İçindekiler - feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/pdf/haftalik...4 celcelutiye...

15
1

Upload: others

Post on 10-Feb-2020

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 2: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

2

İçindekiler

Hayırhahlık ne demektir? Nasıl kazanılır? ................................................................................. 3

Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız?......................................... 4

Gıyaben, aracı ile boşamanın (talak) geçerli oluşunun delili nedir? ......................................... 5

Amirlerimiz, müdürlerimiz caiz olmayan, kamu hakkı olan bir işi bize yaptırırlarsa ne

yapmamız gerekir? ....................................................................................................................... 5

Gayri müslim bir ülkede vergi kaçırmak caiz olur mu? ............................................................. 5

Hurufu mukatta/kesik harflerle nasıl dua edilir? ....................................................................... 6

Kıyâmet günü, insanlar arasında hükmedilecek ilk şey kandır, hadisini açıklar mısınız? ....... 7

İmam Ebu Yusuf’un “kabak sevmem” diyen birinin idamına fetva vermiş midir? ................ 12

Hz. Havva Hz. Âdem’in kaburgasından yaratıldıysa, sudan nasıl yaratılmış olunur? Diğer

canlılardaki dişilerde erkeklerin kaburgasından mı meydana geldi? ...................................... 13

“Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur.” rivayeti sahih midir? ....................................... 14

Page 3: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

3

Hayırhahlık ne demektir? Nasıl kazanılır?

- “Hayırhah” kelimesi, farsça olup, “hayır isteyen, iyilik isteyen, hayırsever” manasına

gelir. Terim olarak da, “başkası için iyilik isteyen” kimse anlamına gelir.

Kelimenin bu anlamına bakıldığı zaman, “hayırhah” olmak, İslam’ın çok değer verdiği bir

haslet olduğu kendiliğinden anlaşılır.

- Bildiğimiz kadarıyla, İslam tarihinde “hayırhah” adıyla anılan resmi bir müessese yoktur.

Çünkü, bu iş zaten müslümanların her zaman yerine getirmeleri gereken imanî-İslamî bir

görevdir. Bu konuda bazı ayet ve hadisleri takdim etmekte fayda vardır:

“Allah yoluna çağıran, makbul ve güzel işler işleyen ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyen

kimseden daha güzel söz söyleyen kim olabilir? İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen

kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında

düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş! Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti,

ancak sabredenlerin kârıdır, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır.” (Fussilet, 41/33-

35)

“Müminin mümine karşı durumu, birbirine destek çıkan, birbirine yardım edip kuvvet

veren bir binanın taşları gibidir.” (Buhari, Mezalim, 5)

Hz. Enes anlatıyor: Ressulullah(asm) şöyle buyurdu: “Birinize küsmeyin, birbirinize haset

etmeyin, birbirinize sırt dönmeyin, Allah’ın kardeş kulları olun. Ve bir müslümanın

kardeşine üç geceden fazla küs durması caiz değildir.” (Buhari, Edeb,62)

Bu konuda Bediüzzaman da şöyle der: “Evet mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat

fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için nass-ı

hadîs ile "Üç günden fazla mü'min mü'mine küsüp kat'-ı mükâleme

etmeyecek/konuşmamazlık yapmayacaktır." (Nursi, Mektubat, s. 263 )

Hz. Enes anlatıyor: Resulullah(s.a.m) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz kendisi için istediğini

kardeşi için de istemedikçe -gerçekte tam olarak- iman etmiş olamaz.” (Buhari,İman,7;

Müslim, İman, 71,72)

Son olarak İmam Şafi’nin dostluğa verdiği ehemmiyeti anlattığı bir şiirinin tercümesini

yaklaşık bir manayla verelim:

“Dostum hastalandı da onu sormaya gittim

Ona olan sevgimden ben de hasta oluverdim.

Sonra ben hastalandım dostum beni sormaya geldi

Yüzüne baktım iyileşiverdim”

Page 4: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

4

Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız?

- Bizim görebildiğimiz kadarıyla, Seyr-u sülukta istikameti muhafaza etmek ve yanlışa

girmemek için CELCELUTİYE’de herhangi özel bir kayıt yoktur. Bu kasidenin bazı

özellikleri, belli VEFKler şeklinde yazılarak istifade edileceğine dair bazı notlar vardır. Ancak

bunların vefk-muska halinde yazılması ön görülmektedir. Gazali’nin şerhinde daha çok bu

noktalar vardır.

İbn Arabî’nin şerhinde ise, değişik beyitlerin bazı hususiyetlerine işaret edilmiştir. (bk.

Gümüşhanevi, Mecmuatu’l-Ahzab/Şazeli cildi, şerhlerden biri.508’den; diğeri 527’den başlar)

- Ara-sıra bazı matbu Cevşenlerde yer alan Celecelutiyeyi tamamen okumakta fayda vardır.

- Bize göre, insi ve cinni şeytanların şerrinden kurtulmak için okunması gereken dua

SEKİNE’dir. 19 ayetten meydana gelen bu dua bir yerde 19 defa okunur. Bediüzzaman

hazretleri bu maksatla bu duayı hep okumuştur.

Zaten Celcelutiye’nin nazara verdiği önemli bir ders, İsma-i Azam ihtiva eden bu SEKİNE’dir.

