İlkbahar 2018 / 35 - konak.bel.tr · İlkbahar 2018 3 merhaba, bir kent kendi öyküsünü...

84
YAŞAYAN TARİH: KIZLARAĞASI HANI PALMİYELER ALTINDA BİR RÜYA MEKANI: KÜBANA İZMİR’DE YETİŞEN BİR FUTBOL EFSANESİNİN HİKAYESİ: BÜYÜK MUSTAFA BASMANE GARI İZMİR’İN KÖKÜ İZMİR’İN SERAMİK DÜNYASINA YOLCULUK ÖTEKİNİN SESİ: KADIN YÖNETMENLER KENT KONAK İLKBAHAR 2018 / 35

Upload: duongdiep

Post on 22-Aug-2019

218 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

YAŞAYAN TARİH: KIZLARAĞASI HANI

PALMİYELER ALTINDA BİRRÜYA MEKANI: KÜBANA

İZMİR’DE YETİŞEN BİR FUTBOL EFSANESİNİN HİKAYESİ:BÜYÜK MUSTAFA

BASMANE GARIİZMİR’İN KÖKÜ

İZMİR’İN SERAMİK DÜNYASINA YOLCULUK

ÖTEKİNİN SESİ:KADIN YÖNETMENLER

KE

NT

KO

NA

K

İLKBAHAR 2018 / 35

Page 2: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

2 İLKBAHAR 2018

Fotoğraf: Mustafa ÇETİNKAYA

İLKBAHAR 2018 / 35KONAK BELEDİYESİ

ADINA SAHİBİSema PEKDAŞ

Konak Belediye Baflkan›

YAYIN KOORDİNATÖRÜIşık TEOMAN

(Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü)

HUKUK DANIŞMANIMine GENÇ

YAYIN DANIŞMANLARIOzan YAYMAN - Fırat SOYLU

KÜLTÜR SANATAbdullah TUNALI

HALKLA İLİŞKİLEREmine KALABALIK

KATKIDA BULUNANLARGökhan AKÇURA - Yaşar AKSOYTufan ATAKİŞİ - Orhan BEŞİKÇİ

Siren BORA - Serdar ÇELENKHürol DAĞDELEN - Ümit Yaşar IŞIKHAN

Lütfü DAĞTAŞ - Nihat DELİBAŞISinan DOĞAN - Saadet TUĞRAY ERCİYAS

Hüseyin ERCİYAS - Gürkan ERTAÇTayfur GÖÇMENOĞLU - Mehmet GÜLÜMSER

Ahmet GÜREL - Alahattin GÜRIRMAKNalan KOLAĞASI İMRE - Asil KAYA

Mevlüt KAYA - Atilla KÖPRÜLÜOĞLUSancar MARUFLU - Uğur ORALTaner ORALALP - Celal ÖCAL

Atilla ÖZDEMİR - Pervin ÖZDEMİRTayyar ÖZDEMİR - Metin ÖZER

İlhan PINAR - Neslihan PERŞEMBEUmur SÖNMEZDAĞ - Engin TATLIBAL

Aygül UÇAR-Sadık UÇARHüdai ÜLKER - Yaşar ÜRÜK

Mazlum VESEK - Mihriban YANIKBurcu YAPRAK - Engin YAVUZ

Duygu ÖZSÜPHANDAĞ YAYMANOkan YÜKSEL

EDİTÖRAyşe TEOMAN

GRAFİK Murat DİRLİK

Kapak fotoğrafı Atilla ÖZDEMİR

BASKI TARİHİNİSAN 2018

YAYIN TÜRÜYerel-süreli-üç ayda bir yayımlanır, para ile satılamaz.

YÖNETİM YERİİzmir Konak Belediyesi

Dokuz Eylül Meydanı No: 6 Basmane/İZMİRTel: +90 (232) 484 53 00 / 1590 - 1591

Internet: www.konak.bel.tr

BASILDIĞI YER: İHLAS GAZETECİLİK A.Ş. Tel: +90 (212) 454 30 00

Yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.

Page 3: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

3İLKBAHAR 2018

Merhaba,Bir kent kendi öyküsünü anlatmayaönce zamanından başlar ve Konak,görkemli tarihiyle şimdinin içine hemgeçmişi hem geleceği sığdıran, büyülübir zaman kurmuştur. Bir de anlatıcısıvardır o tılsımlı zamanın; geçmişin ih-tişamını, şimdiki zamanla harmanlayanBasmane’nin sesidir kadimliğimize ka-rışan. Antikçağ hazinesi Agora’nın, Ka-difekale’nin kurulu olduğu Basmane,sesler ve renkler üstüne oluşturduğutüm vakitlerinde, üzerinde binlerceyıldır akan yaşamı anlatır. Derginiz KNKbu sayısında Basmane’nin tarihiyle ko-nuk oluyor size. Basmane’yi anlatan şi-irlerle zenginleşen yazımızı ilgiyle oku-yacağınıza inanıyorum.

Ve bir başka zenginliğimiz tarihi Ke-meraltı Çarşısı… Kimi zaman denizden,kimi zaman Kadifekale'den esen tatlırüzgârların, semtin tüm sokaklarını do-laşarak ulaştığı evler vardı tarihi çarşı-mızda. Çalışanlar, çarşıda yer alan ev-lerinden çıkar, kolayca işyerlerine va-rırlardı. Ticaretin asırlardır sürdüğü çar-şıdaki o evlerden birinin hikâyesini deokuyacaksınız bu sayımızda: Ayla Ök-men’in evinin restorasyon süreci, biryapının yok olmaktan kurtuluş öykü-sünü değil sadece, tarihimizi de anla-

tıyor aslında. Koruyacağımız en kıymetlimiraslarımızdan biri olarak saydığımızKemeraltı bölgesinde yer alan ve bugünkent yaşamına hayat katan KızlarağasıHanı’nın dününü ve bugününü de yinesayfalarımızda bulacaksınız.

Sahaftan çıkıp gelen bir kitapla geçmişedoğru yol alacağız; bir öğretmenin not-larından, İzmir Namık Kemal Lisesi ileAtatürk Lisesi’nin tarihini okuyacağız.KNK sadece o sahaftaki, o kitabın bü-yüsünü taşımakla kalmıyor, Ninova’danİzmir Milli Kütüphane’ye, kütüphanelertarihini de aktarıyor bu sayısında.

KNK her sayısında, hayatın üzerinde8 bin 500 yıldır aktığı bir şehrin, ihti-şamlar galerisi gibi olan tarihiyle birlikte,kadim topraklarımızın öğretilerini deanlatmaya devam ediyor; şehrimizindeğerlerini dile getiriyor. Zaman ötesibu şehrin can verdiği dergimizin busayısındaki tüm konu başlıklarını ilgiyleokuyacağınıza ve kütüphanenizdekidiğer sayılarımız arasına katacağınızaolan inancımla sözlerimi noktalıyor vesevgilerimi sunuyorum.

Sema PEKDAŞ / Konak Belediye Başkanı

Page 4: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

4 İLKBAHAR 2018

6

Basmane Garı İzmir’in kökü ∂ Yaşar Aksoy

26

Gravürlerde yaşayan İzmir ∂ İlhan Pınar

60

Dr. Mustafa Enver ∂ Ahmet Gürel

62

Yunanlar İzmir’i neden işgal etti∂ Umur Sönmezdağ

68

Dünden bugüne Göztepe ∂ Yaşar Ürük

38Niyazi Ersoy∂ Tayfur Göçmenoğlu

40

Hamidiye Mektebi ∂ Celal Öcal

42

Ötekinin sesi ∂ Ayşe Teoman

28

Kolonyalar şehri ∂ Nihat Delibaşı

16

Doktor Vagonu Basmane’de ∂ Orhan Beşikçi

72

Efsane müdürEnver Demir∂ Alaattin Gürırmak

içindekiler

Page 5: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

5İLKBAHAR 2018

54

Milli Kütüphane ∂ Mehmet Erdül

48Palmiyeleraltında birrüya mekanıKübana∂ Gökhan Akçura

74

Büyük Mustafa ∂ Sadık Uçar

30

Beşaret-ülMaşrık∂ Metin Özer

18

Yaşayan tarih Kızlarağası Hanı ∂ Taner Oralalp

34

Seramik dünyasına yolculuk ∂ Pervin Özdemir

22

Ayla ÖkmenEvi’ninrestorasyonu∂ Mihriban Yanık

76

MustafaGüngören∂ Atilla Köprülüoğlu

78

Doğan Akı∂ Tayyar Özdemir

Page 6: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Zeki Ülkü 1900 yılında Üsküp’te doğ-muş; diğer iki kardeşi gibi İzmir Öğ-retmen Okulu’nu bitirip öğretmen

olmuş; eşi, Olcay ve Sevim isimli kızları ilesenelerce Buldan’da yaşamış; bir süre deDenizli’de görev yaptıktan sonra emekliolmuş; daha sonra İzmir’e göçmüş bir Ev-lad-ı Fatihan çocuğu, içli ve izlenimci birşair. Emekli olup yerleştiği İzmir son durağıolmuş, 1979’da vefat etmiş. Elimizde ‘Şiirlerleİzmir’ ve ‘Müzikle İzmir’ isimli iki kitabı bu-lunmakta; bunları da bir zamanlar sahhaflıkyaptığımız günlerde edinmiştik. ‘Basmane’şiirinin içinde bulunduğu ‘Şiirlerle İzmir’kitabını bastırdığında 63 yaşındaymış. De-mek ki 1963 yıllarının İzmir’ini yaşamış veşiirleştirmiş. Kitabında Konak, Saat Kulesi,Anafartalar Caddesi, İkiçeşmelik, Kadifekale,Varyant, Eşrefpaşa Parkı, Karşıyaka, Cum-huriyet Meydanı, Zübeyde Hanım’ın Mezarı,Gümrük ve Pasaport, Fevzi Paşa Bulvarı,Konak-Üçkuyular Yolu gibi şiirleriyle bize“Merhaba” diyor ve o günlerin İzmir’ini iz-lenimci bir romantik bakışla sunuyor.

Bu bakımdan 1960’lı yıllarda Basmane’nin,tıpkı İstanbul’un Sirkeci’si gibi, İzmir’inkalbi veya ‘kökü’ gibi bir konumasahip olduğunu; sırtını Kadifekaleve Agora gibi antik hazinelere,kadim semtlere ve canlı otelleredayadığını; Gar’ı ile tüm yurdundört köşesi ile buluştuğunu, üs-telik bir de büyük bir otobüs ga-rajına sahip olduğunu (şimdilerdetaşındı), dahası Fuar’ın ana halkkapısı olan 9 Eylül Kapısı’na biti-şikliği ile Kültürpark’ı sanki ‘kitleselsahibi’ gibi kucakladığını; ışıklıve havuzlu meydanı ile işinde,gücünde, ticaretinde, yolculu-ğunda olan muazzam bir halkın,baskın çoğunlukla alt tabaka in-sanlarının capcanlı ‘temaşa mey-danı’ olarak parladığını bu şiirintanıklığı ile anlayabiliriz.

O yıllarda lise son sınıfta oldu-ğumuzdan şairin tüm gözlem-lerine katılıyoruz, çok daha faz-lasını hatırlıyoruz, çevresindekiyorgun sinemalarıyla, bıçkın kah-vehaneleriyle, dumanlı meyha-

6 İLKBAHAR 2018

BasmaneBasma mı basılıyor idi Basmane’deBu işle uğraşanlar var mı şimdi de, neredeGar’ı ile Fuar’ı ile bir meydan yaratmışlarHer yöne birçok yollar ve bulvarlar açmışlarKüçük bir meydan kadar havuzun çevresi parkEtrafında dönüyor taşıttan büyük bir çarkGar’ından da daha geniş ve işlek garajı varOtobüslerle gidip geliyor çok yolcular

İzmir’i ilk görenler Basmane’de şaşırırTrafiği, köylüleri korkutur ve kaçırtırHele Fuar zamanı, gözleri kamaştırırHavuzundan renkli su, ateş, alev fışkırırGüzel otelleri bol renkli ışıklar yakarKadifekale’den de üzerine nur yağar

İzmirliler en çok bu meydanda toplanırlarOrada saf hava alır, oradan havalanırlar

Bir ucu Basmane’de yurt demir ağlarınınHer trende yolcusu var İzmir ile Fuarı’nınBir büyük Anadolu haritası sanki GarOna bakan, yurdun bir parçasını hatırlar

Zeki Ülkü

Basmane İslam’dır, Sünni’dir, Alevi’dir, Musevi’dir,Ortodoks’tur, Katolik’tir. Aynı zamanda çok dinliPagan’dır, hatta Sabetaycıdır; malum 1666’daYahudi resmi makamlarının sahte mesih dediğiSabetay Sevi, bu semtin içinden çıkıp vaazlarınabaşlamıştır. Yaşadığı ev şu anda Agora Kazı Alanıiçinde korunmaya alınmıştır. Basmane aynı za-manda Ermeni’dir, Türk’tür, Kürt’tür, TürkiyeliArap’tır, Suriyeli Arap’tır, Çingene’dir. Eskiden zen-gindi; şimdi fakirdir, fukaradır, garibandır, itilmiş,silkelenmiş, yıpratılmış ve içine kapanmıştır. Bundanbüyük hikaye olur mu?

Basmane Garı İzmir’in kökü

Yaşar AKSOY

Fotoğraflar: Atilla ÖZDEMİR

Page 7: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

neleriyle, hatta iki adım gerisindeki o yaş-larda bizler için ürpertici sırlarla dolu Te-pecik Genelevi ile Basmane, gerçekten‘İzmir’in kökü’ nişanını 1960’lı yıllarda halainatla sürdürüyordu. Basmane Garı bukökün ortasından fışkıran bir azamet vehaşmet çınarı gibi semtin alnına fotoğrafınıyerleştirmişti. Şair Gar’ı yurdun demir ağ-larının buluştuğu bir ‘uç mekan’ olarakanlatırken ne güzel betimlemiş. ŞairimizZeki Ülkü’ye, yattığı yerde huzurlu ve ışıklıuykular diliyorum.

‘Basmane’ şiiri benim en sevdiğim semtşiirlerinden biridir, çünkü ilerlemiş yılla-rımda Basmane Garı’nda tahta sıralarüzerinde uyuduğum nice geceler, Bas-mane’nin Tilkilik yönünde taht kurmuşolan Uşak-Söke Oteli başta olmak üzere,civar otellerde tek başıma yaşadığım yıllaraklıma gelmekte. Bir koca kitabı doldu-

racak kadar çok Basmane semti ve garıile ilgili çok ilginç şiirler olduğunu biliyormuyuz? O şiirleri su gibi içerim desemyalan olmaz. Tarih boyunca yazılmış bin-lerce İzmir şiiri içinde en fazla geçen yerisimlerinin, Kordon, Körfez, Konak, Bas-mane ve Karşıyaka olduğunu hatırlatalım.Bu istatistiği bize sunan İzmir’in DağlarındaÇiçekler Açar (Şenocak Yayınları) isimli1174 sayfalık kitabın iki öğretmen yazarıMuhittin Bilgin ve Memet Zeki Gündüz’ünellerinden öpelim.

Evet, merkezi Basmane Garı olmak üzereçevreye yayılmış olan antik Roma şehrininüzerine oya gibi işlenmiş eski Türk, Müslü-man, Ermeni ve Musevi mahalleleriyle,Basmane üzerine şiir dalında adeta bir kül-liyat mevcuttur. 1917 doğumlu İlhan Ge-çer’den başlayarak günümüze kadar uza-nalım; yaşlı şairlerden genç şairlere bir ker-

van düzelim, hepsi de Basmane Garı veBasmane semtini ölümsüzleştirmiş olsun:

İlhan Geçer, Nahit Ulvi Akgün, Osman Attila,Muzaffer Uyguner, Attila İlhan, Cemal Gürlek,Nihat Etiz, Nedret Gürcan, Mukadder Özak-man, Turhan Oğuzbaş, A. Rıdvan Bülbül,Dinçer Sümer, Aykut Poturoğlu, Ayla Şe-kercioğlu, Halil Naci Akseki, Hüseyin Peker,Yaşar Aksoy, Ali Çapan, Ahmet Ok, TimuçinÖzyürekli, Müslim Çelik, Ahmet Günbaş,Hayri K. Yetik, Fergun Özelli, Atila Er, CemSeyhun Ünbay, Mustafa Emre, Önder Vural,Hasan Ildız, Mehmet Demirkapı, KemalSayın, Mehmet Sarsmaz, Semih Çelenk, Hü-seyin Alemdar, Onur Akyıl, Zeynep İnağ.

En erken doğumlu şairimiz Zeki Ülkü 1900doğumluydu, en genç şairimiz Zeynepİnağ ise 1980 doğumlu. Zeki Ülkü’den 80yıl sonra doğmuş, o da Basmane’ye vurul-

7İLKBAHAR 2018

Page 8: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

muş. Bu genç şairin Agora dergisi, Kasım2000 sayısında yer alan “Kalbim İzmir Atıyor”isimli şiirini okuyalım:

Aşktan kırpılmış çiçekler vardır şimdiFuar’daKırmızı ve mavi ay parçalarıKadifekale üzerinden akıyordur Agora’yaBen miyimİkiçeşmelik miSerin hayallerden geçenBasmane mi yoksaNe zaman ayrılsam bu şehirdenKalbim İzmir atıyor

Bir de doğum tarihlerini asla bilemediğimizve öğrenemediğimiz gizemli Basmane şa-irleri var. Dergilerde, şiir köşelerinde Bas-mane şiirleri yayımlanmış, sonra sırlara ka-rışmışlar. Onları da sayalım:

Ahmet Özcan, Cemali Adnan Usar, CoşkunZengin, Ertan Ardalı, Gürcan Gürler, HayriYalçın, Kemal Kumbağ, Sabri Erdem veYekta Yenal.

Bunca şair içinde İlhan Geçer, Nahit UlviAkgün ve Attila İlhan’ı anmadan geçme-mek lazım. İlhan Geçer, Basmane Garı’nagelip giden trenleri birer canlı gibi düşünür:(Evrim Dergisi, Mayıs 1968)

Beyler Hamamı’nda mermerli kurnaGürül gürül suların arıtamadığı kirlerBasmane Meydanı ışık ve telaşSevinç içinde gelir mahzun kalkar trenler

Nahit Ulvi Akgün, ‘Birisi’ isimli şiir kitabındanefis bir ‘Basmane Garı’ isimli şiiri İzmirkaldırımlarında yaldızlatırken, garın köy-lülüğünün fotoğrafını çeker:

Basmane Garı önlerindeSatıcılar gurbetçilerNiyet çektirir niyetçilerBir telaş güvercinlerinde

Basmane önünde faytonlarGüneşte parlar koşumlarıÇıkar canım imbat rüzgarıSergilerde titrer naylonlar

Köylüm Basmane Garı’ndaKulağında uğultusu kentinYitmiş altında kasketinAklı fikri davarında

Attila İlhan ise ‘Ben Sana Mecburum’ kita-bında ‘Gaziler Caddesi’ şiiri ile yarım yüzyılönceki Basmane peyzajlarında yaşayan sıradaninsanlarını yansıtır ve tarihe not düşer:

Basmane’de Gaziler Caddesi’neKüçük bir yağmur götürdümSiz böyle akşamüstü görmediniz

Gizlice bir şarap tuttumYine o şehir korkusuOla ki simsiyah sarhoşumİçimde elektrik uğultusuBir de kötümserlik sebepsiz

Şurada yeşil gözlü bir çocukNaylon geçirmiş şapkasınaFerid’e benzettim azıcıkKim bilir belki de başkasınaYetişkin eli yüzü tertemiz

Basmane’de Gaziler Caddesi’neKırık çocukluğumu götürdümSiz böyle akşamüstü görmediniz

Camların rengini beğenmedimBütün mor bıyıklar yabancıŞekersiz çaylar içindeyimGece makaslarında bekçiSabaha karşı hırsız

Bu afiş bir sinema tuzağı

Düşme o kızın arkasına

Yemyeşil kolu bacağı

Cigara yapışmış dudağına

Dördüncü gecedir uykusuz

Basmane’de Gaziler Caddesi’ne

Ürkek bir çarşamba götürdüm

Siz böyle akşamüstü görmediniz

Demiryolcu James’in torunuile Basmane gezileriArada sırada dostum Stanley’i ziyaret etti-ğimde yeni yazdığım şiirlerimle birlikteBasmane üzerine yoğunlaşmış başka şair-lerin şiirlerini de yanımda götürürüm. Kışınşömine başında, yazın ise rüzgarın eviniçinde dolandığı saatlerde şiir konuşuruz.

Stanley Clarke (68) İzmir doğumlu, İngilizkökenli Levanten arkadaşımdır. Uzak bir

8 İLKBAHAR 2018

9 Eylültörenleri Gar önündebaşlardı. YaşarAksoy’undedesi HilmiDölekEfendi’ninmüdürlüğünüyaptığıNamazgah(Basmane) İlkMektebiöğrencilerininkorteji.

Page 9: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

balıkçı köyünde yalnız başına, biraz avare,biraz bohem, köpeğiyle birlikte yaşayan,gönül dostu, hayata boş vermiş bir insandır.Yaz-kış ben de orada yaşadığım için kolaykaynaşmışızdır.

1850’lerde İzmir-Aydın ve İzmir-Kasabatren hatlarını yapmak için İngiltere’den İz-mir’e göçmüş büyük dede James Clarke’ıntorunu olduğu için onu buraya konuk ettik.James dede, İzmir-Kasaba tren hattınınbaş girişimcisi, ünlü yatırımcı Edward Price'ınyardımcısı ve ekibin yöneticilerinden biridir.Torunu Stanley’in şeceresini onun ağzındandinleyelim:

“Ben 1918 doğumlu ünlü Altaylı futbolcuJoseph Clarke’ın oğluyum. Amcam ünlüfutbolcu yine Altaylı Edwin Clarke ilebirlikte bu iki futbolcuya ‘Bombacı Kar-deşler’ ismi takılmıştı. 1940’larda İzmir fut-bolunun sembol isimleridir. İki kardeş ‘Ed-win & Joseph Clarke Kardeşler’ isimli fir-malarıyla kuru incir, kuru üzüm, incir

ezmesi ihracatı yaptılar yıllarca. Babamİzmir İhracatçılar Birliği Başkanlığı da yaptı.Annem Evelyn’in babası, dedem AnthonyMikaleff Malta kökenli olup, ülkemizinünlü markası Kristal Zeytinyağları’nı kurankişidir. Dedemin eşi, anneannem Teresa,İzmirli Filipucci ailesindendir. Beş kuşakönceki büyük dedemiz James Clarke1850’lerde İzmir-Aydın ve İzmir-Kasabatren yollarını ve Alsancak, Basmane gar-larını inşa etmek için İngiltere’den İzmir’egöçüp buraya yerleşmiş. Geliş, o geliş…Biz James dedenin kökü olarak bu top-raklarda doğduk, büyüdük ve yaşıyoruz.”

Doğu (Levant) kelimesinden türemiş olan,Avrupa’dan doğuya gelerek yerleşmiş, butopraklarda kök salmış ve yerlileşmiş Hı-ristiyan tüccar ailelerinin sosyal kümelerineverilen bir toplu isimdir Levanten. Musevi,Ermeni, Rumlar ise yerli Anadolu halkı ol-duklarından Levanten sayılmazlar.

Ben de İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Rumca,

Norveççe, Danimarkaca, İsveççe bildiğihalde bir Türk köylüsü veya fakir bir balıkçıgibi sade ve basit yaşayan, boynundakiköylü poşusu ve Cıngıl isimli köpeği ile sa-hilde bazen yalınayak dolaşan Stanley ilesıkı dostluğumdan pek hoşnutumdur. Değilmi ya, koca İzmir demiryollarını yapan bü-yük dede James’in öz torunuyla şiir soh-betleri yapıyorum.

Bazen köyümüzden kalkıp Stanley ile Bas-mane’ye gideriz. Stanley Basmane’yi öz-lemiştir, beni de peşinden sürükler. Hergidişimizde mutlaka civar sokakları gezip,eskiden kalmış güngörmüş evlerin fotoğ-raflarını çektikten sonra mutlaka BasmaneGarı’nı tavaf ederiz. Stanley, bir zamanlarbüyük dedesinin adımladığı gar salonundasanki dedesinin ayak izlerini görür gibiheyecanlanır, sonra tren raylarına bakardurur, gelip giden trenleri izler. O an de-desini yaşadığı için hiç üstüne varmam.Şimdilerde metro istasyonu da olan Bas-mane Garı’na yirmi yıl önceki ziyaretleri-mizde, buharlı trenlere binip, daha sonramotorlu-trenlere tüneyip Karşıyaka’ya ka-dar gittiğimizi, sonra vapurla Konak’a dön-düğümüzü, sonra da köyümüzün otobü-süne yetiştiğimizi hatırlıyorum. Şimdilerdeise aynı şeyi, Basmane Garı’ndan kalkanve aynı İzmir-Kasaba hattını kullanarakKarşıyaka’ya ve ötelerine ilerleyen metrove İZBAN ile yapıyoruz.

İngiliz etiketli, Türk ruhlu Stanley bir Le-vanten olarak dedesinin emeğinin olduğutren ve gar imgesi ile yaşayıp gidecektir,Basmane’yi yüreğinin derinliklerinde saklıtutacaktır, bundan doğal ne olabilir…

Çünkü İzmir’in tren hatları ve büyük garları,Osmanlı Dönemi’nde başta İngilizler olmaküzere Fransızlar’ın kente, bölgeye ve eko-nomiye armağanıdır.

Bu yüzden Stanley, ona okuduğum Bas-mane şiirlerini pek sever.

Victor Hugo’nun Küçük Paris’i…Neden bir İngiliz veya Fransız, 1850’lerde İz-mir’e gelip tren hattı döşer, gar inşa eder ki?

Eh, buna Victor Hugo yanıt versin öncelikle...

‘Les Orientales, Paris 1875’ isimli kitabından‘La Captive’ şiirini okuyalım ve dikkatle in-celeyelim:

İzmir bir prensestirÇok güzel küçük şapkasıylaMutlu ilkbaharlar durmaksızınOnun çağrısına yanıt verir

9İLKBAHAR 2018

Page 10: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Ve nasıl vazodaki çiçeklerGülümseyen günbatımı gibiyseO da denizlerin arasından ışıldarHatta Arşipel’in yaratılışındanÇok daha tutkulu…

İlk kez benim fark ettiğim ve Prof. CezmiSevgi’ye çevirttiğim bu şiir inanılmaz birşiirdir. Koca Victor Hugo yaşadığı ve tümyazın savaşımını sürdürdüğü Paris’e bir kezolsun prenses dememiş, ama hiç görmediğiİzmir için bakireliğin ve genç kız saflığınınbir imgesi olan prensesliği yakıştırmıştır;üstelik Yunanistan’ın doğusu ile Anado-lu’nun batı kıyılarını içindeki Ege Deniziile adalarının tümünü kapsayan ‘Arşipel’coğrafi mitolojik kavramından çok dahatutkulu bir İzmir vurgusu yapmıştır.

Bu nedir?

Frenkler’in İzmir’e neden Petit Paris (KüçükParis) dediklerinin bir belgesidir.

Bu, Batı‘daki İzmir imgesinin erişilmezliği,yüceliğidir.

Çünkü İzmir, Batı sermayesinin ve hülya-larının bir uç simgesidir.

Konuyu biraz daha canlandırmamız gerek.

Halid Ziya Uşaklıgil’inhatıralarında gezinti‘Kırk Yıl-Halid Ziya Uşaklıgil Külliyatı’ (İnkılapve Aka Kitabevi, 1969) başlıklı kitap İzmir’inbilmecelerini çözmek için önemli yapıttır.Usta yazar bu kitabında Osmanlı İzmir’inio kadar ustalıkla anlatır ki, tarih kitapların-dan öğrenemeyeceğimiz ayrıntılar gözle-rimizin önüne serilir.

Aydın ve Kasaba demiryollarının Batılılarve İzmirli Hıristiyanlar için önemini bu ki-tabın sayfalarında fark edebiliyoruz. HalidZiya şehrin eğitim hayatından söz açarkenbirdenbire sözü demiryollarına getirip, gö-zümüzü açacaktır:

“Ancak elli yıl önce (1900’ler) İzmir’de Er-menilerin ve Rumların birçok bilgi mües-seselerinden başka lise derecesinde birerçok büyük, mükemmel mektepleri vardıki her türlü öğrenmek vasitaları ile tamam-lanmış oldukları gibi her birinin millletleriarasında iktidarları, liyakatları ile tanınmışmuallimleri vardı ki Rumluk aleminde adetabir üniversite ehemmiyetinde imişcesineövünmeye sebeb olurdu. Erkeklerin lise-lerinden başka kız liseleri de vardı. Helebunlardan Ermeni Kız Lisesi’ni tanıyorumki, Tabakhane Çayı (Basmane içinden geçenMeles Çayı, Halkapınar’da denize dökülür)

yakınlarında idi, Ermeni fukara koruma ce-miyetinin beş altı yüz kişilik balolarınaferah ferah sahne olurdu.

Protestanların, en çok da İzmir’de ehem-miyetli varlık sayılan Katoliklerin müesseseleriise yerli Hıristiyanların mekteplerine bakılıncadaha büyük ve elbette öğrenmek cihetindençok daha ehemmiyetli idi. Frerler’in bir saraykadar büyük ve mükemmel mektebinden

10 İLKBAHAR 2018

James Clarke’ın torunu ile Basmanesohbeti. Basmane ve Alsancak gar-ları ile İzmir tren hatlarını inşaeden İngiliz James Clarke’ın beşgöbekten torunu ünlü Altaylı fut-bolcu Joseph Clarke’nın oğlu, yineünlü futbolcu Bombacı Edvin Clar-ke’in yeğeni Stanley Clarke ile niceBasmane sohbetlerimiz olmuştu.İkimiz de yaşadığımız köyümüzde,poşu takmakla ünlüydük.

Santral Garaj diye bilinen otogar, niceleriniuğurlamıştır.

Page 11: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

daha yüksek bir bilgi merkezi olmak üzereLazarist papazlarının propaganda mektebivardı. Bunlarla aynı derecede kız mekteplerivardı ki, Sion ve Diyakones rahibelerininidarelerinde idi. Katolik ve Protestanlarıntıpkı Rumlar ve Ermenilerde olduğu gibihususi mekteplerinden söz açmaya gerekgörmüyorum. Bunlardan hemen her ma-hallede birer ikişer tane vardı. Musevileriise bu saydıklarımın sırasında en sona bı-rakıyorum. Çünkü onu en ziyade dikkatedeğer bulmuştum. Bu bir Basmane’de Al-liance Israelite mektebi idi ki garip bir te-sadüf, Rüştiye Mektebimizin karşısında idi.Biri yüksek büyük yüzüyle, öteki tek katlıküçük ve utangaç görünüşle karşı karşıyadururlardı. Tatil saatinde alay alay yüzlerceMusevi çocuğu dalgalar halinde taştığı sı-rada, ötekinden mevcudu nihayet yüzevaran Türk çocuklarını seyrek kafilelerietrafa dağılırdı. Bu zıtlık pek acıydı. Bu ya-bancı okullarındaki öğretmenlerin Parisayarında üniversite hocası ehliyetindeönemli insanlardı, mesleklerine aşık, zeka-larının ve milletine yararlı olma sevdasınınkıvılcımlarıyla gözleri ışıldayan genç adam-lardı. Bu çeşitli milletlerin mekteplerindenher yıl lise derecelerini aştıktan sonra İzmir’inçalışma yerlerine atılan yüzlerce genç vardı.Bir yandan bankalarda, ticaret evlerinde,ailelerinin işyerinde hayat savaşı için ellerindeolan silahları denerken bir yandan da de-neme devresini geçirenler bu şehrin gürül-tülü ticaret alemini, içine başka bir taraftangiriş imkanı bırakmayan çelik bir ağ ile örer-lerdi. Ve yalnız İzmir ile yetinmezlerdi. Kasabave Aydın Demiryolları bunlara bilgilerinin,tecrübelerinin ortaya konabileceği genişve rakipsiz kapılarını açardı.” Halid Ziya Uşak-lıgil ne güzel anlatıyor...

Son derece mükemmel okullardan üstünnitelikli, kalifiye, Avrupa ruhlu gençler ye-tişiyordu. Bu gençler büyüklerinin egemenolduğu şehir ticaretinde başka bir kimliğingiremeyeceği şekilde çelik ağlarla ekono-milerini kuruyorlar, sonra rakipsiz birşekilde Anadolu’nun geniş pazarlarınaaçılıyorlar, ekonomiye tümüyle hem limanyoluyla denizden, hem demiryolları ilekaradan hükmediyorlar, denetliyorlar, ne-malanıyorlardı.

İşte Türkler’in ‘Gavur İzmir’ dedikleri gerçektebuydu ve bu formülde Basmane’den, Al-sancak’tan çıkan demiryolları, tıpkı şehrinlimanı gibi temel dinamik olarak parlıyordu.Bu durum on yıllarca, yüz yıllarca sürdü...

Küçük Paris’in iç dinamikleriVictor Hugo’nun veya Halit Ziya Uşaklıgil’inİzmir’inde, yani Küçük Paris’te, şehir Osmanlı

tebaası tarafından adeta kolonilere bölün-müş bir yerleşim planına sahipti. Kadifekaleeteklerinden sahile ve şimdiki FevzipaşaBulvarı’na kadar olan bölümde MüslümanTürkler ile Museviler iç içe yaşarlardı. Bubölgenin hemen yanı başında şimdiki Fuaralanı, Kahramanlar ve Alsancak semtlerininbulunduğu yer Ortodoks Rumlarla, KatolikFransız ve İtalyanların hem ayrı ayrı iç içe

yaşadığı parselleri kapsıyordu. Sahile inil-dikçe zenginleşen bölgenin büyük otelleri,tiyatroları, opera binaları, ticarethaneleriile Küçük Paris (Petit Paris) olarak ya daGavur İzmir diye isimlendirildiği bir gerçektir,burası bir Avrupa kentidir adeta. İşte buiki bölgenin Müslüman-Musevi bölgesi ileHıristiyan bölgesinin tam kesişme nokta-sında, yani Basmane’de ise yoğun Ermeniyerleşimi vardı. Basmane bu yüzden Os-manlı’da Ermeni Mahallesi olarak bilinir.

Bu gerçeği ABD, Indiana State Universityöğretim üyesi Prof. Daniel Goffman, ‘İzmirand The Levantıne World’ isimli kapsamlıkitabında pek güzel açıklar: “İzmir çoketnik yapılı, çok dinli, çok kültürlü yapıla-rının, yoğun ticaret trafiğinden pay al-dıkları, İstanbul egemenliğinden oldukçauzak kalabilmeyi başarmış, Avrupa kent-lerini gelişim çizgisine benzer biçimdeilerleyen tam Akdenizli bir liman şehrikarakteristiği taşır.”

Liman ticareti ta Fenikeliler zamanındanberi aktif olan bir ticari şehre, Batılı birkafa demiryolu yapmayı, hem de iki hatyapmayı neden düşünmesin ki? Hem İpekYolu mirası üzerinden Asya ve Anadolu’dangelen mallar için hem de büyük bir pazarolan Anadolu’ya mal satmak için!

İşte böylece İzmir-Aydın Demiryolu hattıve Alsancak Garı, hemen yanı başında daİzmir-Kasaba (Turgutlu) Demiryolu hattıve Basmane Garı inşa edilecekti.

Şehre hayat veren demiryolu ve garıİzmir’in kadim tarihi dokusunu hala eldengeldiğince koruyabilen ve bir anlamda köh-nemiş olan Basmane semti, bu ismini 1740

11İLKBAHAR 2018

Sadık Bey Oteli

Dönertaş

Page 12: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

yıllarında burada kurulan ve hızla genişle-yerek semte yayılan basma atölyelerinden,ilerleyen yıllarda yapılan büyük basma-bez-kumaş fabrikalarından aldı. Şimdiki Gar’ıngerisindeki alanda eskiden Osmanlı tebaa-sından olan Ermeni vatandaşlarımız otu-rurdu. Bu bölgede ilk basma fabrikasınıniznini de bir Ermeni vatandaş Saray’dan ala-bilmiş ve atölyesini kurmuştu.

Osmanlı yemenileri, beyaz ve renkli basmaçeşitleri, hanım başörtüleri, fistan ve erkekgiyim kumaşları dokuyan atölyelerin sayısıçoğalınca buraya Basmane denilmeye baş-landı. Ancak, İzmir-Kasaba demiryolu hat-tının ve garın inşa edilmesi sebebi ile buatölye alanları çoğunlukla istimlak edilmiş,böylece atölyecilik daha küçük çapta evişletmelerine dönüşmüştü.

Gelelim Demiryolu hattı ve Basmane Garı’nınhikayesine…Basmane Garı, İzmir-Kasaba (Turgutlu) De-miryolu hattının ana kapısı olarak inşaedildi. Kasaba Garı, İzmir Garı, hatta TurgutluGarı gibi isimlerle anılsa da, zamanla bu-lunduğu semt ile bütünleşerek, o semtin

12 İLKBAHAR 2018

Emniyet Oteli

Dokuz Eylül Meydanı

Basmane Garı

Sadık Bey Oteli

Çorakkapı Camii

Page 13: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

başlıca simgesi haline gelmiş ve BasmaneGarı ismi pekişmiştir.

İzmir-Kasaba Demiryolu inşa imtiyazı 4 Tem-muz 1863 tarihinde, tanınmış bir İngiliz ser-mayedar olan Edward Price ve yatırım ekibineİstanbul Hükümeti tarafından resmen verildi.Manisa’ya ve ilçelerine uzanıp, Gediz Hav-zası'nın üzüm, incir üretim alanlarıyla bulu-şacak olan bu hattın Karşıyaka (Cordelio)ve Bornova (Bournabat) gibi Levanten Hı-ristiyan kökenlilerinin pek varsıl ve keyifliyaşadığı kasabalarla İzmir’in, (yani Hıristiyanekonominin güçlü olduğu bir liman kenti)sosyoekonomik iletişimi sağlama yüküm-lülüğü vardı.

Dönem, Batı'ya bağımlı etnik/yerel mikro-ekonominin güçlenme, devlet himayesialtında, ticaret antlaşmalarıyla kapitülas-yonlar ışığında Anadolu'nun dinamik eko-nomisinin başı olma arzularını yükselttiğibir dönemdi.

Basmane Garı yapılırken çevresindeki genişalan istimlak edildi. Demiryolu ve gar inşaatıgerçekleşti, hat işletmeye açıldı. İngiliz şirketimtiyazını 1894’te Paris’te bir başka konsor-siyumun temsilcisi olan şirkete devretti.Gar’dan çıkan demiryolu Meles Çayı’nı geçer,Hilal ve Halkapınar’ı geride bırakıp, Mersinli’deikiye ayrılırdı; ana hat dümdüz Bornova’yauzanır, diğer kol kavis çizerek körfezi doğudankat ederek Turan, Tersane, Alaybey’den Kar-

şıyaka’ya varır, oradan Manisa’ya ulaşırdı.

Türkiye Cumhuriyeti ancak 1934 yılındakendi topraklarındaki demiryolu hattınınve garının sahibi oldu. Günümüzde Bas-mane Garı, metro ve hızlı tren merkeziolarak tarihi görevine devam etmektedir.

Kare tuğla tabana oturan geniş alınlıklı dikkiremit çatısı, dikdörtgen bir plana oturur.19. yüzyıl demir inşaat estetiğinin örneküsluplarından birini taşıyan ana kapısınadiklemesine denizden uzanan FevzipaşaBulvarı ile şehrin bir karizmatik görüntüsünüoluşturur. Denizden bakılınca dahi görü-lebilen nefis bir peyzajı vardır.

Basmane Garı, tarihin bekçisidirAnıtsal Basmane Garı, ismini taşıdığı semtinsimgesidir.

Alsancak Garı nasıl ki varlıklı ve zengin birsemte açılan kapıysa, Basmane Garı da tamtersine yoksul ve orta halli yüz binlerin ya-şadığı semtlere açılan bir gariban kapısıdır.

Bu bakımdan Basmane Garı inşa edildiğitarihten itibaren semtin geniş kitleleriniyönlendirici, koruyucu, kucaklayıcı anıtolarak işlevini sürdürmüş, halkın nabzınıtutmuştur. 9 Eylül (Basmane) Meydanı, AgoraKazı Alanı, Altınpark Kazı Alanı, Emir Sultan

13İLKBAHAR 2018

Basmane Karakolu

Page 14: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Türbesi, Çorakkapı Camisi, Fettah Camisi,Kurşunlu Camisi, Piyaleoğlu Camisi, HanBey Camisi, Şeyh Bedrettin Tekkesi ve yatırı,ünlü Oteller Sokağı aksı, Atatürk’ün kayın-pederinin babasının ismini taşıyan YeniSadık Bey Oteli, Osmanlı Dönemi'ne ait Bas-mane Hamamı, Basmane Karakolu, AltınparkÇeşmesi, Emniyet Oteli, Hacı Veli Camisi,Konak Belediyesi Basmane Semt Merkezi,Namazgah Hatuniye Camisi, tarihi DönertaşSebili, Şeyh Camisi, Selahattinoğlu Camisi,İplikçi İsmail Dede Haziresi, Faikpaşa Camisi,Selvili Mescit, Kumrulu Mescit, Bahçeli Oteli,İzmir Büyükşehir Belediyesi Aya Vukla Kilisesive ortaya çıkarılmaya çalışılan antik tiyatroBasmane'de bilinen tarihi mekanlardır.

Basmane günümüzde, bir zamanlar 9 Eylülyürüyüşlerinin ana güzergahı olan KeçecilerCaddesi, Namazgah, Tilkilik, Mezarlıkbaşı,İkiçeşmelik gibi tarihi mahalleleri barındır-maktadır. Bir yüzyıl önce bu semtlerin isim-

leri Basmane isminden daha öne çıkardı,çünkü semtin geniş, ferah konaklarındayaşayan zengin Müslüman aileler şehrinkaymak tabakasını oluştururdu. Günümüzdebu aileler tümüyle Basmane’den silinmişler,yerlerine Doğu Anadolu’dan ve Suriye’dengöçle gelenler yerleşmiştir, aynı mekanlardayine yaşam devam etmektedir.

Basmane Osmanlı’da olduğu gibi Cumhu-riyet İzmir’inde de halk için çok önemli biryerleşme ve yaşama alanıydı. Hemen di-binde Kültürpark ve İzmir EnternasyonalFuarı’nın açılmasıyla önemi ve işlevi dahada belirginleşti. Ancak 1960’lardan sonrasemtin tüm ileri gelen Müslüman aile vesülalelerinin buradan taşınarak varsıl semt-lere göç etmesi, semtin korumacı kalka-nından hayli uzak kalması, hala da koru-namaması, iç göçler, Basmane’yi çökmüşbir sosyoekonomik girdabın içine attı, semthayli fakirleşti. Günümüzde korumacılık

ve kent kültürü çalışmalarının bu semtinkaldırımlarına ulaşabilmesi için en azındaniyimser olabiliyoruz. Elde ne kalmışsa kur-tarmak adına…

İzmir’i yazmak halaBasmane’den başlar…Neden mi?

Basmane hala gizli bir tarihi sokaklarındayaşatmaktadır. Basmane’de hala ellenme-miş gizemli hikayeler dinleyicisini bekle-mektedir. Yatırlar, hazireler, çok eski tapı-naklar, antik kalıntılar, mescitler, kabris-tanlar, sırlarla dolu kabir taşları, efsaneler,büyücüler, sıradan fakir insanların müthişetkileyici gerçek hikayeleri, hepsi halaBasmane’de saklıdır.

Basmane inanç açısından bir eşsiz haritadır,iç içe geçmiş inançları bir yorgun göçebegibi taşır. Bu bağlamda Basmane İslam’dır,

14 İLKBAHAR 2018

Tilkilik Keçeciler Caddesi (Anafartalar Caddesi)üzerinde bir tarihi mekan. Emniyet Kıraatha-nesi. Türk bayrağı orada daima asılıdır. (Fotoğraflar: Necdet Güler Dabağ)

Emniyet Kıraathanesi iç duvarlarında Atatürkresimleri bulunur. (Fotoğraf: Yaşar Aksoy)

Gençlik yıllarımın geçtiği Anafartalar Caddesi..İkiçeşmelik’ten başlar, Hatuniye Camisi'ni geçipkadim Basmane’ye uzanır. Baştan sona çarşıdır.

Roma Dönemi Agorası... İzmir’in ortasında bir mücevher. Agora’nın komşusuMisak-i Milli Mektebi Başöğretmeni dedem Hilmi Dölek’in Agora kazılarını baş-latan Arkeolog Selahattin Kantarağası emrine verdiği güçlü kuvvetli öğrenci-leri ve hapishane mahkumlarının yardımı ile ortaya çıkarılan bir tarih hazinesi.

Tarihi Namazgah Hamamı restore edilirken.

Page 15: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Sünni’dir, Alevi’dir, Musevidir, Ortodokstur,Katoliktir, aynı zamanda çok dinli Pagan’dır,hatta Sabetaycıdır; malum 1666’da Yahudiresmi makamlarının sahte mesih dediğiSabetay Sevi, bu semtin içinden çıkıp va-azlarına başlamıştır. Yaşadığı ev Agora KazıAlanı içinde korunmaya alınmıştır. Basmaneaynı zamanda Ermeni’dir, Türk’tür, Kürt’tür,Türkiyeli Arap’tır, Suriyeli Arap’tır, yoğunçingenedir; eskiden zengindi, şimdi fakirdir,fukaradır, garibandır, itilmiş, silkelenmiş,yıpratılmış ve içine kapanmıştır. Bundanbüyük hikaye olur mu?

Basmane Garı, yine muazzam bir şehir ka-labalığına bu kez metro merkezi olarakkapsayıcı bir işlevsel ulu mekan göreviniyerine getirmektedir. Basmane Garı birinsan sineması olarak işlevini bu yüzyıldada sürdürmektedir.

Basmane sırtını dayadığı Kadifekale'nin,yayıldığı eski Müslüman mahallelerininyeni sakinleri olan Kürt, Arap, Roman, Afro-Türk ve Suriyelilerle bir Ortadoğu iç şehrihavasını yaşatmakta, ancak birkaç caddeötesindeki modern İzmir’le de ahenkli gö-zükmektedir. Çok dinli, çok etnik yapılı,çokkültürlü, çok ekonomili Osmanlı İz-mir’inin bir başka çağda başka bir düz-lemdeki bu yansıması hakikati arayan ya-zarlar için aramakla bulunmaz bir fırsatdeğil midir?

Basmane, hemen dibindeki Kültürpark veİzmir Fuarı ile de kent yaşamındaki öneminikorumakta, aynı zamanda bir kent klasiğiolarak her an yazılmaya elverişli konularıtaşımaktadır.

Basmane’den başlayan ve Ermenilerin kun-dakladığı 1922 İzmir Yangını özellikle ya-bancı yazarların ilgisini çekmektedir. Dahaşimdiden yabancı dilde sekiz İzmir yangınıromanı yayımlanmıştır. Yerli yazarların dabu konuya ilgisi yoğundur. Bu bakımdanda Basmane kaldırımları, arşivleri ve ailesandıkları hala ‘birilerini’ beklemektedir.

Nihayet İzmir Edebiyatı, artık Körfez, Kordon,imbat, deniz, denizkızları, rıhtım, gemi im-gelerinin artık tükendiğini hissedecek vesahilden şehrin köküne doğru ilerlemeyiakla getirebilecektir. İşte o zaman Basmanebu yeni ve sosyal ruhlu edebiyatçıları bağ-rına çekecektir.

İnanıyorum ki,

Basmane Garı, o akımın manevi yönlendi-ricisi olacaktır.

İzmir’in kökü, hala yaşadığını fısıldayacaktır.

Bu arada yıllardır belli kişilerce düzenlenen

Basmane etkinliklerine hiçbir zaman özel-likle çağrılı olmadığımız için pek huzurluve sevinçliyiz. Nasıl olsa cilt cilt Basmanekültürüyle ilgili kitaplarım sıra sıra dizil-mektedir. Böylece, bir zamanlar Basmane'deesnafın, halkın selama durduğu, sokakla-rında yan yana yürüdüğü Agora Misak-iMilli Mektebi Başöğretmeni dedem HilmiDölek ve onun can yoldaşı Hatuniye Camiiimamı Sezai Hoca'ya ata borcumu ödemişolacağım.

Basmane Garı’nda çok uyudumUzun yıllar önce loş ve fakir Basmane otel-lerinde uyuduğum, garın derinliklerindeuyuyakaldığım yalnız ve ürpertici gece-lerimin anısına yazdığım İzmir’de Zamanşiirimin bir bölümünü burada sunmanıntadını yaşayarak yazımızı sonlandıralım.

Yaşarım ben zamanı İzmir’deSırra kadem basıp Dokuz Eylül Vapu-ru’ndanMasalcı çarşılar sultanı Kemeraltı’naMahzun bir hayalet gibi akmak isterim

Düşlerimde hep serçe olurumMinarelerden kilise çatılarına uçarımHavra önünde yemlenip Agora’ya konarımOteller Sokağı’nda seyre dalarım belki

Sonra gevrekçi olmak isterimVururmuşum kale yokuşlarınaBedava dağıtır dualar alırmışımAkşama Basmane’de gar kuytularındauyurmuşum

Kaynakça:Gerelioğlu, Yılmaz, Geçmişten GünümüzeDenizli, Sayı:45, Mayıs 2015, S.5.

15İLKBAHAR 2018

Tarihi Basmane Fırını

Altınpark Kazı Alanı

Anafartalar Caddesi

Page 16: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

T CDD Cumhuriyet’in ilk yıllarındademiryolu hatlarında oluşabilecekkazalarda sağlık yardımı yapacak

hastaları en yakın hastanelere naklede-bilmek için ‘sıhhi imdat’ vagonlarını dev-reye soktu. Önce Eskişehir’de hizmetegiren sıhhi imdat vagonlarının sayısı de-miryollarının büyümesiyle artırıldı. 1960yılında Anadolu’yu çelik ağlarla ören de-miryolları hattında, üçü Ege Bölgesi’ndeolmak üzere içerisinde ameliyathane,revir, tabip odası, hemşire odası ve mutfağıbulunan yirmi iki sıhhi imdat vagonu,gezici hastane hizmeti verdi. Anadolu-Bağdat Demiryolu Sertabibi Mehmet İh-san’ın yazdığı makaleden, her türlü tıbbialet edevatın bulunduğu sıhhi imdat va-

gonlarında kulak, burun, bademcik, boğaz,göğüs, mide, diş, beyin, kırık çıkık, kara-ciğer, bağırsak, safra kesesi idrar yolları,nisaiye, hıyarcık, göz ve diğer hastalıklarlailgili tedavilerin, ameliyatların yapıldığınıöğreniyoruz. Sıhhiye veya doktor adıylabilinen vagonlarda demiryolları perso-nelinin dışında halka da sağlık hizmetleriverilirdi. Doktor, hemşire ve hasta bakı-cıların görev yaptığı, özel donanımlı va-gonlarda kasaba ve köylerden gelen has-talar muayene edilip, ilaçları verilir, ge-rekirse ameliyatları yapılırdı.  Sağlık hiz-metlerinin yaygınlaşması ve hastanelerinçoğalmasıyla birlikte doktor vagonlarıdevre dışı kaldı. Uşak'ta kaderine terkedilen doktor vagonu TCDD 3. Bölge Mü-dürlüğü tarafından Alsancak Garı'na çe-kilerek bakıma alındı, yoğun bir çalışmayla

16 İLKBAHAR 2018

Doktor Vagonu Basmane’de Her türlü tıbbi alet edevatın bulunduğu sıhhiimdat vagonlarında kulak, burun, bademcik, bo-ğaz, göğüs, mide, diş, beyin, kırık çıkık, karaciğer,bağırsak, safra kesesi idrar yolları, nisaiye, hı-yarcık, göz ve diğer hastalıklarla ilgili tedavilerve ameliyatlar yapılmış. Sağlık hizmetlerinin yay-gınlaşması, hastanelerin çoğalmasıyla birliktedoktor vagonları devre dışı kalmış.

Fotoğraflar: Zafer Gazi Tunalı & Atilla Özdemir

Orhan BEŞİKÇİ

Page 17: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

aslına uygun olarak yeniden onarıldı.Zafer Gazi Tunalı ve Atilla Özdemir’inUşak’tan başlayarak bütün aşamalarınıfotoğrafladıkları tarihi vagonda görevyapmış Sayın Dr. Cengiz Uzuncan ile dok-tor vagonu üzerine söyleştik.

TCDD sağlık hizmetleri nasıl yürütülü-yordu?

Hekimler merkez hekimi ve kısım hekimiolarak sağlık hizmeti veriyorlardı. Demir-yolları bölgelere, bölgeler de kısımlaraayrılmıştı. Her kısımda bir veya iki hekimgörev yapardı. Kısım hekimlerinin görevikendi bölgelerindeki tüm personele vepersonelin bakmakla yükümlü olduklarıkişilere sağlık hizmeti vermekti. Yani şimdikiaile hekimliği sisteminin daha ileri uygu-laması idi. Kısım hekimi kendi sorumluolduğu kısımdaki tüm personeli bilir, ai-lesini tanır, bölgenin özelliklerini ve çalışmakoşullarını yakından takip ederdi. Sağlıkhizmetlerinin bu kadar yaygınlaşmasındanönce bu bölgelerde hekim az, sağlık ocak-

larının sayısı kısıtlıydı. Kısım hekimi sadecekendi personeline değil, halka da sağlıkhizmeti vermekteydi; vatandaşlar doktorvagonunu takip ederek sağlık hizmeti alır-lardı. Bu hizmet o günkü şartlar düşünül-düğünde gerçekten çok önemliydi. Garlarınve çevresinin temizliği, kahve ve büfelerinsağlığa uygun ürün satıp satmadıkları,genel hijyen kurallarına uyup uymadıkları,halk sağlığını tehdit edip etmedikleri de-netlenirdi. İşçiler için iş ve iş sağlığı hü-kümlerini uygular, altı aylık periyodik mua-yeneleri ve işyerlerini denetlerdi.

