idea aralik

88
1 IDEA ARALIK 2012 SAYI: 6 AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI ESRA BAKIR I STREET’S OPERA I HAYALİ GERÇEKLER I DÜŞ I KOŞU YOLCULUK / VOYAGE I HAYAT ÇIKMAZI I LORESİMA I YOL ŞARKILARI ÇAĞRI I AUDIO KOMBAT I HOCA ALİ RIZA I VİZYON TAKVİMİ I ACİL SERVİS NUMARA YAPMA ZAHMETİNE GİRMEYEN I ÖZGÜRLÜK YOLU I MÜREKKEBİ KAN

Upload: ilker-simsekcan

Post on 09-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Idea Aylık Kültür Sanat Dergisi Aralık Sayısıdır. Keyifle Okumanızı Dileriz...Eleştiri ve Önerileriniz için [email protected] Facebook : www.facebook.com/ideartmagazine

TRANSCRIPT

Page 1: Idea Aralik

1

IDEAARAL I K 2 0 1 2 SAY I : 6

AYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

ESRA BAKIR I STREET’S OPERA I HAYALİ GERÇEKLER I DÜŞ I KOŞU

YOLCULUK / VOYAGE I HAYAT ÇIKMAZI I LORESİMA I YOL ŞARKILARI

ÇAĞRI I AUDIO KOMBAT I HOCA ALİ RIZA I VİZYON TAKVİMİ I ACİL SERVİS

NUMARA YAPMA ZAHMETİNE GİRMEYEN I ÖZGÜRLÜK YOLU I MÜREKKEBİ KAN

Page 2: Idea Aralik

2

4

36

44

72

78

84

26

42

70

76

38

58

66

50

74

80

86

Fotoğraf - Ayın konusu, YOLCULUK (VOYAGE)

Fotoğraf - Portfolyo, STREET’S OPERA

Sinema - VİZYON TAKVİMİ

Müzik Kliniği - YOL ŞARKILARI

Müzik - ACİL SERVİS

Müzik - Röportaj; AUDIO KOMBAT

Resim - Illustrasyon, ESRA BAKIR

Resim - Biyografi, HOCA ALİ RIZA

Televizyon - Akıllı Kumanda, GEÇMİŞE YOLCULUK

Edebiyat - Mavi Tilki, LORESİMA

Edebiyat - Şiir, HAYAT ÇIKMAZI

Edebiyat - Sıkı-Yorum, KOŞU

Edebiyat - Hayali Gerçekler, ÇAĞRI

Edebiyat - Ecinni Labirenti; NUMARA YAPMA ZAHMETİNE GİRMEYEN

Edebiyat - Pas, Kan Ve Cürüm; DÜŞ

Edebiyat - Defter Sefası; ÖZGÜRLÜK YOLU

Edebiyat - Sokak Lambası; MÜREKKEBİ KAN

Yayınlanan içerikten yazarları mesuldür.Herhangi bir yazının izinsiz tamamen kopyalanması durumunda hukuki işlem yapılacaktır. İçeriğe link verilerek bir paragrafı aşmayacak şekilde ve yazarın adı bildirilerek alıntı yapılabilir.

2

Kapak Fotoğrafı : Boy carrying a wine bottle (Rue Mouffetard, Paris, 1954) ©Henri-cartier Bresson

Page 3: Idea Aralik

3

Merhaba;

Bu yılın son sayısında yine rengarenk, dopdolu bir içerik ile karşınızdayız. Bu ayki konumuz sizlerden gelen mailler ve yazarlarımızın ortak fikri ile “Yolculuk” oldu. Yolculuk olması aslında verimli bir sayı çıkarabilmemize de sebebiyet verdi. Sevgili dostum Mesut enfes bir “Yolculuk Şarkıları” bölümünü iyiki kaleme almış , tasarımları yapmaya başdığımda her saniye derginin içersine rahatlıkla girebildim. Sizen öncelik-li tavsiyem bu playlist çalarken dergiyi okumanız. Yolculuk denildiğinde aklıma hep Haydarpaşa’dan kalkan trenim gelir. Eskişe-hir’de okuyanların çoğunun kullandığı bir ulaşım aracı olmasından ötürü, çok fazla insan ile tanışır ve sohpet etme fırsatı yakalarsınız. Hele o eski tren restorantları. Uzun yolculuklar için vazgeçilmezdir. Keyifli sohpetin yanındaki mezeler eşliğinde tın-gır mıngır yol alır treniniz. Yeni nesil için geç kalınmış bir tavsiye olsa da, hikayeler hep anacaktır Haydarpaşa’yı. Görüşlerinizi bizlerle paylaşabileceğiniz adresimiz; [email protected]

Bir sonraki sayıda görüşmek üzere...

3

EDİTÖR’DEN

Page 4: Idea Aralik

4

FOTO

ĞRA

F

AYIN KONUSU

caspell.deviantart.com

4

Page 5: Idea Aralik

5

Page 6: Idea Aralik

6

haania.deviantart.com

Page 7: Idea Aralik

7

karmasadakiparanoyak.deviantart.com

Page 8: Idea Aralik

8

dorukkirezci.deviantart.com

Page 9: Idea Aralik

9

batwing.deviantart.com

Page 10: Idea Aralik

10

ange-l-ove.deviantart.com

Page 11: Idea Aralik

11

Voyage_by_lady_amarillis

Page 12: Idea Aralik

12

ozlemilgezdi.deviantart.com

Page 13: Idea Aralik

13

Page 14: Idea Aralik

14

thevitruvianlady.deviantart.com

Page 15: Idea Aralik

15

vic-mon.deviantart.com

Page 16: Idea Aralik

16

vessica.deviantart.com

Page 17: Idea Aralik

17

pieceesnp.deviantart.com

Page 18: Idea Aralik

18

le-photographer.deviantart.com

Page 19: Idea Aralik

19

streetsopera.deviantart.com

Page 20: Idea Aralik

20

kenanturkmen.deviantart.com

Page 21: Idea Aralik

21

Page 22: Idea Aralik

22

feline-feline.deviantart.com

Page 23: Idea Aralik

23

Page 24: Idea Aralik

24

lady-amarillis.deviantart.com

Page 25: Idea Aralik

25

Page 26: Idea Aralik

26

PORTFOLYO

FOTO

ĞRA

F

STREET’S OPERA

26

Page 27: Idea Aralik

27

Göç ile gelmişlerdi doğudan,şehirin o aldatıcı ışığı arasında yaşamlarını idame etmeye çalışıyolardı.Bunca zorluk ara-sında çocuklar sokağa atılmış ,aileler ise asgari geçim düzeyinin peşindeydiler.Hayat girdabına dahil olmuşlardı daha bu küçük yaşlarında.Herkesin eşit yara-tıldıgı düşüncesini inkar edercesine el sallayarak veda ettiler...

EŞİTLİK GİRDABI

27

Page 28: Idea Aralik

28

“Akılyaşımgeldiğindenberikuşlarlauğraşırım”dervedalargideruzaklara.Bakışlarıgeçmiş-tenbirparçaanıkopararakyeşerirvetopmurcuklanır...Benimhayatımböylederkuşlarveben...

KUŞLARIM VE BEN

28

Page 29: Idea Aralik

29

ÇAMUR KOKULU ÇOCUKLAR

Çamur kokulu çocuklar vardı eski dönemlerde.Koşup terle-

yip soguk su içen,geceleri yatmadan anne öpü-cüğüyle uyuyan çocuklar...Şimdilerde çamurun kokusundan mahrum olmasakta, özlenilen bir manzaradır çamur kokulu çocuklar...

Page 30: Idea Aralik

30

Akşamınhüznüsarmıştıailebireylerini.Evlerdenyemekkokularıyükseliyor,işlerindengelecekbeyleriiçinosımsıcakgülümsemelerinibirik-tiriyorlardı...

30

Page 31: Idea Aralik

31

GÜN SONU

31

Page 32: Idea Aralik

32

Zamandan kendilerini soyutlamışlardı, sanal-lıklariçersindeyüzengünümüzdünyasınabirmey-danokumaydıonlarınki.Okumayazmalarıyoktuamakocamanyüreklerivardı...Herkestençokdahasami-miçokdahagüleçtiler...

ÇİNGENE’NİN BAŞKALDIRISI

Page 33: Idea Aralik

33

MİNİK ÇİNGENELER

Biriikiyaşındabirdiğeri4aylıkikikardeş.Sımsıkısarılıyorduo,minikkardeşinebellikibiraztedirginolmuştuyabancılardan.Soğuktaişlemi-yorduominikbedenlerine.Sahiplenmeninbuden-lisamimivesıcakşeklinigöstermişlerdibizlere...

Page 34: Idea Aralik

34

BETONLAŞAN DÜNYA

Page 35: Idea Aralik

35

Modernizmin getirdiği şehire göç kavra-mı ile birlikte ,betonlaşmaya başlayan yaşam alanları arasına sıkışmış, bir tutam doğadadır aradıgımız huzur.Belkide doğaya verdiğimiz zarara tepki olarak doğan pişmanlıktır...

Page 36: Idea Aralik

36

VİZYON TAKVİMİ

SİN

EMA

VizyonTarihi:21Aralık2012Yönetmen:EzelAkay,BarışPirhasan,SırrıSüreyyaÖnderOyuncular:TansuBiçer,SerkanKeskin...Tür:Dram,DramÜlke:Belirsiz

Duruşu ve dinamikleriyle sadece müzik tarihi değil, si-yasi tarihimizde de kendine önemli bir yer edinen Grup Yorum tarafından geliştirilen bu proje, binlerce kişinin kurban olduğu bir drama odaklanıyor. F tipi hapishanelerin kapalı kapılarının ardında yaşananları beyaz perdeye aktaran film 10 farklı yönet-menin imzasını taşıyor. Ezel Akay, Barış Pirhasan, Sırrı Süreyya Önder, Reis Çelik, Hüseyin Karabey, İlksen Başarır, Aydın Bulut, Vedat Özdemir, Mehmet İlker Altınay ve Grup Yorum’un yer aldı-ğı projede her yönetmen kendi senaryosunu yazıp 10 dakikalık bir kısa filmle beyazperdeye aktarıyor.

F TİPİ FİLM

VizyonTarihi:14Aralık2012(1s34dk)Yönetmen:EminAlperOyuncular:TamerLevent,RehaÖzcan,MehmetÖzgür...Tür:DramÜlke:Yunanistan,Türkiye Nusret biri uysal diğeri deli fişek iki oğlunu alıp dedele-rinin çiftliğine hava değişikliği olsun diye götürür. Zafer askerlik sonrası yaşadığı bunalımla ne kadar içine kapanıksa, kardeşi bir o kadar laf dinlemez, haşarı bir delikanlıdır. Dede Faik ise kendi çiftliğinin çevresinde gezinen keçi sürüleriyle ve özellikle onların sahibi olan çobanlardan şikayetçidir. Çevresinde ne olup biterse onlardan bilmektedir. Nereden geldiği belli olmayan bir silah patlaması ve sonrasında yaşananlar çiftliktekilerin huzuru-nu büsbütün bozacaktır. Bir Western filmini andıran atmosferi ve mekan kullanımıyla ge-rilim dolu bir aile trajedisini anlatan film, sorunlarıyla yüzleşmek yerine bir düşman ve günah keçisi yaratan egemen erkek kül-türünü mercek altına alıyor. Yönetmen Emin Alper’in ilk uzun metrajlı işi olan filmin yapımcılığını ise Enis Kostepen ile genç yaşta hayat veda eden Seyfi Teoman üstlenmişti.

TEPENİN ARDI

36

Page 37: Idea Aralik

37

VizyonTarihi:28Aralık2012(2s.6dk)Yönetmen:MichaelHanekeOyuncular:Jean-LouisTrintignant,EmanuelleRiva,IsabelleHuppert...Tür:DramÜlke:Fransa,Almanya,Avusturya 80’lerinde emekli ve eğitimli iki müzik öğretmeni olan Georges ve Anne’ın ,kendileri gibi müsizyen olan fakat uzakta yaşayan bir kızları vardır. Bir gün Anne bir kriz geçirir ve felç olur. Çift kadının felç geçirmesinin ardından bu durumla başa çıkmaya çalışmaktadır. Şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri yeniden bağlılık testinden geçmektedir. Usta yönetmen Michael Haneke’nin son filmi olan yapım 2012 Cannes Film Festivali’n-den büyük ödülle dönmüştü.

