hakan günday - kinyas ve kayra

283

Upload: sahin-uslu

Post on 25-Jul-2015

2.561 views

Category:

Documents


4 download

TRANSCRIPT

Page 1: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra
Page 2: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Birinci kitap

Kinyas,Kayra ve Hayat

Page 3: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Asansör dördüncü katta durdu. kapısında L7 yazan daireyegirdik. Tahmin ettiğim gibi evde çok az mobilya vardı. salonunduvarlan fotoğraflırh ve afişlerle kaplanmıştı. ortada, eskicidenalrnmış izlenimi veren ceviz yemek masası, ucuz barlarda çıkma-sr muhtemel kavgalarda hasan önlemek amacıyla yere çalolrnış-çasrna duruyordu. ve dört adet çelik sandalye tarafındarı kuşatıl-mıştı. yerlerde yüzlerce içki şişesi parkeyi bir ha]ı gibi kaplıyor-du. kapalı perdelerden, pencerelerin çok uzun zamandır açılma-dığı anlaşılıyordu. zatenhavaya hAkim otarı keskin alkol ve tütünkokusu da bunu gösteriyordu. Masanın üstündeki boş ve dağınıkkAğıtlar, cesetler gibi, birileri tarafindan toplanmayı bekliyordu.ve sa]ondaki en değerli €şy2, kiğıtların yanında duran, üç ayrıköşedeki abajurun ışığıyla hayat bulan, olduğu yere kendini hiçde ait hissetmeyen ve benim çok eskiterden hatırladığım altınkaplamalı dolmakalemdi. Hareketsiz, bir süre ayakta kaldıktansonra oturmamı işaret etti. Çelik sarıdalye parkede, yıllar önceüstünde birbirimi ze hay atı anlattığımız salıncağınkine benzer birses çıkardı. o da karşıma oturdu. Arabadan beri hiç konuşma-mıştık ve hdl6 sabahın dördünün, o insana kendinden başka kim-seyi dinletmeyen sessizliği eü işgal ediyordu. Ayağının yanındaduran bir votka şişesini alıp masaya koydu. Gülümseai. İkimizinde Absolut'le ilgili hiköyeleri vardı. ve o an, birbirimizine kadaruzun zamandrr tarııdığımızı düşündüm. yaptıklanmtzı, yolculuk-larımızı, kavgalarımızı, her şeyi... Sol elini beline doğru götürdü.ceketinin arkasında kaybolan eli sandalyelerle a5mı parlaklıktaolan bir cisimle geri döndü. Dirseği masada, bana doğrulttuğu bu

Page 4: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

12

Çelİk, İçl.,de 38 kalibrelik yaralamave ölümler besleyen, Smith vewesson ismindeki a.damlan fazlasıyla zengin etmiş, lasa namlulubır altlpallardı. Tabancanrn topunda san sarr tebessüm eden kur-

şunları görebiliyordum. Zatensanyr hep ölüme yakıştırmışımdır.Öldllren ishalin, sıtma sıcağının, Azrail'in dişterinin sarrsr,.. Ak-lımdaıı geçenler bunlardı, arıcak şaşırmam gereken bir durumvardı kaşımda. Yirmi yıldan faz|abir siiredir tarııüğım biri alnı-ına doğru silah uzatmrş ve ölümümün doğal yollarla olmamasınrsağlamaya çalşıyordu. o da, ben de yıllardır hiçbir şeye şaşurna-dığımız için herhangi iki insanrn ter banyoları içinde yaşayabile-

ceklerı bir satıneyi, ağlarını bininci kez tamir eden bahkçılarrn sa-

kıntığıyle oynuyorduk. Masadaki votka şişesini kendime çektim.Kalbİmin attığı yer olarak hesaplaüğım bölgenin önüne getirdim.

Çtinkii yoruları kolu ve dolayısıyla sila}ırn namlusu alnımdan ka]-

bıme ınmişti. ve ben, acabaAbsolut ş§esinin patlama sesini du-yabıleeek kadar zamanrm olur mu, diye düşiirıüyordum. Aklımrz-dan ğeçenler babirimiz için çoktarı birer broşür haline geldiğin-

den, ufa1 oyunrımu arıladı ve kendine has sıntışıyla namluyu tek-rar alnımuı hizasına getirdi. Suratımdaki bıklon ifadeyle ben dekoca bir yudum a]mak için şşeyı ağzırrıa dayaüm.

Bir zamarılar, Absolut ş§elerinin değişik modellerinin topları-dlğl bır katalog görmüştüm. ve diirıyada kendine böylesi gereksizışler yaratabilen insaıılar varken neden bu denli işizlik var, diyedÜŞÜnrniiştiim. Çtinkil bir şişe ister kadın, ister kova şeklinde ol-sun, mürakkak bir deliğe saııip olması gerekiyordu... ve bitiyor-dum §, gerçekte işe yarayan tek losmı da oydu...

şışenln dibinden şekilsizleşmış komik yüzünü seyredip telaarvotkayla yıkadım boğazımı. Gözbebeklerimi bulmaya çalşıyor-du. Arna siya}ı gözlerim buna hiçbir zaınan izin vermemişti. sağelını rnasanın orta^srna bıraktrğım şişeye uzattı ama sonra aklınabirden kötü bir hikaye gelmiş gibi geri çekti. saatin sabaııı kova-ladığl ve yakal2unasına çok az kaldığı bu zamanda içinde bulun-duğurnuz dunım için bir açıklama beklemem gerekirdi. Ama bek-temıyordum. Hayatımın öyle bir dönemini yaşıyordum ki, hiçbir

şeyı bgçlemiyor ve merak etmiyordum. Ama yine de, normalde

13

sinir bozmasr gereken pozisyonun arılamını öğrenmek istercesi-ne, yüzüme bilgiye aç bir çocuk ifadesi yapıştırüm...

yutkundu ve konuşmaya başladı. sesi sıcak, geceyi üzmeye-cek kadar kısık ve beni üzmeyecek kadar da dürüst çıkıyordu.

"Yaz... Biz\yaz. Her şeyin sonuna geldiğimizin kanıtı olan kita-bıyaz."

o kadar yavaş söylüyordu ki kelimeleri, sanki her harfi çokuzaklardan bulup bin bir zorlukla getiriyormuş gibiydi. Bu söyle-diğini elindeki silahtan ötürü bir emir gibi algılamam gerekirken,ben daha çok bir yalvarış olarak misafir etmiştim zihnime. yanıtvermediğimi görünce devam etti:

"Bak kayra, biz herkes olduk. kendimize en büyük acılarr vezevkleri tattırdık. ye artık ölüyoruz. Bunu fark etmiyor musun?En yukandan aşağı düşüyoruz. ye yeri öpmemize çok aa kaldı.Başladığımrz yere dönmeden, yarıi serTnayemizde ve hafizamızdasadece ismimiz kalmadan hatırlaüklarrmızr yazaca|<sın. HayatınsuJrunu içtikten sonra bir gtın işememiz gerekecekti. ve zihinleri-miz ölmeden önce bunu yapacağız. İnsarılığrmızı, atılaliımızr,dünyayı çok uzun zalnan önce yok ettik... Hissediyorum. Şimdisrra arıılarrmızda ve hayallerimizde. kafatasımızın içini süsleyenbütiin bildiklerimizde. Her geçen sarıiye eksiliyorlar. Çok geç ol-madan yazmalrsın !"

Duyduklarımla kendimi sarhoş ediyordum. Bitirdiğini ağzınıkapattıg zalnan anladrm. Datıa önce de konuşmuştuk yazma §i-ni. ve ikimiz de bunun bizim için çok yonıcu olacağını ve kimse-nin hikiyelerimizden bir anlam çıkaramayacağıru, çiinkti kelime-lerin yaşadıklarımvul ve düştindüklerimizin yanında altı aylık be-bekler gibi kalacağını anlamştık. Ama şimdi karşımda bunu yap-mak isteyen ve §birliğine girmediğim takdirde kendi hayatı kadardeğeri olmayarı czurulu almaya kararlı eski dostum otunıyordu...

o arı çok yorgun olduğumu hissettim. kurduğu cümleler benieskilere göttirmüş ve verdiğim mücadeleleri aklıma getirmişti.sadece bunları yeniden düşünmek bile kendimi öltim döşeğindeyatan bir yaşlı gibi hissetmeme yetmişti. Ben yazmak istemiyor-dum. Hiçbir şey istemiyordum. Dünya üzerinde yapılacak işlerim

Page 5: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

14

bitmişti. Düşündüğüm her şeyi denemiştim, Şimdiyse sakin bir

şekilje ölümü beklemek istiyordum, Zihin yolculuğumun son

aşamasrndaydım.DünyanınengüZelsarıateseriniyaratıponda-kika seyrettikten sonra yakan bir ressam gibi ben de keşfettiğim

düşünce cennetimi tasfiye ediyordum, İki aydır bunu yapmaya ça-

lışlyordumvebitmesineçokazkalmıştı.Enazındarıbenöyledü-şll.,Uvoraum. Sona erdiğinde ise beş yaşındaki bir çocuğa dönüşe-

cektim.Vebuzatençokbüyükbirçabagerektiriyordu.Cehaletegeri dönüşün cehaletten çıI«naktarı çok daha zor olduğunu, hafi-

Zalnın rahatsız eden darbeleriyle anlarnlştım", Hatta belki yaıata_

cağım yeni ve bomboş aklım sayesinde mutlu bile olabilirdim",

Mutluluk. Gözlerim ile beynimin arasından geçirdiğim son kaıı-

ralnokadarSaçmageldiki,birtebessümoturdusuratrmrntamortasrna.VeşimdiKinyasgelmiş,banayenidenyükselmemisöy-lüyordu. Paraşütiirıü açmış bir adamdan uçağa dönmesini bekle-

mek gibi. Bütün bunlan kendime tel«arladılitarı sonra terk etme_

ye çalıştığım bana çok uygun bir yanıt verdim, Düşündüklerimin

tam tersini yapmakta ve söylemekte gerçek bir usta olduğumu

kendime tel«ar kanıtladım . zaten ac|yave yalana ne kadar daya_

nabileceğimi hep merak etmişimdir. Ashnda sadece birkaç yıl

merak ettim çiınkiı bir gece aynayabaktığımda, krpkırmızıgöz|e-

rim bana bütün diinyayrve iğrençliklerini hazmedebileceğini söy_

lemişti.,,Tamam. Yazacağım. Ama bil ki, kan kaybeder gibi kelime kay_

bettim.Sonyazdığımkitabrnüzerineyıllarbindi.Vebugünlerde,sokaktaateşistemekiçinbileikikelimelikkonuşmayıkafamdaderleyiptoparlamamgerekiyor.Provasızadrmıbilesöyleyemiyo-nrm.UnutmakiöImekteolanbirzihniyenidenhayataçağınyor-sun. Unutma ki Kayra'yr uyandrnyorsun !"

Artık votkadan rahatça içebilirdi. Boynırndarı süzülen alkoliin

bir bölümünü midesine inürdi. silüı masaya koydu, kalemi ahp

sağ elinin serçepalmağına bir "K" harfi çizdi, Ve diğer parmakla-

rurı da namerıe doldurdu. son iki harf için de, katemi sağ eline

geçiriphergerçeksolakgibineredeysefelçlisayrlacakkadarhö-kim olamadlğı hareketlerle, sol elinin işaret ve orta parmağını

15

kullarıdı. Yaptığı şey on beş yıl öncesine dayarıarı aramızdaki es-ki bir şakaydı. Kalemi önüme doğru bıraktı. Ellerini sıkarak yanyana masanrn üzerine koydu. Parmaklarına isminin harfleriniyazmıştr: "KİNYAS"

Yirmi dokuz yaşındayım ve hatırladıklarrmın hepsini yazlyo-rum...

Nedenini bugün bile arılayamadığım bir değişim içindeydim.Müzik zevkim orta çizgiden uçlara kaymıştı. On dört yaşımday-dım ve üç yıldr en gürültülüsünden şarkılar dinliyordum. Ve o za-manlar bile müzik dinlemek benim için bir boş zamarı değerlen-dirmesi değil gerçek bir uğraştı. Genellikle bulunduğum yerin ka-ranlık olmasını sağlardım. Müzik dinlerken bütiin ruhumu nota-lara ve sözlere verebilmem için gözlerimi kapatmam şarttı. Dik-katli dinlemek için göz kapatmaya, körlerin bizden daha iyı duy-duklarını öğrendiğim zamaıı başlamıştım. Ve o günlerden sonrahayatımrn bütün karanlık koridorlanndan geçerken de gözlerimikapalı tuttum. Daha iyi dinlemek, daha iyi koklamak için...

Dinlediğim müzik abartılı olmanrn yanında uzun yıllar içindeoluşmuş bir felsefe ve hayat taızı da içeriyordı. Zaten bu, bütünazuılrk müziklerinin de iddiası olmuştur. Toplumda bir konuya il-gi duyanlarrn saJns| a?"sa, derhal parçalanmazbır kabuğun içineçekilip söz konusu kişiler çeteleşmeye başlar. Sokaklarda birbir-lerini tarııyıp bir sigara isteyebilmeleri için kollarına, bacaklarrnabelirleyici aksesuvarlar takarlar. Hep böyle olmuştur. Parkalar-darı latekse kadar... Ve datıil olduğum müzikal srnrf da, hayatı di-

ğer insaıılardan farklı algıladığını düşünerek, geriye ka]an bütiinmüzik tarzlarını aşağılamaktaydı. Müzikal militarılar olarak kon-serlere gitmek, şarkı sözleri haklonda sabatılara kadar tartışmakbana büyük zevk veriyordu. Bu tartışmalar daha sonra sa}ıip ola-cağım ikna yeteneğimin oluşmasında büyük bir etken oldu. Tatı-min edileceği gibi, sevgililerimi de bu cemaatten seçiyordum.Futbol takımı taraftarlığından farksız o gtirılerde ölümü, intiharı,seksi, varoluş nedenlerimizi şarla sözlerinin beni içine ittiği ha-vuzlarda düşünmeye başlamıştım. Elbette ki bütün bahsettiğim

Page 6: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

16

kawamlaç on dört yaşımda sadece kendimi tatıüş etmeye yarı-yordu. Hiçbir sonuca varamıyor, kendi doğrularımı yaratamıyor-dum. Sadece düşünüyordum.

Hatta vücudumu sadece belli bir duruş şekline getirdiğim za-man en verimli biçimde yoğunlaşabildiğimi fark etm§tim. Odam-da boş olan tek duvarrma dönük bir şekilde yere oturuyor, beşdakika kadar hareketsiz kalıyordum. Datıa sonra sırtrmr yere bı-rakıyordum. Bacaklanmı duvara yaslayıp doksan derece açıyla,duvar ve zeminin birleştiği köşeye bedenimi yapıştınyordum.Önceleri bacaklarım havaya doğru dik durduğundan daima han-tal olan etim bazı ağn|ar çelcnişti, düşünme hareketi yaparken.Son pozisyon ise duvara yaslanmış oları bacaklarımla bağddşkurmak oluyordu. Böylece gözlerimi açtığımda, beyaz badarıalıtavarıı ve uzun bir süre bakıldığında arısiklopedilerdeki gezegen

fotoğrailarrna benzeyen boya kabartılarını görüyordum. Bir sa-ate yakın aynı şekilde dunıyor ve kendimi, hayatı di§ünüyor-dum. Yoğunlaşma bazr sorularla başlıyordu. Yaradıhşrmr, gelece-

ğimi, çewemi, insaııların farklılığınr, duygulzınmrn çeşitlitiğinisorguluyordum. Kendimi dinlemeyi öğrenmekti bu yaptığım.

Çünkti duyulabilecek kadar yüksek bir ses vardı içimde. Bunufark edince, di.inya üzerindeki bütün insarılar birden yok olsalardahi yalnrz kalmayacağmı arıladrm. Çünkü ağzımdarı çıkan, baş-kalarının duyabildiği bir sesin yanında içimde yankrlarıan ve kim-senin varlığındarı bile haberdar olamayacağı başka bir ses daiıavardr. Demek ki kendimle diyalog kurabilir, aynı konu haklandayüksek sesle bir söz söylerken, içimden de bambaşka bir cümlekurabilirdim. Dtinyayla aramdaki köprüyü ve kendime açılan ka-pıyı böylece keşfettim.

Tabii bu aynı zamaııda on dört yaşında bir çocuğun yalanı dakeşfiydi. Datıa doğrusu hiçbir yalarıdan acı çel«nemeyi öğrenme-siydi. Yüksek sesle inarımaüğım her şeyi arılatabilir, içimden de"İnanma5nn bana Salan inanmayın. Hepsi yalan ! Ağzımdarı çıka-nı duymarıız kolay. Ama yapabiliyorsanız, bunu da duyun !" diye-bilirdim.

Ve günde en az iki kez gerçekleştirdiğim kendimi dinleme se-

17

anslarımın bir çeşit meditasyon olduğunu sonradan öğrendim.Belki de o günler ve o yoğunlaşmalann yüzünden kitaplardanhep nefret ettim. Her şeyi kendim keşfedebiliyordum. kimseninyol göstermesine ve hayal gücüne ihtiyacım yoktu. Romarılan,edebiyattaki bütün eserleri bir dolandırıcılık sektörünün parçala-rı olarak görmeye başlamıştım. Fikir satmak, herkesin oturup dü-şündüğü takdirde erişebileceği kawamları şekillendirip, ambataj-layıp pazarlamak, herhangi bir sahtekArlıktan farksızdı beninriçin. Dolayısıyla matbaadan çıkan kayda değer tek ürünün ansik-lopedi olduğuna inarıdım. İhtiyacım olan salt bilgiydi. ve o bilgiyialdıktan sonra ne yqpacağım sadece beni ilgilendirirdi. Bir de gi-dip o bilgi karşrsında x yazann ne hissettiğini bilmem gerel«rıi-yordu. Ben yeterince hissediyordum. Hatta bütün dünyaya yete-cek kadar !..

Ve okumaya başladım. Sözlükler, ansiklopediler... Düzenti ola-rak bunu iki yıl boyunca yaptım. Ama o döneme sonra değinece,ğim. Şimdilik, gelelim müziğin ruhuma ve kendime giden yoldabana na^sıl l«laınızluk ettiğine. Öncelikle, dinlediğim ve ilgilendi-ğim tarzın piyasada o yıllarda yeterince bulunmayan albümlerdesaklı olduğunu düşünürsek, lrayli araştırma yapmak zonrnda kal-dığımı söyleyebilirim. Özel arşivler, ktiçük kulüpler, eskiciler...Iüsacasr, on dört yaşında bir insarıın girmesi zor oları yerlerinhepsinde aradığım albiirnler beni bekliyordu. Çabalanm bana birhayat sunarken, son derece normal ve başarılı oları gündelik sos-yal hayatımr da öldtirüyordu. zamanrmt şehir delileri arasmda ge-çirerek harcadığımdan ailemi ve şartlann bana hediye ettiği arka-daşlarımı ihmal ediyordum. o zamanlar yaşadığım ülkeden ayrı-lana kadar düşündüm, dinledim, okudum ve konuşmadım.

kimliğini taşıdığım ülkenin başkentine yerleşip herhangi birokuluna devam etmeye başladığımda durum farklılaşmaya başla-dı. Şartlar bana çok sayıda insarı tanıştırdı. ve ben bunu engelle-mek için hiçbir mücadele belirtisi göstermedim. Farklı olmak içinmi farklıyüm, yoksa öyle mi doğmuştum -ki konuyu genlerinTann olduğuna inanan biyokimyagerlere bırakıyorum- bilmiyo-rum; ancak emin olduğum nokta, tanıştığım kişilerle ayrıı durum-

Page 7: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

18

lar karşısında almı duyguları hissetmiyor oluşumdu. Farklı olma-nrn ne anlama geldiğini sayıca azbir kitlenin dinlediği ve hayva-nat bahçesine benzeyen şehirlerin en değerli türlerinin tükettiğibir müzik tarzını benimsediğim dönemlerde öğrenmiştim. Ve sözkonusu farklılığın dışa r,rırulduğu, $özle görülüa kulakla duyulurhale geldiği takdirde ne kadar acı verebileceğini de görmüştüm.

Çünkil ilk gelecek linç girişimindeki yumruğu yemeden öncekendimi anlatacak ya da insanları kandıracak kadar zamanımınasla olmayacağını biliyordum. Ve içimdeki haykıran sesi daha dagüçlendirerek onun benim tek ruhsal denge kurucum olduğunudüşünmeye başladım. İnsanlara yalan söylemek için açtığım,ağ-zımdarı dökiilen pisliği içimdeki ses temizliyordu. Birbirlerinegün ve gece kadar zıt olan iki sesin de aynı dudaklann arasrndan

çıkıyor olma^srndan rahatsız değildim. Düşüncelerime ve beynim-den geçenlere en yakın -en yakın diyorum çünkü hiçbir zamaf,ıtam anlamıyla düşüncelerimizi söylemernize yetecek kelimelerinyeryüzündeki lisarılarda bulunmadığını uzun z€ıInan önce arıla-dım- cümlelerin ağzımdarı çıktığı gifuı öldürülmüş olacağımı yada yavaş yavaş yok olmamı sağlayacak şaıtlann sözleşmiş gibi

çewemde buluşacaklannı düşünüyordum. Ve nefes alıp vermemidurduracak fiziksel bir hareket yapamayacağımr, yaııi kendi dı-

şımda herkesi rahatlıkla öldürebilecekken intihar edemeyeceği-mi arıladığım gün, başkalarınrn ya da hayatın bunu yapmasını is-teyeceğim ana kadar düşündüklerimi geldikleri yere geri yolla-maya ve orada depolamaya karar verdim. Ama bir arada durma-larının beynimde bir iltihap yaratacağını bilemezdim.

Ve sonuçta gerçek "Kay|ra" sadece ölümü için ortaya çıkacak-tı" O gün gelene kadar da kendini dünyanın en iyi yalancısı olarakyetiştirmeye çalışarı, basit zevklerden çok, rahatsız edilmemekuğruna sahte olmuş bir "Ka5rra" gibi yaşayacaktım...

On beş yaşımdaydrm ve her şeyi yapabileceğime inarııyordum.Hayallerimin bana bir ömür boyu yetebileceğini ve bu arada be-denimin ağzımdan çıkarı sözlerin etrafinda bir kalkan oluştura-rak zarar görmemi engelleyeceğini düşünüyordum. Sadece, git-tikçe tehlikeli hale gelen bir oyun oynuyordum. Ama ben oyunla-

19

n hep ciddiye aldım. Sahte ilişkiler ve dünya üzerindeki her kav-ralnı içme arzusu hayatrmın on beşinci yılında başımı döndürme-ye yetiyordu...

Bunlar o güne kadar zihnimden geçenlerdi. Şimdi de bedenimin ve.beş duyumun yarırndan geçenlere bakalım...

Hafızamın bugüne kadar srrtında taşıyıp getirdiği görüntülerinen eskisi ve paslanmışı yedi yaştma dayanır. Bir çocuk suratı ha-tırlıyorum. Gözlerinin rengini çözemediğim, gülerken hiç görme-diğim bir çocuk. Sonra o çocuğu birçok kez gördüm. Yıldabir kezkarşılaştığımızı ve hiç de iyi anlaşamadığımızı hatırlıyorum. İn-sarılara dayaııamayan iki cüce birbirlerinden ne kadar zevkalabi-lirlerdi ki zaten? Hele hayatı anlatmaya yetecek kelimeleri kafa-larrmrzrn baırndırmadığını düşünürsek... Birbirimiz için, se.',rme-

diğimiz ya da sevemediğimiz fazladarı bir insandık. Hepsi bu...

Seyrek görüşmelerimiz susmalarla, kavgalarla geçerken yavaşyavaş yaşımrzrn ilerlemesiyle konuşmayı keşfettik. Ben yalarısöyleme denemelerimi onun üzerinde uyguluyordum. Ancak on-da da benim sahip olmadığım bir rahatlık vardı. Yaşamakıtarı, ha-yaLta olmaktan utanmıyordu. Yalan söylemeye ihtiyaç duymuyor-du. Iftskandığım bir doğallık, hareketlerinden ve sözlerindenalap çewesine yayılıyordu. Bir insanın bu kadar karıaatkAr olma-sı beni sinirlendiriyordu.

On üç yaşlanndayken görüştüğümüz tatil kasabasındaki songecemizde birbirimize mutsuzluğumuzu ve adını koyamadrğımızacrlanmrzı itiraf ettik. İlk mektubu ben yazdım. Yazmayı seüyor-dum. Cümleler kurmayr, kelime oyunlan yapma)n, karmaşık ko-nulan arılatmayı... Ve yanıtlar gelmeye başladı. Anadilini, krsaömrünün çoğunu ülkesinin dışında geçirmiş olduğundan iyi yaza-mıyor ama yine de o keskin doğalhğı sayesinde benim ancak kur-

şun kadar ağır bir paragrafta arılatabileceğimi o bir cümlede yü-züme firlatabiliyordu. Çok mektup gitti geldi aramızda. Sahip ol-duğumuz bilgileri, yeni deneyimlerimizi paylaşıyorduk. Zamanlabirbirimiz için yaşamaya başlamıştık. Yarıi mektuplanmıza yaza-

bilmek için çoğu insana garip gelebilecek işler yapıyorduk. Ailemşehir dışındayken kendimi odama kapatıp günlerce çılaıııyor-

Page 8: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

2o

dum. Daha sonra da bu süre içinde neler düşündüğümü mektup-larrma yazıyordum. Ve mektup ilişkimiz yıllarca devam etti.

"Yapamryorum Kinyas. Yazamıyorum. Bütün bunların hiçbir de-

ğeri yok. Ne doğru dürüst ciimleler kurabiliyorum, ne de gerçeğiböylesine arıadarı üryarı arılatmak hoşuma gidiyor. Seversin vaz-geçmeyi, Bu işten de vazgeç. Mutluluğundan vazgeçtiğin gibi !" de-dim, kalemi masaya atarken.

Beni dinlemiyordu... Gerçekten ikimiz de çok kötü durumday-dık. Yolun sonundaydık ve hAlö diinyaya atabileceğimiz son kazı-

ğın peşindeydik. O da büyük ihtimalle bunlan düşiirıüyor olmalıy-dı ki, benden çok ama çok seyrek yaptığı bir şey yaparak sigara is-tedi. Üstüne yıllar önce bir usturayla "TAEDİUM VİTAE" kelime-lerini kazıdığım Zippo'yla yaktım. Aslında beni öldürmesini çok is-tiyordum ama söyleyemiyordum. Onun anlamasrnı bekliyordum.Londra'da, King's Road'daki 403 numaralı binanın ön cephesinde-ki "SEX" isimli mağazarıın vitrininde yıllar önce duran ve üstünde"PLEASE KİLL ME" yazan tişörti.i di§ündiim. İntihar nefsi müda-faaydı. Ama bunu başka birinin yapması çok daha asildi.

Nedendir bilmem ama gunrrdart ve kendine saygıdan rnilyonkilometre uza|<tabir hayat yaşarken asaleti h6]A önemsiyordum.İçtiğim içkilerde, kıyafetlerimde, hareketlerimde daima barok birasalet vardr. Aslında hep bir karikatüre benzemiştim. Uzun saçla-nmı geriye doğru taradığımda, bıyığımı yanaklanma doğru geniş-leterek çeneme sarkıttığımda ben, bir insandan çok bir resimliroman kahramanıydım. O ise datıa çok güzel bir resimdi. Gerçek-ten de birbirimizehiç benzemiyorduk. Krsacık saçlarr, eski giysi-leri ama buna rağmen yüz hatlarının jilet keskinliğinin ona kattı-

ğı resim çekiciliği...Sigarasının dumarıınr burnunun deliklerinden dışarı defetmek-

le meşguldü. İki elim de masanrn üstündeydi. Silatı sol elime yir-mi santim uzaklıktaydı. Bana bal«nıyor ve yazdıklanmı okuyor-du. Bir sarıiye içinde silahı almrş, ona doğrultmuştum. Sakin birifadeyle kafasını kiğıttarı kaldırdı.

21

"Yaz|" dedim. "Sen yazacaksın ! Beni böyle ceza]arıdrrabilece-

ğini düşündiim. Gerçeklerden bu kadar nefret ettiğimi bile bile

bana bizi anlattrrmaya çalıştın. Ama hayır! Böyle bir şey olmaya-

cak. Sen yap ! Yoksa seni sakat bırakrnm. Ve hayatının ğeri kalan

krsmında sürünerek dolanrrsrn. "

"Kendimi öldürürüm" dedi."Kendini öldürebilseydin, yıllar önce beni öldürürdün. Sıra

sende !"

Ağzımın içinde bir hız radan olsaydr, söylediğim kelimeleringeçiş hızrna dayanamayıp çatlardı-..

Sinirlendi. Ama y,lne de öfkesini belli etmemeye çalışarak vot-

kadan biraz içti. Sonra kalemi aldı."Senin de srran gelecek" deyıp yazmayabaşladı.

Page 9: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendi-me ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğunifadesi. Bütün insanlara kızgınrm. Yaşadıklan için. Hayaütan.nııdem bularııyor... Ateşle oJmanm. Yeterince benzin ve karşımdaoturan adamın ceketinin iç cebindeki çal«nakla dünyayı yakabili-rim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim.To§o'da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bilek-lerimi kestirttim. sabah uyandığımda o§arıus beni yıkadı. Benimadım steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyo-rum. David Bowie'yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şi-ir yazdım. Tam üç tarıe. Birini rendeleyip makarna sosuna kattım.Diğerini yakıp ktillerini kum saatine koydum. Biraz zalnan kazarı-dım böylece. sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor:

Sözlerimin sonunrı duymadğtn zaman.Ctimlelerimin sonunu duymadığrn zaman.Değiştiriyorum son kelimelerimi.D eğiştiriyorum sonıunu.

Kendimi ölümsüz olarak görüyorum. Mek6n ve zalnandan ko-palı yıllar oluyor. Bir kıza 5şık olmuştum. onu görmek için altı sa-at yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım.Aşrk olmak-tanvazgeçtim. kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bi-lirim. Benim adım Kaygusuz Abdal. Tann'dan vazgeçtim. Öhek-ten vazgeçtim, Çünkü ölürsem ve eğer yukarıcla beni ödül ve ce-

23

za sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem ge-

rekecekti. Ölmek istemiyorum, çünkti Tann'yı da öldürürüm diyekorkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayana-maz... Platon'un Mağaraİstiaresi'ne kaşılık, ben de Kuyu İstiare-si'ni yazdım: doğdukları andan itibaren düşen insarıların, yanla-rındarı hızla geçen firsatlara ve başka insanlara tutunup trrman-malarınr ve bunu sadece doğduklan andaki yüksekliklerine erişe-bilmek için yaptıklannı anlattım. Ancak ellerini ağızlanna sokup,parmaklarmr rsırıp hiçbir şeye tutunmamaya kararlı olanları daarrlattım. Ve sordum, Tanrı'run yukarrda mı yoksa aşağıda mı ol-duğunu. Eskiden poker oynardım. Şimdi de, Tann'nın aşağıda,kuyunun dibinde olduğuna oynuyorum. Hayatım masada, birkaçkrrmrzr oyun fişıyle.''

Az yedim, çok içtim. Hala içiyorum. İçki ayırmadım. Alkolükendime yakıştırdım. Her türlü uytışturucudan tattım. Bağımlılık-tan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir mad-deye, ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamakiçin eroin kullandım, Aşık oldum. İkisini de arkama bakmadan bı-rakıp gittim. Geçmişe tüktirüp geleceği çiğnedim. Bugünü iseuyuyarak geçirdim. Benim adım Houdini. Dünyayı bir oyuncağa

çeürdim. Ayak basmadığrm yer kalmadı. Kalan varsa, onlan daamuda kalkar geçerim ! Duvarlara, bedenime resimler çizdim. Birgün öyle gürledim ki önümde durarı şarap kadehi çatladı. Benimadrm Hitler. Kendi ordumu kurmak için bir sürü kadına tohumla-rrmı bıraktım... Şimdiyse ağlıyorum. I{epimiz için. Çünkti hiçbiriişe yaramadı...

Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımıhatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım. Çirkinleşmek içinçok uğraştım. İsteyene ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sa-y§mr artık bilmiyonım. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çokuğraşmıştrm... Bir psikiyatra tecavüz ettim. İsminin ve unvantntnüzerinde yazdığı, masasındaki mermer parçasıyla. Hapse girdim.

Çıktım. Hayat bitmedi. Piyarıo çaldım. Sattım. Benim adım DeacnMoriarty. 140'ı geçince direksiyonun üzerine yattım. Bagajına ce-set sığdırabileceğim arabayı seçtim. Nargileyle sevişenleri seyret-

Page 10: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

24

tim, Beş bin film seyrettim. Her şeyin farkına,gardrm. Farkrna va-nlacak bir şey kalmayınca da "Sıradaki hayat gelsin !" dedim. Negelen var, ne de giden. Sadece Kinyas ve ben... Kendimi tanıya-madım. Zamanım olmadı. Binlerce dilim pizza yedim. Pepperon-ni ve siyah zeytinti. Benim adrm Miss Piggy. Bütün hayatım bo-yunca kaçtım. Önüme o§anus çıl<tı. Daha iteri gidemedim. İçin-de boğulmak istedim. Gözlerimi sahilde açtım...

Uyumadım. Pişman olmadım. Kendimden bile, Ben gerçektim.Dünyanın en gerçek adamı ! Barıa ait bir gezegen bulana kadar in-sarılara ve kendime zarar vermeye devam edeceğim... Biliyorum,beni linç edecekler. Beni bütün dünya öldürecek. Bn derinde be-nim cesedim olacak ancak bedenimi toprak bile kusacak... Ara-nızdayım her gece. Dolaşıyorum sokaklarda, sol etimde Şam'darıtaşıyrp geldiğim yakutlu harıçerimle...

Gittim, caz dinledim. Duke Ellington'ın plağıyla kendilerini ke-sen kadrnları gördiirn... Benim adrm yok, Çünkti ben yokum. Delir-dim. Yetmedi. Delirttim. İğrendirdim. Diinya bendim. Acıyı incele-dim iiniversitelerde. Uç ayn okuld4 üç yıl. Sorıra acrthm akademikkariyerleri ve tabii ki kendiminklni. Ne çalışmak, ne de bir işe ya-

ramak. Hiçbirine inanmadım. Tespihle adam boğdurn. Ben doğ-dum ! Oysa gi,ineş batıdaydı. Ben geceye geldim. §a misafir ol-dum... Bırnlan söylüyorum çiinkti anlatılacak başka bir hikiyemyok. Zaten yazma §lerinde de hiç başarılı olamadrm. Ben daha

çok, fırça ve boyalarla ilgilenendim. Ve dünyaya bırakabileceğimbir miras yok Bütiin değerteri ıyı bir pizzarıın iisti.ine içtim...

Japonya'dan Suriye'ye taşındığımızda on iki yaşındaydım.Arapça öğrenmemek için elimden geleni yaptım. Ama yine de sar-maşık gibi ülime dolarıdı. Arap'ı ve Bedevi'yi T. E. Lawrence'tanöğrenmiştim. Ve Arap yarımadasrnda var olabilmek için ya ibne yada silah kaçakçısı olmak gerektiğini anladım. Ben ikisi de değit-dim. Ama adrna çöl denilen, ki.ireğin batmadığı denizde yaşayaninsanlann hiç de hak etmedikleri bir tarihleri vardı. Bir zamanlardtinyaya hülcneden esmer savaşçılann düştükleri dunrrnu görün-ce zamantn ne kadar nankör olduğunu anladım. Geçmiş hiçbirşeydi, Kuma kendini gömüp yeniden Arap medeniyetinin hüki.im

25

süreceği günleri beklemek ve o gün gelene kadar birbirlerini öl_

dtiı,mek yapabilecekleri tek işti. Ben de onlan seyrediyordum, On

altı yaşıma kadar hep seyrettirn zaten. Hep iyi bir izleyici oldum,

on altımda bozuk Arapça, pokerde kazanılmış bir hançer ve

bronz bir tenle Arrnrpaya geldim.

Eski kıta tıeni bekliyordu. Bir dejenere süriisünden başka bir

dejenere sürüsünün içine düşmüştiim. Burada silah kaçakçısı da

yoktu. Hepsi ilk gruba dahildi. Ve daha ya}onlaşmadan hiçbirine,

nefret etmiştim hepsinden de. İki dtinya savaşlnr da bu geri zek1-

lılann başlatmış olmasına hiç şaşırmamak gerekiyordu, Birbirle-

rinden o kadar korkuyorlardı ki aynı metroda beş yüz kişi yolcu-

luk yaparken duyılaıı tek ses makine giirültüsüydü. Ha]to apta]

aına azrnlıklan var''olma çabası içinde yan tannlar yaratmış bir

toptum. Bu yan tannlar bugiin üsttirıde yaşadığımız dünyarırn ede-

biyatuıı, müziğini, resmini, politikasını belirlemiş olanlardı, Ve ben

onlan sokakta $öremiyordum. Kapatı kapılar arkasındaydı Arnnr-

payı yönetenler. Hallon kaşısına çılıtıkları anda çiğ çiğ yenecek_

lerini bildiklerinden, ukalaca taktıklan yüksek kiiltiir maskesini

sadece birbirlerine gösteriyorlarü. Sömiiı,meye ve sömiirülmeye

hayahn amacı olarak bakan bu açık tenli uk, belki de doğanill en

büyük hatasıyü... Atom bombası orayaatılmalıymış. Deniz olma_

lıyrnış ora]arda Batrklar bile da}ıa iyi geçinirm§ birbirleriyle !

Ama bütiin bunların ne önemi var? Entelektüel sapkmlıklany-

la ve diinyanın diğer bütün kıtalanna kaşı hissettikleri korku ve

nefret kokteyli duygulanyla, son olarak da yeryüzüniin görüp gö-

rebileceği en salak turistleri olma unvanlarıyla Arrnıpa hallo ken_

dini öldürmek ya da öldi,irhnek için bütiin nedenlere sahiptir,

Sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka

bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düşttiğünde ambulans

gelene kadar, yerde yatanrn kenüleri olmadığı için şükretmele-rinden ibarettir. Arap hiçbir sakrnca görmeden hiç tarırmadığı,

kendinden geçmiş yerde yatarı bir adamı sırtlayıp en yakın hasta-

neye koştunırken Aırnrpa insanı aynı adam4 adını yeni öğrendi-

ği bininci mikrobu kapmamak için bir metreden fazlayaklaşamaz

bile. Çünkü Avnıpalının altına yapacak kadar korl«nası için bir

Page 11: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

26

şeyin ismini bilmesi yeter. İsimsiz carıavarlar sadece Arap'r kor-kutur. Herkesin kendine göre bir paraıroyasr var. İklimden, s2çrenklerinden, el parmaklan uzunluğundan ya da her neden kay-naklanıyorsa ! Herkesin tercih ettiği bir ölüm var...

Her neyse, zaten üzerinde yaşadıkları çirkin kara parçasna sr-

kışmış, birbirini yiyen, Ortaçağ'dan beri gelen eş değiştirerekyaptıkları salon danslanndan grup sekse kadar ahlak anlayışları-nı değiştirmemiş Avrupalılan hayatrmrn geri kalan kısmında da

çok iyi tanıma firsatım oldu.Genel olarak norma] olmadığımı düşiirıerek kendimi meşrulaş-

tınyordum. Anorma]liğim o yaşlarda herkesin istediği şeylerdenfarklı hayaller kurmamla sınırlıydı. Yani bir şeyleri arzulayabiliyor-dum o sualar. Gitmeyi, siyah gi5rmeyi, bir kamerayla izleniyormtış-

çasrna yaşamayı, gize| kadınlarla yatmayı, dÜnyayı çÖzmeyi, haya-ta başlama vuruşunu yapanı keşfetmeyı ve yaşıtlanmuı çok aznrnkurgulayabildiği benzer kawamları hayal ediyordum... Her zalnanyalnız oldum. Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gör-düm. Ama çewemde olup biteni kaçırmak ve yalrrmdan alop gidenhayat nehriyle yüztimü yıkamamak da bana aptalca geliyordu. Bunedenle evde çok az zalnan geçirmeye ve sokaklarda yaşamayabaşladım. Fah§eleri keşfettim. Silah kullarımayı öğrendim. Pokeroynamaya devam ettim. Kitap okumayı bıraktım. Artık en ufak boşzalnanımda kilometrelerce ıızakda olan bir kasabaya trenle gidip,birkaç kadehten ve caddelerini aışuıladıktan sonra evime dönüpuyuyordum. Rüyamda yüzleri, sokaklan, tren camındaki pastelrenkleri görüyordum. İrısanlardarı istediğim ölçülerde, ilgilendiğima]anlarda yararlarııyordum. İlişkilerim kontroliim altındaydı. Kim-seyi kendime faz\a yaklaştrmıyordum. Diinyayı, hayatı olduğu gi-

bi kabul ediyor ancak bütiin brınlann drşında da bir gerçeğin olma-sı gerektiğinin üzerine yoğunlaşıyordum. Yarıi bir şekilde, çokuzaklarda kimliğimi büyı.ik bir seremoniyle yaktıktan sonra gözle-

rimi kapatrp son nefesime kadar huzur içinde yaşayabileceğim biryer olduğunu düşiinüyordum. Aslında bu mümki.indü. Ve bir ara

çok yaklaşmıştım. Ama Kinyas h5li orüaya çılcrıamıştı ve gerçek-ten böylesi bir hayat isteyip istemediğimi bilemiyordum.

27

Bütün bunlan yazmak o kadar zor ki. Şu an bulunduğum nok_

tada hiçbirinin olmadığını görmek... Aslında bu kadar yükselmek

ya da alçalnıak, daha doğrusu bu kadar ileri gitmek istememiştim

hiçbir zaInan. Aynaya bakıp kendini tanıyamamak, insanın kendi

anılarrnr bir başkası yaşamış gibi anlatması, dünyanın kendisi da-

hil üzerindeki hiçbir şeye kayda değerbirvaroluş nedeni bulama-

mak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uza]ıda olması o ka-

dar korkunç ki !

Hava aydınlarııyor. Kayra'nrn yazdrklarrnı okuyormuş gibi ya_

pıp ilgilendiğimi düşünmesini istemiştim. Oysa tek bir kelimesi-

ne bile bakmadım. Şimdi kaçamak bakışlar atıyorum ona ve gö-

rüyorum ki elinde başka bir votka şişesi, arkamdaki duvarda asr-

lı olan afişleri seyrditiyor. Ne yazdıktarıma bakıyor, ne de burada

olduğumun farkında. Belki de dünyada sadece onun yarıınday-

ken kendimi hAli yalnız hissedebildiğim için böylesine garip birdostluğumuz var. Birbirimize arıIatacak hiçbir şey yok ve her şe-yimiz var. Ve a}mı zamarıda, o kadar da umursamryonrz ki söyle-

nenleri, olanlan, aynı odada bulunduğumuzu bile unutabiliyoruz.

Onu sevdiğimi söyleyemem çünkü duygularım yok ama hayatta-

ki tek bağımlılığım olduğunu itiraf edebilirim... Yoruldum. Çokyorgunum... Yeryüzüne inme zalnanı.

"Kayra! Haydi çıkalım buradan. Biraz dolanalm,"

Page 12: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Ne kinyas, ne de ben bu aptal oJrunu devam ettirmek istiyoruz.Ama yaşadığımıza dair bir kanıt yaratmak adına girişilmiş bu ya-zılar gittiği yere kadar gidecek... 7

Evden çıktığımızda güneş çoktarı doğmuştu. Rutubet bizi ku-cakladığında ikimiz de uzun zamandır denize girmediğimizi dü-şündük. Nereden bulduğunu soITnaüğun ."brioı"t İmpaıa'yıaAbiğan'ın dışına doğru çıktık. Bitmek bilmeyen yurüyuşlerini ya-pan, pazara kafalarının üstünde me5rveler götüren kadınlarm ya-nından geçtik. Birkaç kaybolmuş ve sabah koşusu yaparken, cep-lerinde kazıklanmamak için para taşımayan ama yine de sabatıereksiyonlannı ödüllendirmek için kollanndaki boktarı plastiksaatleri nöbetçi-masajcı-fahişe kızlara veren turist gördük. I{ızIa-nn yaşlan bu adamları, geldikleri medeni ülkelerde her şeylerinikaybetmelerinin yanında hapiste birkaç yıl geçirmelerine nedenolacak ktiçüklükteydi. Bey azmedeniyetin farıtezisi, Üçüncü Dün-ya çocuk fahişesi !

sahil yoluna girdiğimizde, İtalyan tatil köyiine giden asfaltınüzerinde ikizimin de sahibini çok eskiden tanıdığı bir kumsalpansiyonunun önünde durduk. Erken saatten dolayı tek bir dam-la terimizi bile toprağa hediye etmemiştik. Ama sıcağın ktilaeyi-şini duyar gibiydim. ve kinyas'ın Afrika'ya ilk yolculuğumdan dö-nüşümde anlattıklanmı duyunca, "yaz,k,bu kadar yorulmana ge-rek yokrnuş. Bu anlattıklann Adana'da da var. Keşke oraya git-seyrnişsin!" sözleri kulaklarımda çınlaü. o zamanlar, sıcağın her-kesi eritip a5mı maddeye dönüştürdüğünü bitmiyordum.

Rose uyanmış, günün itk flagını içiyordu verarıdasında. kin-

29

yas'ın birkaç kiloluk uyuşturucu işi için AbiQ|an'da gezdiğinden

haberi vardı ama beni orı altı aydır $örmemişti. Bizi burada Jakeve Jack olarak bilirlerdi. Beni görünce yerinden firladı. Büyük ih-timalle, her geldiğimizde komik bambu pansiyonuna yeni odalarekleyebileceği kadar para bıra}<tığımızı anlmsaln§ olmalı ki, ara-mızdaki eski bir parolayı söyleyerek söze başladı:

"İşte Globe-Ttotter'lar ! Nasılsınız? Jake, bir gün Rose'a geri

döneceğini biliyordum. Haydi gelin ! Flaglar geceden beri buzluk-ta. Onlar da özlemiştir sizi !"

Rose, gerçekten de ölçüsüz vücuduyla, rahat görünen, üstün-de sarı güllerin oldggu yerel kıyafetinin içinde bir ayıyı andınyor-du. Hareketleri yav?ş, elli-elli beş yaşlannda, biri beyaz diğerizenci iki kocası oları yan pezevenk, yan turistik tesis işletmecisibir kadındı. Parayı ve hikiyeleri severdi. Rahat ettirmeye çalışır-dı bizleri. Sıtmaya yakalandığımda bana ne kadar iyi baktığını ha-

tırlıyorum da, belki biraz da çocuksuzluğundarı ötürü kendi ço-cukları gibi görüyordu bizi... Pansiyonun çalışarıları ortalarda gö-

rünmüyordu. Annesinin kim olduğunu hiçbir zaman öfoenemedi-

ğimiz ktiçük Cl6ment uyanm§, biraz ileride geziniyordu. Kinyas'ıgörü,nce hemen yanrna koştu. Çocuk dilsizdi ve olağanüstti se-

vimliydi. Kinyas cebinden çıkardığı birkaç frarıgı avucuna sıkış-trrdr ve verartdaya çıktık.

Oturduğumuz yerden uyanan o§anusun beyaz köpük kusarıdalgalannı görebiliyorduk. Burasr alkol, uytışturucu, reggae veseksin harmarılaüğı kötü adamlann cennetiydi... Aksarılı Fran-sucasryla ma}jrnun-ayı karışımı Rose bize, görüşmed\ğımiz za-marı içinde neler yaptığını, pansiyonda olup bitenleri, ölenleri,rüşvet yedirdiği askerlerin açgözlülüklerini kısa ve diri cümleler-le bir çırpıda anlattı. Yavaş yavaş kasaba uyanıyordu. İki el omuz-larıma değdiğinde güneş de beyaz tenimi zorlamaya başlamıştı.Hep piyano çaldıklarını hayal ettiğim uzun ve pürüzsüz ellerAmonka'ya aitti. İki yıl önce bir süre beraber yaşadığım, bendenaltı yaş büyük, resim gibi bir vücuda sahip kadınımdı. Beni gö-

rünce şaşıITnamıştı. Zaten beni gördüğüne hiç şaşırmazdı. Çünkükendisine geleceğimi bilirdi. Bir şekilde kendisiyle yatmaya çok

Page 13: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

30

uzaklaIdalr geleceğimi bilirdi. Yatmak, diyorum çünkü başka birşey yapmazdık. Konuşmazdık. Yürüyuşlere çıl«nazdık. Birbirimi-zinhayatına gilTnezdik. Sadece sevişirdik. İkinriz de Afrika'da aş-

kın olmadığını biliyorduk... §ağa kalkıp ona sarıldım. Sonra bi-ze mayo bulmasını söyledim. Bu arada Kinyas Rose'dan kokainişi için birkaç tavsiye ahyordu.

On dakika sonra okyanusun bileklerimizi yıkadığı kunrsaldasu ile gölqyüzünün birleştiği çizgiye bakıyorduk. Aslında kameraburada yükselebilir ve fonda etkileyici bir şarkı eşliğinde film bi-tebilirdi ama bitmedi... Biz denize koştuk, deniz bizi püskiirttü.Ayru deniz yıllar önce bizimle kan kardeşi de olmuştu. Ama şim-di hiç de hatırlıyor gibi görünnrüyordu. Vücutlanmızı dalgalarrnüstünde kıyıya doğru kaydırarak bir saat kadar oyalandık. Dahasonra kumsalda bir masaj ve oda]anmızda rahatlatıcı bir seks...

Çıktığımızda balık|ar hazır, bizi bekliyordu. Rose muzlarrnrözel sosuyla kızartmış, kzlarrnrn memnun edici olup olmadıkla-nnl sonryordu. Kinyas her zamanki gibi, tek hayalinin kendis$esev§mek olduğunu söyleyerek eğleniyordu. Bense kumu düşünü-yordurn. İnsanlan, ağzrmı, gözterimi, Amonka'yı, dünyayı uzaktangörmüş, astronotlan, ellerimi, hiçbir şey olduğumu düşiinüyor-dum...