Doktor vagonunda hangi yıllar çalıştınız?

Doktor vagonuyla, 1982 yılında mecburihizmette TCDD Zonguldak kısım hekimli-ğine atandığımda karşılaştım. Doktor va-

gonu normal yolcu vagonu büyüklüğünde,dışında pirinç levha üzerine büyük harflerleDOKTOR yazan vagondu. Vagonda bekle-me salonu, kompartımanlar, doktor mua-yene odası, dinlenme kompartımanı, mut-fak, tuvalet ve banyo bulunmaktaydı. Yüktrenlerine bağlı olarak turne yapıldığındansoba ile ısıtılıyordu.

Doktor vagonunun turneye çıkmasındanhalk nasıl haberdar olurdu?

Haftada bir sorumlu olduğu kısıma vagonile sağlık turnesi yapılır, vagonda bir hekimvarsa yardımcı sağlık personeli, bir de hiz-metli olurdu. Turne, zamana bağlı çalış-mayan yük tren dizilerine bağlanarak ya-pılırdı. Bu nedenle hastaların muayenesiiçin zaman darlığı olmaz, her istasyondadururdu. Vagon turnesinin bir gün öncehangi yük trenine bağlı olarak yapılacağıTCDD’nin özel telgraf sistemi ile kısımdakitüm istasyon ve işyerlerine bildirilirdi.Zaten belli bir süre sonra uygulama ru-tinleşiyor, herkes tren saatini ve gününübiliyor, ona göre bekliyordu. İlaç dolabınında bulunduğu bu vagonda birinci basamaksağlık hizmeti verilip, muayene, enjeksiyon,pansuman yapılabiliyordu.

TCDD’deki çalışma yıllarından kalma bir anınızı anlatır mısınız?

Her zaman söylerim; iyi ki mecburi hizmettedemiryollarını kurada çekmişim, bu cefakarinsanları tanımış, onlarla çalışmışım. Birhatıramda bir gün turne yapıyorum, trenşefi ile sohbet ediyorum; zorunlu hizmetiçin geldiğimi, zorunlu hizmetim bitinceayrılacağımı söyledim. Tren şefi, “Size birşey anlatayım. Köylüler tarlaya zarar ver-mesin diye kaplumbağaları demiryolununkarşı kenarına koyarlarmış. Kaplumbağalarrayları geçemediklerinden yol boyuncagiderler, orada kalırlarmış. Sizin de ayağınıziki rayın arasına değdi, çıkış yolunuz yok!”dedi. Ben o zaman, “Nereden çıkarıyorsun?”dedim ama tam yirmi altı yıl demiryolla-rında çalıştım, emekli oldum, şimdi trenşefine hak veriyorum…

Müzelik tarihi doktor vagonunu kent kül-türüne kazandıran TCDD 3. Bölge MüdürüSayın Selim Koçbay ve çalışma arkadaşla-rına, 14 Mart 2018 Tıp Bayramı etkinliklerikapsamında sergi ve söyleşiler için BasmaneGarı’nı seçen İzmir Tabip Odası BaşkanıSayın Prof. Dr. Fehmi Akçiçek ve yönetimkuruluna, verdiği değerli bilgiler için SayınDr. Cengiz Uzuncan’a teşekkür ederim.

Kaynakça:

TCDD 3. Bölge Müdürlüğü Arşivi, Demiryollar Dergisi.

17İLKBAHAR 2018

Page 18: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Y ukarıdaki başlığı, hanla ilgili yap-tığım incelemelerin, araştırmalarınçok öncesinde; burada oturup so-

luklandığım, koridorlarında gezindiğim,dükkânlarında alışverişler yaptığım, dost-larımla buluşup çay-kahve içtiğim zaman-larda bulmuştum. Geçmişten günümüzeerişen her şeyin bir öyküsü vardı. Ben,içinde bulunduğumuz bu tarihi mekânınöyküsü içinde buldum kendimi! Kitapçıları,sahafları gezdim. Bu tarihi yapı hakkındatarihsel açıdan en doğru bilgiye erişmeyeçalıştım. Ahmet Piriştina Kent Arşivi veMüzesi’yle, buradan satın aldığım kitap-lardan yararlandım. Sonra sözlü bilgileredindim. Bir yandan fotoğrafları çekerken,öte yandan, çekilen fotoğraflar için açık-lamalarda bulundum ilgili ve sorumlu ki-şilere. Onlardan bazı bilgiler de edindim.Araştırma çalışmalarının maliyeti ve yor-gunluğu, bu sayfalar içinde adeta eriyipgitti. Bu naçizane çalışma söz konusu me-kân hakkında bir nebze farkındalık yara-tırsa ne mutlu bana. Yine bu araştırmala-rımda bana kaynaklık eden, bu konulardadaha önce yapılmış tüm çalışmalar önündesaygıyla eğiliyor, onlara kendim ve İzmirlileradına teşekkür ediyorum.

Kızlarağası Hanı’nın tarihine bakmak içinbundan 274 yıl öncesine gitmemiz gere-kiyor. Yapıldığında İzmir’in ekonomisineönemli bir katkı sağlayan ve bugün bilebu önemini koruyan hanın temeli, I. Mah-mud’un padişahlığı döneminde (1730-1754), 1744 yılında atılmış. Hanı yaptıranHacı Beşir Ağa’nın tarihteki kimliğine veyerine daha sonra değineceğiz. Biz Kızla-rağası Hanı’nın tarihinde gezinelim biraz.

Öyle sanılıyor ki; Hacı Beşir Ağa’nın İz-mir’den bir geçişinde, kentin böyle bir

yapıya ve bunun kente sağlayacağı eko-nomik katkıya olan ihtiyacından söz edil-miş, hanın yapımına böylelikle başlanmış.İzmir’in ekonomik hayattaki hızlı ve güçlügelişiminin yansıması olarak değerlendi-rilen talep sonucu ortaya çıkan bu yapıve benzerleri, kentin iş çevresinde yer al-maktaydı. Anadolu’nun çeşitli yerlerindengelen kervanlar, bu mekânlarda yolcu-luklarını sonlandırıyordu. Uzun mesafehanları olarak nitelenen bu yapılardangünümüze gelen en güzel ve tek örnekolan Kızlarağası Hanı’nın yapımı 1745 yı-lında tamamlandı.

Kıyıda yer alması, yapının aynı zamandaiskele olarak da kullanılmasını sağlıyorve hanın yoğunluğunu artırıyordu. Ancakzaman içinde limanda yapılan deniz dol-guları, giderek geri planda kalmasına ne-den olmuş, hatta bu aşamada, 1745 yılıiçinde, ön kısmında çökme (heyelan) ol-muş, ancak hasar hemen onarılmıştı.

Osmanlı mimarisinin ender örneklerindenbiri olan Kızlarağası Hanı’nın doğusundaHisar Camii, batısında 871. Sokak, kuze-yinde o tarihlerde Bakır Bedesteni’ninbulunduğu 902. Sokak ve güneyinde906. Sokak bulunmaktadır. Han, tarihiboyunca birkaç badire atlatmış, dahaönce belirttiğimiz heyelanın ardından16 Haziran ve 3 Temmuz 1778 tarihle-rindeki iki depremde hasar görmüş. Dep-rem sonucu çıkan ve iki gün süren yangınise hana kadar ulaşamadan etkisiz halegetirilmiştir.

Biraz da mimarisine bakalım. Han, dik-dörtgene yakın kare biçimindedir. Yaklaşık532 metrekare olan avlunun ortasındabir şadırvan ve bir mescit bulunuyormuşama günümüzde bu yapıların yerleri boş-tur. Avlunun dört tarafıysa odalarla sarıl-

mıştı ve han iki katlıydı. Her iki kattakiodalar, beşik tonozlu (kesiti yarım çemberbiçiminde kavisli, yarım silindir şeklindetavan örtüsü) bir koridora açılmaktaydı.

Kızlarağası Hanı’nı diğerlerinden ayıranen temel fark, yapımında kullanılan mal-zemelerdir. Han o dönemde genelliklekamu binalarında kullanılan düzgün kes-me taş, kaba yonu taş ve tuğladan inşaedilmiş. Üst kat odalarında ise aynalıtonoz (Manastır tonozunun üst kısmıyatay olarak kesilmiş, kubbeye benzer to-noz) örtü sistemi olarak kullanılmış. Yapınınkuzey cephesi Bakır Bedesteni ile güneycephesi ise dükkân sıraları ile kapatılmıştır.

18 İLKBAHAR 2018

Hacı Beşir Ağa Hana adını veren Hacı Beşir Ağa; III.Ahmet’in şehzadeliği zamanında sa-rayda kızlar ağası Yapraksız Ali Ağa’nınçıraklığını yapmaktaydı. III. Ahmetpadişah olunca Haznedarlığa (parave değerli eşya koruma idareciliği)terfi eder. 1717 yılında sürgün olarakönce Kıbrıs’a ve sonra Mısır’a yollanır.Buradan Medine’ye geçip Hacı Hasanlakabını alır. İstanbul’a döndüğündeDarüssaade (Harem) Ağalığı’na ge-tirilir. Bu görevini hem III. Ahmethem de I. Mahmut zamanında sür-dürür. Daha sonraları Kızlarağası ola-rak anılacak olan han; Hacı BeşirAğa’nın İzmir’deki ilk ve tek eseridir.İstanbul’da kütüphane, medrese,mektep, tekke, çeşme gibi birçokhayır işleri yapan Hacı Beşir Ağa neyazık ki İzmir’deki tek eserinin bitişinigöremeden, vefat eder.

Yaşayan tarih:

Kızlarağası HanıHacı Beşir Ağa’nın İzmir’den bir geçişinde,kentin böyle bir yapıya ve bunun kente sağla-yacağı ekonomik katkıya olan ihtiyacından sözedilmiş, hanın yapımına böylelikle başlanmış.

Taner ORALALP

Page 19: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

19İLKBAHAR 2018

Page 20: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Hisar Camii avlusuna bakan doğu cep-hede, üstte yedi, altta dokuz olmak üzeretoplam on altı pencere yer almaktadır.

İzmir hanları, plan itibarıyla avlulu hanlarve arasta plana sahip hanlar olmak üzereikiye ayrılıyor. Kentte günümüze kadargelebilen avlulu hanlardan biri de Kızla-rağası Hanı’dır. Elimizdeki kaynaklar, Os-manlı Dönemi’nde tek katlı avlulu hanınbulunmadığına işaret ediyor.

Hanın altı kapısı bulunmaktadır. Bunlar-dan üçü, hanın ön (batı) cephesinde,yani 871. Sokak’ta bulunmaktadır. Diğerkapılardan biri doğu cephesine, HisarCamii tarafına, beşinci kapı kuzeyindeki902. Sokak’a ve altıncı kapı ise bugünkükahveciler sokağına (905. Sokak) açılır.Mimarisi hakkında çok net bilgiye sahipolunamayan bir başka konu da 871. So-kak’taki tarihi çeşmedir. Çeşmenin 1675yılında, yani hanın inşasından 69 yıl önceyapıldığı biliniyor. Burada tam olarak bi-linmeyen şudur: Han 1744 yılında yapıl-maya başlandığına göre, bu çeşme burayanasıl gelmiştir? Bununla ilgili iki olasılıkdüşünülmektedir. Bunlardan birincisi ha-nın inşası sırasında çeşmenin başka biryerden buraya getirildiği, ikincisi ise in-şadan önce aynı yerde başka bir yapınınbulunduğu ve çeşmenin o yapıya ait ol-duğudur. Bu çeşmenin zamanında ye-terince korunamadığı da açıktır.

Günümüzde Kızlarağası Hanı1985 yılında SS. İzmir Kızlarağası Hanı veÇevresi Mülk Sahipleri Turizm GeliştirmeKooperatifi kurulmuş. Bu kooperatif var-lığını korumakla birlikte 1996 yılında bir

yönetim kadrosu daha oluşturulmuş.Araştırmamda bana yardımcı olan koo-peratif Müdürü Nazmi Güngör, handa200 iş yerinin ve 26 işkolunun bulundu-ğunu belirtiyor.

Hangi kapısından girerseniz girin, hanıno tarihi kokusu ve büyüsü saracaktır sizi.Işıl ışıl, cıvıl cıvıl yaşayan bu tarihi mekândaalışveriş yapmanın, bir fincan kahve, birbardak çay içmenin insanı mutlu edenbir yanı var. Fotoğraf çekimi için gittiğimo cumartesi günü, bardaktan boşanırca-sına yağan yağmura aldırmayan İzmirliler,bu keyfi ve mutluluğu yaşıyorlardı. Far-kında olmadan yaratılan bir sinerji vardı.Han esnafıyla ziyaretçilerin ortaklaşa oluş-turduğu bir sinerji...

20 İLKBAHAR 2018

Bitişiğinde bir çeşme Çeşme tamamen mermerden yapıl-mıştır, kitabesinde ebced hesabıyla1086/1675 tarihi gösterilmektedir. Ki-tabede ayrıca şunlar yazmaktadır:

Âb-ı nâmınnûşedüb Âlididi tarihini

Hamdüli’llahakdı bu gün çeşme-iâb-ı hahat

Bir zamanlar âb-ı hayat (hayat suyu-ölümsüzlük suyu) aktığı söylenen buçeşme, günümüzde varlığını ve izlerinineredeyse yitirmek üzere.

Page 21: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Alt katın bu yoğunluğuna rağmen üst katınkent halkı tarafından hak ettiği ilgiyi gör-mediğini düşünüyorum. Günümüzden 274yıl önce inşa edilmiş bu tarihi yapının “Diliolsa da konuşsa” diyebileceğimiz taş ba-samaklarının zaten insanı yukarı çeken biretkisi var! Her ne kadar geçen bunca zamaniçinde birçok bakım, onarım görmüşse deKızlarağası Hanı, her iki katında da kendinikoruyor; gerek eski tarihlerde, gerekse gü-nümüzde o vakur duruşuyla övgüyü, saygıyıve ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.

Yaptığım incelemelerde, araştırmalardaanladım ki; Kızlarağası Hanı bir handandaha fazlasıydı! Bu han için yazılıp çizilenler,benim size aktardıklarımdan çok dahafazla. Kentin merkezine ne zaman yolumdüşse, burada birkaç dakika veya birkaçsaat geçirmeden yapamıyorum. Kimi za-man geçmişe giderek, kendimi buradayolculuğunu sonlandıran o kervancılarave tüccarlara benzetiyorum.

Buraya hiç yolu düşmeyenler “Ne var buhanda?" diye sorarsa, biz de “Ne yok ki!”diye yanıt verebiliriz. Kokulu sabunlar,bakır cezveler, fincanlar, iğne oyalı kolyeler,takılar, deriden yapılmış aksesuarlar, cüz-danlar, çantalar, dekoratif abajurlar, avizeler,şifalı taşlar, altın-gümüş takılar, ahşap oy-malı hediyelik eşyalar, çalgı aletleri, bijuteriçeşitleri, otantik giysiler, terlikler, ayak-kabılar, rengârenk örtüler, şallar, kahveciler,antikacılar, toprak seramik el sanatlarıürünleri, antik halılar, buzdolabı süsleri...Daha ne olsun?

İkinci kata çıkacaksanız, sürprizlere venostaljiye hazır olun! Zira zamana direnensayısız ürün burada sizleri bekliyor. Gra-

mofonlar, eski pikap ve plaklar, eski fo-toğraflar, dergiler, gazeteler, kitaplar, bir-birinden ilginç koleksiyonlar, işlenmiş,onarılmış, yeniden hayat verilmiş antikamobilyalar ve tabii ki, Hisar Camisi’ni tamkarşıdan gören enfes bir manzara... Müzikaletlerinin satışının yapıldığı, aynı zamandaeğitiminin de verildiği bu katta içilecekbir fincan kahvenin böyle bir keyfi de var!

Tarihi mekânları insanların gözünde saygınkılan; onların zamana karşı gösterdikleridirençtir biraz da. Tıpkı yüzlerce yılı göv-desindeki çiziklerde, budaklarda barındırançınar ağaçları gibi... Benim için İstanbul’unMısır Çarşısı neyse, İzmir’in KızlarağasıHanı odur. Han, yalnızca içinde barındırdığıdükkânlarıyla değil, çevresinde bulunanbirbirinden renkli işyerleriyle de kent ya-şamına hayat veriyor!

Geçmişten günümüze doğru yaptığımızbu tarihi gezide, sizlere Kızlarağası Hanı’nıeldeki olanaklarla aktarmaya çalıştım. Kız-larağası Hanı esnafına yardımlarından do-layı teşekkür ediyorum. İzmirlileri Kızla-rağası Hanı’yla baş başa bırakıyorum…

Kaynakça:

Atay, Çınar, “Kapanan Kapılar İzmir Hanları”, İBBKent Kitaplığı, İzmir, 2003.

Ersoy, Bozkurt, “İzmir Hanları”, Ankara, 1991.

Aktepe, Münir, “İzmir Yazıları-Camiler, Hanlar, Med-reseler, Sebiller”, İBB Kent Kitaplığı, İzmir, 2003.

Turani, Adnan, “Sanat Terimleri Sözlüğü”, Remzi Ki-tabevi.

Özön, Nihat, Mustafa, “Osmanlıca-Türkçe Sözlük”,Tan Gazetesi ve Matbaası, İstanbul, 1965.

Hathaway, Jane, “Osmanlı Sarayının En Ünlü Ha-remağası: Hacı Beşir Ağa”, Kitap Yayınevi, 2014.

21İLKBAHAR 2018

Kızlarağası Hanırestorasyonları Kızlarağası Hanı bazı tarihlerde çeşitlionarımlar görmüştür. 1801 ve 1846 ta-rihlerindeki depremleri sağ salim atlatanyapı, kimi sebeplerden dolayı iyice tah-rip oldu. Kızlarağası Hacı Beşir Ağa ta-rafından inşa ettirilen ve uzun yıllar İz-mir’de önemli bir boşluğu dolduranKızlarağası Hanı, 1993 yılında taşlarınumaralandırılmak suretiyle yıktırılmışve yeniden inşa edilmiş, restore edilerekturistik çarşı olarak hizmete girmiş. Burestorasyon çalışmasında taşlar bir yapımalzemesi olarak değil, kaplama aracıolarak kullanılmış. Araştırmacı BozkurtErsoy’a göre; İzmir’de bugün mevcutolmayıp ancak tarihi kaynaklardan tespitedilebilen 83 han vardır.

Page 22: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Kemeraltı, kentin kuruluşundan buyana, binlerce yıldır canlılığını ko-rumuş olan dünyadaki ender tarihi

çarşılardan biridir. Bir zamanlar, buradaişyerleri bulunan esnaf ile devlet daire-lerindeki memurlar, çarşı içinde bulunanBeyler sokakları ve onu dik kesen ArapFırını Sokağı (442. Sokak) civarındaki ev-lerinden çıkıp, kolayca işyerlerine varır-lardı. En fazla iki-üç katlı olan bu tarihievlerin yerleşim planı, güneşin ve havanınadil şekilde her yere ulaşmasını sağlardı.Kimi zaman denizden, kimi zaman Kadi-fekale'den esen tatlı rüzgarlar semtinbütün sokaklarını dolaşarak evlere sağlıkve neşe verir, havayı serinletir, tazelerdi.

Kemeraltı'ndaki Türkyılmaz Mahallesi debu şekilde bir yerleşime sahiptir. Ana-fartalar Caddesi’ne paralel olan Arap

Fırını Sokağı'nda sağlı sollu tarihi evlerbulunur. Birçoğu, yüksek bahçe duvarlarıiçinde gizlenmiştir. Konak Belediyesi'nebağışlanan tarihi ev de bu sokaktakidiğer Türk-Müslüman evleri gibi, yüksekbahçe duvarlı, ahşap söveli kapı ve pen-cereleri olan ahşap karkaslı, sevimli biryapıdır. Yapının Ayla Ökmen'e ailesindenkalan bir miras olduğu biliniyor.

Ayla Ökmen, Eski Harp Akademileri Ko-mutanı olan emekli orgeneral Ali FuatErden'in kızı ve ailenin tek çocuğudur.Baba ve annesinin ölümünün ardından,ailenin tüm mal varlığı ona kalır. KurtuluşSavaşı sonrasındaki yıllarda İzmir'in enzenginleri arasında yer alan ve hiç ev-lenmeyen Şerif Remzi Reyent'in de ye-ğenidir. Şerif Remzi Reyent’in ve erkekkardeşinin de çocuğu yoktur. Tüm malvarlığını yeğeni Ayla Hanım’a bırakır. AylaHanım varlıklı bir aileden gelen ve Cum-

huriyet’in ilk yıllarında bakanlık yapmışolan Mümtaz Ökmen’in oğlu, MakineMühendisi Laçin Ökmen ile evlenmiştir.Eşinin 1976 yılında öldürülmesinin ar-dından üzüntülü günler yaşar. Dayısındansonra eşinden de yüklü bir miras kalır.Mal varlığı kira gelir vergisi rekortmeniolacak kadar çoğalan Ayla Ökmen İstan-bul'da yaşarken yakalandığı hastalık ne-deni ile uzun süre, Amerika'da yaşayankızının yanında tedavi görür. Ne yazık kitedavi başarılı olmaz, 2001 yılında, 65yaşında hayatını kaybeder.

Tek çocuğu olan kızı Çiğdem Ökmen an-nesinin adını yaşatmak ister. Bu amaçla,Kemeraltı'ndaki tarihi İzmir evini restoreedilmek üzere Konak Belediyesi'ne ba-ğışlamaya karar verir. Böylece evin res-torasyonu için ilk adım atılır. İlgili mü-dürlüklerce yürütülen bağış işlemlerinintamamlanmasının ardından ilk iş, tarihi

22 İLKBAHAR 2018

Kemeraltı’ndaki tarihi İzmir evinin yaşama dönüşü

Ayla Ökmen Evi'nin restorasyonuMihriban YANIK

Page 23: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

yapının toplum hizmetinde kullanılmaküzere mimari (rölöve, restitüsyon ve res-torasyon) projeleri ile mühendislik pro-jelerinin hazırlanmasıdır. Bu iş için ön-hazırlık yapmak ve yapının o anki duru-munu tespit etmek amacı ile iş arkadaş-larımla birlikte yapıyı görmeye gittiği-mizde ilginç bir rastlantı olarak evin,daha önceki işyerimde çalışırken her günönünden geçtiğim ev olduğunu gördüm.

Yüksek duvarlı bahçenin eski kapısınınönünde geleni geçeni seyreden, bir yan-dan da radyosunu dinleyen yaşlı adamdikkatimizi çekerdi. Bu harap evde yaşa-namayacağını düşünür, adamın nedenhep orada oturduğunu merak ederdik.Uzaktan çatısı ve üst katları harap görünenbu binanın bahçe kapısının ardında nevar, hiç bilmezdik. Bir keresinde kapıyıaralık görüp bakınca, bahçenin kuru ot-larla, çöplerle dolu bir bölümünü ve bun-ların arasında dolaşan iki kız çocuğugörmüştüm. “Belki de ev bir akrabaları-nındır ve bahçeyi temizlemeye gelmiş-lerdir” diye, çok iyimser bir tahmin yü-rütmüştüm. Kapıyı çaldık, içeridekiler aç-makta tereddüt ettiler. “Belediyeden ge-liyoruz, evi onaracağız” deyince yavaşçakapıyı araladılar. İçeri girdiğimizde şaşırtıcıve üzücü bir manzara ile karşılaştık. Hergün kapı önünde otururken gördüğümüzadam, eşi ve çocukları ile bu yıkık dökükevde yaşıyordu. Aslında yapının fizikişartları sağlıklı bir şekilde yaşamayauygun değildi. Evin çatısı tamamen çök-müş ve geçici oluklu levhalarla gelişigüzelörtülmüştü. Bahçeden çifte merdivenleçıkılan zemin katta orta hole açılan ikioda, tuvalet, banyo ve küçük bir sandıkodası vardı. Sağ taraftaki uzun odanınara bölmesinin kaldırılarak tek oda halinegetirildiği anlaşılmaktaydı. Evin büyük

kızı bu odada yerde yığılmış olan giysilerleuğraşıyordu. Soldaki odada yerde küçükbir mutfak tüpü duruyordu. Hemen ya-nında yiyecek poşetleri, açık deterjanlar,kirli elbezleri, çöp poşetleri ve yağ kaplarıbirbirine karışmıştı. Açık yiyeceklere vebulaşıklara sinekler konmuş, etrafa pisbir koku yayılmıştı. Evde su tesisatı ol-madığından, oradan buradan taşınansu plastik bidonlara depolanmıştı. Pissu gideri olmayan bu oda mutfak gibikullanıldığı için, dökülen sular ahşapdöşemenin aralıklarından sızarak, altkatlara akıyordu. Adamın eşi olduğuanlaşılan kadın bize hiç bakmadan vekonuşmadan ortalığı toplamaya çalışı-yordu. Ahşap yer döşemeleri kir ve yağiçindeydi, bir kibrit çakılsa yanacak gi-biydi. Adam ise durmadan konuşuyor,

evin çatısının nasıl aktığını, kışın pen-cerelerden soğuk girdiğini, sularının hiçakmadığını, yakacaklarının olmadığını,üşüdüklerini anlatıyordu. Bu, insanlıkadına utanılacak bir durumdu. Kentingöbeğinde, Kemeraltı Çarşısı'nın içindeböyle bir yaşam olmasına çok üzülm-üştüm. Bir an önce bu evden daha sağ-lıklı bir yere taşınmaları için bir şeyleryapmak gerektiğini düşündüm. Belli ki,maddi güçleri yoktu ve buraya sığınmış-lardı. Zaten restorasyon uygulaması ön-cesinde evin boşaltılması da zorunluydu.

Yapının üst katında durum daha da va-himdi. İçeriye yıllardır giren yağmur du-varları küf içinde bırakmış, ahşap tavanve zemin döşemelerini çürütmüştü. Ah-şap pencere ve kapılar da çürümüş,camları kırılmış, çoğunun kanatları biledüşmüştü. Tabii ki evde elektrik ve sugibi bağlantılar da yoktu. Özellikle üstkatta çatının olmayışı nedeni ile tahribatçok daha fazlaydı.

İnceleme ve fotoğraflama işini bitiripevden ayrılırken içimde derin bir üzüntüvardı. Durumu hemen yetkili kişilere bil-direrek bu insanların sağlıklı yaşam ko-şullarına kavuşturulmasını sağlamak ge-rekiyordu. Döner dönmez fotoğraflarladestekleyerek ayrıntılı bir rapor hazırlayıpdurumu başkanlığa bildirdim. Evin boşal-tılması için projeler çizilip kurul onayıalana dek zamanımız vardı. Başkanlık dabu konuda çok duyarlı davrandı. MuzafferTunçağ ve Konak Kaymakamı evi ziyaretederek durumu yerinde incelediler, mut-laka çözüm bulacaklarını söylediler. Ai-lenin sağlıklı koşullarda yaşaması içinöncelikle başka bir ev verileceğini, ar-dından kendilerine bir iş bulunacağınısöylediler. Bu süre içinde biz de projeproje çalışmalarına başladık. Rölöve, res-

23İLKBAHAR 2018

Page 24: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

titüsyon, restorasyon ve mühendislikprojeleri hazırlandı, kurul onayları alındı.Aradan geçen zaman içinde aileye debaşka bir ev bulundu.

Nihayet sıra evin restorasyonunu yap-maya gelmişti. Fen işleri Müdürlüğüteknik elemanları bu aşamadan sonradevreye girerek ihale çalışmalarına baş-ladılar. Hazırladığımız ve koruma kuruluonaylarını aldığımız restorasyon pro-jesine göre öncelikle çatının beden du-varları içinde çürüyen ahşap taşıyıcıyapı elemanları, aynı cins ahşap taşıyı-cılarla yenilenerek dolguları tamamla-nacak, böylelikle yapının güçlendirilmesisağlanacaktı. Ardından ahşap tavan,zemin döşemeleri, kapı ve pencereleraslına uygun olarak yenilenecekti. Ay-rıca, bodrum katta, sonradan kapatılmışolan bağlantı kapıları projeye uygunolarak açılacak, bu mekanlar eğitim sa-lonu ve mutfak olarak düzenlenecekti.Bu işler, Fen işleri Müdürlüğü'nün teknikelemanları kontrolünde yapılacaktı.

İşe yapının güçlendirme işleri ile başlandı.Çatı yenilendi, tuvaletin zemin ve duvarseramikleri değiştirildi, duvarların sıvave boyaları yapıldı. Bahçe zemini dü-zenlenirken yapılan kazıda, giriş kapısıönünde başlayıp yapıya doğru uzanan,badem taşlarla yapılmış, bitki desenliözgün giriş yolu bulundu. Hemen mev-cut hali çizilerek Kültür Varlıklarını Ko-ruma Kurulu'na haber verildi, proje bunagöre revize edilerek badem taşlı özgüngiriş yolu onarılarak ortaya çıkarıldı.Bahçe içinde eskiden müştemilat olarakkullanılan bölüm tuvalet olarak düzen-lendi. Elektrik ve su bağlantıları yapıldı,bahçesine çiçekler ekildi, oturma yerleriyapıldı, sonunda bina kullanıma hazırhale getirildi.

24 İLKBAHAR 2018

Page 25: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Yapımında ve restorasyon uygulama-sında maliyetinin yüzde altmışı KültürVarlıkları Katkı Payı Fonu’ndan karşılananproje tamamlandı. Halen Kadın DanışmaMerkezi olarak hizmet veren bu özel

yapı 2007 yılında düzenlenen bir törenlehalkın hizmetine açıldı. Böylece, yıllardıratıl duran ve neredeyse yok olmak üzereolan bir eski İzmir evi daha hayata dön-dürülmüş oldu.

Başta, annesi Ayla Ökmen adına bağışyapan Çiğdem Ökmen olmak üzere, buhizmetin başlamasına karar veren ve ta-mamlanmasında emeği geçen, duyarlıdavranan herkese sonsuz teşekkürler...

Ne mutlu, topluma sevgi ve özveriylehizmet eden, insanların iyiliği için çalı-şanlara.

Ne mutlu, insani duygulara sahip, çalışkan,bilgili, bilinçli insanlara.

Ne mutlu, geçmişine sahip çıkan, bilgili,bilinçli yöneticilere,

Var olun, sağ olun, çok olun. Sevgilerle...

25İLKBAHAR 2018

Page 26: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

İzmir, 8500 yıla dayanan zengin bir tariheve kaynakçaya sahip olmasına rağmen,hakkında yeterince araştırma yapılma-

mış, zengin tarih ve kaynakça ortaya çıka-rılmamıştır. Bu tarihsel birikimin önemlikısmı yabancı kaynaklardır. Örneğin, İzmirkentinin tüm bağlamlarıyla sonuçlandırılmışbir ‘kültür envanteri’ yoktur. Bu zengin ta-rihin zengin literatürünü henüz ortaya ko-yabilmiş ve bir ‘İzmir bibliyografyası’ ya-pabilmiş değiliz.

İzmir’in sahip olduğu kültür varlıklarınınyanı sıra oldukça değerli bir diğer kaynakçada seyahatnameler, seyahatnamelerin ol-mazsa olmazı gravürler ve illüstrasyonlardır.Gravürler ve illüstrasyonlar henüz fotoğrafmakinesinin icat edilmediği bir ortamdagörsel aktarım için önemli bir işlev görmüştür.Görsel olarak gravür tekniğinin kullanılması,baskı tekniği açısından çoğaltılmaya uygunolmasındandır. Bir resmi çoğaltmanın olanağıolmadığı için resim ahşap, bakır, çelik veyabir taş zemine oyularak hazırlanan levhadançok sayıda baskı çıkarabilme olanağı sağlı-yordu. Bu teknik 19. yüzyıl sonlarına kadaryaygın olarak kullanılmıştır.

Buhar gücünün deniz ulaşımında kullanıl-ması (1820’ler) ve demiryollarının yaygın-laşmaya başlamasıyla (1830’lar) birlikte se-yahat etmenin iki itici, önemli gücü hayatageçmiş oldu. Bununla birlikte fotoğrafın daortaya çıkışıyla birlikte şehir görüntüleriinanılmaz bir ivme kazandı. Özellikle

26 İLKBAHAR 2018

İlhan PINAR

Gravürlerde yaşayan İzmir

İlhan Pınar

Gravürler ve illüstras-yonlar henüz fotoğrafmakinesinin icat edil-mediği bir ortamda gör-sel aktarım için önemlibir işlev görmüştür.Görsel olarak gravürtekniğinin kullanılma-sı, baskı tekniği açısın-dan çoğaltılmaya uy-gun olmasındandır.

Page 27: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

1840’lardan itibaren gazete, dergive kitaplar bu görüntülere oldukçabol yer ayırdı.

Batı Avrupa’da burjuva sınıfının re-fahının artması seyahat etmeyi dekolaylaştırmıştı. Bütün bu dinamiklerbirleşince yabancı diyarlara ve insan-lara olan ilgi de artmış, artık bilgi,görgü ve eğitim amaçlı seyahat etmekyaygınlaşmıştı. Elbette bu seyahatlerinsonucunda şehir görüntülerinin yay-gınlaşmasının yanı sıra başka ülke in-sanlarının yaşam tarzı ve kültürü hak-kında da bilgi edinmek kolaylaşmış oluyordu.

Bu olanaklar göz önüne alındığında dün-yada keşfedilmiş veya görülmüş bu şehir-lerle insanlar gravür, resim, fotoğraf ve il-lüstrasyon olarak resmediliyor, böyleliklekayıt altına alınmış oluyordu. Bugün Ana-dolu şehir tasvirleri hakkında elimizde bu-lunan bilgiler büyük ölçüde 17. yüzyıldabaşlayıp 19. yüzyılda ivme kazanan bu ça-lışmaların sonucu ortaya çıkan zengin kay-nakçaya dayanmaktadır.

Elbette 19. yüzyıl öncesinde de seyahatederek dev eserler ortaya koymuş, bu eser-lerinde gezdikleri şehirlerin, yörelerin resimve gravürünü yapmış seyyah ve sanatçılarvardı. Özellikle erken dönemde aktarılanbu görüntüler şehirler için çok önemli birerkaynak işlevi görmektedir. Düşünsenize,şehrinizin bundan 200-300-400 yıl öncesindenasıl göründüğünü, nasıl kentleştiğini, busüreç içinde nasıl değişim ve dönüşümeuğradığını çok rahatlıkla izleyebiliyorsu-nuz… Var olan yapıların sürekliliğini göz-lemleyebildiğiniz gibi artık yok olmuş ya-pıların varlığından da haberdar olabiliyor-sunuz. Az bir şey midir bu?

Bu açıdan İzmir, diğer kentler arasındaayrı bir öneme sahiptir, ilk akla gelenler-dendir. Özellikle 17. yüzyıl başlarından iti-baren bir liman kenti olarak yıldızı parla-maya başlayan İzmir tüccarların olduğukadar seyyahların ve sanatçıların da ilgiodağı haline gelmiştir. Bu bağlamda dö-nemin ünlü seyyahları, sanatçıları, sey-yah-sanatçıları kente gelmiş, gözlemleriniaktarmış, seyahatnamelerini gravür, resimve illüstrasyonlarla bezemiştir.

Bu anlamda İzmir, en çok gravürü yapılankentler arasındadır dersek pek yanlış birşey söylemiş olmayız. 17. yüzyıldan itibarenCornelius de Bruyn gibi seyyah ressamlar,maiyetinde ressam bulunduran Tournefort,Chandler ve Choiseul-Gouffier gibi aris-tokrat seyyahlar kente gelmişler, gravür-leriyle kenti görsel olarak bize, bu günlereaktarmışlardır.

Henüz 16. yüzyıla dair bir İzmir gravürününolmaması bizim bu konudaki görsel belle-ğimizi zorluyor olabilir. Ancak 17. yüzyıldanitibaren artık kentimizin nasıl bir yerleşimolduğunu, nasıl bir fiziksel görünüme sahipolduğunu görebiliyoruz bu gravürler saye-

sinde. Bu bağlamda İzmir’in ilk gravürü di-yebileceğimiz görsel 1638 yılında FrancescoLuppazolo tarafından hazırlanan bir elyaz-mada yer almıştır. Şimdilik İzmir’in ilk görselidiyebileceğimiz eser budur…

Cornelius de Bruyn’ün 1670’li yıllarda ha-zırladığı panoramik İzmir gravürü ve gra-vürün lejandı bize kentle ilgili ilk değerligörsel bilgileri aktarması açısından önemlidir.

Bu albümle birlikte İzmir’in bir tür görselenvanteri oluşturulmuştur. Burada mümkünolduğu kadar İzmir’in gravürlerine, illüs-trasyonlarına, sanatçıların kentin görsel bi-rikimine katkı yapan bazı plan ve çizimlerinede yer verilmiştir. Kullanılan eserler genellikleseyahatnamelerden alınmış olup, kaynakolarak seyahatname verilmiş ancak seyyahınkenti gezdiği tarih, kentin görselliği hakkındabilgi vermesi için esas alınmıştır. Çünkü bazıörneklerde görüldüğü gibi seyyahlarla sa-natçılar gravürlerini veya illüstrasyonlarınıönceden yapmış, ancak seyahatnamelerini/eserlerini çok daha sonra yayımlamış ola-bilmektedirler.

27İLKBAHAR 2018

Gravürler ve İllüstrasyonlar:1. Kentin fizyonomisini tarihsel süreç

içinde gösterirler.

2. Kentin sahip olduğu önemli yapılarınvarlığını ve yokluğunu veya nasıl birdönüşüme uğradığını ortaya koyarlar.

3. İnsan tasvirleri aracılığıyla dönemlerüzerine giyim-kuşam konusunda fikirsahibi olmamızı sağlarlar.

4. Gravürler ve illüstrasyonlardan oluşanbu albüm, İzmir kültür envanterininbir unsuru niteliğindedir.

5. Tarihsel bir dizge içinde, açıklama-larla bir araya getirilen gravürler veillüstrasyonlar, verilen doğru tarihlekaynakça sayesinde yararlanıcılarve koleksiyonerler açısından kay-nakça işlevindedir.

6. Yaklaşık iki yüz civarında gravür veillüstrasyonun yer aldığı böyle bir al-büm, “İzmir İçin Yabancı Yayınlar Bib-liyografyası” çalışmasına altlık/hazırlıkolarak kabul edilmelidir.

7. İzmir tarihi açısından görsel bir zen-ginlik anlamına gelen böyle bir al-bümün, İzmirlilere kentlerinin tarih-selliğini vermesinde ve bunun üze-rinde bir kentlilik bilinci inşa edilme-sinde yararlı olacağı umulmaktadır.

Page 28: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesimezuniyetinin ardından Ege ÜniversitesiEczacılık Fakültesi’ndeki asistanlığı

1972’den 1983’e kadar aralıksız on bir yıldevam eden ‘Enver Hoca’ namıyla maruf,Ege Bölgesi Sanayi Odası Meclis Üyesi, Ol-gunsoy İlaç ve Kozmetik Firması sahibi EnverOlgunsoy, asistanlık sonrası kozmetik ürünlerile başlayan imalat yolculuğuna kolonyayıda ekledi.

Sağlık teması ile aday olduğumuz EXPOİzmir 2015 ve 2020 sürecinde halen birkısmı Diş Hastanesi olarak kullanılan eskiDoğum Hastanesi’ni Sağlık Müzesi’nedönüştürme projesiyle gündeme gelenEnver Olgunsoy, Ahmet Piriştina Kent Ar-şivi ve Müzesi’nde açılan Kent Belleği Ser-gisi’nde Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın Ke-meraltı’ndaki Şifa Eczanesi’nin örneğinide İzmirlilerin beğenisine sunmuştu. Ol-gunsoy, geçtiğimiz günlerde İzmir’e aityedi çiçekten ürettiği kolonyaları ‘İzmir’markası ve “İzmir’in Dağları’nda ÇiçeklerAçar!” sloganı ile piyasaya sundu.

Süleyman Ferit Eczacıbaşı, Kemal Kamil, Sa-bah Biraderler, Ali Haydar Koru, Avni KayaKokucu, Louis Christian Sirelle ve ortağı Ga-lizzi sayesinde “Kolonyalar Şehri” unvanınıhak eden İzmir’in unutulmaya yüz tutanbu yönünü açığa çıkarmayı hedefleyenEnver Olgunsoy ile firmasının Karabağlar’dakimerkezinde buluştuk.

1928 basımı Kolonya El Kitabı gibi tarihideğere sahip basılı eserler ile eczacılığa

dayalı antika düzeyinde objelerin arasındaözel bir yer tutan kolonyanın ilk olarak Al-manya’nın Köln şehrinde üretildiğini, ar-dından Fransa’ya yayıldığını belirten Ol-gunsoy, “Eau de Cologne ya da Köln Suyu(Kölnnischerwasser) Almanya’nın Köln şeh-rinde yapıldığı için ‘Köln Suyu’ diye isim-lendirilen kolonya, 19. yüzyılın başlarındaFransa’da üretilmeye başlanıyor, dünya ka-muoyunda ismi Fransızca ‘Eau de Cologne’olarak yer ediyor” diyor.

Levant’ın yıldızı öncü oluyorFransız yazar Victor Hugo’nun ‘Prenses’ebenzettiği İzmir’in, o tarihlerde önemliLevant şehri ve Levant’ın yıldızı olarak kabulgördüğünü hatırlatan Olgunsoy, “İzmir, Os-manlı’da ihracatın, ithalatın merkezi. Avru-pa'dan ithal edilen ürünler arasında Fran-sa’dan ithal kolonyalar İzmirli hanımların il-gisini çekiyor. Avrupa’nın aksine kolonya,bu topraklarda çok sevildi. Aslında Türk ai-lesinin misafir kabulündeki ritüelde kolonyaçok önemli bir yer tutuyor. Misafire önceliklekolonya ikram ediliyor; bu da hem ellerinindezenfekte edilmesini hem de yaşam ala-nının havasının daha hoş kokmasını sağlıyor.İşte bu yararlı alışkanlık Türkiye’yi en çokkolonya kullanan ülke haline getiriyor” diyor.

Süleyman Ferit Eczacıbaşıüretime yöneliyor Kolonya ve kullanımının dönem Avrupa-sı’nda hızla yayılmasının ardından ülkemizdeve özellikle İzmir'de artan bu ilginin yerelgirişimcilerin dikkatini çektiğini kaydedenEnver Olgunsoy, “Gülsuyu, miskyağı, lavantaçiçeği, gülyağı gibi kokular o dönemin ka-dınlarının revaçta olan kokuları. Bir de Av-rupa’dan gelen ve büyük paralar ödenenyabancı kokular bulunuyor. İstanbul’dakibirkaç imalatçı limon kolonyası üretmekiçin denemeler yapıyor. Bu durumu tespit

eden Süleyman Ferit Eczacıbaşı, Şifa Ecza-nesi’nde 1911’de İzmir’in ilk kolonyasınıüretiyor. Gördüğü ilgi ve talep karşısında,ilerleyen yıllarda Şifa Eczanesi'nin yakınında,1. Beyler’deki mütevazı laboratuvarındaüretimini sürdürüyor. Böylelikle kolonyaüretimi Türkiye’de bir sanayi kolu halinegeliyor” diyor.

Mihenk taşı: Altın DamlasıBu dönemle ilgili daha ayrıntılı bilginin ga-zeteci, yazar Yaşar Aksoy tarafından kaleme

28 İLKBAHAR 2018

Kolonyalar şehriAltın Damla, Altın Rüya,Beyaz Zambak, Gizli Çiçek,Unutma Beni, Bahar,Manolya, Beş Çiçek, YazYağmuru, Dalya, Kamelya,Siyah Lale, Yasemin, Nergis,Ful, Fuar, Kır Çiçekleri,Menekşe, Gönül, Fulya,Akşam Güneşi, Amber,Leylak, Zümrüt Damlası,Zeytin Çiçeği, Tütün Çiçeği,Şeftali Çiçeği, Jakaranda,Selluka, Mimoza, Anemon,İmbat, Son Hatıra…

Nihat DELİBAŞI

Enver Olgunsoy

Page 29: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

alınan ve Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nın ya-şam öyküsünün anlatıldığı ‘Bir Kent, Birİnsan’ kitabında bulunabileceğini ifade edenOlgunsoy şöyle devam ediyor: “Kolonyanınilk üretildiği şehir olarak İzmir bu konudayönlendirici özelliğini uzun yıllar devam et-tirdi. Altın Damlası, Beyaz Zambak, GizliÇiçek gibi İzmir’e özel kolonyalar vardı. Ör-neğin, Altın Damlası, ilk kez 1920'li yıllarınbaşlarında Süleyman Ferit Eczacıbaşı tara-fından üretilmiş bir kokudur. Doğadaki bi-linen hiçbir kokuya benzemeyen bu parlakturuncu renkteki efsane parfümün şehirdeyaygınlaşması, kolonya şeklinde piyasayasürülmesinden sonra olmuştur. Altın Dam-lası'nın yaratıcısı Süleyman Ferit Bey anıla-rında sevgiyle söz ettiği Bahar ve Dalya gibigüzel kokuların önüne geçen Altın Damla-sı'nın ulaştığı şöhreti biraz şaşkınlıkla karşı-ladığını belirtir. Altın Damlası piyasaya çıktığıilk günden başlayarak şaşırtıcı bir biçimdemeraklı ve hayran kitlesini çekmeyi başarmış,onlarca yıl boyunca başta İzmir olmak üzereülkemizde limon kolonyasından sonra belkide en popüler koku haline gelmiş, sadeceilk ortaya çıktığı İzmir'de değil, başka şe-hirlerde de adını ve kokusunu duyurmuşbir yerli malı parfüm olmuştur.”

Kemal Kamil Aktaş sahne alıyor İlerleyen süreçte Süleyman Ferit Eczacıba-şı’nın bacanağı, İzmir'in diğer bir ünlü eczacısıKemal Kamil Aktaş da Hilal Eczanesi’ndekolonya üretimine başlıyor. Gizli Çiçek, BaharÇiçeği, Son Hatıra, Altın Rüya gibi kolonyalardiğer kolonya üreticilerine ilham veriyor.Tüm bu çabalar İzmir'e özgü kokuların çe-şitlenmesine, zenginleşmesine katkıda bu-lunuyor. Süleyman Ferit ve Kemal Kamil Ak-taş’ın başlattığı bu işin Türkiye’de yapılabi-leceğini teknik olarak gördükten sonra üre-time başladıklarını belirten Olgunsoy şöyledevam ediyor: “Süleyman Ferit Bey’in, İzmir’inkolonyalar şehri olarak anılmasında çokgüzel bir ifadesi bulunuyor. Bu aynı zamandakolonya üretiminin neden sanayiye döndü-ğünü de ifade ediyor. Şöyle ki; İzmir’e gelenler,ürettiği Altın Damlası kolonyasını almadandönmez oluyor. Kemal Kamil Aktaş ise ko-lonya işine daha sonra girmesine rağmen,İstanbul’da üç bayiye ulaşıyor. Ankara, hatta

İzmir’den 600 kilometre uzakta Edirne’yekadar bayi teşkilatı oluşturuyor. Bırakın üre-timi, nakliye imkanlarının çok zor olduğu oyıllarda fabrikasyon üretim yapıyor. Yakıncivarda Denizli, Nazilli, Muğla, Balıkesir’debayilikler veriyor.”

Ustalara selam ve saygı Bugünlerde biraz unutulsa da kolonyanınbundan sonra da artarak kullanılacağınainandığını vurgulayan Olgunsoy, sosyal so-rumluluk duygusu ile bu işe giriştiğini vur-guluyor. Geçmişte, Devlet Hastanesi’ninSağlık Müzesi’ne dönüştürülmesi için baş-lattığı kampanya ile dikkat çeken, yine EXPOİzmir 2015 ve 2020 adaylıkları sırasında ec-zacılığın babası olarak bilinen BergamalıGalenos’un Bergama’da sergilenen heyke-

linin kente kazandırılmasına önayak olanOlgunsoy, “Bu projede iki amacımız var. İlkiİzmir’in kolonyalar şehri olarak anılmasınısağlayan ustalara saygımızı belirtmek, diğeriise İzmir'in unutulan özel çiçeklerini gün-deme getirmek. Selluka, jakaranda gibi çi-çekler unutulmuş. Bunlar İzmir’in çiçekleridir.Yanı sıra nergis, yasemin, anemon, İzmir’inçiçekleridir demek için bu kolonyaları ürettik.Tariş gibi çok büyük üretici var. İrili ufaklıbirçok üretici var. Aktaş Kolonyaları üretiminehalen devam ediyor. Bunlar Türkiye’nin, İz-mir’in markaları. Ankara’da Eyüp Sabri Tuncer,İstanbul’da Rebul, Pereja gibi kolonya mar-kaları var, ancak tüm bunlara rağmen İzmirhalen kolonyalar şehri olarak anılmayı hakediyor” görüşünü ifade ediyor.

Önce Türkiye, ardından dünya İzmir gibi kokacak Sohbetin sonuna yaklaşırken, ‘İzmir’ markalıkolonyalar için seçtiği slogana geliyor konu.Hasan Tahsin’in İlk Kurşun ile Kurtuluş Yü-rüyüşü’nü başlattığı İzmir’de son günlerdedillerden düşmeyen ‘İzmir’in Dağları’ndaÇiçekler Açar’ sloganının pazarlama için riskolup olmadığı sorusuna sitemkar bir bakışlaşöyle yanıt veriyor nam-ı diğer Enver Hoca:“Biliyorsunuz İzmir’in dağlarında çiçekleraçar marşı son yıllara damgasını vurdu. Omarşın içinde İzmir ifadesinin geçiyor olmasınedeniyle değil, oradaki ruh İzmir ruhu ile

özdeşleştiği için İzmir’e atfedilen bu marşbir kesim tarafından ayrımcılık olarak nite-lendiriliyor. Bu marş ayrıştırıcı değil, aksinebirleştiricidir. Vurgulamaya çalıştığım İzmirruhu ise şudur. Son günlerde bunu sıklıklagörüyoruz, sıklıkla görmeye devam edeceğiz.İzmir gelenleri kendine benzetir, İzmir’e ge-lenler kendini farklı hissetmez. Bu benimiçin böyle. Marşın sözleri irdelendiğindeTürkiye’yi birleştirici gücünü herkes göre-cektir. Marşın içeriğinde vurgulanan büyükAtatürk’tür. Atatürk’ün birleştiriciliğine kimitiraz edebilir ki?”

İsim babası ünlü edebiyatçılarSüleyman Ferit Eczacıbaşı tarafından üretilenkolonyalara isimlerini o dönemde yaşayanünlü edebiyatçıların verdiğini sözlerine ek-leyen Olgunsoy, “Unutma Beni, Bahar, Ma-nolya, Beş Çiçek, Yaz Yağmuru, Dalya, Ka-melya, Siyah Lale, Nergis, Ful, Fuar, Yasemin,Kır Çiçekleri, Menekşe Eczacı Süleyman Fe-rit’in kolonyalarının isimleridir. Bu isimlerinçoğunu Eczacı Süleyman Ferit’in o tarihtearkadaşları olan ünlü şair ve edebiyatçılarımızReşat Nuri Güntekin, Celal Sahir Erozan,Ahmet Haşim, Orhan Seyfi Orhon, HalitFahri Ozansoy koyuyor. En çok ünlenecekAltın Damlası’nın isim babası ise bizzat Sü-leyman Ferit’tir. Süleyman Ferit’in kolonyalarıöylesine sevildi ve tutuldu ki, ünleri kısasürede İzmir’i aştı, tüm ülkeye yayıldı. İzmir’egelenler, dönüşlerinde Altın Damlası’nı bugüzel kentin bir simgesi olarak dostlarınaarmağan diye götürür oldular. Bu tutumgelenekleşti. Günümüzde de İzmir’e gelenlerhatıra olarak kolonya almadan gitmez ol-muşlardır. Kolonyalar için çeşit çeşit şişetürleri yapılmış, çoğu da beğeni ile karşı-lanmıştır” diyor.

İzmir’in ‘kolonyalar şehri’ olarak anılmasınaSüleyman Ferit kadar, bacanağı Eczacı Ke-mal Kamil’in de katkıda bulunduğunu söy-leyen Enver Olgunsoy, şöyle devam ediyor:“Altın Rüya, Bahar Çiçeği, Gönül, Fulya, Ak-şam Güneşi, Amber, Leylak, Son Hatıra,Zümrüt Damlası ve Gizli Çiçek Kemal Ka-mil’in, Kemeraltı’nda bacanağı SüleymanFerit’e ait Şifa Eczanesi’nin tam karşısındakiHilal Eczanesi’nde imal ettiği kolonyalarınisimleridir. Bu iki bacanak İzmir’e kolonyalarşehri unvanını kazandırmış, tüm Türkiye’yekolonyayı yaymışlardır. Zeytin Çiçeği, TütünÇiçeği, Şeftali Çiçeği, Beyaz Zambak, Jaka-randa, Selluka, Mimoza, Anemon, Yasemin,Nergis, İmbat bugün de İzmir kokularıolarak tüm Türkiye’nin ve dünyanın beğe-nisine sunuluyor. İzmir’in dağlarında çiçekleraçar, benzersiz kokularını da İzmir kolon-yaları dünyaya saçar!”