AMOUR - AŞK

VizyonTarihi:28Aralık2012(2s10dk)Yönetmen:JoeWrightOyuncular:KeiraKnighthley,JudeLaw,AaronTaylor-Johnson...Tür:DramÜlke:İngiltere 1874 yılında genç ve güzel Anna Karenin yaptığı evlilikle St. Petersburg’un yüksek sosyetesi içerisinde çok iyi bir konuma sa-hiptir. Kocası Karenin Rus siyasetinin de önemli isimlerindendir. Bir gün erkek kardeşi Oblonsky’den eşi Dolly ile arasını düzeltmesini isteyen ve onu Moskova’ya çağran bir mektup alır. Bu yolculuk es-nasında tanıştığı Kontes Vronsky’nin garda kendilerini karşılayan oğlu, genç subay Vronsky ile aralarında bir kıvılcım çakar. Mosko-va’da karışık aşk üçgenleri arasında düzenlenen büyük bir dans ba-losunda herkesin bakışları Vronsky ve Anna’nın üzerinde toplanır. Anna, karşı koyamadığı bir aşka doğru sürüklenirken, Vronsky’den kaçıp St. Petersburg’a ve aile yaşantısına dönmesi, ne hakkında çıkan dedikoduları engelleyebilir ne de yüreğinde duyduğu aşkı. Bu arada eşi Karenin, Anna’yı uyarır; halkın gözünde bir skandala yol açmıştır. Ama aşkın seçen kadına karşı Rus halkının iki yüzlülüğü de bu şekilde ortaya çıkacaktır... Yönetmenliğini Joe Wright’ın üstlendiği filmi Tolstoy’un ölümsüz romanından bu kez uyarlayan isimse Oscar ödüllü Tom Stoppard. Yönetmen Wright Kefaret ve Aşk ve Gurur’dan sonra bu filmde de yeniden Keira Knightley’i başrole taşıyor. Güzel yıldıza filmde Jude Law ve Aaron Johnson eşlik ediyor.

ANNA KARENINA

37

Page 38: Idea Aralik

38

ZİK

MÜZİK KLİNİĞİ

Mesut ÇİFTÇİ

YOL ŞARKILARI

“Uzun Bir Yol Göründü Bize”erhaba sevgili IDEA Magazine okurları ve Müzik Kliniği takipçi-leri. Yılın son ayında, dergimizin de 6. sayı-

sında yine sizlerle buluşuyoruz. Sizin oralarda hava nasıl bilmi-yorum ama bizim buralar buz-hane! Lise yıllarımda Blue Jean dergisinde kış yıllarında içimizi ısıtacak sımsıcak sololar diye bir yazı okumuştum. Hatta In Flames’in December Flower’ı da liste başıydı. Bu kış nedense December Flower bile ısıtmıyor içimi, o kadar soğuk üflüyor rüz-gar köşe başlarından. Geçtiğimiz ay önceki ay-larda olduğu gibi yine yoğun bir aydı. Özellikle 12 Kasım’da 222 Park Retro Hall’de gerçekleştir-diğimiz Eskirock Metal Fest. Vol 5 konseri, Eskişehir’de bir hay-li ses getiren bir konser oldu. Konserde sahne alan Heretic Soul, UÇK Grind, Carnophage, Episode 13 ve Lamb Of God Tribute grupları Eskişehirli ve diğer şehirlerden gelen metal

müzikseverlere harika bir müzik ziyafeti sundular. Geçen ay yazımızda oriji-nalliği şüphe uyandıran şarkılar-dan bahsetmiştik hatırlayacak-sınız. Sizlerden de bildiğiniz bu tip kopya/benzer şarkılar varsa bana ulaşmanızı rica etmiştim. Müzik Kliniği’nin sıkı takipçisi olduğunu bildiğim dostum Alper Uğurluoğlu şöyle bir mesaj yol-lamış: “Selamlar. Kasım ayıyazınızı yine ilgiyle okudum.Benim de zamanında böyletespitlerimolmuştu.ÖzellikleGreenday grubunun sizin ta-birinizlebutip“esinlenmeler-den” fazlasıyla yararlandığınıfark etmiştim. Greenday’inWarningparçasıTheKinks’in

Picture Book isimli şarkısın-dan doğrudan çalıntıdır. Birde American Idiot parçasınıdaYoungNamisimlibiradam-dançaldıklarınıokumuştum.” Bu ay ki tema çok eğ-lenceli. Eğlenceli çünkü okuyan herkesin muhakkak dâhil oldu-ğu bir tema seçtik bu ay. Çarş temasıyla bir müzik yazısı yaz-mak kendimi fazlasıyla mutlu ve huzurlu hissetmemi sağlıyor. Bu mutluluk elbette ki “yolculuk şar-kılarının” bir eseridir. Evet, bu ay en güzel yolculuk şarkılarından bahsedeceğiz Müzik Kliniği’nde. Bir yol şarkısı nasıl olmamalıdır (olmalıdır değil, olmamalıdır), en iyi yol şarkılarının ortak bir özelliği var mıdır bunları tartışa-cağız.

M

Page 39: Idea Aralik

39

Uzun yolculukların vaz-geçilmezidir müzik. Özellikle yal-nız olarak seyahat ediyorsanız zihninizin içinde kendi sesinizin haricinde, bir ses duymak kat ettiğiniz yolu size daha çekilir kı-lacaktır. Bu tamamıyla psikolojik bir durumdur. Evde yalnız kaldı-ğınızda korkuyorsanız ve tele-vizyona biraz daha ses veriyor-sanız ya da sesi açıp uyumaya çalışıyorsanız bu dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız. Zira müziğin bıraktığı etki fiziksel olmasının yanında esasen psi-kolojiktir. Notaların ardındaki o gerçek sizi cesaretlendirir, melo-diyle duyduğunuz sözler o anda bulunduğunuz ortama veya du-ruma daha kolay uyum sağla-manızı sağlar. İşte bu sebepten dolayı yolculuk şarkıları için de seyahate daha kolay uyum sağ-lamamızı sağlayan şarkılardır demek doğru olacaktır. İyi bir yolculuk şarkısı nasıl olmalıdır, diye sorulan bir soru bana göre fazlasıyla saç-ma bir sorudur. İnsanlar ben-zer psikolojilere sahip olabilirler ancak tamamen ortak oldukları noktalar gerçekte çok azdır. Bu noktadan hareketle, müzik gibi öznel bir kavramı belki tarzlar içerisinde sıkıştırabiliriz ancak ortaya çıkıp da “yolculuk şarkıla-rı şu şekilde olmalıdır” şeklinde bir kısıtlama yapamayız. Aynı müziği birbirine çok yakın, ben-zer psikolojilere sahip iki kişiden birisi “çekilmez” bulabilirken di-ğeri için büyük bir “çekicilik” söz konusu olabilir. Üstelik bu örnek hemen hepimizin her gün tec-rübe ettiği bir örnektir. Dolayısı ile bu yazıda iyi yol şarkılarının özelliklerinden bahsetmeyece-ğim. Belki biraz benzerliklerine değineceğim. Ancak bir yol şar-kısının nasıl olmaması gerektiği konusunda tavsiye vereceğim. Bu tavsiyelerimi de teknik ge-rekçelere dayandıracağım. Se-

yahatinize sürücü olarak değil yolcu olarak devam ediyorsanız bu tavsiyelerime kulak asmak zorunda değilsiniz. Yukarıda geçtiği üzere çıktığınız seyahatte yolcu iseniz ve bulunduğunuz sistemin idaresine bir katkınız yok ise istediğiniz şeyi dinleyebilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken tek şey dinledikle-rinizi sadece sizin duymanız, diğer bir deyişle sü-rücüyü rahatsız etmemenizdir. “Uçarı” bir mü-ziksever olmaya çalışmak felaketiniz olabilir. Sürücü iseniz ve sık sık yolculuk ediyorsa-nız benim tavsiyem zihninizi en az meşgul

edecek şarkılar seçmenizdir. İstediğiniz tarzda seçebilirsi-niz. Seyahat ederken BlackMetal de dinleyebilirsiniz, Şükriye Tutkun da! Yeter ki zihniniz çalan parça-ya odaklanmasın. Peki, bunu nasıl sağlayaca-ğız? Bir kere, dinledi-ğimiz parça ne kadar gaz olursa olsun müzi-ğin sesi dışarıda akan trafikten bizi koparmayacak seviyede olmalıdır. Araç sürerken asla ve asla kulaklık kullanmamalıyız. Dinlediğimiz şey içerisinde doğrudan dikkatimizi çekecek diyaloglar olmamalıdır. Bura-da kastettiğimiz şey “hadi bizi arayın, yolunuz açık olsun efem” diye sürekli anons geçen radyo yayınlarıdır. Ko-nuştuğunuz dilde, yanınızda konuşan birileri sizinle ne kadar alakası olma-sa bile bir süre sonra dikkatinizi çeker. Uzun ve yalnız bir yolculukta radyoya dalıp yolu unutabilirsiniz. Bilincinizi sü-rekli olarak açık tutabilmesi açısından benim tercihim slow şarkılardan ziya-de biraz daha distortion içeren şeyler olur mesela. Böylelikle direksiyon ba-şında uyuyakalma ihtimalinizi en aza indirirsiniz. Bunun bir de kötü yanı var ama. Şarkı eğer yüksek tempolu bir şarkı ise temposu artıkça sizin de gaza yüklenme ihtimaliniz artar. Bu sebepten kontrollü olmakta çok fay-da var. Benim tercih ettiğim bir başka yöntem ise genelde çok az bildiğim

Page 40: Idea Aralik

40

parçalar tercih etmek. Çalma listemdeki parçalar bildiğim par-çalardan oluşunca bir süre son-ra kontrolümü tamamen çalan parça ele geçiriyor. Çünkü parça beynime tamamen işlemiş olu-yor. Bunun yerine daha önce bir iki defa dinlediğim ve halen tam olarak keşfedemediğim parça-ları, albümleri dinliyorum. Böy-

lece hem yeni şarkılar keşfetme olasılığımı arttırıyorum, hem de şarkıya tamamen odaklanmadı-ğım için yolculuğumu tehlikeye atmıyorum. En iyi olarak kabul edil-miş yolculuk şarkılarına baktı-ğımızda bunların aslında iki ana grup olarak kümelendiğini gö-rüyoruz: Adında, sözlerinde yol teması içeren şarkılar ve melo-dik yapısı ile yolda dinlenilmeye uygun şarkılar. Bu ikinci grup herkese göre değişebilir ancak özellikte ilk grupta yer alan ve adında ve sözlerinde yolculuk teması bulunan şarkıların gide-rek kültleştiği de bir gerçektir. Bulutsuzluk Özlemi dediğimde “Güneye Giderken” diye bağ-rışan sizleri duyar gibiyim. İşte bahsettiğim kültleşmişlik budur. Ya da “On The Road” isminde-ki bir parçanın hemen “yolculuk şarkısı” olarak kabul görmesidir. Genel olarak baktığımız-da akustik şarkıların, temposu

orta seviye olan şarkıların yol-culukta dinlenilebilecek şarkılar olarak daha çok kabul edildiğini görüyoruz. Tahmin edersiniz ki bu yazıyı hazırlarken epey bir araştırma yaptım. Bu araştır-malarımda aslında garip bir de gerçek fark ettim ki en çok ka-bul gören yol şarkıları genelde yılların eskitemediği şarkılardan

oluşuyor. Tarz olarak özellikle yetmişler Soft Rock dünya mü-ziği ön plana çıkıyor. Amerikan Country tarzının, Soul müziğin, Saykodelik Rock’ın, Blues’un, Swing’in ve Heavy Metal’in de gayet ön planda olduğunu söy-lemekte fayda var. Her yıl dünyada yüzlerce “yol şarkıları” temalı albümler çıkıyor. Bunların çok büyük bir kısmı yapı olarak soft rock tarzı şarkılar. Sözlerinde ise “yolcu-luk, güneş batarken, yalnızlık, yıldızları izlerken, sırtımda çan-tam, gitarım, gidiyorum” söz-cükleri eksik olmuyor. Dolayısı ile ben kendi adıma, hayatımda hiçbir zaman böyle bir albüme para verip almayacağım. Geçen ay ki uzun yazımdan sonra bu ay sizlerin de izniyle yazımı bi-raz daha kısa tutacağım. Müzik Kliniği’nde bu ay ki sohbetimiz bu kadar olacak. Yazının özel-likle orta kısımlarında kendimi ileri sürüş teknikleri uzmanı De-

mir Bükey gibi hissettim, itiraf ediyorum. Yazının son kısmında tahmin ettiğiniz ve adetten ol-duğu üzere sizler için derleyip toparladığım bir yolculukta ter-cih edilebilecek şarkılar listesi bulunuyor. Umarım editörüm bunu güzel bir liste ile sizlere ulaştıracak. Bunlardan özellikle koyu ile belirttiklerim kendi çap-larında efsane olmuş yolculuk şarkılarıdır. Eğer bugüne kadar dinlemediyseniz dinlemenizde fayda var. Bu şarkıları da özel-likle metal müzik ağırlıklı olarak seçmedim herkese uyabilsin diye. Bir de bu ay ilk defa mü-zik gruplarıyla röportaj yapma-ya başlıyoruz. İlk röportajımızın konuğu Audio Kombat grubu oldu. Keyifli bir röportaj oldu, keyifle de okunacağını düşünü-yorum. Hayatımda yepyeni bir dönemin açılacağı ay olacak bu Aralık ayı. Dolayısı ile iş yükü olarak biraz yoğun ola-cağım. Bu yoğunluğa benimle birlikte eşlik edecek albümler Sabhankra diskografisi ile Def-tones’un yeni albümü Koi No Yokan olacak. Dergimizle ve Müzik Kli-niği ile ilgili her türlü görüş ve önerilerinizi dergimizin iletişim kanallarını ve [email protected] adresini kullanarak ile-tebilirsiniz. Bir sonraki sayıda görüşüp buluşmak ve konuş-mak dileğiyle…

