hqglq 2o .hqglq - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana...

118

Upload: others

Post on 22-Sep-2019

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Atilla Gagavuz

Kendin Ol Kendin!

Page 2: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

1

www.ahenkdergisi.com

Kendin Ol Kendin!

Atilla Gagavuz

Page 3: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

2

www.ahenkdergisi.com

Page 4: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

3

www.ahenkdergisi.com

Kendini Bilen

Kendini bilen her şeyi bilir. Her şeyi öğrenmeye çalışıp da kendini ihmal eden hiçbir şey biliyor sayılmaz. “İlim, ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsin / Ya nice okumaktır” diyen sese kulak vermeli. Biri çıksa sana seni sorsa. Farzet canım olamaz mı? Uzaktan adres ve isimle gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet.

Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız adresin önünde soruşturup dururuz. Hani altın pencereli evi arayan çocuğun hikâyesinde olduğu gibi. Çocuk evinden çıkıp, kırlara doğru gezmeye her gittiğinde uzakta, ufuk noktasında pencereleri altından bir ev görür. Işıl, ışıl parlayan bu altın pencereli ev o kadar güzeldir ki çocuk oraya gidebilmek için uzun zamanlar boyu kıvranır durur. Nihayet karar verir, bir gün altın pencereli eve doğru yola çıkar. Gider. Dere tepe düz gider. Tepelerden aşar, eve ulaşır. Bir de bakar ki ne görsün, altın pencereli ev kendi evidir. Uzaktan güneşin ışınları vurdukça camları parlamakta, pencereleri altınmış duygusu vermektedir. Farklı ve uzak bir yoldan gitmiş ama sonuçta yine kendi evine ulaşmıştır. Saadeti kendi dışında arayanların hepsine güzel bir örnektir bu hikâye. Hep mutluluğu kendi dışımızda, bizden uzakta, elimizde olmayan şeylerde aramak, aslında hemen yanı başımızda, kendi içimizde olan mutluluğun farkına varamamak bütün hayal kırıklıklarının, bütün hüsranların da ana sebebidir. Çünkü dışarıda aranan şey aradığın yerde değildir. Sen orada zannedersin, uğraşırsın, didinirsin, elde etmek için birçok şeyden vazgeçersin. Ulaştığın zaman işin

Page 5: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

4

www.ahenkdergisi.com

içinde bir terslik olduğunu hissedersin. Çoğu zaman bu tersliğin ne olduğunu tam anlayamaz yeni bir hayal kırıklığının peşine düşersin.

Sana seni sormaları olmayacak iş değil. Eğer bu soruyu hiç soran çıkmazsa sen kendine sor. Ama önce cevabı hazırlamalısın.

Kimsin sen?

Adını geç. Büyük ihtimalle, büyük umutlarla verilmiş ama hayatına asla uymayan bir ad taşımaktasın. Adın “Yaşar” olabilir. Mezar taşında ne kadar anlamsız duracak hiç düşündün mü? Eğer adlar çocuk yardımı almak için alelacele nüfus idaresine yazdırılmak zorunda olmasaydı, eskilerde olduğu gibi göstereceğin bir kahramanlık sonucu elde edilmiş bir ad olsaydı, adını geç diyemezdim.

Babanın oğlu, oğlunun babasısın. Yeğenlerinin amcası, amcalarının yeğenisin. Annenin kızı, kızının annesisin. Yeğenlerinin halası veya teyzesi, teyzenin ve halanın yeğenisin. Bak gördün mü? Bu tür aile bağları da seni tanıtmaya yetmeyecek. Bir durum ifadesi olmaktan öteye geçmeyecek şeylerle kendini sorana –veya kendine- tanıtmaya çalışmamalısın.

Kimlik belgeni kim verdi? Vergi numaranı, sicil numaranı, emekli sicil numaranı, kurum sicil numaranı hangi yetkili merciden aldın? Hangi defterlere adın yazıldı? Hangi kütükte yazılısın ve özelliklerinin yazılı olduğu sütunun açıklamasında nelerle tanımlanmışsın? Mükellef, memur, er, müstecir, yed-i zıliyet, mezun, aday, zürra… Hangisi?

Page 6: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

5

www.ahenkdergisi.com

Seni sadece kemiyet olarak değerlendiren hiç bir konum seni tanımlamaz, biliyor musun?

Sayılıyorsan veya sayılanlardan birisi isen, seni ifade eden sadece bir rakamdır. Rakamlar ise elle tutulup gözle görülen varlıkları kapsar. Ve varlıkların derecelenmesi beş duyunun derecelenmesine bağlıdır.

Beş duyunun içinde en alt grupta göz vardır. Gözünle gördüğün her varlık, kolayca algılayabileceğin, anlamak için hiç bir çaba harcamana gerek olmayan görülebilir somut varlıklardır. Ve varlıkların derecelenmesinde en alt sırada olanlar gözünle görebildiklerindir.

İş biraz Bektaşi’nin hikâyesine doğru gidiyor. “Sen aslında yoksun ama söylemeye dilim varmıyor”

Ama işe biraz da oradan da bakmaya çalışmamızda ne zarar var. Sanki var olduğunu iddia edip durmuşsun da eline ne geçmiş?

Evet, sen aslında yoksun. Kendini var zanneden, bir düşünce bir fikirden ibaretsin. Hayalsin. Serapsın. Gördüğün; her şey, gündüz ve gece, dağlar, bulutlar, yağmur, kar, ağaçlar, taşlar, şehirler, yollar, ülkeler, taşıtlar, hayvanlar, bitkiler aslında olmayan ama senin gözünde varmış gibi görünen hayallerden ibaret. Tat aldığın yiyecekler, karnının acıkması, susaman, tenindeki haz, bedenindeki acı hissettiğin ne varsa hepsi gerçekliği olmayan imgeler.

Neden biliyor musun? Algıladığın hiçbir şey algıladığın gibi değil aslında. Gördüklerini gözün –o da ışığın yardımıyla, ışık olmasa bu bile mümkün değil- aslında ters olarak algılıyor. Görüntüyü beynin ilgili bölümüne taşıyan sinir uçları görüntüyü düzelterek iletiyor. Işığın olmadığı her yerde, her cisim senin için yok demektir. Işığın görünmesini sağlayamadığı her varlığa “yok” demek zorundasın. Senin var

Page 7: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

6

www.ahenkdergisi.com

dediklerin ışığın gösterip, gözün sinir uçlarına aktardığı şeyler. Bu aracılara ne derecede güvenilir olduğunu test ettin mi? İçtiğin su aslında su değil. Oksijen ve hidrojen elementlerinin bileşimi. Dış çevrende ki her varlık tıpkı su gibi, elementlerin bileşimlerinden meydana gelmiş, şekillenmiş, özellik kazanmış varlıklar. Ama sen onların elementleri, bileşim kuralları hakkında hiçbir fikre sahip değilsin. “Su insanı boğar, ateş yakarmış” diyorsun ya. Bunu ancak birilerini boğulurken veya yanarken görürsen söylemek durumundasın.

Sen çok gelişmiş bir bilgisayar programısın. Kodlanmış tatlar, hazlar, acılar, sevinçler, mutluluklar, arzu ve istekler, korkular ve umutlardan örülmüş bir veritabanısın. Her görüntü veritabanındaki bir birimi aktif hale getiriyor. Sen soğuk bir suyu içerken, veritabanı sana soğuk bir su içtiğin düşüncesini iletiyor. Aslında sen hidrojen ve oksijen elementleriyle temas sağlamaktan başka bir şey yapmış değilsin.

Kendi yapısal özelliklerine bakar mısın? Durum bundan da vahim. Kırk milyon civarındaki spermden sadece bir tanesi idin. Diğerlerinden tek farkın biraz daha hızlı koşuyor olman sayılabilir. Ama böyle bir özellik var olabilmek için yeterli mi sence. Diğer özellikleri yukardan aşağıya saysak, “diğerlerinden biraz daha hızlı olmak” devede kulak bile sayılmayacak kıytırık bir özellik değil mi?

Hadi yeter özellik saydığımızı varsaysak bile, bir önce ki adımı irdelersek ne bulacağız. Ne idin? Nereden geldin oraya. Babanın yediği proteinlerden mi oluştun? Hangi tür besin oluşmanı sağladı senin? Hangi tür besin olursa olsun, sonuçta onun da gerçekliği tartışmalı. Biliyor musun, bilim adamları bir kilo domatesin içinde yetiştiği topraktan ne kadar aldığını, o toprağın ne kadar eksildiğini bir türlü hesaplayamamışlar. Hadi diyelim ki mikron ölçüsünde de olsa

Page 8: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

7

www.ahenkdergisi.com

besin maddeleri yetiştiği topraktan bir miktar alarak oluşuyor. Senin ham madden olacak kadar toprağa yönelebilir miyiz?

Bedenine bir baksana! Sevgilinin kirpiklerine dizilmiş binlerce mısra şiiri hatırla. Ey sevgili kirpiklerin ok gibi beni vurdu türünden şair gevezeliklerine boş ver. Çünkü kirpiği yapan hücre ile ayak tırnağını yapan hücre yapısal olarak bire bir birbirinin tıpkısı. Nasıl oluyor da biri ayak tırnağını diğeri kirpiği yapıyor? Durmadan üretiyor. Sessiz, sendikasız, grevsiz, toplu sözleşmesiz bir işçi gibi. Hiç hata yapmadan sadece işini yapmakla meşgul bu hücreler orada öylece çalışıp dururken, senin kendine sahip çıkman, “ben” demen, “benim” demen adalete sığıyor mu?

Uzayın sonsuz büyüklüğü içinde, dünya küçücük bir misket kadar. Sen bu dünya içinde milyarlarca insan arasında karınca kadar bile değilsin. Milyonlarca yıldır dönüp duran zamanın içinde doğmuş, yaşamış ve ölmüşlerin arasında varlığın kayda değmeyecek kadar önemsiz.

Ama bütün bunların hiç biri ve bu babta söylenebileceklerin hepsi bir araya gelse yine de “sen aslında yoksun” dedirtemez değil mi?

Evet, işte önemli olan bu. Kendini bilmek istiyorsan, önce bunu bilmelisin. Varlıklar âleminin akıl almaz büyüklüğü içinde varsın. Gerçeksin. Daha önemlisi teksin, benzersizsin. Her şeyden farklı ve herkesten özelsin. Yokluktan varlığa terfi ettiren güç seni gündemine almış. Var etmiş. Bu varoluş önem verdiğin her şeyden daha önemli. Kendini bilmek istiyorsan önce varlığından haberdar olman gerek. Şairin “Hoşça bak zatına çün zübde-i âlemsin sen” diyen sesine kulak vererek kendini bilmeye çalış. Âlemin parçası olmanı ön plana çıkarmıyor. Âlemin özetisin diyor.

Page 9: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

8

www.ahenkdergisi.com

“Bütün dertlerin şifası sendedir ama bilmezsin / Sen kendini küçük bir madde zannedersin / Ama âlemler sende dürülmüştür / Farkında değilsin” diyen sesi çok iyi dinlemelisin. Böylece kendini bilirsin. Önce kendini öğren, sonra diğerlerini doğru olarak öğrenirsin. Hata yapmazsın. Yanılmazsın. Kandırılmazsın.

*

Page 10: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

9

www.ahenkdergisi.com

Kendiyle Barışık Olmak

Ne kadar çok kullanılıyor bu tanımlama. “Kendiyle barışık adam” “Kendiyle barışık olmak lazım” “Kendisiyle asla barışık değil” Hatta bir adım sonrası bile var. “Kendiyle barışık olmanın on altın kuralı”

Cihannümanın son derece bakımlı görevlisinin karşısına oturmuştur. Oldukça kiloludur. Yaşı artık nasihat verme, yol gösterme ve öğretme makamına erişmiştir. Yüz hatlarında, bu yaştan sonra başka bir şey yapamayacak olmanın hüznünü örten iğreti bir gülümseme. Beşuş bir çehre.

Görevlinin karşısında kendini kötü hissetmekten başka çaresi yoktur. Çünkü görevli, kusur bulunamayacak bir güzellik için saatler, çuvalla paralar, işin mahirlerinin ekmek paralarını çıkardıkları uzman parmaklarına teslim edilmiş bir nice heyecanlı dakikalar harcamıştır.

Benim işim bu demektedir, dudaklarının her kıvrımında, sesinin her tonunda, her kıpırdanışında. Beşuş çehre inandırıcı olabilmenin bütün kurallarına harfiyyen uyarak insanın nasıl kendiyle barışık olabileceğini anlatmaktadır.

Olacak iş mi bu? Sen kendin ile çok mu barışıksın? Sonra ne demek kendin ile barışık olmak? Sonra şu kendine bir baksana, barışmaya değer bir tarafın var mı, küs kal daha iyi.

Page 11: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

10

www.ahenkdergisi.com

Birileri kendisiyle kavga etmiş, çekişmiş, küsmüş. Bu uzman arkadaş insanı kendisi ile barıştırmaya çalışıyor. İnsanın hangi kendisi, hangi kendisi ile barışacak belli değil ama, birisi mutlaka pislik yapacak, hayır barışmam işte, barışmam, kesinlikle olmaz mı diyecek?

İnsanın kendisi böyle kolayca barıştırıverilecek iki ayrı parçadan meydana gelmiş olsa iş ne kadar kolay olurdu. Bir şekilde barıştırırdın. Bir taraf diğer tarafa daha hoşgörülü, daha sevecen yaklaşır, fedakârlık eder, temel haklarından vazgeçer, barışırlardı. Sen sağ ben selamet. İşte barıştık artık. Bundan sonra, ne dert, ne keder, ne elem, ne üzüntü var. Bundan sonra vicdan azabı, pişmanlık, iç hesaplaşma, tevbe, kararlı bir dönüş, değişme olmasına gerek kalmayacak. Barıştık ya. Kendimizden memnunuz ya. Mutluyuz ya. Bütün bunların sıkıntılarına ne gerek var. İçlerde, derinlerde bir yerde kopmayacak fırtınalar. Haliyle biz artık kimse ile çekişmeyecek, tartışmayacak, başkalarına zarar vermeyeceğiz. Mutlu gülücükler dağıtmaktan ibaret olacak dış dünya ile ilişkimiz. Tek sıkıntımız dış dünyadan gelen veya gelecek olan kötülüklerle mücadele etmek olacak. Başımıza ne gelirse bileceğiz ki o dışarıdan gelmektedir. Kendi tercihlerimizle oluşacak her türlü bela ve musibet yakınımızdan bile geçmeyecek. Çünkü barıştık artık kendimizle. Aldığımız kararlar hep doğru, hep güzel hep faydalı kararlar olacak.

Gerçek böyle değil. İnsan kendisiyle barışamaz. Çünkü “kendi” dediğin şey o kadar karmaşık o kadar iç içe geçmiş ayrı dünyalardan meydana gelmiş bir yapı ki çözülemez. “İdrak-i meali buna gerekemez / Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez” İnsanı anlamak, bilmek, çözmek uğruna hangi ufka ulaşırsan ulaş bir adım sonrası gelecek. Hep “Bir ben vardır bende benden içeri” diyeceksin. Her çaban seni farklı bir

Page 12: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

11

www.ahenkdergisi.com

“ben”e ulaştıracak. Her ulaştığın yer bir başka ulaşılmazın habercisi olacak.

İç içe geçmiş katmanlar bulacaksın. İçinde ne kadar farklı dünyalar barındırdığını sen de şöyle bir bakıversen göreceksin. Derinliğinde, kaç kanlı katil, kaç azılı eşkıya, kaç hileci ve entrikacı, kaç sapkın barındırdığını farkedeceksin. Ne kadar şefkatli, yumuşak, yardım sever, fedakâr, dürüst, namuslu, ahlak abidesi saklı olduğunu göreceksin.

Bütün bunların olabilmesi için kendinle barışmamalısın. Seni kendinle barıştırmaya çalışanlar aslında senin derinliklerinden çıkarıp sığ bir suda oyalanmanı istiyorlar. Bilmelisin.

Kendinle kuracağın öncelikli ve önemli iletişim “barışmak” değil “bilmek” olmalı. Kendini bilmelisin. Çünkü kendini bilen Rabbini bilir.

*

Page 13: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

12

www.ahenkdergisi.com

Kendini Seven

“Cahil nefsinin düşmanıdır.”

“Düşmanın sözüne aldanan nefsinin en büyük düşmanıdır.”

“Siyret ve mesleği güzel olmayan adama ziynet-i came hüsn vermediği gibi günahtan sakınmayan kimsenin de nefsi tahir olmaz.”

“Gaye-i edeb insanın nefsinden utanmasıdır.”

“Nefsinden razı olma ki nefsine malik olasın eğer nefsinin muktezasına gider isen ona mağlup olursun.”

Yukarda dili biraz eski fakat hikmetli sözlerde geçen “nefis” kelimesini “kendi” sözcüğü ile değiştirelim. Hiçbir anlam kayması meydana gelmediğine göre “kendi” sözcüğünün aslı “nefis” kelimesidir.

Kendimizi sevmeye başlamadan önce şu “nefs-nefis” meselesini çözelim. Ola ki yanlış bir şeyi severiz de çoğu zaman olduğu gibi, insanı insan yapan en önemli hasletlerin başında gelen “sevgi” yetisini gelişigüzel harcamış, amacı dışında kullanmış, elimizden çıkarmış olabiliriz.

Nefs-nefis; teferruatı tasavvuf kitaplarında kayıtlı, hakikatı ariflerce malum olduğu üzere “benlik, iç benlik” şeklinde açıklanabilir. İnsanın maddi yapısının dışında, algılayan, çözümleyen, karar veren, yöneten, değerlendiren merkezini meydana getiren bütün unsurları toplayıp iç benlik diyebiliriz. Ruh, akıl, vicdan, düşünce, duygu gibi farklı mekanizmalar toplanır iç benliği oluştururlar. Dolayısıyla insan

Page 14: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

13

www.ahenkdergisi.com

“ben” derken tek bir şeyden bahseder gibi görünürken aslında o teklik çokluk içinde tekliktir.

İç benlik farklı birçok katmandan meydana gelir. Bu katmanların sıralanışı, “letaif” başlığı altında derlenir. Erbabına malumdur. Katmanlardan meydana gelmiş olması, çoğu zaman aynı anlamların birbirinden farklı sözcüklerle ifade edilmesi sonucunu doğurur. Bu da işi iyice karmaşıklaştıran, anlaşılmazmış gibi gösteren bir diğer etkendir.

Var olabilmek için “her şeyin çift” olmak zorunda oluşu bu alanı da kapsar. İç benliğin katmanları birbirine zıt çiftlerden meydana gelmektedir. İnsanın duyguları da, duygularının sonuçları olan davranışları hep iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı-zararlı, sağlıklı-hastalıklı gibi müspet-menfi iki uçludur. Nefsin katmanları bu sarmal yapının içinden çıkar ve kötülük karşısında ki tavrına göre isimlendirilir. Emredici, kötülüyeci, razı olan, razı olunan gibi isimler de “ben” dediğimiz şeyin tek başına, tek bir şeyi ifade etmediğini göstermektedir.

Şimdi sev bakalım hangisini neden nasıl ne şekilde seveceksin. Varlığını devam ettirmek için gerekli olan hazlar ve tatların merkezi olan nefsi emmarenden başlayacaksın. Çünkü aktif durumda olan odur. Diğer basamaklara çıkabilmen için onu denetlemen, aklının ve iradenin kontrolüne sokman gerekiyor. Kıldan ince kılıçtan keskin bir yoldan geçeceksin. Davranışlarını şöyle bir denetle, hemen hepsini onun emriyle yaptığını göreceksin. Kaldı ki o sadece maddi hazların ve zevklerin merkezidir. Onunla başa çıkman imkânsıza yakın derecede zor iken bir de manevi haz ve lezzetlerin sapmasıyla uğraşman gerekecek.

Page 15: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

14

www.ahenkdergisi.com

Sonu olmayan bir savaş, aralıksız sürecek bir mücadele içinde olman gerekiyor. Yorulacaksın. Bitkin ve bitap düşeceksin. Zaman zaman bütün savunma mekanizmalarının iflas ettiği durumlarla yüz yüze geleceksin. Çare yok, yolu tamamlaman için gerekli olan enerjiyi üretirken o enerjinin seni yoldan çıkaran akım şiddetini iraden altında tutacaksın.

Bu ahval ve şerait içinde, “kendini sevmek” ne kadar sığ ve basit kalıyor. Eğer gerçekten kendini sevse idin, gerçek bir sevgi ile, uğrunda her şeyden vaz geçebileceğin bir şiddette seviyor olabilse idin bu mücadeleden galip çıkmak bu savaşı zaferle sonuçlandırmak şansın olurdu. Aslında “kendini beğenmek” gibi bir sapmayı, yanlış terim kullanarak ifade ediyor, “sevmek” ten bahsediyorsun. Kuru fasulyeyi sevemezsin, hoşlanırsın, tad alırsın, daha daha beğenirsin. Kendin de kuru fasulye gibi kendini nimetten sayma eğilimindedir.

O sana kendini beğendirir. İşte çürüme böyle başlar. Teslim olursun. Arkasından gurur ve kibir gelecektir. Daha sonra davranışlarını güzel gösterme, süsleme evresi. Kendini beğenmeye başladığın andan itibaren gelişmen arınman yücelmen durmuş olacaktır. Baş aşağı bir düşüşe duçar olacaksın. Hem de yüceldiğini zannetmenin acıklı çelişkisi ile.

Benlik, bencillik, açgözlülük, kendin dışındakilerin haklarını elinden alma hakkı doğuracak, her şeyin temelde senin olduğunu, ne alabilirsen o kadarını almanın kazanç olduğunu düşüneceksin.

Oysa var olmak için önce “hiç” olduğunu idrak etmen gerekiyor. Bir hiçsin. Şeyh Sadi Şirazî’nin dediği gibi; “tohum ol, toprağa düş, toprakta çürü, toprakla bütünleş, sonra filizlenir, büyürsün.”

Page 16: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

15

www.ahenkdergisi.com

Kendini Bilen

Dışa dönük her eylemin temeli nasıl “bilmek” ise içe dönük her çabanın ulaşmak istediği hedef de “bilmek” olmalı.

Kendini bilmelisin.

Her şeyden önce bilinmeye değersin. Kıymetlisin. Çünkü var edilmişsin. Var oluşun, kör tesadüflerin, kendiliğinden oluşuveren şaşkın fiillerin sonucu değil. Olamaz. Olmamalı. İşe bunu bilmekle başlayabilirsin.

“Kendimi bilmeliyim, çünkü varım, varlığa değer olduğuma göre bilinmeye de değerim.” Diyerek başlayabilirsin.

“Kendim” nedir, hangi bölümümdür sorusunu sormakla da başlayabilirsin.

Elim, ayağım, hatta yüzüm dahil, vücudumun hayatımı devam ettirmeye yeter parçası kalıncaya kadar çıkabilen bölümlerinin hiç birine “kendim” diyemem. “Beyin” falan deme sakın, şu Horasanda halı dokunduğunu duyan ama enine mi boyuna mı olduğunu bilmeyenlerin papağan gibi anlamını bilmedikleri kelimelerle konuşmalarına takılmamalısın.

Daha derine daha anlamlı olana doğrulmalısın.

Ruh. Hakkında kim ne bilebilir ki? Hepsi tahminden ibaret. Bazıları gerçekle örtüşen, bazıları gerçeğin çok uzağında olan, ama hiç biri tümüyle gerçeği kapsaması mümkün olmayan tahminler.

İşte kendini bilmek de böyle.

Page 17: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

16

www.ahenkdergisi.com

Yaklaşık bilgilerle, tahminlerle, sezişlerle, kalbe doğuşlarla yürüyecek zorlu bir yolculuk. Sınırsız bir macera. Her anı heyecanlı, gerilimli bir arayış.

Hiç mi temel bilgi yok. Çok var. Sorun şurada ki o temel bilgiler senin hiç ama hiç bilmediğin gerçekleri anlatıyor. Simgelerle, anlayabileceğin en alt eşiğe göre tanımlarla. Senin onu anlamaya çalışman o bilgilere ilk elden ve doğrudan ulaştığın anlamına gelmiyor. O bilgileri anlamaya çalışman kendini bilmeye çalışmanın ta kendisi zaten.

Göklerden gelen haberi, semadan düşen yazılı kâğıtlar zanneden salaklığa düşmen işten bile değil. Her şeyi anlama aracın olan aklın bizzat kendisini algılıyor olması hem de doğru sonuçlara ulaşabilmen için gerekli olan çalışma kurallarını bile koyabiliyor olması işin bir başka olağanüstülüğü.

Neden böyle? İşte cevap sorunun içinde zaten. Bilmediğin hiçbir fikrin olmayan sadece duyumsamalarla kırıntılarla idare etmek zorunda olduğun bir alem ile işin.

Sen aslında oraya aitsin. Oradan geldin. Yine oraya döneceksin. Oraya ulaşabilmen için öncelikle dönüşü unutmayacaksın. Sahip olduğun donanımların doğru çalışmasını sağlayacaksın. Doğru adrese götürecek caddede yürüyeceksin. Bütün bunların sıralaması yok. Hepsini bir arada hiç birini diğerinden ayırmadan yapmak zorundasın.

Sahip olduğun donanımların doğru çalışması onları mümkün olan en üst düzeyde tanımana bağlı. İşte buna kendini bilmek de diyebilirsin.

Mevleviler yemeğe başlamadan önce dua ederler. Dualarında şöyle bir cümle geçer. {Yemeğimize başlamadan duamızı edelim. Verdiği nimetler için Allah’a şükredelim. Artsın eksilmesin. Taşsın dökülmesin. Yiyenlere nur-u iman olsun}Demek ki yenen yemekler bir dönüşüm geçiriyor.

