hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../hidayetul-ihvan-1692013-144929-980.pdfni’metullah...

40
Hidâyetül-İhvân -Sûfîlerin Kelâmcıları ve Felsefecileri Eleştirisi-

Upload: others

Post on 30-Jan-2020

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Hidâyetül-İhvân-Sûfîlerin Kelâmcıları ve Felsefecileri Eleştirisi-

Page 2: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’m

etul

lah

Nahç

ıvânî

• HİD

ÂYET

ÜL­İH

VÂN

-Sûf

îlerin

Kel

âmcıl

arı v

e Fe

lsefe

ciler

i Ele

ştiri

si- © İlk Harf Yayınevi, 2012

Kitabın tüm yayın hakları "İlk Harf Yayınevi"ne aittir.

İlk Harf Yayınevi, 17Tasavvuf Serisi, 15

ISBN978-605-5457-46-4

Özgün adı: Hidâyetü’l-İhvân

YazarNi’metullah Nahçıvânî

TercümeOrkhan Musakhanov

Yayın Yönetmeni/EditörErsan Güngör

Sayfa Düzeniİrfan Güngörür

Kapak TasarımıSercan Arslan

Basım Tarihi1. Baskı, İstanbul, Mayıs 2012

Baskı / CiltŞenyıldız Yay. Matbaacılık Ltd. Şti.Gümüşsuyu Cad. No: 3, K: 2 Topkapı/İstanbulTel: 0212 483 47 92 (Sertifika No: 11964)

İLK HARF YAYINEVİGenel DağıtımÇelik Yayınevi(Sertifika No, 14710)Ticarethane Sokak No: 59 Cağaloğlu - Fatih / İstanbulTel: +90 212 511 28 11 - 513 73 19 • Fax: +90 212 511 28 12www.celikyayinevi.com • info@celikyayınevi.com

Page 3: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî

Hidâyetül-İhvân-Sûfîlerin Kelâmcıları ve Felsefecileri Eleştirisi-

Tercüme: Orkhan Musakhanov

Page 4: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin
Page 5: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

5

İçindekiler

Takdim .......................................................................................................................7Baba Ni’metullah Nahçıvânî: Hayâtı ve Eserleri .........................11

Hayâtı• ................................................................................................................11Tarîkatı• .............................................................................................................17Eserleri• .............................................................................................................18

Hidâyetül-İhvân’ın Tercümesi/ 291. [Mukaddime] ..................................................................................................312. [Vâcibu’l-Vücûd ve O’nun Bilinmesi ve Görülmesi

Husûsunda Sûfîlerin Te’yîdi, Kelâmcı ve Felsefecilerin Görüşlerinin Tenkîdi] .................................................................................32

3. [Adem ve Vücûd Lafzının Tahlîli ] ......................................................404. [Mârifet ve Tevhîd Yolunda Âriflerin Hallerinin Teyit

Edilmesi ve Akıl, Mûcize, Kerâmet vb. Konularda Kelâmcı ve Felsefecilerin Görüşlerinin Tenkîdi] ............................................45

5. [Dînin Sûreti ve Hakîkati] ........................................................................526. [Rûh] ....................................................................................................................547. [İnsan Kalbinin Acâib Halleri] ..............................................................558. [Mârifet yolunda Âlim ve Câhilin Bilinmesi] ................................579. [Adem ve Vücûd’un Târifi, Vücûd-ı Mutlak’ın Kâinattaki

Tecellîleri ve Teselsül Konusunun Tenkîdi] ..................................5810. [İlm-i Huzûrî ve İlm-i Husûlî] .............................................................6411. [İnsân-ı Kâmil] ............................................................................................66

Page 6: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

6

12. [Vücûd Tecellîleri, Zâtî İsim ve Sıfatlar, Mârifet-i Nefs ve Mârifetullâh] ................................................................................................69

13. [Âhiret Felâhını Gerçekleştirmek İçin Matlub Olan Ahlâk ve Şeyhlik İddia Edenlerin Halleri] ...................................72

14. [Âhiret Hakkındaki İnançlar] .............................................................7415. [Ölümü Hatırlama ve Fakra Övgü] ..................................................7716. [Övülmüş ve Yerilmiş Hayret] ............................................................8017. [Fenâ fillâh ve Bekā billâh] ..................................................................8318. [Sonuç] ............................................................................................................85

Kaynaklar ..............................................................................................................87Dizin ..........................................................................................................................91

Page 7: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

7

Takdim

Aşkta senden gelen her türlü cefâ ebedîdir. Onun için şikâyetim yerine şükrüm vardır.

Hidâyetü’l-İhvân, vr. 21a

C emâlî ve celâlî tecellîleriyle nihâyetsiz olan Cenâb-ı Hakk’ın varlığı ve sıfatları, Peygamber’in tebliğ ettiği din,

tarihî seyr içerisinde insanların istidat ve kābiliyetlerine göre farklı şekillerde algılanmıştır. Bu farklı algılanışın netîcesi ola-rak farklı İslâmî mezheb ve tarîkatlar ortaya çıkmıştır. Bu sü-reçte fıkıh ve kelâm mezhepleri “ehl-i zâhir”, sûfîler ise “ehl-i bâtın” olarak nitelendirilmiştir. Görüşlerini “akıl” ve “fikir”le ifâde eden felsefecileri de ilk gruba eklemek mümkündür.

Nakşbendî tarîkatı şeyhi olarak bilinen Ni’metullah Nahçıvânî (v. 920/1514) -sûfîlerin genelinde olduğu gibi- dînî nasslara nazar, fikir, delîl, burhândan ziyâde ibret, vicdân, keşf ve zevkle bakmağı yeğleyen bir sûfî-mutasavvıf-müfessirdir. Müellifin eserleri mezkûr bakış açısının bir ürünüdür. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’yle olgunlaşmış irfân çizgisinde eserler kaleme almış olan Nahçıvânî’nin tasavvuf tarihindeki önemi tasavvufî/işârî tefsirler içerisinde Kur’ân’ın bütün âyetlerinin tasavvufî usûle göre yorumlandığı -günümüze ulaşan- ilk tefsire sâhip olmasıdır. Tercümesini okuyuculara sunduğumuz Hidâyetü’l-İhvân isimli Arapça eser ise Nahçıvânî’nin düşüncesine genel bir giriş niteliğini taşımaktadır.

Page 8: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

8

Tasavvufî tenkit türüne örnek sayılabilecek olan Hidâyetül-İhvân risâlesinde Nahçıvânî Vücûd, Vâcibu’l-Vücûd, Mârifetullah ve Rü’yetullah konularında felsefeci ve kelâmcıları akıl konusuna yaklaşımlarını merkeze alarak tenkit etmiştir. Kelâmcıların akla güvenmelerini eleştirirken Fahreddîn Râzî ve Necmuddîn Kübrâ arasında geçen hâdiseyi nakleden Nahçıvânî “rezil filozof” diye nitelediği felâsifeden sâdece “Hakîm Tûsî ’nin şöyle demesi çok tuhaftır” diyerek Nâsiruddîn Tûsî’nin ismini vermiştir. Kelâmcı ve felsefecilerin yanı sıra “doğru yola vâsıl olmadan” geçim elde etmek, dükkânı dön-dürmek, tebaa çoğaltmak, avam arasında zenginlik ve îtibar elde etmek maksadıyla “şeyhlik taslayan”ları şiddetle tenkit etmiştir. Nahçıvânî tenkit tarafı ağır basan bir mutasavvıf olmakla berâber kendisini “şöhretlerden ve âdetlerden sıy-rılan, her zaman ve her hâl ü kârda kendilerine tecellî eden derviş” ve “fakirlerin hizmetçisi ve ayaklarının tozu” olarak tavsîf eder. Nahçıvânî âriflerden, mârifet ve tevhid yolunda sarsılmadan renkten renge girmeden temkin üzere sâbit, kınayanın kınamasından korkmayan şiddetli şekilde kendi-lerine saldıranların saldırısından çekinmeden kalplerinin kanını Allah yolunda akıtanlar olarak bahseder.

Tercümesini sunduğumuz eserde Nahçıvânî çokça âyet zikretmesinin yanı sıra hadîslere de yer vermiş ve konuları âyet ve hadîsler müvâcehesinde işlemiş ve diğer eserlerinde olduğu gibi bu risâlede de vahdet-i vücûd görüşüne sâdık kalmıştır. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’den “hakîkat denizini hare-kete geçiren tarîkat sırlarını ortaya koyan Şeyh-i Ekber” diye bahseder ve Fusûsu’l-Hikem’inden nakiller yapar. Şeyh-i Kebîr dediği Sadreddin Konevî’nin Nusûs ’unun yanı sıra Hz. Alî’den fakr konusunda, İbnü’l-Fârız’dan -ismini zikretmeksizin- aşk ve muhabbet konusunda birçok şiir nakleder.

Tercümede elden geldiği ölçüde metnin aslına sâdık ka-lınmış, metnin tâkibini kolaylaştırmak amacıyla metne köşeli

Page 9: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

9

parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin görüşleriyle bir bütünlük sağlanabilmesi için eserin tercümesinden önce mutasavvıfın hayâtı, tarîkatı, tarîkat silsilesi, eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Müellifin eserleri kısmında son dönemde yapılan çalışmalarda yanlışlıkla kendisine nispet edilen eser-lerin listesi verilmiş, tercümeye konu olan eserin ismiyle ilgili tartışmalar sunulmuştur.

Elinizdeki tercüme “Ni’metullah Nahçıvânî ’nin Hidâyetü’l-İhvân’ı -Metin, Tercüme ve İnceleme-“ başlığı altında yapılan yüksek lisans tezimin bir bölümüdür. Burada çalışmamın başlangıcında îtibâren bana destek veren, yardımlarını esirge-meyen ve engin bilgisinden istifâde etmeye çalıştığım değerli danışman hocam Prof. Dr. Mustafa TAHRALI beyefendiye bu vesileyle bir daha minnettarlığımı ifâde etmeyi bir borç bili-rim. Dâima teşviklerini gördüğüm ve görüşlerinden istifâde ettiğim kıymetli hocalarım Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ, Doç. Dr. Necdet TOSUN, Doç. Dr. Süleyman DERİN, Doç. Dr. Sâfî ARPAGUŞ beyefendilere teşekkür ederim. Ulaşamadığım bâzı kaynakların temininde yardımlarını esirgemeyen Arş. Gör. M. Nedim TAN beyefendiye, metnin tercümesinde çeşitli katkılarda bulunan Muhammet OKUMUŞ ve Arş. Gör. Mehmet ÖZTURAN beyefendilere, yurtdışından Türkiye’ye eğitim için gelen ben ve benim gibi arkadaşlara araştırma imkânı sağlayan İLAM ve İSAR eğitim kurumlarına ve âileme teşekkürü bir borç bilirim. Son olarak çalışma esnâsında katkı, destek ve teşviklerini gördüğüm Arş. Gör. Ercan ALKAN beyefendiye şükranlarımı arz ederim. Sâyesinde Ni’metullah Nahçıvânî hakkında ilk defa müstakil bir çalışma yayınlanmış olacak.

Gayret bizden tevfîk Allah’tandır.

