iscilerin sesi kasim 2013

16
“Kazova olayı” nedir, ne değildir... Kazova Tekstil’deki gibi işçi direnişlerinde temel motif, işçilerin alacaklarını tahsil etme kaygısıdır. Yoksa işçilerin, ne patron olma arzuları ne de işyerini patrondan daha iyi yöneteceklerini ispatlama gibi hedefleri vardır. Bu deneylerin politik önemi, patronlar olmadan da üretimin sürdürülebildiğini göstermesidir. Bu deneylerden kalkarak, kapitalist toplum içinde sosyalist üretim ilişkilerinin temellerinin atılacağı ve gelişebileceği fikri, boş hayal, ciddi politik yanılgıdır. Necdet SEÇER > 12 Burjuva Cumhuriyet 90 yılda, Marmaray bir günde yaya kaldı... Çare, işçi cumhuriyetidir! İşçilerin Sesi Marmaray, Cumhuriyet’in 90’ıncı yılına denk gelen 29 Ekim’de açıldı. Marma- ray’ın açılış törenleri ve CHP mitingleri, egemen sınıfların bölünmüşlüğünün res- mi oldu. Her iki kutlamanın ortak özelliği ise, işçiler, işsizler, kadınlar, gençler sadece destekçi olarak davetliydiler. Marmaray’ın açıldığı gün hükümet kı- dem tazminatına ilişkin resmi görüşünü taraflara iletti: Tazminat Fona devredi- lecek. Marmaray ile Kıdem Tazminatı Fonu arasında bir mantık ilişkisi var: Projenin tamamlanması için, özellikle kriz koşullarında burjuvazinin karlarının düşme eğilimini yavaşlatmak için güçlü bir mali kaynağa ihtiyaç bulunuyor. Bu kaynak, patronlardan alınmadığına göre, işçi ve emekçilerin kazanımlarından alınmaktadır. Burjuva Cumhuriyetin 90’ıncı yılında görüyoruz ki, tüm ikti- darlar işçi sınıfından alıp ulusal ve ulus- lararası sermaye sınıfına aktarmışlardır. İşçi ve emekçilerin çıkarları bu politikanın aksi yönündedir. Bunun için Burjuva cumhuriyetinin yerine “işçi ve emekçi Cumhuriyeti”ni inşa etmeliyiz. > 2 İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır “Gezi uyanıştı, sıra bilinçte” Gezi’deki tanıklıkları kaydeden Eda Yiğit, “Gezi direnişi bilinçte bir uyanma haliyse, bunu örgütlenme bilincine evriltmek gerekiyor” diyor. N. CEMAL > 8 Uçuş İşletme “İşçi Birliği” dedi Hava-İş Genel Kurulu sürecinde kilit rolü oynayacak olan Uçuş İşletme Başkanlığı delege seçiminde İşçi Birliği, işverenin ve sendikanın toplamı kadar oy aldı. > 15 ISSN: 2147-1568 Kasım 2013 / Sayı 20 Fiyatı: 1.5 TL Hazır olmadan birçok eksikle faaliyete geçirilen Marmaray’da, ilk günden sorun yaşandı. Elektrikleri kesilen Marmaray, Boğaz’ın 65 metre altında mahsur kaldı. Yolcular trenden inip yolu tünelde yürüyerek tamamlamak zorunda kaldı. Yürüyen merdivenler arıza yaptı. Tren Sirkeci’yi pas geçti... TCDD yetkilileri “aşırı yoğunluk” dedi. Ancak 1 milyon yolcu taşımak üzere inşa edilen Marmaray’ı ilk gün sadece 300 bin kişi kullanmıştı. > 11 Birleşik mücadeleden müzakereye: HDK-HDP H alkların Demokratik Kongresi (HDK), 3. Olağan Genel Ku- rulunu 26 Ekim’de tamamladı. Aradan geçen sürede somut olarak or- taya çıkan tek ürün Halkların Demo- kratik Partisi (HDP) oldu. HDK-BDP- HDP gibi üç örgütün varlığı, birbirine yakın ve benzer olmaları kafa karışık- lığını ifade ediyor. Mücadelenin yerini ikame eden örgütsel bileşim formül- lerini çağrıştırıyor. Seçimlerde AKP- CHP eksenine sıkışan siyaseti aşacak bir “üçüncü seçenek” pratikte ortaya konacak birleşik mücadeleyle olabilir; “örgütsel formüller”le değil! Bu nedenle, seçimler veya “radikal demokrasi”, “nitelikli müzakere” prog- ramlı bir siyasal parti, “sosyalizm” söy- lemiyle kendini ifade etse de, müzakere sürecinin ihtiyaçlarınca göre şekilleniyor demektir. BDP’nin misyonunu da üst- lenmeye aday bir parti, müzakere sü- recine uygun bir parti arayışı demektir. Nitekim şu bir gerçek ki, HDP Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü de olsa, Tayyip Erdoğan kongreye “başarı” dileklerini iletti ve divan bu mesajı okumamayı tercih etti. “Radikal demokrasi ve nite- likli müzakere” ile kendini sınırlayan ve mücadele örgütü olmaktan çok se- çimler ve parlamento eksenli faaliyet yürütecek bir partinin içinde yer alma- yacağız. Kürt siyasal hareketiyle, Kürt işçi ve emekçileriyle mücadele zemi- ninde birlikte yürümek istiyoruz. HDK içinde ve özellikle de emek alanında yapılacak mücadele içinde çok işimizin olduğunu biliyoruz Seyfi ADALI > 3

Upload: iscilerin-sesi

Post on 25-Mar-2016

242 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

İşçilerin Sesi gazetesinin, Kasım 2013 tarihli sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: Iscilerin sesi kasim 2013

“Kazova olayı”nedir, nedeğildir... Kazova Tekstil’deki gibi işçidirenişlerinde temel motif,işçilerin alacaklarını tahsil etmekaygısıdır. Yoksa işçilerin, nepatron olma arzuları ne de işyerinipatrondan daha iyi yönetecekleriniispatlama gibi hedefleri vardır. Budeneylerin politik önemi,patronlar olmadan da üretiminsürdürülebildiğini göstermesidir.Bu deneylerden kalkarak,kapitalist toplum içinde sosyalistüretim ilişkilerinin temellerininatılacağı ve gelişebileceği fikri,boş hayal, ciddi politik yanılgıdır.Necdet SEÇER > 12

Burjuva Cumhuriyet 90 yılda, Marmaray bir günde yaya kaldı...

Çare, işçi cumhuriyetidir!

İşçilerin Sesi

Marmaray, Cumhuriyet’in 90’ıncı yılınadenk gelen 29 Ekim’de açıldı. Marma-ray’ın açılış törenleri ve CHP mitingleri,egemen sınıfların bölünmüşlüğünün res-mi oldu. Her iki kutlamanın ortak özelliğiise, işçiler, işsizler, kadınlar, gençlersadece destekçi olarak davetliydiler.

Marmaray’ın açıldığı gün hükümet kı-dem tazminatına ilişkin resmi görüşünütaraflara iletti: Tazminat Fona devredi-lecek. Marmaray ile Kıdem TazminatıFonu arasında bir mantık ilişkisi var:Projenin tamamlanması için, özelliklekriz koşullarında burjuvazinin karlarınındüşme eğilimini yavaşlatmak için güçlübir mali kaynağa ihtiyaç bulunuyor.

Bu kaynak, patronlardan alınmadığınagöre, işçi ve emekçilerin kazanımlarındanalınmaktadır. Burjuva Cumhuriyetin90’ıncı yılında görüyoruz ki, tüm ikti-darlar işçi sınıfından alıp ulusal ve ulus-lararası sermaye sınıfına aktarmışlardır.İşçi ve emekçilerin çıkarları bu politikanınaksi yönündedir. Bunun için Burjuvacumhuriyetinin yerine “işçi ve emekçiCumhuriyeti”ni inşa etmeliyiz. > 2

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

“Gezi uyanıştı, sıra bilinçte” Gezi’deki tanıklıkları kaydeden Eda Yiğit, “Gezi direnişibilinçte bir uyanma haliyse, bunu örgütlenme bilincineevriltmek gerekiyor” diyor. N. CEMAL > 8

Uçuş İşletme “İşçi Birliği” dediHava-İş Genel Kurulu sürecinde kilit rolü oynayacak olanUçuş İşletme Başkanlığı delege seçiminde İşçi Birliği,işverenin ve sendikanın toplamı kadar oy aldı. > 15

ISSN: 2147-1568

Kasım 2013 / Sayı 20

Fiyatı: 1.5 TL

Hazır olmadan birçok eksikle faaliyete geçirilen Marmaray’da, ilk günden sorun yaşandı. Elektrikleri kesilenMarmaray, Boğaz’ın 65 metre altında mahsur kaldı. Yolcular trenden inip yolu tünelde yürüyerek tamamlamakzorunda kaldı. Yürüyen merdivenler arıza yaptı. Tren Sirkeci’yi pas geçti... TCDD yetkilileri “aşırı yoğunluk” dedi.Ancak 1 milyon yolcu taşımak üzere inşa edilen Marmaray’ı ilk gün sadece 300 bin kişi kullanmıştı. > 11

Birleşik mücadeledenmüzakereye: HDK-HDP

Halkların Demokratik Kongresi(HDK), 3. Olağan Genel Ku-rulunu 26 Ekim’de tamamladı.

Aradan geçen sürede somut olarak or-taya çıkan tek ürün Halkların Demo-kratik Partisi (HDP) oldu. HDK-BDP-HDP gibi üç örgütün varlığı, birbirineyakın ve benzer olmaları kafa karışık-lığını ifade ediyor. Mücadelenin yeriniikame eden örgütsel bileşim formül-lerini çağrıştırıyor. Seçimlerde AKP-CHP eksenine sıkışan siyaseti aşacakbir “üçüncü seçenek” pratikte ortaya

konacak birleşik mücadeleyle olabilir;“örgütsel formüller”le değil!

Bu nedenle, seçimler veya “radikaldemokrasi”, “nitelikli müzakere” prog-ramlı bir siyasal parti, “sosyalizm” söy-lemiyle kendini ifade etse de, müzakeresürecinin ihtiyaçlarınca göre şekilleniyordemektir. BDP’nin misyonunu da üst-lenmeye aday bir parti, müzakere sü-recine uygun bir parti arayışı demektir.Nitekim şu bir gerçek ki, HDP GenelBaşkanı Ertuğrul Kürkçü de olsa, TayyipErdoğan kongreye “başarı” dileklerini

iletti ve divan bu mesajı okumamayıtercih etti. “Radikal demokrasi ve nite-likli müzakere” ile kendini sınırlayanve mücadele örgütü olmaktan çok se-çimler ve parlamento eksenli faaliyetyürütecek bir partinin içinde yer alma-yacağız. Kürt siyasal hareketiyle, Kürtişçi ve emekçileriyle mücadele zemi-ninde birlikte yürümek istiyoruz. HDKiçinde ve özellikle de emek alanındayapılacak mücadele içinde çok işimizinolduğunu biliyoruzSeyfi ADALI > 3

Page 2: Iscilerin sesi kasim 2013

Çare, işçi veemekçicumhuriyetidir!Asya-Avrupa kıtalarını deniz altından birbirinebağlayan tünel ve raylı sistem, bilinen adıylaMarmaray; Cumhuriyet’in 90’ıncı yılına denkgelen 29 Ekim’de açıldı. “Osmanlıhükümdarlarının hayalini” de süsleyen buproje, basitçe bir ulaşım planı değil. Kanalİstanbul, 3. Köprü gibi, Başbakan TayyipErdoğan’ın ve temsil ettiği egemen sınıfların“kudretini” güç ve iktidarını, şehir, konut,ulaşım vb yatırım planlarını ifade ediyor.

Bu projeler aynı zamanda uluslararasısermayeyle işbirliği ile gerçekleşiyor. Teknik bilgi,mühendislik hizmetleri onlardan! Gelin güveyolmak, Türkiye burjuvazisinden! Bu nedenle,Marmaray’ın açılışı, uluslararası gösteriyedönüştürülmüştür. Ülke içine verilen mesaj ise,“Bu Tayyip neymiş be” kıvamında oldu.

Ancak sakil ve aciz bir manzara ortaya çıktı:Somali Cumhurbaşkanının Tayyip Erdoğan ileAbdullah Gül arasına sıkışmış fotoğrafı bunun birörneği oldu. İktidardaki egemen sınıf bloğununJaponya’dan Afrika’ya ve oradan Romanya’yauzanan davetlileri, ekonomik ve siyasi ilişkizenginliğini, berbat bir şark kurnazlığı ilegöstermeyi amaçlıyor. Onlarca ülkeden davetedilen bakanlar şan, şöhret ve dini tören, inşaat,para ve iktidar için çağrıldı!

Yandaş basının “asrın projesi” olarak sunduğuMarmaray’ın maliyeti 8 milyar (katrilyon) lira.Bu para Türkiye’nin bir yıllık sağlıkharcamasının sekizde biri kadar. Yani büyük birpara ve zenginlik ifadesi.

Hal böyleyken bu paranın gerçek sahibi, nehükümet ne de sermaye: Paranın gerçek sahibiemekçiler, ama onların halini soran yok. SadeceMarmaray’ın inşaatında bile, asgari ücretletaşeron firmalarda çalışan işçilerin alınterine elkonulma süreci anlatılmadan, hikayetamamlanabilir mi? Burjuvazinin kendi çıkarlarıiçin kullandığı tüm zenginliklerin kaynağında işçisınıfından çalınmış alınteri, ekonomik ve sosyalhakları var.

29 Ekim’e denk getirilen Marmaray’ın açılıştörenleri ve İstanbul’daki Cumhuriyet Bayramıkutlamaları ile CHP liderliğinde Ankara’daTandoğan, İzmir’de Gündoğdu Meydanlarındadüzenlenen mitingler, egemen sınıflarınbölünmüşlüğünün resmi oldu. Her ikiCumhuriyet kutlamasının ortak özelliği ise,kutlamalara işçiler, işsizler, kadınlar, gençlersadece destekçi olarak davetliydiler; talepleri

hiç sorulmadı; insan yerine konmadılar.

İşçi sınıfının sırtından oluşturulan bütçekaynakları AKP ve burjuvazisi için basit biryatırım fonudur. Bu yüzden, işçi sınıfınınçalışma ve yaşam koşulları; ücretler ve sosyalhakları geriledikçe, sermaye sınıfının elindekiekonomik güç de büyür, zenginleşir. Bütçedeveya fonlarda biriken kaynaklar ise, işçisınıfının geleceğini ilgilendiren yatırımlaradeğil, sermayenin ihtiyaçlarına yönelikkullanılır.

Marmaray Projesiyle Kıdem TazminatıFonunun kurulması arasında bir mantık ilişkisivar: Projenin tamamlanması için, paraya; paraiçinse, işçilerin kazanılmış haklarından biri olankıdem tazminatı hakkına el konulmasına gerekvar! Sermaye ve iktidar, kendi geleceklerinigüvence altına alabilmek için, ileri sürdükleri“çılgın” projeler de dahil, her yatırıma;sermayeye teşvike ve kredi için bulunacakkaynak, işçi sınıfın alınterine el konularak eldeedilmektedir.

Sermaye sınıfı, işçi sınıfına ödemek zorundaolduğu kıdem tazminatını ödememek için, Fonoluşturmayı planlamaktadır. Bu Fon, işçinintazminat hakkını üçte iki oranındakaybetmesini içeriyor. Özellikle de ekonomikkriz koşullarında, sermayenin ve hükümetinkendi geleceklerini ilgilendiren büyük projelerde dâhil, burjuvazinin karlarının düşmeeğilimini yavaşlatmak için güçlü bir malikaynağa ihtiyaç var. Bu kaynak, patronlardanalınmadığına göre, işçi ve emekçilerinkazanımlarından alınmaktadır.

Burjuva Cumhuriyetin 90’ıncı yılındagörüyoruz ki, AKP dâhil tüm iktidarlar işçisınıfından alıp ulusal ve uluslararası sermayesınıfına aktarmışlardır. Bu nedenle de işçi sınıfıkaybettikçe, burjuvazi zenginleşmiştir. Busistemi güvence altına alan siyasal rejimin adıburjuva cumhuriyetidir.

İşçi ve emekçilerin çıkarları ise, bu politikanıntam tersi yönündedir: Patronlardan alıp işçilerevermek gerekir. Ve bunun için sistemi ters yüzetmeliyiz. Burjuva cumhuriyetinin yerine “işçive emekçi Cumhuriyeti”ni inşa etmeliyiz.Kaynaklar, çılgın projeler için değil, işsizliğeçözüm için kullanılmalı. İşte o zaman,“gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde açyatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri”neulaşabiliriz!