Page 18: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

17

www.ahenkdergisi.com

Vücudunu çalıştıracak enerjiyi yiyeceklerin dönüşmesinden alıyorsun. İştahın, acıkman, tad alman ve diğer faktörlerin hepsi aslında bu enerjiyi elde edebilmen için. Çünkü bilmen gereken kendin. Vücudun değil. Vücudun sadece bir araç. Asıl sen olan “kendini” taşımak, yücelmeni sağlayacak davranışlarını yapabilmeni sağlamak. Vücudun bineklik ettiği asıl sahibine, yani kendine baskın geliyorsa üretilen enerji amacı dışında kullanılmaya başlayacaktır. Çünkü bu enerjinin iman nuru olabilmesi kadar bir başka şey olabilmesi de muhtemel.

İçinde taşıdığın her türlü potansiyel güç, bu enerji ile beraber olmak zorunda. Şiddet, hırs, haset, sonsuz yaşamak arzusu, aç gözlülük, çıkarcılık, bencillik, sahiplik tutkusu, emretme sapkınlığı ve benzeri ne varsa buradan beslenmekte. Sen onları kontrol altında tutmak zorundasın. İpin ucunu kaçırırsan tüm bunların seni kontrol etmesi başlayacaktır. Hem de hiç farkında bile olmadan emir komutanın bir başkasının eline geçtiğini görürsün. Bir kere kaptırdın mı hürriyetini, bir kere köleleştin mi artık yeniden kendin olman, hür ve iradesi kendi elinde olman çok zor olacaktır. Bir adım sonrası da var. Kölelikten zevk alır hale gelirsin.

Daha da ötesi kölenin kendini bilme imkânı da kaybolacaktır.

İnsanlığın bütün macerası bundan ibarettir. Köleleşmiş, hayvanlaşmış ve şeytanlaşmış olanların kendi gibi olmayanları kendilerine benzetme savaşıdır olan biten ne varsa.

Ama sen kendini bilmeye başlamakla gidişi durdurabilirsin.

Page 19: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

18

www.ahenkdergisi.com

Kendin ol kendin!

Sen insanın nasıl kendisi olacağını da bilemezsin. Bu konuda ciddi bir eğitimden geçmen gerekecek. Ama öncelikle niyet. Niyet etmekle, kararını vermekle başlayacaksın. “Bundan sonra kendim olacağım, kendimin dışında birisi gibi davranmaktan vazgeçeceğim, rol kesmeyi bırakacak, bir daha artistlik yapmayacağım” diyeceksin. Sonrası gelir Allah’ın izniyle.

İkiyüzlülükten bıktım, sahtekârlıktan yoruldum artık demen gerekir. Yaptığın ettiğin ne varsa, bilinçaltında sakladığın ne kadar aldatmaya ayarlı saplantın varsa bırakmalısın. Seni biraz da örnek aldıkların bu hâle getirdi. Çevrende gördüklerin yüzünden, sürekli yapıla geleni taklit ettiğin için bu bataklığa düştün. Baktın ki herkes bir şekilde aslında olmadığı, asla olamadığının taklidi içinde, rol kesip geziyor. Baktın ki millet geçimin yolunu böyle bulmuş. Baktın ki hiç kimse bu cinse “dur bakalım kardeşim, nesin sen, kimsin, şöyle bir beri gel, lafla yürüttüğün peynir gemisini bir sahile çek bakalım, kaç kilosun, çapın ne kadar, kaç atımlık barutun var, bir görelim” dememiş. Ortalıkta böyle söyleyen olmadığı için diğerleri meydanı boş görmüş, değnek taşımaya gerek görmeksizin ortalıkta dolaşmaya başlamış. Bir diğerine benzeşip giderken, piyasaya her gün yeniler çıkarken, biri bitmeden diğeri kendini pazarlamaya başlarken öyle bir an gelmiş ki artık birini diğerinden ayırma imkanı kaybolmuş. Sen de kendini bu aşağılık kanalizasyon çukurunun tam ortasında bulmuşsun. “Bu işler demek böyle oluyor” diyerek dökülmüşsün ortalığa.

Page 20: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

19

www.ahenkdergisi.com

Ne kadar insanı kandırdın, ne kadarını aldattın, kaç kişiyi zarara uğrattın, kaç yıldır insanlarla yanıltarak, asıl maksadını gizleyerek ilişki kurdun, üç kuruşluk pis menfaatin için kaç kılıktan kaç kılığa girdin.

Cehaletini gizledin. Çok bilirmiş gibi davrandın. Ahlaksızlığını sakladın, etik ve erdem havarisi kesildin. Değil iğnenin acısına sivrisineğin ısırığına bile tahammül edemedin ama kendi dışında ne kadar insan varsa saldırdın, acımasızca eleştirdin, hatalarını kusurlarını konuştun, noksanlıklarıyla alay ettin, gizlediklerini yüzüne vurdun, çuvaldızlarla değil mızraklarla saldırdın. Soysuzluğunu sakladın asaletten dem vurdun. İşbirlikçilerini, yardakçılarını, şakşakçılarını, yağcılarını eşim dostum, geniş çevrem, sevenim, saygı duyanım diye yutturdun.

Sanatın hiçbir türlüsünden anlamadın ama sanatsever geçindin. Hep kendinden daha aşağılık insanlarla gezdin, tozdun. Foyanı ortaya çıkaracak, senden daha değerli hiç kimseye yakın durmadın. Senden daha değerli olduğunu gördüğün her insanı, ya kendi çukuruna çekmek için elinden gelen şaklabanlığı yaptın veya uzağına kaçıp aleyhinde ne söylenebilirse onları buldun söyledin.

Fos, boş, beleş, kelle kulak yerinde ama beş para etmez bir iç ile yeryüzünde yer kapladın. Oksijen tükettin. Suyu ve havayı kirlettin.

Peki, bütün bunlara değer miydi? Kendin olsaydın, için dışın bir olsaydı, sahtekârlıkla değil dürüstlükle davranabilmeyi öğrense idin ne kaybederdin?

Page 21: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

20

www.ahenkdergisi.com

Daha mı az saygı görürdün. Daha mı az yer, içer, giyinirdin. Semirmiş bir çakal olmaktansa zayıf bir aslan olmayı tercih etseydin ne olurdu?

Sen hamamda türkü söyleyen bet sesli, sen gurbette yalan söyleyen palavracısın. Bu dünya gurbetinde her türlü yalandan bir fayda sağlayabilirsin. Ama asıl memleketinde kaç paralık olduğunu herkes biliyor. Bir gün dönüp gideceksin, geldiğine yere, bütün foyan meydana çıkacak. İyisi mi şimdiden dön içine, kendine yalan söylemeyi bırak, kendini kandırmaya çabalamaktan vazgeç, kendini çürütmekten kurtul.

Kendin ol kendin.

*

Page 22: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

21

www.ahenkdergisi.com

Lümpenlik kültürü nedir?

Neredeyse yüz elli yıldır anlamı dışında kullanılan kavramlarla kavga ediyoruz.

Anlamı değiştirilmiş kelimelerle kavga etmek kancıklığın en düzeysizi.

Muhatabına küfür etmek istiyorsan, doğrudan ve özellikle onun anlayacağı bir sözcükle bu işi yapmalısın. Yoksa yaptığın kavganın ne tadı kalır ki? Haklı olduğun, haklı olduğuna mutlak anlamda inandığın bir kavga ise giriştiğin; kaybetmenin bile şerefi olacağını bilmelisin. Kelimeleri karşındakinin anlamayacağı şekilde seçiyorsan asıl amacın kavga etmek değil demektir.

Ya mutlak anlamda haklı olduğuna inanmadan kavga ettiğin içindir.

Ya maksadın haklı çıkmak, hakkını elde etmek değil de hakkı gasbetmek içindir.

Ya sayyad-ı bî-insaflara hizmet etmekten zevk aldığın içindir.

O meşhur Tanzimat Fermanı, o tarihin kırılma noktası olan değişim projesi, yönetenlerin kendilerini değiştirmek yerine kuralları değiştirme çabası. Kim bilir hangi özenli kalemler, hangi üstün becerili uzmanlar tarafından hazırlanmıştı. Her kelimenin üzerinde ne kadar kafa patlatmışlardı. Ama yönetilenler durumu üç kelimelik basit bir cümle ile özetlemişlerdi: “Artık gâvura gâvur denmeyecek”

Page 23: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

22

www.ahenkdergisi.com

Asrîlik, akılcılık, aydınlanma, devrim, bilimsellik, halk, millet, ümmet... Bu ve benzer kelimelere neredeyse yüz yıl boyunca ilk bakışta görünenin dışında anlamlar yüklenerek cümleler kuruldu. Anlamı dışında kullanılan sözcükler daha sonraki zamanlarda değişti. Özellikle batı menşeli terim ve kavramlar bu amaca daha uygun görüldü. Pozitivizm, modernite, demokrasi, militarizim, dikta, faşist, komunist, anarşist, hürriyet, çağdaşlık, orta sınıf, aristokrasi ve benzeri kelimeler söyleyenin amacına uygun farklı anlamlarda kullanılıyordu.

Haliyle ortaya çıkan garip, anlaşılmaz, kimin kime vurduğu, galibin kim, mağlubun kim olduğu belli olmayan bir kör dövüşü oldu.

İşte son günlerin sık kullanılan aynı özelliklere sahip bir başka kelimesi lümpenlik.

Birileri “lümpen” sözcüğünü kullanarak, birilerini aşağılıyor. Sövüyor. Bazıları daha ılımlı ve uzlaşmacı görüşlerinin arasında zikrediyor, ama yine olumsuz anlamını ön plana çıkarmayı ihmal etmiyor. Diğer bazıları sorunların temeline oturtacak kadar abartıyor lümpenliği. Elbette çözüm önerilerinin omurgasına lümpenlikten kurtulmayı koymayı ihmal etmiyor. Geriye kalan büyük çoğunluk –her zaman yaptığı gibi- lümpen kelimesini bir papağan gibi tekrarlıyor.

“Lümpenleşme kardeşim”

“Bu lümpenleşmeyi bırakmalıyız artık”

“Senin bu yaptığın lümpenleşmenin ta kendisidir”

“Lümpen kültür bizi etkisi altında tutuyor”

“Ülkemizin sorunlarını bu lümpen politikacılarla çözemeyiz”

Page 24: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

23

www.ahenkdergisi.com

“Kültürümüz lümpenleşti”

Lümpen sözcüğünü gerçek anlamıyla kullanma ihtimali en yüksek olan yazarlarımızdan birinden şu satırlarını alıntılamaya değer bulduk:

“Köylülüğün büyük şehir gecekondusuna yerleşmiş lümpenlik aşaması, toplumu esir almış. Lümpen kültürü, zengin fakir ayırımı yapmıyor. Toplumun yoksulu da hırt, varsılı da hırt. Kitle iletişim araçlarına hakim olanlar, önce direnmişler, sonra pazarın talebine teslim olmuşlar. Onun için bu ülkenin basını da, televizyonu da aşağılık bir düzey sergiliyor. Başkaldıran aydın, ‘marjinalleşmeye’ itiliyor. Azıcık düzeyli ve bilgi dolu bir yazıyı okunmayan, satmayan birtakım yayın organlarında yayınlayacaksınız ve karşılığında çok düşük bir gelirle sürünmeye de razı olacaksınız. Daha ‘popüler’ olmak istiyorsanız da, çaresiz, düzeyinizi düşürecek, toplumla ‘yukarılarda’ değil, ‘aşağılarda’ buluşacaksınız. Öbür türlü, aç kalırsınız. Evime zorla giren eski Yeşilçam filmlerine bakıyorum... Ne kadar seyretmesem de gözüm kayıyor, gözüme batıyorlar... Lümpenler için lümpenler tarafından üretilmiş, İstanbul’un ‘periferisine’ ve altın dişli Anadolu işletmecisinin beğenisine göre ayarlanmış kaba ve hırt piyasa işleri.

........................

Page 25: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

24

www.ahenkdergisi.com

‘Büyük sanatçı’ diye çıkarıp şarkı söylettikleri

davarlara bakıyorum... Ve eline mikrofon almış

çaçulalara. Buralara mı düşmeliydik? Kadın

kılığında otoyol kenarlarında iş tutan köylü

eşcinseller, bunların azıcık daha düzgünlerini

pazarlayan gece kulüplerinde haram baba parası

yiyen çemiş oğlanlar, bunlara ‘servis veren’ geri

zekalı küçük fahişeler, elini atsa donunu

bulamayacak kadar salak güzellik kraliçesi

adayları ve muhabbet tellalı Zurnik Efendi’nin

müşteriye bakıp da seçmesi için uzattığı sermaye

katalogu gibi çıkan magazin dergileri... Cümle

kuramayan köşe yazarları, konuşma özürlü

spikerler, pepeme sunucular, Türkçesi zayıf

politikacılar, maraba olamayacak bürokratlar,

şaşkın tavuklar gibi sağa sola kaçışan karabudun.

Ağır hacıyağı kokuları içinde çember sakallı zavallı

şark köylüleri ve akşamları çay demleyip çekirdek

çıtlayan bozkır Kemalistleri. Zibidi liberaller ve

kasaba kırosu milliyetçiler.”

(Star Gazetesi – Engin Ardıç – 19.Mart.2002 Salı

Tarihli Köşe yazısından)

Her ne kadar hepsinin ağzı bu kadar bozuk değilse de, gazetelerimizin köşe yazarları “lümpenlik” üzerine hep bu minval üzere yazmaktalar. Ama biz bu satırları diğerlerine

Page 26: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

25

www.ahenkdergisi.com

oranla, son derece açık, dürüst, düşünüldüğü gibi yazılmış bulduğumuz için alıntıladık.

Daha iyi anlaşılabilmesi adına şöyle sıralayabiliriz.

Lümpenler aslen şehirli değil köylüdür.

Ama köylerinden kalkmış şehirlere göç etmişlerdir.

Büyük şehrin gecekondusuna yerleşerek orada lümpenleşmişlerdir. Köylülüğün şehre yerleşmiş ama şehirleşememiş haline lümpenlik denir. Ve bu bir aşamadır aslında.

Bu lümpen denilen güruh sayı olarak o kadar çoklar ki şehri istila etmişlerdir.

Hiçbir ince zevk, estetik, sanat, kültür, uygarlık nasipleri yoktur.

Şehirli olmak için çaba sarfetmedikleri gibi, şehirleri de kendilerine benzetmişlerdir.

Onların düzeysizlikleri piyasayı etkilemektedir. Onlar sayı olarak çok olduğundan, üretilen her sanat eseri onların beğenisine sunulmak zorundadır. Bu yüzden hepsi ve her şey son derece düzeysizdir.

Açıkçası kendi adımıza, lümpenlik denen şeyin kötü bir şey olduğunu hissediyorduk ama bu kadarını ummuyorduk doğrusu. Daha da vahimi bu tanımlamaların içine girip girmediğimiz konusunda emin olamamak. Mesela; köy kökenli değil de nahiyeden olanlar dâhil mi? Anlaşılan elbette dahil. Hatta kasabadan, ilçe merkezlerinden ve Kırşehir’den olanlar

Page 27: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

26

www.ahenkdergisi.com

da dâhil. Yani, Kırşehir’ e şehir denirse Kadıköy’ e köy demek gerekir ki anlamsız olur.

O zaman lümpen olmayanlar daha az olduğuna göre anlamaya çalışmanın sınırlarını oradan başlatmalıyız. İki üç göbekten beri İstanbullu olanlar hariç diğer Türkiyeli vatandaşlar desek nasıl olur? İzmirlileri lümpenlerin değil levantenlerin içine sokmak gerekir. Ama kesinlikle Ankaralılar lümpenler sınıfında. “Akşamları çay demleyip, çekirdek çıtlayan Bozkır Kemalistleri” tanımlaması Ankaralıları kapsıyor gibi görünüyor.

Hayır bu yol çıkmaz sokak. Buradan bir sonuca varamayız.

Burada şehirlilikten kast edilen yaşam tarzı sınıflamasıdır. Lümpenlik de yaşam tarzı standartları şehirlilik ölçütlerine uymayanlardır. Arabesk dinleyen, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, yoz müzik hayranları, lahmacun severler, Sivaslılar Kıraathanesi müdavimleri, akşamları evlerinde pijamayla atletle oturanlar, görücü usulüyle evlenenler, bekareti önemseyenler, bayram namazı kılanlar, kurban kesenler, sağ partilere oy verenler, bütün birikimlerini kooperatif evlerinin taksitlerine yönlendirenler...

Uzatmak mümkün.

Aslında şehirlileri tanımlamaya çalışmak yine kestirme yol gibi görünüyor.

Şehirliler: “Tahsilli, geliri geçimi yerinde. Yaşam tarzına kurallar egemen. Sanatsal, estetiksel, yaşamsal, kurumsal, kavramsal, biçimsel, bilimsel, kültürel kurallarla yaşayanlardır. Şehirli gibi kazanan ve şehirli gibi tüketenlerdir. Eğlenen. Nasıl eğleneceğini bilen. Rafine. Özellikle birden fazla yabancı dil bilen. Avrupalı gibi düşünen ve Avrupalı gibi yaşayan” lardır.

Page 28: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

27

www.ahenkdergisi.com

Hayır. Yine olmadı. Böyle bir tanımlama yaparsak; kaç kişi bu tanımın içine girecek. Toplam nüfusun milyonda, on milyonda kaçını şehirli olarak tespit etmek mümkün olacak? Düzeysizlik kaçınılmaz bir sonuç kabul edilmeli. Mızmızlanıp, sövülüp, sayılmamalı.

Şehirlilik bunlar da değil. İşin aslına dönersek, biliyoruz ki, şehirlilikten maksat “Burjuva” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Burjuva; el işi yapmayan kentli zengin demektir. Türediği yer Marx’çı dildir. Ve orada şöyle tanımlanır: “Toprak sahipleri ve toprak sahipliği kökenli soylularla köylü ve işçi sınıfları dışındaki kentlerde el işi yapmadan yaşayan, hali vakti yerinde olan insanlardır. En büyük anamalcılardan küçük esnafa, serbest mesleklilerden memurlara kadar el işi yapmadan yaşayabilen tüm insanlar burjuva deyiminin kapsamı içindedir. Üç çeşidi vardır: Büyük burjuva. Orta burjuva. Küçük burjuva.

Lümpenliği anlayabilmek için, öncelikle anlamak zorunda olduğumuz şehirlilik hakkında “burjuva” terimi neden kullanılmıyor. Çünkü yukarda ki burjuva tanımlamasında pek de öyle üstün sınıf çağrıştıracak özellikler yok. Hatta daha da ötesi “burjuva” terimi sevimsiz, olumsuz anlamlar çağrıştırıyor. Emek harcamadan geçimini sağlayan. Yani başkalarının sırtından geçinen. Yani asalak. Yani köylülerin, işçilerin, emekçilerin, üreticilerin iş gücünü çalan hırsızlar. Burjuvazi bu anlamda kullanıldığı yıllarda henüz kapitalizm kesin zaferini ilan etmemişti. Duvarlar yıkılmamıştı. Globalleşme Emekten yana olanlar içten, bir gün zafere ulaşacaklarına inanıyorlardı. Bir adam diğerine “Ulan Burjuva” dese kavga çıkardı. Bir şeyleri aşağılamak için mesela “Küçük burjuva ahlakı” gibi bir cümle kurulurdu. 80 lerden sonra film koptu. Burjuva kelimesini dezenfekte edip daha olumlu bir anlam yükleyerek kullanma çabası başladı. Kelimeyi birebir

Page 29: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

28

www.ahenkdergisi.com

tersyüz etmek mümkün olmadığı için değiştirme çabasıyla başladı iş. Önceleri burjuva karşılığı “kentsoylu” diye bir kelime uydurdular. Artık kelime eski negatif anlamından uzaklaşmış, daha yumuşak, daha kabul edilebilir bir anlama bürünmüştü. Özellikle “soylu” parçası kentle birleşince anlamı birdenbire olumlu hale dönüşüverecekti. Ama pek olmadı. Türk halkı ne kentliydi ne de soylu. Haliyle kentsoylu oldurulma çabası da akamete uğramış oldu.

O yıllar, Körfez savaşına kadar, beş yıldızlı otellerin, turizm gelirleri patlamasının, hayalî ve gerçek ihracatın en yüksek seviyeye ulaşmasının, otoyolların, telefonun, renkli televizyonların, özel kanalların yıllarıydı. Şehirli gibi olmanın yükselen değer olduğu yıllar. Birden bire senfoniler, buzlu viskiler, otel lobilerinde yenen yemeklerin gusto tartışmaları, somon balığı çiftlikleri doluştu günlük köşe yazılarının içine. Ama ne yapılsa Türk halkı bu yeni hayata da uyum sağlayamıyordu. Kazandığı parayı başını sokacak bir ev sahibi olmaya yönlendiriyor, eğer birazcık tasarrufu varsa onu da ikinci bir ev, veya bir yazlık peşine düşüyordu. Bir şehirli gibi tüketmeyi beceremiyordu. Genlerinde taşıdığı geçmişe bağlılık, geleneksel değerlerinden kopamamak bu dönüşümün önünde en büyük engeldi. Türk aydınlarının medar-ı iftiharı olan bir tanesi dayanamadı işin bu noktasında “beyaz Türkler” diye yeni bir kavram yumurtlayıverdi.

Çoğunluğun ayak uyduramadığı bu şehirlileşme sürecinin başkahramanları artık yeni bir sövgü kelimesi buldular: Lümpen.

Lümpen menşe olarak yine Marksist terminolojiye ait. Tek kelimeyle ayak takımı demek. “Kapitalizmin sınıfsızlaştırdığı, üretmeyen kesim. Fahişeler, pezevenkler, hırsızlar, kapkaççılar gibi. Yukarıdaki alıntıda geçen “Köylülüğün büyük şehir gecekondusuna yerleşmiş lümpenlik

Page 30: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

29

www.ahenkdergisi.com

aşaması, toplumu esir almış” cümlesinde lümpen kelimesinde bu anlamlar var mı? Yok mu?

İlk bakışta yok gibi görünüyor. Yazının bütünü de nazar-ı dikkate alınırsa Lümpen genel olarak şehirleşememiş, düzeysiz köylüleri kapsıyor. O zaman böyle bir anlam neden aslında fahişeleri, pezevenkleri, hırsızları kapsayan lümpen gibi bir kelimeye yüklenmiş olsun?

Varsayımlar birden fazla.

Bu kelimeyi kullananlar, toplumun çoğunluğundan ayrı olduklarını, daha üst bir konumda (uygar, çağdaş, şehirli, Avrupaî) olduklarını, vurgulamak, öne çıkarmak, kabul ettirmek ihtiyacı hissetmektedirler. Ayak takımından olmayı kim ister?

Arabesk dinleyenler, göğsünü jiletleyenler, çiğ köfte sevenler, pizzanın tadını bilmeyenler, bu kadar fedakarlığa devrimlere rağmen evrim geçiremeyenler, çalışkan ve zeki olmayan tam aksine tembel ve aptal olanları ifade etmek için en uygun kelime olarak bunu bulmuşlardır. “Kelimenin aslını kimsenin bilme ihtimali pek yok. Zaten İngilizce neyse ney de Almancayı kim araştıracak? Eğer bunlar bizim gibi olmayı başarabilselerdi ülkemiz baştan sona kalkınırdı. İstenen düzeye ulaşırdı” diyor olabilirler. Parlamentoya, milletvekillerine, politikacılara duyulan nefret ve iğrenmenin de temeli buraya dayanıyor olabilir. Çünkü onlar çoğunluğun temsilcileridir. Kendilerinin temsil edilmeye bile ihtiyaçları yoktur.

Lümpen kelimesinin bilimsel terim anlamı pek de önemli değildir. Çünkü kullanıldığı cümlelerde bilimsel

Page 31: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

30

www.ahenkdergisi.com

yaklaşımlar değil duygusal tepkiler hakimdir. Mesela; iğrenme duygusu. Çoğunluğun, her şeyinden iğrenme. Çoğunluk oluşu başta olmak üzere her şeyinden. Geleneklerinden, inançlarından, zevklerinden, düşünce tarzından. Çoğunluktan olmak, sıradan alelade birisi olmak demektir. Farklı olmak, değişik olmak üstün olmakla eşanlamlıdır. Yunan kardeşliği üzerine düzenlenen konserin dinleyicileri, konsere giden, türkücü İbrahim Tatlıses’e neden tepki göstermişlerdi? “İbo dışarı, İbo dışarı” bağırtılarında hangi duygu ve düşünce ana etkendi? Bütün toplumbilimcileri ve analistleri göreve davet ediyorum. Ülkemizin birçok kültürel sorununun çözümü bu meselenin analizinde yatmaktadır.

Aslında lümpen kelimesini kullananlar; ya ideolojik olarak sol kökenden gelen kişilerdir. Ya da elan solcu olanlar. Solcu aydınların bilinçaltında bir halk düşmanlığı yatar. Çünkü bu ülkenin halkı, köylüleri, emekçileri için her türlü savaşı vermiş, her şeyi göze almış, dayanılmayacak eza, eziyet ve işkencelere uğramış oldukları halde uğruna savaştıkları bu insanlardan hiçbir destek ve sempati görmemişlerdir. Tam aksine, efendilerinin kendilerini kandırmak için söyledikleri her yalana inanmışlar, “cellâtlarına gülümsemişler” dir. Kendilerini ezen, sömüren, insan yerine koymayan toprak ağalarıyla, mevcut düzenle işbirliği yapmış kendileri için savaşanlara karşı durmuşlardır. İhbar etmişler, ele vermişler, kurşunlanırken, idam sehpalarında sallanırken karşılarında geçip eğlenmişlerdir. Dolayısıyla bu halk için hiçbir şey yapmaya değmez. Bu halk lümpendir, demek zorundadırlar.

Türk aydını tıpkı sermaye gibi, tıpkı siyaset gibi, tıpkı medya gibi kurulu düzene, devlete bağımlıdır. Herkes bağımlı olduğu kampın çıkarlarını korumak, onun dilini konuşmak, onun gösterdiği amaca hizmet etmek zorundadır. Haliyle lümpen kelimesini bilerek kullananların hepsi çoğunluğa karşı

Page 32: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

31

www.ahenkdergisi.com

devletin dilini kullanmak zorunda oldukları için aşağılama, küfür, sövgü, sindirme, korkutma, kafa karıştırma, hedef saptırma, kandırma gibi yöntemlere hizmet etmektedirler.