Orkhan MUSAKHANOVÜsküdar, 2012

Page 10: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin
Page 11: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

11

Baba Ni’metullah Nahçıvânî: Hayâtı ve Eserleri

Hayâtı

IX/XV. asrın sonları X/XVI asrın ilk çeyreğinde yaşamış olan zâhid, sûfî, ârif billâh, mutasavvıf, müfessir Baba 1 Ni’metullâh b. Mahmûd Nahçıvânî 2 Azerbaycan ’ın Nahçıvan şehrinde

1 Türk, Fars ve Berber dillerinde “Ata” mânâsında kullanılan bir kelimedir. Tasavvuf ıstılâhında şeyhler başta olmak üzere halîfe, derviş ve meczup-lara verilen isimdir. “Baba” tâbiri, özellikle Îran şarkındaki Türk mem-leketlerinde din ve tarîkat büyükleri için yaygın bir şekilde kullanıl-maktaydı. Selçuklular devrinden başlayarak XV. asrın sonlarına kadar Îran, Anadolu ve Rumeli’de “Baba” lakabını taşıyan bir çok şeyhe rast-lanmaktadır. Sûfiler şeyhi dervişin mânevî babası saydıkları ve dervişin tarîkata girişini ikinci bir doğuş olarak addettikleri için şeyhe “baba” demekteydiler. Baba Ni’metullah Nahçıvânî de bu lakabla anılan tasav-vuf büyüklerindendir. bkz. M. Fuat Köprülü, “Baba”, İA, c. II, s. 165-166; Süleyman Uludağ, “Baba”, DİA, c. IV, s. 365-366.

2 Aras nehrinin sol kolu olan Nahçıvançay’ın sağ kıyısında kurulmuş Azerbaycan’da târihî bir şehir ve şehrin merkez olduğu özerk bir cumhûriyettir. Nahçıvan’ın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bi-linmemekle beraber şehrin adının ilk geçtiği kaynak II. yüzyılda kaleme alınmış olan Batlamyus’un coğrafya kitabıdır. Şehrin isminin târihçesine gelince IX-X yüzyıllarında Belâzûrî, İbn Rüşt gibi çoğrafyacılar burayı Neşevâ adıyla XIII-XVII. yüzyıl yazarlarından Hamdullah el-Müstevfî, Mirhând, Şerefhan Bitlisî, Kâtib Çelebî burayı Nehcevân; İskenderbey Münşî Nehçevân; Yâkut el-Hamevî Nahcuvân, Nakcuvân, Neşevâ

Page 12: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

12

dünyâya gelmiş, Şeyh Alvân , ‘Ulvânel-Akşehrî, Ni’metullah Baba, Ni’metullah Sultan ve Baba Ni’met gibi isim ve lakaplarla şöhret bulmuştur.3 Müellifin doğum târihi ile ilgili bilgiye kaynaklarda rastlanılmamaktadır. Vefat târihinden hareketle IX/XV. asırda dünyâya geldiğini öğrenmiş oluyoruz. Nahçıvânî’nin künyesinden anlaşıldığı üzere babasının ismi Mahmûd’dur; Bunun dışında

şeklinde kaydetmişlerdir. Mustevfî ve Evliyâ Çelebî şehrin adını Nakş-i Cihân (dünyânın süsü) olarak açıklamışlardır. (Müellifin lakabı hakkında Türkçe kaynak ve kütüphâne kataloglarında Nahcuvânî, Nahcevânî, Nehcevânî, Nehcuvânî, Nahcivânî, Nahcıvânî gibi farklı kullanımlar bulunmaktadır. Biz burada bugünkü kullanım olan Nahçıvân ismin-den [Âzerbaycan Türkçesiyle yazılışı şöyledir: Naxçıvan] hareketle Nahçıvânî lakabını tercih ettik.) Târihi milattan önceki yüzyıllara inen Nahçıvân bir süre bölgede hüküm süren Med, Makedonya, Pers, Atro-petena ve Roma gibi devletlerin hâkimiyetinde kalmıştır. Milâdî III-VII. yüzyıllar süresinde Sasânîler ve Roma İmparatorluğu idâresinde olan bölge Hz. Osman döneminde fethedildi. Nahçıvân Abbâsî, Selçuklu, İlde-nizliler, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevî, Osmanlı, Îran, Nahçıvan Han-lığı, Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusya’sı idâreleri altında bulundu. Nahçı-van 1991’de bağımsızlığını îlân eden Azerbaycan Cumhûriyeti’nin Kasım 1995’te kabul edilmiş anayasasına göre Azerbaycan Cumhûriyeti’ne tâbi özerk bir Cumhûriyettir.

Nahçıvan şehrinde XIII-XV. yüzyıllarda el-Fevâtîhu’l-ilâhiyye ve’l-mefâtihu’l-gaybiyye ve çalışma konumuz olan Hidâyetü’l-İhvân adlı eserleriyle bilinen Baba Ni’metullâh Nahçıvânî’nin yanı sıra genellikle Nahçıvânî ve Neşevî nisbeleriyle tanınan bâzı ilim adamları hayat sür-müş, târih, fıkıh, dil, tabâbet gibi dallarda eserler kaleme almışlardır. Tıpta Gāzi Necmeddin en-Nahçıvânî, İbrâhim b. Zeynüddin en-Nahçıvânî, Dil ve devlet idâresiyle ilgili eserleriyle Şems-i Münşî tanınmış ilim adam-larıdır. Zikrettiklerimizin yanı sıra şâir ve mütercimlerden Muhammed İbnü’s-Sâvecî ve Hindûşah es-Sâhibî, mîmarlardan Acemî b. Ebû Bekir Nahçıvân’ın tanınmış kültür adamlarıdır. bkz. Hüsâmettin M. Karamanlı, “Nahçıvan”, DİA, c. XXXII, s. 294-297. 297.

3 Hayreddîn ez-Zirikli, el-A’lâm, Kâmusu Terâcime li’eşheri’r-Ricâli ve’n-Nisâi ve’l-Musta’rebîn ve’l-Müsteşrikîn, Dâru’l-İlm el-Melâyîn, Lübnân-Beyrut 2002, c. VIII, s. 39; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemü’l-Müellifîn Terâcimu Musannifi’l-Kutubi’l-Arabiyye, Müessesetür’-Risâle, Beyrut 1993, c. IV, s. 37; Süleyman Ateş, İşârî Tefsir Okulu, AÜİFV Yayınları, Ankara 1974, s. 225; Abdülbâkî Turan, “Baba Nimetullah Nahçıvânî ve el-Fevâtihü’l-İlâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Gaybiyye İsimli Tefsiri”, SÜİFD, Konya 1985, sy: 1, s. 61; Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşbend, Hayatı, Görüşleri, Tarikatı, İnsan Yayınları, İstanbul 2002, s. 284.

Page 13: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

13

ise soyu ve âilesi ile ilgili herhangi bir bilgiye sâhip değiliz. Son dönem kaynaklarında Türk olduğu belirtilmektedir. Nahçıvânî eserlerini ya Arapça ya da Farsça kaleme almıştır. Sâdece tercümesini sunduğumuz Hidâyetü’l-İhvân4 adlı risâlesinde “vücûd” ve “adem ” kelimelerini tahlil ederken mezkûr keli-melere Farsça’da “hest ” ve “nist”, Türkçe’de ise “var” ve “yok” denildiğinden bahsetmiştir.5 Müellifin yaşamış olduğu Nahçıvan, Tebriz ve Akşehir ’in Türklerin meskûn olduğu bölgeler olması, Îranlı kaynakların kendisinden bahsederken -Îranlı olanları özellikle belirtmelerine rağmen- kavmiyeti hakkında kayıt düşmemeleri müellifin Türk olduğuna delildir.6

Nahçıvânî ’den bahsedilen eserlerde küçük yaşlarında müt-hiş bir öğrenme kābiliyetine ve sezgili bir zekâya sâhip olduğu belirtilmekle beraber hocaları hakkında bilgi bulunmamaktadır.7 Tahsilini muhtemelen Akkoyunluların kudretli sultanları Uzun Hasan (v. 895/1490) ve oğlu Sultan Yâkub (v. 895/1490) dönemlerinde Nahçıvan ’da almıştır.8 Nahçıvânî’nin 892/1487 senesinde Tebriz ’de ölüm döşeğinde olan Seyyid Yahyâ Şirvânî ’nin halîfesi Halvetî şeyhi Dede Ömer Rûşenî ’yi ziyâret ettiği bilinmekle berâber9 Nahçıvân’dan kaç senesinde Tebriz’e

4 Müellifin, metin, tercüme ve inceleme başlığı altında incelediğimiz risâlesi.

5 Ni’metullah Nahçıvânî, Hidâyetü’l-İhvân, Nuri Osmaniye Ktp., 1972, No: 2386, vr. 12b.

6 Kays el-Kays, el-İrâniyyûn ve’l-Edebül-Arabî, Ricâlu’l-Ulûmi’l-Kur’ân, Müessesetü’l-Bühûs, Tahran 1984, c. I, s. 445; Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, OMÜSBE, (Basılmamış Doktora Tezi), Samsun 1998, s. 39.

7 Ni’metullah Nahçıvânî, el-Fevâtihul-İlâhiyye vel-Mefâtihul-Gaybiyye, el-Matbaatü’l-Osmânî, İstanbul 1325/1907, İkinci cildin sonuna sayfa numarası vermeden nâşirin eklediği “tercüme-i hâl-i müfessir”den “mezhebuhû ve tarîkatuhû” kısmı.

8 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 39.9 Taşköprîzâde İsâmuddîn Ahmed İbn Mustafa, eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye

fî ulemâi’d-devleti’l-Osmaniyye, (thk. Ahmed Subhî Furat), İstanbul 1405/1985, s. 225; Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşbend, s. 284; Meh-met Rıhtım, “XV-XIX. Asırlarda Azerbaycan’da Nakşibendiyye Sufileri”, Qafqaz Üniversiteti Jurnalı [Dergisi], Bakü 2008, sy: 22, s. 5.

Page 14: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

14

gittiği zikredilmemektedir. Nahçıvânî tefsirini telife Tebriz’de başlamış ve mezkûr eserini 902 Ramazan (1497) tamamlamış ve 904 Şa’bân (1499) II. Beyazıt (1482-1512) döneminde Tebriz’den ayrılıp Anadolu ’ya göç etmiştir. 905/1500 senesinde Konya Akşehir ’e yerleşerek uzun yıllar ilim, irfân ve halkı irşâd ile meşgûl olan mutasavvıf10 920/1514 senesinde vefât etmiştir.11 Kâtip Çelebî Keşfu’z-Zünûn’da12 Bursalı Mehmed Tâhir Osmanlı Müellifleri ’nde13 Nahçıvânî’nin tefsîri hakkında bilgi verirken vefât târihi olarak 902 (1496) vermektedirler. Sonradan yapılan kabir taşında ise vefat tarihi 887 (1482) olarak yazılmıştır. Nahçıvânî 905 senesinde Akşehir’e yerleş-tiğine göre bu târihlerin yanlış olacağı açıktır.14 992 (1584) senesinde Sultan III. Murad döneminde düzenlenen ve “Evkāf-ı Zâviye-i Baba Ni’met ullah Nahçıvânî” isimli vakfiyeye göre “oğlu Mevlâna Hacı Ali Çelebi, zâviyenin mütevellî ve şeyhini nasb ve tâyin edecek, gerekli tâmir ve yenilemeler de kendisinin emri ve görüşü ile yapılacaktır. Bugün bu zâviyeden iz ve eser kalmamıştır.”15 Kabri Köyceğiz mahallesinde Akşehir deresine 10 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye,“Tercüme-i hâl-i müfessir”den “mezhebuhû

ve tarîkatuhû” kısmı; Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşbend, s. 284.11 Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemül-Müellifîn c. IV, s. 37; Bağdatlı İsmâil Paşa,

Hediyyetü’l-Ârifîn, Esmâu’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, İstanbul 1951, c. II, s. 497; Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, “Tercüme-i hâl-i müfessir”den “mezhebuhû ve tarîkatuhû” kısmı; Süleyman Ateş, İşârî Tefsir Okulu, s. 225; İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca’nın Şehri Akşehir, Numûne Matbaası, İstanbul 1945, s. 677; Abdülbâkî Turan, “Baba Nimetullah Nahçıvânî ve el-Fevâtihü’l-İlâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Gaybiyye İsimli Tef-siri,” s. 61; Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 38; Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşbend, s. 284.