Nitekim, Bediüzzamana hazretleri, Hz. Ali Celcelutiye’de “Feya hâmile’l-ismi’l-lezi celle

kadruhu/ Tevekka bihi küllü’l-umuri tesellemet”(Ey İsm-i Azamı taşıyan/onu her zaman

okuyan zat! Onunla kendini korumaya al, her işin selamette olur) beytiyle bu asrın

fitnesinden korumak için sürekli bu SEKİNE’yi okuyan kendisine hitap ettiğini belirtmiştir.

Bu sebeple, bize göre en güzel bir ders günde 19 defa bu duayı okumaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Celcelutiye duasının aslını ve ...

Sekine Duası hakkında bilgi verir misiniz; 19 (on dokuz) defa ...

Page 5: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

5

Gıyaben, aracı ile boşamanın (talak) geçerli oluşunun delili nedir?

oşama, erkeğin boşama için konulmuş olan sarih veya kinai sözlerden birini kullanarak evliliği

sona erdirmesidir. Boşamanın geçerli olması için karı-kocanın aynı mekanda bulunması (meclis

birliği) şart değildir. Erkeğin eşini gıyaben boşaması da mümkündür.

Nitekim Rasulüllah (s.a.s.), hanımını gıyaben boşayan bir kişinin boşamasını geçerli kabul

etmiştir (Müslim, Talak, 36; Ebu Davud, Talak, 39).

Buna göre; koca eşine kendisini gıyabında boşadığını bildirirse veya güvenilir bir kişi kadına,

kocasının gıyaben kendisini boşadığını haber verirse boşama gerçekleşmiş olur (İbn Nüceym,

el-Bahrü’r-Raik, IV, 62).

Amirlerimiz, müdürlerimiz caiz olmayan, kamu hakkı olan bir işi bize yaptırırlarsa ne yapmamız gerekir? Haksız, yolsuz, gayr-i meşru bir işi ve davranışı eliyle, diliyle, bunları yapamıyorsa kalben

buğzeder. Engellemeye çalışmak müminin vazifesidir. Bunlardan hangisine imkanın varsa onu

yaparsın. Gücün ve imkanın yetmiyorsa yapacağın bir şey yoktur.

Gayri müslim bir ülkede vergi kaçırmak caiz olur mu? Gayr-i müslimlerin ülkelerinde oturma hakkı alarak oturan müslümanlar oranın kanunlarına

itaat etmeye mecburdurlar; kanunların koyduğu vergileri de ödemek borçlarıdır.

Page 6: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

6

Hurufu mukatta/kesik harflerle nasıl dua edilir?

- Hurf-u Mukattaanın manası açık olmadığı için değişik yorumlar yapılmıştır. Bazıları, bu

harfleri müteşabih saydığı için, ilmini Allah’a havale edip üzerinde yorum yapmamayı

tercih etmişlerdir.

- Genellikle, müfessirler bu konuda alimlerin değişik görüşlerini aktarmışlardır. Manaları açık

olmadığı için haklarında onlarca yorum yapılmıştır.

- Bunların hepsini aynı manada olmadığı kesindir. Bu sebeple, Hz. Ali’nin K-H-Y-Ayn-Sad

harfleriyle yaptığı dua diğerleri için de uygulanır anlamına gelmez.

- Sünni kaynaklarda Hz. Ali’nin bu duası -sorudaki sahabenin yalvarması şeklindeki hikâyeye

yer verilmeden- kısaca anlatılmıştır.

Bu konuda Elmalı Hamdi Yazır’ın şu ifadeleri, diğer tefsirlerdeki bilgilerin kısa bir özeti

gibidir:

“Hz. Ali'nin de "Ey kâf hâ yâ ayn sâd, beni bağışla" diye dua ettiği rivayet edilmiştir ki,

buna göre bu, Allah'ın bir ismidir. İbn Abbas'tan da her harfin, kebir, kerim gibi Allah'ın

isimlerinden birini gösteren bir işaret olduğuna dair bir kaç mânâ rivayet edilmiştir. Kısaca dil

bakımından sözlük anlamı itibariyle bir anlam çıkarmak mümkün değildir.

Fakat akıl yoluyla bu konuda sayısız ihtimaller düşünülebilir. Mesela bunlardan başka kâf,

Zekeriya'ya; ha, hanımına; ya, Yahya'ya; ayın İsa'ya; sad Mustafa'ya remz (bir işaret) olarak

sûrenin içeriğinin bir özeti olma ihtimali bulunduğu gibi; kâf, kelimelere; hâ lâhût'a; yâ, yakîne;

ayın ilme; sâd sıdka bir işaret olmak üzere, bir önceki sûrenin sonunun bir kısa özeti olmak gibi

ihtimaller de vardır. Ve dolayısıyla sayısız ihtimal yönleri içinde müteşabihtir.