Balık yine çok tuzlu ve pilav da fazlasıyla yağlıydı alna muzlar,tarifini Rose'dan başka kimsenin bilmediği sosla şatıane olmuştu.Kinyas hilA Rose'a, beraber iş yapacağı Liberyalılan soruyordu.Rose'un konuda bir çıkan olmadığı için söyledikleri herkesin bil-diği türdendi. Hiköye basitti. Kokain, Liberyalı askerlerden Ganasrnırında alınıp Burkina Faso'da Belçikah bir elçilik mensubunasatılacaktı. Ama Liberyalılar iç savaştan dolayı uzun zamarü öncehayvana dönüşmüş olduklanndan, sırf altdudağını beğendikleriiçin Kinyas'a tecavüz edebilirlerdi. Ve sorun da bu güvenlik işinihalletmekti. Rose'un kiiçük kardeşi yardım etmeye hevesliydiaJna o da faz|asıyla vahşiydi. İşi mahvedebilirdi. Ustelik, Rosekardeşi İgnace'm böyle bir işe girmesini doğru bulmuyordu. Çün-kü İgnace hayatı boyunca kasabadan hiç çilarıamış bir balıkçıy-dı. Ve inanması zor bir güce sahipti. Tek başına yaptığı tekneleri

31

sahilin bir ucundan diğerine çekebiliyordu. Tek sorunu biraz ya_

vaş düşünüyor olmasıydı. ve böyle bir işte de salak biri en son is_

tenilecek adamdı...yemek bittiğinde ellerde flaglarla avludan tekrar verandaya

geçildi. Moctar, Rose,un komşusu büwk özenle hazırladlğı, to_

humlarrnr teker teker ayıkladığr cannabis,leri sartp herkese ik-

ram etti. Güneş derimizi geçip iç orgarılarrmlza kafa tutmaya baş_

lamıştı.HerşeydenVehiçbirşeydenkonuşuluyordu.Sarhoşol-mak için dünyanın en iyi yerinde ve saatindeydik. Masadan kah_

kahalar yükseliyordu. Herkes F,ransı zca, yı kendince konuşuyor-

du. Kinyas silahını Moctar,a gösteriyor, ben de İgnace,a sırtmda_

ki döırmeye neler e§tetebileceğini bir peçetenin üzerine çizerek

gösterİyordum...ve o anda, sol kulağımda tiz bir ses yükseldi. patlamayı içim_

de hissettim. Genellikle duyduğum seslerin nereden geldiklerine

bakmak için kafamı çevirmezdim, ama bu tabarıca çığlığı solum_

da oturarı Kinyas'rn elinden geliyordu. Gözlerine baktım, Bal"ıtığı

yeri takip ettim. ve görsel yolculuğum Moctar,rn göğsünde bitti,

Kinyas Moctar,ı göğsünden vulTnuştu. Bütün kasaba, bütün Afri_

ka lotası susmuş, sahneyi seyrediyordu. Moctar,ın yavaş yavaş

masaya kapanmasına bakıyorduk. Rose çok keskin bir çığhk atıp

yerinden kalktı. İgnace sakindi. kinyas ise silahı beline yerleştiri_

yordu. Moctar,rn cesedinin yaratacağr sonuçlan hayal ediyordu,

patlamadarı altı saniye sonra hepimiz ayakta, Moctar,r seyredi_

yorduk. Hiçbir zaman, bir kazaya ml, yoksa bilerek işlenmiş bir

cinayete mi tarıık olduğumuzu öğrenemeyecektik. İçimden sade_

ce şu cümleyi tekrarlıyordum:"Moctar'ın bir ailesi yok !"

o an için en önemli konu buydu çünkii. Bir kansl, çocukları,

annesi, babası olduğu takdirde ya hepsini öldürmek ya da oracık_

ta intihar etmek gerekecekLi... kinyas'ın şanssızlığı silahının dün-

yarun en iyi savunma tabarıcalanndan biri olmasr ve asla tutuk_

luk yapmamasıydı. Dolayısıyla tetik, sarhoş ve dikkatsiz parma_

ğına hiç naz}anmayarak boyun eğmiş ve kurşunu Moctar,rn siyah

bedenine yollamıştı. Rose sakinleşmeye çalışırken, ignace da ba_

Page 14: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

32

şrmua toplananları kovalamakla meşguldü. Moctar'ı sırtına alankinyas cesedi Amonka'dan aldığı kirli bir çaşafasarıp boş odalar-dan birine koydu. Döndüğünde önce bir sessizlik sonra iki kelime-lik cümleler ve en sonunda da eski sohbet hüktim sürmeye başla-dı. Öıtım kimseyi korkutmadığı gibi hafizalardayer etmeyecek ka-dar da önernsizdi. kimse kinyas'a kızmadı. Nasıl böyle bir şeyyaptığmı sorrnadı. Moctar'ı severlerdi. Ama Kinyas'rn parısiyonaharcadığı parahr bir carı almasına yetecek kadar dafaz|aydı. Ha-va karararıa kadar masadarı kallonayıp içmeye devam ettik.

Güneş tarnamen gömüldüğünde kinyas ve ben Moctar'ı alıpsahile götürdük. o§anus bildiğimiz en büytik mezarlıktı. Medce-zirse bu mezaı,lığın bekçisi... Su ile sahilin birleştiği yere Moc-tar'ın mumya gibi görünen bedenini koyup birbirimize baktık.Bundan sonrasrnı doğa halledecekti. Döft saat sonra su yüksel-meye başlayagak, akıntı yön değiştirecek, sahildeki her şeyi alıpMeksika'Ya doğru götürecekti... Yengeçler yuvalarından çıl«na-dan sahili terk etmemiz gerekiyordu. Ben tam pansiyona yönelir-ken kinyas durdurup bir sigara istedi. Ben de belki alışkarılıktan,belki acrmasızlıktan, "çok içiyorsun,, dedim.

Rose'la vedalaştık. Amonka ile Kinyas'm sevişmesini bekle-dim. sonra da yola çıktık. Hafta sonu olduğu için beyazlar Abid-jan'dan gelmeye başlamışlardı. Lüks arabalann yarıındarı geçtik.Başkente girdik ve Kinyas'ın evine geldik...

şimdi yine, içki şişesi tarlasına benzeyen salondayız. EvdenMoctar'ı öldürrnek için çıl«nışız. Yazıyorum. Her şeyi. Hatırladık-larımı. İçtiğirn onlarca flag ve iyi hazırlanmış koutoukou beynimiişgal etmeYe başladı. Uykum getdi... "IJmarımsabaha ölmüş olu-rtım" diye kapaltım gözlerimi, evdeki tek yatağın üstünde.

Kayra içeri yatmaya giderken arkasındarı bakhm. Onun yata-

ğa oturup yavaş yavaş kendini brrakışını hayal ettim. Ve kafasıyastığa değdiğinde gözümün önüne Moctar'rn masaya başrnrn

çarptığı an geldi. Ve o, etin ahşapla buluşmasrnın çıkardığı ses.Moctar'r öldürmek için bir nedenim yoktu. Yaşamak için de özelbir nedenim yoktu. Ama yine de rahatlamıştım. Hayatı boyuncahiçbir işe yaramzımrş birini öldürdüm. Ve belki de vardı bir nede-nim. O da pişman olup olmayacağrmr arılamak. O kadar istedimki gerçek bir duyguyu içimde hissetmeyi ! Eğer pişmarılık hisse-dersem devamr da gelir, diyordum kendime. Seınneyi bile öğre-nebilirim yeniden, diyordum. Yeniden bir insarı olabilirdim. Amaşimdi arılıyorum ki benim için artık çok geç. Ne bir pişmanlıkduyuyorum, ne de gözpınarlanm ıslanıyor. Hiçbir şey hissetmi-yorum. Hiçbir şey... Belki Ka5rra'5n öldürsem birkaç duygu krnn-tısı doğabilir içimde. Ama saırmryorum. O da olmaz. Ona da üzül-mem. Ben bir caniyim. Ben sadece tespit edebilirim. Yaşaya-maln...

Hiçbir şeyden emin değilim. Emin olmanın gerektiğine deinanmıyorum. Diinya üzerinde yaşayan herhangi bir carılıdan zer-re kadar farkı olmayan insarıoğlunun bu gereksiz çabasrnı da an-lamıyorum. Her şeyi biliyonrm ama kendimi tanıyamıyorum. Ne-den Tiirkçe yaa|yorum? Neden dört dilde birden düşiinebilmemerağmen bu lisanda anlatıyorum hiköyemi ? Neden yaşıyorum ?Neden bir hikiye arılatıyonrm ?.. Belçikahdarı alacağım paraylabir gemiye binip Meksika'ya gideceğim. Tekila içmek için... Yol-culuğun hiçbir derde deva olmadığını arıladığım giirı yıkılmıştım.

Page 15: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

34

o gtırı kendimi öldiirmeye çalıştım. Ama olmadı. o§arıus beni al-nradı. İstiap haddi, diye düşündüm. kayrada yanımdaydı. o da öl-medi. "Madem ölmedik, yaşayalım o zaman" dedik. ''Ölümsüzümben" dedim. Ölene kadar...

Eskiden Rimbaud okurdum. Şiirteri nefes almamı kolaylaştı-rrrdr. Şimdiyse srnav kiğıdını doldurmuş ve zilin çalmasını bekle-yen bir öğrenci gibiyim. ve o öğrenci gereksiz, nedensiz ne kadarhareket yapıyorsa dakikaların üstünden atlayabilmek için, bende en az o kadar nedensiz dawarııyor ve bekliyonrm. zilin çalma-smı. Gömülmeyi. Parçalanmayı...

on dört yaşımdayken gittiğim okulda bir kız vardr. Adı Efli. si-yah büyuk gözleri bana bakardı. ona birkaç hikAye anlattım. hn-ladığım kadarıyla çizdim hayatı göğsüne. Bir ay boyunca barıaaşık kaldr. sonra bıraktı elimi. Ben düştüm. Defalarca buldumonu. Gittim peşinden. Sevgilim olması için para teklif ettim. Aş-lam dışında bütün dünyayı teklif ettim. Hatta on yedi yaşımday-ken İstarıbul'da karşılaştığımızda beni dudağımdan öpmesi karşı-lığında ona arabamr vereceğimi söyledim. Hal6, siyah ve iri olarıgözlerŞle bana bakıp, "Bir içki ısmarlasan daha iyi olur!'' dedi. İş-te, ben o |<ıza 6şık olabilirdim. Gerçek bir duyguya hiç bu kadaryaklaştığımı hatırlzımryonrm. yıllarca seüşmemiş birinin orgaz-mrna benzerdi, şimdiye kadar hiç harcamadığım bedenimdekiolarıca sevgiyle onu süslemek...

Tarııdım kadınları. Biliyonım nasrl yaşadıklannı. Neler içip ne-ler yediklerini. Rimelli gözleriyle süzdükleri hayatı nasrl elektengeçirip yaşadıklarını da biliyorum... Ama yetmedi. Hiçbiri yetme-di. Ne onların birer melek olması, ne de ancak ağaçlann kabuğu-na kazındığı takdirde kalbi anüracak bir organa sahip olmam işeyaradı. Kadınlar bana faz|a geldi...

Evet. Belki de varlıklanndan şüphe ettiğim bütün duygulariçimde ama onlarr uyarıdıracak olarılar ortada yok. Belki ben denormal bir insarırm alna ilgilendiklerim ne bu dünya üzerinde, nede bu yüzyılda. Beni korkutabilecek kadar korkunç bir insan yok,bir olay yok. Ama elinde anahtarı tutan, bütün yanıtlan bilendenkorkardım... Ben EflA'yı çok severdim. Eğer insan olsaydım.

35

Şimdi başka şeyler düşünmeliyim. Öncelikle şu kokain işinihalletmeliyım. Ama Liberyalı askerler attıkları kazıklarla ünlü ol-duklarındarı fazlasıyla dikkatli olmam gerekecek. Yann sabahGana sınırına gider, bir otel odası tutarız. Akşama kadar çeweyikolaçan eder ve aırlaştığrmız gibi saat 23'te, sahilde mah teslima|ırız. Acaba öldürsem mi onları da? Böylece para da kalmış olur.

Üstelik yanlarında başkalarına satmak üzere birkaç kilo dahauyıışturucu vardır. Bunu planlamalryrm. Eğer sayıları üçü geçmiyorsa yapılabilir. Ama o zaınan da, ülkeden yirmi dört saat içinde

çıkmam gerekir. Üstelik elimdeki fazllamalı da birilerine pazarla-

maln gerekir...

Hiç uykum yok. hlç ,yuyamıyorum. Domu z gıbı içiyorum.Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyonrm. Sabaha beş saat var. An-nemi düşünüyonrm. Nerededir şimdi ? Aynada kendime bakıyo-rum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklanmı,hayattarı ne anlaüğımı arılatmayayetiyor. Sağ omzuma kendi çiz-diğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve

altında aynı kelebeğin bir Japon tarafindarı çok daha iyi işlenmi-

şi. Sol dirseğimin iki parmak yukansındaki kurşun yarası. Bilek-lerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yala-

dığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve srrtımı kaplayan,Tann'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten

çok, hızlı yaşlandım ! Ancak hayattayım. {

Kayra, bir gün bana, "Mutsuzluğuna hiçbir çare aIamıyorsun"demişti. "Ve en büyuk acının kendininkinin olduğunu düşünüyor-sun. Dünyadan haber olmayarı bütün geri zekilılar gibi. Ölmesi-ne çeyrek kalmış, herkesi yaşadığınapişman etmeye çalışarı, sağ-

lıklı olduklan için suçluluk duymalaırnr isteyen hasta]ıklı, yaşlıbir kadın gibisin."

O an çok sinirlenmiştim. Ama haklıydı. Ben hiçbir şey yapmı-yordum. Hiçbir şey yapmayan adam bendim. Herkesin koştuğusaatlerde ben sarıiyeleri sayıyordum. Ne yaparsam yapayım, hiç-bir işe yaramayacakh çünkii.

"Ya,rQ,r yok bu dünyada l Öltlm va.rsa aürür yok ! Öltim bütünsihri bozar. Kur@rdığın hayatlar da ölür. Aldığın Nobeller de pas-

Page 16: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

36

lanır. Doğduğun evler de yıkılır. Bin yıl yaşa, göriirsün !" dedimkendime...

Ve beklemeye başladım. Yıllardır yaptığım tek iş zaman öldür-mek. Dişçinin bekleme odasındaki dergileri okumaktan farkı yokaslında yolculuklanmın, hayallerimin, cinayetlerimin. Her saniyelehime işliyor. İşte tek işbirlikçim ! Zamarı. Onun dışında kimseyardım etmiyor bana. Dünya dunrrsa ölürüm ! "Bir $ün o kadar sı-kılıyordum ki bir köpek düzd,üm" diyen eski bir dostum gibi, oy-nadığım oyun zanlarıla. Bir insanın beklerken yapabileceklerininsınırı yoktur. Bazıl.an devlet başkarıı, bazıl.arı sihirbaz, bazı|an dadeli olur sıkıntıdan. Bense en üstün yarahk olduğumu karııtla-mak için kendime, hiçbir şey yapmadan bekliyorum.

Rotterdam'da, sokakta yatarken bir gece, bir grup skin-headgördiim. Bana doğnı gelŞorlardı. Ben yerimden kall«nasam ya-

nrmdan geçip gideceklerdi. Ama sarhoştum. Yüziiınde, kaburgala-nmda patlayacak tel«neleri hissetmeyeceğimden emindim. Ve ka-nn dudağıma kanşan tuzlu tadıru özlemiştim... Bildiğim Arapçabirkaç ktiftir ettim. Sekiz kişiydiler. On a]tı bacak saydrm... Rotter-dam'da o gece o kadar sıkılıyordum ki, kendimi dövdiirttiim.

Bir gtln yine Kayra'yla ismini hatırlamaüğım bir kasabada do-larııyorduk. Hiç paralnz kalmamıştı. Sokaklarda geziyor, katdı-nmlarda otunıyorduk. Bah Aınrıpa ülkelerinin benzer kasabala-nnda nefret edilmek için bütün özelliklere sahiptik. İnsarılar bizeuzaktan bakarak, birbirlerine kasabaya şeytarıların indiğini söy-lüyorlarü. Kendimi o kadar garip hissettim ki, tamam, dedim.Her şey bitti ! Buraya kadar. Ben teslim oluyorum. Dünya düzeni-ne, insanlara bedenimi teslim ediyorum... Kayra'yı orada bırakıpkasabanın tek karakoluna girip yüksek sesle, "Beni tutuklayın !

lşte geldim !" üye bağırdım. Haklomda hiçbir suçlama yoktu. Be-ni drşarı atmaya çalıştılar. Direndim. Karakoldaki sıradan bir ka-sabalının kaşını patlatrnca arıladrlar beni kapatmaları gerektiğini.Üzerimde hiçbir kimlik olmadığı için yabarıcrlar bürosundarı biri-ni yolladılar. Genç bir kadın. Uzun, kızıl saçlı. Bacaklarını elleme-ye çalışırken bileklerimdeki kelepçeler fazlasoğuk gelmiş olacakki çığlık atarak kaçtı. Beni yine tıkülar sekiz kişilik hücreye. Sa-

37

bah çıkacaktım mahkemeye. Kendini suçlu sanan yedi geri zekd-

lrnın hiçbiri de benimle konuşmaya cesaret edemedi. Odarıın or-

tasına, yere yattım... Ve o kadar güzel uyudum ki rüyamda çocuk-luğumu bile gördüm... Dünya beni taşıyordu. İnsanların düzeni

bana bakıyordu. "Bu güzel işte !" dediın kendime. Ne ölmeme, ne

de öldürmeme izin verirlerdi. Ne de aç kalmama.

" İnsanlar. . . " dedim fısıldayarak. "Taşrrlar insarılan. KundakLay-

ken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazrlan dostluktan,

bazıları cepteki paradan, bazrlan da içinde bulundukları sistem

bir gün onlaradataşınmasrrasrntn geleceğini söylediği için, taşır-

lar insanı..."ve ben taşıyordum. içimdeki kinyas taşıyordu. Ağzımdan kö_

pükler, kulaklarımdan kanlar çıkıyordu... Uyarıdığımda bir hlki-min odasındaydım.

"Bırakrn beni ! Dinlendim" dedim."Altr ay!" dedi. "Yatacaksın."

"Yatarsam kalkamarn !" dedim-"Biz seni uyandrrınz" dedi.İşte böyle girdim Hollanda'nın en boktarı hapishanesine, saldı-

rı ve devlet memurunatacizden... Arnavutlarla dolaştım. Codein

sattrm. Altı ayı sağ bacağıma işledim. ÇıktığımdaKayta,ya "Hay_

di gidelim. İşimiz var" dedim. O da sağda solda siirtmüştti bu sü-

re boyunca. Hapishanenin duvarrna işedim. Sonra da gittik çalın-tı bir Opel Ascona'yla...

uyuyamıyonrm. uyandırmazsaın kayra,ln, aylarca kalabilir o

yatakta. Ama daha üç ay var sabaha. Tıpkı okul yıllarındaki tatil-

ler gibi...

Ailem çok uğraştı benim iyi bir eğitim alabilmem için. Bir sürü

okula gittim. Sürekli taşınmalanmrztn bir hediyesi. Önceleri okulbarıa iyi geldi. Öğretmenler bana ölümü unutturabitiyordu. Ama

sadece birkaç yıl sürdü kiirsüdekileri önemsemem. Sonra anla-

mamaya başladım okulu. Neden bir sınıfta toplanıp, bir kişinindediklerini dinleyip not alryoruz, diye düşündüm. Eğer bu soruyu

solTnasaydım çoktan uluslararası politika lisarısrmr tamamlamış

olurd,um. Midem bulartmasaydı k6ğıt ve kalemden, kitaplardan,

Page 17: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

38

doktora bile yapardım. Bir zamarılar hayal ettiğim gibi bir devletadamı olurdum. Ama benim, her zaman için hatam çok soru sor-mam oldu. Bu huyum çok meraklı olmamdan değil, yarııtları bile-meyişimdendi. Bana yöneltilen sorulara yine sorularla yanıt vere-biliyordum ancak. süründüğüı,ır üniversitelerde herkes heyecan-la dört beş yıl sonrasrnr düşünerek arılatılanları dinlerken, benamfinin sıralanna hikAyeler yazdım eümin kapısrnın üst kilidininarıahtarıyla... Terk ettim okulu. Belki h6l1bir yerlerde kayıtlarımduruyordur ve yoklama kAğıtlarına ''yok'' yazılıyorumdur. Ve belkide benim için söylenecek en yerinde kelimedir. Ben yokum ! Bnazındaır yokrnuşum gibi clönsün dünya diye nefesimi bile tutmuş-tum bir zamanlar. Bendeki erken yükselişin ve daha hayatın leniöğrenilmesi gereken yaşta bu noktaya varmrş olmamın nedeninibilmiyonım. Belki de ben dünyadarı daha hızlı döndüm. Hepsi bu.Gölgesinden hızlı si]ah çeken o çizgifilm kahrzunaru gibi. sonrason olduğuna inarıüğım bir hale geldim. kayra bana ''son yoktur''dedi. ve o meşhur matematik örneğini verdi. Aslında kayra her za-man benden çok daha gerçek oldu. Ne kadar saklasa da ispatla-maya çalıştığı şeyler vardı. Dünyarıın matematik üzerine kuruluolduğunu düşünmemizi sağlayalı bir sistemde yaşadığrmızdarıbahsederdi. ve matematik denen bilimin var olmaüğını karııtla-mak için düşünmeye başladı. yanlış hatulamıyorsaln, Berlin'dekieünde oturuyorduk. Ve birden *Tamam

!'' dedi."Düşün ! Bize, matematik dünyasının kurgusal ve sonsuz oldu-

ğu öğretildi. Bunu kabul ederim. l'den rr.,rr 2 gelir dendi. Bunuda kabul ederim. Ama sonra, 1 ile 2 arasındaki sonsuzluğu düşün-diim. peki o nereye gitti ? İrrasyonel sayılar varken bir sayıdansonra diğer bir tam sayı nasıl gelebilir? Eğer l'den sonra ürgülkonursa ve bunun da kıçına sonsuz sayı konabiliyorsa 2 nasıl ge-lir ? İşte ! soru bu ! yarııtsız bir sonr. ve işie matematiğin hatası !

Dolayısıyla matematik yok. onun üzerine kurulmuş dünya düze-ni de yok... Ama ben arılayabilirim. Anlayabilirim bu sorunu. Ve ozafiıan ortayayaklaşık sayılar çıkar. yani hiçbir sayı tam değilrtir.Hepsi tama yaklaşır. Ama vararnaz. Demektir ki, 1,999.. .9'ubize 2diye yutturunaya çalışan bir dünyanrn çocuklarıyız. ve dünya da

39

aslında tam gibi sörünürken, aslmda bir iırasyonellik harikası. İş-

te bunun için hayat yoktur. Olsa dahi o da irrasyoneldir! Yarıi an-lamsızdır. Ne bir başlama nedeni, ne de bir oluş nedeni vardır.Ewende uçuşan kocaman bir irrasyonellik. Tabii ki dünyarıın birarılamı olmasr gerekmiyor. Belki de onu anlamlandıran üzerindeyaşayan akıl sairibi yaratıklardır. Ama onlann da bizi getirdiğinokta ortada!"

İşte bu konuşması çok meşhurdur Kayra'n].n... Anlattığına okadar inandı ki kendisinin normal, diğerlerinin, bütün dünyanınanormal olduğuna o kadar inandı ki bütün hayatı reddetti ve aka-demik hiçbir ilişkiye girmedi. Kafasında yarattığr sorunun tek çö-zümü ilkellik ve cehbletti. Matematiği bilmemekti. Böylece insandoğal olarak, keşfederek rasyonelliğe ulaşacaktı. Karşısrna bir-kaç yüksek matematikçi getirdim. Değişik formüllerle basit haya-li problemini çözdüklerini iddia ettiler. Ama o gözlerini ve kulak-larrnr kapattı. Çünkü hayatın irrasyonelliğini meşrulaştırmıştı.Gerisi palawayü. İll< duyulduğunda mantıklı gelebilecek düşün-cesi aslrnda hayatının boşluğunu süsleyen ve bu boşlukta amaç-s|zca dolaşarı bir adamın ciğerinden çıkarı son çabaydr. Defalar-ca ona böyle bir çelişkinin olmadığını, kendisinden binlerce saatdaha fazla konuyla ilgilenmiş kişilerin bir çözüm geliştirdiklerini;böyle bir sorunun varlığı kabul edilse dahi hiçbir şeyin değişme-yeceğini, insanlann ilişkilerini matematiğin değil kendilerinin be-lirlediğini arılattım. Ama beni dinlemedi. Bir türlü anlayamadr,dünyada sadece kendisinin l'den sonra 2'yi getiremediğini. Onundışında herkes, bu işi güle o5maya yapabiliyordu.

"1, 2'nin nedeni değilse, benim de varlığıma bir neden axamalnarılamsrz olur" derdi.

Ben hayata değil, ama ölüme inarıdım. "Hayat yok ama ölümvar !" dedim kendime. Ve boşalmanın, seks ne kadar uzun sürer-se o kadar zevkli olduğunu düşiinerek, hayat ne kadar siirerse ölü-mtirı de o kadar muhteşem olacağına inanüm. Ve elimden geldiğin-ce hayatla sevişmemi uzatmaya çalşıyon[n. Tek kurtuluşum bu.

Güneş yine yalamaya başladı perdeleri. Yine sabah oldu. Bu-

siirı çok yorucu olacak ve öldürülme ihtimalim fazla. Belki de bi-

Page 18: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

40

zim gibilerin elinde kalan son şey salakça bir umut. Gelecek sa-niyelerin üstlerine binerek uçan olaylar bizi ayakta tutuyor. Bü-tün hayatımız boyunca beklediğimiz ve nereden geleceğini bilme-diğinriz huzuru arıyoruz. ve tükenmez huzur arayışımız hayattakalmamızı sağlıyor. Aslında yaları söylüyorum. Ben hiçbir şeyaxamlyonrm ve beklemiyorum. sadece duruyorum. kaçanı dadurduruyorum. "Durıın !" diyonım. "Gitmenize gerek yok. onlarsize gelirler."

Geçmişten bahsetmenin bir anlaml yok. Bu geceden konuş_

mak, üstü açık arabanrn konsoluna diktiğim mumun ışığında yaz-

mak çok daha keyİf verici. Bura]arda, gecenin de kendine göre

bir sıcağı vardrr. Gündüzle rekabet etmez gece. Kulvarları farklı-

dır. Gecenin sıcağında çok hareket edilmediği takdirde ter yok-

tur. Bir firrnrn içindeymişçesine, vücudun her tarafi üçüncü dere-

ce yarıık tehlikesiyle karşı karşıya değildir. Ama yine de insarnn

boğazını yakar, kurutur. Afrika'nrn üç tannsı, kum, o§anus ve

gtineş daha iyi arılaşırlar bu saatlerde. Birbirlerini ra}ıat brrakrr-

lar. Tabii büyuk temizleyici medceziri saymazsak|.yaklaşık bir saat Önce geldik buraya. Liberlalılarla buluşma ye-

rinden yüz metr e uzağa araba park edildi. Ve Kinyas insanlannparaya hep hak ettiğinden da}ıa fazladeğer verdiklerini düşündü-

ğünden, Amerikarı dolannr aşağılamak için prezervatif reklamı

taşıyan bir torbaya koyup uyuşturucuyu almaya gitti. Buluşma

noktasrnr durduğum yerden görebitiyordum. Ufak bir kulübe. Ka-

pıyı görmekti önemli olan. Çünkti içeri girdiğinde ışık yoktu. Ve

beş dakika geçmesine rağrnen hili bir silah sesi duyulmadığınagöre bir tuzak da yoktu ve Liberyalılar daha gelmemişlerdi. Be-

nim göreüm, İgnace'dan satrn aldığımız otomatik Beretta'yla bek-

leyıp bir aksilik otduğunu anladığımda kapıdan ilk çıkana ateş et-

mekti. Hayatrmız boyunca yaptığımız bütün plarılar gibi bu da kö-

tü ve çocukçaydı. Arabayı görmelerine imkin olmayacak şekilde,ağaçların arkasındaydım ama aksilik dediğimiz gelişmeyi nasıl

ayırt edebileceğimi pek kestiremiyordum. Dolayısıyla o tarafa

bal«naktan çok, dintemeye başladım. Çünki,i Liberyalı bir askeri

Page 19: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

42

gece, o istemediği sürece görebilmenin zaten imk6nı yoktu. Hat-ta bir tanesi gırtlağımı kesmek için arka koltukta yatıyor bile ola-bilirdi. Ama böyle bir ihtimalden korl«nayacak kadar da asildim.

Gözlerimi kapattım. Dinledim... Sahilden gelen ayak sesleri.o§anusun hayatlanırrızda yarattığı daiıni piazit. Çok uzaklar-dan gelen bir cip sesi. Egzozu patlamış oımaır. Ve Kinyas'ın .Kay-ra !" diye haykırması...

Saat üçe geliyor ve Burkina Faso'ya doğru gidiyoruz. Gerçek-ten de, her şey faz|açabuk oldu. kinyas'rn ismimi çığlığına karış-tırdığını duyunca elimdeki kalemi firlatıp kulübeye doğru koş_tum. Belimdeki silahı çekmiş kapıya doğ.u tutuyordum. Kapı hA-16 kapahydr ve içeriden hiç ışık gelmiyordu. on İ.tı.,,. saniye son-ra kapıyı sol ayağımla attığım bir tel«neyle açmıştım. Gördüğümmanzar4 KinYas'rn görüp ğörebileceğim en 6ciz haliydi. Bir sarı_dalyede oturuyordu. ve yanında ayalüaduran biri, nasıl kawaya-bildiğini anlayamadığım kısa saçlanndan geriye doğru çektiği ka-fasrnın bedeninden kopmasmr bekliyordu S"ğ taraftadurarı vekaPrnın açılmasıyl a bana doğru dönüp ateş etmeye başlayanadamsa btıvrı. ihtimalle birkaç saniye önce

"İı.,o"ı.ı pompalı tü-

feği kinyas'ın şakağına dayamıştı. İçeri ateş ederek girdiğim içinsesler beni deli etmişti. İık yere düşenin tüfekli olduğunu anla-dım. Diğer Liberyalıya döndüğümdeyse kinyas birazönce saçla-nnı tutan parmaklan §rryordu. ve adam can havliyle belindekipalayı çıkarmaya çalışıyordu. Üzerinde ateşli silah olmaması birmucizeydi. Önce gördüklerim karşısında bende bir gülme isteğiuYaııdı. Durumları çok komikti. Kinyas adamrn parmaklarını diş-leriyle sıkıştırdıkça Liberyalı da kemerinin sağ tarafına astığı pa_laYı sol eliYle almaya çalışıyordu. Biradım attrir. Ve kafasına doğ_rulttuğum tabancanın tetiğini çekrnekse artık çok kolaydı. kin-Yas'ın ağzından karılar boşanıyordu ve Ourmaaarı yere tükiirüyor-du. Herhalde adamırı serçe parmağını yuttuğunu faiarı düşünüyorolmalıydı. Biraz kendine gelmesini bekleyip arabadan bir flag ge_tirdim. İki cesetli kulübecle otururken anlatrnaya başladı.

43

Adamlar içeride bekliyorlarm§. Ve Kinyas'ın bunu fark etme*

sine imkin olmadığını ikimiz de biliyorduk. Çünkü kulübenintoprak zemininde yatan askerler bir erkeğe dönüşebilmek içingeleıreksel efsanevi panter-adam eğitiminden geçmişlerdi. Nefes-lerini dakikalarca tutabilir, gözleri kapalı dövüşebilirlerdi. İki ya-naklarınada dağlama usulüyle yapıln"ıış üç paralel çizgi bu hikA-yeyi anlatıyordu... Ve Kinyas'rn saııdalyeye oturmasıyla üstüne

çullanmalan bir olmuştu. Bütiin fiziksel güçlerine rağmen kafala-rı çalışmadığı için parayı genelde deri çantalarda görmeye alıştık-larından, Kinyas'rn elindeki torbaya bal«nayı akıllanna getirme-mişlerdi. Ve bozuk İngilizceleriyle paranrn yerini soruyorlardı. İş-te o anda ben isnrİmin haykrıldığını duydum. Onlar duyduklarıkelimenin bekledikleri yarııt olup olmadığını tartışıyorlardı bü-yük bir ihtimalle. Ka5[a'nrn bir yer adı olduğuna hiç şüphelerikalmamıştı ki, kulübenin kapısı lanldı ve havada uçuşan mermi-ler eşliğinde ben girdim. Çıktığımda şarjör boştu. On altı mermi.Kulübenin bambu duvarlannda açılan kurşun deliklerinden drşa-r§ının kokusu geliyordu. Gana'nın kokusu. Adamlarm üzeriniaradrk. Tahmin edileceği gibi bizim için getirecekleri kokaini bu-lamadık. Ama daha değerli bir şey vardı. Kinyas'ı öldürüp parayraldıktan sonra gitmeyi plarıladıkları başka bir yerde satacaklan,yaklaşık beş kilo ağırlığında bir eroin paketi.

Bu kıyılarda herkes toptarı işler çevirmeyi sevdiğinden eroinien azından birer kiloluk paketlere ayıITnayı bile düşünmemişler-di. HaH sağ elinde pompatı tiifeği tutmakta olarıın vücudunabarıtlanmış olarak duruyordu... Liberyalılar kadar yaptıkları işletek vücııt olabilen başka bir halk tanımıyorum. Hiçbir şey içinçanta taşımazlar. Bütün eşyalarını ceplerine, k]ç deliklerine, ku-lak arkalarına ve şapkalannın altına koyarak paylaştınrlar... Ta-

bii, beş kiloluk eroinin saİlık oranı çok önemliydi ve kokain bek-leyen Belçikalının böyle bir uyuştunrcu karşısında ne tepki vere-ceğini de bilmiyorduk.

Bütün bunlan düşünürken Abidjan'a varmıştık bile. Belçika-lıyla buluşmamza daha saatler vardı. Yamusukro'ya geçecek,oradan da Ou4gadougou'ya gidecektik. Yamusukro'da çok güzel

Page 20: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

44

fahişeler olurdu. Birkaç tanesiyle sevişecek kadar zalnantmzvardı. Abidjan'da Hötel İvoire'rn lobisinde bir şeyler atıştırdıktansonra yola çıktık...

kinyas'la hiçbir zaınan fazLa konuşnrazük. Çtinkıi başkalarıylakurabildiğimiz kolay diyatoglan birbirimizle yaratmak çok zordu.kendisini, uzaydan dünyaya düşmüşçesine yalnız hisseden biradama ilgisini çekebilecek ne anlatılabitirdi ki? Dışandarıbiziiz-leyen bir çift göz olsayü, herhalde dünyanın en dengesiz insanla-n olduğumuzu düştiniirdü. yanımızda birileri varken sohbete hi-kim olan, mutlaka konuyla ilgili en ilginç ciimleleri kurabilen,kahkahalar atarı, sosyal ilişkiterden haz alıyormuşçasına karşısın-dakileri dikkatle dinleyen adamlardık. Ama insanlar gittiği zaInan,bir saniye içinde o karanlık halimize btirünüp,biraz önce yaptık-lanmızın hepsi de se,,rmediğimiz ama gerçekleştirmek zorunda ol-duğumuz işlermişçesine sadece asga.ri düzeyde cümleler kurupotururduk. o da ya diğerinin hatırlamadığırıı itiraf ettiği ortak geç-mişimizden gelen bir aııı ya da zihinterimizden birinde kazma kii-rek zoruyla açtığımız yeni bir kapuıın bize gösterdikleri olurdu.Birbirimizin doğum güntirıü bilmez ve bundan grrnır duyardık.

Bazen kinyas'ı o kadar az tanıdığımı düştinifudiim ki, kullarıdığıarabada bir otostopçu}trnuşum gibi hissederdim. Bazen de sankionun ağzından, hayal ettiğm Tarırı konuşuyolTnuş gibi gelirdi...

Beynimdeki tek soru, gözlerimi açtığımdan beri "Neden böylebir yaratık haline geldim ?" sorusuydu. zaten hepimiz kendimizisorduğumuz sorulara göre belirleriz. Tercihlerimiz sorulanmrz-dan gelir... "Nasıl?" sorusunu soranlar gerçeli hayatın gerçek uğ-raşlannı en iyi öğrenenlerdir. Bilimle, sanatla, dünyayı "Dünya"yapan her branşla ilgilenirler. siyasetçiler buradan çıkar. Çiinkiikendilerinden öncekilerin nasıl yaptıklanyla itgilenip meşgul ol-muşlar ve akıllarına başka bir sonıyu ğetirmemişlerdir... "Kim?"ya da "Ne ?" ile başlayan sorular ise fail arayan, yaratıcı, yokedici kişi ya da olay araştrran insanların hayatlarını çizer. AlınyazLSL Varsa bunu bir de yazan vardır. Doğa Varsa Tanrr vardır.Çocuk varsa anne ve baba vardır. Ve bu insanlar dinle ilgilenirler."Nasıl ?" diye soran ve dünya burjuvazisini oluşturanlann aksine

45

gerçek hayattaki işlerle ilgileri asgad düzeydedir, Çeşitli dinlere

mensup olurlar. Ve sorularını kutsa] kitaplarına yöneltirler, Bur-

juvaİann hukuk kitaplannayönelttikleri gibi... Ve en sonunda, so-

rularrna "Neden ?" sözcüğüyle başlayanlar gelir_ Sonunda diyo-

nım, çünkii aralannda lconolojik bir sıralama olduğu gerçektir,

İnsan önce hayatta kalmış sonra inarımış ve en son reddetmiştir,

"Neden?" sorusu ise ne hayatr, ne de yaratrcıyr merak eder, Me-

rak ettiği tek konu kendisidir. ve kendisiyle o kadar ilgilidir ki,

soru1nı soran kişi içinde iyiliğe yatkın birçok özellik banndrrma-

sına, hiç tarıımadığı bir insarırn hayatrnı kurtarmak için kendisi-

ninkini tehlikeye atabilecek olmasına rağnren yakın çewesine,srrf ,,kendisi" olduğr, çın acı çektirecek kadar bencildir. Filozof_

tur. Düşünür. Nedenleri merak eder. Elinden geldiğince de erişir,

Ama tek sorun, elindeki nedenlerle ne yapacağını bilememesidir.

Nasıl,r soran bildiklerini kullanarak hayatını kazanrr. kim,i soran

tannsmr bulur ve tapar. Neden'i Soralr ise nedenleri bulur, bir sü_

re savunur sonra unutur. Başka nedenler bulur, onlarr da savunur

ve unutur. ve böyle gider. İsmi: insanoğlıınun önlenemez değişi-

mi. varlığına farklı nedenler bulmaktır, insarıı ilerleten. Ancak

"Neden?" sorusunu soranlar içinde bir azmlık, bulduklan ilk ne-

dene takılıp kalır. onda rsrzır eder. DeğiştiremeL unutamaz. ye

bütifut insartlrk ilerlerken o azırtlığın mensuplan sabit kalr, Ya

yok olurl r ya da bütiin dünyayi ve banndrrdığı farklı nedenleri

reddederek yaşarlar... Ben Kayrra, bu noktadayım. Hayatı reddet-

mek noktasrnda. Tek bir varlık katdı reddini gerçekleştiremedi-

ğim. o da kendim. ve kinyas beni uykumdan uyandınp silatıı

doğnıltmasaydr, kendimden de vazgeçebilirdim, Çünkii yıllardır

bunun için hazırlanıyordum. Bildiklerimden, gördüklerimden,

tespitlerimden, teorilerimden, yeteneklerimden, hatta beş du-

yumdarı vazgeçebitirdim. Eğer ka]dırmasaydı beni, Grand Hö_

tel'in 454 numara]r odasrnın çift kişilik yatağından",yamusukro şehri karşrmızda, büyük bazilikasıyla yatmış bizi

bekliyor. Buralarda bir otel olacaktr. Evet, işte sol t,arafta, Karşı-

sında da sabatıa kadar açık bir Lübnarı restoranr, içinde de melez

fahişeleri. Sabatıa az var. Biraz içki, biraz seks. Tek ihtiyac|m|z

iI

Page 21: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

46

bu. Belki b\raz da uyku...Kaünı odamdan kovduktan sonra bu otele ilk kez yirmi bir ya-

şrmdayken geldiğimi hatırlıyonım. O zaman da pahalıyü burarıınkadınlan. Hala öyleler. Ama Üçiirıcü Diinya'da sayısız amatörüniçinde gerçek profesyoneller bulmak o kadar zor ki, istenilen herpala değersiz klğıtlara dönüşüyor, benim elimden onlannkine ge-

çerken. Televizyonda hAl6 yirmi dört saat boyunca tel«ar tel«aryayınladıklan, otelin videosırndarı odama kadar gelen porno film.Bazı şeylerin hiç değişmediğini görmek güzel. Aynı dünyada yaşa-

drğımızı hatırlatıyorlar barıa. Dünyadaki tek değişmeyen olmak bü-yükyalnızlık çünkti. Ve böyle birkaç destek iyi geliyor. Yalnızlık de-nizinin o ptirtızsüz, akmtrsız yizeyı bıraz da olsa bulanıyor. Çbkuzaklarda biri sanki yüksek bir kayadarı kendini bu suya bıral«nışgibi oluyor. Böylece o kadar da yalnız olmadığını düşiinüyol§un.Küfrediyorsun kendine. Tırnaklarınla elde ettiğin yalnzlığrnun bo-zulmasr hayaliyle yaşamak en büyük ihanet. Ama sonra kendinidüşiinüyorsun. İhanet edilecek kadar var mrsın? "Boş ver!" deyıpyorganı çekiyorsun kafarıa, Uyumuşsıın. Artık ne Kayra vzır, neKinyas, ne de hayat...

Rüya. Su gibi. Her şekli aları, geçmişi olmayan. Uyarııyorsun.Terlemişsin. Dudağına şakaklanndan uzanan tuzlu su hatulatıyorrüyarıı. "Su !" diyorsun. "Tek gerçek!" Sonra tekrar uJruyorsun.

Aslında ne, kim, nasrl, neden sonrlarından artakalan, dünyarıındibindeki pisliğin içinden gelip yeryüzüne çıl«rıış, kendine satıcıaıayan bağımlı gibi dolanan o soru var aklında:

"Ne fark eder?""Hiçbir şey!" diyorsun. Yeniden uyumak için gözlerini kapatır-

ken.

Gerçelııten hızlı bir geceydi. İşte böyle geceler sayesinde nefes

alabiliyorum. Dünya üzerinde bÖyle geceler de yaşarıabildiği için

kendimi vlıITnuyoruİn. Rusya'da Amerika'dan daha çok olduğu

iddia edilen yüzlüklerle dolu bir torba, fil sürüsünü uyutacak ka-

dar eroin ve yarıımda yatan sanşrn bir zenci. Daha ne isteyebili-

rim ki ? Tabii yırmi dört saat boyunca kanrmdan hiç çıl«namışolan alkolü de selamlamayı unutmamalıyrm. Biraz önce Kay-

ra'nın sesini duydum. Fahişeyi kapı dışarı ediyordu. Başlamıştır

rüyalarınr saymaya. Onun da ölmesini engelleyenler, işte o rüya-

lar. Uyku, hissederek yapabildiği son iş. Elinde kalan son huzur.

Rüyaları ise yeryüzünde bir türtü arayıp da bulamadığı evi. Ben

ev aramadım hiçbir zalnan. Hiçbir yeri, bir gün geri dönmek için

terk etmedim. Ama o, ev fikriyle kendini rahatlatırdı. Yolculuğu,

gecesi ne kadar kötü geçerse geçsin dönebileceği ve hiçbir şeyolmamış gibi kendisini bekleyen bir evin olma^sı, hayatındaki bü-

tün tehlikeli işleri yapabitmesini sağlıyordu...

Amabir giirı, çok kötü bir şey oldu. Yazdığı kitabı yeni bitirmiş-

ti. Evet, Kayraçok iyi bir yazar olabilirdi. Eğer bu kadar nefret et-

meseydi mürekkepten ve bu kadar uyumasaydı... Gerçeği arılat-

makla başlamış, gerçek üstüne geçmiş sonra her ikisini de bir ke-

nara itmişti kitabında. Ne gerçeğin üstü, ne de gerçeğin altı ilgi-

lendiriyordu onu. İkisinin de dışındaydı elli dört sayfalık kitabı.

Ve çok içmişti o gece. Dünyarıın en iyi kitabı ve tek kitabı oldu-

ğuna inandığı hikdyeler bütüniirıü bitirmesini kutluyordu. Ben bir

iş için dışandaydım. Döndüğümde, alevler iki katlı eü sarmış ve

gö§tizüne cehe4nemin resmini yapıyorlardı. Hatta bir ara, alev-

Page 22: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

48

lerin arasında şeytanı bile gördüm. Kayra'ysa elindeki konyak şişesiyle karşı kaldınma oturmuş, olarıIarı seyrediyordu. Başka bi-rinin cenazesini izler gibi. İtfaiye yangmı söndürmeye uğraşırken,onu alıp oradarı uzaklaştırdım. Ve bugüne kadar konuyla ilgili hiçkonuşmadık. Bir sonraki gün, yangından kurtulmuş eşyalarınolup olmadığına bakmaya gittiğimde birkaç itfaiye görevlisi gör-

düm evin çewesinde. Bana, sigara izmaritinden çıkrnış biryangınolabileceğini söylediler. Ve yarımamlş en ufak bir eşya yoktu.

Ka5rra'nrn evi, dünyadayazı|abilmiş en iyi kitap artık kiillerdenoluşan bir kaleydi. Ve bu kiilden kaleyi devirmem için sadece üf-lemem yetti...

Kayra o günden sonra yazmadr ve hiçbir yere evim, demedi.Ama eminim ki, o evi rüyasında görüyor her gece. Yaşadığı yoru-cu ve nedensiz hayatı bitirip gözlerini kapatıyor. Ve evinde açıyorgözkapaklarrnı. Hiçbir şey değişmemiş. Onu bekliyor. Yaşarken,ayaktayken ne kadar kan kaybetmiş olursa olsun, düşüncelerionu ne kadar hasta etmiş olursa olsrrn uyuyup kapısından girdiğievinde içkisini içerken, hep özlemini duyduğu ve uyarııkken aslakavuşamayacağını bildiği huzuru yaşıyor. Belki de kendini mutlubile hissediyor. Ve diinyarıın en iyi kitabuıı, bütün insarılığun ka-bulleneceği o kutsal kitabı yazmaya devam ediyor rüyasında. İş-

te bu nedenle uyuyabilmek için her gece, Kayra öldügünü hayalediyor. Bir datıa uyanmamak için rüyasındarı. Ve evi artık uykusuolmuş bir insanın yarıında ben, Kinyas o kadar uzağım ki dönüle-cek mekdnlara.

Tabii, herkes gibi benim de bir ailem vardr ve onlann da deği-

şik yerlerde değişik evleri oldu. Ama insan kendini ev sa}ıibi ola-rak görmedilıten sonra yüzlerce evin tapusunda ismi yazsa neyeyaIar? Otelleri sevdim. Kiralık odaiarı. Terk edilmiş binaları. Ta-varıı yüksek evleri... Ben misafir olmayı seçtim.

Şimdi de, yarıımda yatan güzel kalçalı kadrnın misafiriyim. Okadar derinden uyuyor ki, uyarıdrnrsam öliir, diye düşünüyonım.Afrika'nrn bütiin kaünları gibi o da çok yorgun. Çalışmaktm, yü-

rümekten, seüşmekten...Uyumadaıı dinlenmeyi çok ktiçük yaşlarda keşfettim. Gözle-

49

rim kapalı ne kadar uyumadan kalabileceğimi test ediyordum, ve

uyanık kalmanın tek yolu hayaller kurmaktı. Gözkapaklanmı ara_

ladığımda, normal bir uyku sonrasından çok daha fazlaymış gibi

görünen bir dinlenmişlik buluyordum kendimde. Benim hatam

bu olclu. Hayal etmeye çok ufakken başladlm. Artık hayal edecek

pek bir şey bulamryonrm. Belki çok meşgulüm. Belki de yetenek_

lerim köreliyor. ve dinlenme seanslarım artık eskisi kadar rahat_

latrcı geçmiyor.Eskiden kendimclen geçerdim. kendimi çiğneyip geçerdim.

Amaşimdi,bedenimçeliktenbirduvargibi.Kırıpgeçmeninim-k6nı yok. cahilleştikçe sertleşiyonrn. Demek ki yükselişimmiş

benim göninmezüğime neden. Demek, zihnimden bir dev yarat_

mammş beni şeffaf yapan.

kayra haklıymış. Gerçekten de hikAyenin sonuna geliyoruz. ve

çok yükseklerden düşeceğiz. Unutuyoruz. Hissetmiyoruz. İstemi_

yorrl,-. yaptıklarımız, daha çok eski alışkarıhklar. konuşmalan_

mız, elli kelimelik bir bulmaca. Çok faz|a tarııdık hayatı, Şimdi

kusma zaJnanr ! Ama her tüktirdüğümüz pislik, yarıında bizden bir

parça da götiirüyor...Kin,in Yas,rndan eser kalmaz bu gidişle. ismim Ahmet olur, Pi_

erre olur. İnsarırn hayvarıındarı eser kalmaz bu gidişle. Mesleğim

işçilik olur. politikacılık olur. Hayatuı ölümünden eser kalmazbıı

gidişle. Eüm uyktı olur, Kinyas rüya olur",yarın uzun bir yol var. Ama alışveriş bugünki.inden çok daha

kolay olacak. o kesin. Ne de olsa, çatal bıçak kullanmasını bilen

bir adamla iş yapacağım. ve saçl sarı olduğu halde boya olmayan

bir adam. Hala kolonicilik ruhu taşıyan yaşlı bir domuz. yıllar ön_

ce, açlrktan ölmek üzere oları bir adamın elinde kaları son varlr-

ğını, pasaportunu satmasrna aracilrk ederken tarıımıştlm bu Bel_

çikalıyı. Bakirelerle yatarı, Afrika nın dünyarıın vajinası olduğuna

inanan bir adam. Ülkesinde yaşayamayacak kadar vahşi, burada

mutlu olamayacak kadar medeni... Hiçbir yere ait olmayanlan iyi

tanrrrm. Her yere aitmiş gibi dawanrrlar. Ama uyuyabilmek için

yapmayacaklan şey yoktur. yalarılarını kendilerine unutturmak

için... Bu adam pn dört yaşındaki }<ızlarla sevişir. Başkası sltma

Page 23: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

5o

olur. Ama gtirıdüzleri Noel Baba gibi gezerler ait olmadıklan ma-hallelerde, duygulanndan zerre kadar arılamadıkları insanlarınarasında... Ahlak çoğunluğun göriişüdür, toplumsal sözleşmedir,derler. Ve geceleri o çoğunluk yoktur. Ve o sözleşmenin altınabastıklan parmaklannı çok daha başka işlerde kullanırlar. İşte buBelçikalı da, söz konusu sürüntin bir ferdidir. Daha ölmeden vü-cutları çürümeye başlamış olanlarm sürüsü...

Kokain yerine eroini görünce biraz zorluk çıkarmaya çalışa-caktır. Çünkü amacı malı Capetown'da pazarlamak olduğu içineroinin çok para etmeyeceğini ve kendisini boşuna tehlikeye at-tığını söyleyecektir. Ama bu da kendi türüne has olan yalanlar-darı birisidir. Pazarlık yapmayı bilmeyen, kendisini kazıklamışolanlan taklit etmeye çahşan bir adamrn yalrn yalanlan... Birazkonuşuruz ve sonra ilcna olmuş gibi görünüp parayı verir, gider.

Şüpheci yapsı i}<rıa olmaya elverişli değildir. Onun gibi adamlarannelerinden bile şüphe ederler. Çünkti onlaırn da bir zamanlaron dört yaşında ve bakire olduklarını bilirler.

Güneş odanın perdelerini dörn-rıeye başladı. Dokuz saat sonraOuagadougou'da randevumuz var. Caf6 Ajax'ta. M6lina ismindebir travestinin işlettiği kiiçük bir bar. Paris'te iinlü bir kadın ku-aförü olmayı düşlerken, Burkina Faso'nun en kötü mahallesindebar sahibi olmuş bu homoseksüel aslında sempatik bir yaratıktır.lhzıl peruğu ve giydiği taytlar onu daha çok sirklerde çalışaıılarabenzetir. Ama M6lina güvenilirdir. Rüşvetini aksatmaz. Kimseylebaşı derde girmez. Kötti bira ve şarabın verildiği ban, aslında ya-sal olmayan alrşverişler için bir hipermarket göreü görür. M6li-na'nın işi kasiyerliktir. Komisyonunu alrr ve "İyi günler !" diler.Başka bir şey dileyemeyeceğini kendisi de bildiği için. Çünkiioraya gidenlerin hayatlarında değişebilecek şeylerin sayısı çokazdır. Her tebessümleri yanlarrna k6r kaldığındarı, iyi bir $ün on-lara hayat boyu yeter. Bense o iyi günü çok uzun zaman önce ge-

çirmiş olmalıyım ki tel«ar onun dileklerine ihtiyaç duyuyorum.Hatta o kadar uzak ki o iyi gün, tarihini hatırlamıyorum bile. Bendünü de hatırlamıyonrm...

