hayvanlar - core

1
9 23 EKİM 1982 KOLTÖR - YAŞAM Cumhuriyet 5 22 yıldır cezaevindeydi Castro ozan Valladares’i salıverdi Kiıltür Servisi — 27 Aralık 1960 giinü Küba polisi, yir- mi üç yaşındaki genç bir öğ renciyi tutuklamıştı. Bir ünı versite gazetesinde şiirleri ya yunlanan Armanda Vallada- res'ti bu genç. Batista rejimi ne karşı çıkmış, ancak iki yıllık Castro yönetimini de eleştirmişti. «Devlet güvenli- ğini sarsmakla» suçladı. 19«1 Ocağında, iki saatten kısa süren bir duruşma sonunda «karşı devrimci eylemlerin- den ötürü» mahkûm edildi. Birkaç cezaevi değiştiren Valladares’in, 1969 yılında nl şanlısı Marta’yla evlenmesi- ne izin verildi. Ancak iki ni- şanlı bir daha birbirlerini göremediler. Genç ozanın iki bacağı da tutmaz oldu. Ulus lararası Af örgütü’nün yolla- dığı tekerlekli iskemle ancak dört yıl sonra kendisine ve- rildi. Pelür kağıdı parçalarına yazdıklarım cezaevi dışına yollamayı başaran VaUada- res’in İlk kitabı, 1977’de Bir- leşik Amerika’da çıktı. 1979 da Fransızcaya çevrildi. İkin ci kitabıysa geçen yıl Ispan- ya’da yayımlandı. Hemen ardından da, ozan, hazır bu lunmadığı bir duruşma sonu cu yeni bir hapis cezasına çarptırıldı. Ama uluslarara- sı örgütlerin ve Fransa Baş- kanınm yirmi iki yıldır sür- dürdükleri çabalar bu hafta sonuç verdi 18 Ekim günü Kü ba’da şu açıklama yapıldı: «Fransa Devlet Başkam Fraıı çois Mitterrand’m kişisel girişimi üzerine, Küba İ>c.- let Konseyi ve Bakanlar Ku- rulu Başkam Fiüel Castro Ruz, Armando Valladares’in salıverilmesine karar verdi- ğini bildirir.» Laurence Olivier hayat öyküsünü yazdı Kültür Servisi — Ünlü ti- yatro ve sinema oyuncusu Laurence Olivier, «Bir Oyun cunuıı itirafları» adıyla ha- yat öyküsünü yayımladı. Son birkaç yıldır ağır hasta olan sanatçının kaleme aldığı hu uzun kitap, İngiltere’nin ti- yatro ve sinema çevrelerinde bir tür vasiyetname olarak değerlendirildi. Laurence ölivier’nin kita- bında yakın dostlarına ve meslektaşlarına pek az yer ayırması şaşkınlıkla karşılan dı. Olivier döneminin en bü- yük oyuncularından John Gielgud’dan birkaç cümleyle söz ediyor. En eski dostu ve gene tanınmış oyunculardan Ralph Richardson’ı ise yal- nızca soğuk ve resmi sözler le anıyor. 44 Ve tren durdu...,, Kültür Servisi — Sovyet filmlerde genellikle iyiler kötülere üstün gelir, ulusal kurumlar hep namuslu, in- sancıl tanıtılır. Moskova si- nemalarında gösterilmeye başlanan «Ve Tren Durdu», bu ölçüye alışılmamış bir bo yut getirdi. Vladimir Abdras hitov’un bu filminde, taşra- da bir tren kazası anlatılı- yor. Kazada ölen lokomotif sürücüsü bir kahraman ola- rak tanıtılır. Kazayla ilgili soruşturma yapmaya gelen detektif, çalışmasının engel- lendiğini hayretle görür. Ken tin parti yetkilileri demiryoî lan yönetimiyle işbirliği ya- parak soruşturmayı hasır al- tı ederler. Sürücünün sorum luluğu büyük olduğu halde gerçek ortaya çıkarılmaz. Ca nmdan bezen detektif de so- ruşturmayı kesip kentten ay- rılır. Filmde Sovyet demiryolları nın kıyasıya eleştirilmesi en şaşırtıcı ve alışılagelmişin dı şındaki nokta. Ama seyirci- nin de filme fazla ilgi gös- terdiği yok. Hatta Kiev Sine masından çıkan bir seyirci- nin tepkisi de ilginç «Hadi canım sen de! Bunların hep- sini çoktandır biliyoruz!» di- ye bağıran bu İtişi, film ko- nusundaki genel yargıyı özet liyor. Rembrandt'ın 44 tablosu sahte LEYDEN, (a.a.) — Amster dam Sanat Tarihi Üniversi- tesi profesörlerinden Joseph Bruyn, ünlü ressam Remb- rand’m Uk dönemlerine ait oldukları bilinen 44 tablo- nun, ünlü ressamın elinden çıkmamış olabileceğini öne sürmüştür. Profesör Bruyn, Remb- randt’m Uk dönemde yap- tığı 93 tablo arasmda yer alan bu yapıtların, res- sama ait olmadıklarını, söz konusu 93 tablodan yalnızca 42’sinin Rembrandt’ın yapıtı olduğunu bildirmiştir. Prof. Bruyn, 1968’de kurulan ve HollandalI uzmanlardan olu- şan «Rembrandt Araştırma ProJesi»nin önderliğini yap- maktadır. Bruyn ve ekibi, yıllardır, çeşitli ülkeleri do- laşarak, Rembrandt'ın ger- çek yapıtlarını taklitlerinden ayırt etmeye çalışmaktadır. _ Gabriel Garda Marquezrden birkaç sök. “Konum