Faydası ise kendi kendine bırakılacak olan aklın, ihtimaller içinde nasıl çırpındığını göstererek

yüce gayeleri idrak etmekte acizlik ve şaşkınlığının derecesini göstermektir ki, buna ibtila-i

râsihin (ilimde derinleşenlerin imtihanı) denir.” (Elmalı, İlgili ayetin tefsiri-ayrıca bk. Taberi,

Razî, Kurtubî, ilgili yer)

- Konuyla ilgili tefsirlerdeki bilgi şu merkezdedir:

“Hz. Ali, "Ey kâf hâ yâ ayn sâd”ın Allah’ın bir ismi olduğunu belirttiği ve "Ey kâf hâ yâ

ayn sâd, beni bağışla" diyerek dua ettiği rivayet edilmiştir. (bk. Taberi, Ebu’l-Ferec İbnu’l-

Cevzî/Zadu’l-Mesir, İbn Cüzay, Kurtubî, Alusi, ilgili ayetin tefsiri)

Taberi bu bilginin kaynağı olarak Hz. Fatıma’yı gösterir. (bk. Taberi, Alusi, ilgili yer)

İlave bilgi için tıklayınız:

Huruf-u mukattaa (elif-lam-mim...) hakkında açıklama yapar mısınız ...

Page 7: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

7

Kıyâmet günü, insanlar arasında hükmedilecek ilk şey kandır, hadisini açıklar mısınız?

İnsan kâinatın özü ve mayasıdır. Varlık alanında görebildiğimiz her şey insan için yaratılmıştır.

Kâinat bütün sistem ve üniteleriyle insandan yana yönelmiştir. O bakımdan "İnsan" denilen

canlı varsa, kâinatın anlam ve hikmeti vardır. İnsanı çekip aldığımız takdirde varlık âlemi

anlamsız hikmetsiz kalır.

Bu nedenle, ruhlar aleminde insan ruhu kalmayınca dünya hayatı sona ermekte ve mevcut

sistemler yıkılıp alt-üst olmak suretiyle son bulmaktadır. Zira kurulu sistem insan hayatına

yönelik, onu devam ettirmeye ve onun ihtiyaçlarını karşılamayı hedef almış bulunuyor. İnsan

olmayınca sistem de anlamını yitiriyor. Sonuç olarak kıyamet kopuyor ve yine insandan yana

yepyeni bir sistem kuruluyor ve ölümsüzlük haşlıyor. Böylece yeni sistem de bir daha

bozulmamasıyla sonsuzluk hüviyetine bürünüyor.

İnsan bu kadar aziz ve kıymetli olunca, onun hayatı da o nisbette kıymetli ve azizdir. Bunun

içindir ki, “bir cana ve yeryüzünde bir fitne ve fesada yol açmaya karşılık olmaksızın bir

kişiyi öldürmek bütün insanları öldürmek” gibi sayılmıştır.

Nitekim bu konuda Cenâb-ı Hak hem Tevrat'ta, hem de Kur'an'da yer alan hüküm ve mesajını

şöyle açıklamaktadır:

"Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında veya yeryüzünde fesad (çıkarma suçundan dolayı)

olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişinin hayatını

kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış olur." (Mâide, 32)

Soruda geçen hadisle beraber konuyla ilgili rivayetlerden bazıları şöyledir:

"Kıyamet gününde insanlar arasında ilk hükmedilecek (hükme bağlanacak) şey (insan)

kanıdır." (Buhârî, Diyat 1, Rikak 48; Müslim, Kasâme 28/1678; Tirmizî, Diyât 8/1396; Nesâî,

Tahrim 23)

"Bir can zulmen öldürülmeye görsün mutlaka Adem'in ilk oğlu'nun üzerine o canın

kanından bir pay olur. Zira o ilk adam öldürme yolunu açan kimsedir," (Buharî, Cenaiz,

33; Müslim, Kasame, 27)

"Kim müminin öldürülmesinde yarım kelimeyle olsun (katile) yardım ederse, alnının

üzerine "Allah'ın rahmetinden ümitsiz" ibaresi yazılı olduğu halde Aziz ve Celîl olan

Allah'a kavuşur." (İbn Mâce, Diyat, 1)

"Her günahın Allah tarafından bağışlanması umulur; ancak kafir olarak ölen adamın ve

bir de kasden bilerek bir mümini öldüren kimsenin günahı affedilmez..." (Ebû Dâvud,

Fiten, 6; Nesâî, Tahrîm, 1)

Buna göre, kıyamet gününde ilk ele alınıp sonuca bağlanacak davalardan biri de haksız yere

adam öldürme davasıdır. Ancak bundan iki ayrı yorumla iki ayrı hüküm ortaya çıkmaktadır:

- Dünyada faili meçhul olan cinayetler kıyamet gününde ortaya çıkartılacak ve ilâhî adalet

yerini bulacak. Böylece katil hakettiği cezaya çarptırılacaktır.

- Yine dünyada adam öldürüp aftan ve çeşitli yollardan yararlanarak az bir ceza ile serbest

bırakılanlar ahiret gününde işledikleri bu büyük suçun cezasını ilk safhada görecek ve ilâhî

adalet gereği elim bir azaba tabi tutulacaktır.

Page 8: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

8

Bunun gibi, dünyada kasden bilerek haksız yere adam öldürüp bulunduğu sistem ve rejim

gereği kısas uygulamasının dışında kalıp cezasını tutuklu olarak geçirenlere de suçlarının tam

karşılığı ceza görmedikleri için elim bir azaba uğratılacaklardır. Onları koruyup himaye edenler

de “ilâhî adaletten” nasiplerini alacaklardır.

Dünyada kasden adam öldürüp kısas edilerek öldürülen kimse âhiret gününde ayrı bir

azaba uğratılacak mıdır?

Konuyla ilgili ayet ve hadisleri değerlendiren İslam alimlerinin bu mesele hakkındaki görüş,

ictihad ve yorumları farklıdır:

Kimine göre tövbe ve istiğfarı fayda sağlar ve öylece âhiret azabından kurtulur.