Mesut Proofhead

Page 41: Idea Aralik

41

Page 42: Idea Aralik

42

MÜZİK KLİNİĞİACİL SERVİS

Deftones–KoiNoYokan(2012)Açıkçası böyle bir albüm bekliyorduktam da! Deftones bu albümüyle fanlarınıepey sevindirdi. Albümden önce yayın-lanan iki single albüme dair ümitlerimizçok güçlendirmişti ve haklı çıktık. Hari-kabiralbümolmuş.DiamondEyes’takiobaşarıyaçokyaklaşmışbence.Singleolar-akyayınlananTempestveLeathers isimliparçalarharicindeRosemary,GoonSquadvePolterheistparçalarıdaçokönplanaçı-kanparçalar.Ancakbenim favorimhalenLeathers.

www.deftones.com

GuthrieGovan–EroticCakes(2006)Govan’ın 2006 yılında çıkarmış olduğu ilkvetekalbümü.AlbümpekçokmüzikseveregöreortalamabirgitaralbümütadındaolsadabenceGovan’ınbenzersizstilininenust-aca örneklerini içerdiği için önemli bir al-büm. Albümün iki tane hiti var: Waves veFives.Benbuikisiniçokseviyorum.Ancakdediğimgibienazındanbirkeredinlenilm-esindefaydavar.Gitarçalıyorsanızkimbilirbelkideufkunuzugeliştirecekipuçlarıbual-bümdedir

www.guthriegovan.co.uk

proofhead.net

ZİK

Page 43: Idea Aralik

43

Danny Cavanagh12 Aralik - Ankara Jolly Joker13 Aralik - Istanbul Jolly Joker14 Aralik - TBA

KON

SER

Page 44: Idea Aralik

44

ZİK

RÖPORTAJ

Mesut ÇİFTÇİ

“Daft Punk’tan bile daha canlı çalıyoruz”

DEA Magazine’de bu ay ilk defa bir müzik gru-buyla röportaj yaptık sevgili okurlar. Dolayısı ile heyecanlıyız.

Audio Kombat, Eski-şehir’de yaşayan iki karde-şin kurmuş olduğu bir elekt-ronik müzik grubu. Çok kısa sürede dikkatleri üzerlerine çekmeyi başarıp çok sayıda konsere çıktılar. Onlarla mü-ziklerini ürettikleri “mutfakta” planladığımızın çok dışında bir sohbet gerçekleştirdim. Röportajdan daha çok sohbet havasında bir ortamda dört bir tarafımız enstrümanlarla dolu olarak birazdan keyifle okuyacağınız şeyleri konuş-tuk. Tıpkı onlardan bekledi-ğim üzere gayet iddialı çıkış-ları da oldu, tamamen ters köşe olduğum cevapları da. İşte tüm eğlencesiyle ve ren-giyle Audio Kombat röportajı. Kayıt cihazından seçip eleyip yazıyorum :)

I

(SÜ: Süheyl, SE: Sertan, ME: Mesut)

SÜ: Sess, sess! Geliyor mu? Geliyor evet. (…)SÜ: Süsleniyor abim, makyaj ta-zeliyor.ME: (Arkadaki sampler’ı göste-riyorum) Bunun böyle ucuzları var mı? Üzerinde fazla ayarı ol-mayan? SÜ: Küçük modelleri var evet.(…)

…Grubun adını plajda koşarken koyduk…

SÜ: (Abisine dönerek) Geç ba-kalım otur şuraya. (Röportaj ni-hayet başlıyor.)ME: Audio Kombat projesi kaç yılında oluşturuldu? Adı ne za-man konuldu? SÜ: Herhalde bir dört sene ol-muştur. SE: Askerden geldiğimde yazın tatile gittik ya, plaj da koyduk ya.SÜ: 2008 yazı mı? SE: 2009 yazı. Plajda Süheyl’le birlikte yürürken.SÜ: Koşuyorduk biz abimle bir-likte plajda, kafamızda zaten bir şeyler vardı. Koştuk, koştuk, 1 kilometre falan koştuk. Öyle oradan çıktı. Bir şeyler yapıyo-ruz ama buna bir isim koyalım dedik. İyi de olsa kötü de olsa bir isim koyalım istedik. Kavgalı gibi bir şey olsun istemiştik.(Nerede nasıl koştuklarına dair epey bir tartıştılar.)SÜ: “K” ile yazılsın, Türk bir adam da rahatlıkla okusun iste-dik.

44

Page 45: Idea Aralik

45

ME: Yani adını koymadan önce de birikmiş bir şeyler vardı değil mi?SE: Vardı tabi canım.ME: Peki bu projeyi ileriye dönük olarak da düşünüyor musunuz? SE: Hayır düşünmüyoruz. (Kah-kakalar) ME: Demek istediğim bir albüm isteğiniz var mı?SÜ: Albüm olur, evet. Ama önemli olan iyi insanlarla ça-lışmak. Birikim sahibi adamlar bulup onlarla müzik yapmak. Biz müzik yapıyoruz evet, ama birçok şeyden de anlayamaya-biliyoruz ses mühendisliği konu-sunda. SE: Albüm çok öncelikli bir dü-şüncemiz değil aslında, biz bi-raz daha canlı çalıp insanlara ulaşmak istiyoruz. Bizim çıkış noktamız da bu zaten. ME: Ben albümünüz nasıl olur diye düşünüyorum zaten. Bir sahneniz iki saatin üzerinde olu-yor.SÜ: İki tane albüm çıkar zaten şu anda. Daha performanslarda çalmadığımız şarkılar var hatta. Ama işte biz canlı çalmak istiyo-ruz.ME: Sizin için de belirli bir şar-kı kavramı var yani değil mi? (Elektronik müzikte bazen upu-zun setler olunca bu hissiyat oluşmayabiliyor.)SE: Tabi tabi, aslında hepsi üç beş dakikalık şarkılar.(…)

… İnsanlar kayıt yapıyor ama konsere çıkmıyor…SE: (Arkamda duran sampler’ı gösteriyor) Biz bununla başladık işe. Elektronik müzik yapalım, analog tabanlı olsun, bilgisayar müziği yapmayalım. Analog ça-lalım mantığı ile yola çıktığımız için, çalalım sadece. Yükle-yap olmasın.SÜ: Bir de biz şeye çok kızıyo-ruz. İnsanlar kayıt yapıyor ya-pıyor konsere çıkmıyor. Biz de tam tersi.SE: Konser var ama kayıt yok. SÜ: Kayıt yapmak kolay, önemli olan canlı çalabilmek. ME: Abi kardeş olarak aynı grup-tasınız, geçmişte de birlikte işler yaptığınızı biliyorum. Peki, Au-dio Kombat için konuşacak olur-sak kim daha çok söz sahibidir? Parçaların nasıl şekilleneceğine kim karar veriyor? Üretme süre-cinde kimin etkisi daha fazla?SE: Annem, babam. (Kahkaha-lar)

SÜ: Beraber karar veriyoruz ya aslında. SE: Üretme sürecinde Süheyl’in enerjisi daha yüksek. SÜ: Benim biraz daha haya-limde olduğu için böyle şeyler, koşturdum. Bir de askerden ge-lince bazı şeylerin farkına var-dım. Yapmak istediğim şeyler var ve yapabileceğim bir süreç var. Onu değerlendirmek iste-dim. Abim o dönem çalıştığı için benim kadar vakit ayıramıyordu. Ben de oturup evde setleri dü-zenliyordum. Sonra oturup be-raber karar veriyorduk. ME: Çatıştığınız bir şey oluyor mu hiç?SÜ: Farklı düşüncelerimiz olu-yor tabi ama bu çatışma gibi bir şey olmuyor hiçSE: Abi kardeşliğimizde bile öyle bir şey olmuyor ki.SÜ: Yaptığımız bir şeyi beğen-mezsek bir daha ki konserde çı-karıyoruz o şeyi, çalmıyoruz. SE: İnsanlar zaten şarkıları kon-serlerde duyuyorlar. (Gülüşme-ler)

… En öncelikli olarak canlı çal-malıyız…

45

Page 46: Idea Aralik

46

ME: Biz hep elektronik müzik olarak bahsediyoruz da, daha özele inersek bu tarzın bir adı var mı?SE: Siz koyacaksınız.ME: Demek istediğim örneğin kullandığınız altyapıya yakın gruplar var mıdır Dünya’da?SÜ: Beğendiğimiz gruplar var, ama o adamlar bile bu kadar canlı çalmıyorlar. (…) Bir çok gruptan etkilendik ama.ME: Kimlerdir mesela?SÜ: İsim vermek biraz tuhaf olur aslında. Ama bir genelleme ya-pacak olursak Fransız elektro-nik müzik tayfası var. Biraz daha sakin, daha müzikal kafalarda olan adamlar var. Onların dü-şünceleri bize yakın geldiği için biz de öyle yapıyoruz.ME: Yani sonuç olarak sound’u-nuzla bağlantı kurabileceğimiz kimse yok yani?SE: Teknik olarak belki ama mü-zikal olarak zor, yok yani. Bu adam böyle yapıyor biz de böyle yapalım gibi bir şey hiç olmadı.SÜ: Hatta onun gibi yapmayalım oldu. En öncelikli olarak canlı çalalım. Canlı da çok değişiyor işler. ME: İşinizde bir de büyük bir görsel kısım var. Bunu sahneye nasıl yansıtıyorsunuz?SÜ: Projeksiyonla. (Kahkahalar)

… Bizim müzikal kö-kenlerimizde terle-mek, bağırmak var…

SE: Bizim çalacağımız yere ge-lip “aha DJ geldi” deyip gidenler oluyor bazen.SÜ: Yaptığımız işin konser oldu-ğu algılanamıyor bazen. Çünkü böyle bir işi daha önce görme-mişler. Bizim arkadaşlarımız bile bizi görmemişlerdi. Biz çal-dığımız zaman “abi biz böyle bir şey beklemiyorduk” diye tepkiler veriyorlardı. ME: Valla benim ilk tepkim de aynen öyle olmuştu. SÜ: Herkes öyleydi. SE: Çünkü millet çok alışmış, elektronik müzik yapılıyor, bir gidiyorsun DJ çalıyor, iki tane şeye basıyor, böyle bekliyor. Ne yapıyorsun ki orada? Bir şey çalmıyorsun ki.SÜ: Bir de bizim müzikal kökeni-mizde terlemek, gürültü yapmak var. Bağırmak var. Şimdi bağır-mıyoruz gerçi ama belki ileride bağırırız… Bak bir de görselliğe dair bir şey daha söyleyeyim. Okudum ya! Onu bari böyle söy-lemiş olayım. (Süheyl, grafik ta-sarımcıdır.) Sevdiğimiz bir şey yaparken onu katmak da apayrı bir şey. Ben hep bir tane mesle-ğim olmasın diyordum.ME: O yayınladığınız teaser bile çok ayrı, benzerini görmediğim bir olaydı. Audio Kombat’a bu kadar ilgi duymamı belki de o sağladı.SÜ: Evet, o kısa bir özet aslında.SE: Onu da pek beğenmiyoruz aslında, çünkü kamera neyi çek-tiyse onu koymak durumunda kaldık. Kurgu yoktu çekimde.(…)