Bir sabah hayallerimden uyanıp hiçbir şey hatırlamayacağım.

51

İşte o günü bekliyorum yeniden doğmak için ama o kadar çokvarki ölmeden reenkarnasyona...

Yanımdaki, dünyanın en sahte sarrşrnr ve en çıplak kadını hAtiuyuyor. O da biliyor günün acrsını. O da uyanmak istemiyor. Amaben gittikten sonra otelin sahibi gelip, bir aileyi polis zoruyla ki-rayı ödemedikleri için evlerinden atar gibi uykusundan uyandıra-cak. Çantasrna bir haftalık içki parasrnr koyuyorum. Biraz da ye-ni saç boyalan alabilmesi için. Ve voltalarıma başlıyorum. Uyuya-maüğı için atom bombasını icat etmiştir, diyorum içimden, res-mini yıllar önce bir ansiklopedide gördüğüm adam için. Ben deuyuyamadığım için yürüyonrm odarırn içinde. Pencereden kapı-ya. Beş adım. Pencğrenin orada dönüşümü yaparken rüzgAnm-darı perde havalanıyor. Kapmrn beyazı gözümü alıyor. Yürüyo-rum. Kilometreler gibi geliyor bana, attığım her adım. Sarıki dün-yayı wrüyonrm ufacık odada. Ben uyurgezerim, diyorum. Sayirifilmenam. Hem hayal ederim, hem yürürüm. Ufacık bir odadavolta atarken -ki dört volta sonrasrnda güzergAhı ezberlediğim-den kapatınm gözlerimi- Meksika'darı Çin'e giderim. Oradan dacennete. Sonra Karıada'ya. Oradan da cehenneme. Bavula gerekyok. Kendimi götürmem yeter. Tanrmam yeter, gittiğim yerlerdenve insarılarrndaıı iğrenmem için. Benim ilacım böyle ki.içük oda-lardır. Böylesine atıları voltalardır. Beş adımda aşılan denizler,beş adımda tırmanılan dağlardır. Perdenin havalanrşr o§anusta-ki kasırgadır. Kaprnm beyazı A]aska'nrn karrdır. Sarr duvarlarSahra Çölü'dür.

Kinyas'r yarumda götürdükten sonra her yer aynıdır.

Page 24: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Asfaltın giirıeşin altında eridiği bir saatte 1968 model İmpa-la'nın arka koltuğundayım. Cebimde, otelin resepsiyonundan çal-dığım bir sürü kalem var. Şehirlerarası insan taşımacılığı yapart

ve otobüslerden daha ucuz olan station wagon eski Peugeot'larrnyanındarı hız|a geçerken camlara yap§mış suratlar görüyorum.Neden dünyanın başka bir yerinde doğmadrklarını kendilerinesoran suratlar. Albert'le buluşmamıza iki saat var. Ve bu gidişletam zamanrnda M6lina'nın bannda olabiliriz. Radyoda AJphaBlondy çalıyor. Her coğrafyanın kendine söre ağıtları var, diyo-rum içimden. Belli ki Kinyas yine uyumamtş. Gözlerinden kanakıyor. O da uykusunu alamadan öleceklerden biri. Bütün bu iş-ler bitse, parayı alıp haritarım öbür taraflarına gidebilsek çok iyiolacak. Çünkii bıktığımı fark ediyonrm. Boğazh kazaklarmı özle-dim. Soğuğu özledim.

Küçükken, bir arkadaşımla kızak yapmıştık. Gördüğümüz heryokuştan kendimizi aşağıya bırakırdık. Benim Kayra olmam içinhiçbir neden yoktu. Kimse barıa tecavüz etmedi dokuz yaşımday-ken. Kendiliğinden geldi acılarım. Yerleştiler içime. Sonra alıştımve kabullendim. Sanki diinyada başka türlü bir hayat yaşanamaz-mış gibi.,. Ben ki saplantılardarı nefret ederdim, kendim taşlaş-mış bir pislik ha]ine geldim. Aynı kıyafetleri giyen, aynı müziğidinleyen, aynı şeyleri düşünen... Acabayaz|yor mu Kinyas aradabir? Yoksavaz mı geçti ölümsüzlük hayalinden? Ama beniyazar-ken görüyor. Sormuyonrm. İlgisizlik daha iyi. Kendimi dinlemeyebu kadar alışmışken, bir de onun ağzından döki.ilen, yansı bey-ninde kalmış karmaşık cümlelerini çözemem. Üstüne ya^ yazdı-

53

ğımız her kAğıdı arabaııın bagajına koyacağımızı söylemiştik.Ama benimkiler dışında hiçbir şey yok. Zaten hikAyemi tamamla-masrna da ihtiyacım yok, Benim hiçbir şeye ihtiyacım yok. Dışa-rıda geçirdiğinr tek bir gün banayeter, hayatrnrın geri kalanını de-

lirmeden karanlık bir hücrede geçirebilmem için. Saniyeler aylarolur. Dakikalar yıllar olur.

O bir günü yirmi yıl, otuz yıü duşiinebilirim. Ve beş yıl da unut-

mak için harcanm. Bir yirmi yıl da tekrar hatırlamak için, o giinü

duşifuıtfuken düşiirıdüklerimi. Seksen iki yaşımda öleceğim ben.

Bir kadın söyledi. Daha çok var. Bu ara]ar kapatsalar beni, en az ikiyüz yıl da cehennerrİde düşiirıebilirim yeryüziirıde yaptıklanmı...

En azılı paranoyaklarla yanşabilecek kadar kendimi kışkırütı-

ğım günlerin birinde, cehennemde dünya üzerinde üzülmeleriniistemediğim iki insan olan anne ve babamın yaptığım bütün pis-

likleri dev bir ekrandan seyredebileceklerini hayal ettim. Tabiiben de yanlannda. Bakışlannın tonlar çeken ağırlığının altındabir böcek gibi ezilmek için. Ve kalpleri ile beyinlerinin arasındarı

çıkarı, benden isteükleri ha]de nefret edememelerinin sesi kemi-

ğin etten ayrılma sesi. Kasaplarda duyulanlardan... On yıl öncebir Kurban Ba5rramı'nda, yapacak adam bulunamadığı için siyahbir koç kestim. Daha önceki yıllar gördüklerimi hatırlamaya çalı-şarak, boğazına dayayıp çelııtim bıçağı kendime doğnı, boynuzla-nndan tutup boynruıu lormaya çalışarak. Mucize. İlk denememdive hayvan anrnda öldü. Birkaç titreme. Sonra hiçbir şey. Ama o

ses ! Deriyi yaran bıçağın ve boyun kemiğinin kınlma sesi. On yıltakip etti beni. Ve şimdi artrk, zınne ve babamın benimle ilgili da-

imi hayal lonliüklannın da sesi var. İşte o hayvanın öliimle karşılaş-tığında vücudıından gelen ses ! Eğer hatıralara sesler ilave etrnez-

sem uçup giderler. O seslerle anunsamak diirıyayı. Gereken bu.

Dokuz yaşırna kadar kendi adrmı fisıltıyla söyleyemedim. Kor-kardım. Neden bilmiyorum. Yankrlanrrdı ismimin bütün sessizharfleri kafamın içinde. Sonra alıştım korl«naya Çok geç alıştımben yaşamaya.

"Kinyas, şurada dur da, içecek bir şeyler a]alrm."

Birkaç flag. M6tina'ya kadar idare eder. Alkolik bile olamadrm,

Page 25: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

54

diye düşünüyorum... Daha gidecek bir saatlik yol var. Asfalt bitti.Toprak başladı. Albert ismindeki Belçikah beklemeye başlamıştırbizi. Her yere önceden giden dedektif ruhlu bir adamdır... Yaza-mtyorum. Kafanrdaki binlerce düşüncelerden birini yakalayıp,terbiye edip cümlelerle hayat veremiyorum. Belki de bu yazmafikri hiç de iyi değildi. Beni iyileştirecek hiçbir şeyi hiçbir zamanseT rrıedim zaten. oysa yazabilirdim milyonlar satacak bir kitap.ınsarıları korkutmadarı, sadece hazmedebilecekleri kadar, uyku-larını kaçırmayacak hiköyelerle dolu olan. Ama hayatım boyuncao kadar çok yaları söyledim ki bunu bir de yazı üstünde yapmakçok iğrenç geldi. Bir gün her şeyi yalanlayabilmek için iz bryak-maktarı korktum hep. Yaptığım kötülüklerin kanıtlannı dünya-dan kazımak için çok uğraştım. Onun için benim ceheruremim,Kayra'nrn yaşadığına dair karııtlann ortaya çıktığı bir sahne olur-du. Benim cehennemim, banayeniden Kayra'yı gösteren birtiyat-ro oyunu olurdu... Ama ben oradarı da kaçardım. Cehennemi dekundaklardım !

Kabul etmeliyim ki, altı milyar insarıın yerine düşünüyontm.Altı milyar insarırn adrna yaşıyorum. Ben öldüğümde altı milyanda ölmüş olacak. Şimditik hayattayım. Korlırnaya gerek yok ! Gü-nahlannızr ben unuturum. Siz işlemeye devam edin...

Artık müziğin de bir önemi kalmadı benim için. Kim bilir me-deni diinyada neler yapılıyordur bu konuda, şu sıralar? İnsanlangözlerini kapattıracak kadar etkileyen, dans ederken birbirlerinekayrtsızca sürtünmelerini sağlayacak ne şarlolar söyleniyordurbir yerlerde. Ama benim için hepsi yapılü. İil< naşlarda sonsuz-muş gibi gelen notalar kombinasyonunrrn yüz yıllık bir ömrü ol-duğu ortaya çıktı. Resmin sının fotoğraftı. Müziğin srnrrı da ma-kinelerden çıkan sesler oldu. Her uyuşturucu kendi tarzrnı yarat-tı. İnsanlar beyinlerini uyuşturma yöntemlerine ğöre srnrflara ay-nldılar. Hepsi kendini karıdırdı. Benim karıdıracak kimsem yok-tu. Çünkti kanmış olarak doğmuştum !

Bir buçuk litrelik bira şişesinin toprak yolda kırılma sesi egzo-zunkine kanştı. ouagadougou'ya giriyorduk. yollar kalabalıklaş-tı. Binalann boyu uzadı. Parıtolonlulann sayrst çoğaldı. Hiçbir şey

55

modernleşmenin önünde duramıyordu. İlkellik yakında hepimiziçin güzel bir arıı olacak. Çok özleyeceğiz onu. Basitlilıten tekrardoğacaktık oysa ve o kapıyı da kapatıyoruz. Üstüne de bütün in-sanlık oturuyor... Elmas tüccarları, köle tacirleri, uyuştunrcu pa-

zarlayarJıar hep olacak. Ama modern hayatın gere}<tirdiği şekilde.Bütün diirıyada tek bir para birimi hükiim sürecek. Tek bir dil.A,rnıpa'da da yapmak istedikleri bu değil mi zaten? Elli yıl önce-sine kadar birbirlerini boğazlayarılan aynı dilde konuşturmak !

Hiçbir şey değişmeyecek. Sadece eskiden birbirlerine ettikleriktifürleri arılamıyorlardı. Artık son derece iyi arılaşacaklar bu ko-nuda. Birbirlerinden daha çok nefret edecekler. Ve yine birbirle-rinden çaldıkları paraJrın kendi paralanna göre ne kadar ettiğinihesaplamalarına gerek kalmayacak. Hepsi bu. Gece ile gündüzüdeğiştiremedikten sonra, neye yaral alfabeyi her yerde aynı yap-

mak? Ve bütün dünya aynı olduğu gün bile ortalıkta gezinen be-nim gibi adamlar olacak. Bozmak için bütün makineleri. Soymakiçin büttin banka]arı. Kimyeü maddeler yerine şarabı tercih et-

mek için orada olacaklar. Ouagadougou'ya gelip gangstercilik oy-namak için kilometreleri parçalayacaklar. Sistemin kurtardığı in-sarı hayatlarrna değer velTneyecekler. Rimbaud'nun şiirlerindenfişkırmışçasrna, o kadar güzel konuşacaklar ki çewelerinde bin-lerce insan toplanacak... Bazılarr da susmayı tercih edecek. Diin-yaya sahip olabilecekken açlıktan ölecekler. Ve ben onların ara-srnda geri döneceğim. Gördüklerimi yeniden görmek için. İhsarı-lardan bir kez daha iğrenmek için. Kendimi yine yan yolda kay-betmek için.

Şehrin hatırladığrmrz sokaklarında kiiçük bir gezinti. Pazar ye-rini andrran, an kovanı kadar kalabalık şehir merkezi. Ve dışınadoğıu kirli caddeleri. Bunlardan birinde M6lina'nın yeri. Albertdiye bir ölümlü içinde. Kanımrzı emmek için carı atarı. Ama bizimkarısız olduğumuzu bilmeyen. Damarlanmızda karıın yerine göz-yaşnm aktığını bilmeyen bir adam. Birazdan gözlerimizin içinebakıp bize yalarılar sıralayacak. Eğer daha önceden duymadığımbirini söylerse dudaklarındarı öpeceğim...

İşte güzel travestinin barı. Kinyas adamrn orada olup olmadığı-

Page 26: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

56

nı kontrol etmek için içeri girecek. Tabarıcada hiç mermi kalma-dı. Peki Kinyas'rnkinde var mrydı? O gece, bütiin bunları başlatangece yüztiıne doğnılttuğu silahta mermi var mıydı? Evet hatırlıyo-rum. Barıa san sarl tebessüm eden kurşunları. Ama tıelki de hayal-di onlar. Belki de ondarı çok yazmak istediğim için ben beynimdeyerleştirdim o mermileri silahrn topuna. Belki de ben hayal ettimher şeyi. Kinyas'ı, silahı, Liberyalılan, eroini, kendimi...

"Adam orada mı? Tamam. Geliyorum."caf'Aiax, en yükseği üç katlı binalardan oluşan bir mahallede

on yıldır hiçbir yere.gitmeden durur. Müşterilerini bekler, Kırkyaşlanndaki M6lina burayı ilk başlarda ameliyat parasrnı biriktir-

mek için çalıştrrmış. Anlatılanlara bakılırsa iyi işler yapm§ ve

Meksika,ya gidip cinsiyetini değ§tirecek kadar pa.ra toplamış. ozamarrlar, daha kadın kıyafetleriyle gezmiyormuş ortalıklarda,

Yanında o ğtirılerden beri çalışarı iriyarı adamr kendisine sevgili

yapmış. Çok fazla konuşmayan alna bedeniyle her işi yapabile_

cek kadar yetenekli bir dev. Ve h6ti bu Dieudonnıi ismindeki

adamla birlikte olduğu söylenir, M6lina'nın. On yıl uzun bir za,

man. sadakat sadece kadın ile erkek arasında olmaz... ve yeterli

parayı bulunca Mğlina düşiinmeye başlar kendini, ameliyatı, Di-

eudonnı5,yi. Tam olarak nedenini kimsenin anlamadığı bir şekilde

vazgeçer kafeyi kapatıp gitmekten. Belki de korkar. Erkekliğe

dönüş yolunu kapatmak istemez. İşte o srralar kadın loyafetleri

içinde abartılı penıklarla dolaşmaya başlar. Onceleri herkes ya-

dırgar, alay eder arıcak dev sevgili bu olaylann belli bir srnın aş-

masrnr engeller. Ve her travesti gibi Mğlina da artık gösterişli, çil-pıcı bir kadın görünümünde gündelik işlerini yapar,

Hiçbir travesti bir ev kaönı olmak için giymez eteği. Amaç en

güzel kaön olmaktır...Arabayı kafenin önüne park ettim. Kayra arabada kaldı, Bina-

nın önünde başka arabayoktu. M6lina kamyonetini hep yan so_

kağa bırakırdı."Sarhoşlardan korkuyoı,um" derdi. "Arabayr parçalarlar, Para

verirken o kadar çok kiifrediyorlar ki, intikam atmak isteyecekle-

Page 27: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

58

rinden korkuyorum.''ıçeri girdim. sol tarafta bar. sağ taraftamasalar. ve hepsi içeridoğru uzanan büyükçe bir salonun içinde. M6lina ortalıklardayok. Dieudonn6 barın arkasında. Gülümseyebildiği kadar gülüm-

sedi beni görünce. Bir defasında bu devle tam sekiz kişiye karşıdövüşmüştük. ve o kadar şiddetli bir kavgaydı ki karşımdakiler-den birinin kolundan ısrrarak bir parça et ı.oparmrştım... kafamısağa çeürip kafenin güneş tarafindarı istila eJiımemış köşelerinebakınca Albert'i gördüm. Önünde viskisi ve ayaklannın yanındada siyah bir çarıta vardr. silahını büyuk ihtimalle girişte Dieudon-n6'ye teslim etmek zorunda kalmıştı. M6lina'nın banna sadecekawa ve ben silahlı girebilirdik. Çünkti kabul etmek gerekilse,M.lina Kayra'dan hoşlanıyor ve bizi rahatsrz

";;;;; '* il;-donn6'ye gerekli taJimatları veriyordu. A]bert önündeki bardağıniçindeki buzun hız|a erimesini se5rretmekle meşgul olduğundan

beni görmemişti. Geri döndüm. kapıya yürüdüm. kafamı uzatıpkayra'ya seslendim. sonra içeri dönüp kafede sadece üç kişi ol-masrna rağmen sanki kaJabalıktarı sesimi duyııramlyolTnuşum gıbi bağırarak "Bir flag getir !" dedim Dieudonn6'ye. Şaşırmayı ön-ce azaltmrş sonra tamamen bıralanış oları barın arkasrndaki devkafasını hayretle kaldınp baktı. Neden bağırdığımr anlamamıştı.ve hemen sonra şaşırrnayı bıraktığını rıatı.iayrp"ı<endini sakinleş-tirdi. kafasıyla, tamam anlamrna gelen bir işaret yaptı. Benimyüksek sesle içki istemem Albert'i de uyandıırn§tı. korkak ve al-kolik gözlerle bana bakıyordu. ona doğru attığım her adımda vis-ki bardağınr biraz daha sıkıyordu. yüzümde bir güliimsemeyle ya-runa gittim. yan masadarı bir sarıdalye çekip kışr"rr,a oturdum.

"Nasılsın ? Hala çok içiyor musun ?'' dedim.Herhangi bir maddeye bagmlı olan ve daha sohbetin ilk basama-

ğuıda söz konusu maddeyle ilişkisi sorulan her adam gibi nefret et-ti benden... Annem bir a]kolikti. Ama hiçbir zaman belli etrneyenler-den, İÇki iÇerek sadece kendine köttilük yaparüardart. Kahve fuıca_nında votka içenlerden. ve ben alkoliklerden nefret ettim...

"Fena sayrlmaz'' dedi dişlerini gıcırdatarak.Dieudonn6 masaya flagı bıraktığı anda içeri kayra girdi. ve Di-

59

eudonn6'nin yanındarı geçerken belli belirsiz bir selam verip birbira söyle[i kendisine. Gerçekten de birbirlerini hiç serrmiyorlar-dı. Ama yine de birbirlerine girmelerini engelleyen arada çok in-san vardı. Gizli çekişmelerinin nedenini tam olarak bilmiyordum.Birkaç tahminim vardr. Ama onlar da M6lina konusuyla ilgilimantıksızca varsayımlardı. Aslında birbirini az tanıyan iki insa-nrn arasındaki nefret ilk defa tanık olduğum bir durum değildi.Bazen tesadüfler böyle gerektirir. Cümlelerin hepsi duyulmaz.Her şey yanlış anlaşılr ve çözülmesi çok zor bir nefret iki adamınarastna gelir ve oturur...

Kayra benden d4ha nazik dawanarak A]bert'e elini uzattr vetitreyen beyaz, kemikli et parçasrnı sıktı. Çizgi filmlerdeki abartı-lı el sıkışmalarrna benzemişti. Kayra sıkıca kawaöğı eli hızlı ha-reketlerle on sarıtim aşağı, on santim yukarı sallamış ve bırak-mıştı. Ve zaten bizim beraber iş yapmak için faz|a genç ve hare-ketli olduğumuzu düşünen A]bert bu dawanışlarımızdan sonrakendini daha da kötü hissetmişti.

"Eroin" dedim."Efendim ?" dedi."Eroin ! Kokain yok. Yanımda çok temiz beş kilo eroin var. Ve

faz|a zuunuınrm yok."Afallamıştı. Söylediklerimi anlamamış gibi yüzüme bakıyordu.

Sonra Ka5rra'nın gözlerinden bir tasdik alma ihtiyacı duymuş ol-malı ki, dönüp ona baktı.

"Ben sana kokain demiştim. Müşterim onu bekliyor. İnan ba-na, benim de çok zalnanrm yok !" dedi.

Sinirlenmeye başlamıştım. Karşımdaki sübyarıcı bunakla saba-ha kadar böyle sohbet edebilirdik ama ben istemiyordum.

"Albert, lütfen bizi ve kendini yolTna. Kokain için anlaştığımızparayt veç beş kiloyu a]. Kendi öliimünü, elçiliğinin haftalık basınraporunda, cehennemden okumak istemezsin herhalde" dedim.

Susmuş, dinliyordu. Ben bağınp çağıracağını, tehdidim karşı-sında sinirden delireceğini sanıyordum. Ama Afrika onu da eğit-mişti. O da öğrenmişti, on kez düşünüp bir defa konuşmayı. De-vam ettim sessizlikten yararlanarak:

Page 28: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

60

"Yanrndaki çantayı Ka5ıra'ya doğru ittir. O da sana arabadanmalı getirsin. Ben üç tarıe buzlu üski söyleyeyim. Ve hep beraber,kolay ve kazançlı işimizin şerefine içelim."

Hareketsiz, beni seyrediyordu. Sarıki burada değilmiş gibi.Yoksa bu herif kendi mi çekecekti uytışturucuyu ? Her şeyi bek-lerdim yaşlı Awupalıdan... Biraz datıa korkutmak gerekiyordu.Fısıldayarak konuşmaya başladım.

"Biliyor musun Albert, duyduğuma göre Dieudonn6 ile M6linao işi arıcak bir şekilde yapabiliyorlarmış. M6lina ölü taklidi yapı-yolTnuş ve Dieudonn6 arıcak o zaman tahrik olabiliyormuş, Birdüşünsene, senin gibi gerçek bir beyaz centilmenin cesediylekarşılaşınca kim bilir neler yapar ! Bana sorarsan, öldükten sön-ra bile canın yanar!"

Son cümlem biraz daha etkili olmuştu. Dieudonnti'nin katlana-madığı bir beyaz varsa o da Albert'ti. Ve bir an için kendi cesedi-ne bann arkasında, siyah ayı tarafındarı tecavüz edildiğini hayaletmiş olacak ki bardağındakini bir dikişte içti, sağ ayağıyla çan-tayı Kayra'ya doğru itip, "Benimki sek olsun" dedi.

Kayra çantayı ahp dışan çıktı. Umduğu şeyi içinde bulmuş ol-malı ki otuz saniye sonra elinde bir torbayla içeri girdi. Çarıtayoktu. Büyük ihtimalle bagaja koymuştu. Belki de arka koltuğaatmıştı. O kadar tedbirsiz bir adamdı ki bir çocuğa tutması içinvermiş bile olabilirdi, Kendi ailesinin mücevherlerini çok iyi ko-runan bir kasadarı çaldığı günden beri hırsızlığın hiçbir güvenliksistemi tarafindarı engellenmeyeceğini di§ünürdü. Ve ilginçtir;önlem almadaıı yaptığı hiçbir işte de şimdiye kadar soyulmamış-tı. Zaten üstü çizik dolu, eski bir çaııtanın içinde bu kadar çokparanın olduğu, yakınlanndarı geçen kimsenin de aklına gelmez-di... Torbayı Albert'in yanına bıraktr. Sinirli hareketlerle torbaaçıldı. Paket delindi. Tadına bakıldı. Ve Belçikalının keyfi yerinegeldi. Ben de kendimi iyi hissediyordum. İlk evini satan bir em-lakçı gibiydim.

"Kolay para!" diyordum kendime. "Dünyayı döndüren bu."Sattığım uyıştun-ıcu onlarca over dose'daıı ölüme, yüzlerce tu-

tuklanmaya neden olacaktr dağıtıldığı noktalarda. Hatta bir kıs-

61

mındarı herhangi bir Avnıpa devleti yararlanıp polis operasyonla-

rında kullarıacak ya da metadon yapıp bağımlıları tedavi edecek-

ti. Politikadarı daha pis bir iş değildi yaptığımız,

Viskiler gelince kadehlerimizi kaldınp birbirimize baktık ve iç-

tik. Kayra bara girdiğimizden beri hiç konuşmamıştı. Büyük ihti-

malle, Dieudonnğ'ye oturduğu yerden nasıl zarar verebileceğini

düşünüyordu... Bu kudurmuş hayatta aslında böylesi ufak alışve-

rişlerden başka yapacak daiıa ilginç pek bir şey yoktu",

kayra üç yıl tıp okudu. Gerçek bir doktora dönüşebilirdi ama

stetoskoptan o kadar nefret etti ki her şeyi bıraktı. İnsanlann

kalp atışlannrn sesi ona saniyeleri hatrrlatıyordu. Saniyeler de

hayah ve zaınanı... a

Bir daha A]bert,i görüp görmeyeceğimizi bilmiyordum. Yanın-

da duraıı torbanrn içindeki paketi satınca ömrünün sonuna kadar

rahat edebitirdi. Elçilikteki işinden ayrılır ve hayaİini kurduğu,

o§arıusun dibindeki evlerden birini alıp içini on üç yaşındaki

krzlarla doldurabilirdi. Beş yıl sonra onlarla artık eskisi gibi sevi_

şemeyeceğini de biliyordu, alna yine de çewesinde dolaşmalarr

Albert'i gençliğin içinde tutacaktı... Torbadakileri satrnca gençli-

ğini satın a]acaktı. Bir gün, bana seks yapamayacak hale geldiği

zaman eroine başlayacağını söylemişti. Ama dikkatli ve planlı

dawanacaktı. Yeryüzünde geçirebileceği süreyi hesaplayıp bu za-

man içinde damarlanna sokacağı doz sayrsrnr belirleyecekti. Ve o

an sahip olduğu para doz|arayetecek kadarsa eroine başlayacak-

tı. A]bert düşeceği yeri hesaplayanlardandr. Batr Awupa asaleti

uyuşturucu krizlerinde köpürmesini engellerdi. O da, kendi ülke-

si vatandaşlannın bir özelliği olan muhasebeci gözüyle balııyor-

du hayata. Dünyanrn en bilinçli eroinmaııı olabilirdi. Tabii bütün

bunları yapabilmesi için içkiyi bıral«nası gerekirdi. Ancak yine

Belçikatılann cimri yaprsma uygun olarak, iyı ya da kötü satıip ol-

duğu hiçbir şeyi bırakamazdı. o kadar çok adam vardı ki çewe_

sinde, braktığı anda alkolikliğini havadakapacak oları ! Ne de ol-

sa bu eski koloniler Aırnrpalıların vitriniydi. ve alkolsüz bir Al-

bert'i kimse tanrmazdı. Kayra kalktı ve bara doğru yurüdü. Dieu-

donnğ'yle bir şeyler konuşuyorlardı. Ben de Albert'e elçiliğin ora-

Page 29: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

62

da işlerin nasıl gittiğini soruyordum. O srrada, çok tanıdıkve gırt-laktan gelen, incelmeye çalışan ama başaramayarı bir ses kapı-dan girerek içerideki herkese "Merhabakızlar !" dedi. Bütün ihti-

şamıyla ve aksesuvarlarıyla M6lina'ydı içeri giren. Önce Kayra'yasarıldı. Sonra Dieudonn6'yi öptü.

"Biliyorum. Beni özlediğiniz için geldiniz. Bütün kıtada benim-ki kadar güzel kalçalar bulamadığınız için dönmek zorunda kal-drnız, değil mi ?" dedi, masalnrza doğru uçarcasma yürürken.Yüksek topuklu ayakkabılan inanılmaz ses çıkarıyordu. Sartkibirden bir klaket şovuna başlayacak gibiydi. Albert'le almı andaayağa kalktık. Ne de olsa, orada burada biraz eğitim görmüş vegörgü kurallarını öğrenmiştik. Albert, M6lina'nın uzun, tal«na tır-naklı elini öperken, "Bayarı R6gina, neden bu kadar güzelsiniz ?"diyerek iltifat etmeye çalıştı. Elçilikten öğrendiği kadarıyla M6li-na'nın soyadı R6gina'ydr. Ve kıyısından da olsa Belçika devletininbir memuru, eski bir kolonici olduğunu göstermek kendisine bü-yük zevk veriyordu. Ben de bordo ojeli tırnaklar taşıyan parmak-lardarı na^sibimi aldım. Aslında iyi biriydi M6lina. Buradaki her-kes iyiydi. Bardaki beş kişi Afrika'nın biraz da özetiydi. Dışarıdadolaşanlar bizim bıraz farklı tonlarrmrzdı, hepsi bu...

"Lütfen otur. Bir şeyler içelim" dedim. "Seni özledik. A]bert'leüak bir işimiz vardı, Ve burada buluşmaya karar verdik. Böyleceseni de görürüz diye düşiindük. Birkaç gün önce Rose'un parısiyo-nundaydrk. Seni bekliyor. Hiç uğramıyolTnuşsun. Unutmadan söy-leyeyim, Moctar ölmüş. Evet, duyınca biz de çok üztildük. Asker-ler yapmış. Bir gece para istemeye gelmişler. O da vermemiş. Dö-ve döve öldii,müşler. Çok yazık|."

M6lina o kadar dikkatle dinliyordu ki beni, söylediğim hercümlenin karşilığını yüzündeki ifadelerde görebiliyordum. Ko-nuşmaın bittiğinde gözleri dolmuştu.

"Piçler ! Biliyordum bir gün böyle bir şe5, yapacaklannr. Bura-yadageliyorlar bazen. Ama Albert sayesinde pek rahatsrz edemi-yorlar. Neyse, seni biraz yorgun gördüm. Uyumuyorsun yine de-

ğil mi ? Zaten bu gece sizleri uyutmaya da pek niyetim yok. Be-nimlesiniz. Kayra, sen de uyumayacaksın ! O güzel rüyalannı baş-

63

ka zaman görürsün. Çünkii bu gece, o rüyalardan birini gerçek-ten yaşay acağız. Misafirim olacaksınrz. "

Kayra'ya baktım. Kafasını sallıyordu yüzündeki çocuksu gü-

lümsemesiyle. Gerçekten de onun şu halini gören, aklındaıı ge-

çenlerin binde birini bile tahmin edemezdi. Sahip olduğu bedenve yüz o kadar suadandı ki düşüncelerinin bir insarıın varabilece-ği son noktada ip atlıyor olmalarrna ihtimal vermek çok zordu.Arkaya doğru taranmış uzun saçları, çenesine kayan bıyıklarıyladaha çok her gün sokaklarda karşılaştığımız kadm satıcılarrnabenziyordu. Onu gülerken görünce ben bile bir saııiye için ger-

çekten mutlu olduğunu, birazdan tamamen istediği bir şeye kavır-

şacağını düşündüm" Ama bir mikrokamerayla srrrtarı ağzındaniçeri girilseydi. Beynine doğru çıkılsaydr. Ve o an hayal ettiklerigörtintülenebilseydi yüzyılın en vahşi filmi çekilmiş olurdu. Çün-kii büyük ihtimalle mikrokameranın çektiği kısa metrajlı filmdeKayra bana doğru yaklaşıyor. Belimden silahı çekiyor. Dönüp Di-eudonn6'ye ateş ediyor. Sonra sağ elinin uzanabileceği yerdekimasanrn üstiinde durarı içki şişesini M6lina?nın kafasına geçiri-yor, bütün bunları yaparken ağzmın içinde tuttuğu üskiyi masa-daki çakrnaktan çıkardığı alevin ortasına tükiirüp ilkel bir alevmakinesiyle Albert'in yüziirıü yakıyor, yerde ağlayan ve kafası ka-nayan M6lina'nın üstünden atlayıp Albert'in yarıındaki torbayıalıp bana doğru dönüyor ve ben daha istemeden cebinden bir si-gara çekip bana atıyor, masada duran M6lina'nın mentollü sigara-larından birini aldıktan sonra Albert'in yüzünden yakıp, "Gide-lim" diyor olurdu. Ama elindeki kadehi M6lina'nın teklifini kabulettiğini göstermek için kaldnp güliimsemekle yetiniyordu.

Dışanda bir, içeride binlerce Kayra vardr. Ve o kadar uzun ya-

şayacaktı ki hepsine bir giinünü ayırabilirdi. Her gün bir yenisiy-le tanışıyordum. Tabii elini sıkarı Kinyas da dünktinden farklı biradam oluyordu. Bunun için birbirimizden sıkılmıyorduk. Her gün

değiştiğimiz için. Ama gerçek adlanmızı hatırlayamadığımız günde gelecekti. O gün, dost olduğumuzu da unutacaktık.

Page 30: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Sonunda herkes gitti. Kafenin üst katındaki odalara çekildiler.Dieudonn6 de son temizlikleri yapıyor... Güneş doğmaya yüz tut-tu... Gece gerçekten de M6lina'nın dediği gibi geçti. Hafta sönuolduğu için Afrika'nın suJrunu içen beyazlar da gelmişti. Ve çokkalabalıktı. M6lina'nrn yanrna aldığı ve yetiştirdiği genç travesti-ler de vardı. Neredeyse bir tanesiyle yukarı çıkacaktım. O kadargüzeldi ki! Son arıda fark ettim. İçimden güldüm ve "Boş ver" de-

dim, bana siirmeli gözleriyle bakan çocuğa. Bütün gece reggae

çaldı. Mdlina şarkı söyledi. Albert'e ğüzel bir fahişe bulundu. Kin-yas'ı son gördüğümde sanşn ve uzun bacaklı bir İngiliz'le dansediyordu. Nereden öğrenmişse, çok güzel tango yapıyordu. Reg-gae eşliğinde tarıgo yapabilen tek adamdı. Herkes sarhoştu. Hat-ta bfu ara, Albert'in satmayı planladığı uyuştunrcuyu dağıtmayabaşladığınr sarıdrm. Yaşlı adamr hiç bu kadar mutlu görmemiştim,Herkes çocuklar gibi eğleniyordu. Kinyas beni İngiliz'in bir arka-daşıyla tanıştırdı. İsmini şimdi hatrrlayamadığım bir havayolu şir-ketinde çalışıyormuş. Ne iş yaptığımr sordu. Devlet başkartınındanışmarıı olduğumu söyledim. İnarımadığı kesindi ama ben deinanmasrnı özellikle istemiyordum. Bir ara yukarı çıktık kadınla.Ve lozıl saçlannı okşadım. Gerçekten de çok güzel göğüsleri var-dı. Sonra aşağı indim. Eğlence devam ediyordu. Eğlencenin ye-mek yerine geçtiği bir ülkedeydim. İkl gtinailr ağızlarına tek birlo}«na atmamışlar ile faz|a balık ve ananastan kusanlar birliktedans edip şarkı söylüyordu. Komünizmi Slavlara değil, buralarda-ki insanlara solTnak gerek, diye düşündüm... Kimsenin arasmdaen ufak bir fark yoktu. Hepsi aynıydı. Bir daha birbirlerini hiç

65

görmeyecek, gördükleri takdirde de birbirini tanımayacak insan-lar sevişti. Birbirlerini sevdiklerini söylediler. Hatta evlenme tek-lif edenler bile oldu. Bir kadeh viski karşılığında...

Uyumak için, birbirlerinin kollarında mucize aramak için oda-lara çıktılar. Ve eğlence oraya taşındı. Yataklara. M6lina'nın ko-lunda da bir beyaz vardr. Ve onu gerçekten kadın sanmrştı. Yuka-rıya beraber çıktıklarındarı on dakika sonra adamrn koşarak pa-

nik içinde aşağı inmesini bekledik. Ama inmedi. Gördüğü hoşunagitmişti belli ki ! Ufak bir fazlalrk sadece daha da çok heyecankatmaya yarardı işe. O da öyle düşündü herhalde. Sonra kafe git-

tikçe boşaldı. Ve geriye Dieudonn6 ile ben kaldık. Kinyas da bü-ytik ihtimalle İngiliz kadrna, dünyanrn sekizinci harikası olduğu-na inarıdrrTnaya çalışıyordu. Yaşadığrmrz hayatı bir başkası yaşa-

sa mutlu olurdu. Dünyayla bir sorunu olmazdı. Ama benim tekdüşiindüğüm tonlarca C4'ü dünyarırn merkezine koyup bir kar-puz gibi parçalarımasrnr seyretmekti. Belki de tek sonrn şuydu:biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zalnan. Ve dolayısıyla her

şeyi deniyorduk. Belki görünce iste_diğimiz, uğruna yaşadığmız

şeyi hatırlarız diye.Evet, Dieudonn6 de yukarı çıktı. M6lina ve beyazın yanına gi-

diyordur herhalde. Bu şekilde saatlerce oturabilirim. Kızıl saçlıyukarıda. Kinyas'rn da odadan çıkmasına da}ta çok var...

Üniveışitede okurken politikayla ilgitenm§tim. Aslında çokönceleri başlamıştım konuyu düşiinmeye. On üç, on dört yaşla-nnda komünist eğilimlerim vardr. Onların muhalif tarafları hoşu-ma gidiyordu.

"MaD( arıd Engels ! God and Angels !" dönemimdi bu.Sonra Bakunin'e geldi araştınlma srrasr. Anaşizmi ezberle-

dim. Bütün düşünürleriyle sıra faşizmdeydi. Hitler, Mussolini,Machiavelli... Hepsini okudum. Sonra kafamda konuyla ilgili bazıdi§iinceler oluştu. Ne Bodin,ne Tocqueville, ne de Montesquieu !

Hepsinin de aptal olduğıınu dt§iinüyordum. Hele Platon isminde-ki di,inyanuı okuma yazmabilen ilk faşisti ! Hepsi de üzerinde fikirbile yürütemeyecekleri bir konuda, insan yönetmek, halk yönet-mek hakkında yazmışlarü. Unuttuklan o kadar çok şey vardı ki.

Page 31: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

66

İnsanın içinde patlayarı volkanlan es geçmişlerdi. Diinyada idealbir düzen kurulamayacağmı arılamamışlardı. More en azından ço-cuk kitaplarına benzer boktarı hikAyeleriyle, ideal dünya konu-sunda kendini tatmin etmişti. Ama diğer büyuk düşünürler insan-lan kaway aloay acaklarını kawayamadıkları için yetersiz teorile-riyle komik duruma düşmüşlerdi... Onlardan ve bütün politik me-tinlerden nefret etmem faz|a uzun sürmedi. Anarşistlerbıraz dahasempatik gelebilirlerdi barıa, eğer daha gerçekçi olsalar ve kendi-lerini banşçılarla a5rnı görmeselerdi... Ve zamarıla en büyük kor-kum belli bir gruba dahil hale gelmek oldu. Benim birkaç müzikgrubum vardr. Ben onlara dahildim. Gitar çalıp şarkı söylerdim.Ancak saytca kalabalık bir teşkilatın üyesi olmak utarıç verici ğe-liyordu barıa.

On sekizime girdiğimde artık hiç düşünmüyordum politikayıve çeşitli felsefelerini. İnsarıların icaö, kolay ve acrsrz bir sömü-rü yoluydu politika. Tıpkı bütün diğer insani kurumlar gibi. Paragibi. Hepsi bu. Faz|a heyecanlanmamak gerekiyordu. Gerektiğin-de lehte kullanılmah, o5runun içinde ayn bir oyun kurulmalıydı.Ben de öyle yaptım. Faşist, demol«at, fundemantalist, arıarşist,komünist, saltarıat taraftan. Hepsi oldum. Ve hepsinin karşılığınıaldım. Huzur. Biraz huzur ve rahat bırakılmak için Black Pant-her'lerle bile aynı fikirde olabilirdim. İlkesizlik barıa sihirli geldi.Prensipsiz yaşamak. Ratıatınr bozmamak için açlıktan ölmeyi ter-cih etmek. Dilsiz taklidi yapmak...

Ülkemde yaşarken pavyonlara giderdim. Her zuunan paraJn vıır-dı buz bademe verecek kadar. Bolşeüklerin torunlanyla düşüpkall«naya yetecek kadar. Kendimi iyi hissederdim pavyonlarda.Diana isminde bir Beyaz Rusyalı kız|a iki ay birlikte yaşadrm. Ge-celeri çalışıyordu. Gündüzleri birlikteydik. Onu kurtaracağımı dü-

ştirıüyordu. Ama kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar ? Benikim kurtaracaktı ? "Kurtuluş" dedim. "Ankara'da bir mahalle."Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en ıyi şarkısı. Daha faz|adi§iirımeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok ! Kurtulmayagelmiyoruz dünyaya. Daha da saplarımak için buradayız. Dibinekadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz öliirıce. Mısırlılar uğraşmış

67

efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. kurtuluşu bek_

lemek yaraJJSrZ. Gelmez çünkti. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok

kötülüğün slnrrlarını zorluyoruz. Ne kadar iğrenç olabileceğimizi

araştınyoruz. Kinyas ve ben bir deneyin parçalarıyız. İnsanoğlu_

nun çekebileceği acl ve yapabileceği tiksinti veren dawanışlarlnln

slnlnnr saptamak için yapıları bir deney. Belki de bu yazrlarılar da

yapılan deneyin raporudur... Sonuçsa srnır olmadığıdır. Tek Srnrr,

nefesin alrnrp verilemediği noktadır. o seüyeye gelene dek ne ka_

dar acr çekersen, ne kadar kötülük yaparsan senin slnrnn budur,

Doksarı yaşındaki şirin nineler dünya üzerinde yaşayan en kötü

insanlardrr ve aynr zarrıandaen çok acı çel«niş olarıları", Gerisini

düşiinmeye gerek yole Mucizeler bitti. Doğmak yeterince mucize_

vİ. Başkabir tarıe dahabeklemek aptalca. Öımeı< de ikincisi, Bun-

ların arasuıda da hiçbir şey yok, Kimse beklemesin",

İnsarılar düşmeye başladı yuvalarından. Albert indi aşağıya,

kendine bir viski koydu ve bara oturdu. kahvaltısıydr bu, Barıa

selam vermemişti. o da anlamıştr, konuşmanrn önemsizliğini",

Gerçekten de konuşularak yapılmayacak iş yoktur. İhtiıaııer

çıkartılabilir, birileri 6şık oldunılabilir ve hatta intihar ettirilebi_

lirdi. konuşarak her şey yapılırdı. ve barıa çok komik geliyordu,

Birisinin ağzından çlkaıı, üç yüz kilometre ıza|üa doğmuş başka

birine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimeler dünyayı yönetiyor_

du. Bir sürü harf, ses, cümle, tiyatro, şarkı sözü... Kendinizi öl_

dürtmeniz için bir grup marıyağın arasrna datıp hepsinin arınesi_

ne oral seks yaptırdıktan sonra lorbaçlamak istediğinizi söyleme_

niz yeterli olurdu. Ve ağzınızdarı koparı sözleri yarılışlıkla söyle-

miş de olabilirdiniz. Diliniz sürçmüş olabilirdi, o insanlann lisan-

larına hikim olamadığrnız için ciimleyi yanlış kurmuş da olabilir_

diniz. Ama yok ! kaşınızd a ağzınızdan çıkan her sese bir arılam

vermek için yarııp tutuşan bir geri zekilı siirüsü varken böyle bir

ihtimal olamaz onlar için. kelimelerle ne kadar çok yapılacak şey

var. Biraz uğraşmak yeter dünyarıın bir yansını diğer yarrsrna sat_

mak için. ve çok aşağılıkbir durum. İletişim diye bir şeyyok. Faz_

la iyimser bir kawam. Hayatı renklendirmek için. kim bilebilir ki_

min bir lafi inanarak söylediğini. ya deliyse konuşarı. ya ne dedi_

Page 32: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

68

ğini bilmiyorsa. Ya bir yalancıysa.. Bütün bu nedenlerden dolayıKinyas'la hlli arılaşabiliyorduk. Söylenen binlerce kelime arastn-da hissedilerek telaffuz edilenleri seçip alabiliyorduk çünkü. His-sedilerek söylenenler yalnız gelmezler. Önlerinde ve arkalarındabir sürü arılamsrz cümle olur. Onemli olan hepsini elekten geçiripdoğru olanları bulmaktır, Geriye sadece hareketler kalır. Dawa-nışlar. Harcanan kelimeler dışında ka]an her şeydir, insarılık de-

nilen yaratıklar tarihi. Söylenmeyen her şeydir. Akıllarda uçuşanbütün kawamlardır. Dile getirilemeyen nefretten büyüğü yoktur.Dile getirilemeyen aşk gibisi yoktur. Bu dünyada en gerçek ilişki-leri Akdeniz erkekleri, dillerinden zerTe kadar arılamadıklan Ku-zey kadmlarıyla yaşar. Tek bir kelime yoktur arada. Tek bir ulus-lararası yaz|slzanlaşmalardan akan işaretleşme yoktur. Tek diya-log bedenler arasr kurulandır. Sertleşmiş göğüs uçlan ve benzerbelirtiler yaları söylenmesini engeller... Konuşarak bir yere vanla-maz.

Birazdarı Kinyas gelecek. M6lina'yla ve diğerleriyle vedalaşıp gi-

deceğiz. Yanımızdaki para bize hiç çalışmadart bir yıl yaşayabilme-mize yetecek kadar. Asluıda civarda o§anusa açıları pencereleriolan bir ev bulup yıllarca hiçbir şey yapmadan da oturabiliriz. Veüstelik kaçınılmaz sonumuz oları zihinsel ölümiimüze de büyükyardrmcı olur... Arna biliyorum, izin velTneyecek irısanlar ratıatçakendimizi yok etmemize. Arkadaş olacaklar. §rk olacaklar. Sır-daş kesilecekler başmıza Robinson'ruı bile yanrna Cuma'yı verendünya, üzerinde yaşayan büttin irısaıüarı tarıışhrma gibi hasta]ıklıbir saplaııtıya satıipken uzak kalmamız çok zor olacak giirıdüziinve gecenin seslerinden... Ve o yeri bulana kadar gideceğiz Kin-yas'la Benzin bitene, nefesimiz tükenene kadar değil ! O yeri bula-na kadar...

Uzun bacaklı İngiliz ile Kinyas merdivenlerden indiler. Barayaslanıp içkilerini söylediler. Kinyas, önümdeki kdğıt kalemi gö-

rünce yanrma gelmek için adım atan krzrn kolunu tutup kulağınabir şeyler fisıldadı... M6lina'yı bekliyorduk vedalaşmak için, As-lurda hemen çılop gidebilirdik, ama ikimiz de lhtaAınnrpası terbi-yesi aldığrmız için, ev sahibemizin elini öpmeliydik gitmeden. Za-

69

tensanşuıtravestinindeyarırmızagelmesifaz|auzunsürmedi.Hemen hemen herkes gelmişti. Ama birisi eksikti, Geceyi geçirdi_

ğim kızılı ğöremiyoraĞ... onu öldtirecek kadar döı.rmemiştim oy_

sa.Ensonbıraktığımdaburnundansüzülenbirkaçdamlakanlaağlayarakyataküayüzükoyunyatryordu.Yastığınbirinesarrlmrştı.şimdi hatırladım or,a neden vurduğumu... Hayır, hatırlamıYonım,

Önemlideğil...Gözlerininçewesirenkmideğiştirmiştideonuniçin nri inmiyordu? yoksa kendini öldürmekle mi meşguldü? Çev_

remebaktım.Kimseyokluğunuhissetmiyordu.Bendeunutmayabaşladım.Kadrnıkemerimlebağlaüğrmr,Kinyas'ınsilahıylayanmsaatboyuncaRusnıletiolmadığımlz|vehepsindenöncebarıaAşık olduğunu söyledtiği anr",

Öıtimııoyuncakyaptığımdanefesalırkençektiğimhavaboğa-zımıtahrişetmiyordu.oynayabildiğimbirtekokalmışh.Aslındayalansöylüyorum.Bütündünyavardrkarşımdaoynayabilece-ğim.Amabenölümüseçiyordum.Çünktihakkındatekbirfikirbile yürütemediğim ama adrnr bildiğim aklımdaki tek şeydi, ve in_

sanyenioyunarkadaşlarıanyor.Tanımadrklarıylaoynamak.Da-ha heyecanlr. Onu da tanıyayrm, brralonm peşini, Fazla sürmez,

ondan da nefret ederim, Ben Kayra yaşayan en karmaşık ruhum,

Ülkemin ulusal maşındaki gibi "Hangi bilim, harıgi güç beni çö-

zecekmiş,şaşanm!,,...Ruhumdakidüğümlerfazlasrylasıla.Kim-seninonlarrçözecekkadarincetırnaklarıyok.Benseç:ko":?:geçtimtırnaklarımruzatmaktan.Kendimibilmeyibıraktım.olü-mübilmekveanlayabilmekbiledüakolay.Yanıtıolmayanbirsorü olarak geldim dünyaya. ve sorusu olmayarı bir yarııt gibi de

gidiyorum.Bütünbunlanplanlayanlanbirbulsam!Birbulsambuhayat

larrn müsveddelerindeki el yazrsrnın sahibini!" Birileri pişmarı ol_

malı beni hayal ettiğine,*Tekrar gorüştüğümüzde daha da güzelleşeceğini biliyorum

M6lina. Senı aray uZgr".Ve eğer bir gün, biz bir yere yerleşirsek

sen geleceksin misafirimiz olmaya, Ciao !"

Page 33: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Ingiltere ilginç bir ülkedir. Hayat tarzlanyla, para harcarkenyaptıkları tercihleriyle insarılan Kıta Aırup alılarındarı çok faıklı-dır. Komik üniformalı polisleri, Victoria Dönemi'nden ka]nra bi-naları ve fahişeleriyle belki de Arrnıpa'nın bir Uçüncü Diinya ül-kesine benzeyen tek coğrafyasrdrr. Büyuk bir çoğıınluk baskrcıpara sisteminin altında sürünürken, kiiçük sayıda bir insan gru-

bu da melon şapkaları ve şemsiyeleriyle bankaların içinde günle-rini geçirir. Gençleri cahil kaJmaya yeminlidir, arna toplum vedevlet de onları bu cehaletten sökiip çıkarmaya, medenileştirme-ye yemin etmiştir. Otoriteye başkaldırı ve resmi kıyafet nefretin-de Fransız gençliğiyle yarışırlar. Tabii kabul etmek gerekir ki mü-cadeleleri hayli karısız ve srkıcr denecek kadar heyecansızdır. Bü-yük mitinglerde bile dewimci gnıp ile polis karşı karşıya geldi-

ğinde arada en az on metre kalır. Mesafe, aradaki on metre, Ro-bin Hood geleneğine kadar uzanr. Görünüşleriyle şiddeti çağrış-tıran ama kötülükten korkaıı gençler polise yumurta ve tehdit do-lu bakışlar atmakla yetinirler. Polis de sevecen $özükrnesine rağ-men iyilikten korkar. Ve bu şekilde birbirlerinden asgari düzeydekarı alarak yaşarlar.