Kimine göre ise tövbe ve istiğfarı birtakım fayda sağlasa bile onu âhiret azabından

kurtarmaya yetmez. Nitekim İbn Abbas ve Zeyd b. Sabit bu ikinci yorum ve görüşte olanların

başında yer almaktadırlar. Bunlar Nisa Suresindeki şu âyeti delil göstermektedirler: "Kim de bir

mümini kasden öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab

etmiş, onu lanetlemiştir ve ona büyük bir azâb hazırlamıştır." (Nisa, 93)

Böylece gerek İbn Abbas, gerekse Zeyd b. sabit (Allah ikisinden de razı olsun) yukarıdaki

mealini verdiğimiz ayetle istidlal ederek katilin hiçbir suretle âhiret azabından

kurtulamayacağını belirtmişlerdir. (Muhammed Abdülaziz, el Edebü'n-Nebevi, 195, 196, Mısır,

1385-1965)

Tövbe, pişmanlık ve istiğfarla katil affedilip cezadan kurtulur diyenler ise şu iki âyet ve bir

hadisle istidlâl etmişlerdir:

Ayetler:

"Onlar ki Allah'la beraber başka bir ilâha tapmazlar; haklı bir sebeb dışında Allah'ın

haram kıldığı canı öldürmezler; zina ötmezler... Kim bunları işlerse cezaya çarpılır.

Kıyamet günü azabı kat kat olur ve aşağılanmış azâb içinde devamlı kalır."

Ancak tövbe edenler, dosdoğru imân edip iyi-yararlı amelde bulunanlar müstesna. İşte

Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet

edendir... Artık kim tövbe edip iyi-yararlı amelde bulunursa şüphesiz ki o, Allah'a tövbesi

kabul edilmiş ve sevabına erişmiş olarak döner." (Furkân, 68-71)

"Hem kısasta, ey akıl sahipleri sizin için hayat vardır. Ola ki Allah'tan korkup

sakınırsınız." (Bakara, 179)

Hadîs: Ubade b. Sâmit hadîsinde öldürme olayı ve diğer suçlar konu edildikten sonra Resûlüllah (asm)

devamla şöyle buyurmuştur: "Kim bu suçlardan birini işler de dünyada cezalandırılırsa bu

onun için keffaret olur (günahının bağışlanıp temizlenmesine sebep olur.)" (Buharî, İmân,

11; Nesâî, Biât, 9)

Ayrıca, İbn Huzayme b. Sâbit'in babasından yaptığı sahih rivayette Resûlüllah Efendimiz

(asm) şöyle buyurmuştur: "Kimin (hangi

suçlunun) hakkında had (cezası) uygulanırsa, bu onun günahının bağışlanıp

temizlenmesine sebep olur." (Tirmizî, Hudud, 12; İbn Mâce, Hudud, 33)

İki hadîs de sahîhtir.

Page 9: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

9

Müminlerden iki taife savaşacak olurlarsa..

Müminlerin birbiriyle savaşması hem yasak, hem de büyük günahlardan biridir. İslâm buna asla

cevaz vermemiş ve sebep olanları maddî ve manevî müeyyidelerle cezalandırmayı belirlemiştir.

Ancak müminler bir takım siyasî ve benzeri sebeplerle iki gruba ayrılır da savaşacak olurlarsa,

diğer tarafsız müminlerin devreye girip onlar arasında süratle sulh sağlamaları gerekir.

Müminler, şartlar ve ortam buna elverdiği halde onları ıslâh cihetine gitmezlerse topyekün

günahkar olurlar. Tarafsız müminlerin araya girmesiyle gruplardan biri sulha, barışa yanaşır da

diğer taraf saldırı ve tecavüzünü sürdürürse, tarafsız müminler barışı kabul eden gruptan yana

olup Allah'ın emrine dönünceye kadar âsi grubu tenkile (sindirmeye) çalışırlar. Tabii bu arada

öldürülenler, yaralananlar olabilir. Asi grup Allah'ın sulh emrine boyun eğip yola gelince artık

aralarında adaletle barış sağlanır.

Böylece sulhu sağlamak üzere devreye girenlerin vuruşma esnasında öldürdüklerinden ve

kendilerinden öldürülenlerden dolayı dünyevî ve uhrevî bir ceza gerekmez. Nitekim Hucurat

sûresi'nde Cenâb-ı Hak bu konuyu şöyle açıklamaktadır.

"Eğer müminlerden iki zümre vuruşacak olurlarsa aralarını düzeltin, barışı sağlayın.

Buna rağmen onlardan biri diğerine tecavüz ederse, mütecaviz tarafla Allah'ın emrine

dönünceye kadar savaşın. Dönerlerse o takdirde aralarını adaletle düzeltin ve hep âdil

davranın. Şüphesiz ki Allah âdil davrananları sever." (Hucurat, 9)

Canı, malı, namusu için adam öldürmek

Can, mal ve ırza tecavüz vaki olur da mütecavizi durdurabilmek için mal sahibi kendini, malım

ve ırzını koruyabilmek için savunmaya geçer ve bu arada mütecaviz ölüm tehdidiyle üzerine

yürürse, o takdirde tecavüze uğrayanın silâh kullanıp mütecavizi öldürmesinde bir sakınca

yoktur. Aynı zamanda bu hareketi günah da sayılmaz ve ne kısas, ne de diyet gerekmez.

