylübay

69İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 72: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Açıldığında yüzde 20 doluluk oranına sahip olan Teos Marina bugün itibari ile denizde yüzde 90 doluluğa ulaştı.

Teos Marina, which had a 20% occupancy rate when it first opened, has a 90% occupancy rate today.

müdürü Burak Köylübay, marinanın kısa sürede ulaştığı başarıyı İzmir’in potansi-yelini göstermesi açısından oldukça önemli buluyor. İzmir’de yat turizminin gelişmesi için kente tıpkı Teos Marina gibi yüksek kalite standartlarında yeni marinalar ka-zandırmak gerektiğini belirten Köylübay, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Ba-kanı Binali Yıldırım’ın “İzmir’i Akdeniz’in yat limanı yapma” hedefini de destekliyor.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Turizm sektörüne nasıl adım attınız ve bu alandaki kariyerinizi nasıl şekillen-dirdiniz? Köylübay:1982 Almanya Hamburg do-ğumluyum, eğitim hayatımı Almanya’da tamamladıktan sonra ilk olarak Yunanistan’da bir marinada operasyonda görev aldım. Türkiye’de ilk marina dene-yimim Martı Marina’dır. Mesleki alanda gelişmemde büyük faydası olan Sayın Er-can Güneştutar ve Sayın Zafer Ergül’ün şu anda Teos Marina’da Genel Müdür olarak görev yapmamdaki katkıları büyüktür.Çocukluğumda optimist ve lazerle başlayan yelken hayatımın ma-

Köylübay: I was born in Hamburg in 1982 and after I finished school in Germany I went to Greece to work in a marine operation. I worked at Martı Marina in Turkey. I owe my position at Teos Marina to Ercan Güneştutar and Zafer Ergül. When I was a kid, I was into sailing so that was a big part in why I chose to work at a marina. Currently, I enter sailing competitions. I am mar-ried and I have a 5 month old son called Barbaros Ege.

Your slogan is “3000 years later.” Why this slogan? Köylübay: Our marina is located at

Sığacık, a village in Seferihisar. Sığacık has been used as a port for the past 3000 years by sailors. The antique city of Teos and the village have preserved their port qualities. It was an important military spot because of its location. It was used as an Ottoman naval base in the 15th century. The Sığacık Bay is still a per-fect port.

It is said in antique documents that the city of Teos was built by Annotates, the son of Dionysus 3000 years ago. In 10th century B.C. Teos was one of the 12 cit-ies of the Ionia State. The fact that the city joined the war against the Persians

70 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 73: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

rinacılık mesleğini seçmemde büyük katkısı oldu. Şu anda profesyonel yel-kenli teknelerle yarışlara katılıyorum. Evliyim, Barbaros Ege isimli 5 aylık bir oğlum var.

Sloganınız “Üç bin yıl sonra yeniden.” Bu sloganı seçmenizin özel bir sebebi var mı? Köylübay: Marinamız İzmir’in Seferi-hisar ilçesine bağlı bir köy olan ve son yıllarda artık ilçe merkezinin bir ma-hallesi sayılan Sığacık’ta bulunuyor. Sığacık yaklaşık son 3 bin yıldır deniz-ciler tarafından liman olarak kullanıla-gelmiştir.

Sığacık mahallesinin merkezine 1 ki-lometre uzaklıktaki Antik Teos yer-leşimi ve onu takip eden zamanlarda yarımadanın Akarca tarafı ve sonraları bugün Sığacık mahallesinin bulunduğu köy, liman özelliğini korumuştur. Ege Denizi’nin orta kısmına hakim konumu dolayısı ile askeri açıdan büyük önem kazanmıştır. 15. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı donanma üssü olarak kullanıl-mıştır. Sığacık Körfezi ve Sığacık Koyu bugün de mükemmel bir liman olma özelliğini korumaktadır.

Antik belgelerde Teos kentinin milat-tan 3 bin yıl önce Tanrı Dionysos’un oğlu Antates tarafından kurulduğu an-latılır. M.Ö. 10. yüzyılda ise Teos, İyon Birliği’nin 12 kentinden biri olmuştur. Perslere karşı Lade Savaşı’na 17 gemi ile katılması şehrin o dönemdeki gücünün göstergesidir.

Teos’da M.Ö. 5. yüzyılda yaşayan De-mokritos atom kavramını ilk telaffuz eden filozoftur. Aynı dönemde aşk ve şarap üzerine şiirleri ile ünlenen lirik şair Anakreon da bu şehirde yaşamış-tır. Kurucusuna itafen Helenistik çağda tanrı Dionysos’un kutsal kenti olarak ün yapan Teos’da M.Ö. 3. ve 2. yüzyıllar-da Prieneli ünlü mimar Hermogenes’in eseri olan tapınak bu tanrıya adanan en büyük mabet olmuştur. Helenistik ve antik çağların en önemli sanatçılar topluluğu olan “Dyonisos’un Oyuncular

with 17 ships shows how strong it was back in the day. Democritus, who lived in Teos in 5th century B.C., was the first philosopher to mention the atom. Anacreon, the famous poet, also lived here during that period. Teos, which was known as the holy city of Dionysus, also harbors the biggest temple dedi-cated to its founder. The Actors Asso-ciation of Dionysus, the most important art troop of the Hellenistic age, was also established in Teos.

The city, which first became a part of the Roman and then the Byzantine Empire, was an important center for Christianity. It then became a part of

the Seljuk state in 10th century A.D. After Teos became invaded by the Ot-tomans, a fortress was built in Sığacık in the 16th century by the order of Kanuni Sultan Suleiman from the stones in Teos, thus making the city a naval base for the Ottomans. Seferihisar, which was invaded by the Greeks for almost 2, 5 years after WW1, became a part of the Turkish Republic after the Turkish war of Independence.

What is the current position of Teos Marina, which opened in June 2010? Köylübay: Teos marina, which had an occupancy rate of 20% at opening date, has a 90% occupancy rate in the marina

71İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 74: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Birliği” Teos’da kurulmuş ve bu birlik üyesi sanatçılar dönemin bütün ayrıca-lıklarından faydalanmıştır.

Roma ve ardından da Doğu Roma ege-menliğine giren şehir önemli bir Hristi-yanlık merkezi olmuştur. M.S. 10. yüz-yıldan itibaren Selçuklu egemenliğine geçmiştir. Daha sonra Aydınoğulları Beyliği idaresine müteakiben Osmanlı Padişahı II. Murat ile Teos ve Akar-ca kalıcı olarak Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Teos şehrinin taş-ları kullanılarak Sığacık’ta inşa edilen kale ile Osmanlı Donanma Üssü kimli-ği kazanan şehir de şimdiki limanı kul-lanmakta idi. Birinci Dünya Savaşı’nı takiben 2,5 yıl kadar Yunan işgali al-tında kalan Seferihisar ilçesi, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla Cumhuriyet Türkiye’sinin bir parçası olmuştur.

2010 yılının Haziran ayında hizmete açılan Teos Marina, aradan geçen iki yılda nasıl bir noktaya ulaştı?Köylübay: Açılış tarihinde denizde ve

alışveriş merkezinde yüzde 20 doluluk oranına sahip olan Teos Marina bugün itibari ile denizde yüzde 90, alışveriş merkezinde yüzde 85 doluluk oranına sahiptir. Marinaları uluslarası kalite standartları çerçevesinde değerlendiren TYHA tarafından 5 altın çıpa ödülüne layık bulunan, mavi bayraklı bir mari-nayız.Bu süre içerisinde hudut kapısı ol-mak için formalitelerimizi tamamladık ve Samos seferlerini başlattık. IMCI tarafından verilen 5 altın yıldız için de başvurularımız yapıldı. Önümüzdeki yıl da ISO belgemizi almak için başvu-rularımızı yapacağız.

Doluluk oranlarınızdan memnun mu-sunuz? Bu alanda hedefiniz nedir?Köylübay: İkinci sezonumuzda olma-mıza rağmen başlangıçta planladığımız hedef lerimize ulaştık. Teos Marina yat sahipleri tarafından güvenli, temiz ve konforlu bulunuyor. 5 altın çıpa hizmet almaktan herkes memnun ve bu nedenle çevrelerindeki kişilere Teos Marina’yı öneriyorlar. Bunun da etkisiyle bu yıl yabancı müşterilerimizde artış var.

and 85% in the shopping mall. We have been awarded 5 gold anchors by TYHA and we have a blue f lag. In the mean-time, we have finished our formalities to become a border and realized our trips to Samos. We have already applied to IMCI for our 5 gold stars. Next year, we will apply to get our ISO Quality Certificate.

Are you happy with the occupancy rates? What is your target?Köylübay: Even though this is our sec-ond season, we have reached our initial target. Teos Marina is considered safe, clean and comfortable by yacht owners. Everyone is satisfied and they recom-mend us. There is an increase in our foreign cus-tomers. According to our reservation data, we will see a 20% increase this year. We have the advantage of being close to the airport and the city center. Our target is to reach 90% in daily oc-cupancy rates for yachts and 95% occu-pancy rate in number of yachts by the end of 2012.

72 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 75: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Teos Marina, which was awarded with 5 gold anchors by THYA, is consid-ered 50th among 375 marinas in the world. How did you manage that in such a short time? Köylübay: Teos Marina, which was con-structed in accordance with high quality standard yacht marinas, matched THYA criteria with its high quality and envi-ronmentally friendly services. We took into account the criticisms and sugges-tions of our expert team and maximized our service quality.

What is the contribution of Teos Ma-rina to yacht tourism in Seferihisar and Izmir? Köylübay: I think that Teos Marina contributed greatly to yacht tourism in our country. It contributed immensely to the economy, culture and environ-ment of Seferihisar, which made a name for itself in recent years with the Cit-taslow concept and cultural projects. Teos Marina and the marina shopping center not only provide Seferihisar with a quality life center but also create serious employment for the town’s people.

The Minister of Transportation, Maritime and Communication Binali Yıldırım said that they wanted to make Izmir the port of the Mediterranean by increasing the number of yacht marinas to 23 and docking capacity to 7765. Do you think Izmir has suf-ficient infrastructure for this goal? Köylübay: As someone who works in this sector, I support the minister’s proj-ects and I believe Izmir has this poten-tial. The fact that we have such a high occupancy rate in such a short time proves that these projects can be accomplished.

What needs to be done to improve yacht tourism in Izmir? What are your sug-gestions? Köylübay: In order to improve yacht tourism in Izmir we need new high qual-ity marinas and advertise them through-out the world. In fact, the Ministry is re-alizing their projects on this subject one by one.

Rezervasyon kayıtlarımıza göre bu oran yüzde 20 artış gösterecek. Bu noktada havalimanı ve şehir merkezine yakın ol-mamızın avantajlarını görüyoruz. Hede-fimiz 2012 yılı sonunda yat/gün doluluk oranında yüzde 90, tekne sayısı oranında yüzde 95 doluluk oranına ulaşmak.

Yat Limanları Birliği tarafından 5 altın çıpa ile ödüllendirilen Teos Marina, dünyadaki 375 marina içinde ilk 50 ara-sında anılıyor. Kısa sürede bunu nasıl sağladınız?Köylübay: 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu uyarınca 5 altın çıpalı yat lima-nı statüsünde inşası yapılan Teos Mari-na gerek çevreye duyarlı işletme anlayışı gerekse kaliteli hizmet ve ekipman po-litikası ile zaten TYHA kriterlerine uy-gundu. Açılıştan sonra işletme esnasında uzun yıllardır marinalardan hizmet alan yatçılarımızla deneyimli ekibimizin eleş-tiri ve önerilerini dikkate alarak hizmet kalitemizi en üst düzeye çıkardık.

Teos Marina’nın Seferihisar ve İzmir’in yat turizmine katkısı hangi boyutta?Köylübay: Teos Marina’nın ülkemiz de-nizciliğinin ve turizminin gelişmesine büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda adını Cittaslow konsepti ve kültürel projeleri ile duyuran Seferihisar ilçesine ise ekonomik, kültürel ve çev-resel boyutta katkıları vardır. Marina ve

marina alışveriş merkezi Seferihisar ilçe-sine kaliteli bir yaşam merkezi kazan-dırmasının yanı sıra Seferihisarlılara ciddi bir istihdam sağlıyor.

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleş-me Bakanı Binali Yıldırım, İzmir’in yat limanı sayısını orta vadede 6’dan 23’e, yat bağlama kapasitesini ise bin 965’den 7 bin 765’e ulaştırıp, İzmir’i Akdeniz’in yat limanı yapmayı hedef-lediklerini dile getirdi. Sizce İzmir bu hedef için yeterli altyapıya sahip mi? Köylübay: Bir marinacı olarak Ulaştır-ma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın projelerini destekliyorum ve İzmir’in bu potansiyele sahip olduğunu düşünüyo-rum. Yeni bir marina olmamıza rağmen yüzde 90 doluluk oranına ulaşmış olma-mız bu projelerin gerçekleşme olasılığı-nın en büyük kanıtıdır.

İzmir’de yat turizminin gelişimine yönelik neler yapılmalı? Önerileriniz neler?Köylübay: Yat turizminin gelişmesi için İzmir’e yüksek kalite standartlarında yeni marinalar kazandırmak ve iyi pa-zarlama yöntemleri ile yurt içi ve yurt dışında tanıtımını sağlamak gerekti-ğini düşünüyorum. Zaten Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı konu ile ilgili projeleri sırasıyla hayata geçiriyor.

73İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 76: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir’in gizemli antik kentleri:

Palaiapolis ve NeikaiaBir yandan Lydia, diğer yandan İonia bölgeleri ile çevrelenen Palaiapolis ve Neikaia pek çok seyahatnameye konu olmasına karşın, hala gizemini koruyor.

Yazı-Article/ Fotoğraflar-Photographs: Sevda Çetin/Ödemiş Müze Müdürü-Director of the Ödemiş Museum

Ödemiş Müzesi sorumluluk ala-nında bulunan Beydağ (Palaia-polis) ve Neikaia antik kentleri

tarihte adları bilinen, ancak bulunduk-ları mevkileri her zaman muamma olan yerleşim yerlerindendir.

Bugün İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı bu merkezlerdeki ilk arazi çalışmaları 1990’lı yıllarda Trakya Üniversitesi Sa-nat Tarihi Bölümü tarafından yapıldı. Söz konusu çalışmalar 2009 yılından itibaren de Ödemiş Müze Müdürlüğü ve Kültür Bakanlığı’nın izni ve desteği, Trakya Üniversitesi’nin de katkıları ile sürdürülüyor.

Bir yandan Lydia, diğer yandan İonia bölgeleri ile çevrelenen ve bu uygarlık-ların etkisinde kalan Palaiapolis ve Ne-ikaia pek çok seyahatnameye konu olsa da, hala gizemini korumaktadır.

The antique cities of Beydağ (Palaipolis) and Nicaea, within the jurisdiction of the Ödemiş

Museum, have always been mysterious settlements.

The first surface researches in these antique cities were undertaken by the Trakya University in the 1990’s. The works in question are still carried out by the order and support of the Ödemiş Museum Directorate and the Ministry of Culture and Tourism and contributions from Trakya University.

Palaipolis and Nicaea, surrounded by Lydia and one side and Ionia on the other side, still remain mysterious although they have been mentioned in many travel journals. Even though many resources mention them as important cities on trade routes, their architectural structures have never been mentioned.

İzmir’s mysterious antique cities: Palaipolis and Nicaea

Palaipolis and Nicaea, surrounded by Lydia and one side and Ionia on the other side, still remain mysterious although they have been mentioned in many travel journals.

Neikaia kalıntıları

74 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Ören Yeri / Ruin

Page 77: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Kaynaklara göre Neikaia ve Palaiapolis ticaret yolları üzerinde bulunuyordu.

According to sources Nicaea and Palaipolis were located on trade routes.

Tüm kaynaklarda, neredeyse aynı cüm-lelerle ticaret yolları üzerinde bulunan bu kentlerin önemi anlatılmasına karşın mimari dokularından hiç bahsedilme-mektedir.

Eski kent: PalaiapolisEge Bölgesi’nin iç kesiminde yer alan bereketli toprakları ile öne çıkmış Beydağ’ın yakın zamana kadar sadece kalesi hakkında bilgi sahibi olunabili-yordu. Gerçekte Beydağ’ın adının Pala-iapolis olarak anılması sadece Herodot ve Byzantionlu Stephanos tarafından bildirilmiştir. Prof. Dr. Bilge Umar, “Palaipohs”un Helen dilinde, “eski kent” anlamına geldiğini belirtir. Kent tarihi hakkında bilinen ana bilgi ise kente ait bir kalenin var olduğudur. Son yıllarda yapılan araştırmalarda kalenin aslında yarı kayalık ve yarı toprak bir arazi üzerinde yükseldiği anlaşılmak-tadır. Kalenin bulunduğu alan gerçekte Roma devrinde bugünkü durumunu al-maya başlamıştır. İlk oluşmaya başladı-

Old city: PalaipolisUntil recently, we only knew about a castle that was located in Palaipolis, now known as Beydağ, a region that is known for its fruitful lands in inner Ae-gean. Only Herodotus and Stephanos of Byzantine have said that Beydağ was called Palaipolis. Prof. Dr. Bilge Umar claims that “Palaipohs” means ‘old city’ in the Helen language. The main data we have on the history of Palaipolis is that there was a castle in the city. Af-ter the researches in recent years, it was proven that the castle was built on a half rocky, half soil land. The place where the castle stood only transformed to its present state during the Roman era. It is believed that it was a tumulus in the beginning but it is early to confirm this theory. The area, which was an old cult region, attracts attention with its history that dates back to the Archaic Age. It was also a settlement area during the Roman, Byzantine, Seigniory and Otto-man periods.

Palaiapolis

75İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 78: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ğı zaman diliminden itibaren bir höyük durumunda olduğu düşünülmekle bera-ber kesin bir görüş bildirmek için henüz erkendir. Eski bir kült yeri halinde olan alan, Arkaik Dönem’e inen tarihi ile dikkat çekmektedir. Ardından Roma, Bizans ve Beylikler Dönemi ile Osman-lı ve Cumhuriyet Dönemi’ni yaşamıştır.

Kale alanında, bugüne kadar içinde yer alan Hellenistik duvarlar, Roma Dönemi’ne ait muhtemel bir tapınak, Bizans Dönemi’ne ait iki bazilika, böl-gede yer alan ve son sınır ucu olarak Aydınoğlu Beyliği’ne ait olan mescit,

Up to this date, Hellenistic walls, a temple from the Roman era, two basilicas from the Byzantine era, a small mosque from the Aydınoğlu Seigniory, a post Byzan-tine church which we believe was built in the 1850’s and a Government Palace built during the Republic era were unearthed at the castle site and are important find-ings. A part of the column of the Roman era temple was unearthed during the excavations. The first basilica from the Byzantine area had a vaulted infrastruc-ture and was also used as a crypt. Un-fortunately, the structure was damaged during the construction of a house right

next to it. The second basilica was origi-nally constructed during the 5-6th cen-tury and crypts were built underground. In addition, various mosaics from that era were found on the base of the structure. A second church was built on top of the basilica during the 12-13th century. The walls of this second church were decorat-ed with frescoes from that period. A third church was built with uneven stones and same plan in a later period. Many Roman and Byzantine period relics were found during the excavations in this area. The prosthesis in the second church is still intact. The chamber on the south side of the central apse of the church is partially ruined. Three tombs were found un-der the diaconicon decorated with cross motifs and have been plastered from the inside. Many kerosene lamps and lamp pieces, oven parts, glass and coins and a broken epigraph with the name of the town inscribed on it were found during the digs in this area. A total of 35 tombs were found at the antique site. There are also ceramic ovens and tomb monuments in the settlement area.

Geometric shapes and plant panels found on the base of the Byzantine era basilica are interesting. A baptistery, which was once used as a pool, was also found on the northwestern corner of the basilica. Byzantine style tombs were found on the eastern corner of the basilica. A new mosaic base from the late Roman era was unearthed at the southwestern part of the region. There is an elliptical architectural piece around the mosaic, which is still unidentified. Many mosaics, frescoes, ceramics and metal and glass objects from the Hellenistic, Roman, Byzantine and Turkish periods were found inside the area as well as tombs with entrances and structures that resemble Belevi tombs. But the most important element in the antique city is its water. Big water jars that were unearthed during excavations suggest the existence of major cold water collection in the city.

A health center: NicaeaNicaea is an important city in terms of

Palaiapolis kazı alanı

76 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 79: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

1850’li yıllara ait olduğunu düşündü-ğümüz Post-Bizans bir kilise ve Cum-huriyet Dönemi’nde buraya yapılan Hükümet Konağı ile önemli bir yer tutmaktadır. Roma Dönemi’ne ait ta-pınağın sütun ve friz parçası gibi bazı elemanlar kazılar sırasında ele geçiril-miştir. Bizans devrine ait birinci ba-zilikanın alt yapısı tonozlu olarak dü-zenlenmiş olup, aynı zamanda mezar odası olarak da kullanılmıştır. Ancak bitişiğinde yer alan ahşap evin bu yapı-nın üzerine inşası sırasında yapı tahrip edilmiştir. İkinci bazilika ise önce 5-6 yüzyılda inşa edilmiş olup, bu devirde naosda zemin altına mezarlar döşen-miştir. Ayrıca zemin üstünde narteksde ve ikonastasis duvarı önünde opus sec-tile, naosta da opus tessalatum teknikte mozaik parçalarına rastlanılmıştır.