… İşimiz müziğimizi finanse edebilme-li… Geçmişte çok gürültülü, sert müzik yapıyorduk. Hala yapmak istiyoruz. (Kahkahalar)SÜ: Ben hardcore, punk olayla-rını çok severdim.SE: Sertlik de garage anlamın-da demek istedim.SÜ: Gitar müziği yani. (…)SE: Ben hep “benim işim benim müziğimi finanse etsin” mantı-ğıyla yaşadım.SÜ: En azından şimdi cihazların bakımlarını yaptırabiliyoruz.SE: Cihazlar bir bakıma gidiyor, arabadan daha masraflı. (Gü-lüşmeler)ME: Peki gerçekten elektronik müzik yapabilmek için bu kadar çok donanıma gerek var mı? Müzikal anlamdaki o çeşitliliği donanımların sayısı mı belirli-yor? Kişinin kendi yaratıcılığı mı?SÜ: Bu kadar donanım gerekli değil, kişinin kendi yaratıcılığı önemli. Ama kullandığın ekip-man da çok önemli tabi. (Ar-kamda duran bir ekipmanı gös-teriyor) Bu MPC çok değerli bir cihaz.SE: Bu olmazsa bunun yerine başka bir şey olur. Ama o olmaz-sa (arkamda duran sampler’ı gösteriyor) hiçbir şey olmaz.(…)

46

Page 47: Idea Aralik

47

SÜ: Ekipmana hâkim olmak so-run değil, önemli olan onu taşı-mak, konser yerine götürmek.SE: Bizim en büyük problemimiz nakliyat şehir dışı konserlerde.(…)ME: Konuşurken ben bu cevabı çıkardım aslında ama soracak olursam Audio Kombat’ı özel yapan şey…SÜ: Canlı çalması! Kesinlikle canlı çalması. İnsanlar müziği her yerde dinleyebiliyor artık.SE: Ama izlemek başka bir şey. SÜ: Bir de biz yıllarca insanla-rı izleyerek büyüdüğümüz için onun da etkisi büyük. (Canlı çal-ma isteğinde.)SE: Benim en nefret ettiğim şey şudur. Bir konsere gidersin, adam duruyor sadece düğmeye basıyor. Şaşırıp kalmıştım.SÜ: Adamların iki tane albümle-ri var, ama sahne olayları yok. Ulan albümünüz var ya! Bizim kadar bile uğraşmıyorlar, şöyle bir düğmeye basayım diye. Bin-nnkkk! (Düğmeye basıyor) Biz de ona kızıyoruz adamlar gü-zel ama, ulan Daft Punk’tan bile daha canlı çalıyoruz açık açık söyleyeyim. SE: (Bana dönerek) Tamam, ta-mam sen onu yazma. (Kahka-halar)SÜ: Gittik konserine, gösteri sü-per, şov muhteşem!SE: Ben dedim yeni bir din do-ğuyor! Sahne muhteşem ama adamlar çalmıyor.(…)

… Sahnede gözümü-ze ışık geliyor, göre-miyoruz…SÜ: Bu işte hata payı çok önemli çünkü her şey senkronize olarak gidiyor.(…)ME: Seyirciyle iletişiminiz süper, elektrik alışverişiniz had safha-

da o zaman.SÜ: Sahne alçak olursa evet, değilse hayır. (Gülüşmeler)SE: Işık çok gözümüze geliyor-sa göremiyoruz ki seyirciyi…(…)SE: Seyirciden aldığımız tepki bize çok etki ediyor. Sahnede duruşumuz bile değişiyor. Çok önemli.ME: Gaza gelip setleri bozdu-ğunuz oluyor mu? Yoksa plan-ladığınız şekilde mi başlayıp bitiyor?SÜ: Doğaçlama yapılacak pay-lar var. O gaz kısmını oralarda kullanıyoruz. Onun dışında par-çalar zamanla değişiyor, evrim geçiriyor.(…)

… Konseri iyi ya-pan şey çaldığın kitledir…SE: Peyote’de (Eskişehir) ay da bir kere çalıyoruz. SÜ: Çünkü haftalık program ya-pınca canlı müzik grubuna dö-nüşüyor, aseriydi. SÜ: Seyircinin katılımı çok iyiy-di. Konseri iyi yapan şey kitledir zaten. Bir ara bir baktık ki her-kes dans ediyor içeride. Sahne arkasındaki adamlar bile dans ediyorlardı.

(…)ME: Sahnede yaşadığınız aksilikler neler oluyor? Kullandığınız ekipmanı ve yaptığınız tarzı düşünecek olur-sak…SÜ: Biraz daha akustik yanı olan ci-hazlarda sorun yaşayabiliyoruz. SE: Aslında gittiğimiz bazı mekânla-rın dakiksizlikleri olabiliyor. SÜ: Biz işimizi düzgün yapalım isti-yoruz ve mekânlardan da bunu bek-liyoruz. SE: Sorunlarımız aksilik değil de işte şu nakliye işi ve dinlenmeye vakit ayırabilme konusu.SÜ: Amele lazım bize! (Kahkahalar) Robot alalım yahu taşısın bize. Yoru-luyorsun çünkü. Mekân da görmüyor bazen bu emeğini.SE: Bazı mekânlar umursamıyor bile.SÜ: Biz de o mekânlarla bir daha ça-lışmıyoruz. Ama işini çok iyi yapan mekânlar da var.SE: Ankara’da KITE, burada Peyote gibi.(…)ME: Geri dönüşler nasıl peki? Seyir-ciden aldığınız tepkiler, geri dönüşler size nasıl oluyor? En çok ne deniyor?SE: Bence grubumuz için en önem-li geri dönüşlerden bir tanesi farklı mekânlarda çalmış olmak. Farklı bir şehirde, farklı bir ortamda ve farklı insanların arasında çalmış olmak. SÜ: Onun dışında insanların tepki-lerinden bahsedecek olursak genel

47

Page 48: Idea Aralik

48

olarak çok olumlu. Şaşırıyorlar daha çok.(…)

… Sahnede kendi-miz izleyebilmek is-tiyoruz…SE: İzlemek istediğimiz bir grup var: Kendimiz. Bunu megalo-manlık olarak algılama. Gerçek-ten belki de bir müzisyenin en büyük talihsizliği kendisini sah-nede hiçbir zaman seyirci olarak izleyemeyecek olmasıdır. (…)SÜ: Gerçekten canlı çalan in-sanlar izlemek istiyoruz.ME: Kim mesela?SÜ: Serdar Ortaç! (Kahkahalar)SE: Keşfetmeyi seviyoruz aslın-da. Bilmediğimiz bir adamı din-leyip çok iyi çıkınca seviniyoruz.ME: Bizim piyasadan isimler var mı?SE: Yok. Ama dışarıdan gelecek olursa ben mesela Daft Punk derim ama Napalm Death de derim ikinci olarak. (Gülüyorum)SÜ: Belki bu tarzda en çok me-rak ettiğim Prodigy’dir. ME: Ben Skrillex denen o adamı çok merak ediyorum.SÜ: Canlı performansta yok gibi bir şey o. Bir şey yapmıyor. Açık söyleyeyim çalsa da olur çalma-sa da olur. Farkedilmiyor. Güzel şarkılar yapıyor olabilirsin ama canlı da ne yapıyorsun yani?SE: Ya da sadece para mı kaza-nıyorsun?(…)

… Menajerlik olayı-na karşıyız…

ME: Yurtdışına açılmak için grup hazır hissediyor mu kendini?SÜ: Biraz daha pişmeliyiz belki de. Ama olabilir de. Çok iyi plan-lamak lazım… Gitarımızı alıp

gitmiyoruz sonuçta.ME: Şu an için konserler devam ediyor. Konserlerinize ara vere-ceğiniz bir dönem olacak mı? Hem dinlenmek hem de yeni şeyler planlamak için?SE: Evet, 2013 yazı olabilir bel-ki. Tekrar kendi içimizde bir şey-leri toparlayabilmek için.(…)SÜ: Bir plak şirketinin bir grubu satın almasına, onu pazarlama-sına karşıyız. SE: Menajerlik olayına karşıyız. (…)

…Kaliteli müziğe karşı vurdumduy-mazlıktan şika-yetçiyiz!...

ME: İkinize de çok teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğiniz bir durum yoksa artık bitirebiliriz.SÜ: Mekânlar gruplara daha iyi davransınlar! (Gülüşmeler)SE: En büyük şikâyetimiz de şu: İnsanlar tembel! Tembelleşmiş-ler. Müziği keşfetmeyi bırakmış-lar.SÜ: Konsere gelen adamlar dı-şarıda12hem de ben fazlasıyla eğlendik. IDEA Magazine’in ilk müzik röportajı için fazlasıyla

eğlenceli bir röportaj oldu. Umarım ki keyifle okumuşsu-nuzdur. Audio Kombat, her ay Eskişe-hir’de sahne alıyor. Fazlasıyla eğlendiriyor ve kendileri de eğ-leniyorlar. Elektronik müziği bize yıllarca düğmeye basıp şarkı çalmak olarak lanse ettirenlere inat % 100 canlı çalıyorlar. Ha-

len dinlemediyseniz, gerçekte dinlediğiniz tarz ne olursa olsun, en azından bir konserine gidip izlenilmeyi kesinlikle hak ediyor-lar. Herkese bol müzikli bir ay diliyo-rum.Proofhead.

48

Page 49: Idea Aralik

49

KON

SER

49

Page 50: Idea Aralik

50

RESİ

M

ILLUSTRASYON

EsRABAKIR

Page 51: Idea Aralik

51

“Dumlupınar üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 2005 mezu-nuyum.

2008 den beri freelance olarak çalışmalarımı yürütüyorum. Özel-likle çocuk dergisi, çocuk kitapla-

rı,eğitim setleri çiziyor ve tasarlıyo-rum. Çocuklar için çizip tasarlamak

vazgeçilmezim ve yaptığım illüstrasyon-ların basılı hallerini görmek benim için çok

heyecan verici bir durum.

Hakkımda daha fazla bilgi ve iletişim için;www.esrabakir.com

Page 52: Idea Aralik

5252

Page 53: Idea Aralik

5353

Page 54: Idea Aralik

5454

Page 55: Idea Aralik

5555

Page 56: Idea Aralik

5656

Page 57: Idea Aralik

5757

Page 58: Idea Aralik

58

RESİ

M

BİYOGRAFİ

HOCAALİ RIZA

(1858 - 1930)

1858 yılında Üsküdar ilçesinin Ahmediye Mahalle-si’nde dünyaya geldi.Üskü-dar Rüştiyesi, ardından 1880 yılında Kuleli Askeri İdadisi (Kuleli Askeri Lisesi)’ne, girdi. Öğrenimini Mekteb-i Harbiye-i Şahane’de sürdüren Hoca Ali Rıza, Osman Nuri Paşa, Sü-leyman Seyyid ve Mösyö Gués gibi seçkin hocaların öğrenci-si oldu. 1881 yılında Harbiye Resim Sınıfı’ndaki başarılı ça-lışmalarından dolayı Sultan II. Abdülhamit tarafından Nişan-i Mecidi’yle ödüllendirildi. 1884 yılında Harbi-ye’nin Menşe-i Muallim prog-ramından Piyade Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle me-zun oldu ve öğretmeni Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığına atandı. 1891yılında Osmanlı Devleti’nin ilk başkentlerinde inceleme çalışmaları yapan

bir heyete katılarak Türk-İs-lam eserlerine ait görünümleri defterlerine aktardı.