Nitekim Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, bir adam Peygamber'e (asm) geldi ve

şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Ne dersiniz, bir adam gelip malımı (zorla) almak istiyor?...

Efendimiz ona: "Hayır, malını ona verme" buyurdu. Adam: “Ya Resûlallah! Malımı almak

isteyen adam benimle dövüşüp savaşırsa?..." diye sorunca Peygamber (asm) ona: "Mütecavizi

öldür" buyurdu. Adam: "Ya o beni öldürürse?..." diye sorunca, Efendimiz: "Sen o zaman

şehîdsin" buyurdu. Adam bu defa: "Ya ben onu öldürsem ne dersiniz?..." diye sorunca,

Efendimiz ona: "O ateştedir" buyurdu. (Müslim, İmân, 225)

Tirmizî'nin sahîh olduğunu söylediği Abdullah b. Amr ve Ebû Derdâ hadîsinde ise şöyle

buyurulmaktadır: "Kim dininden dolayı öldürülürse o şehîddir. Kim kanından dolayı

öldürülürse o da şehîddir. Kim de malından dolayı öldürülürse o da şehîddir. Kim de

çoluk çocuğunun ırz ve namusunu korumaktan dolaja öldürülürse o da şehîddir."

(Tirmizî, Diyat, 21; Ebû Dâvud, Sünnet, 29)

Buna göre, adam öldüren bir kimsenin, tövbe ve istiğfar edip dünyada da cezasını çektiği

takdirde bağışlanmayacağını söyleyemeyiz. Zira Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır: "Şüphesiz

ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bundan başka (günahları) dilediği

kimseler için bağışlar..." (Nisa, 48)

Ancak bazı ilim adamları âyette bir istisna ile diğer bütün günahların bağışlanmasının

umulabileceği ifade edilirken, bu bağışlamanın hiçbir azaba tabi tutmadan cennete girme

imkânını mı sağlamaya mı, yoksa bir süre cezasını çektikten sonra affedilip cehennemden

çıkarılacağına mı yöneliktir?

Page 10: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

10

Şüphesiz bu iki yorum da doğru olabilir..

Ne var ki Furkan sûresi 61. âyet tövbe ve istiğfarda bulunup işlediği cinayetten dolayı derin

pişmanlık duyanların da affedileceklerini müjdelemektedir. O halde katil kısas edilerek

öldürülmeden önce ciddi bir tövbe ve istiğfarda bulunursa, şüphesiz ki Cenab-ı Hak çok

bağışlayan, çok affedendir.

Sonuç

1. Zülmen öldürülen kişinin katili ya işgal ettiği makam ve mevkiinden dolayı veyahut izini

kaydedip meçhul kaldığı için dünyevî bir cezaya çarptırılmıyorsa, âhirette mutlaka elim bir

azaba tabi tutulacaktır.

2. Hakkında had ve kısas uygulanan kimsenin âhiret azabından kurtulacağı, yani işlediği o

cinayetten dolayı âhirette ayrı bir azaba tabi tutulmayacağı umulabilir.

3. Ahiret gününde insanlar arasında ilk hükme bağlanan konulardan biri de kandır. Yani adam

öldürmeden dolayı dökülen kan davası ilâhî adaletin tecellisiyle neticelendirilir.

4. Dünyada kötü çığır, fena bir yol açanlara kendi günahlarıyla birlikte o çığırda yürüyenlerin

de günahının bir misli yüklenir.

5. Dünyada iyi, hayırlı ve yararlı çığır açanlara kendi sevaplarıyla birlikte, o çığırda

yürüyenlerin sevabının bir misli verilir.

6. Yeryüzünde ilk adam öldürüp kan döken Adem'in oğlu Kabil olmuştur. Bu bakımdan Kabil

çok çirkin ve fena bir çığır açmış bulunuyor. Kıyamete kadar adam öldürenlerin günahlarından

bir pay da Kabil'e yükletilir.

7. Küfür/inkar üzerine ölen bir kişinin affedilip bağışlanması söz konusu olamaz.

8. Bir mümini kasden bilerek öldüren kimse tövbe ve istiğfar etmeden; işlediği cinayetten derin

pişmanlık duyup Cenâb-ı Hak'tan af ve mağfiret dilemeden ölür veya kısas edilerek katledilirse

çok uzun süre-cehennemde kalabilir.

9. Mala, cana, ırz ve namusa tecavüz vuku bulduğunda kişi canını veya malını veyahut ırz ve

namusunu koruyup kurtarmak için nefsî müdafaaya geçer ve mütecavizle dövüşüp boğuşurken

mecbur kalıp onu öldürürse, bundan dolayı kısas ve diyet gerekmeyeceği gibi, âhirette bir azâb

da söz konusu değildir.

10. Canını, malını veya namusunu korumaya çalışırken mütecaviz tarafından öldürülen mümin

şehîd sayılır.

11. Dininden dolayı da öldürülen şehîddir.

12. Bir kişiyi haksız yere öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir. Çünkü insan denilen canlı

kâinatın var olmasının hikmeti ve sebebidir.