12 Kâtib Çelebî, Hacı Halîfe Mustafa İbn Abdullâh, Keşfu’z-Zünûn an Esâmi’l-Kütübi’l-Fünûn, ( haz. M. Şerefettin Yaltkaya, Kilisli Rifat Bilge), Milli Eği-tim Bakanlığı Yayınevi, İstanbul 1971, c. II, s. 1292.

13 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1333/1915, c. I, s. 40.

14 Ethem Cebecioğlu, “Ni’metullah Nahçıvânî,” Sahâbeden Günümüze Al-lah Dostları, Şûle Yayınları, İstanbul 1995, c. VII, s. 24.

15 Necdet Tosun, “Osmanlı Dönemi Sûfîlerinin Fars Dili ve Literatürüne Katkıları ve Bir Örnek Olarak Baba Ni’metullâh Nahçıvânî’nin Şerh-i Gülşen-i Râz’ı,” EKEV Akademi Dergisi, Erzurum 2005, sy: 22, s. 108.

Page 15: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

15

hâkim bir meylin üzerindedir. 1995’te Hayra Hizmet Vakfı Akşehir şûbesi tarafından yeniden düzenlenmiştir. 1268/1852 ve 1307/1889 tarihli kitâbelerden kabrin daha önce iki defa onarıldığı belirtilmektedir.16

“Muhteşem bir üslûp güzelliğine sâhip”17 bir tefsir yazarı, “rabbânî ilimlerde mütebahhir”18 bir mutasavvıf, müfessir olan Nahçıvânî ’nin hayâtı hakkında çok az bilgiye sâhip olmamız zikredilmeğe değer bir husustur. Bunun kanaatimizce iki sebebi vardır. Bu sebeplerden birincisi “Nakşibendî prensibi “toplum içinde halvet” (halvet der encümen)’i belirgin şekilde ihlâl etmek pahasına toplumdan çekilme ve inzivâya son derece meyilli”19 olmasıdır. Taşköprîzâde müellif hakkında “kendini gizlemeyi âdet edinmişti” (kâne yuhfî nefsehû) diye bahseder.20 Kendini gizlemesinin ikinci sebebi tefsirinde zikrettiğine göre zamânında fakîh diye geçinenlerin hîle yaparak rüşvet almaları, şeyhlik taslayanların servet ve şöhrete düşkün olmaları ve bu servet ve şöhretten yararlanarak ulü’l-emre karşı çıkmalarıdır. Şöyle ki, Nahçıvânî bu zikrettiğimiz vasıflarla mevsuf olup fakîh diye geçinen ve şeyhlik taslayanları şiddetle tenkit etmiştir. “Bu ümmetin asrımızda fakîh diye geçinenleri, - Allah onları perîşân etsin - bâtıl görüşleri ve çirkin hayalleri uğruna Muhammed (s.a.v)’e indirilen şerîatın hükümleri üzerinde hîle yapıyorlar. Bu hîleleri karşılığında rüşvet alıyorlar.”21 “Zamânımızda22 kendisini görü-nüşte tasavvufa nispet edip de aslında şeytanın yardakçıları konumunda bulunan ve şeyhlik taslayan bâzı cahillerin âdet edindikleri gibi. Bunlar değişik hîle ve desîselerle haramları helâl,

16 Yaşar Kurt, “Ni’metullah b. Mahmud”, DİA, c. XXXIII, s. 132.17 Hamid Algar, Nakşibendîlik, (haz. A. Cüneyd Köksal), İnsan Yayınları, İs-

tanbul 2007, s. 164.18 Taşköprîzâde, eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye, s. 356.19 Hamid Algar, Nakşibendîlik, s. 165.20 Taşköprîzâde, eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye s. 356, Hamid Algar, Nakşibendîlik,

s. 165.21 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, c. I, s. 459; Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî

ve Tasavvufî Tefsiri s. 44.22 Nahçıvânî’nin vefâtı 1514’tür.

Page 16: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

16

sakınılması gereken şeyleri mubah kılmak sûretiyle inançlarını bozduktan sonra zayıf yaratılışlı insanlardan dünyâlıklar almakta ve onları biriktirmektedirler. Sonra yığdıkları bu servet sebebiyle reislik ve yöneticilik iddiasında bulunuyorlar. Bu hal üzere bir müddet kaldıktan ve maiyetlerini artırıp, yukarıda zikrettiğimiz birtakım desîselerle kendilerine yardımcı ve destekçi bulduktan sonra otoriteye baş kaldırarak, ulü’l-emre ve ona itâata karşı ayaklanmaya yeltenmektedirler. Bu cümleden olmak üzere şehirleri tahrip ettiler, müminlere zarar verdiler, insanların mallarına ve nâmuslarına kastettiler ve zürriyetlerini esir ettiler. Buna karşılık kendilerini hak ve adâlet ehli, mârifet ve îman sâhibi, yakin ve irfan erbâbı olarak isimlendirdiler. Hâlbuki bu, açık bir ziyan ve büyük bir zulümdü.”23 Bu tenkitlerle Ak-koyunlu sultanlarına karşı ayaklanan, şehirleri yakıp yıkan, Müslümanları öldüren, mallarını gasp eden Safevî âilesini ve yandaşlarını kastetmiş olabilir.24 Çünkü Nahçıvânî tefsîrini telife Tebriz ’de başlamış ve mezkûr eserini 902 Ramazanında (1497) tamamlamış ve 904 Şa’bânında (1499) Tebriz’den ayrılıp Anadolu ’ya göç etmiştir.

Nahçıvânî bütün bu şiddetli tenkitlerinin yanı sıra tefsîrinin değişik yerlerinde kendisinin şöhret ve âdetlerden sıyrılan dervişlerin hizmetkârı olduğunu tevâzu ve mahviyet ifâdeleri içeren şu sözlerle tavsif eder: “Bütün kulların en hakîri olan bu hakîr ve fakîr,”25 ... fakîrlerin hizmetçisi ve ayaklarının tozu olan ben hakîr ve fakîr,”26... Allah’a yemin ederim ki, bu fakîr ve hakîr ... bütün şöhretlerden ve âdetlerden sıyrılan, her zaman ve her hâl ü kârda kendilerine tecellî eden ve Hakk’ı bekleyen dervişlerin hizmetkârlarındandır.”27

23 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, c. II, s. 32; Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 43-44.

24 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 44, Hamid Al-gar, Nakşibendîlik, s. 165.

25 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, c. II, s. 540.26 Nahçıvânî, a.ge, c. II, s. 491.27 Nahçıvânî, a.g.e, c. I, s. 2.

Page 17: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

17

Tarîkatı

Nahçıvânî Tebriz ’de tasavvufî eğitimini almış olan bir Nakşbendî şeyhidir. Fıkhen Hanefî mezhebine tâbi olup28 usûl ve fürû’da kâmil bir şahsiyettir.29 Müellifi bilinmeyen muahhar bir Silsile’de Ubeydullah Ahrâr ’ın müridleri arasında zikredilmiş ise de bu kayıt diğer kaynaklarla tevsik edilme-diğinden dolayı mûteber değildir.30 Nahçıvânî’nin Tebriz’de bulunduğu dönemde “Tebrîz’de bir Nakşbendî şeyhi olarak Sun’ullah Kûzekünânî (v. 929/1523) ve onun halîfesi Dervîş Ahî Hüsrevşâhî bulunduğuna göre Baba Ni’met ullah Nahçıvânî tasavvufî eğitimini bu koldan almış olmalıdır. Nitekim yeni bulunan yazma bir Silsilenâme’de Derviş Ahî Husrevşâhî’nin müridleri arasında Mevlânâ Baba-i Nahçıvânî isminde bir şahıs bulunmaktadır ki muhtemelen Baba Ni’metullah Nahçıvânî’dir. Bu kaynağa göre, onun silsilesi Bahâeddîn Nakşbend ’e şöyle bağlanır: Bahâeddîn Nakşbend (v.791/1389), Alâeddin Attar (v. 802/1400), Nizâmeddîn Hâmuş (v. 853/1449), Sa’deddîn Kaşgarî (v. 860/1456), Alâeddin Âbîzî (v. 892/1487), Sun’ullah Kûzekünânî (v. 929/1523), Dervîş Ahî Hüsrevşâhî (v. 937/1530), Mevlânâ Baba-i Nahçıvânî (v. 920/1514).”31 Mürîd yetiştirdiğine dâir kaynaklarda bilgi bulunmamakla berâber, Akşehir ’de bir zâviye kurduğuna göre bir miktar mürîd yetiştirmiş olması muhtemeldir.32

28 İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, c. II, s. 497; Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, “tercüme-i hâl-i müfessir”den “mezhebuhû ve tarîkatuhû” kısmı.

29 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, “tercüme-i hâl-i müfessir”den “mezhebuhû ve tarîkatuhû” kısmı.

30 Necdet Tosun, Bahâeddin Nakşbend, s. 284; bkz. Anonim, Silsiletü’t-turuk fi’t-tasavvuf, Süleymâniye Ktp., Esad Efendi, No: 3680, vr. 60b.

31 Necdet Tosun, “Osmanlı Dönemi Sûfîlerinin Fars Dili ve Literatürüne Kat-kıları ve Bir Örnek Olarak Baba Ni’metullâh Nahçıvânî’nin Şerh-i Gülşen-i Râz’ı,” s. 108; bkz. Şeyhim b. Mevlânâ Baba-i Şirvânî, Silsilenâme, Nec-det Tosun Bey’in özel kütüphânesindeki yazma nüsha, vr. 24a-24b.