1895’te Kolağası rüt-besindeyken Yıldız Porselen Fabrikası’nda porselen tasa-rımları yaptı. 1895’te Fausto Zonaro’yla tanışan sanatçı, 1897’de Değirmendere’de re-sim çalışmaları yaptı. 1897’de Türk Yunan savaşını anlatan muharebe konulu resimler çalıştı. 1903 yılında Mahmut Şevket Pa-şa’nın isteğiyle “Eski Osmanlı” kıyafetlerini kapsayan bir al-büm çalışmasına katıldı. 1903 yılında Türk Esliha-i Antika Müzesi’nin kuruluşu için oluş-

turulan komisyonda görevlen-dirilen sanatçı. 1909 yılında Baş Ressam olarak başladığı Harbiye Matbaası’nda iki yıl süre ile çalıştı. 1909 ile1912 yılları ara-sında Osmanlı Ressamlar Ce-miyeti Başkanlığı görevini sür-dürürken; 1909’da Üsküdar İskele Gazinosu’nda resim sergisi düzenledi. 1910 yılında Şehzade-gan sınıflarında hocalık yapan Hoca ali Rıza, 1911 yılında Kaymakam (Yarbay) rütbesin-deyken emekliye oldu. 1914’te İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Peyzaj Muallimi olarak görev yaptı. 1917’de Maarif Nezareti’ne

58

Page 59: Idea Aralik

59

bağlı olan Sanayi-i Nefise Encümeni azalığına seçildi. 1918’de başladığı Çamlıca İnas Sultanisi’ (Çamlıca Kız Lisesi)’ndeki Resim Muallimli-ği üç yıl sürdü. 1921 Üsküdar Kız Sanayi-i Mektebi’nde Re-sim Muallimliği, ve 1929 yılın-da Sultan Ahmet Erkek Ameli Hayat Okulu’nda Muallimlik yaptı. Karakalem ile suluboya tekniğindeki yetkinliği ve hız-lı çalışma temposuyla, (beş bin gibi bir sayıya ulaşan) çok sayıda İstanbul peyzajı be-timleyen, kentin mahallerini, Üsküdar’dan Bebek’e, Arna-vutköy’den Burgazada’ya ka-dar semt yaşantılarını, kah-vehaneleri, deniz kıyılarını yorumlayan sanatçı, 30 Mart 1930’da Üsküdar’da öldü. Me-zarı Karacaahmettedir.

59

Page 60: Idea Aralik

6060

Page 61: Idea Aralik

6161

Page 62: Idea Aralik

6262

Page 63: Idea Aralik

6363

Page 64: Idea Aralik

64

KON

SER

Page 65: Idea Aralik

65

KON

SER

Page 66: Idea Aralik

66

AKILLI KUMANDA

TELE

VİZ

YON geçmişe

yolculuk

erhaba sevgili okur! Bundan böyle her ay Akıllı Kumanda adı altında yazılarımla karşınızda olaca-

ğım… Bu ay ki temamız “Yol-culuk”. Yolculuk temasına TV programları açısından bak-tığımızda ülkemizde bu tarz programlar ilk ne zaman yapıl-dı? Amaç neydi? Bu program-lar bizlere bir şey kattı mı? Bu programlar süre ve içerik iti-bariyle yeterli mi? İzleyici üze-rindeki etkisi ya da etkileri ne? Hepsi naçizane yorumumla bu ayki Akıllı Kumanda sizlerle… Sizi bilemem ama “Yol-culuk” kelimesini ne vakit duy-sam içimde tarifi namümkün bir heyecan ve mutluluk hissiyatıy-la yer yer ‘Beni orada ne bek-liyor?’ fikriyatından mütevellit bünyemde bir mide bulantısı vuku buluyor. Gel gelelim yol-culuğa çıkmak için kimimizin vakti, kimimizin nakdî kimimi-zinse hem vakti hem de nakdî olmayabiliyor.İşte bu noktada çözüm merak duygumuzu törpülemek, ufku-muzu genişletmek, rahatlamak, eğlenmek bazen de kendimiz-den uzaklaşmak adına en ucuz ve en kolay ulaşılabilinir “Kay-nak” olan TV’lerdeki alternatif “Gezi-Kültür” tarzı TV prog-ramları ile ayağımıza geliyor. Ülkemizdeki TV kanallarında (kaliteleri tartışılmakla birlikte) yaklaşık 40-45 dakikalık süre içerisinde farklı coğrafyaların tarihi, etnik yapısı, demografik

özellikleri, coğrafi yapısı, doğal güzellikleri, giysileri, müzik ve yemek kültürü vb hakkında bilgi edinme fırsatı yakalıyor, filha-kika ekran başına bağlanarak kumanda seyyahı olarak kısa süreli de olsa rahatlıyor, mutlu oluyor, eğleniyoruz. “Ülkemizde bu tarz prog-ramların ağababası hangi prog-ramdır, amacı nedir? diye sual eyleyecek olduğumuzda 1988 yılında rahmetli Barış MANÇO tarafından yapılan ve içerisin-de “Dünyayı Dolaşalım”, “Dere Tepe Türkiye” gibi bölümleriyle farklı coğrafya, kültür ve me-deniyetleri tanıtarak izleyici-nin merak ve öğrenme isteğini canlı tutan, ufkunu genişleterek farklı dil ve dinlerdeki insanlara

saygı duyması gerektiği mak-sadını güden “7’den 77’ye” adlı TV programı olduğunu, Barış MANÇO’nun düzeyli ve sempa-tik sunumuyla programın yakla-şık 10 yıl boyunca Pazar gün-leri adı gibi 7’den 77’ye maaile izlenen bir TV efsanesi olmayı başararak Türk televizyonculuk tarihinin kilometre taşlarından

M

Barış MANÇO

Page 67: Idea Aralik

67

biri hâline gelmeyi başardığını görüyoruz. Devletin resmi TV kanalı olan TRT’den sonra 90’lı yıllar-da peşi sıra açılmaya başlanan ve bugün kapitalizmin başlıca uygulama araçlarından biri hâ-line gelen “Özel TV”lerin kaliteli haber ve haber programları ile film, dizi film, drama, toplumun her kesiminden insana eğiti-ci-öğretici yayınlar ve belgesel yapımlarla farklı coğrafya, kül-tür ve medeniyetleri tanıtarak izleyicinin merak ve öğrenme isteğini giderme, kişinin ufkunu genişleterek farklı dil ve dinler-deki insanları tanıyarak anlama ve saygı duyması gerektiğini anlatan, bugünse bunun tam

tersi olarak tek dertlerinin ya-yın hayatına devam eyleyebil-mek, vergilerini ödeyebilmek, giderlerini karşılamak ve bünye-

sinde çalıştırdığı iş görenlere maaşlarını zamanında ödeyebil-mek için reklam almaktan ziya-de pastadaki payını her geçen gün arttırma amacı güderek sa-dece eğlenceye odaklı, nitelik-siz yayınlarla reklam gelirlerini arttırarak tabiri caizse “Köşeyi Dönme” çabasında olduklarını söylemek bir basın-yayın, med-ya çalışanı olarak naçizane acı yorumum olacaktır. Bugün ülkemizde “Ge-zi-Kültür” programı olarak birçok program bulunmakta, bu prog-ramlar içerisinde benim nicelik-ten ziyade niteliğin önemine ina-nan biri olarak sizlere çizgisiyle farklı olduğuna kâni olduğum, magazinden uzak olarak tavsiye edebileceklerim; “Balkan Atlası, Aş Kendini, Ayna, Çağatay Yol-da, Renkler, Gülhan’ın Galaksi Rehberi, Wilco’nun Karavanı, Gezelim Görelim, Hayat Gezin-ce Güzel, Hey Taksi” gibi prog-ramlar olacak, Coşkun ARAL ve Tayfun TALİPOĞLU gibi usta gazetecilerin yapmış oldukları programlarınsa gezi-kültür prog-ramlarının gazeteci gözüyle bu anlayışıyla harmanlanması so-nucu ortaya çıktığı özel prog-ramlar olarak ayrı bir kefeye koymak gerektiği olacaktır. Bu programları keyif ve merakla izleyen izleyici kadar

Tayfun TALİPOĞLU

Coşkun ARAL

Page 68: Idea Aralik

68

bir de program sunucusuna im-renerek “Hayat ona güzel!” ser-zenişleriyle seyreylemeye de-vam eden kitlesi var ki; bu kitle ekranda elinde mikrofon diyar diyar gezerek gülücükler saçan sunucunun bir “Medya Çalışa-nı” olarak kendisinden çok daha ağır şartlarda en başta sosyal güvencesi olmaksızın ekranda görünen kurgulanmış hali 45 dakikalık program için yurt içi yurt dışı demeden gece gün-düz yollara düşüp, ailesinden ve değer verdiği diğer insanlardan çekim süresince uzak kaldığını ve genelinde çok “Ünlü” bir isim değilse bu iş için üç kuruş para-ya bazen asistan, metin yazarı vs olmaksızın programın tüm hazırlık ve sunum aşamasını bazen de kurgusunu sabahlara kadar uğraşıp kendi yaptığını hele de bütçesi yeterli olmayan bir prodüksiyonsa bu çekim sü-resince ne şartlarda nerelerde konakladığını vs bilmiyor. Dı-şarıdan çok kolay bir işmiş gibi görünüp elde mikrofon diyar diyar gezen sunucunun işi hiç de kolay değil yani aslında. İz-

leyici ise elindeki “pilli zamazin-go”ya hunharca uygulayacağı bir “tık”lamayla yönetmeninden sunucusuna, metin yazarından, ışıkçısına, kameramanından kurgucusuna tüm ekibin eme-ğini “zaping” olarak tabir edilen eylemle hunharca katletme lük-süne sahip oluyor(!).Yukarıda ismini saydığım kaliteli yapımlar haricinde bazı TV ka-nallarındaki benzer programlar-da kanalı değiştirmeme sebep, sıfır samimiyet olduğuna kâni olduğum sunucular var ki -su-nucu en az içerik kadar progra-mı izlettiren bir diğer öğedir- bu tarz programların ancak alt kül-türdeki izleyiciye hitap ettiğini düşünüyorum. Örnekse; mizahi bir kişiliğe haiz olduğunu zanne-den sunucumuz gittiği Anadolu köyünde ninesi yaşında kadına yaklaşarak yörenin şivesini tak-lit edip “Nörüyon gızzz!” gibi bir tümce ile sarılıp türlü şaklaban-lık yapıyor. Yaşlı kadınsa şaş-kınlık ve kameradan utanarak kaçışıyor. Fakat “Sıcakkanlı” ve Cevval” sunucumuz yaşlı kadını kolundan bacağından çekiştire-

rek konuşmaya zorluyor. Yöre mutfağının tanıtıldığı bölümler-de tüm yemekleri kıtlıktan çık-mışçasına döke saça izleyicinin genelde zehr-i zıkkım olması-nı temenni eylediği beddualar eşliğinde silip süpürüyor. Ve elbette ilerleyen programlarda sıcakkanlı cevval sunucumuzu göbek yapmış hımbıl bir tip ola-rak programda görmeye devam eyliyoruz(!) Özcesi sevgili okur 7’den 77’ye her kesimden insana ulaş-manın en kolay ve etkin yöntem-lerinden biri olan TV’ler ve bu TV’lerdeki gezi-kültür program-ları son derece gereklidir. Yaşa-dığımız dünyada farklı kültür ve medeniyetler olduğunu bilmek, diğeri ve diğerlerini anlayıp say-gı duyarak yaşamamız gerektiği öğrenmek ile toplumun farkında-lık seviyesinin yükseltilmesi adı-na bu tür programların yapımına ekseriyetle devam eylenmelidir. Devrisi ayki yazıda görüşünce-ye dek hoşçakalın, dostçakalın! İyi yıllar ola!..