Daha sonra 12-13 yüzyılda erken tarihli bazilikanın üzerine ikinci bir kilise inşa edilmiştir. Bu ikinci kilisenin duvarla-rı ise bu döneme ait freskolarla süslen-miştir. Geç devirde muntazam olmayan taş malzeme ile üçüncü kilise yine aynı planda inşa edilmiştir. Bu alandaki ka-zılar sırasında bol miktarda Roma ve Bizans devrine ait buluntu ele geçiril-miştir. İkinci kiliseye ait protesis son derece sağlamdır. Diakonikon ise, kıs-men harap olmuştur. Ancak diakonikon altında, üzerinde haç motif leri bulunan üç adet mezara rastlanılmıştır ki mezar-lar içten sıvalıdır. Bu alandaki kazılar sırasında bol miktarda kandil ve kandil parçası, atık halde fırın malzemesi, cam ve sikke parçası ile üzerinde kentin adı-nı içeren yarısı kırık bir kitabe parçasına rastlanılmıştır. Toplamda naosda otuz-beş adet mezar tespit edilmiştir. Ayrıca ikamet edilen alanda keramik fırını ve mezar anıtları gibi yapılar yer almakta-dır.

5-6. yüzyıllara ait Bizans Dönemi ba-zilikasının tabanında rastlanılan mo-zaiklerde geometrik ve bitkisel panolar dikkat çekmektedir. Yine bazilikanın kuzeybatı köşesinde bir süre havuz olarak kullanılan bir vaftizhane tespit edilmiştir. Yapının doğu ucunda ise Bi-

zans mezarına rastlanılmıştır. Alanın güney-batı tarafında geç devir Roma devrine ait yeni bir mozaik tabana daha rastlanılmıştır. Mozaiğin çevresinde elips şeklinde henüz tam olarak ne ol-duğu tespit edilemeyen bir mimari ile karşılaşılmıştır. Alanın içinde yapılan kazılarda Hellenistik, Roma, Bizans ve Türk Dönemlerine ait bol miktarda mozaik, fresko, keramikler ve maden ile cam işleri örnekleri ele geçirilmiş, dro-moslu mezarlara ve Belevi mezar mima-risine benzer anıtlara rastlanmıştır. Ancak kenti belki de öne çıkaran en önemli unsur suyudur. Gerek kazılarda

archeology at the Küçük Menderes Ba-sin. Nicaea, which was built during the Lydia period, had the privilege of minting its own coins for 300 years along with Hypaia (Günlüce) and Di-oshieron (Birgi) and is an antique city that has a 5 to 10 thousand people ca-pacity theatre, churches and various public buildings.

We also know that the city was famous for its mercury. Because vermillion, a composite of mercury, was used in medicine and cosmetics, the city was an important health center. This fur-

Neikaia kalıntıları

77İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 80: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

gerekse arazide rastlanılan büyük su küpleri bölgedeki soğuk su eldesinin göstergeleridir.

Sağlık merkezi: NeikaiaNeikaia, Küçük Menderes Havzası’nın arkeolojik açıdan büyük önem taşıyan ve bilimsel bir çalışma yapılmasını bekleyen bakir bir kentidir. Kurulu-şunun Lydia dönemine kadar uzandığı Neikaia, Küçük Menderes Havzası’nda bulunan Hypaipa (Günlüce) ve Dioa-hieron (Birgi) ile birlikte 300 yıl bo-yunca kendi adına para basabilme özelliğinin yanı sıra, 5 bin-10 bin kişi-lik bir tiyatroya, kiliselere ve çeşitli ka-musal yapılara sahip antik bir kenttir.

Bu kentin cıva madenleriyle de ta-nındığı bilinmektedir. Cıvanın bir bileşiği olan zencefre tıp ve kozmetik alanında kullanıldığı için burası aynı zamanda sağlıkla ilgili bir kent idi. Bunun en önemli göstergelerinden biri, sikkelerin üzerinde görülen sağ-lık tanrısı Asklepios ve çocuklarına ait betimlemelerdir.Söz konusu antik kenti kapsayan tar-lalarda ele geçen belirli bir kap formu buradan çıkarılan zencefreden elde edilen krem, merhem ve ilaçların bu tür kaplara doldurularak Ephesos Li-

manı aracılığı ile tüm dünyaya ihraç edildiğini düşündürür. Söz konusu antik kent ayrıca, 19. yüzyıldan beri çeşitli bilim adamlarının araştırma-larına konu olmuştur. Ödemiş Müze Müdürlüğü’nün daveti üzerine Bocha-um-Alman Madencilik Müzesi, Ruhr Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Madencilik Arkeoloji ve Arkeome-talurji Uzmanı Prof.Dr.Ünsal Yalçın, Neikaia’ya gelerek müdürlük uzman-ları ile antik kentte ve antik kentte bulunan maden galerilerinde çeşitli incelemeler yapmıştır. Yalçın, yapılan incelemeler neticesinde; antik kentteki cıva madenciliği faaliyetlerinin tarih öncesi dönemlere kadar uzandığını, bölgede tarih öncesi maden işletmele-rinde çok yaygın görülen cevher kırma çukurlarının bulunduğunu ve dolayı-sıyla söz konusu sahanın korunması-nın kültür tarihi açısından önem taşı-dığını belirtmiştir.

Sonuç olarak, Neikeia’ya göre daha şanslı olan Palaiapolis’te (Bey-dağ), Trakya Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla kazı çalış-malarını yürütmekteyiz. Neikaia ise halen bilimsel bir kazı için meraklıla-rını bekliyor.

ther proven by the coins minted in the city which included the depictions of Asklepion and his children.

A certain type of pot that was found in the fields at the antique city suggest that medicine and creams made from vermillion were placed into these pots and sent all around the world from the Port of Ephesus. Nicaea has also been the topic of researches of many scien-tists since the 19th century.

Prof. Dr. Ünsal Yalçın from Ruhr University Archeology Department was invited to the city by the Ödemiş Museum Directorate to conduct re-searches in the mines of the antique city. After his detailed research, Yalçın has stated that mercury mining in the city dated back to prehistoric times, that there were jewelry brak-ing pits in the region and that the area needed to put under protection for cultural history.

In conclusion, we are continuing our digs at Palaipolis with support from Trakya University and the Ministry of Culture and Tourism. Nicaea on the other hand, is still waiting for inter-ested parties for scientific excavations.

Neikaia, Küçük Menderes Havzası’nın arkeolojik açıdan büyük önem taşıyan bakir bir kentidir.

Nicaea is an important city in terms of archeology at the Küçük Menderes Basin.

Neikaia kalıntıları

78 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 81: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

79İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 82: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Bakü’ye gidiyoruz aybalamAteş Ülkesi’nin başkenti… Hazer Denizi’nin yanında uzanan nazlı güzel kız… Rüzgarların şehri… Eski ve yeninin buluşma yeri… Petrol, doğalgaz, havyar ve halı zenginiKafkasların en büyük ve en önemli kültür başkenti… Sayısı yüz elliyi geçen müze, onlarca kültür merkezi, müzik salonu… Kitabın sanata dönüştüğü yer… Dünya müziklerinin önemli duraklarından biri… Fuzuli’nin, Leyla ile Mecnun’un, Hüsrev ile Şirin’in şeheri Bakü…

Yazı/Article: Resmiye DinlenmezFotoğraflar/ Photographs: Ayşe Karadağ

80 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Bir Başkent / A capitalcity

Page 83: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Baku, here we come The capital of the country of fire…A shy girl near the Caspian Sea…The city of winds…

The meeting place of the old and new…Rich in oil, natural gas, caviar and carpets…the biggest and most important cultural city in the Caucasus… Over 150 museums, hundreds

of cultural center, concert halls…The place where books turn into art…an important international music center…Baku; the city of Fuzuli, Leyla and Mecnun, Hüsrev and Şirin…

2010 yılında Avrupa’nın en güzel 8. şehri seçilmişti Bakü ve aynı yıl, bizim de Gürcistan- Azerbaycan programımı-zın son 3 günü Bakü’ye ayrılmıştı.

Tura hazırlanırken edebiyat dünyası, kültürel etkinlikler, müzelerin çokluğu, müzik dünyasının zenginliği çok etkile-mişti beni. Bu kenti görmek için sabır-sızlanıyordum doğrusu…

Azerbaycan, önceleri vizesiz gidilebilen ülkeler içinde yer alırken, şimdi girişte vize alınan ülkeler statüsünde. Bir seya-hat acentesi vasıtası ile gittiyseniz, yani bir otel rezervasyonunuz ve programı-nız varsa ve acenteniz sizin için bir liste verdiyse kolayca vize alıyorsunuz…

İlk izlenimler…Tif lis’ten Azeri Hava yolları ile Bakü’ye uçtuk. Merakla pilotun son uyarısını bekledim.

“Qiymatli yolcularımız uçgimız düşüşe geçmiştir…” Evet, uçağımız “düşüşe” yani inişe geçmişti.

Girişte vize için her şeyimiz tamamdı ama yine de bir sorun çıkıp çıkmayacağı endişesini taşıyorduk. Rüşvetsiz yürü-meyen işlerle ilgili söylentiler hepimizi etkiliyordu doğrusu. Neyse ki gerekli ödemelerden sonra vizemiz verildi. Aracımıza binerken yeni okuduğum bir cümleyi anımsadım;Taksiye binerken; şoför size ‘sen dala mı, kabage mi oturmak isteyersin? di-

yebilir…(Öne mi arkaya mı oturmak is-tediğinizi sormaktadır) Azeri Türkçesi dil bilim uzmanlarınca ayrı bir dil sa-yılmıyor. Oğuz Türkçesinin lehçelerin-den biri olarak kabul edilen Azerice’ye bugün Türkiye ile ilişkilerin biraz bo-zulmasından sonra Azerbaycan yöne-timince Azeri Türkçesi denilmesinden vazgeçildi. Azeri dili olarak kullanılı-yor şimdi. Azeriler “k” yerine “q”, “h” yerine de genelde “x” harfini kullanıyor, “ j” harfi çoğu zaman bizdeki “c” yerine geçiyor.

Aklımızda kalanları sizlerle paylaşalım; Ha/bali (evet), yok (hayır), necasan (na-sılsın), mehmankhana (otel), ayaq yolu (tuvalet), khastakhana (hastane), gatar (tren), düşmek (inmek), sabah (yarın),

Baku was selected Europe’s 8th most beautiful city in 2010 and in the same year, we visited Baku for three days. While I was preparing for the trip, I was very impressed with its literature, cultural activities, the abundance of museums and musical world. I couldn’t wait to visit the city…While Azerbai-jan was a country that didn’t require a visa in the past, now you need one to get in. If you are going there with a travel agency and you have a hotel and travel program, your agency easily gets you the necessary visa.

First impressions…We f lew from Tbilisi to Baku via Azer-baijani Airlines. I patiently waited for our pilot’s final announcement for land-

Ateşgah Tapınağı

81İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 84: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ing. Our papers were in order but we were worried about problems that could occur. We were haunted by rumors that everything worked if you bribed the of-ficials. After the necessary payments, we secured our visas. While waiting for our car, I remembered that the driver would ask me if I wanted to ride in the front or back. Azerbaijani Turkish is not considered a separate language by lin-guistic specialists. This language, which is now considered a dialect of Oğuz Turkish, is not being called Azerbaijani Turkish by the government after the relationship between the two countries went sour. Here are some of the words I remember; Ha/bali (yes), yok (no), necasan (how are you), mehmankhana (hotel), ayaq yolu (toilet), khastakhana (hospital), gatar (train), düşmek (to land), sabah (tomorrow), bağlı (closed), siqaret çakmak qadağandır (it is forbid-den to smoke), tikinti (construction), prospekt (avenue), salamatla (goodbye), açar (key), ata (father), tapmak (to find), doğru (straight), dolandırıcı (manager),

pamidor (tomato), desteman (bathing), hamınız (all of you), kızıl (gold), maşın (car), nöbet (queue), güzgü (mirror), pul (money), neher (morning), nuş olsun (bon a petit.)

Our guide is a poet Our guide Süleyman Bey speaks very good Turkish. He is a war veteran but he needs to work for a living. He is also a poet and he has recited many poems during our trip. We learn that the peo-ple of Azerbaijan love to read and they especially love poetry. Nazım Hikmet’s first book was published in Baku. Bahri Hazer (Caspian Sea)“From horizons to horizons /Ran purple waves like armies/ My honey speaks the language of Caspian winds / She spoke excitedly!

Who says “Çört vazmi!”/ Who says that the Caspian looks like a dead lake / The Caspian is endless salty water! / Friends roam in the Caspian. / Enemies roam!” (Nazım Hikmet, 1928)

bağlı (kapalı), siqaret çakmak qada-ğandır (sigara içmek yasaktır), tikinti (inşaat), prospekt (cadde), salamatla (Allahaısmarladık), açar (anahtar), ata (baba), tapmak (bulmak), doğru (düz), dolandırıcı (yönetici), pamidor (doma-tes), desteman (abdest), hamınız (hepi-niz), kızıl (altın), maşın (araba), nöbet (sıra), güzgü (ayna), pul (para), neher (gündüz), nuş olsun (afiyet olsun.)

Rehberimiz bir şairRehberimiz Süleyman Bey, çok iyi Türkçe konuşuyor. Bir savaş gazisi ama yaşayabilmek için çalışmaya ihtiyacı var. Aynı zamanda bir şair. Gezi bo-yunca bize şiirler okudu. Öğreniyoruz ki Azeri’ler okumayı seven bir halk. Özellikle şiiri çok seviyorlar. Nazım Hikmet’in ilk kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü” Bakü’de basılmış.

Bahri Hazer (Hazer Denizi)“Ufuklardan ufuklara / Ordu ordu kö-püklü mor dalgalar koşuyordu / Hazer

Bakü genel

82 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 85: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

rüzgârların dilini konuşuyor balam / Konuşup coşuyordu!

Kim demiş “Çört vazmi!”/ Hazer ölü bir göle benzer! / Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer ! / Hazer’de dost gezer e…y!... / Düşman gezer!” ( Nazım Hikmet, 1928)

Bahri Hazer Kısa bir dinlenme ve kahvaltı molası sonrası Bakü turumuz başlıyor. Neft-çiler Prospekt’inden (caddesinden) ge-çiyoruz. Boydan boya bir sahil caddesi. Mevsim Eylül, Bakü’de hava günlük güneşlik, hayli sıcak ve nemli. Gök-yüzü nemden dolayı puslu görünüyor. Dedikleri gibi sanki bir “neft kokusu” var havada. Hazar Gölü, Bakülülerin deyimiyle bir Hazer Denizi…

Yeni yapılan gökdelenler, oteller, alış-veriş merkezleriyle modern bir görü-nüm kazanmış Bakü; Kafkasların değil, Asya’nın önemli bir başkenti konumuna gelmiş.

Aliyev ve mezarlıklarİlk gittiğimiz yer, güzel bir bulvar ve şehitlik… Haydar Aliyev ülkenin en önemli önderi konumunda. Adı her yere damgasını vurmuş görünüyor. Anıt mezarı, Bakü’deki devlet mezarlığında (Faxri Xiyabani). Pek çok yerde resim-lerini, heykellerini görmek mümkün. Ülkenin önde gelen kişilerinin sanat eseri gibi mezarları bulunan Faxri Xi-yabani şehrin ziyaret mekanların-dan biri olmuş. Şehitler Mezarlığı’nda (Shahidlar Xiyabani) ise Rusların, Er-menilerin öldürdüğü Azeriler gömülü. Granit mezarlar çok etkileyici. Yürü-yerek Hazar Denizi kıyısına kadar ula-şıyoruz. Azerbaycan’da şehit olan Türk askerlerin anıt mezarı ile Türk Diyanet Vakfı’nın yaptırdığı cami de burada yer alıyor. Yolun karşısında ise Azerbaycan Milli Meclisi görülüyor.

Fotoğraf kareleriFiskiye Meydanı da denilen Fountains Meydanı, Bakü’nün önemli noktaların-dan biri, alışveriş merkezlerine yakın.

Büyük bulvarlar, caddeler üzerinde dev taş binaların arasından yakaladığımız bize komik gelen tabelaların fotoğraf-larını çekmeye uğraşıyoruz. Bazılarımız Türkiye’nin eski hallerine benzetiyor her şeyi… “Kiraya toy paltarı” (kiralık düğün elbisesi), “müesir dam örtükleri” gibi tabelaların anlamlarını çıkarmaya çalışıyoruz…

Etraftaki kafelerden birine oturuyoruz.

Bahri Hazer After a short rest stop and breakfast we begin our tour of Baku. We pass by Neftçiler Avenue. It is a boulevard on the shore. It is autumn; the weather in Baku is warm and humid. The sky looks gloomy because of humidity. As they say, there is the smell of naphtha in the air. We are at the Caspian Sea, called Hazer by the locals…

Şehitler Mezarlığı

83İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 86: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Buraya bir halk kahvesi de denilebilir. Takım elbiseli bir erkek yanındaki arka-daşları ile sohbet ediyor. Masanın altın-dan ayakkabıları tüm açıklığıyla fotoğ-raf çekenleri davet ediyor. Takım elbise altında, altın rengi ve parlak dore erkek ayakkabıları çok güzel fotoğraf kareleri veriyor bize.

Tarih üzerineAzerbaycan tarihinde Türklerin gö-rülmesi M.Ö VII. yüzyıl civarında. Kafkaslara kuzeyden, bugün Türk Ka-pısı olarak bilinen Derbent’den gelip yerleşmişler. 1015-1021 tarihlerinde de, Oğuz göçleriyle Selçuklular, Azer-baycan tarihinde yerlerini almışlar. İl-

denizliler, Moğol istilaları, İlhanlılar ve Altınordu Devleti egemenliğinde yaşamışlar. Karakoyunlular, Akkoyun-lular derken 1500’de Şirvanşahların Sa-fevilere yenilmesi üzerine Azerbaycan Safevi egemenliğine girmiş. Afşarlar, Zendler, Kaçarlar sonrası bir dönem Osmanlıların yönetiminde kaldıktan sonra bağımsız hanlıklar dönemi baş-lamış. 1813-1928 yılları arasında Rus İmparatorluğu’nun egemenliğini ka-bul etmişler. 1918-1920’de toplanan Kafkasya Kurultayı sonrası 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cum-huriyeti kurulmuş. 1920’de Sovyet Sos-yalist Cumhuriyetler Birliği’ne katıl-mışlar. 30 Ağustos 1991’de SSCB’nin

Baku looks modern with skyscrapers, hotels and malls; it has become the most important capital in Asia.

Aliyev and cemeteries The first place we visit is a beauti-ful boulevard and a national cemetery. Haydar Aliyev is the most important leader of the country. His name is ev-erywhere. His monumental tomb is located in the state cemetery (Faxri Xiyabani). You can see his picture and statues all over the city. Faxri Xiyabani, which hosts the magnificent tombs of famous people, has become one of the most important attraction points. Azer-baijanis killed by Russians and Arme-nians are buried at the military cem-etery (Shahidlar Xiyabani). The granite tombs are very impressive. We walk all the way to the shore of the Caspian Sea. The monumental tombs of Turkish sol-diers who died in the country and the mosque built by the Turkish Religious Foundation are located here. The Azer-baijan Senate is located across the road.

Photograph framesFountains Square, which is also called Fiskiye Square, is one of the most im-portant destinations in Baku and it is close to shopping malls. We are trying to photograph the funny signs located between large boulevards, avenues and big stone buildings. Some of the people in our group liken everything to Tur-key’s former state. We try to guess the meaning of the signs. We sit at one of the cafes in the area. You can call this a country café. A man wearing a suit is talking to his friends. His shoes, which we can see under the table, inspire us to take pictures. Gold and silver shiny shoes make for great pictures.

The historyTurks have first been spotted in Azer-baijan around 7th century B.C. They have come to Caucasus from Derbent, known as the Turkish door today. Dur-ing 1015-1021 the people of Seljuk came to Azerbaijan. After being invaded by

84 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 87: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

çöküşüyle Azerbaycan bağımsızlığını ilan etmiş. Azerbaycan tarihinin Türki-ye tarihi ile güçlü bağları var. Türkçülük hareketlerinin merkezi hep Bakü olmuş. Hüseyinzade Ali Turan, Ahmet Ağaoğ-lu Ali Merdan Topçubaşov, Enver Paşa, üvey kardeşi Nuri Paşa… Epeyce ince-lemeye konu olabilecek farklı bir tarih-sel süreç Bakü şehrinin geçmişinde yer alıyor…

Abşeron Yarımadası kıyısında yer al-makta olan Bakü çevresinde M.Ö 3 binden itibaren arkeolojik kalıntılar bulunmuş. Sasaniler zamanında Ba-ğavan ve Ateş-i Bakvan adlarını aldığı 10.yüzyılda Arap kaynaklarında Baku-ye, Bakuh, Bakü, Rus kaynaklarında (15.yüzyıl) Baka, Safeviler döneminde Farsça Badkube dendiğini öğreniyoruz. 9. ve 10 yüzyıldan itibaren neft (petrol) ve tuz ihraç etmeye başlıyor. Bizim İpek yolu diye isimlendirdiğimiz Ortaçağ’ın önemli ticaret yolları Bakü çevresinden geçiyordu.