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi EseriOlacaktır İşçilerin SesiAylık Süreli Siyasi YayınTarih: Kasım 2013 Sayı: 20Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad.Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. SarıoğluSorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. TulumbacıAsım Sok. Korular İş Hanı No: 48/2Kadıköy - İstanbulWeb: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Biz kimiz? Ne istiyoruz?Ne için mücadeleediyoruz?Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı vecinsiyetçi zorbalığa dayanıyor. Kapitalizminsanlık için son çıkış yolu olamaz.İnsanlığın kurtuluşu, sömürü ve baskıdan;ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı,bu da komünizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısabir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin veKüba'da daha en başından itibaren "işçisınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar,işçi sınıfının çıkarlarından uzak,bürokratik ve yozlaşmış rejim deneyimleriolmuştur. Bu rejimlerle "işçidemokrasisinin" ve "komünizmin"doğrudan ilgisi yoktur. Komünizm, işçisınıfı ideolojisidir; onun tarafından vedünya seviyesinde inşa edilebilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığınkurtuluşu olan komünizmi, kadın veerkeklerin her türlü sömürü, ezme-ezilmeilişkisinden; ayrımcı uygulamadan,yabancılaşmadan kurtuluşu olarak anlar.Kürt ulusunun kendi kaderlerini tayinhakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete,meclise, mahkemelere, orduya ve polisekarşı tutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikalarındevletten ve sermayeden bağımsız,demokratik, şeffaf olmalarını savunur.İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarınakarşı mücadele eder. Sendikaların yenidenve tabandan gelişecek işçi hareketi eliylebirer işçilerin öz örgütü haline gelmesi içinçalışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfınınekonomik ve demokratik hakları gibi,siyasi hakları ve iktidarı için demücadeleyi zorunlu sayar. Tüm işçilerin,emekçilerin, yoksulların öz çıkarlarınısavunacak Enternasyonalist Komünist birişçi partisinin inşasını amaçlar. Bu aynızamanda uluslararası işçi sınıfının partisiolacak olan yeni bir KomünistEnternasyonalin inşası demektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’ningeleneğine bağlıdır; EnternasyonalistKomünisttir.

2 İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 3: Iscilerin sesi kasim 2013

3Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Birleşik mücadeledenmüzakereye: HDK-HDP

Halkların Demokratik Kon-gresi (HDK), 3. OlağanGenel Kurulunu 26Ekim’de tamamladı. Ara-

dan geçen sürede somut olarak ortayaçıkan tek ürün Halkların DemokratikPartisi (HDP) oldu. HDK parti kurmaküzere tasarlanmış bir model olmasa da,bir partinin kurulmasına yol açan ge-lişmelerin zemini oldu. HDP, Kürt si-yasal hareketinin ihtiyaçları doğrultu-sunda karşımıza çıktı. HDK bileşenleride, çoğunlukla parti kararına uydu.

Aşağıdan harekete, yerellere önemveren yeni bir yönelişi temsil edenHDK, “tepeden” karar alma süreçlerininkurbanı oldu. Tabanın karar alma sü-reçlerinde belki de en az etkili olduğubir deneyim oldu.

HDK, kuruluş felsefesinden ayrıldıHDK’nin başarı ve başarısızlığı tar-

tışılabilir. Ancak “tutarlı” olmadı. Kon-gre modeli, yerellere dayanan ve yerelörgütlenme pratiği olan kitlesel bir ha-reketlerin merkezi adresi olma hedefineulaşamadı. Sosyalist siyasal kurumlarınittifakı oldu ve Kürt siyasal hareketininuzak durduğu bir seyir izledi.

Aşağıdan hareketi uzağında kaldı-ğını, Gezi İsyanı sırasında gördük. Geziİsyanında HDK bileşenleri ayrı ayrıyer aldılar. Hatta BDP’nin alanda yeralışı, kamuoyunca çok daha net görüldüve ilgi çekti.

HDK, Türkiye sosyalist hareketiyleKürt siyasal hareketi arasındaki ko-pukluğu ve açı farkını gidermek, çeşitlialanlardaki mücadele birikimlerini birçatı altında ama toplayarak, birleşikbir siyasal kuvvetin oluşturulması içinparti formatı dışında Kongre perspek-tifiyle tasarlanmıştı. Dağınık biçimdedevam eden mücadelelerin (sağlık hakkımücadelesi, HES’lere karşı mücadele,kentsel dönüşüme karşı mücadele, ana-dili hakkı için mücadele, zorunlu dinderslerine karşı mücadele vb.) birleş-tirmek üzere daha önce de denenmişve başarılamamış Parti (Çatı Partisi gi-rişimi) biçimi yerine, Kongre modeliönerilmiş ve kabul edilmişti. KongreParti’den daha kapsayıcı ve geniş, buanlamda daha ileri bir örgütlenme mo-deli olarak takdim edilmişti.

İki yıllık süreç içinde, HDK felse-fesine uygun bir deneyimi en alt düzeydebile yaşanamadı; siyasi yapılar da yanyana gelmeyi başaramadı. Birleşik ha-reketi oluşturmadan ve bu deneyimlerinyaşanması için gereken enerji ve siyasalağırlık ortaya konmadan, yöneliş de-ğiştirildi. HDP’nin öne çıkmasıyla bir-likte, HDK daha da kadük kaldı. Ka-muoyunun ilgisi HDP’ye döndü.

HDK ve HDP, tamamen Kürt siyasalhareketinin iradesiyle kuruldu ve herzaman Kürt hareketiyle dayanışma için-de olan irili ufaklı sosyalist örgütlerikapsadı. Sosyalist solun mevcut bile-şenlerinin büyük bölümünü bir arayagetiremedi; seçim Bloklarına katılanbileşenlerinin tümünü de içermedi.HDP ise, HDK bileşenlerinin azalarakkuruldu: İşçilerin Sesi, Kaldıraç, Mark-sist Tutum, Söz ve Eylem, Partizangibi dergi çevreleri HDK içinde olmaklabirlikte HDP içinde yer almıyorlar.

HDP: Müzakere partisi mi olacak?27 Ekim’de gerçekleşen HDP 1.

Olağanüstü Kongresindeki siyasal at-mosfer, yeni partinin seçim partisi ol-maktan çok, “sosyalistlerle Kürt siyasal

hareketinin Türkiye ölçeğinde birleşiksol partisi” olarak karşımıza çıktı. Geçicibir seçim partisinden çok, HDK’nınsolunda kalan “sosyalist parti” izlenimiverdi. Oysaki HDK içinde sosyalizmdenneredeyse hiç bahsedilmezken; sosya-lizm vurgusu yapılmazken, HDP kon-gresinde “Yaşasın Devrim ve Sosya-lizm” sloganları atıldı.

Sırrı Süreyya Önder, HDP hakkındabasına verdiği bir demeçte “Hedefle-diğimiz şey tam bir Türkiye partisi ol-mak. Sol, sosyalist, yüzü sola dönükama bir kitle partisi olma hasebiyle,her türlü inancın ve anti faşist, antiemperyalist bütün yapıların kendisinetemsiliyet bulabileceği bir özgüven ileyaklaşacağız sürece. Bu projeyi çokönemsiyoruz her şeyin en iyisini bil-miyoruz. Henüz el yordamı ile keşifetmeye çalıştığımız şeyler var. Bütünarkadaşlardan öneri ve eleştirilerinibekliyoruz” diyor.

Abdullah Öcalan “HDP oluşumumücadele tarihimizde Haki Karer'inşahadetinden sonra aldığımız partileşmekararı kadar tarihsel öneme sahiptir.HDP ortak demokrasi mücadelemizdeönemli bir tarihsel sapağı işaret etmek-tedir” demektedir.

Kongrenin Divan Başkanı TuncerBakırhan, “Mustafa Suphilerden, İb-rahim Kaypakkayalara…” diyerek baş-layan konuşmasında, neredeyse seçim-lerden hiç söz etmedi.

HDK-BDP-HDP gibi üç örgütünvarlığı, birbirine yakın ve benzer ol-maları kafa karışıklığını ifade ediyor;ya da aşırı bir pragmatizmi. Mücade-lenin yerini ikame eden örgütsel bileşimformüllerini çağrıştırıyor. Fiili müca-delenin, toplumsal hareketin örgütlen-mediği zeminde HDP yerel seçimlerdeAKP-CHP eksenine sıkışan siyasetiaşacak bir “üçüncü seçenek” pratikteortaya konacak birleşik mücadeleyleolabilir; “örgütsel formüller”le değil!

Bu nedenle, seçimler veya “radikaldemokrasi”, “nitelikli müzakere” prog-ramlı bir siyasal parti, “sosyalizm” söy-lemiyle kendini ifade etse de, müzakeresürecinin ihtiyaçlarınca göre şekilleniyordemektir. BDP’nin misyonunu da üst-lenmeye aday bir parti, müzakere süre-cine uygun bir parti arayışı demektir.Nitekim şu bir gerçek ki, HDP GenelBaşkanı Ertuğrul Kürkçü de olsa, TayyipErdoğan kongreye “başarı” dilekleriniiletti ve divan bu mesajı okumamayıtercih etti.

“Radikal demokrasi ve nitelikli mü-zakere” ile kendini sınırlayan ve mü-cadele örgütü olmaktan çok seçimlerve parlamento eksenli faaliyet yürütecekbir partinin içinde yer almayacağız.Kürt siyasal hareketiyle, Kürt işçi veemekçileriyle mücadele zemininde bir-likte yürümek istiyoruz. HDK içindeve özellikle de emek alanında yapılacakmücadele içinde çok işimizin olduğunubiliyoruz. qSeyfi ADALI

“Radikal demokrasi ve nitelikli müzakere” ile kendini sınırlayan ve mücadele örgütü olmaktan çok seçimler veparlamento eksenli faaliyet yürütecek bir partinin içinde yer almayacağız.

Page 4: Iscilerin sesi kasim 2013

4

Pilotlar kurtuldu amaAKP’nin yüzü açığa çıktıAKP iktidarı, pilotların serbest bırakılmasını kendi başarısıymış gibi göstererek, olaydaki siyasisorumluluğunun ve iflas eden Suriye politikasının üstünü örtmeye çalışıyor.

9Ağustos’ta Lübnan’da kaçırılan 2THY pilotu, Murat Akpınar veMurat Ağca, 19 Ekim’de serbest

bırakıldı. Pilotları kaçıranların serbestbırakma koşulu, Suriye’de Esad rejiminekarşı savaşan gruplarca, 14 Mayıs 2012tarihinde İran’dan dönerken kaçırılan,içinde Hizbullah üyelerinin de olduğutahmin edilen, Şii hacıların serbest bıra-kılmasıydı. Öyle de oldu.

Kaçırma olayının, Suriye’de sürensavaşın bir devamı ve uzantısı olduğugörülüyor. Rehineler, Suriye savaşındadoğrudan veya vekâleten yer alan ülkeve örgütlerin birbirleri üzerinde baskıkurmak için kullandıkları bir araca dö-nüşüyor. Yerli ve uluslararası basında,Suriye iç savaşında, her devletin kontrolettiği bir çetenin olduğu yazılıp, çiziliyor.

Niye ABD ya da bir başka ülke değilde, Türk pilotları kaçırılıyor? Bunun ne-deni, Türkiye’nin Suriye’de süren savaşınbir tarafı haline gelmesi, AKP iktidarınınSuriye muhalefetine her türden lojistikdesteği sunması ve sınırlarını saldırı üssüolarak kullandırmasında aranmalıdır.Lübnanlı hacıların kaçırılması, Halep ci-varında Türkiye sınırına yakın bir yer

olan Azaz kasabasında gerçekleşiyor.Eylemciler, Lübnanlı hacıları, Esad reji-mini destekleyen Şii mezhebinden ol-dukları için kaçırdıklarını açıklıyorlar.Kaçırılmayı izleyen süreçte, Suriye’yeyönelik emperyalist müdahaleyi yönetenbatılı emperyalist merkezler ve bölgedekiişbirlikçi ülkelerin hükümetleri, Hizbul-lah’ı, Esad’ın yanında savaşa katıldığıiçin eleştiriyor ve güçlerini Suriye’den

geri çekmesini istiyor. Buna ilişkin ha-berler, ulusal ve uluslararası medyadabir dönem çokça yer aldı.

Suriye’de süren savaşta Esad’ın ya-nında yer alan ve savaşan Hizbullah, Şiihacıların kaçırılmasından Suriye’ye karşısavaşan rejim muhaliflerini, ÖSO’yu so-rumlu tutuyor. Suriye muhalefetini des-teklediği, sınırlarını Suriye’ye karşı kul-landırdığı için de, Türkiye’yi eleştiriyor.

Hacıların kaçırıldığı bölgenin Türkiyeile ilişkili grupların denetiminde olduğu;bu yüzden Türkiye’nin olayda sorumlu-luğu bulunduğu öne sürülüyor. Türk pi-lotları da bu yüzden hacılarla takas edil-mek üzere, pazarlık unsuru olarak, kaçı-rılıyor. Hacıların aileleri Beyrut’ta kiTürk elçiliği önünde protesto gösterisiyapıyor. Gelinen noktada pilotların ev-lerine sağ salim dönmüş olmaları sevin-dirici bir gelişmedir. Ne var ki pilotlarınserbest bırakılması, Ortadoğu ve Suriyecoğrafyasında, Türkiye’nin rahatlamasınayol açmıyor. Aksine yanlış dış politikatercihleri yüzünden batağa saplandığınave yalnızlaştığına işaret ediyor.

İki Türk pilotu ile 9 Lübnanlı rehineninkarşılıklı serbest bırakılması için yürütülenmekik diplomasisinde, kilit rolü Katar,İran ve Lübnan’ın üstlendiği açığa çıkıyor.AKP iktidarının pilotların serbest bıra-kılmasını kendi başarısıymış gibi gös-termesi ve pilotların dönüşünü zaferhavası içinde kutlamasını, olaydaki siyasisorumluluğunun ve iflas eden Suriye po-litikasının üstünü örtme telaşına bağlamakgerekir. qMustafa EKER

Utku Kalı davası AKP’yi vurabilir

Reyhanlı saldırısına ilişkin istih-barat belgelerini Redhack’e sız-dırdığı iddiası ile tutuklanan er

Utku Kalı, Askeri Mahkemenin görev-sizlik kararı vermesi üzerine, Samsun’dakiÖzel Yetkili 3.Ağır Ceza Mahkemesindeyargılanmaya başladı. Utku Kalı’nın avu-katı, Kalı gözaltındayken de, Redhack’inReyhanlı saldırısı hakkında bilgi vermeyedevam ettiğini, dolayısıyla bilgi ve belgeyisızdıranın müvekkili olamayacağını, Ka-lı’ya işkence yapıldığını, intiharın eşiğinegetirildiğini ifade ediyor. Avukat, “bubelgeler gerçekse, saldırı önceden bili-niyorsa, sanık sandalyesinde o zamanUtku değil, bu saldırıyı önceden bilip deönlemeyenlerin oturması gerektiğini”söylüyor.

Bir milletvekilinin konu ile ilgili İç-işleri Bakanına verdiği soru önergesineBakan Muammer Güler, “belgelerin doğ-ruluğu teyit edilmemiş istihbari bilgiler

olduğu” cevabını veriyor. Belgenin varlığıve gerçekliği kabul ediliyor ki, er UtkuKalı belgeyi sızdırdığı iddiası ile suçla-nıyor ve tutuklanıyor. Ama aynı belgegüvenlik güçleri tarafından değerlendir-meye alınmıyor. Aynen Hrant Dink ci-nayetinde olduğu gibi, önceden bilin-mesine karşın saldırı gerçekleşiyor. Bugerçeğe karşın olayda istihbarat zaafıbulunduğu iddia ediliyor.

Reyhanlı saldırısı savaşisteyenlere hizmet etmiştirReyhanlı da tetiği kimin çektiği,

hangi örgütün taşeronluk yaptığı kadarve hatta daha fazla, eylemin kime vehangi politikalara hizmet ettiği önemlidir.Faili de orada aramak gerekir. Bu eylem,barışa karşı olan, savaşı daha da yaymakve derinleştirmek isteyen güçlerin poli-tikaları ile örtüşmektedir ABD ve Rus-ya’nın sorunu müzakere yolu ile çözme

konusunda anlaşması, varlık nedeni sa-vaşın sürmesi olan çeteleri, El Kaideciörgütleri tedirgin etmişti. Bu çetelerinsözcülerinden birisi, olayı sıcağı sıcağınaÜlke TV’de değerlendirmiş, “insan kay-bının bu kadar çok olmasının, BaşbakanErdoğan’ın Mayıs ayı ortalarında ya-pacağı ABD gezisinde elini güçlendi-receğini” söyleyerek eylemin kiminişine yarayacağını itiraf etmişti.

El Kaideye bağlı Irak ve Şam İslamDevleti (IŞİD) örgütü Reyhanlı saldırısınıüstlenmiş, Türkiye’nin sınır kapılarınıaçmaması halinde, Ankara ve İstanbul’dasaldırılar düzenleyeceğini açıklamıştı.Milliyet gazetesinden Tolga Şardan’ınhaberine göre, Jandarma Genel Komu-tanlığı, İçişleri Bakanlığı’na önemli bil-gilerin yer aldığı bir istihbarat değerlen-dirmesi gönderdi. Kurban Bayramı tati-linden hemen önce “gizli” yazıyı EmniyetGenel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Baş-

kanlığı’na gönderen Jandarma Genel Ko-mutanlığı, El Kaide’yle bağlantılı olarakSuriye’nin Rakka kentinde faaliyetleriniyürüten Irak Şam İslam Devleti adlı ra-dikal dinci grupla ilgili bilgiler aktardı.Aynı zamanda “Devleti İslam” olarakda adlandırılan grubun, Türkiye’de eylemyapmayı planladığı ve söz konusu ey-lemler için 10 bombalı araç hazırlandığınınbelirlendiğini bildirdi.