68

Page 69: Idea Aralik

6969

Page 70: Idea Aralik

70

EDEB

İYAT

MAVİ TİLKİ

Nurdan KAVAKLI

LORESİMA*

Loresima - Papatya

ğırlaşıncaya kadar ye-mek… Havalanıncaya kadar içmek… Ancak başkalarına ve kendi-ne faydası olabilecek

şeylerden konuşmak ya da bo-şuna çene çalmak… Her ne du-rumda olursa olsun, ne zaman sıkıntıya düşse başı, içindeki çocuğun sesini dinlemek... Hu-zura ermek, erişmek, ulaşmak, kat sayıca yükselmek, dikil-mek, biraz da dirilmek… Büyük Costanza’nın aydınlığı… Yollar uzun… Evet, uzundu yol; kar-maşık, dolambaçlı ve bir o ka-dar da içine kapalı. Aracın türü, ulaşım bedeli, hava koşulu ve aklınıza gelebilecek, tepki yara-tan etkileri oluşturan tüm değiş-kenlere rağmen uzundu. Yeşildi ama- filmlere konu olduğu, isim verdiği gibi. ‘Öz’dü, ‘tin’di, ‘ne-fes’ti. Karaydı –siyah kelimesi anlamdaşının yanında çok kibar duruyor- suyu da içindeki ka-ranlığı dışa vurmuş, adeta kus-muş gibi. Mavisini Gök Ana’ya emanet etmişti. Buz gibi sular akarken pınarlarından, sevda-lılar buluşurdu çeşme altında. Yağmur sularıyla bezenmiş top-rak kokusunun üzerine sindiği karayemiş ağaçları selamlardı gelen geçeni. Sofrasından eksik olmazdı mamalika; keskin koku-suydu tereyağının komşu evleri misafirliğe çağıran. Her kim ki

bir çığlık duysa tulumun nefe-siyle yayılan, adım ala ala ge-lirdi horon vurmaya, tanışırken mahallenin bıçkın delikanlıları ile deniz gözlü genç kızları… Bir tüfeğin tulumla takas edildi-ği zamanlardan bahsediyorum. Üstelik daha yolculuğun başın-dayım. Ekonomik çöküntünün beraberinde getirdiği yoksulluk, göç ile meydana gelen nüfus ka-yıpları, kent kültürünün aşınma-sına eklenen çay tarımı sorunla-rı, kültürel asimilasyonla gözler önüne serilen sosyal gerileme, sahil yolu ve hidroelektrik sant-rallerinin açtığı tahribat… Mis kokulu bir papatyanın yaprakla-rı gibi tek tek döküldü, bozuldu doğası, zorla koparılarak özün-

den… Eğer kök ile gövde birbi-rinden bağımsız yaşayabilseydi, dururdu kanayan yarası, sessiz ve kimsesiz ya da kısa ve acı-sız… Zekâydı –özünde- her insanı topluma tamamen yaban-cı gözlerle baktığı bir yalnızlığa fırlatan, bir bölümünü çok ya-kından tanışıklıkla idare ettiğim, içe işleyen ve her sabah Gregor Samsa gibi uyanmayı dileyen her bedene zihinsel koma vaat eden türe özgü ego karmaşası. Çekirdekten dev Balthus Za-minski bile böylesini hayal ede-mezken… Unutmadan; hiçsizlik sahibine asla ihanet etmez. Di-ren Karadeniz!

A

Page 71: Idea Aralik

7171

Page 72: Idea Aralik

72

EDEB

İYAT

ŞİİRErhan GİRAZ

HAYATÇIKMAZI

Bir perdeDeğil aslındaGözlerimi örten karaNe kadar daÇevirsem onlarıOl-mak ve öl-mekİki nokta ve bir araSandım ki yolumHep uzunGider dolana dolanaVe sandım kiBir an önce ulaşsamKoşsam bakmadanSağa solaNe var kiSonunda?Mutluluk, para?Bir çıkmaz sokak

AslındaÖlmek için‘Olmak’ gerekO yoldaSonuna koşmakBir yanaYürümekHer adımın tadınıÇıkara çıkara…

Page 73: Idea Aralik

73

Mark Knopfler27 Nisan 2013Sinan Erdem Spor Salonu, İstanbul

73

Page 74: Idea Aralik

74

EDEB

İYAT

SIKI-YORUM

Emrah DOLGUNSÖZ

KOŞU

eye yarardı koşmak,Hem,Nasıl koşacaktın ki, Aldığın her nefes bir bedel,

Vereceklerin ise kırgın sana,Aldıklarını ödemediğinden,Hem,Nereye koşacaktın ki,Dağılmış geçtiğin tüm köprülerGeçeceklerin ise dargın sanaGeçtiklerini yıktığından.HemNasıl koşacaktın ki,Ben dururken…

Yollar ve köprüler adımların-da erirken,Geceler ve gündüzler gözünde kaybolurken,Hangi şanslının döndürdüğü zamanı yaşıyoruz,

Yoksa hiç dönmez mi zam-an?Hangi sabrın öldürdüğü zam-anı aşıyoruz,Yoksa hiç ölmez mi zaman?Hangi hatıranın doyurduğu zamanı anıyoruz,Yoksa hiç doymaz mı zam-an?Hangi sevginin geçirdiği zamanı arıyoruz,Yoksa hiç geçmez mi zam-an?Hangi hüznün durdurduğu zamanı sayıyoruz,Yoksa hiç durmaz mı zam-an?

Madem öyle şimdi,Ölmeyen zamanda koş sen,

Belli ki hiç dönmedi, dönmey-ecek,Durmayan zamanda koş sen,Bil ki hiç doymadı, doymaya-cak,Her ne kadar geçmese de bazen,Koş sen yine de.

Ama koş mutlaka,Merak etme,Ben yürüyorum…

Yetişince it arkamdan,Bin sırtıma,Uçacağım…

N

Page 75: Idea Aralik

7575

Page 76: Idea Aralik

76

EDEB

İYAT

HAYALİ GERÇEKLER

ÇAĞRIVolkan Levent SOYLU

ağrı taleptir, talebi bil-mektir, eksikliği sorgu-lamaktır. Görüş açısının belirginleşmesidir. Yeri, konumu ve mesafeyi bil-mektir. Ve tüm bunların

farkında olmanın sorumluluğu-dur. Çağrı bir sorumluluktur. So-rumluluk bilincidir. Ne türde olursa olsun sorumluluk doğal, kaçınılmaz bir roldür. Çünkü nehirde akan suyun bitmemesi gibi, hayatta da gidişat bitmez. Sorumluluk taleple gelir. Talepse bilmekten gelir. Bilgi yükümlülükle gelir çünkü bilgi niteliklidir, işlevseldir. İşlevse di-namizm demektir. Bilgi var olan standart algılar üzerinde dalga-lanma etkisi yaratır; yani edini-len bilgi aynı zamanda kişinin algısında başlayan hareketlili-ğin sıfırdan bire geçiş noktası-dır. Her bilgi dinamizm getirir çünkü her bilgi yenidir. Bilginin getirdiği dinamizmin etkisi onu algılayan zihnin filtrelerinin te-mizliğiyle, yani algının berrak-lığıyla paraleldir. Dolu ve dü-şüncelere kapalı zihin için anın farkındalığı nasıl bulanık ve si-likse, bilginin niteliği ve kalıcılığı da o kadar sönüktür. Bu, bilgiyi niteliksizleştirmiştir. Güncel algı onu kolaylıkla ortadan kaldırır. Nitelikli bilgi işlevsel ol-duğu ve işlev farkındalık ve bütünlük gerektirdiği için, her çağrı talebi kişiye bu farkındalık ve bütünlüğü üstlenme sorum-luluğu getirir. Durağan her şey nötr iken dinamizm kontrol bi-linci gerektirir. Kontrol bilinciyse

yeri, konumu, mesafeyi bilmeyi gerektirir. Yani çağrıda bulun-madan evvel farkında olmamız gereken koşullarla gelen nitelik bize yeni koşullar sunar ve bu da kaçınılmaz olarak yeniden çağrıda bulunmamızı gerektirir. Bu bir döngüdür ve ufak dina-miklerin tepesindeki esas dina-miktir. Tekrardan şekillenen ko-şullar sonucunda oluşan dina-mizm kişiye yenilik getirir. Kişi, yenilik karşısında hareketsiz kalamayıp, gerçeklerle aynı hız-da ilerlemek için kontrol hâkimi-yetini sağlamalıdır. Buysa, yeni koşullar için yeniden çağrı talebi gerektirir. Yani bulunduğumuz çağrılar istasyondur; varılan son durakken tekrardan yola çıkılan ilk durak halini alır. Neden dinamizm?Çünkü dinamizmin olduğu yerde hiç-bir şey aynı kalmaz. Aynı kalın-

mayan dünyada kişinin yerinde sayması, (kendisi dâhil) her şeyi kontrol etme rutinliğine ya da belli kriterlere demirlemedikçe, imkânsızdır. Çağrı-algı-değişen koşul ile tekrardan gerekliliğe dönüşen çağrı; bu şekilde olu-şan döngü aynı zamanda bir hareketliliktir. Mevsimsel denk-lem gibi bir şeydir. Bu hareket-lilik ile kişinin dünya algısı daimi olarak değişir. Yani kişinin dün-yası değişir. Değişim içsellikte vücut bulurken, ne kadar madde dünya rutininde yaşanırsa, içsel değişim o kadar fark edilmez olarak kalır. Yani çağrı, bir nevi dışsal boşluk gerektirir. Dışsal boşluk da içsel değişimi hızlandırır. Çünkü bu bir tür hafifleme, sadeleşmedir. İçsel değişimin önünün açılması değişen algı, değişen dünyayla birlikte esas şeyi getirir: Kişinin kendi dönüşümü ve değişimi.

Ç

Page 77: Idea Aralik

77

http://www.gezicifestival.org

Page 78: Idea Aralik

78

EDEB

İYAT

ECİNNİ LABİRENTİ

NUMARAYAPMA

ZAHMETİNEGİRMEYEN

Elif TOSUN

usret abiydikapıyı açan bize:- Ağrın ne durum-da?- Bazen kötüleşiyor.- Çok mu kötü?

- Biraz, gerçi iç geçirdiğimde hafifliyor ama…- Acı acıdır. Çok da göre-celidir.

Sokak kirliliğine alışmıştı Nusret abi,Uzun zamandır böyleydi Madreille,yeni değildi.

YoldaydıNusret abi,Yeniden.Sabahın beşiydi.Zaman affetmez, işine de-vam ederdi,kimseyi de beklemediyara izleri.

Yol boyunca telefon bekledi,Bir delilik yapmadan öncefikirleri tamamen farklıydı:- Çevre algımı yitirdim,

yola düştüğümden beri.Daha önce hiç duyulmamış bir ses,yer hizasında yavaş bir uçuş,kemiklerde su ve ateş karışımı…

Ya geçmişteki korku?Risk almayı seviyordu,Aşağı bakmaya zorluyordu haydutları,kendi kurallarına uygun oynamadıkları sürece,kendilerini neyin beklediğini göstermek üzere…

Kendinde olmadığı zamançılgınca şeyler yapmalı in-san,Rumba sona erdiğinde ve birisi müziği kapadığında,tüm ciddiyetini vermiş, bir işe koyulmuşken,yoluna devam etmeli,

Naldırmadan, umursamadan, düpedüz, güpegündüz…

Nusret abiydikapıyı açan bize:- Ağrın ne durumda?- Artık daha iyi.

78

Page 79: Idea Aralik

79

YASEMİN MORİ21 ARALIK

79

Page 80: Idea Aralik

80

EDEB

İYAT

PAS,KAN VE CÜRÜM

DÜŞHazal GERGER

Yorucu konuşmaları-nın ardından,kucaklanabilir bir şey, irrite edici bir portakal kabuğu hediye edebiliyorum. Daha net görebilmek için, en büyük icadım bu. adımları çaprazımda duruyor.

eğilip yerden alabilirim. eğilip yerden,ayaklarını alabilirim. eğilip yere, sol ayak bileği-ne bağladığı, halatı, halatın ucundaki kayayı, birazdan izleyeceğimiz yüksek rüzgar-lı yolu; düşüşün keskinliğini,-kırılmış kemiklerimizi,şişmiş morarmış bedenlerimizi, beyaz elbisesine dolanacak yosunları, acımış iri ela göz-lerini; geçmiş ve geleceği ; hepsini birden görebiliyorum.

yeterlilik fiilini çekimlemek, anımızın izdüşümünde saç-ma bir eylem hali alıyor. Planlarıma göre birazdan öleceğiz. el ele tutuşuyoruz.

fizik kurallarına ve dogaya düşkünlüğümden ötürü ma-tematikten yanayım. bana ettiği portakal kabugu hedi-yesini oldukça manasız gö-rüyorum. bileğimdeki halat, fizik kurallarına göre, kopma-

yacak. ve aynı fizik kuralları, bu ağır kayanın bizi batıraca-ğını söylüyor. ünlü teorilerin altına imzalar atılmış. pekala bu durumda yaşasın özkütle-miz ve yaşasın özgül ağırlığı-mız!! ve serbest atışta, ivme hızlandıkça daha az bir sancı çekebileceğime inanıyorum. ben daha az bir sancı çeker-ken, onun da çok ağrımaya-cagını düşünüyorum. halat, bileklerimi kesiyor. rüzgar hid-detledi. hiç konuşmuyoruz. aklından neler geçiriyor, bu kahrolası kadının aklına ne-den uydum mu? konuşmuyo-ruz.

oysa ben ölümü daha hızlı gerçekleşir zannediyordum. Bilinir ya. ne bileyim. hani filmlerdeki ağır çekimler bile çok ağır geliyor. denize ne

zaman çakılacağız? denizi ,sıcak yaz günleri, ikimizin beraber otostopla dünya ale-mi umursamayıp gezdiğimiz, tacize ugradıgımız, tecrit edil-diğimiz o sıcak yaz günlerini, böyle hatırlıyorum. dur de-sem? sök halatı. ben ölmek istemiyorum hakim bey çok gencim diye bagırsam? kor-kak oldugumu düşünecek.hakimin olmadıgı bir düzen-de, katlimizin hesabı kimden sorulur? elini bırakmıyorum.