29İLKBAHAR 2018

Page 30: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

70’li yıllarda Kocakapı Mahallesi’ndeki evi-mizin karşı köşesindeki iki katlı evi İzmir’eKayseri’den göç etmiş bir aile satın almıştı.Bir süre sonra evin alt katını dükkan halinegetirmişlerdi. Ailenin babası ‘Kayserili Bakkal’olarak anılmaya başlanmıştı. Bakkal bazıgünler mahallenin çocuklarını çevresinetoplar, doğduğu köyü anlatırdı: “1924’tekimübadele öncesinde civar köylerde sadeceTürkçe konuşan, mezar taşlarını Yunan al-fabesiyle yazan Hıristiyanlar varmış. HepsiMüslüman komşuları gibi giyinir, aynı örfve adetlere göre yaşarlarmış. Karamanlıdenen bu insanlar Yunanistan’a gitmişler.”

İzmir’de de yaşamış olan Karamanlılar bu-gün Yunanistan’da yaşamlarını sürdürmek-tedir. Atina’da Bayraktaris, Karamanlidikagibi restoranlarda Kapadokyalı Katina Fa-rasopulu’nun “Konyalım Yürü” şarkısınaeşlik ederken, Karamanlılar çevrenizi sar-maktadır.

Karamanlı EvangelinosMisailidis öğrenimineİzmir’de başlamıştı 1924 öncesinde İzmir’deki Rum okullarınaİzmir ve çevresinden, ayrıca Kayseri, Ürgüpgibi yerlerden öğrenciler gelmekteydi.Anadili Türkçe olan Karamanlı eğitimciEvangelinos Misailidis İzmir’de öğrenime

başlamıştı. Iordan I. Limnidis tarafından1914’te yayımlanan Salname’de verilenbilgilere göre; Evangelinos Misailidis (Mikailoğlu) 25 Mart 1820’de doğmuş, İzmir’dekiRum Okulu’nda başladığı eğitimine, AtinaEdebiyat Fakültesi’nde (Ethnikon Pane-pistimion) devam etmiş, Alaşehir, İsken-deriye ve Isparta’dan sonra İzmir’de Türkçeöğretmenliği yapmıştı. Evangelinos Mi-sailidis’in babası Kula’nın saygın tüccarla-rından Hacı Misail (Pappasoğlu veya Theo-logosoğlu) idi. Misailidis, 1708’de RumOrtodoks Patrikhanesi tarafından kurulanEvangelik Rum Okulu’nun öğrencisi, dahasonraki yıllarda ise öğretmeni olmuştu.Bu okulun kuruluş amacı o dönemdekiKatolik misyonerlerin faaliyetlerine karşıRum Ortodoks kilisesine bağlılığı pekiş-tirmekti. Asıl bina 1922’de yanmış olsa da1909’da inşa edilen İzmir Namık KemalLisesi’nin binası da bu okula aitti. AnadiliTürkçe olan birçok öğrenci de İncil’i (Evan-gelium) öğretme ve anlatma yetileri ka-zanmak için buraya geliyordu. KayıtlardaRum okullarında okuyan öğrenci sayısınınbilinmesine karşın, kaçının anadilinin Mi-sailidis gibi Türkçe olduğu veya başka birsöylemle ‘Karamanlı’ oldukları belirsizdir.

Karamanlı ‘Karamanlı’ Anadolu'nun Türkçe konuşanOrtodoks Hıristiyanlarına verilen bir ad

olup, ilk defa 1553-1555 yıllarında İstanbulve Anadolu'da seyahat eden Hans Dernsch-wam'ın seyahatnamesinde ‘Caramanos’şeklinde geçmektedir. Bugün Bizans diyebildiğimiz devlet kendini ‘Roma İmpara-torluğu’ olarak tanımlamış, vatandaşlarınada ‘Romalı’ demişti. Osmanlı ise Anadolu’dayaşayanları etnik kökenlerini göz önünealmadan, ‘Rum-Rumi-Romalı’ şeklinde ad-landırmıştı. Türkçe konuşup (Türkofon),Yunan alfabesiyle yazan Ortodoksları da‘Rum’ olarak nitelendirmişti. Misailidis ken-dini ve hitap ettiği kitleyi Rum veya Kara-manlı olarak değil de ‘Anadolulu’ veya ‘Hı-ristiyan’ olarak ifade etmişti. 1896'da ya-yımlanan ‘Kayseria Mitropolitleri ve Malu-mat-ı Mütenevvia’ isimli şiir kitabında yer

30 İLKBAHAR 2018

Evangelinos Misailidis ve İzmir’de ilk Karamanlıca gazete:

‘Beşaret-ül Maşrık’ Uz. Dr. Metin ÖZER

Evangelinos Misailidis

Page 31: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

alan bir dörtlük, Karamanlılar'ın bu karmaşıkyapısını çok güzel anlatmıştı. BugünküTürkçeyle söylersek:

"Rum isek de Rumca bilmez, Türkçe söyleriz.Ne Türkçe yazar okuruz, ne de Rumca söy-leriz.

Öyle bir karışık yolumuz vardır ki,Yazımız Yunanice, Türkçe meram eyleriz."

Karamanlıların kökeni hakkında iki kuramileri sürülmüştür:

1-Karamanlılar Türkleşmiş Rumlardır.

2-Selçuklular zamanında Bizanslılarla olansıkı münasebetler neticesinde Türklerin birkısmı Hıristiyanlığı kabul etmiştir ve Kara-manlılar bunların torunları, yani aslenTürk’türler.1

Anadili Türkçe olan Elia Kazan, Papa Eftim ve Hacı Ana KadinkoZeynep Oral 2 Eylül 2003 tarihli Cumhuriyetgazetesindeki yazısında Kayserili Elia Ka-zan’ın ölüm haberini kaleme almıştı: “Dünyatiyatro ve sinemasına eşsiz oyuncular ar-mağan etmiş, sinema tarihinin başeserleriniyaratmış, sinema ve tiyatro yönetmeni,oyunculuk eğitmeni, yazar Elia Kazan (EliasKazancıoğlu), önceki gün 94 yaşında NewYork'taki evinde yaşamdan ayrıldı. ‘Ben Ka-dıköylüyüm. Ben Anadoluluyum. Benimailem Anadolulu’ son yıllarda, ağzındandüşürmediği tümcelerdi. Doğduğu Kadı-köy'den ayrılıp, ailesiyle birlikte ABD'yegöç ettiklerinde 4 yaşındaydı. Onu ilk ta-nıdığımda (1974), Türkçe bilmiyor gibiydi.Oysa son yıllarda Türkiye'de ya da NewYork'ta her karşılaşmamızda benimle yalnızTürkçe konuşur olmuştu. ‘Çok yaşlanmak,çocukluğa geri dönmek gibi’ diyordu. Ve

kendi de şaşıyordu, Türkçeyi bunca çokanımsamasına. Büyükannesinin, ABD'deyaşadığı uzun yıllar boyunca da Türkçedenbaşka herhangi bir dili konuşmayı reddet-tiğini anlatıp duruyordu.”

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda, “Bize birordu kadar faydası oldu” diye anlattığı PapaEftim (Pavlos Karahisaridis-Zeki Erenerol)İstanbul’daki Türk Ortodoks Patrikhanesi'ninbasın sözcüsü Sevgi Erenerol’un dedesiydi.“Ben Türk dostu değil, Türkoğlu Türk Ef-tim’im” diye haykırmıştı. 1884 Yozgat Ak-dağmadeni doğumlu Papa Eftim, Kara-manlıların yurtlarında kalması için çok çabagöstermesine karşın, sadece İstanbul’dakilermübadeleye tabi olmamışlardı. Yunanistan’agönderilenler Türkçeden başka dil bilme-diklerinden orada ‘Türk tohumu’ olarakkarşılanmışlardı.

Angelos Oz’un 98 yaşındaki Hacı Ana Ka-dinko ile 2015’te yaptığı internetteki vi-deo-söyleşiler çok şey anlatmaktadır. NiğdeliHacı Ana 4 yaşındayken mübadil olmuş,aile büyükleri Türkçe dışında tek kelimebilmeden yaşamış, o ise Yunancayı okuldaöğrenmiş. Doğduğu toprakları ve komşu-larını görmenin arzusuyla yanarken, “Ala-yınızı öperim. Gelicem, gelicem sizi gör-meye” demektedir.

Karamanlıların Türkçe ad ve soyadları “Karamanlılar zorlama ile Türkçe konuşmuş,Türk isimleri almışlardı” şeklinde açıklamalaryetersiz kalmaktadır. Bu iddianın sahiple-rinden biri olan Theodotos Hüdaverdioğ-lu’nun soyadı da Karamanlı olduğunu çağ-rıştırmaktadır. Osmanlı ve Selçuklu’da cizyeve haraç devletin önemli gelirlerinden ol-

duğundan Hıristiyanların Müslümanlığadöndürülmesi istenen bir şey değildi. Ye-niçeriler asker ve yönetici olacaklarındansadece onların Müslümanlığa dönmesi,Türkçe öğrenmeleri isteniyordu. Halka dinve dil konusunda tam bir serbestlik tanın-mıştı. Anadolu’da Türkçe konuşan Kara-manlıların yaşadıkları bölgede Yunanca,Ermenice konuşan Ortodoks Hıristiyanlarda vardı. Karamanlılar bugün bile Yuna-nistan’da ‘Anadolu lisanı’ dedikleri Türkçeyikonuşmaktadırlar.

Karamanlılar Yunan devletinin 1830’da ila-nından sonra kilisenin vaftiz etmeme bas-kısıyla İncil’den isimler almaya başlasalarda soyadları aynı kalmıştır. Bir kişinin Ka-ramanlı olup olmadığı soyadından anlaşı-labilmektedir. Hüdaverdioğlu, Papazoğlu,Kaplanoğlu, Çakıroğulları, Çınaroğulları,Aslanoğulları gibi ‘oğlu’ ile biten soyadlarıonların büyük olasılıkla Karamanlı kökenineişaret etmektedir. Orta Anadolu şehirle-rindeki Şer’iye Sicilleri ve Tapu Tahrir Def-terleri’nde de büyük bir çoğunluğu; Bulgarveled-i Sevundük, Musa veled-i Bulgar,Uğurlu veled-i Karaman, Tursun bin Turmuş,Timur, Melikşah, Karagöz, Arslan, Kaplan,Yağmur, Aydoğdu, Tanrıvermiş, Bahadırgibi Türkçe adlarla kayıtlıdır.2

Bizans İmparatoru Hazarlı Leon Bizans döneminde Anadolu’ya girişi önleyenÇin Seddi’ne benzer bir yapı yoktu. Tamtersine Bizans’ın askerlere ve vergi alabile-ceği topluluklara ihtiyacı vardı. Türkleri detopraklarına yerleştiriyor, uyruklarına ka-tıyordu. Bizans temelde bir din devletiydi.Katolikleri ve diğer Ortodoks kiliselerinibile sapkın olarak görüyordu. Türk köken-

31İLKBAHAR 2018

Elias Kazancıoğlu

Page 32: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

lilerin de Rum Ortodoks kilisesine bağlan-malarını istiyordu. Selçuklu taht kavgasın-dan kaçan Keykavus ordusuyla birlikte Bi-zans’a sığınmış, ailesine ‘Soultanos Palaio-logos’ adı verilmişti. Keykavus’la birlikteolanlar Hıristiyanlığı kabul edip ‘Gagavuz’adını alırken, Moldova’da bugün bile Türkçekonuşulmaya devam etmektedir.

Bizans yöneticileri Hazar, Selçuklu ve Os-manlı ile her düzeyde akrabalık ilişkilerikurmuştu. Hazarlı prenseslerden ikisi kraliçeolmuş, İrene olarak adlandırılan Çiçek Ha-nım’ın oğlu ‘Hazarlı 4. Leon-(Λέων Δ’ οΧάζαρος)’ olarak tahta çıkmıştı. Bizans iyisavaştıkları ve güvenilir oldukları için ta-mamı Türklerden oluşan ‘Türkopol’ (Türkkökenli) ordular oluşturmuştu. Hatta birdönem Bizans’ta o kadar çok Hazarlı vardıki, Türk giyim tarzı moda haline gelmişti.

Yunan alfabesiyle Türkçe yazmak Türkler geçmişte birçok dini kabul etmişlerve o dinin kitabının yazıldığı alfabeyi dekullanmışlardı. Yunan harfleriyle Türkçeyazan Ortodoks Türkler gibi Ermeni, İbrani,Arap harfleriyle Türkçe yazan Türkler devardı. 1437 yılında Doğu Kilisesi’nin duru-munu görüşmek üzere toplanan Bazel Kon-sili’nin raporunda Anadolu’nun birçok ye-rinde ruhban sınıfı da dahil olmak üzere‘İnançsız Türklerin dilini’ konuştuklarındanyakınılmaktadır. 15. yüzyılda Gian MariaAngiolello, Meram’da oturan Rumların sa-dece Türkçe konuştuklarını ve dua kitapla-rının da Arap harfleriyle ve Türkçe yazıldığınıanlatmaktadır. Evliya Çelebi de ünlü eseriSeyahatname’de Alanya’dan bahsederken,“Urum lisanı bilmeyüp batıl Türk lisanı bi-

lürler” diyerek güney Anadolu’da yaşayanKaramanlılara işaret eder.

Yakup Aygil ‘Hıristiyan Türklerin Tarihi’ isimliaraştırmasında, “Üniversite yıllarındaydım.Ders konumuz Karaman yöresinde bulunanBinbir Kilise yapıları idi. Birkaç kilise yapısıincelendikten sonra, yeni bir yapı gelmiştiekrana. Hocamız bunun Türkler tarafındanyapıldığını söyleyince bir uğultu koptu. Bubir yanlışlık değildi, gerçekti. Kiliseyi yapanlarHıristiyan Türklerdi” demektedir. Yunan al-fabesiyle Türkçe yazılmış mezar taşları dabuna şahitlik etmektedir. Bu taşlardan bi-rinde, “Bu mezarda sakin Niğde karyesindenİlosonlu (Küçükköylü) meyhaneci Sava zev-cesi H. Vidlem yatıyor. Allah rahmet eylesin.21 Temmuz 1897" sözleri kazınmıştır.

1943 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’neNiğde milletvekili olarak giren Yahudi kö-kenli Profesör Avram Galanti, “Antalya Rum

halkı 1870 yılına kadar Yunanca bilmezdi”demektedir. Galanti, yazısına şöyle devameder: “Rodos’ta bana Yunanca ders verenNikolaidis, Antalya’da ilk Yunanca dersveren kişi olduğunu, Antalya’ya geldiğindeRumların Yunancadan tek bir harf bilme-diklerini söyledi.”

Yunanca ve Türkçe konuşanOrtodoksların İzmir’e göçü Mora Yarımadası ve Ege Adaları’ndan Ana-dolu’nun batı kıyılarına sürgün, savaş, doğalfelaketler veya daha iyi yaşam olanaklarınedeniyle göçmenler gelmişti. 1770'te Yu-nanistan’ın Mora Yarımadası’nda başlayanayaklanma Osmanlı tarafından bastırılıncaPatrik, Padişah’tan Yunanca konuşan Hı-ristiyanların İmparatorluğun bir başkayerine sürgün edilmesine izin vermesiniistemişti. 1776 yılında Anadolu’daki ‘Ayanlar’(toprak ağaları) onları çiftliklerine almakiçin birbirleri ile yarışmışlar, evler ve kiliselerinşa etmişlerdi. İsyancılar cezalandırılmayıbeklerken Katipoğlu ve Karaosmanoğluisimli toprak ağalarının uçsuz bucaksız ve-rimli topraklarına yerleştirilmişlerdi. Ge-lenlerin toplam sayısı 60 bin kişiydi. Ch.Couffier isimli gezginin ifadesine göre İz-mir’in nüfusu 1776 yılında 102 bin 200 idi.Yunanca konuşan Moralı Hıristiyanların sa-yısının o tarihler için ne kadar çok olduğunu,ne kadar büyük toplumsal değişikliklereyol açtığını söylemeye gerek yoktur.

19. yüzyılda Mersin, İzmir, İstanbul çevre-sinde deniz ticareti gelişmişti. Ekonomikbir merkez olan İzmir, İstanbul ile kıyas-landığı zaman farklı ticari imkanlarıyla Ka-padokyalılar için daha çekici hale gelmişti.Bu tarihten önce İzmir’de yaşayan veyasonradan gelen Kapadokyalıların sayısı bi-linmemektedir. 1908 İzmir Vilayeti Salna-mesi'ne (yıllığa) göre; "Ayasuluğ (Selçuk)nahiyesinin merkezi Çirkince (Şirince) kar-yesidir. Bini mütecaviz haneyi cami olankarye-i merkume sekenesi kamilen Rumolup, lisan-ı Türkçe olmakla, bu lisanla veşiveyi Karamani ile tekellüm ederler” kay-dının düşülmüş olması, sadece Şirince’deyaklaşık 4 bin Ortodoks Hıristiyanın Türkçekonuştuğu anlamına gelmektedir. 3,4

İzmir'de ilk Karamanlıca gazete Tanzimat (1839) ve Islahat fermanlarıyla(1856) Müslim-Gayrimüslim arasındakifarklar ortadan kaldırılarak, eşit Osmanlıvatandaşlığı oluşturulmuştu. Gayrimüs-limlerden alınan Haraç (Üretim Vergisi),Cizye (Kafa Vergisi) kaldırılmış, mal-mülkedinmeleri, banka, okul, kilise, hastane

32 İLKBAHAR 2018

Karamanlıca Osmanlı Devleti Haritası (1830)

Page 33: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

kurabilmeleri, devlet memuru olabilmelerisağlanmıştı. Tanzimat fikirleri, 2. Mahmut(1808–1839) döneminde başlayan gaze-tecilik faaliyetlerine de hız kazandırmıştı.

İzmir’de 1838'den beri Yunanca yayımlan-makta olan Almathia (Mitolojide Zeus'unkeçisi veya bereket pınarı) gazetesinin yazıheyetine katılmıştı. Anadolu'nun en ücraköşelerine kadar ulaşan, baskı sayısı 20binleri bulan, 1922'ye kadar yaşayan bugazeteyi köyün papazları ve öğretmenlerihalka okuyorlardı. Evangelinos Misailidisbu sırada bir matbaa kurmuş; Yunan alfa-besiyle Türkçe yazdığı ‘İrfanname’ isimli ki-tabı yayımlamıştı.

İzmir’de on yıl kadar gazetecilik yapmışolan Misailidis’in ilk Karamanlıca gazetesi12 Ocak 1845 tarihinde basımına başladığı‘Beşaret-ül Maşrık’ (Şark Habercisi) idi. 1849yılında aylık resimli ‘Mekteb-ül Fennun-uMaşrıki’ (Şark Bilgisi Okulu) dergisini ya-yımlamıştı. Faydalı bilgi deposu olan dergiİzmir’de 60 kuruşa, İzmir dışında 75 kuruşasatılıyordu. Bu arada ‘Şark’ isimli haftalıksiyasi gazeteyi yayımlıyordu. 1850’deki bü-yük İzmir Yangını’nda matbaasıyla, bastığı

dergi ve gazetelerin nüshaları da yok ol-muştu. İzmir’i terk etmiş, Mekteb-ül Fen-nun-u Maşrıki isimli risaleyi (dergiyi) İstan-bul’da yayımlamaya devam etmiş, ‘Anatoli’(Şark veya Doğu) ismiyle Yunan harfli Türkçegazeteyi çıkarmaya başlamıştı. Bu gazeteylebirlikte Rumca olarak ‘Mikra Asia’ (Anadolu)isimli diğer bir gazete ile ‘Kukurikos’ isimlimizah gazetesini çıkarmıştı. Anatoli, Evan-gelinos Misailidis’in 1890’da ölümündensonra oğlu Hristos tarafından 1922’ye kadardevam ettirilmiş, Osmanlının en uzun veen sürekli gazeteleri arasında bulunmak-tadır. 5,6,7,8

Evangelinos Misailidis kenditoplumunu eğitmişti Evangelinos Misailidis tüm Tanzimat Dö-nemi yazarları gibi kendi toplumunu eğit-meyi hedeflemişti. 1871-1872 yıllarında4 ciltlik ‘Temaşa-i Dünya ve Cefakar-u Ce-fakeş’ adlı romanını Yunan harfleriyle vedönemin Türkçesiyle yayımlamıştı. Roma-nında Türkçe konuşan Hıristiyan Kara-manlıların gözüyle Osmanlı İmparatorlu-ğu’nu ve Avrupa'yı bize tanıtmakta, o dö-nemin olayları, sorunları, dönemin yaşantısı

ve kültürüyle ilgili birçok bilgiyi aktar-maktaydı. Temaşa-i Dünya, zengin içeriğiyleTanzimat Dönemi Osmanlı Edebiyatı’nınönemli eserlerindendir. Bu eseri VedatGünyol ve Robert Anhegger 1988’de gü-nümüz Türkçesine ‘Seyreyle Dünyayı’ adıylakazandırmışlardır.

Karamanlılar 1584-1922 yılları arasındaYunan alfabesiyle Türkçe olarak zengin biredebiyat oluşturmuşlardı. S. Hüdaverdioğ-lu-Theodotos 1930'da Karamanlıca bir kay-nakça hazırlamış, 54 eser tanıtmıştı. 9 1454’teFatih Sultan Mehmet'e sunulan ‘Gennadiosİtikatnamesi’ 1584'te Basel'de Yunan alfabeliOsmanlıca el yazması olarak kopyalanmıştı.113 kitaptan oluşan ‘Karamanlidika’ 1718’deKaramanlıların Müslüman veya Katolik ol-masını engellemek amacıyla Yunan alfabe-siyle Türkçe olarak hazırlanmıştı. İzmir, İs-tanbul, Trabzon, Kıbrıs, Venedik, Bükreş, Ati-na, Amsterdam ve Viyana'da basılan Kara-manlıca kitapların büyük bir kısmı dini ya-yınlardı. Ayrıca edebiyat, felsefe, bilim, tıp,ticaret, hukuk, dilbilgisi kitapları, sözlükler,Asya, Avrupa, Amerika ve Okyanusya hari-taları basılmıştı. Misailidis gibi Karamanlıyazarların kitaplarının, gazetelerinin sayısınınfazla olması, okuyazar Karamanlıların dafazla olduğunun göstergesidir. Buna eği-timsiz daha büyük bir kitleyi eklersek, kar-şımıza hiç de azımsanmayacak sayıda Türkçekonuşan Karamanlı çıkacaktır.

Kaynakça:1- I. Phonetica-J. Eckmann, Anadolu Karamanlı

Ağızlarına Ait Araştırmalar-Ankara Dil ve Tarih,Coğrafya Fak. Dergisi, Cilt 8, Sayı 1-2, 1950.

2- Yonca Anzerlioğlu, Karamanlı Ortodoks Türkler,Phoenix, 2009.

3- Metin Özer, Unutulan Girit, Umay, 2007.4- Vangelis Kechriotis, Osmanlı İmparatorluğu’nunSon Döneminde Karamanlı Rum Ortodoks Di-asporası-İzmir Mebusu Emmanouil Emmano-uilidis, Toplumsal Tarih, Sayı 251, 2014.

5- Dilek Kübra Gürgül, 1914 Yılına Ait “ASTİR” Al-manağında Yer Alan Karamanlı Yazar EvangelinosMisailidis’e Dair Yazı, Yakın Dönem Türkiye Araş-tırmaları, Sayı 29, 2016.

6- Feyza Betül Aydın, Karamanlı Bir Rum’un, Evan-gelinos’un Gözünden Tanzimat Sonrasında Os-manlı’da Müslüm-Gayrimüslim İlişkisi, Sosyal veKültürel Araştırmalar Dergisi, Cilt/Volume: III,Sayı 5, 2017.

7- Foti Benlisoy&Stefo Benlisoy, “Karamanlılar”,“Anadolu Ahalisi” ve “Aşağı Tabakalar”: TürkdilliAnadolu Ortodokslarında Kimlik Algısı, Tarih veToplum Yeni Yaklaşımlar, Sayı 11, 2010.

8- Evangelia Balta, Beyond The LanguageFrontier,Studies On The Karamanlis And The Ka-ramanlidika Printing, The Isis Press, 2010.

9- Bülent Berkol, 133 Yıl Önce Yayımlanan YunanHarfleri İle Türkçe (Karamanlıca) Bir "RobinsonCrusoe” Çevirisi, Sosyoloji Konferansları Dergisi,Sayı 21,1986.

33İLKBAHAR 2018

Düğün

Page 34: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

T oprak ve ateşin binlerce yıl-dır devam eden dansı, insa-noğlunun yaşam tar-

zına uygun bir şekildeönemli değişimler geçir-miştir. Toprağı şekillendi-rerek kullanışlı eşyalar mey-dana getirmek, insanın ilkçağlardan beri ilgilendiği biruğraştır. Tarihsel süreç içeri-sinde seramiğin kullanım alanıçanak çömlekten amforaya, su

kanalından yapı malzemesine kadarçeşitlilik göstermiştir. Günü-müzle karşılaştırıldığında,seramiklerin daha sadebir şekilde yapıldığı veişlevselliğin ön plandatutulduğu gözlemlen-mektedir. Göçebe ya-şamdan yerleşik yaşa-ma geçişle birlikte ye-niden şekillenen yaşamtarzı, seramiklerde de ken-dini göstermiştir. Yerleşik ya-şamda yeni yapım teknikleri gelişti-rilmiş, seramik formlarında çeşitlilik artmışve dekoratif süslemeler daha yoğun kul-lanılmaya başlanmıştır. Böylece seramikeşyalarda işlevsellik ile yaratıcılığın yansı-ması olan sanat kavramları buluşmuş vebütünleşmiştir.

Seramik kısaca; toprak,su ve ateştir. Enyalın haliyle ‘piş-miş toprak’ olarakifade edilmektedir. Se-ramik, kilin plastik özelliğinden

dolayı kolayca şekil verilerek,kurutulması ve pişirilmesi

yöntemi ile meydana gel-mektedir. Kil, granit kayaların

doğa şartları ile ufalanarak,çevreye yayılarak, nehir ke-narlarındaki sulak yerler-den de elde edilen bir ka-

rışımdır. Bugün seramik eser-lerin üretiminde, sucuk, çubuk,

koparma, sıvama, plaka, kalıp,torna, endüstriyel ve elektrikli

fırın gibi çok çeşitli yöntemlerkullanılmaktadır.

Yeşilova Höyüğüseramikleri

Bornova’da 8500 yıl önce ku-rulan, Neolitik Dönem’i tem-

sil eden ve İzmir’in ilk yer-leşim alanı olan YeşilovaHöyüğü kazıları Yrd. Doç.Dr. Zafer Derin başkanlı-

ğında gerçekleştirilmekte-dir. Kazıdan çıkan arkeolojik

eserler 2005 yılından bu yanaYeşilova Höyüğü Ziyaretçi Mer-

kezi’nde sergilenmektedir. Yeşilova Hö-yüğü, o dönemde yaşamış olan insanlarınyaşam şekli, kültürü ve gelişmişlik düzeyihakkında fikir veren seramik eşyalar ko-nusunda da önemli bir zenginliğe sahiptir.Yapılan kazılar, el yapımı olan seramik eş-yaların kullanımının göçebe kavimlerin

yerleşik düzene geçmesiyleparalellik gösterdi-

ğini işaret etmek-tedir. Yeşilova Hö-

yüğü'ndeki arkeo-lojik bulgulara göre 8500

yıl önce kullanılan seramik tek-nikleri, ‘çimdikleme’ ve ‘sucuk’ gibi yön-

temlerdir. Bugün benimsenen sera-miğin oluşum sürecinin o dönemde

de aynı şekilde seyretmesi yine bul-gular arasındadır. Bu süreç kile şekil veril-mesi, yeni formuna kavuşan kilin kurumayabırakılması, tamamen kuruduktan sonrafırınlanması ve sırlanarak yeniden fırınlan-ması şeklinde devam etmektedir.

Yeşilova Höyüğü (M.Ö. 6490-5730) kazıla-rında seramik olarak çanak çömlekler, 8000yıllık kandiller, kilden takılar ve mühürlerdikkat çekmektedir. Arkeolojik buluntular

34 İLKBAHAR 2018

İzmir doğumlu bir se-ramik sanatçısı olarak,İzmir’in arkeolojik ka-zılarında bulunan sera-miklerin incelenmesiüzerine bir araştırmayaptım. Konak Beledi-yesi Güzelyalı KültürMerkezi seramik atöl-yesinde öğrencilerimlebirlikte yaptığımız ça-lışmalar arasındaki ben-zerlikleri fark etmek veyorumlamak keyif vericibir deneyime dönüştü.

İzmir’inseramikdünyasınayolculuk

Pervin ÖZDEMİR

Fotoğraflar: Lütfü DAĞTAŞ

Page 35: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

barış dönemi seramiklerinde estetiğin önplanda olduğunu, son derece ince ve eldeyapılmış, iyi derecede pişmiş, gelenekselformda çanak çömlekler üretil-diğini ve o dönemde engözde rengin hematittenelde edilen kırmızı oldu-ğunu ortaya koymaktadır.Savaş döneminde üretilençanak çömleklerin ise farklıformlarda ve ağırlıklı olaraksiyah renkte olduğu saptan-mıştır. Çömlekçi çarkının,M.Ö. 3000 yıllarında kulla-nılmasından sonra el ileşekillendirme azalmış, üre-tim fazlalığı nedeniyle se-ramik ticareti ve kullanmaalanları çeşitlenmiştir. Elyapımı seramiklerde este-tik ve süsleme, kabartmaözellikler ön plana çıkmıştır.Yeşilova Höyüğü’nde ayrıca,Neolitik Çağ’a ait 8000 yıllıkayı heykelciği de bulunmuş,hayvanlara olan ilginin sebe-binin korku veya kutsallık olduğuarkeologlar tarafından saptan-mıştır. İzmir ve civarında yapılankazılarda hayvan figürü olarakAnadolu parsının da önem taşıdığıbelirlenmiştir. Yeşilova Höyüğü’nde ser-

gilenen en ilginç seramik ise beş bin yılönceki bir depremle birlikte büyük yangınınyaşandığı günden kalan, hasar görmemiş,üzerinde seramikçinin parmak iz-lerinin bulunduğu pişmiş bir ça-mur kitlesidir.

Yine Neolitik Dönem yerleşi-mine ait izler, bir başka alanEge Üniversitesi Hastanesiarkasında yer alan Yassı-tepe Höyüğü’nde de bu-lunmuştur. Yassıtepe’de ya-

pılan kazılarda ise fırın vepithos adı verilen büyükçaplı küpler bulunmuştur.Orta Tunç Çağı’nı işaret eden bu bul-

gularda seramiklerin çarkta yapıldığıtespit edilmiştir. Erken Tunç Çağı 1.evresi seramikler el yapımı olup, astar

renkleri çoğunlukla gri, siyah, koyukahverengi ve grimsi kahve-rengi gibi koyu renklerdir. Ay-

rıca soluk kırmızımsı, sarımsı,pembemsi tonlardadır. Seramik-lerin büyük çoğunluğu perdah-lıdır. Tunç Çağı’na ait 5000 yıllık

küçük bir serçe formunda gagaağızlı testi çıkarıldığı, bunun bebekleresu ve süt vermek için kullanılmış olabi-leceği var sayılmaktadır.

Bayraklı Tepekule Höyüğü-Eski İzmirseramikleriEski İzmir olarak ad-landırılan İzmir’ineski yerleşim yerle-rinden biri de Bay-raklı’da bulunan Te-pekule Höyüğü’dür. Ar-keologlar tarafından M.Ö.

3000 yıllarında yaşayan Lu-viler ve Lelegler denileneski İzmir yurttaşlarınınBayraklı’ya yerleştikleritespit edilmiştir. M.Ö.1000 yıllarında ise ken-te Helenler yerleşmiştir.Bayraklı Tepekule Hö-yüğü’nde, Ord. Prof. Dr.Ekrem Akurgal başkanlığın-da yapılan kazı çalışmaların-da birçok buluntu ile birlikte,100 x200 metrekarelik alanda birbirine pa-ralel sokaklar, anacadde, evler ve AthenaTapınağı ortaya çıkarılmıştır. Tunç Çağı’natarihlenen seramikler de söz konusu bu-luntulardan bazılarıdır. Demir Çağı’ndaM.Ö. 1050-650 arasında 400 yıl süren ilkeldönemde beş yerleşim katı saptanmıştır.Kazılarda bulunan Aiol uygarlığı seramiğiSubmyken (karanlık dönem) kökenlidir.Protogeometrik Dönem, Attika vazoculu-

ğunun devamıdır. Eski İzmir’de, çömlekçiişlikleri, arkeoloji literatüründe

‘Oryantalizan’ (Doğu etkisininYunan sanatında ağırlık kazan-ması) ya da ‘Friz Stili’ (kabartma

ve süslemeler) adı ile anılan se-ramik türünün güzel örnek-lerini üretmekte, sanat yara-tılarının bir bölümünü dış pa-

zarlara göndermekteydiler.

Erken oryantalizan stil varlığınıbüyük ölçüde Korinth vazo sanatına

borçludur. Yaban keçisi stil özelliklerinitaşıyan çanak çömlekler de, hayvan tas-virlerinin ikonografisi (dinsel içerikli sanatyapıtı), kalça ve omuzların bordo renkliboyalarla belirtilmesi, doğu Helen ustala-rının Korinth resim sanatından esinlendik-lerini gösterir. Söz konusu stilin teknik özel-liği kazıma usulünün kullanılmaması, sadecefırça ile çalışılması ve gövde ayrıntılarınınboşluk bırakılarak belirtilmesidir. Bu dö-nemin Eski İzmir’deki en güzel örneklerin-den birisi Oinochoe (yonca ağızlı kap)'dir.Oinochoe, stil bakımından hayvan frizlikaplar türünün en güzel örneklerinden bi-ridir. Özenli işçiliği, süslemelerin güzelliğidikkat çekmektedir. Omuz üzerinde ise ya-ban domuzunun karşısındaki aslanın birayrıntısı görülmektedir.

Orta stil sürecinde (M.Ö. 600-575)ise Korinth etkisi dahada artmış, kazıma tek-niği alınmış ve boşlukbırakma yöntemi ile bir-likte kullanılmıştır. İnsan

figürleri de yine bu dönemdegörülmeye başlanmıştır. Athena

Tapınağı’nda M.Ö. 600-550 dö-

35İLKBAHAR 2018

Page 36: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

nemine ait Kıbrıs ve Finike eserlerinin bu-lunmuş olması Eski İzmir kentinin bu ta-rihlerde Akdeniz ticaretine katılmış oldu-ğunu göstermektedir. Erken ve Orta Korinthseramiğinin kaliteli örnekleri ile Sophilos’uneseri olan Lebes Gamikos gibi vazolarınve muhteşem güzellikte hayvan frizli kap-ların bulunması, büyük heykel sanatınıngelişmesi, yazının sıklıkla kullanılması, İz-mir’in söz konusu tarihlerde gerçektenzengin ve parlak bir dönem yaşadığını gözönüne koymaktadır.

Atina Tapınağı’nın subgeometrik (T mo-tifinden taklit edilen vazoculuk stili) dö-nemine giren en önemli ve tarih verebi-lecek durumda olan seramik buluntusunuyedi telli Iyra tasvirli büyük krater parçası(antik çağda su ile karıştırılan şaraplarınkonulduğu geniş ağızlı kaplar) oluştur-maktadır. Aslanın sağrısında görülen kasstilizasyonu, Korinth eserlerinin Doğu He-len oryantilazasyon ustalarını etkilemişve keçi motiflerine örneklik etmiştir. Savaşsahneleri tasvir eden krater erken Oryan-talizan Dönem’de meydana gelmiştir. Kan-diller, işçiliğin de tanrısı olan Athena’yasunulacak anlamlı armağanlar arasındayer alırken, Bayraklı kandilleri, Helen sa-natının bu konudaki en güzel örnekleriarasındadır. Eski İzmir’de bulunan ilginçeserlerinden biri de insan yüzlü vazodurve dalgalı çizgilerle süslü seramik türününen güzel örneğidir.

Genç Stil sürecinde (M.Ö. 575-550) ise ge-nellikle nitelik yönünden bir gerileme vardır.Kazıma ve boş bırakma yöntemi birliktekullanılmaktadır. Seramiklerde o döneminsan figürleri de yer almaktadır. Proto-geometrik ve geometrik dönemlerde Ana-dolu’da genellikle Doğu Akdeniz bölgele-rinde Attika vazoculuğu yerini Korinth se-ramiğine bırakır. John Boardman tarafındanincelenmiş olan Bayraklı Attika seramiği

M.Ö. 590-580 tarihlerinde ortaya çıkmıştır.Bayraklı’ da 5. yüzyıla giren birçok buluntuiçinde, Niobidlere ait güzel bir krater parçasıdikkat çekmektedir.

Yeni İzmir-Agora seramikleriPerslerin istilası ile Eski İzmir’de parlak dö-nem sona ermiş, Anadolu’daki Pers işgali4. yüzyılda etkisini yitirmiş ve İyon kentle-rinin büyümesine neden olmuştur. Mey-dana gelen nüfus patlaması ile yüz dö-nümlük Bayraklı Höyüğü, İzmirlilere küçükgeldiğinden M.Ö. 300 tarihlerinde Pagoseteklerinde yeni İzmir kenti kurulmuştur.

Smyrna’nın Devlet Agorası, Kadifekaleeteklerinde (günümüzde Namazgah sem-ti) yer almaktadır. Agora’da yapılan kazıçalışmaları Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy baş-kanlığında yürütülmektedir. Ersoy’un yap-tığı araştırmalara göre; sikkeler üzerindekitanrıça başlı seramik kabartmalı kaplar,seramik kaseler, Smyrna ve yakın çevre-sinde üretim yapan Kırbei ile Posideosatölyelerinde hayat bulmuştu. Smyrna,heykel atölyelerinin yanı sıra, EskiSmyrna’ya dayanan pişmiş toprak figürünüretim merkezi idi. Bunlar, klasik heykellerikopyalayan olağan dışı, komik bazı figür-lerdi. Bu atölyeler Roma Dönemi sonunakadar üretimlerini devam ettirmişlerdir.Amfora üretimi ticaretin gelişmesiyle art-mış, ancak amfora tiplerinden hangilerininSmyrna’ya ait olduğu konusunda araştır-malar sürmektedir. Seramik atölyelerininRodos amfora formundan etkilendiği an-laşılmaktadır. M.S. 2. yüzyılda Smyrna veyakın çevresindeki atölyelerde üretilenamforaların birinde Khenion ismi okun-muştur. Son kazılarda ise pişmiş topraktanyapılmış parfüm şişeleri ele geçmiştir.Agora ve çevresindeki arkeolojik kazılardagünlük kullanım kabı olarak çok sayıdasırsız testi, güveç ve ısıtma kapları gibi

seramik malzemeler çıkarılmıştır. Ayıca,yapılaşmanın artmasına paralel olarakÇanakkale ve Kütahya seramik ürünlerinede bol miktarda rastlanmıştır. Kütahyaseramiklerinde yoğunluk 18. yüzyıl fin-canlarına aittir. Bunlar çok zengin bir ko-leksiyon oluşturur. Kütahya’dan geldiğidüşünülen tabaklarda kadın figürü önplandadır. Bu tabakların gelin olacak gençkızlara verilen bir tür ritüel olarak hediyeolduğu düşünülmektedir. Kütahya sera-mikleri ve kahve fincanları, beyaz kremrengi killi, şeffaf renkli sır ile kaplıdırlar.

Çanakkale seramikleri ise diğer ithal se-ramikleri gibi eski Roma devlet agorasıharabesi içinde pazarlanmışlardır. Me-nemen ve Çeşme kazı buluntularınıngösterdiği gibi seramikler sadece ana

merkezlere değil, diğer köy ve kasabalarada ulaştırılmıştır. İzmir Agora’sında elegeçen sırlı Çanakkale seramiği buluntu-larının çoğunluğu, çukur tabak, kase veçanakların parçalarıdır. Baskı teknikleride birçok kabın üstünü süslemektedir.Beyaz renkli astarların bulunduğu kaplarınüzerindeki bezemeler de baskın renk ko-balt mavisidir. Kobalt mavi bazen kah-verengimsi kırmızı-turuncu renklerle, ba-zen beyaz renkle, çoğunlukla da tek renkişlenmiştir. Bazen çift kulplu yayvan veyadar uzun vazolarda, barok tarzda yap-raklarla, çiçeklerle, meyvelerle bezenmişseramiklere rastlanmıştır. Bazı buluntu-larda da kırmızı rozet çiçekler ve yaseminyaprağına benzeyen motiflerden oluşanbüyük madalyon şeklindeki süslemelerdikkat çeker. Bazı kaplarda ise tek birpapatya ve ortasında kırmızımsı bir çiçek

36 İLKBAHAR 2018

Yeşilova Höyüğü

Page 37: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

deseni görülür. Bazı üretimlerde çiçeğintaç yaprağının kıvrımlar şeklinde sap veyaprak gibi düzenlendiği görülür.

Agora’nın tam batısında Osmanlı Döne-mi’ne ait seramik curuflarının, üç ayaklıseramik altlıklarıyla, bilye büyüklüğündeçok sayıda ısı topları bulunmuştur. Ekolarak fırın ve kil havuzları atölyelerin var-lığını ortaya koymaktadır. Smyrna Ago-ra’sında Terra Sgilata adı verilen seramikparçaları ve Osmanlı Dönemi’nden kalmaseramik eserler de bulunmuştur. Sgilata-ların M.S. 1. yüzyılın sonu ve M.S. 2. yüzyıldaüretildiği varsayılmaktadır. Ele geçen bukaplar, ağız ve kaide parçalarından oluş-maktadır. Sözcük anlamı mühürlü toprakeşya olan Terra Sgilata, sertlik ve yarı par-laklık veren eski Romalıların ve Yunanların

kullandığı bir seramik astarıdır. Agora se-ramiğinin fırından çıkış rengi turuncu-kahve-kırmızıdır. Agora’da yeni kazılardaOsmanlı Dönemi’ne ait olduğu düşünülenseramiklerin satış amaçlı hazırlanan ya daLevanten ailelerin kullandığı Osmanlı ta-bakları olduğu belirtilmektedir.

17. yüzyılda ise Agora bölgesinde yaban-cılar, Kadifekale eteklerinde ise Türkleroturmuşlardır. Bir buluntunun firuze rengisırrı olup, altı siyah dekorludur. 18. yüzyılınilk yarısına ait seramiklerde açık firuzerenkli bezemeler olduğu tespit edilmiştir.Kırmızı rengin yanı sıra mangan moru ilerenklendirilmiş kaplar da bulunmaktadır.Bazı motifler ise siyah konturludur, renklergenelde konturların dışına taşmıştır. Dışyüzeylerde bezemeler daha yoğundur. Bazıbuluntuların kompozisyonlarında yer alandalların ucundaki taze filizleri temsil edenkısa paralel taramalar bir marka gibi gözeçarpmaktadır. Bazı tabaklarda beyaz kil ilebeyaz astar dikkat çekmektedir. Mavi-beyazbuluntularda ise gövdeye doğru sarkanbaşak benzeri bitkisel motiflere rastlanmıştır.Az sayıda baskıların dışında özensiz işçilikkendini gösterir.

Çağdaş Türk Seramik SanatıCumhuriyet’in ilanı ile başlayan ve günü-müze kadar gelen bu süreç seramik sanatıadına yaşanan gelişme dönemini kapsa-maktadır. Cumhuriyet’in ilanı ile birliktemodernleşme yolunda yapılan köklü de-ğişimler kendini gösterirken bunlara paralelolarak Türk seramik sanatı da yenilikçi birgelişim süreci içerisine girmiştir. Cumhuriyetsonrası seramiğin yaygınlaşması, serbestve özgün sanatsal girişimlere paralel olarakgerçekleşmiştir. Günümüzde seramik sanatı;

seramik atölyelerinin çoğalması, atölyelerdeverilen eğitim kalitesinin artması, akademikçalışmaların zenginliği, yaratıcı çalışmalarınve özgün eserlerin uluslararası sanat or-tamlarında sergilenme imkanı bulması, se-ramik yarışmalarının grup sergilerinin art-ması ile hız kazanmıştır.

Çağdaş seramik sanatçıları, yüzey üzerinderesimsel ya da formlarda yontusal uygula-malara ağırlık vermektedirler. Bunun nedenide sanatçıya sürekli olarak yaratıcı ve ye-nilikçi seramik eserler üretme sorumlulu-ğunun yüklenmiş olmasıdır. Çağdaş sera-mikler sanatçının dışavurum sürecini yan-sıtmaktadır. Seramik sanatçıları kendileriniifade etmek için kili seçmişlerdir, üretirkenfikirlerin ve malzemelerin sınırlarını zorlarlar.Yaşadıkları çağın teknolojik olanaklarınauygun özgür ve özgün işler üretirler. Duyguve düşüncelerini aktarmak için gereksinimduydukları her türlü malzemeyi kullan-maktan kaçınmazlar. Seramik sanatçılarıtüm yaşamları boyunca ya da dönem dö-nem estetik ve plastik ifade arayışları ileeserler üretmişlerdir, üretmeye devam et-mektedirler.

Ben de seramik atölyemizde kendi biri-kimlerimi öğrencilerime aktararak, kendifelsefemi seramiğe yansıtarak özgün yapıtlaroluşturuyorum. Ayrıca çağdaş seramik sa-natının gelişip yaygınlaşması için eğitmenlikyapmayı tercih ediyorum.

Dünden bugüne seramik sanatının da çağ-daş yorumlarıyla şekillendiğini ve yaşatıl-dığını görüyoruz. Seramik sanatı, insanlıkvar oldukça da yaşamını sürdürmeye devamedecektir.

Kaynakça:DERİN, Zafer, İzmir’in Prehistorik Yerleşim AlanıYeşilova Höyüğü 2015 Yılı Çalışmaları, T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıklarıve Müzeler Genel Müdürlüğü, 38. Kazı SonuçlarıToplantısı 2. Cilt Yayın No: 175-2, 2016.

AKURGAL, Ekrem, Eski Çağda Ege ve İzmir,Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayını, İzmir, 1993.

ERSOY, Akın, Büyük İskender Sonrasında AntikSmyrna (İzmir), İzmir Büyükşehir BelediyesiKent Kitaplığı, İzmir, 2015.

ERSOY, Akın, Antik Smyrna/İzmir, 2014-2015,T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıklarıve Müzeler Genel Müdürlüğü, 38. Kazı SonuçlarıToplantısı 2. Cilt, Yayın No: 175-2, İzmir, 2016.

ÇEP, Evrim, Agora (İzmir) Çevresi KillerininAntik Dönemde Kullanabilirliği, Dokuz EylülÜniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir YüksekLisans Tezi, 2010.

37İLKBAHAR 2018

Page 38: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Bayburt'ta 1886 yılında dünyaya geldi.Babası İsmail Efendi, Bayburt'un Çiğ-demli köyünde yeterince para ka-

zanamayınca ailesini alıp Samsun'a taşındı.Burada at arabası çalıştırıyor, oğlu Niyazide kendisine yardımcı oluyordu.

O yıllarda Ankara'nın ötesinde yaşayanlara‘Kürt’ unvanı vermek yaygın bir modaydı.İsmail Ağa da, Samsun'da ‘Kürt İsmail’ diyeanılmaya başlandı. Nakliye işleri yapıyor,kazıyor, hafriyat işlerini bilek gücüyle ger-çekleştiriyordu.

Yanında oğlu hep vardı, Niyazi babasındançok şeyler öğreniyordu:

Çalışmak, çok çalışmak, yorulmamak, dürüstolmak ve şükretmek.

Ama hayalleri de vardı: Büyük kentleregidip, büyük işler üstlenmek.

Yani müteahhit olmak istiyordu.

Aslından kopmayan, ama tuttuğunu ko-paran bir müteahhit.

Niyazi Ersoy, bir ara tekrar Bayburt'a döndü.Burada ilk nüfus kağıdını da oğlu Avni'yealdı. Ancak büyük kent arzusu dinmemişti.

38 İLKBAHAR 2018

İzmir'in imarının gizli kahramanlarından biri:

Niyazi ErsoyNiyazi Ersoy, özellikle 1922 ‹zmir Yang›-n›'ndan sonra harap hale gelen kentin dü-zenli bir yap›ya kavuflturulmas› çal›flmala-r›nda müteahhit olarak yer ald›, unutulmazyap›lara ve eserlere imzas›n› att›.

Tayfur GÖÇMENOĞLU

Page 39: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Aldı çocuklarını, 1930'lu yıllarının sonlarınadoğru İzmir'e geldi.

Burada kalfa olarak başladı işe, sonra işleribüyüttü, ihalelere girmeye başladı.

Kazandığı ilk önemli ihale, 1938 yılında Fu-ar'daki suni gölün su tahliye işlemiydi, bu işkarşılığında Fuar idaresinden 11 bin lira aldı.

Baş döndürücü bir tempoBundan sonrası artık, baş döndürücü birtempoda kazanılmış nice ihale, başarılmışnice işti yıllarca. Bu, 1970'li yılların ortalarınakadar sürdü. Tam tamına kırk yıl. NiyaziErsoy kalitesi ve güvenilirliği ile İzmir'debir marka olmuştu.

Kazandığı parayı harcamak yerine yatırımayönlendirmeyi severdi. Şehrin ilk hazırbeton ve asfalt şantiyesini kurdu, kenti toztopraktan kurtarmak isteyen yerel yöneti-cilerin kurtuluşu oldu.

Sabahın 5'inde yatağından kalkar, sadeceişini düşünürdü. İşini iyi yapmak, namınagölge düşürmemek.

İzmir yangınından sonra harabeye dönenve Fuar'a dönüştürülmesi için kollarınsıvandığı alanda meşakkatli bir molozkaldırma çalışması sergileyerek Dr. BehçetUz'un takdirini kazanan Niyazi Ersoyartık kendini kabul ettirmiş, İzmir piya-sasına girmişti.

Ve Türkiye'nin sıkıntılı yılları… İkinci DünyaSavaşı. Türkiye savaşın dışında kalsa daekonomik anlamda gerçekten kötü du-rumda. Niyazi Ersoy, savaşın ilk yıllarını rö-lantide geçirse de 1943 yılında Karşıyakasahil yolunu betonlama ihalesini aldı vebaşarıyla tamamladı. Parasını da kuruşunakadar zamanında aldı. Aynı yıl İzmir-Bar-gama yolunu tamamladı, yolun geçit ver-meyen bölümlerini seyrüsefere açma ola-nağına kavuşturdu.

İkinci Dünya Savaşı'nda Müstahkem Mev-kii Komutanlığı tedbir amaçlı sığınaklarinşa ederken, muhatap olarak yine gü-venilir bir ismi seçti; Niyazi Ersoy'u... Yak-laşık iki yıl askeriyeye yeraltı dehlizleriinşa etti.

Görülüyor ki Niyazi Ersoy'un seksen yılöncesine uzanan eserleri hala ayakta. Vegörülüyor ki, onun eserleriyle ilgili enufak bir tereddüt, şayia, suçlama yok.

Talep edildiği için mi verildi bilinmez;07 Mayıs 1962 yılında dönemin İzmirEmniyet Müdür Yardımcısı Muvakkar Oz-man, Niyazi Ersoy'a ‘itimada şayan oldu-ğuna’ ilişkin bir belge verdi.

Bu belgeyi de diğerleri gibi, Niyazi Er-soy'un kendisi gibi müteahhit olan oğluAvni Ersoy canı gibi saklıyor.

Avni Ersoy babasını anlatırken üç konu-nun altını çiziyor:

“Babam sevecen bir aile reisi, otoriterbir işadamı ve işkolik bir insandı."

39İLKBAHAR 2018

Neleryapmadı kiVe işte insana "Bir adamın ömrüne bukadar iş sığar mı?” dedirtecek liste:

• Gürçeşme Yolu, Tepecik AsriMezarlığı, Cumhuriyet Kız Enstitüsüİhata duvarı

• Urla-Çeşme yolu yapımı/1944-1950

• Katiboğlu-Kızılçullu asfaltlaması-1945

• Müstahkem Mevkii Memnumıntıkada işler-1945

• Nazilli Ovası sahil sulaması-1951

• Hatay Hakimevleri-1956

• Çocuk Hastanesi, Kültürpark, İnönüCaddesi ve Şükrü Kaya Bulvarı yolve kanalizasyon işleri-1959

• İnönü ve Mimar Kemalettincaddeleri yapımı-1959

• Birinci Kordon, Fevzipaşa Bulvarı veCumhuriyet Meydanı betonlamaişleri-1959

• Çamaltı Tuz İşletmeleri yapımı-1959

• Nato Karargahı hudutları içinde yolyapımı-1962

• Turyağ Evleri yapımı-1962

• Şair Eşref Bulvarı yapımı-1964

• Buca Belediyesi asfalt yol yapımı-1968

• Gaziler Caddesi yapımı-1970

• Halkapınar Hal Binası yapımı-1969

• Birgi Deresi'ne koruma duvarı-1949

• Fuar suni gölünün su tahliyesiyapım işi-1938

• Varyant yolunun yapımı/1950-1952

Page 40: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

İzmir’de kimsesiz çocuklara meslek öğ-retme gayesiyle 1867’de Mithat Paşa’nınönderliğinde İzmir Islahhanesi adıyla

bir okul kurulur. Okul 1868-1881 yılları ara-sında kunduracılık, çorap ve fanilacılık, ma-rangozluk eğitimi vermeye başlar. Giritmuhaciri yetimler 1317 (1899) senesindeokula ücretsiz kabul edilir. Mimarı bilin-meyen 19. yüzyıl Neoklasik mimari özelli-ğindeki okul,1881 yılında Hamidiye SınayiMektebi adını alır, terzicilik, halıcılık, de-mircilik, dökümcülük, mızıkacılık bölümleride eklenir.