kalmadığı için artık roman yaz TÖREN SONRASI.. — Yaşar Kemal, Jean d’Ormesson tarafından kutlanırken. Yazı İşleri Müdürüm üz Okay Gönensin (sağ başta) gülerek onları izliyor.. Ülkemiz için mutlu bir olayın mutlu görüntüleriydi bunlar.. Yaşar Kemal'le Paris'te geçen günler Ödül töreninde konuşan yazarımız , Caillois ’yagönül borcunu unutmadı Doğan HIZLAN Y aşar Kemal’i ödül he yecanı daha İstanbul’- dayken sarmıştı. Bir pazar günü Basınköy'- deki evine gittiğimde o ünlü ödül mektubunu göstermiş, ödülü veren kişilerin kimlikle- ri üzerine de bilgi vermişti. Ben Frankfurt Kitap Fuarı’- na gidecek, oradan da Paris'e geçerek ödül töreninde bulu- nacaktım. Fuar biter bitmez soluğu, Paris’te Yasar Kemal’in kaldı- ğı ünlü nıtizikçimiz Zülfü Lı- vaneli’nin evinde aldım. On iki ekim günü herkesi bir mutlu bekleyişin heyecanı kaplamıştı. Yaşar Kemal ödül için gelenle- re o sansıcak sevgisini göste- riyordu. tik günün öğleden sonrasını Zülfü Livaneli’nin ye- ni plağının bandım dinleyerek geçirdim. Maria Faranduri, Zülfü’nün bestelerini Türkçe ve Yunanca olarak bir plağa okumuştu. Artık ödül yoluna girmiştik. On iki ekim akşamı Zülfü Li- vaneli’nin Montpamasse’taki evinde yenilen yemekte bu he- yecan adamakıllı belli oluyor, du. Zülfü Livaneli’nin telefonu durmadan çalıyordu. Yaşar Ke- mal’le konuşma yapmak İste- yen gazeteciler, fotoğrafım çek- mek isteyenler randevu kopar- maya çalışıyorlardı. Oysa Türk konuklan ve gazetecileri ona çoktan ambargo koymuşlardı. Onüç ekim sabahı Sıpa Press’ten Mete Zihnioğlu, Ya- sar Kemal’i bizimle birlikte Cafe Des Deux Magots’ya gö- türmüştü. Yaşar Kemal bir yandan Jambonlu sandviçini yiyor, bir yandan da ödülle il gili yorumlar yapıyordu. Ödül- den konuşa konuşa onu içine sindiriyordu. Café Des Deux Magots’da sütlü kahveler içi- lirken Sinan Fişek’i bekliyor- duk. Fişek, Yaşar Kemal'e ödül veren seçici kurul üye- lerinin yaşam öykülerini geti- recekti. Yaşar Kemal, büyük bir özenle verilen ödülün nite- liği üzerine sağlam bilgiler el- de edinilmesine yardımcı olu- yordu. Onüç ekim saat 12.00’de Ya- şar Kemal’i bırakmıştık, Ma- dam ve Mösyö Gallimard’ın öğ le yemeğine çağrılıydı. Yayın- cısının evindeki yemeğin çok güzel geçtiğini, lafın orta yere gelip dolandığım anlattı bize akşam. Akşamı iple çekiyorduk. Ya- şar Kemal’le birlikte bir ak- şam yemeği yiyecektik. Yaşar Kemal, Seıne nehri kı- yısındaki Le Voltaire lokanta- sını salık verdi bize. Dört kişi idik. Yaşar Kemal. Zülfü Di- vaneli, Garbis Kesisoğlu ve ben. Birinci madde Anado- luydu, Anadolunun serüveniydi. Yaşar Kemal yazdıklarından çok daha fazla yazamadığı ol- duğunu söylüyor adeta konu- lardan bize birer kesit suna- rak güzel yemeğin yanısıra bir konular ziyafeti çekiyordu. ödüle bir gün kalmıştı ve saat 10’da Zülfü Livaneli’nin evinde buluşmak üzere sözle- şerek ayrıldık. Yasar Kemal’i hep balıkçı kazağı ve dert ceketi ile gö- renler ödül törenine giderken giydiklerini yadırgayacaklardı. Balık sırtı kahverengi bir ceket giymiş, beyaz gömlek üstüne * de kahverengi bir kravat tak- mıştı. okula başlayan bir öğ- rencinin giyimine gösterdiği özeni simgeliyordu. Tören ordusu Zülfü Livaneli'- nln kahvaltı masasında saat do- kuzda hazır olmuştu. Saat do- kuz buçukta Duca Vakfı bina- sının merdivenlerinden yukarı çıkıyorduk. Yaşar Kemal, ödül kazandı- ğında bu binada kalması öne- rilmiş ama onlar bu görkem- den kaçmışlar, dostlan Zülfü LlvaneH’nin evine eltmişlerdi Hak vemez adamdır Yaşar Kemal, ödül konuşmasında ve- fa borçlannı unutmadı ve de- di ki; benim İlk romanımın Fransızcaya çevrilmesini sağla- yan Roger Caillols’va saygılar sunarım. Onun ruhuna adadı adeta bu ödülü. „Seciciler kınvh» ata*^lK»i> nuşan Jean d’Ormesson aynı zamanda iyi bir konuşmacı. Tonlamasından jestlerine va- rıncaya kadar ödülün ve Ya- şar Kemal’in önemini belirtti. Şiirse! bir dille şiirli bir ro- mancıyı anlatmayı başarmıştı. Yaşar Kemal, Madam Duca'- dan ödülünü aldıktan sonra çok az konuştu. Hazırladığı konuşmanın Fransızeasmı Al- tan Gökalp okudu. Altan Gök- alp bir etnolog. Nanterre ve Sorbonne