13. Bir kişinin hayatını koruyup kurtarmak bütün insanların hayatını kurtarmak gibidir.

Page 11: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

11

14. İslâm barışta da, savaşta da insan kanının dökülmesini nihaî çare olarak kabul eder. On

yıllık Medine döneminde yapılan bütün savaşlarda şehîd olan ve karşı taraftan öldürülenlerin

sayısı da çok sınırlıdır. Ciddi tesbitlere göre, on yıl süren savaş boyunca Müslümanlar 96 şehîd

vermiş ve müşriklerden de 160'a yakın adam öldürülmüştür.

15. İslâm insanları kahredip yok etmek için değil, hayat vermek, ahlâk ve medeniyet düzeyine

çıkarmak ve insanları kardeş yapmak için son din olma vasfım taşımaktadır.

16. Barış sağlama imkânları mevcut olduğu sürece savaşı uygun karşılamaz. Ancak inkarcı

taraf durmadan yeryüzünde fitne ve fesad çıkartıyor, insanları, ülkeleri tedirgin ediyorlarsa, o

takdirde fitne fesadı durdurmak için başka bir çare kalmadıysa savaşmak vacip olur. (bk. Celal

Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Kasden Adam Öldürme ve Kısas bölümü)

İlave bilgi için tıklayınız:

Dünyada had cezasını çeken kişi, ahirette de o günahın cezasını ...

İslam'ın verdiği cezayı çeken bir kimse, ahirette o suçundan dolayı ...

Allah dilerse kul haklarını da affeder mi?

Page 12: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

12

İmam Ebu Yusuf’un “kabak sevmem” diyen birinin idamına fetva vermiş midir? Evet böyle bir olay vardır. Ancak olayın gerçek yönü verilmeden aktarılırsa yanlış anlaşılabilir.

Ebu Yusuf bu sözü, Peygamber Efendimize “bir hakaret, onun bu tavrını alaya alma ve

küçümseme” şeklinde değerlendirmiş ve bundan dolayı da bu sözü söyleyen kişinin küfre

girdiğine fetva vermiştir. Ancak konunun böyle olmadığı anlaşılınca hükümden de

vazgeçilmiştir.

Olayın farklı anlatımlardan biri şöyledir:

İmam Ebu Yusuf, bir gün halifenin yanında iken, bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve

sellem) kabağı severdi, dedi. Bir başkası da, ben sevmem dedi. Bunun uzerine Ebu Yusuf,

idam edilenlerin kanının etrafa saçılmamasını önleyen muşambanın ve kılıcının getirilmesini

emretti. Adam bu sefer "Estağfirullah, ben böyle bir şey hatırlamıyorum" diyerek kelime-i

şehadet getirdi. Bundan sonradır ki İmam Ebu Yusuf onun katlini emretmekten vazgeçti. (bk.

Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Ehl-i Sünnet İtikadı, Bedir Yayınevi, s. 126-127)

Demek ki, Peygamberimizin sevdiği bir şeyi küçümsemek, alaya almak gibi bir durum olursa

Allah korusun bu durum kişiyi küfre götürebilir. Ancak yaradılışı gereği onu gerçekten

sevmiyorsa, bunun bir sakıncası yoktur.

Buna benzer bir durum da sahabe döneminde yaşanmıştır:

Abdullah b. Ömer (ra) dedi ki; "Resûlüllah (asm), "Kadınlara geceleyin mescidlere gitmek

için izin veriniz" buyurdular. Bu rivayeti duyan İbn Ömer'in oğlu (Bilâl veya Vâkid), "Vallahi

onlara izin vermeyiz. Çünkü onlar bunu bir fitne ve fesad vesilesi yaparlar. Vallahi

onlara izin vermeyiz" dedi. (Mücâhid) dedi ki; (İbn Ömer) oğluna kızıp azarladı ve "Ben

Resûlüllah, "onlara izin veriniz" buyurdu, diyorum, sen "Onlara izin vermeyiz" deyip

duruyorsun" dedi. (Müslim, Salât 138, 139; Tirmizî, Cum'a 48)

Görüldüğü üzere Abdullah b. Ömer, oğlu kadınların fitneye düşeceğinden korktuğu için, kendi

içtihadı ile yemin ederek "biz onlara izin vermeyiz" dediği için onu azarlamış ve "ben kesin

hadisi haber veriyorum, sen kendi görüşünü söylüyorsun" demiştir.

Şüphesiz İbn Ömer'in oğlu Bilâl'in bu sözü, hadise karşı çıkmak maksadıyla değil, fitne

kapısını kapamak gayesiyle söylenmiştir.

Yalnız sözü söyleme şekli hoş olmamış, bu yüzden babası onu azarlamıştır. Böyle değil de

"Zaman değişti, insanlar arasında fâsıklar çoğaldı, onun için bu devirde kadınları

mescide göndermeyiz. Yoksa maksadım -haşa- Peygamberimize karşı çıkmak bir niyetin

asla olamaz." gibi ifâdeler kullansaydı herhalde babasının gazabına maruz kalmazdı. (Sünen-i

Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları, 2/401-402)

Nitekim Nitekim Hz. Ayşe annemiz de benzer ifâdeler kullanarak kadınların mescide çıkmasını

uygun görmemiş ev şöyle demiştir: “Eğer Resulullah (asm), kadınların sonradan ortaya

çıkardıkları (moda türü) şeyleri görseydi, onları İsrail oğullarının kadınlarının

alıkonulduğu gibi mescide gitmelerine izin vermezdi.” (Buhâri, Ezan 163; Ebu Dâvud, Salat,

53, 569)

İşte soruda geçen konuda da, kabağı sevmediğini söyleyen kişi, bundan maksadın “yaratılış

gereği kabak sevmekten hoşlanmadığını, bunun Peygamber efendimize karşı olmak gibi

bir niyetinin bulunmadığını” söyleseydi, elbette Ebu Yusuf böyle bir hüküm vermeyecekti.