32 Necdet Tosun a.g.m, s. 109.

Page 18: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

18

Eserleri1. el-Fevâtihul-ilâhiyye vel-mefâtihul-gaybiyye

Nahçıvânî ’nin eserleri içerisinde en çok meşhur olanı müellifin mezkûr tefsiridir. Tebriz ’de 902/1496 yılında tamam-landığı rivâyet edilmektedir. Nahçıvânî tefsîrine görüşlerinin hülasası diyebileceğimiz bir mukaddime ile başlar. Mukaddi-mede tefsirin ismi ve içerdiği muhteviyât hakkında şunları zikreder: “Bu tefsirde zuhur eden bilgiler Allah Teâlâ’nın mahz-ı kereminden bağışladığı futûhât cümlesinden olduğu için bu tef-sir Allah tarafından [gelen bir ilhamla] el-Fevâtihu’l-İlâhiyye ve’l-mefâtihul-gaybiyye el-mûdıha li’l-kelimi’l-kur’âniyye ve’l-hikemi’l-furkāniyye33 diye isimlendirildi.”34

Sûfînin kalbine doğan bâtınî mânâ ve işâretlere göre âyetlerin te’vil edildiği tasavvufî (işârî) tefsirler35 içerisinde Ni’metullâh Nahçıvânî ’nin tefsiri, Kur’ân’ın bütün âyetlerinin tasavvufî usûle göre yorumlandığı -günümüze ulaşan- ilk tefsirdir.36 Tefsirinin mukaddimesinde müellif vahdet-i vücûd açısından Mutlak Varlık ’ı ve O’nun tecellîlerinin kâinat şeklinde görünüşü, kâinâtın, O’nun isim ve sıfatlarından ibâret olduğunu, çeşitli şekillerde görünen her şeyin iç yüzünde (bâtınında) Hakk’ın bulunduğunu, insân-ı kâmilin de Rahman’ın sûretinin aynası olduğunu, peygamberliğin ve velîliğin mânâsını,37 Vücûd-ı Mutlak ’ın tecellîsinde tekrârın olmadığını, Vücûd-ı Mutlak’a nisbetle kâinat ve içindeki varlıkların yok (bâtıl-adem ) hük-münde olduğunu, ayrıca ibârenin kısıtlılığından dolayı Vücûd-ı Mutlak’ın durumunun anlatılamayacağını, bunu keşf , şühûd ve zevk sâhibi âriflerin tadarak bileceğini ve bu bilmenin de nihâyetinin olamayacağını geniş bir şekilde açıklar.38

33 “Kur’ân-ı Kerîm’in kelime ve hikmetlerini açıklayan gaybın anahtarları ve ilâhî fetihler.”

34 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, c. I, s. 3.35 Süleyman Uludağ, “İşârî Tefsîr”, DİA, c. XXIII, s. 424.36 Yaşar Kurt, “Ni’metullah b. Mahmud”, s. 132.37 Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, s. 226.38 Nahçıvânî, Fevâtihul-İlâhiyye, c. I, s. 2-17.

Page 19: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

19

Nahçıvânî her sûreye, o sûrenin muhtevâsını özetleyen bir girişle (fâtiha) başlamış ve o sûreyi, o sûreden alınacak dersi özetleyen bir sonuçla (hâtime)39 bitirmiştir.40 Buna ilâveten tefsirde her sûrenin başında bulunan besmelenin, o sûrenin ilk âyetiyle anlam bakımından ilişkisi ve her seferinde anla-mında küçük farklılıkları belirtmesi41 ve tefsirine dipnotlarla bâzı îzahlar yapmasıyla diğer tefsirlerden ayrılır. Tefsirde sec’e önem verilmiştir. Âyetler arasındaki tefsirler uzun uzun değil, kısa kısa cümlelerden ibârettir.42 “Kısa akıcı ve anlaşılır bir üslûpla yazılan, teferruâta dalmadan Allah’ın maksadının ne olduğunu çarpıcı ifâdelerle ortaya koyan, müfessirin gönlün-den taşan rabbânî füyûzâtın oluşturduğu bir umman olan bu tefsir, yazıldığı günden îtibâren insanların teveccühüne mazhar olmuştur. … Ülkenin seçkin kütüphânelerinde birçok yazma nüs-hasının bulunması da bunun delilidir.”43 Halk tarafından kabul gören eserlerin daha çok okuyucuya ulaştırılması gāyesiyle Osmanlı’nın son dönemlerinde basılan tefsirler arasında Fevâtihu’l-İlâhiyye’de bulunmaktadır.44 Nahçıvânî’nin hayâtı ile ilgili bilgi veren bütün kaynaklarda müellifin mezkûr tef-sirine rastlanılmaktadır. Müfessirin 902/1495 tarihinde kendi

39 Girişe örnek olarak “Fâtihatu sûreti’l-fâtiha”, sonuça örnek olarakda “Hâtimetu sûreti’l-fâtiha”yı zikredebiliriz.

40 Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, s. 226.41 Hamid Algar, Nakşibendîlik, s. 165.42 Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, s. 226.43 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 82; Süleymâniye

Ktp. Hacı Mahmut Ef. Kit., No: 29; Süleymâniye Ktp., Serez Kit., No: 4032; Süleymâniye Ktp., Halet Ef. Kit., No: 17; Hacı Selim Ağa Ktp., Hü-dayi Ef. Kit., No: 76; Süleymâniye Ktp., Şehit Ali Paşa Kit., No: 170-171; Süleymâniye Ktp., Hayri ve Abdullah Ef. Kit., No: 157; Çorum İl Halk Ktp., No: 102-103.

44 Nahçıvânî’nin tefsiri Tetkik-i Müellefât-ı Şer’iyye Meclisi’nin 18 Rebiu-levvel 1325/1907 tarih ve 35 numaralı ruhsatnamesi üzerine Matbaa-i Osmaniyed’e II cilt olarak İstanbul’da basılmıştır. et-Tefsîru’s-Sûfî el-Kâmil li’l-Kur’ani’l-Kerîm adıyla Mısır’da 1999’da Dâr Rikâbî tarafından yeni baskısı yapılmıştır. bkz.Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 82; Hamid Algar, Nakşibendîlik, s. 165.

Page 20: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

20

el yazısı ile yazdığı tefsirinin II. Cildi Topkapı Sarayı’nda III. Ahmet Kütüphânesi’nde bulunmaktadır.45

Nahçıvânî ’nin tefsîri hakkında Taşköprizâde “Bu tefsirde fesâhat ve belâğat incelikleriyle birlikte çoğu insanın idrâkinden âciz kalacağı incelikler ve hakîkatler bulunmaktadır”46 derken Ömer Nasûhî Bilmen “Ni’metullah Nahçıvânî, tefsirlere mürâcaat etmeksizin tasavvuf neşvesiyle latif, bedîî bir tefsir yazmıştır ki, bu te’vîl ve tasavvuf bakımından pek güzîde bir eserdir”47 demektedir. Bunlara ilâveten kütüphânelerde Nahçıvânî’nin tefsîrinden ayrı olarak istinsah edilmiş “Nebe Cüzü”,48 “Nebe Sûresi”49 vs. sûre ve cüz tefsirlerine de rastlanılmaktadır.50

2. Şerh-i Gülşen-i Râz

Nahçıvânî , Mahmûd Şebusterî ’nin (v. 725/1324) Farsça kaleme aldığı Gülşen-i Râz adlı esere, Taşköprîzâde ’ye göre “ehli nezdinde makbul”51 ve mufassal Farsça bir şerh yazmıştır.52 Gölpınarlı bu eserden “fazlaca ilme ve tasavvufa gömülmüş bir şerh” diye bahseder.53 Mezkûr eserin İstanbul 54,

45 Topkapı Sarayı Müzesi Ktp., III. Ahmet Kit., No: 128; bkz. Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 82.

46 Taşköprîzâde, eş-Şekāiku’n-Nu’mâniyye s. 356; Reşat Öngören, Osman-lılarda Tasavvuf, Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İz Ya-yıncılık, İstanbul 2003, s. 143.

47 Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsir Târihi: Tabakātu’l-Müfessirîn, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1974, c. II, s. 628.

48 Süleymâniye Ktp., Aşir Ef. Kit. No: 417; Atıf Ef. Ktp., No: 2818.49 Hacı Selim Ağa Ktp., Hüda-i Ef. Kit., No: 75. bkz. Yaşar Kurt, Ni’metullah

Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 83.50 İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, c. II, s. 497.51 Taşköpülüzâde, eş-Şekāiku’un-Nu’mâniyye, s. 357.52 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 61.53 Mahmûd-ı Şebüsterî, Gülşen-i Râz, (Çeviren ve Şerheden Abdülbâkî Göl-

pınarlı) Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2010, s. xxi.54 Süleymâniye Ktp., Lala İsmâil, No: 168, vr. 2a-246b nüshasının müsten-

sihi “Ni’metullah b. Mahmud en-Nahçıvânî”dir. bkz. Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 63.

Page 21: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

21

Tahran 55 ve Berlin ’de56 yazma nüshaları bulunmaktadır. Eser, Cemâde’l-uhrâ 906 (1500) târihinde tamamlanmıştır. Müellifin 905’te Akşehir ’e yerleştiği bilindiğine göre, eser orada telif edilmiş olmalıdır. “Ferîdüddîn Attâr’dan yapılan birkaç nakil hâricinde eserde kitap ve şahıs ismine pek rastlanmaz. Eserde Varlık konusu, vahdet-i vücûd perspektifiyle ele alınmıştır. Müellifin cümlelerinden bazıları şunlardır:57 “Muhabbet ehlinin görüşüne göre, Hak Teâlâ’nın, varlık mertebelerinin her birinde özel bir zuhûru (görüntüsü) vardır.”58 “Ruh, gaflet, ve unutma uykusundan uyandıktan sonra, fıtrî meyli gereğince aslî vatanını ve hakîkî mebdeini düşünmeye başladı.”59 Ahadiyyet mertebesi ki ona Amâ-yı Mahz ve Sevâd-ı A’zam da denir, bütün ilâhî isim ve sıfatlar o mertebede dürülmüş ve yok olmuştur, vücûd dâiresinin tamamlayıcısı demek olan Ahmed’in mîm’inde zâhir olur.”60

3. Şerhu Esrâri’n-Nokta

Görebildiğimiz kadarıyla sâdece Brockelman tarafından Nahçıvânî ’ye Fevâtihu’l-İlâhiyye ve Hidâyetü’l-İhvân dışında Şerhu Esrâri’r-Nokta isimli Arapça bir eser nispet edilmekte ve P. Sbath’ın Yazmalar kütüphânesi 811’de kayıtlı olduğu

İstanbul Üniversitesi Ktp., Farsça Yazmalar, No: 907, vr. 1a-271b. bkz. Necdet Tosun, “Osmanlı Dönemi Sûfîlerinin Fars Dili ve Literatürüne Katkıları ve Bir Örnek Olarak Baba Ni’metullâh Nahçıvânî’nin Şerh-i Gülşen-i Râz’ı”, s. 109.

55 Necdet Tosun, , a.g.m, s. 109; Tahran Üniversitesi Merkez Ktp., No: 4077. bkz.Ahmed Münzevî, Fihristi-i Nüshahâ-yı Hattî-yi Fârsî, Tahran, 1349 hş/1970, c. II, s. 1250-1251.

56 Necdet Tosun, a.g.m, s. 109; Staatsbibliothek Preussischer Kulturbesitz in Berlin, MS Orient. Oct. 2308. bkz.Wilhelm Eilers-Wilhelm Heinz, Ver-zeichnis der Orientalischen Handscriften in Deutschland: Persische Hands-chriften, Wiesbaden, 1968, s. 97.

57 Necdet Tosun, a.g.m, s. 109.58 Necdet Tosun, a.g.m, s. 109-110; bkz. Nahçıvânî, Şerh-i Gülşen-i Râz, İs-

tanbul Ün. Ktp., FY, No: 907, vr. 3b.59 Necdet Tosun, a.g.m., s. 110; bkz. Nahçıvânî, Şerh-i Gülşen-i Râz, vr. 4a.60 Necdet Tosun, a.g.m., s. 110; bkz. Nahçıvânî, a.g.e, vr. 12a.