Üniversitelerinde de ders veriyor. Yaşar Kemal’in söylediklerini: anlayarak, duya rak çevirdi- Ödül töreninden sonra ko- nuklar büfede ağırlandılar. Ka- labalıktı tören. İstanbul’dan filmci Arif Keskiner • oradan da Korsika’daki film senliğine geçti - Okay Gönensin - Cum- huriyetin Yazı İşleri Müdürü, Berlin’den tören için buraya gelmişti.. Hıfzı Tonuz . UNES- CO’daki başarılı yazarımız ko şup gelmişti kırk yıllık ’dostu- nun ödül törenine ama UNES- CO nezdindeki Büyükelçimiz ve Paris Büyükelçimiz onurlandır- mamışlardı, verilen bilgiye gö- re ikisi de hastaydı, umarız ki iyileşmişler, şifayan olmuşlar- dır. Abidin Dino - Güzin Dıno, dostlarım bııgün de valrtız bı- rakmamışlardı. Abidin Dino bir yandan da Korsika Film Senliğindeki secici kurul üye- liğine yetişmenin telâşı için- deydi. Genç yasta yitirdiğimiz Kosta Daoonte’nin esi Athena Daoonte, Misel Perimse da tö- reni izlivorlardı. Barbra ve Güneş Karahuda da İsveç’ten bu een dostlarını kutlamava gelmişlerdi. Yeşer Kemal, ödül belgesini kaotıfı gibi Abidin ve Güzin Dino’lara gitmiş. «İşte», demiş. «Abidin bey. artık benim de Del Duca Vakfı, İtalya da 'Yaşar Kemal Sergileri,, acıyor l’ARİS (Cumhuriyet) — Yaşar Kemal’in Pa- ris’te aidığı «Del Duca» ödü: im'i dti ¿enleyen Va kıî, İtalya’nın çeşitli kentlerinde «Yaşar Kemal Sergileri» açıyor. Romancımızın çeşitli dillerde yayınlanmış ki- tapları ve fotoğraflarından oluşan sergide önce «İnce Memet»in ikinci cildi de İtalyanca yayın- lanmış olacak. Bu arada Zülfü Divaneli de. Taşar Kemal’in bir öyküsünden yola çıkarak «Menekşe» adlı bir müzikli oyun hazırlıyor. diplomam var». Sinan Fişek, hem ödlü töre- nini izliyor hem de bir yan- dan Yasar Kemal’le Herald Tribune için yapacağı konuş- manın sorularım kafasında oluşturuyordu. Zülfü Livaneli ile karısı Ülker Livaneli konuk, tarım sanki ödül töreninde bi- le ağırlıyorlardı. Ödül töreni bitmişti ama Ya- şar Kemal’li günler bitmemişti. Artık bir kez ödül coşkusuna biz de kendimizi kamırmıştık. Akşam televizyonda Yasar Ke- mal’le yapılacak konuşmayı bekliyorduk. 23.15'de televiz- yonda Altan Gökalp’le birlikte gözüktü Sorulara net karşılık- lar veriyor, televizyoncuların kimi zaman kendisini Sıkıştır- mak istedikleri darboğazlardan, tuzaklardan ustaca kurtuluyor- du. Yaşar Kemal için Paris’te ya- sam biraz sakinleşti. Londra’ya gideceği ve yayınevi Writers and Readers'in vavınlayacagı yeni kitapları düşünüyordur, fineiitere’nin önemli yayıncı- larından Writers and Readers Frankfurt Kitap Fuarı için ha- zırladığı katalogun kaçağına da Yaşar Kemal’in kitabım hovnuştuD Ödüle gelenler döndüler ama ödülün yankıları sürüyor. Ya- şar Kemal kasım basında Jac- ques Lang’la (Fransa Kültür Bakanı) yemek yivecek. Gaze- telere konuşmalar hazırlaya- cak. Unutmayım. Bütün bu isler arasında Yaşar Kemal, Tilda Kemal’i Roma’ya götürebilecek mi? Öyle diyordu Tiida Kemal Roma’yı görmek istiyorum. Kültür Servisi — Güney Ama lika edebiyatının yaramaz ço- cuğu Marquez elli dört yaşın- da Edebiyat Ödülünü aldı. Ya- lanları anısında El Galat diye anılan büyük yazar, uçaklardan ve asansörlerden özellikle nef- ret ediyor. Daha da bozulduğu şey, ses alma aygıtı eşliğinda kendisiyle konuşulması. Ama çok sıkıştırıldı mı konuşmak- tan kaçmıyor. İşte Marquez’ den birkaç söz: «. . Yazarlık mesleğinde al- çakgönüllülük abartılmış bir erdemdir. Çünkü alçakgönüllü bir biçimde yazmak üzere ma- sa basma oturursan, zorunlu biçimde çizgisi alçakgönüllü bir yazar olursun. Tersine, önündeki büyük örnekleri he- def alıp, tutkuların en büyü- ğUvle işe koyulmalısın... Bana ne zaman Faulkner’den söz edil se, sorunumuzun onu takiit et- mek değil, onu yok etmek, ca- nına okuyan etkisinden kurtul- mak olduğunu söylerim... İncil’ in hiçbir şeyden korkusu yok- tur.. Bu kitapta her şey olabi- lir. İncil’i birinin yazdığım dü- şünün, böyle bir adama alçak- gönüllü denebilir mi... Roman- larımın aşağı yukarı tümünün kurtulmasını karım Mercedes’e borçluyum. At dediklerimi at- madı, korudu... Yazarken çok kağıt harcarım. Bir daktilo ha- tası bile yapsam, bunun b,r