Reyhanlı saldırısı her kim yapmışolursa olsun, bu bir istihbarat zaafı değil,Suriye’ye karşı izlenen yanlış savaş po-litikalarının sonucudur. Dolayısıyla Rey-hanlı olayı, istihbarat zaafı denilip, ruhsağlığı bozulan(!) bir erin üstüne yıkılarak,saldırıyı IŞİD’in üstlenmesine ve Türki-ye’yi yeni saldırılarla tehdit etmesinekarşın, saldırı onların değil, Suriye reji-minin ve Acilciler’in işi diyerek, olaygeçiştirilemez. qMustafa EKER

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 5: Iscilerin sesi kasim 2013

5

Kürt dinamiğini Rojavadevrimi temsil ediyorKürt hareketinin temel siyasi hedefi, hükümeti siyasi müzakerelere oturtup, Kürt sorununun çözümününönünü açmak olurken, Rojava’da Kürtler bir devrim gerçekleştiriyor.

Suriye’de rejim güçleri ile mu-halifler arasında silahlı çatış-malar başladığında, Kürtlerinadı bile geçmiyordu. Bölgesel

ve uluslar arası güçler bu mücadeledeKürtleri hesaba katmıyordu. Çünkü Kürt-ler, yaşam alanları itibarıyla, ülkenin ku-zeyinde, Arap yerleşim bölgeleriyle çevriliolarak, adacıklar biçiminde dağılmış,nüfusları az ve politik olarak öne çık-mamış bir topluluktu. Kürtlerin ulusalbilinçlenme süreci, bu güçlerin gözündenkaçıyordu. Gerek kuzeyde PKK’nin ver-diği mücadele gerekse güneyde Kürtlerinbir statüye kavuşması, Suriye Kürtlerindebir ulusal bilinç sıçraması yaratmıştı.2004 Qamışlo ayaklanması, aslında bugerçeği açığa çıkarmıştı.

Bu bilinç düzeyi, Suriye iç savaşısırasında alınan politik tavırda da ken-disini gösterdi. Kürtler, çatışan taraf-lardan bağımsız olarak kendilerini ör-gütlediler. Ayrıca bu iç savaşta, “kurda,kuşa yem olmamak için” hızla silahla-narak, silahlı bir örgüt yarattılar. Mu-halifler, esas olarak, Özgür Suriye Or-dusu (ÖSO) çatısı altında rejimi yıkmakiçin savaşırken, Kürtler fazla bir çatışmaolmaksızın, yaşadıkları bölgelerin de-netimini rejim güçlerinden aldılar. Busüreçte öne çıkan örgüt, PKK ile ideo-lojik yakınlığı bulunan, PYD idi. Kürt-lerin silahlı gücü YPG de, esas olarak,bu partinin denetimindeydi.

Kürtlerin, beklenmedik şekilde, ya-şadıkları bölgede siyasi ve askeri de-netimi ele geçirmeleri, başta Türkiyeolmak üzere, birçok gücü tedirgin etti.Türkiye devleti ve siyasi iktidar Kürt-lerin başarısını hazmedemedi. Bir yan-dan Kürtler üzerinde siyasi baskı veaskeri tehdit uygularken diğer yandanKürtlerin yaşadığı bölgeyi denetimaltına almak isteyen El Kaide uzantısıİslamcı güçlere her türlü desteği verdi.Bunun üzerine, Kürtlerin yaşadığı bölge(Rojava) de dâhil olmak üzere, Suri-ye’nin kuzeyinde bir devlet kurmakisteyen El Nusra ve Irak Şam İslamDevleti (IŞİD) unsurlarıyla Kürtler ara-sında çatışmalar şiddetlendi. Bu süreçteKürtler yeni başarılar elde ederek, Cey-lanpınar ile Serekaniye (Resul El Ayn)arasındaki sınır kapısının denetiminiele geçirdiler. Afrin bölgesinde, El Kai-decilerin saldırılarını püskürttüler. Halen

sürmekte olan çatışmalarda, PYD EşBaşkanı Salih Müslim’in oğlu da ha-yatını kaybetti. Salih Müslim, yaptığıaçıklamada, “Oğlum Türkiye’nin kur-şunuyla öldürüldü” derken, Kürtleresaldıran radikal İslâmcıların arkasındakigücü işaret ediyordu.

Rojava’ya her taraftan ambargo uygulanıyorRojava Kürtlerinin PYD öncülüğün-

deki siyasi ve askeri başarısının görülmekistenmemesi ve bu partiye dönük olarak,sınırlı politik temaslar dışında, tam birtecrit uygulanmasının ardında, bu partininbağımsız politikası yatıyor. Gerek batılıemperyalistler gerekse Irak Kürt Yöne-timi dâhil, bölgesel güçler, Kürtlerinrejim muhaliflerine eklemlenmesini, on-ların askeri haline gelmelerini istiyorlar.PYD ve Rojava Kürtleri ise kendi ulusalçıkarlarını temel aldıklarından ve rejimile muhaliflerin Kürtlere yaklaşımındabir farklılık görmediklerinden, bu baskıyakarşı direniyorlar. Muhalifler, Kürtleredönük politikalarının belirlenmesini,Baas rejiminin yıkılması sonrasına er-telerken, bugünkü yaklaşımlarıyla daKürtlere güven vermiyorlar. PYD veKürtler bağımsız bir politika izleyipüçüncü tarafı oluşturarak, Irak Kürdis-tanı’na benzer bir otonomi talep ettikleriiçin, bu güçlerce rejim işbirlikçisi ilanediliyor.

Rojava Kürtleri ve PYD, Kasımayında Cenevre’de yapılması planlananSuriye Barış Konferansına, Kürt YüksekKonseyi çatısı altında, bağımsız birheyet ile katılmak isterken, Irak BölgeselKürt Yönetiminin uzantısı ve emper-yalistlerin işbirlikçisi olan Kürt partiler,Suriye Ulusal Konseyinin eteklerineyapışarak Cenevre’ye gitmeye çalışıyor.Bu da, gerek uluslar arası gerekse böl-gesel güçlerin Rojava Kürtlerini bölerek,orada işbirlikçi bir siyasi blok yaratmaçabalarını sürdürdüklerini gösteriyor.İşbirlikçi güçlerin Rojava’da kayda de-ğer bir siyasi etkileri olmasa da, bunlardış güçlerin desteğiyle ülkede güç ka-zanmaya çalışıyor.

Rojava Kürtleri kuşatılmışlığı parçalıyor Türkiye, sınır kapılarında, insani

yardımlara bile sınırlı ve zoraki geçişhakkı tanımasının yanı sıra, şimdi desınıra duvar örüyor. Geçtiğimiz yüzyılınbaşında, emperyalistlerin, Kürtleri, dörtayrı ulusal devletin siyasi sınırlarınahapsederek bölmesi yetmezmiş gibi,bu yüzyılın başında da Kürtlerin arasınafiziki engeller dikiliyor. Yeni bir “BerlinDuvarı” inşa ediliyor.

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ise,hem işbirlikçi politikalara rağbet et-memelerinden hem de PYD vasıtasıyla,PKK’nin Rojava’daki siyasi etkinliğinin

artmasından rahatsızlık duyarak, Rojavaile arasındaki Samelka sınır kapısınıkapatıyor. Bu kapıdan insani yardımlarabile ambargo uygulamakla kalmıyor,PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in sınırkapısından geçerek, Güney Kürdistan’agirmesine izin vermiyor.

Buna karşılık, bugüne kadar tümkazanımlarını “tırnaklarıyla kazıyarak”,kendi öz güçleriyle elde eden RojavaKürtleri, zaferlerine bir yenisini ekle-yerek, bu kuşatılmışlığı parçalamaküzere dev bir adım atıyor. El Kaideciunsurları yenilgiye uğratarak, Irak’ınMusul Bölgesi ile aralarındaki Til Koçersınır kapısının denetimini ele geçiriyor.Böylece Irak ile coğrafi, Irak’ın Şiiyönetimi ile siyasi bağ kurarak, hemsiyasi hem de fiziksel tecrit edilmişliğineson veriyor. Siyasi ve askeri açıdanönünü açıyor, geleceğe daha umutlabakar hale geliyor.

Güney Kürdistan Yönetimi, ekono-mik gelişmesini ve siyasi statüsünükoruyup ilerletmeyi batılı emperyalistlerile Türkiye’nin dümen suyunda yürü-teceği politikalara bağlamışken, kuzeydeKürt hareketinin temel siyasi hedefi,hükümeti siyasi müzakerelere oturtup,Kürt sorununun çözümünün önünü aç-mak olurken, Kürdistan’ın en küçükparçası olan Rojava’da Kürtler bir dev-rim gerçekleştiriyor. qAykut ÖZER

2013’ün ilkaylarında Rojavabölgesinde binlerceKürt öğrenci Kürtçeeğitim hakkı içingösteri düzenlediler.2004 yılındaayaklanmanınbaşladığı Qamışlokenti de bugösterilerinmerkezlerindenbiriydi.

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 6: Iscilerin sesi kasim 2013

6

‘Esad’ın gitmesi, 2 milyonAlevi’nin ölmesi demek’

Rojava’da Hilmi Hacaloğlu’naözel röportaj veren PYD Eş Baş-kanı Salih Müslim, Suriye’de

Esad’sız bir denklemde çözümün zor ol-duğunu söyledi. Müslim, ‘Esad’sız birçözüm demek 2 milyon Alevi’nin öldü-rülmesi demek anlamına geliyor’ dedi.

Cenevre’ye Suriye Ulusal Koalisyonuolarak değil bağımsız Kürt insiyatifiolarak katılmak istediklerini söyleyenPYD Eşbaşkanı Salih Müslim Türkiye’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerinbunu engellemek istediğini iddia etti.Müslim, ‘Onların hesapları başka, Kürtlerhep başkalarının askerleri olmuştur amaKürtler bundan sonra sürede biz kendiçıkarlarımızın askerleri olacağız diyeöne sürünce bunlar şaşırdı’ dedi.

‘Esadla işbirliği yapmıyoruz’Esad’sız bir çözümün iki yıl önce

gerçekleştirilebileceğini ancak bugünartık imkansız olduğunu söyleyen PYDlideri, ‘tüm Aleviler artık Esad’ın ar-kasında, bunda ısrar ülkedeki 2 milyonAlevi’nin öldürülmesi demektir’ diyekonuştu. Salih Müslim ‘Esad rejimiyleişbirliği yapıyor musunuz?’ şeklindekisoruya ise ‘Hayır hiçbir zaman. Bunusöyleyen bizim rejimle savaşta şehitdüşen kardeşlerimize saygısı azdır. Biz2004 Serhildanı’ndan (ayaklanma) berirejimle çatışıyoruz. Onlarla hiçbir nok-tamız yok. Çünkü onlar Kürt kimliğini

tanımıyor. Ama diğerleri onlardan dakötü’ yanıtını verdi.

Müslim’in “diğerleri” dediği radikalİslamcı görüşleri savunan Selefiler. PYDliderine göre, Cephet’ül Nusra ve IrakŞam İslam Devleti adındaki selefi ör-gütler Türkiye tarafından destekleniyor.Kilis kapısında kapsısından geçen 400Selefi’nin Azaz kentinde kendileriylesavaştığını savunan Müslim, “Sayın yet-kililer ‘sadece size ve bize değil tümOrtadoğu için tehlikelidir’ dediler. Bugerçektir. Biz onları destekleyen 20 ku-ruluşun listesini Türkiye’ye verdik. Al-manya’dan bir haftadan 120 kişi İngil-tere’den 180 kişi geldi. Bunları durdur-

mak gerekiyor ama kendileri herhangibir şey yapmadılar’ dedi.

Salih Müslim, Hilmi Hacaloğlu’nun‘Kürtlerin bundan sonra Suriye tahayyülünedir?’ sorusuna ise şöyle yanıt verdi.‘Suriye artık Baas rejimi gibi tek partiile yönetilemez. Muhakkak bir demok-rasinin gelmesi gerekiyor. Burada çeşitlioluşumlar var. Böyle geniş bir demokrasiolması gerekiyor. Biz Kürtler federas-yondan bahsedebiliriz. Bu Kürt bölgesi,Arap bölgesi, Hıristiyan bölgesi diyeayrılamıyor. Biz yeni statüyü kabullen-mek istiyoruz, demokratik federatifsitem düşünüyoruz.’ q

İşçilerin Sesi Haber

Brezilya’dapolise karşıöfke büyüyorBrezilya’da hazirandan bu yanasüren sokak gösterileri sırasındapolisin Douglas Rodriguesadında 17 yaşında bir genciöldürmesi ülkede büyük öfkeyeneden oldu. Sao Paulo’da sokağaçıkan eylemcilerle polis arasındaçatışma çıktı. 90’a yakın kişigözaltına alındı.Brezilya’da polis 17 yaşında birgenci vurarak öldürdü. SaoPaulo’da polis şiddetine karşısokağa çıkan eylemcilerle polisarasında çatışma çıktı. 90’a yakınkişi gözaltına alındı. Polis, gencin“kazara” vurulduğunu ilerisürerken, halk ana yolu kapattı.Otobüsler ve tırlar ateşe verildi.Douglas Rodrigues adlı gencipazar gecesi vurduğu belirtilenpolisin de gözaltında tutulduğu,olaya ilişkin soruşturmanınsürdüğü söyleniyor. qİşçilerin Sesi Haber

Birleşmiş Milletler gelişmekte olanülkelerde 7.3 milyon kızın çocuk yaştaanne olduğunu açıkladı.

Gelişmekte olan ülkelerde çocuk annesayısında düşme yaşanırken, BirleşmişMilletler'in açıkladığı bir rapora göreher yıl 18 yaş altı 7 milyondan fazla kızdoğum yapıyor. BM Nüfus Fonu özellikle14 ve daha küçük yaşta kızların tehlikeylekarşı karşıya olduğunu ifade etti. NüfusFonu'nun raporunda gelişmekte olan ül-kelerde 18 yaş altı doğum yapan 7.3milyon genç kızın 2 milyonunu 14 vedaha düşük yaştakiler oluşturuyor. Bugruptaki kişilerin genç yaşta doğumdankaynaklanan uzun vadede sosyal ve sıhhisorunlar yaşadıkları belirtildi.

Rapor dünya çapında 18 yaş altıgenç kadınlarda doğumlara odaklandı,genç yaşta hamileliğin nedenlerine eğildive bu sorunu engellemek için nele ya-

pılacağını inceledi. UNFPA Başkanı Dr.Babatunde Osotimehin "Genç hamileliğingerçekliği çoğunlukla tasarlanmış seçiminbir sonucu ama daha doğrusu seçenekyokluğu ve bir kızın kontrolünün ötesindekoşullar. Küşük şeylerin sonucu veyaokul, iş, kaliyeli eğitim ve sağlık bakı-mına ulaşamama" dedi.

Neden yoksulluk ve aile baskısıErken hamileliğe götüren koşullar

aradında diğer nedenler ise güçsüzlük,yoksulluk ve anne veya baba, eş, aileve toplumun baskısı olarak sıralanabilir.Osotimehin cinsel şiddet veya zorlamasonucunda da çok sayıda vakayla kar-şılaşıldığını belirtti.

Bu sorun daha çok gelişmekte olanülkelerde görülüyor. 18 yaş altı do-ğumların yüzde 95'i gelişmekte olan

ülkelerde yaşanıyor. Ortadoğu'da 20-24 yaş arası kadınların yüzde 10'ununen az bir kere 18 yaşın altında doğumyaptığı belirtildi. Bu oran Güney Asya'dayüzde 22, Batı ve Orta Afrika'da yüzde28 olduğu belirtildi.

Dünya Sağlık Örgütü raporlarınagöre bazı ülkelerde çocuk yaşta doğumoranının düşürülmesinde büyük başarıelde edildi. Osotimehin "Genç birinindoğum yapması veya hamile kalmasıkabul edilemez" dedi. Londra'da yaptığıaçıklamada Osotimehin "ister düşsünister düşmesin 7.3 milyon yine de çokbüyük bir sayı" dedi.