Zaman içinde İzmir Islahhanesi, Aydın Sa-nayi Mektebi, Hamidiye Sanayi Mektebi,Sanat Okulu, Mithatpaşa Endüstri MeslekLisesi olarak adlandırılan Mithatpaşa TeknikAnadolu Lisesi özgün mimari yapısı, Ata-türk’ün okula yaptığı ziyaretler, eğitim ka-litesiyle farklı bir yere sahiptir.

Maketi hakkında yüksek lisans tezleri ya-pılmış olan okulun tarihçesi hakkında 117yıldır bilinmeyen gerçek günışığına çıkmış,bu özelliği, Mithatpaşa Teknik Anadolu

Lisesi (MTAL)’ni eşi benzeri bulunmayanbir konuma getirmiştir.

II. Abdülhamit Dönemi’nde İmparatorlukgenelinde eğitime büyük önem verilmiş,bu yönde Manastır, Üsküp, Selanik, Aydınve İzmir’de Hamidiye Sanayi Mektepleriaçılmıştır. Sultan II. Abdülhamit Han’ın tahtaçıkışının 25. yıldönümü anısına ülke ge-nelinde eserler yapılır. Dönemin Tokat Valisikesme taştan 33 metre yüksekliğinde saatkulesi yaptırır. İzmir Valisi Kamil Paşa daİzmir’e saat kulesi yaptırma kararı alır. Bu

önemli yıldönümü için İzmir’de yapılan,sadece saat kulesi değildir. Hamidiye SanatMektebi yönetimi de padişaha bir hediyegönderme kararı alır. Bu hediye ilk bakıştaokullarını tanıtacak özellikte, adlarını taşı-dıkları padişahın şanına yakışır güzellikteolmalıdır.

Sonunda öğretmenlerle öğrenciler el eleverirler; birkaç ayda okullarının 4,5mx3,5mebatlarında bir maketini yapıp, üzerinede kitabesini yazarlar. Okulun pencereparmaklıklarından kilitli çekmecelerine

40 İLKBAHAR 2018

Hamidiye Sanayi Mektebi öğrencilerinin

II. Abdülhamit’e hediyesiİstanbul ÜniversitesiRektörlük Binası'nıgezdiğimiz sırada boşbir kütüphane gör-dük. Zarif parmaklık-ları, çekmeceleri, ka-pakları çok tanıdıktı.Gördüğümüz kütüp-hane, İzmir Mithatpa-şa Endüstri Meslek Li-sesi’nin minyatürüy-dü. Böyle bir eser bu-rada ne arıyordu?

Celal ÖCAL

Page 41: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

kadar bütün detaylarının muazzam bir iş-çilikle yapıldığı bu kütüphane 1901 yılındaYıldız Sarayı’na gönderilir, Sultan II. Ab-dülhamit'e arz edilir. Padişah verilen he-diyeden çok memnun kalır. Kütüphanebilemediğimiz bir tarihte Yıldız Sarayı’ndanİstanbul Üniversitesi’ne getirilir. Üniversi-tenin en üst katındaki büyük bir salonakonur. Zaman içinde kütüphane hakkın-daki bilgi unutulur. II. Abdülhamit'in elin-den çıkan marangozluk örneklerindenbiri zannedilir, dikkat çekmez.

Aradan 117 yıl geçer. 1. Dünya Savaşı’nın100’üncü yılı anısına armağan eser hazırlı-ğımız sırasında İstanbul Üniversitesi Rek-törlük binasını (dönemin Harbiye Nezaretibinası) gezdiğimiz sırada boş bir kütüphanegördük. Zarif parmaklıkları, çekmeceleri,kapakları çok tanıdıktı. Gördüğümüz kü-tüphane, İzmir Mithatpaşa Endüstri MeslekLisesi’nin minyatürüydü. Böyle bir eser bu-rada ne arıyor diye düşünürken, arkadaşımızYrd. Doç. Dr. Müjgan Deniz kütüphaneninkapılarının üzerinde iki kitabe bulunduğunugördü. Yazının tercümesini yaptırınca gerçekortaya çıktı. Kitabelerde;

“Sultan selatîn-i zaman a’zam-ı hükümdâ-rân-ı cihan veliyy-i ni’met-i bi-itminan efen-dimiz hazretlerinin culûs-i mes’adet-me-nus-i sehinsahileri yigirmi beşinci sene-idevriyesi hatıra-i mesudiyesi olmak üzreİzmir Hamidiye Sınayi Mektebi tarafındantakdirname-i ubudiyet ve şükraniye”, Türk-

çesi, “Zamanın sultanlarının sultanı, cihanhükümdarlarının en büyüğü, yaptığı iyilikleribaşa kakmayan efendimiz hazretlerininuğurlu, munis, alışılmış yüce padişahlıkla-rının yirmi beşinci yıldönümünün mesutbir hatırası olmak üzere İzmir HamidiyeSanayi Mektebi tarafından kendilerine bağ-lılık ve şükranlarını sunmak maksadıyla ya-pılmıştır” yazmaktaydı.

Kütüphane, İzmir Hamidiye Sanat Mektebiöğrencileri tarafından yapılıp, II. Abdülha-mit'e armağan edilmişti.

Bana göre her eğitim sezonu başlarkenMithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nde oku-maya hak kazanan öğrencilerle öğretmenlerİstanbul Üniversitesi Rektörlük binasınagötürülmeli. Ve onlara kütüphane göste-

rilerek “Senin ataların, meslektaşların, buderece güzel eser yapabilecek kadar ustave bilgiliydi. Onlar devletinin, okullarının,İzmir’in yüzünü ağarttı. Haydi sen de onlarkadar bilgili, çalışkan ve gayretli ol” denmeli.

Kaynakça:Yakın, Koyuncu, Gülnaz, İzmir Sanayi Mek-tebi, İzmir, 1997.

Doğan, Osman, Sultan II. Abdülhamit HanDevri Osmanlı Mektepleri, Çamlıca BasımYayın, İstanbul, 2009.

Öcal, Celal, I. Dünya Savaşı'nda İzmir Sa-vunması, İleri Yayınları, İstanbul, 2015.

Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı.

41İLKBAHAR 2018

Page 42: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

21Aralık 1895’te sinema tarihinin ilk filmgösterimi gerçekleştirilir. Auguste veLouis Lumière kardeşler Edison’un ki-

neteskopundan aldıkları ilhamla sinematografıgeliştirirler, Lyon’da kendi fabrikalarında çalışanişçilerin öğle yemeğine çıkışlarını anlatan filmiçekerler. Fabrikadan Çıkış adlı belgesel niteliğindekibu kırk saniyelik film Ulusal Sanayi Derneği’ndebirkaç kişiye izletilir. Halka açık ilk gösterimsebundan bir hafta sonra, 28 Aralık 1895’te Paris’tebir kahvehanenin bodrum katında yapılır. Capu-cines Bulvarı 14 numarada bulunan Grand Cafe’ninyüz yirmi kişilik salonunda yirmi beş kişiye yapılanbu özel gösterimde on film izletilir. Bu filmlerdenen çok ilgiyi, belki de dünyanın ilk korku filmi sa-yabileceğimiz Trenin Ciotat Garı’na Gelişi görür.Meraklı ve şaşkın izleyici topluluğu trenin kendi-lerini ezeceği endişesiyle salondan fırlayıp kaçar.

Korkunç bir film:)Türkiye'de halka açık ilk sinema gösterimi 1896’da,Avrupa’daki gösterimden sadece üç dört ay sonraBeyoğlu'nda Sponeck birahanesinde yapılır.Benzer tepkiyle burada da karşılaşılır. GazeteciErcüment Ekrem Talû öğrencilik dönemindegittiği gösterimi kendi üslubuyla şöyle anlatacaktır:“Avrupa’nın bir yerinde bir istasyon, bacasındanfosur fosur kara dumanlar savrulan bir lokomotif,peşinde takılı vagonlar duruyor. Rıhtım üzerindetelaşlı insanlar gidip geliyor. Ama ne gidiş geliş!Hepsini sara nöbetine tutulmuş sanırsınız. Hare-ketler o kadar hızlı, ölçüsüz ve acayip ki! Trenkalktı, elbette ki sessiz sedasız. Aman Yarabbi!Üstümüze doğru geliyor! Zindan gibi salonuniçinde kımıldanmalar oldu. Trenin perdedenfırlayıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar,ihtiyaten yerlerini terk ettiler. Hani ya bende korkmadım değil, lakin merak gelipbeni iskemleye mıhladı. Bereket versin kitren çabuk geçip gitti.”

Gavur icadıNe var ki, şaşkına dönen seyircilerin içindebu yeniliğe karşı çıkıp, beyazperdede birbiriardına yürüyen canlı resimleri günah sayanlarda vardı. Bu durumu Talû, “Mektepte bununmünakaşası haftalarca sürdü. İstanbul halkı

da ekseriyetle bu mevzu üzerinde konuşuyordu.Kimi bu sihirli icadı gidip görmeyi günah sayıyor,kimi gidip gördüğünden dolayı tövbe; istiğfarediyor, ileri fikirliler ise bir medeniyet unsurunundaha yurda girmiş olduğuna seviniyordu” şeklindeifade eder.

Halk sinemayı sevmişti. Art arda açılan sinemasalonları halkın neredeyse tek eğlencesi olmuştu.Ailecek hatta mahallecek gidilen sinemalar üç ku-şağın aynı anda eğlenebilmesine olanak tanıyordu.Bu durum televizyonun yavaş yavaş her eve girdiği1970’li yılların başlarına kadar devam etti.

Despina NineTürk sinema tarihinin başlangıç yılı olarak kabulgören 19 Kasım 1914’te Fuat Uzkınay’ın Ayaste-fanos Rus Abidesinin Yıkılışı filmini çektiği iddiaedilse de bununla ilgili hiçbir belge yoktur ortada.Film ya hiç çekilmemiş ya da çekilse de iyi sonuçalınamamış, ya kaybolmuş ya da çalınmıştır. Uz-kınay çok iyi bir arşivci olmasına rağmen filmleilgili en ufak bir bilgi, belge ya da görüntü yokturondan kalan. Kızları bile babaları hayatta ikenveya daha sonra bu filmi izleyemediklerini söy-lerler. Burçak Evren, “Bizde bilimsel araştırmalar,özellikle kültür sanat alanında yapılan araştırmalaryeni belgelere dayalı yapılmıyor. Bir önceki ki-taptan alıntılarla yapılıyor” diyerek yanlışların ön-ceki kuşaktan bir sonrakine zincirleme aktarıldı-ğının altını çizer. Halen devam eden tartışmalarFuat Uzkınay’ın Türk sinemasının öncülerindenolduğu gerçeğini değiştirmiyor tabii. Peki, Türksinema tarihinin ilk filmini çeken kimdi? BurçakEvren’e göre sinemamızın öncüleri kimilerininBalkanlı ya da Yunan, kimilerinin ise Makedonyalı

saydığı, gerçekte Osmanlı tebaasından olan Yanakive Milton Manaki kardeşlerdi. Manakiler tarafındançekilen Despina Nine ve Yün Eğiren Kadınlarfilmi Osmanlı sınırları içerisinde ve yine Osmanlıtebaasından olan kardeşler tarafından çekilmişti.Belgelere rağmen Manaki kardeşlerin Türk sine-masının öncüleri olduğu gerçeği, gayrimüslimolmaları nedeniyle görmezden gelinmiştir. Neyazık ki çoğu zaman sinema tarihçilerinin deaynı tutum içerisinde oldukları anlaşılıyor. 16Mayıs 1974 tarihli Ortadoğu gazetesi Metin Erk-san’ın katıldığı bir panelde Türk sinema tarihiüzerine kitapların yanlış bilgi verdiğini, Manakikardeşlerin çektiği filmlerin Türk sineması dahilindesayılması gerektiğini söylediğini yazıyordu. TürkSinema Tarihi ve Türk Sinema Kronolojisi adlı ki-tapların yazarı Nijat Özön ise Metin Erksan’acevap olarak, “Ama bu filmleri Türkler çevirme-miştir” diyebiliyordu.

Kadınlar izliyorİlk sinemalar erkeklere mahsustu. Kadınlara iseözel matineler yapılıyordu. Daha sonra salonlarbir perde veya tahta paravanla ikiye bölünerekharemlik-selamlık uygulaması başlatıldı. AskeriMüze Sineması’nda aynı uygulama araya konulanparmaklıklarla yapıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarına

kadar devam eden bu ayrım İzmir’de yaşananbir olayla son bulacaktı. 1895 doğumlu sine-macı Cemil Filmer, İktisat Kongresi’ni toplamakiçin İzmir’e gelen Atatürk tarafından UşakizadeMuammer Bey’in köşküne çağrılır. Eğer izinverilirse Atatürk’ün Halide Edip Hanım’lacephe teftişleri sırasında çekilmiş filmleriniköşkün bahçesine kuracağı bir perdede gös-termek istediğini söyler. İsteği kabul görür.Aynı filmleri bu kez kendi işlettiği sinemadaizlemesi için Atatürk’ü davet eder. “AnkaraSineması İkiçeşmelik yokuşunun başında idi.O yokuş hıncahınç dolmuştu. Araba geldiğizaman bağrışmalar, alkışlar göklere yükseldi.Bir yandan kurbanlar kesiliyordu. Kadınlararabanın camlarına, gövdesine yapışıyor,

42 İLKBAHAR 2018

Ötekinin sesiTürkiye’de kad›n yönetmenlerle ilgili bir araflt›rma hemen hemen yok gibidir. Sanki kad›n hiç var olmam›flt›r ya da sinemada hat›r› say›l›r hiçbir ifl ortayakoyamam›flt›r. Peki, gerçekten böyle midir,kad›n›n ad› sinemada da yok mudur?

Ayşe TEOMAN

Alice Guy Blaché

Fabrikadan Çıkış

Page 43: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Atatürk’e coşkun gösteri yapıyorlardı. Öyle kiaraba yürüyemez hale geldi. Ancak ne gam! Halkite ite arabayı yokuşun başına çıkarmıştı. Öylebir coşku, öyle bir heyecan vardı ki, anlatmakimkansız. Kadın erkek Gazi’yi görmek için birbiriniiteliyor, gözyaşları, alkışlar, haykırmalar birbirinekarışıyordu. Daha sonra locaya gittik, eğilerekalt salondaki izleyicilere baktı. Hepsi erkekti.‘Niçin aralarında kadın yok?’ dedi. ‘Paşam, sadecesalı günleri yalnız kadınlara bir matine yapıyoruz.Başka gün yasak’ dedim. Yaverine dönüp, ‘Muzaffer,aşağıya in ve dışarıdaki kadınları içeri al’ dedi.Yaver gitti ve bir süre sonra sinemanın içi tıkabasa kadın doldu. Türkiye’de ilk defa olarak orada,Ankara Sineması’nda kadınlarla erkekler ve Atatürkbir arada film seyrettiler.”

Kadınlar oynuyorCumhuriyet öncesi filmlerde Müslüman Türk ka-dınının sahneye çıkması, filmlerde oynaması ya-

saktı. Film izlemenin bile günah sayıldığı döneminfilmlerinde gayrimüslim kadınlar rol alıyordu. Birkazaskerin kızı olan Kadriye, Amelia takma adıylasahneye çıkan ilk Türk kadınıydı. Her şeye rağmenbütün bu yasaklara, yasaklamalara karşı duranlarda vardı. Şaziye Moral ve Jale takma adıylasahneye çıkan Afife ‘Umumi ahlaka uygun davranışgöstermedikleri’ gerekçesiyle defalarca karakollukolmuşlardı. Özgürlüğe giden yol taşlıydı, dikenliydiama bu onları durdurmayacaktı. Nihayet Cum-huriyet’le birlikte Türk kadınının gizli saklı filmya da tiyatroda oynamasına gerek kalmayacak,erkek eliyle konan yasak yine erkek eliyle kaldırı-lacaktı. İstiklal Harbi sona ermişti. Atatürk’e göreharbin yaraları olabildiğince çabuk sarılmalı,halkın heyecanı ayakta tutulmalıydı. Bunun içinde romanlar, hikayeler, piyesler yazılmalı, filmlerçekilmeliydi. Bu niyetle Halide Edip Adıvar’a,“Senin o Ateşten Gömlek romanın var ya, işteonun filmi çekilmeli” demişti. Ve eklemişti: “Bufilmde mutlaka Türk kadını oynamalı!” Filmin re-jisörü Muhsin Ertuğrul hemen kadın oyuncuarayışlarına başlamıştı. Filmde Ayşe rolünü BediaMuvahhit oynayacaktı ama Kezban rolü ancakgazete ilanıyla bulunabilmişti. Onu da MünireEyüp takma adıyla müracaat eden Neyyire Neyiroynayacaktı. Fakat dönemin Opera-Sine dergi-sinden farklı bir bilgiyi bize Ali Özuyar ulaştırır.Ateşten Gömlek filminden bir yıl önce, yani1922’nin Haziranı’nda Esrarengiz Şark isimli birfilm İstanbul, Fransa ve Almanya’da gösterilecek,tahmin edilenin üzerinde beğeni alacaktı. Bufilmde o halde ilk Türk kadın sinema oyuncusuolarak kabul edebileceğimiz Nermin Hanım oy-nayacaktı. Biz erkeklerle birlikte film izleyebilmeve ardından filmlerde oynayabilme hakkını ancakazanmışken dünyada başka şeyler olmaktaydı.

Kadınlar yönetiyorAlice sinema diyarında Dünyanın ilk kadın yönetmeni Alice Guy Blachéilk filmini Fransa’da 1896’da, henüz 23 yaşındaykenyapar. Yirmi yıllık kariyeri boyunca binin üzerindefilm yazar, yönetir ya da yapımcılığını üstlenir.Hayatın her alanında olduğu gibi sinema alanındada görünebilmenin zorluğunu 1914 yılında yazdığıbir makalede şöyle ifade eder: “Hiç şüphesiz yüz-yıllardır erkeklerin yaptığı işleri kadınların yapmayabaşlaması ve bunda başarılı olması karşılarındakigüçlü önyargı yüzünden çok zor.” Bizde ise birkadının yönettiği filmle buluşabilmek için 1951yılına kadar beklemek gerekecekti.

Bataklı Damın Kızı Cahide Gerçek adı Cahide Serap. Doğum yeri Yemen.Cahide Sonku Türk sinemasının ilk kadın yönet-menidir. Daha küçük yaşlarda ailesiyle birlikteİstanbul’a gelir. Şehir Tiyatroları’nda figüran olarakişbaşı yaptığında 15 yaşındadır. Doğum tarihiyleilgili yanlış bilgiyi, “1919’luyum ben. Nüfusumda1916 olduğuna bakmayın, yaşımı büyüttümtiyatro kadrosunda memur olabilmek için” diyerekdüzeltir. 1933 yılında senaryosunu Mümtaz Osmantakma adıyla Nazım Hikmet’in yazdığı, yönet-menliğini o dönemin (tiyatrocular dönemi/1922-1939) sinemasının tek adamı diye anılan MuhsinErtuğrul’un yaptığı Söz Bir Allah Bir filmiyle sine-maya adım atar. 1935 yılında Selma Lagerlöf’ünbir öyküsünden uyarlanan ve senaryosunu yineNazım Hikmet’in yazdığı ilk köy filmi olarak tarihe

geçen Bataklı Damın Kızı Aysel filmiyle yıldızıiyice parlar. 1949 yılında Sırrı Talpar’la birlikteGüneş Film yapım şirketini kurarlar. Seyfi Havae-ri’nin yönettiği Fedakar Ana filminin yapımcılığınıSırrı Talpar’la birlikte üstlenir. Bundan bir yıl sonrada kendi yapım şirketi ‘Sonku Film’i kurar, 1956yılına kadar on filmin yapımcısı olur. Seyfi Havaeribir röportajda, “Muhsin Ertuğrul başrolde oynattığıkadınların başka yönetmenlerle çalışmasına izinvermezdi. Korkunçtu, haristi. Cahide Sonku’yuyapımcılığa sevk eden şey, Muhsin Bey’e olanhırsıdır” diye özetler bu yapımcılık hikayesini. Fe-dakar Ana filminin sadece yapımcılığını ve asis-tanlığını üstlenmesine rağmen filmin afişindeadı rejisör olarak yer alan ve “Filmde kimin adıyazılmışsa rejisör odur” diyen Cahide Sonku’ya10 bin liralık tazminat davası açar. 1951’de TalatArtemel ve Sami Ayanoğlu’yla birlikte Vatan veNamık Kemal filmini yönetir, filmin yapımcılığınıüstlenir, filmin senaryosunu da Talat Artemel veHayri Egeli’yle birlikte yazarlar. Yıldız dergisi onubu filmdeki rolü nedeniyle ‘en iyi kadın oyuncu’ilan eder. Yıllar sonra filmle ilgili Agah Özgüç’e,“Hiçbir zaman bu sahneleri ben, şu sahneleridiğer arkadaşım yaptı diyemem. Hep birlikte vemasa başında çalıştık. O gün kimin rolü ve işiazsa makinenin başına o geçti” diyecektir. Bufilm aynı zamanda Türk sinema tarihinin galasıyapılan ilk filmidir. Adalet Cimcoz Fitne Fücurtakma adıyla şöyle yazar: “Cahide Sonku paradançekinmemiş ve ilk filminin şerefine adam akıllıhovardalık etmiş. Dolayısıyla biz de hasretini çek-tiğimiz bir ilk gece havasını tatmak fırsatınıbulduk. Filmde rol alan bütün artistler oradaydı.Kadın sanatkarlar gece elbisesi giymişlerdi. Hepsigayet cici, gayet şıktılar. Fakat pek tabiidir ki Ca-hide’nin kabına varmak kimsenin haddi değil.”1953’te Orhon Arıburnu ve Sami Ayanoğlu ilebirlikte Beklenen Şarkı’yı yönetir, filmin yapımcı-lığını üstlenir. 1956’da, İlhan Arakon’un “CahideSonku Büyük Sır’da hem senarist, hem rejisörhem de prodüktör olarak bulunuyordu. Ve bu işide rahatlıkla, sanki elbise değiştirir gibi yapabili-yordu” diye aktardığı Büyük Sır filmini Orhon Arı-burnu ve Sami Ayanoğlu ortaklığında yönetir.Orhan Arıburnu Agah Özgüç’le yaptığı 6.11.1988tarihli konuşmasında, “Sonku, filmin sadece ya-pımcısı ve oyuncusudur. Ben ise yönetmeniyim.Afişlere yönetmen olarak kendi istediği için ismiyazılmıştır” der. Kadının her daim yok sayılmasınaya da yok saymaya meyilli olmasına sinema tarihialışkındır fakat bu kez Sami Ayanoğlu da yok sa-yılmıştır. 1958’de Sonku Film, içindeki tüm orijinalfilmlerle birlikte yanıp kül olur. Bu yangınla birliktetüm servetini kaybeden Cahide Sonku Yeşilçamınvefasızlığına, ikiyüzlülüğüne sırtını döner, kendiyoluna gider. Artık kendisini en iyi hissettiği yermeyhanelerdir. Öyle ki 1979’da SİYAD (SinemaYazarları Derneği) Türk Sineması Hizmet Ödülübir akşamüstü Beyoğlu’nda Körfez Meyhanesi’ndealacaktır. Aldığı ödül ölümünden (1981) yıllarsonra, 2003 yılında SİYAD ödül töreninde sahneyeçıkan Burçak Evren’in elindedir. Sinema tarihçisiEvren bu ödülü bir paket sigara karşılığında bit-pazarından almıştır. Cahide Sonku kitaplara ye-teneksizliği, eğitimsizliği ve alkolik oluşuyla yan-sımış, onunla ilgili söylenenler hep bedeni üze-rinden tanımlanmıştır. Bunların hiçbir önemi yok-tur. Yeşilçam, İlhan Arakon’un tabiriyle zaten ina-nılmaz bir dedikodu batağının içerisindedir. Amao, yaptıklarıyla yapımcılığın ve yönetmenliğinYeşilçam’ın erkeklerin tekelinde olmadığını ortaya

43İLKBAHAR 2018

Cahide Sonku

Zeki Müren ve Cahide Sonku Beklenen Şarkı'da.

Page 44: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

koyarken, şu sözleriyle de Yeşilçam’ın yaldızlarınıdöker: “Benden herkes bir şey alır. Ama benibenden alamazlar. Eğer bir suçlu aranıyorsa bubenim, Vah vah diye kimse ağıt yakmasın, kimsealınmasın, kimse Cahide’yi dert etmesin…”

Aydedeye GidiyoruzTürk sinemasının ikinci kadın yönetmeni NuranŞener. Doğum tarihi 1935, ölüm tarihi 1970. Kısaömrüne çok şey sığdırmış. Edebiyat Fakültesi Pe-dagoji Bölümü’nü ve Gazetecilik Enstitüsü’nü bi-tirmiş, Sorbonne Üniversitesi’nde doktorasınıyapmıştır. Özellikle çocuk eğitimi konusundayaptığı araştırmalarla tanınır. 1964'te yönetmenliğebaşlar. Üç film çeker, bu filmlerin senaryosu yinekendisine aittir. İlk filminde rüyasında uzayagiden bir çocuğun öyküsünü anlatır, senaryo birtiyatro oyunundan uyarlamadır. Aydedeye Gidi-yoruz isimli bu filmi Türk Ticaret Bankası adınaçeker. Tarık Dursun K. bu filmde Şener’in asistan-lığını yapar fakat çeşitli kaynaklarda bu filmibirlikte çektikleri yazar. 1965’te Suçlu Çocuklar’ıçeker. 4 Aralık 1965 tarihli Ses dergisinde bufilmle ilgili kaleme aldığı yazıda dönemin İstanbulMilli Eğitim Müdürü’nü, Kültür ve Sağlık Müdürü’nüfilmin tanıtım afişlerinde de yer alan büyüklerkadar çocuklara da mutlaka izlettirilmeli şeklindekitavsiyelerini eleştirir. Filmin büyükler için olduğunu,çocuklar içinse sadece çöküntü nedeni olduğunu,ibretlik sahnelerin çocuklar için tam tersi özendiriciolacağını yazar, filmi ve yönetmenini yerden yerevurur. Oysa film Yeşilçam’ın gündemine uygundüşmeyen, günümüzün de önemli bir sorunuolan sokak çocuklarını anlatmaktadır. Film, ya-pımcısı Ümit Utku’nun söylediğine göre kaybol-muştur. 2003 yılına kadar yer aldığı TRT arşivindende her nedense silinmiştir. 1966 yılında, aynı za-manda tiyatro oyunu olarak da kaleme aldığıOduncunun Çocukları isimli filmi çeker. Mesle-ğinden gelen duyarlılığı filmlerine de taşımış yö-netmenin vedası erken olur.

Feyturiye EsenTürk sinemasının üçüncü kadın yönetmeni, ya-pımcı, senarist Feyturiye Esen 1928’de İstanbul’dadünyaya gelir ama Semire Ruken Öztürk’le yaptığıgörüşmede, “İzmir’e gitmişim, oradan nüfusumuçıkartmışlar” der. 1950’de İstanbul ÜniversitesiEdebiyat Fakültesi’nden mezun olur. Sinemaylaiç içedir, yakın dostları sinema çevresindendir.İki kızından biri Hilal, dönemin çocuk oyuncula-rındandır. 1957’de kızının adını verdiği Hilal Film’ikurar. Beş filmin yapımcılığını üstlenir, bunlardanbirini, 1965'te kızı Hilal ile Ahmet Mekin'in başroldeoynadığı Canım Benim adlı filmi yönetir. Bu filmyerli Lolita iddiasıyla acımasızca eleştirilir. Yönet-men, başka bir film yönetmediği, hiçbir şey bil-meden bu filmi çektiği için yerden yere vurulur,filmi de ciddiye alınmadığı için ona yönetmenlikimgesi yakıştırılmaz. Erkeklerin tekelindeki Yeşil-çam’da tutunabilmek zordur. Hem ekonomik ne-denlerle hem de o dönemde sinema dünyasınaküçük yaşta giren kızını korumak amacıyla sine-madan çekildiğini söyler. İlk kez Uçan Süpürge'ninyapımcılığında, metinleri Ruken Öztürk ve SabriBüyükdüvenci tarafından yazılan, Nuran Bayer'inyönettiği Ötekinin Sesi: Yeşilçam'ın GörünmeyenKadınları adlı belgeselde gündeme gelen FeyturiyeEsen 2004 yılında, iki kızıyla yaşamının son yıllarınıgeçirdiği Milas'ta yaşama veda eder.

En üretkeni, en uzun soluklusuTürk sinemasının dördüncü kadın yönetmeniBilge Olgaç 1940 yılında Kırklareli’nde doğar.Daha küçük yaşlarda başlayan kitap okuma alış-kanlığı ona yazma yetisini kazandırmıştır. Eğitiminibıraksa da kalemini hiç bırakmaz. Bu ona önceMemduh Ün’ün, ve Halit Refiğ’in asistanlığınıyapma fırsatını verir. Elindeki kalemle, yazdığısenaryolarla erkeklerin egemenliğindeki Yeşil-çam’ın kapısını aralamıştır. 1965’te ilk filmi Üçünüzüde Mıhlarım’ı çeker. 1965-1975 yılları arasındaçoğu avantür, maço, erkek kahramanların öneçıktığı erkek filmleri çeker. Bununla ilgili, “Bizişimizi yapıyorduk. Sinemanın sanat olması diyebir fikrimiz hiç yoktu. Sinema o zaman sadecebizim ekmek kapımızdı. Onun için de filmlerdekikadınları, erkekleri filan düşünmezdik. Avantürfilmde elbetteki kadın soyunacaktır. Hiçbir zamanben niye bu kadını soyuyorum diye düşünmedim.Filmin gereği neyse onu yaptık” der. Kadınınkadın kimliğiyle tutunabilmesinin yolu ne acıdırki onlar gibi olmaktır. Varoluş mücadelesini şusözlerle ifade eder: “Ben kadın olduğumu unut-maya ve onlara da unutturmaya çalıştım. Onlaraayak uydurmaya çalıştım. Benim yanımda döv-üştüler, küfürleştiler, her şeyi yapma özgürlüğükazandılar. Bu gerçekten önemliydi ve sonundabeni kendilerinden biri olarak gördüler.” 1975’te,senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı Bir GünMutlaka filmiyle ara verir. Burçak Evren filmdekiuzun monologları, Yeşilçam’ın beylik kalıplarındanvazgeçilmemesini, siyasal akıştan kopuk olarakyanlış biçimlerde verilmesini eleştirse de belgeselniteliğe sahip olan bu filmin siyasal sinemanınilk örneği olduğunu söyleyerek hakkını teslimeder. Avantür filmlerle başladığı yönetmenliğe1975-1984 yılları arasında ara verir. Erotik filmlerinçekildiği bu dönemde reklam filmleri ve fotoro-manlar çeker. 1984’te Kaşık Düşmanı ile sinemayageri döner. İlk üretimlerinden farklı olarak top-lumsal odaklı, siyasi, kadına yönelik şiddeti eleş-tiren, feodal düzeni ve ataerkilliği sorgulayanfilmleriyle sayısız ödülü hak eder. 1994’te, yeniçekeceği ‘Ölüme Doğru’ adlı filmin avansıylaTaksim civarında kiraladığı evinde yanarak öldüğügüne kadar film çekmeye devam eder. Bize ondankalansa otuz yedi filmdir.

Çöl çiçeğiTiyatro-sinema oyuncusu, yapımcı, senarist veyönetmen olan Lale Oraloğlu 1924’te İzmir’dedoğar. Dame de Sion, Şişli Terakki, Saint Pulcherie,Nişantaşı Ortaokulu ve Alman Lisesi’nde oku-duktan sonra İngiliz Filolojisi’nden mezun olur.

1951’de Muhsin Ertuğrul’un Küçük Sahne’sindeprofesyonel olarak çalışmaya başlar, Ardındanbir süre gazetecilik yapar. “Orada sinemayı öğ-rendim” dediği Fransa’da Marcel Carné’nin birfilminde asistanlık yapar. Cahide Sonku’nun ya-pımcılığından beş yıl sonra, 1954’te kızının adınıverdiği Alev Film’i kurar. Yönetmenliğe Bir KadınTuzağı filmiyle 1971’de başlar. 1971-1972 yıllarındadört filme yapımcı, senarist ve yönetmen olarakimzasını atar. Filmde küçüklüğünden bu yana ti-yatro sahnelerinde olan kızı Alev’le birlikte oynar.Yeşilçam’ın erkeksi dünyasında çoğu kadın içintek çıkış yolu ana-kız dayanışmasıdır. Bunu şusözlerle ifade eder: “Yedi yaşından beri Alev’lehep dayanışırız. Oyunlarını ben seçer, rejisini deben yapardım.”

Reşat Nuri ona hak ettiği değerin verilmediğinisöyler. Bunu Alev Oraloğlu yıllar sonra bir belge-selde şöyle anlatır: “Daha yeni başlamıştım, tümenerjimle, başarı kazanacağımdan emin falan.Benim Çalıkuşu’nu oynamamı çok isterdi. Bir günbana, ‘Çok kuvvetli bir kaynaksın, fışkırıyorsun.Ama ne yazık ki çölde fışkırıyorsun’ dedi. Böyle,içim biraz burkuldu ama ‘Yok canım ileride böyleolmayacak’ dedim ama bir yerde de öyle oldugaliba…” Kadın yönetmen neden az sorusunaverdiği yanıt, “ Yapımcılar erkek. Kadına da gü-venmiyorlar” olur. Sinema deneyimi için, “Bütünfilmlerim para bakımından başarısız oldu. Ondansonra da pes dedim. Kazanmak ne demek, korkunçborca girdim. Tiyatroyla sonra ödedim” der. Ye-şilçam’ın tutunamayan kadınlarından biri olançöl çiçeği 15 Ocak 2007’de aramızdan ayrılır.

Avantür KraliçesiBirsen Kaya 1943 yılında İstanbul’da doğar. Ede-biyata, sinemaya merakı küçük yaşlarda başlar.1963 yılında Artist dergisi için setlerde röportajlaryapan bir muhabirken çok sayıda yönetmeninasistanlığını yapar, senaryolar yazar. 1970-1975yılları arasında senaryolarını da yazdığı on beşfilm yönetir. İki filminin çekim aşamalarıyla ilgilihaberleri dönemin gazete ve dergilerinde yeralır ama hiçbir kaynakta bu filmlerin adı geçmez.

44 İLKBAHAR 2018

Nuran Ş

Canım Benim

Bilge Olgaç

AhmetMekin

Hilal Esen

Page 45: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Sette ekibini, “Bir kadın olarak beni görmeye-ceksiniz, karşınızda film çeken bir rejisör olarakgöreceksiniz. Sözümden çıkmayacaksanız, güzel,düzenli çalışacaksak hep birlikte çalışalım” diyeuyarır. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam FilmMerkezi’nin Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi’ndeyer alan belgeselde, “Yeşilçam bitmeseydi rejisörlükyapmaya devam ederdim” der. 1977 yılında bı-rakmak zorunda kaldığı Yeşilçam’dan emekli bileedilmediği gibi, sağlık problemleriyle de boğuş-mak zorunda kalır. Semire Ruken Öztürk’e bir te-lefon görüşmesinde, “Benimle birlikte giren herkesemekli oldu, bir beni yapmadılar” der. AvantürKraliçesi lakaplı yönetmen Birsen Kaya eşi İsmailZarel ile birlikte Adana’da çok zor koşullarda ya-şamaktadır.

Ayten Ürkmez Kuyululu1930’da İstanbul’da kendi deyimiyle sinemanıniçine doğar. 16 yaşında Babıali’yi keşfeder, der-gilerde gazetelerde muhabirlik yapar. Tiyatro ve

opera eğitimi almaya başlar ama maddi sıkıntılaryüzünden tamamlayamaz. 1952’de Ankara Rad-yosu’na girer. Radyo oyunları yazar, çevirir, ses-lendirir. ‘Arkası Yarın’ severler adını ya da sesinimutlaka duymuşlardır. 1960’larda Devlet Tiyat-rosu’nun başarılı bir oyuncusudur. 1961’de KüçükDünya isimli filmin senaryosunu yazar, fakat filmkısa süre sonra yanar. Filmlerde oynayan, kısafilmler çeken, radyo için oyunlar yazan, yönetenKuyululu 1964’te İsveç’e gider. Türkiye’de bir dö-nem Devlet Opera ve Balesi’nde edindiği deneyimsayesinde İsveç Kraliyet Opera Korosu’nda çalış-maya başlar. 1968’de kendi yazdığı Ateş Dansıisimli filmin senaryosuna Türkiye’de yapımcı veyönetmen arar. Ama senaryosunun Türk halkıtarafından anlaşılamayacağı gerekçesiyle amaaslında kadın olduğu için hep reddedilir. 1970’teDışarıdakiler adlı filmini yazar, yönetir. Filmi ta-mamlaması bir yılını alır. Film İskandinav ülkele-rinde çok beğenilir. Dönemin gazeteleri ondan“Müthiş Türk kadını! Yazıyor, yönetiyor, oynuyor.Bizlere yabancı olan, oysa Avrupa ve Avustralya’nınadından sık sık söz ettiği bir sanatçı” şeklindebahseder. Ertesi yıl ailesiyle Stockholm’den Avus-tralya’ya göç eder. Burada da film çalışmalarınadevam etmek ister, Film Komisyonu'na başvurur.Kadından da yönetmen mi olurmuş tepkisiylekarşılaşır. Şaşırır, “Ben bu sözü daha önce de duy-muştum” der, ama yılmaz. Göçmen sinemasınıntanınmış yönetmeni Kuyululu, Bir Avuç Toz, AltınKafes ve Suçlu mu Piyon mu filmlerini yapar vesinemadan çekilir.

SultanTürkan Şoray 28 Haziran 1945’te İstanbul’dadoğar. Ortaokulun son sınıfına kadar kafasındaartistlik hariç pek çok meslek vardır gelecekteyapmayı düşündüğü. Komşusu Emel Yıldız Türkerİnanoğlu’nun Köyde Bir Kız Sevdim filmindeoyuncudur. Bir gün onu izlemeye sete gittiğindeyönetmen tarafından fark edilir. Oyuncu olarakYeşilçam’ın kapısından girer. On iki yılda yüzaltmış filmde rol alır. Yeşilçam’da alışılagelen ana-kız dayanışması burada da karşımıza çıkar. Annesionun koşulsuz destekçisidir. Bunca yıllık emekve deneyimden sonra 1972’de kendi hayat hikayesiolan Dönüş’ü çekmeye karar verir. Bu kararı yö-netmenlerin aşırı tepkisine yol açar, eleştirilir.Eleştirenlerin içinde hemcinsi Bilge Olgaç davardır. Film ekibi de onlardan farksız değildir.“Beraber çalıştığımız arkadaşların çoğu yaptığımızişe hafif dudak büküyor, alay edercesine gülü-yordu. Önce sabrettim. Huzursuz bir şekilde ça-lışmalarımız devam etti. Ama bir yere kadar.Baktım bu şekilde iş yürümeyecek, Bir gün hepsinibir araya topladım. Hatırladığım kadarıyla şöylekonuştum: ‘Beyler, ben bir kadınım. Erkek olsaydımsize söyleyeceğim kelimeleri çok iyi biliyorsunuz.Paydos!’...” Dönüş ilk ve son rejisörlük denememolacak der ama ondan sonra sırasıyla; Azap (1973),Bodrum Hakimi(1976), Yılanı Öldürseler (1981)ve Uzaklarda Arama (2015) filmlerini yönetir. Si-nemada yaşanan kriz, dişe dokunur senaryobulma zorluğu gibi nedenlerle bir daha film çek-mez. Geçtiğimiz yıl Kadın İletişim ve AraştırmaDerneği Uçan Süpürge’nin sinemada kadın yö-netmen ve yapımcıları buluşturduğu etkinliğindesinemadaki duruşunu şu sözlerle ifade eder: “Ka-mera arkasında kadın, kendi farklı estetiğiyle,alışılmış dünya görüşleri dışında kadın bakışaçısını yansıtarak sinemaya farklı bir yön verebiliyor.

Bu sadece kadın olmakla değil, farklı itirazları ol-makla ilgili bir şey. Kadınların her türlü baskı veegemenliğe karşı duran tavrı estetiğe de yansıdığızaman sinema bambaşka bir boyuta geçebilir.”Türkan Şoray’ın da dediği gibi, kadın isterse si-nemada mucizeler yaratabilir.

Adalı ve SezerSinemaya gerçek anlamda emeği geçmiş ikikadını da anmadan geçmek olmaz. Handan Adalı,Yeşilçam’da Cahide Sonku’dan sonra ikinci kadınyapımcıdır. 1922 doğumlu, tiyatro kökenli Ada-lı1947’de sinemaya geçiş yapar. 1951’de AdalıFilm’i kurar. Gönlünde yatan asıl meslek avukatlıkolsa da altmışın üstünde filmde rol alır, yapımcılıkve yönetmen yardımcılığı yapar. 1993’te hayatagözlerini yumar. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz1929 İstanbul doğumlu Sezer Sezin’in asıl adıMesrure’dir. O da tiyatrodan gelmedir. sinemamızınŞoför Nebahat’i Sezer Sezin, kendisini Yeşilçam’agüçlü kadın rolleriyle kabul ettirebilmiştir.

Filmlerde kadın 1980’li yıllara kadar yapılan filmler erkek odaklıdır.Kadın vardır ama yoktur. Başrolde bile olsa erkeğinyanındaki kadın rolleridir ona biçilen. Kadın fe-dakardır, çilekeştir, evinin kadını, çocuklarınınanasıdır. Bütün bunları kabullenirse kadının adıvardır. Yoksa, vururlar kahpeye. Var olabilmeside yok olabilmesi de ancak bir erkeğe bağlıdır.Aynı zamanda, tabiatın ancak kocaya bahşettiği(!) en büyük kıymetini korumakla mükelleftir,Gerçi koruyamasa da onun adına bu işi yapabi-lecek bekçileri her daim bulunur. Namuslu anneolamayan kadın iffetsiz kötü kadındır, cadıdır,büyücüdür, fettandır, yuva yıkandır. Eksik etek,düşmüşlük, düşkünlük, bataklık gibi imgeler odönemin filmlerinde kadınla birlikte anılır. Kabulgörmeleri bazen erkekleşmelerine bağlıdır; erkekgibi kadın, Erkek Fatma vb. yakıştırmalar kadıniçindir. Yeşilçam’da, kurallarını erkeklerin koyduğubu oyunda kadın kendine biçilen rolü oynar.Filmlerde dayatılan bu iffetli kadın modeli aslındatoplumun kadına biçtiği rolün yansımasıdır.1970’li yıllar televizyonun hızla hayatımıza girdiği,Yeşilçam’ın utanç filmlerinin üretildiği yıllar. Budönemin filmlerinde kadın nesnedir, alabildiğinemetalaştırılmıştır. 1980’ler darbe yılları. Sanatınve sanatçının suçlu ilan edildiği, kitapların, filmlerinyakılıp yasaklandığı yıllar. Olumsuz şartlara rağmenbu yıllar kadın sorunlarının gündeme geldiği,kadın hareketinin ses getirdiği yıllar. Dolayısıylakadın karakterlerin odağa alındığı, kadın filmlerininyapılmaya başlandığı yıllar.

Film yapan kadınlar 1980 sonrasında kadın yönetmenlerin sayısındaartış olur, kadın öyküleri anlatan filmler çekilmeyebaşlanır. Ekonomik nedenlerle film yapmaya araverse de hiçbir zaman sinemadan kopamayaca-ğını söyleyen Nisan Akman’ı ve kadın yönetmenolmanın bir farkının da olması gerektiğini söyleyenMahinur Ergun’u bu dönemde tanırız. 1990’dansonra tanışacağımız isimler ise Füruzan ve GülsünKaramustafa, Canan Gerede, Tomris Giritlioğlu,Işıl Özgentürk, Biket İlhan, Seçkin Yaşar, Handanİpekçi, Canan Evcimen Obay, Fide Motan, YeşimUstaoğlu, Sunar Kural Aytuna, Jülide Övür veNecef Uğurlu’dur. Bu isimlerin çoğu TRT desteğiyle

45İLKBAHAR 2018

Şener-Suçlu Çocuklar

Page 46: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

yine TRT’ye işler yapar. Ancak TRT’nin desteklediğihiçbir kadın yönetmenin filmi gösterim şansıbulamaz. Çünkü verilen destek kısıtlıdır. Bu dö-nemde bir film, hikayesinin ve anlatımının yanısıra müziğiyle de hafızalarımıza kazınır: Handanİpekçi’nin, “1998’de Susurluk kazası olmuş, toplumdibe vurmuş, bir yandan Güneydoğu’daki çatış-malar, öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin 75.yıldönümü görkemli bir şekilde kutlanıyor. Yaniçok büyük çelişkiler iç içe yaşanıyor. Sanki buöykü böyle birdenbire bir ay içinde çıkıverdi”dediği bir dönemin yasaklısı Büyük Adam KüçükAşk filmi. İpekçi’nin kadın yönetmenlerle ortaklaşafilm yapma projesiyse başlamadan biter. Ortakfilmler yapabilmek için ortak cinsiyetlerin değilortak dünyaların da oluşması gereklidir çünkü.Işıl Özgentürk ise bu projenin para bulamadıklarıiçin yapılamadığını söyler. Seni Seviyorum Rosafilminden tanıdığımız yönetmen, para meselesininkadın yönetmenlerin en büyük sorunu olduğunuşu sözlerle ifade eder: “Para ilişkileri sert ilişkilerdir.İktidar duygusuyla ilgili bir ilişidir ve kadın du-yarlılığı demeyelim de ona kadın beyninin işlemeşeklinden ve edindiği etik ya da geleneksel me-selelerden ötürü çok yıpranır kadınlar para top-larken.” Sarı Tebessüm ve Sevgilim İstanbul film-lerinin yönetmeni Seçkin Yaşar’ın görüşü iseparayı yönetmenin değil yapımcının bulmasıgerektiği, aksi takdirde yaratıcılığa güç kalma-yacağı yönündedir.

Kadın yönetmen mi yoksasadece yönetmen mi?Türk sinemasında film yapan kadınların çoğu si-nemada kadın kimlikleriyle bulunmadıklarını, sa-dece yönetmen olduklarını dile getirmiştir. Benimburada kadın yönetmen tamlamasını kullan-mamdaki amacım cinsiyet ayrımını ortaya koymakdeğil, pozitif ayrımcılık beklentisi hiç değil. Erildilin her yerde egemen olduğu toplumda kadının,kadına ait olanın üstüne basa basa belirtilmesizorunluluk gibi.

Kadın yönetmen niye az?1999’da Kayıkçı, 2000’de Hayatımın Tek Yolculuğu,2005’te Ayın Karanlık Yüzü, 2007’de Mavi GözlüDev, 2013’te Yarım Kalan Mucize filmlerini çekenİzmirli kadın yönetmen Biket İlhan, kadın yönet-menlerin neden az olduğu sorusuna şöyle yanıtverir: “Nedeni biraz da kendimizde aramalı. Çünkükendimden örnek vereyim; şimdi ben evimle il-gilenmeyi seviyorum, kızımla ilgilenmeyi sevi-yorum. Onlara vakit ayıracağım. Bu da sinemakadar önemli bir şey benim hayatımda. Bu birkadın olmanın dezavantajı diye de bakmıyorum,benim seçimim diye bakıyorum. Bu, güzel veönemli bir şey benim için. Bunları da kaçırmakistemiyorum hayatımın içinde. Zaten zor parabuluyorsun. Hepsini bir araya getirmek zamanalıyor. Bu nedenle de az film yapılıyor. Ama benimdurumumda olmayan, belki daha farklı, film yap-maya hayatı daha uygun kadın yönetmenler devardır.” Bu görüşte olan başka kadın yö-netmenler olsa da Necef Uğurlu anne-liğin çalışma yaşamını çok olumlu etki-lediğinden, asıl çocuktan sonra mücadelegücünün arttığından bahseder, “Bazenbana ticari açıdan zarar verecek öfkelimücadelelerim olur, bunu anlamazlar,çocuktur bunun nedeni, çünkü bir an-

nenin çocuğu için yapmayacağı şey yoktur” der.İz, Güneşe Yolculuk, Bulutları Beklerken, Pando-ra’nın Kutusu, Araf ve Tereddüt filmlerinin yö-netmeni Yeşim Ustaoğlu’nun ise kadın yönetmenolmanın avantajını ya da dezavantajını yaşayıpyaşamadığı sorusuna yanıtı nettir: “Hayır, sanatçısanatçıdır!”

2000’ler…Berrin Dağçınar, Ela Alyamaç, Selma Köksal Çekiç,Yeşim Sezgin, İlksen Başarır, Selda Çiçek, CeydaAslı Kılıçkıran, Aslı Özge, Pelin Esmer, HandanÖztürk ve Yasemin Alkaya, Çiğdem Sezgin, AysimTürkmen, Dilek Çolak, Burçak Üzen, Elif Refiğ,Çiğdem Vitrinel, Çağıl Nurhak Aydoğdu, Esra Say-dam, Nisan Dağ. Çoğunun adını yeni duyuyorolsak da hepsi sinema adına yüzümüzü güldürençalışmalara imza atmış. Neden rahatsızsa onunfilmini yaptığını söyleyen İlksen Başarır’ın Karan-lıktakiler’le Atlıkarınca’sını, Tony Gatlif'in Djam'ınınortak yapımcısı Suzan Güverte'nin yine yapımcı-lığını üstlendiği Enkaz, Blue ve Ayakkabı filmlerini,Pelin Esmer’in bütün filmlerini bulup izleyin derim.

İlkler UnutulmazGeçtiğimiz ay İzmir sinema adına umut veren biretkinliğe ev sahipliği yaptı: İlkler Unutulmaz...Konak Belediyesi ve DESEM (Dokuz Eylül SürekliEğitim Merkezi) ilk filmlerini çeken kadın yönet-menleri ağırladı. Bu sayede filmlerini izleme vesonrasında onlarla söyleşme olanağı bulduk. Et-kinliğin mimarı Gülten Taranç 1990 İzmir doğumlu.Türkiye’nin en genç yönetmeni, kuşağının engenç temsilcisi. “Bu organizasyonu yapıyorumama sürçülisan etmekten de bir o kadar korku-yorum” diyecek kadar alçakgönüllü, samimi, içten.Gerçekte neyse bize gösterdiği yüzü de o. İçiniyüzüne yansıtıyor, öyle ki Meksika’da ona ‘trans-paran surat’ yakıştırması yapılmış. Biz onu Yağ-murlarda Yıkansam filmiyle tanıdık ama onun si-nemaya giriş hikayesi daha eskiye, biraz da Mek-sika’ya dayanıyor. Dans ve dil eğitimi için gittiğiMeksika’da bir yıl kalıyor, oradaki kadınlarla bu-radaki kadınları kıyaslamaya yönelik bir bakış açı-sına sahip oluyor. Aramızdaki kültür farkını, birtaraftan da benzer yanlarımızı gözlemliyor. Dön-dükten sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nde sinemaokumaya başlıyor. Hikayesine kulak verelim: “Yap-tığım kısa filmlerde hep kadın sorunlarını işledim.İlk önce fark edilmeyen kadınları anlattım, sonrakadın cinayetleriyle ilgili bir kısa film yaptım,daha sonra obeziteyle, domestik kadın problem-leriyle ilgili filmler, en son işçi kadınlarla ilgili birkısa film çektim. Mezun olduktan sonra sinemaalanında çalışmalar yapmak üzere gittiğim İstan-bul’da da çeşitli sıkıntılara, diskriminasyonlarauğradım. Sonrasında kadın cinayetleriyle ilgili birhikaye anlatmaya karar verdim. Çünkü yüksek li-sansım hem aile içi şiddetle, kadının Türkiye si-nemasında temsiliyle ilgiliydi hem de bu konuyugerçekten dert edinen bir tarafım vardı. Şanslıbir ailede büyüdüm, annem ve babam akade-

misyen. Sanatçılar aynı zamanda; babam sinemacı,annem müzikolog. Ama bu ülkenin Doğu’sundaya da bizim bir mahalle aşağımızda farklı hikayeleryaşanabiliyor. Sanırım biraz empati ve duyarlılıkgerekiyor bu işi yapabilmek için. Sadece benmerkezli bir iş değil sinema. İnsanlara kameranızıçevirmeniz gerekiyor, kendi iç dünyanıza kame-

ranızı çevirmeniz gerekiyor. Tamam, aile içibir şiddet yaşamadım ama çevremden psi-kolojik şiddet yaşadım. Yıllarca kilolu olduğumiçin bir şiddete uğradım. İş mobinge kadargidince, bunu şiirsel bir anlatımla YağmurlardaYıkansam’da işledim. Bütün bunların hepsibeni kadın yönetmen yaptı. Ben kendime

46 İLKBAHAR 2018

Page 47: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

47İLKBAHAR 2018

kadın yönetmen demesem bile kadın temalarınıbunca yıldır işlediğim için bu şekilde lanse edildim.İlk üç kısa filmime kadar feminist olduğumu bilebilmiyordum. Yağmurlarda Yıkansam’ı çekenekadar feminist kuram okumadım. Okuduğumda,hayata ne kadar oradan baktığımı gördüm. Amasorsanız bana Türkiye’deki feministlerden misin,

hayır. Bu ülkede yirmi dört çeşit feminist var. Hiç-birine uymayan bir bakış açım var. İş buralarakadar geldi ki hep beraber örgütlenerek bir kadınyönetmenler haftası oluşturduk. Neden bunuyaptık, hem mesleki açıdan hem kadınlar açısındanhem de İzmir açısından iyi bir şey olacağınainandık. Konak Belediyesi&DESEM desteğiyle as-

lında bir uluslararası film festivalinin altyapısınıoluşturduk, bir anlamda provasını yaptık. Günü-müzde on yönetmenden sadece birinin kadınolduğunu düşünürsek, kadın sinemasına dairönemli bir çaba bu.”