yaratıcılık hatası olduğunu dü- şünür ve kağıdı çıkarıp atarım. Bir keresinde on iki sayfalık ALÇAKGÖNÜLLÜ DEĞİL — Marquez, «Yazarlık mesleğinde alçakgönüllülük abartılmış bir erdemdir.» diyor. bir öykü yazmış, ama sonunu getirene kadar beş yüz yaprak harcamıştım. Elektrikli maki- neyle yazmak inanılmaz bir ka. ğıt harcamasına yol açıyor... Bence Hemingway çok iyi bit romancı değil, eşsiz bir öy- yazarıdır... Herkes kendi gerçeğiyle çalışmalı, bu kaçınıl maz. Kendt deneyleriyle kendi gerçeği üzerine çalışmayan ya- zar kötüdür, yanılmaktadır... Faulkner Karayipler yöresinin yazandır... Her yazdığının bir gerçek temeli var, aksi halde fantezi olurdu ve fantezi Walt Disney’dir. Kitaplarımın hiçbi- rinde fanteziye rastlayamazsı- nız.. Polis romanlarının en bü- yüğü Sofokles’in «Kral Oîdi- pussdur. Çünkü burada soruş- turmacı katüin kendisi olduğu nu keşfeder, bu bir daha görül metli. Olağanüstü bir vakit ge- çirme aracıdır polis romanı» çünkü ben lıer zaman polisten çok katilin yanını tutarım. Da- ha baştan bilirim sonunda yiti- receğini... Konum kalmadığı için artık roman yazmayacağım. Ama yeni bir konu bulursam ne eşsiz bir şey olur... Hiçbir şey, ünün yalnızlığı kadar benze-; mez iktidarın yalnızlığına... En iyi romanım son romanımdır. Bundan önceki en iyi romanım da sanıldığının tersine, «Yibs Yıllık Yalnızlık» değil, «Albaya Mektup Yok»tu ve bunu sık sık söyledim... İyi bir yemeği, iyi şarabı, rahat yolculuk etmeyi severim. Bunun için de gerekir dünyayı değiştirmek, herkesin gönlünce yaşaması için.» t AVRUPA ONLARI İSTİYOR. — Zülfü Livaneli’nin Maria Faranduri’yle kurduğu u- yumlu çalışma arkadaşlığı, bir Avrupa turnesiyle sürecek. Sonra da yeni bir plak. Zülfü L ivane li , bir Avrupa turnesine çıkıyor PARİS, (Cumhuriyet) — Zül- fü Livaneli’nin Maria Faran- duri’yle yaptığı plak, Yunanis- tan’dan sonra bütün Avrupa’da hayvanlar da satışa çıkıyor. îkl sanatçı aralık ayında Atina’da bir dizi konser verdikten sonra Avru- pa turnesine çıkacaklar. Kor- KİM KİME Behic AK e s sika’mn Bastia kentinde dü- zenlenen «Birinci Akdeniz Kül- türleri Film Şenliği »nin açılış konserinde de sahneye çıkan iki sanatçıdan Faranduri, Peyo Dorakis ve Hacıdakis’in şarkı- larını okudu. Ardından Zülfü Livaneli, sekiz kişilik orkestra eşliğinde yedi şarkı söyledi. Konserin son bölümünde iki sanatçı birlikte Zülfü Livane- li’nin on iki parçasını söyledi- ler. İzleyenler tarafından «Ak- deniz ortak müziğinin çarpıcı bir örneği» olarak nitelenen konser, Fransız televizyonu ta- rafından ilerde gösterilmek tize re banda alındı. Şenliğe katı- lan üç Türk filminin de müzik- lerini yapan Livaneli. Tunuslu, Filistinli ve Maltalı sinemacılar dan da film müziği hazırlamak üzere teklif aldı. LtVANELt’NtN BÎR PLAĞI DAHA ÇIKACAK Zülfü Livaneli, Akdeniz ez- gilerinden oluşan yeni bir pla- ğın hazırlıklarım da öbür yan- dan sürdürüyor. Bu plakta yer alan şarkılar, Yunanistan'da Haris Alexiu tarafından oku- nacak. Livaneli ayrıca bu par- çaların İngilizce ve Fransızca- lan üzerinde de çalışıyor. Şu sıralar beste çalışmalarına ağır Iık veren sanatçımız, ancak kendi parçalarını seslendiren solistlerle konser veriyor. James Bond cephesinde hareket var Kültür Servisi »-s Seaö Connery’nin yıllar sonra ye- niden James Bond olmayı kabul etmesiyle, Roger Moo- re’un pabucunun dama atıl- dığını sananlar aldanıyor.- Çünkü Moore’un başrolünü oynadığı «Octopussy»nin Londra'da çekimine girişil mesiyle «Bondlar Savaşı»’ başlamış durumda. Filmin çekimi, Berlin, West Point ve Hindistan’da sürecek.- Ancak başrol için düşünü- len Faye Dunaway, yakıri dostu Terry O’NeiIl’le çalış- mayı yeğlediği ve önerilen büyük parayı geri çevirdiği için, başkadın rolünde Ma- ud Adams oynayacak. Öbür yandan, Sean Con- nery de, Fransa’nın güne- yindeki Villefranche - sur -Mer kentinde «Never say, never again»e başladı. «Bond lar Savaşı»mn sonucu vrt seyircinin yargısı merakla, bekleniyor. Taha Toras Arşivi brought to you by CORE View metadata, citation and similar papers at core.ac.uk provided by Istanbul Sehir University Repository