Bütün dünyarun kiiltürel rakibidir İngiltere. Kuzeye gittikçektiltür geriler ve şiddet, kıyafetlörden silahlara geçer. Ulster Vo-lunteer Force, Aogry Brigade, King Mob, İrish Republicarı Armygibi örgütler İngiliz'e aslında bir vahşi olduğunu hatırlatır. İngilte-re hep büyük oynar ama kaybeder. Deniz, adama kendisini ölüm-süz hissettirir. Ve İngiliz kibiri buradan gelir. Belfast'a kadar gi-

der. Çelik yelekliler plastik patlayıcılara kafa tutar. Hem zaten

71

sağdandireksiyonudünyayaihraçetmişbirkültürancakbuka-dar mücadele edebilir kendi iğrençliğiyle",

ve yalnızlığa mahküm İngiltere,nin Anna ismindeki vatanda_

şıyla geceyi iyi kötü yuttuktan sonra sabaha karşı yan odadan ge-

len seslerle irkildim. Bir kadın ağlıyordu. Hıçkırıklan rüyalarrmı

bozuyorveğidipkafasınıkopartmakistiyordum.Anna'yımüthişbacaklarıyla yatakta bırakıp koridora çıktrm. seslerin geldiği

odanın kapısınm önünde durdum. İçimden Sa}iTnaya baŞladım.

Bir, iki, üç... Kapıyl açüp içeri girdim,

IlkgördüğümüzerindekırmızılekelerinolduğuçaşafaSann-mrşvekalçalarını}rerinlemesindetitretenbirkadındı.odadabaşka kimse yottu. Getdiğimi fark etmeyecek kadar çok ses çı-

kanyordu.ondarıdahaçokgürültüyapabileceğimigöstermekiçin ytıksek sesle "KeS sesini !" dedim. Ama o susmadı, Tek yaptı_

ğıyüzünübütünvücuduylabarıadoğrudöndürerekvegözleriminiçine bakarak ağlamaya devam etmekti. Kadınrn yüzü felaket gö_

rünüyordu. vatJğın krrmrzr lekelerinin suratrnın dağıları lıırsrmla_

rrndan akan karıdan kaynaklarıdığını anladım, sol gözü kapan_

mış,ikiyarıağıdamorarmrş,ağzrnrnkenarlanveburnukandartkrpkırmızr olmuştu. Manzaraya bir de akmış makyai eklenince

kadm pasaklı bii ressamın paletine benzemişti, Birden bu kadar

kırmrzryr,siyahr,pıhtılaşmışkarugörtiırcekadınıdövenibulupayTı,rsrnr ona da yapmayı, böylece birbirlerine benzeyeceklerin_

den daha iyi arıtaşacaklarrnı düşündüm. yerde duran viski şişesi-

ni alrp kadrnrn yanrna, yatağa oturdum,,,Korkma" dedim. "Sana yardım edeceğim, Şunu içmeye çalış,

yüziirıü kim dağıttıysa şimdi uzaklarda otmalı. Ağlamayı da bırak !"

kadını datıa once bir yerlerde gördüğümü düşündüm, Çıkardı_

ğı seslerin vahşiliği yavaşça aza|dı ve en sonunda sustu, Birkaç

yudum içkıyı nenim yardrmrmla içti. Ben hflli onu nerede ğörmüş

olabileceğimi düşünüyordum. Gerçekten de hiçbir zaman yüzleri

hatırlama konusunda iyi olmadım. Benim işim daha çok numara-

lar ve adreslerdi. yüzlerin hepsi birbirine benziyormuş gibi geli_

yordu barıa. Bir zencinin beyazları birbirine, bir beyazın sarı ırk_

tan olanlan birbirine benzetmesi gibi. Tabii onlann bir özrü var_

Page 34: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

72

dı. Ne de olsa farklı ırklardaırdılar. Ama ben de bütün insanlıktanfarklıydım. F'arklı bir ırktandım. Onlar gibi görünsem bile, bey-nim onlannki gibi çalışmıyordu. Dolayısıyla bütiin insanlar aynıy-dı benim gözümde. Hepsi de a5mı cinsten köpekler gibiydi. Fark-ları tasma]arr, ayakkabılarıydı...

Ama kadını bir kez görmüş olmama rağmen hatırladığıma gö-re onu belirgin yapan bir şeyler olmalıydı.

"Şimdi daha iyisin" dedim.Ağzından belirsiz sesler dışında bir cümle çıkmıyordu. Banyo-

da bir havluyu ıslatıp getdim. Yüzünü silnreye başladım. İnliyor-du her dokunuşumda. Hila çarşafa sanlmış şekildeydi. Ama artıkyatmıyor, yatağm üzerinde otunryordu. İri göğüsleri vardı, çarşa-fin inceliğini zorlayarı. Yüzündeki değişik renkleri saymazsak ar-tık daha normal görünüyordu. Ve sakinleşmişti. Sigarası olup ol-madığını sordum. Koltukta durarı çantasını gösterdi. Kıtaya yenidüşen sert sigaralar içenlerin, adrm attıklan ilk günlerde kulları-dıkları markalan bulamayacaklannı anlayınca bir dükkindarıaiabilecekleri en ağır tütünlü sigara olan Kraven-A paketinden ikitane aldım. Birini ona verdim. Diğerini kendim yaktım. Ve sigara-sını yakarken, Zippo'nun üzerindekiyazı odayı aydınlatarı abaju-run ışığıyla bir an için parladı. Ve o an kadmı Anna'nın bana ta-

nıştırdığınr, benim de, kolundarı tutup Ka5rra'nrn yaluna götürdü-

ğümü hatırladım. Tahmin etmeliydim işin içinde ikimizin olduğu-nu. Acrya önem venneyen her adam gibi o da çok gaddar olabili-yordu. Kaşısındaki karı döken, ağlayarı insanlann acrlarrnr aşağı-lamaya başladığı günden beri böyleydi. Çünkü o dünyanın bütünac§ını çektiğine inanıyordu. Ve birkaç hafta sonra yok olacakmorluklar Kayra' y a hiçbir şey ifade etmiyordu.

"Anlat" dedim. "Ne oldu ?"

Sigarasındarı üç nefes daha çekip, en zor durumlarda bile çir-kin görünmek istemeyen her kadın gibi elleriyle saçlannı düzelt-tik;ten sonra odaya girdiğimden beri ilk defa anlamlı sayılabile-cek kelimeleri birbiri ardrna dizerek konuşmaya başladı.

"Aşağıda beni tanıştırdığın adam... İçki içtik. Bana devlet baş-kanınrn danışmanı olduğunu söyledi. Afrika'ya daha yeni geldi-

73

ğimiçinburalananlatmasınıistedim.Veodaanlatb.Sonraoka-dargüzelkonuşuyorvebenimleokadarilgileniyordukiüçaydanberisürenyaınızıığımrnSonaerdiğinidüşündüm.ondançokhoş-landım. Elleri çoı.liireldi. Hareketleri... Gözleri, " Sarhoş oldum,

Yukançıktık.odavagirdik.Kendime,Çokşarıslrsrn,diyordum.ınanılmaz nazikve baştan çıkarıcıydı. Birkaç kadeh daha içtikten

Sonrasevişmeyebaşladık.Yaklaşıkbirsaatsürdü.Sonrakalktıvedışarıçıktı.Döndüğiindeelindebirtabarıcavardr.Banayapa-caklan aklımın ucundarı bile geçmediği için ben hilfl onu aileme

nasrltanrştrracağımıdüşünüyordum,Yatağaoturdu.Güliirnseye-rekbiroyun,y..uyu"uğımızısöyledi.Benhitisilahıdüşünmü-yordum. ruuu.,.rr,,fi ıçLo"n mermileri boşalttı. Ve bir tanesini

telaar yerleştirdi. o an korl«ıraya başladım'Ne yapıyorsun?' de-

dim..oyrnoynuyoruz'diyeyarıltverdi.Yolundagitmeyenbirşey-ler vardı. Beni ıyıliğine o kadar inandırmıştı ki, ani geliŞen olaYlar

ka§ısuıda şaşkınlıKarı felç olmuştum, Ama korkum daha da artuı-

cayenidenhareketedebildim.Giyinmekvegitmekiçinyataktankall«nayaçalıştığımdakolumdarıtuttu..Gitmeyeceksin!Seninlehayatın prorr*r^i yapacağu. dedi. Söylediğinden hiçbir şey arıla_

madrm.Kolumukurtarmavaçalıştım.Vebanatokatattı.Bendahaneolduğunuanlamadarı,ellerimikemeriylekaryolanındemirinebağlamıştı.Korkumdarıbağıramıyordumbi]e.Amaoçoksakindi.silahın naJnusunu ağzınasoktu. o arı gözlerinın güldüğünü göre_

biliyordum. ve tetiği çekti. Mermiyi bulamamrştı. sonra tabarıca_

nın topunu çerireiek... ,Şimdi srra sende. Ben hali hayattayım

çünkti.Kazanan,diğeriniğömervegider'dedi.Artıkneyapmakistediğiniarılamıştım.Bağırmaya,yardlmçağırmayabaşladım.Ağzımıfulanmlabağladı.Yaptıklarınahiçbiranlamveremiyor.dum.Birdakikaıçinoegerçekbircarıavaradönüşmüştü.Silahıalnrma dayayıp teiigı çekti. sonra yine kendi ağzına. ve korkrınç

olay dakikalarca devam etti. Ben korkudarı çıldırdıkça o rahatlı_

yordu. Çekilen her tetik onu daha da sakinleştiriyordu, ve büyük

bir şarıs eseri, mermi namluyla ayrıı hizaya bir türlü gelmiyordu,

Çokkorkuyordum.Ağtıyordum.Kendiniötdürsündiyeduaedi.yordum!Sayısınlhatırlamadığımkadarçekilentetiktensonrasi-

Page 35: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

74

lahı sinirli bir şekilde masarıın üstüne attı. Ve bana dönüp... 'Evet.Artık kutsal olduğuna inanabilirsin. Ve her kutsal insan gibi sende çileni doldurmalısın. Seni bir azize yapmalıyım' dedi. Ve beniyıımruklamaya başladı. O kadar çok vuruyordu ki acıyı bile l,ıis-setmiyordum. Sadece sarsılıyordum. Hiçbir şey düşünmeden onabalayordum. Ve birden durdu. Bayılrnak üzereyken ellerimi çöz-dü. Fulan çözdü. Bağıracak halim kalmamıştı. Sadece ağlıyor-dum. O da sessizce... Giyindi. Ve yanrnra gelip saçlanmı okşadı.

Şişmiş dudaklarımdarı öptü. 'Ben de sana Aşığım' dedi. Ve gitti."Kayra bunu ilk kez yapmıyordu. Daha önceleri de birkaç ka-

dınla benzer oyunlar oynam§ ve ölüm gelmediği için onları dö-vüp bırakrnıştı. Aklımr kurcalayan tek şeyse kimsenin ölmeme-siydi. Tabancarıın içine mermi koymuyor muydu yoksa?.. Kadıntel«ar ağlamaya başlayınca ve bin bir ktifür eşliğinde bir sinir l«i-zine kapılınca onu yine sakinleştirmeye çalıştım. Tekrarladığımtek cümle şuydu:

"O hasta. Çok hasta. Ne yaptığını bilmiyor. Hayata geldiği içinsenden özür diliyorum. O çok hasta..."

Birkaç yudum üskiden sonra gözlerini kapattı. Ve her büyuksinir krizinden sonra gelen uyku kadını da alıp götürdü. Yatağabir tomar para bıraktım. Sonra, böyle durmalarınrn onu daha daüzeceğini düşünüp çantasrna koydum paraları. Uyandığımda herşeyin eskisi gibi olacağını hayal ettiğimden, çok derin uyuyor-du...

Odadarı çıktım. Anna'nın yanrna gittim. Uyuyordu. Gece ve al-kol yine her şeyi örtmüştü. Kimse yan odadaki kadını duymamış-tı. Zaten geceleri sağır olur insanlar. Gündüz gördüklerini gör-mezler. Duyduklannı duymazlar. Gecenin vahşiliği doğaldır. Gör-mezden gelinir. Yadırganmaz... Benim de uJrumam gerekiyordu.En son ne zaman gözlerimi kapattığımr hatırlamryordum...

Kendime geldiğimde sabah olmuştu. Hep olurdu zaten. Büyukbir sürpriz değil. Sabahları erken kalkıp gitmem gereken okul yıl-larında bile bir çalar saatim olmamıştı. Hep nefret ettim çalan,garip sesler çıkaran saatlerden. Oysa o kadar güzel uyarıma bi-

çimleri vardır ki...

75

Anna,yruyandınpaşağıinmemizgerektiğinisöyledim.Yanodadaki kadından da hiç ses gelmiyordu. Belki de uyarımış, hiç_

bir şeyin değişmediğini görmüş ve yeniden kendini uykuya bırak_

mıştı. Güzelleşmek için kadınların yapmayacağı şey yoktu ve

unutmak için de uyumak idealdi. Anna,ya, olanlardan hiç bahset_

medim. Eğer öğrenseydi canımız çok sıkılırdı. Bağınp çağırmaya

başlardı ve uykunun büyük sessizliğinden sonra yüksek, tiz çıkan

bir kadın sesini kaldıramazdım. Giyindik, aşağı indik. Bir ara' ar-

kadaşına bakmak istedi ama rahatsrz etmememiz gerektiğini söy_

ledim.

§ağıda Kayra hiçbir şey olmamış gibi içki içiyor ve yazlyordu,

sarsılması mümkiiıf,olmayan bir ruha sahipti. En büyük sarsrntr_

yızatenkendisinitanımayabaşladığıgünyaşamıştı.Albertbar-daydı, Anna yla yanrna gidip sohbet ettik. M6lina da bir süre son_

ra geldi. kayra yla hiç konuşmaüm. ona kızgın değildim. onu an_

lryordum. Ben her şeyi anlıyordum !

sıkıcı bir vedalaşma. Anna,ya verilen sahte bir adres ve telefon

numarasr. Caf6 Ajax'ı terk ediş",

olanlar anlaşıldığında bize karşı büyuk bir kin doğacağından

uzun bir süre dönemezdik buraya. Büyük ihtimalle elçitik aracılı-

ğıyla Annave arkadaşı kayra,yı şikiyet edeceklerdi. İngiliz olma_

nln avantajlan bu konuda iyi işlerdi. polis, asker b\zi axarrıaya

başlayacak ve havaalanrna haber verilece}<ti. Bizim kaşılığrmız_

da Afrika halkı kölelikten bir defa daha kurtulacak bir defa daha

vahşitik günlerine veda edip beyazlarla el srloşacaktı, Özgürlük

savaşları için iyi bir karşı cepheydik. Ama bitmedikleri konu bizim de çok paramrzrn olmasıydı. ve para Afrika,da $üneşi bile sa_

tın alabilirdi. yanımrzdaki yeşil banknotlat|a, b|raz pazarlıkla

Burkina Faso,nun adalet bakanını alabilirdik. İngiliz Etçiliği'nin

dayak yemiş bir vatandaşrna bu kadar paha biçeceğini sanmryor_

dum. Hatta kafası biçilmiş bir İngiliz için bile, bizim kurtulmak

için vereceğimiz kadar para dökebileceklerini sanmlyordum,

uygar dünyanın sigorta poliçelerinde bile insarırn değeri bir

yere kadardır. Daha fazlası yoktur. kitoya ğöre hesaplarlar."

Artık bizi bekleyen kimse yoktu. kendine bizi çeken. Tam ter_

Page 36: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

76

sine, ittirenler vardı. Buralardan aynlm am:rziçin bizi zor|ayarıIar.Zaten hep öyle olmuştu. Mesleğimiz sonrlduğunda kaçaklık, di-yebilirdik. Kovalamak başkalannın işiydi. Pek konuşmasak da,

ikimizin de Atlantik'in öbür kıyısına geçmek istediğini biliyor-dum. Ve belki de hiç bilmediğimiz, tanrmadığımız topraklarda so-numuzu beklemek için uygun bir yer bulabilirdik. ÖncelikleAbiğjan'a geri dönmemiz ve orada bir transatlarıtik bulmamız ge-

rekiyordu... B\z de öyle yaptık. Kayra'ya kadına yaptıklarıyla ilgi-li sorular sormadım. Birbirimize uzun zamarıdır sonı sonnuyor-duk. Diyaloglanmız daha çok macera filmlerinde rastlarıabilecekkonuşmalardı. Vücut hareketlerine dair fiiller kullarııyorduk da-ha çok. A1! Ttıt ! Koş !.. Uzun tiratlar başkaları içindi. Hiçbir nİr-

marayt yediremiyorduk birbirimize.Abidjan'da Caf6 des Sports'un önüne park ettim arabayı.

Grarıd Hötel'in caddesinde çoğunlukla beyaz|arın gittiği ve çok|ezzet|ipizzaların yapıldığı Looping ismindeki bir Fransız'ın ye-

riydi. İçeri girdiğimizde Looping masalardan birinde içki içiyor-du. Yanına gidip oturduk. Birkaç konuşmadan sonra pepperonnive siyah zeytinli pizzalarımızı yedik. Kayrada, ben de bu İtalyanyemeğini çok seviyorduk. Bir defasrnda, dahaAvıupa'dayasal birşekilde dolaşma hakl«mız varken sırt pizza yemek için San Re-mo'ya gitmiştik. Diirıyarırn en lezzet}ı pizzasını yiye ceğimizi düşü-nüyorduk. Ama girdiğimiz gösterişli restoranda önümüze koy-dukları pizza o kadar tatsızdı ki, bir daha herharıgi bir bölgeyehas bir yemeği o bölgede yememeye yemin ettik. Zaten hep böy-ledir. Bir ülkenin vatandaşı başka bir ülkede kendi vatanrna daha

çok yaklaşır. Önceleri doğduğu topraklarda sahip olmadığı yöre-sel özellikleri başka yerlerde daha çok benimser. Türk, Alman-ya'da daha çok Türk'tür. Ve marıtrsrna, dönerine daha çok özengösterir. Patlıcan dolmasrnı hiç yapmadığı gibi ülkesiyle arasrn-daki mesafeyı tabaktarı çıkan kokuyla yok etmek istercesine ha-zır|ar. Vatarı özlemi, yemeklerin lezzetinde, bulunulan ülkenin in-sarılarına duyulan nefrette gizlidir. Dağdan gelip bayırdakini kov-mak, dağa hasrettendir !

Caf6 des Spor[s'darı aynldıktan sonra limana sürdüm arabayı.

77

Limanı çeweleyen sokaklardarı birine sirip ayakiistü cFA Frangı

aldık. Birkaç yüz dolar bozdurduk. Buralarda döviz alrm satrmr

bir sanat gibi icra edilir. kaçak olarak yapılan iş polisin gözlj

önünde büyuk bir gizlilik içinde bitirilir",Sokağa arabayla girersin ve yavaş gidiyorsıırıdur. Ka]dınmlarda

duran ve dönen tezgAhın parçası oları adamlar işaretlerle kendile_

rinden para almarırn daha karh olduğunu anlatırlar, Tipini beğendi-

ğini ya da daha önceden tanıdığuıı çağınrsın. Araba gitmekteyken

arka koltuğa atlar. ve asıl patronun olduğu yeri tarif eder, söz ko_

nusu mekAna gelince dolarını ya da frangını verirsin, Ve adam göz_

den kaybolur. Artık bekleme zaInanrür. verdiğin parayla oradan

yok olma ihtimali yüzde ellidir. İtıtimaı di§iirmek için yapılması

gereken tek şek arabaya a]ınan adamı verdiğin para kadar adam

öldiirebileceğine inandrrmaktır. Parayı alıp kaçma nrrmarası, zaten

sanşlnlara yapılır. Twist otmak gereka kazıklanmak için...

Dünyada aslında iki ırk vardrr. Dolandırılanlar ve tecavüz edi-

lenler. Beyaz|at dolandırılır. Onun dışındaki renklerinse rzınageçilir aynı beyazlar tarafuıdan. Böylesine bir döviz ya da yerel

para alımında gerçekleştirilen kiiçük boyutlu dolandıncrlık, o ül-

kenin kadmlanndan yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kadar her

şeyine sahip beyaz|arın göz yummak zorunda kalökları bir du_

rumd,ur. sosyal patlamayı engelleyici bir ğörevi vardrr. Beyaz

adamın tecavüz edilenler için uydurduğu başka bir katlanma yo-

ludur. Geri kalmaya mahküm olan ütkenin insaııı, beyazdan

çarptığı parayla yetinir. sokakta uyumasrnrn, kız kardeşini sat_

masının, şehrin beyaz semtlerine adrm atamamasının bedelidir

bu. Uygarlığa köle olmanrn maaşrdır. Kuzey Arrnrpa politikacıla-

rtnın övdüğü sosyal adalettir. Ve dolayısıyla turizmi Üçüncü

Dünya ülketerine bırakrrırştır medeniyet. Irzrna geçtiği halklara

karşılığını verebilmek için. Böylece rahat uyurlar geceleri, vic-

darılan zencilerden, Kızrlderililerden, Uzakdoğululardan, Arap-

lardarı korunur böylece... Bu ufak kazıklamalar bir zırhtır yüzyı-

lın imparatorlarrnın vicdanlarrna,Yeterince CFA Frangı aldıktan Sonra limana gittik. Girişteki

polise biraapar? verip içeri girdik. Ve gemilerin önlerinde dolan-

Page 37: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

78

maya başladık. Değişik tonajlarda yük gemileri vardı. Temel Re-is'in dirseklerinden bileklerine kadar gıaen şişmiş kol parçasınınbir çizgi film abartması olmadığını arıladık. yrııur.u sadece dir-seklerinden aşağısını çahştınnış ve ilk görüldüklerinde sakat cıl-duklan ya da bilinmeyen bir l"ıastahğa yakalanmış oldukları sanr-ları gemi ve deniz adamları limanın her yerini kaplan-ıışlardı. ka-ra kıta ülkelerinin limanlarına has bir kargaşa kulakları mız| ze-hirliyordu. Temel Reislerin arasından sıyrılarak limanın müdür-lük binasına girdik. .Demirlenmiş olan genrilerin listesini aldık.Bir şişe JB karşılığında. Dünyarıın dört bir yanma giden gemilervardı listede. Avnıpaya gidemezdik. Belge adrna elimizde tuttu_ğumuz kdğıtlar o kadar komikti ki gümrük ve sınır polisleri gör-se kahkahalarla güIerlerdi. Hatta Ka5rra'nrn elinde sadece, Afri-ka'ya adrm attığ gün olduğu aşıların yazıldığı, havaalanındakidoktor tarafindan imzalanmış bir kiğıt ,aror. üzerinde ;;;"isim çoktarı silinmişti. İnarıdıncı hiçbirkimliğimiz yoktu. Aslındabiraz para karşılığında istediğimiz ülkenın pasaportunun sahtesi-ni yaptırabilirdik. Ama zamanyoktu. o kadar aiışmıştık ki kimli-ğimiz sorulduğunda para gösterme ye. Bize, en az Afrika kadarpzıranın kimlik yerine geçebileceği bir l«ta gerekiyordu.

Listedeki on yedinci gemi cassandra ismindeki Meksika ban-dıralı ve veracruz'dan kakao getirip Abiğan'dan arıanas ve muz-la dönen bir transatlantilcti. Gemi önce Yeracruz'a, oradan da Mi-ami'ye gidec ekti. veracru z' un bize tek çağrıştırdığı şey ktiçükkenen sevdiğimiz skate board markasr olan Santa Cnrz'du. ''Tamam''dedik. "Bu gemiyle Meksika'ya gidec eğiz.''

Görevlilerle iki duble viski içtikten sonra gemıyi bulduk. Ger-çekten de meyve sandıkları bir grup adam ve bir ünçle gemiyetaşınıyordu. kafasında elli kiloluk bir ananas sandığı olan adamaelimizden geldiğince İsparıyolca konuşarak, geminin kaptanınınerede bulabileceğimizi sord,uk. Adam da, şuh ümanın çewe-sindeki barlardan bir tanesinde, büyük ihtimalle fahişenin biriyleiçki içiyor olabileceğini söyledi...

Miguel da silvaismindeki kaptanı chez Barnee'de bulduk. İriyan, açık tenli, yaşı belli olmayan, sanştn, sakallı bir adamdı. Yarıın-

79

ctaki iki kadın içkisinde kendisine eşlik ediyordu. Kesinlikle Mek-sikalı değildi. Kesinlikle ayık değildi. Barmene bir şişe Jack Darıi-el's söyleyip adamrn yanrna gittik. Konuşmak istediğimizi belirt-tik. Ters ters baktı suratımuza ama önüne barın en pahalı viskisibedava gelince wmuşayıp sırıtmaya başladı. Kendisiyle özel ola-rak görüşmek istediğimizi uygun bir dille anlatrnca barrn kararı-lık masalanndan birine, içkiyi alıp oturduk...

Adam bir İngiliz'di. Gemi, Smith Co. ismindeki bir şirkete ait-ti. Kanadalı ve İngiliz iki firmanın ortaklığında kurulmuş bir nak-liyat şirketi. Tabii karşımızdaki sarışın adama Miguel da Silva is-mi hiç de uymuyordu. Ve uyıımsuzluğun nedenini öğrenmemiz deuzun sürmedi. İçtikğe gevezeleşen bir adam olarak, yanm saatteneredeyse bütün hayatını anlattı. Aslında faz|a karmaşık değildihikAyesi.

Essex'te doğmuş. Dublin'de bir süre yaşamış. On sekiz yaşın-da da, Londra'da dönemin en vahşi terör örgütlerinden birine gir-miş. Söylediğine göre sırf eğlenmek için. O zamanlar Punk Ada'yıkasıp kavıırmakta. Ve Miguel de birden kendini müzik dinleyicili-ğinden yerel teröristliğe geçerken bulmuş. "Situationist MotherFuckers" adındaki örgüt tamamen şiddeti ön plana çıkaran vesağlıklı hiçbir politik görüşü olmayan bir anarşistler topluluğuolarak Miguel'i bir sünger gibi beş yıl boyunca içinde tutmuş,1981'de bir pub'ı bombalayıp üç kişinin ölmesine ve on sekiz ki-şinin de yaralanmasrna yol açınca örgütü parasal olarak destek-leyen bir işadamı Miguel'i adadarı kaçırıp Hindistan'a, Bombay'agetirmiş, Ve sa}ıte bir pasaport, saiıte bir isimle uygax diinyayabirdatıa dönmemek üzere kaçş. Hatta bir ara, Brezilya'da yaşayanünlü kaçak soyguncu Ronnie Biggs'le birkaç iş çevirmiş. Ve onküsur yıldır denizlerde gezen bir adam olmuş Miguel da Silvaaünda. İngiliz sisteminin eğitemediği vahşilerden biri daha o[a-rak dünyayı gezmiş...

Aslında bizim ona arılattığımız hikdye de bundan daha karma-

şık değildi. Bir uyuşturucu işine karıştığımızı, hiçbir yasal belge-mizin olmadığını ve Atlarıtik'in öbür tarafina bizi geçirdiği takdir-de bir ayda kazandığr pararun beş mislini kendisine verebileceği-

Page 38: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

80

mizi söYledik, ŞiŞe bitmeye yakındı. Gözlerinden, tereddüt ettiğitek konunun para olduğu anlaşıhyordu. o kadar para bizde varmıydı acaba? Miktarın yansrnı ç*arıp kayramasaya koydu. veona doğru ittirdi. Parayı saydı. Kafasını ı.jarnp bize baktı...

"r#T*rii kadehi bizimkilere vurarak, ''Cassan dra'yahoş geldi-

Gemi üç gün içinde kalkıyordu. Ama bizim ortalarda gezinme-miz doğru olmazdı. onun için bizi genriye götürmesi gerektiğinive demir alarıa kadar da orada kalacağlmrr,-..ıyıudik. Ayağa kalk-tı, kapıya doğru yurüdük. Artık yüzünü daha iyi seçebiliyordum.Bıraktığı sakalın altında çözemediğim ufak nir ıete vardr. Hayırbu bir leke değil, bir dövmeydi. sağ yanağınuı alt tarafinda, dik-katli bakıldığıncla görülen üç harf vara, v* yana. SME.. içimden,"İşte !" dedim. "Geçmişinaen kurtulamayan biri daha.''Gemiye girdik. yük taşıyan adamların yanlarından geçtik. Bizekabaca gemin anlattı. ve kendi kamarasının yanındaki boş olanıgösterip "Burada kalacaksınız ! Eskiden bir yaro.mc, kaptanımvardr. Bu kamarada kalırdı. İntihar etti. Çocuklara söylerim, biryatak daha koyarlar. Ben kadınlarıma dönüyonım. Fazla ayak al-tında dolaşmayın ! yüzünüzü beğenmedikleri için sizi yolculuğunüçiincü gününde denize firlatacak adamlarla aLı, bu gemi'' dedi.Sonra da çıkıp gitti. Ben yatağauzanrrken , Ka7rragemiyı dolaşa-cağını söyledi. ''Tamam'' dedim.Artık cassandra anaJıas ve muzlann yanrnda bizi de taşıyordu.Kinyas ve Kayran. Dtınyanrn en yalnız adamlarını... Dünyanınsonuna, dtinyadan önce giden adamları...

cassandra. İçinde elli iki Meksikalısıyla hayli eski bir gemiydi.paslanmış güvertesi ve keskin kakao kokusunun burunları his-sizleştirdiği depolany}a hiç de böylesine uzun bir yolculuğu yapa-bilecelcıriş gibi durmuyordu. kinyas'ı kamarada bırakıp çıktıktansonra geminin kıçına doğru yürüdüm. Burası çok kalabalıktı.Sarıdıklar taşıyarı adamlara çarpmalnaya çalışarak aralarrndarıgeçtim. Birbirleriyle pek konuşmayan bir sürü Meksikalı ya dabenim öyle olduklarmr düşündüğüm, hayatları yüzlerini eskitmişama kaslannl geliştirmiş adamlar...

Güney Amerika'nın tek bir aç*laması vardır. Bütün bu insarı-lar, bu ırk aslında iki kandan gelir. Anneleri trhzılderili. Babalarııspanyol. kendileri de iki kanın arasında kaybolmuş, doğumlarıistenmeyen çocuklar. Tecavüz çocuklarının torunlan.

Tabii bu bizim için iyi bir başlangıç değildi. Biz onlara benze-miyorduk. ve cassandra'da tehlike daha gerçekti Afrika'dan.çünkii Afrika'da insanlar hayatın değeri olmadığı için kolayca vehiç çekinmeden öldürtirler. Ama bu gemidekilerin ve geldikleritopraklardaki insanların biraz daha farkh olduklan kesindi. Göz-lerinde bir hırs yatıyordu. Dünyarıın aJıasrnı düzme hrrsı. Ataları-nrn belirsizliği, Aınıııpahlarrn kendilerine yüzyıllar boyunca çek-tirdiği acılar bir katiller sürüsü yaratmıştı. Gözlerinde daha çokzevk için işkence, tecavüz edebilecek, öldürebilecek bakışlarvardı. o an, zencilerden farklı olduklannı arıladım. siyah adamkaderine boyun eğmiş beklerken çekik göz|i, esmer adamlardünyanın bir bölümünün sahip olduğu zenginliklerden haberdarve bunlann hiçbirinden payını alamadığı için de kızgındı. sakat-

Page 39: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

82

lanmış atalanna, acımasu Armıpa'ya kızgınlardı. ve intikam plan-ları yapıyorlardı.

Tabii Afrikalıdan daha çok gözlerini açmış olmalarının asıl ne-deni dünyanm sahibinin komşusu olmalarıydı. Amerika ve şişkoAmerikalılar... onların birkaç yüz kilometre kuzeyde yaşadıklarıhayatı biliyorlardı. sırf fahişelerle dolu evlerine eğlenmek içingeldikleri zaman tarıımışlardı kuzey'in çirkin insarılarını. kendiaçlıklarınrn sorumlularını. Amerika'nın en büwk hdtası olmuşturhep, Meksika gibi bir ülkeyle sınır paylaşması. En büyuk hatası-dır aç bıraktığı adamın kendi vitrininin önünde gezmesine izinvermesi. ve bir an meseledir adamın yerden bir taş alıp, o ütriniyerle bir edip, içeri dalıp ilk gördüğü sarışına saldrrmasr... o gtinde gelecek. Ancak şimdilik bekliyorlar. Birbirlerine mallar.rt"yorlar. Harvard öğrencilerini kokain bağıml§ı yapıyorlar. Los An-geles'ta İspanyolca okullar açtınyorlar...

Ama yakındır Güney Amerika'nın Kuzey'i yutma günü ! Çünktifaz|a sinirliler. ve hiçbir gizli servisin gücü yetmez bunları sakin-leştirmeye. Ne uyuşturucu, ne alkol ! Hiçbiri işe yaram az. Zatenbunların içinde doğduklanndan önemsem ez|er...

ABD'nin sonu beklendiği gibi Japonya'dan, Armıpa'darı ya dasilahlanan ve deliren kendi halkından gelmeyecek. İşte şu anmeJ.ve sandıklan taşıyan, diğer Üçiincü Dünya ülkeleri ha]klan-nın aksine nefreti öğrenmiş esmer adamlardarı gelecek.

yük taşıma işi akşama kadar sürdü. Güneş battığında gemide-ki uğultu renk değiştirmişti. Artık kasalann sesi, bağnşmalar,ağır yüklerden dolayı hız|a alıp verilen nefeslerin gürültüsü kal-mamıştı. kararmakta oları hava biraz olsun sessizliği de yanındagetirmişti. Biraz önce vahşice yüklerin altına giren adamlar şim-di kiimeler halinde oturmuş, sigaralannı ve kokusunu hemen ta-nıdığım ga4ialannı içiyorlardı. Aralannda pek bir konuşma yok-tu. yorgunluktarı olsa gerek, diye düşündüm. Ben de biraz uzak-larında korkutuğa dayarımış, sigaramı çiğniyordum. kimse ilgi-lenmiyordu benimle. Hiçbiri geminin güvertesinde ne yaptığımımerak etmiyor gibiydi. Miguel'le birlikte gelirken gördüklerin-den, kendileri gibi çalışmaya gelnrediğimizi anlamışlardı. Belki

83

de onun arkadaşları olduğumuzu düşünüyorlardı. Doğrusu bunutercih etmezdim. Çünkii elli iki adama hükmeden ve deniz üstün-de aylarca ilerleyen bir makinenin içindeki tek sanşrrun arkada-

şı olmak kulağa pek hoş gelmiyordu. Kaptanlannın kafasını kes-

tikten sonra dizlerinin üstünde sektiren miçolann hikAyesiniduymuştum. Biliyordum mavi yolculuklarrn nerelerde bitebilece-

ğini. Ve böylesine bir linçten hiç hoşlanmayacağımı düşündüm.Denizde tek bir kıvılcrm yeterli olurdu. Çünkii o§anusun böy-

le bir özelliği vardır. İnsarıı delirtir. Karayı unutturur. Ve tabii kikaradaki değerleri de. Ahlak, iyilik, insaniyet gibi. Ve bir canavar-laşma başlar. Gemi içindeki sayr ne kadar çoksa canavarlaşma o

kadar şiddetli olur. Kalabalık ölümdür. Gemide harıgi tiirden in-sanrn olduğunun da hiçbir önemi kalmaz. Eski bir faşistin dediğigibi, "Bir hamal ya da bir profesör. Çok şey fark eder !.. Krk ha-mal ya da kırk profesör. Ne fark eder !"

Bir araya gelince yüzen bir adanın üzerinde gırtlaklamak yanm-

dakini uyurken faz|a ses çıkardığı için çok daha doğal gelir insa-na. Birkaç metre altında birbirlerini yutan balıkları düşünürsün vebunun normal olduğu karırsrna vanrsrn... Su zehirlidir ! İnsanı ilkçağlardaki ha]ine geri götiirür. Zamarı makinesidir o§anus. Ka-nunlardarı önceki zalnzlnr hediye eder. Sahil güvenliklerse umut-

suz bir çabaür. Kıyıdan faz|a uzaklaşamayan. Medeniyetin kolubir yere kadar uzanr. Daha ötesinde ilkel çağlar başlar. Yalırrzsın-ür yüzen demirin üstünde hiç olmadığın kadar. Kas konuşur. Si-

lah söyler. Herkes dinler. Hepsi bu. Ne para kalır, ne aile...Bugüne kadar yr|p İmpala'nın bagajına koyduğum sayfaları

önce yanrma almayı düşiindüm, Kinyas'rn ise hflIi,yazıp yazmadı-

ğmı, yazıyorsa bile köğıtları nerede tuttuğunu bilmiyordum. Me-

rak da etmiyordum doğrusu. Aklıma İstarıbul'da tarııüğım, hapis-ten yeni çıl«nış bir seyyar köftecinin birbirleriyle dalaşarı taksici-leri sakinleştirmek için söylediği o sihirli söz geldi.

"Herkesin kendine göre bir şeyi var."Öyle bir laftı ki kimse hayır diyemezdi. Rıza ismindeki adam

cinayetten yattığı on iki yıl içerisinde bu yatıştırıcı ciimleyi keş-

fetmişti. Ve bununla herkesi barıştırabilirdi ! Hatırlıyorum da, ba-

Page 40: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

84

na say§rz hapishane hikiyesi anlahnıştı. Sonra vuruldu. Kim ta-rafindan belli deği|. Zaten bir önemi de yok. Mermiler tetiğe ba-sanın kimliğine göre saplanmaz ete. Bir kemiğin arkasından koş-turan köpek gibi giderler. Soru sornrazlar. Can almalan içgüdü-seldir. İmal edilme gayeleri bunu emreder... Evet, ben de yükseksesle tekrarladım:

"Herkesin kendine göre bir şeyi var."Kinyas'rn yazilannı ne yaptığıni bilmeme gerek yok. Ben k6ğıt-

ları bagajda bıraktım. Arabayı da Looping'e. "Geri geleceğiz" de-dik. Umurumda değildi. Biliyorduk arabayı satmayacağını, çal-dırümayacağrnı, hiçbir zaman bagajı açmayacağını. Caf6 desSports'un önünde bekleyecekti bizi İmpala. Looping ölene kadarpizza yapacaktı ve hiçbir yere gitmiyordu. Ama biz gidiyordukbaşka bir toprağapızza yemeye... "Belki bir gün dönerim" dedimkendime.

HaD kimse benimle konuşmuyordu. Yolculuğun ne kadar süre-ceğini bilmiyordum. Herhalde bir ay kadar siirer, diye düşiirıdüm.Ne önemi var. Kara ya da deniz. Hayatr, ben yaşadıktan sonra!

Bir ara gemiden limana geçtim. İçki almak için. Yirmi dörtlükbir kasa flag. Kinyas için de beş Jack Daniel's. İll< narta bitecek-lerini bile bile getirip gtiverteye koydum, adamların ortasına. On-lar benimle konuşmazsal ben onlarla konuşurum. Zihnim bede-nimden ve dünyadan milyonlarca kilometre uzal<ta da olsa ayağı-mın bastığı yerdeki her şeye h6kim olmalıyım, diye düşündümhep. Gerçek deha budur. Farklılıkları yüzünden itilip kakıları birgeri zekAlı olmak utanç vericidir. Yapılması gereken kalabahğınarasına kanşmaktır. İnsanlar aru§rnda gömülmek. Ancak o za-man linçten kurtulabilirim. Benimkisi bir tür hastalık belki de.Yersiz bir ukalalık, bir saplantı. İki dtlnyaya da hAkim olma iste-ği. Hayale ve gerçeğe... Tabii kabul etmeliyim ki bu tutku tama-men geçmişe ait.

Kayb etme kte o lduğum ahşkarılıklarımdan do layı ve gerçe kleş-tirmeye çalıştığım zihinsel ölümüme doğru adım adım ilerlediğimiçin çewemi saran gemicilere geçmişin kınntılarını kullanarakkısa bir konuşma yaptım. Konuşmamın geneli İngilizce'ydi. Ama

85

iki yıl boyunca gördüğüm İspanyolca derslerinden artakalan bir_

kaç kelimeyi de arayasıkıştırmayı ihmal etmedim,;Beyıe, ! lsmim Kayra. Arkadaşımla berabeç kaptanınızla bizi

Veracruz,a kadar götürmesi için anlaştık. Afrika'dan ayrı]lma za_

manrmlz gelmişti. ve sizin doğduğunuz topraklarr tanrmak için

bü)nik bir istek uyandı içimizde,"

Hala dinliyorlardı. kimse saldırmamıştı. Anladlkları kadanyla

dinliyorlardı.,,Bizgazeteciyiz.Veyaptığınızişinzorluğunundafarkındayız.

Dolayısıyla cassandra da sizleri rahatsız etmeden yolumuzu ta_

mamlaya cağız.Ancak dostluğunuzu da kazanmak isteriz, Çiinkü

sizin gibi deniz adamları belki de bu dünyarıın yükünü taşıyanlar-

Slnz. Ve şimdi de viskilerimi benimle paylaşmanEl istiyorum'"

AyağımındibindekiJack'lerdenbirinialıpaçtım.VesağlambiryudumaldıktanSonraenyalonımdakininelinetutuşturdum.Kimsedenbirsesçıl«rıryordu.Anlayamadıgmhomurtulargezini-yordu. Ama kon.jmam onları biraz rahatlatmıştı. İhtiyaçları var_

dı bizi tanrmaya. Cömert iki gazeteci",

Şişelereldeneledolaşmayabaşladı.Bazılaniçmedenönceşi-şeyı uar,a doğru kaldırarak şerefime sarhoş olacaklannr anlatma_

ya çalışıyordu. Ve etrafimdaki kalabalrktan, yanmay şeklindeki

gnıptan bir adam çıkarak öniirne geldi. Miamili bir mafya lideri

,ı."*ı, ingilizcesiyle, "Ben Juan. Ve Cassarıdra da olduğunuz için

mutluyuz" diyerek elimi srktı,

Evet, ilk adımı atma işinin biriteri tarafindan yapılması gereki_

yordu. ya kinyas tarıışacaktr balor derili vahşilerle ya da ben,

Ama bu işIerde daha iyi olduğumu bitdiğim için böyle bir girişim_

debulunmuştum.olarıbeşşişeJack,eoldu.Kinyasdaflagiçe-cektiartık.Ufakrüşvetimişeyaramıştı.ÇewemiiyiceSaJ:ıpsrrtr-ma dostane vunrşlar, elimi sıl«nalar oldu. Hepsi bir ağızdarı ko_

nuştuğuiçinhiçbirşeyanlamıyordum.Sadecegülümseyerekba.şımı sallıyordum. Görüntüm en azonlarınki kadar ürktitücü oldu_

ğu için beni kendilerine yalon görmüşlerdi. Hele sol gözümün üs_

tündeki bıçak yarasl bizi daha da yakınlaştırmıştı, Ancak çewem_

dekidostçagruptan.iyibirkarşılamadışındabaşkabirhavada

il,

l]]

illti

]lı

i,l

riı

l

]

il

,il

'ii,

,]

]

ıl

l1,1

ilüll

ü

;]

Jl

il],

ıii]

l

]

Page 41: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

86

yayılıyordu. kendilerini sempatik göstermeye çalışan insanlarıniçlelindeki vahşi ruhun kokusuydu ve bana şöyle söylüyordu:"Gemimize bindin. Bize üski verdin. Ama içki bitince ne olur,onu bilemeyiz. Çünkti, biz söz vermeyiz. yol uzun ve senin şişele-rin sayılı. seni ve arkadaşını öldürme hakkımzı daima saklı tuta-cağız. Bunu bil !"

sonra katabalık yavaşça dağıldı ve denizin üstünde hafif hafifsallanan geminin güvertesine yayılıp konuşmamı yapmadarı ön-ceki resmi yeniden çizdi. Hayat hiç devam etmediği kadar devamediyordu. Flag kasasınr kamaraya götürdüm. İçeri girdiğimdekinyas'r önündeki k6ğda bir şeyler karalarken gördüm. 7

"Tamam. Hallettim" dedim. "Birkaç günlüğüne rahat bırakırlarbizi. Ama daha sonra ne olacağı hiç belli olmaz !''

Kinyas'r kamarada bıralop tekrar dışarı çıktım.sandıklarrn arasından geçerek geminin burnuna geldim. Rutu-

bet sinüslerimi otoban gibi yapmıştı. Nefes alabiliyordum. yarıı-ma aldığım flagı açıp içmeye başladım. Geminin durduğum tara-fında kimse yoktu...

Düşündiim her şeyi. Kaybettiklerimi... Bir gece, çok sarhoşkendeğer verdiğim nadir insanlara nasrl hakaretler yağdırıp gittiğimidüşündüm. "Bitiyorum" dedim kendime. Belki de bittim. ''Peşimibırakmayan sıtmadan önce ben kendimi öldüreceğim'' dedim. As-la bir kurşunla değil. Asla bedenime zarar vermeden. Bir ''squat''haline geımiş zihnimdeki düştirıcelerle öldüreceğim kendimi. Birgün o kadar yükseleceğim ki, bir gün o kadar isteyeceğim ki bey-nim duracak. Dünya duracak ! Bir resimli roman kahramanı gibi,bir karikatür gibi hayaller içinde yaşayan adamın ölümü de haya-li olacak. Ancak bedenim bu diinyada ka]acak. sürüklenecek heryere. Ama beynim öldükten sonra hiçbir önemi yok. kabul etme-liyim ki bir insanrn ideal adına seçtiği böylesine garip bir amaçhayli arılamsrz gelebilir. Ama şu an için seçtiğim tek yol bu.

Bedenimden önce ölmek !

Grenoble'da yaşarken elli iki sayfalık bir kitap yazmıştım. Bil-gilerim varabileceği son noktadaydr. Artık yediklerimi kusmanınzaJnanr gelmişti. Ben de satrn aldığım daktilonun önüne oturup

87

hiç başımı ka]dırmadan bir sürü kiğıdı doldurup kitabı bitirdim,Müsveddesiz bir kitaptı. Frartsızca'ydı. Yazıp yazab||eceğim en iyicümlelerdi, hikiyelerdi. Ama büyuk bir hata yapmştım. O kadarkendime özgü yazmştım ki birçok cümlenin ancak yansr kiğıdınüstündeydi ve loçlarında da bir sürü üç nokta... Iırsanlann bitir-melerini beklemiştim cümlelerimi. Fazlasıyla kopuk bir yazıydı.

KAğıtları bir zarfakoydum ve Frarısa'nın en büyuk yaymevine yol-

ladım, üzerine Grenoble'daki adresimi yazdıktarı sonra.

İki ay geçti ve o aüesten taşınüm. Bir yanıtrn gelip gelmediği-

ni bile öğrenemedim. Ve ilgilenmedim. Hatta yazdıklanmın birkopyası bile yoktu bçnde. Ama dediğim gibi, en büyuk hatam in-sanlardarı cümlelerimi bitirmelerini beklemekti. Hayatımın bellibir dönemine kadar hep böyte'yaptım zaten. Gözlerinin içine bak-tım beni bilsinler diye. Kadınlardan bunu bekledim. Birisi gelip,

"Evet, ben seni tanryorum" desin diye bekledim.Ve o kadına 6şık olacaktım. Sırf bu sihirli gün için bir sürü di-

yalog hazırlamıştım kafamda. Ama sonra anladrm ki böylesine in-sarılar yoktu. Olsalar bile kitap okumuyorlardı. Kimseyi tanrmr-yorlardı. Düşiinmeye başladrm. Temel olarak bir yaratıcıyı kabulederek. "Benden" dedim. "Bir tane yollamış yeryüzüne. Çiftleşipçoğalmamam için. Sadece bir tane. Altı milyarda bir ! Çoğatdığı-mrz takdirde yapabileceklerimiz yaratıclntn marıtığına aykrn ola-cağındarı, cehennemi dünyaya taşıyacağımızdarı, gece gtirıdüze

kavuşacağındarı sadece bir tane yollamış benden..." Sonra Kin-yas'ı fark ettim. O teorimi bozuyordu. O da benim gibiydi. Barta

benziyordu. Ama o kadar inatçı oluyorum ki bazen, Kinyas gerçe-

ğini de çocuksu teorime uydurdum. İşte, diyordum. Belki bir kişideğil, iki kişiyiz. Ama ikimiz de aynı cinsiyetteniz. Mutlak güç ha-

16 çoğalmalnızı istemiyor...Aslında çoğalma hikAyeleri biraz düşünüldüğünde hayli ilginç

noktalara varılabiliyor. Din kitapları temel alındığında ve bu ki-taplara inarıanlarrn saytsrnuı dtinya nüfusunun yarısrndan fazlası-nı oluşturduğu göz önüne alınüğında bazı mantrklar yürütülebilir. Din kitaplan ilk insarıdarı söz eder. Adem'den. Bunu kabuledebilirim. Ve kaburgasındarı türemiş Hawa'yr arılatırlar. Bunu

Page 42: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

88

da kabul edebilirim. Mucizeler dinlerin ana motorlandır ne de ol-sa, Ancak üreyerek çocuk yapmalannı ve o çocuklann da kendiaralarında üreyerek çoğalmalarını kabul edemem. Bir arı için bü-tün bunların doğru olduğunu düşünsek bile ortaya şöyle bir tab-lo çıkar. İlk insan Adem ve Harıva ve onlann çocukları normal in-sarılardı. Ancak torunlar pek de öyle olam azlar. Akraba evliliği-nin ürünü oları torunlar normallikten anormalliğe geçmeye baş-lamışlardı. ve kuşaklar boyunca sürerek bugüne kadar geldi sözkonusu çoğalma. Anormallik katılaştr ve normal olarak algılan-maya başladı. kardeşler axasr ilişkilerden meydarıa gelen çocuk-ların yarattıkları kuşak sakat olarak dtınyada yaşamaya başladı.ve bugün düşündüğümüzde, ilk insanın belki de altı parnraklı,dört kollu, üç bacaklı olduğunu söyleyebilinz. Bunlardan eminolmasak dahi, bizden kesin olarak farklı olduklannı söyleyebiti-riz. Gerçek şu ki, dünyaya binlerce yıldır hikim olan insanlık, dinkitaplan esas alındığında, sakat bir ırktır. Hastalıklıdır. kardeşle-rin birbirleriyle tiremesinden ortaya çıkmıştır. ve diğer bir ger-çekse dtinyaya gelen, bilimin hasta olarak nitelendirdiği çocukla_nn, otistiklerin, spastiklerin ve sakat olarak tanımlarıabilecek in-sanların aslında Adem ve Hawa gibi göriinebilme, gerçek ataları-mız olma ve insanın ilk yaratıldığı nı|imae oı*, ıı,iı*J;;;*'*'

Tabii kurduğum düşünceler zinciri tamamen bir noküadan çı-kan ve sadece zalnan öldürmek için tarafimdan uydurulmuş birfikirler bütünüdür. kendi hastalığıma bulduğum bahanelerdir.Beynimin kemirilme seslerini bastırm aya yax ay anmelodilerdir...Bütiin bunlar sadece bir şey içindir. Anormal, .,o.mr], iyi, güzel,kötü, çirkin ve benzer sıfatlann var olamayacaklarını karııtla-mak. Tabii böylesi bir kanıtı sadece ben görüyorum. Ama belkibir gün başkalan da hisseder. Başka insanlar da benden sonra an-larlar mevcut insarı ırkının sakat olduğunu. Anlarlar belki de, de-lilerin dünyanın gerçek efendileri olma ihtimalini...

Dalgaların sesini bu kadar net duyabildiğime göre saat çok geçolmuş, diye düşündüm. Gerçekten de geminin ı<ıç tarafindarı ge-len sesler kesilmişti. sanki gemi terk edilmlş gınçoı. saııki sade-ce ben vardım dev kayığın içinde. kinyas ııaia ortalarda yoktu.