Aydınlar sosyolojinin, özellikle Marksizm’in şablonu ile düşündükleri için genel bir açmazın içindedirler. Matematik bir bilim olmayan sosyoloji; toplumu sınıflara ayırmıştır. Toplumu canlı bir organizma varsayarak geçireceği evreleri belirlemiş, isimlendirmiştir. Klan, feodalite, toprak sahibi soylular, burjuvazi gibi terimlerin bu ülkede bire bir karşılıkları bulunamadığı için daha çok uyanlar ön plana çıkarılmak zorunluluğu hissedilmiştir. Toprak sahibi soylular karşılığına köy ağaları konulmuş olmamıştır. Emekçiler karşılığına zar zor iş bulmuş köylüleri koymak istemişler tutmamıştır. O halde başa dönelim, önce kapitalistleştirelim, sanayileşmeyi sağlayalım, sonra şehirleşme olur, burjuvazi oluşur, karşılığında emekçi ve köylüler oluşunca biz elimizdeki şablonu rahatça uygularız diye düşünmüşlerdir. Bunların hiç biri olmayınca, çoğunluk bir hilkat garibesine dönüşünce yine kafadaki şablona dönülmüştür. Orada mevcut durumu en iyi ifade eden terim olarak “lümpen” bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştır. Bu arada birazcık anlam kayması olmuşsa da artık o kadarcık kusur kadı kızında da bulunur denilmiştir.

Bir ihtimal daha var.

Hayır, ölmek değil. Bütün bu varsayımların hepsi de doğru olabilir.

*

Page 33: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

32

www.ahenkdergisi.com

Türk Aydının Bilinçaltı Ve Tarihsel Süreci

Edebiyatımızın önemli isimlerinden, Cenap Şehabettin. O’nu meşhur “Kar Neşideleri” şiirinden ve “Tiryaki Sözleri”nden tanıyoruz. Lise Edebiyat kitaplarının zor sorusu, ama bir o kadar da hatırda kalan mısraların şairi. “Ey kebuterlerin neşideleri / Gibi lerzan-ı girizan / Yağan kar” mısraları kar yağışını beyaz güvercinlerin kanat çırpışlarına benzeterek resmeden, şiirleştiren şair.

“Yüksek yerlerde kartallara da yılanlara da rastlanır. Ama biri sürünerek çıkmıştır, biri uçarak” gibi, “Menfaat sandalyeye benzer. Başının üzerine alırsan seni alçaltır. Ayaklarının altına alırsan yükseltir” gibi özdeyişlerin sahibi.

Tasvir-i Efkar gazetesinde, kendi köşesinden, “Piyer Loti’ye Açık Mektup” başlıklı yazısını alıntılıyoruz. Şairimiz bu mektubu, Piyer Loti adına düzenlenen bir toplantıda konuşan, Süleyman Nazif’ i dinledikten sonra kaleme alıyor. Öncelikle Süleyman Nazif’i övüyor. Saniyen Piyer Loti’ yi. Şairlerin mübalağaya müptela olduklarını bildiğimizden bu övgüdeki aşırılıklara aldırmayabiliriz.

Diyor ki Cenap Şehabettin açık mektubunun son satırlarında:

“Aziz üstat, bilmez değilsiniz ki Gustav la bon kalabalık, bî-

zekadır (zekasız) der. Sizin büyük gününüzde gördüm ki bir

hararetli zeka ile kamçılanınca kalabalık bir kahraman

oluyor. O sizi takdis için toplanan beş bin kişiye hatip: “

kün” (ol) demiş olsaydı emin olunuz ki netice-i emri (bu

Page 34: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

33

www.ahenkdergisi.com

sözün sonucunu) lisan- ı tarih ancak: “feyekun” (oldu) ile

kayd ve zabt edecekti. (Yani ol deyince olduran sadece

Rabbu’l- âlemindir. Övdüğün adamı yükseltmek için

tanrısallık izafe etmen şart mıdır? Bu kadar ucuz mu

dağıtılır bu makamlar?) Diğer cihetten yine bilirsiniz ki

muhterem üstat, Rus kelimesi bizim kalbimizde daimi bir

Sibirya soğukluğu taşır ve Rusya bizim için nihayetsiz bir

kışdır: Rus’dan Rusya’dan bahs ederken hatip o kadar

galeyan etmişti ki onların otuz senelik müttefikine de

mest-i belağatın sevkı ile (güzel konuşmanın sarhoşluğu

ile) nim-barid (Yarı soğuk) bir serzeniş ıtare edebilirdi ve

bu zelle, (hata, küçük kusur) hatibin galeyan-ı vicdanına

(vicdan coşkusuna) bağışlanabilirdi. Fakat Nazif bunu

yapmadı, zira Rusya’ya karşı kini nispetinde Fransa

hakkında muhabbet besler. “Piyer Loti gibi büyük

adamları ancak Fransızlar gibi bir büyük millet yetiştirir !”

cümlesini Nazif’in kendi ağzından işittim ve bu söz Nazif’in

ağzında gayet tabiidir, çünkü o da münevver Türklerin

yüzde doksanı gibi cümle-i malumatını tahlil edince yüzde

doksan nispetinde Fransa’ya medyun (borçlu) olduğunu

görmüştür. Biz Fransa’ya karşı meşum (uğursuz) bir takım

esbabı-ı siyasiyenin (politik nedenler) sevkı ile sel-ı seyf

(kılıç çekebiliriz) edebiliriz. Fakat hiçbir vakit sel-ı lisan

(dilimizle saldırmayız) etmeyiz: hiçbir Türk hiçbir Fransız

yüreğinde hiçbir zaman onulmaz bir dil yarası açmak

istemez. Nazif ise Türklerin en necibi ve en naziğidir.

Emin olunuz, büyük üstat ki, biz Türkler siz de hakiki ve

necip Fransa’yı müteşahhıs (kişiselleşmiş) görüyoruz ve

sizi ihata (kuşatmak) etmek isteyen umman-ı takdir ve

minnetimizin (ummanlar gibi olan takdir ve minnetimizin)

hiç bir Fransız haricinde kalmaz. Baki derin ve la yezal

Page 35: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

34

www.ahenkdergisi.com

(ebedi, derin ve sonsuz) hürmeti kabul buyurmanızı rica

ederim, aziz üstat.

Cenap Şehabettin”

Dikkatlerimizi yoğunlaştırmamız gereken cümle: “münevver Türklerin yüzde doksanı cümle-i malumatını tahlil edince yüzde doksan nispetinde Fransa’ya medyun (borçlu) olduğu” cümlesidir. Bu cümlenin konuyla hiçbir alakası yoktur. Mektup, Süleyman Nazif’in yaptığı konuşmanın ne kadar güzel olduğu, Piyer Loti’nin ne büyük bir değer olduğu ekseninde dönmektedir. Biz Ruslara karşı soğuk, Fransızlara karşı muhabbetle doluyuz. Politik nedenlerle zaman zaman karşı karşıya kalsak, hatta savaşsak bile Fransızları asla incitmek istemeyiz denmektedir. Yazıda açık olmamakla beraber, söz konusu konuşmada, Ruslarla beraber olup, Türklerle savaşan Fransa’ya incitici cümleler geçmiş olsa gerektir. Sizin gibi yüksek bir değeri, ancak Fransızlar gibi yüksek milletler yetiştirebilir övgüsü iki taraflı işi hallettiğinden daha ustaca yapılmıştır.

Ancak konuşma arasında, önemsiz, ana konuyla bağlantısız geçiveren o cümle, tıpkı ağızdan kaçan bir sözcük gibi, sürç-i lisan tabir edilen maksadı o olmadığı halde söylenivermiş gibidir.

Haliyle en içten, en dürüst cümlesi budur yazının. “Münevver Türklerin yüzde doksanı” neden cümle-i malumatını (bütün bildiklerini) tahlil edince yüzde doksan nispetinde Fransa’ya medyun (borçlu) olduğunu görsün ki? Fransızlar olmasaydı Türkler zır cahil mi kalacaklardı? Gerçekten böyle midir?

Evet, gerçekten böyledir. Çünkü her fakir, zenginin yanında, her aşağı tabakadan olan üst sınıftan olduğuna inandığının yanında kendinden, bağlantılarından utanır.

Page 36: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

35

www.ahenkdergisi.com

Mazisinden utanır. Kimliğinden, benliğinden utanır. Keşke ben, ben olmasaydım temennisine benzer bir geçmişini yok sayma saplantısına kapılır. Yok sayar. Yeni edineceği kimlik, “cümle-i malumat” en çok baskın olana yönelecektir. O gün Fransa’dır, bu gün ABD. Eğer o gün veya bu gün baskın olan, Papua Yeni Gine olsaydı durum değişmeyecekti. Değişen sadece simalardır. Zihniyet hep aynıdır.

Kültürel olarak kimliksizleştirilmiş böylece kendi dışındaki herkese ve her şeye mazoşist bir âşık durumuna düşürülmüş Türk aydınının kendinden, halkından, mazisinden nefret eden bilinçaltı.

*

Page 37: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

36

www.ahenkdergisi.com

Kenarın Dilberi

Şu adamın söylediklerine bir kulak verir misin?

“Haddeden geçmiş nezaket yal ü bal olmuş sana

Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana

Şöyle gird olmuş Frengistan toplanmış bir yere

Sonra gelmiş kuşe-i ebruda hâl olmuş sana

Leblerin mecruh olur dendan-ı sin-i buseden

Bu hâletle leblerin öptürmek muhal olmuş sana

Yok bu şehr içre vasfeylediğin dilber Nedima

Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana”

Ne anladın? Failatün, failatün, failün değil mi?

Hayır. Böyle bir tepki verip arkanı dönüp gidemezsin. Merak etmek, sormak, öğrenmek değilse bile anlamak zorundasın. Hiç değilse aynı oksijeni tüketiyor olmanın yüklediği bir borç gibi düşün bunu. “Öpücem, öpücem” teranesinin ritmiyle düşünmeye çalışan zavallı beyninin ne oranda su topladığını fark etmene yarayabilir. Ne yazık ki bu kadar kısa cümleler içine sıkışmış anlamı anlatmanın kestirme bir yolu yok. Belki acıyan gözlerle bakıp arkasını dönüp gitme konumunda olanın bir çuval laf etme zorunluluğu işin en dramatik yanı.

Page 38: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

37

www.ahenkdergisi.com

Hadde nedir bilir misin? Metali inceltme işlemine derler. Ya nezaket nedir? Yok, görgü kurallarına uymak değil. O görgü kuralları denen şey, dans ederken ellerini kadının neresine koyulmasını öğretir sadece. Görgü kurallarından değil nezaket. İncelik demek. İncelik ama yapay olmayan, sonradan kazanılmış, öğrenilmiş, uyulmak zorunda hissedilen kurallar değil nezaket. Zaten işin sırrı burada. Kazanılmış, içselleştirilmiş. Hangi durum ve konumda olursan ol kendiliğinden yapıverdiğin davranışlarını sınıflayan bir sözcük. Bencil, sadece kendini düşünen bir tarzda isen kabasın, biraz daha çıkarından başka bir şey gözetemeyecek kadar gözün dönmüşse nobran. Karşındakini düşünüyorsan kibar. Karşındakini kırmamak için özen gösteriyorsan nazik. Bunu hesap kitap yapmadan düşünmeden kendiliğinden yapabiliyorsan nezaket sahibisin demektir. Daha ilk iki kelimedeyiz farkında mısın?

Bunları zaten biliyordum diyemezsin, biliyor olsaydın, papağan gibi tekrarlanan maganda kelimesinin içine birçok çarpıklığın sığdırılmaya çalışıldığını anlamış olurdun.

Diyor ki şair;

“Nezaket bile yetmez hâlindeki inceliği anlatmaya, nezaket senin tavırlarının yanında kaba bir metal gibi kalır. Nezaketi haddeden geçirmiş, ince bir tel haline getirmişler, o da gelmiş sana duruş, yürüyüş, konuşuş, gülümseyiş olmuş. Şarabı damıtmışlar, bekletmişler, süzmüşler, kalan saf şarabın kırmızı rengini yüzüne allık olarak sürmüşler. Yüzünün pembeliği şarap gibi başımı döndürüyor. Avrupa dedikleri nedir ki, onun içinde dışında ne güzellik varsa, insanı cezbeden neyi varsa, senin kaşının köşesinde

Page 39: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

38

www.ahenkdergisi.com

duran küçük benin kadardır ancak. Bütün Avrupa toplanmış kaşının köşesinde küçük bir ben haline gelmiş. Buse; öpücük kelimesinin yazılışını bilirsin, sin harfi ile yazılır. O sin harfinin dişleri vardır. O kadar ince, o kadar nahifsin ki buse kelimesinin geçtiği yerde kelimenin içindeki sin harfinin dişleri dudaklarını yaralar, bu yüzden seni görsem bile dudaklarından öpmenin imkanı değil ihtimali bile yok”

Ne anlatıyor? Şair güzel bir kadın görmüş abartılı bir dille kur yapıyor değil mi? Hayır. Hayır, işte öyle değil. Anlattığı şey, etten kemikten bir canlı değil. Soyut bir güzelliği anlatıyor. Kendi ruhunun derinliklerinde hissettiği, bir başka anlamda özlediği güzelliği tasvir ediyor. Böylesine bir güzelliği duyumsayabilmek başlı başına bir olağanüstülük. Sonra bu soyut duyuşu, somut kelimelere dökerek ifade edebilmek, öylesine kolayca yapılı verilecek bir şey değil.

Güzellik insanın ruhunda var olan zenginliğin, derinliğin, dinginliğin adıdır. Sanat ise bu güzelliğin dışavurumu. İşte burada merdivenlerden yuvarlanan çöp kutusunun sesinden müziğin ritmini bulduğunu zannetme yanılgısını daha doğru değerlendirebilmek mümkün olur.

Nezaket ruhunda şayet taşıyorsan bu güzelliğin davranış olarak dışa yansımasıdır. Nezaketi, ruhu, güzelliği teneke gürültülerine, tam tamlara, ayak nasırlarına, salyalara, sümüklere, rakı şişelerine, çorum leblebisine kurban edenler senin ruhunun katilleridir.

Page 40: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

39

www.ahenkdergisi.com

İçin boşaldı. Dışına yansıyacak hiçbir şey kalmadı. Beyaz ipek gömlekler, siyah rugan ayakkabılar giyindin, beyaz çorapları çektin ayağına, eline geçirdiğin silahı bayram dedin sıktın, maç dedin sıktın, bu güç gösterisinden mutluydun. İnek böğürtüsü garip sesleri müzik diye dinledin. Nerde sapkın varsa sanatçı diye baş tacı ettin. Emeğini, beğenini akıttın onlara doğru. Onlar semirdi. Sen hep zavallı kaldın.

Senin ruhunun katilleri şimdi geçmiş karşına sana maganda diyor farkında mısın? Anlamı belirsiz, ama içinde mutlaka aşağılayan söven bir vurgu olduğu kesin.

Ne çok işin var biliyor musun?

Daha nazik olacaksın. Yetmeyecek. Çünkü işin daha ilerisi de var.

Kenarın dilberi nazik olur amma nazenin olmaz.

*

Page 41: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

40

www.ahenkdergisi.com

Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar

Aslında yıldızlar gökyüzünde yalnız değildir. Diğer yıldızlarla beraber gezerler. Ama şarkının ikinci mısraı “Yeryüzünde sizin kadar yalnızım” diye devam eder ya. İşte asıl insanı can evinden vuran bu ikinci mısradır. Yeryüzünde yıldızlar kadar yalnız olmak. Yalnız bir yaz gecesinde yıldızları seyrederek, ne kadar yalnız olduğunu düşünmek. Yıldızlarla kendi arasında bir köprü, bir benzeşme kurup, adını yalnızlık koymaktır insana hüznü yudumlatan. Sonra o dizelerin devamı bestenin ritmiyle öyle bütünleşir ki, insan yalnız değilse bile yalnızlığın en ücra köşesinde kalıverir.

Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar

Yeryüzünde sizin kadar yalnızım

Bir yalnızlık şarkısı söyler sazım

Ben yalnızım

Kaderim bu

Böyle yazılmış yazım

Taşa geçer kendime geçmez sözüm

Ben yalnızım

Yalnızlık da hüzün gibi şarkılarla, şiirlerle gelir insanın gönlüne. Her şarkı, her şiir içinde bir parça yalnızlık taşır. Şiir nedir ki, yalnızlığa söylenmiş bir şarkı, yalnızlığın insan ruhunu çökerten acısına yakılmış bir ağıttır.

Page 42: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

41

www.ahenkdergisi.com

Süleyman Bektaş, “Yakup Özlemi” şiirinde şöyle diyor;

Saçlarımda kırağılar

Gözlerimde Yakup özlemi

Seni bekliyorum soğuk peronlarda

Trenler öttükçe

Makas başlarında

Vurur dalga dalga özlemler

Yüreğimin soluk çeperlerine

Esrikliğim kanar

Dudaklarımda

Buhurdanlar gibi

Tüter yokluğun

Gözlerimin örtük tapınağında

Tut ki bir çiçeğim bile yok

Yakuptan daha yalnızım

Beni avutacak Bünyamin nerde

Gözlerimde Yakup özlemi

Kirpiklerimde sıradağlar örneği yaşlar

Seni bekliyorum

Soğuk peronlarda

Page 43: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

42

www.ahenkdergisi.com

Bu mısralarda görünen o ki, Süleyman Bektaş, şiirleri ve yalnızlıkları yazan şair değil yaşayan bir şairdir.

Yalnızlık nedense çoğu zaman akşam saatlerinde gelir. Davetsiz bir misafir gibi. Rezzan Kafalı’ da “Akşam Saatleri” şiirinde bunu söylüyor.

Vazgeç bu dünyanın köhne güzelliklerinden

Ne zaman bir çocuk görsem sevmek istiyorum

Bir çığlık yükseliyor gecenin sessizliğinden

Uzanıp gecelerimi bölüştüğüm yalnızlığın alnından

öpmek istiyorum

Öylesine yıkılmışım öylesine özlemişim ki seni

Kapatsan da tüm İstanbul’un kapılarını gelmek

istiyorum

Son kez uzaklarda sesini duymak

Ve sonra vurup başımı taşlara duvarlara ölmek

istiyorum

Ümit Yaşar, “Sessizliğe Sone” de, yalnızlık, sensizlik, sessizlik üçgenine nasıl kıvrandığını anlatır. Üçünün bileşkesi ölümden başka bir şey olmayacaktır.

Sessizliğin ölüme benzediği yerde

Bir el uzanır çeker beni yaşamaktan

O kahır dolu hüzün dolu gecelerde

Birer kan çanağı gözlerim ağlamaktan

Page 44: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

43

www.ahenkdergisi.com

Gitgide yayılır damarlarıma yokluğun

Bir hançer bilenir kalbimde soğuk sivri

Durup dururken vurur başıma sarhoşluğun

Üstüste içilen dopdolu kadehler gibi

Artık ne yapsam boş uykular gelmez

Vıcık vıcık bir gecedir ellerimde kalan

Güneş doğmayı karanlık bitmeyi bilmez

Saplanır kalbime bir türlü geçmez zaman

İçerim senden uzak günlerin getirdiği

Yavaş yavaş öldüren bu zehir sensizliği

“Sensizlik”, “Yalnızlık”, “sessizlik” insanı kuşatan bir üçgendir. Vakit gecedir. Bu dört unsur birleşince ortaya çıkan şey “ölümdür” Şairin, “senden uzak günlerin getirdiği, yavaş yavaş öldüren bu zehir sensizliği içerim” dizelerinde ölüm nedeni olarak gösterdiği zehirleyen sensizlik yetersiz kanıttır. Çünkü ölüm nedeni zehirlenmek değildir. Ölüm; sensizlik, yalnızlık, sessizlik üçgeni gecenin bir vaktinde seni kuşatmışsa, bu oluşumun doğal sonucu olacaktır.

Bu noktada anlatılan yalnızlık ıssız adada tek başına kalmanın yalnızlığı değildir. O tür bir yalnızlık çoğu zaman bu tür bir yalnızlığa tercih edilir, hatta arzu bile edilebilir. Aslında bu tür bir yalnızlığa “sensizlik” de denebilir. Özlem duygusu öylesine sarar ki insanı ondan arta kalan ner varsa önemini

Page 45: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

44

www.ahenkdergisi.com

yitirir. Sonra bu kadar önemsiz şeyin arasında benim ne işim var demeye, yalnızlığından yakınmaya başlar.

İşte bu ince noktadan sonra gönlümüzü devreden çıkarır faydacı aklımızı aktif hâle getirirsek sorular gelmeye başlar soru içinde.

Sensizlik ve özlem yalnızlığı doğuruyor ise yalnızlık sağlıklı bir duygu değil demektir?

Sevgi kendi dışında ki her şeyi önemsiz kılıyorsa bencilliğe dönüşmüş değil midir?

Kendi dışındakileri yok sayan bir sevgi büyüklüğünü kanıtlamaya çalışırken hastalıklı bir saplantı değil midir?

Soruları sormaya başlayan sevmeyi beceremeyendir. Soru sormaya mecalin varsa, daha sevda senin dizini kırıp belini bükmemiştir. “Hüsn oldur ki görünce ihtiyar elden gider” demiş ya şair, iraden, düşüncen, faydacı aklın, düzenleme ve yönetme hastalığın yerli yerinde duruyorsa, öfke, açgözlülük, bencillik hâla içindeyse daha sevda senin semtine uğramamış demektir. O gelseydi, bunlar gitmek zorunda kalacaktı. Ama kesinlikle özlemeyeceğin, yalnızlık duygusuna kapılmayacağın bir gidişle gideceklerdi.

Seni yalnızlığa iten bunlar değildir. Kimdir? Odaları ısıtan, sofaları serinleten, bastığı yerde çimenler bitiren, gününe mutluluk katandır. Nerden biliyorsun deme, Ben Oktay Rıfat’ın yalancıyım. Ondan duydum.

Page 46: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

45

www.ahenkdergisi.com

Sofalar seninle serin

Odalar seninle sıcak

Günüm neşeyle uzun

Yatağında kalktığım sabah

Saadet bir çimendir bastığın yerde biter

Yalnızlık gittiğin yoldan gelir

İşte burası işin en hassas noktası. Oktay Rıfat’ın “Yalnızlık gittiğin yoldan gelir” dediği, saf, berrak, katışıksız bir özlem duygusudur. Gerçekten, mükemmel bir söyleyişle, “Saadet bir çimendir bastığın yerde biter / Yalnızlık gittiğin yoldan gelir” demiştir.

Yalnızlık üzerine ilk akla gelenler genellikle harcı alem denilebilecek, çok tekrar edilmekten anlam kaymasına uğramış mısralar olsa bile yalnızlığı yine o çok bilinen mısralarda hissederiz, öncelikle.

“Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık” sanki yalnızlığın dibacesi gibidir. Asıl yalnızlığı ben Mona Roza’nın ikinci bölümünde bulurum.

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;

Açıyor elini göğe bir kadın.

Uzuyor, uzuyor altın saçları

Uğrunda ölünen güzel kızların...

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;

Esmer delikanlı, hatıra ve kan.

Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları

Sızıyor bir kapı aralığından;

Page 47: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

46

www.ahenkdergisi.com

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı.

*

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;

Çocuklara açar mağaraları

Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler.

İlân-ı aşk eden dil balıkları

Aşina suları çabuk terk eder

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;

Bakıyor ateşe, küle böcekler.

Köpekler parçalar kanaryaları,

Mektupları bir boz ağaç kurdu yer.

Baykuşlar ötüyor harabelerde;

Yanıyor lâmbalar, hafif ve sarı.

Bir kaza kurşunu bulur her yerde

Süvarisiz şaha kalkan atları...

Bir ruhun ışığı vardır göklerde,

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;

Ötüyor baykuşlar harabelerde.

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;

Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer.

Bekledi arzuyla karanlıkları

Anneler, babalar, erkek kardeşler.

Ta içinde duyar ani bir ağrı,

Bir hüzün şarkısı tutturur gider

Anneler, babalar, erkek kardeşler

Page 48: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

47

www.ahenkdergisi.com

Hafif ve sarı yanan bir lambanın loşluğunda insanın hissedebileceği sadece, yalnızlık, hüzün ve korku olabilir.

Yalnızlığın sensizlik boyutunun bir adım ötesi, kimsesizlik duygusudur. Bu kimsesizliğin içinde, biraz çaresizlik, biraz yıkılmışlık, biraz hep kaybediş, biraz hüzün bulabilirsiniz. Ama baskın olan küskünlüktür. Her şeye ve herkese karşı bu küskünlük içinde kanıksamayı da barındırır. Bütün bunları, bütün zamanların en güzel şiirlerinden biri olan, şiirde aşılması nerdeyse mümkün görünmeyen, içinden şairlik geçen birçok insanı, “nasıl olsa ben böyle bir şiir yazamam” diyerek şiir yazmaktan vazgeçiren Fuzulî nin meşhur gazelinde buluruz.

Hâsılum yoh ser-i kuyunda belâdan gayrı Garazum yoh reh-i aşkımda fenadan gayrı Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver Oda yanmış kuru cismümde hevâdan gayrı Yetdi bî-kesligim ol gayete kim çevremde Kimse yoh çizgine girdâb-ı belâdan gayrı Ne yanar kimse mana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı ********

Page 49: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

48

www.ahenkdergisi.com

“Semtine gelişimin bana beladan başkı kârı yok Aşkımın sende yok olmakdan başka maksadı yok Ey mehtabım gam meclisinde Ney gibiyim ne bulursan savur Aşk ateşinde kurudum bende havadan başkası yok Kimsesizliğim öyle bir sınırdaki çevremde Dönen hep bela girdabıdır gayrısı yok Ne bana gönül ateşinden başka yanacak var Kapımı açacak sabah rüzgarından başkası yok

Yalnızlığın sensizlik ve kimsesizlik boyutundan bir adım sonrası ise korku ve vehimdir. Korku ve vehmi okudukça insanın en ücra köşesine taşıyan şiirlerin zirvesinde, Necip Fazıl Kısakürek, “Kaldırımlar” ile oturur. Kaldırımlar, yalnızlığın korkuyla birleşen en uç noktasını anlatır bize.