Rapor bazı kızların 18 yaşın altındahamile kalmak istediğini dikkatlice notediyor ve "çocukluğun kesinlikle anneliktarafından raydan çıkarılmaması ge-rektiğine" vurgu yapıyor. qİşçilerin Sesi Haber

Dünyada 7.3 milyon çocuk anne var

İspanya'da 6maden işçisikazada öldüİspanya'da maden ocaklarında son18 yılın en büyük kazasında 6 işçiöldü, 5 işçi yaralandı. İspanya’nınLeon kentinin Santa Luica deGordon köyündeki madenocağında, metan gazı patlamasısonucu 6 işçi öldü, 4'ü ağır 5 işçiyaralandı. Patlama, İspanya'damaden ocaklarında son 18 yılın enbüyük kazası olarak kayıtlara geçti.Kömür madeninde 15 kadar işçininkazı yaptığı bir ocağın yakınlarındaüyük çapta bir metan gazı kaçağıolduğu, işçilerin koruyucu masketakmaya ve kaçmaya fırsatbulamadıkları ifade edildi. Bu aradaekonomik kriz gerekçesiyle madenişçilerine yönelik kesintileryapılmasından dolayı, uzun süredirhükümetin maden sektörüyle ilgilipolitikasına karşı gösteriler yapanmaden işçileri sendikaları, kazayıprotesto amacıyla 48 saatlik işdurdurma kararı aldı. Kazanınmeydana geldiği maden ocağı,Hullera Vasco-Leonesa firmasınabağlı. Ekonomik krizden etkilenenfirmanın mart ayından bu yana işçiçıkarma kararı aldığı ve işçilerininmaaşlarını gecikmeli ödediğibildirildi. qİşçilerin Sesi Haber

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 7: Iscilerin sesi kasim 2013

Erkekler için rahatsız edici birbaşlık sanırım: kadın sorunu.“Kadın sorunu mu var, bizimkadınlarla bir sorunumuz yok;

onlar bizim güllerimiz, biz onlarsız birhayat düşünemeyiz zaten. Ne sorunumuzolacak ki kadınlarla; dışarıda çalışıyorlarevde çalışıyorlar çocuklarımıza annelikyapıyorlar. Bizi yorgun stresli olduğu-muzda anlıyor ona göre davranıyorlar.Biz dışarıda ya da evde kendimize zamanayırmak istediğimizde yapılması gerekenher şeyi fazlasıyla yapıyorlar. Biz on-lardan talep etmesek de. Hem çok daşikayetçi değiller, alışmışlar nasıl olsa;abla, kız kardeş, anne, eşlerimiz olarakher şeye herkese yetişmeye.”

Okuyunca şu karikatür aklınıza geldidimi? Bir kadın on eli var gibi evin tümişlerini yapıyor aynı anda; çocuğa mamayediriyor, toz alıyor, çamaşır asıyor, ye-mek ve ütü yapıyor vs. Bir de şu hikâyehep aklımda çocuk annesine birçok şeysorar: “Anne çorabım nerde, yemekhazır mı, harçlığım yok. Ama babayasadece şunu sorar: “Baba, annem nerde?”Bütün bunlardan şu sonuçları çıkarmı-yoruz tabii ki: aslında erkekleri eleşti-relim de, onlar da görsünler kadınlarahayatta ne çok iş düştüğünü, kendilerininde sorumlu olduğunu, kadınların kıy-metini bilmek gerektiğini.

Kadın sorunu ya da meselesi var.Bu sorunu anlamak için toplumsal cin-siyet kavramını bilmemiz gerekiyor.Biz kadın ya da erkek olarak doğarızki, bu biyolojik bir olaydırancak bundan sonra bi-zim kadın ya da erkekolmak yönünde öğ-rendiğimiz ve uy-guladığımız top-lumsal cinsiyet rolle-ridir. Cinsiyet rolleritoplumsaldır ve belirle-yen de toplumdur. Ço-cuklara seçilenkıyafetlerinpembe ve ma-vi renk arasın-da sıkışmış ol-masından tu-tundan da oyun-cak seçimi, gönderdiği-miz kurslar, hangi okula ve yabölüme devam edeceği hep toplum-sal cinsiyet rollerinin ürünü. Yani aslındahayatımızda bizim için kadın ya daerkek olarak alınan kararlar ya da bizimkendimiz için aldıklarımız sadece kişisel

veya imkanlar çerçevesinde değil. Asılçerçeve toplumsal cinsiyettir. Örneğindoğum günü için çocuğa bir hediye alı-nacak (özel günler ve hediye pazarı ola-yına hiç girmiyorum bile) bir şey beğe-nilse hemen keşke “Bunun pembesi ol-saydı, kız çünkü” denir.

Üniversite bölümü yazılacak “Kızımöğretmenlik yaz, tatili bol, eşine çocuğunarahat zaman ayırırsın, ilgilenirsin” denir.Evet sevdiklerimize yeterli zamanı ayır-mak çok önemli, gerekli ama nedenbunu en çok düşünmesi gereken kadınlaroluyor? Neden o zamanı kendisi içinayıramıyor, dinlenmek, gezmek vs. içinkullanmıyor kadın?

Engelli koşuda kadınlarAslında o kadar derin bir konu ki

toplumsal cinsiyet, hayatın tamamınaişlemiş; kadının ve erkeğin olduğu heryerde var. Eve giriş çıkış saatleri örneğin.Var mı erkek arkadaşlardan böyle sorunyaşayan? Bir erkeğin genç ya da değil,çoğu zaman haber vermesi bile gerekmez.Ama bir kadın evden çıkmayı kafayakoyduğunda bunu üç gün önceden söy-lemesi, ailesini gideceği yerin güvenliolduğuna, arkadaşlarının kötü olmadığınainandırması, araç saatini söy-leyip kesin olarakgeç kalmaya-

cağına ikna etmesi gerekiyor. Ne çok aşama di mi? Bütün bunlar

abartı gibi gelse de aslında yüzyıllardırtoplumca kanıksanmış sorunlarla yüzyüze kadınlar. Başka bir örnek ise istediğibölüm başka şehirde ya da artık hayatıkendi penceresinden daha rahat görüpsoluk alabilmek için başka şehri yazmakama ailesinin sadece oturduğu şehirleriyazmasına izin verdiği ve dolayısıylaokul tercihi yapamayan kızların duru-munu düşünün.

En kötüsü de ne biliyor musunuz?Tüm bu zor süreçleri yaşadığımızda,biz kadınların da bu cinsiyetçi rolleribenimsemiş oluşumuz. Ailemizin bizikollayıp, korumak istediğini vs. düşün-memiz. Aile içinde kocasından şiddetgören bir kadına da yaklaşırken, kadını,kocasını kızdıran bir şey yaptığını dü-şünerek hatayı kadında arama.

Kadın hem toplumsal şiddete hemde biyolojik şiddete maruz kalıyor. Kadıncinayetlerine karşı mücadele eden plat-formları neden var? Her 25 kasım, 8martta kadınlara yönelik şiddeti protetoetmiyor muyuz?

Kadını yok sayan AKPAKP hükümetinin kadın düşmanı

politikalarının ardı arkası

kesilmiyor. İçinde “kadın” geçen ba-kanlığın adını değiştirerek Aile veSosyal Politikalar Bakanlığı yaptılar.Kadın olsa olsa aile kavramı içindevar olabilir. Kadın eğitim oranı zatendüşükken “4+4+4” le en büyük darbekadınlara geldi. Kızlara okuma yazmaöğrettikten sonra evlere kapatmanınbir diğer adı “4+4+4”.

Erkek arkadaşlarımızdan kimi zamançocukların eğitimini annelerinin ver-diğini, eğer bir hata varsa esas olarakannede olduğunu. Bir kere çocuk eği-timinin anne, baba, toplum ve kamueğitimi olmak üzere birçok ayağı varkenkadını hem anne evde otursun çocuğunabaksın diye eve hapsedip hem de bütünsorumluluğu kadına yıkarak çocuklailgili olumsuz bir durumda kadınlarıhatalı göstermek büyük bir yanlış vehaksız bir yaklaşım. Ayrıca kadının biranne olarak gördüğü toplumsal rollerdenbaşka çocuğa bir şey aksetmesi pekmümkün değil. Çocukların eğitimindenbabaları ve toplum da sorumlu.

Kadın sorunu sadece 25 kasım veya 8 martlarda gündeme getirilecek yada mücadele edilecek bir konu değildir.Kadın sorunu sınıf mücadelesi içindeve birlikte verilmelidir. Kadın sorunusınıf mücadelesinden ayrı ve ancaksınıf mücadelesinde belli kazanımlarelde ettikten sonra üzerinde konuşula-cak, karar alınacak bir konu değildir.Bu yanılgıya düşmeyelim.

Dikkat etmemiz gereken bir diğerkonu da şu: kadınlar en iyi şartlarda

olsalar bile yaşamda erkeklerden1- 0 geride başladıklarından po-

zitif ayrımcılık konusundaözellikle erkeklerin hassas

olması gerekli. Biryerde bir konuşma

söz konusu ise öncekadınlara söz hakkı ve-

rilmeli çün-kü maale-sef kadın-ların ko-

nuşma, fikir-lerini ifade etme

vs. konularda dene-yimleri yetersiz, özgüven

eksikliği bir erkeğe göredaha fazla. Bence kadın

ve erkek arkadaşlar kadın so-runu üzerine okumalar ve tartış-

malar yapmalı bu mücadeleyi sınıf mü-cadelesi ile birlikte yükseltmeli. qA. ÇELİK

7

Kadın sorunuBiz kadın ya da erkek olarak doğarız ki, bu biyolojik bir olaydır ancak bundan sonra bizim kadın ya da erkekolmak yönünde öğrendiğimiz ve uyguladığımız toplumsal cinsiyet rolleridir.

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 8: Iscilerin sesi kasim 2013

8

İtalya’da işgaledilen binanınadı “Taksim”

“Örgütlenmenin gücüEmek sermaye çelişkisinin karmaşıklığı ne kadar artarsa artsın, eğitim ve donanımına rağ

Eda Yiğit Gezi Direnişinin ta-nığı ve bir parçası. KendisiyleGezi Parkı’nda yaptığı söy-leşiler sırasında tanıştık. Mi-

mar Sinan Üniversitesi’nin Şehir Plan-lama bölümünde lisans ve yüksek lisanseğitimi alan Eda, ayrıca Sabancı Üni-versitesi’nden Prof. Dr Leyla Neyzi’densözlü tarih eğitimi de almış. Eda Yiğitsözlü tarih uzmanı ve şehir plancı kim-liklerinin kazandırdığı deneyimi GeziDirenişi sürecinde gerçekleştirdiği ar-şivleme / belgeleme çalışmasını bir ki-taba dönüştürdü: “Gezi Direnişi / 27Mayıs - 18 Haziran 2013” Eda ilekitabı ve Gezi Direnişi’ne dair birsöyleşi yaptık.

20’yi aşkın Gezi Direnişi içerikli kitapvar. Kitabınla diğer Gezi Direnişi ki-tapları arasındaki fark nedir?

Gezi Direnişi’nin en alevlendiği 31Mayıs sabahı itibariyle tanıklıkları kay-detmeye başladım. O anın tekrar edi-lebilir olmadığını, hafızamızı - kavra-yışımızı biriktirmenin hayati olduğunudüşündüm. Direnişle ilgili her şeyi ar-şivlemeye başladım. Yayınlanan kitaplar,kronolojik çalışmalar, fotoğraf albüm-leri, hikâyeler ve toplum bilimcilerinçalışmaları.

Kitabın özelliği ise belge niteliğitaşıyan malzemelerin bir arada bulu-nabildiği bir başvuru kaynağı niteliğitaşıması. Yayınlanmamış fotoğraflar,gün gün yaşananlar, sosyal medyadaen çok yer bulan görsel malzemeler,ilgi çeken ve varlık gösteren bazı grup-larla yapılan röportajlar, sanal ortamdayaptığımız anket sonuçları, köşe yazıları,basın açıklamaları, gazete manşetleri,Gezi’yi konu alan müzik, animasyon,oyun, afiş, karikatür, duvar yazıları,istatistikler ve mektuplar kitapta yeralıyor. Ayrıca tasarım olarak okunmasıkolay ve renkli bir kitap oldu.

Röportaj yaptığın kurumlara dairörnekler verir misin?

Röportajlar kabaca iki eksende top-lanıyor. Gezi’de aktif faaliyetleri merakedilen gruplar; TMMOB, Taksim Da-yanışması, Antikapitalist Müslümanlar,Devrimci Müslümanlar, LGBT, Sos-yalist Feminist Kolektif. Diğer röpor-tajlar ana akım medyadan ayrışan, di-reniş sürecinde tirajları ve reytingleriyükselen “alternatif” medya ve siyasipartiler; Ulusal Kanal -Aydınlık Gazetesi- İşçi Partisi, Sol Gazetesi -TKP gibi.Her kurumun Gezi’ye dair kendi de-

neyim ve gözlemleri, örgütlenme bi-çimleri, Gezi öncesi ve sonrası yaşa-dıkları değişim var.

Gezi Direnişi ve isyan sürecine dairsenin değerlendirmelerin nedir?

Tarihimizde yaşamadığımız türdenbir olaya tanıklık ettiğimizi düşünüyo-rum. Gezi Direnişi sınıf temelli mem-nuniyetsizlikleri de kapsayan toplumsalbir hareket, kuvvetli bir kıpırdanma.Bu kıpırdanmanın Taksim’de filizlen-mesi hiç şaşırtıcı değil. Taksim her za-man kozmopolit bir alandı.

Örgütlü olan ve olmayanların Gezi’devar olma biçimlerini anlamaya çalışmakgerek. Direnişe dair,“orta sınıf isyanı”,“90 kuşağının uyanışı”, “Kürtler ya daişçiler örgütleseydi başka türlü olurdu”gibi yorumlar var. “İrili ufaklı örgütlerbütün alanı posterlerle, kendi propagan-dalarıyla donatmasalardı örgütlenmeyemesafeli olanlar alana çekilebilir, dahakuvvetli ve kalabalık olabilirdi” diyenler

oldu. Topyekun siyasallaşmamış politikbir hareketten söz ediyoruz. Herkesinortaklaştığı talepler vardı. Örgütsüz ol-manın yüceltilmesinden öte, Gezi’ninboşaltılmasıyla şehre yayılan forumların,doğrudan demokrasi araçlarının gelişti-rilerek örgütlenmeye evriltilmesi gerek-tiğini düşünüyorum. Mahallende, iş ye-rinde, yaşam koşullarını iyileştirme, eme-ğinin karşılığını alma konusunda müca-dele vermeden, ortak dili kurmadan ba-şarıya ulaşabilmek imkânsız. Mevcut ör-gütlenme biçimlerinin, eskiye nazarandaha karmaşıklaşmış emek-sermaye çe-lişkisine karşı toplumsal hareketlerle ba-ğını, kıvraklığını, kendini çağın koşullarınagöre güncellemesini, kimlerle ittifak ku-racağını değerlendirmesi ve özeleştiriyapabilme yetisini kazanması elzem.

Gezi Direnişi, işçi sınıfı ve “beyazyakalılar”a dair düşüncelerin nedir?

Beyaz yakalıların direnişe katılımıkonuşulan konulardan biriydi. “Turni-

“Hafızamızıbiriktirmenin

hayatiolduğunu

düşündüm”diyen Eda Yiğit

31 Mayıs’tanitibaren

tanıklıklarıkaydetmeye

başlamış...

İtalya Bologna’da öğrenciler boşbir binayı işgal ettiler ve öğrencievine dönüştürdükleri binanınadını “Taksim” koydular. Yurtların talebe cevap vermemesinedeniyle son yıllarda benzerbirçok eylem yaşandı. Zorlaşanhayat şartları ve pahalılaşaneğitim masrafları İtalya’nıngündelik sorunlarından birisi.Birçok öğrenci kira fiyatlarınıdüşürebilmek için sözleşmesiz vegayrı resmi ev kiralamak zorundakalıyor. Bologna’ya kent dışındangelen yaklaşık 40 bin öğrenci var.Yurtlardaki yatak sayısı ise 1465.Bunların ortalama masrafı 200avro civarında. İşgal edilereköğrenci evine dönüştürülen binaya“Taksim” adının verilmesininamacı; “Türkiye’deki direniş iledayanışma içinde olmak ve ortaknoktaların bulunduğunubelirtmek” qİşçilerin Sesi - Haber

Don KişotMahalle Evi’nepolisli açılış Yeldeğirmeni Dayanışması, uzunsüredir terk edilmiş halde olan boşbir binayı onararak forum merkezihaline getirdi. Adına da DonkişotMahalle Evi denildi. DonkişotMahalle Evi’nin açılış etkinliğineAmsterdam School Of theArts’tan da 40 kadar öğrencigeldi. Etkinlikten önce davrananpolis Donkişot Mahalle Evi’nibastı. “Hakkınızda şikâyet var”diyen polis tek tek herkesin GBTtaramasını yaptı ve bilgisayarüzerinden “kontrol” etti.Gözaltına alınan olmadı. Polis,Dayanışmacılardan ve DonkişotMahalle Evi sakinlerinden değilsede, Amsterdam School Of the Artsöğrencilerinden özür dilemesinide bildi. Amsterdam School Ofthe Arts Öğrencileri Türk polisiyle“ayrıcalıklı” bir biçimde de olsatanışmış oldular. qİşçilerin Sesi - Haber

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 9: Iscilerin sesi kasim 2013

9

ünü gösterdik”ğmen beyaz yakaların da işçileştiğini söyleyebiliriz.

keler ayırır, meydanlar birleştirir” de-diler. “Gündüz Clark Kent gece Su-perman” afişleri yapıldı. Plaza EylemPlatformu’nun kuruluşu sanırım 2008yılıydı. “İş adamı ya da iş kadını değilişçi olduklarını göstermeye çalışıyorlar”yorumu yapıldı. Beyaz yakalıların fazlamesaileri, tam zamanlı ve düzenli ça-lışmıyor olmaları gibi özlük haklarınadair sorunlar direnişi desteklemelerinietkilediğini düşünüyorum. Bunlar fo-rumlarda tartışıldı.