İçşehirBakü’ye Azeriler “şeher” diyorlar. 12. yüzyılda Şirvanşahlar zamanında yapı-lan sur duvarlarıyla çevrili şehir merkezi (İcheri Sheher) - eski şehir, içeri şehir –

Bakü’nün tarihi bölümünü oluşturuyor. Burası 2 bin yılında UNESCO Dün-ya Mirası Listesi’ne, 2003 yılında da Tehlike Altında Olan Dünya Koruma Mirası Listesi’ne alınmış. Sur duvarı ve kulelerle çevrili İcheri Sheher’e giriyo-ruz. Dar sokak aralarında dolaşıyoruz. Biraz Antalya Kale içine biraz da sanki Kotor Kale içine benziyor gibi. Şirvan Şah Sarayı çok etkileyici. En eski bölü-mün 15. yüzyılda yapıldığını anlatıyor rehberimiz Süleyman Bey. Sarayda; di-vanhane, türbe, hamam gibi yapılar var. Sokak aralarında güzel taş evler, küçük hediyelik eşya dükkânları, halı mağa-zaları bulunuyor. Buradan halı almanın belli kuralları varmış. Bir halı beğenip, pazarlık ediyoruz. 100 $ peşinat ve-rip- ertesi sabah halının “yurtdışı çıkış belgesi” ile beraber kalan ücreti ödeye-ceğiz. Müzeden çıkartılan yurtdışı çıkış belgesi olmazsa havaalanında sorunlar yaşama ihtimaline karşı uyarıldık.

Müzeler, müzelerBir şehrin kültürel hareketliliğinin ve uygarlaşmanın en önemli gösterge-si müzeler oluyor Bakü’de o kadar çok müze var ki…Azerbeycan Ulusal Tarih Müzesi, 1920 yılında kurulmuş ve Bakü’deki en bü-yük müze.

the Karakoyunlu and Akkoyunlu Sei-gniory, they became a part of the Sefevi state in the 1500’s. After being ruled by the Ottomans for a while, the age of independent khans began. During 1813-1928, they accepted the rule of the Russian Empire. After the Caucasus Assembly that convened in 1918-1920, they established the Azerbaijan Demo-cratic Republic on May 28, 1918. Azer-baijan declared its independence on Au-gust 30, 1991 after the collapse of the USSR. Azerbaijan history has strong ties to Turkish history. Baku has al-ways been the center of Turkism move-ments. Hüseyinzade Ali Turan, Ah-met Ağaoğlu Ali Merdan Topçubaşov, Enver Paşa, and his half brother Nuri Paşa… A different historical process worth investigating lies in the past of Baku…

Archeological ruins were found all the way back from 3000 B.C. in and around Baku. The city was called Bağavan and Ateş-i Bakvan during the rule of the Sassanid, Bakuye, Bakuh, and Baku in 10th century Arab documents, Baka in the 15th century in Russia and Badkube in Farsi. It begins exporting oil and salt beginning from 9 and 10th century. The Silk Road passed around Baku.

85İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 88: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İki ayrı bölümden oluşan müzenin Milli Müze bölümünde arkeolojik ve etnogra-fik eserler sergileniyor. Arkeolojik mal-zemeler Manna, Med, Skif, Atropatene, Albanlar ve Hürremiler dönemlerin-den. İkinci bölüm ise ünlü petrol zen-ginlerinden Hacı Zeynelabidin’in yaşa-dığı ev ve mekânlardan oluşuyor.

12. yüzyıl şairi Nizami’nin Müzesi ve Halı Müzesi şehrin en gözdelerinden. Ne yazık ki Halı Müzesi bayram ne-deniyle kapalı. Ancak Türkiye’ye dön-meden rehberimiz şansımızı yeniden deneyecek.

Bu arada Bibi Heybat Camii ve Juma (Cuma) Mescidi’ni de görülecek yerler arasında unutmamalıyım.

Yürüyerek Kız Kalesi’ne (Qız Qalası’na) gidiyoruz. M.Ö 500’lerde ateşe tapan-

ların inşa ettiği dü-şünülen Kız Kalesi sekiz katlı. Kalenin duvarlarının kalın-lığı ise 5 metre. Minyatür Kitap Müzesi’ni muhak-kak görmelisiniz.

Gezimizin ikinci ikinci gününde biraz Bakü dışına çıkıyoruz. Petrol kokusu iyice arttı. Hazar Denizi de iyice kirli görünüyor. Çünkü Hazar kıyısı çok yo-ğun petrol platformları ve kuyularıyla dolu. Don Kişot bu petrol kuyularını görmüş olsaydı acaba ne yapardı diye düşünmekten bir an kendimi alamıyo-rum. Petrol Müzesi’ni geziyoruz. Petrol her şeye damgasını vuruyor. Sanatçısını bile yaratmış. Neftle ve fırça kullanma-dan elle yapılmış resimler çok enteresan.

Inner cityThe Azerbaijanis called Baku “şeher” The city center surrounded by walls that were built in the 12th century makes up the historical part of Baku. This place was added to UNESCO’s World Heritage List in 2000. We step inside the inner city surrounded by the walls and towers. We wonder around narrow streets. This place resembles Antalya Kaleiçi. The Şirvan Şah Palace is very impressive. Our guide tells us the old-est part of the palace was built in the

86 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 89: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Gobustan Bu bölgeden başlayan boru hattı Tif-lis üzerinden Ceyhan’a ulaşıyor. 120 metre derinden çıkarılan petrol Mayıs 2005’den beri bin 770 kilometrelik bir mesafeyi aşıp Ceyhan’a ulaşıyor.Bakü’nün çevresinden uzaklaştıkça ku-rak görüntüler başlıyor. Azerbaycan’ın en ilginç yerlerinden birisi Gobustan. Bakü’nün 55-60 kilometre güneyinde bulunan Gobustan Bölgesi kaya resim-leri ile ünlü. 1947 yılından beri yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda bölgede insanlık tarihi açısından çok önemli buluntulara hatta müzik aletle-rine rastlanmış. Gobustan kaya resim-leri, yapıldıkları dönemlere göre ölçü, kompozisyon ve işleme tekniği bakı-mından birbirinden hayli farklılıklar göstermekte. M.Ö 8 ile 5 bininci yıllara ait olduğu tahmin edilen en eski resim-ler gölge (siluet) tarzında insan tasvir-leri. Ayrıca çok fazla kadın ve erkek, yabani öküz, keçi, maral, ceylan, arslan resimleri görülmekte. Kayalar üzerinde kazıma yöntemi ile yapılmış çok sayıda kayık resimleri, kayıklar üzerinde otur-muş silahlı ve silahsız insanlar, balık, yılan kertenkele, iki tekerlekli araba re-simlerini unutmamak gerek.

AteşgedeSonraki durağımız Ateşgah Tapınağı (Ateşgede). Dünyada bulunan 3 Me-cusi (Zerdüşt) Tapınağı’ndan biri ola-rak tanınan Ateşgah, doğalgazın çıkışı ve toprak üstünde hep yanmaya devam etmesiyle kutsal bir alan olarak tanım-lanmış. Alçak duvarlı, kale benzeri bir yapı. M.Ö. 10-9. yüzyılda inşa edil-miş. Giriş kapısının üstünde Sanskrit alfabesi ile yazılmış bir kitabe ve onun üstünde ise iki aslan var. Aslan veya Azerilerin dediği gibi şir, koruyuculuk simgesi imiş. Mimari yapısı hanlara benziyen ve pek çok gezginin uğrak yeri olarak tüm gezi kitaplarında anlatılan Ateşgah’daki ahır yapısı 1713, Tacir Kançanagaran tarafından yapıldığı bi-linen Merkezi Secdegahı 1810 yılına tarihlendirilmekte. Zerdüştler hac için Ateşgah Tapınağı’na gider ve oradaki küçük odalarda (26 adet) -çilehane- ko-

15th century. There are various build-ings such mausoleum and bath inside the palace. There are beautiful stone houses, small souvenir shops and carpet stores between the streets. We spot a carpet and start haggling. We pay 100 $ upfront and we will come back the next day to pay for the rest along with the international travel documents for the carpet. If you don’t have this document, it could be a problem taking a carpet out of the country.

Museums, museumsMuseums are the most important indi-cator of a town’s cultural activity and its civilization. There are so many muse-ums in Baku.

The Azerbaijan National History Mu-seum was established in 1920 and it is the biggest museum in Baku. Archeo-logical and ethnographical artworks are on display at the National Museum wing of the structure which consists of

87İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 90: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

naklayıp, kendilerine göre olan tapınma adetlerini uygularlarmış. 19. yüzyıla kadar tapınakta bir kahin bulunmaya devam etmiş. Ateşgah, günümüzde tu-ristik bir yer olarak gezilmesine rağmen her yıl 21 Mart Nevruz gününde ziya-retçi akınına uğramaya devam ediyor-muş.

Dağ YahudileriBakü ‘ye 3 saat mesafede (Quba’da) Yahudi kültürünün devam ettiği Kras-naya SLobada’ya da Kırmızı Kasaba denilen tüm dünyada artık benzeri ol-mayan bir Yahudi yerleşim yeri var. Eskiden Azerbaycan’da ciddi bir Ya-hudi nüfusu varmış. Rehberimiz kasa-bada 13 sinagog bulunduğunu söylüyor. Azerbaycan’da Dağ Yahudileri diye tanımlansalar da bu bölgedeki evlerin çatıları süslü, yağmur boruları çok en-teresan ve kuş biçiminde.

Turistik görüntülerBu kasabanın yakınındaki Kınalk (Xı-naliq) Köyü ise gelecekte Azerbaycan’ın en turistik yerleşim yerlerinden biri ol-maya aday. Hemen hemen hiç bozulma-mış dilleri ve kültürleri ile yaşamlarını sürdüren köy halkını ziyaret edemeden akşam oldu ve biz Bakü’ye dönüşe geç-tik.

Bakü akşamları ayrı bir güzellikte. Her yer ışıl ışıl, aydınlatılmış. Hazer Denizi’nin içinden yapılan su gösteri-leri ve ışıklandırılmalarla gün ışığında gördüğünüzden çok farklı bir Bakü ile karşılaşıyorsunuz.

Ve sanatMugam, Azeri Halk Müziği’ne verilen isim. Ünlü Azeri besteci, bilim adamı, yazar, tercüman, orkestra şefi Uzeyir Hacıbeyov’u , Vaqıf Mustafazadeh’ı

two sections. Archeological artifacts are from Manna, Med, Skif, Atropatene, Alban and Hürremi periods. The sec-ond section includes the house and fa-mous oil tycoon Hacı Zeynelabidin and other units. The museum of famous 12th century poet Nizami and the Car-pet Museum are also important attrac-tion points. Unfortunately, the carpet museum is closed due to the national holiday but we will try again before returning to Turkey. In the meantime, Bibi Heybat Mosque and Juma (Cuma) Mosque are placed that need to be vis-ited. You must also visit the Miniature Book Museum.

On the second day of our visit, we go outside of Baku for a while. The smell of oil has increased. The Caspian Sea looks dirty because the shore is filled with oil platforms and wells. We visit

88 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 91: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Azerbaycan’ı tüm dünyaya tanıtan mü-zisyenler olarak anmak gerekiyor. Aze-rilerin müzik ve edebiyat konusunda çok köklü ve güzel bir geçmişleri var. Fuzuli, Türkiye’de bilinir hatta Ley-la ile Mecnun’u bilmeyen yoktur ama nedense biz pek sahip çıkmayız. Eser-lerini Arapça ve Farsça’da yazmış ol-masına rağmen ve hayatı hakkında çok kesin bilgiler bulunmasa da Azeriler Fuzuli’ye sahip çıkarlar. Öyle ki Bakü’de Fuzuli’nin heykeli ve onun adını taşıyan bir cadde var. Azerbaycan’ın önemli bilim adamlarından ve şairlerden biri de, 1140–1209 tarihleri arasında yaşa-mış olan, İranlıların da Farisi olduğunu söyledikleri Genceli Nizami’dir. Başlıca eserleri; Sırlar Hazinesi, İskendername, Hüsrev ile Şirin, Yedi Güzel, Leyla ve Mecnun’dur. Leyla ve Mecnun, Fuzuli tarafından tekrar yazılmıştır. Nizami, ayrıca bir şiirinde dünyanın yuvarlak olduğundan söz etmiştir: “Bu küre şek-linde yalnız yer değil / Her hat ki, dö-nüyor yuvarlaktır bil.”

20. yüzyılın önemli şairlerinden bir di-ğeri Muhammed Hüseyin Şehriyar’dır. “Heyder Baba’ya Selam”, 125 kıta uzun-luğundadır. Son dönem Azerbaycan edebiyatının en önemli isimlerinden biri; birçok şiir, kitap ve makalenin

the Oil Museum. Oil is a big inf luence. Paintings which were done with oil and without using a brush are very interest-ing.

GobustanThe oil pipeline that starts from this region reaches Ceyhan through Tbilisi. Oil which is extracted from a 120 meter depth, has been reaching Ceyhan since May 2005 after travelling 1770 kilome-ters.

The further we leave the vicinity of Baku, the land becomes barren. Go-bustan is one of the most interesting regions in Azerbaijan. Gobustan, which is 55-60 kilometers south of Baku, is famous for its rock paintings. Many important archeological remains were found during the digs that began in 1947. The rock paintings in Gobustan vary in size and composition depend-ing on their date. The oldest paintings, dated back to 8th century B.C., depict human silhouettes. There are also many men, women, wild boar, goat, deer and lion depictions. And let’s not forget small boats, armed men sitting in boats, fish, snake and two wheeled carts en-graved into the rocks.

AteşgedeOur next stop is the Ateşgah Temple (Ateşgede). Ateşgah, which one of the three known Zoroaster temples in the world, was named a holy ground be-cause of an undying fire created by nat-ural gas. It is a low walled structure that resembles a castle and it was built in 10th century B.C. There is an epigraph written in the Sanskrit language and two lions above the entrance. Lion is the symbol of protection in Azerbaijan. The stable door of the structure, which looks like an inn was built in 1713 and its altar was built in 1810.

The Zoroaster used to go the temple for pilgrimage and prayed in small cells and carried out their religious traditions. There used to be an oracle at the temple until the beginning of the 19th century. Although Ateşgah is now only a tourist attraction, the place is filled with visi-tors on Nowruz.

Mountain JewsThere is a Jewish settlement 3 hours from Baku called Krasnaya SLobada, or Red Town, where Jewish culture lives on. There used to be a serious Jewish population in Azerbaijan in the past. Our guide tells us that there are 13

89İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 92: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

sahibi Bahtiyar Vahabzade’dir. Daha çok şair kimliğiyle ön plana çıkan Vahabzade’nin 40 Azerice, 12 Rusça, iki Ermenice, iki Özbekçe, üç Türkçe, bir de Almanca kitabı yayımlanmıştır.

Bakü’den ve Azerbaycan’dan Mahmud Destepiş Vâleh’in sözleriyle ayrılıyoruz: “Serin sulu bulaqlardan / Yaşıl yarpaq budaqlardan / lâle rengli yanaqlardan bal süzülen dodaqlardan / size selâm getirmişem…”

synagogues in the town. Although the Azerbaijanis refer to them as Mountain Jews, the roofs of the houses are deco-rated and their rain drainage systems are very interesting. Touristic sightingsThe village of Kınalk (Xınaliq) near this town is a candidate to become Azerbaijan’s most important touristic destination. We couldn’t visit this vil-lage which still speak the local dialect

and follow their unique traditions and we headed back to Baku. Baku is espe-cially beautiful at night. Everywhere is bright and shiny. With the water and light shows on the Caspian Sea, you are presented with a whole different Baku.

And art…Mugam is the name given to Azerbai-jani traditional music. We need to men-tion the names of Uzeyir Hacıbeyov, famous Azerbaijani composer, scientist, writer, conductor and translator and Vaqıf Mustafazadeh as musicians that put Azerbaijan on the map. The Azer-baijanis have a deep rooted history when it comes to music and literature. Fuzuli is recognized in Turkey. Even though his books were written in Arabic and Farsi and even though there is not much information about his life, the people of Azerbaijan lay claim to Fuzuli. Such so that there is a statue of Fuzuli and an avenue named after him in Baku. One of the most important scientists and poets in Azerbaijan is Genceli Nizami, who the Iranians claim is Farsi. His most famous works include Sırlar Hazi-nesi, İskendername, Hüsrev ile Şirin, Yedi Güzel, and Leyla ve Mecnun. Le-yla ve Mecnun was rewritten by Fuzuli. Nizami has also said in one of his poems that the world was round.

Another important poet of the 20th cen-tury is Muhammed Hüseyin Şehriyar. His poem called “Heyder Baba’ya Se-lam” is 125 cantos long. Bahtiyar Va-habzade is one of the most famous po-ets of the 21st century. He has written many poems, books and articles. The famous poet has published 40 books in Azerbaijani, 12 Russian, 2 Armenian, 2 Uzbek, three Turkish and one book in German.

We leave Baku and Azerbaijan with the words of Mahmud Destepiş Vâleh: “Serin sulu bulaqlardan / Yaşıl yarpaq budaqlardan / lâle rengli yanaqlardan bal süzülen dodaqlardan / size selâm getirmişem…”

90 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 93: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

91İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 94: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

92 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Söyleşi / İnterwiev

Page 95: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir havralarına Prag modeliİzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı Jak Kaya, İzmir medeniyetinin eserleri olarak tanımladığı havraların restore edilerek Prag’daki gibi müzeleştirilmesiyle İzmir’e yeni bir turizm rotası kazandırılacağına dikkat çekiyor.

The Prague model forIzmir’s synagogues

The President of the Izmir Jewish Community Foundation Jak Kaya points out that Izmir can be given a new tourism route with the restoration

of synagogues and turning them into museums like in Prague.

İzmir’in en eski cemaatlerinden biri olmasına karşın geçtiğimiz yıl hu-kuksal kimliğine kavuşan İzmir

Musevi Cemaati’nde şimdilerde tatlı bir telaş hakim. Mülkiyet sorunu nede-niyle yüzyıllardır ibadethanelerini, me-zarlıklarını onaramayan cemaat, vakıf statüsüne kavuşup bu hakkı elde edince çalışmalara hız verdi. Seçimle vakfın ilk yönetimini belirleyen cemaat bugünler-de vakfın mülkiyetindeki taşınmazların belirlenmesi için hummalı bir çalışma yürütüyor. Sonraki hedef ise İzmir’e yeni bir turizm rotası kazandırmak. Bunun için sinagogların yoğun olduğu Havra Sokağı’nın restore edilip bölge-deki havraların müze haline getirilme-sini istiyorlar. Vakfın Başkanı Jak Kaya, İzmir medeniyetinin eserleri olarak tanımladığı havraların onarılmasıyla bölgenin bir açıkhava müzesi niteliğine kavuşacağını belirterek, Prag modelini esas aldıklarını söylüyor.

There is an exciting activity at the Izmir Jewish Community which has just been legalized

despite being one of the oldest com-munities in Izmir. The community, which couldn’t restore its synagogues and cemeteries because of the owner-ship problem, accelerated its efforts after it become a foundation. The community, which elected its first management, is working hard these days to determine the properties owned by the foundation. The next step is to bring in a new tourism route to Izmir. To establish this goal, they want the local authorities to restore Havra Street and turn the synagogues in this area into museums. The presi-dent of the foundation Jak Kaya, who states that the area would turn into an outdoor museum with the restora-tion of the synagogues, says that they are following the Prague model. Jak Kaya

93İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 96: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Doğma büyüme İzmirlisiniz. Bize kendi gözünüzden İzmir’i anlatır mısınız?KAYA: 1938 İzmir doğumlu-yum. Ortaokulu Alsancak Saint Jo-seph Ortaokulu’nda, liseyi Atatürk Lisesi’nde okudum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de inşaat mühendisliği alanında öğrenim gördüm. Bu bahset-tiklerim 1950’li yıllara tekabül ediyor. Dolayısıyla Eski İzmir’in şahitlerin-den biriyim. İzmir insanda garip bir bağımlılık yaratan çok güzel bir şehir. Öyle ki İzmir’i sevdiniz mi bir daha bu-radan ayrılamıyorsunuz. Ben de İzmir’i çok seviyorum. Öteden beri İzmir ile ilgili her türlü girişimin içinde oldum. İzmir hiç ayrılmayı düşünmediğim bir kent. Zaman zaman İstanbul’da toplan-tılarım oluyor, sabah gidip akşam dön-meyi yeğliyorum. İzmir’de yapmaktan en çok keyif aldı-ğınız şey nedir? KAYA: Benim İzmir’de en çok

Kordon’da oturmaktan keyif alıyorum. İzmir’in her yeri güzel tabii ki ama de-niz kıyısı ayrı bir güzel. Zaten deniz olmayan bir kentte oturmayı düşüne-miyorum. Deniz tıpkı bütün İzmirli-ler gibi benim için de çok önemli.