Zaten konunun gerçek yönü anlaşılmış ve verilen fetvadan da dönülmüştür.

Demek ki, yanlış anlama müsait söz, tavır ve hareketlerden sakınmaya özen göstermeliyiz.

Page 13: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

13

Hz. Havva Hz. Âdem’in kaburgasından yaratıldıysa, sudan nasıl yaratılmış olunur? Diğer canlılardaki dişilerde erkeklerin kaburgasından mı meydana geldi? Yaratma hadisesi Allah’a ait bir meseledir. O, istediğini istediği tarzda yaratır. Nitekim canlılar

âleminde çok çeşitli yaratılış şekilleri vardır. İlk insan Hz. Âdem’i topraktan nasıl yarattıysa, ilk

kadın Hz. Havva’yı da onun kaburga kemiğinden öyle yaratmıştır. Hz. Âdem’in neslini şimdi

kadın ve erkeğin gametleri olan sperm ve yumurtadan nasıl yaratıyorsa, bütün bitki ve

hayvanları da öyle sperm ve yumurtalardan yaratmıştır ve yaratmaktadır.

İnsanın bu yaratılışları anlamakta zorlanması, bu yaratılışları kendi nefsine kıyas etmesinden

kaynaklanıyor. Bakıyor ki, kendisi bir su damlası hükmünde olan spermden ve küçücük bir

yumurtadan canlıları meydana getiremiyor. O zaman Allah’ın yarattığı şeylerin yaratılışlarına

itiraza başlıyor.

Günümüzdeki canlıların yaratılışları ile, bu canlıların nesillerinin ilk yaratılışları arasında bazı

farklılıklar olabilir. Günümüzde her bir varlığın yaratılışı, bir takım sebeplere bağlıdır. Yani

elmanın yaratılışı elma ağacına, onun yaratılışı elma çekirdeğine bağlanmış, kuzunun

yaratılışına da koyun sebep olmuştur. Ama ilk yaratılışta, elma çekirdeği de yoktur, elma ağacı

da yoktur. Kuzunun yaratılışı için ortada ne koyun vardır, ne de koç. Dolayısıyla varlıkların ilk

yaratılışları, günümüzdeki yaratılışlardan farklılık gösterebilir. Bu farklılıkların neler olduğu

bilimsel çalışmalarla ortaya konur.

İlk kadın Hz. Havva’nın eğe kemiğinden yaratılmış olmasını aklına sığıştıramayanlar, canlılar

âleminde bütün dişilerin böyle mi yaratıldığını alaycı bir tavırla soruyorlar. Şimdiki canlı

çeşitlerini yaratan ve onlara hayat, hissiyat ve duygular veren, o canlıların ilk yaratılışlarında da

istediğini istediği tarzda yaratmıştır. Hz. Âdem’i topraktan yarattığı gibi, Hz. Havva’yı da

topraktan yaratabilirdi. Hz. Âdem’in neslini sperm ve yumurtadan yarattığı gibi, Hz. Âdem ve

Hz. Havva’yı da sperm ve yumurtadan yaratabilirdi.

Çift üreyen mikro canlıların kaburgası yoktur, bunlar nasıl çoğalıyor? Sorusu aptalca bir soru.

Bu soru sahibi canlılar âlemindeki üreme tiplerini ve kanunlarını bilmediği gibi, kendini her

şeyi bilir zannediyor. Eşeysiz üreme denen ve tek canlının varlığı, o canlının çoğalması için

kâfi olan pek çok çeşitleri vardır. Onları bilen birisi böyle cahilce soru sormaz.

Eşeysiz üreme şekillerinden birisi sporla çoğalmadır. Sadece sporla çoğalmanın 14-15 çeşidi

vardır. Bazı mantarların ve bakterilerin üremesini Allah bu tarzda takdir etmiştir. Diğer taraftan

amitoz bölünmeler, vejetatif üreme, tomurcuklanma ile üreme, yumru ve soğanla üremeler de

yine bu eşeysiz üreme tarzlarındandır. Bu konuda geniş bilgi sahibi olmak isteyen, her hangi bir

biyoloji kitabını üreme çeşitleri ile ilgili bölümüne bakmalıdır.

İlave bilgi için tıklayınız:

İnsanın sudan ve topraktan yaratılması konusunda bilgi verir misiniz?