Upload: others

Post on 23-Apr-2022

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: hayvanlar - CORE

9 23 EKİM 1982 KOLTÖR - YAŞAM Cumhuriyet 5

22 yıldır cezaevindeydi

CastroozanValladares’isalıverdi

Kiıltür Servisi — 27 Aralık 1960 giinü Küba polisi, yir­mi üç yaşındaki genç bir öğ renciyi tutuklamıştı. Bir ünı versite gazetesinde şiirleri ya yunlanan Armanda Vallada- res'ti bu genç. Batista rejimi ne karşı çıkmış, ancak iki yıllık Castro yönetimini de eleştirmişti. «Devlet güvenli­ğini sarsmakla» suçladı. 19« 1 Ocağında, iki saatten kısa süren bir duruşma sonunda «karşı devrimci eylemlerin­den ötürü» mahkûm edildi.

Birkaç cezaevi değiştiren Valladares’in, 1969 yılında nl şanlısı Marta’yla evlenmesi­ne izin verildi. Ancak iki ni­şanlı bir daha birbirlerini göremediler. Genç ozanın iki bacağı da tutmaz oldu. Ulus lararası Af örgütü’nün yolla­dığı tekerlekli iskemle ancak dört yıl sonra kendisine ve­rildi.

Pelür kağıdı parçalarına yazdıklarım cezaevi dışına yollamayı başaran VaUada- res’in İlk kitabı, 1977’de Bir­leşik Amerika’da çıktı. 1979 da Fransızcaya çevrildi. İkin ci kitabıysa geçen yıl Ispan­ya’da yayımlandı. Hemen ardından da, ozan, hazır bu lunmadığı bir duruşma sonu cu yeni bir hapis cezasına çarptırıldı. Ama uluslarara­sı örgütlerin ve Fransa Baş- kanınm yirmi iki yıldır sür­dürdükleri çabalar bu hafta sonuç verdi 18 Ekim günü Kü ba’da şu açıklama yapıldı: «Fransa Devlet Başkam Fraıı çois Mitterrand’m kişisel girişimi üzerine, Küba İ>c.- let Konseyi ve Bakanlar Ku­rulu Başkam Fiüel Castro Ruz, Armando Valladares’in salıverilmesine karar verdi­ğini bildirir.»

Laurence Olivier hayat öyküsünü yazdı

Kültür Servisi — Ünlü ti­yatro ve sinema oyuncusu Laurence Olivier, «Bir Oyun cunuıı itirafları» adıyla ha­yat öyküsünü yayımladı. Son birkaç yıldır ağır hasta olan sanatçının kaleme aldığı hu uzun kitap, İngiltere’nin ti­yatro ve sinema çevrelerinde bir tür vasiyetname olarak değerlendirildi.

Laurence ölivier’nin kita­bında yakın dostlarına ve meslektaşlarına pek az yer ayırması şaşkınlıkla karşılan dı. Olivier döneminin en bü­yük oyuncularından John Gielgud’dan birkaç cümleyle söz ediyor. En eski dostu ve gene tanınmış oyunculardan Ralph Richardson’ı ise yal­nızca soğuk ve resmi sözler le anıyor.

44 Ve tren durdu...,,

Kültür Servisi — Sovyet filmlerde genellikle iyiler kötülere üstün gelir, ulusal kurumlar hep namuslu, in­sancıl tanıtılır. Moskova si­nemalarında gösterilmeye başlanan «Ve Tren Durdu», bu ölçüye alışılmamış bir bo yut getirdi. Vladimir Abdras hitov’un bu filminde, taşra­da bir tren kazası anlatılı­yor. Kazada ölen lokomotif sürücüsü bir kahraman ola­rak tanıtılır. Kazayla ilgili soruşturma yapmaya gelen detektif, çalışmasının engel­lendiğini hayretle görür. Ken tin parti yetkilileri demiryoî lan yönetimiyle işbirliği ya­parak soruşturmayı hasır al­tı ederler. Sürücünün sorum luluğu büyük olduğu halde gerçek ortaya çıkarılmaz. Ca nmdan bezen detektif de so­ruşturmayı kesip kentten ay­rılır.

Filmde Sovyet demiryolları nın kıyasıya eleştirilmesi en şaşırtıcı ve alışılagelmişin dı şındaki nokta. Ama seyirci­nin de filme fazla ilgi gös­terdiği yok. Hatta Kiev Sine masından çıkan bir seyirci­nin tepkisi de ilginç «Hadi canım sen de! Bunların hep­sini çoktandır biliyoruz!» di­ye bağıran bu İtişi, film ko­nusundaki genel yargıyı özet liyor.

Rembrandt'ın 44 tablosu sahte

LEYDEN, (a.a.) — Amster dam Sanat Tarihi Üniversi­tesi profesörlerinden Joseph Bruyn, ünlü ressam Remb- rand’m Uk dönemlerine ait oldukları bilinen 44 tablo­nun, ünlü ressamın elinden çıkmamış olabileceğini öne sürmüştür.

Profesör Bruyn, Remb- randt’m Uk dönemde yap­tığı 93 tablo arasmda yer alan bu yapıtların, res­sama ait olmadıklarını, söz konusu 93 tablodan yalnızca 42’sinin Rembrandt’ın yapıtı olduğunu bildirmiştir. Prof. Bruyn, 1968’de kurulan ve HollandalI uzmanlardan olu­şan «Rembrandt Araştırma ProJesi»nin önderliğini yap­maktadır. Bruyn ve ekibi, yıllardır, çeşitli ülkeleri do­laşarak, Rembrandt'ın ger­çek yapıtlarını taklitlerinden ayırt etmeye çalışmaktadır. _

Gabriel Garda Marquezrden birkaç sök.