NTV protestosunu beyaz yakalılarörgütledi. NTV emekçilerini eylemeçağırıp, canlı yayın yaptırttılar. “BarikatıMaslak Plazalarına taşıdık!”, “Büyük-dere İsyanı!”, “AVM’lerden alışverişyapıyoruz!”,“Gazeteni almıyoruz!”,“Bi-zi aptal yerine koyma!” dediler. Emeksermaye çelişkisinin karmaşıklığı nekadar artarsa artsın, eğitim ve donanı-mına rağmen beyaz yakaların da işçi-leştiğini söyleyebiliriz. Ben kendimide bir araştırma işçisi olarak görüyorum.

Gezi direnişini bilinçte bir uyanma haliolarak yorumlarsak, bunu örgütlenmebilincine evriltmek gerekiyor.

Bir “beyaz yakalı” olarak Gezi Di-renişi ve isyan süreci geleceğe dairumutlarını artırdı mı?

Çalışma hayatım üniversite yıllarındabaşladı. Akademisyenlerin doktora araş-tırmalarına destek için çalıştım. Beledi-yede, müzede, mimarlık şirketinde ça-lıştım. Yaşadığım genel sorun, içeriklerifarklı olsa da güvencesizlikti. Bütçelerdeğişir, biter. Gelecek ay işten atılabilirsin.Karşılıksız fazla mesai yapmak, görevtanımının dışında çalışmak -ki nedenseo tanım hiçbir zaman net bir şekilde ya-pılmaz. Sigortan geç başlatılır vs. Birdesteğin ya da dayanağın yoksa iş hayatıdenilen şey boyun eğilmesi, katlanılmasıgereken bir çalışmaya dönüşür. Patronunile ev sahibin arasında para aktarımınısağlayan bir aracıya dönüşürsün. Etrafındakredi kartlarıyla, kendine ait olmayanbir parayı harcamanın huzursuzluğuyladiken üstünde yaşayan insanlar olur.Kendi iç örgütlenmemi “öğrenilmiş ça-resizlikler” üzerine kurmadım. Dünyanın,koşulların değişebileceğine, insanlarınayılabileceğine, birlikte mücadele gücü-nün kavranabileceğine inandım. BunuGezi’de fiilen gördüm. Divan Oteli’ninönünde barikatların üzerinde “kurtarılmıştopraklara hoş geldiniz” diye haykıranadamın nidalarıyla insanlar Gezi Parkı’nagirdi. Kolektif bellekten hiç silinmeyecekolan bir travma ve coşku yaşadık. Arzu-larımız kabardı. Bastığımız toprağı, do-kunduğumuz ağacı, soluduğumuz havayıdeğiştirdik. Gezi direnişi örgütlenmeninve dayanışmanın gücüyle yaratabileceksarsıntıyı somut olarak göstermiştir.

“Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibiolmayacak” mı?

Yok, mümkünatı yok… Tarihe ta-nıklık ettiğini hisseden ve mekânı dön-üştürebilen, mizahla sinir savaşı vere-bilen, gülmeyi bile ideolojik bir eylembiçimine dönüştüren, sesini duyurmak-tan çekinmeyen, şiddeti, gözaltına alın-mayı göze alabilen, kendi gibi olmayanakulak kabartabilmiş ve algısı değişmişdeneyimleri barındıran bir süreçtenbahsediyorsak, “bundan sonra hiçbirşey eskisi gibi olmayacak.” İkinci birtanıklık kitabı hazırlıyorum. Özeleşti-riler, siyasi tartışmalar, psikolojik vetoplumsal çıkarımlardan oluşacak. Şim-diden haberini vermiş olayım. qN. CEMAL

AB İlerleme Raporu’nun özü:

Gezi ve iktidar

Avrupa Birliği’nin (AB), Tür-kiye 2013 İlerleme Raporuaçıklandı. Her yıl tüm aday

ülkeler için hazırlanan bu raporundiğerlerinden farkı, ilk defa bir faslınaçılmasının ilerleme raporuna en-dekslenmiş olmasıydı. Çok öncedentarihi belirlenen, “Bölgesel Politikave Yapısal Araçların Koordinasyonu”faslının açılmasının yıllık rapordansonraya ertelenmesi, AB uygulamalarıiçin dahi bir ilkti. Raporun Gezi sü-recinin ardından gelmesi ve bu sü-reçte, AKP hükümetinin, AB tara-fından ağır biçimde eleştirilmesi, ola-ğan raporun önemini arttırdı.

Raporda Neler Var?AB 2013 Türkiye Raporu, birçok

ana başlıkta değerlendirmeler içer-mekle birlikte, esas olarak, demokratikişleyiş ve yasal değişiklikler üzerinekurulmuş durumda. Mayıs ve Haziranaylarında gerçekleşen Gezi Direnişisüreci, en çok işlenen konu olmuş.

AB Raporunda, Gezi Direnişinin,Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarınındemokratik karar alma süreçlerinekatkı sunduğu için, desteklendiği be-lirtilmiş. Eylemlerin şiddet içermesiise eleştirilmiş. Ancak eylemler bo-yunca, 1'i kamu görevlisi olmak üzere,6 kişinin hayatını kaybettiği, hükümetinsert yöntemlerle olayları bastırmayaçalıştığı, en çok üzerinde durulan konuolmuş. 3500’den fazla kişinin polistarafından gözaltına alındığı; aralarındaTaksim Dayanışma Platformu’na ka-tılan sivil toplum kuruluşu üyeleri debulunan, 112 kişinin yargıç kararıylatutuklandığı, bu kişilerin 108’inin birterör örgütüne üye olmaları iddiasıylagözaltına alındığı yani özetle sürecinyakından izlendiği ifade edilmiştir.

Hükümetin alkollü içecek satışınısınırlandırdığı yasa, Büyükşehir Be-lediyeleri yasası ve Sayıştay yasala-rında toplumsal eleştirileri dikkatealmadığı ifade edilmiş ve “Hükümet,Mayıs ve Haziran aylarındaki göste-riler sırasında, uzlaşıdan uzak, va-tandaşlar, sivil toplum ve iş dünyasınıkutuplaştırıcı bir tutum içinde ol-muştur.” ifadesi kullanılmıştır.

Raporda yeni anayasa hazırlık sü-reci olumlu değerlendirilmişse de, 4.Yargı Paketi ve hükümetin 30 Eylül'deaçıkladığı Demokrasi Paketi yetersizbulunmuş. Anayasa yapım sürecinde

vatandaşlık tanımı, güçler ayrılığı gibiönemli konularda uzlaşı sağlanamadığıbelirtilmiş. Uludere olayının halenaydınlatılmaması eleştirilmiş, “Sen-dikaların gelişimini engelleyen unsurlarortadan kaldırılmalı, kamu işçilerisendikaları hakkında kapatılma davalarıaçılması önlenmelidir” ifadesi raporadâhil edilmiş. Hükümetin basın üze-rindeki baskısı ve muhalif gazetecilerinişten çıkarılması sonucu, basın içeri-sinde oto-sansürün geliştiği ve bu du-rumun tehlikeli olduğu ifade edilmiş.

Kürtlerle yürütülen barış görüş-meleri olumlu olarak değerlendirilmiş,PKK'nın yurt dışına çıkarken güven-liğinin sağlandığı, Abdullah Öcalanile milletvekillerinin görüşmesineizin verildiği ifade edilmiştir. AncakKCK yargılamalarının devam ettiğive yüzlerce Kürt politikacının tutuklubulunduğu vurgulanmış.

Kıbrıs konusu yeniden gündemegetirilmiş ve hükümetin, Güney Kıb-rıs'ın, Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramasına karşı yürüttüğü politikaeleştirilmiş, malların serbest dolaşı-mına izin vermediği için ikili anlaş-malara uymadığı ifade edilmiştir.

AKP'nin AB'ye BakışıBaşbakan'ın geçen Mayıs ayında

söylediği, “bizi yıllardır kapısınınönünde bekleten AB, bu politikasınıdeğiştirmezse biz de Şanghay İşbirliğiÖrgütü'ne katılırız” ifadesi, AKP'ninkonuya bakış açısını ortaya koyuyor.AB projesi ne kadar eleştirilirse eleş-tirilsin, bu örgüt, dünyadaki diğeruluslar arası örgüt ve kurumlardanfarklı olarak, insan hakları, demokrasive hukukun üstünlüğü konularına özengöstermektedir. Zaten bu yüzden AKP,AB'ye karşı mesafeli bir tutum sergi-lemektedir. Zira AKP, icraatları ko-nusunda, AB ve topluma hesap vermekistememektedir. Hükümetin AB BakanıEgemen Bağış’ın, 2013 İlerleme Ra-porunu değerlendirirken kullandığı,“acaba üye ülkelere rapor verilse nasılolur” ifadesinden, eleştiri kabul etmekonusunda ne kadar burnu büyük ol-dukları ortaya çıkmaktadır. Gezi sü-recinde de, Başbakanın dilinden dü-şürmediği, “sizden izin mi alacağız”tavrı bunun göstergesidir. AKP hükü-meti demokrasi özürlüdür. Bunu dagizlememektedir. qİlkay ÖNGÖREN

Siyasi iktidar, demokrasi özürlü olduğundan,AB’nin eleştirilerine düşmanca tutum almaktadır.

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 10: Iscilerin sesi kasim 2013

10

“Van BayramOtel’de devletinihmali var”

Nedir bu yol meselesi?İstanbul’da Taksim’in simgesel değeri gibi, ODTÜ de Ankara’nın simgesidir.

18 Ekim’de Çevik Kuvvet ve AnkaraBüyükşehir Belediyesi ODTÜ’yegece yarısı baskını yaptı. İki ay

önce ‘sadece 300 ağaç keseceğiz’ diyenMelih Gökçek, 2.300 ağacı yıktı.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, OD-TÜ’deki ormanı ‘1. Derece Doğal SitAlanı’ ilan eden planın askı ve itirazsüresi dolmadan, öğrenciler bayram ta-tilindeyken projenin ODTÜ içinde kalankısmını açmış oldu. Gezi Parkı için dehukuki süreç devam ederken, parktakiağaçlar gece yarısı yıkılmak istenmişti.Gezi direnişinde olduğu gibi, ODTÜ’yedestek eylemleri de pek çok şehirdedevam ediyor. 100. Yıl ve Çiğdem ma-halleleri sakinlerinin ve ODTÜ öğrenci-lerinin karşı çıktığı, Melih Gökçek’inhakkında “neden halka soracakmışım?”dediği bu ‘yol meselesi’ gerçekte nedir?

ODTÜ sınırları içerisinden geçirilmesiplanlanan iki adet yol vardır. Birinci yoliçin ODTÜ itiraz etmiş ve Danıştayitirazı kabul ederek, yolun açılmasınaizin vermemiştir. İkinci yol ise, son ay-

lardaki olaylara sebebiyet veren ve 1994yılındaki planlarda görülen yoldur. Buyol 2007'de AKP’nin İstanbul’dan sonraAnkara için de uyarladığı 2023 yılı hedefitakıntısı ile "Ankara Nazım Planı 2023"eeklenen yoldur. O dönemde bu yol plan-lanırken Ostim ve İvedik Organize Sa-nayi Bölgesi gibi çalışma alanları ileDikmen, Öveçler, Sokullu, Çankaya,Oran Sitesi, Ayrancı, Seyranbağları veKırkkonaklar gibi konut alanlarının kentmerkezine uğramaksızın bağlantısınısağlamak amacıyla tasarlanmıştı.

Yanlış politikaların sonucuAncak, Melih Gökçek’in, dolayısıyla

AKP zihniyetinin yaklaşık 20 yıldır şe-hirde uyguladığı yanlış ulaşım politikalarısonucu, yol bu haliyle yapılırsa amacıdışında hizmet edecektir.

Tartışmalı yolun ODTÜ sınırları içinegirdiği bölüm, 1995 yılından bu yana 1.Derece Doğal Sit Alanı olarak korumaaltındadır. Rektörlüğün tespitlerine göre3.000’in üzerinde ağaç bulunmaktadır.

Bir alanın “doğal sit” ilan edilmesiylebirlikte yasal olarak bu alanda var olantüm imar planı kararları geçerliliğiniyitirir. Dolayısıyla ODTÜ’deki ağaç yı-kımı ve yol yapım çalışmaları hiçbirplana dayanmaksızın, hukuksuz bir bi-çimde gerçekleşmiştir.

Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odasıile birlikte ODTÜ yolu için hukuki sürecibaşlatarak yürütmeyi durdurma ve iptalistemli dava açtı. ODTÜ arazisi, 100.Yıl ve Çiğdem mahallelerinden geçerekEskişehir Yolu’nu Konya Yolu’na bağ-layacak bağlantı projesinin kentteki trafiksıkışıklığını çözmeyeceği, karayolu dı-şındaki ulaşım planları hayata geçiril-mediği takdirde kentteki sorunun büyü-yeceği vurgulandı. Ormanı yok etmeyegerek kalkmadan bir tünel ile bağlantıyaparak bu yol sorununu çözmek müm-künken, bu çözüm AKP’nin siyasi rantınayaramayacaktır. Çünkü, İstanbul’da Tak-sim’in simgesel değeri gibi, ODTÜ deAnkara’nın simgesidir. qAysun KOCA

İstanbul forumları ODTÜ için yürüdü Yoğurtçu Parkı Forumu’nun önerisive diğer forumların desteğiyle İstanbulForumları ODTÜ’deki ağaç katliamınıkınamak için yürüdüler ve fidan dikitiler.ODTÜ ile dayanışma eylem ve yürüyü-şünü Taksim Dayanışması da destekledive çağrı yaptı.

Ortak karar üzerine yaklaşık bin kişilikbir kitle Kadıköy - Boğa Heykeli önündetoplandı. “Diren ODTÜ İstanbul Seninle!,Faşizme Karşı Diren ODTÜ - YoldaşlarınSeninle!, Deniz’lerin Diktiğini Melih’lereKestirmeyiz!, İsyan İnsanlaştırır ÖrgütÖzgürleştirir!” slogan, döviz ve pan-kartlarıyla yürüyen kitle Bahariye Cad-desi’nden Moda havuzuna geldi. Sloganlar

eşliğinde Kadıköy’ün ara sokaklarındadolaşarak çağrı yapan kitle Kuşdili Ça-yırı’na ulaştı. Yürüyüşle birlikte kitlesellikde arttı. Çevrede bulunanlar alkış ve slo-ganlara destek verdi. Evlerin camlarındanbalkonlarından tencere tava çalarak desteksesleri yükseltildi. “Her Yer ODTÜ HerYer Direniş!, Diren ODTÜ İstanbul Se-ninle!, Kurtuluş Yok Tek Başına Ya HepBeraber Ya Hiç Birimiz!, Katil PolisODTÜ’den Defol!, Melih Gökçek EliniODTÜ’den Çek!, Bıji Bıratiya Gelen!”sloganlarıyla dayanışma yükseltildi.