Onun FilmiFestival Su Baloğlu ve Merve Bozcu’nun ortaklaşayaptıkları bir belgeselle açıldı. Merve ve Su üni-versitede master yaptıkları dönemde tanışırlar.Kadın yönetmenlerle ilgili her gelişmeyi takipederler, verdikleri röportajları, filmleri izlerler.Filmlerin yapım aşamasında karşılaşılan zorluklar,setin nasıl yönetildiği, yönetmen olunduktansonra o gücün nasıl kullanıldığı soruları önemlidironlar için. Belgeselin çıkış noktasını da bu sorularoluşturur. “Biz bir film yapmaya kalksak ve konusuda bu olsa nasıl olur, biz kendi dilimizi nasıl oluş-tururuz acaba?” diyerek işe koyulurlar. On beşyönetmenle birebir görüşerek yaptıkları belge-selde yer alan isimler: Nisan Akman, İlksen Başarır,Zeynep Dadak, Nisan Dağ, Esra Saydam, BingölElmas, Canan Evcimen, Tomris Giritlioğlu, Biketİlhan, Leyla Özalp, Işıl Özgentürk, Türkan Şoray,Yeşim Ustaoğlu, Çiğdem Vitrinel ve Sevinç Baloğlu.

Çoğu kadın yönetmenin yaşadığı sıkıntıları onlarda çekmiş miydi, genç olmak onlar için avantajmıydı? Merve Bozcu’nun katılamadığı etkinlikteSu Baloğlu’yla söyleştik:

“Kadın olmanın üzerinden giden bir zorluk ya-şamadık ama bütçe kısmında epeyce zorlandık.Kültür Bakanlığı’ndan aldığımız fonla 2015’in Ma-yıs’ında belgeselin yapımına başladık, 2017’ninAğustos’unda da bitirdik. Fon kısıtlıydı ve onunereye kanalize edeceğimizi bilemiyorduk. Eki-bimizi gönüllük esasına dayalı seçtik. Bütün parayıekipmana ve kurguya yatırdık. Elimizdeki parayıikiye üçe katlayan bir bütçeyle bitirdik filmi. Yö-netmenlerin bazılarına ulaşma konusunda ak-saklıklar oldu.”

Genç olmanın dezavantajını şu sözlerle anlatıyorBaloğlu: “Tecrübe eksikliğinin getirdiği bir zorlukvar. Çünkü neticede elinizde gösterebileceğinizbir referansınız yok. Birinci filminizi yapıyorsunuz.O zaman da insanlar yaptığınız işle ilgili çokemin olamayabiliyorlar. Sizin yeterince yetkinolduğunuza, işin kaliteli olabileceğine inanma-yabiliyorlar. Jenerasyonlar üzerinden bir çalışmayaptık. Öncelikle kendi yaşımıza yakın yönet-menlerle konuşmak bizim için önemliydi. Eskijenerasyondan diğer isimler de kendilerini bualanda kanıtlamış yönetmenlerdi.” Onların film-lerinin ve çıkarmayı düşündükleri kitabın takip-çisiyim. Bu belgesele bir yerlerde denk gelirseniz,lütfen es geçmeyiniz...

Cinsiyetsiz olarakün yapmak istiyorum

Çiğdem Sezgin’in Kasap Havası etkinliğin dikkatçeken filmiydi. Filmin gösteriminin ardından yapılansöyleşide yönetmene yönelttiğim kadın yönetmenolarak anılmak sizi rahatsız ediyor mu, cinsiyetinaltının çizilmesi anlamlı mıdır sorumu, “Ben bufilmi masaya cinsiyetimi koymadan yaptım. Kadınyönetmenlerin kendi aralarında yardımlaşması,birbirlerine destek olması anlamında kadın yö-netmen olmak iyi bir şey. Kadın yönetmen olarakanılmak, benim gibi bazı yönetmen arkadaşlarımın

da çok hoşuna gitmiyor. Feminist değilim, sadecekadın filmleri yapmak istemiyorum, çünkü bu be-raberinde şunu da getiriyor. İçinde bulunduğumbirtakım festival ortamlarından kaynaklı söylüyo-rum, erkeklerden nefret eden bir sinemacı tayfasıvar. Orada da olmak istemiyorum. Ben çünkü er-keklerden hoşlanırım (gülüşmeler), dolayısıylaince bir çizgi. Nasıl erkek yönetmenler denilmiyorsa,bize de kadın yönetmen denilmesin. Bu filmdede, bundan sonraki filmlerimde de cinsiyetsizolarak ün yapmak istiyorum. Geçmiş dönemlerdekadının sinemada var olabilmesi evet zormuş.Ama şimdi böyle bir şey bizim dönemimizde yokdiye düşünüyorum. En azından kendi adıma yok.Yirmi yılı aşkın bir süredir yardımcı yönetmen veasistan olarak bu sektördeyim. Ekstra bir zorluklakarşılaşmadım, zaten yaşıyor olduğum sıkıntılarlayeniden karşılaştım. Dolayısıyla bu sıkıntılar başımageldiğinde ya da karşılaştığımda kadın olduğumiçin bunları yaşamış olmadım. Ama belki gençkadın yönetmenler bunun sıkıntısını çekiyor ola-bilirler” şeklinde yanıtladı.

Kadının sinemada görünür olma mücadelesi hiçde kolay olmamış ama yönetmenlik serüvenindeepeyce yol alınmış gibi. Uluslararası bir kadınfilmleri festivalinin tohumları İzmir’de atıldı.Dilerim uzun soluklu olur. Sahip olunana dörtelle sarılmak gerek.

Kaynakça:Öztürk, Semire, Sinemanın Dişil Yüzü: Türkiye’de KadınYönetmenler, Om Yayınevi, İstanbul, 2004.

Evren, Burçak, Türk Sinemasının 100 Yılı, Kültür veTurizm Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2014.

Özgüç, Agah, Başlangıcından Bugüne Türk Sinema-sında İlkler, Yılmaz Yayınları, İstanbul, 1990.

Filmer, Cemil, Hatıralar-Türk Sinemasında 65 Yıl, EmekMatbaacılık ve İlancılık, İstanbul, 1984.

Özuyar, Ali, Sinemanın Osmanlıca Serüveni, CantekinMatbaası, Ankara, 2008.

Özgüç, Agah, Peçete Kağıdındaki Anılar, +1 Kitap, İs-tanbul, 2007.

Bayer, Seyhan, Nuran, Ötekinin Sesi: Yeşilçamın Gö-rünmeyen Kadınları, Belgesel, 2001.

Uçan Süpürge1998 yılında sinemada kadın emeğinigörünür kılmak amacıyla uluslararasıkadın filmleri festivali düzenlemeyebaşlayan Uçan Süpürge Kadın İletişimve Araştırma Derneği, film gösterim-lerinin yanı sıra sergiler, paneller, imzagünleri ve söyleşilere de yer veriyor.

Filmmor2001 yılında kurulan Filmmor, kadın-ların sinema yoluyla kendilerini ifadeedebilmelerine, gitgide daralan yaşamalanlarını genişletebilmelerine, böyle-likle daha çok görünür olabilmelerineolanak sağlamak amacıyla festivallerdüzenlemeye devam ediyor.

Page 48: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

1954 yılında İzmir Belediyesi tarafındanKültürpark’ta palmiyeler arasında bir ga-zino inşa edildi, aynı yıl Ağustos başında

ihaleye çıkarıldı. O dönemde yine Kültürpark’takiGöl ve Konak’taki Deniz gazinolarıyla, Alsan-cak’taki Blue Room’un işletmecisi Remzi Yağ-mur’a 17 bin 200 liraya ihale edildi. İnşaatıyüksek mimarlar Vakur Kember ve Ezel Musul-lugil tarafından gerçekleştirilen gazino, Fuarınaçılış günü faaliyete geçti. Adı Kübana olarakkondu.1 Açılış İlham Gencer ve Arkadaşları ileyapıldı. İlanda “Palmiyeler altında yeni yapılanKübana restoran ve pavyonu” ibaresi yer alı-yordu. 28 Ağustos 1954 günü saat 16.00’da iseburada, Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda temsillerveren Devlet Tiyatrosu ve Operası sanatçılarışerefine belediye başkanı Dr. Selahattin Akçiçektarafından bir çay ziyafeti verildi.

1955 yılında gazetelerdeki ilanlara baktığımızda,mekanın önce Fuar Göl Gazinosu idaresinde iş-letildiğini ve adının da Cubana olarak yazıldığınıgörürüz. Ama daha sonra işletme, Fuar’daki GolfKulübü’nü de işleten Zahid Örel’e geçti. 3 Ey-lül’den itibaren İspanyol rumba, samba ve tangoatraksiyon orkestrası Lincolen burada sahnealdı. Bunun yanı sıra “Amerikan caz kralı şantörve şantözü”nün de programda yer aldığını aynıilandan öğreniyoruz. Daha ilk dönemlerindenitibaren müşterilerini seçen, öyle kolay kolaygirilemeyen bir mekandı Kübana. Bu konudahoş bir anıyı Arda Uskan’ın anlatımıyla öğreni-yoruz. Robert Kolej’in daha yaşları 18’i geçmemişdört delikanlısı Ercan Arıklı, İsmail Cem, MesutBardakçı ve Haydar Aydın, İzmir Fuarı dolayısıylageldikleri Fuar’da yeni açılan Kübana’ya girmekisterler. Ama ne yaşları tutmaktadır ne de yan-larında kız arkadaşları vardır. İçerisi tıklım tıklımdoludur ve kapıda iri yarı bir fedai durmaktadır.Değişik bir mizansen uygulamaya karar verirler.Haydar Aydın anlatıyor: “Sıraya dizildik. En uzunboyluları ben olduğum için en öne beni koydular.Arkamda Ercan, sonra Mesut Bayrakçı, en sondada Cem… ‘Dalton Biraderler’ gibi yürüyoruz.Sanki kapıdaki zebani benim boyuma kanıpiçeri alacak. Matrak adammış. Bizi o halde

48 İLKBAHAR 2018

Palmiyeler altındabir rüya mekanı:

KübanaBir zamanlar Kültür-park’ta gazinolarınyanı sıra, iki de açık-hava gece kulübüvardı. Daha doğrusune gazino denirdi on-lara, ne de gece ku-lübü. Kübana ve Mo-gambo adlarıyla anı-lırlardı. 1960’lı ve1970’li yazlarının enkeyifli mekanlarıydıbu iki yer. Palmiyele-riyle ünlü Kübana ilebaşlıyoruz o dönem-lerde dolaşmaya…

Gökhan AKÇURA

Page 49: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

görünce gülmeye başladı. Hepimizin kravatları,ceketleri filan tamam… Ama yüz metreden bak-san çocuk olduğumuz anlaşılıyor. ‘Girin bakalım,kimselere görünmeden arkalarda bir yerde otu-run’ dedi.” 2

1956 yılında Kübana’nın Sibel Gazinosu yöneti-mine geçtiğini görürüz. İlanlarda “Restoran Sibelve Pavyonu Fuarda: Nefis alaturka, alafrangaöğle ve akşam yemekleri zengin program, at-raksiyon klasik ve caz iki orkestra iştirakile; Fuarmüddetince Kübana Pavyonu’nda” bilgisi yeralır. Sibel’in zengin programı Kübana’ya aktarıl-maktadır. Örneğin 25 Ağustos gecesi progra-mında “Türkiye’de ilk defa Duel a Dakar filminderol alan maruf atraksiyon, dans artistleri, JuanitoRogel (Küban musikisiyle)/Ekzotik danslarıylaşöhret yapmış olan Kırdall Düeti/İtalya’nın enmeşhur komik akrobatları Bianchi Brothers/Sabık Kral Faruk’un gözdelerinden Leyla Şem-settin’in yeni dansları” yer almaktadır. TayfurGöçmenoğlu, Birinci Kordon’da İzmir GazetecilerCemiyeti’ne ait bir yapıda bulunan Sibel Gazi-nosu’nun müstecirinin Mehmet Ulutanır, onunsağkolunun da ‘sevimli bir Ermeni’ olan MösyöGaro olduğunu söyler: “Ufak tefek, koyu gözlüklü,çok konuşkan, bilgili bir adamdı. Yabancı gruplarıo organize ederek, Kübana’ya zengin bir sahneportföyü sunabiliyordu. (… ) Kübana’nın ustabir sunucusu vardı: Gürhan Gözaydın. Garsonlarınşefi de ünlü Remzi Baba.” 3

Bu yıldan itibaren Kübana giderek yükselen birilgi grafiğiyle İzmir gece hayatının en beğenilenmekanlarından olur. Kübana’yı Mehmet Uluta-nır’ın oğlu Ali Ulutanır işletmektedir. 21 Eylül1958 gecesi Gazeteciler Yardımlaşma Derneği’ninGarden Partisi Kübana’da yapılır. Yine 1958yılında ilginç bir ilan karşımıza çıkar: 5 Eylül’deçıkan ilana göre, Kübana, “Yağmurlu havalardaAda Gazinosu’nda sayın müşterilerinin hizme-tindedir.”

Kübana zirvesi: Altmışlı yıllarGazete ilanlarının verdiği bilgileri sıralayarakmekanın o dönemki etkinliklerine göz atmayaçalışalım. 1960 yılına geldiğimizde 14 Ağustos’taKübana’da İtalyan Cha Cha orkestrası ve Romatelevizyon yıldızı Claudia de Lara’yı görürüz. 25Ağustos’ta bu orkestranın yanına oryantal SemraMünir katılır. Ayrıca Alman güzelleri ve atraksiyonda vardır. 3 Eylül’den itibaren ise devreye MüfitKiper ve Arkadaşları girer.

1961 yılı zengin programlarla açılır. 2 Temmuz’danitibaren on iki kişilik Madrid Güzelleri Balesi/Enternasyonal Caz Orkestrası eşliğinde ZekiAkartürk ve Nil Demirhan, ayrıca Macar kemanüstadı Horvat programda yer almaktadır. 9 Tem-muz’da aralarına Atinalı şantöz Maria Kalli dekatılır. Bu kadro tüm yaz aynı kalır. 20 Ağustos’taMadrid Güzelleri’nin yerine Avusturya GüzelleriSimonelli Balesi geçer. İngiliz Düo Willams daünlü Jezabel parçasıyla programda yer almaktadır.Eylül ayında ise Erol Büyükburç Kübana’da başarılıbir program yapar. Yeni Asır’ın dedikodu yazarıCan Can’a göre, hafta sonları müşteri hücumunauğrayan Kübana’nın kapıları erkenden, 21.30’dakapanmaktadır: “Erol Büyükburç Cumartesi

gecesi bir harikaydı. Dört defa programını bitir-mek üzere dışarı çıktı. Ama Kübana yıkılıyordusanki tezahürattan. Suyunu içip boğazını ıslattı,tekrar söyledi. Bir saate yakın bir zaman, 400-500 nüfuslu küçük bir prensliğin hükümdarıoluvermişti sanki.”4

Kübana 1962 yılında 2 Haziran’da İtalyan Or-kestrası ve Fransız Atraksiyon Striptiz Balesi ileaçılır. 16 Haziran’da ise on kişilik beynelminelBaby Girls Balesi sahne alır. Birkaç gün sonraadları Golden Girls olarak düzeltilir. Bu aradaTrio Pedro-Yusu-Flamencas İspanyol ses ve dansyıldızları da kadroya eklenir. 24 Haziran’da iseİspanyol Frankie Diaz Orkestrası’nın Kübana’dasahneye çıktığını görürüz. Temmuz başında yedikişilik İtalya Vito di Milano Orkestrası ve şantözGrazia Poli programa katılır. 3 Ağustos’ta iseTropical Atractions oryantal balesi devreye girer.Temel kadro yaz boyunca hiç değişmez. Fuarzamanı ise Müzeyyen Senar programı başlar.Sanatçı, Eylül ayı geldiğinde her zamanki gibiİzmir’e gider. Yine önce Çamlık Senar Gazino-su’nda, oradaki programı bitince geç saatlerdeKübana Gazinosu’nda sahneye çıkmaktadır. “Kü-bana’ya genellikle tanıdıklar gelir. Hatta bazılarıon beş gün süresince her akşam gelmeye devameder. Bilirler ki, Müzeyyen Senar hiçbir zamanaynı şarkıları söylemez. Geniş repertuvarı içindekeyfine göre her akşam başka şarkılar okur. Çokneşeli olduğu akşamlar genellikle kürdilihicazkârlabaşlar. Hicaz ve uşşakla devam eder. Bayatî okur,acemaşiran okur. Hiç beklenmedik bir zamandamaya okur, türkü okur. Eğer dinleyiciyi hazırhissederse bir de gazel okur.” 5 Müzeyyen Senardaha sonraki yıllarda da yılın aynı dönemlerindeKübana’da sahne alacaktır.

1963 sezonu 15 Haziran Cumartesi gecesi İtalyanRockets (sonra Rochet denmeye başlanır) Or-kestrası ile açılır, daha sonra programa DovSabato katılır. Temmuz başında üç günlüğüneMiguel Amador burada sahneye çıkar. 3 Tem-muz’dan itibaren ise altı ay Ankara ve İstanbulsosyetesinde büyük skandal yaratan Le Carrouselde Paris adlı yedi kişilik striptiz revüsü, Japonstriptizci Dolly Ki Mono ve Avusturyalı striptizciSissi-Uragan gösteriler yaparlar. 16 Temmuz’daise dokuz kişilik İspanyol Cracita de Bacromontebalesi sahne alır. 20 Ağustos’tan itibaren kısabir müddet için Los Paraguayos’lar Kübana’da-dırlar. 6 Eylül’den itibaren de dört gala için DarioMoreno’nun yeni repertuvarıyla sahne aldığınıgörürüz. 10 Eylül’de ‘Taş Bebek Gönül Yazar’alafranga ve alaturka yeni repertuvarı ile prog-rama çıkmaya başlar, Balarıları Ahmet ve Özdemirde aynı programda yer almaktadırlar. Striptizcilerde gösterilerine devam ederler. 14 Eylül’de isesadece dört gece için kendi saz topluluğuylaMüzeyyen Senar Kübana’nın konuğu olur.

1964 yazında açılış 13 Haziran’da Los 3 Carino,oryantal Manolya ve on iki kişilik İspanyol Re-vüsü ile yapılır. Temmuz ortası ise 1963 Avus-turya güzeli refakatinde (atraksiyon, dans, strip-tiz yapan) yirmi dört kişilik Vienna Folies Re-vüsü‘nün programları başlar. Topluluk ilanlardaViyana Çılgınlıklar Revüsü diye lanse edilir.Eylül başı ise “İzmir’de ilk defa atlı striptiz: Mo-nique Montez” programa çıkar. İlanlarda açık-

49İLKBAHAR 2018

Page 50: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

lama gerekmiş ki şu bilgi eklenmiş: “Not: Kadınısoyan at.” Ama bu gösteri, hüsranla sonuçlanır.Tayfur Göçmenoğlu’nun anlatımına göre, Mon-tez’in soyunması sonucu tahrik olan ve birhallere giren atın durumu gazetelerde anlatı-lınca ortalık karışır. İzmir’in üst düzey yöneticileridurumu anlamak için gazinodan özel bir gösteritalep ederler. Gösteri yine sunulur, at yine bil-diğini okur! Sonunda gösteri yasaklanır. Göç-menoğlu gerisini şöyle anlatıyor: “Söylenenyapıldı, Monique işsiz kaldı. İşsiz kalmakla kal-madı, bunalıma girdi. Atına yem alacak parasıbile yoktu. ‘Benim başıma neden bunlar geldi?Kim sebep oldu?’ diye sorunca da bizim adre-simizi gösterdiler. İki gözü iki çeşme gazeteyegeldi. Çaresizdi. Derdini anlatamıyordu. Atınısatmak zorunda kalmıştı. İstanbul’a dönecek.Orada iş bulabilirse bulacak, bulamazsa Fran-sa’nın yolunu tutacaktı. İzmir’de yasaklı olduğuiçin bir başka yerde çıkması mümkün olmadı-ğından sadece derdini dinlemekle yetindik.Çayını içti, sigarasını tüttürdü. Yine iki gözüçeşme ayrıldı gazeteden.”6

Piste fırlayan ünlüler1965 sezonu 19 Haziran’da yine “İzmir’de ilkdefa” diye belirtilerek “genç neslin sevilen or-kestrası” Halikarnas Altılısı, İspanyol MaghoaBalesi ve dansöz Heyecan’la açılır. 2 Temmuz’danitibaren striptizci Helga ve Erika devreye girerler.27 Temmuz’da ise İngiliz Dorses Balesi programakatılır. 7 Ağustos’ta İtalya’da meşhur olduğusöylenen şantöz Angela sahne alır. 11 Ağustos’taise Jibaro Jose, Afro-Küban Naghoa Balesi’nitakdim eder. 20 Ağustos’ta on beş kişilik İspanyolİssa Pereira Revüsü gösterilere başlar. 25 Ağustosakşamından itibaren ise Kübana’nın programındaşu sanatçılar yer alır: Ajda Pekkan, Aysel Tanju(modern danslarıyla), Halikarnas Altılısı, on beşkişilik İspanyol Revüsü, Oryantal Mine Mehtap.6 Eylül’de Erol Büyükburç programa başlar, bunaMuhterem Nur da eklenir. Büyükburç’un prog-ramlarında ünlüler piste dolmaktadır. Gazetehaberlerine göz attığımızda Zeki Müren, Mü-zeyyen Senar, Sevim Tanürek, Ahmet Sezgin,Gönül Yazar ve Aysel Tanju gibi isimlerin pistedaveti kabul ettiklerini görürüz.

1966 yılında 10 Haziran’da yaz sezonunun açılışıyapılır. Programda 1966 Altın Mikrofon finalist-lerinden Orkestra Kent-7, yalnız beş gün içinJuanito (sonra programı uzatılır), Fransız havaakrobatları Duo Bristols, oryantal Nebile Teker,dansöz Carmen ve üç striptizci: Lady Flam, LadyLayc ve Judith Hayworth yer almaktadır. Temmuzbaşı Fransız şantöz Anny Berryer ve Trio LondonGirls programda yer alırlar. Mogambo’da da za-man zaman striptiz sanatçıları programda yeralmaktadır ama striptiz denince bu konudadaima çok daha zengin bir program sunan Kü-bana akla gelir. 1966 yılına devam edersek, Ce-zayir asıllı striptizci Cara Sirocco’nun canlandırdığıHavva tablosuyla büyük sükse yaptığını görürüz.21 Temmuz’da programa (gömleğini parçalayanİtalyan televizyon yıldızı) şantör Claude Pascalkatılır. 20 Ağustos tarihli ilanda Sirocco yanısıra,Los İndios, dansöz Melike Cemal, Fransız strip-tizci Leila Yoshin, şantöz Yvonne French veOrkestra Kent 7 yer almaktadır. 3 Eylül’den iti-baren de Erol Büyükburç ve Orkestrası devreye

girer. Topluluk 20 Eylül’e kadar programlarınadevam eder.

1967 yılında 24 Haziran’da yapılan açılışta ErgünÖzer Orkestrası yanı sıra şantöz Tova Porat, İs-panyol Trio: Carmen, Lolita ve Eusebio programınmüzik kısmını üstlenirler. Bunun yanı sıra ikistriptizci sahne almaktadır: Elisabeth ve Silviya.Programda film ve dans yıldızı Birsen Bengü degöze çarpmaktadır. Takdimci ise Gürhan Gö-zaydın’dır. 8 Temmuz’da Ergun Özer Orkestrasırefakatinde (İspanyol) Trio Albeniz sahneye çıkar.İkili gösterilerini sürdürürken, ayrıca iki yenistriptizci daha programa katılır: Britt Corin veMarina. Oryantal danslar ise Belgin tarafındanicra edilmektedir. 14 Temmuz’da mevcut prog-rama Amerikan Indian Show: Christmas Twinseklenir. 21 Temmuz’dan itibaren on gün içinMaya Casabianca sahne alır. Temmuz sonundaise gazete haberlerine göre “İzmir’e gelen hiçbirstriptizcinin almadığı alkışı alan” Lady Bijouprograma katılır. Ağustos başında İsrail’dengelen Yoel Dan gitar topluluğunun burada sahnealdığını görürüz. 12 Ağustos akşamı ise Guan-tanamera şarkısının yaratıcısı Nino de Murcia,Ergun Özer Orkestrası eşliğinde programa başlar.İlanlarda “İngiliz Valentino Balesi, oryantal Sevda

50 İLKBAHAR 2018

Ali Kocatepe

Page 51: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Volga, sevilen takdimci Gürhan Gözaydın”ın daprogramın diğer sanatçıları olduğu belirtilmek-tedir. 2 Eylül’den itibaren Erol Büyükburç ve Or-kestrası yirmi gün için Kübana’da sahneye çıkar.7 Eylül gecesi Kübana pek kalabalıktır. Listeşöyle: Devlet Devrim, Suzan Avcı, (piste çıkıpgöbek attığı, haberlerde özellikle belirtilen) ZekiMüren, Ajda Pekkan, Erol Büyükburç, TanjuOkan, Öztürk Serengil, Gülsüm Kamu ve BelediyeBaşkanı Osman Kibar!

Lale Belkıs ilk kez Kübana’da sahneye çıkarTanju Okanlı dönemi Lale Belkıs da anılarındaanlatır. O dönem İzmir’de bir tiyatro turnesi ne-deniyle bulunan Lale Belkıs, şarkıcı olarak sahneyeilk kez Kübana’da çıkmıştır. Tanju Okan'ın sık sıktiyatroya geldiğinden söz eden Belkıs şöyle de-vam eder: “O da İzmir’de Kübana ve Mogambo’dasahne alıyordu. Berrin Süngü arkadaşımla sıksık oyun sonrası onu dinlemeye giderdik. O sı-ralarda Dario Moreno’nun ‘Deniz ve Mehtap’,‘Haydar Haydar’ şarkılarıyla Tanjucuğum ortalığıkasıp kavuruyordu. Her zaman Kübana’yı çınla-tırdı. Onun programı bittikten sonra da ErgunÖzer sahneye çıkardı. Allahım, o ne güzel şarkı-lardı! Ölürdük keyiften onu dinlerken. Ben deyavaş yavaş o kasıntı manken kimliğimden birazdaha sıyrılmıştım. Tiyatroda zaman zaman şarkılarsöylerdim. Beni de dinlemişlerdi Tanju ile Ergun.‘Haydi bir şarkı da sen söyle’ dediler. Mikrofonuelime verdiler. Ben ayy may diye diye ‘Les FeuillesMortes’u söylemeye başladım. Efendim, bir alkışbir alkış... Artık ayıp olmasın diye mi, yoksa ger-çekten mi beğendiler bilmiyorum. Benim depek hoşuma gitti. Bir başka alkıştı bu. Söyleye-mediklerimi ve söylemek istediklerimi dile ge-tiriyordum sanki. Sanki değil, evet öyleydi. Hemdinliyordum hem de söylüyordum. Bir ayrılışı,bir sevgiyi, yürekten koparcasına... Ne güzel birduyguydu yaşadıklarını melodileştirmek... Birtiyatro veya bir dinletiyle bunları sunmak çokgüzel bir şeydi.” 7

Kübana 1968 yazının 8 Haziran gecesi açılır.İzmir’de ilk defa Cem Karaca ve bunun yanı

sıra Okan Dinçer ve Kontrastları programdayer almaktadır. Ayrıca Trio Volkanlar, Modernİkili Moris ve Özdemir de açılışın diğer sanat-çılarıdır. 15 Haziran’dan itibaren yine Nino deMurcia programa başlar. Guantanamera parçasıhâlâ çok beğenilmektedir. İki de striptiz yıldızıprograma katılır: Capucine ve Gunhilde. 13Temmuz’dan itibaren ise Ergun Özer Orkestrasıeşliğinde Şenay’ın sahne aldığını görürüz.Şarkıcı Zeynep, İsrailli şantöz Jackie Galil, or-yantal Necla Dikmen ve striptizci Daloa prog-ramın diğer isimleridir. 20 Temmuz’dan itibarenKübana’da İzmirde ilk defa sahneye çıkacakolan Füsun Önal programa başlar. 3 Ağustos’taprograma illüzyonist ve manken katılır: Kalirove Lady. 20 Ağustos’ta ise İsrailli şantöz Mer-cedes sahne alır. Striptizci Lauryanne de aynıgünlerde Kübana’dadır. Ayrıca Ergun Özer Or-kestrası, Şenay, Celal Şahin, bisiklet akrobatlarıBlack When’s, illüzyoncu Karika, striptizci Daloada programdadır. Eylül ayında Erol Büyükburçdokuz kişilik orkestrası ile yine gelir. CelalŞahin, Feraye, Ali Kocatepe de aynı programdayer almaktadırlar. Eylül ortasında bu programaGönül Yazar da katılır.

Ali Kocatepe, bize ilettiği notlarda Kübana veMogambo için “Onlar Kültürpark’ta palmiyelerinaltında yer alan, İzmir’in gururu gece kulüpleriydi.

Her Fuar sezonunda sahneye koydukları prog-ramlarıyla Türkiye’nin gündemine oturur, canlımüzikte yalnız ülkemizin değil dünyanın dasayılı sanatçılarını sahneye çıkarırlardı” diyor veKübana’yla ilgili anılarını aktarmaya başlıyor:“Yaz aylarında 16-17 yaşlarındayken Kübana’nındışındaki banklarda oturur gece yarılarına kadaryabancı orkestraları dinlerdik arkadaşlarla… Kü-bana’nın özelliği Hayvanat Bahçesi’ne yakın olu-şuydu. Özellikle tavus kuşları müziğin volümüarttığında çığlıklarla reaksiyon gösterirlerdi.Özellikle 70’li yıllarda her iki kulüp de Türkiye’ninen kaliteli yazlık gece kulüpleri olarak, özellikle20 Ağustos-20 Eylül arasında İzmir EnternasyonalFuarı’nın açık olduğu dönemlerde müthiş prog-ramlar yaptılar, zirveyi ellerinde tuttular. Halk 5bin kişilik bahçelerde akşam dokuzdan sabahdörde kadar tahta iskemle üstünde en az 15-20sanatçılı, assolistli programlar izlerken, elit tabakave sosyete en fazla 150-200 kişi alan Kübana veMogambo gibi kulüpleri tercih ediyordu.”

Bir 9 Eylül Balosu hatırası1960’lı yılların Kübana’sıyla ilgili ilginç bir olayıMelih Gürsoy aktarır. Bir 9 Eylül günü, Cumhuriyetalanında yapılacak olan törene Hava Kuvvetleride on altı jet uçağıyla iştirak eder. Kol lideri ise(daha sonraki yıllarda orgeneral olarak karşımıza

51İLKBAHAR 2018

Ali Kocatepe

Ali Kocatepe

Tanju Okan

Gökhan Akçura

Ümit Tunçağ

Nükhet Duru

Page 52: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

çıkacak olan) İlhan Kılıç’tır. Uçaklar Efes Oteliüzerinden Karşıyaka’ya doğru ve Kordon’a paraleliki uçuş yaptıktan sonra Çiğli Havalimanı’na dö-nerler. İnişten iki saat sonra dönemin BelediyeBaşkanı Osman Kibar’ın sekreteri, İlhan Paşa’yıtelefonla arayıp başkanın kendisiyle görüşmekistediğini söyler. İlhan Kılıç kendi kendine acabaçok mu gürültü yaptık diye endişelenir. AmaOsman Kibar telefonda “Kumandan seni ve bu-gün uçan bütün pilotlarımızı alnınızdan öpü-yorum. Sen şimdi hepsini toplayacaksın eşleriyleberaber, akşam Fuar Kübana’daki 9 Eylül Balosu’naözel davetlimsiniz” der. Gece tüm pilotlar baloyakatılırlar. Osman Kibar bir müddet onların ma-sasına oturup neşelerine katılır, sonra hepsinikaldırıp baloda bulunan diğer misafirlere tekerteker takdim eder. Ardından kendisi de katılarakpistte hepsini oynatır!8

Bu dönemde şovmen olarak Kübana’da çalışanÖztürk Serengil de anılarında ilginç bir olayaktarır bize. Öztürk Serengil, 1964 yılında yapımcıolarak çektiği Cımbız Ali filminin Ege’de göste-rimini İzmir bölgesi işletmecisi İbrahim’e vermişve kendisinden 20 bin lira almıştır. Gerisini şöyleanlatıyor Serengil: “Film, hayatını kurtardığıhalde, beni dolandırarak hasılattan geri kalan18 bin lirayı ne yaptıysam ödememişti. Üstelikaskerlik arkadaşım olan bu sahtekârı bir günpervasızca dolaşırken yakaladığım Yeşilçam’da,ceketini zorla çıkararak herkese teşhir ettim.Adamda utanmak yok ki… İkinci kez de yıllarsonra şov yapmak için gittiğim İzmir’de Kübana’dakarısıyla dans ederken yakaladım. Kalabalıkpistte kendisini göremeyeceğimi sanıyordu uya-nık. Hemen mikrofonu alarak bir de kendi hem-şehrilerine rezil ettim. Böylece artık hıncımıalmış oldum.”9

1969 yazında Kübana 14 Haziran gecesi AtatürkOrmanı Koruma Derneği’nin galasıyla açılır.Programda Üstün Poyraz Set Orkestrası eşliğindeTayfun, şantöz Gina Baro, Trio Sol Del Küba top-luluğu, Fratilla Balesi, dansöz Nadia ve striptizciAngela bulunmaktadır. 27 Haziran’da bu prog-

rama on günlüğüne Füsun Önal da katılır. 12Temmuz’da Avrupa limbo dansı birincisi RalphHeid’ın üç günlük gösteri yapacağı açıklanır.Kübana bu vesileyle limbo dansı müsabakasıaçar ve kazanana 1000 TL verileceğini ilan eder.26 Temmuz’da programa yedi kişilik uluslararasıstriptiz revüsü katılır: “Parisienne şimdi İzmir’de.7 renkli tablo. Kraliçe Crazy-Horse çılgın strip-tease’ler kervanı.” 2 Ağustos’tan itibaren mekandaFransız şantöz İrene Berthier sanne alır. 16 Ağus-tos’tan itibaren Japon Akrobatları gösteri yaparlar.30 Ağustos’ta ise yeni ve zengin bir kadro karşı-mıza çıkar: Fatma Girik, Öztürk Serengil, ÜstünPoyraz Set Orkestrası, şantöz Gina Baro, bisikletakrobatları Black Veen’s, Japon fantazi şovuLatin Palomitas ve Küba Topluluğu. Tayfur Göç-menoğlu, Kübalı şantöz Gina Baro’nun İzmirligenç gitarist Melih ile tanışıp seviştiklerini,birlikte sahne aldıklarını ve Gina’nın sonundaİzmir’e yerleştiğini yazar.10

1970 yılının Ocak ayında Kübana’nın işletmecisiAli Ulutanır, Müzeyyen Senar’ı arayarak, “Bu yılMayıs ayını beklemeyelim. Zaten o adet deçoktan kayboldu, on beş günlük bir programiçin gelir misin?” der. Teklif edilen yevmiye birönceki yılın iki mislidir. Müzeyyen Senar teklifikabul eder. Gerisini Radi Dikici şöyle anlatıyor:“On beş günlük bir program için İzmir’e giderkenyanında, bir önceki Amerika dönüşünde Londra’da

Harrods mağazasından aldığı siyah bir takımıda beraberinde götürür. İpek dantel bir pantolonve üstüne ise payetlerle süslü uzunca bir bluz.Kübana’da sahneye çıktığı ilk gece bir ilki dahagerçekleştirir. O güne kadar hiçbir hanım solistsahneye pantolonla çıkmamıştır. MüzeyyenSenar bu takımı giyer ve sahneye öyle çıkar. Ba-şına peruk da takmaz. Kısa kestirdiği saçlarıylasahneye adımını attığında, dinleyiciler hafif birşaşkınlık geçirir. Sahnenin ortasına gelir ve prog-ramına başlar. İlk üç şarkıdan sonra, biraz damerak gidermek için, çoğunu yakından tanıdığıdinleyicilerine pantolonun kenarından tutaraksorar: ‘Beğendiniz değil mi?’ Alkışlarla karşılarlar.”11

Bu olay, 10 Ocak 1970’te İzmir’de çıkan gazete-lerde şu başlıklarla verilir: ‘Müzeyyen Senar İz-mir’de pantolon modasını yayıyor!’

Kübana’yı 1980’lerin ortalarına kadar Ali Ulutanıryönetir. Bu yıllarda Kübana’da program yapansanatçılar arasında Ajda Pekkan, Ajda Pekkan’ınboşandığı eşi Mustafa Satır, Modern Folk Üçlüsü,Durul Gence Onlusu, Sevil ve Vural da vardır.1983 yılında Ali Kocatepe ve Nükhet Duru Kü-bana’da program yaparlar. 1984 Fuar zamanındaise zengin bir kadro mekanda yer alır: EmelSayın, Nükhet Duru, Coşkun Sabah ve 5 Yıl Önce10 Yıl Sonra grubu. Giderek eski popülerliğinikaybeden Kübana, 1985 yılından itibaren Ulu-tanır’ın elinden çıkar, değişik işletmeciler tara-

52 İLKBAHAR 2018

Ajda Pekkan

Halil Karaduman

Ferdi Özbeğen

Müjdat Gezen

Nükhet Duru

Ali Kocatepe

Page 53: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

fından yönetilir. Son olarak Ahmet Buluntekinve oğlu Sırrı Buluntekin’in yönetimine geçenKübana artık çeşitli toplantı, etkinlik ve festivalleremekan olarak kiralanıyor. Hala çok güzel ve pal-miyelerin altında Kübana…

Üç yıldır bahar aylarında Kübana’da Publikoisimli bir ajans tarafından Epic Fair adlı bir müzikfestivali yapılmakta. Organizasyonun yöneticisiTamer Varış şöyle anlatıyor festivali: “2016’dailk Epic Fair’de The Ringo Jets, 123, Balina, Pal-miyeler gibi grupları ağırladık. İlk etkinlik 600kişinin katılımıyla gerçekleşti. İkinci senesindeyine Kübana Gazinosu'nda gerçekleşen etkinliğe1500 kişi katıldı. 2. yılında programda daha çokyerli grup yer aldı: BaBa Zula, Jakuzi, Kim Ki O,Islandman. 22 Nisan 2018'de gerçekleşen 3.Epic Fair'de dünya müziğinden iyi örnekleridinleyiciyle buluşturmayı amaçladık. Bu yıl Or-londo Julius & The Heliocentrics, Flamingods,Gaye Su Akyol, Al’York, Ağaçkakan gibi isimlerinsahne aldığı Epic Fair Festivali, İzmir'in mevsimavantajı sebebiyle yılın ilk açıkhava festivaliolma özelliğini de taşıyor.”

Kaynakça:1- Yeni Asır, 14 Ağustos 1954.2- Uskan, Arda, Güle Güle Bebeğim/Hayatın pimini

çeken adam: Ercan Arıklı, Doğan Kitap,(3.B.), s.25, İstanbul, 2005.3- Göçmenoğlu,Tayfur, Bir Magazin Nostaljisi

O Yıldızlar Hiç Sönmesin, s.7, İzmir 2008.4- Yeni Asır, 13 Eylül 1966.5- Dikici, Radi, Cumhuriyetin Divası Müzeyyen

Senar, Everest Yayınları, İstanbul, (4.B.), s.271-72, 2011.

6- Göçmenoğlu, Tayfur, agy, s.263.7- Belkıs, Lale, İpek Çoraplar, Doğan Kitap,

İstanbul, s.210, 2006.8- Gürsoy, Melih, İzmir Mozaiğinde Belirgin

Taşlar, s.199, İstanbul,1999.9- Serengil, Öztürk, Yeşilçam’ı Benden Sorun,

(2.B.), s.104, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1998.10- Göçmenoğlu,Tayfur agy, s.233.

11- Dikici, Radi agy.

53İLKBAHAR 2018

Page 54: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Çin’in Başkenti Pekin’de, TsinghuaÜniversitesi Mimarlık Okulu’ndanProfesör Li Xiaodong’ın tasarladığı

175 metrekare büyüklüğündeki kütüp-hanesinde elektrik olmadığını kütüpha-necilikle ilgilenenler bilirler. Elektrik bağ-lantısı bulunmayan bu kütüphanede öğ-renciler ve kitapseverler doğada kitapokurlar, ders çalışırlar. Bu elbette ilginçve dikkat çekicidir.

Bizim üzerinde duracağımız kütüphaneise elektrik üreterek çevresine satan, eldeettiği gelirlerle sinema, tiyatro, opera vebale salonu kuran, var olan kitap sayısınıartıran, kimsesiz ve fakir çocukların oku-masına destek olan bir kütüphanedir.

Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Han Duvarları’adını verdiği şiiri edebiyat çevrelerinceincelenirken, şairin Cumhuriyet Döne-mi’nin ilk yıllarında, “Şiirde hece ölçüsüesas alınmalı, Türkçe ile ulusal konular iş-lenmeli” görüşünü savunan şairler top-luluğu arasında yer aldığı belirtilir. EnisBehiç Koryürek, Faruk Nafiz Çamlıbel,Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon,Yusuf Ziya Ortaç'tan oluşan bu beş kişilikşairler topluluğuna, sonradan ‘Beş Heceliler’dendiği edebiyat açısından önemli bilgilerarasında yer alır.

Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde genelliklebireysel konuları içeren aşk, doğa, ölüm,ayrılık, kıskançlık gibi temaları işlemişti. Şi-irlerinde lirik bir akış bulunan Çamlıbel’in‘Han Duvarları’ adlı oldukça uzun şiiri şöylebaşlıyor:

“-Osmanzade Hamdi Bey'e-

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı.”

Burada bizi şiir ve edebiyat incelemesindençok, şiirin ithaf edildiği Osmanzade HamdiBey ilgilendirmektedir. Kişisel duygularınıve memleket konularını şiirlerinde işleyenFaruk Nafiz Çamlıbel’in şiir ithaf ettiği kişiOsmanzade Hamdi Bey, İzmir Milli Kütüp-hane’nin kurucuları arasında yer alan ön-cülerden birisidir.

Siyasetçi ve gazeteci Osmanzade HamdiAksoy Bey (1883-1961) İzmir'de doğ-muştur. Hak, Tasvir-i Efkâr ve Yenigün

gazetelerinde yazarlık ve yazı işleri mü-dürlüğü, İttihak ve Terakki Cemiyeti Ça-talca sorumlu katipliği ve beş dönemmilletvekilliği yapmıştır.

KütüphanelerAsur, Babil ve Hitit medeniyetlerindeüzerinde kitap ve kütüphane ile ilgili bil-gilerin yer aldığı, yazı yazmak için kulla-

nılan kil tabletler vardır. Bu tabletlerdekibilgilerden elde edilen bilgilerle tarih,M.Ö. 625 yılında, Asur Hükümdarı Asur-banipal tarafından Ninova Kütüphane-si’nin kurulduğunu yazar.

Sayıları 20 bine yakın olan ve İngiltere’dekiBritish Museum koleksiyonları arasında Ni-nova Kütüphanesi’nde çivi yazısıyla yazılmışkil tabletler vardır.

54 İLKBAHAR 2018

Mimar TahsinSermet Bey

Milli Kütüphane

İzmir'in Konak ilçesindeki Milli Kütüphane Caddesi adınıİzmir Milli Kütüphane’den almıştır. Bu kütüphane Türkiye’nin‘milli’ adını taşıyan ilk kütüphanesidir. Kütüphanede 1 mil-yona yakın kitap, 5 bini aşkın dergi, 10 bine yakın gazetevardır. Aristo’nun 1531 tarihli Gutenberg basımı eseri,Dünya Klasik Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden VictorHugo'nun eserlerinin ilk basımları, 300 yıllık 72 adet altınvaraklı Kur'an-ı Kerim ve 4 bine yakın yazma eserin de bu-lunduğu kütüphane zengin bir koleksiyona sahiptir.

Mehmet ERDÜL

OsmanzadeHamdi Bey

Page 55: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Abbasiler Bağdat'ta 1 milyon kitaba sahipolan, ‘Beytü'l-Hikme’ adını verdikleri, dün-yanın en büyük kütüphanesini kurdular.İskenderiye Kütüphanesi’nde 700 bine ya-kın papirüs tomarı ve parşömen bulunu-yordu. İskenderiye Kütüphanesi, Mısır Hü-kümdarı S. Ptolemaios (Batlamyus) tara-fından M.Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında kurul-muş olan kütüphane, devrinin en büyükkütüphanesidir. M.Ö. 165’te kurulan Per-gamon (Bergama) Kütüphanesi, Roma'dakiBibliotheca Ulpia ve M.S. 355'te BüyükKonstantin’in İstanbul'da kurduğu impa-ratorluk kütüphaneleri ilk çağların önemlikütüphaneleri arasındadır. Moskova'daLenin Kütüphanesi, Fransa'da BibliothequeNational, İngiltere'de British Museum,Amerika’da Kongre Kütüphanesi (Libraryof Congress) ve Seattle Halk Kütüphanesigibi dünyanın en zengin kütüphanelerikuruldu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönem-lerinde kütüphaneler cami, medrese veimaret adı verilen hayır kurumlarının çatısıaltında kuruldu. Zaman içinde vakıflar ta-rafından kurulan Osmanlı kütüphanele-rinin yönetim ve hizmet verme yöntemlerivakıf kurucuları tarafından belirlendi. Os-manlılar’da ilk kütüphane Osman Bey za-manında İznik’te, Edirne’de kuruldu. Yıl-dırım Bayezid zamanında Bursa'da SubaşıEyne Bey Medresesi’nin üst katında veEyne Bey’in Balıkesir'de yaptırdığı med-resede bir kütüphane kuruldu. Fatih SultanMehmet İstanbul'u fethettikten sonraFatih Camii Külliyesi içinde Zeyrek Camiiile Eyüp Sultan Camii kütüphanelerinikurdurdu. İstanbul’daki Topkapı Sarayıbünyesinde kurulan Saray Kütüphanesi,Ayasofya, Süleymaniye, Şehzadebaşı veBayezid kütüphaneleri yanında Amasya,Edirne, Bursa, Manisa, Trabzon ve başkaşehirlerde de kütüphaneler kuruldu.

İzmir'in Konak ilçesindeki Milli KütüphaneCaddesi adını İzmir Milli Kütüphane’denalmıştır. Bu kütüphane Türkiye’nin ‘milli’adını taşıyan ilk kütüphanesidir. Kütüp-hanede 1 milyona yakın kitap, 5 biniaşkın dergi, 10 bine yakın gazete vardır.Arapça, Türkçe, Farsça dillerinde yazılmışeserlerin yanı sıra aralarında Enveri’ninDüsturname’si, Kâtip Çelebi'nin Cihan-nüma adlı eserinin İbrahim Müteferrikatarafından basılmış ilk baskısı, Aristo’nun1531 tarihli Gutenberg basımı eseri, Dün-ya Klasik Edebiyatı’nın en önemli isimle-rinden Victor Hugo'nun eserlerinin ilkbasımları, 300 yıllık 72 adet altın varaklıKur'an-ı Kerim ve 4 bine yakın yazmaeserin de bulunduğu kütüphane zenginbir koleksiyona sahiptir.

Basma Yazı ve Resimleri Derleme Yasası 21Haziran 1934 tarihinde TBMM’de kabuledildi. 2527 sayılı Yasanın 8’inci maddesiuyarınca Türkiye’de her türlü baskı usulleriylebasılıp neşredilen eserlerden birer nüshasıyasada belirtilmiş derleme kütüphanelerinegönderilecekti. Bu kütüphanelerden biri deİzmir Milli Kütüphane’ydi. Kanun gereği,Derleme Müdürlüğü tarafından bir arayagetirilen tüm yayınlar İzmir Milli Kütüpha-ne’ye gönderiliyordu. Ancak 2008'de hazır-lanan ‘Çoğaltılmış Fikir ve Sanat EserleriniDerleme Kanunu Tasarısı’nda bütçe, binave personel sorunları nedeniyle İstanbulDevlet Üniversitesi Kütüphanesi ile birlikteİzmir Milli Kütüphanesi, derleme nüshasıgönderilecek kütüphaneler arasından çı-karılmıştı.

Osmanlı Kütüphanesi’ndenKütüphane-i Milli’yeSultan Abdülhamit Dönemi’nde İzmir’devakıf kütüphanelerine yeni kütüphanelereklenmişti. Ancak bunlar tahmin edilebile-ceği gibi daha çok dini ihtiyaçları karşılaya-bilecek kitaplıklardı. İzmirli eğitimci YusufRıza Efendi’nin kurduğu Darülirfan adlı özelokulun müdürü olan Giritli Ali Refet Efendi1897 Ekimi’nde Kışla Akaratı’nda bulunandükkânlardan birinde ‘Osmanlı Kütüphanesi’adıyla bir özel kütüphane açtı. Yaklaşık onyıl yaşayan Ali Refet Efendi’nin Osmanlı Kü-tüphanesi II. Meşrutiyet’in ilanından sonrakapandı, kitapları Milli Kütüphane’ye dev-redildi. II. Meşrutiyet Dönemi’nin önemlisayılabilecek bir olayı da Milli Kütüphanekurma girişimiydi. İttihat ve Terakki Cemi-yeti’nin 1911 yılında Selanik’te toplanan 4.Genel Kongresi’nde, bir Kütüphane-i Millikurulmasını özendirici kararlar alındı. Kon-grede hazırlanan Osmanlı İttihat ve TerakkiCemiyeti Nizamnamesi’nin 62. ve 74. mad-delerine göre vilayetlerdeki İttihat ve Terakkikulüpleri, İstanbul’da ve vilayetlerde basılanbütün kitap, gazete ve haritaların toplanıpcemiyet üyelerinin, dolayısıyla halkın yararınasunulmasıyla görevlendirildi.

İzmir’de bu çalışmalar, İttihat ve TerakkiCemiyeti İzmir şubesi heyet-i merkeziyeüyesi ve Hizmet gazetesinin sahibi AvukatKadızade İbrahim Refik Bey tarafından baş-latıldı. 11 Eylül 1910 günü İzmir’de yayım-lanan Ahenk gazetesinde Başyazar ŞinasiBey, “İzmir’de mütalâahane açılıyor. İbrahimRefik Bey, İzmir’de mükemmel denilecekmertebede bir umumi mütalâahane vücudagetirmek, arada arzu edenlere birkaç lisanve fenden gece dersleri vermek için Ke-meraltı’nın münasip bir mevkiinde, iyi biryer bulmuştur“ diye yazıyordu. Gazetelerde

haber olmasına rağmen Kadızade İbrahimRefik Bey başarılı olamadı. İttihat ve Terakkiİzmir Genel Sekreteri Talat Muşkara’ya baş-vurarak kütüphane kurma konusunda Ce-miyet’in yardım ve desteğini istedi. TalatBey’in de yardımıyla Milli Kütüphane veTeşvik-i Maarif Encümeni adını taşıyan birheyet oluşturuldu. Heyette İbrahim RefikBey, Düyun-ı Umumiye Başmüdürü BesimBey, Donanma Cemiyeti Müdürü Ziya Bey,Darülmuallimin (öğretmen okulu) MüdürüRahmi Bey, Hazine Davavekili İbrahim Et-hem (Postacıoğlu), Temettuat MemuruBekir Selami, Neharî İdadîsi Müdürü İlyasBasri ve Darülirfan Müdürü ve ilk özel kü-tüphanenin sahibi Ali Refet Bey vardı.

Heyet, 1911 Eylül’ünde kütüphaneye yar-dım toplayabilmek için bir piyango ve Sel-çuk’a turistik bir gezi düzenler. Fakat ge-ziden yeterli maddi gelir elde edilemez.Kadızade İbrahim Refik Bey görevindenayrılınca heyet dağılır. İttihat ve Terakkiİzmir Genel Sekreteri Talat Muşkara, İzmir’deçeşitli okullarda matematik öğretmenliğiyapan Mehmet Celâl Saygun’u yanına ça-ğırır. Kütüphane ile ilgili gelişmeleri özet-ledikten sonra ondan bu işi üstlenmesiniister. Daha önce devlet kademelerindemüdürlük yapan kişilerin bir heyet kur-duklarını, başarısız olduklarını, destek ol-mazsa bu sorumluluğu kabul edemeye-ceğini söyleyen Mehmet Celal Bey ile TalatBey yeni bir heyet oluştururlar. MehmetCelal Saygun Bey ve Talat Muşkara Beykendilerinden sonra eski Eytam MüdürüAbidin Bey’i, İzmir milletvekili OsmanzadeHamdi (Aksoy) Bey’i, Hamidiye Sanayi Mek-tebi müdürlüğüne getirilen Sezai (Söker)Bey’i ve Maksutzade Ethem Beyi, ‘Milli Kü-tüphane Encümeni’ne yazarlar.

DarüleytamEytam Müdürü Abidin Bey’in görevineilişkin bir tarihsel bilgiyi burada paylaşmaktayarar umuyorum. ‘Eytam’ yetimler anlamınageliyor. Arapça, ‘ev, yer’ anlamına gelen‘dâr’ ve yetimler anlamındaki eytam keli-mesinin birleşmesinden oluşan darüleytam;yetimevi veya yetimhane anlamında kul-lanılıyordu. Darüleytamlar anasınıfları,iptidai sınıfları, sanayi sınıfları olmak üzereüç bölümden oluşmaktaydı. Anasınıflarıiki şube olup, birinci şubeye 4 yaşındanküçük olan çocuklar, ikinci şubeye 4, 5, 6yaşlarındaki çocuklar kabul olunurdu. İptidaisınıflarına 7-12 yaş arası çocuklar, sanayisınıflarına ise 13 ile 17 yaş arasındaki ço-cuklar alınmaktaydı.