“Konum kalmadığı için artık roman yaz

TÖREN SONRASI.. — Yaşar Kemal, Jean d’Ormesson tarafından kutlanırken. Yazı İşleri Müdürüm üz Okay Gönensin (sağ başta) gülerek onları izliyor.. Ülkemiz için mutlu bir olayın mutlu görüntüleriydi bunlar..

Yaşar Kemal'le Paris'te geçen günler

Ödül töreninde konuşan yazarımız, Caillois ’yagönül borcunu unutmadı

D oğan H IZLA N

Yaşar Kemal’i ödül he yecanı daha İstanbul’­dayken sarmıştı. Bir pazar günü Basınköy'-

deki evine gittiğimde o ünlü ödül mektubunu göstermiş, ödülü veren kişilerin kimlikle­ri üzerine de bilgi vermişti.

Ben Frankfurt Kitap Fuarı’- na gidecek, oradan da Paris'e geçerek ödül töreninde bulu­nacaktım.

Fuar biter bitmez soluğu, Paris’te Yasar Kemal’in kaldı­ğı ünlü nıtizikçimiz Zülfü Lı- vaneli’nin evinde aldım. On iki ekim günü herkesi bir mutlu bekleyişin heyecanı kaplamıştı. Yaşar Kemal ödül için gelenle­re o sansıcak sevgisini göste­riyordu. tik günün öğleden sonrasını Zülfü Livaneli’nin ye­ni plağının bandım dinleyerek geçirdim. Maria Faranduri, Zülfü’nün bestelerini Türkçe ve Yunanca olarak bir plağa okumuştu.

Artık ödül yoluna girmiştik. On iki ekim akşamı Zülfü Li­vaneli’nin Montpamasse’taki evinde yenilen yemekte bu he­yecan adamakıllı belli oluyor, du.

Zülfü Livaneli’nin telefonu durmadan çalıyordu. Yaşar Ke­mal’le konuşma yapmak İste­yen gazeteciler, fotoğrafım çek­mek isteyenler randevu kopar­maya çalışıyorlardı. Oysa Türk konuklan ve gazetecileri ona çoktan ambargo koymuşlardı.

Onüç ekim sabahı Sıpa Press’ten Mete Zihnioğlu, Ya­sar Kemal’i bizimle birlikte Cafe Des Deux Magots’ya gö­türmüştü. Yaşar Kemal bir yandan Jambonlu sandviçini yiyor, bir yandan da ödülle il gili yorumlar yapıyordu. Ödül­den konuşa konuşa onu içine sindiriyordu. Café Des Deux Magots’da sütlü kahveler içi­lirken Sinan Fişek’i bekliyor­duk. Fişek, Yaşar Kemal'e ödül veren seçici kurul üye­lerinin yaşam öykülerini geti­recekti. Yaşar Kemal, büyük bir özenle verilen ödülün nite­liği üzerine sağlam bilgiler el­de edinilmesine yardımcı olu­yordu.

Onüç ekim saat 12.00’de Ya­şar Kemal’i bırakmıştık, Ma­dam ve Mösyö Gallimard’ın öğ le yemeğine çağrılıydı. Yayın­cısının evindeki yemeğin çok güzel geçtiğini, lafın orta yere gelip dolandığım anlattı bize akşam.

Akşamı iple çekiyorduk. Ya­şar Kemal’le birlikte bir ak­şam yemeği yiyecektik.

Yaşar Kemal, Seıne nehri kı­yısındaki Le Voltaire lokanta­sını salık verdi bize. Dört kişi idik. Yaşar Kemal. Zülfü Di­vaneli, Garbis Kesisoğlu ve ben. Birinci madde Anado- luydu, Anadolunun serüveniydi. Yaşar Kemal yazdıklarından çok daha fazla yazamadığı ol­duğunu söylüyor adeta konu­lardan bize birer kesit suna­rak güzel yemeğin yanısıra bir konular ziyafeti çekiyordu.

ödüle bir gün kalmıştı ve saat 10’da Zülfü Livaneli’nin evinde buluşmak üzere sözle­şerek ayrıldık.

Yasar Kemal’i hep balıkçı kazağı ve dert ceketi ile gö­renler ödül törenine giderken giydiklerini yadırgayacaklardı. Balık sırtı kahverengi bir ceket giymiş, beyaz gömlek üstüne *

de kahverengi bir kravat tak­mıştı. okula başlayan bir öğ­rencinin giyimine gösterdiği özeni simgeliyordu.

Tören ordusu Zülfü Livaneli'- nln kahvaltı masasında saat do- kuzda hazır olmuştu. Saat do­kuz buçukta Duca Vakfı bina­sının merdivenlerinden yukarı çıkıyorduk.

Yaşar Kemal, ödül kazandı­ğında bu binada kalması öne­rilmiş ama onlar bu görkem­den kaçmışlar, dostlan Zülfü LlvaneH’nin evine eltmişlerdi

Hak vemez adamdır Yaşar Kemal, ödül konuşmasında ve­fa borçlannı unutmadı ve de­di ki; benim İlk romanımın Fransızcaya çevrilmesini sağla­yan Roger Caillols’va saygılar sunarım. Onun ruhuna adadı adeta bu ödülü.

„Seciciler kınvh» ata*^lK»i>

nuşan Jean d’Ormesson aynı zamanda iyi bir konuşmacı. Tonlamasından jestlerine va­rıncaya kadar ödülün ve Ya­şar Kemal’in önemini belirtti. Şiirse! bir dille şiirli bir ro­mancıyı anlatmayı başarmıştı.