89

Kamaraya doğru yürüdüm. Ve dünyanın benden artan kısmınaimparatorluğunu kuraır eski dostumla karşılaştım. Elimde iki şi-şeyle...

"U5rumak istedim. Ama yine uyuyamadım. Gittikçe daha azuyuyorum. Uyıısam bile rüya görmüyonrm. Hiçbir şey görmüyo-rum" dedi.

Biraz önce oturduğum geminin ucundaki sandıklara doğru yü-rürken "Biliyorum. Ben senin yerine de uyuyor-ıım" dedim.

Kasalann üstüne oturduk. Şehirden gelen sesleri dinledik.Bunlar medeni şehir seslerine benzemezdi. Otobüs, tramvay gü-rültüsü, polis, ambulans, itfaiye sirenleri yoktu. Sadece insan ses-[eri, şarkılar. Çok uzaklardan gelen, ancak gözümüzü kapattığı-mrz zzıman duyabildiğimiz hayvarı sesleri... Kinyas denizin üzerin-deki bir dubayı gözleriyle hipnotize olmuş gibi takip ederken,"Üç gün hiç çıkmadarı katabilecek miyiz acaba gemide ?" diyesordu. Ve ekledi:

"Çok uzun bir yolculuk o[acak ve ben karadarı ilk defa bu ka-dar aynlmış olacağım. Asluıda limarıa kaçıp buazpoker oyrıasak,kadınlarla seüşsek pek fena olmaz..."

Haklıydı. Cassandra'da hareket anrnı beklemenin ve Caf6A,iax'ta olanlardan dolayı saklanmanın da pek bir anlamı yoktu.

Çünkü bizi bulmalarr çok zordu. Ve şehrin merkezine fazlayak-laşmadığrmrz sürece civarda rahatça gezebilirdik. Bizler volta at-maya, çocukken odalarımızda herkes uyuduktan sonra adımlan-mızı saJiTnaya alışmıştık ve şimdi de bedenimizi nakletmedenoturmaktan rahatsız oluyorduk. İkimizin de ortak pararıoyasıydıbu. Aynı yerde uzun süre durmak, oturmak korkutucuydu. Bizikovalayan birilerinin olmamasrna rağmen yakalanacağımızı dü-

şünüyorduk. Yakalanıp parça parça edileceğimizi, saçlarrmrzınkirli ellere dolanıp yerlerde sürükleneceğimizi... Neden kaçtığınıbilmemek en kötüsüdür. Hayali düşmarılarla savaşan Don Quijo-te'nin adı bu yüzden dört bir yanda uçuşur. Bizi takip eden yok-tu. Ama biz hep srrtrmrzı duvara veriyorduk, oturduğumuz yer-den kapıyı görmeye gayret ediyorduk, Bizi büyürken kimse mut-suz etmemişti ama yine de herkesten nefret ediyorduk. Nefsi

Page 43: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

90

müdafaa bile değildi yaptıklanmız, düşüncelerimiz. Başımızı bü-yük belalara sol«nadığımız zamarılarda kimse ölümümü zi arzu-lanramıŞtı. Hayatımızdaki tek gerçek nefsi müdafaa intihardı. Be_denimize ve hayatım|zasaldıran aklımızdaki düşünceleri yok et-mekti. Hayatımızı bizim dışımızda kimse mahreımemişti. ve bizo intikamın peşindeydik. Beynimizi öldürmenin peşinde...

"Haydi çıkalım buradan. Dolanalım biraz'' dedim.Limanın yakınlarında bir bara gidip sabaha kadar poker oyna-

dık. ve sabahın ilk terini seüştiğimiz kadınların yüzlerine dök-tük. sonra kamaramıza dönüp gündüzü uyuyarak geçirmek üze-re sert yataklarım|za yattık. kinyas gözlerini kapatırken ben birk6ğıt kalem alıp yazmaya başladrm:

"Cassaııdra. İçinde elli iki Meksikatısıyla...''

iL

]ll11

ilrl]

{]

u

l]I

lll

tillr

ili1

Lil

lll

]{]]ü

'l]lı

iilııi

il]i

l|il

lt]l1]

ll1]l

]

iillü

iil]

il]];

i|l

]lrl

ll

ıll,

]],

lllıı

lilı

]l]

ü]l

lılıi

üll]

ıl

li

Dev bir çelik ve demir gürültüsüyle uyandırn. Yataktan fırlaya-caktınr ki bütün eklemlerimin, artrk herhangi bir parçama ek ol-maya dayanamadıldarını söylercesine ağrıdıklannı hissettim. Ba-

şım çatlayacak gibiydi. Kamara boştu. Hatırladığım tek şey, birara baş ucumda duran şişeye uzantp biraz içtiğimdi. Sabah ne ka-dar geç geldi, diye düşündüm. Mekanik sesler fazlalaştı. Ve bir-den, gemi asıl görevi oları yüzmeye başladı. İnanmıyordum. İkigün boyunca u)nrmuştum. Tam iki gün ! Ben Kinyas iki gi.in bo-yunca uyumuştum. İmkinsız gibiydi ama olmuştu. Kayra bir şey-ler karalarken gözlerimi kapattığımı ve en geç bir saat sonra tek-rar açacağımı düşündüğtimü arırmsadrm. Ama yıllardan beri ilkdefa uyumuştum. Hem de gerçekten.

Ağrıyan ve uzun süre yere paralel kalmaya alışık olmayarı vü-cuduma rağmen anın tadını çıkarmaya çalştım. İsmini yazmaylöğrenmiş bir çocuk gibi. İlk defa yapabitdiğim bir şeyi tanımaya

çalıştım. Rüya görüp görmediğimi düşiindiim. Tekrar gözlerimikapattım...

Ve bir helikopter gördüm. Tantie Rose'un sahiline kumları ha-vaya kaldırarak inen bir helikopter. İçinden bej pardösüsüyle çı-karı bir adam. Saçları pervanenin rüzgArından dolan dağılan amatam olarak hiç bozulmayan bir adam. Babam. Sonra görüntü bu-

ğularıdı ve yok oldu...Bir zodiac botun içinde eskiden kayak yaptığım Cortina d'Am-

pezzo'daki pistten aşağı kaydığımı gördüm. Pistten çıküım. Kont-rol edemediğim sarı bot bir uçuruma doğru ağaçlann arasındangeçerek sürük]enirken, birazdarı öleceğimi düşündüm. Ve botun

Page 44: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

92

burnunu içgüdüsel bir hareketle kendime doğru çekerek, dur-mak için havaya kaldırdığımı gördüm. Ama çok geçti. Bir sarıiyeboyunca havada uçunrmu terk ettikten sonra hareketsiz kaldımve düşmeye başladığım anda bembeyaz oldu her yer. Ne kadarac§ız bir ölüm ! Yaşarken yeterince acr çektiğim için bu bir hedi-ye olmalı, diye düşündüğümü hatırladım... Ve bunlara benzer bir-kaç rüya daha...

O sırada kapı açıldı ve Kayra'nın kafası gözüktü."Uyandrn demek ! İki gtindür yatıyorsun. ÖlOtlgtlnti sandrm.

Haydi kalk! Gidiyoruz. Demir aldık. Miguel'e hasta olduğunu söy-ledim" dedi ve çıktı.

Yavaşça yataktan doğruldum. Üstümde iki gün önce giydiğimkıyafetler vardı. Flagdan iki yudum aldım. Ve ayağa kalktığım za-man duvara asılr aynada kendimi gördüm. Çok kötü görünüyor-dum. Oysa ben dinlenmiş bir adam suratr bekliyordum. Rahatla-mış. Uykudarı geçmiş biri. Ama hayır, berbat göriinüyordum.Eğer yüzümde tebessüm eden bir taraf görmüş olsaydım aynayabaktığımda, eğer dinlenmek diye bir şey olduğunu görseydim,derhal gemiden çıkar, yüzerek limana döner, sahilde bir ev satınalıp ölene kadar uyurdum içinde... Ben uyumadığım için kimseyiuyırtmuyordum. Ama yatakta geçirdiğim iki gün, uğnrna koştur-duğum dengesizliklerden kurtulmama yetmemişti. Büyuk ihti-malle vücudumun barıa bir oyunuydu. Günlerdir sadece birkaçsaat uykuyla yetinmeye çalışan bedenimin beynimden intikamı.

Çok yorgun düşmüştü. İhtiyacı olan uykunun ilk taksitini bendensöke söke almıştı.

Uyumamaınrn nedeni uykuyu anlamamamdr. Kendinden geç-

meyı tarıımlayamryordum. Sonra tel«ar kendine gelmeyi. Belkide kor}<rnuştum hep uyumaktarı. Uyuyan insarıların üzerine aba-nan icizlik de iğrendirmişti beni. Onlar gibi görünmek, onlar ka-dar zayıf ve yalrn olmaktan da korl«nuştum. Uyuyan bir katil ileuyuyan bir azizin farkı olmadığından.., Evet, rüya görmüştüm.KAbuslar. Görüntüler. Sesler. Ama ayıkken umutsuz olan birininuykusunda rahatlamayı beklemesi de gülünçtü. O an,biraz dahauzaklaştım kendimden, dünyadan. Uzaya firlatılan köpek gibi.

93

Denizin dibindeki dalgıç gibi. Bir ölü kadar uzaklaştım hayattan,

Kendimde nefret edecek yeni bir şey bulamıyordum uzun zaman-

dır. Ama işte karşıma çıkınıştı. Ve ben nefret edilecek olanı kolay-

ca tanrrrm. Bedenime hAkim olaman-ııştıın. Günlerce aç kalabilir_

dim. Ama uykusuzluk insan olduğumu, zavallr olduğumu hatırlat-

mıştı bana. Ve midem bulandı. İçimde büyuk patlamalar oldu,

Tam olarak neye kızdığımı bilmiyordum. Ama çok sinirlenmiş-

tim. Her şeyi yakmak istedim. kayra'yla hakkında konuştuğumuz

zihinsel ölüm yolculuğumuzda geriye atılmış bir adım, Vazgeçe-

mediğim şeyler olduğunu hatırlamak çok yıpratıcıydı. Amaç bun_

ları asgaı{ye indirmekti. Yemek, su, oksijen... Ama uyliır ! O da ne-

reden çılcı"ırştı şimdi? Zatensaydığım üç şeye olan insani bağım-

lıhğım hayatım boyunca mutlu olmamı engellemişti, şimdi de uy-

ku zorluyordu zihnimi.,,Bırakacağım" dedim. "Her şeyi. Hepsini. Kendimi." Gözlerim

açık öleceğim. Uyurmuş gibi değil. Midem boşken öleceğim. Bo_

ğazım kupkuruyken. Hiçbirine ihtiyaclm yok... Büyuk oynuyor_

dum çünkti. Tarırılığa oynuyordum. İnsan olmamaya",

sonra yavaş yavaş sakinleştim. Nabzım dörtnala koşmayı bı_

raldr. su içerek kendimi sarhoş ettiğim, beynimi uyuşturduğum

günleri düşünerek rahatlamaya çalıştım. Dedim, bu uyku bendeki

son insarıi yüzdü. O da öldü. İl<l glın boyunca acı çekti ve öldü, Ar-

tık yok. Bedenimle vedalaşmalna çok vardr ama ben yine de onun-

[a en azrndan belli bir stire görüşmemeye karar verdim, Onunla il-

gilenmemeye. Onu kiiçümsemeye. Bedenim dünyayı temsil edi-

yordu. Ve nefret ettiğim her şey ondaydı. Güzellik, güç, kızgınlık",

Son kez aynaya bakıp "Görüşürüz" deyip dışarı çıktım,Yürümüyor, uçuyordum. Konuşmuyor, düşünüyordum. Do_

kunmuyor, hissediyordum. G örmüyor ama biliyordum.

Havadaki rutubet daha da artmıştı. Koşuşturan, bağıran adam-

lar her yerdeydi. Datgalan yarroayabaşlamıştı Cassarıdra, Verac-

r|Lz'a gidiyorduk. Aktarmasız. Şimdiyse Kayra'yı bulmak gereki-

yordu. Önce geminin kıçına doğru gittim. orada yoktu. Sonra

burnuna yürüdüm. Orada da yok... Yanımdarı geçenler benimle il-

gilenmiyordu. Gerçekten de bir hastalığım olduğunu düşünü_

Page 45: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

94

yorlardı herhalde. Çabuk yayılmıştı haber. Pash gemiler de kolo-nilere ya da ufak mahallelere benziyor, diye düşündüm. Daha birşey yapmadan, haberdar olan bir sürü insan...

Zaten böyle başlamadı mı düşünmek, hayal etmek? İnsarılarınhaberdar olamayacağı, hakkında fikir yürütemeyecekleri tek şeyinsanrn kafasınrn içinde koşturanlar. Ve çewenin tepkilerindenduyulan kaygıdan dolayı dünyanın en hayalperest kişileri en iyikomşular oldular. Susmayı öğrendikleri için. Normal olaru kafa-larında çizip ona göre hareket ettiler. Dünyanın başını ve sonunudüşündükleri ortaya çıkmasın diye.

Kayra'yı Miguel'le konuşurken dümenin orada buldum. Miguelbana yal«nlık göstermek istercesine elimi sıkıp benim için kaygı-,landığını ve şimdi daha iyi olduğumu umduğunu söyledi. Çok ko-nuşuyordu.

"İyiyim. Daha iınyım. Yorgunluktan olmalı !" dedim."Biz de, arkadaşınız|a kaçakçilık hakkında konuşuyorduk !"

dedi.Kayra gazeteci olduğumuza inandrrmak için ona sonrlar sor-

muştu ve anlattrklarrnrn bir kitapta yer alacağına inanan emekliterörist büyük bir zevkle yarııtlar veriyordu. Bulunduğumuz yer-de iki kişi daha vardr. Makinelerin başında düğmelere basıyor,göstergeleri kontrol ediyorlardı. Mekaniği hiç anlamıyordum. Bü-tün bu mekanizmalarr uzun zalnan önce terk etmiştim. Telcıolo-jinin ilerlemesi hiçbir şey ifade etmiyordu bana. Uçan bir araba-nrn icat edildiğini öğrenince kendimi daha iyi hissetmeyecektim.Bilgisayarlarla oları ilişkim sekiz yaşımdayken elimdeki hesapmakinesini tersten tutarak "leblebi, gebe, bebe" kelimeleriniyaz-maktan ibaretti...

Kayra'nrn Miguel'i gazeteci olduğumuza nasrl inarıdırdığını dü-

şündüm. Gerçekten de herhangi birine inarıdıramayacağı hiçbirşey yoktu. Kafasrnr koparmaya gelen aç bir kaplanı bile, etininonu zehirleyeceğine ilcna edebilirdi. Uyuşturucu işine bulaşmışiki haydudun gazeteci olduğuna birisini inandırabilecek başkakimseyi tanımıyordurn. Kim bilir neler anlatmıştı. Konuşmaktannefret eden ama aynr derecede güzel ve etkileyici konuşan biriy-

95

di Kayra. İnsanlan kendi silahlarıyla vurarı bir uzaylı. Doğru za_

ınanda dünyaya gelmiş olsaydr, sıkıntıdan, bir peygamber ya da

lıüyük bir siyasi lider olabilirdi. Konuştuğu lisanın sözlüğündeki

bütün kelimeleri kullanarak uzun cümleler kurardı eskiden, Ama

ırrtık o da kaybediyordu yeteneğini. İstediği de buydu... Sahip o1_

duğumuz alışkanlıktar farklıydı kayra,yla. Ben uyl«ıyu bırakma_

ya çabalamıştım. o da bir gün konuşmaktan vazgeçecekti. o gü_

rıün de yakınlarda geleceğini bildiğinden, gerektiğinde elinden

geldiğince konuşuyor ve söylenebilecek her sözü kafiyeli cümle_

lere dökebiliyordu. yaları söylemek ve inandrrmak içine işlemiş_

ti. Damarlarında bile yalan akıyordu. Ama bunu öğrenmeye mec_

bur kalmıştı. İçindekiğerçeği fark ettiği gün, o kadar korlanruştu

ki gömüldükleri yerden çılanasınlar diye üstlerine fazladan top_

rak atıları ölüler gibi kendi gerçeğinin üstüne de tonlarca yalan

atmıştı. ve şimdi, yavaş yavaş tırnaklanyla kazıyordu. yığdığı ya_

larıları ktirekliyordu. Gerçeğe ulaşabilmek için, Kendine ulaşabil-

mek için.Bir defasrnda, hastahk geçirmiş bir zenci olduğuna kaşısında_

ki sıradan adamı inandırmıştı. O kadar detaylı anlatmıştı ki geçir-

diği hastatığı, o kadar çok teknik terimler kullanmıştı ki tıp ter-

minolojisi yetmemiş, metafizik kuramlanna geçmişti. ve nere_

deyse ben bile onun eskiden bir zenci olduğuna inarıacaktım", İş-

te bütün bunlardan kurtulmaya çalışıyordu. ya kendisi bıraka_

caktı yalan söylemeyi ya da çewesinde konuşmak, yalan söyle_

mek için tek bir adam bile bulam ayacağı yerlerde yaşayacaktı,

Böylece sadece kendiyle konuşacaktı. Ama o zalnan bile belli bir

süre kendine yaları söylemeye devam edeceğinden emindim, sa_

dece doğumu ve ölümü gerçek olan bir adamdan ne beklenilebi_

lirdi ki?.. Ben de faz|abir şey beklemiyordum zaten.

kayra ile Miguel,i orada bırakrp, b\raz daha dinleneceğimi söy_

leyerek yarılarındarı aynldım. Tel«ar kamarama döndüm. ve bir

plan yapmaya başladım. Miguel,i ötdürüp, mürettebatı da il«ıa

edip korsancılık o}mama planı. İsyan planı. Neden bunu düşün_

düğümü bilmiyordum. Dar koridorlannda biraz iri birinin sıkış-

ma tehlikesi geçirebileceği yaşh gemiyle denizlerde, okyanuslar_

Page 46: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

96

da dolanmak, karşımıza çıkarılara salftrmak bir an için iyi bir fi-kir gibi geldi. Sonra ne kadar yorucu olacağını düşündüm. Yaz-geçtim gemiyi ele geçirmekten. Zaten ölümün üzerinde yüzüyor-duk...

KAğıdı ve kalemi baş ucumdaki, yere çakılı sehpaya bıraktık-tan sonra başımı yastığa koydum. Yavaşça gözlerimin kaparıdığı-nı hissettim. Bir şarkıyı hatırladım. Anadilimden bir şarkıyı.

"Gözlerim kurşun gibi..."

İçeri girctiğimde Kinyas yeniclen uykuya dalmıştı. Iki gün yet_

nremişti rıykusuz clostunra. Bin defa vazgeçip bin defa yaptığınrız

her şeyde olclıığu giği yine iradesiyle alay etmişti. uyrınruştu tek_

rar. yüzünde acı bir ifade vardı. canı yanıyordu, uyuduğunun far-

kındayclı. En kötüsü de bu, diye düşündüm. uyurken bile kendin_

rlen tamamen geçenremek...

İı<ı gtin önce Kinyas,ı kamaracla bırakıp çıktıktan sonra Migu_

el,le karşılaştım. Gözleri şişmişti. sarhoşluğunu atmaya çalşıyor_

tltı üstünden Ve aynr Zarnancla da sağa sola emirler savuruyordu,

yiiklene tam olarak bitirilememişti ve ad,amlar ilk gördüğümüz

zarnanki kadar çalışkan ve istekli göriinmüyorlardı_ Ağır hareket_

Ierle limana inip gemiye çıkmaları Miguel'i deli ediyordu, Yanına

gittiğim zaman beni fark edince, "Hepsi geri zekilı bunlann ! Ben

olmaclan lriçbir işi yapamıyorlar. Çocuk gibiler. Tembellik içleri_

ne işlemiş. sen, benim kanarama git, ben de birazdan gelirinl,

konuşuruz b\raz. Gerçek bir beyazla konrışmayalı uzun zaman

olııyor. Bıktım aıtık melezlerclen Ve salaklıklarından" dedi,

karnarasının büyüklüğü bizimkinin iki katıydı. Bir çalışnra ma_

sasr, bir yatak, sağda solda boşalmış birkaç içki şişesi ve kitaplar,

kitaplarclan birini aldırrl. Marquis de sade,ln biyografisiydi, Migu_

el'le bağctaştıı,ınak biraz zordu, böylesine cinsel hayali ve dünya

görüşü yüksek birini. ve tam kitabı yatağın iistüne firlattığınr an_

da kaptan içeri girdi. Hala kiifrediyorctu. Gerçe}<teır sinirlenınişti,

Elinden gelse gemiyi tek başırıa yıızdiireceğini, tay{alarını deniz_

cleki balülara yenı etnresi gerektiğini söyltiyordu. sonra birden

benim de oracla olclı.ığı.ımtl lratırlamış gibi yiizünre bakıp, "Demek,

]]ıl

Page 47: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

98

sen bir gazeteci yazarsın" dedi."Evet, e\ret" dedim.kapının arkasındaki kiiçiik buzdolabmdan iki barctak ve bir

beyaz şa.rap çıkarclı. Bardakların temiz olup olırradıklarını korıt-rol etmek için yuvarlak pencereden siizülen ışığa doğru ttıtupbaktı. o an a5mı hareketi Afrika'da dönen sahte paraları kontroletmek için clefalarca }ıaptığını aklıma geldi. Ve her ışığa tuttuğumbanl«rotta, insanların da gerçekliğinin bu şekilde anlaşılarnıyorolmasrna şükrettiğimi hatırladım...

Emin olunca tenıizliklerinden, da]ra önceden açılmış şişeninnrantarrnı söktip kadehleri doldurdu. karşılıklı iki koltıığa otur-

"Evet... Kayra, ilginç bir isim. Bir Arap ismine benziyor. Esmer-liğin bir Aırnıpalı olmadığını söylüyor ama çölden de gelmiş bir ha-lin yok. söyle bakalım ! Bu boktan diirıyarıın neresindensin?"

İyi bir soruyrlu. T[ıristlerle tanışmak için Hello'dan sonra söy-lerıen ilk cümleydi önüme atmış olduğu. "Nerelisin?" soı,usu... El-li bin şekilde yanıt verilebilirdi. Gazeteci olmadarı önce hafizamıkaybettiğimi ve gerçekte harıgi ülkeden geldiğimi bilmediğimi,kendimi bir şekilde Afrika'da bulduğumu söyleyebilirdim. ya daKGB ajanlarının eskiden, Sor,yet Sor,yet'ken yabancı ülkelerdetanıştıklarr ve saflarına çekırıeye çalıştıkları adamlara hem bir or-tak nokta olsun, hem de hatırlanması kolay olsun diye karşrlarrn-daki adamla almı isıni taşıdıklarını söylemelerini örnek alarak,ben de bir İngiliz olduğumu söyleyebilirdim. İngiltere'yi herharıgibir İngiliz'den daha iyi biliyordum. Viskilerin dinlendirildiği fıçıla-nn harıgi ağaçlardarı yapıldığından, Lordlar kamarasr'nrn oluşu-muna kadar üzerine romanlar yazabl|eceğim bir stirü bilgi vardıkafamda. ve Miguel'in can sılocr sorusunu sonunda yarııtladım:

"Kavala'da doğmuşum. Babam o srrada, Atina'daki İngiliz Bü-yııkelçiliği'nde idari memur olarak $örev yapıyolTnuş. Annem deMarika isminde bir yunanlı. Evlenince ve ben doğduktan sonrabir süre daha yunanistan'da kalıp Hollanda'ya gitmişler. ve benorada büytidüm. Gazetecilik eğitimini tamamlaclıktan sonra aile-me daha fazlayıık olınamak içiır bir dergide iş bulup muhabir.ola-

99

rak clünyayı dolaşmaya başladım. Önce çin sonra pakistan, ora_

daır da Afrika. ve ui.ı.aç yanl§ işe girdikten sonra sizinle tanış_

tlnr. Kısaca, işte benim hikAyenı. Sizinki kadar lreyecan verici o1_

ırraclığı oıtada tabii ki,"

İkinci kadehleri doldunırken, kontışmalun Sonundaki iltifatı

tatnrinedicibulırruşolacakkigütümseyerek,.,Tabiİ,amaşudabir gerçek. Denrek ki sen de bir yolcusun. sürekli yolculuklar ya_

plyorsun.Veinan,hayattayapılabilecekendoğruiştir.Biryerdenbiryeregitmek.Zordurtabii.Ailekuramazsrn.Enkötüsünebirkadına Aşık, ne de bir adama dost olabilirsin, Arna gidersin ve iyi

hissedersin, tanrştığın lrer yeni insanla, Yediğin her Yeni Yemekle"

dedi. t

Tam benim nefret ettiğim tipik yarı turist, yarr gezgin ağzıy].a

konuşuyordu.Yol,yeniyemekler,yeniinsanlar...Hiçbirbokaya-ralnayan bir sürü şey. Herkes, karşrmda piPosuYla geviŞ setiren

adamgibiolsaydışehirlerolmazdr.Kimsebiryerdeiçaydanfaz-la kalmazdı. Ama onunla aynı fikirdeymiş gibi görünmek de zor

değildi. Hele o heyecarıla hikiyesini anlatrrken, benim de heye_

canlanıyormuş gibi yapıp cümlesini bitirmesini beklemek için ağ_

z|magötürdüğüm kadehi lafi bitene kadar havada tutmak hiç de

zordeğildi.Yalanancakaynntılarlagerçekolur.Birinikandırma-nrn en iyi yolu ayrıntılardır. Tabii bu ayrıntılarrn saytsr arttıkça,

daha sonra hatrrlanması gerekenlerin de sayısı artar, Ama birine

bir hikiye ancak bütün aynntılarıyla anlatrlmalr, yoksa inanmaz,

..Tabii,işiminsevdiğimtarafidabu.Yolculukyapmak.Yeni

yerler ğörmek. yeni ktiltürler. Üzerinde yaşadığımız dünyayı an_

cakböyletanıyabiliriz,değilmi?Dediğinizgibibirçokşeydenvazgeçmek gerekiyor bu tarzbir hayatta ama kazanılanlar, kay_

bedilenlerin yanında o kadar faz|aki bir süre sonra insanln aklı_

na bile gelmiyor yerleşik hayatın avantajlarr,"

kendisini bu kadar iyi anladığıma sevinmişti, ve uzun zaInan_

dır ihtiyacını duyd.uğu sohbet arkadaşırrı bende bulmuştu, Aslın_

cla Miguel,in hayatr, dawanrşları, sakalının altında saklanan döv_

mesi pek çok insana ilginç gelebilir hatta belki belli bir hayranlı_

ğayolaçabilircli.ÇünkügüneşinVtlra\lrrabronzlaştırüğıgüÇlü

.İıl

Page 48: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

100

adam bağırarak giir bir sesle konuşuyor, adamlarrna emirler yağ-

dırırken son derece korkutucu olabiliyor ama kafasını çeüripbaşka biriyle kontışurken de, demin nefret l«ısan kendisi değil-nıiş gibi, nazik ve ytımtışak ciimleler çıkartabiliyordu ince dudak-lırrının arasrndan. İlkohrl öğretnrenleri gibi. Bir dakika boyuncagiiıtiltülerinden çıldırdığı çocuklara tiz rre yiiksek sesle bağıran,bir saniye sonra da dünyanın en şefkatli insanı olduğunu kanıtla-mak istercesine fisıltılarla diğer ders konusuna geçileceğini söyle-yen öğretrrrenler gibi. Bazı meslekler insanı şizofreırliğe iter. Gar-diyanlık, polislik, askerlik, politikacılık... O kadar zordur ki, yapı-lan işi hayaffan ayırmak. Kişinin karakterinden söktip atabilmesi.Hele çalışnra saatleri sonunda giindelik hayata nı,aruz kalmaları,otoritesiz ve üıriformasız. Delirmelerine neclendir bütün bunlar.

Miguel bana yolculuk yapmanın insanoğlrına katacağı değerle-ri anlatmaya devam ediyordu, kontrollü ses tonuyla:

"Yol ! Gitmek. tJzaklaşmak. Doğdrığun yerin çok uzaklanndaölmek. İnsanı insan yapan bunlar. Tanrı bile gitmemizi istiyor. Buyüzden dtinyayı bıı kadar büyük, insanları bu denli ktlçiik yarat-mamlş mı? İngiltere'den ayrıldıktan sonra kendirni çok kötü his-sediyordunı. Adadan ilk çıkışımdı ve bindiğim geminin güverte-sinde ayaklanm titriyordu. İngiltere'nin drşıırda oksijen olduğunubilmiyordum. Bir Fransrz'la tanrştım o gemide. Bir ressam. Çokgençtim o zanranlar. Kimse benimle ilgilenmiyordu. Ben de kim-seyle. Ama o Fransrz bana dostluğunrı sundu. HikAyeler anlatırdı.Admı bile drıymadığım yerlerdeki insanların hikAyelerini. Ve birgün, bana bir kitap verdi. 'Bu senin kutsal kitabın olacak !' diye-rek. İngiltere'de yaşadığım trajik olaylardan ötürü kimseye güve-

nim kalmamıştı. Ne kitaplar, ne sarıat, ne insanlar... Hepsindenkorktıyorduın. Kafam karmakarışıktı. Hayatımr nasıl malrvettiği-mi düşünüyordum sürekli. Daha ben nereye gittiğimi bilmezken,yeni tanıştığım Fransız, okumam için beş ytiz sayfalık bir kitabıelime tutrışturuyordu. Bir hafta geçti. Kapağmı açmadığıın kita-bın yazarının kim oldtığtına bile bakmamıştım. Sadece ismine birgöz atmıştım. Ve bir gece ğüvertede yatarken o kadar kötil hisset-tim ki kendinri, o kaclar korktum ki gerçek lrayattarr, çewenrde-

101

l<ilerden, kitabl aralanraya karar verdim belki unuttunrr bana ölü_

ıııi.ine neden olduğurn insanları, terk ettiğim dostlanrnı diye,

l,.ı.ansız bir yazarırı İngilizce,ye çewilmiş kitabıydl, Beş günde gö_

ziimü kııpırıadan çolraz uyuyarak bu clev trikiyeyi çiğnediın. Ve

lıazırrettinr. son sayfayı da bitirdi}<ten sonra gözlerimi kapattınr",

I)aha iyi hisset,rniyord,um. Hayır ! Ama ilginç bir duygu keŞfetır"ıiŞ-

tiırr derinlerinrcle. Gitme duygusunu. Giderkeır duyulan lrazzı, İn_

sanlardan kopmanın zevkini. Dünya üzerincleki insanların hepsi

l(uzey yarımküre,cle toplansa, sadece ben Güney yarımktire,de

kalsanr yine de dengenin bozulmayacağrnı bilmenin zevkini keş_

l.ettim. İnsanlıktan çıkışrnrı kutladım bir şişe şarapla. sonra da ru_

lıumun en alt çek-ıiecesinden çıkan yeni duYguYa boYun eğerek

kitabı Atlas o§anusü,na savurdum. yazar Louis-F,erdinand Celi-

ne,di. ismiyse Geceııiıı Sonuna Yolculuk... Ve ben de oraYa gidi-

vorduın.GeceninSonuna...Artıkrotambelliydi!''Bütünbunlarıanlatrrken,Miguelsankiosünleriyaşıyorrnuş-

çasma heyecanlanmıştı. Gözlerinin beyazr içkiden ve duygu yo_

ğunluğundan pembeleşmişti, Bir tiyatro oyunu gibi seyrediyor-

.lum karşımdaki yan entelektüel, yan barbar adamı",

Birkitap.SadeceYü|,cümlelervenoktalamaişaretlerindenoluşan kağıtlar bütünü. Matbaaclaki makinelerin yağlarının hilisayfalannda koktuğu bir kitap ! Nasıl bir insaı_ıı bu kadar etkile_

yebilir? Gülüyordum içimden. Alay ediyordum her zamanki gibi

kendisine bir baş ucu kitabı yaratmış olan bu adaınla", Gecenin

sonuna yolculuk. Ne kadar saçma ! Beş yiz sayfa okumaya gerek

Var ml, gecenin Sonuna gitmek için? "Benim" dedim içimden, "Be_

nimgece.Benimson.Benimyolculuk.''içindedoğmuşumgece-ırin. içinde doğmuşum sonun. yolculuk yaparak varnrama gerek

yok.Benheporadaydım.Geceyibenbitirdim.AncakbaşkalarıkıçlarınıkaldırıpgelebiliryanlmaVegırerlergeceninsonuna.Be-ırim l«allığım orası. Gecenin başlangıcınl bilmem alna sonu bana

ait !..

Ancak tabii, söylenen her kelimenin hissedildiği duygusal bir

paylaşım karşısınd a\<ayıtsız kalmak da, gemi üzerinde geçirece-

ğimizgerikalangünlerdebellibirtehlikeyleyatlpkalkmamıza

Page 49: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

I02

nedeıl olabilirdi. Ve emininr, karşınıda ottıran dev cüce, lrayatrnrnnedeni olarak bildiği kitabı aşa$lık bir paçawa olarak gördüğü-nrü bilse, yine almı kitaptaki insan hayatının değersizliği saçnıalı-ğıııdan esinlenerek boğazımı çalışına nıasasının iizerindeki ınek-trıp açacağıyla kesebilircli. \/ahşi bir ente|ektiiel kaclar bokLaıı birşey yoktrır ! Ilele hele felsefesiııi Nietzsche'den, Sclropenlıa-uer'dan ya da adıırr bilı-ııediğim, toplrınrdışılığı zekdpırıltısı salıanlıerhangi bir salaktan alan ctiişiiııce adarrrı ise gerçek lrir skaırdal-dır ! Gecenin sonunlı yazmak için orayı bilnrek gerekir. Öliiıııtlyazmak için ölmek gerekir !

Benim yazdığınr ise bir kitap değil. Bir lıikAye hiç değil ! Bir fel-sefe yazrsı diyenleri ise, soğukkaırhlıkla r,,uabilirirır... Bu yazılanlaröksürük şunrbtınun kutusundan çıkan prospektüsten farksız. Birtatil köyünün broşüründen ya da nüfus plaırlarırasıyla ilgili bir ki-tapçıktan farkı yok. Ktıllanma krlavtızu. Yazmaya zamanrn olsaydıans iklope di y azar dım. Romanlaç elleri nasırlaşmamış lar iç in. Dak-tiloyla seüşenler için. Edebiyat, içki içtikten sonra sarhoş olup,sızmadart önce önlerindeki peçeteleri karalayarılar için !

Hiçbir zaman ctin kitaplarından daha fazla okunmayacağı bili-nirken, hikAyeler uydurnrantn ne anlamı var?..

"Anlattıklarrmız çok ilginç. Gerçekten okumak isterdim o kita-bı. Hiç böyle düşiinınenriştim ! Yolculuğun bir felsefesi olabilece-ğini bilmiyordum."

Ve bunlara benzer birkaç cümleden sonra geminin daimi sal-lantısı ve içtiğim kötü şarabın etkisiyle kendimi iyi hissetnıediği-ırri söyleyerek Miguel'den izin istedim...

Kamarasrndan çrkarken, için-ıden bin bir küfür geçiyordu bir-birlerine çarpmadan. Kinrseyi dinlemek istemediğimi, yalan söy-lerken ne kadar zorlandığrnrı, eskisi kadar konuşmalara hAkimolamadığımı fark ettiğim için sinirden terlemiştim. Kinyas'ın uyu-duğunu düşünerek rahatsız etmek isternedim. Ve yürüdüm. Gii-verteye doğnı. Geıninin burnunda yedi adınrlık voltalar atmayabaşladım. Yürüdtiın. Veracnrz'akadar... Yecli bin adımda vardımMeksika'ya...

Bir ay ? İki ay,l Bilı_triyorum. Ne kadar geçti ? yolculuk ne ka_

clar sürctti ? Biimiyol-Llln. Tek bilriiğiırl lravarrrn sıcak ve rutubetli

<ılduğu, bir yataktzJ'ı.ızarıdığlm ve beyniırrin }rer lrücresiııirr ayı,ı

ayrı çatladığı. Bir otel odası olnralı burası. Beyaz dtıvarlar, Birkaç

zevksiz röproclüksiyon. N{ini bar ve iki deri koltuk. kayra dışarı

çlkmış olmalı. Belki de beıri buraya bırakıp gitniştir. Belki dön_

rnez bir daha. Çok yorgunum,"

Tam olarak bana ne olduğunu, nasll buraya geldiğimi lratırla_

mlyonrm. Kıılaklarımda düzenli tiz bir SeS... Gen-ıi, Miguel, san_

clıklar, o§anrıs... Hepsi bu. Başıının rİöndüğünü, midernin bulan_

dığını hatırhyonrn,ı. Toparlann"ıalryrm. §ağa kalkıııalıyım, Başrm

clönüyor ilk denememde. karanlık oluyor her yer. Te}«ar yatıyo_

rtlm. yastığm ıslaklığına bakılırsa çok terlenrişim. sol tarafimda

odanın ahşap panjurlarla kapaırmlş penceresi var. Tahtaların ara_

sından günciüz slzlyor, araba sesleriyle. Demek ki bir şehrin için_

deyim. Peki hangisi ? I{arıgi ülke ? Çok yavaş hareketlerle, demin

yaşadığınr baş dönınesini engellemeye çalışarak yataktan kalkı_

yorulTr. Ayaklarımı sürte sürte Cama doğru gidiyorum. Pencere_

nin iki kanactını da açıp panjurları da dışan doğru itiyorum, İkin_

ci kattayım. kafamı dışarı çıkzırctığımda yurtiyen insanları, bağı_

ran arabaları görüyorum. Çokfaz\agtlrültü var, Yeniden terleme-

yebaşlıyon.rm.Kafamıyavaşçasoltarafaçeürince,gözhizamdayarrn rrretre biiyuklüğtıncte bir "D" harfi görtiyorum. otelin ismi_

nin yazclığı, binanın duvarrrra çakılmış ctev bir panelin üzerindeki

neonlu lrarflerden biri. yukarıdan aşağl oktımaya çalışıyorum,

Gözleriın oynaclıkça aclyor. Ateşim olmalı. Ve içeriden gelen, ka_

Page 50: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

l04

prnrn kilidincte bir zırıahtarın dönnre sesiııi duyctuğuırrda ''HotelThiıridad" isırrini ol«ıyabiliyonrm. kafamı içeri sokııp kapıya dö-nüyorurır. Gözlerimie silalrımr ve paraları k<ıycluğrınr çantayı arı-yonl,..., kapıı-ıın arrlırıdan çıkacak aclam lrerkes uırırlıi.. ÇantalrrıgöreıneYince büYiik bir unrutsuzluk ve yorgrınlukla saclece olarrla_rı seyretnıekle yetiniyoıum. kapı açılıyor. ve y.ııztinü ezbere bildi-ğinı bir adanı, e]iııde bir siirü paketle, gülünrseyerek baııa bakıyor."Sonuııda aYağa kalktın demek ! Bu güzel. Anra clalıa ciinlen_nren gerek."

paketleri yere bırakıp içki şişelerini buzdolabına yerleştir.irkendevanr ediyor konuşmaya.

"Sana kinin buldum.''"Kinin mi ? Kayı.a, hiçbir şey

derken, yorulduğumu fark edipKayra da hAl6 yüzünde tuttı-ığuaçıp oturuyor karşrma.

hatırlamıyorum. Ne oldu ban'a?''koltuklardan birine oturuyorum.gülümsemeyle kendine bir viski

1o5

burasr Afrika'danbiraz daha nredeni. Blimizin altında birkaç kA-

ğıt olması işimize yarar. İki Fransız o|arak girdik Veracruz'a. Ve

şu anda Fransrz pasapoıtları lrazırlıyorlar bizim için. Sana seçti-

ğinr ismi duyunca bana |>iraz kızabilirsin. Michel Deflerır ! Run-

dan daha aptal bir isim yoktur lrerhalde. Tabii beııimkiııi saymaz-

san. Louis Perrot ! Madenr ayağa kalktın, istersen yıkan ve tıraşol. Spaglretti western'lerdeki desperado'lara benziyorsun. Ben de

sana kinin hazırlayayrm. "

Sendeleyerek yürüdiiın. Banyoya girdim. Aynada kenclimi gö-

rünce bir brıçuk ayın her gi.inünti sırtımda hissettim. Ve silik de

olsa birkaç salrne geldi gözümi_in öntine. Sürekli sallanan bir ka-

nara. Tavana asılı bit gaz laırrbasr, konserveler...Tıraş olup yıkandıktan sonra Ka5rra'nrn yanma geldiın. Hazırla-

dığı ilacı içtim. Çok bitkin hissediyordum kendimi. On kişiye kar-

şı aylarca kavga etmiş gibiydim. Bütün kaslarım acıyordu. Yük-sek ateş bedenimi mahvetmişti. Ama birden aç olduğumu fark et-

tim."Bir pizza. Bir pizza yesek !" dedim.Kayra paketinden çıkardığı siyah bir gömleği giymekle meş-

guldü."Ateşinin tekrar çıkmasınr istemem. Hafif şeyler yemelisin

ama yine de dönüşünü kutlamak için birkaç dilim yiyebiliriz."Bana da kendi zevkine uygun kıyafetler almıştı. Onları giydim.

Uzamış saçlanmı bir an önce kestirmem gerektiğini düşünerek

ayTıaya son kez baktım... Eğer sıtmadan ölseydim çok üzülür-

düm. Beni boküan bir mikrop öldürmemeliydi. Çıplak gözLe görü-

lebilmeliydi beni ölüme sürükleyecek katilim. Şanslı olduğumu

düşündüm. Bir Kiııyas ne kadar şanslı olabilirse o kadar...

Otelin resepsiyonundaki adam, sağlığımın daha iyi olup olrna-

clığını sordu. Dün geldiğimizde çok kötü görünüyordum herhal-

de. Büyuk ihtimalle I(ayra'nrn srrtrnda... Lobide turistler vardı.

Amerikalılar. Bir aile... Anne, baba, üç çocuk. Çocrıklardan birion sekiz yaşlarında hayli seksi bir kız. Siyah saçh. Kayra resepsi-yoniste bir pizzacı sorarken, ben de sabit bir şekilde karşımdakigenç kıza bakıyordtınr. Beyaz tenincle gezinen ellerimi düşün-

"Sakin ol ! Fazla üamatik bir şey değil. Sıtma ! Yolculrığun baş-ladığı gıinü hatırlıyorsrındur belki. İşte İ gtır, r-u bal«naya geldi-ğimde terlediğini ve titrediğini fark ettim. sıtma başlıyordu. Hemengemide kinin araüm. Ama yoktu. o orospu çocuklan kinin taşınrı-yorlardı. Kendileri nasırlaşhklan için ihtıyaç Or5r*uyorlardı. Bir-kaç kutu ilkel ilaçla tedavi etmeye çalıştım seni. Daha doğrusu ha-yatta tutmaya. Ateşin ofuz dokuz buçuğun aitına düşmedi. ve bitin-cini bir ttirtü yerine getiremiyordum. sadece rrefes ahp titriyordun.Thm bir buçuk ay yattur ! sürekli sayıkladın, ağlaün. Öleceğini dü-

şiindüm, Ama dayandın- Aynaya bakarsan, gortirstin. on beş kilovermişsindir herhalde. kinin olmadan, srtmaya ancak bu kadar da-yanılabilirdi... Buraya dün geldik. Yeracruz'a. Bu odayı tuttum... Öl-memen bir mucize. Miguel ve gemisi, normalde bugiin Miami'ye_d"ğ*

gidiyor. Açık denizdeyk"., C^.*dra birka ç kezbatma telr-likesi geçirdi. Yüzlerce anzaçıktı. Ama o da dayandı.''"Anlıyorum" cledim. "Peki ya limana giriş, pa^saport işleri ?''"Çok zor olmadı. Miguel'in siirekıi nı"rıııae'ş vupt,g, polislerebiraz para verip sahte belgeler hazırlattım. ve vuı.rr,ou pasapoıt-larurrrz da gelecek. Mecbur kaldınr pasaport yaptııtmaya, çünkti

Page 51: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

I06

düm' Biz de.kız iÇin ilginç bir manzarayclık. Tarihi yerieri görnre_ye gelıniş ailesiyle gezmekten sıkılı-ı-ıış r,e bizi süznıeye çoklanbaşlamıştı, oırclan gerçek bir kadın yaratabiiirinr, diye düşiin-diiııı. Ve dışarı çıktık. Ka.yra biı.cip kiızıIanııştı.sokaklarcla gitırreye başlaclık. Fakirleı; zengınler, sakatlar, gıi-zeller. Her ye.de aJmı. Kaldırınılarda yurüyoriarclı. İşleıine gicli-yorlar, birbirleriyle kontıştıyorlar ve şeiıri oi ,uzla.rrıda taşıyorlar.-dı, kendiıni claha iyı hissecliyorcitırrr. Ifinin işe yaranraya başla-ınıştı. Beninr yölı cluygrılır yokttl alna rayra iyl kol«ı alırdı. Birpizzacının ölriinde clurdu. Şehrin

",-, pal-,rı, restoran]arından biriohrıalı. Içeri girdik.

pepperonni ve siyalı zeytilr. Döıt kişiiik bir pızza.Diliırı diliırlyedik. kayrasonrıncla tabağınclan naşlnı kaldınp barıa baktı."Yavaş.ye ! Boğulacaksın. Ateşin çıkacak... Neyse, otelden ayn]-nlaJnlz gerek. Bir ev kiralayacağım deniz kenarında. pasaportları-mız gelince taşınırız. Bu şehirde bir siire ka]alım. Birazdinlennrekistiyorum. Gemi beni de yorclu. Bir iki İhka'yla yahradan gitme-mek gerek buralarclan. Lobidel<i kızı gorcttin mii ? Bu akşarn ara-mızda yatması için-ikna edeceğiın o.,u. B"tki annesini de getirir !''"Nasıl istersen. Burada ı<aıanımm. Benim için fark etmez. De-diğin gibi bir eve taşınsak çok daha iyi olur. Bir sure başımızı be_laya sol«nazsak_da iyi oıu.. Btiytık bir yatak alacağım. King size !çok rahat olacak. sonra yenı nlr silah. pizzayapmak için bir 'ırın.

Bir buzdolabı. Ve lütfen, btı utanç verici cipten kurtulalıırr. Gerçek-ten de hiç anlamıyorsun arabalardan. viraJtarda dewilen ciplerihiç duynradrn mı ?.. BüyLık bir ev istiyorum. Salor-,unurı tavarıı yük-sek, Verandası olmalı. Ve bir de ı.rru. P*;;k;ak için.''"Tanam anra kafamcia bir plan var. Devlet başkanını öldürme-yi düşünü.yorum. Çok iyi nir pıan yapıp bu.Meksika denilen yerinen kıdemli politikacrsrnr öldüreceğiz. sonra da gideriz buradan.''

or.r?]i" Öüdıirıırıız. Anra senclen tiç ay istiyorun:ı. Diniennıeliyim

Garson clev pizzayı iki kişi4in yemiş olabilmesine inananuyor_du, Keşke nrüşteriler lrep o.,ıu. gibi olsa, diye cttişündüğünü clıı-yabiliyorduın... Bu geri zekAlılaırn ctilini konrışn-ıaya hiç niyetim

107

yoktu. zaten doların geçtiği her yerde İngilizce konuşabilirctik.Parayı ödeyip kalktık.

Dışarı çıktığınrızda bir adanr yanınlıza yaklaşıp salrte Rolexsatırrak iste<li. Ben yorgrınduırr. Gidip arabaya oturdunr. Kayrahiçbir şey söyleırreden adamın stıratııra bakıyordtı. sonra iki eli-ni adaırrrn yanaklarına götürdü. Tütrıp kendine çekti. Iki yaııağııı-dan da öpiip geri bıraktı elindeki suratı. Satıcı dalra ne olduğııntıanlayanraır,ııştı ki, sanki bir şeyler eksik kalnrış gibi tekrar ikieliyle kafasını kawayıp bu sefer cle alnındaıı öptii. Ve arabayabiırcti. Dikiz ayırasından adanrın hAlö orada dtırduğunu ve gitırre-ırrizi seyrettiğini gördüm. Biz turist değildik. Bir lrata yapnrıştı. veKayra bir ttıriste beırzetilmekten nefret ederdi. Bunu iırra eclen bi-riırin dahi boynuntı kırabilirdi. Ve deıninki anlarnsız hareketi desırf sinirini kontrol altına alabilmek için yapmıştı...

Sahil yoluna girdik. Okyanus, kumsal, fahişeler, evler... Üç sa-at arabayla gezdik. Sokaklaı,la tanışıyordu Kayra. Bir şehrin yol-larını bilmezse kendini çıplak, kapana kısılmış gibi hissederdi.Eğer yolları bilmezse ne kaçabilir, ne de kovalayabilirdi. sadecekaybolurdu. ve şu evlerin arasrnda kaybolmak onu utandırırdı.Çünkü doğuştan kayıp biri olarak insanların yarattığı taştan şe-hirlerde de bir kez daha kaybolmaya dayarıamazdı. Ben ilgilen-mezdim bu işlerle. on dakikalık bir yolu iki saatte alabilirdim,yanlış sokaklara saptığım için. Ve sıkılnrazdınr brından. Hep aynısözii tel«arlardım kendime: bir şey aramayan asla kaybolmaz ! veben aranrıyordum. Ne bir adresi, ne de birini... Çocukken Suri-ye'de yüzlerce kez kayboldum. Sokaktakiler beni tarumıştı. Birimutlaka elimden tutup beni eve götürürdü. Ailem boynuma adre-simizin yazıIı olduğu bir kaıt asmıştı. Ben sadece onları düşün-dünr }ıayatım boyunca. Sadece, o iki yarı insan, yarl meleği. Do-kuz ay boyunca beni vücudunda taşıyan kadınr, pisliğimi temizle-yen insanları. Defa|arca insanlar beni rahatlatmak için, "Düşün-nre bu kadar. Seni yaparken sarıa sornradılar. Madem yaptılar, il-gilenecekler, katlaıracaklar tabii ki !" dediler. Bense sakince din-lediğim sevimsiz konuşrnayı bitirmek için söylenileni kabulleni-yormtış gibi gözükiirken sadece şunu diişünüyor olurdtım:

Page 52: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

lo8

Bilemezlerdi benim geleceğinıi. onlar bir çocuk istediler amaben geldinı ! Dünyaya en az değeri veren insan. oniar nornral birçocuk istedileı; eğitim sönip, ırreslek salıibi olacak, gururlana-cakları, Ama ben geldiırr. Bilemezlerdi bir canavarı biiyııtttik]eri_ni. onların suçu cleğil. vc beırirn onlara acı çektirnrern vicdanenyasal değil. İşte bu yuzden sadece onları düşündiim. Başka kim-seyi değil. Ölmelerini arzulaclınr. Benim ocıntışttıgüın adamı gö-ırip üzülırreı,ıreleri için. Ailenıin evindeki yatak uluyabildiğim na-dir yerlerdeıı biı,iydi. Arra beıı kan kustum oraya. Bilernezlerdi...

Annenr bilemezdi düıryanın sonunu doğurduğunu...

otele döndüğümüzde akşaın olmuştu. kayraiğrenç cipiyle şe-hir turuna devam edecekti. Ben odaya çıktım. kenclime bir kadehbeyaz şarap koydum. uzun zamandır şarap içmemiştim. Aklım-dan bir saniye içinde yüzlerce fikir ve görüntii geçiyordu. kendi-mi öldürme fil«iyse her dakikada bir kez, tekrar tekrar aklımageliyordu. Her seferinde değişik bir tarzdahayal ediyordum so-numu. Tabancayı ağzınra sokup ateşlesem lrer yer kirlenirdi.candarı aşağ bıraksam kendimi, ölmeyebilir, sakat kalabilirdim.Hatta yoldan geçen birinin üstüne bile düşebilirdim...