Belleğinizdeki İzmir ile şimdiki İzmir’i kıyasladığınızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?K AYA: Ben İzmir’in 300-350 bin nü-fuslu olduğu dönemleri hatırlıyorum, şimdi ise 10 kat büyüdü. O dönem-de traf ik de bu kadar yoğun değildi. Körfezde denize girilirdi. Zamanla bizim gençlik dönemimizin deniz kıyıları dolduruldu, dolayısıyla İz-mir denizden uzaklaştı. Kemeraltı eskiden İzmir’in merkeziydi. İzmir Vilayet Konağı benim dönemimin insanları için çok önemli bir simgey-di. 1977’deki yangında İzmir’in bu en güzel sembolünün yanışını içimiz yana yana izledik. Neyse ki bu yapı es-kisine uygun bir şekilde yeniden inşa

You were born and raised in Izmir. Can you describe Izmir from your view point? KAYA: I was born in Izmir in 1938. I went to middle school at Alsancak Saint Joseph and high school at Atatürk High School. I studied construction engineer-ing at İstanbul Technical University. This was in the 1950’s so I am one of the oldest witnesses of Izmir.

İzmir is a beautiful city that is addictive. If you truly love Izmir, you can’t bring yourself to leave. I love Izmir very much. I have always been involved in everything concerning the city. I have never thought of leaving. I sometimes have meetings in Istanbul but I never stay overnight.

What do you enjoy doing the most in Izmir? KAYA: I especially love sitting at the Kordon. Izmir is beautiful all around but the shores are especially beautiful. I can’t image living in a city that doesn’t have a

94 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 97: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

edildi. Eskiden Saat Kulesi’nin bu-lunduğu alan, çevresinde tramvayların döndüğü gerçek bir meydandı. Atatürk heykelinin olduğu Cumhuriyet Mey-danı da öyleydi. Şimdi değişik mimari uygulamalarla o meydanlar kayboldu. Çevresine çok yüksek yapılar yapılın-ca sevdiğimiz bu meydanlar onların yanında çok küçük kaldı. Bu İzmir’in büyük bir kaybıdır bence. Belki biraz tutuculuğum var ama ben o çok katlı, yüksek binaları da sevmiyorum. Onlar da bugünün modern mimarisinin ör-nekleri biliyorum ama ben yine de eski İzmir’i özlüyorum. İnsan gençliğinde yaşadığı şehri özlüyor çünkü.

Avrupa kentlerine bakıyorum, 30 yıl arayla gittiğim bir kentin hiç değişme-diğini görüyorum. Zürih ve Cenevre’yi bunlara örnek olarak verebilirim. Ama aynı şeyi İzmir için söyleyemezsiniz. 1950’lerde İzmir’e gelen bir kişi şimdi görse İzmir’i tanıyamaz çünkü kent çok değişti. Tabii bu durum sadece İzmir için değil, Türkiye’nin bütün kentleri için geçerli.

İzmir’in tarihinde çok önemli bir yere sahip olan ve kent yaşamını zenginleştiren Yahudi cemaatinin kentteki liderisiniz. Yahudilerin İzmir yolculuğunu kısaca sizden dinleyebilir miyiz?KAYA: Yahudi Cemaati’nin tarihi 15. yüzyıla dayanır. 1492 yılında en-gizisyon dolayısıyla İspanya’dan ve Portekiz’den kaçmak zorunda kalan büyük bir kalabalığın bir kısmı orta Avrupa’ya göç ederken bir kısmı da Osmanlı İmparatorluğu’na sığındı. İz-mir’deki Yahudi cemaati ise orta Av-rupa ve İtalya’dan geldi. İpek Yolu’nun İzmir’e kadar ulaştığını ve kentin ti-caret konusunda çok önemli bir mer-kez olduğunu anlayan Yahudiler, başta İzmir olmak üzere Ege Bölgesi’nin çe-şitli ilerine göç ettiler. Göçlerle gelen Yahudiler 17. yüzyılda kentte kalaba-lık bir topluluk oluşturdu. Bunu nere-den biliyoruz? O dönemde Yahudilerin yerleşim bölgesi Eski İzmir denilen Agora’nın karşısındaki Havra Sokağı

ve çevresiydi. Söz konusu bölgede ya-rım kilometrekare içinde 12 tane hav-ra var. Bu da orada büyük bir cemaa-tin varlığını işaret ediyor. Nitekim bir takım yangınlar ve salgın hastalıklar yaşamış olmasına rağmen 19. yüzyılın sonlarında İzmir’deki Yahudi nüfusu 20 bin civarındaydı. 1907-1908 yıllarında Havra Sokağı bölgesinden deniz kıyısı-na doğru bir akım olmuş. Yahudi nüfu-sun bir bölümü Mithatpaşa Caddesi’ne yerleşmiş. Asansör’ün yanındaki Beth

sea. The sea is very important to me, as it for all the people living in Izmir.

When you compare the Izmir in your memories and the Izmir today, what do you see? KAYA: I remember the times when Izmir’s population was 300-350 thou-sand, now it has grown by tenfold. Back then, the traffic wasn’t so clogged. We used to swim in the bay. During my youth, the sea was filled and Izmir drift-

95İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 98: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İsrael Sinagogu da bu yüzden yapılmış. 1960-70’lerde yangın yeri olan eski Al-sancak imar edilmeye başlanınca Yahu-dilerin bir bölümü de buraya yerleşmiş. Bu süreçte cemaat çeşitli nedenlerden ötürü küçülmüş. Bir kısmı 1929 eko-nomik krizi nedeniyle başka ülkelere, özellikle de Güney Amerika’ya göç ederken, bir kısmı da 1948’de İsrail devleti kurulunca oraya göç yerleşmiş. Ayrıca genç nüfusun önemli bir kısmı da daha iyi eğitim ve iş olanakları için yurtdışına gitmiş. Sonuç olarak o dö-nemlerde 20 bin kişilik İzmir Yahudi Cemaati’nin şimdiki nüfusu bin 500.

İzmir’de Yahudi izleri oldukça yoğun. İlk aklınıza gelenler neler?KAYA: İzmir’deki Yahudi kültürüne ait izleri birkaç başlık altında sıralaya-biliriz; sinagoglar, Karataş Hastanesi, hastanenin yanında 1960 yılında inşa edilen yaşlılar yurdu, Asansör ve Yahu-di mezarlıkları.

İzmir Cemaati 100 yıl sonra vakıf kimliğine kavuştu. Vakfın başkanı olarak bu süreçte yaşananlardan, vakıf kimliğinin cemaate getirilerinden bahseder misiniz? KAYA: İzmir Musevi Cemaati tüzel kişiliğe sahip değildi. Cemaatin bir takım taşınmazları vardı ama bunların tapusu yoktu. Taşınmazlar İzmir Musevi Cemaati adına kayıtlı olsa da yetki belgesi sıkıntısı yaşanıyordu.

Lozan Barışı’ndan sonra, 1936 yılında azınlıkların birer beyanname vererek taşınmazlarını bildirmeleri istenmiş. İzmir Yahudi Cemaati bu beyannameyi vermediği için tüzel kişiliğe kavuşama-mış. Ancak incelendiğinde İzmir Mu-sevi Cemaati gerçekten bir vakıf niteliği taşıyordu. Örneğin sinagogları onarı-yor, oralara din adamlarını tayin edip geçimlerini sağlıyor, fakirlere yardım ediyordu. Bunlar hep bir vakfın yapması gereken fonksiyonlar ama sonuçta böyle bir vakıf yoktu.

ed apart from the sea. Kemeraltı used to be the center of Izmir. The Mansion of the Governor was an important symbol back in the day. In 1977, we watched with agony when the building burnt down during a fire. Thank God the building was restored to its original. The area that includes the Clock Tower was a real city square in the old days; so was Cumhuriyet Square. Those places no longer exist because of various ar-chitectural applications. I think this is a great loss for Izmir. Maybe I am a little old fashioned but I don’t like tall build-ings. I know they are examples of mod-ern architecture but I still miss the old Izmir. I look at European cities and see that the cities I have visited 30 years ago haven’t changed today. I can give you Zurich and Geneva as an example. You can’t say the same thing about Izmir. The city has changes immensely since 1950 but this is true for all the cities in Turkey.

96 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 99: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

2002 yılından bu yana Vakıf lar Yasa-sı’ndaki çeşitli değişiklikler nedeniyle Vakıf lar Genel Müdürlüğü’ne yaptığı-mız başvurularımız ve çalışmalarımız nihayet sonuç verdi ve 2011’in Aralık ayında Vakıf lar Genel Müdürlüğü baş-vurumuzu kabul ederek, vakıf oluşumu-zu tescil etti. Bu bizim için çok önemli bir adım oldu. Vakfın yönetim kurulu seçimlerini geçtiğimiz mart ayında ger-çekleştirdik. Ondan sonra gelen adım da taşınmazlarımızı İzmir Musevi Ce-maati Vakfı adına kaydettirmek. Şimdi o aşamadayız. Önümüzdeki günlerde başvurularımızı yapacağız. İnşallah olumlu cevap alacağız ve tapularımıza kavuşmuş olacağız.

Sinagogların yoğun olduğu Havra Sokağı’nın restore edilmesi ve bölgedeki havraların müze haline getirilerek turizme kazandırılmasını hedef lediğinizi sık sık dile getiriyorsunuz. Bu projenin ayrıntılarını öğrenebilir miyiz?KAYA: Havra Sokağı’nda bulunan

You are the leader of the Jewish community, a community that has an important place in Izmir’s history and has enriched city life. Can you tell us a bit about the journey of Jews to Izmir? KAYA: The history of the Jewish com-munity dates back to the 15th century. A part of the Jewish community fled to Eu-rope and another part fled to the Ottoman Empire in 1492 because of the inquisition in Spain and Portugal. The Jewish com-munity in Izmir came from middle Europe and Italy. The Jews, who understood that the city was an important trade center, em-igrated to Izmir and other cities in the Ae-gean region. Jews who emigrated created a big community in the 17th century. Dur-ing that period, Jews settled in and around Havra Street across Agora. There are 12 synagogues in this area and this proves that there was a big Jewish community there. Despite fires and plagues, there were 20 thousand Jews in Izmir at the end of the 19th century. During 1907-1908, there was a flock towards the sea from Havra Street

and a part of the Jewish population settled in Mithatpaşa Avenue. That is why the Beth Israel Synagogue near Asansör was built. When Alsancak was reconstructed in the 1960-70’s after fires, a part of the community moved there. During this period, the community re-duced for various reasons. Some immi-grated to other countries, especially South Africa, because of the economic crisis in 1929 and some went to Israel in 1948 when the state of Israel was established. In addi-tion, the majority of the young population went abroad to study and work. In conclu-sion, the population of the community is now 1500.

Jewish influence is highly string in Izmir. What are the first things that come to your mind? KAYA: The most important cultural traces of the Jewish community in Izmir are the synagogues, Karataş Hospital, old people’s home, Asansör and cem-eteries.

97İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 100: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

12 sinagog İzmir medeniyetinin, İzmir kültürünün eserleri. Şu anda bu sinagogların sadece ikisinde belli zamanlarda dua yapılıyor, geri kalan on sinagog ise kullanılmıyor. Dolayısıyla bu yapıların dua ve dini amaçlara açılmasının bir anlamı yok. Bunun yerine bölgedeki sinagoglar restore edilip turizm dünyasının rağbet göstereceği bir takım müzelere dönüştürebilir.

Biz cemaat olarak birbirine çok yakın olan altı sinagogdan ikisini onardık ama geri kalan kısmını restore edebil-mek için Anıtlar Kurulu’na başvurmak durumundayız. Sinagogların tamamı restore edildiğinde bölgenin bir açıkha-va müzesi niteliğine kavuşacağını dü-şünüyoruz. Prag’da benzeri bir oluşum var, turistler o bölgeleri gezebilmek için sıraya giriyor. Neden İzmir’de de olma-sın?

Hayalimiz Agora düzenlendikten son-ra bu bölgeyi ziyaret eden turistlerin hemen karşıya geçerek Yahudi mahal-lesi ve müzelerini gezmesi. Bu hayali gerçeğe dönüştürebilirsek o bölgede bir turizm kompleksi oluşmuş olacak. Bu da İzmir’e çok büyük bir değer ka-tacak. Ancak yaklaşık 2 milyon dolara mal olacağını tahmin ettiğimiz bu proje mali boyutu ile bizi aşıyor. Bu noktada

The Izmir Jewish community became foundation after 100 years. Can you tell us about this process and what the foundation has added to the community? KAYA: The Izmir Jewish Community didn’t have a corporate identity. The community had some properties but we didn’t have the deeds. Even though they were registered to us we had a problem with warrants.

After the Lausanne Pact, the minori-ties were ordered to declare their prop-erties in 1936. Because our community didn’t present a written report concern-ing these properties, it didn’t become a corporate identity. But when you look closely, the Izmir Jewish Community operated as a foundation. It used to re-pair the synagogues, helped the poor and appointed clergymen to the syna-gogues. There were things that were usually undertaken by a foundation but legally there was no foundation.

Our applications to the Foundations General Directorate since 2002 finally yielded results and in 2011 the direc-torate approved our application. This was a very important step for us. We concluded the voting for the executive board in March. Our next step will be to register our properties in the name

v

Dünya Anıtlar Fonu, İzmir sinagoglarını dünyanın tehlike altında olan 100 önemli eseri arasında gösterdi.

The World Monuments Foundation has included the synagogues in Izmir to its 100 endangered artworks list.

98 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 101: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

da İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Be-lediyesi ve yurtdışı fonlarına başvuraca-ğız. Böyle bir eseri İzmir’e kazandırmak bizim için büyük bir gurur kaynağı ola-caktır.

Ne kadar sürede gerçekleştirmeyi hedef liyorsunuz?KAYA: Projenin hayata geçmesi 7-8 yıllık bir süreci kapsayacaktır.

Bu hayalinizin gerçeğe dönüşmesi için kimlere ne gibi görevler düşüyor peki?KAYA: Bu proje önemli bir altyapı çalışmasını gerektiriyor. Öncelikle bir internet sitesi olmalı ki İzmir’e gelmek isteyen bir yabancı, kentteki bu eserlerle ilgili bilgileri ve buralara nasıl erişebi-leceğini görmüş olsun. Broşürler bastı-rılıp, dünyanın her tarafındaki turizm acentelerine dağıtılmalı. Bu konuda turistleri bilgilendirecek rehberler ye-tiştirilmeli. Burada İzmir Turizm İl Müdürlüğü’ne de büyük iş düşecek. Belki ortak bir kurul oluşturulabilir.

İzmir sinagogları Dünya Anıtlar Fonu tarafından özel kültüre sahip, dünya çapında korunması gereken eserler arasına dahil edildi. Bununla ilgili herhangi bir çalışma yürütülüyor mu?KAYA: Merkezi New York’da bulu-nan Dünya Anıtlar Fonu (World Mo-

of our foundation. We will make our applications in the upcoming days. I hope we will succeed and receive our deeds.

You always say that your goal is to re-store Havra Street and turn the syna-gogues there into museums for tour-ism. Can you tell us the details of this project? KAYA: The 12 synagogues in Havra Street are artworks of Izmir’s culture and civilizations. Today, only 2 of these synagogues are used for religious servic-es and the rest are not in use. So, the rest doesn’t need to be restored for religious purposes. These can be turned into mu-seums that will attract touristic atten-tion. As a community, we have restored two synagogues out of the six which are close to each other but we need the ap-proval of the Monuments Board to re-store the rest. We believe that the area will turn into an outdoor museum once all the synagogues are restored. There are similar developments in Prague and tourists are queuing to visit these places. Why shouldn’t that be the case in Izmir? Our dream is for tourists who come to Agora to visit the Jewish neighborhood and museums while in the area. If we can make this dream come true, a tour-istic complex will have formed in that region which will contribute greatly to

the value of Izmir. But this project, esti-mated at 2 million dollars, is very costly for us. We will apply to the Governor-ship of Izmir, the Izmir Metropolitan Municipality and foreign funds at this point. We will be utterly proud to give such an important vestige to Izmir.

How long do you think the project will last? KAYA: We will need 7-8 years to final-ize the project.

Who needs to work in this project for your dreams to come true? KAYA: This project needs important infrastructural efforts. First of all, we need to have a website so that tourists who want to come to Izmir can find out the details of these artworks and how to get to them. We need to print brochures and distribute them to travel agencies all around the world. We need to edu-cate tour guides who are fully informed about the area. The Izmir City Tourism Directorate has a big role in this. Maybe a joint committee could be established.

The synagogues in Izmir were added to the list of artworks that must be put under preservation by the World Monuments Fund. Are there any con-tinuing works relating to this? K AYA: The World Monuments Fund,

99İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 102: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

which is based in New York, has added the synagogues in Izmir to the list in 2004. This proves that the synagogues in Izmir were registered internation-ally for preservation. We could site this decision as a source in our future ap-plications.

In you previous interviews, you defined the Jews of Izmir as non-conservative, secular and committed to the Turkish Republic. What is the basis of your definition? K AYA: The Izmir Jewish Community consists of generally liberal, and religious but non-conservative members. Even though we have different religions, we are Turkish. The Republic has realized the dreams of this community by establishing religious freedom. So the republic is as important to us as it is to you.

What would you like to say about the multicultural structure of Izmir? K AYA: İzmir’s multicultural structure is closely related to its being a port city because trade developed in the city be-cause of the port and many people came to Izmir from all around the world. There are many Jews, Levantines and Greeks in Izmir because of this. I love Izmir a lot because this cosmopolitan structure has made Izmir a multicul-tural city.

İzmir has important religious sites for all the three major religions. Do you think that these sites are used ef-ficiently enough in Izmir’s religious tourism? If not, what needs to be done? K AYA: Religious tourism is important but we don’t know how many tour-ists come to Izmir for this purpose. I believe that we have to look at this as a whole, not just in terms of religious tourism. I believe that Izmir’s touristic potential has not been fully unearthed. Religious tourism and culture tourism alone cannot increase tourist numbers for a city. Thus, I believe that the tour-istic values of Izmir must be handled as a whole.

numents Fund), 2004 yılında aldığı bu kararla İzmir sinagoglarını dünyanın tehlike altında olan 100 önemli eseri arasında gösterdi. Bu kararı İzmir hav-ralarının korunması gerektiğinin ulus-lararası alanda tescili olarak da değer-lendirebiliriz. Bizim için çok önemli bir referans olan söz konusu kararı başvu-rularımıza kaynak olarak gösterebiliriz. Daha önceki bir söyleşinizde İzmir Yahudilerini, tutucu olmayan, laik ve Cumhuriyet değerlerine bağlı olarak tanımlıyorsunuz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?KAYA: İzmir Yahudi Cemaati genel olarak liberal, dinine bağlı ama tutucu olmayan bireylerden oluşur. Her ne ka-dar dinimiz farklı olsa da biz de Tür-küz. Cumhuriyet bu cemaatin çok bü-yük bir hayalini gerçekleştirerek din ve vicdan özgürlüğünü getirdi. Dolayısıyla Cumhuriyet sizin için ne kadar önem-liyse bizim için de o kadar önemli.

İzmir’deki çok kültürlülük hakkında neler söylemek istersiniz?KAYA: İzmir’in çok kültürlü yapısıyla liman şehri olması arasında önemli bir

bağlantı var. Çünkü liman sayesinde kentte ticaret gelişti, dünyanın pek çok bölgesinden İzmir’e insanlar geldi. İz-mir’deki Yahudi, Levanten, Rum izleri hep bunun sonucudur. Bu kozmopolit yapı çok kültürlü bir kent izlenimi ge-tirdiği için ben İzmir’i çok seviyorum. İzmir üç din için de oldukça önemli ibadet merkezlerine sahip bir kent. Sizce bu merkezler İzmir’in inanç tu-rizminde yeterince değerlendiriliyor mu? Neler yapılmalı? K AYA: İnanç turizmi önemli ancak İzmir’i gezmeye gelen turistlerin ne kadarı inanç turizmi için geliyor bi-linmiyor. Bu nedenle konuya sadece inanç turizmi açısından değil genel olarak bakmak gerektiğine inanıyo-rum. Esasında İzmir’in turizm po-tansiyeli yeterince gün yüzüne çıka-rılmamıştır. Çünkü tek başına inanç turizmi ya da kültür turizmi kentin turist kapasitesini artırmaya yetmez.

Dolayısıyla İzmir’in tüm turistik de-ğerleri bir bütün halinde ele alınma-lıdır.

100 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 103: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

101İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 104: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Ustalardan çağdaş sanatçılara:

İzmir Devlet Resim ve Heykel MüzesiTürkiye’de yarışma projesi düzenlenerek mimari ödülü alan ilk müze olan İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi, zengin resim koleksiyonu, seçkin sergileri, ihtisas kütüphanesi ve sanat atölyeleri ile yaşayan bir müze.