Page 22: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

22

belirtilmektedir.61 Ankara Millî Kütüphânesi Eskişehir İl Halk Kütüphânesi Koleksiyonu Katalogu’nda (No: 247, vr. 59b-68a) biz de Nahçıvânî adına Şerhu Esrâri’n-Nokta isimli bir eser kaydı bulduk. Ancak maalesef eserin baş tarafı kayıptır. Şerhu Esrâri’n-Nokta, Ali b. Şihâbeddîn b. Hasan Muham-med el-Hemedânî ’nin (v. 786/1384) er-Risâletü’l-Kudsiyye fî Esrâri’n-Noktatil-Hissiyye 62 isimli eserine yapılan bir şerhtir. Nahçıvânî’nin Şerhu Esrâri’n-Nokta isimli eserini Ali b. Şihâbeddîn el-Hemedânî’nin er-Risâletü’l-Kudsiyye fî Esrâri’n-Noktatil-Hissiyye isimli eseriyle (Süleymâniye Kütüphânesi, Fâtih, No: 5367, vr. 1b-44a)63 karşılaştırdık. Ankara Milli Kütüphâne’de bulunan Nahçıvânî’nin Şerhu Esrâri’n-Nokta isimli eseri (No: 247, vr. 59b-68a) Ali b. Şihâbeddin el-Hemedânî’nin er-Risâletü’l-Kudsiyye fî Esrâri’n-Noktatil-Hissiyye’64sinin (Sülm., Ktp., Fâtih,

61 Carl Brockelman, Geschichte der Arabischen Literatur: Suplementband, Brill, Leiden 1938, c. II, s. 320-321.

62 Ali b. Şihâbeddîn el-Hemedânî ve mezkûr eseri için bkz. Kâtib Çelebî, Keşfe’z-Zünûn, c. II, s. 881.

63 Ali b. Şihâbeddîn ve mezkûr eserinin diğer yazmaları için bkz. Süleyma-niye Ktp., Ayasofya, No: 4807, Süleymaniye Ktp., Fatih, No: 5377; Süley-maniye Ktp., Lâleli, No: 3745; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa Kit., No: 2794; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa Kit., No: 1368; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa Kit., No: 1364; Ali b. Şihâbuddin el-Hemedânî’nin mezkûr risâlesi dışında Süleymâniye kütüphânesinde şu eserlerinin yazma-ları bulunmaktadır. el-Evrâdü’l-Fethiyye, Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi Kit., No: 426, Meşâribu’l-Ezvâk, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, No: 2073, Risâle-i Ed’iye-i Şerîfe, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, No: 4807, Risâle-i Fütüvvetiyye-i Şerîfe, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, No: 2873, Risâletü Fazli’l-Fakr ‘ale’l-Gınâ ve Beyân-i Makāmâti’l-Sülûk, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, No: 1791/1, Risâle-i Zikriyye, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, No: 1791/2.

Ali b. Şihâbeddîn’in mezkûr eserini Muhammed Hâcevî Farsça tercümesiyle berâber neşretmiştir. bkz. Ali b. Şihâbeddîn, Esrâru’n-Nokta -tercüme ve metn-, (haz. Muhammed Hâcevî), İntişârât-ı Mevlâ, Tehrân 1376 hş/1997.

64 Eser şöyle başlamaktadır: ز אء ا אء א ى ”[١/ب] ا ا ا ا اאئ ّ ر آ دآ אئ ا אر ا و א אء وا

א כ א ا א אئ ا أ ا وا א ا ت آ ا و א ا ون

Page 23: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

23

No: 5367,) 32b varak beşinci satırdan sonraki kısmın şerhidir. Şerhin sonunda şunlar yazmaktadır.65

אت ا ا وا ا ه ا ا [٦٨/ا] ا ... د ا א ا وا ا א ا ا . כ ا כ ا ن ا כ ا وا ا

א ٩٢٣ כ אر اAli b. Şihâbeddin el-Hemedânî’nin eseri ve Nahçıvânî ’nin

şerhi, vahdet-i vücûd nazarından kaleme alınmıştır. Nahçıvânî’nin Şerhu Esrâri’n-Nokta isimli eserinde vücûd mertebeleri (hazârât-ı hams) hakkındaki cümlelerinden biri şöyledir. “‘Amâ-yı ıtlak ve gayb-ı lâhûtî den kaynaklanan küllî âlemler , kapsayıcı şuhûdî mazharlar ve vücûdî hazretler (hazârâtü’l-vücûdiyye) beştir. Bu beş mertebe keşif ve şuhûd ehli tarafından meşhur beş hazret (hazarâtü’l-hams) olarak isimlendirilmiştir. Hazerât-ı hamse nin bu bahsi geçenlere [‘Amâ-yı ıtlak ve gayb-ı lâhûtîden kaynaklanan küllî âlemler, kapsayıcı şuhûdî mazharlar ve vücûdî hazretlere] isim olarak verilmesi yine bu bahsi geçenlerin, hazeratı hamse-i meşhurenin ‘Amâ-yı ıtlâk, gaybî hüviyet ve ahadiyet-i zatiye hazretine ad olarak verilmesine bir yönüyle benzer. Bundan dolayı hazerât-ı hamse ile adlandırılmışlardır. Zîrâ bu bahsi geçen mertebeler sırf mutlak oluşlarıyla huzur içinde huzurdur (huzûrun fî huzûrin fî huzûr ). Öyle ki bu mertebelerden gayb ve ufûl ayrılmaz ve bu mertebelere de gurûb ve nüzûl ârız

Matbû nüshası için bkz. Ali b. Şihâbeddîn, Esrâru’n-Nokta -tercüme ve metn-, s. 65.

Eser şöyle sona ermektedir:ار ا ا ات ا ا ار ا ا ا א ا ا [٤٤/ ا] ا

ى م ا ا ه وا وا و Matbû nüshası için bkz. Ali b. Şihâbeddîn, Esrâru’n-Nokta -tercüme ve

metn-, s. 9065 Nahçıvânî, Şerhu Esrâri’n-Nokta, Ankara Millî Kütüphânesi Eskişehir İl

Halk Kütüphânesi Koleksiyonu No: 247, vr. 68a.

Page 24: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

24

olmaz. Bilakis nûr üstüne nurdur O. -Allah dilediğini nûruyla hidâyete erdirir.- Bu kelime huzûrdan alınmış hazret ismiyle isimlendirildi.”66

4. Hidâyetü’l-İhvân

Nahçıvânî ’nin tercümesini sunduğumuz Arapça eseridir. Yukarıdaki mezkûr üç eserin dışında Nahçıvânî’ye Keşfü’z-Zünûn (c. II, s. 2028), el-‘Alâm ’ (c. VIII, s. 39), ve GAL ’de (c. II, s. 321) Hidâyetü’l-İhvân, Hediyyetü’l-ârifîn’de (c. II, s. 497) Risâletü’l-Vücûd isimli bir eser nisbet edilmektedir. Osmanlı Müellifleri ’nde (c. I, s. 40) şöyle denilmektedir. “Hidâyetü’l-İhvân isminde tasavvufdan bir eseri ve bir nüshası Nûrî Osmâniye’de mevcûd Risâletü’l-Vücûd nâmında bir risâlesi daha vardır.” Nuri Osmaniye Kütüphanesi’nde (No: 2386, vr. 1a-78a.) tek nüshası bulunan eser, yukarıdaki ifâdeden anlaşılacağı üzere Mehmed Tâhir tarafından Risâletü’l-Vücûd olarak isimlendi-rilmiştir. Ancak kütüphâne katoluğuna Risâletün fi’t-tasavvuf olarak kaydedilmiştir. Eserin Risâletü’l-Vücûd olarak isimlen-dirilmesinin nedeni Nahçıvânî’nin varlık konusunu vahdet-i vücûd zâviyesinden ele almış olduğudur.67 Nahçıvânî’nin yukarıda zikredilen eserlerinde herhangi bir mesele vahdet-i vücûd zâviyesinden işlenildiği gibi mezkûr risâlede de varlık konusu vahdet-i vücûd zâviyesinden işlenilerek kelâmcı ve felsefecilerin varlık anlayışı eleştirilmiştir. Ancak bu risâlede sadece varlık konusu işlenmemiş ve bunun yanı sıra dînin zâhiri ve hakîkati, cennet -cehennem , övülmüş ve yerilmiş ahlâk ve hayret, ahlâk, mürşid-insân-ı kâmilin vasıfları gibi birçok konu tasavvufî açıdan incelenmiş ve bütün meselelere “ihvânî” (kardeşlerim) diyerek başlanılmıştır. Eser İhvâna tavsiye niteliğindendir. Kâtip Çelebî (v. 1068/1657) Keşfü’z-Zünûn’da

66 Nahçıvânî, Şerhu Esrâri’n-Nokta, vr. 61a.67 Necdet Tosun, “Osmanlı Dönemi Sûfîlerinin Fars Dili ve Literatürüne

Katkıları ve Bir Örnek Olarak Baba Ni’metullâh Nahçıvânî’nin Şerh-i Gülşen-i Râz’ı”, s. 109.

Page 25: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

25

Nahçıvânî’nin Hidâyetü’l-İhvân’ından “tasavvuf konusunda muhtasar bir eser ” diye bahseder ki, tercümesini sunduğumuz risâle muhtevâ olarak bu ifâdeyi haklı kılacak niteliktedir. Eserin başında da “Şeyh Mahmûd b. Nahçıvânî’nin tasav-vuf hakkında risâlesi”68diye yazmaktadır. Kâtip Çelebî’nin bu risâleye içeriğinden dolayı bu ismi vermiş olması ihtimal dâhilindedir. Ayrıca Kütüphâne kataloglarında biz Nahçıvânî’ye nispet edilen Hidâyetü’l-İhvân diye bir eser bulamadık. Eserin sonunda “temmeti’r-risâletü”69 denilerek risâleye özel bir isim verilmemiştir. Müellif eseri Risâletü’l-Vücûd veya Hidâyetü’l-İhvân olarak isimlendirmediği için kesin olarak bu risâlenin ismi şu veya budur dememekle berâber bu konuda en erken kaynak sayılabilecek olan Kâtip Çelebî’nin (v. 1068/1657) Keşfü’z-Zünûn’daki Nahçıvânî’ye nisbet ettiği Hidâyetü’l-İhvân isimli eser ve yukarıda zikrettiğimiz nedenlerden hareketle bu risâleyi Hidâyetü’l-İhvân adı altında buraya aldık.