Dayanışma ODTÜ ile sınırlı kalmadıve Rojava’da unutulmadı: “Diren RojavaKadıköy Seninle!, Bıji Berxwedana Ro-

java!” sloganları atıldı.Gezi Direnişi ve isyan sürecinde po-

lisler tarafından öldürülen Ali İsmailKorkmaz, Ethem Sarısülük, AbdullahCömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakanve Lice’de askerler tarafından öldürülenMedeni Yıldırım’ın yanı sıra İstanbulGülsuyu’nda uyuşturucu çeteleri tara-fından öldürülen Hasan Ferik Gedik deanıldı. Kuşdili Çayırı’nda sona eren yü-rüyüşün ardından ODTÜ’de gerçekleş-tirilen ağaç katliamını protesto etmekiçin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ta-rafından otopark olarak kullanılan asfaltlıalan kazıldı ve fidan dikildi. qİşçilerin Sesi - Haber

Anayasa Mahkemesi, Van'da 24kişiye mezar olan BayramOtel’de hayatını kaybeden SelmanKerimoğlu'nun eşi ve çocuklarına20 bin lira tazminat ödenmesinikararlaştırıldı. Bu karar oteldeölen 23 kişinin aileleri için ve"Devlet yetkililerinin ihmalinedeniyle açılacak ölüm"davalarında da örnek teşkiledecek. Van'da 23 Ekim 2011’deyaşanan ve çok sayıda kişininölümüne neden olan depreminardından, hasar görmesine rağmenBayram Oteli faaliyetine devametti. 9 Kasım 2011 günü yaşananikinci depremde Bayram Otel deçöktü ve 24 kişi hayatını kaybetti. Olayda eşi Selman Kerimoğlu'nukaybeden Serpil Kerimoğlu ile üççocuğu, hasarlı Bayram Otelinikapatmayarak 24 kişinin ölümüneyol açtıkları iddiasıyla Van Valisi,Van Belediye Başkanlığı, AfetAcil Durum Yönetimi yetkililerihakkında suç duyurusundabulundu. Yargıtay suç duyurusunuişleme koymadı. Danıştay’ayapılan itiraz da sonuçsuz kaldı.Aile, Anayasa Mahkemesinebireysel başvuru yaptı. Mahkeme,aileye 20 bin lira tazminatödenmesini kararlaştırdı. qİşçilerin Sesi - Haber

AKP AyvalıkParkı’ndanvazgeçmiyorTürkiye’nin en büyük tabiat parkıolan Balıkesir'in Ayvalıkilçesindeki Ayvalık Adaları TabiatParkı’nda Orman ve Su İşleriBakanlığı’nca yapılan revizyonçalışması tepki topladı. AyvalıkAdaları Tabiat Parkı 2004 yılıplanları, 2009 yılında revizeedilerek sermaye gruplarınınhizmetine açılmak istendi. Bunakarşı Danıştay nezdinde çoksayıda dava açıldı. Danıştay 6.Dairesi davaları haklı buldu ancakÇevre ve Şehircilik Bakanlığınıntemyiz etmesi nedeniyle davanınsonucunun beklenirken aynıiçerikte bir plan yapılarak AyvalıkAdaları Tabiat Parkı planlarıhukuka aykırı olarak revize edildi.Danıştay’ın iptal ettiği hükümleryeni plana da kondu. qİşçilerin Sesi - Haber

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 11: Iscilerin sesi kasim 2013

11

AKP’nin ‘metro’ yalanları9 senede yaptığınız 96 km metro’yu artık başarı hikâyesi olarak anlatmayın! Toplam 700 km metro yapacağızdeseniz de, yanında yüz binlerce ağaca kıyarak 3. Köprü’yü yaptığınız için inandırıcı olamıyorsunuz.

Son günlerde İstanbul’un dörtbir yanındaki panoları, bindi-ğimiz toplu taşıma araçlarınıbir reklam sardı: Her Yerde

Metro, Her Yere Metro.

‘Her yerde rant her yere rant’ Reklamlara göre 2004 öncesinde,

Recep Tayyip Erdoğan ve Ali MüfitGürtuna’nın İstanbul Büyükşehir Bele-diye başkanı olduğu dönemde, sadece45 km metro yapılmış. 2013’te, yani 9sene içinde, Kadir Topbaş metro hattını141 km’ye çıkarmış. Vaatler reklamlarladevam ediyor: İstanbul Topbaş’ı seçerse,2019’da 400 km, 2019’dan sonra kimbilir ne zaman 776 km metro hattınasahip olacakmış!

Özeti, Kadir Topbaş 9 senede 96 kmmetro yapmış, önümüzdeki 5 senede259 km metro yapacağını iddia ediyor.Madem 5 senede 250 km metro yapıla-biliyordu, neden 9 senede yapmadınız?9 senede yaptığınız 96 km metro’yuartık başarı hikâyesi olarak anlatmayın!

Metro nedir?2013’te 141 km metro diye sunulan

raylı sistem ağı aslında teknik anlamıyla“metro” değildir. Afişlerdeki rakamlaradahil edilen metrobüs metro değildir,İstiklal Caddesi üzerindeki tramvaymetro değildir, Kabataş’taki tünel metrodeğildir, Eyüp’teki teleferik metro de-ğildir. Bir şehirde yüzeyden giden sis-temlerin hiçbirisi gerçek anlamıyla metrodeğildir, ama AKP reklamlarındaki he-saplarda hepsini kullanmıştır ve halametro yaptık-yapacağız diyerek yalansöylemektedir. Sizin ‘şu kadar km metroyaptık’ diye verdiğiniz rakamların tamamıraylı sistemdir, metro ile aynı hızda git-mezler.

Önceki açılışlardan yalanlarGeçen sene Kadıköy-Kartal metrosu

istasyonların kaba inşaatı bitmeden,yaya bağlantıları, engelli erişimleri ta-mamlanmadan, alelacele açılmıştı. Buhattın yapımına 7,5 yıl önce başlanmıştı.Açılışının üzerinden bir yıldan fazla za-man geçmesine rağmen, sistemde halaeksiklikler olduğu görülüyor.

Marmaray’ın Üsküdar-Yenikapı ara-sındaki bölümü açıldı. Bu açılış da yineaceleye getirilerek, seçim yatırımı mal-zemesi olarak kullanılacak. Ama açılıştanönce Sinyalizasyon ve Haberleşme Sis-temleri Uzman Baş Mühendisi "trenlernerede nasıl hangi hızda ilerlemekte bi-

linemeyecek, dolayısıyla acil bir durumunvarlığı gerek görsel gerek işitsel olarakanında izlenemeyecektir." diye uyardı.Bir kaza olursa 2004 yılında Ankara-İstanbul arasında hızlandırılmış trenseferi kazasında olduğu gibi makinistsuçlu olur, konu kapanır. 10 yıl öncePamukova’da yetersiz altyapıya rağmenaceleyle açılan sistemde meydana gelenkazada 41 kişi yaşamını yitirmiş, Ulaş-tırma Bakanı Binali Yıldırım yoğun ka-muoyu baskısına rağmen istifa etmemişveya görevden alınmamıştı.

AKP halkı kandırıyorMevcutta var olan banliyö hattı rek-

lama dâhil edilmiş. 2004’ten önce varolan 75 km’lik banliyö hattı yokmuş

gibi hesaplar yapılıp, 2019’dan sonrasisteme eklenince, çok iş yapmış gibigörünüyorlar.

Kadir Topbaş henüz aday olmadanpropagandaya başladı, yaptıkları rek-lamlarla halkı yanıltmayı iyi biliyorlar.Üstelik reklamların parasını da bizeödetiyorlar.

Metro reklamlarının masrafı 2 milyondolar tutmuş, bu masrafın bir kısmı be-lediye bütçesinden yani bizim cebimizdençıkarken, ihalenin bir kısmını da Baş-bakan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadıve kardeşinin yönetim kurulu üyesi ol-duğu Çalık Grubu’nun şirketi olan Tur-kuvaz Reklam ve Pazarlama Şirketi al-mış. Neden AKP reklamlarının parasınıbiz ödüyoruz?

Kadir Topbaş’ın görünürlüğünde 9yıl, yaklaşık olarak 19 yıldır AKP zih-niyetinin yönettiği İstanbul’un toplu ta-şıma sistemi iflas etmiştir.

Toplamda 700 km metro yapacağızdeseniz de, yanında yüz binlerce ağacakıyarak 3. Köprü’yü, Uzunçayır’danbaşlayıp Kazlıçeşme’de yüzeye çıkacakve Tarihi Yarımada’nın tam içinden ge-çecek daha fazla otomobil için AvrasyaTüp Tüneli’ni yaptığınız için inandırıcıolamıyorsunuz. Bunca yıldır İstanbul’untrafiğini raylı sistem kurtarır diyen biliminsanlarını görmezden gelip, seçimlere5 ay kala yaptığınız bu reklamlar sadecehalkın cebinden çıkan paralar olarakkalacaktır. qAysun KOCA

Birçok eksikle faaliyete geçirilenMarmaray’da, ilk arıza, hizmete girdiği30 Ekim sabahında yaşandı. Saat 08.15sıralarında elektrik kesintisi oldu. Elektrikleri kesilen Marmaray, Boğaz’ın65 metre altında mahsur kaldı. Yolculartrenden inerek yolu yürüyerektamamlamak zorunda kaldı. Öğlesaatlerinde ise bu kez kapı arızası

nedeniyle seferler tamamen durdu.TCDD, yolcu yoğunluğunu bahaneederek Sirkeci İstasyonu'nda trenlereduruş vermedi. Kendilerini Üsküdar'dabulan yolcular şaşkınlık yaşadı. Bu arada Üsküdar İstasyonu'ndakiyürüyen merdivenlerden birisi aşırıyoğunluk nedeniyle arıza yaptı.Merdivenlere binen onlarca yolcu arıza

nedeniyle yolun yarısında kaldı.Merdiven çalışmayınca vatandaşlaryürüyerek çıkmak zorunda kaldı.Merdivenlerin ortasında kalan bir kadınyolcu ise dakikalarca merdivenleriçıkmak için uğraştı. Öğle saatlerindeise Anadolu - Avrupa yakası arasındakiseferler kapı arızası nedeniyledurduruldu. Yaklaşık bir saat sürenarızanın ardından seferler tekrarbaşladı. TCDD’den yapılan açıklamadaseferlerin durmasının nedeninin aşırıyoğunluk ve trene ilk defa binen bazıyolcuların 'acil durum butonuna'basmasından kaynaklandığı belirtildi.Yetkililer, yolculardan sürekli gel-gityapmamalarını istedi. Ancak günde 1milyon yolcu taşımak üzere inşa edilenMarmaray’da, 300 bin yolcunun geldiğiilk günün yoğunluk olarakdeğerlendirmesi, sistemin hazırolmadan açıldığının göstergesi oldu.

> Hükümetin Marmaray şovu elinde patladı

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 12: Iscilerin sesi kasim 2013

12

“Kazova olayı” nedir, Kazova Tekstil Direnişinin politik önemi, patronlar olmadan da üretimin sürebildiğini

İstanbul-Bomonti’de bulunan, dok-sanı aşkın işçinin çalıştığı, KazovaTekstil işyerinde uzun zamandırücretlerini alamayan işçiler, pat-

ronun işyerini terk etmesi üzerine, ala-cakları için direnişe geçtiler. İşçilerinücret dışında birikmiş kıdem tazminatıve diğer alacakları da vardı. Bir sürefabrika içinde ve önünde direnip hak-larını isteyen işçilerden bir bölümü,daha sonra üretimi sürdürmeye kararverdi. Ürettikleri ürünleri satarak ala-caklarını tahsil etme yoluna gittiler.Demokratik kamuoyunun da desteğiylebunda bir ölçüde de başarılı oldular.Direnişçi 12 işçi, avukat desteğiyle,alacakları için patronu icraya vererek,makinelerden bir bölümüne, icra yoluylael koydu. Şimdi kooperatif biçimindeörgütlenerek üretimi sürdürmeye kararverdiler ve makineleri, kiraladıkları birbaşka işyerine taşıdılar.

Kazova işçilerinin bu pratiği, işçisınıfı mücadelesinde bir ilk değil. Ben-zeri deneyimlerden en ünlüsü, 1969yılında gerçekleşen, Çorum-Alpagutmaden işçilerinin direnişidir. O zamanda, 73 gündür ücretlerini alamayan iş-çiler, madeni işgal ederek, işletmeyebaşladılar. Bir ay içinde üretimi, öncekidöneme göre, yüzde elli oranında art-tırdılar. Bu dönemde, bölge esnafı ve

tüccarın da desteğiyle, peşin satışlarbeş kat arttı. Bu duruma tahammüledemeyen ve yaşananların işçi sınıfınındiğer kesimlerine “kötü örnek” olacağınıdüşünen patron ve politikacılar, Anka-ra’dan jandarma gönderilmesini sağ-layarak, işçileri madenden çıkarttılar.Daha sonra bu deney, bir tiyatro oyunuyazılıp sergilenerek, kamuoyunun ge-nişçe bir kesimine anlatılmıştı. Benzerişçi direnişleri içinde, “AlpagutOlayı”nın en fazla bilinmesini sağlayan

gelişme buydu. Yoksa aynı dönemde,İstanbul’da Güntherm ve Kaya Camişyerlerinde de benzer nitelikte işçi ey-lemleri gerçekleştirilmişti.

Kazova’dan “komünizm” çıkmaz!Bütün bu işçi direnişlerinde temel

motif, işçilerin patronlardan alacaklarınıtahsil etme ve mevcut işlerinde çalışarakyaşamlarını sürdürme kaygısıdır. Yoksaişçilerin, ne patron olma arzuları ne

1969 yılında 73 gün ücretlerinialamayan Çorum-Alpagut madenişçileri madeni işgal ederek,işletmeye başladılar. (Üstte) Kazova Tekstil işçileri de, alacaklarıiçin patronu icraya vererekmakinelerden bir bölümüne elkoydu ve üretime başladı. (Yanda)

Punto Deri direnişi bölgede

İstanbul Zeytinburnu’nda bulunanPunto Deri fabrikasında sendikalörgütlenme sebebiyle işten çıkarılan

19 işçi yaklaşık üç aydır direnişteler.Deri-İş, işyeri temsilcisi Ramazan Aygünve Hülya Alptekin’in, sendikal faali-yetlerinden ötürü 2 Ağustos'ta iştenatılmaları direnişi başlatan süreç olmuş.İşçilerin Sesi gazetesi adına, mağazave fabrika önünde direnişlerine devametmekte olan işçilerle görüştük.

Zeytinburnu, geleneksel olarak deriişçilerinin barındığı bir yer. Punto isedünyanın en prestijli-pahalı markalarınaüretim yapan bir firma. Punto’da hertürlü deri işleniyor. Mağaza önündedirenişte olan işçilere, vitrindeki birgiysiyi soruyoruz. Balık derisi olangiysinin en az 30 bin $ olduğunu öğre-niyoruz. Bu da bir şey mi, ünlü birşahsiyete 52 bin Euro değerinde vizonkürk dikmişlikleri varmış.

İşçiler, işlemesi zor olan balık,yılan, timsah, vizon gibi hayvanlardan

yaptıkları giyeceklerin dünyanın enkaliteli işçiliğiyle üretildiğini söylü-yorlar. Bu ustalığa ulaşabilmek içinçıraklıktan yetişmek gerektiğini, butürden usta işçilerin sayısının az oldu-ğunu belirtiyorlar. Fabrika önünde di-renişte olan usta işçilerden birisi, bu

durumu şu şekilde aktarıyor: “Ben engenç ustayım, yaşım 33. Patron bizimürettiğimiz mallardan çok para kazanır,bir kuyumculuk iki de bizim sektörçok kârlı bir sektördür. Ben iki saatçalıştığımda, maaşımı hak ederim. Gerikalan saatler patrona çalışırım. Çırak-

Punto işçileri, “Çevre fabrikalardan bize destek olanlar var, bizimfabrikamızdan da bize destek veren işçiler var,” diyerek mücadele azmindenbir şey kaybetmediklerini, direnişe devam edeceklerini söylüyorlar.

Leroy Merlingrevi kazanımile sona erdi12 bin tekstil işçisinin grevibaşarıyla sona ermişti. İkramiye vemesai ücretlerinde kaybettiklerinigeri kazanmışlardı. İskenderunDemir Çelik işçileri de geçmişyıllarda kriz sebeiyle verdikleritavizlerin bir kısmını grev yaparakgeri aldılar. Son olarak da Fransızsermayesine ait Leroy Merlinişçileri, Ankara ve Bursamağazalarında 3 Ekimdebaşlattıkları grev, 16 gün sonrakazanımla sona erdi. DİSK’e bağlıSosyal-İş Sendikasına üye LeroyMerlin işçileri, yapı marketlerdeilk grevi gerçekleştirdiler ve topluiş sözleşmesinin üç yıllık olmasını,sendikal hakların ve işgüvencesinin geliştirilmesini,çalışma koşullarınıniyileştirilmesini, işçilerinücretlerindeki erimeyi telafiedecek bir ücret artışı yapılmasınıve işçilere yeni sosyal yardımlarsağlanmasını talep ettiler. Patronise, bir yıllık yüzde 4,5 oranındaücret artışı önermekle sınırlıkalmıştı. Özellikle toplu işsözleşmesinin bir yıllık olmasındaısrar etmesi de“sendikasızlaştırma” anlamınageliyordu. Grevin 16. Gününde,işçilerin kırmızıçizgisiniteliğindeki “üç yıllık toplu işsözleşmesi” kazanıldığı gibi,birinci yıl için yüzde 6, ikinci veüçüncü yıl için enflasyon oranındaücret artışı elde edildi. Yol veyemek yardımları korundu, 500 TLtutarında sosyal yardım paketikazanıldı. İşyeri Kurulukonusunda anlaşma sağlandı ve işgüvencesi, çalışma koşulları veidari haklarda işçiler de söz sahibioldu. İşçiler, grevin ilk günündenitibaren “Bu daha başlangıç,mücadeleye devam”, “AVM’ninkaderi sendikayla değişir”sloganını tekrar etmiş, ısrarlı vekararlı bir mücadeleyle, patronlarageri adım attırmıştır. İşçilerin son12 yıldır ekonomideki“iyileşme”ye karşılık haklarındayaşadıkları “kötüleşme” karşısındagrevlere başvurması ve hakalmaları, önümüzdeki dönemin birmücadele dönemi olma ihtimaliniartırıyor. Dolayısıyla, işçi sınıfınınbaşarısını daim kılmak, işyerleri vefabrikalar zemininde örgütlüişçilerin sayısını ve gücünüartırmaktan geçiyor. q

Seyfi ADALI

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 13: Iscilerin sesi kasim 2013

de işyerini patrondan daha iyi yönete-bileceklerini ispatlama gibi hedeflerivardır. Ancak bu deneylerin politikönemi, patronlar olmadan da üretiminsürdürülebildiğini göstermesi, üretimsürecinin devamı için patronların var-lığının zorunlu olduğu yönündeki bur-juva düşünürlerin yalanını deşifre et-mesidir.