Fotoğraflar-Photographs: Derya Şahin

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından, 1923’ün ilk ayında Büyük Atatürk, Bursa’da yaptı-

ğı bir konuşmasında “Bir millet ki, resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gereklerini yapmaz; o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” diye sesleniyordu.

İzmirli ressamlar 1927 yılında, kentin ilk karma resim sergisini açarak Onun gös-terdiği hedef yolunda ilk adımı attılar. Bu sergiyle kentteki sanat çalışmaları hız kazandı ve çalışmalarını halk evleri çatısı altında yoğunlaştıran İzmirli ressamlar, 9 Eylül 1952’de Kültürpark’ta Resim Hey-kel Galerisi’nin açılmasını sağladı. Plastik sanatlar alanında devletin İzmir’e yaptığı

In the first month of 1923, right after the Turkish War of Independence, Atatürk addressed the crowd in Bursa

and said, “If a nation can’t paint, if a nati-on can’t create statues and if a nation can’t advance in technology, that nation doesn’t have a chance of improving.”

Painters in Izmir, who opened the first mixed painting exhibition in the city, took the first step in following his vision. After this exhibition, art works accelera-ted in the city and the same painters ope-ned the Painting and Sculpture Gallery in Kültürpark on September 9, 1952. The gallery, which is one of the first services provided by the government to Izmir in the plastic arts area, then moved to its new

From masters to modern artists: İzmir State Painting and Statue Museum

The Izmir Painting and Statue Museum, which is the first museum in Turkey that has received an architectural award with its construction project, is a lively museum with

its rich painting collection, elite exhibitions, specialty library and art workshops.

Hakkı Karayiğitoğlu-Üçlü Figür

102 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Müze / Museum

Page 105: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ilk hizmetlerden biri olan galeri, daha sonra Atatürk Bulvarı’ndaki yeni yerine taşındı.

Galeri bir yandan İzmir’de yaşayan sanat-çılara eserlerini sergileme imkanı sunar-ken diğer yandan da her yıl düzenlenen devlet sergilerinin de kente gelmesini sağladı. Kurulduğu yıldan itibaren sergi faaliyetleri dışında amatörlere yönelik re-sim kursları da düzenleyen İzmir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi kentin sanat ha-yatına canlılık getirdi.

1973 yılı, İzmir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi için adeta bir dönüm noktası oldu. Müdürlük görevini yürüten sanatçı Turgut Pura’nın çabalarıyla, galeri müze-ye dönüştü ve Konak’taki yeni binasına taşındı.

Türkiye’de yarışma projesi düzenlenerek mimari ödülü alan ilk müze olan İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin bir diğer önemli özeliği de cephesinde sera-mik eseri olan tek müze olması. Mimar Muhlis Türkmen’in birinci, İnal Göral’ın

location on Atatürk Boulevard.The gal-lery became the venue where artists who lived in Izmir displayed their artworks and enabled state sponsored exhibitions to come to Izmir. The Izmir State Fine Art Gallery which also organizes work-shops for amateurs besides exhibitions has jazzed up the art life in Izmir. 1973 was a turning point for the gallery. The gallery was turned into a museum with the efforts of artist and gallery manager Turgut Pura and moved to its new building in Konak. The Izmir Painting and Statue Museum, which is the first museum in Turkey that has received an architectural award with its construction project, is the only muse-um in Turkey that has ceramic artworks within its arsenal. The museum, which came to life after the award winning pro-jects of Architects Muhlis Türkmen and İnal Göral, is a lively museum with its rich painting collection, elite exhibitions, specialty library and art workshops.

Museum collectionThere are a total of 512 artworks- 406 paintings, 37 statues, 25 ceramic and 44

İzmir Devlet Güzel Sanatlar Müzesi, plastik sanatlar alanında devletin İzmir’e yaptığı ilk hizmetlerden biridir.

The museum is one of the first services provided by the government to Izmir in the plastic arts area.

Şeker Ahmet Paşa’nın eseri

103İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 106: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ikinci olduğu yarışma projeleri ile hayata geçen müze, zengin resim koleksiyonu, seçkin sergileri, ihtisas kütüphanesi ve 300’ü aşkın kursiyerin eğitim gördüğü sanat atölyeleri ile yaşayan bir müzedir.

Müze koleksiyonuİzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin koleksiyonunda 406’sı resim, 37’si heykel, 25’i seramik ve 44’ü baskı resim olmak üzere toplam 512 adet eser yer alıyor.

ResimlerHer geçen gün zenginleştirilen müze ko-leksiyonunun en nadide parçaları Şeker

Ahmet Ali Paşa, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat, İbrahim Çallı gibi büyük ustaların eserleri. Koleksiyonda bunların yanı sıra çeşitli dönemlerden seçkin sanatçıların yapıtları da bulunuyor. Eski kuşak ustala-rından çağdaş sanatçılara kadar çeşitli dö-nem ve eğilimleri yansıtan bu eserler, res-torasyon atölyelerinde titiz bir çalışmayla zamana karşı dirençli hale getiriliyor.

Tanzimat Dönemi Eserleri: Osmanlı sanatının tek resimsel anlatımı olan min-yatürlerde 17.yüzyılda değişimler görül-meye başlanır. Sultan Abdülmecit döne-minde, Tanzimat Fermanı ile Batılılaşma

photographs- in the Izmir State Painting and Statue Museum.

PaintingsThe most exquisite pieces of the collec-tion are the paintings of famous Turkish painters such as Şeker Ahmet Ali Paşa, Hoca Ali Rıza, Hikmet Onat and İbra-him Çallı. There are also artworks of elite painters in the collection of the museum. These artworks, which ref lect various periods and schools, are strengthened against time in the workshops at the mu-seum.

Administrative Reforms Period Art-works: Changes began in the 17th cen-tury in miniature art, the only formal depiction in Ottoman art. While wester-nization movements accelerated during the reign of Sultan Abdülmecid, minia-ture painting gave way to modern pain-ting in the idle of the 19th century. There are paintings on display in the mu-seum from the period mentioned above. The works of Şeker Ahmet Ali Paşa, Sü-leyman Seyit, Hoca Ali Rıza and Müfide Kadri are important in shedding light on this period.

1914 Çallı Period and Impressionist: İbrahim Çallı is the most famous pain-ter of the 1914 period which is called the Turkish Impressionists period in our art history. This group is also known as the “Çallı Group” The works of Halil Paşa, Mehmet Sami Yetik, Mehmet Ruhi Arel, Nazmi Ziya Güran, Ali Cemal, Hikmet Onat, Hüseyin Avni Lifij, Namık İsma-il, Hasan Vecihi Bereketoğlu, Celal Uzel and İbrahim Çallı, who merged western philosophy and their own cultures in the-ir paintings and proved that they could establish a modern understanding, are on display at the museum.

Individual Painters and Sculptors As-sociation: The association, which aimed to strengthen and spread Turkish pain-ting, included artists that helped the imp-rovement of national art to international standards. The works of Şevket Dağ, Fey-haman Duran, Eşref Üren, Cevat Dereli,

Turgut Pura

104 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 107: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

hareketleri aktif olarak gelişirken, 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde minya-tür resmi yerini modern resme bırakmaya başlar.

İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin koleksiyonunda modern Türk resim sana-tının temellerinin atıldığı bu döneme iliş-kin eserler vardır. Şeker Ahmet Ali Paşa, Süleyman Seyit, Hoca Ali Rıza ve Müfi-de Kadri’nin eserleri söz konusu döneme ışık tutması açısından önem taşır.

1914 Çallı Kuşağı ve İzlenimcileri: Re-sim tarihimize Türk İzlenimcileri olarak geçen 1914 kuşağı arasında en yaygın üne kavuşan İbrahim Çallı’dır. Bu ne-denle Meşrutiyet döneminin bu yetenekli sanatçı grubu “Çallı Kuşağı” olarak da anılır. Müzede, Türk sanatçılarının Batı sanatının felsefesini kavrayarak, kendi kültürleriyle bütünleyebileceğinin ve çağ-daş bir anlayışa ulaşabileceklerinin ka-nıtlandığı bu dönemin önemli sanatçıla-rından; Halil Paşa, Mehmet Sami Yetik, Mehmet Ruhi Arel, Nazmi Ziya Güran, Ali Cemal, Hikmet Onat, Hüseyin Avni

Abidin Elderoğlu, Fahri Arkunlar, İlha-mi Demirci, Zeki Kocamemi, Şeref Ak-dik, Malik Aksel, Edip Hakkı Köseoğlu, Mahmut Cuda, Ali Avni Çelebi, Aye-tullah Sümer, Nurullah Berk and Turgut Zaim are on display at this collection.

D Group Artists: The d Group, which was established in 1933 to bring a breath of fresh air to Turkish painting, aimed to introduce Turkish painting and sculpture art to the people and male them correctly interpret the artworks. The artists of this period worked hard to create a healthy art environment. The works of Elif Naci, Cemal Tollu, Fahr-El Nisa Zeid, Şefik Bursalı, Zeki Faik İzer, Halil Dikmen, Arif Kaptan, Sabri Berkel, Bedri Rahmi Eyüboğlu and Eren Eyüboğlu from this period are on display at the museum.

Yeniler Group: This group, which was created to bring a new understanding to Turkish painting in the 1940’s, painted the daily lives of common people. The works of Refik Epikman, Kadri Ata-mal, Hamit Görele, Nurettin Ergüven,

Abidin Elderoğlu-Ayrılış Turgut Atalay-Balıkçı

Zühtü Müridoğlu-Ahşap Heykel

105İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 108: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Lifij, Namık İsmail, Hasan Vecihi Bere-ketoğlu, Celal Uzel ve döneme damgasını vuran İbrahim Çallı’nın eserleri bulunur.

Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği: Gelişmekte olan Türk resim sa-natının kalıcı temellere kavuşturulması ve yaygınlaştırılmasını sağlamayı amaçlayan Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Bir-liği sanatçıları milli sanatın çağdaş düzeye yükseltilmesinde el ve gönül birliği için-deydiler.

Müzenin koleksiyonunda dönem temsilci-lerinden; Şevket Dağ, Feyhaman Duran, Eşref Üren, Cevat Dereli, Abidin Elderoğ-lu, Fahri Arkunlar, İlhami Demirci, Zeki Kocamemi, Şeref Akdik, Malik Aksel, Edip Hakkı Köseoğlu, Mahmut Cuda, Ali Avni Çelebi, Ayetullah Sümer, Nurullah Berk ve Turgut Zaim’in eserleri yer alıyor.

D Grubu Sanatçıları: 1933 yılında Türk resim sanatına yeni bir ruh ve yeni bir atılım olarak katılan “D” Grubu, resim ve heykel sanatının toplum tarafından kabul görüp doğru anlaşılabilmesini sağ-lamayı hedefliyordu. Bu dönemin sanat-

Ercüment Kamlık, Celal Tutant, Cemal Bingöl, Arslan Gündaş, Nuri İyem, Tur-gut Atalay, Hasan Kavruk, Leyla Gamsız Sarptürk and Necdet Kalay from this gro-up are on display at the museum.

Current Artists: The amazing impro-vement that came about after WW2 in art also affected Turkey greatly, thanks to mass media. This diverse and rich art environment led to the creation of many new groups and understandings. Some artists used folkloric elements and some focused on social reality in their pain-tings. The works of Neşet Günal, Nedim Günsur, Devrim Erbil, Aydın Ayan, Bur-han Uygur, Mehmet Pesen, Neşe Erdok, Adnan Turani and many new generation artists are on display at the museum.

Authentic Impression Paintings: Lit-hography, which is a technique that da-tes back to 15th century Germany, is the common definition of picture production. The works of Mustafa Aslıer, Asım İşler, Ali İsmail Türemen, Mehmet Özer and Hayati Misman are on display at the mu-seum in this genre.

SculptureThe elite examples of sculpture art, which developed after the creation of the Tur-kish Republic, are on display at the mu-seum. Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Hü-seyin Anka Özkan, Kadrinüsa Aydemir, Turgut Pura, Sadi Öziş, Hakkı Karayi-ğitoğlu, Kuzgun Acar, Tamer Başoğ-lu, Haluk Tezonar and Ferit Özşen are some of the sculptors whose works are exhibited at the museum.

CeramicThe works of famous Turkish ceramic artists such as Ünal Cimit, Mustafa Tunçalp, Mehmet Tüzüm Kızılcan and Bingül Başarır are exhibited at the mu-seum.

WorkshopsPainting, sculpture, ceramic, impressi-on painting and Turkish tile workshops are organized at the museum. There are also ceramic and painting workshops for children between the ages of 6 and 12 and prep courses for college. Those who participate in the workshops for 2 years get a certificate.

106 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 109: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Exhibition Halls There is a hall which the registered art-works of the museum are displayed in ad-dition to two exhibition halls which are used for periodical exhibitions. The Tur-gut Pura Hall on the upper f loor, with its 480 square meter area, is one of the lar-gest exhibition halls in Izmir. This hall, where approximately 25 exhibitions are held yearly and used for painting, sculp-ture and ceramic exhibitions, is home to large and important exhibitions.

The Şeref Akdik Exhibition Hall on the ground f loor is 130 square meters and is home to smaller exhibitions.

The Kültürpark Art Gallery, which ser-ves as a unit affiliated with the museum, is where ceramic artworks are displayed. The venue also hosts various art and cul-tural events. One of the units inside the museum is the specialty library which includes hundreds of books on art and art history. The library is a great source for researchers and students.

çıları, sağlıklı bir sanat ortamı yaratmak için bu ereği gerçekleştirmeye özen gös-tereceklerdir.

Müzenin koleksiyonunda dönemin önemli temsilcilerinden;Elif Naci, Ce-mal Tollu, Fahr-El Nisa Zeid, Şefik Bursalı, Zeki Faik İzer, Halil Dikmen, Arif Kaptan, Sabri Berkel, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Eren Eyüboğlu’nun eserleri bulunuyor.

Yeniler Grubu: 1940’lı yıllarda Türk resim sanatında yeni bir açılım getirme amacıyla genç sanatçıların kurduğu bu grup, toplum kesitlerinin yaşam özellik-lerini yansıtan resimler yapma düşünce-sinde birleşmişlerdi.

İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde dönem sanatçılarından; Re-fik Epikman, Kadri Atamal, Hamit Gö-rele, Nurettin Ergüven, Ercüment Kam-lık, Celal Tutant, Cemal Bingöl, Arslan Gündaş, Nuri İyem, Turgut Atalay, Ha-san Kavruk, Leyla Gamsız Sarptürk ve Necdet Kalay’ın eserleri sergileniyor.

Kurulduğu yıldan itibaren sergi faaliyetleri dışında amatörlere yönelik kurslar da düzenleyen İzmir Devlet Güzel Sanatlar Müzesi kentin sanat hayatına canlılık getirmiştir.

The museum, which also organizes workshops for amateurs besides exhibitions, has jazzed up the art life in Izmir.

107İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 110: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Günümüz sanatçıları: II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanat alanında bütün dünyada yaşanan olağanüstü gelişim kitle iletişim araçlarının daha yaygın kulla-nılmaya başlanmasıyla Türk sanatına da yansıdı. Beraberinde çok daha çeşitli ve zengin bir sanat ortamı yaratan bu du-rum birçok yeni grup ve anlayışın ortaya çıkmasına uygun ortam sağladı.

Bu dönem sanatçılarının bazıları resimle-rinde folklorik öğeleri kullanırken, bazı-ları da toplumsal gerçekçiliği odak nokta-ları olarak belirledi.

Müzenin koleksiyonunda dönem temsil-cilerinden; Neşet Günal, Nedim Günsur, Devrim Erbil, Aydın Ayan, Burhan Uy-gur, Mehmet Pesen, Neşe Erdok, Adnan Turani ve nice yeni nesil sanatçıların eser-leri bulunuyor. Özgün Baskı Resim: Tarihi 15.yüzyılın Almanya’sına uzanan özgün baskı litog-rafi, ağaç baskı, gravür ve serigrafi ola-rak değişen tekniklere karşın elde edilen ortak bir üretimin tanımıdır. Müzede Türkiye’nin önemli özgün baskı sanatçı-larından Mustafa Aslıer, Asım İşler, Ali İsmail Türemen, Mehmet Özer ve Hayati Misman’ın eserleri yer alıyor.

Heykel İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin koleksiyonunda Cumhuriyetin ilanından sonra gelişim gösteren heykel sanatının seçkin örnekleri sergileniyor. Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Hüseyin Anka Öz-kan, Kadrinüsa Aydemir, Turgut Pura, Sadi Öziş, Hakkı Karayiğitoğlu, Kuz-gun Acar, Tamer Başoğlu, Haluk Te-zonar ve Ferit Özşen müzede eserleri bulunan heykeltraşlar.

Seramik Anadolu üzerinde ilk ortaya çıkışı binlerce yıl öncesine dayanan seramik sanatının Türkiye’deki önemli temsil-cilerinden Ünal Cimit, Mustafa Tun-çalp, Mehmet Tüzüm Kızılcan ve Bingül Başarır’ın eserleri müzede sergileniyor.

Atölyelerİzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi bünyesindeki atölyelerde; resim, heykel, seramik, baskı resim, tezhip ve çini kurs-ları düzenleniyor. Oldukça geniş katılım-la gerçekleşen bu kursların yanı sıra 6-12 yaş çocuklar için resim ve seramik kursları ile üniversiteye hazırlık kursları veriliyor. Sanat kurslarına iki yıl devam eden kursi-yerler sertifika almaya hak kazanıyor.

Sergi Salonlarıİzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde müze envanterine kayıtlı eserlerin sergi-lendiği müze katının yanı sıra, periyodik sergilerin düzenlendiği iki galeri daha var. Giriş katında bulunan Turgut Pura Sergi Salonu 480 metrekarelik alanıyla İzmir’de bulunan en geniş galerilerden biri. Yılda ortalama 25 serginin açıldı-ğı ve resim, seramik heykel sergileri için kullanılan bu salon, geniş çaplı ve önemli sergilere ev sahipliği yapıyor.

Ara katta bulunan 130 metrekarelik Şe-ref Akdik Sergi Salonu ise, Turgut Pura Sergi Salonu’na kıyasla daha küçük çaplı sergilere ev sahipliği yapıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Resim Heykel müzesine bağlı bir birim olarak hizmet veren Kültürpark Sanat Galerisi; plastik sanatlar alanında, ülkemizdeki ve dün-yadaki çağdaş eserlerin sergilendiği bir galeri olmasının yanı sıra çeşitli kültür ve sanat etkinliklerine de ev sahipliği yapı-yor. Müze bünyesinde hizmet veren bi-rimlerden biri de sanat ve sanat tarihine ait çok sayıda kitabın bulunduğu ihtisas kütüphanesi. Bu kütüphane araştırmacı-lar ve öğrenciler için zengin bir kaynak oluşturuyor.

İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi,

Türkiye’nin cephesinde seramik eseri olan

tek müzesidir.

The museum is the only museum in Turkey that

has ceramic artworks within its arsenal.

108 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 111: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

109İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 112: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

İzmir’e ikinci köy tiyatrosu

Balıklıova’danBademler köyünde 80 yıldır perde açan Türkiye’nin ilk köy tiyatrosuna Balıklıova’dan kardeş geldi. Urla’nın sessiz sakin bu balıkçı köyünde bir avuç köylünün girişimleri ve Prof. Dr. Semih Çelenk’in katkılarıyla kurulan Balıklıova Köy Tiyatrosu, Rumuz Goncagül ile “perde” dedi. Çelenk yaptıkları işi “iyilik hanesine bir çentik atmak istiyoruz” diye özetlese de Balıklıova Köy Tiyatrosu adından sıkça söz ettireceğe benziyor.

Another theatre has been established in Balıklıova after the 80 year old village theatre in the village of Bademler. The Balıklıova Village Theatre, established by a

handful of villagers and Prof. Dr. Semih Çelenk in this small fishing town, opened its curtain with a play called Rumuz Goncagül. Even though Çelenk sys they only want

to do some good, it looks like the theatre will be very famous in the near future.

Yazı/Article: Derya ŞahinFotoğraflar/ Photographs: Balıklıova Köy Tiyatrosu arşivi

İzmir’in Urla ilçesine bağlı, nergisi, enginarı, balığı ve un kurabiyesiyle ünlü bir köy Balıklıova. Yarımada-

nın bu sessiz sakin köşesinde son za-manlarda alışılmışın dışında bir hare-ketlilik yaşanıyor. Tarladaki üründen, denizdeki balıktan başka bir şey konu-şuluyor köy kahvesinde; tiyatro.

Gündelik yaşamlarının dışına çıkıp, hayatlarına renk katma isteği tiyatroy-la buluşturmuş köy sakinlerini. Do-kuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Prof. Dr. Semih Çelenk de buna aracılık etmiş. “Neden” diye soranlara da “İyilik hanesine bir çen-tik atmak istiyoruz” demiş. Ve sonra rençberi, balıkçısı, öğrencisi öğretme-ni, garsonu işletmecisi her meslekten

İzmir’s second village theatre comes from Balıklıova

Balıklıova in the borough of Urla is a village famous for its daf-fodil, artichoke, fish and f lour

cookies. A different kind of excitement is being seen in this town located on a quiet corner of the peninsula. Nowa-days, something else besides produce and fish is being discussed in town and that is theatre.