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,

Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;

Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.

İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;

Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

Page 50: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

49

www.ahenkdergisi.com

İçimde damla damla bir korku birikiyor;

Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...

Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;

Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;

Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.

Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;

Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;

Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!

Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;

Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;

İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.

Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Page 51: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

50

www.ahenkdergisi.com

Köstebeğin Açtığı Diğer Delik

Şahinler, güvercinler, vicdani retçiler, kadın hakları savunucuları, insan hakları fedaileri, bireysel özgürlükçüler ve diğerleri.

Herhangi bir isim uydurun. Sonra bu uydurduğunuz ismin bilimsel temellerini sayın. Daha sonra uydurulmuş ve bilimsel temelleri sayılmış bu isimlerin örneklerini sıralayın. Etrafınızdaki suskunluğu, ileri sürdüklerinizin ispatı şeklinde yorumlayın.

Geriye kasılıp mutlu ve mağrur gülümsemeye gelmesin sıra. Çünkü çok beklemeden feci şekilde yanıldığınızı göreceksiniz. Etrafınızdaki suskunluk söylediklerinizin kabul gördüğü, kanıtlandığı anlamına gelmeyecek. Çünkü “ilzam” ve “ispat” farklı iki terimdir. İlzam; susturmak, ispat kanıtlamak demektir.

İnsanoğlu tarafından uydurulmuş her türlü yargı çoğu zaman geçici bir durum ifadesinden ibarettir. Bu gün için doğru yarın doğru bile olsa önemsiz bir ayrıntı olmak zorundadır. Tıpkı kendimiz gibi doğruları ve yanlışları değiştirir, dururuz. Hatta çoğu zaman doğru ve yanlışı aynı zamanda aynı yerde barındırabiliriz bile. Sonra durumu “çelişkilerimize aldırmayalım yoksa kötürüm oluruz” cümlesinin içinde meşrulaştırmayı dahi başarabiliriz.

Anna Karenina önce ihanetinin şartlarını hazırlamış sonra kendine vereceği cezanın zeminini oluşturmuştu. Nora da yapacağı kötülüklere içindeki çelişkilerle beraber sürüklenmişti. Eğer kendimizi ifade edeceğimiz sözcük belirgin bir temele oturmuyor olsaydı yaptığımız işin adı ihanet veya kötülük olmayacaktı.

Page 52: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

51

www.ahenkdergisi.com

Bu kaypak zemin modern insanı kendini ifade edecek kelime bulmama kurnazlığına taşıyor. Özgürlük alanları açabilmek için mümkün olan en üst derecede belirsiz, anlaşılmaz, kesin ve net olmayan, öyle de olabilir, böyle de olabilir kelimeler bulunuyor. “Sen nesin, kimsin, nicesin, nerede durmaktasın?” sorularının belirsiz cevapları öncelikle bir taahhütte bulunmama imkânı sağlıyor. Daha basit deyimiyle kendini bağlamış olmuyor ve de her türlü gelişmeye karşı “bu beni bağlamaz” cevabını yapıştırma gücünü eline geçirmiş oluyor. Bir yönüyle ne kadar güzel, işte tam da böyle olmalı, modern insan dogmatik düşüncelerden uzak, dar kalıplarlara kendini hapsetmemiş, fikri hür, vicdanı hür bireyler haline gelmiş olur.

Bu hürriyet değil. Tam aksine insanın kendi tutarsızlığına ölümüne mahkûmiyeti. Değişken arzu ve istekleri, doymayan hırsı, asla tatmin olmayan haz ve keyfine bağımlılığı içinde anlık gelişmelerle bir taraftan diğer tarafa savrulan tüketim çarkının mutsuz bir dişlisi olmak. İradesi kredi kartlarının ekstrelerinin içinde erimiş kıymetli her dakikanın atmış saniyesini bir sonraki pişmanlıklarını besleyerek geçirmek esareti.

Köstebekler, köklerini kemirerek beslendikleri tarlanın altında kendilerine bir yuva kurar, gelebilecek tehlikelere karşı bir kaçış deliğini de hazır bulundururlarmış. Köstebeğin kaçış için açtığı diğer deliği “n-f-k” kökünden türetilen “nifak” kelimesi ifade ediyormuş. Münafık da bu kökten türeyen bir kelime. Münafık terimi “inanan” “inanmayan” veya “mümin” “kafir” ayırımında bir ara yer olduğunu bilmek doğru ama “inanmadığı halde inanıyormuş gibi görünen” şeklinde tarif etmek pek de doğru değil gibi görünüyor. Bu tarife göre münafık, iki yüzlü, mürai, insanları sahtekarlıkla aldatan anlamlarını taşıması ve anlam kapsamı sadece davranışlarla

Page 53: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

52

www.ahenkdergisi.com

sınırlı olması gerekir. Oysa “inanmak” davranışsal bir tanımlama değil, insanın içinde oluşturduğu bir duruş şekli, doğru veya yanlış tanımı, kurallar ve ilkeler manzumesidir. Davranışa yansıması daha farklı bir kategorizededir. Meşhur örnektir. Hayatı boyunca içki içen, ama “ben bunun haram olduğunu biliyorum, nefsime mağlup olduğum için içmemeyi başaramıyorum” diyen birisi ile, hayatında ağzına içki koymamış ama “ben haram falan kabul etmem, sağlığa zararlı olduğu için içmiyorum” diyen birisinin arasında uçurumlar vardır.

Münafıklık sadece bir aldatmaca veya ahlaksızlık değildir. İnsanların arasında kabul ettiği bir kuralı yalnız başına kaldığında veya ucu kendisine dokunduğunda “bu böyle olmayabilir” demektir. Orada bu kuralın böyle olması gerekliliğini konuştum ama kuralların çoğu ayak takımı içindir, daha üst konumda olanların kuralları değil uymama değiştirebilme imkânı bile olabilmeli diye düşünmektir.

Bir taraftan bakılırsa, verdiği sözde durmamak, bir başka taraftan görünüşü, kendine özgürlük alanı açmak, daha başka bir taraftan güç ve imkan kazanmak veya gücü ve imkanı karşısındakinin aleyhine kendinin lehine kullanarak şartları değiştirmektir münafıklık. Fakat esası, kendini kurallara bağımlı hissetmemektir.

Oysa ilkesizlik, omurgasızlık, girdiği kabın şeklini almak, insana imkan değil düşüş ve çürüme getirir. Öncelikle insan kendine olan saygısını kaybeder. Sonrası, toprak kayması gibi arkasından gelir. Değişken durum ifadeleri olan tanımlar üzerinden tartışmayı bırakır, değişmez esaslar üzerinden kavga etmeye başlarsak daha mutlu olacağız. Gerçeğe daha yakın, aldatılmaktan daha uzaklaşmış olacağız.

Page 54: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

53

www.ahenkdergisi.com

Hiç kimse mükemmel değildir.

Ama olmaya çalışmalıdır.

Hiç kimsenin mükemmel olmadığı gerçeğinin üzerine kendi yetersizliklerimizi kabullenme önermesini getirirsek bu rasyonel olmaz. Doğadaki mükemmelleşme çabasını evrim şeklinde tanımladığımızı varsayalım. Biyolojik evrim fikri bizi düşünsel ve davranışsal mükemmellik arayışına götürmelidir. “Beni olduğum gibi kabul etmelisin, beni değiştirmeye çalışman kişilik haklarıma saldırı anlamına gelir” cümlesinde hataların, yanlışlıkların, eksikliklerin örtbas edilme çabasının yanı sıra karşıdakine zorla dayatma amacı da saklıdır. Mevcudu koruma saplantısının yol açtığı bu tutuculuk direnci aslında yaşama karşı bir duruştur. Çünkü değişmek; hem mükemmelliğin arayışı hem yaşamın ana kurallarından biridir. “Bir nehirde iki defa yıkanılmaz.”

“Gel! Gel! Ne olursan ol yine gel! İster kâfir, ister mecusi, ister putperest ol! Yine gel !” diyen Mevlana’nın bu çağrısını “Ne olursan ol, değiş öyle gel veya değişmek üzere bana gel” şeklinde anlamak gerekir. Putperest, Mecusi veya kâfir olarak kalacaksa Mevlana’nın yanına gelmesine gerek kalmazdı ve bu çağrının bir anlamı da olmazdı. Değişim bireysel anlamda mükemmelliğin arayışıdır. Uygarlıklar bu temel kuralın üzerinde yükselmiştir. Sanatta, bilimde, kültürde eğer hatalar olduğu gibi kabul edilseydi hiçbir ilerleme ve gelişme sağlanamazdı. İnsanlık ilkel klan hayatına devam eder giderdi.

Mükemmeli aramak; bir boyutuyla hatalı olanları atmak diğer boyutuyla eksik kısımları tamamlamaktır. Rodin; nasıl o mükemmel heykelleri yaptığını soranlara; “Taşın fazlalıklarını atıyorum, geriye heykeller kalıyor” cevabını

Page 55: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

54

www.ahenkdergisi.com

vermişti. Heykelde, resimde, şiirde, özellikle bilimde mükemmeli aramak, hatalardan kurtulmak, eksikleri tamamlamak gelişimin temel dürtüsü ise, bu niçin en büyük sanat eseri ve bilim harikası olan insan için geçerli olmasın? İnsanın davranışsal ve düşünsel mükemmelli araması da bir diğer anlamıyla bilimin, kültürün ve sanatın gelişimi anlamına gelmez mi?

Cenap Şehabettin’in “Başarı en etkili leke ilacıdır” özdeyişinde özetlenen düşünce aslında mükemmeli aramak çaba ve çilesi içinde olmayanların geliştirdiği bir savunma düzeneği. Herhangi bir konuda, herhangi bir şekilde –genellikle tesadüfen- benzerlerinden farklı bir konuma geçenlerin her türlü hata ve eksikliklerinin üzerinin örtülmesinin mantıklı bir gerekçesi olmamalı. Başarı, çirkinlikleri örten bir şal değil, güzelde mükemmeli aramanın bir ödülü olmalı.

Kutsal Kitaplardan İncil’de şöyle bir hikâye anlatılır: “Günah işlemiş bir kadın toplanan kalabalık tarafından taşlanarak öldürülecektir. Hazreti İsa; “İlk taşı içinizden günahı olmayan atsın der. Kalabalık hiçbir taş atamadan dağılmıştır.” Bunu; herkesin günah işleme hakkının olduğu, hataların hiç de önemli olmadığı, herkesin bir şekilde hata içinde olduğu şeklinde anlamak Hazreti İsa’ya karşı haksızlık olur. O zaman Hazreti İsa’nın çabası neydi?

Hataları hoş görmek eğilimi, “beni yargılamaya hakkın yok” cümlesinin arkasına sığınarak her türlü hatasını değiştirmeden dayatma saplantısı, “canım kiri varsa sabunu da var” züğürt tesellisini yaşam felsefesi haline getirme çarpıklığı hep mükemmeli arama çabası ve çilesinden kaçma düşüncesidir.

Page 56: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

55

www.ahenkdergisi.com

Mükemmellik ise bir alanda iyi olmakla ulaşılabilecek bir hedef değildir. Elektrik, hidrolik, motor, kaporta, enerji v.s. unsurlarından yalnızca biri noksan kalsa aracımız trafiğe çıkamaz. İşe yaramaz. Zaten başarıyı değerlendirirken bu ayrım yapılmaktadır. “Van Gogh, resim dalında mükemmeli arayan bir sanatçıydı. Ama kendi kulağını kesecek kadar çılgındı. Davranış bozukluğu içindeydi.” Cümlesi doğru bir tanımlama, “O kadar iyi bir ressam idi ki kulağını kesmesi, çılgın olması hiç önemli değildi” cümlesi, kendi başarısızlıklarını, hatalarını, kusurlarını, noksanlıklarını örtbas etme çabasıdır.

Bütün bunlar, “bir baş ol da ne başı olursan ol” diyerek yola çıkanların, “bir konuda başarılı ol da hangi konu olursa olsun” noktasına düşmesidir. Düştüğü yerde kalsaydı kabul edilebilir bir şey olurdu. Ama düşüş asla bulunduğu yerde kalmayacak bir sürecin başlangıcı olduğu için bu kadar korkutucu ve ürkütücü. Hep sonrası gelmek zorundaydı. Nitekim öyle oldu. “Başarılı ol da nasıl olursa olsun” sonra “başarılı olmak için her yol mubahtır” sonra “başarılı olduktan sonra her şey unutulup gidecektir” sonra “başarılı olmak fark yaratmaktır” sonra “başarılı olmak aynı zamanda farkındalık yaratmaktır” sonra “başarılı olmak gündemde kalmayı bilmektir” sonra… Bu gidiş eksi sonsuz.

Kralın soytarısı olmayı kral olmak zannedenler tükendikleri gün içinde bulundukları düzeneğe sövmeye başlayacaktır. Ama iş işten çoktan geçmiş olacak. Bütün olup bitenin en kötü en umarsız en acımasız tarafı kralın soytarısı olabilmek için yüz binlerin sırada bekliyor oluşlarıdır.

*

Page 57: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

56

www.ahenkdergisi.com

NELEPE Nedir?

Özgürlük alanları kısıtlanmış toplumlarda yaşamak, birey olmanın bütün kazanımlarını yok ettiği için önce sürüleşip sonra kendini o sürünün çobanı konumunda görenlerle çatışmak, o çatışmanın küçük kazanımlarıyla mutlu olmak, gönenmek bir kısır döngü hâlinde tüm hayatımızı, iç dünyamızı, dış dünyamızı bir cenderenin içinde sıkıyor, boğuyor, eziyor. Mola zamanlarında aldığımız kısa nefesleri mutluluk veya yaşama sevinci şeklinde ifade edip sevinip duruyoruz.

Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçilemeyeceği kuralı koyulurken, çarşaflı teyzeye danışılsaydı, bu kararın ortak hayatımız için gerekliliği açıklansaydı, “nereye gidiyorsun be kadın” diye bağıran trafik polisine “sahan ne densüz, gaynım gile gidim” deyişini fıkra sayıp gülme vesilesi yapma küçülüşüne düşmezdik.

Yok canım. Daha neler. Trafik kurallarının halkoyuna sunulduğu nerede görülmüş. Kim sivil toplum örgütlerinin katılımı ve paydaşlığında oluşturulmuş çalıştayların proje bazlı sunumları doğrultusunda trafikle ilgili düzenleme yapar ki? Hadi bir sivri akıllı böyle bir şey yaptı diyelim, çarşaflı teyzenin o çalıştayın arasında ne işi var? Hadi davet edildi diyelim, dur bakalım kocası izin verecek mi böyle toplumsal içerikli bir kendini gerçekleştirme seansına?

Olmadı mı? O zaman çarşaflı teyze gaynı gile giderken kırmızı ışıkta patır, patır geçer kardeşim.

Page 58: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

57

www.ahenkdergisi.com

Sen hayatı düzenler, düzenlediğin hayata uymayan hamam böceklerini ciddi eğitim seminerlerine alır, düzenlediğin hayata uyumlu olmasını sağlarsın. Daha olmadı, onların ne denli cahil, geri kalmış, hayatın gerçeklerine karşı direnen, gelişmemiş ve gelişmeye kapalı olduklarına dair söylevler ve söylemler geliştirirsin.

Bütün bunlar eskidenmiş. Şimdi artık iş ve işlemler daha rafine yöntemlerle hallüfasl ediliyor. Kimsenin ruhunun bile duymayacağı, hiçbir karıncanın yüklendiği yükün altında belinin incinmeyeceği bilimsel çalışmalar var. Artık işler özenle seçilmiş, geliştirilmiş, ruhbanları yetiştirilmiş usul ve esaslar çerçevesinde yürütülüyor.

NELEPE işte böyle bir şey. Katılmak zorunda bırakıldığım NELEPE seminerinden sonra Bayburt; Bayburt olalı böyle zulüm görmedi dedim. Çünkü bu seminer Bayburtluya klasik müzik dayatması kadar özgürlük alanını kısıtlayıcı, insanı kendinden uzaklaştıracak, tuhaf bir şey. İş adından başlıyor zaten. NELEPE.

Nedir NELEPE? Böyle söylerseniz hiçbir şey anlaşılmaz. Hatta değil merak bir saygınlık bile uyandırmaz. ENELPİ diyeceksiniz. Konuşmacıya da ENELPİ uzmanı filanca. O filanca herhangi biri olmayacak. Mesela, son kitabı beş yüz bin satmış olağanüstü başarılı birisi.

Dikkat! Kendinizi kötü hissetmeye başladınız. Birinci adım, ENELPİ semineri gibi adını bilmediğiniz, böylece herkesin bilmesinin kolay olmadığını ilk merhalede anladığınız bir ayrıcalığa doğru yürümeye başladınız. İkinci adım, karşınızda sıradan olmayan birisi var. Bir kitabın beş yüz bin satması ne demek? Bu kadar insan yanılmış olabilir mi? Biz Fransız kalarak, ciddi bir noksanlık içine düşmüşüz, diye düşüneceksiniz.

Page 59: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

58

www.ahenkdergisi.com

Üzülmeyin işte hemen başlıyor. Buradan çıktıktan sonra bu noksanlıktan kurtulacaksınız. Artık bundan yararlanamayan zavallılara acıma zamanı gelmiştir. Zihninizin bir tarafı ile yakın çevrenizden başlayarak, NELEPE seminerinden yararlanma imkânı olamamış dışarıda kalmış birçok insanı düşüneceksiniz. Evet, hayat böyle, bazıları fırsatları değerlendirir, bazıları bunlardan mahrum kalır.

Konuşmacı sözlerine, “neden başarılı değilsiniz” diyerek başlar. Öyle rafine bir dil kullanır ki, her cümlesinde kendinizi bulursunuz. Sizin kendiniz hakkında düşündüğünüz birçok şeyi adam öyle güzel benzetmeler kullanarak ifade etmektedir ki kendiniz hakkında bilmediğiniz birçok şeyi evet, gerçekten öyle diyerek kabullenmek zorunda kalırsınız. Evet, ben başarısız biriyim. Yapmak istediğim birçok şeyi başaramadım. Ben başarısızım. Adam devam etmektedir. Öğretilmiş başarısızlıktır bütün bunların sebebi. Aaa, hiç duymadığım bir tanımlama daha. Gerçekten etrafımda o kadar çok başarısızlık örneği var ki, başarısız olmak aslında bana öğretildi. Benzetmeler, teşbihler, metoforlar peş peşe gelmeye başlar. Deniz istiridyelerinden, çöl kumlarına, tarihi şahsiyetlerden Eskimoların söylediği şarkıya kadar akla hayale gelmeyecek yüzlerce örneğin arasında zihniniz sıkışmaya başlar.

Uzman aslında tam bir ruhbandır. Tanımları terimlere dönüştürmüştür. Terimlerden ördüğü cümlelerle anlatmaktadır konusunu. Kullandığı terimlerin dinleyenlerin zihninde yaklaşık bir karşılığı vardır. O yaklaşık karşılık ile karanlık alan arasında gezinip durmaktadır. Meseleyi bir başarı grafiği çizgisinin üzerinden yürütmektedir. Bu bilimsel bir yöntemdir. Gelişmiş ülkelerde bulunmuş, bireye kişiliğini geliştirebileceğini öğreten bir sistematiktir. Bizim gibi gelişmemiş ülkelerde de bu uygulanabilir. Hatta uygulanması

Page 60: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

59

www.ahenkdergisi.com

şarttır. Yoksa nasıl gelişecek, ülke olarak nasıl kalkınacağız? Kişi başına düşen milli gelirimiz nasıl artacak? Bağımsızlığımızı nasıl kazanacağız? “N” nöroloji yani sinir sisteminin kısaltılmışıdır. “L” lenguistik yani “dil” teriminin ilk harfidir. “P” ise programlama. Dili kullanarak insanın algılama aracı olan sinir sisteminin üzerinden bilincine veya bilinçaltına ulaşma programı.

Ne işin var kardeşim benim bilincimde, sinir sistemimde, bilinçaltımda? Sana ne benim algılama eşiğimden, başarı düzeyimden, kişilik gelişimimden. Daha mutlu olmamı sağlamaya çalıştığın yalanını bırak, daha başarılı olmamı istediğin biraz daha inandırıcı. Ama “başarı” dediğin şey nedir? Önce onda anlaşmamız gerekmiyor mu? Sence benim başarım, uydurduğunuz ve kutsadığınız “yaşam tarzınıza” uyum derecem mi? Ne kadar çok ürettiğim ve ürettiğimi ne kadar çok tükettiğimle alakalı orantı hesabıyla ortaya çıkacak “ölçülebilir” olmaktan bahsediyorsun. Peki, ölçüye tartıya gelmeme hakkımı başarı kabul ediyorsam, mesela bence başarı sırat köprüsünden geçmektir diyorsam, bana dokunacak bir faydan var mı?

*

Page 61: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

60

www.ahenkdergisi.com

Tutku Üzerine

Adı belki tam olarak “tutku” değil. Ama insanın hayatının merkezine oturttuğu ve değiştirmeden bağlı kaldığı omurgaya başka bir isim bulmak zor. Tutku sözcüğünün vurgusunda fonetiğinde özellikle kullanım alanında olumsuz anlam çağrışımları var. Hatta “ihtiras” kelimesinin yerine kullanılmak gibi bir talihsizlikten dolayı daha dar –daha aşağı da denilebilir- bir alanı kapsadığını düşünmek bile mümkün.

Hayır, ihtiras anlamında kesinlikle olmaksızın bir başka şeydir anlatılmaya çalışılan tutku ile. Tutku; insan için iç dinamik. Tutku her şeyin üzerine oturduğu taban. Dış dünyaya anlamlar kazandıran temel postulat. Her şeyi önem sırasına koyan ana unsur. Olmazsa olmaz olan. Zedelenirse bir anda her şeyin sarsıldığı temel. Gevşerse birçok şeyin gevşediği, zorluklara dayanma gücü veren direnç noktası. Sabır bir enerji ise tutku, onu üreten dinamo.

İnsana adeta doğuştan verilmiş, inanma veya sevme yeteneğine benziyor tutku. İnsan doğuştan gelen görme, koklama, konuşma, gülme, yeteneği gibi bir inanma yeteneğine sahip olduğu için bir şeylere inanır. Sonra o inandığı temel esaslara bağlı olarak evren, hayat, insan hakkında bir algılama ve açıklama çerçevesi oluşturur. Bundan sonrası artık rutindir. Doğrularını yanlışlarını amaçlarını mutluluklarını oluşan bu çerçeveyle uyumuna göre yargılar, karara bağlar. Sevmek de böyledir. İnsan bu gün bir şeyi seveceğim diye güne başlamaz. O yetenek zaten vardır. Uyumlu uygun ne bulursa sevgisi harekete geçer. Aslında çoğu

Page 62: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

61

www.ahenkdergisi.com

zaman bu uyum ve uygunluk da söz konusu olmaz. Önce sever insan sonra uyumlu ve uygun olduğu kanaatini oluşturur. Bütün bu işler olup biterken “beyin” denilen hücreler yığını, sadece sinirleri, kan dolaşımını solunum sistemini sevk ve idare etmektedir. Bu işlerin sevk ve idaresi beyinle değil ama beyne bağlı başka birim veya birimler tarafından sevk ve idare edilir. Kalp, gönül, ruh, akıl, isimleri veya dereceleri olan adına sadece “birim” diyerek geçiştirmek zorunda olduğumuz yeteneklerin merkezi daha farklıdır. İşte burada karışır işler. Bunlara “beyin” denilip geçilmesi kabaca öyle gibi gelmesindendir. Aslında beyin donanımdır. Yeteneklerin merkezi olan birim ise yazılım. Donanım onsuz hiç, yazılım donanımsız işlevsizdir.

Tutkuya belki inanma yeteneği ile sevme yeteneğinin sentezi diyebiliriz. Bir basit örnek üzerinden gidecek olursak; sık karşılanan kumar tutkusu söz etmeye değer. Nedir kumar tutkusu? Kumar tutkunu, adeta kaderin bilinmezliğine bağlı olarak hangi kâğıdın hangi zarın geleceğinin merakı içindedir. Sadece bir kazanma arzusu kumar tutkununun durumunu ifade etmeye yetmez. Asıl kumar tutkunları kaybettikleri halde oynamaya devam edenlerdir. Kumar tutkunu hangi kâğıdın geleceği üzerine öylesine abanır ki sahip olduğu her şeyi o bilinmeyeni bilmek uğruna feda etmekten çekinmez. Sahip olduğu her şey, kumara basılacak ne kadar maddi değeri varsa hepsini, bu uğurda, manevi sayılan şeylerini de ileriye sürmekten çekinmez. Burada yelpaze oluşuyor hemen. Bu cesareti gösteremeyenler, daha sınırlı oynayanlar, hep kazanmak için oynayanlar, hile yapanlar, hiçbir şeyi kaybetmeyi göze alamayıp sadece vakit geçirmek için oynayanlar, onlar vakti paraya çeviremeyenlerden oluşuyor elbet, bir müddet oynayıp bırakanlar, tövbekârlar, tüm oynama imkânlarını kaybettikten sonra bir insan enkazına dönüşüp kenara çekilenler. Bu yelpazenin hepsi aşağıdan

Page 63: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

62

www.ahenkdergisi.com

yukarıya doğru gelişiyor gibi görünüyor. Bu görüntüyü kumarı “alışkanlık” teriminin içinde algılamak hatasından kaynaklanır. Aslında alışkanlık derecelenmesi değildir bu yelpaze, kumar tutkusunun kişinin, tutku yeteneğine göre payına düşen derecelenmesidir.