Yoksa bu deneylerden kalkarak, ka-pitalist toplum içinde sosyalist üretimilişkilerinin temellerinin atılacağı ve ge-

lişebileceği fikri, boş bir hayal, ciddibir politik yanılgıdır. Çünkü kapitalisttoplumda, üretim birimlerinin yaşama-sının ön koşulu bunların kapitalist ku-rallara göre yönetilmesidir. On iki Kazovaişçisi, bir kooperatif şeklinde örgütlenipüretimi sürdürmeyi planlamaktadır. Koo-peratifler küçük üretici birlikleridir vekapitalist niteliğe sahiplerdir. Böylecedaha başından itibaren hem patron hemde işçi, yani bir esnaf ya da zanaatkârkonumuna sahiplerdir. Bu özellikleriyle,sınıfsal olarak, birer küçük burjuvalar.Şanslarının yaver gittiği ve işlerini ge-nişletmeleri gerektiği düşünüldüğündeise, ya işçi çalıştırmaya başlayarak,patron yanları öne çıkacak, ya da yeniortak alarak, büyüyen bir kapitalist iş-letme hüviyeti kazanacaklardır.

Kaldı ki sistemin ekonomik ve siyasiişleyişi ortadadır. Her gün küçük üre-ticilerin ve üretim birimlerinin kapitalisttekeller tarafından ortadan kaldırıldığıya da kendilerine bağımlı kılındığı bi-linen bir gerçekliktir. Ayrıca bir bütünolarak ülke ekonomilerinin, siyasi ne-denlerle, ambargoya tabi tutularak felçedildiği günümüz koşullarında, küçükişçi işletmelerinin yaşam şansı bulaca-ğını düşünmek, siyasi açıdan da tambir aymazlıktır. qNecdet SEÇER

13

ne değildir... göstererek, sosyalizm fikrini güçlendirmesindedir.

işçilere umut oldu lıktan yetiştiğimiz için çok iyi biliriz,o 50 bine satılan kürkün en iyisi 4 bin5 bin eder, her şeyini içine katın, ma-liyeti taş çatlasın 5 bin eder. Geri kalanpatrona kârdır.”

“Çocuğumun doğumda bile izin vermediler”Punto işçileri, patrona muazzam bir

servet kazandırdıkları halde, çok uzunyıllar boyunca süresi belli olmayanmesailerle, izin haklarından mahrumolarak çalışmışlar. 08:00’de başlayanmesaileri, çoğu zaman 22:00’ye kadardevam ediyormuş. Üstelik patron işçi-lere servis hizmeti de sağlamıyormuş.Fabrika önünde direnişte olan bir işçi,çalışma şartlarını şu şekilde aktarıyor:

“Ayda bir gün Pazar günleri çalış-mazdık. Bir arkadaşımın eşi doğumyaparken bile izin alamadı, ‘sen midoğuracaksın’ denilerek aşağılandı. Yılsonuna kadar izin yapmayacağım diyekağıt imzalatırlardı. Yıllık izinlerin pa-

rasını da alamazdık. Bu kadar yoğunçalışılan bir fabrika; ama patron bizi‘iş yok’ gerekçesiyle işten çıkardı. Sen-dikal faaliyetten ötürü işten çıkarmışgibi görünmesin diye, yalan söyledi.”

Fabrikanın önünde direnişte olanişçilerden bir diğeri, mücadelelerinindiğer işçiler üzerindeki etkisini, şu şe-kilde aktarıyor: “Çevredeki tüm fabri-kaların gözü üzerimizde. Biz direnişebaşlamadan önce bordrolarda ücretle-rimiz asgari ücretin altında gösterilirdi.Toplam çalışma saatlerimiz 18 günolarak gösterilirdi, yani part time çalı-şıyor gösterilirdik. Hem Punto’da hemde civardaki fabrikalarda artık patronlarbordroda en azından çalışma saatlerinidüzgün göstermeye, izin günlerini kul-landırmaya başladılar,” diyor, diğer birişçi “On yıldır bordro görmemiştik,bize bordro vermeye başladılar, o zamanpart time çalışan olarak göründüğümüzüanladık,” diye ekliyor. qCem AVCI

Kıdem Tazminatı Fonuişçinin parasını çarçuredecek: Fona Hayır!Kıdem Tazmitanı Fonu ile hükümet bütçe açıklarınıkapatacak, patronlar teşvik alacak!

Ücretler ve haklar yetersiz. Çalışmave yaşama koşularımız daha iyi değil.Patronlar İş Yasalarına uymuyor. Yet-mezmiş gibi, 75 yıldır geçerli olankıdem tazminatı hakkımıza da gözdiktiler. Kıdem tazminatımızı elimiz-den alıp Fon’a devretmek istiyorlar.Zorunlu Tasarruf Fonu, İşsizlik Fonugibi, işçinin parasıyla hükümet açıkkapatacak, patronlar teşvik alacak.Olan işçiye olacak! Bu planı boza-lım!

Tazminat ödememek bugün suç.Mahkemeye vererek tazminatımızıalabiliyoruz. Hükümet işçiyi düşünse,tazminat ödemeyen patronlara ağırceza veren yasa çıkartırdı. Aksini ya-pıyor.

30 günlük kıdemi 3’te birine indirmek istiyorlar Fon Tasarısıyla ne yapmak isti-

yorlar? Bir yıl çalışan işçi, 30 günlükkıdem, 4 haftalık ihbar tazminatı hak-kına sahiptir. Hükümet ve patronlar,30 günü 11 güne çekmek istiyorlar.Fonla birlikte patronlar ayda sadeceyüzde 3’lük prim ödeyecek. Yani 12ayda yüzde 36 eder. Maaşımızın üçtebiri demektir. Bugün bir yıl çalışanişçi 1 aylık brüt maaş tutarında taz-minat alırken, fondan sonra 3 yıl ça-lışan 1 ay maaş tutarında tazminatalacak. Brüt mü net mi o da bellideğil. Üstelik ihbar tazminatı ortadankalkacaktır.

Bugüne kadar çalışanların tazmi-natı ne olacak, belli değil?

Bugün bir işçi, işyerinin taşınması,işçinin askere gitmesi, kadın işçininevlenmesi, 15 yıl hizmetle 3600 gün

çalışmış olması, işyerinde çalışmakoşullarında değişiklik yapılması, iş-verenlerin işçiyi taciz etmesi gibi yir-miye yakın nedenle Kıdem Tazmi-natını alma hakkına sahip. Diyorlarki, patronlar tazminat ödemiyor, fonadevredilirse herkes tazminat alacak!Ne zaman? Sadece emeklilik ve ölümdurumunda!

Patronlar istediği zamanişten çıkarabilecekBugün patronlar işçi atarken, kı-

dem tazminatımızı ödemek zorunda.Fon’dan sonra, patronların tazminatsorumluluğu olmayacağı için, istediğianda, istediği sayıda işçiyi kolaycaişten çıkartabilir. “Kıdem tazminatınıgit fondan al” diyecekler! İşten çı-kartma serbest kalınca, işçide huzurkalır mı? Geleceği belirsiz bir iştekim rahatça çalışabilir? Hak aramamücadelesine giren işçiyi bir gün tut-mazlar.

Kıdem Tazminatı Fonu işçinin le-hine bir düzenleme değildir. Patronlarıkayırmaktadır. Fonda biriken paralarda hükümet sıkıştıkça bütçe açıklarıiçin kullanılacaktır. Fonda yıllarcabiriken para enflasyonla kuşa dönecek,emeğimiz, alınterimiz çarçur edilmişolacaktır.

Buna izin veremeyiz. Yine de birtürlü fon yasası çıkmıyor. İşçinintepki göstermesinden çok korkuyorlar.Bu gidişe sessiz kalamayız, kalma-malıyız! Haklarımızı korumak içinbirleşelim, örgütlenelim. Hükümetinve patronların enselerinden işçilerinkorkusunu eksik etmeyelim. qFabrika Bültenlerinden

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 14: Iscilerin sesi kasim 2013

14

Tüm Bel-Sen’de bölünmePolitik sebepler yüzünden ya da kişisel çıkarlar uğruna işçileri bölmeyeçalışanlara karşı mücadele etmek, bizim güncel görevimizdir.

Geçtiğimiz ay, Tüm Bel-Sen’in23 yıl başkanlığını yapmışolan Vicdan Baykara’nın Genel

Başkanlıktan alındığına dair haberlerbasına yansımıştı. Bunun üzerine VicdanBaykara, “Bana 4–5 kişi tarafındandarbe yapıldı” şeklinde açıklama yap-mıştı. Sendikadan istifa ettiğini ve bun-dan sonra Yerel–Sen sendikasında ça-lışmalarını yürüteceğini ifade etmiş,ayrılışını ise siyasi sebeplere dayandı-rarak, KESK Genel Başkanının AkilAdamlar Kuruluna ve Kürt Ulusal Kon-gresi Hazırlık Komitesi'ne dâhil olmasınıeleştiren bir açıklamada bulunmuştu.

Vicdan Baykara’nın sendikadan ay-rılışını izleyen günlerde, Tüm Bel-Sen’in çeşitli şube ve örgütlerinden birkısım yönetici ve üyelerin ayrılışı veYerel-Sen sendikasına katılması sürecibaşladı.

Bunun üzerine KESK Genel BaşkanıLami Özgen ve Tüm Bel-Sen GenelMerkezi de açıklamalarda bulunarak,Vicdan Baykara’nın ayrılışı ve KESK’eyönelttiği siyasi eleştirilere karşı sertbir bildiri yayınladı. Bu bildiride veLami Özgen’in açıklamasında, VicdanBaykara’nın siyasi gerekçelere dayan-dırmaya çalıştığı ayrılışının, aslındakoltuk sevdası ve şahsi gelecek kaygı-sından kaynaklandığı belirtildi. 2011yılındaki Tüm Bel Sen kongresindeyapılan tüzük değişikliği ile seçimlerdenispi temsil sisteminin uygulanması veyönetim kurulu üyeliğinde üst üste enfazla iki dönem kalınmasının kararlaş-tırıldığı; bu sebeple ayrışmanın olduğuifade edildi.

Gerçekte Ne Oldu?Tüm Bel Sen Genel Kurulunda alı-

nan tüzük değişikliği kararları oy birliğiile geçmesine karşın, bu değişikliklerinVicdan Baykara ekibi tarafından eleş-tirilmesi ve değişikliğin iptali için mah-kemede dava açılması söz konusu ol-muştu. Bu yüzden, sendika içinde tar-tışmalar olmuş ve dava açılması eleş-tirilmişti. Vicdan Baykara ekibinin,Tüm Bel-Sen’in bağlı olduğu konfe-derasyon olan KESK’in politikalarınıeleştirip, yeni bir sendika için çalış-malara başlaması, Baykara’nın sendi-kadan ihracı için disiplin kuruluna sevkiile sonuçlanmıştı. Bunun üzerine istifaeden Baykara, Yerel-Sen isimli sendi-kada çalışacağını açıklamış ve TümBel-Sen üyelerini bu sendikaya davetetmişti.

Baykara’nın, KESK’in, Akil Adam-lar kurulunda Genel Başkan Lami Öz-gen tarafından temsil edilmesi dolayı-sıyla, AKP ve emperyalistlerin bölgepolitikalarına alet olunduğu yönündekieleştirisi ve yeni sendika Yerel-Sen’in

CHP tarafından desteklendiği dediko-dusunun yayılması, Belediyede çalışanbeyaz yakalı kamu işçileri arasında ay-rılık yarattı. CHP bu dedikoduyu ya-lanladı. Lami Özgen ise yüzlerce KESKüyesinin AKP muhalefeti yüzünden ce-zaevlerinde olduğu süreçte, sendikanın,iktidar politikalarının dümen suyunagirmesinin söz konusu olamayacağınıaçıkladı. Vicdan Baykara’nın gerekçe-lerinin gerçeği yansıtmadığı açıktır.

Bizim Sözümüz90’lı yıllardan itibaren kamu emek-

çilerinin örgütlenme sürecinde yer alan,mücadeleyi sürdüren bu ekibin, bu günkişisel çıkarları uğruna, sendika büro-kratı tavrıyla, işçileri bölen bir ayrılıktayer almasını doğru bulmak mümkündeğildir. Politik gerekçelere sığınarak,işçilerin sendikal mücadelesini ve ka-zanımlarını tehlikeye düşürecek bu ay-rışmanın önüne geçmek ve Tüm BelSen’in mücadelesini desteklemek ge-rektiği açıktır. KESK veya Tüm BelSen’in politik duruşu ve faaliyetlerinineleştirilmesi mümkündür. Ancak bununyolunun, aynı alanda farklı bir sendikakurmak ve Belediyelerde çalışan beyazyakalı kamu işçilerini bölmek olmadığıda açıktır. Sendikalar, politik görüş,etnik kimlik ve diğer farklılıkları gö-zetmeksizin, işçilerin ekonomik ve sı-nıfsal çıkarlarının savunulduğu örgüt-lerdir. Politik sebepler yüzünden ya dakişisel çıkarlar uğruna işçileri bölmeyeçalışanlara karşı mücadele etmek, bizimgüncel görevimizdir. qMehmet YAKUT

Hırsızı yanlış yerdearamayalımÇikolata çaldı diye, birileriişçiyi içeriye bildirmiş. İşçiyiçıkardılar. Çıkış nedeni“hırsızlık”. Kuşkusuz hakkımızolmayan bir şeye el sürmekkabul edilemez. Ancak,yanımızdaki arkadaşımızınyaptığını görürken, patronunbizden çaldıklarına sessizkalınması büyük çelişki değilmi? Asgari ücretle bu devirdegeçinmek mümkün mü? Asılhırsız, emeğimizi sömürüpkarşılığını vermeyenlerdir. Nitekim iş yasalarına uymakzorunda olduğu halde uymayanpatron. Yasa, iki günden fazlarapor aldığımızda, iş göremezlikparası ödenir, diyor. Bu ikigünün parası ödenmez amamesai saatinden de kesilemez. İşyerinde iş yasaları mı geçerlipatronun yasaları mı? İşyasalarına uyun.İşçiyi aç açına çalışmayazorlayan yine patron. Sabahlarıkahvaltı yapmak istiyoruz amafırsat verilmiyor. Dışarıdanyiyecek getirmek yasak.İmalattan çikolata, fındık fıstıkçıkartamadığımıza göre, öğlenyemeğine kadar acıkıyoruz.Çalışmak dışında her şey yasakolmamalı. Mesaide verilen simitpoğaça kahvaltıda da verilsin.Bir keyfilik de ikramiyelerdevar. Yılı dolmayanlara ikramiyeverilmedi. İkramiye alacağınıbekleyip de alamayan işçilerinmorali bozuldu. İkramiye herişçinin hakkıdır. Çalıştığı sürekadar ikramiye almalıdır.Kurban parası her işçiyeverildiği gibi, ikramiyeler deverilmeli. Umarız gelecekbayramlarda bu sorun yaşanmaz.Patronun yalakası da bazıustalar. Nitekim, işten çıkarılanişçiler onlara selam bilevermiyor. Bu herkesin dikkatiniçekti. Onlar da bunun farkında.Ama anladılar mı, anlayacakkapasiteleri var mı, sanmıyoruz.Kendini işyerinin patronundanda patron gören bazı ustaların,işçinin gözünde bir değeri olurmu? İşçilerin çoğu onlarınyüzünden işten çıkıyor. Bunu dapatron biliyor mu, bilmek istermi, o da meçhul. İşçininekmeğiyle oynayana insan olanselam vermez! q(G.Kemerli)

Dokuz günlük bayram tatili vardı amataşeron işçisi olarak herkesten fazlaçalışmak zorunda bırakıldık. Bayrambize zehir oldu, taşerona bayram tatilide yok. İdareciler kesintisiz olarak bay-ramı geçirirken, taşerona bayram ortası,“işler yoğun” diye geri çağrılmak düştü.

İzin herkesin hakkıYemekhane çalışanları çok uzun za-

mandır yıllık izinlerini kullanamıyorlar.Yetmezmiş gibi izinlere dair formlarıimzalatmaya çalışıyorlar. Bu yasal de-ğildir, suçtur. İmzalamayalım. Diğer ta-şeron işçileri yıllık izin hakkını kazandı.İdareciler ve şirket taviz vermeyeceğimiziiyi bilsin. Yıllık izinler uygulansın!

Yemekhane işçilerinin mesailerini tam ödeyinYemekhane işçisi haftada altı gün

ve günde 12 saat çalışıyor. Buna görehaftada 27 saat, ayda 108 saat fazlamesai yapıyorlar. Ama fazla mesaileritam olarak ödenmiyor. Bordroda enfazla 70 saat mesai gösteriliyor. Alınte-rimizi gasp edenlerden hesabını sormayahazırlanıyoruz.

Yemekhanede boş imza föyü uygulaması Boş deftere aylık imza atıyoruz.