Çağlayan Kasrı’ndaki darüleytamda Türkmüziği sanatçılarının en önemlilerinden

55İLKBAHAR 2018

Page 56: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

biri olan Safiye Ayla da vardır. Ord. Prof.Dr. Enver Ziya Karal da Balkan Savaşlarısonucunda Anadolu’ya göç edenlerdenbiridir. Balkan Savaşı’nda babası, amcasıHüseyin, dayısı Hüseyin şehit edilmiş, an-nesi de koleradan ölmüştür. Abisi tara-fından 1916 yılı başlarında İzmir'in Alaçatıkasabasında yetimler için açılmış olan veilkokul düzeyinde öğretim yapan darü-leytama kaydettirilmiş, mütarekenin im-zalanması üzerine Bursa'da aynı adı taşıyanokula, oradan da İstanbul'da bir okulayerleştirilmişti. Enver Ziya Karal, OrtaköyDarüleytamı’na verilmiş, bu okulu 1922yılında bitirmişti. 1920 yılı itibarıyla İstanbulbaşta olmak üzere Osmanlı Devleti’ndeyirmi beş Ermeni, üç Rum, üç Yahudi veüç Rus Darüleytamı vardır. Bunlardan biride Alaçatı Darüleytam okuludur. AbidinBey bu okulun bağlı bulunduğu Eytamİdaresinin müdürüdür.

Milli Kütüphane konusuna dönerek ince-lediğimizde 30 Kanunisani (Ocak) 1912 ta-rihli Anadolu gazetesinde, “Osmanlı İttihatve Terakki Cemiyeti İzmir Vilayeti MerkezininTaht-ı Himayesinde Müteşekkil Milli Kü-tüphane Encümeni Riyasetinden” başlıklı

bir duyuru ile kitap ve para bağışında bu-lunmak, kurulacak bilim kuruluna yardımyapılmasını sağlamak amacıyla bir ilan ya-yımlandığını görüyoruz.

1912 Nisan’ında Beyler Sokağı’nda dahaönce Jandarma Alay Mektebi olarak kulla-nılmış olan Salepçizade Hacı Ahmet EfendiKonağı, seneliği 100 liraya kiralanır. Konağınharem kısmı aynı kira bedeliyle İttihat veTerakki Cemiyeti’ne ve Cemiyet’in vilayetkulübüne kiralanır.

Konağın selâmlık kısmının kütüphane olarakdüzenlenmesine karar verilir. Encümen, ki-tap ve maddî yardım temini için kampan-

yaya devam eder. Şehzade Yusuf İzzettinEfendi, Mithat Paşa’nın oğlu Ali HaydarMithat, Keçeçizade İzzet Fuat Paşa, Talat(Muşkara), Manastırlı İsmail Hakkı, Dr. Ab-dullah Cevdet başta olmak üzere halkında katıldığı kitap bağışlarıyla kütüphane23 Haziran 1328 (Miladi 6 Temmuz 1912)’dehizmete açılır. Salepçizade Konağı’nın haremkısmında siyasi çalışmalarını sürdüren İzmirİttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kütüphaneyifırkanın bir organı haline getirmek iste-mesini kabul etmeyen Celaleddin Bey Kü-tüphane İdare Heyeti’nden ayrılır. SanatlarOkulu’nda görevli Sezai (Söker) Bey İdareHeyeti başkanlığındaki heyete yeni ittihat-çılar katılır ve kütüphane İttihat ve Terak-ki’nin bir kolu olarak çalıştırılır.

Milli Kütüphane SinemasıMilli Kütüphane Encümeni kütüphaneyigeliştirmek amacıyla, bahçesinde tiyatrooyunlarının da sahnelenebileceği bir sinemabinası yaptırma kararı alır. Encümen üyeleriMüezzinzade Ali Bey, Pulcu Ömer Efendi,Caferizade Kemal Bey İzmirlilerin de des-teğini alarak o devir için oldukça ağır sayı-labilecek bin lira tutarında bir borcun altına

girerek sinemayı yaptırırlar. Ahşap bir binaolan sinema inşaatı 1913 yılının ilk aylarındatamamlanır. 9 Nisan 1913’te İzmir’de ya-yımlanan Ahenk gazetesi, “Kütüphane-iMilli Sineması’nda, Sultan Mahmut, TurgutReis, Kazaz Artin, Yakup Derya ve DerseDevam Edelim” adlı tarihi özellik taşıyanpiyeslerin sahneye konulduğunu yazar.

Sinema ve sahne oyunlarından elde edilengelirle önce borçlar ödenir. Ardından bugelirlerin yüzde ellisinin kütüphaneye har-canması, yüzde 25’inin fakir çocukların eği-tim masraflarının karşılanması, yüzde 25’ininde Şehir Kulübü idaresindeki terzihaneyeaktarılması kararı alınır. Alınan bu kararla

kütüphanedeki kitap sayısı artırılır. Kütüp-haneye gelir sağlamak amacıyla içinde pa-ten ve sinema salonlarının da bulunduğubir eğlence tesisiyle, yeni bir kütüphanebinasının yapılması kararlaştırılır. Bu kararİzmir Valisi Rahmi Bey ve 1913 yılı sonundaTalat Muşkara Bey’in yerine İttihat ve Te-rakkî’nin İzmir kâtib-i mes'ulü olarak İzmir’egelen Celâl Bayar tarafından desteklenir.İzmir Valisi Rahmi (Arslan) Bey sinema vekütüphane binaları için arsa tahsis edil-mesini sağlar. Binaların proje ve planlarıKolordu Mimarı Tahsin Sermet Bey tara-fından yapılmıştı. Kütüphane binası Bah-ribaba Parkı'nın Kadın Doğum Hastanesi’nebakan tarafına, eğlence tesisi de bugünkütüphanenin bulunduğu yere yapılacaktı.Elhamra Sineması'nın yerine de yeni birsinema yapılacaktı. 14 Mayıs 1915’te kü-tüphane ve sinema binaları ile patinaj veeğlence tesisinin temelleri atıldı.

Işıklandırma ve Aydınlatma DairesiDönemin gazeteleri ve araştırmacılar temeliatılan patinaj ve eğlence tesisinin yapı-mından daha sonra vazgeçildiğini, bunun

yerine kütüphaneye gelir sağlanması ama-cıyla hem sinema ve kütüphane binalarınınhem de civardaki bina ve tesislerin elektrikihtiyacının karşılanacağı bir ‘Tenvirat Dai-resi’nin yapımına başlandığını yazmaktadır.Tenvirat Dairesi yapımının, sinema ve kü-tüphane binalarından daha önce tamam-lanarak faaliyete geçirildiği Celal Saygun’un1924 yılında yayımlanan bir röportajındanöğrenilebilmektedir. Celâl Saygun bu rö-portajda kütüphanenin gelirlerini sayarkensinemanın yanı sıra; “Mahpushane karşı-sındaki makinelerimizle, Kemeraltı’nda veKarataş’taki makinelerimizle (jeneratör) ocivarda yapmakta olduğumuz tenvirat (ay-

56 İLKBAHAR 2018

Page 57: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

dınlatma)” ifadelerini kullanmaktadır.

Temeli 1915 Mayıs’ında atılan kütüphaneve sinema inşaatı I. Dünya Savaşı’nın zorşartları altında oldukça ağır bir tempoylailerlemiş, dönemin valisi Rahmi Bey muh-telif tarihlerde vilâyet özel muhasebesin-den, belediyeden ve vakıflardan önemlimiktarlarda para yardımları tahsis ve teminetmişti.

Mütareke döneminde ittihatçı liderlerinyurtdışına kaçması, İttihat ve Terakki’niniktidardan düşerek yerine Hürriyet ve İtilâfFırkası’nın geçmesi sonucunda bu deği-şiklikler, Millî Kütüphane’nin hem yönetiminihem de inşaatını olumsuz yönde etkilemişti.

İzmir’de Hürriyet ve İtilâf Fırkası yandaşı,Müsavat ve Islahat gibi gazeteler, MillîKütüphane’nin İttihat ve Terakki’nin birfaaliyet şubesi gibi çalıştığını ileri sürerek,buna son verilmesi yönünde yayınlar ya-pıyorlardı. Emperyalizmin işgal güçleri İz-mir’i işgal ettiğinde, ulusal direnişi des-tekleyen İzmir 'e Doğru gazetesi el altındanFerit Bey'e gönderiliyordu. Ferit Bey vearkadaşları ile yurtsever İzmirliler, şehiriçinde gizlice bu gazeteleri dağıtıyordu.Kütüphane, Kurtuluş Savaşı'nın ilk direnişbildirilerinin dağıtıldığı yerdi.

Milli Kütüphane’ye el koyuluyorİzmir’e ikinci defa vali olarak tayin edilenNurettin Paşa, merkezî hükümetin İttihatve Terakki’nin bütün varlığına el koymakararını uygulayarak 4 Şubat 1919’da Fır-ka’nın İzmir merkezine ve merkezin bu-lunduğu Millî Kütüphane’ye el koydu. Fır-ka’nın İzmir Kâtib-i Mes’ulü Celâl Bey’e debinadaki Şehir Kulübü’nün bulunduğu kıs-mın Divan-ı Harb-i Mahsus’a tahsis edildiğinibildirdi. Millî Kütüphane Heyeti 1919 Ni-san’ında görevlerinden alındı. Yerlerine iti-lâfçılara yakın sayılabilecek isimler tayinedildi. Müsavat gazetesi 9 Nisan 1335/1919günü “Tabiat Bilgisi öğretmeni, eczacı Faik(Ener), Ahenk gazetesi başyazarı MehmetŞevki, Balıkesir Sultanisi (lisesi) eski müdürüHalit, Islahat gazetesi yazı işleri müdürüMahmut Tahir(ül-Mevlevi), SalepçizadeHacı Mithat, vilayet matbaası müdürü Emin,Tüccardan Hayri beylerin” tayin edildikleriniyazıyordu.

Millî Kütüphane’ye emeği geçmiş kimseler,Millî Kütüphane’ye sahip çıkabilmek ama-cıyla 1920 Mayıs’ında Teşvik-i Maarif Ce-miyeti adıyla bir dernek kurdular. Derneğintüzüğünün ikinci maddesinde yer alan“23 Haziran 328 tarihinde ve o zamandan

beri Millî Kütüphane unvanı verilmiş halkaaçık kütüphanenin, bundan böyle İslâmKütüphanesi namıyla anılması kararlaştı-rılmıştır” ifadesiyle kütüphanenin ismi de-ğiştirildi. Tarih sayfalarında bu değişikliğin,işgalin acılı günlerinde millî olan her şeyiyok etmeye çalışan ve böylece İzmir vecivarını Yunanistan’a ilhak etmek içinbütün gücüyle uğraşan işgal kuvvetlerininzorlamasıyla, baskısıyla yapılmış olduğuyazıyor.

Teşvik-i Maarif Cemiyeti tüzüğünün 7. mad-desinde; yönetimin, Dernek Başkanı öğ-retmen Celal (Saygun), Dr. Esat, ŞehbenderŞefik, Müsavat gazetesi sahibi avukat Meh-met Sadık, tüccar Selâhattin, eczacı Faik,öğretmen Yusuf Rıza, Islahat Gazetesi yazarıMahmut Tahir-ül Mevlevi‘den oluştuğu ya-zıyordu.

Dernek başkanı, Millî Kütüphane’nin ku-ruluşuna başından beri büyük emeği geç-miş olan Celâl Bey’di. Eczacı Faik ve MahmutTahirül-Mevlevî beyler ise Millî Kütüphaneheyetine mütareke döneminde giren, dahasonra kütüphanenin kurucuları arasındasayılan kişilerdi. Heyete Tacir Selahattinadıyla geçen kişi ise İzmir’de 1900-1901yıllarında Necip Türkçü’nün açtığı Türkçülükve Türkçecilik hareketine önemli katkılardabulunmuş emekli Miralay Selahattin (Saip)idi. Selahattin Bey hayatının son yıllarındaİzmir’de ticaretle uğraşıyordu, Meşrutiyet’inilânında uğraş vermiş kişilerden biriydi.Yönetim kurulunda bulunan Yusuf RızaBey de yıllarca İzmir okullarında öğretmenlikve müdürlük yapmış, Darülirfan ve Bedre-ka-i İrfan gibi özel okulları kurarak buralardayüzlerce öğrenciyi yetiştirmiş ünlü bir eği-timciydi. Demokrat İzmir gazetesi sahibiAdnan Düvenci’nin babası olan bu değerlieğitimcinin, kurduğu okullar için yayımladığıbirçok ders kitabı vardı.

Kütüphane Müdürü Celâl Bey 1924 Ağus-tos’unda kendisiyle yapılan röportajda baş-kanı bulunduğu yeni idare heyetinde, Sezai(Söker), Mahmut Tahirül-mevlevî, emekliMiralay Selahattin, eczacı Faik (Ener), eskimaarif müdürü vekili Süleyman (Tuser),Cevahircizade Şükrü ve Dr. Şehrî beylerinbulunduğunu açıkladı. Bu ekibin yaptığıen önemli iş, Türk filmciliğinin tanınmışisimlerinden olan İpekçi Kardeşler’in kur-duğu İpek Film Limited Şirketi’yle sözleşmeimzalanması, sinemanın belli bir süre şirkettarafından işletilmesi karşılığında da inşaatınbu şirket tarafından tamamlanmasının sağ-lanması oldu. Sinema binasının inşaatı1926 yılında tamamlandı, işletme hakkınıalan İpekçi Kardeşler sinemayı Elhamra Si-neması adıyla çalıştırdılar. Dönemin gaze-

57İLKBAHAR 2018

Nurettin Paşa

Faruk NafizÇamlıbel

Süleyman FeritEczacıbaşı

İzmir ValisiRahmi Arslan

Page 58: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

telerinde, Millî Kütüphane Sineması veyaMillî Kütüphane Tiyatrosu gibi adlarla daanılmıştır. Millî Kütüphane Sineması, El-hamra Sineması adıyla 1978 yılına kadaryerli ve yabancı en kaliteli filmlerin oyna-tıldığı, tiyatro oyunlarının sahnelendiği, ta-nınmış birçok yerli ve yabancı müzisyeninkonser verdiği bir bina olarak kullanılmıştır.

Zaman içinde, kira gelirinin yetersiz birhale gelmesi nedeniyle bina Millî Kütüp-hane Vakfı tarafından 1978 Mayıs’ındaKültür ve Turizm Bakanlığı’na kiralandı. Ge-rekli değişiklik ve düzenlemelerden sonrabina Devlet Opera ve Balesi tarafından kul-lanılmaya başlandı.

6 Temmuz 1912’de açılan İzmir Millî Kü-tüphanesi’nin kendisine ait yeni ve modernbir kütüphane binasına kavuşabilmesi

yirmi bir yıl sürdü. Millî Kütüphane binasısinema binasından tam yedi sene sonra1933’te tamamlanabildi. Yeni binanın açılışıCumhuriyet’in onuncu yılında, 31 Ekim1933’te yapıldı.

1934 yılında yayımlanan, ’Millî KütüphaneCemiyeti Esas Nizamnamesi’nin 3. mad-desinde; Cemiyetin Mümessilleri başlığıaltında, “İktisat vekili ve İzmir mebusu Mah-mut Celâl Bey (Bayar), kütüphane müdürüM. Celâl Bey (Saygun), Tilkilik Eczanesisahibi Faik Bey (Ener), Şifa Eczanesi sahibiSüleyman Ferit Bey (Eczacıbaşı), Erkek Mu-allim Mektebi muallimlerinden SüleymanBey (Tuser), tüccarlardan Cevahirzade ŞükrüBey (Cevahirci), Mahmut Tahir Bey (ecza-cı-öğretmen), Küçük Talat Bay (Muşkara),İzmir mebusu Osmanzade Hamdi Bey (Ak-soy) Tayyare Cemiyeti İstanbul murakıbı

Sezai Bey (Söker), Maksutzade Ethem Bey(irad sahibi), Esbak Eytam Müdürü AbidinBey, Dr. Şehrî Bey, mütekait Miralay Sela-hattin Bey (Saip)” isimlerine yer verildi.Celâl Bayar ‘Ben de Yazdım’ adlı hatıratındabu listeden Dr. Şehrî Bey’i çıkararak yerineSalih Bey’i (Akalın) dahil etmiş ve bu 14kişiyi Millî Kütüphane’nin kurucuları olarakgöstermiştir. Daha sonra yapılan araştır-malarda da kurucu olarak kabul ve takdimedilen bu şahsiyetlerin Millî Kütüphane vesinemasının bugünkü hale gelmesine şüp-hesiz ki büyük hizmet ve katkıları olmuştur.Ancak yirmi bir yıllık tarihi boyunca kü-tüphanenin kuruluşuna hizmeti geçmişbu kişilerin adı geçen kitapta yer almaması

kabul edilemez bir eksikliktir. Talat Muşkara,Celâl Saygun, Celâl Bayar, Kadızade İbrahimRefik Bey, Müezzinzade Ali Bey, Pulcu ÖmerEfendi ve Süleyman Ferit Eczacıbaşı’nınkayınpederi Caferizade Kemal Bey’in vekitaplarıyla kütüphanenin çekirdeğini oluş-turan İzmir’in ilk özel kitaplığının sahibiAli Refet Bey’in anılmaması üzücüdür.

10 Nisan 1912 tarihli Ahenk gazetesindeyapılan bağışlarla ilgili bir habere konuolan; “İzmir Milli Kütüphane Encümenineasar-ı muteberei kalemiyyelerinden olanilm-i Hayvanat-ı Umumi ve Tahlilai-ı Kimy-eviyye dersleri nam kitapları ihda buyurarakibraz-ı hamiyyet eden Darülfünuun-i Os-mani muallimlerinden Doktor KaymakamHulusi ve Osep Celulyan beyefendilereVeled Çelebi Efendi Hazretlerine, CumaovalıHacı Efendi zade İzzet Beyefendiye karşı

58 İLKBAHAR 2018

Page 59: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

teşekkürat-ı aleniyyemizin neşri rica olunur"metninde yer alanları tarih unutmaz.

Milli Kütüphane ve sinema binaları Resmi olarak kütüphaneye milli unvanınınverilmesi 23 Eylül 1939 tarihli BakanlarKurulu kararı ile gerçekleşti. Kütüphanebinası ve Elhamra Sineması Mimar Kemalettinve Vedat beylerin öncülüğünde, NeoklasikTürk mimarisi akımının uygulayıcılarındanMimar Tahsin Sermet Bey tarafından yapıl-mıştır. Birinci katta yönetim odaları, bir depo,bir genel okuma salonu, ödünç kitap servisi,fotokopi odası, özel okuma odası, cilt onarım

odası; ikinci katta ise iki kitap deposu, kon-ferans salonu, çocuk kitaplığı bulunur.

Millî Kütüphane Sineması hem dış cephesihem de içyapısı itibariyle orijinal ve estetiközellikler taşıyan bir yapıdır. 120 metrekareyibulan sahneye sahip, sinemadaki elektriksistemi binanın mimarisiyle uyumlu, stilizeedilmiş şark tipi zengin avizeler ve şark at-mosferini veren kandiller vardır. Bina içindeçini panolar, balkonun altını oluşturan ta-vanda Türk nakışları, salonun yan duvarla-rında, ressam Naci Kalmukov tarafındanyapılmış Türk ve Batı temaşa sanatını konualan dört fresk pano vardır.

Sinema ile aynı mimari üsluba sahip olankütüphane binasının zemin katında ikiyönetim odası, okuma salonu ve kitap

depoları vardır. Üst katta ise vakıf yönetimmakamı ve depolar yer alır. Kütüphanedolapları gürgendendir, Hamidiye SanayiMektebi öğretmenlerinden Giritli İbrahimBey tarafından 2. Meşrutiyet Dönemi’ndeyapılmıştır.

Millî Sinema ilk binasıyla Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin tarihi kongresine,yeni binasıyla Atatürk’e yapılan İzmir suikastıdolayısıyla kurulan İstiklâl Mahkemesi’ninduruşmalarına ev sahipliği yaptı.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, İzmirMilli Kütüphanesi’ni 1931'de ve 3 Şubat1933’te henüz inşaat halinde iken ziyaret

etmişti. Üçüncü ziyaretini konuğu İran ŞahıRıza Pehlevi ile birlikte 23 Haziran 1934 tari-hinde yaptı. Ziyaretlerinden birinde Milli Kü-tüphane'deki kitaplardan birisini almak is-teyince, vakıf kuralları gereği dışarıya kesinliklekitap vermeyen kütüphane yöneticileri neyapacaklarını şaşırmışlardı. Atatürk'ün isteğinigeri çeviremezlerdi. Kitabı Atatürk'e armağanederek ona bir armağan verebilmenin onu-runu tarih sayfalarına yazdırdılar.

Kaynakça:GÜRLEK, Ahmet, İzmir Milli Kütüphanesi, Türk Kü-tüphaneciler Derneği Bülteni, Cilt 29, Sayı 4, 1980.

Aydın Vilayeti, Vikipedi, Özgür Ansiklopedi.

İPEK, Erkal, Çiğdem, Tarih İçinde İzmir Milli Kütüp-hanesi, Dokuz Eylül Üniversitesi web.deu.edu.tr/ata-turkilkeleri/pdf/dergisayi3/c1 s3 cigdem Erdal ipek.pd

Diller hakkında Kaynakça:https://paratic.com/dun-yanin-en-eski-dilleriElektrik Kullanmayan Kütüphane onedio.comhttps://onedio.com/haber/elektrik-kullanmayan-kutuphane-28945edebiyat haber.net elektrik kullanmayan kutuphanehttp://www.harbiforum.net/konu/kutuphanenin-tarihcesi-ve-dunya-nin-en-guzel-kutuphanelerinin-resimleri.110456/ANAMERİÇ, Hakan, Osmanlılarda Kütüphane Kültürüve Bilimsel Yaşama Etkisi, Ankara. Ankardergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/26/188.pdfhttps://commons.wikimedia.org/wiki/File:HollandHouse in 1907 by J.Benjamin Stone Library Gallery.jpghttps://commons.wikimedia.org/wiki/File:HollandHouse in 1907 by J. Benjamin Stone LibraryGallery.jpg

http://www.os-ar.com/modules.php?name=Encyc-lopedia&op=content&tid=501318

https://forum.donanimhaber.com/dh-cemiyyet-i-osm-niyye-

http://www.os-ar.com/modules.php?name=Encyc-lopedia&op=content&tid=501318

KÜTÜPHANENİN TARİHÇESİ Forum software byXenForo™ ©2010-2015 XenForo Ltd.

İzmir Milli Kütüphane ve Elhamra Sineması,İzmircity.info sitesi.

İzmir Milli Kütüphane - Vikipedi https://tr.wikipe-dia.org/wiki/İzmir_Milli_Kütüphane

TBMM Albümü, tbmm.gov.tr. 29 Ekim 2012.

Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler 8: MehmetCelaleddin Saygın, Türk Kütüphaneciliği Dergisi,Cilt 2 Sayı 2, 1953.

PARLAK, Türkmen, Yeni Asır’ın İzmir Günleri 1924-1954 C.I s.57.

59İLKBAHAR 2018

Page 60: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

İzmir'in ilk Türk doktoru olan MustafaEnver Ödemiş Birgi’de doğmuştur. İlkve orta tahsilini Birgi’de tamamladıktan

sonra Mekteb-i Mülkiye-i Tıbbiyye’ye girmişve sekiz senelik bir tahsilden sonra, 1876yılında mezun olmuştur. Onun bu mesleğiseçmesinde rol oynayan kişiler arasında,ilk Türk doktorlarından Ödemişli MustafaEfendi’nin önemli bir rolü vardır.

Mustafa Enver Bey, doktorluk hizmetineorduda başlamıştır. Üç yıl süreyle çeşitlicephelerde doktorluk yapmış ve İstanbul'adönerek, askerlik görevini 1879 tarihindetamamlamıştır. Mesleğini sivil doktor olarakyapmak isteyen Dr. Mustafa Enver Beyİzmir Gureba-i Müslimîn (daha sonra Mem-leket) Hastanesi doktorluğuna tayin edilir.Modern tıp tahsili yaptıktan sonra İzmir'etayin edilen ilk Türk doktorudur. "Türk'tendoktor çıkmaz” diyen yabancı doktorlarınpropagandasını karşın o, bilgisi ve çalış-kanlığıyla zamanla kendini kabul ettirmiş,hatta tıbbî konsültasyonlara uzun süre baş-kanlık edecek kadar başarılı olmuştur. İzmirGureba-i Müslimin Hastanesi’nde önce ta-bip, sonra baştabip olarak görev yapmıştır.Halk sağlığına yaptığı hizmetler sayesindeİzmir Memleket Hastanesi, Türkiye’nin iyitanınmış hastaneleri arasına girmiştir.

Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) İzmir Şu-besi’nin kurucu üyeliği ve şube başkanlığınıda yapan Dr. Enver, ölünceye kadar görevedevam etmiş ve birçok hastaya şifa olmuş-tur. Gerek hastanelerde gerekse Kızılayİzmir Şubesi’nde elli yıldan fazla halka hiz-met eden, bundan dolayı ‘Şeyh-ül Etibba’(doktorların duayeni) unvanına lâyık gö-rülen, adı Alsancak'ta büyük bir caddeyeverilen ve heykeli dikilen Mustafa EnverBey, 21 Temmuz 1932'de İzmir'de ölmüştür.Mezarı Kokluca Mezarlığı’ndadır.

Dr. Mustafa Enver’i, Gülcemal vapurundayaşanan bir anıyı makalemize alarak, an-mak istedim. Cumhurbaşkanı Gazi Mus-tafa Kemal 31 Ocak 1933 günü saat14.00’te Antalya’dan Gülcemal vapuruylaİzmir’e gelmiştir. Cumhurbaşkanı’na buseyahatinde devlet ileri gelenleri, gene-raller, Afet Hanım ve Gaziantep milletvekiliNuri Bey eşlik etmektedir. “Gülcemal va-

puruyla Antalya’dan hareket eden MustafaKemal Paşa’nın yanında, devlet ileri ge-lenleri, bakanlar, generaller, Afet Hanımve Nuri Bey vardır. Gülcemal vapuru, İn-ciraltı kale açıklarına geldiğinde Cum-hurbaşkanı ve yanındakiler güverteyeçıkarlar. Manzara enfestir. İzmir, ufuktanuykusundan yeni uyanmış bir kız gibitatlı ve hülyalıdır. Cumhurbaşkanı sessiz

ve hiç kıpırdamadan İzmir’i seyretmekte,Kurtuluş Savaşı’nın simgesi bu şanlı kentiadeta yudum yudum içmektedir.Aniden Nuri Bey’in sesi, sessizliği bozar:‘Eh artık İzmir’e vardık. Bakalım Valimiz Ka-zım Paşa bize ne sürprizler hazırlayacak.Yine kim bilir ne palavralar sıkacaktır?’Bu söz Afet Hanım’ın gücüne gider. Çünkükendisi Kazım Paşa’yı çok sevmektedir, ara-

60 İLKBAHAR 2018

İzmir’in ilk doktoru

Dr. Mustafa Enver (1849-1932)Ahmet GÜREL

Fotoğraf: Yavuz ZEREN

Page 61: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

larında derin bir dostluk vardır. Afet Hanımsonunda kendisini zaptedemez ve NuriBey’i yanıtlar:

‘Niçin böyle söylüyorsun? Kazım Paşa ça-lışkan ve dürüst bir idarecidir.

Nuri Bey gülerek,

‘Yok canım! Dürüstlüğüne sözümüz yokama çok uydurur’ der.

Afet Hanım yine Kazım Paşa’yı savunmak-tadır. Etrafındakiler de gülmektedir. Cum-hurbaşkanı da hiç renk vermeden konuş-maları dinler.

Sonunda Gülcemal vapuru, İzmir Limanı’nagirer ve rıhtıma yanaşır. Rıhtımda İzmirValisi Kazım Paşa, tören kıtasıyla konuklarınıbeklemektedir. Enfes bir törenle İzmir,

Cumhurbaşkanı’nı bağrına basar. Cum-hurbaşkanı ve çevresi törenden sonradoğruca Birinci Kordon’daki Naim Palas’agiderler. Üst kata çıkarlar. Cumhurbaşkanımasanın bir ucunda, hemen karşısındakiöteki uçta Vali Kazım Paşa vardır. Yavaşyavaş yorgunluk çayları yudumlanmayabaşlanır. Bir süre sonra CumhurbaşkanıKazım Paşa’ya dönerek:

‘İzmir’de ne var ne yok Kazım Bey?

Kazım Paşa yanıt verir:

‘Paşam, İzmir’de imar çalışmaları hızla iler-lemektedir. Önemli bir girişim yaptık. Sizeönce onu sunmak istiyorum. İzmir DevletHastanesi’nin kurucusu olan Operatör Dok-tor Mustafa Enver Bey’in vefatı üzerine birbüstünü yaptırarak Alsancak’a diktik. Bili-

yorsunuz bu değerli doktorumuz ömrüboyunca bu vatana hizmet etmiş ve yüzbine yakın ameliyat yaparak milletimizeşifa dağıtmıştır.’

Kazım Bey’in son cümlesinden sonra, din-leyenler arasında alaycı bir kıpırdanmaolur ve Nuri Bey’in kahkahasını patlattığıduyulur.

‘Demedim mi? demedim mi? Vali Paşa, biribin yapar, diye!’

Cumhurbaşkanı ve Afet Hanım dışındaherkes gülmeye başlar. Kazım Paşa kıpkır-mızı kesilmiştir. Konuşmasını kesmiş veNuri Bey’e bakmaktadır. Ortada gergin birhava eser. Afet Hanım, derhal Kazım Paşa’yadönerek sorar:

‘Doktor Mustafa Bey kaç yaşında operatörolmuş ve acaba kaç yaşında mesleği terketmiş? Bunu acaba tespit ettiniz mi?

Kazım Bey yanıtlamış:

‘27 yaşında operatörlüğe başlamış ve sürekliolarak savaş yıllarında cephelerde, barışzamanında hastanelerde, cuma ve pazargünleri dışında tam 56 yıl ameliyat yapmışefendim. Emekli olduktan sonra bile cerrahiçalışmalarına devam etmiştir.’

‘Peki, günde kaç ameliyat yaparmış?’

‘En az on ameliyat.’

Derhal eline bir kâğıt kalem alan AfetHanım, başlamış hesap yapmaya.

‘Haftada beş, ayda yirmi gün, yılda 240gün çalışır. Bu yılda 2400 ameliyat eder.Meslekte fiilen 56 yıl çalışmış, bunun 6yılını atalım. 50 yılda karşımıza 120 binameliyat çıkar. Kazım Paşa, demin az bilesöylemiş.’

Afet Hanım’ın bu sözlerinden sonra, Cum-hurbaşkanı’nın şiddetle alkışladığı görülür.İşin başından beri gelişmeleri sükûnetleizleyen Cumhurbaşkanı bir yanardağ gibipatlar:

‘Aferin Afet... Hem Kazım Paşa'mızı hak ettiğitemizliğe çıkardın hem de Nuri Efendi’ninağzının payını verdin. Aferin sana!’

Cumhurbaşkanı’nın böyle taşı gediğe koy-ması üzerine Vali ve Belediye Başkanı ‘Oh!Oh!’ diye sevinirken, bu kez Nuri Bey’inyüzü renkten renge giriyormuş.”

İzmir’in ilk doktoru Mustafa Enver için İz-mirliler ne yapsa azdır, adının sokağa ve-rilmesi ve büstünün yapılması, bence ye-terli değildir. Arşivlerde fotoğrafına rast-lamadığım, İzmir’in duayen doktoru Mus-tafa Enver’in, ailesinden çıkacak arşivi,İzmir kent belleği açısından önemsiyorum.Işıklar içinde yatıyor, Kokluca’da…

Kaynakça:Mehmet Nuri Conker, (1882-1937), asker ve siyasetçi.

61İLKBAHAR 2018

Page 62: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Her yıl “İzmir, Yunanlar tarafından 15Mayıs 1919’da işgal edildi” cümlesinitekrar ediyor ve içine düştüğümüz

zorlukları anlatıyoruz. Yunanların ne işi vardıİzmir’de? I. Dünya Savaşı’nda yedi cephedesavaşan Osmanlı ordusu hiçbir cephede Yunanaskeriyle değil savaşmak, karşı karşıya bilegelmedi. Neden onlara İzmir ve Ege Bölgesisunuldu? Bu ihsanın sebebi neydi? İngilizlerinhazırladığı Mondros Ateşkes Antlaşması ilesavaş bizim için bitmiş görünüyordu. Ancakİngilizler maddi çıkarlarına uygun gördükleritopraklarımızı işgal etmeye ve ortaklarıylapaylaşmaya başladıkları sırada Yunanlara İzmirve çevresi neden uygun görüldü? Onlara hertürlü maddi imkânları temin ederek işgali des-teklediler ve başarmalarına yardımcı oldular.

Yunanlar, Bizans despotluklarının hâkimiyetialtında yaşarken onların baskısından kurtulmakiçin 1353 yılında Rumeli’ye geçen Osmanlı’dan1388 yılından itibaren yardım istediler. ZiraOsmanlı girdiği her yerdeki halkı dilinde, di-ninde serbest bırakıyor, özellikle adaletli dav-ranarak insanca yaşamalarını sağlıyordu. Do-layısıyla Mora despotluklarından eziyet görenMora halkını da kurtardılar ve 1391’de koru-maları altına aldılar. Selanik halkı da 1394 yı-lından itibaren Osmanlı topraklarında Müslü-man halkla beraber yaşarken hoşgörü, güvenlikve bir anlamda özerklik buldu. Fatih döneminde1460 yılından itibaren de kesin hâkimiyetimizegiren Mora halkı, bölgedeki Venedikli Katolikdespotluklar ve onların ‘tiranlık’ sistemi altındaezilmekten kurtulmuştur. Fatih dönemindenitibaren Osmanlı Devleti’nde Rum dili, Bizanskültürü ve kanunlarının etkisi görülmektedir.Bu yöre halkından pek çok kişi Osmanlı sara-

yında üst görevlere kadar çıkartılmış, yabancıdil bildikleri için tercümanlık ve temsilcilik iş-lerinde görevlendirilmiştir. Fatih, fetihten he-men sonra Ortodoks patriğine ‘Millet Başı’ un-vanını vererek Rumlara iç özerklik tanıdı. Böy-lece patrik, Rum Ortodoks toplumunun tar-tışmasız lideri olarak Bizans Dönemi’ndekihaklarından fazlasına kavuştu. Fener-Rum Or-todoks Patrikhanesi, ona bağlı kilise örgütüve bütün Ortodoks papazlar kendilerine ta-nınan bu ayrıcalıklı hakkı ve hukuku, dahasonraki dönemlerde açık ya da gizliden gizliyeRum halkın millî bilincinin geliştirilmesi içinkullandı.

Rönesans Dönemi’nde, İtalyan şehir devlet-lerinde 40 yıl Yunanca dersleri veren ve ilkdefa Homeros’un eserlerini yayına hazırlayanDemetrius Chalcocondyles (1423–1511), İs-tanbul’un Osmanlı Devleti tarafından 1453yılında alınmasından sonra Mora’daki Yunan-ların barbar diye nitelendirdiği Türklerdenkurtarılması için çağrıda bulunan ilk kişi ol-muştur. Bundan sonra da 16. ve 17. yüzyıllardaLeonardos Philaras (1658-1673) gibi pek çokYunan, Avrupa’nın değişik yerlerinde Osman-lı’dan kurtulmak için propagandalara devametmişlerdir. Bu esnada yeni gelişmeye başlayanRusya’nın sıcak denizlere çıkma politikası ileOrtodoks Yunanlar, Rusların ilgi alanlarına gir-diler ve Rusya, Yunanların hamisi oldu. 1774Küçük Kaynarca Antlaşması’na Rusların koy-durduğu "Yunanlar, Karadeniz’de Rus bayrağıaltında ticaret yapabilir" maddesinin sonucuolarak güçlü bir ticaret burjuvazisi Yunanistan’dagelişmiş oldu.

Yunanistan’da Türk hâkimiyeti anlamına gelenTurkokratia döneminde rahat bir ortam vardı.Fakat Fransız Devrimi’nin getirdiği eşitlik, hür-riyet, kardeşlik ve milliyetçilik fikirlerinin etki-sinde kalan Rigas Ferreos (1757-1798), Bal-kanları ayağa kaldırabileceğini düşündüğüeserler yazdı. En önemlisi ‘Rumeli, Küçük Asya,Ege Adaları, Eflak-Boğdan’da Yaşayan HalklarınYeni Siyasal Oluşumu’dur. Bu yazısında Bizansİmparatorluğu’nun Fransız modelindeki gibicumhuriyetçi kurumlarla kurulmasını öner-mekteydi. İlk defa 1791 yılında Bükreş'te bu-lunduğu sırada ileride benimsenecek ‘Megaliİdea’ fikrini ortaya atmış ve haritasını çizmişti.Daha sonra 1796 yılında bu haritayı Viyana'dabastırarak Yunanca konuşulan tüm topraklardadağıttırmıştır. Bu haritada Balkanların büyükbölümü, Anadolu'nun yarıdan fazlası, Egeadaları ile Girit, Rodos, Kıbrıs, Trakya ve İstanbul,Yunan toprakları olarak gösterilmiştir. Bu he-deflere ulaşmak için 1797’de bir ihtilal programıve bir de anayasa hazırlamıştı. Buna göre Os-manlı topraklarını ve eskiden Yunanca konu-şulan tüm yerleri kapsayacak olan bu devletinadı ‘Helen Cumhuriyeti’, anayasasının 53. mad-desine göre de resmi dili Yunanca olacaktı.

İzmir’de doğan Adamantios Korais (1748-1833), bugünkü İzmir Namık Kemal Lisesi olanEvangelical okulunda okuduktan sonra Avru-pa’da eğitim aldı ve orada yaşadı. Felsefe veYunan dili üzerine çalışmalar yaptı. ‘GeçmişAnlayışı’ aşılamada kilit görev üstlenmiş veantik dönem Yunan yazarlarının kitaplarınıözellikle Yunan okuyucularına yönelik olarakyayına hazırlamıştı. Çağdaş Yunan filolojisinin

62 İLKBAHAR 2018

Yunanlar İzmir’i neden işgal etti?

Wilson, Lloyd Georgeve Clemenceau’dan olu-flan ‘Üçler Meclisi’ tara-f›ndan Mondros AteflkesAntlaflmas›’n›n 7. mad-desine istinaden halk›nsükûn ve nizam›n›n ko-runmas› bahanesiyleYunanlar›n ‹zmir’e as-ker ç›karmas›na Paris’te 10 May›s 1919 günükarar verildi. BöyleceEge’deki Rumlar kat-liamdan kurtulacakt›!

Umur SÖNMEZDAĞ

Page 63: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

ve Yunan bağımsızlık düşüncesinin öncüsüsayılan Adamantios Korais, bugün de Yunanmilletinin öğretmeni olarak nitelendiriliyor.Eski Yunan kültürünü yaymak için zengin Rumtacirler vakıf okulları ve kütüphaneler kurdular.Yunan okuyucusuna parasız yayınlar sağladılar.1800-1821 yılları arasında yaklaşık 1.300 kadardeğişik kitap basıldı. Çocuklarını Avrupa’nınbelli başlı üniversitelerinde okuttuklarındanbu yolla da Fransız Devrimi’yle ilgili gelişme-lerden, Avrupa’daki değişimlerden birebir ha-berdar olmaktaydılar. 1806-1812 Osmanlı-Russavaşı sırasında Ruslar, Slavlar gibi Yunanlarıda fikren isyana hazırladılar. Rumlar da Rus-ya’nın bağımsızlık teşvikleriyle bu son geliş-meleri heyecanla izlemekte, aralarında bazıhazırlıklar yapmaktaydılar.

1814-1815’de Napolyon’u yenen devletler, sı-nırları alt üst olan Avrupa’ya bir düzen vermeküzere Viyana’da bir kongre düzenlediler. Mo-narşi ve baskıcı yapıların yeniden kurulmasıiçin hürriyetçi ve milliyetçi akıma karşı gö-rüşmelerin yapıldığı sırada 1814 yılında Rusya,Odessa şehrinde Osmanlı’ya karşı kurulan ih-tilalcı bir Yunan örgütünün korumacılığınıüstlendi. 1815 yılında Viyana Kongresi’nin so-nunda yeni Avrupa ilkelerinin kabul edildiğiKutsal İttifak’a da imza atan Rusya, kongreninkararlarına aykırı ilginç bir oluşum ortaya çı-karmıştır. Rusya’da Osmanlı vatandaşı üçtüccar tarafından kurulan Filiki Eterya (DostlarCemiyeti), ilk aşamada Mora'da bir Yunandevleti kurmayı, sonra da Makedonya, Selanik,Batı Trakya, Ege adaları, On İki Ada, Pontus,Kıbrıs, İzmir ile Batı Anadolu’da yayılmayı ve

nihayet İstanbul'u ele geçirerek Bizans'ı ye-niden kurmayı hedefliyordu. Bu düş üzerinekurulu yemine ‘Megali İdea’ (Büyük Ülkü) de-diler. Örgütlendikten sonra malî problemleriniçözmek amacıyla da cemiyetlerine önceliklebüyük tüccar ve armatörleri almışlar, ayrıcahalk üzerinde daha etkili propaganda yapa-bilmek için papazları ve kiliseyi de kullan-mışlardır. Kurulduktan 4 yıl sonra örgüt mer-kezini gizlice İstanbul’a Fener Rum Patrikha-nesi’ne taşıdılar. Böylece Patrikhane, Mora’dakiRum isyan hareketinin karargâhı oldu. Cemiyet,ilk 3 yılda yalnız İstanbul’da 17.000 üye kay-detmişti. Patrik Gregorios’un Mora isyanınıteşvik ve himaye ettiği tespit edilince Patrik,Sadrazam Benderli Ali Paşa tarafından 22Nisan 1821’de patrikhanenin orta kapısındaastırıldı. Bunun üzerine patrikhanenin ortakapısı o günden bu yana kapalı tutulmaktadır.Güya bu kapı patrikle eşit seviyede bir Türkyetkilisi asıldığında açılacaktır.

Osmanlı Dönemi’nde İstanbul'un Fener sem-tinde oturan zengin ve nüfuz sahibi Rum ai-lelere Fenerli Rumları adı verilirdi. Bunlarınözellikle 18. yüzyılda gücü çok arttı. OsmanlıDevleti'nin 1699-1821 yılları arasında Avrupaülkeleriyle olan ilişkilerinde tercümanlık gör-evini üstlendiler. Ayrıca 18. yüzyıl boyuncaEflak ve Boğdan eyaletlerinin voyvodaları Fe-nerli Rumlar arasından seçildi. Bu ailelerdenİpsilantis ailesi, Osmanlı tarihinde yüksek ka-demelerde aldıkları görevlerden dolayı çokzengin oldular. İpsilantis ailesinin kayıtlarageçmiş ilk üyesi olan Atanasios İpsilantis, İtal-ya-Padova Tıp Fakültesi'nde hekimlik eğitimi

gördü, 1760 yılına kadar Vezir Ragıp Paşa'nınhekimliğini yaptı. Kardeşi Aleksandros İpsilantisise Osmanlı Devleti’nin Eflak ve Boğdan bey-liğini yaptı. Oğlu Konstantin bu göreve devametti. Onun da oğlu Aleksandros İpsilantis iseRumların bağımsızlığına öncülük yapan FilikiEterya derneğinin başkanı olunca, aynı za-manda Rus Çarı’nın yardımcılığı görevini dealdı. Kendisi 21 Şubat 1821 günü özetle “Halkınsilahlandırılmasını, para toplanmasını, millikıyafetlerin giyilmesini ve Yunanistan’ı yenidenkurmak için savaşılmasını” isteyen isyan bil-dirisini Boğdan halkına dağıtmıştır. OsmanlıDevleti de ailenin Yunanistan bağımsızlık ha-reketlerine katılmalarını cezalandırmak içinİstanbul Boğazı’ndaki yalılarına el koydu. 1821Şubat ayında Eflâk-Boğdan civarında başlayanayaklanmanın amacı, bütün Balkanlı Hıristi-yanların ‘Rum-Yunan Davası’ için Osmanlı’yakarşı silâhlı isyan etmesini sağlamaktır. Üçbildiriden sonra Aleksandros İpsilanti, PrutNehri’ni geçip Yaş kentine 6 bin kişilik kuvve-tiyle geldi ve ilk ayaklanmayı 6 Mart 1821’debaşlattı. Başarısız olunca kardeşi Dimitrios İp-silanti, Mora’da Patras şehrine giderek isyan-cıların başına geçti. Patras Metropoliti Ger-manos da 25 Mart 1821’de Agia Lavra ma-nastırında Yunan bayrağını açıp “Mora’da tekbir Türk dahi kalmamalı” sloganıyla ayaklan-mayı başlatmıştır.

Mora yarımadasında başlayan isyan kısa za-manda yayıldı. Rum isyanının ilk aşamasında,25 Mart ile 2 Nisan 1821 arasındaki 8 güniçinde sadece Mora Yarımadası’nda 26 binsivil Türk katledildi. Değişik limanlarda bulunan

63İLKBAHAR 2018

Paris Barış Konferansı'na 32 devlet temsilcisi katılmıştı.

Page 64: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Osmanlı gemileri sabotajlarla yakıldı. Yunanayaklanmasına Arnavut komutanlar önderlikedip Osmanlı’ya karşı savaşmıştır. Papazlartarafından yönetilen isyan için Avrupa'danMora’ya birçok gönüllü yardıma geldi. Yunanbağımsızlık ayaklanmasının 100 liderinden 90tanesi Arnavut’tur. İngiliz bankaları Rumlarabüyük miktarlarda para yardımında bulundu.

Tercümanlar, büyükelçi ve konsoloslarımızınbüyük kısmı Yunandı. Bunlar da 1821’de Moraayaklanması üzerine kovulunca Osmanlı dip-lomasisi sallantılı bir dönem geçirdi. Bununüzerine ‘Bâb-ı Âli Tercüme Odası’ adlı birmakam ve 1836’da da ‘Dışişleri Bakanlığı’ ku-ruldu. 1661 ve 1822 yılları arasında görevyapan baştercümanların istisnasız hepsi Yu-nandı. Bunlar İmparatorluk dilleri Osmanlıca,Yunanca, Arapça ve Farsçadan başka Latinceve İtalyanca da bilmekteydiler.

1822’de ayaklanma nedeniyle Bolu valisi ta-rafından öldürülen son baştercüman StavrakisAristarhis’e yapılan haksızlığı telafi için dahasonra oğlu Berlin’e, diğer bir aile üyesi Was-hington’a büyükelçi olarak atanırken, dul eşiSophia Aristarhis de Sultan Abdülaziz tara-fından saraya davet edildi. Görkemli bir törenleİmparatorluk tarihinde ilk defa bir kadınanişan verildi.

Maalesef 1836’dan itibaren yine Yunanlarayeni kurulan Dışişleri Bakanlığı’nda görev ve-rilmeye devam edildi. 1878 Berlin Kongresi’ndeOsmanlı delegasyonunun başı Londra bü-yükelçimiz Fenerli Rumlardan Alexandros Ka-ratodori Paşa’ydı. 1834’ten 1846’ya kadarAtina büyükelçimiz Yunan asıllı Ortodoks Kos-takis Musuros Paşa, Osmanlı’ya son derecebağlıydı. Yunan milliyetçileri onu anlayamı-yorlardı. Bu Paşa, Dante’nin İlahi Komedisi’niYunancaya çevirecek kadar ülkesinin dilinetutkundu. Daha sonra 35 yıl süreyle Londrabüyükelçiliği yapacak kadar da Osmanlılaşmıştı.

PhilhellenismAvrupa halkları, medeniyetlerinin başlangıcınıAntik Yunan medeniyetine bağlamakta ve Yu-nanlara hayranlık duymaktaydı. Yunanlar kül-türel mirasları olan Hellenizm’i bir siyasalformül olan Megali İdea ile aynı anlamda kul-lanmaya özen gösteriyorlardı. İngiliz ve Fransızyazarların da 19. yüzyılda eski Yunan KüçükAsya’sını savunmaları, Yunanlıların Hellenizmumutlarını artırmıştır. Yunan ayaklanmasıylabirlikte Avrupa’da ‘Philhellenism’ denilen birgörüş ile Hellensever komiteler kuruldu. Yüz-lerce aydın onların bağımsızlığı için gerekliyardımı yapmak için seferber oldular. Savaştanolumsuz etkilenenlerin sıkıntılarının giderilmesiamacıyla fonlar ayrıldı ve bağımsızlık savaşınınyürütülmesi uğruna bağışlar yapıldı. Londra’da1823 yılında kurulan Philhellen Komitesi,1824 yılında 800.000 sterlin ve 1825 yılındada 2 milyon sterlin yardımda bulundu. BatıAvrupa’dan ve ABD’den hatta Küba’dan gelenYunan dostu gönüllüler Yunanistan’a akın et-

tiler. Bu arada destek vermek için gelen İrlandalıWilliam Stevenson, patates ekimini bu top-raklara tanıtan kişi olmuştur. Philhellenler ara-sında başlıca İngiliz edebiyatçılarından şairve yazar Percy Shelley (1792-1822), romantikşair John Keats (1795-1821), ünlü şair GeorgeLord Byron (1788-1824) bulunuyordu. İskoçyalısubay ve tarihçi Thomas Gordon (1788-1841)da Yunan ayaklanmasını detaylı bir şekildeyazan ilk kişi olmuştur. Alman edebiyatçı Go-ethe (1749-1832), şair, filozof, tarihçi ve enönemli Alman dram yazarı Friedrich Schiller(1759-1805), Fransız edebiyatçı ve devletadamı Victor Hugo (1802-1885), Fransız ede-biyatının romantik yazar ve şairlerinden Alfredde Musset (1810-1857) gibi aydınlar da vardı.Özellikle bu Avrupalı edebiyatçılar, ressamDelacroix, besteci Beethoven ve birçok sanatçıYunan bağımsızlığını ya da Osmanlı zulmünükonu alan eserler ortaya koymuşlardı. Truvakazılarını yapan Alman arkeolog HeinrichSchliemann (1822-1890) da herhalde eşi Yunanolduğundan Philhellendi ve Yunan bağımsız-lığını geniş ölçüde desteklemiştir. İstanbul veAtina’da Fransa Büyükelçiliği yapan Charlesde Mouy (1834-1922) fanatik Philhellenler-dendi. Kendisi Yunanları Doğu’nun üstün ırkıolarak görüyor, Anadolu’dakilerle birlikte tüm

Yunanların bir araya getirilmesi gerektiğinibelirtiyordu. Abartılı propagandalarıyla Yu-nanları 1922 hezimetine itenlerin önde ge-lenlerinden biri olmuştur. Şüphesiz bu aydınlarisyan eden Yunanları eski çağdaki Antik Yunankültürünü yaratanların devamı olarak görüyorve eserlerinde, konuşmalarında onlara yardımedilmesi konusunu işliyorlar ve tüm dünyayayayıyorlardı.

Masa başında kurulduİngiltere, Fransa ve Rusya devletleri ilk baştaMora İsyanı’nı Osmanlı’nın bir iç sorunu olarakdeğerlendirdiler ve 1824’e kadar bu isyanakarışmadılar. Fakat çok önceden Yunanlarınbağımsızlıklarına ulaşmaları için gerekli des-tekleri veriyorlardı. 1820’lerde İngiltere Dışişleri

64 İLKBAHAR 2018

İzmir'in işgali-21 Haziran 1919 tarihliThe Graphic dergisinden.

1916 Sykes-Picot Anlaşması ile çizilensınır haritası.

Paris Barış Konferansı toplantısı-18 Ocak 1919

Page 65: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Bakanı Robert Stewart, “Onlar, bizleri eğiten,aşağılanan o insanlar, önümüzdeki günlerdeiçinde bulundukları içler acısı durumdankurtulacaklar mı?” diye sormuştu. 1825’teİngiltere, Doğu Akdeniz’de yer alan bu böl-genin önemini görerek ve Rum asileri haklıgöstererek tek başına bu olaylara sahip çık-mak istedi. 1822-1827 yıllarında Philhellenolan İngiliz Dışişleri Bakanı George Canning,Yunanların bağımsızlığı için çalışmıştı. KendisiMora’daki Yunan ayaklanmasını desteklemek,Yunanistan’da bağımsız bir idare kurulmasınısağlamak gayesiyle İngiltere, Fransa ve Rusyaarasında 6 Haziran 1827 tarihinde imzalananLondra Antlaşması'nın mimarlarındandır. Buantlaşmayla bağımsız bir Yunan Devleti ku-rulması Osmanlı Devleti’ne dayatıldı. Tarafı-mızdan reddedilince de 20 Ekim 1827 günüNavarin Körfezi’ne demirleyen Osmanlı Do-nanması İngiltere, Fransa ve Rusya birleşikdonanmasının bir baskınıyla imha edildi. As-lında ayaklanma bölgesine gönderilen Osmanlıkuvvetleri pek başarılı olamayınca Osmanlıkendisine bağlı Mısır Valisi Kavalalı MehmetAli Paşa’dan donanma desteği almış, 1826’yagelindiğinde Mora İsyanı karadan ve denizdenbastırılmak üzereydi. Navarin olayı üzerineOsmanlı Devleti bu olayı büyük devletler nez-dinde protesto etti. Rusya, bu protestoyu birsavaş sebebi sayarak Osmanlı Devleti’ne savaşilân etti. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı so-nunda imzalanan Edirne Antlaşması’nın ilk

maddesine göre de bağımsız bir Yunan Devletikurulacaktı. Osmanlı Devleti, iç ayaklanmasınıbastırabilecek iken, masa başında bir Yunandevleti kuruldu. Sonuçta İngiltere, Fransa,Prusya ve Rusya 3 Şubat 1830 günü Londraprotokolü olarak anılan bir belgeyi imzaladılarve Yunanistan Krallığı adıyla bir devletin “kendigarantileri altında” kurulduğunu ilân ettiler.Mora yarımadasında 55.000 km² alanda600.000 kişinin yaşadığı bu Yunanistan Krallığıtarihin ilk Yunan devleti oldu. Batılı devletlerinisteğiyle devşirme olarak Bavyera Kralı I. Lud-wig’in oğlu 17 yaşındaki Prens Otto, 1832-1862 yılları arasında ilk Yunan Kralı oldu.Aslında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın hima-yesinde bir vilayet olarak yönetilen Yunanlar,bu devletlerini ve sınırlarını yeterli bulmadılar,bundan sonra ‘Megali İdea’ çerçevesinde top-raklarını genişletmek için Avrupa devletleriniarkalarına alarak Osmanlı Devleti ile sık sıkçatışma içine girdiler. Yunanların kafasına ırksalnefreti Batılı aydınlar sokuyorsa da onlarıTürkler aleyhine toprak genişletmeye itenlerbüyük güçlerin diplomatlarıydı. İngiltere’ninYunanistan elçisi Sir Edmund Lyons 1841 yı-lında, “Gerçek anlamıyla bağımsız bir Yuna-nistan olacağını düşünmek saçmalıktır. Rus-ya’nın olmamalıdır. Bu yüzden İngiltere hi-mayesine girmesi gerekmektedir” demiştir.