Yaşar Kemal, Madam Duca'- dan ödülünü aldıktan sonra çok az konuştu. Hazırladığı konuşmanın Fransızeasmı Al- tan Gökalp okudu. Altan Gök- alp bir etnolog. Nanterre ve Sorbonne Üniversitelerinde de ders veriyor. Yaşar Kemal’in söylediklerini: anlayarak, duya rak çevirdi-

Ödül töreninden sonra ko­nuklar büfede ağırlandılar. Ka­labalıktı tören. İstanbul’dan filmci Arif Keskiner • oradan da Korsika’daki film senliğine geçti - Okay Gönensin - Cum­huriyetin Yazı İşleri Müdürü, Berlin’den tören için buraya gelmişti.. Hıfzı Tonuz . UNES-

CO’daki başarılı yazarımız ko şup gelmişti kırk yıllık ’dostu­nun ödül törenine ama UNES­CO nezdindeki Büyükelçimiz ve Paris Büyükelçimiz onurlandır- mamışlardı, verilen bilgiye gö­re ikisi de hastaydı, umarız ki iyileşmişler, şifayan olmuşlar­dır.

Abidin Dino - Güzin Dıno, dostlarım bııgün de valrtız bı­rakmamışlardı. Abidin Dino bir yandan da Korsika Film Senliğindeki secici kurul üye­liğine yetişmenin telâşı için­deydi. Genç yasta yitirdiğimiz Kosta Daoonte’nin esi Athena Daoonte, Misel Perimse da tö- reni izlivorlardı. Barbra ve Güneş Karahuda da İsveç’ten bu een dostlarını kutlamava gelmişlerdi.

Yeşer Kemal, ödül belgesini kaotıfı gibi Abidin ve Güzin Dino’lara gitmiş. «İşte», demiş. «Abidin bey. artık benim de

Del Duca Vakfı, İtalya da 'Yaşar Kemal Sergileri,, acıyor

l’ARİS (Cumhuriyet) — Yaşar Kemal’in Pa­ris’te aidığı «Del Duca» ödü: im'i dti ¿enleyen Va kıî, İtalya’nın çeşitli kentlerinde «Yaşar Kemal Sergileri» açıyor.

Romancımızın çeşitli dillerde yayınlanmış ki­tapları ve fotoğraflarından oluşan sergide önce «İnce Memet»in ikinci cildi de İtalyanca yayın­lanm ış olacak.

Bu arada Zülfü Divaneli de. Taşar Kemal’inbir öyküsünden yola çıkarak «Menekşe» adlı bir müzikli oyun hazırlıyor.

diplomam var».Sinan Fişek, hem ödlü töre­

nini izliyor hem de bir yan­dan Yasar Kemal’le Herald Tribune için yapacağı konuş­manın sorularım kafasında oluşturuyordu. Zülfü Livaneli ile karısı Ülker Livaneli konuk, tarım sanki ödül töreninde bi­le ağırlıyorlardı.

Ödül töreni bitmişti ama Ya­şar Kemal’li günler bitmemişti. Artık bir kez ödül coşkusuna biz de kendimizi kamırmıştık. Akşam televizyonda Yasar Ke­mal’le yapılacak konuşmayı bekliyorduk. 23.15'de televiz­yonda Altan Gökalp’le birlikte gözüktü Sorulara net karşılık­lar veriyor, televizyoncuların kimi zaman kendisini Sıkıştır­mak istedikleri darboğazlardan, tuzaklardan ustaca kurtuluyor­du.

Yaşar Kemal için Paris’te ya­sam biraz sakinleşti. Londra’ya gideceği ve yayınevi Writers and Readers'in vavınlayacagı yeni kitapları düşünüyordur, fineiitere’nin önemli yayıncı­larından Writers and Readers Frankfurt Kitap Fuarı için ha­zırladığı katalogun kaçağına da Yaşar Kemal’in kitabım hovnuştuD

Ödüle gelenler döndüler ama ödülün yankıları sürüyor. Ya­şar Kemal kasım basında Jac­ques Lang’la (Fransa Kültür Bakanı) yemek yivecek. Gaze­telere konuşmalar hazırlaya­cak.

Unutmayım. Bütün bu isler arasında Yaşar Kemal, Tilda Kemal’i Roma’ya götürebilecek mi? Öyle diyordu Tiida Kemal Roma’yı görmek istiyorum.

Kültür Servisi — Güney Ama lika edebiyatının yaramaz ço­cuğu Marquez elli dört yaşın­da Edebiyat Ödülünü aldı. Ya­lanları anısında El Galat diye anılan büyük yazar, uçaklardan ve asansörlerden özellikle nef­ret ediyor. Daha da bozulduğu şey, ses alma aygıtı eşliğinda kendisiyle konuşulması. Ama çok sıkıştırıldı mı konuşmak­tan kaçmıyor. İşte Marquez’ den birkaç söz:

«. . Yazarlık mesleğinde al­çakgönüllülük abartılmış bir erdemdir. Çünkü alçakgönüllü bir biçimde yazmak üzere ma­sa basma oturursan, zorunlu biçimde çizgisi alçakgönüllü bir yazar olursun. Tersine, önündeki büyük örnekleri he­def alıp, tutkuların en büyü- ğUvle işe koyulmalısın... Bana ne zaman Faulkner’den söz edil se, sorunumuzun onu takiit et­mek değil, onu yok etmek, ca­nına okuyan etkisinden kurtul­mak olduğunu söylerim... İncil’ in hiçbir şeyden korkusu yok­tur.. Bu kitapta her şey olabi­lir. İncil’i birinin yazdığım dü­şünün, böyle bir adama alçak­gönüllü denebilir mi... Roman­larımın aşağı yukarı tümünün kurtulmasını karım Mercedes’e borçluyum. At dediklerimi at­madı, korudu... Yazarken çok kağıt harcarım. Bir daktilo ha­tası bile yapsam, bunun b,r yaratıcılık hatası olduğunu dü­şünür ve kağıdı çıkarıp atarım. Bir keresinde on iki sayfalık