İktidar tutkusuna düşenlerin durumu da üzerinde düşünmeye değer. Muktedir olma imkânı kalmayanlarda bile, sürgüne gönderilenlerin, parası pulu, yandaşı kalmamış olanların, yaşlanmışların, devriklerin, mücadelesi hiçbir ihtimal bırakmayacak kadar bitmiş olanların iktidar tutkusu ölünceye kadar devam eder. Buna “hırs” terimiyle getirilen açılım da doğru gibi görünmüyor. Hırs bitiş noktası olan tutku sonsuz olandır.

Sanatçıların, bilim adamlarının, gezginlerin durumları da bu terimin altında açıklık kazanır. Yapılan edilenlerin kazanmak veya başarmak için gibi bir hedefi varsa kısa vadeli ise, başlayıp bitiyorsa tutku ile alakası yoktur.

Sürekli değişen bağlantı insanın hayatını çarçur edip harcamasından başka hiçbir sonuç getirmez. Bu biraz yeteneğin keskinliği ile alakalıdır. Biraz da tutku olarak seçilen alan ile ilintilidir.

Olağanüstü insanlar bu yeteneği keskin olanlardır. Edebiyat, kültür, sanat, bilim tarihi bu tür insanların örnekleriyle doludur. Victor Hugo zor yazan birisiymiş. Öyle ilham perisi pencereden girip, sihirli değneğini dokundurur dokundurmaz kâğıda dökülmemiş o yüzlerce yıldır devam eden eserler. Çırılçıplak soyunur, içinde masa, sandalye, kâğıt ve kalemden başka hiçbir şey olmayan bir odaya girer, hizmetçisine belirlenen sürenin dışında asla kapıyı açmaması talimatını verirmiş. Kendisini yazmaya mahkûm etmek gibi bir şey yaptığı. İşte buna “yazmak tutkusu” denilebilir. Gothe’nin

Page 64: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

63

www.ahenkdergisi.com

çürük elma kokusundan çok etkilendiğini söylerler. İğrenç bir kokudan bile medet ummaya “şiir tutkusundan” başka ne ad verilebilir ki? Şair Nef’i, hiciv ve mizahından elaman diyen saray erkânının gammazlamasıyla idama mahkûm edilir. Araya giren zenci haremağası bir şekilde yalvar yakar ikna edilir. Affedilmesi için, yazacağı istidayı hazırlarken, hokkadan bir damla siyah mürekkep düşer beyaz kâğıdın üzerine, şair diline hâkim olamaz, “teriniz damladı efendim” der. Zenci Haremağası sinirlenir, kâğıdı yırtar, onu da kapı dışarı eder. Sonuç Şair Nef’i idam edilir. Uğrunda ölüm bile göze alınan “mizah tutkusu”. Kulağını kesen ressamlar, yıllarca emek verdiği heykele “konuşsana” deyip çekicini fırlatarak bir parçasını kıran heykeltıraşlar, saatlerce yaptığı aygıtın başında bekleyerek süresini tespit etmek için uyumadan durabilme rekoru kıran bilim adamları, sıtma mikrobuna karşı geliştirmeye çalıştığı aşı için mikrobu kendisine zerkeden, emarelerini deftere yazarak kendisinden sonraki çalışmalara ışık tutan doktorlar, tıp şehitleri, Afrika’nın, Güney Amerika’nın yılanlar, akrepler, bilinen bilinmeyen yüzlerce zararlı vahşi hayvanlarıyla, kutupların soğuğu, çöllerin kavurucu sıcağıyla mücadele eden seyyahlar, kâşifler hep “tutku” adamı olmaya örnektirler.

Bu örneklemelerin çoğu, son yüzyılda kutsal bir inek gibi tapılan pozitivizmi yüceltmektedir. Hareket noktası şurasıdır. İnsanlar, evrim geçirerek geliştiler. Uygarlık öyle kolay oluşmadı. Kendini feda eden insanların üstün çabaları ile insanlık adına fedakârlıklarıyla bugünlere eriştik. Bir adım daha öncesine gidersek, tarihin seyrini düz bir çizgi olarak kabul etme yanılgısını göreceğiz. Modern hayatın insanlardan neler alıp götürdüğünün hesaplaşması içine girersek, bu tutkulu insanların diğer insanların içlerinden tutkularını söküp almak için uğraştıkları gibi bir çözümlemeye ulaşabiliriz.

Page 65: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

64

www.ahenkdergisi.com

Günü birlik yaşayan, hafızası ve hayali olmayan kitleler göreceğiz. Hayatına anlam katabilmek için alkole, uyuşturucuya, yarışmaya adanmış, ruhları sökülüp alınmış, geriye kalan posa bedenlerin tüketim çarkına bir dişli olmaktan başka görev ve sorumluluğu kalmamış kitleler bulacağız. Hırs ve açgözlülüğün, doyumsuzluk ve bencilliğin, ilkel bir ruh daralmasının da temel sebebi bu tutkusuzluk olmalı. Tutku yerine konulan her yapay hedef, çok kısa süreli heveslerden başka bir şey değildir. Hevesler için çok tahribat yapılabilir. Ama heves elde edilince değeri kalmayandır.

Çözüm, insanın iç dünyasında sadece kendisine ait olacak kadar derininde kalan kısmına asla vazgeçmeyeceği, uğruna her şeyi yapabileceği, diğer şeyleri ona yakınlık veya uzaklık derecesine göre ölçeceği bir tutkuyu yerleştirmektir. Ama bu tutku; elde edince bitmemesi gerekir. Bu yüzden elde edilemez bir şey olmalı. Şairin “Ne kötü kaybetmek için sahiplik / Ölümlüyü sevmek ne korkulu iş” dediği gibi olmalı.

*

Page 66: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

65

www.ahenkdergisi.com

El Çek İlacımdan Tabip!

Yolculuk anlamına gelen “Sefer” kelimesi “sarılaştı, sarardı veya sarısı ortaya çıktı” anlamına gelen fiilden türetilmiş. Hâliyle sefer kelimesinden türetilen “misafir” de köken olarak aynı yere gidiyor. Yolculuk ile sarılaşmanın ne alâkası olabilir?

Aralarındaki bağ şuradan geliyor: Altını katışık maden iken saflaştırmak için ateşte eritmeye, eriyen ve saflaştırılan altının sarı rengini alması işlemine “sefer” deniyor. Yolculuk ise insanı ayrıştıran bir süreç.

İnsan neden ayrışır, katışık olan ne vardır insanda, daha da önemlisi insan saf değil midir?

Değildir elbette.

“Tuti-i mu’cize-gâyem ne desem laf değil

Çerh ile söyleşemem âyinesi saf değil

Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana

Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil

Yine endişe bilür kadr-i dür-i güftarım

Rüzgar ise deni dehr ise sarraf değil

Girdi miftah-i der-i genc-i maani elime

Âleme bezl-i güher eylesem itlaf değil

Levh-i mahfuz-i sühandir dil-i pak-i nef’i

Tab’-i yaran gibi dükkançe-i sahhaf değil”

Page 67: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

66

www.ahenkdergisi.com

demiş ya şair Nef’î.

“Ben mucizeler söyleyen bir papağanım.

Ama yine de kalbi temiz olmayan felekle söyleşemem

Gönül ehli olanların birbirlerini tanımaması insafa sığmaz

Bu yüzden kalbi temiz olmayana gönül ehli diyemem

İnci değerinde sözlerimden yine de şüphelenir

Sefil bugün ve sarraf olmayan zaman

Anlamlar hazinesinin anahtarı elime geçti

Bütün âleme inciler saçıp savursam bitiremem”

Şair Nef’î burada “aynası saf değil” tabirini iki gönlün birbirine ayna olması metaforundan hareket ederek kullanıyor. Saf olmayan ayna, buğulu veya paslı veya iç bükey veya dış bükey bir aynadır. Görüntüyü doğru olarak aksettirmez. Bazı gönüller de böyledir. Saf değildir. İçine çıkarcılık, kıskançlık, basitlik, açgözlülük, hırs, yalancılık, ihanet, iftira, şüphecilik, sürekli kötüye yorma, kötü zanda bulunma, başkalarının ayıplarını araştırma gibi hastalıklı paslar bulaşmıştır. Böyle bir gönül aynası hiçbir duyguyu doğru olarak aksettirmez.

İnsan yolculuğa çıktığı zaman içinde sakladığı ayıplı ve hastalıklı taraflarını ortaya döker. Yolculuklar sadece yorgunluğu, meşakkati, yoksunluğu, herkesin kendi evindeki rahat ve lüksünden mahrumiyeti değil, aynı zamanda duygusal ortam açısından da insanı farklı bir seyrin içine sokar.

Page 68: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

67

www.ahenkdergisi.com

Yolculuklarda duygusal yetenekler daha keskinleşir. Mesela şairliği varsa kişinin yolculukta mutlaka şiirsel bir şeylere bulaşır. Hüznü ve kederi varsa yolculukta bu hâli daha yoğunlaşır. Korkuları varsa büyür, şüpheleri varsa artar.

Yolculuğun insanı kendini güvende hissettiği birçok şeyden mahrum etmesi, daha güvensiz, daha zor, daha sıkıntılı bir ortama geçmesi de insanın içinde sakladığı kötü taraflarının ortaya saçılmasına sebeptir.

İşte bu yüzden bir insanı iyi tanımanın yolları olarak sayılan üç şeyden biri beraber yolculuk etmektir.

Biri, bir kişiyi övüyordu. Övgüsü abartılı bir hâl alınca Hazreti Ömer sordu;

“Sen bu bahsettiğin adamı iyi tanır mısın?”

“Elbette, çok iyi tanıdığım birisidir.”

“Peki, onunla alışverişin oldu mu?”

“Hayır, hiç alışveriş etmedik.”

“Öyle mi? Ya, komşuluğunuz oldu mu?”

“Hayır komşuluk da yapmadık.”

“Beraber yolculuğa çıktınız mı?”

“Hayır yolculuğumuz da olmadı hiç”

“Vallahi, sen yalancının tekisin, o bahsi geçen adamı asla tanımıyorsun.”

Burada uyarı, kendi dışındaki bir insanı gerçekten tanımanın ölçüsünün herhangi bir ortamda değil, insanın kendini saklayabileceği, farklı gösterebileceği sosyal hayat içinde değil, zor şartlar altında mümkün olabileceğidir. Alışveriş etmek, komşuluk etmek veya yolculuğa çıkmak

Page 69: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

68

www.ahenkdergisi.com

sıradan eylemler değildir. İnsanın asıl karakterini gizlemesinin hayli zor olduğu durumlardır. Bu gibi durumlarda beraber bulunmadan, bir insan hakkında kesin yargılara varmak genellikle hatalı olur.

Şartların zorluğu bir bakıma insanın kendi kendini tanımasının da bir yoludur. İnsanın kendi kendini tanıması, kendi dışında birini tanıması kadar doğal bir ihtiyaçtır. Bu tanıma ihtiyacı aynı zamanda bir geliştirme sürecidir. İşin tabii seyri içinde tanıdıkça kötü taraflarını törpüleme iyi taraflarını besleme, geliştirme, büyütme, keskinleştirmenin çarelerini arayacaktır.

Kişiliğin oluşmasında çocukluk, ergenlik, ilk gençlik yıllarında yaşanan olayların çok büyük etkisi vardır. Kişiliği belirleyen bir diğer faktör genetik özellikleridir. Bir başkası aldığı eğitimdir. Fakat bunlardan daha fazla bir belirleyici olan şey kişinin yaşanmış tecrübeleridir.

Tıpkı vücudun kas yapısını oluşturan hücrelerin şartlara göre konum belirlemesi gibidir kişilik oluşumu. Kollarını diğer organlarından daha fazla çalıştıran insanın kol kaslarının gelişmesi gibi şartların zorluğuna hatta olağanüstülüğüne göre değişir kişilik oluşumu.

Bir eli yağda bir eli balda yaşayanlar, zorluklarla karşılaşmamış olanlar daha nahif daha zayıf daha kırılgan oldukları gibi sert ve çetin şartlarda yetişenler içinde bulundukları ortama uyum sağlayarak sert ve şiddet eğilimli bir kişilik yapısı kazanırlar.

İçinde yaşanan zorluk altın cevherinin ateşte ısıtılması etkisini gösterecek insanın iç dünyasındaki potansiyel güçleri birbirinden ayrıştıracaktır. Bu yüzden “acı” insan hayatının olmazsa olmaz bileşenidir.

Page 70: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

69

www.ahenkdergisi.com

Acı olmadan hayat olmaz. Acı ne kadar kaçınılırsa kaçınılsın bir şekilde insanı gelip bulan hatta insanın bir şekilde arayıp bulduğu bir unsurdur. Hava, ateş, su, toprak gibi hayatı meydana getiren temel unsurlardan biridir acı.

Acı; dergâha giren salikin derviş olabilmek için geçirdiği ilk sınavdır. Kırk gün çileye girer derviş adayı. Kırk gün boyunca sadece hayatta kalacak kadar yiyip içecek, konuşmayacak, dinlemeyecek, gezmeyecek, göremeyecek, loş bir karanlıkta gönüllü girilmiş bir acı ortamına dayanıklılık sınavından geçecektir. Buna “erbain” adı verilir.

Erbain veya çile veya itikâf veya adı herhangi başka bir şey. Fakat işlem insanın acıyla yüzleşmesidir. Bu yapılan Budist rahipler veya Caferilerin bedenlerine uyguladıkları fiziksel acıdan çok da farkı olmayan bir işlemdir. İnsanın yalnızlığın, güçsüzlüğün, zayıflığın acısını içinde hissetmesi ile bedeninde dışardan gelen darbelerin acısını algılaması arasında acıyla tanışmak açısından pek de bir fark bulunmamaktadır. Zaman zaman bu ikisi arasındaki farka takılır insanlar. Bedensel acılarla ruhunu yaralayan acılar arasındaki farkı anlama çabasının –büyüklüğünü ölçme de diyebiliriz- uç noktasında intiharlar vardır.

Acıya dayananlar korkularını ve kendilerini aşabilmenin eşiğine gelirler. Acılarına yenilenler kendilerine yenilmiş olurlar. Burada geçen, yenmek veya yenilmek tanımları içlerinde zafer sevinci barındırmayan tanımlardır. Çünkü kendini yenen, kendini aşan insan; hayatı boyunca artık işi bitmiş barış ve sükun ortamına ulaşmış olmaz. Her merhalede yeni bir acı yeni çatışma yeni meydan muharebesinin içine dalmak zorundadır. Belki bir sonrakinde bir öncekinden daha büyük acılarla karşılaşmanın kaçınılmazlığı içinde, her adımda biraz daha dirençli olmanın kazanımıyla birlikte.

Page 71: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

70

www.ahenkdergisi.com

Bir taraftan direnç diğer taraftan aşkın olmanın dinginliği. Sadece kendini düşünen, sadece kendiyle sınırlı yaşayan, sadece kendine zarar verecek şeylerden korkan, sadece kendine fayda sağlayacak şeylere yakın durmaya çalışan bir hayat tarzının böceğimsi döngüsünden kurtuluş. Kendini aşmak, kendi dışındakilerle ilişkilenmek düzeyini kazanmak. Bunun için kendi olmayı başarmak. Kendi olmayı başarabilmek için acıyla yüzleşmek.

Acıyla yüzleşmenin iki uç noktası, iki tuzağı, iki handikabı var.

Birincisi acının insanı kabalaşmaya, hayvanlaşmaya savurması.

Erich Maria Remarque ünlü “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanında 1918 yıllarının birinci dünya savaşının korkunç yüzünü anlatır. Milyonlarca insanın öldüğü, bazılarının “Birinci Paylaşım Savaşı” adını verdiği insanlık tarihinin yüzkarası savaş yıllarının hikâyesidir anlattığı. Acıdan bahsedilecekse, acının babasıdır o zaman dilimi. O zaman diliminde yaşamış insanların yüzleştikleri şey sadece acı değil, insanlığın hayvanlaşma çukuruna düşüşüdür. Kan, gözyaşı, yokluk, ölüm, vahşet öyle bir boyuttadır ki, Françoise Sagan’ın “Elveda Hüzün” veya Goethe’nin “Genç Verther’in Acıları” gibi acı hikâyeleri onların yanında “Bin bir Gece Masalları” gibi kalacaktır.

Garp Cephesinde Yeni Bir şey Yok’un özet cümlesi şudur;

“O kadar acı çektik, o kadar vahşet gördük ki, kabalaştık, hissizleştik.”

Fakir Baykurt’un, Yaşar Kemal’in anlattığı; yoksunluğun en alt sınırında yaşayan köylülerin hikâyelerinde aynı kabalaşmayı, aynı hissizleşmeyi buluruz. Üç kuruşluk arsa

Page 72: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

71

www.ahenkdergisi.com

ihtilafından cinayetler işlenir, analar çocukların ellerine silah tutuşturur, komşunun karısına tasallut da dâhil her türlü kötülükle, ucuz bir yalanın peşinde kitleler sürüklenir. “Bunlar hikâye, gerçek hayat böyle değildir” diyecek olursanız, kenar mahalleleri gezmek yeterli. Yoksulluğun ve yoksunluğun makul sınırı geçtiği her yerde kötülük üreten bataklıklar oluşur. İnsanların acı duyma eşiği zamanla aşınıp acıya karşı duyarsızlaşmayı getiriyor. Acı artık insanın içindeki saflığı ayrıştıran, direnç kazandıran işlevini kaybedip insanı insanlıktan çıkarmaya sebep oluyor.

Acıyla yüzleşmenin ikinci tuzağı, acıya bağımlılık hâlidir.

Böylesi uç bir noktaya savrulanlar için acının; ayrıştıran, direnç kazandıran, insanlaştıran bir işlevi yoktur. Onlar acılarıyla mutludurlar. Bu yüzden anlattıkları kendileri veya geçirdikleri değişim veya yükselişleri değil, salt acılarıdır. Sadece acılarını hikâye ederler. Acılarını ilahlaştırırlar.

“El çek ilacımdan tabip” diyenler “derdimi seviyorum” diyenler, “dertleri zevk edindim bende neşe ne arar” diyenler ve benzerleri hep bu kategoride olanlardır. İnsanın kendi acısını putlaştırması da bencilliğin bir başka izdüşümüdür. Böyleleri için “senin derdin dert midir benimkinin yanında” arabeski ile “hayatım roman” tekerlemesinin arasında gidip gelmekten ibaretti yaşamak.

Acıyı duyma eşiği nasıl farklı ise, acının savurduğu bu uç noktalardan birinde gezinmenin nedeni de tamamen kişisel, tamamen öznel, determine edilemez bir değişkenlik içindedir.

Acıdan kaçınmak, onu inkâr etmek hayatı inkâr etmek gibidir.

Page 73: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

72

www.ahenkdergisi.com

Acının sınırını geçmek kabalaşmayı, hissizleşmeyi, hayvanlaşmayı doğurur.

Acıya bağımlı hâle gelmek onu putlaştırmak gibi bir sapmaya yol açar.

Acının gerçek işlevi insanın iç dünyasını ayrıştırmak, bencilliğini ve bundan türeyen kötülükleri törpülemek, insanı yüceltmek, arındırmak, direnç kazandırmak, kendini aşmasına katkı sağlamak daha kestirme bir ifadeyle insanlaştırmaktır.

Bu acının nereden geldiği, ne tür bir acı olduğu, şiddeti veya tahrip gücü hiç önemli değildir. Duyarlı bir insanın bir kelebeğin kanadından içi kanayabilir. Biraz daha şerbetlisini bir kötü söz bir yan bakış hırpalar. Bazımızı bir yalan, bir ihanet çökertir. Bazımızın ruhu acı üretir. Önemli olan vurdumduymaz, arsız, başına gelenlerden etkilenmemek adına umursamaz bir tavrın arkasına saklanmamaktır.

Arsızları örnek almadan, onlara özenmeden, acıdan kaçanlara benzeşmeden, acının insana katacağı yükselişten yararlanmanın yolunu bulmaktır.

“Nasıl” olduğu hiç önemli olmamakla beraber “neden” olduğu acıdan etkilenmenin niteliğini belirleyicidir.

Herhangi bir sebepten acı duyabilir insanoğlu. Bunların birçoğu değersiz şeylerdir. İnsanın duyacağı acı o insanın hayata bakış açısıyla ilintilidir. Yaşam tarzına çok bağlıdır. Havadan sudan sıkıntılara, bencilliğinden ötürü gördüğü zararlara, açgözlülüğün veya hırsın tatmin olmaz derdine “acı” demek doğru değildir. Bunlar acı tanımının dışındadır. Acı insanın ruhunu yaralayan şeydir.

İşte bu yüzden değersiz şeylerle ilgilenmemek, basitlikler ile araya mesafe koymak gerekir. Böylece

Page 74: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

73

www.ahenkdergisi.com

kaçınılmaz olarak çekilen her acı anlam kazanacak, her anlam hayata bir artı değer katacaktır.

*

Page 75: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

74

www.ahenkdergisi.com

Eğitim Üzerine

Yine okulların açılma zamanı yaklaşıyor. Bin bir umutla, bin bir emekle, bin bir masrafla çocuklarımızı hazırlayıp okullarına göndereceğiz. Onlardan onları eğiten öğretmenlerinden o öğretmenleri bünyesinde barındıran okullarından birçok beklentimiz olacak. Bu beklentilerimiz karşılanmadıkça çatışmalar başlayacak.

Ya çocuklarımızla çatışacağız.

Ya öğretmenlerle kavgaya tutuşacağız. Veya doğrudan okulu –sanki canlı bir varlıkmış gibi- karşımıza alacağız.

Çoğu zaman şöyle olacak. Bir kenara çekilip çokbilmiş bir tavırla “efendim eğitim sistemiz” diye başlayan uzun cümleler kuracağız.

Sistem eleştirisine başladık mı artık işin sonu gelmeyecek. Açmazları, tutarsızlıkları, yanlışlıkları bir bir sayıp dökeceğiz ama bir tane dişe dokunur çözüm önerisi gelmeyecek. Aklımıza gelen çözüm önerileri ise iş sonuçta dönüp dolaşıp insana dayandığı için çok ütopik gerçekleşmesi mümkün olmayan hayali şeyler olacak.

Bu konuda en yetkin veya kendini en yetkin görenlerden bir ton laf dinleyeceğiz ama şu sorunların hiç biri bitmeyecek. Akıldane köşe yazarları özel okullara karşı olduğunu yazacak. Yöneticilerimiz kendileri göreve geldikten sonra kaç tane derslik açıldığını anlaşılması zor karmaşık rakamlarla açıklayacaklar.

Page 76: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

75

www.ahenkdergisi.com

Öğretmenler okul idarecileri imkânsızlardan şikâyet edecekler. Veliler en prestijli okullara çocuklarını yazdırabilmek için araya aracılar koyacaklar. İstenen kayıt parasında yaptırabildikleri indirimi sosyal güçlerinin göstergesi olarak görecekler.

İş sadece kayıt parası alındıydı, alınmadıydı, alınmalıydı, alınmamalıydı tekerlemesi içinde dönüp duracak.

Peki biz bütün zahmete neden giriyoruz. Çocuklarımızı okullara göndermesek ne olur. Okula gönderince ne olacak. “Okuyup adam olmak” eskidenmiş. Eskiden okumuş adam olmak bir sınıf atlama göstergesiydi. Şimdi değil artık. Okumanıza okumuş olsanız da bir şey bilmenize gerek yok.

Çocukların argoda canti dedikleri bir kıyafet. Elinizde pahalısından iki telefon. İktidar partisinin gençlik kollarında bir görev. İşlem tamamdır. Ne diploma. Ne bilgi. Ne erdem. Hiçbir şeye ihtiyacınız kalmaz. Bunları sahip olmak için bir ömür harcamış ne kadar adam varsa tepeler geçersiniz.

Peki, neden okusun bu çocuklar? Burada okusun sözcüğünü okullara gitsin anlamında kullandığımızı belirtmeye gerek yok. Para değil, bilgi değil, sosyal sınıf göstergesi değil, iş bulabilmek hiç değil, daha erdemli, daha terbiyeli olmak asla değil.

Bu organizasyonun bu devasa emeğin ve çabanın amacı nedir? Devlete itaat eden, ne söylenirse yapan, kolay yönetilebilinir bireyler yetiştirmek mi? Bence bu da değil.

Sorunun temelinde işin asıl amacının ne olması gerektiğinin unutulması yatıyor.

Bunu tekrar hatırlayabilmek ise eğitim ile terbiye arasında ki anlam farkının ayırdına varmakla mümkün.

Terbiye Ve Eğitim Arasındaki Fark

Page 77: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

76

www.ahenkdergisi.com

Eğitimin temel amacı; bireyin bir başkasına muhtaç olmaksızın yaşamını sürdürebilmesi olmalıdır.

Bunun böyle olduğunu daha çok engelli çocukların eğitiminde hissederiz. Ama bilgisizlik hayata karşı engellerin en büyüğü olduğu için bilgi sahibi olmadan bu amaca ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden eğitimde esas olan bilgi sahibi olmak değil bilgiye nasıl ulaşılacağı olmalıdır.

Çocuklarımıza doğrularımızı değil doğru düşünmeyi öğretebildiğimiz zaman onlara gerçekten bir eğitim imkânı sunmuş olacağız.

Oysa Antik Yunanlı Eflatun’dan beri çocukların anne babalarının elinden alınıp uzmanlar tarafından eğitilmesi işin omurgasını oluşturur. Böylece çocuklar iyi bir yurttaş olacak, devleti ayakta tutan küçük dişlilere dönüşeceklerdir. Devşirme ocakları da Endurun da böyledir.

Eğmek, bükmek kökünden türetilen eğitim kavramının insan zihninde meydana getirdiği çağrışım hep bu düzlemde seyreder. “Çocuklara şunu (temizliği, çalışkanlığı, dürüstlüğü, sorumluluk duygusunu, okuma alışkanlığını, çağdaşlığı vesaireyi) aşılamak lazım” cümlesindeki “aşılamak” vurgusu çocukların eğdirilip büktürülerek istenilen kalıba sokulabileceği varsayımını işaret etmektedir.