The locals met theatre when they tried to jazz up their daily lives. Prof. Dr. Semih Çelenk from Dokuz Eylül Uni-versity’s Fine Arts Department was who they turned to. When they asked him why, he said that they wanted to do a bit of good. That is how villagers from various professions found themselves on stage.

Çelenk says, “In the beginning, my friend and I used to go to the village during the summer. We didn’t think about performing. Then we rented a house and started going there during the winter. In the winter, the nights are very long in the village and people are really bored. All they have is television. The theatre was a big revelation in this aspect. They asked me if we could es-tablish a theatre. I said “Of course.” It was their idea and I helped as best as I could.” While he describes how the the-atre came about.

After preparing in the country café and in the houses of the villagers after rehears-als and costume designing, they opened their curtain with Oktay Arayıcı’s

Güncel / Actual

110 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 113: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ve yaştan köy sakini bir anda sahnede buluvermiş kendini.

Çelenk, “Biz önce iki arkadaş, yaz ay-larında köye gidip geliyorduk. Tiyat-ro yapmak gibi bir derdimiz de yoktu. Sonra bir ev kiralayıp, sadece yaz ay-larında değil kışları da gidip gelmeye başladık Balıklıova’ya. Kışın köylerde geceler çok uzun oluyor ve insanlar ha-kikaten çok sıkılıyor. Çünkü şehir gibi değil orada hayat, sadece televizyon var. Tiyatro bu anlamda müthiş bir yenilik oldu. Köyün sakinleri ‘Tiyatro yapabilir miyiz’ diye sordular, ‘Yaparız tabii’ de-dim. Teklif onlardan geldi, ben elimden geldiğince katkı koydum. Zaten diğer türlü, oralı olmayan bir şeyin tutma şansı yoktu” diye özetliyor Balıklıova Köy Tiyatrosu’nun kuruluş sürecini. Köy kahvesinde, köylülerin evlerin-de, kahveli, çaylı, pastalı, börekli, bol imeceli provalarının, hummalı kostüm ve dekor çalışmalarının ardından ilk oyunları Oktay Arayıcı’nın “Rumuz Goncagül”üyle seyirci karşısına çık-mışlar. Yönetmen Semih Çelenk, müzik Timur Selçuk, yapım ise Akın Yılmaz ile Önder Kutlu’ya ait. Akın Yılmaz, Sibel Yılmaz, Esin Karagöz, Semra Öz-çelik, Önder Kutlu, İrfan Kutlu, Sıla Yılmaz, Aydın Altınay, Cenk Cuci ve

Osman Üleştiren de usta oyunculara taş çıkartmış samimi oyunlarıyla. Köy meydanında oynamakla yetinmeyip profesyonel bir turne tiyatrosu gibi geze geze oyunu Bademler, Karaburun, Urla, Mordoğan ve tüm İzmir’e taşımışlar.Tabii hazırlık aşaması o kadar kolay geçmemiş. Çok zorlandıkları, “Bu oyun çıkmaz” dedikleri anlar da olmuş. Ama yılmayıp “sahici” bir iş ortaya çıkarmayı başarmışlar. Oyunculardan Önder Kut-lu oyundan birkaç gün önce yüz felci ge-çirmesine ve 40 derece ateşine rağmen “perde kapanmaz” deyip çıkmış sahne-ye. O kendiyle “Fazla ah alırsanız böyle yamuluyorsunuz” diye dalga geçerken, başrol oyuncularından Sibel Yılmaz da “Çok yakışıklı ama biraz ağzı yamuk” diye doğaçlama yapınca seyirci gülmek-ten yerlere yatmış, yönetmen ise şaşır-mış tabii.

Oyunun başlangıç ve bitişi de oldukça ilginç. Öyle ki “Pencerenin perdesini aç bana göster yüzünü” şarkısını seslendi-rerek geçit alayıyla sahneye adım atan oyuncular seyircinin huzurundan ayrı-lırken de “Ben köyümü özledim” türkü-sünü söylüyor hep bir ağızdan. Yönet-men Çelenk, bu durumu şöyle anlatıyor: “Tiyatronun kökeni bağ bozumu şen-liklerine dayanır. Biz de sahneye girişte

“Rumuz Goncagül”. The director was Semih Çelenk, music by Timur Selçuk, and the producers were Akın Yılmaz and Önder Kutlu. Akın Yılmaz, Sibel Yılmaz, Esin Karagöz, Semra Özçelik, Önder Kutlu, İrfan Kutlu, Sıla Yılmaz, Aydın Altınay, Cenk Cuci and Osman Üleştiren amazed audiences with their acting skills. The troop wasn’t satisfied by just playing in the village and they went on tour like a professional theatre, performing in places like Bademler, Karaburun, Urla, and Mordoğan.

Naturally, the preparation process was not easy. There were times when they thought they couldn’t pull this off but they persisted and succeeded in bring-ing about a real theatre play. Önder Kutlu, one of the actors, still made it to the stage even though he was seriously ill with a fever and has face paralysis. While he joked about himself, one of the lead actresses Sibel Yılmaz made ev-eryone laugh when she improvised dur-ing a performance, “He is quite hand-some but has a crooked mouth”

The start and end of the play is really interesting. The players step on stage all together at the beginning like ea legion and end the play with a Turkish tradi-

111İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 114: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

2 bin 500 yıl öncesinin Dionisia alay-larına selam yolladık. Seyircinin huzu-rundan ayrılırken söylenen türküyle de köy hayatına vurgu yaptık. Çünkü şehir hayatlarının çok fazla teslim alındığı-nı düşünüyoruz. Şehir içinde iyi şeyler yapmanız giderek zorlaşıyor; iyi bes-lenmeniz, kendinize zaman ayırmanız, insanlarla sağlıklı iletişim kurmanız vb. Ama köyde öyle değil, artık şehirde bulunmayan pek çok şey köyde duruyor hala. Bunlara sarılarak tiyatro yapmak da hepimize iyi geldi.” “Rakip görmüyoruz, örnek alıyoruz”İzmir köy tiyatrosuna yabancı değil. Öyle ki 80 yıldır perde açıp oyun ser-gileyen Bademler köyü sadece İzmir’in değil Türkiye’nin ilk köy tiyatrosu. Se-mih Çelenk, Bademler’in Balıklıova’nın önünde çok iyi bir örnek teşkil ettiği-ni söylüyor. Balıklıova’nın bu açıdan Bademler’e kardeş olacağını belirten Çelenk, “Bademler bizim atamız, biz de onun küçük kardeşiyiz. Onlar çok yol katedip artık bir tiyatro köyü haline geldiler. Bizim rekabet amacımız yok zaten, örnek alıyoruz. Balıklıova’nın da çevresine taze bir örnek olacağını düşü-nüyoruz” diyor.

tional song called “I miss my village” Here is how director Çelenk explains this situation: “The roots of theatre lie in vine harvesting festivals. We salut-ed the Dionysian legions that existed 2500 years ago and accented village life in the end. We believe that city life is a prison. It is getting harder to do any good in the city; it is hard to lead a healthy life and have healthy relation-ships. But it is the opposite in the vil-lage and we wanted to highlight that.” “We don’t have any competition, we follow lead”İzmir is no stranger to village theaters. The village of Bademler, which has been performing for the past 80 years, is Turkey’s first village theatre. Semih Çelenk says that Bademler is a very good example for Balıklıova.

Çelenk, who states that Balıklıova will be Bademler’s sister village with this aspect, says “Bademler is our ances-tor and we are the little brother. They have come a long way and have become a theatre village. Our goal is not com-petition, we follow their lead. And we believe that Balıklıova will be a good example for other villages.”

Türkiye’nin ilk köy tiyatroları şenliği Bademler’de

Türkiye’nin ilk köy tiyatrosuna sahip olan ve geçtiğimiz günlerde “en te-miz köy” seçilen Bademler, yine bir ilke imza atmaya hazırlanıyor. 6-10 Kasım tarihlerinde Türkiye’nin ilk köy tiyatroları şenliğine ev sahip-liği yapacak olan köy, etkinlik kap-samında pek çok ünlü tiyatrocuyu ağırlayacak. Bademler’in yanı sıra Balıklıova, Fethiye Yeşilköy, Mersin Aslanköy ile Isparta ve Sivas’tan birer köyün katılacağı şenliğe Yunanistan ya da İtalya’dan bir köy tiyatrosunun davet edilmesi planlanıyor.

Semih Çelenk, Bademler Köyü Tiyatro Derneği ve İzmir İl Özel İdaresi’nin katkılarıyla düzenlenecek şenliğe Kültür Bakanlığı’ndan destek beklediklerini söylüyor.

Turkey’s f irst village theatres festival will be in Bademler

Bademler, which hosts Turkey ’s f irst v i l lage theatre and which was named the cleanest v i l lage lately, is getting ready to achieve yet another f irst. The vil lage, which wil l be hosting Turkey ’s f irst v i l lage theatres fest iva l on November 6-10, wi l l welcome many important performers dur-ing the fest iva l. The fest iva l, which will also feature troops from Balıklıova, Fethiye Yeşilköy, Mersin Aslanköy, Isparta and Sivas, is plan-ning to invite a village theatre from Greece and Italy.

Semih Çelenk says that they are waiting for support from the Min-istry of Culture and Tourism for the festival which will be jointly organized by the Bademler Village Theatre Club and the İzmir City Special Directorate.

112 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 115: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

113İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 116: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Yarım asırdır toprağa hayat veriyor

Gives life to soil for half a century Tüzüm Kızılcan, who has been an artist for the past 50 years, has found

happiness and serenity in mud. “I love the power of the soil. The color, the cracks of the soil and mud makes me happy” says the artist.

Sanat yaşamında 50 yılı geride bırakan Tüzüm Kızılcan, mutluluğu ve huzuru çamurda bulmuş. “Ben toprağın erkini seviyorum. Toprağın rengi, çatlağı, çamur hali beni mutlu ediyor” diyor.

Yazı/Article-Fotoğraflar/ Photographs: Derya Şahin

114 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Sanat / Art

Page 117: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Muhtelemen ilk oyuncağı ça-murdu. Ne de olsa ekmeği-ni topraktan kazanan, çiftçi

bir ailenin çocuğuydu. Büyüyüp meslek seçme yaşına geldiğinde tıpkı ailesi gibi onun yolunu da toprak çizdi. Bir farkla; o bir şeyler yetiştirmek yerine toprağa ruh katmayı, onu bir sanat eseri haline dönüştürmeyi tercih etti.

O kendine “sanatçı” demese de Türkiye’de tüm güzel sanatlar fakülte-lerince “duayen hoca” olarak benimse-nen, yurtdışında fahri doktora unvanla-rıyla onurlandırılan, uluslararası sanat camiasına adını altın harf lerle yazdıran Tüzüm Kızılcan’dan bahsediyoruz.

Sanat yaşamında 50 yılı geride bırakan Kızılcan, mutluluğu ve huzuru çamur-da bulmuş. “Ben toprağın erkini sevi-yorum. Toprağın rengi, çatlağı, çamur hali beni mutlu ediyor” diyen Kızılcan ile toprak üzerine kurduğu yaşamı ve sanatını konuştuk.

Türkiye’de ve dünyada seramik sana-tının en önemli temsilcisisiniz. Peki, seramik nasıl girdi hayatınıza?KIZILCAN: Kendimizi fark etmeye ve hayatla ilgili bir takım sorgulamalar yapmaya başladığımız dönemlerde bir şeyler tarafından yönlendiriyoruz. Bu kimi zaman çok sevdiğimiz bir ağabey ya da ablamızın mesleği, kimi zaman da anne-babanın isteği olabiliyor. Bazı kişiler ise kendi dürtülerini fark edip, “ben kimim, ne yaparsam mutlu olu-rum” gibi sorulara cevap arıyor. Ben meslek seçme aşamasına geldiğim za-man, yaparken mutlu olabileceğim bir işi seçmeyi tercih ettim. Çocukluğum-dan beri, tüketen değil üreten olmaktı isteğim. Yediğim yemekten, giydiğim elbiseye ve yaşadığım ortama kadar hep bir şeyleri sorguladım.

Bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak, topra-ğı çok küçük yaşlarda tanıdım, toprak-la oynadım. Toprak benim genlerimde var. Bu diğer dürtülerimle birleşince beni tasarlamak ve üretmek ile ilgili bir noktaya götürdü. Önce ismini ko-

His first toy was probably mud. He was, after all, the son of a farmer. When he grew up and it was time for him to pick a profession, he was guided by soil, just like his family. But there was a difference; instead of growing things, he decided to turn soil into artworks.

Even though he doesn’t call himself an art-ists, Tüzüm Kızılcan is known as a teacher in many art faculties and has been awarded with honorary doctorates in many coun-tries. He is a well known name in interna-tional art circles.

Tüzüm Kızılcan, who has been an artist for the past 50 years, has found happiness and serenity in mud. “I love the power of the soil. The color, the cracks of the soil and mud makes me happy” says the artist. We spoke to him about his life and art.

You are one of the most important rep-resentatives of ceramic art in Turkey and around the world. How did ceramics come into your life? KIZILCAN: When you start to notice yourself and start questioning life you are guided by various people. This could be your family, your friends or your brother or sister. Some people recognize their own urges and look for the answers of questions like “who am I and what would make me happy?” When I was picking my profes-sion, I picked something that would make me happy. Ever since I was a kid, I wanted to be a producer, not a consumer. I was al-ways questioning things from the food I ate to the clothes I wore.

As the son of a farmer, I met and played with soil from an early age. Soil is in my genes. When this merged with my other urges, I began designing and producing. First, I decided to engage in something that I later learned was ceramics. Soil was the best material for my hands and eyes. Ceramics was a conscious choice for me.

What happened after you decided to produce ceramics? KIZILCAN: Actually I was studying engineering. When I was a student, I

Toprak benim genlerimde var. Bu diğer dürtülerimle

birleşince beni tasarlamak ve

üretmek ile ilgili bir noktaya götürdü.

Soil is in my genes. When this merged

with my other urges, I began designing

and producing.

Tüzüm Kızılcan

115İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 118: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

yamadığım ama zaman içinde seramik olduğunu öğrendiğim bir yola saptım. Toprak elime ve gözüme en uygun olan malzemeydi. Onun için toprakla haşır neşir oldum. Seramik benim için rast-lantı değil bilinçli bir seçimdi.

Seramiği meslek olarak seçme süre-cinde neler yaşadınız?KIZILCAN: Aslında önce mühendis-lik alanında öğrenim görüyordum. Öğ-renciliğim sırasında Füreya Koral’ın bir sergisine gitme şansım oldu. Ardından kendisine ulaşıp ders almak istediğimi söyledim, o da kabul etti.

Füreya Hanım benim sanat hayatımın ve ondan sonraki hayatımın temel taş-larını oturtmamda yardımcı oldu. Ben orada önce bir temel sanat eğitimi al-dım. Ardından Hasan Togay’ın atöl-yesinde torna dersleri aldım. Bu çalış-malarım sırasında fark ettim ki ben seramiği hobi olarak değil meslek ola-rak yapmalıyım. Böylece İstanbul Tek-nik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde sürdürdüğüm öğrenimimi bırakıp, yurtdışına gitmeye ve sanat eğitimi almaya karar verdim. Ailemin bu süreçten haberi yoktu, zaten seramik eğitimi almamı da istemiyorlardı. Ama

went to see an exhibition by Füreya Ko-ral. Afterwards I called her and asked her if she would tutor me and she accepted.

Füreya Hanım helped me lay the founda-tions of my art life. I received basic art ed-ucation with her. After that I got turnery lessons at Hasan Togay’s workshop. Dur-ing these works I realized that I should do this as a profession, not as a hobby. So I left college and went abroad to study art. My family didn’t know about this and they didn’t want me to pursue ceramics. I told my family that I wanted to study art and told them I’d get a scholarship if they decided not to support me. They finally gave up and I went to Frankfurt even though I didn’t know a word of German.

Can we say that you carried the relati-onship between your family and soil to another level? KIZILCAN: Yes, that’s what happened. Being educated in your profession isn’t enough to make you successful in life. Whatever you do, you need to have the right infrastructure. I am the son of a bo-urgeois family that lives in Izmir. We did everything together when it came to cul-ture and art. They took me to the theatre and to concerts. We have relatives that are famous writers and artists. Many world known Turkish artists used to come to our house. When you are raised in such an en-vironment you can spot important assets.

It must be hard to create an artwork from ceramic which is being used for other basic purposes. If you consider this fact, how can ceramic be an artwork and the one who makes it an artist? KIZILCAN: This is a difficult thing. When you analyze a cup for example, it is stable form. You can’t open it or close it. If I can do away with the stable footing un-derneath and give it a fell that it can top-ple over when I put something inside it, then it turns into an artwork rather than a dull cup. Ceramic has a language, a smell and a perception of its own. When you are engaged in ceramic, you have to know painting and sculpturing besides aesthetic measuring. So it’s not just handicrafts

116 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 119: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ben döviz imtihanına girip kazandım. Aileme de “Ben yurtdışında seramik okumak istiyorum. Destek olursanız memnun olurum, yoksa burs bulacağım” dedim. Onlar da sonunda kabul ettiler ve ben tek kelime Almanca bilmeden Frankfurt’a gittim, Werkkunstschule’de okumaya başladım.

Ailenizde kuşaklardır süregelen top-rakla birlikteliği başka bir noktaya taşıdınız diyebilir miyiz?KIZILCAN: Evet, öyle oldu. Zaten sadece mesleki öğreti yaşamda insanı başarılı yapmaya yetmiyor. Ne iş yapı-yorsanız yapın o işle ilgili bir altyapıya sahip olmanız gerekiyor. Ben İzmir’de yaşayan bir burjuva ailesinin çocuğu-yum. Kültür ve sanat adına onların ka-bulleri içindeki şeyleri birlikte yaptık. Beni tiyatroya, konsere götürdüler. Aile öyle bir aile ki; Halikarnas Balıkçısı dayı, Aliye Berger teyze, Nejat Devrim yeğen, Şirin Devrim yeğen… Yaşar Ke-maller, Bedri Rahmiler, Eren Eyüboğ-lular hep bizim eve girip çıkan kişilerdi. Böyle bir ortamda yetişince bir sürü de-ğeri fark ediyorsunuz.

İnsanoğlunun asırlardır yaşamsal ih-tiyaçları için kullandığı seramikte sanat algısını oluşturmak zor olmalı. Bu açıdan bakınca seramik nasıl sanat eseri, onu yapan nasıl sanatçı olur? KIZILCAN: Bu çok zor bir şey. Bir formu analiz ederseniz, örneğin çanak; bir şeyi muhafaza eden, stabil bir gö-rüntüsü olması gereken bir kaptır. İçeri doğru sıfır noktası vardır, ne açılır, ne kapanır. Onun altındaki stabil ayağı yok edip, içine bir şey konduğu zaman devrilebileceği duygusunu yaşatabilir-sem o çanak fonksiyonu olmayan, kendi dili olan bir sanat eserine dönüşür.

Seramiğin kendine özgü bir dili, belli bir tadı, olgusu var. Seramik yaptığınız zaman bir sürü estetik ölçünün yanın-da resmi de bilmeniz gerekiyor, heykeli de. Sadece el becerisi yeterli değil yani. Üretim için bir sürü teknik var çünkü. Yapmak istediğiniz, ifade etmek istedi-ğinizi anlamanız için o teknikleri bilip birini seçmeniz lazım. Bunu yanı sıra

because the production involves many techniques. In order to convey your ar-tistic view, you have to know and pick one of these techniques. In addition, there are the materials you have to use. Cooking in an electric oven or a wood oven are different things. You need to know the difference between these two. The same is also true for glaze.

This is where the difference between an artist and a craftsman emerges I guess… KIZILCAN: Being a ceramic artist needs special qualities. You can be a

craftsman by learning great techniques but in order o become an artist you need to be unique; you need to have original ideas and you need to present them in a unique way. Knowledge and expertise is surely essential but art is something that feeds on your unique perceptions. Otherwise, you can be a good craftsman but not an artist. I have the utmost res-pect for craftsmen. Not everyone could choose to be an artist. If you are pro-ducing traditional items, you cannot be an artist because when you are work-ing with traditional patterns you can’t change them. Preserving the original

117İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 120: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

kullanmak zorunda olduğunuz malze-meler var. Bir elektrik fırınında yaptığı-nız pişirimle odun fırınında yaptığınız pişirim aynı değil. İkisi arasındaki farkı bilmek lazım. Kendi yaptığın bir sırla kaplamak farklı, fabrikasyon bir sırrı alıp sürmen farklı.

Bu noktada da sanatçı ile zanaatçı ara-sındaki fark ortaya çıkıyor sanırım…KIZILCAN: Seramik sanatçısı olabil-mek de bir takım özel durumları ge-rektirir. Çok iyi teknik öğrenerek bir zanaatkâr olunabilir ama sanatçı olma-nız için sizin özgün, yeni algıları olan ve bunları yine özgün biçimde sunabi-len bir kimliğe sahip olmanız gerekir. Bilgi ve deneyim bu açıdan gerekli tabii ki ama doğal olan, özgün olan, sizin al-gılarınızla beslenen bir şey sanat. Aksi takdirde iyi bir usta olabiliyorsunuz ama sanatçı değil. Ona da çok saygı duyu-yorum. Herkes sanatçı olmak zorunda değil nihayetinde.