ALÇAKGÖNÜLLÜ DEĞİL — Marquez, «Yazarlık mesleğinde alçakgönüllülük abartılmış bir erdemdir.» diyor.

bir öykü yazmış, ama sonunu getirene kadar beş yüz yaprak harcamıştım. Elektrikli maki­neyle yazmak inanılmaz bir ka. ğıt harcamasına yol açıyor... Bence Hemingway çok iyi bit romancı değil, eşsiz bir öy­kü yazarıdır... Herkes kendi gerçeğiyle çalışmalı, bu kaçınıl maz. Kendt deneyleriyle kendi gerçeği üzerine çalışmayan ya­zar kötüdür, yanılmaktadır... Faulkner Karayipler yöresinin yazandır... Her yazdığının bir gerçek temeli var, aksi halde fantezi olurdu ve fantezi Walt Disney’dir. Kitaplarımın hiçbi­rinde fanteziye rastlayamazsı­nız.. Polis romanlarının en bü­yüğü Sofokles’in «Kral Oîdi- pussdur. Çünkü burada soruş­turmacı katüin kendisi olduğu

nu keşfeder, bu bir daha görül metli. Olağanüstü bir vakit ge­çirme aracıdır polis romanı» çünkü ben lıer zaman polisten çok katilin yanını tutarım. Da­ha baştan bilirim sonunda yiti­receğini... Konum kalmadığı için artık roman yazmayacağım. Ama yeni bir konu bulursam ne eşsiz bir şey olur... Hiçbir şey, ünün yalnızlığı kadar benze-; mez iktidarın yalnızlığına... En iyi romanım son romanımdır. Bundan önceki en iyi romanım da sanıldığının tersine, «Yibs Yıllık Yalnızlık» değil, «Albaya Mektup Yok»tu ve bunu sık sık söyledim... İyi bir yemeği, iyi şarabı, rahat yolculuk etmeyi severim. Bunun için de gerekir dünyayı değiştirmek, herkesin gönlünce yaşaması için.»

t

AVRUPA ONLARI İSTİYOR. — Zülfü Livaneli’nin Maria Faranduri’yle kurduğu u - yumlu çalışm a arkadaşlığı, bir Avrupa turnesiy le sürecek. Sonra da yeni bir plak.

Zülfü Livaneli,bir Avrupa turnesine çıkıyor

PARİS, (Cumhuriyet) — Zül­fü Livaneli’nin Maria Faran­duri’yle yaptığı plak, Yunanis­tan’dan sonra bütün Avrupa’da

hayvanlar

da satışa çıkıyor. îkl sanatçı aralık ayında Atina’da bir dizi konser verdikten sonra Avru­pa turnesine çıkacaklar. Kor-

KİM KİME Behic AKe s

sika’mn Bastia kentinde dü­zenlenen «Birinci Akdeniz Kül­türleri Film Şenliği »nin açılış konserinde de sahneye çıkan iki sanatçıdan Faranduri, Peyo Dorakis ve Hacıdakis’in şarkı­larını okudu. Ardından Zülfü Livaneli, sekiz kişilik orkestra eşliğinde yedi şarkı söyledi. Konserin son bölümünde iki sanatçı birlikte Zülfü Livane­li’nin on iki parçasını söyledi­ler. İzleyenler tarafından «Ak­deniz ortak müziğinin çarpıcı bir örneği» olarak nitelenen konser, Fransız televizyonu ta­rafından ilerde gösterilmek tize re banda alındı. Şenliğe katı­lan üç Türk filminin de müzik­lerini yapan Livaneli. Tunuslu, Filistinli ve Maltalı sinemacılar dan da film müziği hazırlamak üzere teklif aldı.

LtVANELt’NtNBÎR PLAĞI DAHAÇIKACAK

Zülfü Livaneli, Akdeniz ez­gilerinden oluşan yeni bir pla­ğın hazırlıklarım da öbür yan­dan sürdürüyor. Bu plakta yer alan şarkılar, Yunanistan'da Haris Alexiu tarafından oku­nacak. Livaneli ayrıca bu par­çaların İngilizce ve Fransızca- lan üzerinde de çalışıyor. Şu sıralar beste çalışmalarına ağır Iık veren sanatçımız, ancak kendi parçalarını seslendiren solistlerle konser veriyor.

James Bond cephesinde hareket var

Kültür Servisi »-s Seaö Connery’nin yıllar sonra ye­niden James Bond olmayı kabul etmesiyle, Roger Moo- re’un pabucunun dama atıl­dığını sananlar aldanıyor.- Çünkü Moore’un başrolünü oynadığı «Octopussy»nin Londra'da çekimine girişil mesiyle «Bondlar Savaşı»’ başlamış durumda. Filmin çekimi, Berlin, West Point ve Hindistan’da sürecek.- Ancak başrol için düşünü­len Faye Dunaway, yakıri dostu Terry O’NeiIl’le çalış­mayı yeğlediği ve önerilen büyük parayı geri çevirdiği için, başkadın rolünde Ma­ud Adams oynayacak.

Öbür yandan, Sean Con­nery de, Fransa’nın güne­yindeki Villefranche - sur -M er kentinde «Never say, never again»e başladı. «Bond lar Savaşı»mn sonucu vrt seyircinin yargısı merakla, bekleniyor.

Taha Toras Arşivi

brought to you by COREView metadata, citation and similar papers at core.ac.uk

provided by Istanbul Sehir University Repository