Topraklar genişliyorÖzvarlıklar üzerine kurulmayan Yunan Krallı-ğı’nın kısa zamanda ekonomik çıkmaza girmesiüzerine 1832 yılında Yunanlar, Londra’da yap-tıkları bir anlaşma ile borç para aldılar. Üç ko-ruyucu İngiltere, Fransa ve Rusya 60 milyonfrank borç verdi. 1897 savaşında Osmanlı’yamağlup olunca, 4 milyon lira savaş zararödentisi de eski borçlarına eklenince zordakaldılar. Bunun üzerine altı arabulucu devlet‘Uluslararası Mali Komisyon’ kurmuştur. Ge-nelde Bavyera’dan gelen danışmanlar Yuna-nistan’ı yönetiyor, bazen ise ilk Kral Otto da

kendi kararlarını kendi verebiliyordu. 3 Eylül1843 günü çıkan bir iç ayaklanmaya kadarhâl böyle devam etti. Ayaklanma ile birlikteKral Otto Yunanistan’a bir anayasa yapmayazorlandı ve parlamento kuruldu. İyi yönetile-meyen ülkeyi Kral Otto, 1862 yılında bir İngilizgemisiyle terk etti. Batılıların uygun gördüğüDanimarkalı Prens I. George 1863-1913 yıllarıarasında kral oldu. Yani yönetim kontrolü ta-mamen Batılıların elindeydi.

12 Kasım 1894’te 14 genç subay tarafındanMilli Cemiyet anlamına gelen Ethniki EteryaGirit’in Yunanistan’a ilhakı için kuruldu. Bu ce-miyet 1896-1897 yıllarında Osmanlı toprağıolan Teselya ve Makedonya bölgelerinde dekışkırtma faaliyetlerinde bulunmaya başladı.1897 Girit Savaşı başlayınca İzmir’deki Yunan-ların ülkeyi terk etmesi istendi. Bunların çoğuİngilizlerin işine yarıyordu. Onlardan 2.626’sınaİngiliz pasaportu verildi ve İzmir’de İngiliz va-tandaşı olarak kaldılar. Hukuk öğrenimi gören1864 doğumlu Giritli Venizelos, Girit’in Yuna-nistan’a katılmasını amaçlayan ayaklanmalardüzenledi. 1910’da askeri yönetimin başkan-lığına getirilen Venizelos Sırbistan, Bulgaristanve Karadağ ile kurduğu Balkan Birliği’nin des-teğiyle Osmanlı’ya savaş açtı. Balkan Savaşısonunda İngiltere’nin öncülüğünde ve hima-yesinde imzalanan 30 Mayıs 1913 “LondraAntlaşması” ile güney Makedonya, Selanik veGirit Yunanistan’a geçti. Böylece toprak bü-tünlüğünü %70 büyüttü. Görüldüğü gibiYunan ayaklanması, Krallığın kurulması, yö-netilmesi, zaman içinde topraklarını genişlet-mesi kendi çabalarının ürünü olarak değilBatılı devletlerin özellikle İngiltere’nin isteklerive yardımlarıyla gerçekleşmiştir.

Wilson PrensipleriOsmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na girinceİtilâf Devletleri İzmir ve art bölgesini diplomatikpazarlıklarla peşkeş çekmeye başladılar. Yu-nanistan, I. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalmayıtercih ediyordu. Çanakkale’ye saldırmadanönce İtilâf Devletleri Yunanistan’ı kendi yan-larında savaşa sokmayı plânladılar. Yunan Baş-bakanı Venizelos bu plânı kabul ettiyse deYunan Kralı, genelkurmayı ve Rusya’nın tepkisibu girişimi sonuçsuz bıraktı. İngilizler de mut-laka savaşa girmelerini istiyordu. Daha sonraİngilizler, Sırbistan’a asker göndermelerinitekrar istedi. Venizelos da “Türk topraklarındanparlak tavizler verilebilirse durumun değişe-ceğini” söyleyince, 24 Ocak 1915’te İngiltereDışişleri Bakanı Sir Edward Grey, savaşa girilmesihalinde Yunanistan’a “Küçük Asya kıyılarındaönemli toprak ayrıcalıkları” verileceğini teklifetti. İç anlaşmazlıklardan sonra, 26 Haziran1916’da İtilâf Devletlerinin desteğini kazananVenizelos Kuzey Epir, Trakya ve Batı Anadolu’yuYunanistan’a katmak hevesiyle Yunanistan’ıİtilâf Devletleri yanında savaşa soktu. BöyleceYunanlar, İngilizlerin Anadolu topraklarını vaatetmesi üzerine I. Dünya Savaşı’na girmiş,Alman taraflısı olan Kral I. Konstantin de ül-

65İLKBAHAR 2018

Page 66: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

keden kaçmıştır. Bu arada İtilâf Devletleri, ta-rafsızlığını koruyan İtalya ile 26 Nisan 1915'teLondra Antlaşması’nı imzaladılar. Bu antlaşmaile İtalya’ya savaşa girme yükümlülüğü karşı-sında Adriyatik, Akdeniz ve Ege’den tavizlerveriliyordu. Savaşa giren İtalya, kısa bir süresonra payının azlığından yakınmaya başladı.Bunun üzerine 1916 Kasım’ında müttefiklerinebir karşı muhtıra veren İtalya, “Antalya ve İz-mir’de ileri bir İtalyan kolonisi vardır” görü-şünden hareketle, İzmir’i istediğini belirtti.İtalya’yı yanlarında tutmak isteyen İngiltereve Fransa da 1917 Nisan’ında bu devletle im-zaladıkları St. Jean de Mauirenne Antlaşmasıyla,İzmir-Kayseri-Mersin üçgeni içinde kalan Ak-deniz ve Ege Bölgesini, Rusya’nın onaylamasıkoşulu ile İtalya’ya bıraktılar.

I. Dünya Savaşı bittikten sonra geriye gerekgalip, gerekse mağlup devletlerde yıkık şe-hirler, hastalıklar, belirsiz devlet sınırları, nüfuskarmaşası, yiyecek sıkıntısı ve en önemlisiekonomik zorluklar kalmıştı. Her devlet ya-ralarını sarmak için mücadeleye başladı. Sa-

vaşın müttefikler tarafından kazanılmasındabüyük rol oynayan ABD ise ülke topraklarındasavaş olmadığı için şehirleriyle, yollarıyla,fabrikalarıyla ve Avrupa’ya henüz sevk edil-memiş hazır askeri birlikleriyle ayaktaydı. Sa-vaştan sonra ekonomik güç tamamen ABD’ninelindeydi ve müttefikleri de ona bağlı du-rumdaydılar. Amerikan Başkanı Thomas Wo-odrow Wilson, ulusların kendi kaderlerinikendilerinin belirlemesi ilkesini temel alanbir uluslararası yapılanmayı öneren, tüm dev-letlerin üye olarak içinde yer alacakları birdünya örgütünün kurulmasını öngören, eko-

nomide ve diplomaside açıklık istemini dilegetiren 14 maddelik Wilson Prensiplerini açık-ladı. Bu doğrultuda dünya barışına şekil vermekamacıyla Paris’te 18 Ocak 1919-07 Mayıs 1919tarihleri arasında 32 devletin katıldığı bir kon-ferans yapıldı. İngiltere ve Fransa barışı dü-şünmekten çok, barış düzeninde kendi çıkar-larını en iyi şekilde gerçekleştirecek yolu aramaçabası içindeydiler. İtalya ile yaptıkları St. Jeande Maurienne Antlaşması ile İzmir’in İtalya’yaverileceği kabul edilmişti. Ancak Rusya’da dev-rim olunca anlaşma koşulu gereğince gereklionay alınamadı. Bu bahane ile anlaşma İngilizlerve Fransızlar tarafından tek taraflı olarak iptaledildi. Buna rağmen İtalya ısrarcı tavrıyla Ana-dolu’da emrivakiyle bazı işgallerde bulundu.Buna rağmen İngiltere ile Fransa toprak, sö-mürge ve maddi çıkarlarından vazgeçmek is-temediklerinden ağırlıklarını koydular. Wilsonİlkeleri’ne tamamen ters düşmemek için de‘savaş tazminatı’ yerine ‘savaş onarımı’, ‘sö-mürgeciliğin’ yerine ise ‘manda-himaye’ siste-mini gündeme getirerek isteklerinin uygu-lanmasını sağlamışlardır.

Bu devletler Paris Barış Konferansı sırasındaİzmir ve çevresinde yaşayan halkın çoğunlu-ğunu Türklerin teşkil ettiğini bildikleri halde,hayranlık duydukları ve vaatlerde bulunduklarıYunanların İzmir’i işgal etmesini benimsediler.Bu isteğin esas arkasında duran kişi, konferanstaİngiltere’yi temsil eden Başbakan David LloydGeorge (1863-1945) Philhellen’di. Bunun et-kisiyle İngiltere, I. Dünya Savaşı’ndan sonraYakın Doğu politikasını Yunanistan’ın Batı Ana-dolu’yu ele geçirerek büyük bir Helen Devletikurması esasına dayamıştır. Dolayısıyla İtalya’nınİzmir bölgesine yerleşmesini istemiyordu.Çünkü İtalya, zengin insan kaynaklarına veAkdeniz’de kuvvetli bir donanmaya sahipti.Yunanistan ise maddî ve manevî kaynaklardanyoksundu. İngiltere, kendi çıkarlarına hizmetedeceğini bildiği Yunanistan’a yardım etti.Çünkü Batı Anadolu bölgesine yerleşecekzayıf bir Yunanistan, İngiltere’nin bölgedekisermayesinin ve Ege’deki çıkarlarının jandar-malığını yapacaktı. Yandaşlarından güç alanYunan Başbakanı Venizelos Türklerin Ege Böl-gesi’nde Rumları yok etmek için katliamlarabaşladıkları yalanı ile İtalya’nın da İzmir’e askerçıkarmak üzere olduğunu iddia ederek, gerçekolmayan beyanlar ve hayali haritalar ile halkınekseriyetini Rumların teşkil ettiğini sözümonaispatlamıştır. Venizelos son olarak 6 Mayıs1919 tarihinde İzmir’deki 30.000 Rum’un büyükbir tehlikede olduğunu beyan edince Wilson,Lloyd George ve Clemenceau’dan oluşan ‘ÜçlerMeclisi’ tarafından Mondros Ateşkes Antlaş-ması’nın 7. maddesine istinaden halkın sükûnve nizamının korunması bahanesiyle Yunanlarınİzmir’e asker çıkarmasına Paris’te 10 Mayıs1919 günü karar verildi. Böylece Ege’dekiRumlar katliamdan kurtulacaktı!

Wilson Prensipleri olmasaydı İngiltere veFransa, İzmir ile çevresini çoktan işgal etmişolurdu. Zira 17. yüzyıldan beri İzmir’de yaşayan

66 İLKBAHAR 2018

Page 67: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Levantenler arasında yer alan İngilizler yıllardanberi ticaret ve tarımla uğraşıyor, kurduklarıçeşitli iş yerlerinden bol para elde ediyorlar,bir yerde İngiltere’ye de kazanç sağlıyorlardı.Türkiye’de ticaret yapmak, fabrika açmak, ma-den işletmek gibi amaçlarla 1850-1913 yıllarıarasında 166 İngiliz şirketi kurulmuştu. İzmir’de1849’da 202 olan İngiliz tüccar sayısı 1855'te919’a ve 1855'te 1061’e yükselmiştir. Sıcakticari ilişkiler o derece ilerlemişti ki 1870 yılındabir İngiliz yazar kitabına ‘Türkiye: Koruyucu-luğunu Yaptığımız Yeni Bir Ülke’ başlığını koy-muştur. 1858 yılında İngiltere’nin İstanbul Bü-yükelçisi Lord Stratford de Redcliffe, “Batı uy-garlığı Levant kapılarına geldi, dayandı. Şimdiyekadar geçmeyi pek başaramadığımız bu kapılarardına kadar açılmazsa, kendi çıkarlarımızdoğrultusunda, zor kullanarak bu kapıları aça-cak ve isteklerimizi kabul ettirecek güce, hattadaha fazlasına sahip olduğumuzu herkesinbilmesini isterim” demişti. İzmir ve çevresindekiİngiliz çıkarları arasında İzmir-Aydın demiryolu,Osmanlı Havagazı Şirketi, zımpara ve çakmak-taşı, altın, krom, gümüş, kömür, demir, cıva,kireçtaşı, mermer ocakları, kalamin, mika, bo-raks madenleri vardı. Bunlardan başka un veyağ fabrikaları, dökümhaneler, değirmenler,halı fabrikaları, boyahaneler, Turyağ Fabrikası,incir işletmeleri, tüm Osmanlı’da ilaç ithalatıtekelini üstlenen şirketleri, pamuklu dokumafabrikaları, bankacılık ve sigorta şirketleri, Dü-yun-u Umumiye gelirleri de önemli bir yertutuyordu. Ayrıca, İngilizlerin İzmir’den başkaAyvalık, Midilli, Sisam ve Kuşadası’nda konsolosyardımcılıkları ile bağımsız olarak çalışan pos-taneleri, hastaneleri, kiliseleri ve mezarlıklarıvardı. Yine İzmir’de Levantenler arasında bu-lunan Fransızların da kazanç elde ettiği İzmir-Kasaba demiryolu, İzmir liman ve rıhtımları,Kordon tramvayları, İzmir suları işletmecilikleri,Kara Aydın Maden şirketinin kurşun ve linyitmaden ocakları, bankacılık ve sigorta şirketlerivardı. Ayrıca Düyun-u Umumiye gelirlerininbüyük kısmını alıyorlardı. Tekellerinde olanReji Şirketi ile de Osmanlı topraklarındaki tümtütün ekim ve ticaretini ellerinde bulunduru-yorlardı. Bunlardan başka büyük satış mağa-zalarının, otellerin, restoranların sahipleri Fran-sızdı. Fransızların İzmir Konsolosluğundanbaşka Ayvalık, Midilli, Çanakkale konsolos yar-dımcılıkları ile Aydın, Manisa, Kuşadası, An-talya’da ajanları vardı. Bağımsız olarak postane,3 hastane, 6 okul, 6 dispanser, 6 eczane, 1kreş, 2 yetimhaneleri vardı. 6 gazete ve mec-mua da muntazam çıkmaktaydı. Ayrıca Le-vanten İngilizler ve Fransızlar tapuları kendi-lerine ait binlerce kilometrekare arazilerindeistedikleri gibi çeşitli tarım ürünleri elde edi-yorlar ve Avrupa’ya satıyorlardı. Ege Bölgesi’ndeyatırımı bulunan büyük şirketler, Batı Anado-lu’nun ekonomisi güçsüz olan Yunanistan’averilmesine karşı çıkıyorlar; ABD, İngiltere veyaFransa gibi güçlü ekonomisi olan bir devletindenetimine girmek istiyorlardı.

Aslında İngilizler, İzmir ve çevresindeki çıkar-larını korumak ve devam ettirmek için Osmanlı

Devleti daha resmen 14 Kasım 1914 günü I.Dünya Savaşı’na girmeden kısa bir süre önce1 Kasım 1914 günü asker çıkarmak amacıylaİzmir’e iki savaş gemisi gönderdiler. Ancakkörfez girişindeki bataryalarımız ilerlemeleriniengelledi. Savaşa girmemizden sonra da 5Mart ile 10 Mart 1915 tarihleri arasında Ça-nakkale’ye gitmeden önce İzmir’i işgal etmeküzere kuvvetli bir donanma ile geldiler. Körfezgirişinde kasıtlı olarak batırdığımız gemilerile Sancaktepe (Yenikale) ve değişik yerlerdekitopçularımız körfeze girmelerine engel oldular.İngiliz filosundan Albay Deeds, İzmir ValisiRahmi Bey ile yaptığı görüşme sırasında ken-disine kurulacak İzmir Prensliği makamınıvaat etti ise de “İzmir’i cayır cayır yakarım dasize teslim etmem. Bu davranışınızla İzmir’dekiHıristiyanların hayatlarını da tehlikeye atıyor-sunuz” cevabını alınca filosuyla çekilmek zo-runda kalmıştı.

Yunan Niko Pysurikis ‘Küçük Asya Dramı’ adlıyazısında; “Müttefikler Yüksek Konseyi, Yakın-doğu’yu rahatça paylaşmalarına hizmet edecekbir jandarma arıyorlardı. Musul, Mezopotamyave Kafkas petrollerini güven altına almak için."diye yazmaktadır. Gerçekten de 1815 ViyanaKongresi’nde “Hasta Adam” olarak nitelendirilenOsmanlı İmparatorluğu, Batılı devletler tara-fından kendi menfaatlerine uygun olarak 100yıl boyunca yıpratılmış, sömürülmüş ve hâki-

miyet altına alınacak bir hale getirilmiştir.Birinci Dünya Savaşı ile artık mücadele edecekgücümüzün kalmadığını düşünerek 15 Mayıs1919’da son noktalardan birini koymak iste-mişlerdi. Ancak Mustafa Kemal gibi bir liderinmevcudiyeti hesaplarını bozdu. Kendileri deçok zarar ettikleri gibi olaya âlet ettikleri Yu-nanların da ‘Küçük Asya Felaketi’ yaşamalarınaneden oldular ve ‘Megali İdea’ düşünceleri İz-mir’in küllerinde yok olup gitti.

Kaynakça:Coşkun, Alev Kuva-yı Milliye’nin Kuruluşu, ÇağdaşYayıncılık, İstanbul, 1997.

Berber, Engin, Kurtuluştan Sonra İzmir’de Yunanİşgal Dönemine Tepkiler, Atatürk Araştırma Mer-kezi, atam.gov.tr

Taçalan, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Baş-larken, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.

Clogg, Richard, Modern Yunanistan Tarihi, İletişimYayınları, İstanbul, 1977.

Gökçen, Salim, Türkiye’de Rum-Yunan Vahşet veTerörü, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2010.

Akşin, Sina, “Paris Barış Konferansı’nın Yunanlarıİzmir’e Çıkarma Kararı”, 3. Askeri Tarih Semineri,Türk-Yunan İlişkileri, ATASE Yayını, Ankara, 1986.

Parlak, Türkmen, Yunan Ege’ye Nasıl Geldi,İzmir, 1982.

67İLKBAHAR 2018

Page 68: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

“Yıllar içinde 94. Sokak çok değişti.Güzelim parke taşlarının yerinikapkara bir asfalt, bahçeli evlerin

yerini de çirkin apartmanlar aldı...” Konusuİzmir’de geçen eserler arasında benim içinoldukça özel bir anlam taşıyan ve 1996 yı-lında basımından kısa süre sonra okuduğum‘Muska’ romanı bu sözlerle biter. Romanda94. Sokak merkezli bir Göztepe’yi yaşarsınız.İzmir’de sokakların numaralandırılmasındanönce adı Şehit Fethi Bey olan 94. Sokak,Göztepe’nin belki de en bilinen sokağı olanKilise Sokağı’nı Mithatpaşa Caddesi’nde Ko-nak yönüne doğru geçince bir sonraki so-kaktır. Eski adı Abdülezel Paşa ya da KüçükDalyan Sokak olan 81. Sokak, kapı numarası10 olan Notre Dame de Lourdes Kilisesi’ndendolayı halk arasında Kilise Sokağı olarak bi-linir. İlkokula başladığım yıl, kilise sokağınıdikine kesen 88. Sokak, ya da önceki adıylaTepe Sokak’ta kocaman bir evde oturuyor-duk. Köşk bozması yapıların olduğu sokak-taki en görkemli ev, kocaman bir bahçe

içindeki Yeğenoğulları Köşkü idi. O evde,öğrenciliğe başlamanın yanı sıra hayatımdakibirçok ilki yaşadım. İzmir’e kar yağdığını ilkkez o evde gördüm. Kar tutmuştu ve kademekademe uzanan arka bahçesinde ilk kardanadamı yapmış; sıcak bir yaz günü ilk kez birbukalemun görmüş ve bembeyaz giysilikızların tenis oynamalarına da ilk kez oradatanık olmuştum. O tenis sahasının AmerikanKız Koleji’ne ait olduğunu da kısa zamansonra öğrendim.

Mithatpaşa Caddesi’ne açılan bu iki sokaktansonra gelen ve önceki adı Halit Ziya Beyolan 95. Sokak ayrı bir özelliğe sahipti; cad-denin diğer yanında denize açılan bir bö-lümü daha vardı. Gerçi Güzelyalı Parkı’ndanVali Konağı’na kadar olan bölgede 79., 97.ve 103. sokaklar da denize açılıyordu amaiskele sadece 95. Sokak’ta vardı. Cumhuri-yet’in ilk yıllarında da körfez vapurlarınınyanaştığı Göztepe İskelesi, vapurlar uğramazolunca bir ara İskele Gazinosu olmuştu. Ogazinonun yıkılmaya yüz tutmuş haline ba-kıp, “Işıklı ve pırıl pırıl hali nasıldı acaba?”

diye çok düşlemişimdir. İskele sokağına gir-meden hemen solda kalan ünlü Mez Gazi-nosu'nun da en çok adının anlamını merakederdim. Yıllar sonra ‘Meze’ sözcüğü ile aynıkökten geldiğini anladım. Günümüzde Göz-tepe İskelesi artık Güzelyalı’da. MustafaKemal Bulvarı’ndan iskeleye yaya geçişinisağlayan yelkenli formundaki üst geçidinbaşladığı noktaya açılan 40/1. Sokak iseyüz yıl önce o günlerin Kokaryalı İskelesi’neaçılıyordu.

Günümüzde Konak’a bağlı bir mahalle Göz-tepe, spor kulübüyle de efsane olmuş birsemtin adıdır. Göztepe adı Cumhuriyet ön-cesi dönemlerde Aya Agapi (Aziz Sevgi)olarak bilinen 65 metre yükseklikteki ünlütepeden gelir. Öte yandan günümüzde İz-mir’in en uzun caddesi olan MithatpaşaCaddesi’nin henüz açıldığı yıllardaki adı daGöztepe Caddesi’dir. Bölgede aynı adı taşıyanbir de dere vardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında77. Sokak boyunca aktıktan sonra 58., 59.

68 İLKBAHAR 2018

DündenbugüneGöztepeKonak Belediyesi; geride bıraktığımız Nisan ayındaİzmir Araştırmaları Derneği organizasyonu ve GöztepeSpor Kulübü'nün desteği ile oluşturulan ‘Yalı Günleri’kültür, sanat ve spor haftası etkinliklerine ev sahipliğiyaptı. Körfez'in güney sahilinde, Karataş'tan Çakal-burnu'na kadar olan bölüme tarihte verilen ad olan'Yalılar', aynı zamanda bu etkinliğin bölgesini de an-lamlandıran isim oldu. Hazır gündemde bu bölgemizvarken bu yazıda da Göztepe'den söz etmek istedim.

Yaşar ÜRÜK

Page 69: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

ve 60. sokakları keserek 76. Sokak yakınla-rından körfeze akan Göztepe Deresi şehiriçinde kalan birçok dere gibi sonraki yıllardaüstü kapatılmış ve günümüzde tamamenyapılaşma altında kalmıştır. Bölgede bunungibi kaybolmuş bir diğer akarsu da, Köprüsemtine adını veren eski köprünün olduğuyerden akan deredir.

Göztepe 19. yüzyıl ikinci yarısında adetacennetten bir köşe olan, ağırlıklı olarakRumların yaşadığı bir mahalledir. Sonrakiyıllarda bu güzelliği keşfeden Levantenlerde gelip buralara yerleşmeye başlar. İzmir’demuhtarlık teşkilatının kurulduğu 1885 yılındayapılandırılan mahallede 1891 yılında 927kişi yaşamaktadır. Şehir merkezi ile karadan

bağlantısı olmayan diğer yalı semtleri gibiburasının da ulaşım sıkıntısını gidermek is-teyen Mithat Paşa’nın valiliği sırasında, ileridekendi adıyla anılacak olan caddenin yapı-mına başlanır. Özellikle taşlık bir kıyı olanKarantina ile denize dik inen tepeye sahipGöztepe’nin şehirle kıyıdan bağlantısı sağ-lanır. 20. yüzyılın başlarında hepsi birbirindengüzel köşklerin sahipleri arasında Türklerde görülmeye başlar. Bu köşklerden birikurtuluştan hemen sonra Gazi Mustafa Ke-mal’in kapısından önce konuk, sonra dadamat olarak gireceği Uşakizade Köşkü’dür.Ancak hiç kuşku yok ki semtteki en görkemliyapı, yakın zamana kadar İzmir Vali Konağıolarak kullanılan Sivrihisaryan Konağı’dır.Bir tür ikiz ev olarak planlanan yapı, mimarAndon Gavano tarafından tasarlanır.

Semtteki en güzel köşklerden biri de, yıllarcaHakimiyet-i Milliye İlkokulu olarak hizmetvermiş olan yapıdır. Ben ilkokulu o köşkteokudum. Cadde tarafındaki yeni okul binası

69İLKBAHAR 2018

Page 70: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

ben mezun olduktan sonra hizmete girdi.Üçüncü sınıfa kadar öğretmenimiz olanEkrem Ulusoy okul müdürlüğüne atanınca,okulumuza yeni atanan MuhteremÖğünç’ün öğrencisi oldum. Benim dersle-rime girmiyorlardı ama Muzaffer Öniz, Ka-muran Öcal, Atıfet Yukaruç çok değerli eği-timciydiler. Aralarında hayatta olan varsaellerinden öperim.

Göztepe denince aklımıza öncelikle iki şeygelir. İlki semte adını veren ünlü tepe, diğeriise çocukluk ve gençlik yıllarımızın efsanesi,hiç yakışmadığı amatör kümeye kadar düş-tükten sonra artık günümüzde ligin beyle-rinden olan Göztepe futbol takımı.

Susuz Dede, Cumhuriyet öncesi Aya Agapi(Sevgi) adıyla bilinen tepede bulunan vegünümüzde yatıra dönüşen bir mezarınait olduğu söylenen kişinin halk arasındakiadıdır. Söylenceye göre Susuz Dede, HafızNusret Mehmet Efendi adında bir Bektaşiermişidir. 20. yüzyılın başlarında; bir başkasöylenceye göre de 19. yüzyılda Hora-san’dan gelerek Göztepe’ye yerleşmiş olanbu kişi, civardaki İtalyan bahçesinin Arnavutbahçıvanı ile dost olur. Aralarında yaptıklarısohbetlerde tepenin güzelliğinden sözederken, “Ancak suyu eksik” diye de yakınır

durur. Arnavut bahçıvan bunun üzerineçok sevdiği arkadaşı için hiç aksatmadanher gün tepeye su taşımaya başlar. Bir za-man sonra Bektaşi hayata veda edince onuçok sevdiği tepeye gömüp, taşıdığı su ilemezarını her gün sular. Bunu görenler dene olduğunu bilmeden su taşıyarak dilekve su adağında bulunmaya başlarlar. Yer-yüzündeki yatırlar arasında belki de bukadar güzel manzaraya sahip tek mezarolan Susuz Dede 1960’ların başlarındansonra, özellikle cuma günleri su taşıyanlarladolup taşar. Ayrıca sporcularla, fuar zamanıİzmir’e gelen sanatçıların da çok sık ziyaretegeldikleri görülmüştür. Son yıllarda SusuzDede’nin ziyaretçileri arasında üniversitesınavlarına girecek öğrencilerin yoğun bi-çimde yer aldığını gözlemekteyim.

Öte yandan değişik söylentilerde asıl adınınAli olduğu iddia edilen dedenin mezarında,bir başka söylentiye göre hiç kimsenin gö-mülü olmadığı savunulmaktadır. Çok eskizamanlara giden bir başka söylenceye görede İzmir’in bir başka ünlü yatırı olan MızraklıDede’nin kardeşi olarak rivayet edilen SusuzDede, bir cenkten yaralı döndükten sonra,köyü olan Buca yakınlarındaki Işıklar’a doğrugiderken, oldukça sıcak bir yaz günü butepeye gelir, su ister. Aldığı yaraların etkisiyle

hakkın rahmetine kavuşur. İzmir’in ünlüyatırlarını incelerken tıpkı Mızraklı Dedegibi, Ciğer Dede ile Kabak Dede’nin deSusuz Dede’nin kardeşi olarak anlatıldığınatanık oldum.

Yörede Göztepe’nin dışındaki bir diğer tepede, Hatay’a doğru uzanan bölgede yer alanPilavtepe’dir. 1955 yılında İzmir Belediyesitarafından burada yapılması düşünülen tu-ristik gazino için bir Alman inşaat grubununda öneride bulunduğunu bildiğim tepe gü-nümüzde tamamen konutlarla kaplı du-rumdadır. Sözü geçmişken İzmir meraklıla-rına, ülkemizde belki de yüzlerce tepeninadı olan Pilavtepe’den, şehrimizde de ikitane daha bulunduğunu söylemek isterim.İlk Pilavtepe, Narlıdere’den ileride, günü-müzde Ege Ordu Karargahı’nın bulunduğuAbdullah Ağa Çiftliği civarındadır. O bölgede20. yüzyıl başlarında Aya Yorgi adlı bir Rumköyü de bulunmaktaydı. İkinci tepe ise Kar-şıyaka’da, Cumhuriyet Mahallesi’nin bulun-duğu tepedir.

Öte yandan sık sık sözü edilen İtalyan bah-çesi, Göztepe’nin yamacında bulunan birağaçlık alana halk arasında verilen addır.19. yüzyıl başlarında bir İtalyan’a ait olanarazide daha sonraları yapılaşma başlar, gü-

70 İLKBAHAR 2018

Page 71: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

nümüzde bahçeden sadece küçük bir ko-ruluk kalır. Cumhuriyet öncesi dönemdebölgede Rumların yanı sıra İtalyanların dayerleştiği görülür. Hatta Göztepe’de bir deİtalyan okulu açılmıştır.

1960’lı yılların Göztepe’sinde Sağlık Kabinadında ünlü bir özel sağlık merkezi vardı. Oad sonraları birçok benzeri tarafından kul-lanılır oldu. On yıl kadar önce yitirdiğimizsahibi Refet Gürer kadim aile dostumuzdu.Onun oğlu sevgili Nadir ile birlikte yalıdakiköşklerin bahçe duvarlarından körfeze oltaatar, sinek iğneleri ile isparoz ve lidaki av-lardık. İşte o bahçelerdeki ağaçlardan dalındakoparıp yediğimiz, İzmirli ağzıyla domatşeftalilerin tadını asla unutamam. Eğer kefalavlamayı planladıysak, o dönemlerde artıkçalışmayan Göztepe İskelesi’ne gider, iskeletahtalarının aralarından denize salladığımızçarpmaların üstünden koca koca kefalleringeçmesini sabırsızlıkla beklerdik.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Göztepe, eğitimkurumları ile de ünlü, adeta bir okullar mer-kezi idi. Çoğu geçmişte kalan bu okullarınen önemlilerinden biri Sepetçilik ve ÇiçekçilikMektebi’dir. İzmir eğitim tarihinde önemlibir yeri olan Göztepe’nin okullarından birbaşka yazıda söz etmek üzere bu yazıdasize bu okuldan söz etmek istiyorum.

Cumhuriyet öncesi Göztepe’de azınlıklarınkullandığı üç kiliseden ikisi, kurtuluş sonrasıterk edilmiş yapılar olarak kalır. Bunlardankısmen harap olarak dursa da diğerlerindendaha büyük olan St. Panteleimon, 1923 yı-lında Vidinli Hasip Akıncı ve eşi Ayşe Hanımtarafından onarılarak iki büyük atölye oluş-turulur. Bu atölyelerden ilkinde erkek öğ-renciler için fantezi çiçekçilik ve örme mo-bilya, ikincisinde ise kız öğrenciler için çeşitliçiçeklerin yapımı öğretilir. Özel bir eğitimkurumu olarak hizmet vermeye başlayan

bu okulun sepetçilik bölümüne alınan erkeköğrenciler kimsesiz çocuklar arasından se-çilmekte, tüm giderleri okul bütçesindenkarşılanmaktadır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 1924 yılının ilkgünü İzmir’e en uzun ziyaretini gerçekleştirir.İşte bu gelişte Gazi’nin bir rastlantı sonucuHasip Akıncı ile karşılaşması, Cumhuriyetdevrimlerinden bir tanesinin daha temelininİzmir’de atılmasına neden olur. Gazi bugelişinde kayınpederi Muammer Bey’inGöztepe’deki köşkünde iki aya yakın birzaman kalır. Toplantılarını İzmir Belediyesitarafından daha sonra kendisine armağanedilecek olan Kordon’daki Naim Palas Ote-li’nde yapacaktır. Dönemin İzmir Valisi Aziz(Akyürek) Bey bir toplantı salonu hazırlat-mayı düşünür ancak bunun için uygunkoltuk bulunmadığını görünce HasipBey’den yardım ister. Hasip Bey istenilenkoltuklarda Ulu Önder’in oturacağını du-yunca okulda özel olarak imal ettirdiği onaltı parçalık örme koltuk takımını otele gö-türür. Oradaki büyük bir vazoyu da yineokulunda yapılan çiçeklerle süsler.

Birkaç gün sonra Gazi, bir görüşme içinNaim Palas’taki toplantı salonuna gelir.Oturduğu hasır örme koltuğu ve çiçekleriçok beğenir. Bunları yapan kişiyle tanışmakister. Hasip Bey’i Gazi’nin huzuruna çıkarırlar.Mustafa Kemal kendisine iltifat eder, yalnızkaldıkları bir anda okulda bir de şapka atöl-yesi açmasını ister, kimseye söylememesikonusunda da kendisini tembihler. Şapka-cılık, Hamdi Bey’in asıl eğitim gördüğü ko-nudur. Cumhuriyet öncesi, Viyana’da şap-kacılık okulunda eğitim görmüş, hasır veçiçek işlerini de orada öğrenmiştir. MustafaKemal’e kendi yaptığı bir şapkayı armağanolarak verir ama Mustafa Kemal’in şapkaatölyesi dileğini her nedense hemen yerinegetirmez.

Oysa Gazi, Hasip Bey ile görüşme yaptığısırada şapka devrimi yapma düşüncesin-dedir. Okulda o bölümün açılmasını bu ne-denle istemiştir. Gazi’nin 23 Ağustos 1925tarihinde çıktığı ve sekiz gün süren Kasta-monu gezisi bu okulun gelişimi için önemlibir rol oynar. Bilindiği gibi o gezi, şapkadevrimiyle sonuçlanır. Şapkanın milli başlıkolması TBMM tarafından da uygun görü-lünce, ülkenin hemen her yanında insanlarşapka satılan yerlere hücum ederler. Ülkedeciddi biçimde şapka sıkıntısı ortaya çıkar.Hasip Bey, Gazi’nin kendisine ne demek is-tediğini o zaman anlar ve 1927 yılındaokulda şapkacılık bölümü de açılır. İlk yapılanerkek şapkası Gazi’ye armağan edilir.

Okulun adı 1928 yılında Sepet, Çiçek veŞapka Mektebi olarak değiştirilir. DöneminKültür Bakanlığı okul yönetimine müdahaleetmeden müdür ve öğretmen atayarak,okulu yarı resmi bir duruma getirir. O dö-nemlerde öğrenciler iki yıllık bir eğitimdensonra Sanat Kursu Diploması alıyorlardı.1931 yılında Kültür Bakanlığı’nın emriyleokula Türkçe, Tarih, Coğrafya öğretmenleriatanarak, okul üç yıllık Sepet-Çiçek-ŞapkaOrta Sanat Okulu olur. Aynı yıl eski kilisebinası tamamen elden geçirilir. İkiz çan ku-leleri yıkılır ve yeni derslikler eklenir.

Tüm ülke Cumhuriyet’in 10. Yılı kutlamalarıiçin seferber olur. İzmir’deki çalışmalarıKazım Dirik yönetmektedir. İzmir’in en ba-şarılı valilerinden biri olan Dirik, özellikleeğitim alanında oldukça önemli çalışmalargerçekleştirir. O yıllarda şehirde sadeceerkek öğrencilerin eğitim gördüğü Mithat-paşa Sanat Okulu vardır ama kız öğrencileriçin bir meslek okulu bulunmamaktadır. Bunedenle Valilik kızlar için meslek okulu açıl-ması kararı alır, bakanlığa onaylatır. İşteGöztepe’deki okul, akla gelen ilk yer olur.Yapılan çalışmalar sonucu okul 31 Ekim1933 tarihinden itibaren İzmir CumhuriyetKız Sanat Enstitüsü olarak dört yıllık eğitimvermeye başlar. Ancak daha ilk yıldan baş-layarak gösterilen ilgi her geçen yıl artıncaeski kiliseden bozma okul binası yetersizkalır, günümüzdeki Vasıf Çınar Bulvarı üze-rinde bulunan arsada yapımına 1936 yılındabaşlanılan inşaat 1942 yılında tamamlanır.Okul o yıldan itibaren Alsancak’ta hizmetverir. Göztepe’de ise Akşam Kız Sanat Okuluşubesi açılır. 1964 yılında İzmir CumhuriyetKız Sanat Lisesi olan okulun adı sonraki yıl-larda da günümüzdeki son şeklini alır.

Dünün rüya gibi bir semti olan Göztepe,diğer semtler gibi apartman cenneti halinegelmiş durumda. Gene de hem Göztepehem de İzmir çok güzel.

71İLKBAHAR 2018

Page 72: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Emekli bir gazeteci olarak İzmir’de ziyaretettiğim mekanlar genellikle gazete habermerkezleri, fotoğraf stüdyoları ve şehrin

seçkin kitabevleri, bir de sahhaflardır.

Geçtiğimiz aylarda İzmir ile ilgili bir kitabı aramakiçin Alsancak’taki sahhaflardan birine uğradım.Raflardaki kitapları karıştırırken kitap sepetle-rinden yere düşmüş ve kimsenin farkına varmadığıdergi kalınlığındaki küçük bir kitaba ilişti gözüm.Kimsenin fark etmediği kitabın üzerinde epeycebir ayak izi vardı. Tozunu toprağını sildim, men-dilimle iyice temizleyip bir göz attım. İlk andaseçebildiğim kadarı ile kapağında fotoğrafsız,beyaz zemin üzerinde Bir Öğretmenin Defte-rinden: 41 YILIN HİKAYESİ yazıyordu. Hemenaltta daha küçük harflerle ENVER DEMİR İzmirAtatürk Lisesi Müdürlüğü’nden Emekli-Basımyılı 1968 ibareleri yazıyordu.

Kitaba “Bu notları yayımlarken Türk çocuklarınıve onlara ömürlerini harcayan aziz meslektaşlarımısevgi ve saygı ile anıyorum” şeklinde bir giriş ya-pılmıştı. 81 sayfalık kitapçığın içindekiler bölü-münde ise şu konu başlıkları şöyle sıralanmıştı:Yetişme Yılları, Yetiştirme Yılları: Konya ErkekLisesi, Konya Erkek Öğretmen Okulu, Adana ErkekLisesi, Adana Maarif Müdürlüğü, Adana Kız Lisesi,İstanbul Yedek Subay Okulu ve Davutpaşa Kışlası,Balıkesir Lisesi ve Erkek Öğretmen Okulu, KütahyaLisesi, İzmir İnönü (Namık Kemal) Lisesi, İzmirAtatürk Lisesi ve İzmir Özel Fatih Koleji.

Yetişme yıllarıEnver Demir 29 Mart 1903’te Bursa’nın Yenişehirilçesinde doğduğunda babası Posta ve TelgrafMüdürü’dür. Beş yaşına kadar bu ilçede yaşadıktansonra Manisa’ya gelişlerini, Bayındır’da geçen yıl-larını, İzmir Atatürk Lisesi yıllarını, kısacası tümhayatını anlattığı bu kitapçıkla sizleri baş başabırakıyorum…

“İttihatçılar o sırada memurlar arasında bir ten-kisat yaptılar ve babamı yaşlı olduğu için İzmir’inBayındır ilçesine gönderdiler. Bayındır büyük

bir köye benziyordu. O zamanlar ticareti ellerindetutan Rumlar servet sahibi oluyorlar, fabrikalarkuruyorlar; Türkler, çayır dedikleri verimli ovadatopraklarını işlemekle ve iki senede bir bol ürünveren zeytinlikleri ile yaşamlarını kazanıyorlardı.İlköğrenimimi burada yaptım. Bayındır’da rüştiye(ortaokul) son sınıfta iken yaşamımda ilginç birdeğişiklik oldu. Hicaz hattında mühendis olanbüyük ağabeyim beni yanına alıp okutmakistedi. Rahmetli küçük ağabeyimle birlikte üçgünlük bir deniz yolculuğundan sonra BeyrutŞam yolu ile Hayfa’ya geldik. Hayfa’da beni yatılıolarak Frerler okuluna verdiler. Gündüzleriokulun havasına alışıp giderken geceleri bendebir sıla hasreti başlıyordu. Bayındır’ı, annemiözlemle hatırlıyor ve ağabeylerime sızlanmayabaşlıyordum. Küçük ağabeyim de Hicaz demir-yolu inşaatında çalışmaya geldiği halde ‘Ahİzmir!’ demeye başlamıştı. Biz iki kardeş, birbi-rimizin sıla hasretini körükleyerek ‘İzmir’ diyetutturduk. Büyük ağabeyim bizden usanmayabaşlamıştı. Nihayet büyük ağabeyimiz bizim

oraya alışmayacağımızı anlayarak ikimizi de va-purla yolcu edip İzmir’e iade etti.

Ertesi yıl İzmir Sultani Mektebi’ne yatılı olarakgirdim. Yakasında ‘Mekteb-i Sultani’ yazılı, sarıparlak düğmeli, lacivert okul elbisesi ve palaskası(kayışı) bana cazip gelmişti. Birinci Dünya Sava-şı’nın mahrumiyet ve sıkıntıları içinde bu okuldadört sene okudum. Mehtaplı gecelerde düşmanuçaklarından korunmak için trampet ile verilenalarm işareti üzerine uykulu gözlerle bodrumkatına koşarak indiğimiz olurdu. Bir gün üç düş-man uçağı İzmir’e hücum etti. Gaziemir’denkalkan bir Alman uçağı bu İzmir’e saldıran düşmanuçaklarını perişan etti. Birisi Bozyaka’ya düştü.İkisi ise selameti kaçmakta buldular. O sıralarönemli bir hastalık geçirdim. O zamanki ismi‘Guraba’ olan şimdiki Devlet Hastanesi’nde birsüre yattım. (Günümüzde Konak Diş Hastanesibinaları.) Okulumuz şimdiki Adliye binasında idi.(Günümüz Konak Kaymakamlığı binası olanyerde idi, 1970’de yandı.)

72 İLKBAHAR 2018

Alahattin GÜRIRMAK

“15 Mayıs 1919’da bizim tarih sınavımız vardı. Okul numaram 1 olduğuiçin sınava önce ben girdim. Söze başlarken bir silah patladı. Öndeİzmirli Rumlar, arkada Yunan askerleri, ellerinde Yunan bayrağı, İzmirHükümet Konağı’nın merdivenlerinden çıkarken ilk silah patlamış veYunan bayraktarı vurulmuştu. Silah sesleri ile bizim sınav tatil edildi.Acı işgal hatıralarını burada anlatmak istemiyorum. Okulumuz işgaledildi. Yunan askerleri bizi Alsancak’a götürdüler. Bir bölümümüz birYunan savaş gemisine götürüldü, bir iki gün sonra serbest bıraktılar vebizi o sene imtihan etmeden toptan terfi ettirdiler.”

Bir öğretmenindefterinden: İzmir Namık Kemal Lisesive Atatürk Lisesi Hatıraları

41 yılın hikayesi

Enver Demir

Page 73: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Dokuzuncu sınıfta idim, sözlü sınavlarına başlarkenİzmir’i Yunanların işgal edeceği haberi ortalığayayıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda yedek subay as-kerliği yapan gençler ellerinde siyah tüllerle sarılıbayrağımız olduğu halde okulumuza geldiler. İç-lerinde Necati ve Vasıf beyler olduğunu tahminediyorum. Salonun ortasındaki havuz başındaişgal kararı protesto edildi. Bir taraftan da Kışla’nıncephaneliğindeki silahlar halka dağıtılıyordu.

Bir aralık o zamanın İzmir Milli Eğitim MüdürüFakir Bey okulumuza gelerek, eskiden olduğu gibieğitimin ve sınavların devam etmesini (tebliğ etti)açıkladı. Gece Maşatlık’ta (Musevi Kabristanı)şimdiki Bahri Baba Parkı’nda meşaleler yandı.İzmir halkı orada toplanmıştı. Limandaki İtilafDevletleri donanmasının projektörleri ile aydın-latılan Maşatlık’tan uğultu halde sesler geliyordu.

1919 Mayıs 15’inde bizim tarih sınavımız vardı.Okul numaram 1 olduğu için sınava önce bengirdim. Söze başlarken bir silah patladı. Öndeİzmirli Rumlar, arkada Yunan askerleri, ellerindeYunan bayrağı, İzmir Hükümet Konağı’nın mer-divenlerinden çıkarken ilk silah patlamış veYunan bayraktarı vurulmuştu. Silah sesleri ilebizim sınav tatil edildi. Acı işgal hatıralarınıburada anlatmak istemiyorum. Okulumuz işgaledildi. Yunan askerleri bizi Alsancak’a götürdüler.Bir bölümümüz bir Yunan savaş gemisine götü-rüldü, bir iki gün sonra serbest bıraktılar ve bizio sene imtihan etmeden toptan terfi ettirdiler.

İşgal senelerinde Yunan yönetimi altında şimdikişehit Fethibey Okulu’nda (şimdiki Mezarlıkba-şı’nda) öğretim yapıldı. Fakat ben devam etmedim.Babam Yunan yönetimine geçen Bayındır Posta-Telgraf Müdürlüğü’nü, küçük ağabeyim de Al-sancak Posta-Telgraf Müdürlüğü’nü kabul etme-diler. Üç sene Bayındır’da Yunan işgali altında sı-kıntılı günler geçirdik.

Nihayet işgalin sonu geldi. İzmir’in kurtuluşundan15 gün önce küçük ağabeyimi kaybettik. O, işgalsırasında Yunanların zulmüne uğramış ve amansızbir hastalığa tutulmuştu. Ben artık tahsilimedevam etmek istiyordum. Okulumuz binası Ad-liye’ye verilmiş, okul Rumlardan kalan şimdikiAtatürk Lisesi binasına taşınmıştı. Ailem benimmühendis ya da doktor olmamı istiyordu. Halbukibende işgal senelerinin acı hatıraları, bu memleketieğitimin kurtaracağı hakkında bir fikir uyandırmıştı.Öğretmen olmaya karar verdim. O yıl Karşıyaka’daOmirus’un bahçesinde (şimdiki çocuk yuvası)açılan öğretmen okulunun son sınıfına doktordayımla giderek kayıt yaptırdık. Bu okulun büyükve güzel bahçesinde bir manolya korusu vardı.Bir senenin nasıl geçtiğinin farkına ben bile var-madım. Nihayet okuldan mezun oldum. Bir günzamanın Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’dan ba-bama bir mektup geldi. İdealist öğretmen adayıolarak beni göreve çağırıyordu. İstanbul’da o yılyeni açılan Öğretmen Yüksek Okulu’na devametmemle vekil öğretmenlik yaşamım başladı. 29Aralık 1927 tarihinde Konya Erkek Lisesi’ne asilöğretmen olarak atandım ve benim 41 yıllık eği-timci serüvenim de başlamış oldu.

28 Eylül 1942-İzmir İnönü(Namık Kemal) Lisesi anılarımİzmir’e geldiğimiz zaman Namık Kemal Lisesi’ndegüz dönemi olgunluk sınavları yapılıyordu. Okulunbinası ve bahçesi çok büyüktü. İki binden fazlaöğrencisi olan bu okul çok hareketli idi. İşenereden başlayacağımı şaşırmıştım. Bir taraftan

okulu tanımaya çalışıyor, diğer taraftan rahat birlojmanı olmadığından okulda yatmak istemiyor,ev arıyorduk. O zamanlar aile kadromuz 8 nüfusidi. Maaşımız azdı. Evler hem pahalı hem bulun-muyordu. Çocukları vaktiyle İzmir Bayındır’a yer-leşmiş olan halalarının yanına göndermiştik. Ni-hayet okulun harap olmuş lojmanında tadilatyaptırarak kalmaya karar verdik. Kalabalık bir öğ-renci mevcudu olan okulun kuruluşu ve işleyişikusurlu ve noksandı. Bu itibarla yapılacak iş çoktu.Daha önceki görev yerlerim olan Adana’da yo-rularak bir lise kurmuştum. Kütahya’da kurulmuşbir liseyi kolayca idare etmiştim. Şimdi İzmir’deağır aksak işleyen bir liseyi düzene sokmaya ça-lışacaktım. Bu, idarecilik hayatımın üçüncü dev-resini teşkil ediyordu.

Okul binası Rumlardan kalmadır. Bilhassa Küpe-cioğlu adındaki Rum’un büyük fedakarlıkları ilebir İtalyan mimarı tarafından inşa edilen bu binaçok güzeldir. Aslında istirdattan (kurtarış) sonraYatılı Kız Lisesi olmuştur. Erkek Öğretmen Okulukapatılınca, Kız Lisesi o binaya alınmış, burası daErkek Lisesi’nin bir şubesi halini almıştır. Bir süresonra ikinci erkek lisesi olarak birinci erkek lise-sinden ayrılmış; daha sonra birinci liseye Atatürk,ikinci liseye de İnönü adları verilmiştir. İnönü(Namık Kemal) Lisesinde 5 sene hizmet ettim.

17 Kasım 1947-İzmir Atatürk Lisesi anıları1947 yılının Haziran ayında Atatürk Lisesi MüdürüRaşit Mocan Ankara Teknik Öğretmen Okulu Mü-dürlüğü’ne tayin edildi. Milli Eğitim Bakanlığı dabu liseyi de vekaleten idare etmemi istedi. İkilisenin de yaz dönemi sınavlarını yaptık. Eylülayında asaleten Atatürk Lisesi Müdürlüğü’ne atan-dım. İnönü Lisesi bana, ben İnönü Lisesi’ne çokalışmıştık. Ayrılmak hiç istemiyordum. Fakat ni-hayetinde devlet memuru idim. İlk aylarımdaAtatürk Lisesi’ni çok yadırgadım. Okulun zenginbir mazisi vardı. Öncelikle Konak Meydanı’ndaşimdiki Adliye binasında (Şimdi Konak Kayma-kamlığı binasının olduğu yerde idi. Eski bina1970’de yandı.) İdadi (lise) olarak kurulmuştu. Bubina Sultan Abdülhamit zamanında 24 bin altınayapılmıştı. 1882 tarihinde inşasına başlanmış, üçsenede ikmal edilerek 1885 tarihinde öğretimeaçılmıştı. İlk Müdür Abdurrahman Bey idi. BirinciDünya Savaşı’nda dört sene öğrenciliğini yaptığımbu okulun o zamanki adı Mekteb-i Sultani idi.Kurtuluşun ardından Cumhuriyet’in ilk senelerinde

burası Adliye oldu ve okul şimdiki binasına taşındı.Bu bina vaktiyle Rum cemaati tarafından kız okuluolarak yapılmıştı. Cumhuriyet devrinin ilk müdürükıymetli maarifçimiz Rıdvan Nafiz Bey’di. Okulunhiç bahçesi yok iken yangın yerlerinde arsalar is-timlak edilerek okulun sahası 32 bin 712 metre-kareye çıkarılmış ve ağaçlandırılmış, çevresi du-varlarla çevrilerek oyun sahaları, çiçek bahçelerimeydana getirilmiştir. Okul mevcudunun ortalamabeşte birini hep yatılı öğrenciler teşkil etmiştir.Zamanında İzmir’in tek lisesi olduğundan, çevreillerin çoğunda da lise bulunmadığı için Ege Böl-gesi’nin birçok aydını buradan yetişmiştir.