Eğer siz geleneksel bir ürün yapıyor-sanız sanatçı olma şansınız zaten yok. Gelenekselin tarif inde geçmişten gü-nümüze bozulmadan gelen ibaresi var-dır. Bu nedenle geleneksel zanaatlar tanımı benim için daha doğru. Bir şe-yin geçmişten günümüze bozulmadan gelebilmesi onu yapanın özgürlüğünü kısıtlar. Üreten kişi kendi kimliğini katma şansına sahip değildir. Ama sanat özgünlük gerektirir. Ticari bir yaklaşımla yola çıktığınız zaman yap-tığınız iş ticari olur. Ben bir sergimde mezar taşları yaptım mesela, bunları satmayı düşünebilir misiniz? Mümkün değil.

Sanat yaşamınızda 50 yılı geride bı-raktınız. Tüzüm Kızılcan kendi sa-natını nasıl tarif eder?KIZILCAN: Her şeyden önce ben kendim için sanatçıyım diyemem. Ben üretirim, sunarım. Eğer benim yaptık-larımın bir değeri varsa o zaman bir başkası bana sanatçı der.

state of a traditional item limits your freedom. The producer doesn’t have the chance to add his own perception. But art needs uniqueness. When you think commercially, that becomes business. For example, I made tomb stones for one of my exhibitions. Can you image selling them? It’s not possible.

You have been an artist for the past 50 years. How would Tüzüm Kızılcan describe his own art? KIZILCAN: First of all, I wouldn’t call myself an artist. I produce and exhibit. If my productions are worth somet-hing, then others call me an artist. I am someone who tries to reach all the sourc-es related to ceramics. I am a minimalist. I don’t like heavy decorations or glazing because glazing can be deceptive. I love the power of soil. The strength of soil and its impact is more important to me. The color, the cracks of the soil and mud makes me happy so I don’t want to cover it with anything.In this regard, I could

118 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 121: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Ben seramikle ilgili bütün kaynaklara ulaşabilme çabasında olan bir insanım. Benim dilim nettir; minimalisttir. Faz-la bezemeye yakın değilim, sırlı yüzey-leri çok sevmiyorum. Çünkü sır bizi yanıltabiliyor. Ben toprağın erkini sevi-yorum. Toprağın gücü, bana sundukla-rı, etkisi benim için çok daha önemli. Toprağın rengi, çatlağı, çamur hali beni daha çok mutlu ediyor. Onun için üstü-nü hiçbir şeyle kaplamak istemiyorum. Bu anlamda seramikle yolculuğum sü-recinde malzemenin getirdiğinin, di-limin gramerini oluşturduğunu söyle-yebilirim. Seramik dilinde, kavramın görselliğin önüne geçmediği, teknikle mesajın birbirini desteklediği kendi öz dilinde yapıtlar üretmek hedefim oldu. Her zaman teknik ve estetiğin birbirini dengelemesi gerektiğine inandım.

Sergilerinizin temalarını nasıl belir-liyorsunuz?KIZILCAN: Dikkat çekmek istedi-ğim bir konu belirliyorum. Bu sosyal ya

say that the materials I use during my art process make up the grammar of my artistic language. My goal was always to produce unique artworks where concepts didn’t overshadow visuality and where technique and messages complemented each other. I always believed that tech-nique and aesthetic balanced each other.

How do you decide on the themes of your exhibitions? KIZILCAN: I find a topic that I want to address. It could be a social issue or an aesthetic issue or something that is troubling me. Sometimes I make sea urchins to address father-son bonding; sometimes I make bath bowls, which are the most important elements of the Tur-kish bath culture. The theme of my latest exhibition is Lyrical Reflections. In this exhibition I wanted to ref lect the most important thing that differs ceramic from porcelain: its resonance. I tried to show people the different sounds of ce-ramic.

New techniques are being used in many art forms with the development of technology. What is your take on technology in this regard? KIZILCAN: Ceramic technology is very important for me because I want to present my artworks with the added va-lue that technology brings. The termi-nology and technology used in my geog-raphy is so different from the ones used in other countries that when I try to convey my feelings with a foreign lan-guage I immediately capture originality. If I give my audiences a chance to think about this, his perception widens. This is why technology is very important. I try to implement a different technique in each of my works.

What does ceramic mean to you? KIZILCAN: Many of us think that we can achieve happiness with money but if we really knew who we were, we would realize that we can’t be happy by purc-hasing something. So, while finding

119İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 122: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

da estetik bir konu da olabiliyor, o an beni çok meşgul eden ve belli bir kitleye anlatmak istediğim bir konu da. Kimi zaman baba-oğul ilişkisini anlatmak için denizkestaneleri yapıyorum, kimi zaman da Türklerin dünyaya armağan ettiği hamam kültürünün en önemli öğesi hamam taslarını. Son sergimin teması ise “Lirik Yansımalar”dı. Bu ser-gimde genelde görsel bir obje olarak al-gılanan seramiği porselenden ayıran en önemli şeyi; tınısını anlatmak istedim. Görsellikten yola çıkarak, mat, parlak ve transparan içinde, algılama boyutun-daki farklılıklarla seramiğin sesini ayırt etmeye, ismini koymasanız da içine gir-diğinizde o ritüelin sesini algılatmaya çalıştım.

Pek çok sanat dalında teknolojinin ge-lişimiyle yeni teknikler geliştiriliyor. Sizin bu anlamda teknolojiye bakış açınız nedir?KIZILCAN: Seramik teknolojisi be-nim için çok gerekli. Çünkü ben yap-mak istediğim şeyi o teknolojinin getir-diği artı değerlerle sunmak istiyorum. Benim coğrafyamda kullanılan ter-minoloji ve teknoloji diğer ülkelerden ve ortamlardan o kadar farklı ki ben buradaki duygularımı başka bir ülke-nin diliyle anlatmaya çalıştığım zaman otomatikman bir orjinallik yakalıyorum. Eğer ben karşımdakine bunu da düşün-me fırsatı verirsem o kişinin sorguladığı alan daha da genişliyor. Bunun için tek-noloji çok önemli. Her işimde bir başka tekniğin izlerini deniyorum.

Seramik sizin için ne ifade ediyor?KIZILCAN: Pek çoğumuz mutlulu-ğun parayla sağlanabileceğini sanıyoruz. Ama kendimizi gerçekten tanısak bir şey satın alarak huzurlu olunamayaca-ğını anlarız. Dolayısıyla mutlu olmanın yollarını ararken hayatımızı huzurlu ge-çirebilmemiz için gerekli olan altyapıyı oluşturmalıyız. Ben çamurla meşgul olarak kendimi geçirdiğim acı tecrübeler içinde sağlam tutmayı öğrendim. Sakin bir yaşamı seçtim. Seramikle uğraşayım, sergilerimi açabileyim, öğrencilerim gel-sin yanımda çalışsın, bu bana yeter.

Günümüz sanatçısının giderek top-lumdan uzaklaştığı ve kendi kabuğuna çekildiği eleştirilerine katılıyor musu-nuz?KIZILCAN: Çok bireysel bir dünyada yaşamaya başladık. Çok uzun zamandır “biz” sözcüğünü duymuyorum, herkes “ben” diyor. Bu durum sanata da yansıdı tabii ki, sanatçı da öyle olmaya başladı. Her şey bir show haline geldi. Gerçek yaşamın dışına çıktık. Kadın saçını sarı iken siyah yapıp, pantolon yerine mini etek giyince “imaj değiştirdim” diyor ör-neğin. Hâlbuki değişim kültürle başlar. Ötekilerin hepsi resim olur. Saçınızın rengi değişirse değişir misiniz? Kalbiniz, algınız değişir mi?

Türkiye’de beğendiğiniz seramik sa-natçıları hangileri?KIZILCAN: Candeğer Fürtun, Gün-gör Güner ve rahmetli Atilla Galatalı beğendiğim seramik sanatçılarımızdan. Türk seramik sanatçılarını hafife alma-malıyız. Gerçekten çok önemli ve de-ğerli kişiler ama biz maalesef kendimizi iyi tanıtma şansına sahip olamıyoruz.

ways to be happy, we need to establish the necessary infrastructure to lead a serene life. I grew stronger while enga-ging in mud to forget bad experiences. I chose a serene life. All I want to is produce ceramics, open exhibitions and work with my students.

Do you agree with the criticism that today’s artists are reclusive and away from the public? KIZILCAN: We are living in a very in-dividualistic world. I haven’t heard the ‘we’ word for such a long time, everyone says I. This has naturally ref lected on art and artists became reclusive. Every-thing became a show. We have stepped away from the real world. Women chan-ge their hair color and wear miniskirts and claim they have changed their ima-ge. However, change begins with cultu-re. Will you change if you dye your hair? Will your perceptions change?

Which ceramic artists do you like in Turkey? KIZILCAN: Candeğer Fürtun, Gün-gör Güner and the late Atilla Galatalı are the ones I like. There are many good ceramic artists in Turkey but unfortu-nately we cannot advertise ourselves very good.

120 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 123: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

121İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 124: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

122 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

El Sanatları / Hand Crafts

Page 125: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Tire’nin simgesini

yaşatıyorBatılı, Osmanlının nalınını yerde bulsa, gerdanlık diye boynuna takar” sözü Tire nalınını görünce daha bir anlamlı geliyor. Cemil Tolga, Tire’nin kültürel simgelerinden biri olan bu nalını, tam 60 yıldır ilmek ilmek işliyor.

Keeps Tire’s symbol aliveThe phrase “If a Westerner finds an Ottoman clog on the floor, he puts it around his neck

as if it is a necklace” becomes even more meaningful when you see the clogs of Tire. Cemil Tolga embroiders these clogs, one of the cultural symbols of Tire, for the past 60 years.

Her köşesi tarih kokuyor eski çarşının, zaman içinde bir yol-culuğa çıkarıyor yolu Tire’ye

düşenleri. Eskiden çarşıyı inleten çekiç sesleri gün geçtikçe yerini derin bir ses-sizliğe bıraksa da, sayıları bir elin par-maklarını geçmeyen ustalar, inatla ve özenle yaşatıyor zanaatlarını. Nalın us-tası Cemil Tolga da bunlardan biri. Nalıncılığı babasından öğrenen Cemil Usta, dile kolay tam 60 yıldır nalın yapı-yor. Bir zamanlar 8 nalıncının bulundu-ğu çarşının şimdi tek, ünü dünyaya ula-şan Tire nalınının da son ustası o. Nalın, Arapça’da ayakkabı anlamına gelen nal ve bir çift ayakkabı anlamına gelen naleyn kelimelerinden türemedir. Türkçede na-lin ya da nalın olarak kullanılıyor.

“Batılı, Osmanlının nalınını yerde bulsa, gerdanlık diye boynuna takar” sözü Tire nalınını görünce daha bir anlamlı geliyor. Kırmızı, yeşil, mor rengârenk kadifeler, simli ipler, tel kırmalar ve pullarla süs-lenen Tire nalınları, Osmanlı sanatının ince zevkini yansıtıyor çünkü. Cemil Usta bir dönem saraylarda, konaklarda,

hamamlarda hanımların ayaklarından çıkarmadığı nalının Tire’de kültürel bir simge olduğuna dikkat çekiyor. Nalının işçilik ve görüntüsünden onu giyecek ki-şinin özelliklerini anlamanın mümkün olduğunu öğreniyoruz. Örneğin gele-neksel olarak nalın kaşlarının hafif iş-lemeli olanı evlenme çağındaki kızlara, ağır işlemeli olanlar nişanlı kızlara, sergi kısımları çok ağır işlemeli olanlar ise ge-linlere verilirmiş. O dönemde çeyiz san-dıklarının vazgeçilmezi olan bu nalınları günümüzde ise Tire’yi ziyaret eden tu-ristler eşine dostuna hediye olarak alıyor.

Kadife üzerine sırma işlemelerAnadolu’nun diğer kentlerindeki na-lınlar ceviz ve gürgen gibi dayanıklı ağaçlardan yapıldığı halde Tire nalını-nın ıslandığında etkilenmeyen kavak ve söğüt ağacından imal edildiğini anlatan Cemil Usta, nalın yapmanın incelikle-rini hiç çekinmeden paylaşıyor merak edenlerle. Önce nalın yapılacak ağaçlar biçilip yontuluyor. Şimdilerde hizarla (ağaç testeresi) yapılan bu işlem eskiden nalıncı keseri denilen aletle yapılırmış.

Every corner of the old mar-ket reeks of history and it takes its visitors to a journey

throughout history. Even though the market is silent these days, a handful of master craftsmen con-tinue their art with determination and care. Clog master Cemil Tolga is one of them. Cemil Usta.Who has learned the trade from his father, has been doing this for 60 years. He is the last representative of this art in Turkey.

Nalın, which is clog in Turkish, is derived from the word naleyn in Arabic which means a horseshoe and a pair of shoes. The phrase “If a Westerner finds an Ottoman clog on the f loor, he puts it around his neck as if it is a necklace” becomes even more meaningful when you see the clogs of Tire. The clogs of Tire, which are decorated with red, green and purple velvets, silver threads and sequins, ref lect the subtle taste of Ottoman art.

123İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 126: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Keserin yapısı ve işlevi gereği usta ağacı kendine doğru yontarak şekil verirmiş. “Nalıncı keseri gibi hep kendine yontar” deyiminin kaynağı da bu olsa gerek. Şe-kil verme işlemi tamamlandıktan sonra sıra zımparalamaya geliyor. Zımpara-lanan ve ince dilimler halinde kesilen tabanların üstüne kamyon lastiklerin-den yapılan tasmalar takılınca nalının iskeleti oluşturulmuş oluyor. Ancak asıl iş bundan sonra başlıyor. Zira Tire nalı-nı süslemeleriyle ünlü. Çeşitli yörelerde yakarak ya da oyma tekniğiyle yapılan süslemeler Tire’de kadife üzerine sırma ile işleniyor. El becerisi bir yana büyük bir sabır da istiyor nalın işlemek. Günde ancak 2 nalın işleyebiliyor Cemil Usta. Sipariş yetiştiremediği için mahallenin kadınlarından yardım istedikleri dö-nemleri ise özlemle hatırlıyor. Mesle-ği kime miras bırakacağını sorunca da gözleri buğulanıyor, “Emanet edecek kimse yok, üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor.” diyebiliyor ancak.

Yolunuz Tire’ye düşer de eski çarşıyı dolaşırsanız, Cemil Usta’yı bulup fi-yatları 2-10 lira arasında değişen na-lınlardan alın mutlaka. Hem “el emeği, göz nuru” deyiminin hakkını veren son ustayı sevindirin hem de bir geleneğin yaşamasına katkıda bulunun.

Cemil Usta says that clogs, which were frequently worn in palaces, mansions and Turkish baths, are one of Tire’s cultural symbols. We f ind out from him that we can un-derstand the characteristics of the owner from the embroidery and im-age of the clog.

For example, lightly decorated clogs are given to girls who have reached the age of marriage, moderately decorated ones would be given to girls who were engaged and heavily decorated ones were given to brides. These clogs, which were part of dowries back in the day, are now bought by tourists who visit Tire to give to their friends and family.

Silver embroidery on velvet Cemil Usta, who says that even though clogs are manufactured from durable trees such as walnut and beech in other Anatolia cities but from poplar and willow in Tire, shares his expertise with everyone. Firstly, the trees are cut and carved. This process, which is now done with a tree saw, used to be done with a tool called clog maker’s axe.

After the shaping, it is time for sandpapering. The skeleton of the clog is f inished after leashes made from tires are placed on soles that have been sandpapered and cut into thin strips. But the real work comes after this. The Tire clogs are famous for their decorations. The decorations are done with silver embroidery on velvets.

Decorating these clogs needs dex-terity and a lot of patience. Ce-mil Usta can only decorate 2 clogs a day. He fondly remembers the times when he used to ask for help from local women because of over-whelming demand.His eyes are be-come misty when we ask him who will take over after him: “There is no one I can leave my business to; this makes me sad but there is noth-ing I can do,” is all he can muster. If you are ever in Tire and wonder-ing around the old market, f ind Ce-mil Usta and buy these clogs which are priced between 2-10 Turkish Liras. You can make the last master of this trade happy and contribute in keeping this tradition alive.

124 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 127: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

125İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 128: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Bu pazar başka pazar: Foça Yeryüzü PazarıFoça yerel pazarı, dünya çapında 8 ülkede 28 üyesi bulunan yeryüzü pazarı (earth market) ağının Türkiye’deki tek üyesi.

This is a whole different market: Foça Earth Market

Foça’s local market is the only Turkish member of the earth market network that has 28 members in 8 countries.

Bu pazarda satılan hiçbir ürün halden alınmıyor; tezgahların başında gördüğünüz her pazar-

cı kendi ürettiği ürünü satıyor çünkü. Her biri sattığı ürünün profesörü adeta. Tezgahlarına özenle dizdikleri ürünle-rin özelliklerini, pişirme yöntemlerini meraklılarına bıkmadan usanmadan, tek tek anlatıyorlar. Diyelim ki zeytin-yağı alacaksınız, hangi cins zeytinden, toplandıktan kaç saat sonra sıkılarak elde edildiğine kadar tüm detayları öğ-renebiliyorsunuz. Ya da son zamanlarda hakkında şaibeler dolaşan bal mı almak istiyorsunuz. Çiçek balı deyip geçmi-yor üretici, hangi çiçekten üretildiğine kadar anlatıyor. Yetmiyor tadım yap-tırıyor. Hangisi hoşunuza giderse onu alıyorsunuz. “Eee iyi de anlattıklarına nasıl güvenelim, kimse kendi ürününü kötülemez” diye düşünebilirsiniz. Ama içiniz rahat olsun. Çünkü bu pazar mer-kezi İtalya’da bulunan Slow Food’dan onaylı. Foça’nın yerel pazarından bah-sediyoruz; nam-ı değer Foça Yeryüzü Pazarı’ndan. “Yeryüzü pazarı” deyimi-

ni ilk kez duymuş olabilirsiniz. Çün-kü Türkiye’nin temelleri 2005 yılında İtalya’da atılan bu organizasyon ile ta-nışıklığı oldukça yeni. Geçtiğimiz yıl gruba dahil olan Foça yerel pazarı, bu ağdaki tek temsilcimiz.

Yeryüzü pazarları (earth markets), hızlı yaşam temposuna karşı bir duruş geliş-tirmek ve yok olmaya yüz tutmuş yerel yeme- içme alışkanlıklarını korumak amacıyla 1989 yılında İtalya’da başlatı-lan Slow Food hareketinin bir parçası. Şu an 8 ülkede faaliyet gösteren yeryü-zü pazarları İtalya’da 20, Lübnan’da 2, Türkiye, ABD, Avusturya, Bulgaristan, İsrail ve Romanya’da birer olmak üzere toplam 28 üyesi bulunan bir organizas-yon. Sağlıklı ve hakkaniyetli beslenme kurallarını hayata geçirmek için kuru-lan bu pazarlar, iyi, adil ve temiz üretim yapan yerli üreticilerin tüketicilerle bu-luşmasını sağlamasının yanı sıra yerel gıda kültürlerinin ve biyoçeşitliliğin korunması açısından da önemli bir gö-rev üstleniyor.

None of the products sold at this market are bought from wholesalers because each mar-

keter sells his own products. They are all experts in the goods they sell. They tell customers the specifications and cooking methods of all products with great patience. Let’s say you are go-ing to buy olive oil; you can find out from which olives it was produced and all other details about the product. Or let’s say you are looking for some qual-ity honey. The producer tells you which f lower the honey was picked from and lets you taste the product. You only buy the one you like. You can say that ev-ery producer might tell you only good things about their own product natu-rally. But don’t fret because this market is certified by Slow Food in Italy. The market in question is Foça’s local market also called Foça Earth market.This may be the first time you are hear-ing about the phrase “earth market” because Turkey has just recently met this organization which was founded

Yazı-Article/Fotoğraflar-Photographs:: Derya Şahin

126 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Ekoturizm - Ecotourism

Page 129: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Yerel pazardan yeryüzü pazarına Foça Yeryüzü Pazarı, Slow Food Zey-tindalı Birliği’nin çabalarıyla kurulmuş. Slow Food, Foça lideri Gül Girişmen yerel üreticilerle tüketicileri bir araya getirme hedefiyle çıktıkları bu yolda Foça’yı ve Türkiye’yi uluslararası alan-da tanıtma aşamasına ulaştıklarını söy-lüyor gururla. Foça’dan önce yeryüzü pazarı ilan edilmiş kasabaların, gast-ronomik turların gezi alanları arasında sayıldığına da dikkat çekiyor.