Şirket otuz günlük imzayı bir gündeattırtıyor. Diğer taşeronlardan farklıolarak, çalıştığımız günleri gösteren

bu föylerde, işe giriş çıkış saatlerimizyazmıyor. Bu uygulamanın amacı, iş-çinin ne kadar çalıştığını gizlemek vemesai parasını istedikleri gibi ayarlamak.Bu yasadışı uygulamayı kınıyoruz.

Servislerde çalışangarsonların ücretleri düştü

Taşeronun da taşeronu var, onlarda servis garsonları. 12 saat çalıştıklarızaman neredeyse hiç mesai ücreti al-mıyorlar. Şu sıralar 8 saat çalıştıklarıiçin ücretler “dibe vurmuş” durumda.12 saatlik insanlık dışı çalışma düzeninsavunacak halimiz yok. İnsanca yaşa-yacak ücret her işçinin hakkıdır. q(E.Yasemin)

Bayramda tatil, yılda bir izin yok

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Page 15: Iscilerin sesi kasim 2013

15

Hava-İş Genel Kurulu süre-cinde kilit rolü oynayacakolan Uçuş İşletme Başkanlığıdelege seçimi sonuçları belli

oldu. Oy kullanımının saat 24.00'de bit-mesiyle birlikte oy sayımına geçildi.Rekor düzeyde katılımın olduğu seçim-lerde 3598 oy kullanıldı. Katılımı belirtenbu rakamın Hava-İş tarihinde bir rekorolduğu söyleniyor.

Uçuş İşletmede 7250 işçi çalıştığıdüşünülürse, 3600’e yakın işçinin oy

kullanmış olması, çalışanların yüzde50’sinin oy verdiğini gösteriyor. Bu çokyüksek bir katılım. 4 yıl önceki genelkurul öncesindeki delege seçimlerine 2bin işçiden az katılım olmuştu.

Hava-İş sendikasına üye işçilerinsayısı 14 bin civarında. Uçuş İşletme iş-çilerinin sayısı, toplam üye sayısının ya-rısından fazla. Ancak Hava-İş Sendika-sının seçim yönetmeliği ve tüzüğü de-mokratik olmadığı için, genel kuruldaoy kullanacak 300 delegeliğin sadece

97’sini uçuş işletme seçebiliyor. Üyelerinyarısından fazlası, kongre delegeliklerininüçte birinden azını seçiyor.

Demokratik olmayan delege dağılımısebebiyle Uçuş İşletmede 75 işçi bir de-lege seçerken, Anadolu’da 3-4 işçininçalıştığı bir THY Ofisi, 1 delege seçiyor.Dolayısıyla işçilerin temsili açısındanson derece anti demokratik bir seçimsistemi var ve bu sistem her zaman genelmerkezin ya da işverenin seçimlere mü-dahale edebilmesine olanak veriyor. İş-çilerin işverene ve sendika bürokrasisinegüçlerine gösterebilecekleri tek yer deUçuş İşletme. Bu nedenle de işçilerinkimi tercih ettiğini gösteren en önemligösterge de Uçuş İşletme seçimleri. İşte3 bin 600 işçi tercihini ortaya koyarak,hangi listeyi yönetimde görmek istediğinigöstermiş oldu: İşçi Birliği, neredeyseişverenin ve sendikanın listesi kadar oyaldı: 1722’ye karşılık 1266 + 610.

28 Ekim günü saat 04.00’de başlayıpoy kullanmanın 24.00’de bittiği seçimlerinertesinde oy sayımı 04.30’a kadar sürdü.Sabaha karşı biten oy sayımı seçimingalibinin açık farkla İŞÇİ BİRLİĞİ ol-duğunu ortaya koydu. Gökkuşağı Hareketive İşçi Komitesinin birleşmesinden oluşanİşçi Birliği'nin turuncu listedeki adaylarına1722 oy atıldı. Buna karşılık Hava-İşmevcut yönetiminin mavi listesinin aldığıoy ise 1266 oldu. Lila renkli listeyle se-çimlere giren Emek Meclisi ise 610 oyaldı. Bu sonuçlarla birlikte Uçuş İşletme'deçıkarılacak 97 delege, İŞÇİ BİRLİĞİ'nindelegeleri oldu. qİşçilerin Sesi Haber

Uçuş İşletme’den “İşçi Birliği” çıktıHava-İş Sendikasının seçim yönetmeliği demokratik olmadığı için, üyelerinyarıdan fazlasını oluşturan Uçuş İşletme, delegelerin üçte birinden azını seçiyor.

Seçim sonuçları iki önemli mesajiçeriyor. Birincisi uçucular 24 yıllıksendika yönetiminin kesinlikledeğişmesini istiyor. İkincisi de işçilere aitolan bu alana işverenin müdahalesinikabul etmiyor ve sendika yönetiminibelirlemenin sadece işçilerin kararıolduğu mesajını veriliyor. İşvereningölgesinde veya desteğinde delegelisteleri hazırlayan Emek Meclisi’nin 610gibi çok az oy alması bunu gösteriyor.İşçi Birliği 1722, Hava-İş yönetimi 1266oy aldı. Şimdi hedef genel kurulda bütünişyerlerinden gelecek delegelerle herkesibirleştiren bir çizgide demokratik şeffaftemiz bir sendikayı oluşturmakta.

Gerginlikten besleneceğiniumanlar yanıldıAnadolu Yakası Şube genel kurulundagenel merkez destekli saldırıda iki işçiyaralandı. Bu saldırıyı kınıyoruz. İşçilerarasındaki gerginlikten beslenensendikal bürokrasinin bu oyunu, pilot vekabin memurlarının birliği sayesindebozuldu. Hava İş yönetiminin sadece

kabinden oluşan bir delege listesihazırlaması kabin ve kokpiti ayırantutumuna pilot ve kabin memurları uçuşekibi bütünlüğünü gösterircesine sıcakkucaklaşmalarla yanıt verdi.

Tüm işçilerin hukukunu savunacağızGrevci işçilere, sendika yönetimideğişirse haklarını kaybedecekleriyönünde yapılan propaganda koca biryalandır! Biz greve çıkan ve çıkmayanbütün işçileri birleştiren ve kazanılmışbütün hakları koruyan bir anlayışlasendikal mücadeleyi daha da ilerigötüreceğiz. Hem grevdekikardeşlerimizin, hem de 305arkadaşımızın hukukunu savunmaktemel meselemiz olacaktır. Bizegüvenerek, rekor düzeyde katılımla buoyunu bozan Uçuş İşletme çalışanlarınayürekten teşekkür ediyoruz. Güvenleriniboşa çıkartmayacağımıza eminolabilirler.(*) İşçi Birliği sözcülerinden BahadırAltan’ın seçimler sonrasında yaptığıaçıklamalardan derlenmiştir.

Bahadır Altan: Turuncu Liste kazandı

Keyfi iştençıkartmayapıyorsunuz!Son iki ay içinde keyfi biçimde30’a yakın işçi çıkartıldı. Buişçilerin neden iştençıkartıldığını ustaya soruyoruz,bilmiyor. Müdüre soruyoruzbilmiyor. Haberimiz yokdiyorlar. Gerçeği gizliyorlar,söylemiyorlar. Çünkü haksızlarve korkuyorlar!İşçi çıkartıyorlar ama işçi dealıyorlar. Peki neden? Sorsak,işçi neden çıkartılır? İş olmazveya işçiden kaynaklı hataolabilir. Bunlar dahi çıkış sebebiolamaz. Diyelim ki oldu. Ancakson çıkartılan işçilerinneredeyse tamamın performansıen yüksek işçiler. Vardiyada ustaolmasa bile işi götürecek kişiler.Soruyoruz: Neden çıkarttınız veişçi alıyorsunuz?

Tazminatın yarısı işverene iade!İşçi çıkışındaki keyfilik gibi,kıdem tazminatları da keyfiödeniyor. Elimizde bir liste var.Bu listede işten çıkartılanişçilerin Kıdem Tazminatı öncedoğru hesaplanmış sonra yarısıgeri alınmış. Dışarıdan bakıncakoskoca bir firma. İçine girince“ah ki ah”. İşçinin hakkını gaspetmekte de Türkiye birincisi! Kıdem tazminatı hesaplaması da yanlış. Asgari ücretle çalışıyoruz.Çalışılan yıla göre saat ücretikuruş artıyor. Kıymeti yok.Ortalama brüt saat ücreti 4.50ile 5.20 lira arasında değişiyor.Yılda bir yakacak parası var:Brüt 460 lira. Aylık ikramiyebrüt 195 lira. Buna yol veyemek ücretleri günlük brüt 8’erlira ilave edilmelidir. Budurumda bir yıllık işçinin en altkıdem tazminatı 1.490 lira,ihbar tazminatı da 1.180 lira;toplam 2.670 liradır. Daha azınaitiraz hakkımız var!Ancak sıra işe geldiğinde,makinelerin hız ayarlarınıartırarak çalıştırılıyoruz. Bizimde bu hıza uymamız isteniyor.Akıl ve vicdan var: İnsanmakine mi? Hıza yetişmekisteyince işler bozuk çıkıyor.Bozuk işler de işçiye faturaediliyor. İşçinin ayarınıbozuyorsunuz, fazla sürmezsizin işlerin de ayarı bozulur. q(Onur)

Kasım 2013/20 İşçilerin Sesi

Page 16: Iscilerin sesi kasim 2013

16

1917 Ekim Devrimi: İşçi sınıfının esin kaynağı

1917 Ekim Devrimiyle, İşçi As-ker Ve Köylü Sovyetleri, ikti-darı alır almaz derhal şu ka-rarları aldılar: "İşçi ve köylü

hükümeti, savaşan tüm ülkelere, adilve demokratik bir barışı gerçekleştirmekamacıyla derhal görüşmelere başlan-masını önerir... Tüm ülkelerin işçileri,sömürü ve köleliğin pençesinde kıvrananve sömürülen çalışan sınıfların kurta-rılması için gösterdiğimiz uğraşta bizeyardımcı olacaklardır".

İkinci kararname ise toprak sorunuüzerineydi: "1. Büyük toprak mülkiyeti,derhal ve tazminatsız olarak geçersiz kı-lınmıştır. 2. Topraklar üzerinde, KöylüSovyet'i, tek karar mercidir".

Bir başka kararname, idam cezalarınıkaldırdı, askerlere subaylarını seçme hak-kını tanıdı, kadınların ve çocukların ça-lışma koşulları iyileştirildi, angaryayason verildi. Sovyetler olmadan EkimDevrimi anlaşılamaz. Sovyetler şu sorularayanıt verdi: "Tek bir şehrin içinde bilefarklı talepler ve mücadele biçimleri ara-sında uyum nasıl sağlanacaktır? Tarihbu sorunun cevabını vermiş bulunuyor:Sovyetler. Sovyetler mücadele verenbütün grupların temsilcilerini bir arayagetirdi. Bu amaç için hiç kimse bu günekadar farklı bir örgütlenme biçimi öne-rememiştir; zaten daha iyisinin bulunacağıda şüphelidir.

Rus işçi sınıfının başarısında olmazsaolmaz diğer bir araç, devrimci işçi parti-sidir. Lenin, işçi sınıfının içinde bulunduğusömürü ve baskıya son verebilmesi için,bir devrimci partiye ihtiyacı olduğunusöyleyen ilk kişi değildir. Ancak, Leninve yoldaşları, başarılı bir şekilde işçileriiktidara taşıyan devrimci partiyi inşa et-mişlerdir. Lenin'in için partinin önemişudur: "Parti, işçi sınıfının bilinçli öncütabakasıdır. Ödevi, yığınların ortalamadurumunu yansıtmak değil, yığınları ar-kasından sürüklemektir". Parti işçi sınıfınındışında kurulacak bir araç değildir. Partibizzat işçi sınıfının büyük işletmelerindekök salmış, büyük fabrikaların en mü-cadeleci, ileri görüşlü, bilinçli kadın veerkek üyelerini bağrında toplamış olma-lıdır. Tüm devrim kalkışmalarında şuveya bu düzeyde meclisler, konseylerve Sovyetler; ya da komün tipi örgütlerkitlelerce çok çabuk bir zamanda doğalbir davranış gibi geliştirilmiştir. AncakBolşevik Parti, kitlelerin kendi doğallığıylaoluşturulacak bir örgütsel biçim değildir.Bir parti, tıpkı Bolşeviklerin yaptığı gibi,

sebatla işçi sınıfı içinde ve uzun yıllaralan mütevazı bir çalışmanın ürünü olarakinşasına girişilmesi gereken, özel bir ça-bayı gerektirir. Bu çabanın, özellikle defabrikalar/işyerleri zemininde gerçekleş-tirilmesidir.

Ekim Devrimi'nin enternasyonal karakteriSosyalizmin bir amacı, sınırları ortadan

kaldırmaktır. Çünkü bu sınırlar burjuva-

zinin çıkarları için yani işçi sınıfının bö-lünmesi için muhafaza ediliyor. Oysaburjuvazi hiç de ulusal değildir. Öyleysemilliyetçi ön yargıları işçi sınıfı içindensöküp atmak, devrimin bir görevi olmakzorundadır.

Nasıl bir fabrikada farklı uluslardanişçiler birlikte çalışabiliyorsa, tüm dünyadada birlikte yaşamak mümkündür. EkimDevriminin uluslararası karakteri bununlada sınırlı değildir. Sermayenin boyun-

duruğunu bir ülkenin sınırları içinde kır-mak gerekli olsa da, sömürüyü ortadankaldırmak için, devrimci işçi sınıfınındünya çapında bir güç olması gereklidir.Hele Rusya gibi geri bir ülkenin olanak-larıyla, büyük devletlerin baskılarınakarşı uzun zaman direnmek olanaksızdır.Bu nedenle Rus işçi sınıfı bir Rus devrimiyapmak için harekete geçmedi. Rus iş-çileri, dünya savaşının mahvettiği tümdünyanın kurtuluşu için Rusya'da devrimibaşlattı.

Lenin ve Troçki, Bolşevik Partisi,Rusya'daki devrimi, Dünya Devrimininbir parçası olarak anlıyorlardı. NitekimLenin 1919'da III. Enternasyonal'in, yaniişçilerin dünya partisinin 3'üncü kongre-sinde şöyle demişti:

"Uluslararası devrime başladığımızzaman, onun gelişimini yöneltebileceği-mizi inandığımızdan değil, bazı koşullarınbizi zorlamasından dolayı harekete geçtik.Şöyle düşündük: ya uluslararası devrimyardımımıza gelir ve bu durumda zafe-rimiz kesinleşmiş olur; ya da yenilgi ih-timali olsa bile mütevazı devrimci gö-revlerimize devam eder ve böylece dev-rime hizmet etmiş oluruz. Deneyimimizdiğer devrimlere yardımcı olur. Uluslar-arası dünya devriminin desteği olmadanproleter devrimin zafere ulaşmasının ola-naksız olduğu bizim için açıktı". qYunus ÖZTÜRK

İşçilerin Sesi Kasım 2013/20

Ekim Devrimi iki açıdandeğerlendirilebilir. Birincisi; başarısızdırve yenilmiştir. İşçiler bir devrimdenemesi yapmışlar ama başarısızolmuşlardır. Bu bakış, burjuvaziye,sosyal demokratlara ve devrimyorgunlarına aittir. İkincisi ise, dünyaçapında burjuvazinin egemenliğiniyıkmayı amaçlayan, uluslararası işçidevriminin bakış açısıdır. Bu bakış,materyalisttir ve Rus işçi sınıfınınelinden geleni yaptığını, EkimDevrimi'nin zaman ve mekân olaraktecrit edilen genç işçi sınıfının birdeneyimi olduğunu kabul eder. Bugirişimden geri kalanlar, işçi devriminingelecekteki gelişimi açısından zorluklarıve kolaylıkları bize gösterdiği içindeğerlidir. Nitekim bu nedenledir ki,devrimin hemen ertesinde emperyalistkuşatmayı kıramayıp bürokratlaşmayave yozlaşmaya uğramasına rağmen,

eski Sovyetler Birliği; diğer yoksulülkelerle aynı kaderi paylaşmamıştır. Ekim Devrimi, başarısızlığına rağmen, ilk on yılda, hiç bir kapitalist ülkeninbaşaramadığı sanayileşmeyi başardı.Üstelik burjuvazi olmadan. Elbette kiBolşevikler sadece ekonomik ilerlemedeğil, insanlığın gelişimi için devletlerinve asalak burjuvazinin ortadan kalktığıbir dünya istiyorlardı. Ekim Devrimi, buamacın bir durağıydı. Bugün dedünyanın kapitalist ekonomi tarafındantahrip edilmesi sürüyor. Ekim Devrimi,bugünkü kapitalist krize gereken cevabıda içeriyor: Kapitalistlerin ve topraksahiplerinin ekonomik yöndenmülksüzleştirilmesi; işçi sınıfınınSovyetler aracılığıyla iktidarı ve DünyaDevrimi'nin bir parçası olacak olanproletarya diktatörlüğünün Türkiye'deve tüm dünyada kurulması içinmücadele!

>>İki farklı değerlendirme