Page 14: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

14

“Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur.” rivayeti sahih midir?

a) “Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur” hadis rivayeti, bir çok hadis kaynaklarında

yer almıştır:

Hz. Cabir anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü! Anam-babam sana feda olsun, Allah’ın her şeyden

önce ilk yarattığı şeyi bana söyler misiniz?” diye sordum. Şöyle buyurdu:

“Ey Cabir! Her şeyden önce Allah’ın ilk yarattığı şey senin peygamberinin nurudur. O

nur, Allah’ın kudretiyle onun dilediği yerlerde dolaşıp duruyordu. O vakit daha hiçbir

şey yoktu. Ne Levh, ne kalem, ne cennet, ne ateş / cehennem vardı. Ne melek, ne gök, ne

yer, ne güneş, ne ay, ne cin ve ne de insan vardı." (bk. el-Mevahibul-Ledünniye, Aclunî,

1/265-266)

- Cenâb-ı Hak, insanlığın babası Hz. Âdem'i yaratmıştı. Allah kendisine “Ebu Muhammed”

künyesini ilham etmişti. Adem bunun hikmetini sorunca da Allah: “başını kaldır Arşa bak”

dedi. O da başını kaldırıp bakınca Arşın sütunlarında “Muhammed”’in nurunu gördü. "Ya

Rabbi, bu nur nedir" diye sordu. Allah cevap olarak şöyle buyurdu: "Bu senin zürriyetinden

bir peygamberin nûrudur ki, onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed'dir.

Eğer, o olmasaydı, seni yaratmazdım!" (Kastalanî, el-Mevahibü'l-Ledünniye, Kahire,

ts.1/47)

-Benzer bir rivayeti nakleden Hâkim bunun sahih olduğunu belirtmiştir. (Hâkim, 2/672). Ancak

Zehebi bu rivayetin mavzu olduğunu belirtmiştir. (Telhis-Hâkim ile birlikte- a.y)

b) “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir” hadisi de sahih kabul edilmiştir. (bk. Tirmizi, tefsiru

sureti 68; Hâkim, 2/492)

Hâkim’in sahih olarak yaptığı değerlendirmeye Zehebi de katılmıştır. (Telhis-Hâkim ile

birlikte- a.y)

c) Allah’ın ilk yarattığı şey sudur. “Hem O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı.

Bundan önce ise Arş’ı su üstünde idi” (Hud, 11/7) mealindeki ayeti ile, “Allah vardı ve

onunla birlikte başka hiçbir şey yoktu. Arşı da su üzerindeydi” (Buharî, Bedul-ahlak,1)

hadisinden anlaşıldığına göre, önce su yaratılmış, sonra da arş yaratılmıştır. Ahmed b. Hanbel

(4/11,12) ve Tirmîzî’de (Tefsiru Sureti Hud/12) “Allah yer ve gökleri yaratmadan önce arşı su

üzerindeydi” şeklinde rivayet edilen hadiste bu husus açıkça belirtilmiştir. Tirmizi, bu hadis

rivayetinin “HASEN” olduğunu belirtmiştir. (a.g.y)

Pek iyi; bu hadisler arasını nasıl telif edebiliriz?

İslam alimleri bu hususu şöyle değerlendirmişler:

- İlk yaratılan varlığın Kalem, Arş veya Su olduğuna dair farklı görüşler beyan etmişlerdir.

Ancak alimlerin büyük çoğunluğuna göre, ilk yaratılan varlık su, sonra arş, sonra da kalemdir.

Çünkü, “Hem O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bundan önce ise Arş’ı su

üstünde idi” (Hud, 11/7) mealindeki ayetin ifadesi, Suyun Arş’tan önce yaratıldığını

göstermektedir. (bk. İbn Hacer, 6/289)

- "Allah, göklerle yeri yaratmadan elli bin sene önce, mahlûkatın kaderini (Kalemle)

yazdı. Arşı da, su üzerindeydi.” (Müslim, Kader, 2/16) hadis-i şerifinde de bu sıralamayı

görmek mümkündür. (bk. İbn Hacere, a.g.y)

Page 15: İçindekiler - Feyyazdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik...4 Celcelutiye duasının manevi hayatımıza katkısı için ne yapmalıyız? - Bizim görebildiğimiz

15

Bu hadis rivayetinde “Arşı da, su üzerindeydi” manasındaki ifadeden Suyun Arş’tan önce

yaratıldığını anlamak mümkün olduğu gibi, “Allah, göklerle yeri yaratmadan elli bin sene önce,

mahlûkatın kaderini (Kalemle)yazdı” ifadesinden de Kalemin Arş ve Su’dan sonra yaratıldığını

anlamak mümkündür. Çünkü kaderin yazılması, gök ve yerlerin yaratılmasından önceyle

kıyaslanırken, Arşın Su üzerinde olduğu gerçeği mutlak bir şekilde seslendirilmiştir.

- Bununla beraber, farklı hadis rivayetlerinde farklı sırlamalarla ilgili bilgilerden hareketle,

şöyle bir değerlendirme yapmak da mümkündür:

Bu rivayetlerde yer alan ilk yaratılış kavramı nispidir / görecelidir. Alimlerin büyük çoğunluğu,

bu göreceliliği nazara alarak konuyu değerlendirmiş ve Su ve onun üstündeki Arş’tan sonra,

diğer yaratıklara nispeten ilk yaratılan nesnenin Kalem olduğunu söylemişledir. (İbn Hacer,

a.g.e)

- Bir kısım alimler, ilk yaratılan varlığın Hz. Muhammed (a.s.m) in nuru olduğu hususunu aynı

göreceliliği esas alarak değerlendirmiş ve önce Hz. Muhammed (a.s.m) in nuru, sonra su,

sonra arş, sonra da kalemin yaratıldığını söylemişlerdir. (bk. Keşfu’l-hafa, 1/265-266)

İlave bilgi için tıklayınız:

"Nur-u Muhammedî" ne demektir?

Levlake hadisi olarak bilinen "Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri yaratmazdım..