Girişmen, yerel pazardan yeryüzü paza-rına uzanan öykülerini şöyle anlatıyor: “Bilindiği üzere Foça ve çevresinin ot-ları meşhur. Biz de ondan yola çıktık, otları topladık ve iki stantla işe başla-dık. Zamanla ilgi duyanların sayısı art-tı. Kimi geldi yumurta koydu, kimi ekşi maya ekmeği. Derken biz yöreye has ürünleri bir araya getiren bir pazar ha-line geldik. Foça’ya 40 kilometre öteden ürün kabul etmedik. Ayrıca burada sür-dürülebilir tarımı uyguladık, yani seb-

in 2005 in Italy. Foça’s local market, which became a member of this group last year, is our only representative in this network.

Earth markets, are a part of the slow food movement that began in Italy in 1989 to make a stand against fast liv-ing and to protect local culinary habits. It is an organization with 28 members with 20 markets in Italy, 2 in Lebanon, one in Turkey, USA, Austria, Bulgaria, Israel and Romania.

These markets, which are created to revive healthy eating habits, take on an important role in bringing local produc-ers together that practice fair and clean trade and preserving local food cultures and biodiversity.

From a local market to an earth market The Foça Earth Market was created with the efforts of the Slow Food Olive Branch Association. The leader of Slow

127İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 130: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

ze ve meyveleri mevsiminde tüketiciye sunduk. Zeytinlerimizi doğru sıkımha-nelerde 24-48 saat içerisinde sıktırarak kaliteli zeytinyağı elde ettik. Plastik yeri-ne cam şişeleri, naylon poşet yerine bez ve geri dönüşümlü torbaları kullandık. Her etkinliğimizi pazarda yaptık; anneler gü-nünü, babalar gününü pazarda kutladık. Ve tüm bu faaliyetlerimizi rapor halinde merkezi İtalya’da bulunan Slow Food ha-reketine sunduk. Onlar da bizim yerel pa-zarımızı yeryüzü pazarı ağına dahil ede-rek, tescil ettiler. Slow Food hareketinin 2 numaralı ismi ve Biyolojik Çeşitlilik Vakfı Başkanı Piero Sardo ile Slow Food yönetiminden Michele Rumiz, Foça’ya

gelerek bize destek verdiler.”

40 kilometre sınırı Foça Yeryüzü Pazarı’nda satış yapabilmek o kadar kolay değil. Öyle ki üreticiler öncelikle uygun koşullara sahip olduk-larını kanıtlamak zorunda. İlk şart, Slow Food’un “iyi, temiz ve adil” ilkelerine uy-gun olmak. Foça’dan 40 kilometreden fazla uzakta olmamak ve küçük ölçek-li üretim yapmak da diğer koşullar. Bu nedenle pazarda satış yapan üreticilerin sayısı da az. Ayrıca satıcıların pazarda bizzat bulunarak kendi ürettikleri ürünü satmaları, tüketiciye ürünler hakkında detaylı bilgi vermeleri isteniyor.

Food Foça Gül Girişmen proudly says that they have introduced Foça and Tur-key to the international arena on their journey that aimed to unite local pro-ducers with local consumers. She points out that Foça is added to gastronomical tours thanks to its earth market.

Here is how Girişmen describes their transition from a local market to an earth market: “As you know, Foça and its vi-cinity are famous for its plants and herbs. This was our starting point and we be-gan with two stands that sold plants and herbs. In time, people became more interested and started selling eggs or sourdough bread. Later on, we became a market that gathered local products. We didn’t except products that were pro-duced 40 kilometers from Foça. In addi-tion, we applied sustainable agriculture; which means we provided fruits and veg-etables only in the season they were avail-able. We had our olive pressed within 24 to 48 hours after they were picked so we produced high quality olive oil. We used glass jars instead of plastic, cloth instead of nylon and recycled materials for pack-aging. We organized every major activity at the market; we celebrated mother’s day, father’s day at the market and we reported all these activities to the Slow Food move-ment based in Italy. They added our mar-ket to their global network. The vice pres-ident of the Slow Food movement and the president of the Biodiversity Foundation Piero Sardo and Michele Rumiz from the Slow Food management supported us by coming to Foça.”

The 40 kilometer limitIt is not so easy to become a vendor at the market. Producers need to prove that their products comply with the necessary speci-fications. The first requirement is being in harmony with Slow Foods’ “good, clean and fair” principles. Your production grounds cannot be 40 kilometers further from Foça and you need to be a small pro-ducer. That is why there are few producers at the market. In addition, producers must be present at the market and give detailed information about the good to their cus-tomers.

128 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 131: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

129İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 132: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Taste that is born from shy flowers

Mahcup çiçeklerden doğan lezzet

Atalarımız boşuna dememiş “her güzelliğin bir zorluğu var” diye. Ege mutfağının eş-

siz lezzetlerinden biri olan ve bin bir emekle hazırlanan kabak çiçeği dol-ması da bu sözü doğruluyor. Öyle ki sabahın seherinde, henüz gün doğma-dan, tek tek toplanıyor kabak çiçekleri. Vaktinde toplanmayıp gün doğumuna kalırlarsa hemen kapanıveriyorlar. Bu

mahcup çiçeklerin temizlenmesi de en az toplanması kadar meşakkatli. Eğer içindeki tohumlar çıkarılmadan ha-zırlanırsa sonuç tam bir hüsran oluyor. Çiçeğin içindeki tohumlar acılık vere-rek o güzelim dolmanın tadını bozuyor çünkü.

Unutmadan belirtelim, tadana par-maklarını yedirtecek bir kabak çiçeği

The phrase “every beauty has its tough parts” is so true. Stuffed zucchini blossoms, a

delicacy from the Aegean cuisine, ver-ify this saying. Zucchini blossoms are gathered at dawn, before the sunrises, one by one. If they are not picked at the right moment, they close up again. Cleaning these shy blossoms is even

Uygulama-Application: Adnan Gülay-İzmir Girit Lokantası Fotoğraflar-Photographs: Derya Şahin

130 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Mutfak / Cuisine

Page 133: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

dolması yapmanın en önemli sırların-dan biri de mevsiminde toplanan taze çiçeklerden hazırlanması. Egeli ka-dınların hünerli ellerinde unutulmaz bir lezzete dönüşen kabak çiçeklerini haziran-ağustos aylarında pazarlar-da bulmanız mümkün. Genellikle zeytinyağlı olarak hazırlanan kabak çiçeği dolmasının kıymalısı da yapı-labiliyor.

Biz sizler için ustasından zeytinyağlı kabak çiçeği dolmasının tarif ini al-dık. Şimdiden af iyet olsun…

Hazırlanışı: Sabah erken saatlerde toplanan kabak çiçeklerini içlerindeki tohumları te-mizlendikten sonra soğuk suya bas-tırın. Bu sırada dolmanın içini ha-zırlamaya başlayın. Domates, soğan, maydanoz, dereotu ve naneyi ince ince doğrayın. Doğradığınız malzemeleri iyice yıkadığınız pirince ekleyin. Şe-ker, tuz, karabiber ve zeytinyağını da ekledikten sonra pirincin malzemeleri emmesi için biraz bekleyin. Ardından ayıklayıp soğuk suda beklettiğiniz ka-bak çiçeklerinin yapraklarını nazikçe açarak dolma içini doldurun. Üstüne zeytinyağı, su, çok haf if tuz ve şeker ilave etiğiniz kabak çiçeklerini kısık ateşte 20 dakika pişirin. Soğuduktan sonra limon ile servis yapın.

harder than picking them. If the seeds are not taken out completely, the dish is ruined because the seeds give a bit-ter taste to the dish.

The secret of making this dish is to pick these f lowers when they are in season. You can find zucchini blos-soms in June, July and August. The dish is usually prepared with olive oil but you can use minced meat as well.Here is a recipe for stuffed zucchini blossoms from a renowned chef. Bon a petit!

Recipe: Put the zucchini blossoms in cold water after cleaning the seeds. In the mean-time, prepare the stuffing. Finely chop the tomatoes, onion, parsley, dill and mint. After rinsing them thoroughly, add them to the prewashed rice. Af-ter adding sugar, salt, black pepper and olive oil wait a while for the rice to absorb all these ingredients. Care-fully open the leaves of the zucchini blossoms that have been in the water and put in the stuffing. Pour some ol-ive oil, water and a pinch of sugar and salt over the blossoms and cook them in low heat for 20 minutes. Serve with lemon after they are cooled.

Malzemesi:- 20 – 25 adet kabak çiçeği- 1,5 su bardağı pirinç- ½ demet maydanoz- ½ demet taze nane- ½ demet dereotu- 2 – 3 orta boy domates- 2 baş kuru soğan ya da taze soğan- 1 tatlı kaşığı tuz- 1 çay kaşığı karabiber- 1 çay kaşığı toz şeker- ½ limon- 1 çay bardağı zeytinyağı

Pişirirken- Yeterince Su- Bir tutam tuz- Bir tutam şeker- 1 çorba kaşığı zeytinyağı

Ingredients: - 20 – 25 zucchini blossoms- 1, 5 cups of rice - ½ bunch of parsley - ½ bunch of fresh mint- ½ bunch of dill- 2 – 3 middle sized tomatoes- 2 onions- 1 teaspoon of salt- 1 teaspoon of black pepper- 1 teaspoon castor sugar- ½ lemon- 1 small glass of olive oil

While cooking- Enough water- A pinch of slat- 1 pinch of sugar- 1 tablespoon of olive oil

131İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 134: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

OTEL KÂYAGaziosmanpasa Blv. No: 45 35230 Çankaya / İZMİRTel: +90 232 483 97 71Faks: +90 232 483 97 [email protected]

DENİZ RESTAURANTİzmir Palas Oteli Zemin Kat Atatürk Cad. No: 188/B Alsancak / İZMİRTel: +90 232 464 44 99 Faks: +90 232 463 00 86www.denizrestaurant.com.tr

VİLLA SARAYİzmir Cad. Saray. Sk. IlıcaÇeşme / İZMİRTel: +90 232 723 02 66 Faks: +90 232 723 36 72www.villasaray-vip.comwww.viltur.com

DENİZATI HOLIDAY VILLAGEMeryemana Cad. No:19 Gümüldür / İZMİRTel: +90 232 790 91 91 www.denizati-hv.com

EGE PALASCumhuriyet Bulvarı No.210 35220 Alsancak / İZMİRTel:+ 90 232 463 90 90 Faks: +90 232 463 81 00www.egepalas.com.tr

EGEBY ET & BALIK RESTAURANT V. Kazım Dirik Cad. No.6Pasaport / İZMİRTel:+ 90 232 489 49 49 Faks: +90 232 441 18 [email protected]

Rehber / Guide

RESIDENCE BUTİK HOTELMürselpaşa Bulv. No:28 Fuar karşısı Kahramanlar / İZMİRTel: +90 0 232 441 90 90Faks: +90 232 441 60 [email protected]

KİLİM OTELAtatürk Bulvarı 35210 İZMİRTel: +90 232 484 53 40Faks: +90 232 489 50 70 [email protected]

HİLTON İZMİR Gaziosmanpaşa Blv. No:7 35210 / İZMİRTel: +90 232 497 60 60Faks: +90 232 497 60 00www.İzmir.hilton.com sales.İ[email protected]

EGEFORM CLUBKıbrıs Şehitleri Caddesi No 39/101 Mazhar Zorlu İş Merkezi Alsancak / İzmirTel : +90 232 464 47 03 0232 464 24 24www.egeformclub.com

SOLTO ALAÇATI HOTEL2.Çark Plajı Liman Mevkii Alaçatı Çeşme / İZMİRTel:+90 232 716 06 61 Faks:+90 232 716 06 [email protected]

ALTIN KAPI1444 Sok.No:9/A Alsancak / İZMİRTel: +90 232 422 27 09 Faks: +90 232 421 21 47www.altınkapi.comaltı[email protected]

MARLIGHT HOTELFevzipaşa Bulvarı 1367 Sk. No:3 Çankaya - İzmirTel:+90(232) 484 12 [email protected] www.marlightotel.com

İZMİR PALAS OTELAtatürk Bulvarı 35210 İZMİRTel: +90 232 465 00 30 Faks: +90 232 422 68 70 www.İzmirpalas.com.trinfo@İzmirpalas.com.tr

BALÇOVA TERMAL OTEL35330 Balçova / İZMİR Tel: +90 232 259 01 02Faks: +90 232 259 08 [email protected]

VERA PALAS OTEL1488 sok. No:7 Alsancak - İzmirTel:+90 232 421 1287-88Faks:+90 232 421 [email protected]

ORTY AIRPORT HOTELAdnan Menderes HavalimanıGaziemir - İzmirTel:+ 90 232 274 71 71 Faks: +90 232 274 76 15 www.ortyhotel.com

KARACA OTELNecatibey Blv. 1379 SokakNo:55 Alsancak - İZMİRTel: +90 232 489 19 40 Faks: +90 232 483 14 98www.otelkaraca.com

OĞLAKÇIOĞLU PARK BOUTİGUE HOTEL1366 Sokak No:6Çankaya - İZMİRTel: +90 232 425 33 33 Faks: +90 232 425 34 33www.parkhotelizmir.com

BİR OPTİKMilli Kütüphane Cad.(Opera karşısı) B Blok No.14/C Konak İZMİRTel: +90 232 445 45 75e-mail: [email protected]

132 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 135: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

GÜVERTE BALIK RESTAURANTFish& MeatBalıkçı Barınağı MevkiiÖzdere/İzmirTel: +90 232 797 82 84 + 90 232 797 84 36www.guverterestoran.com

İPEKSİ TATLARCumhuriyet Bulvarı 192/12 Üstay Apt. Gündoğdu Meydanı Alsancak / İZMİRTel:+ 90 232 421 5988 Faks: +90 232 464 9088 www.ipeksitatlar.com

YİĞİT GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ LTD. ŞTİ.1479 Sk. No:16 Kenet Sitesi Kat:2 Daire:7 Alsancak/İZMİRTel: 0(232) 464 99 00 (pbx)Tel: 0(232) 464 18 94 [email protected]

LA CIGALECumhuriyet Blv. No: 152 Fransız Kültür Merkezi Alsancak / İZMİRTel: +90 232 421 47 80 Faks: +90 232 464 79 [email protected]

VELİ USTA Atatürk Cad. No:212/AAlsancak / İZMİRTel:+90 232 464 27 0510 Sk. N:179/A İnciraltı/İZMİRTel:+90 232 277 77 66www.İzmirbalikpisiricisi.com

TOPÇU’NUN YERİ Restoran İşletmeleri Kazım Dirik Cad. No: 3/A-B Pasaport / İZMİRTel:+ 90 232 484 14 70 +90 232 425 90 47www.topcununyeri.com

KEDİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİAtatürk Cad. No: 386/A 35220Alsancak / İZMİRTel: +90 232 464 99 35Faks: +90 232 464 98 35info@kedikultursanat.orgwww.kedikultursanat.orgwww.kedikultursanat.com

A&A ÇİFTE KUMRULARİnciraltı Cd:49-136 Balçova/İzmirTel Plus: 0 232 259 75 85Tel Merkez: 0 232 277 91 58Fax: 0 232 277 04 [email protected]

SOLMAZ GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ Kıbrıs Şehitleri Cad. Kristal İş Merkezi No:136 K :3 Alsancak / İZMİRTel :+90 232 463 65 16 (pbx)Faks: +90 232 463 65 [email protected]

NOTTINGHAM BARGazi Kadınlar Sokağı No:13 Alsancak / İZMİRTel: +90 232 464 36 72www.nottingham.com.tr

SİMMSAR GAYRİMENKUL DeğerlendirmeYalı Caddesi No:414/1 Karşıyaka-İzmir Tel: +90 232 364 47 48Faks: +90 232 368 95 [email protected]

DİKİLİ LİMAN VE TURİZM İŞLETMELERİ TİCARET A.Ş.Atatürk Caddesi No: 11 35980 Dikili – İZMİRTel: +90 232 671 44 00Faks: +90 232 671 20 [email protected]

TAVACI RECEP USTAAtatürk Caddesi No.364 Alsancak / İZMİRTel:+90 232 444 19 78 +90 232 463 87 97Faks:+90 232 422 61 71www.tavacirecepusta.com

REMAX ORİON GAYRİMENKUL & DANIŞMANLIKMithatpaşa Cad. No:1133/Z-1Üçkuyular / İZMİRTel:+90 232 247 31 32 Faks:+90 232 247 92 [email protected]

KORDONBOYU BALIK PİŞİRİCİSİAtatürk Caddesi 196/A 1.Kordon Alsancak - İZMİRTel: +90 232 422 40 01 Tel: +90 232 422 15 90www.kordonboyu.com.tr

SEDEKO 1399 Sok. No.9 K.2 D.5 Alsancak / İZMİRTel: +90 232 465 18 00 Fax: +90 232 465 29 [email protected]

G ü m r ü k l e m eMAS

MAS GÜMRÜK MÜŞAVİRLİĞİ1471 Sokak No:45 Karabulut Apt. K:3 D:5 Alsancak - İZMİRTel:+ 90 232 463 35 93 Faks: +90 232 463 98 00 www.masgumrukleme.net

SAVAŞ YANGIN SÖNDÜRME ARAÇLARI6171 Sokak No:4/BIşıkkent - İZMİRTel:+90 232 472 17 59 Faks:+90 232 472 08 17www.savasyangin.com.tr

ABC İŞİTME CİHAZLARI SATIŞ VE UYGULAMA MERKEZİŞair Eşref Blv. 66/1-AAlsancak - İZMİRTel: +90 232 422 25 46Fax: +90 232 422 25 47www.abcisitmecihazlari.com

ÜMAY İNŞAAT1550 Sokak No:1 Doğanlar Mah. Bornova - İZMİRTel: +90 232 479 42 52 Fax: +90 232 478 01 11www.umayinsaatmalzemeleri.com

İnşaatÜmay

133İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 136: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

BULMACANIN ÇÖZÜMÜWEATHER CONDITION in İZMİR

In İzmir, while summers are hot and dry, winters are mild and rainy due to its location in Mediterranean climatic zone. The fact that mountains run perpendicular to the sea and plains edge in with threshold of the Inland Western Anatolia allows marine effects

spread through inner regions. However, physical geography differ-ences such as altitude throughout the Province, or distance from the west and the coast cause climate differences that can be assumed as

important in terms of rainfall, temperature and sun.

On the basis of the Province, annual average temperature changes between 14-18 ºC in coastal regions. While the hottest months are July (27.3 ºC) and August (27.6 ºC), the coldest months are January

(8.6 ºC) and February (9.6 ºC). In summer, temperature at the coastal regions is approximately 1-2 ºC lower in comparison with inner

regions by the effect of sea breeze. Temperature which is average 7 ºC in winter season decreases occasionally due to maritime air mass

coming from the north and the northwest.

In İzmir, significant differences are seen in rainfall distribution ac-cording to the months and seasons. Annual average rainfall amount in İzmir is 700 mm ; while more than 50 % of the annual rain falls in winter season and the 40-45 percentage falls in spring and autumn, as for 2-4 %, it falls in summer months. While number of snowy days

is not almost existed in lower regions, both number of snowy days and snow’s residence time on the ground increase in higher regions.

İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ’NE SİZ DE ABONE OLUN !

Not: Lütfen havale dekontunuzu, doldurduğunuz Abone Formu ile birlikte fax veya e-mail yoluyla gönderiniz. Abonelikle ilgili ayrıntılı bilgi için arayabilirsiniz.

....... Yıllık abonelik bedeli olan ................................ TL yi Halk Bankası Alsancak Şb. Kod.731 10260253 nolu RK Renkli Kalem Medya Yapım hesabına havale ettim.

1 YILLIK ABONELİK 60 TL

Tarih: / / 20..........ADIMA FATURA EDİNİZŞİRKET ADINA FATURA EDİNİZ

ADI SOYADI

ADRESİ

ŞEHİR ÜLKEPOSTA KODU

KURUMU GÖREVİ E-MAIL VERGİ DAİRESİ/NO

TELEFON FAX

ABONE TELEFON (0232) 463 75 40 ABONE FAX (0232) 421 92 24 E-MAİL [email protected]

Güncel / Actual

134 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 137: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

135İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Page 138: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

Fulya OMAÇ / e-mail: [email protected]

136 İZMİR Ağustos - Eylül / August - September 2012

Bulmaca / Crossword

Page 139: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI

www . t a v a c i r e c e p u s t a . c o m

Ankara Ümitköy (Merkez)Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi Alaca Atlı Caddesi Barlas City

J Blok No:1 Yenimahalle / ANKARA

Tel: 0.312 240 4000

Ankara Park VadiAnkara Park VadiDikmen Vadisi HoşgereGirişi 5. Kapı Çankaya

Tel. 0312 442 29 45

Ankara Emek8. Cadde No. 60 Emek

Tel. 0312 436 30 60

İstanbul Etilerİstanbul EtilerLavinya Sokak No. 2 Levent

Tel. 0212 280 04 24

İzmir AlsancakAtatürk Caddesi

No. 364 AlsancakTel. 0232 463 87 97

Bursa NilüferBursa NilüferOdunluk Mah. Erdoğan

Binyücel Cad. No.5/1 NilüferTel. 0224 453 44 55

Page 140: İZMİR KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ 18. SAYI