Tercümesini sunduğumuz eser, Yaşar Kurt tarafından hazırlanan Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsîri isimli doktora tezinde ve Diyânet İslam Ansiklopedisi Ni’metullah b. Mahmud maddesinde İhvan diye isimlendirilmiştir. Yaşar Kurt’a göre bu isimlendirmenin gerekçesi şöyledir: “Ta-bakat kitaplarında müfessirimizin Hidâyetü’l-İhvân adlı bir eserinden bahsedilmektedir. Kütüphâne kayıtlarında ve müellifin eserlerinin içinde bu isimde bir esere rastlayama-dık. Ancak hidâye ve ihvân kelimelerinin sembol olarak kullanıldığı İhvân Arapça , Hidâye Farsça olarak yazılan iki ayrı eseri olduğunu tespit ettik. Acaba kaynaklarda belirtilen Hidâyetü’l-İhvân adlı eseri iki farklı dilde hidâye ve ihvân olarak değişik başlıklar altında yazılmış mıdır? Düşüncesi ile bir karşılaştırma yaptık. Ne hacim itibâriyle ne de muhtevâ itibariyle bu iki eserin aynı eser olmadığına şâhit olduk. Bu

68 Nahçıvânî, Hidâyetü’l-İhvân, vr. 1a.69 Nahçıvânî, Hidâyetü’l-İhvân, vr. 78a.

Page 26: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

26

durumda ne zaman ve kim tarafından tespit edildiğini bilemediğimiz bir yanlışlıkla, bu iki eser isminin birleş-tirildiği kanaatine vardık. Çünkü Nahçıvânî’nin eserlerinin başlıkları muhtevâlarında kullandığı remizlerle uygunluk arzeder. Meselâ Mükâşefe , Nikât , Tahkîkāt, Mecmûa ve Hidâye gibi eserleri ele aldığımızda, bunların içinde kullandığı remizlerin, adı geçen kitapların başlıklarıyla aynı olduğunu görmekteyiz. (…) İfâde ettiğimiz gerekçelerden dolayı, bu eserin isminin de İhvân olması daha uygun olacaktır”70 demektedir. Ancak bu uzunca alıntısını yaptığımız gerekçelendirmede geçen Hidâye, Mükâşefe, Nikât, Tahkîkāt, Mecmûa gibi birçok risâle Ni’metullah Nahçıvânî’nin değil, “kaynaklarda zikredil-diğine” göre beş yüze yakın eser sâhibi olan Ni’metullâhiye tarîkatının kurucusu71 Ni’metullâh-ı Velî’nindir (v. 834/1431). Dolayısıyla Yaşar Kurt’un “bilemediğimiz bir yanlışlıkla, bu iki eser [Hidâye ve İhvân] isminin birleştirildiği” kanaati yanlıştır. “Ni’metullâh-ı Velî’nin (…) çoğu risâle hacmin-deki 114 eseri Îran Kütüphanelerindeki yerleri, baskıları ve içerikleriyle birlikte tanıtılmış,72 bunlardan seksen beşi Resâ’il-i Cenâb-ı Şâh Ni’metullâh-ı Veliyy-i Kirmânî73 adıyla neşredilmiştir.”74 Biz burada mezkûr eserde neşredilen ve son dönemde yapılan çalışmalarda yanlışlıkla Nahçıvânî’ye nisbet edilen risâlelerin listesini zikredeceğiz:

1) Tahkîkāt (c. I, 10’uncu risâle),2) Vücûdiyye (c. VIII, 80’inci risâle),

70 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 73-74.71 Mahmud Erol Kılıç, “Ni’metullâh-ı Velî”, DİA, c. XXXIII, s. 134.72 Mahmud Erol Kılıç, “Ni’metullâh-ı Velî”, c. XXXIII, s. 134; bkz. J. Auibin,

Matériaux pour la biographie de Shah Ni’metullah Wali Kirmânî, Tahran-Paris, 1982.

73 Nşr. Cevâd Nurbahş, I-VIII, Tehrân, 1351 hş/1972.74 Mahmud Erol Kılıç, “Ni’metullâh-ı Velî”, c. XXXIII, s. 134.

Page 27: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

27

3) Mecmûa-i Letâif 75 (c. IV, 39’uncu risâle)4) Hidâye (c. IV, 49’uncu risâle),5) Nikât , (c. IV, 45’inci risâle), 6) Mükâşefe (c. VI, 55’inci risâle),

7) Es’ile ve’l-ecvibe76 (c. VIII, 10’uncu risâle, Risâle-i Suâl ve’l-Cevâb ismiyle) 77

Burada listesini verdiklerimizin yanı sıra Risâle-i Zikriyye 78, Istılâhâtü’s-Sûfiyye, Risâle-i Vücûd-ı Mutlak , Terceme-i Nakşi Fusûs 79 gibi risâleler Ni’metullâh-ı Velî’ye âit olup yanlışlıkla Ni’metullah Nahçıvânî ’ye nisbet edilmiştir. Abdülbâkî Turan “Baba Nimetullah Nahçıvânî ve el-Fevâtihü’l-İllâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Gaybiyye İsimli Tefsiri” isimli makâlesinde (s. 65) Keşfü’z-Zünûnu (c. II, s. 1263) kaynak göstererek Nahçıvânî’ye “Fusûsu’l-Hikem Şerhi” nisbet etmiştir. Ancak Keşfu’z-Zünûn’da mezkûr sahîfede sâdece “Şerhu Seyyid Ni’metullah” geçmek-tedir ki, bu şerh “Ca’fer es-Sâdık soyundan bir seyyid”80 olarak bilinen Ni’metullâh-ı Velî’nin olması muhtemeldir. Kâtib Çelebi Keşfu’z-Zünûn’da Nahçıvânî’nin eserlerini “Şeyh Baba Ni’met ullah b. Mahmûd en-Nahçıvânî” adı altında eserine almıştır.81 Bu zikrettiklerimizin dışında yazarını tespit edemediğimiz Tefsîru Âyâti’l-Kur’aniyye Mutaallikun bi Garkı Firavn ve Necâti Kavmi

75 Mezkûr risâlelerin yanlışlıkla Nahçıvânî’ye nisbeti için bkz. Reşat Ön-gören, Osmanlılar’da Tasavvuf, Anadolu’da Sûfîler, s.143.

76 Mezkûr risâlelerin yanlışlıkla Nahçıvânî’ye nisbeti için bkz. Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 52-70; a.mlf.,“Ni’metullah b. Mahmud”, c. XXXIII, s. 132.

77 Resâ’il-i Cenâb-ı Şâh Ni’metullâh-ı Veliyy-i Kirmânî’nin yedi ciltin fihristi için bkz. c. VII, s. 247-248; sekizinci ciltin fihristi için bkz. c. VIII, s. 5.

78 Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf, Anadolu’da Sûfîler, s.143.79 Yaşar Kurt, Ni’metullah Nahçıvânî ve Tasavvufî Tefsiri, s. 52-70;

a.mlf.,“Ni’metullah b. Mahmud”, c. XXXIII, s. 132.80 Mahmud Erol Kılıç, “Ni’metullâh-ı Velî”, c. XXXIII, s. 134.81 bkz. Kâtib Çelebî, Keşfü’z-Zünûn, c. I, s. 189, a.g.e, c. II, s. 1292, c. II, a.g.e,

s. 2028

Page 28: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

28

Mûsâ (a.s),82 isimli eser ve Ni’metullâh-ı Velî’nin birçok eseri kütüphâne kayıtlarına yanlışlıkla Ni’metullah Nahçıvânî adına kaydedilmiştir.

Ayrıca kaynaklarda Nahçıvânî ’ye Hâşiye alâ Fusûs’il-Hikem 83 ve Hâşiye alâ Tefsîri’l-Beyzâvî 84 gibi eserler de nispet edilmektedir.

82 Süleymâniye Ktp., Kılıç Ali Paşa No: 1204, Eserde Zemahşerî (v.538/1144), Beyzâvî (v. 685/1286), Mevlâ ibn Kemâl Paşa[Kemalpaşazâde (v.940/1534)] ve s. âlimlerin görüşlerine yer verilerek sonunda müellif kendi görü-şünü sunmuştur.

Ayrıca bkz. Ramazan Bayhan, Ni’metullah b. Mahmûd Nahçıvânî ve “el-Fevâtihu’l-İlâhiyye ve’l-Mefâtihu’l-Gaybiyye” Adlı Eserinin Tahlîli, EÜSBE, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri 1997, s. 34-35.

83 İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, c. II, s. 497; Mehmed Tâhir, Osmanlı Mü-ellifleri, c. I, s. 41.

84 Kâtib Çelebî, Keşfü’z-Zünûn, c. I, s. 189, İsmâil Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn, c. II, s. 497; Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c. I, s. 41.

Page 29: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî

Hidâyetül-İhvân-Sûfîlerin Kelâmcıları ve Felsefecileri Eleştirisi-

Page 30: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin
Page 31: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

31

Hidâyetül-İhvân’ın Tercümesi

[1a] Şeyh Mahmûd b. Nahçıvânî ’nin tasavvuf hakkında risâlesi. Allah onu ilm-i kelâmdan sâlim ve muaf kıldı. Şekk ve zulmet karanlıklarından kurtardı.

1. [Mukaddime]1

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

[1b] Hamd, hamd ve övgü (senâ) sâhibinedir. Salât (duâ) Allah’ın risâlet ve peygamberlik için seçtiklerinin cümlesine, hâsseten nebîlerin sonuncusu Muhammed Mustafâ (s.a.v)’in, onun takvâ ve iyilik sâhibi âilesinin ve birer hidâyet yıldızı olan âshâbının üzerine olsun. Bu sözler bir kısım delil ve delâletler içermektedir ki, bu deliller fakirlerin hizmetkârına (Allah’ın peygamberi (s.a.v), ashâbı ve ehl-i beytine) yakınlık hâlinde iken (velâ ) vârid olmuştur. Benzerlerine rızâ gözüyle bakan, 1 Köşeli parantez içindeki başlıklar metnin aslında bulunmamaktadır.

Metnin tâkibini kolaylaştırmak amacıyla tarafımızdan eklenmiştir.

Page 32: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

32

tezkiye olunmuş nefislerin râzı olmadığı şeylerden yüz çeviren berrâklık timsâli kardeşlerin idrâklerinin önüne bu delilleri sundum. Bu Allah’ın yardımıdır [2a] (fazl, inâyet), Allah onu dilediğine verir. Allah büyük fazîlet sâhibidir.

2. [Vâcibu’l-Vücûd ve O’nun Bilinmesi ve Görülmesi Husûsunda Sûfîlerin Te’yîdi, Kelâmcı ve

Felsefecilerin Görüşlerinin Tenkîdi]

Kardeşlerim, İslâm ümmetine mensûb kelâmcılar ve felsefeye dalmış hukemâ ; müşâhede edilen, hissedilen, âlem diye isimlendirilen, mümkinü’l-vücûd diye lakaplanan bu âlem için tek, vâcibü’l-vücûd, mümkün sebeplerde müessir, onların dışında olduğu halde onları varlık alanına çıkaran ve mutlak olarak bütün mümkün sebeplerin kendisinde sona erdiği bir mebde’ isbâtı husûsunda ittifâk etmişlerdir. Bunu ise muhâle yol açan teselsülü ortadan kaldırmak için yapmışlardır.

Kelâmcı ve felsefecilerden her biri, bâzı parçaları di-ğer bâzı parçalarından sonra muntazam bir şekilde gelen, parçalarından bâzısı diğer parçalarının sonucu olan âlemin varlığı ve zuhûru meselesinde [2b] akıllarının muktezâsı üzere derinleştiklerinde, âlemin intizam ve düzeninin keyfiyeti hakkında düşündüklerinde ve yine âlemin nizâmı hakkında kesin, benzersiz ve sağlam bir şekilde tefekkür ettiklerinde, bu inceleme ve tefekkürleri, onları sonu olmayan sebepler zinciri ve bu sebeplere binâen ortaya çıkan netîcelere götür-müş, bu durum akıllarını ters yüz etmiş ve bundan dolayı, zâtı îtibâriyle vâcibü’l-vücûd, varlığında müstakil, kendisine etki edecek sebepten ve kendisini var edecek illetten mutlak mânâda müstağnî olan varlığın başlangıcı (mebde’) olduğunu isbâtlamaya mecbur kaldılar.