Burada kaydetmekten kendimi alamadığım birolaydan söz edeceğim:

Öğretmen temin etmek için çeşitli yollara baş-vurulduğu halde pek çok okul kadrolarını ta-mamlayacak öğretmen bulamayınca Milli EğitimBakanlığı öğretmen okullarına önem vermeyebaşladı ve bu okulları idare etmek için bir GenelMüdürlük birimi kurdu. Öğretmen okullarına öğ-retmen yetiştirmek üzere 10 öğretmeni Amerika’yagöndermeye karar verdi. İstanbul, Ankara, İzmirve Adana’da bunlar için bir sınav açtı. Bu sınavlara913 öğretmen talip oldu.

İzmir Atatürk Lisesi’nde yapılacak sınava 200 kişiayrılmıştı. 1958 yılı Şeker Bayramı’nın üçüncügünü sınava bunlardan ancak 71’i katıldı.

Bu sınav için Gazi Eğitim Enstitüsü’nden bir kadınve bir Amerikalı öğretmen ellerinde testlerle gel-diler. Bakanlık iki de Müfettişini bu işle görevlen-dirmişti. Ben de okul müdürü olarak başyardım-cımla ev sahibi sıfatı ile okulda idik. Erkek Amerikalıbüyük bir iş gören insanların ruh haleti içindebize ve müffetişlere ne yapacağımızı izah ettiktensonra birer kırmızı kalem ve silgi verdi. ‘Kopyaedenlerle tartışmayın’ diyordu. ‘Hemen kırmızıkalemle kağıtlarına birer işaret koyun kafi.’

Kopya edeceğinden şüphe edilen ve bunun içinher türlü önlem alınan insanlar bizim öğretmen-lerimizdi. Yakalarında çeşitli öğretmen okulu rozetitaşıyanlar çoğunlukta idi. Demek bunlar kopyayapabilirlerdi. İlkokuldan üniversiteye kadar herdereceli okula bir hastalık gibi sirayet eden kop-yacılık demek ki öğretmenler için de söz konusuidi. Bu endişe ile sınav salonunda seyrek oturtul-muşlardı. Amerikalı beni ve üç arkadaşı salonundört köşesine gözcü koymak istiyordu. Moralimbozuldu. Sessizce salonu terk ettim.

Yirmi seneden beri hizmet ettiğim Atatürk Lise-si’nden 13 Temmuz 1968 tarihinde yaş haddindenemekli olacaktım. İşte o zaman sudan çıkmışbalığa dönecektim. Benim için yaşamak, çalışmakdemekti. Çalışmaya alışmış bir insan için işsizkalmak çok tatsız bir şeydi. İşte böyle düşünürken,Güzelyalı’da 1965 tarihinde kurulan Özel FatihKoleji’nden teklif aldım. Nihayet 1 Temmuz 1967tarihinde emekliye ayrılarak bu yeni kurulanözel kolejin müdürü oldum. Kırk sene resmiokullarda çalıştıktan sonra meslek hayatımınson devresini özel bir okula vakfetmiş bulunu-yorum. Bu kolej acaba idealimdeki okul olacakmı? Bunu bütün kalbimle ümit ve temenni eder,yurdumuza büyük hizmetlerde bulunacak değerligençler yetiştirmesini candan dilerim.” ENVERDEMİR İzmir: 1 Nisan 1968

Kaynakça:DEMİR, Enver, “Bir Öğretmenin Defterinden: 41 Yılın Hikayesi”,Karınca Matbaacılık ve Ticaret Kol. Şti., İzmir, 1968.

73İLKBAHAR 2018

Page 74: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

T ürkiye’de futbolun geçmişi Cumhuriyetöncesine kadar gidiyor. Türk futbolundaçok büyük yetenekler, futbolseverlerin

anlata anlata bitiremediği futbolcular yetişti.İzmir de bu konuda oldukça şanslıydı, BüyükMustafa gibi bir futbolcuyu yetiştirmişti.

Altay’da Mustafa enflasyonu vardıGazeteciliğe spor muhabiri olarak adım attığımiçin futbolcuları sadece maçlarda değil an-trenmanlarda da izleme şansı yakaladım. Futboloynadım, saha kenarında spor muhabiri olarakbulundum. Göztepe’de iki dönem yöneticilikyaptım. Futboldaki gelişmelerle ilgili çok sayıdaeğitim seminerine katıldım. Sayısını hatırla-madığım kadar maç ve antrenman izledim.Bunlara Avrupa’nın pek çok takımı da dahildir.Ama beni futbolculuğuyla etkileyen futbol-cuların başında Mustafa Denizli gelir. Onu iz-lemeye başladığım dönemlerde aynı isimdefutbolcular olunca yaş kıdem baz alınır veadının başına büyük ya da küçük sıfatı eklenirdi,soyadı kullanılmazdı. Altay’da Mustafa enflas-yonu vardı. Bu nedenle Büyük Mustafa, KüçükMustafa ve hatta Mustafa 3 vardı takımda. Bu-nun bir örneği de Bursa’daydı. BursasporluSedat 3’ün soyadını çoğumuz bilmiyorduk.

Mesleğe yeni başladığım yıllarda Altay’ın zamanzaman antrenmanlarına gidiyordum. Her zamangidemezdim çünkü Altay’ı takip eden kıdemlimuhabirler vardı. Bizim gibi tıfıllara ancak on-ların çok işi olduğu zaman görev verilirdi. Bizçoğunlukla amatör takımların maçlarına gidi-yorduk, hafta sonları da amatör küme maçlarınıizliyorduk. Altay antrenmanlarından büyükkeyif alıyordum. Üst düzey futbolcuları izlemekbenim için müthiş bir şanstı. Büyük heveslegittiğim antrenmanları soluksuz izliyordum.Ama esas Büyük Mustafa beni hipnotize etmişti.İnsanın eliyle atamayacağı topları sol ayağıylaatabilecek kabiliyetteydi.

Frikik atıyorsa yarı gol demektiMaçlarda öylesine pas atardı ki; ne eksik nefazla. Büyük Mustafa frikik atıyorsa yarıyarıya gol demekti. Direkt kaleye vurmuyorsabaşka bir çözüm bulur, topun gol olmasınısağlardı. Altay’da Önder diye bir futbolcuvardı. Görevini yapan vasat bir futbolcuydu.Bir maçta iki gol atmıştı. İki golü de direktendönen topu tamamlayarak atmıştı. Maçtansonra öğrendik ki; Mustafa Abisi ona direğindibinde beklemesini tembih etmiş, o dö-nemde direkten dönen topa dokunmak of-sayt olmadığı için Önder’e topa sadece do-kunmak kalmış. Korner golleri ise ihtisasalanıydı. Türkiye liglerinde kornerden oniki gol atmış başka bir futbolcu yok. Eğertop Mustafa Denizli’deyse sanki mülkünüalmış gibi davranır, istemedikten sonra kim-selere bırakmazdı. Bir rakibi şöyle açıklamadabulunmuştu: “Mustafa’dan topu almak ars-lanın önünden eti almaktan daha zor.”

Sol ayağın maharetini biraz daha açayım. Birantrenman sırasında kaleci Can’ın kale arka-

sındaki foto muhabirleriyle sohbet ettiğinigörünce yaklaşık kırk metreden sert bir şutlatopu Can’a nişanlamış ve oyuna dönmesi içinazarlamıştı. Silahla nişan alsan belki de ıska-

74 İLKBAHAR 2018

Büyük Mustafa

İstanbul’da bir dönemtribünlerin en can alıcısloganı, “Mustafa Denizli,şampiyon yap bizi!”olmuştu. O da tribünlerikırmamış, üç büyüklerişampiyon yapan tek teknikdirektör olarak tarihegeçmişti. Ama öncesi var;futbolcu olarak olağanüstübir yetenekti, İzmir’detribünler onun için şarkılarbestelerdi. İşte sizlereİzmir’de yetişen bir futbolefsanesinin hikayesi…

Sadık UÇAR

Page 75: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

larsın ama o sol ayağın öyle bir karavanasıyoktu. Bütün spor muhabirleri oradaydık,şaşkın bir şekilde olayı izledik.

Bir lig maçı… Rakip Adanaspor, maç 2-2,Altay kazanamazsa ligde kalma ihtimalizor. Maçın son dakikaları, Adanaspor takımhalinde savunmada. Altaylı futbolcuları dadüşünürseniz ceza sahasının içi Kemeral-tı’ndan farksız. Top Büyük Mustafa’da…Adanalı futbolcu iki elini yana doğru açmışsavunma yapmaya çalışıyor. Büyük Mustafada cezayı kesiyor tabii. Topu o kalabalıkiçinde rakibinin eline çarptırıp, penaltı ya-ratıyor ve attığı penaltı golüyle takımınınmaçı kazanmasını sağlıyor.

Saha içinde taktik değiştirdiği, maç öncesifutbolcularla toplantı yapıp tamamen kenditaktik anlayışına göre takımı oynattığı hepdillerde dolaşırdı. Teknik direktörler de bunubilir, bazıları gücü yetmediği için, bazıları daişine geldiği için ses çıkarmazdı.

Kuşkusuz tüm bunlar bir futbolcunun büyükya da efsane olması için yeterli değildir. Çünküpek çok futbolcu iyi bir gününde olağanüstübir hareket yapabilir, unutulmaz bir gol atabilir.Ama bir futbolcu formasını on yedi yıl giydiğibir takımı tek başına sırtlamışsa ve “BüyükMustafa varsa Altay düşmez” klişesini bütünTürkiye’ye yaymışsa, milli takıma üç büyüklerindışından futbolcu almama geleneğini yıkmışsao futbolcu büyük futbolcudur.

Teknik direktörlük dönemiArtık futbolu bırakma yaşına geldiğinde yıl-lardır peşinde koşan Galatasaray’a transferolmuştu. Yarı emekli futbolcu olarak bir yıloynadı ve futbolu bıraktı. “Eğer ben on yılönce İstanbul’a gelseydim, şimdi Avrupa’nınbüyük bir takımında top koşturuyordum.” Buaçıklamayı yapan Denizli az bile söylemişti.O dönem Avrupa’da en büyük futbolculararasında gösterilen Fransa Milli Takım KaptanıMichel Platini Denizli’den daha yetenekli fut-bolcu değildi.

Büyük Mustafa artık Mustafa Denizli olmuş,teknik adamlığa geçmişti, böylece çok büyükbir şans kapısını çalmıştı. Efsane futbol adamıJupp Derwall kendisini yardımcı antrenöryapmıştı. Zaman zaman aralarının bozulduğubasında yer alırdı. Hatta bir keresinde Deniz-li’nin değiştirdiği oyun planı sayesinde maçkazanılır. Derwall maç sonunda Denizli’ye sa-rılmak ister, Denizli iter. Tribünlerin önündegerçekleşen bu olayı yıllar sonra Mustafa De-nizli şöyle açıklar: “O olgunluğu göstermekiçin Derwall olmak lazım.”

Galatasaray’da tam yetkiliÜç yıllık çıraklık eğitiminden sonra Denizli,tam yetkili olarak Galatasaray’ın başına geçti.O yıl Galatasaray’ı şampiyon yaptı. Ama asılbaşarısı Avrupa’da oldu. Bugün Türk futbolubir yere gelmişse, o günlerdeki zihniyet de-ğişikliğinin sayesinde oldu.

Yıl 1987… Türk Milli Takımı İzmir’de İngiltereile karşılaşıyor. En son maçta 8-0 mağlup ol-muşuz. Bir önceki maçta 5 gol yemişiz. Bütündünya farklı bir skor bekliyor. Mustafa Denizli

Büyük Efes Oteli’nde basın toplantısı dü-zenledi, maça kazanmak için çıkacağımızısöyledi. Basın mensupları olarak dinledik,dediklerini yazdık ama söylediklerine hiç mihiç itibar etmedik.

Ne korkuyorsun oğlum!Maçın hazırlıkları sürüyordu. Kaleyi Sam-sunsporlu Fatih koruyacaktı. Bir antrenmansırasında Fatih’i çalıştıran Denizli’nin attığıher şut gol olunca, Fatih, “Ya hocam ya!“diyerek tepki gösterdi ve kendini yere attı.Denizli şu cevabı verdi: “Ne korkuyorsunoğlum. İngiliz Milli Takımı’nda benim gibi

topa vuran var mı?” İngiliz Milli Takımı’ndaonun gibi topa vuran olmayabilirdi ama he-pimiz korkuyorduk. Tarihi bir hezimet dahayaşamak istemiyorduk. Maç golsüz beraberebittiğinde ise galibiyeti kaçırdık diye üzülm-üştük. O maçta sol ayağını çok iyi kullananTrabzonsporlu İskender sağ kanatta oynamışve çok etkili olmuştu.

Galatasaray: 5 Neuchatel Xamax: 0Şimdilerde klasik bir oyun tarzına dönüşenanlayış o dönem yeni deneniyordu. Galata-

saray’ın tarihi Neuchatel Xamax zaferi Türkfutbolunun zihniyet değişikliğinin başlangıcıolmuştu. İsviçre’de oynanan maçta beklen-medik olaylar yaşanmıştı. Maç sırasında sahayabölücü terör örgütü yandaşları girmiş, maçınyarım saat durmasına neden olmuşlardı. Buolay sarı-kırmızılı takımın gardını düşürmüş,üst üste yenen hatalı goller sonucunda maç3-0 kaybedilmişti. Maç bitiminde Mustafa De-nizli açıklama yapıyordu. Hepimiz klasik laflarbekliyorduk: “Bu maçın skoru bu değil. Sahadışı etkenlere yenildik. İstanbul’da 5 atar turugeçeriz.” Ezilme büzülme yok, net mesaj var.Ve ikinci maçın skoru: Galatasaray: 5 - Neuc-hatel Xamax: 0

Futbolun değişmesi için mantığın değişmesigerektiğini, eğer maç yapacak gücün varsakazanma gücünün de olduğu mantığını yeniyeni öğrenmeye başlamıştık. Daha sonraMustafa Denizli’nin Galatasaray’ı Kupa Ga-lipleri Kupası’nda çeyrek final, Şampiyon Ku-lüpler Kupası’nda yarı final oynadı. Denizlibeklenmedik bir hamle daha yaparak şöh-retinin zirvesindeyken Almanya’nın 2. Lig’dekiAlemannia Aachen takımını çalıştırdı. Düşmesikesin gözüyle bakılan bir takıma gitmesi fut-bol camiasında çok konuşuldu. Hatta teknikintihar olarak değerlendirenler bile vardı.Ama Denizli bu maceradan da başarıyla çık-mış, takımın ligde kalmasını sağlamıştı. Aac-hen devre arasında İzmir’de kamp yapmıştı.Futbolcularını yakından tanıma fırsatı bul-muştum. Bir tanesi bana, “İyi bir futbolcu ol-duğuma beni Denizli ikna etti” demişti. Mus-tafa Denizli Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı da şam-piyon yaparak tarihe geçti.

Meğer şöhret Denizli imiş‘Kadının Adı Yok’ kitabının yazarı Duygu Asenayaptığı röportajda şöyle bir cümle kurmuştu:“Ben şöhret ve ünün ne olduğunu MustafaDenizli ile sokakta yürürken anladım. Kendimişöhretli sanırdım. Meğer şöhret Denizli imiş.İki yüz metrelik yolu bir saatte zor yürüdük!”

Bugün İzmir futbol açısından kısır bir dönemyaşıyor. Oysa İzmir köklü futbol geçmişiyleTürkiye’nin en önemli şehirlerinden biri.

Oysa kentimiz futbol kültürü açısından Tür-kiye’nin en önemli şehirlerinden biri ve köklübir geçmişe sahip. Kulüplerimize, efsaneleri-mize yeteri kadar sahip çıkıyor muyuz, onlarınkıymetini biliyor muyuz? İşte o konuda şüp-helerim var. Mustafa Denizli İzmir’den yetişenbir futbol efsanesi. Ama adı bırakın bir stada,bir parka bile verilmiş değil

75İLKBAHAR 2018

Page 76: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

“Kaleciler, çalışırken ve maç oyna-nırken yalnızdırlar.Sevinçleri de üzüntüleri de yalnız

olmaktan geçer.

Yediği golden sonra topu filelerden çıkar-mak kolay mı sanıyorsunuz? Hata yapanıyerden yere vurmanın kolay olduğu kadar,başarılı olanı da göklere çıkarmak da biro kadar kolay bu ülkede. Kendinize doksandakika yalnızlık hediye edin olmaz mı? Buarada, gol yemeyen kaleci yoktur!’’

Blog yazarı Gürsel Çağıranbaş’ın satırlarıbunlar…

Ne kadar doğru!

Mustafa Güngören, Tire Gençlik’te futbolabaşlayan, Altınordu’da yıldızlaşıp ay-yıldızıkuşanan, ardından Beşiktaş’ta futbolu bı-rakan eldivendir.

O da yalnızlardandır yani!

Mustafa futbolu çok seviyordu. Okul dışındabütün zamanı mahalle aralarında fubolmaçlarında geçerdi. Kaleciliği çok severdi.Takımlar yapıldığında kale onundu!

Hani İspanya Milli Takımı’nın ünlü kalecisiIker Casillas der ya; “Çoğu çocuk mükemmelbir gol atmanın hayalini kurardı, ben iseonları durdurmanın…’’

Mustafa da tıpkı böyle düşünürdü!

Cumhuriyet’in ilk kulübü o yıl şimdikiadıyla Süper Lig’deydi. (1971-1972)

Başkan Doğan Kantarcıoğlu’na Tire’de ama-tör takımda oynayan muhteşem fizikliMustafa Güngören’i önerdiler. Teknik Di-rektör Eşfak Aykaç’tı. 1956 Macar zaferinintek seçicisi Aykaç! Onay verince transfergerçekleşti. Aldığı ücret 50 bin liraydı!

Kırmızı-lacivertli ekibin kadrosu çok iyiydi.Kaptan Erkan Velioğlu, İsmet-Hikmet Or-hunbilge Kardeşler, Türkiye’nin ilk Yugoslavfutbolcuları Zadel ve Syastki gibi yıldızlarvardı takımda.

76 İLKBAHAR 2018

Mustafa Güngören: Önce Altınordulu,sonra milli, ardındanBeşiktaşlı olduTürk futboltarihine, ayn›maçta hempenalt› kurtaranhem de penalt›golü atan kaleciolarak geçti.

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

Page 77: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Güngören, beyefendiliğiyle kısa süredekendini sevdirdi.

Artık sürekli ilk on bire çıkıyordu.

Genç, Ordu ve Ümit Milli takımlarının dadeğişmez kalecisi oldu.

Mustafa Güngören’in bir anısı: “Göztepe,Avrupa’da oldukça başarılı bir takımdı. İz-mir’de Marsilya’yı yenerek elediler. Üç günsonra ise bizimle lig maçları vardı, kaleyiben korudum. Sonuçta 1-0 biz kazandık.O maçı unutamam.”

Bir ilginç anı da milli takımdan: “Doğu Al-manya ile oynuyoruz deplasmanda. Teknikdirektör Nazım Koka. İlk yarıyı bitirdik, ikinci

yarıya çıkacağız. Kramponumdaki sorunnedeniyle ben biraz geciktim. Sahaya çıktımki maç başlamış. Bu arada herkes bana ba-kıyor, hakem şaşkın. Maçı durdurdu ve benialdı. Bu olay gazetelere ‘Mustafa tuvalettekaldı’ diye yansıdı...”

Kaptan Volkan Yayın ile İzmir’den milli ta-kımlara çağırılan iki Altınordulu’dan biridirGüngören. Onu 1971 Akdeniz Oyunları’ndaAtatürk Stadı’nda, birbirinden güzel kur-tarışlar yaptığı maçların hepsinde izlemeolanağı buldu bu satırların yazarı.

Teknik Direktör Doğan Andaç’ın ‘MustafaGüngören-Ahmet-Tuncay-Ali Yavaş-ÖzerYurteri-Timuçin Çuğ-Şevki Şenlen-Raşit-K. Ali-Miço Mustafa (Kaplakaslan) ve Mus-tafa Türel’li kadrosu turnuvanın en iyi ekip-leri arasındaydı.

Mustafa Güngören’in kırk dört yıl öncekiBeşiktaş yıllarından da söz edelim.

Kara Kartal o günlerde çok güçlüdür. Kale-

sinde Milli Takım’da da oynayan Sabri Dinovardır. Sanlı Kaptan, Zekeriya Alp, DordeMiliç, Tezcan, Tilki Sinan, Ahmet, Kör Tuğrul,Lütfü, Maestro Vedat Okyar ve Niko Kovigibi isimlerle üç yıl beraber oynar.

Güngören o günleri de Cumhuriyet’in de-neyimli muhabiri Nevit Tokdemir’e şöyleanlatır: “Antrenmanlar Şeref Stadı’ndaydı.Çoraplarımızı bile kendimiz yıkardık. Ostadın zorluklarını yaşamış bir insanım.Ben açıkçası büyük beklentileri olan birkaleci olarak gitmemiştim. Kendimizi aş-mıştık. Altınordu’da oynarken yirmi dörtkez genç ve ümit milli takımların formasınıgiymiştim. Daha sonra bir daha nasip ol-madı. Çünkü çok iyi kaleciler vardı. MilliTakım’a Sabri Dino, Yasin Özdenak ve bençağrılırdık. Göztepe’de Ali Artuner ve Gün-gör, Ankaragücü’nde Baskın, Aydın, Be-şiktaş’ta Sabri, Necmi Mutlu, İstanbulspor’daArap Yılmaz gibi kaleciler, bugün buluna-mayacak değerlerdi. Düşünün, o günlerde

kaleci antrenörü yoktu ki? Toprak sahalardaçalışıyorduk. Şimdi futbol değişti.”

Bir ilginç anı daha:

“1974’te UEFA Kupası’nda Romanya’yaBraşov’a gittik. Steagul Roşu’yu İstanbul’da2-0 yenmişiz. Avantajlıyız. 88. dakikayageldik, beklenmedik bir gol yedik ve herkesyerde yatıyor. İnanın kimsenin kalkacakhali yok. Yine de tur atlayacağız. Ama Kap-tan Sanlı Ağabey topu aldığı gibi orta sa-haya gitti ve yatan herkesi kaldırmayabaşladı. Santrayla birlikte ikinciyi, ardından3. golü yedik ve elendik. Kaptan bıraksa,kimseyi kaldırmasa belki bu sonuç olmazdıdiye düşünmüşümdür sürekli...”

Mustafa Güngören 26 yaşına geldiğindefutbolu bırakıp İzmir’e dönmeye kararverir. İzmir takımları para veremez du-rumdadır. İzmir dışına da gitmek istemez.Çünkü ailesine çok düşkündür. Futboldankopma kararı doğru mudur. Onu da şöyleyanıtlar Mustafa Güngören: “Hata yaptı-ğımı anladım. Gençken yapılacak olançok iş vardı!”

İlginç özelliklerinden en önemlisini ya-zının sonuna bıraktık. Mustafa GüngörenAltınordu’da penaltı kullanırdı. Bir Kütah-yaspor maçında penaltı kurtarmış ve birpenaltı atarak ilke imza atmıştır!

Mustafa Güngören bugün ne yapıyor?Yine futbolla iç içe. Altınordu’nun maçlarınıkaçırmıyor. Eski takım arkadaşlarıyla, dost-larıyla bir araya geliyor, uzun uzun futbolsöyleşileri yapıyor. O da aynen İtalyankaleci Gianluigi Buffon gibi düşünüyor:“Yöneticiler gider, teknik direktörler de gi-der ama futbolda kalıcı oyunculardır. Ba-şarıyı getiren ve taraftarlara müthiş şeylerhissetiren oyunculardır!”

77İLKBAHAR 2018

Page 78: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Her yörenin kendine has özellikleri vardır.

Kimi yerde meyve, kimi yerde sebze, kimiyerde yeraltı zenginliği dikkat çeker.

Ancak futbolcu denilince Ege’nin ismi hemenözümsenir. Aydın, Nazilli, Akhisar, Salihli bukonuda iyi isimler çıkarmış şehirlerdir.

Belleğimize kimler takılmaz ki! Doğan Akı,Koç Mustafa, Kaya Köstepen, Gürsel-GürelAksel kardeşler, Aydoğan, Mümin Özkasap,A. İhsan Karayiğit, Erol Kaynak, Rıdvan Dilmen,Ercüment Dilmen ve daha birçokları…

Doğan AkıFutbolla birçok insan gibi sokaklarda, dikenlialanlarda ve arsalarda tanışan, ardından tut-kunluğunun verdiği hırsla kendini statlaraatan bir yıldızdı o…

78 İLKBAHAR 2018

Altay’ın 1954-1955 yıllarındaki kadrosu.

Altay’labaşladıAltay’labitirdiDoğan Akı, Altay’labaşlayan serüveniniyine Altay’lanoktalarken, teknik direktörlükdönemlerindede futbola hizmetetmeyi hiç ama hiçunutmayanlardanbiriydi.

Tayyar ÖZDEMİR

Doğan Akı

Tayyar Özdemir Doğan Akı

Page 79: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

Nazilli’nin unutulmaz yıldızlarındandı. 1936yılında doğan Akı, çocukluğunu bu beldedegeçirdi. O yılları şöyle anlatıyor: “Nazilli’deevimiz stadın arkasındaydı. İlkokul yıllarındazamanımızın çoğunu burada top oynayarakgeçirirdik. Stadın duvarları yıkık olduğundankolayca girer oynardık. Rahmetli dedem şehirstadının yerini devlete on paraya vermiş.Yani dedemden Nazilli’ye önemli bir hediyedenebilir. O yıllarda bize ayakkabı dayanmazdı,futbol malzememiz de yoktu. Yalınayak oy-nardık, ayaklarımıza dikenler bata bata topunpeşinden koşardık. İlkokul son sınıfa giderkenbir gün öğretmenim beni top oynarken gö-rünce kulağımı öyle bir çekmişti ki, o vaziyetteeve neredeyse bir kilometre yürütmüştü. Topoynamak, yaramazlık yapmak gibi bir du-rumdu o yıllarda.”

Nazilli’de iki amatör takım vardı: MenderesSpor ve Sümer Spor. Doğan Akı siyah-beyazlırenkleri o yıllarda seçmişti. Menderes takı-mında forma giyerken Sümerspor ona talipoldu. “Ben 15 yaşındaydım. Sümerspor Sü-merbank fabrikasının takımıydı. Beni istediler.Onlar daha çok İzmir’den oyuncu alırlardı.Kadroları güçlüydü. Oyuncular sürekli kampyapardı. Çalışanlara saat ücreti olarak 33kuruş öderlerdi. 16 yaşındayım ve beni aldılar,o yıllarda elime 90 lira geçiyordu ki büyükbir rakamdı.”

Altay’la tanışmam“Fenerbahçe’nin ünlü kalecisi Cihat ArmanBeşiktaş’ta görev yapıyordu. Yüze yakın oyun-cuyu davet etmiş eleme yapıyorlardı. Bende İstanbul’daydım, bu elemelere katıldım.Üçer penaltı attırıyorlardı. Sonra Nazilli’yedöndüm. Sokaklarda ‘Altay şehrimizde’ ilan-larını gördüm. Pazar günü maç yapılacaktı.7 ay İstanbul’da okuldaydım ve antrenman-sızdım. Takıma beni de aldılar. Maçta BayramDinsel’den telgraf gelmişti. ‘İlk vasıta ile İzmir’egel, Milli Takım’la antrenman maçı yapacağız’diyordu. Heyecandan sabaha kadar uyuya-madım. Ardından İzmir’e gittim ve AltayDeniz Lokali’nde toplandık. Merhum HakkıGürüz kafile başkanıydı. Sezai Karabilginise futbol ajanıydı. Kadroya dahil edilip İs-tanbul’a ulaştık.”

1954 yılında resmi olarak Altay ile sözleşmeimzalayan Doğan Akı, Göztepeli Gürsel veGürel kardeşler ile birlikte aynı kaderi pay-laştıklarını da söylüyor: “Onlar Göztepe ilesözleşme yaparken ben de Altay ile yapı-yordum. Onlar beni, ben de onları tanımı-yordum. Ancak kader bizi aynı mekandabuluşturmuştu.”

Doğan Akı, Altay ile birlikteliğini böylecebaşlatırken 1956-1957 ve 1957-1958 lig dö-

nemlerinde kazandıkları İzmir şampiyonluk-larını da anımsıyor. Ne var ki, bir yıl sonrayani 1959 yılında Beşiktaş’a imza atıyor. AncakAltay ile iki yıllık yerine üç yıllık imza attığınıbilmediğinden cezalı duruma düşüyor. Busüreci şöyle açıklıyor:

“Futbolcular biraz da iyi niyetliyse her şeyaleyhine oluyor. 18 yaşındaydım ve Altay’laiki yıllık sözleşme yaptığımı sanıyordum. Me-ğer Bayram Dinsel üç yıllık yapmış. Bu dabana üzüntü verdi. Oysa Beşiktaş bana 45bin lira vermişti. O dönemde Kadri Aytaç,Galatasaray’dan Karagümrük’e rekor paraya,55 bin liraya gitmişti."

CezalıyızBeşiktaş’ın 1959 yılındaki şampiyonluğundaDoğan Akı 6 aylık cezası nedeniyle yer ala-mamıştı. Ancak Beşiktaş’ın tarihinde yerivardı. 6 aylık cezanın hikayesi ise başkaydı:“Beni kulağımdan tutup ‘top oynama’ diyedöven hocamdan mektup almıştım. Altay’ıNazilli’ye getirmemi istiyordu. Oyuncularınbir kısmı İzmir’deydi. Sezon bitmişti. Neyse,bir takım yaptık ve kendi cebimizden otobüstutup gittik. Maçta tatsızlık yaşandı, karakollukolduk. Her şeyin tatlıya bağlandığını sanmıştıkama ceza almışız. Neyse ki başkanımız NuriTogay sayesinde cezamız 6 aya indirildi. Ancakben verilen ceza nedeniyle Beşiktaş’ın şam-piyon kadrosunda ilk yarı oynayamadım.”

Doğan Akı Altay’la başlayan serüvenini yineAltay’la noktalarken, teknik direktörlük dö-nemlerinde de futbola hizmet etmeyi hiçama hiç unutmayanlardan biriydi. Şimdi nemi yapıyor? Sporcu kişiliğinden taviz verme-den, geçmişte değil ama geçmişine de sahipçıkarak bugünü yaşıyor, gündemi takip ediyor.Sakin, huzurlu hayatında onu hiç yalnız bı-rakmayan dostlarıyla geçip gidiyor zaman…

79İLKBAHAR 2018

Antrenörlük yaptığı yıllarda Doğan Akı.

A Milli Takım yurtdışına gidiyor.

Doğan Akı

Page 80: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

80 İLKBAHAR 2018

AKS 110ACİL SERVİS 112POLİS İMDAT 155 JANDARMA 156SU ARIZA 185CENAZE HİZMETLERİ 188

UlaşımOtogar (İzotaş)0 232 472 10 10Üçkuyular Terminali0 232 259 88 62Adnan Menderes Havalimanı0 232 274 26 26THY 0 232 484 12 20TCDD Basmane Garı0 232 484 53 53TCDD Alsancak Garı0 232 464 77 95Denizcilik İşl. (Liman)0 232 425 87 00

Fuar Evlendirme Memurluğu0 232 425 24 60Eşrefpaşa Evlendirme Memurluğu 0 232 250 25 05Gültepe Evlendirme Memurluğu0 232 457 49 90Güzelyalı Evlendirme Memurluğu0 232 285 05 00

0 232 484 53 00Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü .................... (1202)Bilgi İşlem Müdürlüğü ........... (1904)Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü ................... (1681)Destek Hizmetleri Müdürlüğü .......................................... (3606)Dış İlişkiler Müdürlüğü .......... (2129)Emlak İstimlak Müdürlüğü .......................................... (1531)Etüd Proje Müdürlüğü .......... (1703)Fen İşleri Müdürlüğü .............. (1602)Hukuk İşleri Müdürlüğü ....... (1651)İmar ve Şehircilik Müdürlüğü ...............................(1302)İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürü .............................. (1451)Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü ......................................... (2959)Kentsel Tasarım Müdürlüğü ......................................... (3522)Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ......................................... (2114)Mali Hizmetler Müdürlüğü ......................................... (2134)Muhtarlık İşleri Müdürlüğü ......................................... (1218)Özel Kalem Müdürlüğü ......... (1103)Park ve Bahçeler Müdürlüğü ......................................... (3502)Plan ve Proje Müdürlüğü .... (1402)Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü ......................................... (1351)Sağlık İşleri Müdürlüğü ....... (1587)Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü .......................... (1250)Spor İşleri Müdürlüğü ........... (2127)

Strateji Geliştirme Müdürlüğü .......................................... (3404)Teftiş Kurulu Müdürlüğü ......................................... (2400)Temizlik İşleri Müdürlüğü ......................................... (7000)Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü ......................................... (2500)Veteriner İşleri Müdürlüğü ......................................... (2210)Yapı Kontrol Müdürlüğü ......................................... (1504)Yazı İşleri Müdürlüğü ............. (1571)Zabıta Müdürlüğü ..................... (1151)Merbel Genel Müdürlüğü0 232 464 41 52

Valilik0 232 455 82 82Büyükşehir Belediye Başkanı0 232 293 12 00İZFAŞ 0 232 497 10 00Ege Serbest Bölge Md.0 232 251 35 94TRT Bölge Md.0 232 463 02 03Basın Yayın ve Enformasyonİl Müdürlüğü0 232 489 42 91Emniyet Müdürlüğü0 232 489 05 00Güney Deniz Saha Komutanlığı0 232 463 01 00Hava Eğitim Komutanlığı0 232 285 96 50İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü.0 232 464 82 08İl Müftülüğü0 232 441 82 01Meteoroloji Bölge Müdürlüğü0 232 285 39 65Defterdarlık0 232 483 09 25Milli Eğitim Müdürlüğü0 232 477 21 00Ulaştırma Bölge Müdürlüğü0 232 495 20 00Ege Bölgesi Sanayi Odası0 232 441 09 09İl Sağlık Müdürlüğü0 232 441 81 11Çevre İl Müdürlüğü0 232 341 68 00Dokuz Eylül Üniversitesi0 232 464 80 47Ege Üniversitesi0232 388 01 10Yüksek Teknoloji Enstitüsü0232 750 60 00

İzmir Büyükşehir BelediyesiEşrefpaşa HastanesiYenişehir Mahallesi, Gaziler CaddesiKonak/İzmirTel:0 232 293 80 00Hastane PoliklinikAĞIZ BİRLİĞİ AĞIZ VE DİŞSAĞLIĞI POLİKLİNİĞİAli Çetinkaya Bulvarı No: 34/1 Alsancak Tel: 0232 463 86 88ATA DİŞ POLİKLİNİĞİVasıf Çınar Bulvarı Çelebi Apt.No: 25 K: 2 D: 4 AlsancakTel: 0 232 464 86 26

ATAKALP HASTANESİ1418 Sok. No: 16 KahramanlarTel: 0 232 483 14 14DENTAKİD ÖZELSAĞLIK HİZMETLERİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 53/4 Alsancak Tel: 0 232 465 11 05DENTORİON AĞIZ DİŞESTETİK MERKEZİMustafa Bey Cad. No:1/1 D:18Alsancak Tel: 0 232 464 88 11DIET INN BESLENME VEDİYET DANIŞMA MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. Mayıs Apt.No: 4/7 Alsancak Tel: 0 232 463 53 67 - 463 53 29DİZDARER ÖZEL SAĞLIK1394 Sok. No: 11 D:9 AlsancakTel: 0 232 464 04 06DOĞU-ŞAN ÖZEL AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİCumhuriyet Bul. No: 181 D:3 Alsancak Tel: 0 232 421 59 65DR. CEVDET TUĞRUL MEME MER. ANKA ÖZEL SAĞLIKAli Çetinkaya Bul. No: 58/1Alsancak Tel: 0 232 446 84 75DUYMER İŞİTMECİHAZLARI MERKEZİ1720 Sok. No: 2 KarşıyakaTel: 0 232 364 22 59Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 4 Alsancak Tel: 0 232 463 74 55EL MİKROCERRAHİORTOPEDİ TRAVMATOLOJİHASTANESİ1418 Sok. No: 14 KahramanlarTel: 0 232 441 01 21GELİŞİM EGE SPECTTEŞHİS MERKEZİMimar Sinan Cad. No: 13/1 Kahramanlar Tel: 0 232 464 22 32 İDEAL AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI POLİKLİNİĞİTalatpaşa Bul. No:16 D:1 Alsancak Tel: 0 232 463 09 39www.idealclinic.comİLGİM KADIN HASTALIKLARIVE DOĞUM MERKEZİTalatpaşa Bul. 1434 Sok. No: 1/6 Alsancak Tel: 0 232 463 89 29www.ilgim.com.trİRENBE TIP VE TÜP BEBEK MERKEZİTalatpaşa Bul. 1436 Sok. No:6 Alsancak Tel: 0 232 464 58 88 (pbx)KENT HASTANESİ8229 Sok. No:30 ÇiğliTel:0 232 386 70 70KÜLTÜR TIP LABORATUVARI1394 Sok. No: 11 AlsancakTel: 0 232 464 42 32LAMED ÖZEL SAĞLIK HİZM.1359 Sok. No:1 K:2 D: 5-6Umut Sitesi AlsancakTel:0 232 464 22 33ÖZEL ÇINARLI HASTANESİAnadolu Cad. No: 14 ÇınarlıTel: 0 232 462 27 27ÖZEL KENT TIP MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 140 Alsancak Tel: 0 232 488 28 28RETİNA GÖZ MERKEZİTalatpaşa Bul. 1488 Sok. No:3 Alsancak Tel: 0 232 464 49 49 STAR KADIN SAĞLIĞI Ali Çetinkaya Bul. No: 66/4Alsancak Tel: 0 232 464 71 51 TALATPAŞA TIP LAB.Talatpaşa Bul. No: 61/2 Alsancak Tel: 0 232 463 08 97

TÜRK KANSER ARAŞTIRMAVE SAVAŞ KURUMU İZMİRMahmut Bozkurt Cad. No: 47 /2 Alsancak Tel: 0 232 464 85 84YAŞAM LABORATUVARIKıbrıs Şehitleri Cad. 1447 Sk. No: 6/1Alsancak Tel: 0 232 464 55 64ZÜBEYDE HANIM TIP MERKEZİZübeyde Hanım Cad. No: 39/B Alaybey Karşıyaka Tel: 0 232 366 22 77

SEMT MERKEZLERİMersinli Nazime-Sacide Akarcalı Semt Merkezi2814 Sok. No: 7 Mersinli/İzmirTel: 0 232 445 29 06Basmane Semt MerkeziAkıncı Mahallesi1299 Sok. No: 7 Basmane(Oteller Sokağı) Tel: 0 232 445 93 79Agora Semt MerkeziAli Reis Mahallesi806 Sok. No: 7 Patlıcan Yokuşu/Agora Tel: 0 232 483 05 98 Saadet Mirci Semt MerkeziŞehit Nedim Tuğaltay Mahallesi843 Sok. No: 50 İkiçeşmelik Tel: 0 232 425 35 10İsmetpaşa Semt Merkeziİsmetpaşa Mahallesi3660/1 Sok. No: 5 İsmetpaşaTel: 0 232 457 37 40Ballıkuyu Semt MerkeziKocatepe Mah. Hacı Efendi Cad.No: 232 Ballıkuyu Tel: 0 232 446 00 40Eşrefpaşa Semt MerkeziSelçuk Mahallesiİkiçeşmelik Cad. No: 5 Cicipark İçi Tel: 0 232 250 71 00Gültepe Semt MerkeziAnadolu MahallesiPlevne Cad. No: 18 Gültepe Tel: 0 232 433 25 77Kadın Danışma Merkezi442 Sokak No:73 Konak Tel: 0 232 425 35 01Mehmet Ali Akman Semt Merkezi4/1 Sokak No: 6/ADiyarbakır Apartmanı ÜçkuyularTel: 0 232 425 45 55İleri Yaş Sağlıklı Yaşam Merkezi442 Sokak No:73Konak/İzmirTel: 0 232 425 35 01Tarık Dursun K.Yazar Evi269 Sokak No:12 KarataşTel: 0 232 422 52 36

AKSAN OTELİGaziler Cad. No: 214-216 Basmane Tel: 0 232 441 70 61ANEMON İZMİRMürsel Paşa Bul. No: 40 Kahramanlar Tel: 0 232 446 36 56ANEMON FUAR OTEL1362 Sok. No: 57 Montrö AlsancakTel: 0 232 446 06 46BALCA OTEL1484 Sok. No:11 Alsancak Tel: 0 232 422 30 74BEYOND HOTELKızılay Cad. 1376 Sok. No: 5Alsancak Tel: 0 232 463 05 85

Acil Telefonlar

Ulaşım

Konak Belediyesi Evlendirme Memurlukları

KONAK BELEDİYESİMÜDÜRLÜKLERİ

Resmi Daireler

Hastaneler

KONAK BELEDİYESİ SEMT MERKEZLERİ

Oteller

NE NEREDE?... NE NEREDE?...

Page 81: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

81İLKBAHAR 2018

NE NEREDE?... NE NEREDE?... NE NEREDE?... BLUE BOUTİQUE HOTELMürselpaşa Bul. 1265 Sok. No: 13Basmane Tel: 0 232 484 25 25COMFORT OTELMürselpaşa Bul. No: 159 Tel: 0 232 425 26 00WYNDHAM GRANDİZMİR ÖZDİLEKİnciraltı Cad. No: 67 Balçova Tel: 0 232 292 13 00 OTEL DOKUZ EYLÜLMustafa Kemal Sahil Bul. No: 273Küçükyalı Tel: 0 232 445 94 80EGE PALAS OTELİCumhuriyet Bul. No:210 Alsancak Tel: 0 232 463 90 90EGE SAĞLIK OTELİEge Üniversitesi ArkasıBornova Tel: 0 232 373 48 62İSMİRA OTEL Gazi Osman Paşa Bul. No: 26 Alsancak Tel: 0 232 445 60 60İZMİR HİLTONGazi Osman Paşa Bul. No: 7 Alsancak Tel: 0 232 497 60 60 İZMİR PALACEVasıf Çınar Bul. No: 2 Alsancak Tel: 0 232 421 55 83KARACA OTELİ1379 Sok. No: 55 Alsancak Tel: 0 232 489 19 40KAYA PRESTİGETel: 0 232 483 03 23 KİLİM OTELAtatürk Bulvarı AlsancakTel: 0 232 484 53 40 KORDON OTELAkdeniz Cad. No: 2 Pasaport Tel: 0 232 425 04 45MOVENPİCK HOTEL İZMİR Cumhuriyet Bul. No: 138 Pasaport Tel: 0232 488 14 14MERKEZ OTELİAnafartalar Caddesi No: 755Konak/İzmir Tel: 0 232 483 93 83OLİMPİYAT OTEL945 Sokak No:2 Basmane/İzmirTel:0 232 425 1269OTEL MARLAKazım Dirik Cad. No: 7 Pasaport İZMİR Tel: 0 232 441 40 00Faks: 0 232 441 11 50OTEL BAYLAN1299 Sok. No: 8 Basmane Tel: 0 232 483 01 52OTEL KAYAGazi Osman Paşa Bul. No: 45Alsancak Tel: 0 232 483 97 71PALM CITY OTELMürsel Paşa Bul. No: 149Basmane Tel: 0 232 445 80 80RESİDENCE BUTİK OTELMürsel Paşa Bul. No: 28 Basmane Tel: 0 232 441 90 90SC INN BOUTIGUE HOTELMürsel Paşa Bul. No: 2 Basmane Tel: 0 232 446 54 00SUSUZLU ATLANTİS OTELGazi Bul. No: 128 Çankaya Tel: 0 232 483 55 48SWISSOTEL GRAND EFESGazi Osman Paşa Bul. HeykelTel: 0 232 414 00 00OGLAKCIOGLU PARK BOUTIQUE HOTEL1367 Sokak No:9 BasmaneTel: 0232 425 33 33YUMUKOĞLU OTELŞair Eşref Bul. 1371 Sok. No: 8 Çankaya Tel: 0 232 483 65 65

ATATÜRK İL HALKKÜTÜPHANESİTel: 0 232 425 08 97İZMİR DEVLET TİYATROSUTel: 0 232 445 89 41 İDT KONAK SAHNESİTel: 0 232 483 50 35 İSMET İNÖNÜ SANAT MERKEZİTel: 0 232 489 09 26İZMİR TİYATRO BAB-I SANAT SAHNESİŞehit Fethi Bey Caddesi PasaportTel: 0 232 446 77 95DEÜ SABANCIKÜLTÜR SARAYITel: 0 232 441 90 09HAMLE TİYATROSUTel: 0 232 446 88 57 İZMİR DEVLET OPERA VE BALESİTel: 0 232 441 01 73İZMİR DEVLET SENFONİORKESTRASITel: 0 232 489 09 26İZMİR SANATTel: 0 232 483 63 34KARŞIYAKA AÇIK HAVATİYATROSUTel: 0 232 362 61 61

KONAK BELEDİYESİ TÜRKAN SAYLAN ALSANCAK KÜLTÜR SANAT MERKEZİKıbrıs Şehitleri Cad. No: 12 Alsancak Tel: 0 232 422 52 36KONAK BELEDİYESİSELAHATTİN AKÇİÇEKEŞREFPAŞA KÜLTÜR MERKEZİİnönü Cad. No: 2/1 BayramyeriTel: 0 232 262 45 90 - 262 99 84KONAK BELEDİYESİ GÜZELYALI NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ32 Sok. No: 4 Fuat Göztepe ParkıGüzelyalı Tel: 0 232 224 24 30KARATAŞ DARİO MORENOSANAT MERKEZİTurgut Reis MahallesiDario Moreno Sokak0 232 422 52 36AHMED ADNAN SAYGUNSANAT MERKEZİ (AASSM)Mithatpaşa Cad. 1087 Sok.Güzelyalı Tel: 0 232 293 38 00ALMAN KÜLTÜR MERKEZİTel: 0 232 489 56 87EÜ ATATÜRK KÜLTÜR MER.Tel: 0 232 483 85 20FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİCumhuriyet Bul. No: 152Alsancak Tel: 0 232 466 00 13KEDİ KÜLTÜR SANAT MER. Atatürk Cad. No: 86/A Alsancak Tel: 0 232 464 99 35 www.kedikultursanat.orgNARLIDERE BELEDİYESİKÜLTÜR SANAT MERKEZİTel: 0 232 238 80 55TÜRK-AMERİKAN DERNEĞİTel: 0 232 464 20 95TÜRK-İTALYAN KÜLTÜR DER.Kıbrıs Şehitleri Cad. No: 58 Alsancak Tel: 0 232 421 52 42ZİYA GÖKALP KÜLTÜR MER.Tel: 0 232 366 44 59

AFM PASTELTel: 0 232 489 22 00AGORATel: 0 232 277 25 25BATITel: 0 232 347 58 25CİNEBONUS KONAK PİERTel: 0 232 446 90 40DESEM SİNEMALARITel: 0 232 422 53 10 KARACA0232 445 87 13- 445 87 76

KONAK BELEDİYESİNEŞE VE KARİKATÜR MÜZESİTel: 0 232 465 31 05KONAK BELEDİYESİİZMİR MASK MÜZESİTel: 0 232 465 31 07KONAK BELEDİYESİÜMRAN BARADAN OYUN VE OYUNCAK MÜZESİTel: 0 232 425 75 13KONAK BELEDİYESİRADYO VE DEMOKRASİ MÜZESİTel: 0 232 484 14 83KONAK BELEDİYESİKADIN MÜZESİTel: 0 232 484 04 81-489 45 22AGORA AÇIKHAVA MÜZESİTel: 0 232 483 46 96ARKEOLOJİ MÜZESİTel: 0 232 489 07 96ATATÜRK MÜZESİTel: 0 232 464 80 85BERGAMA MÜZESİTel: 0 232 631 28 83ÇEŞME MÜZESİTel: 0 232 712 66 09EFES MÜZESİTel: 0 232 892 60 10ETNOGRAFYA MÜZESİTel: 0 232 489 07 96İNÖNÜ ANI EVİTel: 0 232 422 52 36İZMİR RESİM VE HEYKEL MÜZESİTel: 0 232 482 03 93ÖDEMİŞ MÜZESİTel: 0 232 545 11 84

TABİAT TARİHİ MÜZESİTel: 0 232 388 26 01TCDD MÜZE VE SANAT GALERİSİTel: 0 232 464 31 31EGE ÜNİVERSİTESİKAĞIT VE KİTAPSANATLARI MÜZESİTel: 0 232 374 59 31

ÇAĞDAŞ YAŞAMI DES. DERNEĞİ1451 Sok. No: 17/3 Alsancak Tel: 0 232 464 33 59EGE ORMAN VAKFI1452 Sok. No: 10/A K:3Tel: 0 232 464 51 60İZMİR DAĞCILIK VE DOĞASPORLARI İHTİSAS KULÜBÜ1456 Sok. No: 96/3 Alsancak Tel: 0 232 421 30 10

0 541 421 30 90İZMİR FOTOĞRAF SANATI DER.1457 Sok. No: 12/3 Alsancak Tel: 0 232 464 32 12İZMİR KÜLTÜR SANATEĞİTİM VAKFIMithatpaşa Cad. No: 38 Karataş Tel: 0 232 482 00 90YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DER.1482 Muzaffer İzgü Sokağı No: 5Alsancak Tel: 0 232 464 57 391710 Sok. No: 11 KarşıyakaTel: 0 232 381 67 76

ADNAN MENDERES HAVALİMANITel: 0 232 274 26 26İL TURİZM MÜDÜRLÜĞÜTel: 0 232 483 51 17BERGAMA Tel: 0 232 631 28 51ÇEŞME Tel: 0 232 712 66 53FOÇA Tel: 0 232 812 12 22SELÇUK Tel: 0 232 892 63 28

ABD Tel: 0 232 464 87 55İNGİLTERE Tel: 0 232 463 51 51İTALYA Tel: 0 232 463 66 76-96YUNANİSTAN Tel: 0 232 464 31 60

Tiyatrolar - Sahneler

Kültür Merkezi

Sinemalar

Müzeler

Dernekler

Turizm Danışma

Konsolosluklar

K O M P L E # Ü Z Ü C ÜA B A # E M E N # M İ RN A R A # E L İ M İ N ET # O Z A L İ T # T A TA Z N İ F # M E T # S İR E # Z A M # R O T # C# B R E Z İ L # P E K İO R A # İ # A K A L A #B A C I # A N A L İ S TE # İ Ş A R E T # F # RL A # I R K T A Ş # H Aİ M A L A T # R A H İ PS O S # B İ Z # S O B EK R İ T İ K # K E P E Z

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 121

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

Page 82: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem

82 İLKBAHAR 2018

1. Eksiksiz, gerekli her şeyi

tamam olan, tam - Acıklı

2. Yünün dövülmesiyle

yapılan kalın ve kaba kumaş -

Ağaç dikilen çukur - Baş,

kumandan 3. Haykırma,

bağırma - '... etmek' (elemek)

4. Kalıptan çekilen resim

kopyası - Lezzet 5. Bir

domino oyunu türü - Gel-git

olaylarında denizin kabarması

- Silisyum elementinin simgesi

6. Bir nota- Fiyat artırma -

Direksiyon ile tekerlek

arasındaki çubuk

7. Baklagillerden, bazı

ağaçların kırmızı boya çıkarılan

odunu - Evet, pekâlâ

8. O yer - Amerikan

tohumundan üretilen bir tür

pamuk 9. Kız kardeş -

Çözümleyici 10. Anlamlı iz, im

11. Lantan elementinin

simgesi - Aynı soydan

olanlardan her biri - Şaşma

anlatan bir söz 12. Ham

madde işlenerek yapılan her

türlü mal - Papaz, keşiş

13. Bazı yemeklerin

üzerine dökülen, domates,

baharat gibi şeylerle yapılan

karışım - Birinci

çoğul şahıs - Çocuk

oyunlarında, önceden

kararlaştırılmış yere

ulaşıldığında söylenen söz

14. Eleştiri - Dağların oyuk,

kuytu yerleri

1. Tartma aracı, baskül - Dikilitaş 2. Göçebelerin konak yeri -Tek parmaklılardan, atabenzeyen, derisi çizgili, Afrika'da yaşayan memeli hayvan -Aşk 3. Kestane rengi - Geridönen - Başkaldırıcı 4. Ermişkadın - Parlak 5. Türkalfabesinin ortasındaki harfin

okunuşu - Söz yitimi - Araplaraözgü olan 6. Gerçekleştirilmesizamana bağlı istek - Bir nota -Kuzey Kutbu' yla ilgili, KuzeyKutbu yakınında olan 7. Dokunaklı, koygun - Birilenme sözü, beddua 8. Birlikçi,birlikten yana - Arap Yarımadası'nın doğusunda bulunan,başkenti Doha olan ülke 9. Sekerek yürüyen - İçinemendil gibi şeyleri koymayayarayan, çeşitli büyüklükte,

kumaştan koruncak 10. Afrikakıtasının en güney ucundakiburun - Bir eser üzerindeki hak- Uyarmak amacıyla kullanılanbir söz 11. Kelimeyi farklıanlamlarda kullanma sanatı -Tellerden oluşan ve kasılarakvücut hareketlerini sağlayanorgan - Bağış 12. Yetiştirici,müstahsil - Bir çubukbağlanmış iki düşey iptenyapılmış salıncağa benzerjimnastik aracı

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 121

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA... BULMACA...

SOLDANSAĞA

YUKARIDANAŞAĞIYA

Page 83: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem
Page 84: İLKBAHAR 2018 / 35 - konak.bel.tr · İLKBAHAR 2018 3 Merhaba, Bir kent kendi öyküsünü anlatmaya önce zamanından başlar ve Konak, görkemli tarihiyle şimdinin içine hem