Bir kadeh şarap daha. olümtimü düşünnrekten vazgeçtim. Ate-şim yoktu. İyi hissetmenin ne olduğunrı bilmediğim için iyileşip iyi-leŞmediğimi anlayamıyordunr... Geçmişi dtıştindtım. yi.izler, isim_ler", o kadar çok unutmuştum ki, sanki dtin doğmuş gibiydim !"Acaba hep beş yaşnda kaları bir çocuk, yeryüztinde otuz yıl geçi-rince yetişkin bir insan gibi düşüruneye başlar mı ?'' diye sordunrŞaraP ŞiŞesiıre. Gereksiz fantezim, unuttuklanma kaşılıktı. ,,Eğerhatırlayamryor§aın geçmişi, daha görmediklerimi düşünür[im,, de_dim. Ama hiçbir şey kalnramıştı düştinecek...

ınsan tercih eder. Öğrenmek ve mantığını çözmek arasırıda birtercih yapar. Öğrenen insan her şeyi ezberler. Şarkı sözlerini, ki-tap isimlerini, büyuk düşünürlerin doğunı ve öliim tarihleıini ez-berler. Mantığını çöznreye çalışansa hayatın işleyişini kar,ranrayauğraşır. İsinrlerin, tarilılerin bir önemi kalmaz. Birkaç temel bilgi

I09

yeter sanatın, hayatın nıantığını çöznrek için. İkinci gruptakiler ha-

tırlamazlar. sadece nedenleri bilirler. Anra hatırlamazlar aktörleri.Ben de lratırlan-ııyonrm filnıleri, sanatı, da,,ıranış bilinrincleki teoıis-yenleri, din kitaplarurdaki ka]rramaırları... Bazen benıbeyaz tıir ek-

ran lrayal ediyonıırı. Gözlennıi açtığm zaınan gördtlğlinı lekesizbir beyazhk. "Hayat" diycınını. "İşte bu ! Bemb eyaz.I{içbir şey yoküsti-ınde, altında. Zihnim benıbeyaz. Bildiğim her şeyi unutnruşrım.Terecldtit ettirecek bir bilgi lonntısı bile yok kafamcla. Saciece iç or-ganlarım var derimin altıırda. Tek bir di.işünce yok..." Ve birden, srı-

kakta ateş isteyen bir ses, güzel biı,çift bacak, birkaç nota beııi o

beyaz hücreden çıkarıyor ve bir renk kaostrnun içine bıraloyor.Küfrectiyonınr iradesizliğinre. Küfrediyorunr insaırlığrma. O kadar

çok renk r,,ar ki içine düştügum çukurda, her yer karanyor ve sim-siyah oluyor gözlerimi açnca gördüğün hayat... Aslında gözlerimkapalıyken iyi bir insan oluyorum ben. Hiçbir şey, fark edemeyen,duygulanndarı yoksun, bitkisel hayatta olarr... Aralamaya bzşladı-

ğımda gözkapaklarımı, başlıyor ceheruıenı tiyatrosu ! Oysa otopsi-si yapılmış bir bedeninki kadar boş bir beyinle ne kadar mutluolurdum, diye düşünüyonrm. Bir yerlerde ölü doğmuş bir çocukolduğumu biliyorum. Saclece yaşlyormuş gibi yaptığım için iki aya-

ğın"ırn üstiinde duruyorum...

Şarap şişesi yeşil ve boş. Odadan çıkıp aşağıya iniyorunr.Birazyürümek istiyonım. Bir halk düşmanı gibi, çok te}ılikeli bir terö-rist gibi karışıyonım insanlann arasına. Yarım saatlik bir yiirü-yüşten sonra otele döndüğümde, lobide Amerikalı kızı bir kitapokrırken btıluyoruın. Sanki yıllardr tanışryormuşLız gibi yaırınagidip kitabını elinden alıyorum. Şaşırmakta kararsız, yüziinre ba-kıyor. "Gel" diyoıuın. (ieliyor. Odaya çıkıyoruz. ÖpüyoruIıı ense-sini, drıdaklarını. Bana sorular sonryor yatakta.

"Sus !" diyoıuırr. "Lütfen. Şu an, dünya iizeriırde konuşanlarıdüşün. Bıı az altı rnilyar iırsanın yarrsı korruştıyon Bir şeyler aırla-tiyor. Ne büyuk tıir ses ! Ne büyük bir gürültü ! Dinle ! Çin'detiçtincti çocuğunu aldırırıak için doktora yalvaran katlıııı, N{aca-

ristıın'da dilenen adamı, Kanada'da karşısındaki erkeğe kur ya-pan eı:keği. Dııy burılarıır hepsini. O ırıilyaılarca insaıiın lıep lıir-

Page 53: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

1I0

likte kontışarak yarattıkları korkunç gtirtiltüyü dinle !"

Dtıymaya, dinlenreye çalışıyor. Ama datra bir milyon insaırı bi-le göziinün öniine $etiremediğinden, milyarlarcasrnrn çıkartabi-leceği gtirültüyu de hayal eden-ıiyor. İyi ııiyetli. Aııra yetn-ıez.

"Lütfen, sen de katılma brı gtirülttiye" diyorrrnr. Çılap gidiyor de-li tılduğumtı düşiinerek on sekiz yılın verdiği biitün saf kibiriyle...

Ama ben dtıytıyonrm o milyarlarca insanın sesini. Hatta bütüırkonrışnraları ayrı ayrı duyabiliyonınr. Milyarlarca değişik toırdanses. Dtinyanın dönrne sesini bile duyabiliyorlım. Beyırim ırrilyar-larca parçaya ayrılacakırrış gibi szlıyor. Kulak zarlarrm birbirinedeğiyor. Seslerden çrldrrıyorum. Ellerin-ıle kapatıyorum kulakla-rrrnı yatak[a kıwanarak. Yetnriyor ! Yastığı başıma bastırıyo.rr,-,İ.Sıkıştınyonrm kafamı yatak ile yastığrn arasına. Ama gitn-ıiyor

sesler. Yeni doğan çocuklann ağlamaları, naJnna basan askerinçığlığı, taksi çağıran kadrnın bağırışı... Düşüncelerimi bile duya-maz oluyorum. O kadar çok ses var ki !..

Sorrra gittikçe azaldıklannı fark ed,iyorum. Önce milyarlar mil-yonlara düşüyor. Sonra binlere, yüzlere.., Yan odada sevişen çif-tin inlenrelerini duyuyorum sadece. Onlar da yok oluyorlar deto-ne ve diyaframdan gelen çığlıklarıyla. Bir tek, aklımda volta atandüştincelerin ayak sesleri kalıyor geriye. Vücudumun işleyişiniduyuyorum. Kanımrn akışını, midemdeki asitleri. Kinyas'r du5ru-

yonrm... Ve onlar da, teker teker siliniyorlar kulaklarımdan. Ger-gin yuzümün kaslan çözülüyor. Bütün sesler bittiğinde kendimisessizliğin içinde buluyorum. Mutlak sessizliğin. Peşinde de be-yaz bir perde. Bembeyaz bir oda. Sessiz ve beyaz. Hayat gibi...

Kapı açılıyor ve içeri Kayra giriyor. Gözlerim kapalı olduğuiçin uy.ı-ıdrığumu düşünerek sessizce soyunup yatağına yatıyor.Onun uyumak için faz|a zamana ihtiyacı yok. Gözlerini kapatıphiç vzır olmamrş olduğuıru hayal ederek kendinden geçiyor. Ya-

taktan yavaşça kalkıp sehpanın üzerindeki mektup kAğıtlarındanbirini a|ıp yazıyonım üzerine. Elimde bir kalem yok. Kirletmek is-temiyorum beyaz kAğıtları. Görtinmez bir mtirekkeple yazıyonrmsonsuz beyazlığın üstüne. Var olan tek şeyi yazıyorum. Bu hayat-ta var olan tek şeyi: "..."

Miguel ve ağzından isınini cti.işüımediği, çoktan ciğeri toprağa

karışmış c6line,inder1, bıkmaya başlanrıştım ki veracnız limartrna

demir attık. Kinyas'ın yaşıyor olması bir nrucize gibiydi, Öltinrti

herkesten çok arzulayan, intihar eğilimleri fazlasıyla gelişmiş ve

kendine zarar vermeyi ibadet haline getirmiş bir insanın bedeni-

nin hayatta kalmaya çalışması çok büyuk bir çelişkiydi. sağlıklıy_

ken aldığı her nefes boğazını yakarken, o aynr nefesi bin bir güç-

lükle içine çel«nek için ağzınr kocanran aç§tnl görmek, bana bir

kez daha kinyas hakkında pek bir şey bilmediğimi düşiindürdü,

Zatenbizim gibi insanlarrn dayanıklılığı çok anlamsız ve iğrenç_

tir. parazitler gibi dünyanın üzerine yapışmış olan bizler, ölüm_

süztüğe en yakrn olan kişileriz. ve bizim yanımızda, hayatlarrnda

birçok amaç taşıyarı ideal insarılar böcekler gibi dökiilürler, Bel_

ki de dünya üzerindeki en gerçek adaletsizlik",

Miguel bir buçuk ay boyı_ınca konuştu. İçinde bir entelektüel

beslediğini göstermek istercesine, on altr yaşımdan beri kapağını

açmadığım kitapl ar ın y azar|ann dan alntllarla süsle di s öyl evleri-

ni. Cğline denilen romancryr Batı sanatr ve edebiyatrnrn tanrrsı

ilaıı etti, Ben kabul ettinr. Ne de olsa Miguel'in geınisindeydik",

Bir buçuk ay boyı,ınca sallandım. Mürettebatla bir sonın yaşa_

madırır. pek konuşmuyordum onlarla. vahşetlerini Anrerika,ya

saklıyorlard,ı. yolculuğun tek heyecanl, aşçlnın yamağına sarkan

birinin linciydi. Adamı dör,üp bir depoya kapattılar, Tabii genç te-

cavüzci_i yerd,e kıwanırken çewesinde oluşmuş ve tekme yağctı_

ran zincirin halkalarından biri de bendinı. yanımdakilerin otntlz_

larrna trıtunarak birkaç tekn-ıe de ben firlattım, kendi kanında bo_

Page 54: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

112

ğulmak için dua etmeye başlamış olan adamın kafasına. Iki gi.iıı

sonra unrıttıldtı lrer şey. Ve aşçı yaırrağının kalçalan başkalannıncla ilgisini çekırreye başladı. Bu sefer kimse linç girişimde bııltın-ır-ıadı çünkti yaınağı düz eırl erin say§ ı alılakç ılık oynayan ların kinigeçınişti. Kanıksaırrnıştı çocuğrın kalçalarının lezzeti. Anra ilk lıa-reketi yapıp dişleri paranrparça olaır adarrr, tabuyu yıkan kişi ola-rak, btittiır insanların giinahlarrna karşılık çarnrılra gerilırriş İsa gi-

bi, yolculuk boytıırca lrücresinde trıttıldu.Ben bunlar ohıp biterken Miguel'i riinliyor ve seyrediyorcluırr.

Kiıryas'ın ateşini dtiştirnıek için ilkel nretotlar uygtıltıyordtım.Eğer ölürse ne olabilir, diye düşüniiyordum, Migtıel bana biniııcikez, Geceıı,iıı Sonuna, YoLcuJuk isiırrli kitabın ana karakteri Bar-damu'yü anlatırken. Gerçekten, Ifinyas o üzerinde yattığı dar de-

mir yatakta ölseydi ne olurdu acaba?..Bir zamanlar benim de dostlarrm vardı. Gerçek dostlar. Ağızla-

nndan çftacak olaırlan merak ettiğim dostlar... Sonra anlayamaya-caklan kadar kötti oldum yarılarrnda. Daha doğrusu, kontrolüm al-tında giden ilişkilerimız\n bazı arılar,ında Ka5ıra'nrn gerçek yuzün-den birkaç parça gösterme hatasınıyaptım, Bazen yüksek dozdaal-kolün ytiziinden,bazen de yuksek dozda sıkıntının. Dostlarımın ya-

nsı korktu, yansı da iğrendi. Acıyanlar da vardı birkaç taıre anra on-ların dürüst olduklannı düşiinmiiyorum, çthkii olsalardr beıri çöz-meye çalışarak, sahip olduğumrı varsaydığınr sorunlanlnl anlamakiçin çabalarlar,ü. Aslında acıdıklarını söyleyenler de iğreırenleredahildi. Sonuçta teker teker yok oltlular. Adresier, telefon ntımara-ları yok oldtı. Geriye Kinyas kalü. Arada bir dediğinri dinleyen tekinsarı. O da yok olursa ne oltır? Kayra kalır. Kinyas'ı düşiıntip göz-yaşı döker yalnızken... Kayra kalır. Kinyırs'ı riiyasıncla görtir iki yıl...

Kayra kalır. Kinyas'rn ölünründen on yıl sonra ne yüzünti hatırlar,ne yaşananlarr, ne de konuştılarılarr... Kinyas gider. Kayra kalır. Btıkadar basit olduğu için hiç sevenredim dostluklan, aşklan.

Romeo ve Jrıliet'in yaptıkları gibi beraber ölmeyi tercih eden-leriıı sayrsı çağınrızdaki kadar az olmasaydı, belki inanıı,dıırr bende sadakate. furra bir iırsanı göınnrek dostluğrınrı, aşkını da göm-nrek olduğıınclan ve a}mı insanın içini cloldtınrp bir lıeykel gibi

113

evin en güzel yerine koymak da pek kullanışlı olmadığından, ya-pacak bir şey yok. Fazla bir tercih imkinı yok. Canhların birbir-lerini öldürtip yenrelerini ana hareket edinmiş ekolojik sistenr nekadar faşistse, öleni gönrmek de o kadar canava.rca. Doğaıım ge-reği faşistlik. Güçlünün zayıfı yemesi faşizarı ve doğat, Olüyu$ömmek de dostluk, aşk gibi kawamları yalanlayan en büyuk do-ğa geleneği. Ki bu gelenek hayatta kalaıra unutmayı emrediyor.Unutmak için toprağa gömmeyi. Yoksa kokutuyor cesedi. Çürü-tüyor gözlerinin önünde artık nefes almayan dostunu, sevgilini...

İnsan, insan olmaya geliyor dünyaya. Kesinlikle bir tercihi yok.Hiçbir şeyi seçemeden de gömülüyor toprağa. Yerin iki metre al-tındayken de bin btr böceğe lunapark oluyor daha önce bin birdudağın öptüğü bedeni.,.

Ölenleri unutuyonrz.Yastutmak bir hayal. İnsan ve doğa. Bon-nie ve Clyde gibi... Biraz geç yatmak yeter bütün bunları görmekiçin, dostluğun ve aşkın sapkın bir komünistin diyeceği gibi, amabenim bambaşka bir arılamda kullarıacağım, "kapitalist bir icat"olduğunu anlamak için...

Eğer bir önemi olsaydı gittiğim yerlerin, tarııştığım insanların,yaptığım uzun konuşmalann, hepsini teker teker dökerdimönümdeki kAğıtlara. Farkım kalmazdı Balzac'tan. Hiçbir farkımkalmazdı C6line'den. Ağır bir dille yazrlmış, özenle seçilmiş sıfat-larla dolu tasürler kaplardı bu sayfaları. Ölümlerini gördüğüm in-sanlarrn dudaklarmrn kalınlığındarı, üzerlerindeki paçawalanndokumasına kadar her a5ırıntıyı anlatırdım. Ama ben doğanrn ba-na emrettiğini yapıyor ve unutuyorum. Bütün fazlalıklan unutu-yonım. Şekilleri hatırlamıyor ve önemsemiyorum Tek önemsedi-ğim ve yazmaya değer bulduğum, olayların mantığı. Başka bir şeyöğrenmedim ben hayattan. Belki gelecek sefere ! Düşük bütçelifilmlerin vazgeçilmez konusu reenkarnasyona has bir dilekle,belki gelecek sefere, diyorum. Ancak şimdilik, dikkat etmiyorumkarşımdakinin gömleğinin temizliğine, rengine...

Kendi görünt§iimse farklı bir konu. Saatlerce saçlanmı geriyedoğru tarayabiliyonırn hiç sılolmadarı. Bıyığımı ince bir makasla şe-killendirirken bi§onrm insanlara iirki.itticü geldiğimi. Biliyorum

Page 55: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

1I4

beni yazdıklarında sayfalarca tasvir edeceklerini. Ama ben ilgilen-miyorum bütiin bunlarla. O kadar çok nrürekkep israfi var ki dün-yada ! O kadar çok haybeye doldıınılmuş kAğıt var ki ! Okumayı vey?arnayo ögrendiğim güne larıet ediyorum. Pişmaır olabilseydiın, buikisini yapabildiğime olurdum. Eğer okuyamasaydım kimsenin nedüşündüğiınü bilemezdim. Dünyarıın döndüğünden habersiz olur-dum. Ve her şeyi kendim keşfederdim. Cehaletimi bi]emek harikaolurdu. Ve tırnaklarımla kazıyarak öğrenebildiğim çokaz ama bir okadar da keskin ve kesin bilgiyle öliir giderdim. Kafamda hiçbirkuşku olmazdı. Sadece kesinlikler cirit atardr bedenimde. Hak ede-

rek elde ettiğim, sadece düşünerek ulaştığım kesinlik]er...Ama artık çok geç bütün bunları düşünmek için. Yola çıktığım

yeri göremeyecek kadar uzaktayım. Evimin kokusunu unuttum.Gaspçı bir korsan gibi dolanarak şehirleri bağlayarı yollarda, eniyi bildiğim şeyi yapıyonrm: düşünüyorum...

Kinyas'r, bulduğum bokıtan bir otele yerleştirdikten sonra şeh-ri dolaşmaya başladrm, kiralık bir ciple. Biraz marihuarıa aldrm,ateşi yiyince çıtırdama sesini duymayı özlediğim için. Kısa süre-liğine de olsa alkoliirı ağır kadehlerinden kopmak için. Sahildebir yer buldum. Gecenin herhangi bir yerinde aına kesinlikle so-nunda değil ! Çocukluğumun ilkel uyuşturucusunu ciğerlerimeyollamaya başladınr. O eski günleri hatırlamaya çalıştım. Müzikdinlediğim günleri ve şarkılan, dumanrnı göğe yaydığım carınabissativa'yla süslediğim geceleri...

Aşrk Veysel ve Daüd Bowie. Yere yatmış gö§tiziine bakarken,sadece üçümüzün anladığı bir dilden konuştuklannı hayal eder-dim. Veysel toprağı anlatırdı. Antik çağların Yunarılı bir filozofu-nun Arkhe'yi bulduğunu düşünmesi gibi toprağın hüktimdarlığınıanlatırdı. Ehneğini yediği toprağa gömülmenin nasıl bir duyguolduğundan bahsederdi. Ve cesedinden var olup torunlannı do-yuracak olart el«neğin gücünün srrrrnı anlatırdı. Bowie ise değişi-mi söylerdi. Değişmenin sihrini. "Changes" ismindeki şarkısını fi-sıldardı kulaklarımuza... Ben dinler ve seyrederdim. On dört ya-

şımda ve sarhoş. Dinlerdim Bowie ile Veysel'in doğaçlan,ıasmr.Sonra uyurdum.

115

"Gidin" derdim. "Görmesinler sizi. Ben sizi, bir gün hatırlarım

elbet. Elbet yakalarım beni sizi, Siz gidin","yıllar geçti ve }ıatrlıyorunt. onlar yine konuşrıyorlar aralann_

da. Bazen klsa ınelodiler duyuluyor ağızlanndan saçılan, Ama ar_

tık pek bir anlanr veremiyoruın söylediklerine. Anlayamryonrm

ağızlarından dökülen kelimeleri. "Büyüdün !" diyorunr kendin-ıe,

"on dört yaşmm hayalet arkadaşlarını tanıyamlyorsun artık","

o zamanlar hala bir umudrrm vardr. Bedeli karşılığında mutlu

olabileceğimi düşünüyordum. Ancak büwdüm aıtık. Dünyayı

versem Tanrr,ya, damlasınr vennez bana mutluluğun. İsmim Kay_

ra. kader demek. Tanrr,nın ya da mutlak bir enerjinin hayatları

programlanası demek. Ne büyük bir güç !

Yineoyaşlardaykenherharıgibirişlemeşgulkenbirdendururve kimsenin önceden tahmin edemeyeceği nedensiz bir hareket

yapardım. ve o her şeyi bileni şaşırttığımı düşünürdüm. Hattaya_

pacaklanmı düşünmemeye bile çalışırdım, zihnimin okunuyor ol_

ma ihtimatini göz önüne alarak. Tabii ki hayali değirmenlerle sa-

vaşmak gibiydi. olmeyenlerle mücadele etmek gibi. Anladım bir

yarıgın merdiveni olmadlğrnı. Hayatrn arka kapısr yoktu. Gizlice

sigara içilen karanlık bir boşluğu bile yokıu. Her şeyi bilen, her

şeyi bilmeye devam ediyor ve barıa gülüyordu,

ve bir gün, yakın bir arkadaşımın ağabeyinin superpos6 av tü_

feğini alıp civardaki en yüksek binanın çatrsına çıktı.m, Helikop-

terlerin tepesine inebildiği gökdelenlerden birisiydi, Fişeği yer-

leştirip gö§iizüne kaldırdım namluyu. Dürbünden bulutları gör_

düm. Bir ara, bulutlar bir surata benzedi. keskin bakışlı bir yüz

çizdihavada. İki devasa göz oldu, uçuşan beyaz ve gri bulutlar",

Tereddüt etmedim. o iki gözün araslna yolladlm silahın içindeki

bütün nefretimi ve korkumu. yapacaklanmdan korktuğunr için

beni sürekli izleyeni öldürdüm. Görmesin yeryüzündeki en insarı_

lıkdışı insanı diye. Her şeyi bileni öldürüp yalnız kaldım, Tüfek

patladl. Bulutlar hareketlendi. Gözler şekilsizleşti, Surat yok ol_

du. Ve Tann,nrn karıı aktı. Üç gün yağmur yağdı. Ben, benim ha_

yatımr bileni yok ettim. Geriye kaldı milyarlarca Tann ! Diğer in_

sarılar varlıklannı fark etmeden ölecekler ya da izleyenleriyle göz

Page 56: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

116

ğöze gelip onunla ya da onsuz yaşaınaya karar verecekler.Artık kimse bilmiyor beni. İzlemiyor yaptıklarımı. Hiçbir tanrı-nın ilgi alanına girmiyorum. İıginç değilim hiçbir güç için. kurtu-luşu olmayan bir ruh gibi. Freni patlamış bir kamyon gibi ! Hiç il-ginç değil. yapacak bir şey yok önümden çekilmek dışında. yo-

kuş bitene kadar. Büyuk çarpışmaya kadar. Hulandıkça ağırlaşanbir kamyon. Bu yüzden dostsuz kaldım. Daha faziaezmemek içinrulrlannı, sevebileceklerimin.. .

Miguel'i barıa yardım ebıresi için ikna etmek zor değilü. kendikendine arkadaş olmuştu benimle, Ben hiçbi, ş"y yapmanıştım.sadece söylediklerini onaylam§ ya daarıIattığı hikAyeler ve bun-lardarı yola çıkarak vardığı teoriler karşısında sessiz kalmıştım...yolculuğun son giirılerinde, pasaporta ihtiyacrmız olduğunu ve da-ha önemlisi, Meksika'ya giriş yapmaınızın sağlanmasırun gerektiği-ni arüattım. yardımuıı esirgerrıezse çok mııtlu olacağrmı beliıttim.Eski teröristlik ve kaçakçılık günleri aklına gelmiş olacak ki büyükbir heyecanla açılü gözleri. Gözbebeklurt tımvoro., n*u tanıdrğıpolisler olduğunu, rüşvet karşılığında limarıdan çıkabileceğimizianlatırken. Belki eskiden oldugıı gibi sağda solda patlatılacak bom-ba plarılan kadar heyecarılı değildi ama yine ae neııı bir orgarıizas-yon gerektiren mütevazı bir yasadışı eylemdi bizi kaçak olarakMeksikaya sokup sahte pasaportlar hazırlatmak. Benden fazla he-yecarılanmıştı. Ne de oisa, onun gözünde arkadaşım ve ben pis iş-lere bulaşmayacak kadar nazik ve entelekitieldik. kendisi her şeyiay arlamay a hazrrdı, gençliğin i biraz olsun yeniden yaşamak için.

Gemi limana demirleyince, firla5np bahsettiği polislerle konuş-maya gitti- Geri döndüğünde de çok büyüt oımaıan bir para kar-şılığında bize geçici belgeler ayarladığınr ve aynı poıislerin başkaadamlara arac ılık y ap ar ak pasap ort çı karttırabile c ekl erini söyle-di. Hiçbir komisyon almayacalı:tı Miguel. Gezginler arası bir cen-tilmenler yardımlaşmasıydı bu iş. üğmctı nu]-,rria, medenilerinbirbirlerini kollamalarından ibaretti dostane çabası. İstediği pa-rayı, üstüne araba kiralaması için bir miktar daha ekleyerek ver-dim, kinyas'ın adım atacak hali yoktu. Ateşi birazdüşmüş amahilA kendine gelememişti,

117

Akşama doğru limarıa indik. Kinyas'r iki miçonun yardımıylacipe taşıdım. Polislerin hazırladığı ve üzerlerinde Frarısız isimle-rimizin yazdığı belgeleri ahp bir hafta içinde fotoğraflanmızla dö-nerek pasaportlarımızı da halletmek üzere Miguel'Ie vedalaştık.Miguel'i tekrar görme ihtimalim çok azdı. O da biliyordu bunu.Elimi sıkarken biliyordu yüzündeki tebessümün gemiye döndü-

ğünde yok olacağını. Korkunç kaptana dönüşeceğini. Çünkii eğerbunu yapmazsa, eğer benimle konuştuğu gibi konuşmaya kalkı-şırsa adamlarıyla, faz|a değil bir hafta sonra aşçı yamağının yeri-ni alırü. Ruhunun reyonlarrndarı birini, bilgelik reyonunu kapat-tr ve vahşi deniz adamı bölümüne döndü. Elimi bırakıp son birkez "İyi şanslar !" dileclikten sonra...

Polisler, herhangi düşük maaşlı devlet memurları gibi liman,havaalarıı ve karayolu srnın üçlemesinde kendilerini yitirip yoz-laşarak paxa karşıhğında üniforma]arını bile kiralayabilecek cins-tendi... Kira]amak diyorum çünkii asla satmazlar. A]tın yumurtla-yan tavuğu kesmeye benzer... O konuda bir sorun yoktu. İyi tarıı-yordum bu cinsi. Hem de çok iyi. Yasadışı hizmetlerine biçtiklerifiyatın kriterlerini, gerçe kleştirdikleri yo lsuzluğu ahlaken meşru-laştırma çabalannı iyi biliyordum. Yabancısı değildim benzer alş-verişlerin... Basit düşünmek gerekir böyle durumlarda. Her dev-let memuru aslında bir süpermarket işletir oturduğu makamrnkoltuğunda. Satabilecekleri bellidir. Fiyatlarda pazarlık söz ko-nusu değildia çünkti monopol varür.

Kinyas cipte yarı baygın yatarken Miguel'in hediyesi olan birşişe JB'yi paylaştık polislerle. Açgözlü diyemeyeceğim onlar için.Ya da firsat düşktinü. Sadece resmi sıfatları sayesinde gelişmişbir yarı sektör... Verdiğim para, normalde yöre hall«nın kanınıdondurduğunu tahmin ettiğim baloşlarını samimiyet ve sevecen-likle doldurmuştu. Benden tek ricaları, iki üç gün sonra birer fo-toğraf getirmemiz ve bu süre içinde de ortalarda pek dolaşmama-mrzdı. Pasaportlar büyük bir zanaatkAr tarafindarı hazrrlanacak,doğum tarihlerimiz, arıne, baba isimlerimiz tamamen o k§inin ha-yal güciine bırakılacaktr. Ancak sadece, yeni alacağr arabarıın ak-sesuvarlarrnı seçen ve ne istediğini çok ır bilen, hırslı bir §adamı

Page 57: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

118

gibi dawartarak sahte isimlerimizi belffiim. İsteğim kabut edildi.Meksika'da çok sayıda Fransrz vardı. İki tane daha olrnası pek dik-kat çel«neyecekti... ve üstelik, alkoltin midelerine çok yalaştığı şi-rin polisler ülkeden çılmrak istediğim iz zamaıı, tekrar kendileriylegörüşnremizinyararlı olacağını da söylediler. o an, aklrma ülkele-rindeki bürolaatik hırsızlıklardarı dolayı caıı çekişen zavallı yörekciylüleri geldi. ve gtir bıyıklanyla dudaklannı örten bu adamlarıncezalarıdrnlmaiarrnın gerektiğini düşiindüm. Bğer skandal yarata-cak boyutta bir suikast gerçekleştirirsenı ve arkamda ülkeye li-mandan, karşımda geniş geniş oturan adaırrlann sayesinde girdiği-me dair ipuçIaır bıralorsam, kendileri, aileleri, hatta rt§vetlerdennasiplendiklerini taiuniır ettiğinr komşuları bile hayatlarur- sb.ıkaları l«smında cehennemi acılar yaşarlar ve tırnaksz parmaklan-na hücrelerinin loş şığında bakarken bugtinü hatırlarlardr.

"Her şey için teşekkiir ederim sizlere !'' diyerek kadehimi kal-drdrm.

ıvı bir arılaşma yapmlş tüccarlar gibi yudumladık viskilerimizi.ışte böyle atıldı Meksika devlet başkarırıı öldürme fil«inin temeli.ıki polise şahsen işkence ederken üstiim kirlenmesin diye. Bu işimemurluğunu yaptıkları devlet üstlensin diye ! Tabii hareketim, so-kakta konuşmak istenilmeyen biriyle karşılaşmamak için ahlarıdevasa bir tura benziyor. sorulabilir harıgisi jrr, kolay diye. İkidakika selamlaşmak mr, yoksa üç kilom etre faz|ayiirtimek mi ?söylemeliyim ki ben zaman sılontısı çekrrıedim hiç. Hele sabır ko-nusunda asla ! Üstüm kirlenmesin diye, birinin burnunu kesmek-tense uzaktarı bir devlet başkaruna ateş etmeyi tercih ederim...

Hotel Tlinidad şehrin merkezindeydi. Gürültülü sokaklardanbirinde. En büyük odayı tuttum. kinyas'ı bir kominin yardımıylaodaya taşıdım. Afrika'dan çok uzaktaydım. Ama otelin Abid-jarı'daki Grand Hötel'e benzerliği rahatsız ediciydi. Zatenbu yüz-den yolculukları bir umut olarak görmekten uzun süre önce vaz-geçmiştim... yolculuk yapmarıın koşu barıdmda ad.ım atmaktanfarksız olduğunu arıladığım için...

Resepsiyondaki adamın kaypaklığı, kominin ayn| zam:ırıda pe-zevenklik yaptığını ima etmesi, odaya içki getire., guoo.rn bana

119

her türden uyuştunrcuyu bulabileceğini açık açık anlatmasr. Bun-ların hepsini daha önce de görmüştüm.

Dünya üzerinde bir yerden uzaklaşmanln imkAnı yok. Uzakla-

şılan tek şey stillerdir. Hayatta arıcak stiller değiştirilebilir. Başkabir şey değil. Coğra$ıa, çocuklara ergenliklerini unutturacak birderstir. Başka bir boka yaraf,ıaz. Aslolan hayat stilidir. Ve görtin-

mez köprüler vardır dünyada bir ülkeden diğerine giden. Aynı stilhayatı dtinyarıuı her yerinde bulabilmek bir tesadiif değildir. Nasılbir junkie her yerde dozunu bulabilirse, benim gibi biri de bastığılrer toprakta kadın, silah ve uyuştrrnrcu teklifleriyle kaşılaşır...

Eskiden hayata farklı bakanlar bulurlardı beni. Gerçek ente-lektüeller, arıarşistldr, nihilistler... Mılaratıs gibi çekerdinr toplu-mun dışında yaşamayl seçmiş Robinson Crusoe'lan. Ama şimdiseyrek de olsa benimle karşılaştıklannda başlannı önlerine eği-yorlar, bakışlarımızın kesişmesini engellemek için. Çünkü anla-yabildikleri kadar arılıyorlar benim artık uzun, alkollü, yükseksohbetlerden eyleme, gerçeğe geçtiğimi. Ve korkuyorlar. Çünküonlann oynadıkları oJrun, günün üç saatini, içlerinde bağınp ça-ğıran anaşiste ayınp geri kalan zamanrnda normal bir insan gibiyaşamaktan ibaret. Çok azı söylediklerini yapar. Çok azı gece an-lattığını gündüz yaşan Bunlar daha çok düşünsel kurt adamlardır.Banş ve anarşi işaretlerini sokaktaki aynı kadın heykelinin ikigöğsüne çizenler bu salaklardrr işte. Coşarlar insan hayatrnın de-

ğersizliğini anlatırken. Ama daha sonra işkence gören bir teröris-tin haberi karşısında, en çelik hiirnarıist kesilip insan haklanndandem vururlar. Çelik hümanistler çelik kapı taktırrrlar evlerine,adlarına methiyeler dizdikleri kaosun, dewimin geldiği gün kedi-lerine bir zarar gelmesin diye. Sağdan nefret ederken soldan daetmeyi unutanlardır bunlar. Kişisel muhalefetlerine bir kalabalı-

ğın fikrini eklemekten zevk duyarlar. "Sola daha yakınım !" derlerutanmadan. Gölgesiz yaşayamaz|ar, yalnız kalmalıtan ödleri kop-tuğu için. Yakın olmazlarsa herhangi bir tarafa, yok olacaklaırnıdüşünürler. Açık deniz adamlannrn yanrnda karadan uzaklaşa-mayan dubalar gibi dururlar.

Dünya üzerinde faşistin ne kadar iğrenç bir tarihçesi varsa, ko-

Page 58: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

120

münistin de o kadar saf, kötü bir geçmişi vardır. Ne de olsa ikisi-ni de insan icat etmiştir ! Hele günümüz kapitalizminin patronuYahudiler ile zamarın Yahudisi Marx'ı düşündüğümüz zaman,Ya-hudilerin de Hıristiyanlar ka,dar ikiyüzlü darı gibi her yerde biteıryaratıklar oldukları anlaşıtabilir. Eğer geçmeseydi Kuranıke-rim'in üstünden onlarca kuşak, ben inanırdım yazılarıların hepsi-ne. Ama inanmıyorum o onlarca kuşağn di.irüstlüğüne. O onlar-ca kuşağın dinine sadakatine inanmıyorum ! Çünkü insanı tanıyo-nım. Çünki.i kendimi tanryoırrm. Carıı öyle çektiği için duaları de-

ğiştirecek her dinden kuşaklar tanıyorum. İnsan dokunduğu her

şeyi kirletmiştir bugüne kadar. Dinin kendini bundan koruması okadar uzak bir ihtimal ki ! Kimse gelip anlatmasın bana insarııniyiliğini, din kitaplaıını. Ben sadece mucizeleri kabul ederim. On-lara inanmak, insan zekAsının kötü tarafindan çıktı$ belli olany azıLara inanmaktan da}ıa kolay. Kızıldeniz'in yarılüğına, gereliti-

ğinde kadrnm dövülebileceğinden daha çok inanryonrm. Çtinkilmucize bana daha temiz geliyor. Ne birinin çıkanna, ne de birbaşkasınrn zarzınna binlerce yıl önce bir denizin yanlmış olmasr.Ya da bir mağara girişinin örümcek ağıyla kapatılması.

Ama o, Adam Smith'in ekonomi için söylediği ancak bu konu-ya da uyan "gizl.i eli" öyle bir hissediyonrm ki dört kadınla yatılanaynı yatakta. Öyle hissediyorum ki o kirli insan elini, Yahudi'nin,Protestan'rn para kazanma hırsında. İnanılarıuı bu dünya dışun-

darı gelmesi gerekir beni benden alabilmesi için. İsmi fark etmez.Tarın, Allah, Jah... Her neyse, benden olmamalı! Bendeki çıkarcı-lığı, kıskarıçlığı, hırsı onda da gördüm mü, soğurum yazdırdıkla-nndaıı. Ama ben bilirim ki yine insandrr onlan ortaya serpiştiren.O kutsal kitaplara kaıılarını kanştıran. İnarıırsam bir gün boyuneğerim iyiliğe. Ama matbaadan çı}unış bir kitaba inanmamı bek-lemek, zekAmla alay etmek dışında benden insarıın kötülüğünüde unutmamı beklemek olur. Tarııdığım o iğrenç türü de unutur-sam bir giin, inanırım elbet yazılanlann hepsine...

Dürüst olalım... Dinler ve Tannlar ! Hepsi ben ölünceye kadar.

O§anus. Sörf yapan birkaç çocuk, İl<i katlı beyaz bir eün ve-

randası. Bir haftaİ" d,ş*, çrl«nadım lll olarak iyileşmeyi bek-

ledim. Faz|auyumaüm ama yine de dinlendim, Uykusuzluğum

geridöndüdiğeralışkanlıklarrmgibi.oteldenayrildıktanSonraKayranınnuıouğuevetaşınmakk"endimizeyaptığımızbiriyilikti.İsteüğimgibiazmobi§alı,yüksektavanlıbirsahilevivekapırrrnönünde 850 bir BMW, Kim demiş parl her şe{

_l:ğildir diye ?

kendimi iyi hissetmeye başladrm. Başım ağrımayı günler önce

bıraktı. Bir hafta boyunca hiçbir şey yapmadarı "':.d"t:İ :^İ:larında oturdum, yattım, Kayragenelde üşTduydı bu süre rçm-

de. İtı gün önce,uı, ,au*ıa geıjı. Adam fotoğrafımı çekti ve git_

tiler. Döndüğünde elinde iki Fransız pasaportu ve bir sürü ewak

varü.Yaşadığımızrkartıtlayan,sahtedeolsaresmibelgeler...EvekadınlargetiriyorduKayra.Bazrlanbirkaçgünkalıyordu.Bazenağlama sesleri duyuyordum yattığım yerden, Yine dövüyordu

Kayra kadınlannı",

Şimdiyse yalnrzrm serin evde, Sağ elimde bir dilim p\zza ve so-

lumda bir kalem. Rüzgir bir yarıağımdan diğerine geÇerken YaZL-

yorumönümdekıı<ağıda...xayrat.rnd,evletlaskanınıöldürmefikrinidahakonuşmadık.Amaeminim,n*,İldeğiştirmemiştir.Fikir değiştirmeyecek kadar uzun yaşayacağınr SanmrŞtrr zaten

hep. Aslır,O, *,Uayla civarda birkaç tur atsam biraz daha güç

toplarım.Kayra,yasiparişiniverüğimBrowningdegelipkasamagirdi. Sahip oiJ"g"*" Z paranu giaişıe bize en faz|a üç ay daha

yeter. Çünkü harcamalarımrz or, ı.iğıııı. obur bir aileninkinden

faz|a.Dün saçlanmı krzıla boyadrm, Çok krsa ve krzrl, Kabul et-

Page 59: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

122

nreliyim ki sıkıntıdan yaptım bunu...Dinleniyorum... Ama para için yeni bir iş çeürmek gerekecek.

Belki cie öItirüz ve gerek kalmaz. ya da zilrinsel ölünrünr bekledi-ğiınden önce beni bulur ve bir tımarhaneye kapatrlrrrnı, bedeniın-le ne yapacaklannr bilemeyen insanlar tarafindan... Aslında kay-ra'nın suikast işi gayet ilginç bir fikir. Neden böyle bir işe girmekistediğini bilmiyorum, Btiyük ihtimalle de hiçbir zanlanöğrene-meYeceğim. Ve bunun bir önemi de yok. Tek bildiğim onun da be_ninr gibi arada bir rairatlamak için sağdan soldan bulduğu kdğıt-lara bir şeyler karaladığı. ve bu yazmaişi zihinsel ölüır-ı yolculu-ğumuzun önündeki büyuk bir engel, çünkti uyanık tutuyor beyni-mizi. Hatırlamak zorunda kalıyoruz kendim izi. VehAl6İatır r;İ*biliyorsak, halA dewik ya da dik cümleler kurabiliyorsak, dahazalnanrn gelmediğine işarettir. Daha çok var demektir, hiçbir şe-yi düşünmeden ölümü beklemeye. Belki de boşaltmak için zihni-m|zi yazıyoruz. ve yazılacak bir şey kalmadığında ölmüş olacakiçimiz. o gün gelene kadar bildiklerimizi dökeceğiz otellerdençaldığımız mektup k6ğıtlanna...

Dalgaların üstünde paten yapan bir çocuk var. on ktisur yaşla-rrnda, kaymaktan öteye uçuyor suJrun üstünde... spor yapardımben de. Herkes gibi loyısındaıı köşesinden bulaştrm vücut eğiti-mine. Kayak, aikido, tenis. Sonra çözemedim rekabeti. Puanla-malarr arılayamadım. servis atarken çıkanları seslerden iğren-dim. Çocuklara tecaviz edenler de böyle sesler çıkanyorlarü.Anlamamaya başladrm en krsa sürede bitiş noktasrna vaıma}..Acele etmeyi öğrenemediğim için herhalde. sadece arabaları hız-lı kullandım. o da makinenin gereği olduğu için. Hep hayal ettim,2I0'|a giderken arıi bir şokla araba kullanmayı unuttuğumu.Mümkiin müdür, diye düşündüm. Fransa turuna ç,ı<rrıış bir bisik-letçinin dengesini son kilometrede kaybetmesi ve bisiklet sürme-yi unutması. Benim sonrnum buydu t Eğer gözlerimi kapatabil-seydim kadınları öperken, sormazdrm sorulanmı. Eğer terlemek-ten zevk alsaydım, hissetmeseydim kaslanmı Roland Garros'dafinal o5mardım. Tenis topunun tüylerini yanağıma sürtmektenzevk almasaydrm, Wimbledon'da oynardrm...

I23

Spor, Rekabet. Fair play. Kimin için? Yunanlıların uydurduğuolimpiyatlaç savaşacak gücü kalmamış olanları ayakta tutmayayarayan bir tür uyarıcı. Evine altın madalyayla dönenin ülkesipatlamış bombaların altında. Ne fark eder ! Sporcuyuz. Yasal mü-cadele ! Yasal dövüş ! Yasal valrşet ! Yasal sömürü ! Spor !

Tek spor sekstir. Herkes kazanır. Hepsi bu...

BMW... Üç harfin açılınrı ne olursa olsun tercih ederim CarlosSarıtana'nın verdiği yanıtı. "Black Magic Woman" şarkısrnı hatınlarım BMW'ye biniçce. A]nrarılara Hitler'den kalan dayanıklılıkve hız mirasını taşır bu araba. Mercedes daha çok Hindenburg'uhatırlatan bir l«aliyet yanlısı havasrndadır. Bunaklar içindir. Ev-lerinin yolunu unutsalar bile araba götürür refleksleri yok olmuşadamları. Hindenburg yaşasaydı Mercedes'e binerdi. Hitler isegeceleri gizlice çıkaç şu an evin önünde durarı arabayla Berlinsokaklarında köpekleri korkuturdu. Mussolini'nin Ferrarisi de

Arap şeyhleri için. Fazla gösterişli. Çöl çadınna yakışacak kadarkrrmrzr...

Ailem bana bir araba almıştı. Sağını solunu çarptım. Hak etme-

diğim bir lüksü barıa sundular. Hiçbir şeyi hak etmediğimi düşün-mek uçurum gibi bir aşağılık kompleksi mi? Bilmiyorum... Büyükbaş bir burjuva olarak yaşamak bana göre mi? Emek. Sermaye.Bölmüşler kendilerince dünyayı ikiye. Biri diğeri olmadan yaşa-

yamayan iki ayn sürü. Eğer kabul edersen hayatı geldiği gibi, bu-

lursun kendini cephelerden birinin içinde. Kafanı kaldırsarı göre-

ceksin oysa hepsinin kuru gürültü olduğunu.Diinyanın çewesinde tur atıp yaz mevsimini kovalayan profes-

yonel sörfçüler kash vücutları ve güneşten rengi açılmış saçlany-la şu aralar Hawaii'de sörflerinin wax'lanm§ fiberlerinin üstündeakrobatik hareketler yaparken, ben üzerlerinde kaydıklan surunhareketini seyredip pizza yiyorum. Gerçek akrobasi, benim sey-rettiğim. Suyun hareketi ! Bir orkestra şefi gibi ellerimi, kollanmıhareket ettirsem ve dalgalann barıa 1t2a;t ettiklerini düşünsembelki bıraz zaman geçer... Ama ilk defa görmüyonrm o§anusu

Page 60: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

124

ben. kimseyi dinlemediğini iyi bilirim, şampalrya benzeri köpük-lü ateş suyunun. Şu an tek isteğim ray.a'ıo d, öldürüp birileri be-ni bulana kadar bu evde kalmak... Ben mi dtinya için önenrliyim,yoksa dünya benim için mi ? yoksa biz de u*"ı. ve sermaye gibimiyiz?-. kıyamet günü için kasko yaptırmak istesem BMwye nekadar prinr isterler acaba?., Bmin olmamak hiçbir şeyden, tered-düt etmek aynadaki görüntüden, doğal nır uyuştl.rnrcu gibi. Muzkabuğu Ya da kurbağa sırtı yalamaya benziyor. o kadar tereddütediyor ve şüphe ediyorsun ki faz|a düşünmelden uyuşuyorsun.Bütün ihtimalleri hayal ediyorsun. Bütün sonuçlarıyla. Birileribuna halüsinasyon diyor. oysa hayatın kendisi,,halüsinojen.,, ok_sijenin kendisi uyuşturucu. Öyle bağımlısı olmuşuz ki birkaç da-'kikalık eksiktiği öldürüyor...Her aldığrm nefes boğazımı yakıyor... Ben çok zor yaşıyonım.Doğumumdarı beri ölüm döşeğindeymişim gibi yaşıyonrm...

onun için bir restorarıda otunrnca masayı kendime doğru çeki-Yorum, saııdalYemi oynatmadarı. çünki.i hasta olan benim. Herşey bana göre düzenlenmeli. Ben gitmem. onlar gelsin ! zatenkimse kimseyi çağırmıyor. Kimse kimseyi korımuyor... Beynimde-ki düşünce tarlasın dazıplayarak gezdiğim için pek bir arılamı yokyazdıklanmın... Maupassant'nın meşhur baş ağntan, Proust'unhassas bünyesi, Kinyas'ın zalim sıtması... Yalnızlık moda olsun,renklerini ben seçeyim ! sadece kendi sesim yankılanıyor duvar-larda, yıllardır hiçbir şey yapmlyonrm. Hiçbir şey başaraınlyo-rum, Başarıyt, iki elimi havaya kaldınp yerimde zıplamayı çokuzun zaman önce bıraktım. Tek başanm ölmek olacak. Çok güzelöleceğim. Mükemmel öleceğim. Bütün doğa karıunlanna uygun"conventionnel" bir öIümüm olacak. Bunu Jtıştir,u."k yaşıyorum.suyun üstünde sektirdiğim bir taş gibi en fazla yedi kez titreyece-ğim, sonra da bitecek. Düşüncelerine susturucu takılmış bir in-sarı olsaydım eğer korkardım ölümden. Ama o kadar uzağım kisessizliğe...

Belki de yardım istemeliydim bir terapistten. Ruhumu iyileşti-recek birinden. Bir bilim adamından. Ne kadar komik olurdu bü-rosundarı kendimi iyi hissederek çıksaydım. Bana verdiği tavsi-

125

yelere inanıp uygulamaya çalışsaydım ne kolay olurdu. Bana birhastalık ismi verip reçete yazsaydı. "Manic depression !" deseydi.Ben, "Hendrix'in bir şarkısr o !" deseydim. Sonra da sel«eterin vi-zite ücretlerini koyduğu masasının çekrnecesinden paraları alıpkaçsaydım, sekreter güzelse dudaklarından öpüp...

Yıllar önce Afrika'da yaşarken, iki Liberyalıyla tanışnrıştım.İkisi de firar etmiş askerdi. Biri subay, diğeri er. Sahip olduklarıtek şey silahları ve kirli kıyafetleriydi. Benden yardım istediler.Ama önce anlattılar her şeyi...

ABD Liberya'daki resmi orduya yılda dört yiz milyon dolaryardım yapıyordu. Bu parayla Liberyalılar, ABD'den silah satınalıp komünist gerilla}ara karşı savaşıyorlardı. ABD'nin kazancı si-lah sanayiinin dönmesi oluyordu. Silah fabrika]arındaki işçilerinboş oturmalannı engellemekti amaç. İşsizliği önlemek için, içekonomideki istikran devam ettirmek için kendilerinden binler-ce kilometre uzaklıktaki insarıların birbirlerini öldürmeleri sonderece normal geliyordu Amerikan devletine. Ve benden yardımisteyen iki asker de, her birinde bir milyon dolar olan iki çuvalparayı çalıp srnrr geçmişti. ABD'nin parasmn ki.içük bir bölümüsaptanan hedefe hizmet etmekten uzaklaşmıştı. Tabii olay duytıl-duğu arıdarı itibaren bütün Batı Afrika bu adamlarr aramaya baş-lamıştı. Ve tabii ki CIA de koşuyordu parasrnrn peşinden. Abid-jan'rn merkezindeki parkta bir ağacın dibine gömmüşlerdi çuval-larrnı. Sonra da benim yaşadığım kasabaya gelmişlerdi, içlerihdeher an öldürülebilecekleri korkusuyla. Çaldıkları paranın birözelliği, dolarlan derhal harcamaya başlayıp kaybolmalarına en-gel oluyordu. Oysa onların tek kurtuluşu, parayla Amerika'daki,tam olarak Washington'daki al«abalarınm yanma gitmekti. Anla-şıldığı gibi ABD, askerler amaçlarını gerçekleştirseler dahi para-yı o topraklarda harcayacaklanndan, bu işten de kArh çıkıyordu.Zatenbazı zamanlar böyle olur. Bir ülke öyle büyür ki dünyanınneresinde olursa olsun, yapılan her ticaretten, her işten komisyo-nunu aiır...

Neyse, paranm can sıkrcı özelliği şuydu: barılorotlar siyah birtortuyla kaphydı. Ve tortuyu sadece belli bir miktar para karyılı-

Page 61: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

126

ğında, Liberya ordusuna ait subaylık belgeleriyle ABD Büyükelçi-liği'nden alınan bir sıvıyla çözmek, paraları temizlemek mümkiin-dü. para ancak sıuya batırıldıktan sonra kullanılabilir hale geli-yordu. Bütün bu önlemler, Aırrerikalı kimyagerler tarafindan icatedilmiş ve parayı Liberya ordusu dışında başka kimse kullanma-sın diye uydurulmuş bir işlemdi. İki askerden daha zekice olanı,yanlış hatırlamıyorsan ismi Bobby'ydi, benim hiçbir örgütle yada devletle ilişkim olmadığını ve kendilerine zarar vernreyeceği-mi anlanrışh. Dolayısıyla olanca açıklığıyla anlatn-ııştı başların-dan geçenleri. Tabii çaresizliğin ve alkolün etkisi de büyü}<tü sır-larrnın ortaya çıknnasında. Benden istedikleri bir miktar paraydı.Ne kadar olursa. o parayla birkaç banl«ıot temizleyecekler vesonra ellerindeki kullanılabilir parayla tel«ar çözücü sıvı alıp da.hafaz|a banknot yıkayacaklar, böylece iki milyon doları kendile-rine serv et y ap acaklardı. Tereddüts uz, b ana yardımım karşıhğın-da paranrn yansrnı, bir milyon doları teklif ettiler.