“Rab” kökünden türetilen “terbiye” ise “beslenip büyütülme” saf anlamının türevlerini taşır bünyesinde. Beden terbiyesi derken bedenin alıştırmalarla geliştirilmesini anlarız. Hafifçe cezalandırma anlamında kullanılırsa terbiye, aşırılıkların giderilmesi anlamı çıkar. Hayvanları terbiyeden ehlileştirme kast edilmektedir. Ham derinin işlenmesine de yemeklere yeni çeşniler katmak üzere geliştirilen işleme de ayrıca terbiye denmektedir. Bu anlam zenginliklerinin içinden

Page 78: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

77

www.ahenkdergisi.com

terbiye işleminde bir “koruma, gözetleme, geliştirme” anlamı ayrıca çıkmaktadır.

Var olmayanın neyini geliştireceksiniz? Hâliyle terbiyenin asıl amacının yeteneklerin ortaya çıkarılması olduğunu ayrıca anlayacaksınız.

Hüseyin Rahmi’nin “Mürebbiye” isimli romanından çok daha önce çocukları batı kültürüyle yetiştirmek üzere istihdam edilen Avrupalı bayan eğitmenlerin eliyle bu terbiye işleminin sulandırıldığını görüyoruz.

Eğitimden farklı olarak kullanılan öğretim kavramı da maarif karşılığındadır. Buradan bilgi sahibi olmak ile arif olmak veya irfan sahibi olmak arasındaki farka da dokunabiliriz. Bunlar arasındaki fark; bilgiyi sadece bir malumat yığını olarak hafızada tutmakla onu davranışa dönüştürebilmek arasındaki fark kadardır.

“Düşünen Adam” heykelini yapan Rodin’e “Bu güzel heykelleri nasıl yaptığını” sorarlar. “Cevabı şöyledir: “Taşın fazlalıklarını atıyorum, geriye heykel kalıyor”

Çocuklarımızın asıl ihtiyacı olan eğilmek bükülmek değil içlerindeki her biri eşsiz değerdeki heykeli ortaya çıkaracak şekilde fazlalıklarını atmaktır.

Bunun için eğitimden çok terbiyeye yönelmemiz gerekiyor. Aşılamak insana uygun bir işlem değildir. Kaldı ki bitkilerde bile bir şeyin aslını değiştirmek insana verilmiş zekânın kötüye kullanılması gibi insana hoş gelen bir işlem değil.

Page 79: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

78

www.ahenkdergisi.com

“Dikkat okul var”

“Bütün çocuklar anlar da

Okul kitaplarına girmez benim şiirim

Ben yanarken çıkardığım dumanlar

Bakarım şemsiye olmuş sözgelimi

Tabela olmuş; kiralık kat diye

Umulmayan şeyler bile olmuş

Ama unutulmuş kalmış alevim

Alevdir çünkü benim şiirim

Hayatın alev hâlidir

Çiçek tozudur

Kırılmış dalın türküsüdür

Nasıl şık şık berber makası

Odur”

Diyor Cemal Süreyya usta, “Dikkat Okul Var” şiirinde.

Hepimizin okuduğu okullar kimliğimizin mayasıdır.

Kimimiz, sıradan kasaba okullarında okumuşuzdur. Bizi hayata gerektiği gibi hazırlamasa da acı ve tatlı hatıralarıyla hafızamızın en mutena köşesinde ömür boyu saklı durur.

Kimimiz ideolojik kimliğimizi kazandığımız eğitim kurumu olmaktan daha fazla anlam yükleriz okuduğumuz okullara.

“Galatasaray Lisesi’nde” okumuş olmak, “Sen Josef Lisesi’nde” okumuş olmak “Dam De Sion” da okumuş olmak, “İstanbul Erkek Lisesi”nde” okumuş olmak, “Mülkiyeli” olmak “Siyasallı” olmak son dönemlerin yükselen değeri “ODTÜ”lü

Page 80: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

79

www.ahenkdergisi.com

olmak, “Boğaziçili” olmak hep bir ayrıcalık ve sınıfsal farklılık göstergesidir.

Bir adım ötesi de var. İnek Günleri, pilav günleri veya adı her ne ise bilmem ne günleriyle bir aidiyet duygusu veya bir aşiret tipi örgütlenme ile dayanışma merkezi hâline gelmiş olanları bile vardır.

Bazılarımız için hiçbir şey ifade etmez okuduğumuz okullar. Memur çocuğu olup da o şehirden bu kasabaya taşınıp durmuş hiç birinde iki yıl üst üste okuma imkânı bulamamış olanlar için hiçbir okul aidiyet duygusu oluşturamaz.

Bazılarımız için hayatın kaybetme noktasıdır okuduğumuz okullar. Nalet bir hoca yüzünden okuduğu okulu bırakmak zorunda kalmış bu yüzden hayatında hiçbir şekilde dikiş tutturamamış olanlarımızın sayısı az değildir.

Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerinden merhum Prof. Dr. Kaya Bilgegil 1950 li yıllarda İzmit Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmış. Günlük konuşma dilinde bile seciler, aliterasyonlar, uyaklar kullanan hoca mesela Öğretmen Nilüfer hanıma “Bayan Nilüfer, kalmadı dizlerimde fer” diye hitap edermiş. İzmit’in şairlerinin yazarlarının bolluğunun temel sebeplerinden biri belki de buymuş. Ama birçok şey gibi unutulup gitmiş.

Asıl olan Cemal Süreyya’nın gerçekten gözünden vurduğu imgede söylediği gibi “Alevdir çünkü benim şiirim / Hayatın alev hâlidir / Çiçek tozudur / Kırılmış dalın türküsüdür / Nasıl şık şık berber makası / Odur” okuduğumuz okullarda kırılmış dalların türküsü olmalıydı.

Page 81: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

80

www.ahenkdergisi.com

Okullar tuvaletlerine girilemeyen, bahçe duvarında uyuşturucu satılan, şiddetin kol gezdiği, müdürlerinin folklor yarışmasında derece yapmak için her şeyi göze aldığı yerler olmamalıydı. Bize kırılmış dalların türküsünü şiirlerden önce okullar öğretmeliydi.

Şimdi çocuklarımıza “Dikkat okul var!” uyarısını Cemal Süreyya’nın dilinden yapmamalıydık.

*

Page 82: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

81

www.ahenkdergisi.com

Hazreti Nuh’un Kızı

İnternet içinden çıkılmaz bir garip âlem.

Hani, ruhlar âlemi, ins ü cin âlemi gibi sayılabilir âlemlerden birisi anlamında bir âlem. Yoksa internette yayınlanan bir dergide yazı yazıp da “sen de bir âlemsin canım” anlamında bir cümle kurmanın çelişkisi taşınabilir olmazdı.

Taşınabilir çelişkilerimizi de çok oldukları için konumuzun dışında bırakmak gerekiyor. Ama bu yazı taşımak zorunda olduğumuz çelişkilerimizi taşımak için geliştirdiğimiz yöntemler hakkında olacak.

İçinden çıkılmaz bir garip âlem olan internette dolaşan özdeyişler, hayat dersi veren metinler, dünyanın muhtelif güzelliklerini gösteren parlak fotoğraflar, espriler ve diğer şeyler öylesine çok karmaşık tuhaf ve iç bayıltıcı ki çoğuna –itiraf ediyorum- öylesine bir göz atıp siliyorum. Geliştirdiğim hızlı okuma yöntemini devreye sokuyor minimum zaman, sıfır dikkat ve özen, maksimum hız formülüyle geçiştiriyorum.

Hâliyle üzerinde konuşmaya değer bir şey kalmıyor.

Geçenlerde posta kutusuna gelenlerden bir tanesi yaşlı olduğu halde genç ve dinç gösteren bir adamın sırrının karpuz taşımak konusunda özverili bir karısı olduğuna dairdi. Yaşlı bir adamın yaşından daha genç göstermesinin fazileti nedir, sağlıklı bir ihtiyarın sağlıklı ölmekten başka ne kazancı olabilir, yaşam kalitesini artırmak gibi suyuna tirit tekrarların gerçekte insan hayatına katkısı ne olabilir, karpuz taşımak

Page 83: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

82

www.ahenkdergisi.com

konusunda özverili bir karısı olmanın genç ve dinç kalmaya sebep olmasındaki illiyet bağı nasıl bir bağdır?

Bu soruların hepsini bir tarafa bırakalım.

Hikâyenin aslı -baş tarafı bilerek veya bilmeyerek atlanmış- bir tuhaf menkıbeye dayanıyordu. O menkıbeden buna benzer sonuçlar çıkarma imkânı olmadığı gibi o menkıbe; içinde bugünkü genel anlayışın kaldıramayacağı çelişkiler barındırıyordu.

Adı üzerinde menkıbe işte, gerçek değil, gerçek olmayan bir şeyin üzerinde fikir yürütmenin anlamı olmaz diyorsanız yazının bundan sonrasını okumanıza gerek yok. Çünkü yapılan iş tam da budur. Gerçek olmayan şeylerin üzerinden fikir yürütme.

Önce menkıbe üzerinde duralım. Menkıbe (aslı; menkabe, Arapça, isim, çoğulu menâkıb) Çoğu tanınmış veya tarihe geçmiş kişilerin ahvaline –durumuna- ait fıkralar, hikâyeler demek diyor muteber lügatler. Bu tanımda gerçek veya gerçek dışı ayrımı olmadığına göre menkıbelerin asıl amacının bir gerçeği ortaya çıkarmak veya gerçeğe dayanmak olmadığını sadece hikâye anlatmak olduğunu çıkarabiliriz. Hikâyeleri ise genel olarak bir gerçeğe dayanmak veya bir gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir işlevi olmadığını “hikâye anlatmanın” başlı başına bir amaç olduğunu ayrıca belirtelim. “Gerçek nedir?” sorusunun kenarından dolanalım. Sonra geçmiş kaynaklarımızın gerçeğe dayanıp dayanmadığı, ne kadarının bir gerçekten alınıp ne kadarının uydurma olduğu bilinemeyecek binlerce hatta yüz binlerce menkıbe barındırdığını, bu tarz haberlere “israiliyat” dendiğini, çoğunun Tevrat ve İncil’den alınma olduğunu küçük bir bilgi notu olarak ekleyelim.

Page 84: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

83

www.ahenkdergisi.com

Yahudi mitolojisi demek olan “kabala”nın neden ve nasıl Müslüman kaynaklarına girdiği sorusunu duymazlıktan gelelim. Ama “bunun ne gibi bir kıymeti harbiyesi olabilir, bugün bu çağımızda bilimin ve aydınlanmanın bu düzeyinde böyle konularla ilgilenmenin bize ne faydası olabilir?” sorusuna birkaç cümle olsun cevap serdedelim.

Sosyoloji bilimin kurucusu sayılan İbn-i Haldun meşhur eseri Mukaddime’de konuya böyle yaklaşmış. Özellikle Taberî tarihinde Hazreti Süleyman ile ilgili olarak anlatılan birçok şeye “bu bilim ve akıl dışıdır, uydurmadır, değeri yoktur” diyerek reddetmiş. Ama o günkü bilime ve yine o günkü akla uymayan bazı şeyler –mesela; denizin altında kalan kalenin duvarlarına resim yapmak için sandıklara girip denize dalan insanlar hikâyesi- bu günkü bilime ve bugünkü akla pekâlâ uymaktadır. Bırakın Kabalayı antik Yunanın mitolojisi dahi sanatın ve kültürün temel taşı gibi Amerikan sinemasının dahi tacirleri tarafından temcit pilavı gibi ısıtılıp, ısıtılıp önümüze sürülmektedir. “Fantastik sinema” gibi yaldızlı sıfatlarla önümüze koyulan bu bayat aşı her seferinde büyük bir iştahla tüketip durmaktayız. Üstüne üstlük “adamlar yapıyor işte kardeşim, biz niye böyle bir şey üretemiyoruz” cinsinden son derecede bilimsel yorumlarımızı eklemeyi de ihmal etmiyoruz.

İşin bu seyri son derecede normaldir. Çünkü hikâye anlatmak da hikâye dinlemekte değişik biçim ve formlarda da olsa insanîdir. Anlatılan hikâyelerin gerçeğe dayanıp dayanmadığından hatta onun içindeki mesajın ne olduğundan, hatta içinde ibret alınacak bir ders çıkarıp çıkarılmayacağından daha önemli olan onun sadece bir hikâye olmasıdır.

Page 85: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

84

www.ahenkdergisi.com

İnternet âleminde dolaşımda olan menkıbenin aslına gelecek olursak;

Hazreti Nuh’un gemisi tufanın suları çekildikten sonra karaya oturmuş dünya üzerinde hayat yeniden başlamıştır. İnsan olarak sadece Hazret Nuh’a iman ederek gemiye binenler vardır. Hazreti Âdem ile Hazreti Havva’dan sonra insanoğlu yeniden yeryüzünde çoğalmaya başlayacaktır. Hazreti Nuh’un sadece bir kızı vardır. Bir adam gelir Hazreti Nuh’tan kızını ister. Hazreti Nuh olumlu cevap verir. Ertesi gün bir ikinci, daha sonraki gün bir üçüncü kişi aynı istekle gelirler. Hazreti Nuh unutarak her üçüne de olumlu cevap verir. İşi anladığı zaman büyük pişmanlık içinde Allah’a yalvarmaya bu karmaşık durumun utancından kendisini kurtarması için niyaz etmeye başlar. Duaları kabul edilir. Kendisine köpeği, eşeği ve kızını akşamdan bir yer kapatması vahyedilir. Hazreti Nuh sabah gittiğinde orada kızının üç tane olduğunu görür. Her birini bir isteyenle evlendirir. Zor durumdan kurtulur. Daha sonra kızlarını –ve de damatlarını- ziyaret etmeye karar verir. Bir taraftan da bu üç kızın hangisinin gerçek kızı olduğunu merak etmektedir. Sırasıyla her misafir olduğu evde damada işlerin yolunda gidip gitmediğini, evliliğin nasıl yürüdüğünü kızından bir şikâyeti olup olmadığını sorar.

Birincisi şöyle cevap verir:

“Çok sadık, sadakatinden hiçbir şikâyetim olamaz. Bana bağlı. Güvenim tam. Nankör değil. Ama kötü bir huyu var, her fırsatta kavga çıkarır. Yüzüme karşı arsızca ve edepsizce bağırır.”

Hazreti Nuh; bunun aslında köpeği olduğunu anlamıştır.

Page 86: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

85

www.ahenkdergisi.com

İkincisi şöyle cevap verir;

“Çok sessiz, sakin, itaatkâr, ben bağırıp çağırsam bile o sessiz bir metanet gösterir cevap vermez. Bu huyları çok güzel, hiçbir şikâyetim olamaz. Ama o kadar ağırkanlı ve tembel ki bazen öfkelendirir.”

Hazreti Nuh; bunun aslında eşeği olduğunu anlamıştır.

Üçüncüsü şöyle cevap verir;

“Bu sorunuza cevap vermeden önce kendisini çağırayım, bir karpuz getirmesini isteyeyim, yiyelim, sonra cevap veririm.”

Karısını çağırır. Alt kattaki kilerden bir karpuz getirmesini ister. Kiler kırk basamak aşağıdadır. Karısı karpuzu getirir. “Bu istediğim karpuz değil, niye tam anlamadan indin aşağıya, bak yerini tarif edeceğim, dikkatle dinle, yanlış karpuzu getirme” diye azarlar. Karısı sessizce karpuzu alır, merdivenlerden aşağı iner. Tekrar elinde bir karpuzla yukarı çıkar. Adam aynı sözlerle yeniden azarlar. Bu sahne kırk defa tekrarlandıktan sonra, tamam kes de yiyelim der.

Sonra Hazreti Nuh’a döner; “kilerde sadece bir tane karpuz vardı, sizin yanınızda beni mahcup etmemek için sesini çıkarmadan kırk basamaktan kırk defa indi ve çıktı, işte bu insanoğlu insan olmaktır” der.

Menkıbe burada biter. Bunu yazan müellif yazının altına şu notu düşer. “Bu rivayetin mesuliyeti ravisine –rivayet edene- aittir. Sizin okumakla hiçbir sorumluluk altına girmeyeceğinize göre her türlü yorum hakkınız baki demektir. Bir slogan cümleyle işe başlayabilirsiniz.

Haber kutsal yorum hürdür.

*

Page 87: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

86

www.ahenkdergisi.com

Cehalete Övgü

Modern zamanlarda yaşıyoruz. Artık her şeyin bir algı meselesi olduğunu öğrendik. Meselenin püf noktası ne olduğun değil nasıl göründüğün. Nasıl göründüğünü ayarlayabilirsen bir şey olmak zorunda kalmazsın. Hatta hiçbir şey değilsen bile bir şeymiş gibi görünmeyi başarabilirsen akıl almaz çıkarlar elde edebilirsin.

Diyelim ki iğrenç bir domuzsun. Ne bulursa yiyen, aç kalınca kendi çocuklarını, hiçbir şey bulamazsa dönüp kendi pisliğini yiyen, saldıran, parçalayan, yıkan, yok eden, tüketen, etrafını bir dakika bile durulamayacak pislikten bir bataklığa çeviren, karşı cinsin her türlüsü ile derhal işlem’e giren bir domuz. Ustasının eline düşersen, seni allar, pullar, bir şekil bir biçim verir. Gözlerini süzgünleştirir. Burun deliklerini gamzeleştirir. Kulaklarını fiyonklaştırır. Rengini dünyanın en tatlı rengine dönüştürür, pembeleştirir. İyiliksever, arkadaş canlısı, fedakâr, tehlikelere karşı gözünü kırpmadan atılacak denli cesaretli biri olursun. Çocuklar sabah akşam senin maceralarını izler. Sana hayran olurlar. Seni taklit ederler. Kendi aralarında senin söylediklerinle şakalaşırlar.

Ne olduğunun veya ne olmadığının hiç önemi kalmaz. Seni nasıl algıladıklarıdır çünkü önemli olan.

Baksana, korkunç gürültüler ritmini bulunca dinleyenleri trans hâline geçiren büyüleyici bir müziğe nasıl dönüşüyor? O trans hâli insanı insan yapan bütün kayıtları nasıl siliyor? Kayıtları silinmiş gövdeler kendilerinden geçince nasıl ona bağımlı hâle geliyor. Nasıl satın almak için varını yoğunu elden çıkarıyor? Nasıl hesaplanması bile ancak

Page 88: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

87

www.ahenkdergisi.com

yüzlerce makine, binlerce insan gücü gerektiren bir endüstriye dönüşüyor?

Bütün bunlar önemli olanın bir algı meselesi olduğunun göstergesi değil mi?

Bilgi, ancak ne kadar çok şey bilmediğimizi öğretmiyor mu bize?

O hâlde işin başından hiçbir şey bilmediğimizi utanmadan, çekinmeden, sıkılmadan ilan ettik mi iş biter. Artık hiçbir şey öğrenmeye ihtiyacımız kalmayacaktır. İyi görünüyorsak, güzel görünüyorsak bilgiye ne ihtiyacımız olabilir ki? İyi görünmek, güzel görünmek de bir algı meselesi. İşin doğrusu kimsenin bizi iyi ve güzel bulmasına da fazla ihtiyacımız yok. Nasıl olsa birisi bizi ilgi çekici bulmayacak mı? İlgi çekici olmak iyi ve güzel olmaktan daha önemlidir her zaman. Çünkü işin sırrı “görünmek” sözcüğündedir. “olmak” ikinci dereceden önemlidir. “Görünmek” çoğu zaman “olmanın” bütün önemini giderir.

Ayrıca işe yaramayan ne kadar çok bilgi var? Bunları öğrenmeye ne ömür yeter ne de güç. Öğrendikçe daha işe yaramaz hâle gelir, o bilginin içinde boğulur insan. Somut faydası olmayan kafa konforu sayılacak şeylere zaman ayırmaya değmez. İşte tam da burada iki kavramın yerini değiştirmek gerekir. “İyi” ve “güzel” yerine “fayda” ve “eylem”. Fayda sağlayacak olanı elde etmek için eyleme geç. Öğrenmek için kılını bile kıpırdatma. Okuma. Kitap karıştırma. Bütün kitaplar kalksa yeryüzünden hayat yine de devam eder. Dünyanın sonu gelmiş farzet, dünya birden soğumuş, eksi atmış derece soğuktasın, sığınmışsın New York kütüphanesine, hayatta kalmak için ne yapacaksın? Kitapları yakarak ısınacaksın tabi.

Başka çaren mi var?

Page 89: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

88

www.ahenkdergisi.com

İşte bu yüzden her zaman hayatın gerçekleri, olan bitenler; olması gerekenleri yenmiş, silip atmıştır. Hatırla okullarda yaşadıklarımızı. Okuyanlar, ders çalışanlar, gözlüklü, içe dönük, kafa dengi olmayan tipler olurdu. Böyleleri ne kadar sevimsiz idiler. Onların sevimsizliği “inek” gibi yöresel de olsa bir parça kutsallık bulaşmış bir hayvan adıyla ifade edilirdi. Ve kızları hep gitar çalan sevimli çocuklar tavlardı. Bir de babası zengin, arabalılar.

Modern zamanlarda yaşıyoruz. İlerledik. Geliştik. Uygarlaştık. Geçmiş zamanların değer yargılarına bağlı değiliz. Bağlı kalmadığımız için ilerledik zaten. Bağlı kalsaydık böylesine çağ atlayabilir miydik?

Kitap, okuma, bilgi, öğrenme gibi eylemler yerlerini, konuşma, gösteriye çıkma, eğlenme, hayatı dolu dolu yaşama gibi ayinlere bıraktılar. Dışa dönük her devinim karşındakinin algısına yönelik olduğuna göre, o algıyı önceden yönlendirmek yaptığından daha anlamlı olacaktır.

Bilgili olmak yerine cahil olmayı tercih edebilirsin. Cahilliğinle övünebilirsin de. Hatta cahil olmayanları aşağılayabilir onlara karşı cehaletinle üstünlük kurduğunu da iddia edebilirsin.

“Bu kadarı da olmaz artık” demeyin. Meselenin bir algı meselesi olduğunu hâlâ anlayamamışsınız derim ben de.

Saçlarınızı atkuyruğu yaptırın, sakalınızı itkuyruğu. Kıllı mağara adamı suratınıza muhtelif metal parçaları yerleştirin. Kulağınıza takacağınız irice bir küpe maksadı hâsıl edecektir. Bu görüntü yeteri kadar ilgi çekicidir. Dolayısıyla yeteri kadar karşınızdakilerin algısıyla oynayacaktır.

“Ne kadar, özgüveni gelişkin bir adam”

Page 90: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

89

www.ahenkdergisi.com

“Ne kadar konusunda uzman bir adam, baksana dünya umurumda değil diyor”

“Farklı olmanın bedelini ödemeye hazır bir kişilik görüntüsünde”

“Sıradanlığın mağarasından çıkmış”

“Herkes gibi olmak zorunda olmadığının bilincinde”

“Ay, bu değişik birisi ayol, nasıl da kendine özgü bir tavrı var”

“Adam sırf karizma kardeşim”

İşlem tamamdır. Şimdi gerilerek ve kasılarak cevherlerinizi yumurtlamaya başlayabilirsiniz:

“Ben kitap okumam. Kitap okumak insanı sınırlar. Zaten kitap okuyanlar sırf okudukları kitapların adını söyleyebilmek için okurlar. Hiç kimse bir diğerinin okuduğu kitabı okumadığı için herkes birbirine okuduğu kitabın veya yazarının ismiyle üstünlük kurmaya çalışır. Birincisi böyle bir üstünlük kurmaya ihtiyacım olmadığı için okumuyorum. İkincisi ben reklâmcıyım. Reklâmcının sınırsız düşünebilmesi gerekir. Eğer kitap okursam düşüncelerim sınırlanır.”

*

Page 91: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

90

www.ahenkdergisi.com

Bu günlere nasıl geldik?

Bu günlere nasıl geldik? Nasıl oldu da bu denli bozulduk, kokuştuk?

Sapkın yaşlılar, arsız gençlerden oluşmuş bir toplum olmayı hangi aşamalardan geçerek başardık?

Tarihin övünç dolu sayfaları külliyen bir yalan mıydı?

Vatanı milleti bayrağı namusu inancı için kendini feda eden kahramanlar, piyasada bol miktarda dolaşıp duran ucuz silahşorlar mıydı? Başını vermeyen şehitler, üzüm bağından geçen ordunun yedikleri üzümün parasını asma dallarına asan askerleri aslında birer yağmacıydı da biz mi aldatıldık?

Annesini satırla parçalayıp internette yayınlayan gençler, annesini ekmek bıçağıyla öldüren yüksek tahsilli genç kızlar nereden türedi? Hangi bataklığın ürünleriydi bunlar?

İçinde hiçbir manevi değer barındırmayan bencil, küstah, cahil ve cesur sayısının toplumun neredeyse karar yeter sayısını geçiyor olması normal midir?

Eğer bütün bunlar normal değilse, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu konusunda hemfikir isek, bu hayat zincirinin hangi halkasında hata yaptık? Kimler hata yaptı? Bu sonucun müsebbibi kim? Suçlu kim?

Konuya suçlu arayarak girdik mi, herkes mebzul miktarda suçlu bulacaktır. Çünkü herkes için suçlu kendi gibi düşünmeyen, kendi kampına mensup olmayandır. Suçlu her zaman ötekidir. Kendine benzemeyendir.

Page 92: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

91

www.ahenkdergisi.com

Dindar için suçlu dine saygısız olanlardır. Dinden behresi olmayan için suçlu dindar olanlardır. Çağdaşlar için gelenekçiler, gelenekçiler için Frenk mukallitleri, sanatçılar için davar hükmündeki yığınlar, halk için azgın sanatçılardır.

Bu bölünmeyi daha derin –daha tehlikeli- biçimlere de sokabiliriz.