elimi neden bırakmıyor? be-nim kadar istemiyordu bunu. düşündüklerim bunlar mı?! Rabbim beni affetsin ki, dü-şündüklerim bunlar. düşün-medim kimseyi bu güne kadar. kimse de benim hak-kımda pekala iyi niyetli değil-di. geceler ve gündüzler yet-

80

Page 81: Idea Aralik

81

miyor. ne masturbasyondan bulanmış beyinlerin hikme-tine erişebildim, ne de asla ulaşamayacagım pek kıymetli ahlak değerlerine sahibim. ne kızıl yıldızdan haç yapıp kol-ye niyetine boynuma asabil-dim. ne de bir milletin rengini gögsüme damgalayıp övüne-bildim. ne o saç örgülü sokak şarkıcılarıyla dünyayı anar-şizm adına tekmeleyebildim.ne de bir erkeğin kollarında huzurla uyuyabilme şerefine nailim. köklerim burdaydı ve köklerim burada bir yerdeydi. ve aynı köklerim varşovaya yerleşmiş iki artı bir ev bile tutmuş bulgar göçmeni işçiler olmalıydı ki, köklerim burada bir yerdeydi.

benden ala ayakları üşürdü, şimdi yalın ayak denize atlı-yor. su soguk mu? ben ölmek istemiyorum. suyun hizasına yaklaşırken, hızımız artıyor. bunu hesaplamış olmalıydık.üşümeye dayanamıyorum.ölmeye nasıl dayanacağım? acısız ve hesapsız mı geçe-cek? oysa ben, sıcak küvet-lerden çıkan o ulema sınıfını tanırım. bilirim ki, onların ara-sındaydım. sakallarından çir-kinlik akan yaşlı mason loca-larında, katlimi vacip kılacak herhangi bir sebebe yaratıl-mamıştım. şimdi bana eşlik eden elimin ucundaki elin sa-hibiyle beraber, bir kaç kaya daha dökülüyor bu vadiden.

pekala agızları entellektüel övgülerle sulanmış o sanat arsızlarında da yer edineme-dim. nereye gitsem bir baş-

kasının aidiyetini yaşıyorum. burada yaşamak,annemle beraber krem rengi bir atkı örmeye benzemiyor. üret-kenliğin karaborsada, midye yerine çiğ çiğ yendiği bir düz-lemde kaç boyutlu olabilirim? yarabbim, verdiğin canı alma-ya azmettim diye kızıyor mu-sun bana? yarabbim, bana kızma. yarabbim bana kızma çünkü ben, o yavşak o cige-ri beş para etmez arsız sos-yal demokratların ayaklarının altına aldıkları gri renkli bir parkayım. bir parkaya neden kızılır? yarım bırakılmış bir su bardağından hangi mührün hıncı alınır? ve yarabbim, ni-çin fizik kuralları , içindeyken, bu kadar yavaş işlemektedir?

sonuçta beni buraya o zor-lamadı. kendi isteğim ve dileğimle geldim. hayaller kurarken iyiydik. beni bir şe-kilde avuturken iyiydik. neden sürekli ölmeyi arzu ediyor? bir insan umudu olmaz iken yaşayamaz. neden bu ka-dar umutsuz? şu uzun ince parmaklarını kavradığım el, beni hayata bağlarken şimdi nasıl ölüme götürüyor? bunu benden gerçekten istedi mi?-sevdiğim ve sevebileceğim adamlar var. umut edebilece-ğim bir geleceğim. yaşayama-dıklarım. yaşamaya çalıştık-larım. çalışmıştım ben. insan, nasıl umursamaz geride bı-rakabildiklerini? nasıl böylesi bencil olur?insan yaşamaya nasıl çalışmaz? Bu refleksif bir tepki değil midir? Kesin yargılar ateşten kılıçlardan keskin doğrular doğurmaz mı? Herkesin bir doğrusu yok mudur? elini bırakmak. Şimdi

onun elini bırakmak, canice mi olur? Yoksa doğrularıma paralel hareket eden karak-terli bir insan mı olurum?

çok şükür ki o yüzmeyi biliyor ve ben vazgeçmiş değilim. şu kısa ömrümde, diyeceğim, bakıp cesedime, şu kısa öm-rüme, hep karar aşamaların-daki kararsızlığımla bilindim. bir süre içime kapandım. ce-sur ve mertti. sözünün eriydi diyecekler. oysa kaygılı üzgün ve öfkeliydim. dışa dönük ya-şantımın çoğunu,her zaman düşüşteyken elimi bırakacak bir dostun omzunda geçirdim. içe dönük oldugum zamanlar, kendi sesimden bihaberdim.bir mektup yazmalıydım bel-ki de, elimi bırakacagını za-ten biliyordum. ben demiştim ukalalıgı ne yazık ki, cesedi-me tiksinen yapay bir gülüm-seme olarak yerleşecek.

Hızımız arttıkça, daha çok uzaklaşıyorum ondan. Beni buna zorlamış gibi hissedi-yorum. Sanki ben ona hayır seninle gelemem deseydim, ve gelmeseydim; bana beyaz çerçeveli yuvarlak gözlükle-rinin üzerinden bakıp, başka bir evrene kadar aşşağılaya-cakmış gibiydi. Bunu bana o hissettirdi. Beni buna o zor-ladı. Benim bir suçum yok ki. Hayır demeyi bilseydim, bile-miyorum. Hayır, o bana hayır dedirtebilirdi. Kendine bir or-tak aradı. Kendine benzeyen birinin ortaklıgı, sıklıkla insa-nı olmadığı birinin cesaretine sahip kılabilir. Kişi, suçundan arınmış fevkalade tertemiz bir kaşık olabilir. İnsanın yal-nız kendine benzeyeni seve-

81

Page 82: Idea Aralik

82

bilme aczine yenik düştü. Ve beni seçti.. hani kişi özeleştiri mekanizmasıyla gelişebilirdi? Başımıza bir silah dayamış olsaydı ve kurşun ikimizin ba-şından geçebilmiş olsaydı, şu an yaptıgından daha anlamlı olurdu. Hayatın manasızlığın-dan bahsettiği o an, o pem-be çiçekli koltugun üzerinde, sütlü şekerli kahvemi içerken, onun sütsüz ve şekersiz su-ratına bakıp, hayır gelemem ben ölmek istemiyorum çün-kü ölmek, yaşamanın aksini yaşamak sarı filtreli bir film-de katilini seven bir kurban olmanın merhametsizliğine sahip olmak demektir. Hem ben kuru sardunyaların son baharda can çekişmesini izle-mek, nefes almak, bir erkeği sevebilmek, bir erkekten şef-kat görebilmek, kanatları olan her kuşun çakılışını izlemek-ten keyif alıyorum. Hala his-sedebiliyorken TANRIM BEN NELER YAPIYORUM?

İki burun deliğinden hissede-bilmektense hayatı, göt deliği-nin aralığından kendi varolu-şunu seçmesine izin vermek istemedim. Kadınlar arkadaş olamaz. Bunu hangi psiko-seksüel manyak söyledi? Bu gereksiz müdahalelerimle mide bulandırıcıyım. Onu kıs-kanıyor muyum? Onun sevil-mesini, kıskanıyor muyum?

Eleştiriyorsan, eleştirdiğine dönüşme diyen kimdi? Üzeri-me darbe gibi çökerken, ben ona neden tepki vermedim? Yönetilmekten hoşlanıyor ol-malıyım.belki de, musa bana vurduğunda, ona söyleme-mem bundandı. Bir korkağım

ben. Tepki toplamaktan, biri-lerinin beni eleştirmesinden, sevilmemekten o kadar çok korktum ki, kimseye kendi fikrimi söyleyemedim. Şimdi şu an, ayagına kaya baglı bu kadının elinden tutuyorsam, seninle gelemem diyemedi-ğim, eğer böyle dersem beni sevmeyeceğinden, korkak bulup itici bulacağından,dost-luğumuza ihanet eden adi bir kaltak olduğumu düşünme-sinden,korktuğum için deme-dim. Ama o kesin, mantıklı bir açıklama bulur, beni susturur-du ; sahi musa bana neden vurmuştu?

Ama sorsan, mor bayrağı sı-nırlar aşar hanımefendinin. Feminist camiada, o kadına yönelik şiddete son diye or-gazm çığlığı atan kadınların saflarında yer almaktan keyif alırken,pratikte geyşalıktan asla ödün vermeyen bir ke-vaşedir. Ne yani?bunları iki-miz de bilmiyor muyuz? Sanki ben ona hükmediyorum. Ben ona hükmediyorum. Ben ona hükmediyor muyum?

Ne demek bu? Var gibi olmak değil var olmak istiyorum ne demek bu? Kendi olmak mı? Kendi olamıyor muydu? Pek sevmez kalabalıkları? Mus-solini gibi ense kökümde his-settiğim bu baskının temeline sorsan, faşizm kendini iki yer-de var eder; birincisi poliar-şidir ikincisi farklılıga taham-mülsüzlüktür der. Kendisi faşistin önde gideni, kendisin-den bihaber.

Çok ciddi bir yalancıyım. Onu ve kendimi her defasında bi-

lerek aldatıyorum. Üstelik ya-lan söylemediğimi bilemeye-cek kadar aptal da değil. İtiraf edemiyorum. Saklanamıyo-rum. Bir yerlerden tutup ce-ketimi çekiştirip, beni itekliyor. Geri çekiyor ve itekliyor. Ya-lan söylemek zorunda kalma-mak için susmayı denedim. Susunca insanlar, daha bir saygılı oluyor. İnsanlar bilme-dikleri ne varsa, hepsinden bir kalem korkuyor. Benden korkuyor olmalı.

Ondan nefret ediyorum. Beni düşürdüğü şu hale bak. Musa diyecek ki başarısızdı. Her-kes diyecek ki başarısızdı. Başarısız. Hep ikilemde kal-dığım ,hep tercih etmediğim seçeneklerde kaldığı için ak-lım, başarısızım. Bunu ben kendime söyleyince daha çok başım dönüyor. Ya bir an önce çakılalım ya da artık eli-ni bırakayım, uzay zamanda ne kadar bir aralıktayız?

Ne diyecekler? Hayatı bo-yunca bu kaygıyla yaşadı. Ne diyecekler? Öldüğünde ne diyecekler? Birimiz kurtul-masın. Ben bunu istemem. Beraber başladıgımız bu işi, noktalarken, biri noktanın al-tına koydugu virgülle parag-rafa devam ederse, hikayesi bitmiş olan ötekinin azabını geride kalan ömrünce çeke-cektir. Umarım ikimiz de kur-tulamayız.

Ölüyor muyum? Bulanık ve tuzlu bir ben görüyorum eli-min ucunda. Dibe çöküyor. Elimi tutmak ister gibi. Bırak-ma der gibi. Bana böyle bak-mak zorunda mı? Ben ölmeye

82

Page 83: Idea Aralik

83

değil, yaşamaya doğmadım mı? Onun yaşam reddine ni-çin bu soguklukta eşlik ediyo-rum? Ellerim üşüyor. Burnum üşüyor. Ona bakmaktan ken-dimi alıkoyamıyorum. Işığın suda kırılması kadar narin bu görüntüyü kaçırmak istemiyo-rum.insanın birlikte düştüğü insanla beraber küçük sırlar paylaşması, hayatı daha da sinematografik kılıyor olmalı ki, içimden onun eline uzanı-yorum. Bu bizi daha da dra-matikleştiriyor.

Elimi bir ker e bıraktıysa, yak-laşmasın. Gitmek istiyor, ne yazık ki gitmek istemesinde ,yüzeye çıkmak istemesinde herhangi bir iticilik göremiyo-rum. Yaşamaya koşmak, acı çekmek, açlıktan kırılan, mik-roptan irinden pastan ağu-lanmış bir dünyada yaşamak istiyor. Doğursa kendini ye-niden,doğursa ama ilişmese ellerime. Ortaklık bozuldu. Kutsal emanetle, çivilendi ellerim . Tutmasa, uzanma-sa ilişmese. Bakmasa bana. Bunu hatırlayacak ve kendini suçlayacak. Yaşamının so-nuna kadar. Kavrayamadığı el, kendi eli. Bunu bilmiyor mu? Vazgeçtiği, umursama-dığı, eleştirdiği tökezlediği, kendi eli. Tutmasa. Çünkü bu kendisiyle çelişen her teki-lin, çoğullaşmaya meylettiği bir sistem.. Burada, insanlar sefaletten, çürümüş et koku-ları kemirmekten, kızarmış yüzlerden feyz alarak irkiliyor. İrkiliyor ve umursamıyor. Tut-masa ellerimi. Hemen gitse. Bakmasa bana. Bakmasa. Çünkü bundan sonra hayatı boyunca, her rüyasında be-

nim gözlerimi görecek. Ben bunu istemiyorum. Bir şeyi beraber bitirmek istiyorum. Bir şeyi biriyle beraber bitire-bilmek arzumu dizginleyemi-yorum.kendime yakın birini bulmak, kendi tarafıma çekmek, as-rıma hakaret etmemek, iş makinalarının sesini , ciğer-lerimden ve böbreklerimden yapılmış gürültülerle bastır-mamak için zor tutuyorum kendimi. Bakmasa ama, is-yan etmemek için, bakmasa bana.