Gerçekten de duıumlan çok ilginçti. Toprağa gömülü iki mil-yon dolarlan vardı ama açlıktan nefesleri kokuyor ve palmiyele-rin altında uyuyorlardı. İhtiyaçları oları tek şey birkaç bin dolar-dı. Çaresizliklerinin farkında olduklan için, her arı bir örgüt tara-findan öldürülmekten korktuklarındarı böylesine cömert bir tek-lif yapıyorlardl ve ben, o zamanlar karakıtaya daha yeni gelmiş-tinr. cebimde yüz elli dolar kadar para vardı. ve para bulabilece-ğim yerleri henüz keşfetmiş değildim, çelik kafeslerin olmadığıhayvanat bahçesinde. Ashnda bütün hikAye, cebimdeki son para-yı almak için uydurulmuş, hayal gücü dolu bir kazıklama yönte-mi de olabilirdi. Anra ben çok fazla sıkıhyordum. Bütün teklifle-re açıktım. yiz dolar koyup bir milyon almak, dolandırılma ihti-maline karşın hayli çekici ve kolaydı. kendilerine sadece bir yüz-lük verebileceğin,ıi söyledim. Buna bile razı oldular...

o gece, Bobby ile arkadaşı açık havada, ben bambu ktılübenriniçinde hayaller kurduk... sabah kasabanın çıkışında buluştuk.Aramızda on metre mesafe bırakarak otobüs durağına rurüdük.onları öldürmeye gelmiş herharıgi bir aptal tarafindan öldürül-nıek istemiyordum. Birbirimizi tanımıyorTıluş gibi ayrı koltuklara

127

oturup Abi$an'a vardık. Şehrin kötü bir mahallesinde, kadm sa-

tılan bir motelinde oda tuttuk. Ve üçümüz de odaya çıktık. Subay

olan kendine birkaç düzgün kıyafet ayarlamış ve temizlenmişti,

Milyarcla bir şansa oyrıuyorduk. Amerikahların adamr tanrmarıra-

larına ve sıvryı verrneleri mucizesine yatırmıştım paramı_ Solüs-

yonu aldıktan sonra parka gidip banknotlar alacak ve geri döne-

cekti. Er beninrle kalacaktı. Bir nevi rehin olarak. Yüz doları ver-

dim ve subay gitti. Biz de kapalı dewe porno yayın yapan televiz-

yonu açıp seyretmeye başladık. Hiç konuşrnadan",

İlk yarım saat korktum. Birden yanundaki adamın koşarak

odaclan çrkmasından ve yüz dolar kazaırmanın zevkiyle aşağıda

ortağıyla buluşmasındarı. Ama öyle olmaü. İkinci yanm saat bir-

den kapuım açılıp hiçtarumadığım ve bizi takip etmiş olabilecek

insarılann içeri girip paranrn yerini söyletmek için işkence yapabi-

leceklerinden korktum. Bu da olmaü... Daha sonra korkuları pay-

laştık yarıımdaki erle. O daterledi, ben de. İtl milyon dolar gibibü-

yük bir paranrn döndüğü böylesi bir işe yırmi dört saatten az bir

siiredir tanışan insarıların birlikte girmesi sadece ğüvensizlik ve

korku doğurmuştu. Saat ilerliyordu aJna subay orta]arda yo}<tu..,

Akşamüstü beşe doğru kapı çalmdı. ve tıpkı bizirn gibi kork_

ffiuş, terlemiş oları subay gözüldü. Elinde bir zart ve aseton şişe-

sine benzer bir kutuda az miktarda sıvıyla. Yüz dolara ne alabil-

diyse o vardı şişede. Resepsiyondaki adamdan plastik bir tabak

atdık. Amerikalıların srvryr adamı tanrmadan vermiş olmaları rü-

ya ğibiydi. Ve bizi milyonlara ğötürecek işlem başladı. Sıvıyı lava-

b onun içine koyduğum uz tab ağa b oşalttık . Zarfın içinden gerç ek-

ten de anlathkları gibi simsiyah dokuz banknot çıktı. Artık inaııı-

yordum çaresiz insanlara. Ancak paraya ulaştıktan sonra beni

dewe dışı bıral«rıa ihtimalleri de kiiçümsenmeyecek kadar faz-

laydı. Dokuz banlorotun dokuz yüz dolar olarak bize geri dönn-ıe-

si gerekiyordu. İlk parayr sruya batırdık. Sihirli ve kimyeü bir şe-

kilde tortular, siyah lekeler uçuşmaya başladı. Ve birkaç saniye

sonra elimizde slak bir beş dolar vardı. Birbirimize baktık, Plan

işliyordu. Ama beş dolar çıkmıştı. Bobby diğerlerinin kesinlikle

yüzlük olacağını söyledi. Ve diğerleri de yavaşça dolara dönüştü,

Page 62: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

128

Islak paraları banyonun fayans duvarına, aynanm yanma yapıştı-nyorduk kurusun diye...ve büytik felaket gerçekleşti. Toplaın kırk yedi dolar çıktı or-taya. son bankııotun da bir ytizlük otnaciıği ortaya çıkrnca erolan zaten gün boyu düşük tansiyonla beklenriş olduğu için dahafaz|a dayanamayıp yaşadığı büyıik hayal kırıklğı karşısında yereyığıldı. Bayılmıştı. Bobby'nin ise gözlerinde yaşlar birikmişti. Çokkızgın ve çok üzgündü. Bense sadece seyrecıiyordum... kırk yedidolarla elçiliğe gidilemez di. zatenyüz dolarla gitmiş otmak şüp-he çekiciydi çünkti oraya en az bin dolarıa gıjiııp yarım litreyeyakın sıvı alınıyordu. Heyecandarı hiçbirinıızin aklına paralarınsadece köşelerini temizleyip kaçlık banknotlu. oıarı.ir;;;i

mak gelmemişti. Bendeki son elli dolarsa hiçbir şeye yetmezdi...odanın parasml ödeyip dışan çıktık. Binanın önünde birbiri-mize baktık. Bir vahşiden çıkabilecek en şerefli sesle kırk yedidoların yansrnl teklif etti bana Bobby. ranıiı<i kabul etmedim. Neyapacaklarlnr sorduğumda, silahlan ve toplam dört kurşunlany-la birilerini soymayı düşündükterini stıyıeaııer son çare olarak.onlan Abidjan'daki o kötü mahallede bırakıp terminale gittim.Grand-Bassam otobüsüyle kaldığım tasanaya döndüm. kulübe-me girdim,yatağauzanıp güldüm bütün olanlara. sonra da bir sa-at civarında uyııdum...

Ne Bobby'yi, fı€ de ismini bilmediğim o eri bir daha gördüm.öıotıruıaüler mi, yoksa bir işe girip para mı biriktirdiler, yoksa bi-rilerini gasp edip milyonlarca dolarlarını kurtarabildiler mi ? Bil-miyorum. Belki de hayalini kurdukları washington şehrinde gü-zel bir evde oturuyorlardır şimdi. Belki de almı"şlardır iki milyondolar]arını- Hayatlan pahasma çaldıklan o parayı. Ama belki dehAld sürünüyorlardır sokaklaroa bu iki milyon dolarlık adamlar.Kim bilir...Bazen düşünüyorlln-ı, Abidjan'daki o parka gidip bütün ağaçla-rın dibini kazmayı, bulurum belki para çuvallarını diye. Ama son-ravazgeçiyorum. Çünkti her şeylerini, bütün hayatlarını yirmi kü-sur yaşlarında, iki milyona değişmiş adamlara n,ıyı" bir acıyı ve-remem, diye düşünüyorum. uınarım şu an harcıyorlardır parala-

129

rını. Amerika'ya kazık atabilmiş nadir adamlar...Aslında bütün hikiye sendikalarla başı derde girmesin diye, o

zamanki ABD federal hükümetinin Afrika'da bir iç savaş çıkar-nrış olma ihtimalini de gözler önüne seriyor. Kanıtlanırsa, başlarıelbet belaya girer. Ama ne fark eder? Kapitalizm bu değil mi? Oiki hırsız asker çaldıklan parayr, yine Amerika'da harcamayacak-lar mıydı ? Yine dönmeyecek miydi o paralar Amerika'ya? Yapa-cak tek bir şey yok. Mükemmel bir sistem kurmuşlar kuş beyinliAmerikalılar, Ne olursa olsun tek kazanan onlar. Dünyarıın en iyitüeear}atı:ıAh}a,ktaflıulı,kad*,İızhltldşHbi,tılltşi6lİ.:utll$et'. Slhiğtı.Ahıskijil iüıaıafiıtdaltptheij*eıuir utıınyei fğtt6i.üj,ifr,tİı*ı§ttİhııeı.l,Ar,rıefİkarı r{ıyası;,r.ıQuııutt Eüf{#d,kau,Üsti,ı,ryo*ulaİttijetftiHıiİ,ÜÖrllarıar,l ıPisHlğığrirt]eıiııtdştiiııterı,ntıtttllfo;lı ı,;;. liçi ,ıi ırıiı2 ,.lil ,;,i,liı

ı ıBi,raz.ft&rısatbBr*t Buııutttırıashüd# biLau ııteıoırıısbtoüıty5ı,,ii-,;

kabtığu god.untın .gerçEıt;var ufühütipıaaıığlyıdj. J c6tiı'nffifu:r;rgŞffiği ı

şeııt yııaı;..gdviıtht{ıerıei jçütüfü üı{italdfri kedl5yd\ ıtığltüAp§ıt{rh eİui l

na.*aalrınıuç.dHtıııh[ıtD.ü;İtl,uİshl|r.ıiiı ııT,iıi:,ıı'ı'İ {1,.]ı;t,.ıfl ıtr'ıiii'iıİ ,tI'.tl,,

Jı;ı;ı; rıı[ıtrily1;}? i.l.,fııııı,_ı] .ıııııli,;,,ıiiIiı{ iıı:;,ı,ı,iıiırıiiİ; r;'/.,ğ;,,üijJııı,ılI;','

"iıiıir,1,1ıııılııtİ,i|;[,ıırı,liJJ,ü,l {iilfı)ü;,ıi,},i1,)(J ,1üiıİf1,.ılü,Jüj lırııı[tı'/. ııİlı,ıııı}ı,ı

.,.ç,ii,l,ırııl,ı,,ı,i tı[ılı j,ıııır,{i>{ ..}\I :{tr,)"üç_r"{.i ,, ıi]i i{t ı'.}

,ı;ııııı;!ı it!ı; ı. ıiıı'i- .;}1,.7ıaf;i'iıiıl ;ıırııjiı,ııi!ı ııiı:iıııiçiiıı}i l;'(r'fi}[ie;>{')[{

.ııiii .ii>I,1ıtir;İ,ı,ıiı ı,;[,ırılıiiİıı;>İ ığıİıı,;ltlııı ııı;l>{ı;)lııA ıIı'ıü;Vrıİ;,İ 'ıİı,İ ıjİıii'iı;

ı{ılti,./_ıı Jııı,;;: i;İi ı;[sı;i ıı}I .ıjı7jıırııiııİi,;ııi,ı,ılııiı;; sıın;ı;['4ıı i}|"c'ı t,ı',,ı.

.İt.,;l ii{ı;İı;,,lıtiı;,i,.rı ıli;{iİı ı,;.ıiIfıı;q;,Iıı iiıı,ı+Isiı14,ıı;liı;>İ ı;rlı;,Jı.;e ı;İı rı"lIır;t

,],:},ı.}l.rııı.l .ıjı.1ıi;lrı;l ı;ı{ı;f ı iz,ürııııııle,ıçj rıırıı(J .ıılı,ııı,ıiı'ıııltı ı;f-ıııııİııi

ı,,ı{ııii,q ı:;ı;ti .iııiii ıı,ııi ıı!ı,r<,ı,ı.ı_r,ııılıiıılı ı;l,.ar;şsitl ,ı,ı't,ılırriiif-ı ıi'.ı ltı;,lIı_.

,ııli ..ı:iiı;ıiriririt| ııgl,ı.ıüııi,ı,rıııiiıııi ii,il'.ıılııtı,,,i,-ı9i iıı;lıı;ıiı7ııııt.i;l ,.'ıiı[

- I,,ıe .ııiııır ıııııı,ıı{ ,ıj!ilsiaz,ıa i,i,:ı"ıtıti ı;ıııl,rit ,ıııılşıııı i>[r;[ı'ır;lııli'ıf{ ı ı

_ı^; ıa,ıri;l ı,;ı{t;tlı;;ı ._ı[ıIi[[.ıııııl) _ıiı,ıı,;,ı ı"ıı;l,rııi ı;ıJı,;'ır; rır:iı>{ı,ı i[ı;'ııllı; ;|'ı'l

_,ıl.ıi]ıua ıı3ı;i}ııi sıl4 J;,/.JjıfIıı,/,JJ ,(,)jııgrii ,ı,,.'ı? 'r' ıİ ırİ'ııl:,ıÇ .iIllİ-ı'ııı'.1l-,!

-iıi}l _".;iıi},1rlı,rı],|ı, ıiı r.;İİ,ıg ,),,|,.) j.iıtI ıı ıır;i>İıİılı;[tılı }ı';iie ,ıl.;;l'ıİİ:İ ",)İ,ı

iı:r,I,,ııııIiıl >[.ıiiıiI,i ,ıiı ıı,ı[1 ıı[ı,üıı,.ı,i,ıı iııjzi>i,,ıi ılivıılsiııııi ıııır{i;Iia *r;'t

,ıiüiılı,ııı;i];ıı ;[ı;i,ilı rı;tt iır;»Lııiııiıp,,ııı'f .ııırr!)ırı'.rı)lf:) 'ıırıi'ı,ı[çi.ı'l,ıi'ııi'ı.

,i[.ıııiıı/ ı.lir:,ı,ti iııtiiırııiil .ırıı.ıJ;ı,ı ı,!lai iltııılıı;[iii iııtiliıı,ı;l ııı;'l>ll{:ı/',

ıiıırİtı"ı.ıiı ıiti ı:,ilı!. ıııııl_i"tiı,ıilı.ı;lıı-iiıırı iırıığ'ı ı,ı[iıiı;tı;;Vı;iı'ıı:Iıı;ıI'ı-/,.

Page 63: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

'l. t..l;,t

13I

yordlı. Bir şekilde eve dönüyordum. Bir gün tanr aralıksız on altısaat yıirüdüırr. Ayaklarımın altı yara olmuştu. Su toplayan yerlerparçalanmıştı. Anra bayılmamıştım. Ne açlıktan, ne de yorgun-ltı}<tan. Gerçekten de, hayatıır-ı boyunca hiç bayılmadım ben.Uyudum, evet. Sıtma }«izlerimde yataktan çıkmadınr günlerceama lriç bayılmadım yolda yurürken. Ne de mide kanaması geçir-dim. Ashnda, bu kadar patlayan volkarıa, kafaında kopan firtına-lara en azından bir asabi ülser yakışırdı. Ama olmadı. Sonra anla-dım ki nasırlaşnrış meğerse ruhum. En azılı paranoyağa taş çıkar-tacak kadar kaygılı olsam da, alışnıış brına iç organlarım. Ruhsalsorunlann organik ha[e dönüşıne eşiklerini çok büyütmüşüm far-kında olmadan...

Üniversite yıllarım gerçekten çok zor geçti. Tıp eğitimini al-,

mak asla bir tutku olmadı. Hiçbir şey tutku olmadı. O ,kadar,.İorgeliyordu ki okula gitmek. Binaya girip harıgi arnfidelıarısİ dersin:verildiğini öğrenmek. O kadar yorucuydui kiianlrtrlanlart,dinleı:mek. . . Uzun zalnzıJı hiçbir şey ry.üinaddrıi ıöyte ya, da{böyle üniüşf;ısite hayatımrn devarını .Ğtmeğine iİzin,ııegdlnt. ı Nb ; on}ar beni ı oltui+,

darı atıyorlardr,, no drej benjon}a4 ffirk ediyordumı ı S$55h, ğpığgnı çlı ı

kıp ı geziyıerdum öoJrcak{aırcia, I{a;mtrrnın leıı, ç o k, sinernaya ğiffiğim :

dönernidiıi,.,§onrai-dğ,ruüyordıııırıieve"ı,,ltabiiı,birıhdtayüı,.dahd,,ilkıgiinntiınde i okıılu bırakıuıai ,karyat'ını,lvorineinek, i §UrUrıerek,,ğiltiıa, ı

geidiriı,.Ng firıarkadaşimı ıvardr,, ıtlğ ıfl5 isağtığıni;bdrduğtııın birisi; ;

Aileier'nnde iibktor ı}ço}eksiyonları' o.lan,birşürü tühaŞ adam .ve ka-,duı.ıKüçiir.n§edirı.tıhnpsin,!.,ıOkıilııı,, oğrençilerin!iftiftıplüıinı;;,fta+ilemlerini.. . En büyük haiarrıüı i,1,1t, ğüinden bıralonaıha,k i Çektiğirn ı

her , acı}ıp ,dayana.bitedeğimtİ , diişür,tüy,orduın; Dayarı6i*; :"ğç;, ıyıl !

Sonia,bir: giini birişi,hafaretli ,bir şoylıerı anlatrrlşeıı, drüfiddrı çıki]p l

gittirriı Neı okui; ne üplomaı ]brıutrdaki,iıç, yıihkiaery.la ! Arkaınıa,ıdöniipıbaltnrskiboyıııını-uıagntacağrnğryr;;ğözlerirni56n;ğix;ift g2ı

çevinnedimibi}e faşist rninıaıtliıokrılurnun,|birtasınd, ,Faşist:,diŞo.I

runı.çiinkü, çok, ae,Dbnceredi .var.dı ve kırklctffin ibaşındb! inşa jeüi}j i

rnİ$tİ;;,Pencerçsİz,bİr,oktrl;;RayAharlestrtı,evi,$İbi.ı.ıiliıjiiı,ı:ııi ;iı tı.iı Ve,ıı-öy}eee ıiruşarrlarıç ffiaffiığı,bir,,kururndffi i son,kea,öyhlrnış,ı

o}durrt.;Birda}.ıa,ilairne{eıni hiçbir,kutunıa,datril,ci}mgdırrü.-Eirıgıtiri ı

:j':, ',,l" ":'.,!

.:j;ii"i: j"','-' ". ' ., ' l,- i ı'.ıl, ,',.,,'i,' -,).:., '.,ı...... i ,, n, :: ., ,

"',-:"ı,iiı], "'.i ::: : '...-i. i,ı,i,,'.,,r; .,i ',i ,ıl,,.,'l.,::.:;'' ':,,,,,, .;:",.,, ,,i 1,-:;1 .,J

_,, .UZ'.a yq{ı!ıyuşlet; y?p lyordun şahildş Kilom etre,Lerce, yıiı]lbıorı- ı

9rP: U|rUdüşQnryemek için iyi bir yoldu, Bç4qr]im yonılqyç;:vo

\elbimın,atışlaq,hlzlanıyqr,du.,,yprgu{ııuğumua_y;;;;ff;;;,dece üç günde bir yemek }ıe_rr,§yi a[şka4,11k haline, Eıeiir.ıniştirn. iÜÇ Sİn CÇ, !İı,ys öğü a. Ta,b [,tl İ e.t rqiimim bunaltıy",qrd.u. ;vji eudu-Tt Eü' a7 b€§İnl9, e+,ç,gk e.Rerj l kaybını suğıu*rya, ç,}şıyord-um ıf wladuş,linpemekiçin,Çtinküçğ"rOtlşunmuru,n,uu:'İ#;;de n, h em en h em en h u z urlu s ayılçb_il e ce t, nay_atunın te lçar,bir k ş ıvalamacaya dönüşeceğini biliyordum. İçımoeı<ı şeytanları zaptetmenin yolunu bedenime benzer acrlar çektirmekte bulmuştum.Çok az yiyecek ve kilometrelerce yurüyuş...

Meksika'ya gelişimizin dördüncü haftasıyü. Tek yaptığımız,arada bir kinyas'ın sokaktarı topladığı kadınlarla sevişmekti. kin-yas eski uykusuz günlerine dönmüştü. En faz|aiki saat uyuyorsonra da sabaha kadar gözlerini o§anusa dikip verarıdaciaki kot-tuğunda oturuyordu. onun beslenmesi daha farklıyü. Litrelercealkol ve dilimlerce pizzayla dotduruyordu kendini. Bazıgünlerhiç konuşmadarı geçiyordu. Tek kelime etmeden birbirimize. Bu,romanlardaki meşhur firtına öncesi sessizliğe benziyordu.. sey-rek olarak çıkılan araba turları vardı. Genellikle sabalıa karşı çı-kıyorduk. Şehrin her şeye rağmen uyumaya yüz tuttuğu saatler-de. Birkaç saat dolandıktarı sonra eve gelip oturuyorduk... Kin-yas silahını temizleyip içkisini içiyordu. Ben de bitmek bilmeyenyurüytişlerime çıloyordum. yorgunluktan bayılmak istiyordum.Açlıktan kendimi tüketmek istiyordum. kendinıi kesip yemek.Ne kadar dayanabileceğimi merak ediyordum. Ama bir şey olmu-

Page 64: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

132

bile çalışmadım takım elbiseyle. Tek bir iş srnavrna girmedim. As-kere gitmedim. Benden önce tenreli atılmış hiçbir düzene dahilolmadım. Herhalde bir zamanlar kimliğini iaşıdığım ülkenin va-tandaŞlığından da çıkarmışlardır_beni, bir bakanlar kurulu kara_nyla. ya da tecil ediliyordur askerliğim belki bir gün dönerim di-ye. ve ülkemden sonra ailem de bırakmıştr herhalde beni. ken-dilerinden çok sevdikleri oğullarının ölmüş olduğunu di.işünnrekdaha rahatlatıcı geliyordur sevgili aileme. silmişlerdir defterle_rinden. Düşünmemeye çalışıyorlardır beni. Hatırlamıyorum kaı.Yıldır uzalüaolduğumu onlardan? Beni nu amvrar;;;;;:ven iki insanı da görmüyorum yıllardır. konuşmuyonım, mektupyazmtyorum. Fotoğraflarıma bakıyorlar mıdır ? peki ya sesi mi ?Hatırlıyorlar mrdır ?..

ıi8qnlm,yapmak zorunda olduğum bir tercih vardr. onlan çoküurüMıç ito daıha çbk üzmek arasında... Eğer kalsaydım yanlarındaayfııış€ylerııorhpardırni ilbpişte,,beni ,çrı. g,ı.tışte ziyarete gelincesaçlanrır ihe,rrıbeyaq gtı,rüdtfurıı QğEp,,kaısavarm yanlannda ya tr-rrıarhaneye udı da, iıapishaıısyeiğireriilimı,a-u, ş, durumda benibilrniyjorlııııÖ}ıımüf?iDri4üıi ?.NE çaaptğırnı{kıiftrnıyoftarJ Hiçbir fi-kirtP'ııiı u&' ıVe, bnniıtıı rıedeniı diiıı5dl taiafııfudaıL, krrutnlari.ıafa.qı; ilığıylaıçnzeilQndıınlniılmıişOyretmg}eüindeınııiyidiqıdife.dii§iınüyoJ:r,llnlıı4ıshndaıevİı[lk;ierkietmeyüıdlıştlrlO"errhOj

sdhthibitıreıraıiryEtaşar}üı]Wşğmı,

ı oldüğiıpertafnamedıı dnanümb"*-r* #;;ffi;yük b ir i şo k i ; Eirkry uıl 4ö ryaşlı S 6 6.* **ü*D hi;; ffi ,;;;'İtıı j,ma ıpla4ını i.şıçmeslıçok gord$; Enümfuymlm| rıredhnıfaataııığraşJ ımadım,gorÇbkleŞmtsi;için,l§adedöİgıtriirrüü;iİ ;|ıjıli,J ı;";I "..jııj.ı,,jıır.ii. iAnnosir4ı babaoıg' vafıahşıg, birıçobıiğnı$ .doğu§tan,şdhipıoldıııbı

ilErmp ubşabitrnek içlrtıhirı iişaaını Çekebitedeği *ıd biigükthcdarıiıçeldİtrbr. I{şş}<gıtt@şuq]lse»ldlrıiüerk{-.s;ölsogOl..Ocılmeşel6rdiıber*:niııEüiüayabriuleiıilnparıavarğn.gddğine**-ıorr*-*r#İ,İİİİ'lkeı4ıağı@ğJrdım;ıı;Şadeaell«tü.tiiılükfİe;acİrırEaüııı

etrdfınib:Erİenıhi$t_anunadığırg;irısani4ııı;o.-ıkerıdimink#;tG;,-;;,n";;;;larını kurtardım.itltgıit,bıft iqırsal {görüireft ,i§b bilö şıapmamı.bağm ıy.antrelvbrr,şğyıarandıjNeıhaEiatıtıt!,c*ffardığımiinsmıırı.c*ı-ınA.yĞr-

diğ,fui dPğerJ ıng rde ibir;kaiıramahı olııid istesı ısadeağ tkeııfli. hğak,

133

tıma değer vermediğim ve çok sıkılıyor olduğum içindi. Benimgözümde eski bir dost farksızdı dünyarıın en vahşi canisinden !..

Nasıl herkesi öldürebilirsem, yine herkesin de hayatını kurtarabi-lirdinr cartrmın pahasına...

Ne okul, ne ü[ke, ne aile. Hiçbir şey kalmadı. Tabii unutmadan,en büyük sosyal kurum olan dinle de ilişkimi çoktan kesmiştim.Sadece oruç tutmak tamamen bana göredir. Hepsi bu... Hatta ve-

rilmiş her şeyi reddetmek adına cinsiyetimden de vazgeçebilir-dim. Ne erkek, ne kadın. Kabul etmeliyim ki bunu başaramadım.Belki 6şık olmadım hiçbir zaman ve kimseyi serrmedim, ama son-

suzkez seüştim kadınlarla... Bütün bunlan daha hafif olmak içinyaptım. Her an yolculuğa çıl«nak isteyebilecek birinin bütün eş-

yalannı atıp en gereRli olanlarla dolarıması gibi. Ben de sıynlabil-diğim her şeyden sıynldım daha uzağa gidebilecek kadar hafif ol-mak için. Ama olmadı. Terk ettiğim her şeyin ağırlığı binle çarpı-lıp, beynime yerleşti. Hafiflemek bir tarafa, daha da ağırlaştım.Söki.ip attıklarım tonlarca kdbus olup döndüler bana...

Okulda sranın üstüne kolunu koyup onun içine de kafasını gö-

men bendim. Ders aralarrnda sınıftan çıl«nadan sigarasını yakıpoturan yine bendim. Belki bir doktor olup insanlann nabzını din-teyebilirdim. Ama hayatın ve insanoğlunun kalp atışını duydum,hiçbir doktonrn duyamayacağı kadar. Ben dünyayı dinleyen yet-

miş beş kiloluk bir stetoskop oldum...Yaptığım ytirüyüşlerin b ir tanesinden dönüyordum sab aha kar-

şı. Kendimi daha çok yormak amacıyla kumun içinden yürüyor-

dum. Sahil evlerinin ve denizin ortasrndan. Kumsalı kuşatarı vil-lalann birinin önünden geçerken, verandasında bir ışık olduğunufark ettim. Daha önceki geçişlerimde bu evin hiçbir yaşayarııyokmuşçasına büttin pencereleri kapah olurdu. Ama şimdi, am-pule üşüşen sineklerden korl«nayan biri verarıdanın ışığını yak-

mıştı. Ve cılrz ışığın altında bir adam oturduğu yu.a#**rrr; ffiayaklarını uzatmrş, önünde bir şişeyle yönünü seçemediğim bir ffi'tarafabakıyordu. Durdum. Beni görmüyordu. Sahil karanlıktı. En ş}-yakın yakamoz Batı Afrika'daydı. Şişenin şeklini çözmeye çahşı-.,ffiyordum. Buralarda satılan hiçbir içkiye benzemiyordu. Sade, yıl-

{.,ıiı1.i;

4':.

Page 65: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

,.\,73 5

134

lar önce ülkemde birkaç damla suyla kanştırıp içtiğim ispirtonunşişesine benziyordu. Ve tabii ki ispirüo rakı şişesine konurdu. Üs-tünde "TEKEL" yazal|, dore kapağıyla rakı şişesine. Ve gördtiğü-ınün de bir rakı şişesi olnra ihtimali }rayli azdı. Ama yine de o ta-rafa doğru birkaç adım attım daha net görebilırrek için. Yüzünü

çok iyi seçenrediğinr adam da beıri gönrrüş olacak ki ayaklarınımasadan indirip geldiğim yöne doğnı baloıraya başladı. Bu hare-keti benden korktuğuna işaretti. Kendini savutımasına da, kaç-mastna da nrüsait bir pozisyon almaya çalışmıştı. Ve iki adım son-ra tnasaııın üzerindeki şişeyi bütün açıklığıyla $ördüırr...

Bu, en son ne zamar. boğazımdan geçirdiğiırıi tarrramen unut-tuğuırr rakıydı ! Tekel'in meşhur "Yeni Rakı" etiketli şişesi ! Aıtıkhiç şüphem kalmamıştı, Çok eski bir tanıdığı görmüş gibi kumla-rı savura savura yürüdüm verarıdaya doğru. Adam da, karanlık-tan çıkan bana kaşı önlem olarak ayağa kalkrnıştı. Siyah uzunsaçlı, esmer biriydi. Hiç tereddüt etmedim, sol ayağımı veranda-nın ilk basamağrna atıp arıadilimde "Merhaba !" derken. Ve bu ga-

rip tesadüfe hilA inanamayan adam da ister istemez ağzından be-lirsiz bir "Merhaba" çıkardr.

"O kadar uzun zaman oldu ki şu şişeden içmeyeli ! Paylaşır ml-sın benimle?" dedim, hiç davet beklemeden sandalyelerden biri-ni çekip otururken. Hili inanmıyordu. Gecenin kör bir saatindeTürkçe konuştuğuna sahilden gelen bir adamla, ülkesinden bin-lerce kilometre uza|üa.

"Bir dakika !" deyip eve girdi.Elinde bir kadehle geri döndüğünde içeride olduğu süreyi iyi

değerlendirmiş, kendini hazırlamış ve inarıdırmış olacak ki,"Türk'sün demek" dedi. Eh, aptalca da olsa bu da bir tepkiydi ta-bii. Ben "Sayıhr" derken, o kadehe birkaç buz atıp çok iyi bildi-ğim anason kokulu içkiyi boca etti üstüne.

"Eyvallah. Haydi sağlığına !" deyip, bardağına hafifçe vurupdiktim kafanra. Geırzinrden uçup giderken en son karşılaştığınıTürk'le başımdan geçenleri hatırladım. Nairobi'ye turist olarakgelmiş olart, çok zor bir anımızdabizi kazıklayan ve Kinyas'la ağ-

zını burnunrı krdığımız adamı hatırladınr. Hatta Kinyas adama te-

Page 66: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

1ş6

"Ben de Hakan Günday...''

137

devamını getiriyordu. Verandaya çıkıp oturdum. Eskiden bir yere

gitmek istemediğimi anlatmak için böylesi uzun cümleler kur-

mazl kadınları kollarındarı tutup dışarı atar, masadaki kokaini de

elime alıp havaya doğru üflerdim. Ama şimdi, bütün bunları yap-

mak için içimde olması gereken kızgınlığı bulamıyordum. Benkızgınlıktan değil, sıkıntıdan kavga ederdim. Aslında Kinyas'ınyaptığında hiçbir yanlış yoktu. O sadece son kalan paramızla iyizaman geçirmek istiyordu. Hepsi bu. Nasıl olsa bir gün tamamenyalruz kalaca}<tı. Kaclmsız. İçkisiz. Zihinsel ölümle tarııştığında

her şey bitmiş olacaktı. Evden kaçmaya hazırlanan bir çocuğundışanda aç kalacağını bildiğinden, son akşam yemeğinde boşal-

mış tabağını doldurtnası için annesine ikinci kez uzatmastna ben-

ziyordu yaptığı... Sonra, peşinde koştuğumuz ve bize kendisiniyakalamam|zaizi\vereceğini bildiğimiz o ölüme daha çok zaman

olduğunu düşünerek döndüm yanlanna. Saatlerce otunrp içki iç-tik. Kinyas ve kadrnlar birkaç gram olan kokaini hazmettikten

sonra herkes eğleniyormuş gibi bir göriirtüm kazarıdı. Ben dahil.

Tek sohbet konumuz seksti. Hatta bir ara herkesin birden soyu-

nup işe başlayacağını düşündüm arna olmadı.

Gece çoktarı getdiğinden ve çewemizde pek insarı olmadığın-

dan sadece bizim seslerimiz yankılanıyordu dalgalara çarpa çar-pa. O kadar alışmıştım ki denizin sesine. Ritmik olarak karaya

çaIpması, kınlması. Bunlar olmadığı takdirde uyuyamayacağlmr

düşünüyordum. Elim, kolum gibi bir parçam olmuştu şu son bir-

kaç yıldır, o§anusun toprakla buluşma çığlığı. Kadınlar ma§aj-larrnı tazelemeye gittiklerinde Kinyas'a birkaç cümleyle tarııştı-

ğım adamr, Hakan'ı anlattım."Zararsuz" dedim. "Yazmaya ğelmiş, bu kadar uzaklara !"

"Sanki kafası burada daha iyi çalışacakmış gibi !" dedi Kinyas.

Haklıydı. Kulağını seslere kapatmayı bilmeyen, şehirde sankiıssrz bir adadaymrşçasna yaşamayı bilmeyen biri nasıl yazabilir-

di ki? Gerek var mıydı, birkaç satır yazı için bu kadar yol yapma-

ya ? Evinin tuvaletine kilitlese kendini, orada da dinleyebilirdiiçindeki sesleri. Sifonu da çekerdi her beş dakikada bir, o§anu-su du5rnrak için...

Page 67: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

138

Kadınlar döndü. Artık herkes çıkmaya hazırdı. Yolda içmekiçin de bir şişe tekila ahp arabaya yürüdük. Kısa bir süredir kul-laırıyor olmamıza rağmen alındığında hiçbir hasan olmayan ma-kinenin kaportasında irili ufaklı göçükler oluşnruştu daha şimdi-den. Tabii ki tamamen beninr eserimdi lrepsi de. Bazen bir kaldı-rlma, bazen de bir taşa çarptığım için arabanın alt kısrmları siyahrenginden sıyrılmış, griye çalnraya başlamıştı. O kadar dikkatsizkullanıyordum ki, takla atmış arabamın içinde sıkışıp kalmamışolmama hAlA şaşırıyordum. Ve Kinyas içinde kalan son taham-mülsüzlükle bu lruyumdan nefret ediyordu. Kullandığım her aletiboznra, kırma alışkanlığırndan.

Tam sağ stop lambasının altında yeni fark ettiği bir göçüğü gcll

rüp söylenmeye başlamışken, bize doğru koşarı bir adam gördük.Adamı tanrmam uzun sürmedi. Kinyas içine girmiş kaportaya ba-kıp ktifrederken, adam yanımıza gelip nefes nefese bir halde,"Gittiğinizi gördüm. Onun için koştum. Sizi görmeye gelmiştim"dedi. Bu hafif terlemiş, esmer adam komşumuz Hakan'dr.

"Haydi !" dedim. "Gidiyoruz ! Arkası küçük ama sığarsınız. Bi-raz eğleneceğiz. Meksika'ya sadece yazmaya gelmedin herhalde."

Sanki davetimi bütün hayatı boyunca beklemiş gibi büyuk birneşeyle kabul etti. Ne kadar çabuk seviniyor, diye düşündüm. Bi-zim bütün kötülüklerimizin yanında bir çocuk gibiydi. Kinyas ba-na ve arabaya verdiğim zarara kiifretmekten bıkmış, direksiyonaçoktarı geçmişti, Hakan'rn, tanrşmak için uzanan elini sılonayıpufak bir baş selamıyla geçiştirdikten sonra. Kinyas'ın gerçek ha-liydi bu. Birileriyle tanışmak için gelmemişti dünyaya, hele sem-patik olmak için asla ! Arabanın arka koltuğuna dört kişi kucakkucağa oturdular. İster istemez fazlasıy|a tanışmışlardı bir daki-ka içinde. Hatta Hakan mükemmel bir aksanla İspanyolca konu-

şuyordu. Bir tekstilci için faz|a iyiydi aksaırı.

Şehre doğru yola çıktık. Kinyas aldığı alkol ve kokaine rağınendağılmadığını kanıtlamak istercesine kullandığı BMW'yle yapıla-bilecek btitün hızı yapıp yanından geçtiğinriz diğer arabaları bir-kaç santim uzaklarından sıyırarak ortalama 180'le gidiyordu. Bukonuda, Kinyas'la tam zıttık. Ben çok sarlroş olduğum zamanlar-

139

da trafiği aksatacak kadar yavaş kullanır ve çeweyi seyrederek

giclerdim.Zevkinialırdım.odazevkalıyordu.Amaezdiğişeritle-ri tek bir çizgi olarak görmekten. Çewes'"su,ll,u.kları birbirine

yapıştırıp uzun neonlar yaratmaktan, Kaciınlar Hakan'daır çok

hoşlanmış olacaklar ki d,urmadan konuşup kahkalralar atıyorlar-

dl... ı ı_ ^

SontrndaDevoisinrlibarageldik.Burasıdahaçokbiraçıkha-vadiskoteğiycti.içerigirincemüthişbirkalabalıklakarşılaştık.Hakan,clan, $ünlerclen cumartesı oidugunu öğrenince anlaclrnr

manzaIanrn, yöred,eki insanlar için bir hafta sonu çilgınlığı oldu_

u"H."r_rin uzak saatlıerine kadar içip konuştuk. Sesiırriz krsıldı,

SankiKinyasda,bendegeçmişedtınmüştüT..Böylegecelerdenzevkaldlğımızzamarılara.Hakandurmadanbirşeyleranlatıyor-dukendihayatrnadair.Duyduğumkadannı.dinliyordum.De-vo,dançıktığımıZZama|lhepimizinkafasındadatekşeyvardı.odasekslKinyasyinebirmacerafilmidublörügibiarabayruçura-rak bizi eve getirdi",

erefine kaldırılanBirlikte içilen son bir kadeh, Ve gecenrn ş,

bardaklardart sonra odalarımıza çekiİdik. isminin Laetitia oldu-

ğunu söyleyen kadın Hakan'la odalardan birine girdi",

Gözlerimi ,çt,ğ,*da saat öğlene geliyordu, Yanrmdaki kadın

gitmişti. Sessizlll< her yerdeyd;, Aşağı indiğimde, Kinyas ile Ha-

karr,ıkonuşurlarkenbuldum.Kadıntaryollanmıştı.Hakanbenigöriİtcegeçirdiğigeceiçinteşekkiiretti.Söylediklerinihissedenadamlardandr. Ğ *rı. kenclini yazmakla meşgtıl edeceğini dola_

yısıyla belki bir daha bizi görmeye gelemeyeceğini söyleyerek,

Türkiye,dekiadresinivetelefonunuverdi.Tabiiüzmemekiçinkonuğumuzu,kabulettikverdiklerini.Umıırumuzd.aolmadığınısöyleyem"rdi*, yaşadığı yerin, Hele ,.T,_d],ği apartmanrrr bir is-

mininolmasıyladahadaazilgileniyordukUstünekendisiyleitgi-li bilgileri yazdığı kAğıdı cebime koyup ne zaman isterse gelebile-

ceğini söyledim, Sonra da gitti", _

YineyalnızkalmıştıkKinyas,la.Saçlarrnıd.a}rayenikestirdiğiiçinkafataslnrnrengininetbirşekildegörebiliyorcltım.Buzdola-

Page 68: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

140

bından, Hakan'ın bir ara evine gidip getirdiğini öğrendiğim rakışişesini aldım. İki bardağa doldurup birini kinyas'a uzattım. Bir-kaç saniye birbirimizin gözlerinde gerçek kayra ile kinyas'ı ara-dıktan sonra kadehlerimizi lravaya kaldırdık. Neye içeceğimizi bi-lemeyecek kadar insarılıktan ç*mıştık. Sağlığa? Şerefe? Dostlu-ğa? Hayata?.. Birkaç saııiye daha kadehlerinrizi havada tutup bir-birimizi iskeletlerimize kadar soyduktan sonra acı acr tebessümedip diktik kafamı za rakıları*rrr, hiçbir şey söylemeden. [Jğrtınaiçebileceğimiz hiçbir şey kalnranrıştı ! Alkolizmin ve hayalini kur-duğumuz zihinsel ölümün ilk belirtisi, diye düşündüm ikinci ka-dehleri doldururken...

Bütün dünya uyuyor. Bütün hayvarılar, bitkiler, adına insarı den-

miş yaratıklar. Hepsİ. Toprak bile uyuyor. Dolunay var. Her şeyihipnotize etm§ olan dolunay. Bir ben ayaktayrm. Bir ben uyumu-yorum ! Bir ben lovılcm çıkartmıyonun yatağımda dönerek. Kayrauzun boylu fahişeyle, fazlas$a normal oları ve buralarda ne yaptı-

ğıru tam olarak çözemediğim rahatsız edici bir yalınlığa sahip Ha-

karı da Laetitia'yla odalarında. Benim kadınım da uyııyor...

Devo denilen kulüpten geriye ka]an sesler var kulaklarımda.Yeni dünyanın elektronik müziği. Yetmişlerin Woodstock'ı, dok-sanlarrn Rave'i ! Değişenlerin yanında tabii ki uyuşturucular davar. "Plastik müziğe polyester extasy'ler !" Bura]arda bile içkiyisadece bizim gibi yaşhlar içiyor. Tekila medenileşmiş Meksikagençliği ve karı emmeye gelmiş yabarıcılar için hoş, geniz yakıcrbir,anr olarak kalmış. İçkinin modasınrn geçeceği aklıma gelmez-

di; ı]AıIira,Oı da,olmuş. Artık sarhoşluk drajelerde saklı. Birbirlerinii{ sdğıhğınbıyıdtııöroilrüüı,aplarını. Ne fark eder? Hiç ! Danslar de-

ğ§inı; I(ıuafotl@l [çftitdrı dğişir, Aırya ı biş . şey kalır geriye: sabaho}unohjkalkıhp gidrt}eaela i$le4 }okıılLan ı ı,. i ;, i i i i, ;,;.

ıııBiff3ı4şındaigibıLy.im,ıüJy,ı:sdydımı;dahiaiazıyhşlartırdıııı*ı ıBin yılyaş4]nlrş;gıbıiıiOırubin,ıhzık4Sın}aııta,}ıahıış, gibiltArtıkyoıiu}duğuı,rnry üiöşddifoiııdl:ı AIbhğımıaftmtailui l ydtıAıilaüğnaı ıtakılk ı olufot i

ru*ıııI}inğtirıioık*diırlya,ızaşıj.iirüftye.değiırııki;ldınracağıdıı}'iYakıntia!o iiiaıu}alcdlo;,DehıoliarıildödıerkbrıffdĞfdlıircdıyolıııruışpğındqldltıç!§,iruTha qiıirrrieyiıdüşundiüni ıaıifuşyır.Dl{kildadaı,bin:i<ealdüşiinndiifu" ıHavada birkaçır{amiyd hrabhnla4d,sı.dpssüi kdh§ğrJn. ıNe }cadiın}ar;l

ne ıferıfu t4n§tl$inıaadarrı;)np dei Kayra tı Hiçbiri i qt*ımai ge}mıdili.

Page 69: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

l42

Camım açıktı. Tek düşündüğüm, o§anusa doğru süzülürkencamdarı girecek rüzgirdı. Gözlerimi kapatıp rüzgArın yüzümüdöı.mresini lrissedecektim. Ço k yaklaştım bu sefer. Ama yapmadrm.En derinimden bir ses "İhanet bu !" dedi. "Neye, kime ihanet?" de-dim. "Kinyas'a!"... Ve vazgeçtim.., 2l0'la giderken daracık yoldakarşıma çıkacak bir kamyonun sileceklerini böğrtiıme saplanmışgöreceğimi umarak sürdüm arabayı. Altına ağ gerilmiş bir ipin üs-

ttine yürtir gibi...

Ne ölüm, ne de hayat ! Hiçbiri kovalaırrıyor beni rüyalarrmcla.Hiçbirin eli barıadeğmiyor, Çüırkü ellerim ceplerirnde hiç olmadık-ları kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nederlikendime yaloştıramadığımdarı. Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı.Hepsi dar geldi. İnansayüm herhangi birine, uğrurıa gerekirse dün-yayı karı gölüne çevirirdim. O§arıuslar larmızı olurdu. Pütılaşmışkarılardan siyah dağlar yükselirdi. Ama inanamadım. Bir türlü ina-namadım... Bütün hayat bir illüzyon. Benim gibi, Kayra gibi...

Bir adam tanımıştım. Gerçek bir uykusuz. Kırk yaşlarındaydı.Prag'ın eski ve loş sokaklarında gezerdi. Rutubet kokan biradam. Sabaha kadar jazz dinler, cin içerdi. Üstiirıde hep uzun, gribir ktirk olurdu. Kulüp kapanırıca evine gider, soğuk bir duş alrve kiirkiinü giyip insanlarm işlerine gittikleri saatlerde sokaklar-da gezmeye başlardı...

İspanyol asıllı bir trompetçi vardı her gece gittiği jazz kulübün.,de. Aşıktı ona. Sololarını dinlerken gözleri zevkle açılır, rnüzisyeri,ve trompetiyle muazzam bir aşk yaşadığının haya}i,ni;kurar,dııVe,hetero se ksüe l olan İsparıyol'u bir $iin i«öndıfdı,, Birlilde ; yaşamaı:y ı başladrlar... Uyurken onu ı fib}Detmdlc cerın*fi, ı seydetfnekle, 8f.,.ırıyü kiirk giyen ıadarn ,içiru.,;Sor,ıra,bir giih,ıu54,1ıi4rııSrorypçtçihinüz ering ıbenzih - döküB, j, . jffı., IGt'nsb ; öğıdnemedi{ nederı, _y3ptığnı,1Binleiree,tatırnirı yürütü}dü", Po}işlerihı araşnda ellerindd;kelepçe- ;

lerle,yüıli.irJaeni;,ornlffilaıına:attığr,ikiaküıvardııilstünde;-,Kirrtğe;bi* i

lerrıedi,çıtgınlığrıırıJ,nedeniniiiAmaben,biidfurt; {Jy,kubuilııiidarıırü<,ya.lanr,u ;avğ,|üa,,Eörüyordıi.,iVĞlsevgi[isini,rılyasndaısakrn§tu;ıÇıııkant,dtııninlzir diğerlefinegerçe;lc gelmiştiı ıHepsi bu. ıı ii,: ı ı i, ; i ı ı i ; ; . i ;i

, i Büttirt, bııı.olAlılardarf öneeri o j hdr gece ıgittiğiırıiZ k piiipteı va,t_ışi ı

143

biiplyano doğaçlaması dinlerken kulagıma eğitip, "Hiç diişündün

mü Kinyas, hayatuı bir rüya olabileceği ihtimalini?" diye sormuştu,

Ben. di»iirımüştüm. Her şeyi. Anlamıştuır rüya olmadığını, Rüya

olamayacak kadar olağanüstü bir hayatın olduğunu görmüştüm,

' Dışan çıl«rıalıyım, diye düşündünr, Bir duş yaptım", Arabaya

bindirn,Ve.Ş€hredoğrugitnreyebaşladun.HızlıkullarımadımbuSefer.Ace}emVaIm§gibidawanmaktanbıktığımdandırbelkide.BirkaçkilometreSonra,yolunsağındanylirtiyenüçadamgör-düm. Buralarda ne bir ev, ne de başka bir bina vardr, Z\fıribir ses_

sizlik ve zifiri bir karanhk. yavaşladlrn. onlar da yavaşladı, Dö_

nüp: baktılar. ,Farlarırf arkasındaki bana: , fuabadan indim, Büyuk

ihtinıalle civardaki b ir köyde ]yajşayan çiftçilgrdi, Biraz sarhoşluk

vardr üzerlerinde, Hiç konuşmada4,}riirüdiirn ıaidanı,lara doğru, El-

leri ceplerinde, durmuş barıa bakıyorlardı. yol soracağrmr sanr_

yorıarJ, herhalde. Bana en yakrn olarırn stika}ı va;rdı, Aramızda iki

metreden -azbir mesafe ltalmıştı" : ",, ,

Ağzımıkapatıpburnumdan.nefes'alürn.;Sağ.dyağımı}eretağ-lambaşıpşo]bacağımla,,kasıklar,ınaıbiriternı'-e,aİtım,Diğerlerineolduğunu ar,ıayamamıştl. Tekmelediğim adaıüı,olduğu yerde diz_

lerinin,üstüne:çöktü. Eirazlgerisinde \re Çapıazüda olana da yere

çökenin dizlerinin toprağa değdiği anda bir yumruk attım, Şaka_

ğ*_,ga*işti. UçünĞü adam§a iartık bir }«avganih içinde olduğu_

nun ve ,böyle, giderse ,köndişiriih de : bi,r, darbe atacıiğının bilincine

ğeçerr .beş, saniye i içinde vaiurıış,oıacak :ki :korumasü l oları sağ ta_

r afima, i b oynurnd,u*ir i jnunr, u k . attı, i Ş akeğn_tr i,ırrduğüm ken din e

ğ.elrnişti, Vc q da :mideme,vı}rdu:,, Şakatfu heıa yerdbi loımanıyordu,

Yaklaşkbeş;$ayikalb'oyıtııcabir.birjırtizeıyçlgp,;üe}uhelerattık.Bir ara üçü de yerdeydi. Galiba attığım kafanınletkisiyle adam di_

ğeriniri lüshüne düşrnüştiı_,Ye onlairrt,o bir :aRlık yerdeki, durumla_

nnı,goriince, ça}ışır:d-urıımda bıralirtrğımiatabaya binip ;geri vitese

taktu,n. .El}İ;İnetrç öyle ğittimı lŞonra;,dal arab,aİrın, bıırhunu evin

yönüne çevirip gazabastrrnı,Geri gerigiderkeüı İ<afaını arkaya at_

tığırııdan,adarnJbİ.tflıII9,ydptı.klaııınrığöremedirrı,Biı,kdç;,de6ıdlrY_dıırh yalnlzch, , Bir@ bildğrn ,küf[in; Ve arabayu,$ilndtinııp,idikiz

aynasurdan.uaktiğımdaı,kararılığıniiçindeellimeııu*,uzaktaki,in_

Page 70: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

144

SaJıları aramanrn y arar,,Z olduğunu anladım. Tamamen simsi54a:h* itı dikiz aynası. Hiçbir ışık. Hiçbir hareket. Her şey bitmişti ! sdde+ıce BMw'nin motorunun, dakikada dört bin kez attığı turunisesij,i"İşte !" dedim Prag'daki ktirklü aclamı düşünerek, *Yann,,gabah,bütün bu olanlan rüyamda görmüş olma ihtimalim olacakırti?''Aslında olnralı, diye düşünotım. ''Kavgalanmrn ve nedensizşiüde.itimin bir rüya olma ihtimalini beynimde tutmalıyım'' dğdiıtr.ftg[ı::dime, "Yoksa gündüz yaşayamam. Kötülüğüm bir rüyH,b|mı{lııilAcımasızlığım bir rüya oımaıı ki, bundarı"yrıır. öncd,anııbsintj,sımsıkı sarılan Kinyas gerçek olsun !..'' ,i;|;ı; .ı.ı ,{ii.r.ı,Eve döndüğümde ha\raıiıydınJanmıştı. ve saloırdh rnflstririrıniu ıHakan oturuyordu. İç€r, lglrincş,,kanayan burnumu ıgcİrdüj l,erinj iden firlayıp nefunö}drsnı*,a,üaapabileçeği öir şeyirıl oiup io}rnadığı;:nısordu' i{'ıl i. i{ ıi'ıtı;l'ıı,ıi:Jı;ii ,rır:,,j a,,,r,ıl,, . rl,,ıiı,,,iıl.ı., ıı ıi"HiÇbir ŞeY"$ofu9|'ıilgüinrııır,,l.r,,,,rluo,,,,,;,,,r,,'1:i .,ıJ,l;;ı j.i.ııj ;f ı ıııi-ıiı:,yüzümü yıkayıp tekrar salona.irtdirrıl ;Hdhanjm otündıığtıı aıre.ı ıPenin karşı[email protected]ı}<oİfuğr.ıkendimi;bıiakhmı,ı.,|i

r1;,1,,;1;;;;,I ıııııı.ılı:"Peki ne yazacaksıın ben$. lfu üa§ı.httaiyı{zrcaı., ş6drn **t "-,buldun?" di}4ğddrdıınnlır; ıııi:.:,;ti'iIııııı,t,i!' .İr"u,,r,,rj,,,rnr.ı,;;irıiiııııı;.tı;iıiı;

Demin,gördiikteı'indmı eükileçmıeqıişıgiffi our;^r;;,#,rakYarlltıVerdiıı.ıiıiiı,1 .ıiıi ı;iıııı; jğıiıı,.ıi, rı-],r,.1,rl ı.ıiııii,ıIsjIı ııjıı.ı;{ti,ı"Bilmiy,onım. ı ŞimdiüiJd pbk ;lfoitıfikrim,,Jiokü iEa}ıa bo&,hil{6ııo}eıcğDeğişikit{ik6,1ıeleri*llsrrurtiJ*ü"ür.ıiVtesd}alİ*anbül jhifthieleri:?ııııı,iDeğişik,hil«6şıeıırair;in,d,f,ı?.,i*arybu]lun"rt.rfak,+rarömddam.-ı.ı]lı

"''iOlmdzıolıirıtruııı? ݧraEibütrğeniasaibiııışehitiljliiorıyanııttikaJurej}ıştle,ıkapltı Gazete.ibreöıaflırüaifuvbr,ellıasrırı.ryoa*gırtı

göıt'neır**ih*İns:ırıla.rıitelfuimişrgıibiCıVqıarıi]ıirnrida,@ia İlltçnUyat}aı&dşroı{mrrlar;VanİOnl4irlYğ,Uacağsİint fJrr.!Jiıı; ı;rlili;i.ı .iiı,ı,:.ılıI,ı.,,.,ıiı ii.ıjj ı;.tr;.ıii:i

ı ;}ilakarı:kdrt şrrhufu i yüzıiırıc bifo ıtebdssürniütııroturnıüşloıduğııııntı:,farkietiirrı.ııBir;4rafıl'İstaıbüilnerbslsıEianğiıindanlaBı?iFtiMye.ınedir ?l1ıgibd,donularisormhyı ıdiiştindiitiııtı Anna ytkııttdlic5ı}estdeıacerniPelueıuııon^lhlnnhktıi§ivryğeçrirnıuıiı;;,i

r;;ıİ;g r;iri-,,.,ı..ı ,ıııiııtiı.ı,';i'Ba,k ıH4Jreafui,ilBieı i5ii,insarıla.,i-ğ'İrr,B**r;;*66ataıgğmnğl

ıBüirhleı gtirtistUstlnı s|irnce'başöi dbrde&[.d. IuüĞrdönı ka;fudmdgd ıbirini,tsafıa;veriiöm. 'İbtedigftr;

tudarrrı*ol,ndarkğlrjı,FfaııaÖrııııbonr;

l45

öderim. Ama gelme bir daha buraya ! Ülkeye dön ! Ve bizi unut !