Page 33: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

33

Sonra hukemâ ilme ve mârifete konu olan şeyler [3a] -özellikle de mârifetullah- husûsunda başka bir şey kabûl etmeyip sırf akıllarına dayandıklarından dolayı âlemin zaman olarak kadîm, zât olarak hâdis olduğunu zannetmişler ve zaman olarak kadîm, zât ve zaman olarak hâdis eserlerden bir takım vasıflara sâhip müessirin varlığına delil getirmiş-lerdir. Bu müessir zât ve zaman bakımından kadîm bizâtihi vâcibü’l-vücûd, kendi kabullerine göre her cihetten tek ve bizzat mûcib (ileride açıklanacak olan bâzı şeyleri îcab etti-ren)dir. Bundan dolayı akl-ı evvel olan ma’lûl-i evvelin O’ndan zorunlu olarak sudûrunu vâcib saymışlardır. Sonra ilk akılda illiyet ve ma’lûliyet cihetleri yânî vücûb ve imkân bir araya gelince ondan ikinci akıl [3b] ve her iki cihetiyle ilk felek sâdır olmuştur. Onlara göre faal akıl olarak isimlendirilen onuncu akla varıncaya kadar bu durum böyle devam eder. Felsefeciler zâhir eserleri ve hâdis olan şeyleri bu akıla dayandırdılar ki, -yanlış ve asılsız görüşleri üzerine binâ ettikleri- dokuz felek ve on akıl böylece oluşmuş olur.

İslâm ümmetine mensup kelâmcılar büyük nebî ve ke-rem sâhibi resûllere ve kullarını selâmete eriştiren, her türlü noksan sıfattan münezzeh, ilmi ezelî ve ebedî, âlim-i kül olan Allah tarafından onlara indirilene uyarak ve ona dayanarak âlemin zât (varlık) ve zaman olarak hâdis olduğuna inandılar. [4a] Zaman bakımından kadîm, zât bakımından hâdis olan eserlerden şu şekilde bir müessirin varlığına delil getirdiler. Bu müessir, zât ve zaman bakımından kadîm, vâcibü’l-vücûd, varlığı irâde ve ihtiyârıyla vücûda getiren, dilediğini yapan, murâd ettiği her şeyin hâkimi olan ve kendisine hiçbir şeyin îcab ettirilemediği ve kendisi için hiçbir şeyin zorunlu kılı-namadığı bir varlıktır. Nihâî olarak her iki grup mârifetullah konusunda aklın yeterliliği ve müstakilliği husûsuna inanınca -görüş farklılıklarına göre ister bu peygamberlerin teyîdi ile

“Rabbin, yolundan sapıtanları çok iyi bilir; O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.” (Kalem, 68/7)

Page 34: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

34

olsun ister olmasın- onlardan her biri akılları gereği tek bir mebde’ (başlangıç), muayyen ve müşahhas bir ferd isbât ettiler. Fakat onun bizzat kendisi (‘ayne zâtihi) olarak, âlemin [4b] ve âlemin cihetlerinin dışında hâricî bir varlık olarak taay-yünü ve teşahhusu bizâtihi vâcibü’l-vücûddur. Sonuç olarak onun hâricî varlığının eserleri diğer hâricî varlık lardan daha şiddetli, güçlü, kadîm ve üstündür. Felsefecilerin cumhûru hâriçte vâcibü’l-vücûd olarak bulunan ferdin açıklandığı şekilde görülmesini ve hissedilmesini inkâr ettiler. Ve bun-ların imkânsız olduğuna dair aklî deliller getirdiler. Kezâ kelâmcılardan Mûtezile fırkaları mutlak olarak bu ru’yeti inkâr ettiler ve bunun imkânsız olduğuna aklî ve naklî delil-ler getirdiler. Kelâmcıların cumhûruna gelince onlar, rü’yeti inkâr ettiler. [5a] Ancak bu durum sadece neş’et-i ûlâ yânî dünyadadır. Neş’et-i uhrâ yânî âhiretteki rü’yeti (görmeyi) ise aklî ve naklî delillerle isbât ettiler. Onlardan her birinin kitabı zikr ettiklerinin tafsîlâtıyla doludur. Ne kadar garip bir durumdur ki, bunların her biri, hâricî olarak bulunan, hâricî varlıkta bir aslı olan, bütün hâricî varlıkları var kılan, onların her birinin zorunlu veya irâdeli olarak müessiri olan ancak ne harîcî varlık alanında ne de dünyâda2 mutlak olarak görülemeyen ve kat’î olarak hissedilemeyen bir fert isbât etmişlerdir. Oysa görülmek ve hissedilmek mevcûd-ı hâricî nin (hariçteki varlığın) levâzım-ı müsâvîler indendir (olmazsa olmazlarındandır). [5b] Hattâ mevcûd-ı hâricî ancak ve ancak bu levâzım-ı hâriciyye vesilesiyle ortaya çıkar. Ba-2 Metnin aslında “dünyâ” için “neş’et-i şehâdet”, “neş’et-i teklîf”, “neş’et-i

imtihân”, “neş’et-i ûlâ” “dâr-ı ibret”, “dâr-ı ibtilâ”, “dâr-ı ibtilâ ve ihtibâr”, menzil-i ibret ve îtibâr” terkîbî “âhiret” için de “neş’et-i karâr”, “neş’et-i cezâ” “neş’et-i uhrâ” “dâr-ı cezâ” “dâr-ı karar” terkîbleri sık kullanılmak-tadır. Biz bundan sonra tercümenin insicâmını korumak için bu terkib-lere karşılık olarak genellikle “dünyâ” ve “âhiret” kelimelerini kullan-mayı tercih ettik.

Page 35: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

35

his konusu varlık hâricî varlıkların en ekmeli, en çok zâhir olanı ve en açık olanıdır. Çünkü onun vücûd-ı hâricî de bir aslı olup esasen varlığı müstakildir. Dolayısıyla bu levâzımın kendisinde en çok olması gereken de budur. “Bu onların ulaştıkları bilginin seviyesini gösterir.” (Necm, 53/30) “Rabbin, yolundan sapıtanları çok iyi bilir; O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.” (Kalem, 68/7) “Allah’ın nur vermediği kimsenin nûru olmaz.” (Nûr, 24/40)

Kardeşlerim bu sıraladığımız zayıf istidlâller ve eksik kanâatler (gerçekten bir şey ifâde etmeyen) ancak Hak’tan uzaklaştıran ve huzûrundan kovan delillerdir. [6a] Kendine karşı insaflı olan kimse bundan yüz çevirir. Mevlâ’ya nebî ve resûllerin özellikle son peygamberin ismet eteğine tutunarak yönelir ve yaklaşır. (Mevlâ’ya) son peygamberin evlâdının, torunlarının, torunlarına katılanların, O’nun hidâyetiyle hidâyete ermiş velî , ârif , vecdden aklını kaybeden (vâlih ), vâsıl kimselerin (himmet eteğine tutunarak yönelir ve yaklaşır.) (Mevlâ’ya) Allah’ta fânî olan, feyz sâhibi, doğru yolu gösteren (hâdî ), doğru yola ermiş (mühted ), râzı olan, râzı olunan kimselerin himmet eteğine tutunarak yönelir ve yaklaşır. Allah’ın salâtı ve selâmı Peygamberin ve O’na tâbi olanların üzerine olsun.

Kardeşlerim bir birine zıt, muhâlif rey ve istekler sebe-biyle akıllarına gelen şüphe ve kuşkuların birikmesinden, zan ve vehimlerin toplanmasından kaynaklanan, akılları yerilmiş (mezmûm) hayrete düşüren şaşırtıcı, korkunç çıkmazın ben-zerlerine düşmenin sebeb-i vukuu [6b] - bunların her birinin delilleri başkaları için hüccet sayılmasa bile en azından onların zihinlerine şüphe ve vesvese sokmuştur bundan dolayı mezmûm bir hayrete kapılmışlardır - bir o kadar karışık, cehâlet vehm eden, sefîl, değişken olan, hayalle karışmış olan akla tâbî olmaları sebebiyledir. Özellikle de aklın mârifetullâh konusunda yeterli

Page 36: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

36

olduğunu iddia etmeleri [7a] ve aynı zamanda mükelleflerin tamâmına ilâhî kitaplarda emr olunmuş vâcib mârifetin hâsıl olması için aklın ilâhi feyzin kaynağından (mebde-i feyyâz ) dolup taşmasına inanmalarıdır. Bununla beraber mârifet -felsefecilerin tamâmının kabul ettiği gibi- görme ve sezgiyle hâsıl olur. Şöyle ki, tüm kitap ve peygamberlerin sünneti ve yine milel ve nihal erbâbından mebde-i vücûba inananların tamâmının lisanlarında emr olunan mârifet lafzından kasıt ibâdetle sonuçlanan ibretle berâber olan mârifettir. Aklın istidlâli ve onun kavradıklarının tertibiyle hâsıl olan [7b] mücerred ilim değildir. Kur’ân-ı Kerim’de akıl yürütmeyi bildiren âyetler ibret, basîret , uyanma ve dikkatlice bakmak için vârittir. Mârifetin hedefi fuzûlî akıl la mücerred olarak akıl yürütmek değildir. Tersine akıl, diğer kuvvetler ve cismânî âletler gibi Allah’ın mârifetinden mutlak olarak azl olunmuştur. Heyhât ki illetli akıl, zayıf anlayışlar Celîl olan Rabb’e ulaştırıcı değildir. Yokluktan ortaya çıkmış hâdis olanın, kıdeminde müstakil olan Kadîm’i isbat etme gücü yoktur. Bu bapta gāye şudur ki, feyiz almış akıl (akl-ı mufâd ) feyiz edilen kimseye [8a] ilâhî kitaplarda ve semâvî sahîfelerde vârid olan emir ve nehiylerin gereğini zapt etmede koruyucu olması ve hadler ve şer’î hükümler vâsıtasıyla onun (akl-ı mufâd) korunması için feyz edilmiştir. Bu akılla ilâhî edebi edâ etmeye gayret ederiz. İnsanlara emredilmiş hukūk-ı ilâhıyye nâsûtî kirlerden zâhirlerini ıslâh etmek, nefsânî kuşku ve şeytânî vesveselerden bâtınlarını arındırmak, kalpleri ve gönüllerini teşvik etmek içindir. (Aynı zamanda insanlara emredilmiş hukūk-ı ilâhıyye) rahamût 3 âleminden neş’et eden, lâhût hazretinin sağ tarafından [8b] esen muhabbet kokusuna, rahatlık ve hoşluk (reyhân) kokularına, Rahmân’ın nefeslerinin güzel kokularını koklamaya mâruz kalmaları içindir. Allah’ın kitapları ve kendi katından indirdiği sahîfelerde zikredilen 3 Büyük merhamet âlemi.