Sosyoloji biliminin ukala terminolojisine başvurarak üst perdeden bir şeyler söylense peşine düşülüp üzerinden yanardağlardan püsküren kül yağmurları gibi ciddi ve ağırbaşlı fikirler uçuşturabilinirdi.

Ama hiçbiri aradığımız suçluyu ortaya çıkarmazdı.

Suç belki de bu bölünmüşlüğün içinde insan geçirmez kalın duvarların arkasına saklanıp koloniler halinde yaşamaktadır. Suçluyu ararken de “egemen güçler bizi yönetmek için bölünmüşlüğümüzden yararlanmaktadır” gibisinden mağdur edebiyatı da yapılabilir.

Sözün burasında zihne takılmış üç sahneyi kayda geçirmekte fayda var.

Birincisi;

Yakın tarihimizin karanlık sayfalarından biridir. İzmir Suikastı meselesi; Lazistan Mebusu Ziya Hurşit’in Gazi Paşa’ya suikast tertip etmek üzere yanına iki haydut alarak Gülcemal vapuruyla İzmir’e yola çıkması. Hükümetin suikast tertibinden haberdar olması. Yakalanmaları. Bunun üzerine yolları çok önceden ayrılan İttihatçıların temizlenmeye başlanması. İçlerinde birçok sergerde komitacı barındıran ittihatçılara sürek avı emrinin verilmesi. Bunlar Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu”nda ince detaylarıyla anlatılır. Ayrıca Mithat Cemal’in “Üç İstanbul”unda da eksen olay budur. İttihatçıların üst kadrosundan hatta en önemli adamlarından Küçük Efendi

Page 93: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

92

www.ahenkdergisi.com

lakaplı “Kara Kemal” (Büyük Efendi Talat Paşa’dır) ile silahşorlardan Abdülkerim kaçaktırlar. Güvendikleri dostlarının evlerinde saklanmakta sürekli yer değiştirmektedirler. Korku içinde en büyük sorunları güvenecek adam sorunudur. Koca teşkilat çözülmüştür. Hiç ummadıkları kabadayılık erkeklik cesaret timsali adamlar arkadaşlarını gözlerini kırpmadan satmaktadırlar. Küçük Efendinin bir doktor arkadaşının evine sığınırlar. Abdülkerim doktorun evine girer girmez Küçük Efendinin kulağına eğilip evin ve doktorun güvenli olmadığını hemen buradan çıkmaları gerektiğini söyler. Diğeri arkadaşına güvenmektedir. Sebebini sorduğunda verilen cevap son derecede ilginçtir. “Görmüyor musun, der, her taraf kitap dolu.” Ne alakası olduğunu anlamamıştır. Diğeri şöyle tamamlar cümlesini. “Kitap okuyan adamın kafası karışıktır, güvenilmez böylelerine, hemen çıkalım”

İkincisi yine yakın tarihimizden.

Yeni Cumhuriyetin üç temel meselesi vardır. Maarif, ziraat, sanayi. Ama öneminden ama kolay olduğundan önce maarife el atılır. Proje köy enstitüleridir. Anadolu’nun her tarafına yatılı okullar kurulacak, köylerden toplanan gariban halk çocukları bu okullarda eğitilecek, sonra tekrar köylerine gönderilerek kalkınmaya köyden başlanacaktır. Çocuklar inek bakıcılığından, duvar ustalığına, eğitmenlikten sağlık görevliliğine kadar insanların ihtiyacı olan her şeyi öğrenecek sonra bununla kendi yörelerinin dertlerine derman olacaklardır. Bu yüzden kendi okullarını harç yaparak, sırtlarında taş taşıyarak kendileri yapmaktadırlar. Tonguç köy enstitülerinin genel müdürüdür. Bir okulu teftiş etmektedir. Sağlık öğretmenine durumun nasıl olduğunu sorunca öğretmen çocukların kabiliyetsizliğinden şikayetlenir. “kaval kemiğinin Latince adını bile öğretemedim” der. Tonguç’un

Page 94: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

93

www.ahenkdergisi.com

cevabı çok çarpıcıdır. “Ne yapacaklar kaval kemiğinin Latince adını sen bunlara pratik işlerine yarayacak şeyleri öğretsene” der.

Üçüncüsü biraz daha yakın zamandan.

Bir şair bir başka şairi eleştiriyor. Şiiri hakkında tek cümle yok. Kimden etkilenmiştir, hangi imgeleri kullanmıştır, hangi dize onun bilinçaltındaki hangi soruna işaret etmektedir, şiiri heceyle mi serbest mi yazmıştır, biçimde yenilik var mıdır, yoksa birinin takipçisi midir? veya benzeri konuların hiç birinden dem vurmuyor. Diyor ki; “bu adam kendini her şeyi bilmeye zorunlu hisseden Osmanlı aydın tipinin son temsilcisidir. Mayonezin nasıl yapılacağından tutun da Elazığ sözcüğünün etimolojik anlamına kadar her şeyi bilirler”

Bu üç sahnenin birbiriyle ilintisi her ne kadar yok gibi görünüyorsa da var.

Hatta “Türk Şiirinde Toplumsallık” adı altında kitap yazan bir cahilin yazdıklarıyla da ilintisi var.

Adamın akademik olsun diye alıntılarla süslediği kitabında başvurduğu kaynaklar bile cahilce. “Tekke Şiiri” diye bir başlık atmış, sonra tekkenin, tarikatın ne olduğunu anlatmak için bir kaynaktan alıntı yapmış. Alıntı cümlesi şöyle; “Bâtıni karakter taşıyan tarikatlar, din kurallarının dünya düzeni için konduğunu; bunlara bağlı kalmakla yükümlü olunmayacağını kabul ederler.”

Bu cümleyi yazan kişi için adının baş tarafında profesör gibi bir unvan bulunsa da “cahil” demekten başka çareniz yoktur. Bir başka cümlesi şöyle; “İlk tekkeler bir çeşit iş okulu, köy enstitüsü gibidir. Herkes bir iş görür orda. Kimi toprakta kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir.”

Page 95: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

94

www.ahenkdergisi.com

Gördünüz mü adam yüzyıllar öncesine dayanan bir geleneği, bir disiplini, bir felsefeyi iki cümlede nasıl analiz etmiş! Nasıl çözümlemiş ve işi bitirmiş.

Kitabın yazarı cehaletini adeta paylaştığı diğer cehalet timsalleriyle katmerleştirmektedir. “Divan şiirinin çürük yanı, içerik yoksulluğudur. Bu şiirin güzel ustaca söylenmiş dizelerinde herhangi uzaktan bile olsa değinildiği az görülür. Bütün gazellerde bütün kasidelerde hatta rubailerde dönüp dönüp söylenenler çok kez aynı şeylerdir.”

Bir başka derin analiz(!) de bu. Divan şiiri de keza yüzyıllardır süregelen bir disiplin, bir gelenek, bir felsefedir. Ama ne önemi var, bilim adamımız hoşlanmıyormuş.

“Bu şiirin diline doladığı sevi ve cinsel istek, bir yaşam gerçeğidir, hele Türk toplumu için önemli bir sorun.”

İfadenin müthişliğine bakın, demek ki neymiş? Cinsel istek bir yaşam gerçeği imiş. Başka? Türk toplumu için büyük bir sorunmuş. Neden acaba, geri kalmışlık, batının maymunsu taklitçiliği, üçüncü değil on üçüncü bir dünya ülkesi olmanın rezil utancı gibi sorunların temeli acaba bu Türk toplumu için önemli bir sorun olan cinsel istek olmasın?

Devam ediyor cahilliği bilim adamı kisvesinin altında saklı yazarımız;

“Ancak divan şiirinde sevinin de gerçekle ilgisi yok. Güzeli maskaraya çeviren abartmalar, benzetmeler, genelleşmiş genelleşen her şey gibi özgünlüğünü yitirmiştir. Yaşama sevincinin simgesi olan bade, gül, bülbül için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Kasidelerde görülen yiğitlik, iyilik, tüze övgüleri de genelleşmiş ve uydurma hiçbir gerçeğe değinmezler.”

Soruyu tekrarlayarak daireyi tamamlayabiliriz.

Page 96: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

95

www.ahenkdergisi.com

Bu günlere nasıl geldik?

Bugünlere; cahillerin egemenliğine boyun eğerek geldik. Onlar egemenlik kurabilmenin her türlü kusur ve küsuru yok edeceğine inanarak sürdürdüler egemenliklerini. Yanlış, hatalı, yalan, çirkin, aşağılık ne varsa yaldızlayıp allayıp pullayıp öyle çıkardılar vitrinlerine çoğu zaman. İyice pervasızlaştıklarında; “efendiler, bu budur” diyerek aleniyete döktüler işlerini. İçlerinde ağzı laf yapanları “başarı en etkili leke ilacıdır” şeklinde özdeyişler bile yumurtladı. Oysa başarı ile kazanım arasındaki fark ahlak ile ahlaksızlık arasındaki münasebete göre tebeyyün ederdi.

Bunu biliyorlardı, bilmezlikten geldiler.

Haklı değillerdi ama güçlülerdi.

Alim değillerdi ama cehaletlerini cesaretlerine dayanak etmişlerdi.

“Kitap okuyanın kafası karışıktır” dediler.

“Latince isimleri boş ver, bilimin ne önemi var, pratik işe yarayacak bir şeylerle uğraşalım” dediler.

“Bunlar her şeyi bilmeye kendilerini zorunlu hissederler, hâlbuki bilmesek daha mutlu oluruz” dediler.

“Bunları boş verin, beş para etmez şeyler” diyerek genellediler, itelediler, ötelediler.

Çünkü ne değillerse, onu yok ederek var olabileceklerini biliyorlardı. Varlıklarını yok ettiklerinin üzerinden gerçekleştirdiler.

Biz de böyle, böyle, bu günlere geldik.

*

Page 97: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

96

www.ahenkdergisi.com

Guguk Kuşları

Guguk Kuşu dünyanın her tarafında yaşayan bir kuş cinsidir. Bir çok türü vardır. Ama biz o bir çok türü bünyesinde toplayan iki ana cinsi üzerinde duralım. Diğer türleriyle kuş âlimleri uğraşsın, başkasının alanına girmeyelim. Neyimize lazım.

İki cins Guguk Kuşu Vardır. Kanatlı olanlar. Kanatlı olmayanlar.

Kanatlı Guguk Kuşlarının parlak tüyleri vardır. Uzun Kuyrukları.

Kanatsız Guguk Kuşlarının ise; pahalı kumaştan yapılmış takım elbiseleri vardır. Markaları ön cebinin üzerinde yazılı olan açık renk gömlekleri. Keskin renkli kravatlar takarlar. Cırtlak kırmızı veya çağla yeşili veya oksit sarısı olabilir. Ama kesinlikle keskin renkli, ben buradayım diyen bir kravat olur boyunlarına taktıkları. Ayakkabılarıyla pantolon kemerleri aynı renk olur. Parlak cilaları güneş vurdukça daha bir parıldar. Ütülü pantolonları kırışmasın diye özenle otururlar geldikleri masaya. Ellerindekini çok etkili bir hareketle bırakırlar. Araba anahtarlığı altın kaplama parlak bir metalden yapılmıştır. O da ışıldar. Mutlaka iki adet pahalı cep telefonudur anahtarlıkla beraber bıraktığı. İki adet olması yaptığı işin önemini vurgular. Aslında topyekun, “ben önemli biriyim” demektedir hareketleriyle. Telefonlar ve anahtarlık davranışlarının yanında küçük ve önemsiz aksesuarlar olarak kalır.

Kanatlı Guguk Kuşlarının çok içli bir ötüşleri vardır.

Page 98: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

97

www.ahenkdergisi.com

Kanatsız Guguk Kuşlarının, çok etkili konuşmaları. Konuşmalarında ne dediği anlaşılmayacak bir ifade yanlışlığı, bozuk bir ses, hatalı kurulmuş bir cümle göremezsiniz. Meramlarını çok güzel anlatırlar. İletişim kurabilme becerileri son derecede gelişmiştir. Bu türün içinde “beni bir kişi anladı o da yanlış anladı” diyecek hiç kimse yoktur. Çünkü genellikle Halk Eğitim Merkezlerinin açtığı diksiyon kursuna gider konuşmayı öğrenir, internete girer etkili konuşma üzerine makaleler okur, televizyonların sabah yayınlarına katılan uzmanlardan beden dili dersleri alırlar. Bedenlerinin de bir dili olduğunu keşfettikleri günden beri bedenlerine “ben önemli birisiyim” cümlesini tekrar ettirir dururlar.

Kanatlı Guguk Kuşları bir strateji uzmanıdır. Dişi guguk kuşu bir mevsimde on iki yumurta yumurtlar. Yumurtalarını koyacakları yuvaları tespit edebilmek için adeta zamanla yarışır. Ama asla şaşırmaz. Her zaman doğru yerdedir.

Kanatsız Guguk kuşlarının da zamanlamaları çok iyidir. Hep doğru yerde ve doğru zamanda olmaları gereken yerde bulunurlar. Hep kazanacak yere yakın dururlar. Hep başarılı olacak kişilerle düşer kalkarlar. Mesela; parti kongresi mi var, kanatsız guguk kuşları kazanacak listenin bir yerinde kendine yer bulmuştur. Seçimler mi var, o kazanacak partinin teşkilat şemasında bir askıya tutunmuştur. Bütçesi yüksek bir proje mi var, iş onun uzmanlık alanında olmasa da, konunun zır cahili de olsa yürütme kurulundadır. Onları viranelerde garibanların arasında göremezsiniz. Kaşanelerde, plazalarda, gösterişli ve şaşaalı yerlerde takılırlar.

Kanatlı Guguk Kuşları yumurtalarını kendi yuvalarında bırakmaz. Her yumurtasını, yumurtası olan bir başka cins kuşun yuvasına bırakır. Bu işlemi yaparken iki başarı gösterir. Birincisi yumurtasını diğer yumurtalara benzetir. Böylece kuluçkaya yatan kuş Guguk kuşunun yumurtasını kendi

Page 99: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

98

www.ahenkdergisi.com

yumurtalarından biri zannedecektir. İkincisi, yuvadaki yumurtalardan birini yuvadan aşağı atar. Böylece yumurta sayısında bir değişiklik olmaz.

Kanatsız Guguk Kuşları da böyledir. Kendilerine ait hiçbir imkânı kullanmazlar. Hep başkalarının imkânlarından faydalanırlar. Şirket kurulacaksa diğer ortaklar para koyar Kanatsız Guguk Kuşları para yerine bilgi ve becerilerini sermayeden sayarlar. Dernek kurulacaksa, parti kurulacaksa bir çalışanlar vardır bir de temsil yetkisi olanlar. Elbette temsil yetkisi olanlar hep Kanatsız Guguk Kuşlarının içinden çıkar. Çalışmalarda herhangi bir sorumluluk üstlenmezler. Ellerini taşın altına sokmazlar. Ama hep yetkili, hep önemli, hem önde gelendirler. Böylece etrafındakilerin elindekini alarak yaşamlarını sürdürürler. Artık kimin neyi varsa o Kanatsız Guguk Kuşunun olmuştur. Bazılarının paralarını çeker alırlar cebinden. Bazılarının bilgilerini kullanarak bilgin çalımı satarlar. Bazılarının ne parası vardır ne bilgisi. Onların da emeğini, enerjisini sömürürler. Etkili konuşmalarıyla bu işin bir vatan millet meselesi olduğunu herkesin elinden gelen çabayı göstermesi gerektiğini söyleyerek ikna ederler. Biri koşar, didinir, çırpınır, sürünür, nefesi kesilir. Diğeri –ki onun sırtında olandır- keyfi yerindedir. Onun sorunu hangi sitedeki hangi havuzlu villayı almak, arabasını ne zaman değiştirmek, yeni alışveriş merkezini ne zaman gezmek gibi son derecede nesnel konulardır. Sırtına bindiklerinden bazıları arada bir mızmızlanacak olursa, “hiyerarşi böyle kardeşim” diye çıkışarak sindirirler. Böylece çevresinde kim varsa herkesin elindekini öyle ustaca alırlar ki hiç kimse bir şeylerin eksildiğini fark edemez.

Page 100: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

99

www.ahenkdergisi.com

Kanatlı Guguk kuşlarının yumurtalarından çıkan yavruları annelerine benzer. Ama bakıcı ebeveyn olan yuvanın sahipleri bunun farkına varamazlar. Kendi yavrularını besledikleri gibi onu da beslerler. Ama Kanatlı Guguk kuşunun yavrusu diğerlerinden daha çabuk büyür. Gelen yiyecek yetmemeye başlar. Kanatlı Guguk Kuşunun bıraktığı yumurtadan çıkan yavru insanın kanını donduran bir yöntem geliştirir. Yuvanın asıl sahibinin yavrularını teker teker yuvadan atmaya başlar. Sonunda tek başına kalır, artık bakıcı ebeveynin taşıdığı bütün yiyeceklerle o beslenecektir.

Kanatsız Guguk Kuşları da böyle yaşarlar. Bir grubun içine onlardan olmadıkları halde sızmayı başarırlar. Sonra onların sırtından geçinmeye başlarlar. Paylaşılacak şey azalmaya başlayınca diğerlerini safdışı bırakmanın yollarını bir şekilde arar bulurlar.

Hayat tam da böyle; asalak guguk kuşları ile guguk kuşlarının sırtından geçindiği safdillerin arasında döner durur.

*

Page 101: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

100

www.ahenkdergisi.com

Kimin Yumurtası Kimin Cebinde?

Geçmiş zamanların birinde bir şehre tayin edilecek vali arıyorlarmış. Olacak iş değil ama bir türlü o şehre vali olmayı isteyen birini bulamamışlar.

Elbette bugünle hiç alakası olmayan bir hikâye anlatmaya çalışıyorum. Bugünle hiç alakası olmadığı daha ilk cümlesinden anlaşılmıştır. “Bir baş ol da istersen soğan başı ol” diyen çarpık öğütlerle beslenmiş yönetme saplantısıyla kirlenmiş bir kültürün ürünüyüz. Bugün aranmasına bile gerek yok, herhangi bir yöneticinin ayağını kaydırıp yerine geçmek için sıra bekleyenlerin sayısının mevcutların en az beş katı olduğunu biliyoruz.

Ama hikâye bu ya o geçmiş günlerde böyle bir sorun yaşanmış. Vali lazım olmuş, taliplisi çıkmamış. Çünkü o şehrin ahalisi çok şiddetli muhalefet yapar, başlarındaki valiyi kısa bir müddet içinde yıldırır, geldiği yere gönderirmiş. Yani yönetilmesi çok zor bir ahali imişler.

Adamın biri çıkmış, “ben göreve talibim, gönderin beni o şehre” diye başvuruda bulunmuş. Etrafı uyarmışlar, hatta vazgeçirmeye çalışmışlar, “ne yapıyorsun, bu kadar zamandır o şehrin ahalisini itaat ettirmeyi başaran bir vali çıkmadı, yapamazsın yorulursun, üzülürsün” demişler.

Adam tınmamış. “Gönderin beni, onlarla başa çıkacak bir planım var” diyerek ısrar etmiş.

Adama bir de “B planı” tavsiye edip göndermişler. Müstakbel vali şehre yaklaşınca, ulaklarıyla haber göndermiş. “Bütün şehrin ahalisi beni karşılamaya gelecek, emri ferman

Page 102: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

101

www.ahenkdergisi.com

budur, hem de herkesin her bir elinde beş yumurta olacak, her adamı iki elinde on yumurta ile karşımda isterim” demiş.

Emir böyle, hoş tarım alanını iskâna açan imar değişikliği kararı değil ya, topu topu on yumurta, ne çıkar demişler. Şehrin ahalisi ellerindeki yumurtalarla müstakbel valiyi karşılama töreninde hazır bulunmuş.

Bugünle alakası kesinlikle yok. Çünkü ellerindeki yumurtalardan bahis geçiyor. Pankartlardan değil.

Sonra vali karşılama yapan topluluğa bir konuşma yapmış. Konuşmaya başlamadan önce “ellerinizdeki yumurtaları şu kenara bir yere bırakın da beni rahat dinleyin” diyerek başlamış söze. Sonra konuşmasını yapmış. Tamamlayınca “sözüm bu kadar şimdi dağılabilirsiniz” demiş. Ahali dağılmadan herkes yumurtasını alsın demeyi de ihmal etmemiş.

Ahali bıraktıkları yerden yumurtalarını almaya davranmış davranmasına ama o karmaşa da hiç kimsenin kendi yumurtasını bulması mümkün değilmiş. O yüzden sadece sayarak almışlar yumurtalarını. On taneyi sayıp alan dönüş yoluna koyulmuş. Valinin adamları bir daha kesmiş yollarını. Çünkü valinin söyleyecek son birkaç cümlesini daha dinlemelerini istiyorlarmış.

Vali “Ey şehir ahalisi” diyerek başlamış sözüne. “Hepinizin yumurtaları birbirine karıştı. Hepinizin hakkı bir diğerine geçti. Hak yemiş bir topluluğa dönüştünüz. Muhalefet gücünüz dürüst olmanızdan kaynaklanıyordu. Artık eskisi gibi vali gönderemeyeceksiniz” diyerek tamamlamış.

Hikâye eski ama bugüne taşınacak bir dersi barındırmalı içinde değil mi?

Page 103: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

102

www.ahenkdergisi.com

Biri doğrudan, biri dolaylı, bir diğeri ne doğrudan ne dolaylı üç ders çıkarıyoruz bu geçmiş zaman hikâyesinden;

Birinci ders, güçlü olmak haklı olmaya bağlıdır. Haklı olmayanın gücü zorbalıktır ve çabuk yıkılmaya mahkûmdur. İkinci ders, muhalefet etmek paylaşım kavgası değil hakkı söylemek olursa başarılı olur ancak. Üçüncü ders; sistemden beslenenler sistemi ne eleştirebilir, ne değiştirebilirler.

*

Page 104: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

103

www.ahenkdergisi.com

Tebyiz

“Tebyiz” eski ve unutulmuş kelimelerden bir tanesidir. Kalıp olarak da hoş, anlam olarak da hoş bir kelimedir. Kalıp olarak benzeri birçok kelime güncel olarak dilimizde kullanımdadır. Mesela, “teşvik” deriz. Mesela “tahrik” deriz. Mesela, “tercih” deriz. Mesela, “temsil, teşbih, tespih, tespit, tenkit, teşkil” gibi benzeri kelimeler çok geçer günlük konuşmalarımızın içinde.

Belki bunların gramer yapılarıyla ilgili teferruat artık önemsizleşmiştir. Teşvik kelimesinin şevkten türetilmiş yönlendirme anlamı için ve olumsuz olarak kullanıldığı veya tahrik kelimesinin hareket ile aynı kökten türetilmiş ve kullanım alanı dışında olumlu bir anlam yüklendiği çok da umurumuzda olmayabilir. Biz grameriyle ilgili teferruatı önemsizleştirdiğimiz için teşvik kelimesini ticaret terimi gibi algılıyor bir de “teşvik kredisi” veya “teşvik primi” gibi tamlamalarla işin içine üçkâğıt karışan bir olumsuzlama düzlemine indirgiyor olabiliriz. Keza tahrik kelimesini düşüncenin eyleme geçişine destek veren daha geniş ve kesinlikle olumlu anlamını çok daha dar bir alana indirgemiş de olabiliriz. Gramerin teferruatıyla ilgili bilgi önemsizleşince kelimelerin anlamlarında bir daralma hatta sapma meydana çıkması kaçınılmaz sonuç oluyor.

Tebyiz böyle değil, anlam daralmasına veya sapmasına uğramamış. Basbayağı unutulup gitmiş. Kullanım dışı kalmış. Dilimizden çıkmış. Ne anlamı ne anlamının üstlendiği kavramsal işlev artık hayatımızın içinde değil.

Page 105: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

104

www.ahenkdergisi.com

Acaba bir kelimenin anlam sapması mı tercih edilmeli yoksa unutulup gitmesi mi?

Kırk satır mı kırk katır mı diye bir deyim vardır ya işin burasında onunla karşılaşmak durumundayız. Ne ağır bir ceza imiş? Sanki mücrime tercih hakkı, seçme hürriyeti veriyormuş gibi sorulan bu soru aslında insanı çaresiz bırakışı anlatıyor. İki cezan var. Birisi, kırk satırla doğranman, ikincisi kırk katıra bağlanıp sürüklenmen, hadi seç bakalım hangisini istersin?

Tebyiz “beyaz” sıfatından türetilmiş bir fiil idi. Beyaza çekmek, beyazlatmak anlamına gelmekteydi. Bir zamanlar yazı yazmak için kâğıt ve kalem kullanılırmış. Yazılar kalemle kâğıtlara yazılırmış. Beyaz renkli kâğıt ender bulunduğundan kıymetliymiş. Bu yüzden yazan önce müsvedde yazar, üzerinde çalışır uğraşır, gerekli gördüğü düzeltmeleri yapar, yazının son şekline ulaştığı kanaati hâsıl olunca onları beyaz bir kâğıda aktarırmış. İşte bu işleme “beyaza çekme” denirmiş. Tebyiz ise bu işlem için kullanılan bir terim imiş.

Şimdi klavyenin bin bir marifetli tuşlarıyla her türlü cambazlığı yapmaya hem kudretimiz hem yetkimiz hem de imkânımız var. “Del” tuşuyla siler, bul değiştir fonksiyonuyla her türlü hatamızı toptan düzeltebiliriz. İşaretler kopyalar istediğimiz miktarda yapıştırır istediğimiz uzunlukta metinler üretebiliriz. Hatta yazdıklarımızın kendi fikirlerimiz olması bile çok önemli değildir. Hoşumuza giden bir başka metinden kendi metnimizin içine kelimeler, cümleler paragraflar aktarabiliriz. Bu ne intihal ne çalmadır. Yerinden eksilmedi ya, merak eden arama motorlarından birine yapıştırıp cümlenin izini sürebilir.

Bizim gibiler, hazırlıklı olmadığımız bu teknolojik sıçramaya maruz kalacak kadar yaşadığımız için mücrimiz.