Ölür gibi yaşamaktansa bir arafta kalmayı beceremezdin. Gel benimle. Yukarı çıkabi-liriz. Isınabilir, pembe çiçekli koltugun üzerinde kahve içe-biliriz. Gel benimle. Ama yok inatla inatçısındır sen. İnatla tutuşursun. Bir şeyi koydun mu kafana, benim gibi öte-kinde kalmaz hafsalan. Neyi istediğini bilene kadar senin sancın. Neyi hangi doğrulukta istiyorsun? Gel benimle.

Bu seziş, bu yakınma, bu ıs-rarın çirkinliği? Ne oluyor bir melek yaratıldığına? Ben ne oluyorum? Hala bu ayakta kalma çabası neden? Biri-leri bir şey söylerdi. Ve sen birileri bir şey söylediğinden, kendine bir şey diyemezdin. Kendine bir şey diyemezdin ama, dediğin zaman;senin söyleyebildiklerin içinden sö-vebildiklerin kadar bir anla-

mın olurdu.karanlık bir ak-şam yatagının ucunda kendi gölgenden korkuyorken, ne oluyor diyemezken, arkanı dönüp görmezden gelirken, aklından geçenler neydi? Ya içinden sövdüklerin? Kendi gölgenden sevebildiklerin? Ne olmaya çalışıyordun? Ya ben ne oluyordum senin uç-suz korkaklıgında? Ölüme olan inançsızlıgında ben ne oluyordum? İnsanlar senin için ne söylesin istiyordun?

denize dökülen yunan askeri meziyetinde, osmanlıyım ben. annemin ağlamasına dayana-mıyorum. enternasyonal bir kılıf da biçsem dostluga, kar etmiyor. elime yaklaşan, son-ra kavrayan, sonra rüzgardan ve kayalardan korkup elimi sıkan, tuzun içinde bırakan, sonra iten ve yüzüme alaycı bir tavırla gel sen de vazgeç diye bakan, ince uzun elin sa-hibine bakıyorum. cesedimin üstünden bana bakıyor. ayak bileğindeki halat, ince bir ya-rık gibi göbek bağımdan içeri giriyor. ölüme ortaklık, insa-nın kendisine verdiği yalnız-lıktan ileri geliyor. Başkaları-na karışmak, bir isim olmak. Musadan ve isadan korkarak; katlime karar kılmak, doğanın bana verdiği doğurma ödülün-den uzak , birbiriyle konuşabi-len iki insan olarak kaldım.Derinde , çıldırıp yitmiş. Dı-şarda, lanetli çirkin.

83

Page 84: Idea Aralik

84

ora gelmeyi kimse sev-mez, hele boyumuzu aşıyorsa bazı şeyler. O yüzden kendi sınırlarımı-zı biliriz, ya da bildiğimizi

sanırız. Neler başarıp neler ba-şaramayacağımız bellidir ya da öyle sanırız. Hele çevremizde-kiler bizleri bizden daha iyi tanı-dıklarını sanırlar. Bizim sınırları-mızı onlar çizerler. Neyi becerip neyi beceremeyeceğimize onlar karar verirler. Büyük bir küstah-lıkla onlara göre “senin için en iyisi” olan şeyleri yapmaya zor-

larlar seni. Zora gelmeyi kimse sev-mez. Glen Hansard’ın bir şar-kısında* dediği gibi “Boka bat-maya başladığında, tek yapmak istediğin kaçmak. (When the shit falls down, all you want to do is run away)”. Belki de bu en iyisidir, belki de bu bir seçimdir. Savaşmamayı, uzaklara gitmeyi

ve zorlukları olduğu gibi kabul etmek ve orayı terk etmek. Seni kaçmakla suçlayacaklardır el-bet, ama savaşmamayı seçmek kaybetmek demek değildir. Hele uğruna savaşacağın bir şey yoksa ortada, tek yapmak istedi-ğin kaçmak. Yani boka batmaya başlamışsın çoktan! (: Into The Wild filminin ba-

EDEB

İYAT

DEFTER SEFASI

ÖZGÜRLÜKYOLU

Sefa KIRLI

Z

84

Page 85: Idea Aralik

85

Ve boka batmaya başladık.. Bense kaçmak istiyorum ar-tık.. Yaşamak istiyorum.. Bazı şeyleri geride bırakmak ve insanları kendi bencil hayatla-rına terk etmek..

“Aşktan,paradan,inanç-tan,ünden,adalettenötegerçeğiverbana..”–Tho-reau

Yolum açık olsun, hepimizin yolu açık olsun.. (:

şında Lord Byron’a ait bir söz var; “Severim sevmesine insanı, ama daha çok severim doğayı ( I love not man the less, but the Nature more)”. Milyonlarca in-sanın hayalini kurduğu ve kur-maya devam edeceği gerçek bir öykü var filimde. İki yıl boyunca yürüyerek dağ tepe dolaşıyor, telefon yok, havuz yok, evcil hayvan yok, sigara yok.. Nihai özgürlük.. Uçlarda yaşayan biri, yolları yurt bellemiş.. Güzellik aşığı bir seyyah.. Doğaya ka-çıp insanları kendi kavgalarıyla

bırakmak, ve kaybetmeden sa-vaşı, toplumu terk etmek.. Artık toplum onu zehirleyemeyecek, o kaçıyor.. ve vahşi doğada kay-bolmak için tek başına yürüyor.. Alexander Süperberduş.. Bize aşılanan her şeyi yapmamız bekleniyor. Çevre-mizdeki her şey bizi şekillen-dirmeye çalışıyor. Hepimizin bir bedeli var. Giydiğimiz kazak ka-dar, sürdüğümüz araba kadar, evlendiğimiz kadının güzelliği ve yaşadığımız evin büyüklüğü kadar saygı görüyoruz. Liseyi bitirmeniz, yetmiyor insanlara.. Üniversite bitirmek de bir bok

yapmıyor sizi.. Yüksek lisansını-zı nerde yaptığınıza göre adam yerine konuyorsunuz.. Pakete göre değer biçiyorlar artık.. Ku-tunun içi önemli değil.. Sahip ol-duklarımızın markası kalitemiz olmuş durumda.. Biz de sahip olduklarımızın orospusuyuz sa-dece.. Söylenenin aksine bir şeylerin değeri onları kaybedin-ce anlaşılmıyor. Kaybettiğimiz değerlerimizin yokluğunun far-kında bile değiliz artık. Hasta bir toplum.. Ölüyoruz yavaş yavaş.. Farkında değiliz.. Yatağınızcebinizkadardolu, iş hayatında dayılarını-zın sayısı kadar adamsınız,girdiğinizpahalımekanlarka-dararkadaşlarınızvar,piçbirerkeksenizseviliyorsunuz..vsvsvs..

85

Page 86: Idea Aralik

86

EDEB

İYAT

SOKAK LAMBASI

MÜREKKEBİ

KAN

Ahmet ÇİZMECİOĞLU

er gün 67 İmpalasıyla uğraşır ve hiç bıkmazdı. Her limanda arabasının tamir edilecek bir şeyi çıkardı, bir şeyi bozulur-du. Üç şeyi vardı ada-

mın; bir tane 67 İmpalası ve … Tanrı biliyor ya diğer iki şeyi Tanrı’dan bile saklardı. Bütün o yolculuklar boyunca, hızla geçip gittiği ağaçlardan, asfaltın üze-rine işlenmiş beyaz çizgilerden, üzerine yağan bütün o bulutların çocuklarından ve Ay’dan bile sak-lardı. Aylar aylar ve aylar önce arabasını Afrika’ya doğru sürmüş-tü, hiçbir yerini bilmeden. İz bilme-den. Nerede olduğunu bilmeden. Eğer biraz İngilizcesi olmasaydı ve insanların ten renkleri onlara karşı bir farkındalık yaratmasaydı Afrika’da olduğunu bile anlaya-mazdı. Kendini Hollywood’da sa-nabilirdi. Yolu uzundu, bu belliydi. Bütün bir kıtayı enlemesine ve boylamasına gezecekti. Karşısı-na bir çölcük çıktı, zorlanmadan geldi üstesinden. Daha sonra …daha sonra orman benzeri bir ye-şillik topluluğunun en derin giz-lerine doğru yola çıktı. Gittikçe arabasının sesi artıyordu, adeta koruyucu bir köpek gibi. Orma-nın bütün tehlikelerini hırlayarak uzak tutmak istiyordu sahibinden. Adam işitilmesi güç ve işitilmesi eşsiz bir melodi duyuyordu –ara-banın gürültüsüne rağmen-. Ot-ları araladı ve bilinmez bir Afrika kabilesinin, bilinmez güzellikte ki hatunlarından biriyle karşılaştı. Adamda öyle bir şey vardı ki sa-dece gözlerinin içine bakması ye-tiyordu. Kabilenin muhtemelen en güzel hatununun gözlerinin içine baktı ve kadının aynı vahşi bir le-opar gibi adamın üzerine atlama-sı bir oldu. Kadın sevişmiyor ade-

ta yiyordu adamı. Adamın hamle yapmasına izin vermiyor, her ye-rine ısırırcasına öpüyordu. O öp-tükçe kıyafetleri parçalanıyordu adamın ama adam bundan ina-nılmaz bir haz alıyordu. Saatler, günler ve belki de haftalar sonra –muhtemelen kabilenin en güzel hatunu- yaptıkları bu garip ilişkiye girme türü sonrasında adam bir kere bile boşalmamıştı. Kadının bir kere bile öpmemişti. Kadına dokunabilmiş miydi onu bile hatır-lamıyordu. Lakin hiç böyle bir haz almamıştı. Böyle bir haz olamaz diye geçirdi içinden ve bütün kı-yafetleri parçalara ayrılmış olduğu için çırılçıplak arabasına bindi ve yoluna devam etti.Yolda giderken gözüne bir anda bir ışık patladı ve arabasıyla birlikte uçurumdan aşağı yuvarladı. Çok fazla kan kaybediyordu, bütün se-viştiği kadınlar gözünün önünden geçti ve daha sonra bembeyaz bir kadın gördü. Kadın elini uzattı, adamın yanağına dokundu, boy-nunu uzattı ve adam kokladı. Ölmek üzere olan birinin artık bir sırrı kalamazdı. Sakladığı son iki

şeyi de çıkardı. Bir kâğıt ve bir ka-lem. Lakin mürekkebi bitmiş. Ki-tabını bitirmesi gerekiyordu. Aldı kalemi yarasının içine gömdü, ka-nını çekti ve kanını mürekkep ola-rak kullandı. Son cümlesi ise:Dünyanın en kanlı oyunudur, ya-şamak. Yolda giderken gözüne bir anda bir ışık patladı ve arabasıyla birlikte uçurumdan aşağı yuvarla-dı. Çok fazla kan kaybediyordu, bütün seviştiği kadınlar gözünün önünden geçti ve daha sonra bembeyaz bir kadın gördü. Kadın elini uzattı, adamın yanağına do-kundu, boynunu uzattı ve adam kokladı. Ölmek üzere olan birinin artık bir sırrı kalamazdı. Sakladığı son iki şeyi de çıkardı. Bir kâğıt ve bir kalem. Lakin mürekkebi bitmiş. Kitabını bitirmesi gerekiyordu. Aldı kalemi yarasının içine gömdü, ka-nını çekti ve kanını mürekkep ola-rak kullandı. Son cümlesi ise: Dünyanın en kanlı oyunu-dur, yaşamak.

H

86

Page 87: Idea Aralik

87

KON

SER

Page 88: Idea Aralik

IDEAAYLIK KÜLTÜR & SANAT MECMUASI

http://www.facebook.com/[email protected]