Page 37: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

37

terğîb , terhîb , tahliye 4, tahliye5, teşvîk , te’nîs kavramlarının hepsi ancak Rahmân’ın sûreti üzere musavver olan insanın kendisine emredilmiş mârifetin peşi sıra gelen keşf ve şühûd belirtilerinin taşmasına hazırlanması ve O’na lâyık olması içindir. İnsan bu övülmüş makāma ulaşmadığı sürece ondan mârifet ve şühûd dâvâsı dinlenilmez. Ne zaman insan bu makāma ulaşır ve bir istek olmadan bu makāmı elde eder, o zaman kendisi için Allah’ın en büyük kapısı açılır, mutlak olarak Hak’tan mâsivâ olan kapılar [9a] kapanır. Bu makām o zaman sadr-ı samedânî , şevk-i vahdânî ve zevk -i ferdânî olan kalpte bir nûra dönüşür. Ezelî, ebedî, ilâhî inâyet ona varıncaya ve yüce olan ahadiyet cezbesine gelinceye kadar bekleme (terakkub ) mevkiinde kalır. O zaman ârif kimlik şeceresinde, sadr ve kalbinin geniş sâhasında aşk ve aşırı ilâhî muhabbet alevinden tutuşturulmuş ateş meş’alesini görür. O alev kendine yaklaşması ve kendisiyle ünsiyet kurması için onu uyandırır, harekete getirir ve rahatsız eder. Ârif aşırı, çekici, baskın ilâhî cezb enin netîcesi olarak şevkle ona yönelir ve sevgiyle onunla [9b] ünsiyet kurar. Onun bu hâli pervânenin kandilin ateşi ile ünsiyet kurması ve orada yok olma ile sonuçlanan vuslatı isteyerek tedirgin olması gibidir. Tutuşmuş ateşin -özellikle aşırı ve yok edici aşk ve hevâ ateşinin- özelliği kendisiyle bitişik ve komşu olanı yakması, yok etmesi ve şevkinin aşırı olması sebebiyle onu kendi cinsine çevirmesidir. Kısaca ârif cezbe , ıztırap ve şevkle ona yöneldiğinde sermedî inâyetin sonucu olarak baskın, ilâhî cezbenin alevi onu yakalar. Neticede bu ateş onunla karşılaşır, onu yakar, yok eder, onun şahsiyetinin 4 Tahliye, (hâ ile) Telebbüs ve bürünmedir. Amel ve sözle sâdıklara ben-

zemektir. Serrâc Tûsî, Ebû Nasr, el-Lüma’ - İslam Tasavvufu, (trc. Hasan Kâmil Yılmaz) Altınoluk yayınları, İstanbul 1996. s. 354.

5 Tahliye, (hı ile) Zâhir ve bâtını meşgul eden alakalardan yüz çevirmek-tir. Halvet ve uzleti tercih etmektir. Serrâc Tûsî, el-Lüma’-İslam Tasav-vufu, s. 354.

Page 38: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

38

bâtıl cüzleri yok olur. Böylece ârif hiç olur. [10a] Saçılmış toz hâline çevrilir. Ârifin zâtı, eseri, vasfı ve haberinden bir şey kalmayınca “Allah’ı Allah’tan başkası görmez ve Allah’ı Allah’tan başkası bilmez” diyenin bu sözü sahih olmuş olur. Allah’tan başka ilâh yoktur. Kuvvet ve kudret ancak Allah’ındır. “O’nun veçhinden başka her şey helâk olucudur. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas, 28/88)

Kardeşlerim, mârifetin durumu böylecedir. Ey akıl sâhipleri dikkat edin! Akılcıların aklından ve bu durumun müdrekâtından bu mu yoksa bunun zıddı mı hâsıl olur? İlâhî mârifet sâdece Allah katından verilmiş [10b] sırf vicdânî ve mahzâ ledünnî ilim lerle zâhir olur. Bu ledünnî ve vicdânî ilimlerden önce hikmet sâhibi (Hakîm) ve çok seven (Vedûd) Allah tarafından keşf ve şuhûd feyzlerinin taşması söz konusudur. Mutlak olarak nâsûtî kirlerden arınmış, temiz kalp sâhiplerinin Allah’ın nûruyla bakan gözlerine (ilâhî mârifet) gözükür. Fuzûlî aklın müdrekâtı ile (ilâhî mârifet) husûsunda istidlâl, sâdece kendinde hayır olmayan zekâdan ibârettir. Allah bizi ve bütün fakir kullarını bundan korusun.

Kardeşlerim, aynı zamanda “vücûd” ve “adem ” (varlık ve yokluk) konusunda akıl sahiplerinin (felsefeci ve kelâmcılar) araştırması ve vücûd ve onun mukābili ademle berâber -diğer genel mevzûlarda olduğu gibi- [11a] kapsayıcı kavramların top-lamı husûsunda kabûl erbâbının akıllarını şaşırtan, kulaklarını tırmalayan hüküm vermeleri bu zekânın toplamındandır. On-ların “vücûd”un tasavvurları hakkında ihtilâflarına gelince; bu vücûd bedîhî mi yoksa kesbî midir? Vücûd kendiliğinde zihnî ve hâricî olarak iki kısma mı ayrılır? Varlıklarda olan vücûd ortaklığı lafzî mi yoksa mânevî midir? Küllî Vücûd ’un fertlerine nisbeti ittifakla mı yoksa şüphe ile midir? Vücûd kendiliğinde ma’rûzâtının geneline -ister vâcib, ister mümkin, ister mârûzâtın

Page 39: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

39

“ayn ”ı olsun, isterse de vâcibte “ayn” mümkinlerde zâid olsun- zâid midir? Ademin kendiliğinde sâbitliği var mıdır yok mu-dur? Mâdûmlar kendiliğinde ayırt edilen mi yoksa edilmeyen midir? Onlardan bir tâife bu görüşlerden birine yüz tuttu. [11b] Yine bunlardan her biri kendi matlûbu üzerine istidlâl etti. Biz onların talebi ve delilleriyle iştigāl edecek değiliz. Allah bizi ve bütün fakir kullarını bu ve bunun gibilerden korusun.

Kardeşlerim, Hakîm Tûsî ’nin şöyle demesi çok tuhaftır.6 Vücûd, ârız olmadan önce mâhiyet için mâdum bir emrdir. Aynı zamanda vücûd ârız olmadan önce mâhiyet mâdumdur. Mâhiyetin vücûdla vasıflanması mâhiyeti var eder. Hâriçte -hâricî vücûdda köklü olan, eser ve hükümleri izhâr eden- mâhiyeti var kılar. Bununla birlikte vasıflanmanın kendisi aynı zamanda nisbî bir şeydir. Vücûd’un mâdumluğu her iki taraftan ortaya çıkmış olur. Üç mâdumun bir araya gelmesinden [12a] müstakil, köklü, hâricî mevcûd nasıl elde edilir? Bu ancak uzak, garip, imkânsız ve şaşırılacak bir durumdur. Bununla akıl sâhipleri râzı olmazsa kabûl erbâbı bunu nasıl kabul eder? Kısacası vücûdun mânâsı onlara aydın olmamış ve ondan ne kast edildiği de zâhir olmamıştır. Vücûd’u nasıl keşf edecekler ve bu onlara nasıl aydın olacak? Bu, ancak “gāipleri en güzel bilen Allah”‘ın (‘Allâmu’l-ğuyûb) ilkā edeceği kimseye ilham ve ilkā ettiği gayp haberlerindendir. Vücûd, onlara “her şeyden münezzeh olan Allah” tarafından ilham ve ilkā edilmediğinden dolayı Vücûd’un konusu onlara gizlidir ve onların Vücûd hakkında olan rey ve kavilleri ihtilâflıdır. “Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasîbi yoktur.” (Nûr, 24/40) 6 Satrın kenârında (hâmişte) şöyle yazıyor: Şerhu’l-Mevâkıf’ın “Teselsül”

bahsinde “Kesr ve inkisâr” konusunda (Seyyid Şerîf Cürcânî) tahkîk ettiği gibi “mâhiyet”in vücûdla ittisâfı mâhiyetin illetinin vücûdla (var olmakla) vasıflanmasının aynısıdır, denilebilir. Sonra o illetin vücûd ile vasıflanması her ne kadar îtibârî de olsa mevcut illetten sudûr etmek-tedir. Burada epeyce derin hususlar vardır.

“O’nun veçhinden başka her şey helâk olucudur. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’nadöndürülecek-siniz.” (Kasas, 28/88)

Page 40: Hidâyetül-İhvânilkharf.com.tr/.../Hidayetul-Ihvan-1692013-144929-980.pdfNi’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân 9 parantez içerisinde başlıklar eklenmiştir. Müellifin

Ni’metullah Nahçıvânî Hidâyetül-İhvân

40

3. [Adem ve Vücûd Lafzının Tahlîli ]

Kardeşlerim [12b] kim Arapça ’da “vücûd” ve “adem ”, Farsça ’da “hest ” ve “nîst ,” kezâ Türkçe’de “var” ve “yok”, lafızları ve lisanların genelindeki benzeri lafızları kavrarsa, bu lafızlarla -vaz’ olunmuş lafızlardan hemen akla gelene binâen vâkıa ve nefsü’l-emirde olan- işin (emr-şân) hakîkati ifâde edilmiş olur. Yalnız ilk bakışta hâsıl olan gerçek ilk anlamlar, mecâzî, izâfî ve sonradan ortaya çıkmış anlamlardan olmayandır. Şöyle ki fuzûlî akıl (o anlamları) kendi nefsinden atarak [13a] (uydurarak) bulup çıkarmış ve kendinden türetmiş, ona mecâzî lafızlardan dilediğini vermiş, onu dilediği şekilde de isimlendirmiştir. Aynı zamanda kim vücûd ve ademin tekābülünü incelerse ancak onun tekâbülü adem ve mülk7tür. Şüphesiz ki, bu karşılaştırma, birleştirme ve ayırmayı men’ etmeyi kapsayan gerçek ayrılığı gerektirir. Bu iki kavrayışa dikkat et ki, vücûd vücûddur. Eğer istersen mevcûd de. Çünkü vücûd, mevcûd, sübût, sâbit, kevn, kâin, tahakkuk, mütehakkık ve bunlara benzeyen, mürâdif olan lafızlardır ki, [13b] onlarla gerçekte her dilde her zaman (ezelen-ebeden) mevcûd, sâbit, müsbit ve mütehakkık ifâde olunur. Hâliyle (bunların) ademle vasıflanması imkânsızdır. Çünkü bir şeyin zâtının gerektirdiği aslâ ondan zâil olmaz. Şeyh-i Kebîr Konevî Nusûs adlı eserinde diyor ki: “Şeyin zâtının gerektirdiği emr, zâtı devâm ettiği müddetçe zâil olmaz.” Vücûd’a mukābil olan “adem”, ademdir. Eğer istersen mâdum de. O zaman adem, mâdum, imtinâ , mümteni’, nefy, menfî ve bunlara benzeyen, murâdif olan lafızlardır ki, bu lafızlarla her dilde gerçek ve hakîkatte her zaman (ezelen-ebeden) varlığı olmayan mâdum ifâde olunur. [14a] Her hâlükârda vücûd ile vasıflanması imkânsızdır. Aynı kökten kelimelerin türetilmesi (iştikāk) işi

7 Metinde “ כ el-Meleketü” olarak geçmektedir. “Mülk” “vücûd”un“ ”اmurâdifi olarak kullanılmıştır.