Page 106: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

105

www.ahenkdergisi.com

Hem uzun yaşamak hem hazırlıklı olmamak hem de bu dönemin öncesine dair terimleri, kavramları, değerleri zihnimizin bir tarafında taşıma gafletinde bulunduğumuz için bir kere daha mücrimiz.

Kelimelerin ve anlamların insanın yaşadığı hayat tarzıyla var olduğunun bilincine eremediğimiz için bir kere daha mücrimiz.

Hayatımızda yaşadığımız ne varsa hatta kim varsa uzun bir metin hâline getirip imla hatalarını, ifade bozukluğu olanları, yapısal olarak uygunsuz olanlarını bir defa daha gözden geçirmeliydik. Bir de kenara çekildiğinde paragrafın bütünüyle anlamsız hâle getirecek olan olmazsa olmazları tespit etmeliydik. Son düzeltmeleri yapıp şimdi yeniden başlıyorum yazmaya diyebilmeliydik. İşte bu tebyiz olurdu. Beyaz bir sayfa açmak değil tebyiz. Beyaz bir sayfa açmaya çalışmakta geçmişte ne varsa yok saymak gibi bir nadanlık tebyiz de ise geçmişi hatalarından ayıklamak gibi zor ve meşakkatli bir sarp yokuşa tırmanış var.

Kullan at, muadilini bul, sayısız seçeneğin içinden bir tanesini, en ucuz ve en kolay olanını, kredi kartına taksitle sahip olabileceğini, mülkiyeti gerekmez kiralama da yeter diyebileceğin bir hayat yaşıyorsan temize çekme ihtiyacı hissetmeyeceksin.

Böylece tebyiz kelimesi de işlemi de hayatının içinden çıkıp gidecek.

*

Page 107: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

106

www.ahenkdergisi.com

Böyle Buyurdu Devlet Ricali

Devlet ricali değil mi, elbette buyuracak, buyurmayacaksa neden devlet ricali olsun.

“Muhafazakârlar sanat üretsin” demiş devlet ricalimiz. Bu buyruk tiz yerine getirile. Muhalefet eden var ise yerle bir edile. Kellesi urula, saçı yoluna, itibarı pamal, hanesi viran, malı emvali yağma edile, âlem seyran kılına.

Bu buyruğa devlet ricali olmayı müktesep hakkı görenler muhalefet etti. Açtı ağzını yumdu gözünü.

Vay bre! Diye nara basıp çıktılar cenk meydanına, sen dediler kim olursun da sanattan bahsedersin. Sen ne anlarsın sanattan. Sen kim sanat kim. Orası bizim alanımız tam seksen beş yıl öncesinden o alanın etrafını çevirmiştik. Bize secde etmeyen hiçbir âdemoğlunu oranın çeperlerinden içeriye sokmamıştık. Çeperlerin etrafında dolanan ne kadar zir zibil adam varsa sürüm, sürüm süründürmüştük. İçeri girene sanatçı, giremeyene türkücü demiştik. İçeri gireni biz ne dedikse onu demeye mecbur etmiştik. Şimdi sen bizim tapulu arazimiz üstünde gecekondu mu yapmaya tevessül ve de hatta teşebbüs etmeye cüret edersin.

İşin doğrusu haksız da sayılmazlardı.

Onların etrafını çizip kendilerine ayırdıkları alana girmek için demokrasi denilen ali Cengiz oyununun yüzde bilmem kaç seçmen tercihi ile yetki vermesi yetmezdi. Zaten seçmen denilen Anka kuşunun otladığı yer o alanın dışında kaldığı için bu yaman çelişki çözülmezdi, çözülebilemezdi. Belki İskender-i Dara’nın kılıcının darbesi ile kesilecek bir kördüğümdü.

Page 108: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

107

www.ahenkdergisi.com

İşin bu tarafından gafil bazı cühela, bazı gafil ve humeka “sanatçı” payesi alabilmek için olmadık çarelere başvururdu. Mesela, meseleyi şekil ve biçimde zannedip, keçisakalı koyverip, boynuna fular takar, sapları iple bağlı beyaz camlı gözlüklerini iman tahtasının üstüne sallandırırdı. Olmazdı elbette, ona bile sen dışarıdansın kardeşim derlerdi. Bazısı onların dilini taklit ederdi. Sanat insanın özgür istenci ve varoluş sorunudur. Prometeus gibi tanrıların ateşini çalmak gerekir, gibisinden cümleler kurardı. İstenç, izlek, işlek, sorunsal, dize, imge, simge gibi kelimelerle konuşmaya çalışırdı. Olmadı, Rilke, Mozart, senfoni, komedya, tragedya, drama, sonnet, caz, bas türünden Frenkçe kelimeleri gelişigüzel saçma sapan ortalığa saçar gülünç duruma düşerdi. Ama o alana girmeyi başarıp da sanatçı payesini bir aldın mı, bir alabildin mi, artık şan, şöhret, imkân, güç her şey emrinin altına girerdi. Birkaç kutu boyayı tuvalin üstüne püskürttün mü ressam, piyano çalmayı öğrendin mi müzisyen, iki üç kelimeye mısra görüntüsü verdin mi şair, toplumsal gerçekçilik gibi ne idüğü belirsiz yazılar attırdın mı romancı, davudi bir sesin varsa oyuncu olurdun. Artık her şeyi yapmaya her istediğini söylemeye, her aklına geleni cevher zannedip yumurtlamaya hak kazanırdın. Bir afra bir tafra ile konuşur, gözlerin hafif kısık, çenen oldukça yukarda ahkâm kesebilirdin. Toplumun genel geçer ahlak kuralları seni bağlamazdı. Ahlak mı hangi ahlak, namus kafadadır, iki bacak arasında değildir diyebilirdin. Ayak takımının ettiği küfürler senin ağzından çıktı mı şiire dönüşür, hayranların tarafından koro hâlinde tekrarlanır, cafcaflı resimler, tıngırtılı müzikler eşliğinde sunum hâline getirilir ondan buna elden ele dolaşır dururdu. Artık sen tanrılardan ateşi çalan Prometeus değil Tanrı Zeus’u bir tekmede alaşağı etmiş onun tahtına oturmuş yeni tanrı olurdun.

Page 109: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

108

www.ahenkdergisi.com

Kendilerinin çizdiği alanın dışında kalana adam olması mümkün olmayan davarlar gözüyle bakabilir, boğaza nazır lüks mekânlarda rakını beyaz peynir ve kavunla yudumlarken bu davarların arasında kalmaya ah ile eyvah figanları dökebilirdin.

Şimdi her şey bir tarafa artık o davarların eline geçirmediği tek alan kalan sanata göz dikenlere kılıcı çekip, narayı basıp saldırmaz da ne yaparsın?

İşin doğrusu haksız sayılmazsın.

Asıl haksız sayılmaman gereken husus şudur.

“Sanata üretilecek, üretilsin” diyen devlet ricali de meseleye böyle baktığını zımnen ilan ve itiraf etmektedir. Sanatı ele geçirilecek bir alan olarak görmektedir. Bugüne kadar sizin işgalinizdeydi biraz da bizim tasarrufumuza geçsin demektedir. Hadi kardeşlerim, bakın bize davar diyenlere inat başardık, mevkileri makamları ele geçirdik, gayri safi milli hâsıladan payımıza düşeni artırdık, milyonlarca insanımızı alt gelir grubundan orta gelir sınıfına yükselttik, devlet ricali bile olduk, bir kaldı sanatçı olmamız. Biraz gayret ile o payeyi de ellerinden alalım hedefini göstermektedir.

Gerçek sanatçılar dünyayı oyun parkı gibi görürler. İktidar tahterevallisinin hangi ucunda oturacağının hesabını yapmazlar. İktidar tahterevallisinin bir tarafında yer almak için sanatçı olmazlar. İktidar oyunu oynayanlara kenardan bir bilge edasıyla gülümseyebildikleri için sanatçıdırlar. Devlet ricalinin bunu bilmesi gerekmez mi, neden “sanat üretilsin” diye talimat verir ki? Cevabı gayet basit, sanatçı değil de ondan. Sanatı yönetmek yerine üretmeye talip veya vüsatının kadri muvafık olsaydı bilirdi.

*

Page 110: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

109

www.ahenkdergisi.com

Seslerin En Çirkini Eşek Sesidir

Bundan epeyce –yaklaşık otuz beş yıl- önce eşeklerin cennete girip giremeyeceği tartışılmıştı.

Lafa böyle girince haklı olarak yazı pek ciddiyetiyle bağdaşmayacak gibi gelecektir. Fakat sorunun kökeninde; İran’da Şah’ın devrilmesi, İmam Humeyni’nin önderliğindeki İslam Devrimi, Resimli Kuran Tefsiri, bu tefsirdeki cennet tasviri resimler, o resimlerde cennette eşeğin resmedilmiş olması gibi bağlantılar zikredilirse öyle peşin hükümle mahkûm edilemeyecek kadar ciddi olduğu görülür. Ayrıca Üzeyir Peygamber’in konuyla alakası dile getirilecek olursa, ehemmiyetin artık şek ve şüphesi kalmaz. Ama mevzu bütün bunların hiç biri değil.

“Eşek cenneti” gibi nerden geldiği belirsiz bir tabirle hiç alakası yok. “Eşek Cennetini boylamak” deyimini ölmek anlamına kullananların; bunun öldükten sonraki hayata inanmayanlar tarafından uydurulma ihtimalini bir nebze düşünmelerinde fayda var. Adam eğer cenneti bu dünyada zannetme ahmaklığına duçar ise öldükten sonra gidilecek asıl cennete, eşek cenneti demiş olabilir.

Bu tartışmaların ne kadar anlamlı olduğu bir tarafa asıl mevzu eşek üzerine birkaç söz olduğuna göre eşeğin –en azından- cennete girme ihtimali olan bir hayvan olmasına- dikkatle eğilmek gerekiyor. Kaldı ki insanoğlunun birçok haksızlığı arasında eşeklere yaptığı haksızlığı da kayda geçirmek işin bir diğer tarafı olmalı.

Page 111: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

110

www.ahenkdergisi.com

İnsanoğlunun en çok işine yarayan, en ucuz yoldan temin edebildiği ve yönetilmesi en kolay mahlûk eşektir. Yük taşıması, binek olarak kullanması açısından insanın en yakın yardımcısıdır. Buna rağmen insan; eğer eşeğin yemini, samanını, suyunu yeterli miktarda veya zamanında vermemişse onun hakkını yemiştir. Hele şiddet uygulamışsa, dövüp sövmüşse bu daha büyük bir haksızlıktır. Katır sahibi olmak için cebren atla çiftleştirilmesinin haksızlık olup olmadığı da tartışılmalıdır. Hepsi bir tarafa eşeği hep olumsuzlamaya örnek olarak zikretmesi yaptığı haksızlıkların en başta gelenidir.

Don Kişot’u zayıf ve yaşlı da olsa bir ata, uşağı Şansoy’u eşeğe bindiren Servantes’den başlamalı yargılamaya. Atın asalet, eşeğin sefalet simgesi olarak yerleşik bir imge hâline neden ve nasıl geldiği ayrıca sorgulanmalı. Neden“Aslan gibi” ifadesine sevinildiğini “eşek gibi” ifadesine kızıldığını sorgulamak biçiminde de olmamalı elbette bu sorgulama. Çünkü bunun gerçek bir sorgulama olmadığı, müptezel telmihleri olduğu herkesin malumudur.

Bir zamanlar, Hayvanları Sevenler Derneği Başkanı “ ’Affedersiniz’ sözünü kaldırmadıkça hayvanlara gereken önemi ve değeri veremeyiz” gibisinden bir beyanatta bulunmuştu. Affedersiniz nerde kaldı, öncesinde sövgü olarak hayvanların kullanılmasından başlamak gerekmiyor mu? Eşek bu sövgü türünün en başta gelenidir. Hatta babasını da karıştırarak söyleneni, neredeyse herkesin dilinde denecek kadar yaygındır.

“Aslanım” “Tavşanım” “Civcivim” “Koçum” gibi, sonuna bir de iyelik eki getirerek hayvan adlarıyla sevgi gösterisinde bulunmanın hastalıklı bir tarafı olabilir. Zaten sahiplik iddiasını içinde barındırması açısından illetlidir. Ama doğrudan “eşek” “eşek gibi” “eşekleşme” “eşek misin”

Page 112: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

111

www.ahenkdergisi.com

“eşeklik etme” gibi sövgü sözcüklerinde, buna muhatap olan insanın yaptığına bakılırsa, eşeklerin ciddi bir haksızlığa uğradığı ortaya çıkacaktır.

Anlayışsız, aptal, algısı kıt, ebleh bir insana “eşek” veya bunun türevi bir sözcükle sövmek, eşekten yaratılışından fazlasının beklendiğini gösterir. Oysa eşekteki bu özellikler ona değer katar. Mesela bir aslan kadar yırtıcı veya bir kaplan kadar baskın özelliklere sahip olsaydı kim bir eşeğin üstüne çocuğunu bindirip de tarlada çapa yapan babasına ekmek-soğan-ayran yollardı ki? Bir çocuk tarafından bile yönetilebiliyor olmak, kim olursa olsun sırtına binmesine izin vermek hiçbir canlı türünde rastlanmayacak bir davranış özelliği değil midir? Ve bu ancak ebleh, algısı kıt, aptal olmakla mümkün değil midir? Eşekten eşeklikten fazlasını beklemek yerine, insanın insan olma özelliğini taşımasını sağlamak daha doğru olmaz mı?

Teşbih yoluyla gerçeğe ulaşma çabası olarak değerlendireceğimiz özdeyişlerde bile bu tuhaf sapmayı görürüz. Mesela “alçak eşek olma, herkes sırtına biner” öğüdü insanın isyan gücünü hatırlatmak yerine şirretlik aşısı kabilindedir. Şirret bir eşek, aslan veya kaplan gibi yırtıcı bir eşek kimin işine yarar Allah aşkına? Mesele sadece faydacılık değil denirse eyvallah bir itirazımız olmaz. Fakat şairlerin bile sivri dillerine muhatap olmaktan kurtulamayan eşeklere merhamet edesi geliyor insanın.

Ziya Paşa’nın “Bed asla hiç necabet verir mi üniforma / Zerdüz palan vursan eşek yine eşektir” dizeleri gelişigüzel, herkes tarafından olur olmaz yerlerde tekrarlanır durur. Bundan kişiliğindeki çatlakları tekstil ürünleriyle doldurmaya çalışan marka tutkunları ne alınır, ne umurlarına gelir. Ama eşeklerin ne kadar alındığı hiç düşünülmez. Bir eşek dile gelse de Ziya Paşa’ya “Arkadaş kendiniz çalıp kendiniz

Page 113: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

112

www.ahenkdergisi.com

dinliyorsunuz, sizden altın işlemeli palan isteyen oldu mu, ha semer ha eyer, sonuçta senin benim sırtıma binmene yarayacak, hangisi olduğu benim umurumda mı sanki?” diye sorsa Paşa’nın cevabı ne ola ki?

Şairi unutulmuş dizelerden bir tanesi de “katır kadı oldu eşek silahtar” şeklindedir. Mevki makamları liyakat yoksunu kişilerin işgal etmesine böyle mi tepki gösterilir? Hiçbir eşek ortaya çıkıp da “benim size çok hizmetim dokundu, bana bir rütbe verin, beni genel müdür yapın, beni müsteşar yapın” şeklinde bir talepte bulunmuş mudur? Meseleye neden adı karıştırılır ki?

Hepsi bir tarafa koskoca Mehmet Akif bile;

“Kurt uzaktan bakar dalgın görürmüş merkebi

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi

Lakin aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek

Sanki tavşanmış gelen yahut kılıksız köstebek

Kâr sayarmış bir tutam fazla ot yutmayı

Hasmı derken çullanırmış yutmadan son lokmayı

Bu hakikattir bu şaşmaz bildiğin üsluba sok

Halimiz merkeple kurdun ayni asla farkı yok

Burnumuzdan tuttu düşman biz boğaz kaydındayız”

Mısralarıyla düşman işgaline uğramış bir ülkede ekmek derdine düşülmesini, karnını doyurmaktan başka derdi olmamayı eşek benzetmesi üzerinden kuruyor ya, pes! Demek gerekiyor bu kadarına da pes artık!

Yine Mehmet Akif; bir başka şiirinde semerci ölsün diye dua eden eşeklerin, duaları kabul olunca yeni ve acemi semerciden bizar oluşlarını anlatır. Yeni semerci acemidir, yaptığı semerler eşeklerin sırtlarını yara bere içinde

Page 114: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

113

www.ahenkdergisi.com

bırakmıştır, ne kadar yanlış bir duada bulunduklarını, pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını “semer değil meğer devletmiş” cümlesiyle ifade eder. Eşekler bir yolunu bulup merhuma “evet öyle de arkadaş neden kendi kusurlarınızı bizim üzerimizden anlatıyorsunuz, sanki sizin durumunuz çok mu matah, sizin için de her zaman gelen gideni aratmıyor mu?” diye sorsa cevabı kolay olur mu?

Eşekler üzerinden yapılan teşbih, istiare, sövgü gibi söz ustalığı isteyen marifetleri “fabl” ile karıştırmamak gerekir. Onlar hayvanların belirgin özellikleri üzerinden öğüt verme, ibret dersi çıkarma gibi gayelerle üretildiği için eşeğe yapılan haksızlıklar cümlesinden sayılmazlar. Fakat bunlardan bir tanesi var ki insanı nereye yerleştireceğini şaşırtıyor, aciz bırakıyor. Bu cumhuriyetin ilk dönem yazarlarından birine ait romanda geçiyor.

Bizim cumhuriyet dönemi aydınlarımızın, yazarlarımızın, sanatçılarımızın ne kadar sahici ne kadar “çakma” oldukları üzerlerinden zaman geçtikçe daha çok tebellür etmekte. Onlar çok zor bir dönemin adamlarıydılar. Bir kere geçmişe ait hiç bir şeyi –elbette küfür etme dışında- kullanamazlardı. Önlerine boş ve geniş bir levha vardı. Her şeye sıfırdan başlanmıştı. İktidarı övmek, geçmişe sövmekle ilgili ne bulurlarsa yazarlardı. Ortaya koydukları her şeyin-ne kadar çapaçul olursa olsun-büyük sanat eseri sayılma ihtimali çok yüksekti. Ama aynı zamanda kolay gelen alkış çabuk giden değer anlamına da gelebilirdi. Nitekim çoğu da böyle oldu. Harf inkılâbını ve onu kabule zorlayan baskıyı güzel göstermek için ellerinden geleni yaparlar ama yazılarını hep eski harflerle yazarlardı. Yakın zamana kadar bu böyle devam etmişti.

Yakup Kadri bu familyadandır. Onun “Yaban”ı her bakımdan yeni dönemin ideolojik romanıdır. Romanın bir kolunu savaşta kaybeden kahramanı; emir erinin köyüne

Page 115: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

114

www.ahenkdergisi.com

sığınır. Köy hayatının bütün kaba sabalığına, ilkelliğine sabırla direnmektedir. Yapayalnızdır.

İşin doğrusu konu gayet güzeldir. Ama esas olan konu değil o konunun nasıl işlendiği olmalıdır. Yaban romanının kahramanı ilkel köy hayatının içinde yalnızlığıyla, tek koluyla, yıkılmışlığıyla hayatını devam ettirirken tek hoşlandığı şey eşek anırtılarıdır. Eşeklerin anırtısını son derecede içli bulur. Eşekler anırdıkça haz alarak onları dinler.

Bu figür romanın içinde iğreti durmaktadır. Tek kollu, yıkılmış, yalnız bir adam. Tamam. Bu adam alışık olmadığı bir yoksulluk ve yoksunluğun içinde bocalamaktadır. Tamam. Ama neden eşek anırtısı?

Yalnız kalan insanlar ne yapacağını bilemez, eşeklerin anırtısından hoşlanacak kadar saçmalarlar desek, değil.

Ne var canım, atların kişnemesinden, kuşların ötmesinden, kuzuların melemesinden hoşlanılır da eşeklerin anırmasından neden hoşlanılmasın diye itiraz edilirse bu da olmaz.

Yazar burada ironi yapmıştır, kahramanın yalnızlığını belirginleştirmek için –mesela futbol topuna isim verip onunla sohbet eden ıssız ada sakini gibi- eşek anırtısından haz alma tuhaflığını kullanmaktadır dense, eh işte, şöyle böyle olabilir.

Ama ola ki asıl mesele Yakup Kadri’nin –şu veya bu sebeple- Kuran-ı Kerim’de “seslerin en çirkini eşeklerin sesidir” ayetine muhalefet etmek gibi sinsi bir amacı varsa bu da çok dolaylı, çok müphem kaçar.

Her halükarda eşek anırtısından hoşlanmak, haz almak romanın içinde iğreti hatta irite edici bir figür olarak kalmıştır. Üzerinde bu kadar durmaya değmeyecek dıdısının dıdısı bir mesele, Yakup Kadri’nin eşek severliğine vermek lazım denirse

Page 116: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

115

www.ahenkdergisi.com

o zaman bize de eşek üzerine birkaç kelam etmek hakkı doğardı.

Yoksa eşek sıpasının gözlerinin güzelliğine itiraz edilemez ama eşek anırtısının seslerin en çirkini olduğu konusunda hiçbir tereddüt yoktur. Ayrıca eşek sesinin en çirkin ses olması eşeğin değerine bir halel de getirmez. Kimse ondan yük taşımayı bırakıp şarkı söylemesini istemediği müddetçe her şey normal seyrinde akıp gidecektir. Hiç kimse hayvan pazarında eşek alırken dişlerine bakmak yerine anırtısını dinlemek aptallığına düşmez. Eşeklere kendi seslerinin çok güzel gelmesi, bu yüzden olur olmaz yerde anırmaya başlaması da bu gerçeği değiştirmez.

*

Page 117: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

116

www.ahenkdergisi.com

Bilgi Ve Malumat

Uzun yıllar Köy Enstitülerinin kapatılmasına üzüldüm. Kendi küllerinden doğan bir ülke için geleceği inşa edecek insanların yetişeceği eğitim projesi tek hamlede rafa kaldırılmıştı. Bir gün, Köy Enstitüsü anma programlarından birine katılmıştım. Konuşmacının biri, Genel Müdür Tonguç’un Sağlık Bilgisi Hocasının öğrencilerin dersleri anlamadığından, kaval kemiğinin Latincesini bile bilemediğinden yakınması üzerine; “Boş ver, kemiklerin Latince ismini. Bu çocuklar köylere dağılacak, orada köylünün malına davarına yardım edecek, pratik bir şeyler öğret” dediğini anlattı. Övgü ile. Bilgi yerine malumatı önceleyen bir zihniyete o okulların kapatılmasından daha çok üzüldüm.

Bizde bilimsel bilgi hiç önemsenmedi. Hatta onu putlaştıranlar bile çoğu zaman yorumlar veya kanaatler ile yetindi. Kişisel becerilerin üzerine sistematik kurulmaya çalışıldı. Bu yüzden halkımız belgeden çok dedikoduyu sevdi. Belgesellerden daha çok sabah programlarının izleyici sayısı oldu. Kendinden biraz daha bilgili birini görünce köylü kurnazlığını devreye soktu. Onu aşağılayacak bir şeyler uydurup söyledi. Kendini rahatlattı. Durumu kurtardı. Bilgiyi aşağılamak, şarlatanları kışkırttı. Sloganlar, hamaset dolu nutuklar, marşlar prim yaptı. Düşünmekten çok eyleme çağıran, araştırmaktan çok bağırıp çağıran kitleler alkışlarıyla yalanı bile meşrulaştırdı. “İsmet Paşa asker kaçağıdır ey millet” palavrası böylesi bir kitle tarafından alkışlandı.

İletişim çağının akıl almaz sıçraması bu acı gerçekliği değiştirmiyor. İnternet ortamında bilginin köreldiği, malumatın bilgi zannedildiği bir tusunami altındayız. Arama motorlarının herkese açık veritabanlarından bulup

Page 118: HQGLQ 2O .HQGLQ - ahenkdergisi.com · gelmiş, seni arayan ama tanımayan biri, tesadüf seni sana sordu farzet. Aslında hayat bu tür şaşkınlıklarla doludur. Birçoğumuz aradığımız

Kendin Ol Kendin! Atilla Gagavuz

117

www.ahenkdergisi.com

okuyucunun önüne getirdiği bir malumat okyanusu ile karşı karşıyayız. Ne kadar doğru ne kadar yalan, hangi tarafı gerçek hangi tarafı sahte bilinmesi asla mümkün olamayacak bir malumat yığını. Herkese açık. Hangi niyetle bakarsanız onu bulacağınız, neyi kanıtlamak istiyorsanız muhakkak sizden yana bir şey çıkaracağınız akıl almaz genişlikte ve yoğunlukta bir bataklık.

Ey büyük Hazreti Mevlana; “Aradığın ne ise seni bekleyen odur” sözünü Google arama motoru sapkınları için mi söylemiştin?

Bundan birkaç yıl önce, atandığım görev dolayısıyla aynı çareye başvuran adamın birinin yaptığı ibretlik idi. Beni tanımaz, tanıması da mümkün değil. Ama kötü bir şeyler yazmakla görevli saymış kendini. Girmiş internete, adımı yazıp aramış. Karşısına şiiri konu alan bir yazım çıkmış. Yazının bir yerinde şiiri ödüllendiren padişahlar vardı, gibisinden bir cümle görmüş. Basmış hükmünü. “Bu adam var ya bu adam, padişahlık rejimini özleyen birisi” diyor.

Hani modern teknolojinin “büyük ağabey seni gözetliyor” gibisinden bir fobi söylemi vardır ya. Bu malumat bolluğu, bu bilgi kirliliği ondan daha büyük tehdit ve tehlikedir. Çünkü bilgi ile malumat arasındaki farkı bilmeyen veya önemsemeyenler, internet bloglarında dolaşan yorumları kanıt olarak derlemeye başladığında hiç kimsenin hiçbir bireysel hak ve özgürlüğü kalmayacak.

***