I{iç tanımaIn§sm gibi. Var olduğumuzu hatrrlama !"

Böylesine kesin ve lrerkesin anlayabileceği açıklıkta cümlelerkarşısında Hakarı'ın yüz ifadesi değişmişti. Kendimize haksızlıkettiğimi düşünüyor olmahydı. Neden diğer insanlardan dalra teh-likeli olabilirdik ki? Biz de aslında sıradan insarılardık onun için.Biraz değişik hayatları olan ama normal. HikAyelerinde anlatabi-leceği türden.

"Böyle düşünmene üzüldüm. Ama eğer istediğin buysa, tabii kigelırrem sizi görmeye. Sadece Kayra bana, ne zaman istersem evi-nize gelebileceğimi söylemişti."

"Ka5[a çok lrasta bir insandır. Bir psikiyatrlar ordusu bile onuiyileştiremez. Ne söylediklerine, ne de anlattıklanna inan ! Hattakulaklannı tıka! Hepsini unut ! Sana her ne dediyse."

İyice kafası kanşmıştı. Ama geleceğin yazan olarak serinkarılıgözükrnek zonrndaydı. Devam ettim ben.

"Şimdi seninle, birazdan gidip eünden getireceğin rakıdarı bir-kaç kadeh içeceğiz. Sonra da Kayra uyarıacak ve sen bizimle ve-dalaştıktarı sonra gideceksin. Hırpalanmamış bir beden ve ruhla."

Itiraz etmek istedi. Anlamadı bahsettiğim görünmez tehlikeyi.Ortada hiçbir sonrn yoktu ki ! Güzel bir gece geçirmişti yeni ta-nıştığı, ülkesinin insanlanyla. Ama eğer varsa, altrncr hissi tara-findan uyarılmış olacak ki yarı kızgrn, yan üzgiin bir ifadeyle,"Peki !" deyip gitti.

On dakika sonra elinde rakı şişesiyle döndü. Teşekktir ettimkadehleri doldururken. Ve aramızdaki tatsız havayr bitirmedenönce, söylemem gereken ve gerçekleşme ihtimalinin olduğunudüşündüğüm konuyu açtım.

"Son olarak da Hakan, ki artık bu konuyı bir daha açmayıpbaşka şeylerden bahsedeceğiz, eğer yazmayl düşündüğün hik6ye-lerinin birinde bizim isimlerimiz geçerse ya da burada yaşadıkla-rmla ilgili en ufak bir cümle olursa, dünyanın neresinde olursamolayım, şehrine gelir ve sen u5rurken boğazını keserim ! Ve belkide bütün konuşmalarımrzın içinde lratırlaman gereken tek aynn-tı bu."

Page 71: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

146

Bütiin bunları söylerken üstümdeki gönrleği hafifçe sıyırıpBrowning'in kabzasını gösternriştim. Ve gördüğü ş"y, lrerhangibir harekete kalkışn"tasrna ,n e o anda iistiime atlamasına engel ol-muştu. Ne de olsa kaybedeceği çok şey varclı. Ve her aklı kaybe-decekleriyle dolu insan gibi, içine silah karışan bir kavgayı göze

alanrazdı. Ama yine de sesini terazilemeye çahşarak sert bir ton-da kontışmayı da ihmal etmedi.

"Merak etme ! Sizden bahsetnreıır ! Ne yazılarımda ! Ne de biri-ne ! \ıe sakin ol. Unutma ki, biz iilkenıizdeı-ı çok uzaklarda ikiTürk'üz !"

Bunu ser.nriştim. Çünkü soır derece kendinden emin ve serin-kanlıydı. Kesin cümlelerdi bunlar. Aslında aramızda bir centil-menlik sözü veriyor gibiydik. O bir daha evimize gelmeyecek vekimseye bizden bahsetmeyecek, biz de onu kendi cinsinden in-sanlarrn cehennemine -ki biz orada yaşıyorduk- çekip içine al-mayacaktık. Anlaştığımızr düşünüp artık bana dalra az rahatsızedici gelen Hakan'ın elindeki kadehe benimkini vurup rakryr brız-larınr çiğneye çiğneye içtim. O da anlamıştı her şeyin unutulduğu-nu. Rakısını içip bardağınr masaya koyarken sordu:

"Peki, sen hiç uyumaz mlsın ?""U5rurum elbette !" dedim. "Hatta rüya bile görürüm. Senin gi-

bi. Herkes gibi..."

ArtıkZamanrgeldi.Artıkac]zamanı.Şiddetilışiiriduyulmalı.,,cash fronr chaos,, güulerindeki gibi. kargaşa başlamatı. insaırlar

ağlamah. Dunya, üJr*a"ı.ıeri_kuşturacak kadar lrızlı dönmeli.

Perdearalanıpiçeriyekanınsogukkoktısuyayılmalı.İftiralar,ta.kipler,tahminle,,."t.oi,ıur,intikamyeminlerimegafonlardarıev-leresızmalı.GörünmezadamlarınbarbecuepartilerindeUçüncüDünyaiilkelerinebiçtiklerikefenyrhlmalı.Arkasındahiçbirteş-kilatlıgüçbulunmayanparmak,tetiğiçekiptekbaşınabirinsarıınsüipolabileceğinutıındetiliğigöstermeli.Uyuyarıhalklarınya.taktandüşme,,*,,,,geldi.Gözkapaklarınınjiletlerlekesilmesi-ninzamanı.Ebediuykusuzlukzamanl.Şimdisuikastzamanl...

YıllarÖnceortayaatılmışbirfikiretrafindatoplarıan,büyüksapkınhklar içinde birbirleriyle ilişkiler kuran dünya üzerindeki

değişikterörörgütlerindenhepnefretettim.Vesavunduklarıneolursa olsun ,ttrı.ırp sloganlarrndan dairna iğrenclim, Kalabahk

birterörörgütünüherhangibirbürokratikdüzendenaylITnanlnanlamr vol.. Hiv",arşi zaten doğada da var, Bir de insanlarrn ha-

yatrna sol«naya ne gerek var?

Bendenyirmiyaşbüwkbirkuınarbaztanrmıştım.İstanbulkaldırımlarrnlnaltınclafarelerleatyarrşloynardı.Gündüzlerialtı-lı,geceleribarbut.Annesindenkalmışbirevkirasrylaoynardıkunduzkumarrnı.Kendisikahvelerdeyatardıbrıaşkmdan.Taşın-saevine,açlıktandeğilamakumarsızhktanölürclü.Tanıdığımsü-re zarfinda çok para rr"rdi altılıya. Barbutta bileği sağlamdı ama

beygire şeytanı iutmuyordu. Ama o da her adrenalin bağımlısı gi_

bi vazgeçemezdihal seslerinden. ve her kaybettiği yarış sonrastn-

Page 72: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

148

da, her yattığı ayak sonrasında, yirmi küsur yıldır atlara o}mayan

ve her hırthğını bildiğini düşünen adam yanındakine dönüp ken-

disinin de çözernediği bir duyguyla, herkesin duyacağı şekilde,"Bir bokluk var bu işte !" derdi. T\ıtturan acemiler köşelerinde klskıs gülerken, bilmezlerdi adamın dünyanın en doğru laflarındanbirini ettiğini. Bir bokluk var bu işte ! Türkçe'nin silrri yine karşı-mızda. Anlatamazsın böylesi rnuammalı bir konuyu ikizi gibi ben-

zeyen tek bir kelimeyle başka bir lisanda. Bokluk her şeyi ifadeediyordu. Daha doğrusu bilinmeyen her şeyi. Ne kadar hesap ya-

prlrsa yapılsın, karanhk kalacak tarafi. Yarışların ardında dönendolapları. Her şeyı ! Ve o ne zaman bu lafi etse ben de yüksek ses-

le telırarlardım."Bir bokluk var ! Ama sadece bu işte mi? Asıl bokluk hayatta

var. Bir bokluk var bu hayatta !"

Hesabın da, dikişin de tutmaüğı bir hayat bu, diye düşünür-difun. Bilmediğim o kadar çok şey vardı ki o zamanlar. Hepsinebokluk deyıp geçiyordum. Çözemediğim, beş duyumla algılaya-madığım bir şey. Bir bokluk var bu hayatta! Ve söylerken o kadarfarkındaydım ki, o bokluğu hiçbir zaman çözemeyeceğimin. O ka-

dar uzaktım ki ne olduğunu arılamaktan. Tanımlayamadığım amahayatımı çökerten her şeydi bokluk. Bir bokluk var! Ama ne?..

İşte suikast işi de bu soruyu sordurtacak Meksika halkına. An-lamayacaklar hiçbir şeyi. Üstlenen elli kişi olacak. "CİA yaptı" di-yecek komünist gerillalar. Kimse bilemeyecek. Yüzlerce tutukla-ma olacak. Belki birileri itiraf bile edecek. Ama halk soracak, ba-

ğıracak sokaklarda "Bir bokluk var bu işte !" diye...Aslında şimdi düşünüyorum da, bu yanlış kurulmuş bir cümle.

Gerçekçi olalım. Bu işte, hayatta bir bokluk yok. Çok iyinıser biryaklaşım olurdu. Ki ben benzer yaklaşımları Pollyanna'ya rüyam-da tecavüz ettikten sonra bıraktrm... Bu işin, bu hayatın kendisibir bokluk. İçinde yüzüyoruz. Yarılış anlaşılmasın ! Kötü, acr veri-

ci, şu ya da bu olduğu için değil. Bilinmediği için ! Mükemmel ha-yatlar da gördüm. Sabah yataklanndan kalkmak için sabırsızla-nan mutlu insanları da gördüm. Konu bu değil. Konu bilinmeyen-ler, arılaşılamayanlar. Etrafimızda dönen görünmez dümenler.

149

Belki Tarın. Belki de daha insani bir teşkilat, Her şeyi düzenle_

yen. Kim bilir? Hayata ve ölüme hikim olanlar bilir",

on üç ,rşr*Jrrken aldığım bir defterin ilk sayfasına, işaret,

parmağımd.anakankanla..Sanatyaşarkenölmektir''diyeyazmlş-trm... Ölmeye doğanlar sanatçıdır_ oieceklerini bile bile doğarılar!

Kendileridirheykel,müzik,resim,sinema.Hiçbirşeyyapmadandasanatçrolunur.Hiçbirşeyüretmeden.Sadecehayatıbirsaırathalinegetirerekdesarıatçrolunur.Kabuletmeliyimkibenöylebi-ri oldum. Bilimi yok varsaydım. Sadece sanat kaldı geriye, Ve bel_

ki bir saıratçı oıarak değil amabir sanat eseri olarak yaşadım, Şim_

didebirsanateseriolarakkimseninanlamveremeyeceğibirişyapacağım. Üzerinde yattığım toprağm sahibini, Meksika denilen

iilkenin seçimle işbaşına geımıi devlet ua»ıllılı öldüreceğim,

Ö ğrensinler hayatta hiçbir şeyın seç ilemeyecegrnr,,,

Adamrn ailesi ağıtlar yakar ay,larca, Ama Öltiler Günü'nü kut-

layanbuesmerinsanlarbilirlertıleneVereceklerideğeri.olübirdevlet başkanınrn pek bir farkı yoktur yaşayanındarı, konuşma-

masr tek fark ! Bir de makam *uU*, yok, Ama bunun yerine bir

arırtmezarlvar.Yetmezmi?Toprakfakiri,katiliörtentopraklaay-nramaolsun.Üstündealtıntozlandaolurbelki.Çürüyenetinealtrnkarrşrröltiliderin.Elmaslagömerlerbe]ki.Belkidepetrol-le.Hattakaraelmaskömürle.Fartetmez.Yainarırrsrnyainarı-mazsrn ! Ruh var mr ? kemikleri srzlar mı birilerinin toprağın al_

tında?BunlarrbilebilemediktenSonranedenyaşanır?Hiçanla-mryonrm.Herkesiöldürsemdeyalnızmrkalsamacabaşudünya-da? Bir bokluk var ama",

Herzamankigibitabiiki..There,snoplan!That'stheplan!,,yo-lundan gioiı"ceİ. Veracruz,a geliyormuş devlet baŞkarıı dedikleri

dokuzeyaletinefendisi.Öııimtınegeliyormuş.Belkideçokiyibirinsandrr.Belkideçokinsandrr.Amanefarkeder?Bendeinsa-nrm.Bendeiyiyim.Benonuniçindeyaşarrm!..Veracruz'ab\rkutlama yapmak için geliyo,*"ş, Gazetede okudum, On alil gün

Sonra.Gelsin.Hayatıdeğişsin.Meşhuredeceğimonu.Ulus|arara.sı bir üne kavırşacak",

Çoksarhoşum.Kalemdençıkanahikimdeğilim.Hiçbirşeye

l]

Page 73: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

150

h6kim değilim. Hukuk okumadım...ıçimde büyük bir nefret var. Herkese yetecek kadar. Üçüncii

Dünya Savaşı'nı çıkartacak kadar. Herkesi ölctürecek kadar. Dtin-yanın havasını indirecek kadar! Bunları yazacakkaciar... Nereyekadar? Ölene kadar!..

Saat 14.36. Dört saattir aralıksız içiyorum. Scotch. Beyniıniuyuşturmak için. Bitnrek için. yok olmak için. uyuyup eümedönmek için... Bir Kanas almanr gerek. Bir tüfek. Suikast tüfeği.Eğer tabancayla vunıışam kaçamam. Arra uzaktan ateş etmektam bana göre. Tabancayla ateş edersem ikinci mernriyi cle ağzı-ma yollamam gerekir. karıas işimi görür. uzaktan, çok tızaktan.Tek bir el ateş. Bir mermi. Burnunun biraz üstüne. Çığlıklar. Ph-nik. Terlemiş korumalar. Terlemiş Meksika...

kinyas'ı en son ne zaınan gördüm ? En son ne zartlan ona birşeyler anlattım? Bana en yakın olması gereken et yığınınl en sonne zaınan karşıma alıp kendimi ve olan biteni anlattım ? Hiçbirfikrim yok. Hiçbir şey hatırlamıyonrm. Alkolün bir oyunu olsa ge-rek. Bir şeylerin oyunu olması gerek. Eğer ortada bir oyın yoksaçok kötü ! Hiçbir maddenin etkisi olmaksızın unutabiliyorsamher şeyi, ne kalır geriye ? Ne ka]ır? Eğer doğduğumu bile hatırla-mlyorsam...

Evet. Kinyas geldi ve kaşıma oturdu. Barıa bakıyor. Anladımasanın üstündeki şişelerden fazlasıyla içtiğimi. Anladı benim deuçabileceğimi.

"Ka5/ra, ben gitmek istiyorum. Afrika ya dönmek istiyorum. Ya-pacak bir şey kalmadı burada. Bataklık gibi burası. İçine çekiyorher şeyi !" dedi, elinde bir kadeh scotch...

Bir sigara yaktım. Camel. Burada bulunuyor bu tütün... Kaça-cak bir yer kalmadı. Gidecek bir yer kalmadı. Öıtım kaldı. Görme-diğimiz bir o kaldı. Öıtim ve sonft§ı. Eğervarsa... Geçtiğimiz, ma-ruz kaldığımız bütün sınavlan düşünüyorum. Bütün mücadelele-ri. Sorular. Yaıııtlar. Yarışlar. Çalışmalar. Uykusuz g|eceler. Ezber-lerneler. Anlaşılamayan konuları beyinlere gömmek. Diri diri !..Bilmiyorum ben. Hiçbir şey. Ezberledim zamanında Herkes gibi.Ama unuttum hepsini. Hiç büyumedim. Hep sınıfta kaldım. Ha-

151

y atta kaldım. Terfi edemedim. İlerleyemedim. Gerilemedim. Felç-li gibi otrırdum. Hep aynı yerde. Hep aynı zamanda. Vücrıdumrın

çıkarabildiği bütün sıvıları tanıdım. Kan, gözysşı, ter... "Ölmü-

şünr, haberim yok !" derdinr eğer biraz daha kuwetli olsaydım.Geniş bir çukur. Derin ırri derin. Toprağın içinde bir oyuk. Yerimorası. Gömsem kendimi. Bitse lrer şey. Sonuna gelsek filmin.Kopsa fihrr ! Fark etmez bizim için. Yeter ki derine, çok derinegömsünler bizi. On dakika uğraşsak nefes almak için sonra da yo-

rulup "Eyvallah !" desek ölüme. Bitse her şey. Öyle bir çığlık at-

sam ki dünya çatlasa!AItı milyar insan sağır olsa! Tanrı sağır ol-sa ! Ben sağır olsam ! Kör olsam ! Görmesem hayatı ! Bitse lrer

şey... Çok sarhoşuz. @k. Absinthe, votka, scotch, rakı ve Kayra...Korkunç sarhoşluğumun ve içkinin bir şelale gibi boşarıdığı sa-

tırlann üzerinden üç gün geçti. Sızdıktan sonra ilginç rüyalanntatları damağımda uyandım. Kısa bir duş. Bir dilim pizza. Ve artıkyavaş yavaş bir harabeye dönüşen salona indim. Eü kiraladığım-da bütün odalan büyük bir titizlikle temizletmiştim. Beyaz duvar-larda bir tane toz yoktu. Şimdiyse odalarda içki şişeleri, plzzal«ı-tularr, kadın iç çamaşrrları... Tam bir bataklık. Salonda attığımher adrmda ayağım eğilip bakmak istemediğim bir şeyi eziyor...

Kinyas yine ortahklarda değildi. Arabarıın anahtarı süreklikoyduğumuz yerde olmadığına göre dışanda olmalı, diye düşün-difun. Verarıdaya çıktım. Kaç gündür Meksika da olduğumu hatır-lamak çok zor. Ama e[[i metre uzağımdaki denize hiç dokunma-dığımı biliyordum. Afrika'nrn batı sahilinden atılan cesetlerin,pisliklerin, acrlann bura"lara vurmadığı kesindi. Oysa ben öyle ol-duğunu sanıyordum. Güney Amerika'daki sefaleti Afrika'dan ok-yanusun getirdiğini di§ünüyordum. Ama öyle değildi. Buradaki-ler de hiç üşenmeyip kendi sefaletlerini yaratmakta gecikrnemiş-lerdi... Gerçekten de o§arıus dünyanın en büyük mezarhğı. Sa-

dece Bermuda değil, her yeri Şeytarı Üçgeni. Denize doğru yürür-ken aklrmdan bunlar geçiyordu...

Ayaklarımı yalatmaya başladığımda o§anusa, üstümdekileri

çoktan çıkarmıştım. Suya girmekse fazlasıyla kolay oldu. Eski birdost gibi uzun uzun kucakladı beni. Ölçtlstlz hareketleriyle iste-

Page 74: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

152

meden zaıar veren iri kıyım bir dost gibi savırrdu köpüklerininarasrna. Birkaç yudum aldım eşsiz sudan. Genzinr yandı. Amaşimdiye kadar on binlerce insanı boğmuş clalgalardan bir tanesi-ni yiyip bitirdiğimi düşününce kendirni iyi hissettim. Benim dı-

şımda görüş mesafemin içinde kimse yoktu...

Sudan çıkıp kurna sırttistü yattım. Masmaü bir gö§iizi. Göz-lerimi kıstım önce, bakamadım. Vazgeçtim göımekten. İndirdimgözkapaklarımı. Karanlık ama gecelerdeki gibi değil. Gündüzünaydınlığı sıkışnrıştı gözkapaklarıırr ile gözlerimin arasına. Yalnız-dım. Ve bir hayvaır kadar huzurluydum...

Yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filınlerdekiyalnız insanlara özenircliın hep. Yalnızirara. Konuşacak kimsesibl-mayanlara. Sonra hayat beni buralara getirdi. Tabii ayaklanmınazımsanamayacak yardımıyla. Ve artık o roman karakterlerindenbiri oldum. O kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. Ay-nı zaınanda da korkutucu. Kendime "Bu kadar yalnız kalınabilirmi ?" diye sorardrm. "Sosyal hayvan insan, dayanabilir mi kimse-sizliğe ?" Ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı ol-madığını... Tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişi-lik taşıyanlar için söylemiyorum. Sözüm benim gibi içinde binler-ce ruh taşıyanlara, Uzakdoğu efsarıelerindeki carıavarlar gibi ye-

di kafalı tek bedenli insarılara. Ben hep kalabalık oldum. Şehrinuzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabahk.Tıkış tıkış ! Herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. Dolayısıy-la iyi geldi bana yalnızlık. Kendime yeterince zaIaı veriyordum.Ve bir de dünyanrn vereceği zarax|arı ortadan kaldırmanın imkA-nı olmadığına göre, yoklarmış gibi dawaııarak yalınızlığı seçmeken doğrusuydu...

Yalnızlık kurşun geçirmez. Dostluk, 3şk, aile geçirmez. Hiçbirşey geçirmez. Dışarıdan sol«nadığı gibi içeriden de çıkartmaz.Cerahat yapar. Antibiyotiğini de kendinde besler. Yeter ki neredeolduğu bulunsun... Ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen.Vücudumun neresinde ? Sonra karar veririm. Ruhum, bedeniminbittiği yere kadar...

Gözlerimi açtığımda güneş batıya çoktan yayılmıştı. Birkaç sa-

153

attirkumunüzerincleyatıyorveuykuilehayalarasındamekikdokuyordum. Ayağa kalkıp, vücuduma yapışmış kumlara çöldeki

dostlarındarı daha şanslı olduklarını hatırlatıp onlardan kurtul_

cluktan sora kıyafetierimi topladlm. Eve döndüm. verandadan sa_

lonageçtiğinrde,Kinyas,rarabajantıgeniştiğindebirpizzanınönüneoturmuşbuldum.Ziyafetekatılmakiçinfazlanazlarıma-drm. Oturdum karş§rna Kinyas ile pizzanın",

Sekiz yaşınclan beri oynadığımız bir own vardr, En kısa za-

manda ne kadar uzunlukta düşünce zincirleri kurabildiğinrizi bir-

birimize göstermemize yarıyordu. Genelde terapilerde, aptal rö_

portajlardaoynananbiroyun.Biridiğerinebirkelimesöyler.Kar-şıdaki o kelimenin ıiendisine düşündürdüğti başka bir kelimeyi

söyler. ve yanıt olarak da ilk başlayan, duyduğu kelimenin çağrış_

tırdığıyla devam eder. Ve böyle devanr eder, Hanf bir değişikliğe

uğratllmıştrr oyun tarafimrzdan. Normalde sürekli aynı kişi sorar

ve diğeri yartıtlar...

PizzamınsonparçaslnldaağzımaatilktarıSonrabiryudumvotka alrp arkama yaslandrm, Ve oyunu başlattım:

"GaZoZ-"

Kinyas kafasını kaldırdı. oyunun başladığını anlamrŞtı. DüŞün-

mesi faziauzun sürmedi. Elinde tuttuğu pizzadilirninin ucundaki

zeytini dudaklarrnrn arasrna götürürken, "Ka5mak" dedi, Kaynak,

Klvılcım.Işık.Güneş.Ay.NeilArmstrong.İnsarılıkiçinbüyükbiradım!Ay,ahiçgidilmediğivebütündünyanınseyrettiğiomeşhurayakbasmasahnesininbirstüdyodaçekilmişolduğudedikodu-ları.Vedoğruysa,bunubaşarmış,inanrlmazbirhayalgüciinesa-hip olan isimsiz yönetmen. Duvardaki saat otuz dört saniye daha

eskimişti, yanrt ağzımdan çı}ctığında,"Yönetmen."KinyasönündekiAbsolut'üyudumlayıpbirsigaraistediben-

den. Bütün bunlar Zaman kazarımak içindi. Biliyordum, Ama yine

de oyun devam ediyordu. yerimden kalkıp ceketimin asılı olduğu

iskemleye yürürken, yanrt arkamdan yakalayıp saldırdı,

"Milk."Buyanıtfazlasıylabasitolmuştu.Faz|adüşünememişvekötü

Page 75: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

154

bir karşılık vermişti kelimeme. Eğer iki kelime arasındaki bağıkarşıdaki anlayabiliyorsa, kötü bir puandı. iık kelimeme veraığiyanıtın tabii ki doğadaki kaynakla bir ilgisi yoktu ama bu seferçözebilirdim yönetmen ile milk'in arasındaki ilişkiyi. yönetmen.Kubrick. C\ock,ııoı"k oı"a,nge. Ye filmin "Milk Bar'' sahnesindekimilk! Çözmüştüm. ve çözdüğümü arılaııası için yüksek sesle tek-rarladım gittiği düşünsel yolun mola yerlerinin isin"ılerini. Ara-mızda nrutlak bir dürüstlük olduğu için yalanı komik bulurcluk.yetersiz ve zayıf- onun için zorlanmadarı gittiği yolun söylediğimyerlerden geçtiğini kabul etti. ve oyunu kaybetmiş oldu. Belki deo5rnamak istemediği için böylesine kolay bir yanıt vermişti. Hırstaşımayan insanlar için çok zordur oyun o5mamak, rekabete'gir-mek, Dolayısıyla ben de yendiğime seünemiyordum. zaten oyu-numuzda kazanan da yoktu. Düşünmekten yorgun düştüğü içinkaybeden vardı. En kısa zamanda düşünülebilecek her şeyi dü-şünmek gerekiyordu. ve karşıdaki sorduğu takdirde de son keli-meden, ağızdan ç*arı kelimeye kadar giden di§ünceler yolunuaçıklayabilmek... Aramızdaki güvenden ötürü solTnuyorduk artıkbazı kelimelere nasıl varıldığını. Doğrusu pek de merak etmiyor-duk. Tabii zamanla oyunun boktarılaşmast da bundan kaynakla-nıyordu. Çizilen güzergAhlar sorulmadığı için hileli yanıtlar veri-lebilirdi- Ama bu da alrnması gereken bir riskti. Öıtım riski oı-r-sına rağmen hAlA yaşadığımıza göre diğeri hayli önemsiz kalıyor-du tabii ki !

ıkimizin de her zamanki gibi yapacak bir işi yoktu. Hiçbir işyapmayan adamlardık. Hiçbir işi olmayan. Eskiden müzikle ilgı-lenirdik. Hatta profesyonelce diyebilirim. Adını bilmediğim enst-rümarılar çalardı kinyas. Ama şimdi içkiden şişmiş parmakları-mız hiÇbir Perdeye, tuşa sığamayacak kadar sağır. perdesiz enst_rümarılara daha yakın hissederdik kendimizi. sınırları daha genişolduğu için. Ama kaldınp duvara fırlattığım ız andaparçalandığı-na göre onlann da bir stnlrı vardr tabii ki...

"Paraya ihtiyacım,z var" dedim Kinyas'a. .Bir yerlerden parabulmalıyız. Gün geçtikçe kasadaki yankı artıyor.''

kinyas da farkındaydı. Üstelik artık Meksika'dan da sıkılmıştı.

l55

Gidip İnkaya daAztek tapınaklarını göımeyeceğimize göre yapa-cak pek bir şey kalmamıştı buralarda. Ama paraya ihtiyaç vardı.Uyuştuırıctı satarak kaz ananrazdık. Kimseyi tanımıyorduk Meksi-ka'da. Hiçbiı,bağlantınrız yo}.ı:ttı. Dolayısıyla başka bir iş bulnıakgerekiyorclu. Belki kadın satabilirdik. Arna o işte de istediğimizparayı kazanamazdık. Herlrangi bir zengini ya da bir yeri soyrnaken iyi fikirdi. Kinyas da bu düşündiiklerimi hissetmiş olacak kikonuşınaya başladı.

"Bir yerleri soymaıı-rız gerek ! Eğer btıradan gitmek istiyoısak,eğer sen suikastını gerçekleştirmeyi hiIA istiyorsan bir yerlerisoynralıyız. Yeracrıız'daki Citibank olabilir. Ya da başka bir yer.Di.in sen uyrırken, şehre doğru gidiyordum. Yolda bir bar gördüm.İçeri girdiğimde pek insan yoktu. Bir beyaz yanında üç kadınlaeğleniyordu. Bir süre sonra tarııştık. Amerikalı; sahilde, yakındabir evde kalıyormuş. }hzıyla tatile gelmiş. Bilgisayar işinde. Har-cadığı parayabakaısan, hayli zengin olmalı. Kızınr kaçırıp para is-teyebiliriz bence. Eminim bankasındaki hesabmda birkaç milyo-nu vardrr. Ve bunlardaıı birini krzına karşılık verebilir herhalde !"

Bu iyi bir fikirdi. Herhangi bir yeri soymaktan daha kolaydı."Tamam !" dedim. "Bu akşam o bara gidip adamla sohbet eder-

ken evinin yerini öğreniriz. Sonra birimiz gideç kızı bizim eve gö-türür. Barda kalan da, belli bir süre sonra adamı eve davet eder.Ve krzrnı bizim evde görünce istediğimizin ne olduğunu anJıatırız.Sabatıa kadar bizimlei kahrlar. Sabah olunca da bankaya gidip pa-rayı çekeriz."

Yine çok aptalca bir plarıdı. Ama zekice planların işlemediğinide biliyorduk bu aptat dünyada...

Biraz pizza ve Absolut'le geceyi getirdik. Silahlanmızı temizle-dik. Ve bir Amerikalrnın kendine yakın hissedebileceği kadarzevksiz giyınip çıktık. Kinyas'ın bahsettiği bara doğru giderkenneden hiçbir zaman heyecanlanmadığrmızı düşündüm. Öyle birişe giriyorduk ki, yakalandığımız takdirde Meksika'nın Ortaçağhapishanelerinde ömür boyu yatabilir, bir Amerikalının paJasrnrnltztna geçtiğimiz için de CİAnın işkencelerine maruz kalabilirdik.Ama en ufak bir adrenalin sızıntısı yoktu beyinlerimizde. Kinyas

Page 76: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

I56

da, ben de başka şeyler düşünüyorduk. Ben ayak parmaklanmıdüşünüyordum. Marli5m Monroe'nun ayağındaki altı parmağı ha-yal etmeye çalşıyordtım...

Barın önünde arabayı park ettik. İçeri girdiğimizde Kinyas'ınanlattığı gibi ortalıklarda pek insan olnadığını gördürn. Burasısahil evlerinde ottıranlar için açılmış, kadınların satıldığı, ufakbir ptaj barıydı. "İron Like a Lion in Zion" parçaşı çalıyordu, BobMarley'in. Anrerikalıyı bulmak zor olmadı. Güneşten kaırnılmuşkırmızı teni ile beyaz seyrek saçları, omzuna astığı para çantasıy-la ve altın kaplama olduğunu tahmin ettiğin çerçeveli gözlükle-riyle, yartında iki kadınla oturuyordu. Meksika'dan anladığı buy-du. Bu aptal bara gelip kadınlan ellemek ve tekilayla sarhoş bl-mak. Gündüz de güneşin a]tında çınlçıplak yatmak. Amerikalılarda olmasa para kazanamayız, diye düşündüm. Bizim gibi insanlariçin banka vazifesi görüyorlardı. Paraları bütün dünyadan topla-yıp onlarr almamrz için tutuyorlardı.

Adamın masa^srna yurüdük. Kinyas elini uzattı. Ve gürültülü birsesle konuşmaya başladı. Sanki çok eskiden tarıışıyorlarmış gibiadamın elini hararetle sıktı. Beni ise İtalyarı bir işadamı olarak ta-nıştırdı. Bu İtalyarı oyunlarında en sevdiğim isim Julius'tur. Kin-yas da bunu bitdiği için beni göstererek, "Julius Caesar !" dedi.Sahte olduğu gün gibi aşikir bir isme inandığı için milliyetindendolayı suçlayamayacağım Amerikalı elimi sıktr ve masasrna otur-duk, İsmi Michael Goldman'dı. Sarhoşluğun ilk basamaklarındadolaşıyordu. Kendi dilini aksansız konuşarı birilerini bulduğu içinmutlu olmuştu. Bir şişe tekila söyledik. Masaya üç kadın daha da-vet ettik. Amerikalı cömertliğimiz karşısında daha da menrnunolmuştu. Müziğin sesini bastrrmak için bağıra bağıra konuşuyorve içiyorduk. Aldığı alkolün etkisiyle çenesi düşmüş ve bize,Meksikalı kadınlarla ilgili faırtezilerini anlatmaya başlamıştı dahatanrşmamızın birinci saatinde. Ve ben bir an için ellili yaşlardaolan Amerikalıdarı ne kadar nefret ettiğimi fark ettim. İğrenç biryaratıktı. Bizimle ses tellerini gererek konuşurken elleri kadınla-rın bacaklannın arasında alternatif bir turistik Meksika gezisi ya-pıyordu. Evinin, barın hemen yanındaki ülla olduğunu öğrendik.

157

Kızındanhiçbahsetmiyordutabiiki.Meksikalıkadınlarkonusuy.laaynımasayagelmeyecekkadarözeldikızı.Amaeşindenbo-şanmlşolduğunuanlattıklarındançıkartabildik.okullarınkapan-maslnrfusatbilip}<ızlylabirliktetatileçıkrnışlardı.Veakşamlarıkrzrnryatrrıp*"ı.","alkolpeşindekoşmaklameşgulolrıyordu.Bi-razclahasohbetettiktenSonrabenayağakallopuykumgeldiğiiçinevedÖneceğimisöyledim.Michael,gecenindahayenibaşladı-

ğınıbelirterek,kalmamıistedi.Gülümsedinrbusözlerikarşısında.,,Haklrsın ! Gece yeni başlıyor. Ama uYkum geldi" dedim.

Barın hemen yanrrrda bir villa vardı. Amerikalrnın evi, salrile

indim.Verandayagirdim.Pencerelerderşıkyoktu.Salonaaçılankapıyı yavaşça ittlm,'Xilitli değildi, Büyuk ihtimalle buralarda da

kimsekilitlemiyorduverand'akaprsrnr,Afrika'dakigibi.Çünkükimsekimseninçocuğunukaçrrrpfidyeistemeplanlanyapmı-yordu.Salonbizimkinebenziyord,.*udahatemizvegenişti.Hiçbir şeye çarpmadan yürüdüm, Mutfağı geçip merdivenleri tır-

manmayanaşıaaım.Üstkataçı}rtığımdabirkoridordaydrm.Soltaraftaüçtaneı..,,vardr.İıı<inısessizceaçtım.Solelimtabanca-nrnkabzasınaaydl.odadatekkişilikbiryatakvardıveboştu.Si-lahı çıkarttr* üıi*den. İkinci odaya girmek üzere koridora çık_

tığımda bir gölgeyle karşılaştım, Demek ki aşağıda bir şeylere

ça(pm§, oorr,ri kuprrrr,, da gürültülü bir şekilde açmıştım. Ara_

mızda yarrm metre-vardı. İkimiz de durduk, İki saniye, ve gölge

hareketetmedenboğazındansağelimleyakalayıptuttum.Vede.minçıktığımodan,,.içı.."çektim.Birkaççığlık.Birkaçgereksizkarşı koyma ç,n*,, lİ,ğ, aİt,ğrm anda_boynundan tuttuğum ka-

raltıyıdayatağactoğrufirlattım.VeartıkheryerEdison,unmari.fetiyle aydınladığında ben ayakta elimde silahla yatakta şok geçi_

renonaltryaşlarrndasiyahsaçlr,üstündesadecetişörtolartbirkızabakıyordum.Doğrusunusoylemekgerekirsebendahaçokküçük uir çocuı< ueı<iiyordum. Ama karşlma kadınlığa yol alan

bir genç kız çıl«ınıştı,"Sus !" dedim, "Sus ! Sakın ses çrkarma!"

Kız yatakta kaskatı kesilmiş ve yaşadığı heyecanın etkisiYle

çoktan bağırmaln kesmişti,

iiıiı

ll1l]i

tı|li

1ililli

]rıii]]l

ıl1llı

liilI

lll]l1

lliI

t\lıl

İ,li

lllii1

]1ll]iır

llilil

ilillril

illilll

]l]l11

li,]i]i

lt]ıl

ilii,

il

tiı

illil

ill

il

il

l

i

Page 77: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

158

"Sana zarar velTneyeceğim ! Sakın korkma !" dedinr.Boşuııa konuşuyordum. Onun korlcırası ve benim de zarar ver-

nren için binlerce neden vardı oysa !

O an, yataktaki kıza bakarken içinrden ytıkselen en ilkel çığlık-lara yenik di"işnreye bzşladım. Korkudaıı felç olırruş vücudunrınkarşısında ceketimi çıkarttıırr. Silalrımı doğrultnrtıştrım yüziine.Tam olarak ne düşündiiğümti lıatırlamıyorum. Ama derindenhaykırışların ve kontrolsüz kas refl e}<s}erinin eşliğinde An,ıerika-lının krzına tecavüz ettim. Sonra da kolundan ttıtrıp lrıçkırıklarnıduymazdaır gelerek, evden dışarı çıkardım. Artık tek bir ses bilegelıniyordu kızın ağzından. Tanramen uzaktı her şeyden. Hiçbirşey diişünemiyordu. Aklından o kadar çok şey geçiyordu ki birrenk paletinin hızla döndürüldüğünde ortaya çıkarı marıza.ra gibibembeyazdı bütün zihni...

Arabaya bindik. Eve doğru sürdüm. Arhk ağlamıyordu. Bencenefes bile almıyordu. Yaşadıklarmm gerçek olmadığını düşünü-yordu. Dünyadan daha büyük bir şokun üzerinde oturuyordu...

Eün önüne geldik. Kolundan tutup kapıya götürdüm, Anahta-n aramak gereksizdi çünkü biz de kilitlemiyorduk kapılanmrzı.Kaçırılacak bir çocuğumuz yoktu. Sadece açtım. Henüz Kinyasile kızın babasının daha gelmemiş olduğrınu gördüm. Kıza kane-peye oturmasını işaret ettim. Ben de karşısrna oturup silahımısol göğsüne doğrulttum. Beklemeye başladık. Ne o bir şey soru-yordu, Ne de ben konuşuyordunr. Titriyordu korkudan ve belkide yaşadıklarından dolayı bu sıcak havada üzerine abanan so-

ğuktan.Yarım saat sonra kapı açıldı. Ve Kinyas göründü. Gülüyordrı.

Arkasından da kalrkahalar duyuluyordu. Ki bu kahkahalar üç sa-niye sonra kesildi. Bitti. Yok oldu. Yerini gür bir çığlık aldı. Kin-yas adamın sol şakağına bir silah dayamış, sakin olmasını söylü-yordu. Çok sakin. Hiç olmadığı kadar. Bir insan, bir Amerikalı nekadar sakin olabilirse o kadar. Şakağına dayanan soğuk çeliğeitaat etnek zortındaydı. Hayata değer verenleriır, ileride giizelgünler yaşayacaklarını düşünenlerin eır büyuk kaygısı olan öltimboyun eğnresini enrretmişti. Sakin oldu, Derin nefesler ahp sar-

159

hoşluğunuattr'nabzrnldüzen]edi.Vegidipkızınınyannaoturdu.Ellerimizdeki tabancalann namlularıyla göz göze gelmemeye ça-

lışarak. ve o da kızrna uytlp titremeye başladı. Birbirlerine sanl_

rlılar. sonra birden bizim de orada olduğumuzrı hatrrlayarak ay_

rıldılar birbirierinden. İkisi de bana bal«naya başladı, Gözlerimin

içine.Gözleriminiçibaşkayerlerdebaşkasuçlarişliyorduoysa.Belki annemin rüyasında, belki de bir fotoğrafin üzerinde !

KinyasgelctiVeyanmdakikoltuğaoturdu,elindekisilahınnamlusunu panik içindeki baba ile kızclan ayuTnayarak, Gülüm_

süyordu. o an aklıma pop art döneminin rneşhur "All right !" sö_

zügeldi.Allright!Neeksik,nefazla!Vekonuşmayabaşladım.*Bir milyon dolar. İstediğimiz bu. Sabaha kadar beraberiz, Sa_

at dokuzcla, yanrnrda gördüğün adamla bankaya gidecek ve para_

yı çekeceksiniz. krzın burada kalacak. parayl getireceksiniz, ve

krzınla beraber gideceksiniz,"

Amerikalt para lafinı duyunca birden bildiği bir konudan bah_

sedildiği için üzerindeki paniği silkeleyip kendine geldi, Artık tit_

remiyordu. Bir tüccara döntlşüyordu, meşhur hikiyedeki adamın

kuıt olması gibi.*Yok ! Benim o kadar param yok ! Lütfen ! Beninr o kadar pa_

ram yok ! Lütfen bırakın bizi !"

Kinyas sözü dewaldı,,,Bizim de paramız yok. Siz de bizi bırakın. Parayı verip gidin,"

Michael ağlamaya başlamıştı. kızsa sabit bir şekilde bana ba_

kıyorclu. Hala yahkta benimle miicadele ediyordu. Bildiği en ke_

sicialetledoğramakistiyordubütünvücudumu.Nefretiokadarbüwktü ki, onu görüyor ve duyuyordum. "yarrşalım !" diyordum

içimden. "Kim daha çok nefret edecek Kayra,dan ! Haydi ! Kim da_

ha çok isteyecek Kayra'nrn ölmesini?""kafasını ellerinin arasrna almış hem ağlayan hem de içinde brı_

lunduğu durumdan nasıl çıkacağınl düşünen Amerikalı çaresizli_

ğininboyutunukawanrışolacakkibaşınıkaldırıpgözlüğünüdü_zeltti.

*Tamarıı" dedi. "Ancak bir rnilyon dolanm yok. Sekız yiz bi-

nim var. inanın bana! Doğruyu söylüyorum ! Başka Paraın Yok !"

Page 78: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

160

Eğer teknolojiyle, bilgisayarlarla yakın ve samimi ilişkiler kur-muş olsaydık kesinlikle bu kadar zorlanmazdık. Herhangi birbankada hesap açıp markalannı bilmediğim laptoplardan birininyardıınıyla parayı hesabımıza akdarabilirdik, Ve böylece ortadane barıkaya gitmek, ne de ikisiyle geçirilecek bir gece kalırdı.Ama biz daha çok eski moda gaspçılardık. HAli Jesse James tek-nikleri kullanıyorduk. Gözle $örülen, elle tutulan paralara inanı-yorduk. Günüırrüzde büytik bir ilkellikti, ama zaten biz de mede-ni olduğumuzu iddia etmiyorduk, Yirmili yaşlarının başlarındabütün kurum ve devlet dosyalarındarı çılonış insarılar olarak ek-rarıda bizim olduğu varsayılan bol sıfirlı paralar bize mutluluk ka-dar uzak gelirdi.., Daha çok plastik torbalarda nakit taşıyarı taraf-taydık. Zaten barıka ve barıkacılık sektörü insarıoğlunun yarattığıen öldiiııücü zehrin evi olduğu için bilgisayar veznedarlara güven-memizin imk6nı yoktu... Para, banka. Morfin, şınnga. Kurşun, şar-jör...

Kinyas adama inanmış gibi yapıp "Tamam" dedi. Belki de artıksıkıldığı için aşağılık pazarlrktan, kabul etmek ihtiyacı duymuştu.

"Tamam. Sekiz yüz bin. Sabaha kadar buradayız. Daha altı sa-at var. İsterseniz uyuyabilirsiniz."

Tabii ki son sözü tamamen bir alaydı. Değil uyumak, ğözlerinikırpmak bile istemiyorlardı. Her an parmaklanmızrn uyuşup teti-

ğe dokunmasından korkuyorlardı. Sürekli açık gözleri böyle birarıa tanık olmak istiyordu. Uykuda ölmek istemiyordu Amerika-h. ÖlUmlinü görmek istiyordu. Görmeden inanmayarı bir tüccar-dı o da bütün diğer ticaret adamlarr gibi...

Kinyas oturduğu yerden kalkıp mutfaktarı soğumuş iki dilimpizza getirdi. İl<i de bira. Önlerine koydtı. Önce tereddüt ettiler,sonra kaybedecekleri tek şeyin uğruna yıllarca çalışıp tasarnrf et-tikleri paraları olduğunu düşünüp başladılar yemeye. Onları bağ-layabilirdik. Ama evde bir ip olduğunu sanmıyordum. Hem zatençok zor olurdu üst kata çıkıp aramak. Belki bir ki.ilotltı çorap bu-labilirdim ama yine de zordu.,.

Ve uykum geldi. Krzın babasına, kendisine yaphğımr anlatma-sını beklemiştim ama bir türlü ağzını açıp konuşmuyordu. Oysa

161

ben Amerikalının bu felaketi de dtıyııp kalp krizi geçirmesini isti-

yordum. Ama belli ki kızın bir şey söylemeye niyeti yoktu. sakla_

yacaktı belki cle hayatı boyunca, olar-ılarr. Belki de hiç evleneme-

yecekti ! Hiç kimseyle yatamayacaktı bir daha !"

Kinyas'ın uykusuzluğu sonsuz olduğundan ben yatabilirdim,

Kalktım.,,Yarın görüşürüz. Bir yere gitmeyin. Burada buluşalım" de_

dim...yatağıma uzandrrn. Gözümiin önüne şu an aşağıda hayatının

en büyük duygusal şokunu yaşayarı kızın vücudu geldi. Bakışlarr,

boynu, dudakları. Dişlerinrizin çarp§ma seslerini duydum yeni_

den... }

Sorıra aklrma bambaşka bir şey geldi. "Cehennem" dedim, "Mar_

quis de Sade'uı acıyt övdüğü gtin bitti !"

uyarıdığımda kinyas yanrmdaydı. camın arkasında gece oldu_

ğuna göre saatlerce uwmuş olmalıydım. yerimden firlamak iste_

dim. Kız. Para. Babası. Barıka.., Sonra vazgeçtim",

Gözlerimi son bir kez kapattım. Krzın dirsekleri, göbeği, "Değil

sadece G noktasınr, bir kadın vücudundaki bütün alfabeyi bulu-

rum ben !" diyen eski bir dostun yüzü, Kinyas'ın odarıın kaprsını

yavaşça ardından kapaması... ve uyku hükiimdarlığının ortaçağ

kalelerindekilere benzeyen ağır ağır inen kapısl. Dev zincirlerin

sesi... Sonra hiçbir şey...

Page 79: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

"Ne yapmak istediğini bilmiyorsan, ne yapmamak istediğini dü-şün !" demeye çalıştım kendime uzun yıllar boyunca. Böylece ihtimalleri eleyerek bir ideal, bir amaç bulabilirdim. Hatta hayatın neanlama geldiğini bulur, sözlüklere geçmesini sağlardım.

Ailemle yaşadığım o günleri düşünüyorum bazen. Değişik ev-lerdeki değişik odalarımı. Birçok kez faz|asıyla sarhoş girdiğimyatağımı. Duvarlanmdaki posterleri. Dağınık kitaplanmı, dersnotlaırmı. Benimle yaşıt Grundig müzik setimi, gitarlanmı, bağla-maınr. kimsenin göremeyeceği yerlere kurşunkalemle odamın du-vanna yazdığım mikroskobik harflerden oluşan cümlelerimi.plaklarımı... Herkes yattıktarı sonra uykusuzluğu yeni yeni keşfe-den bir çocuğun gece siyahtan laciverde dönene kadar kulaklıklamüzik dinlediğini, penceresinden vücudunun yansrnr çıkarıp kor-ka korka sigara içtiğini hatırlıyorum. Üıkemdeyken yat borusu sa-bah ezarııydı. onu duyunca parıiğe kapılırdım. Çok geç kalmrşun,derdim. Bir an önce uyumalıyım. Bazen de aileden biri gecenin or-tasında uyanırdr. Ben nefesimi tutardım. Duyulmasın hiçbir şey !

Anlaşılma§rn uJruyamadığım ! Anlaşılmasın herkes uyurken benimodamda çıplak ayakla volta attığım ! İçimden söylediğim Rezillosşarkılarının eşliğinde... Ben o kalp çarpıntılarını çok seı.rmiştim. okorkulanmı. IJykusuzluğun en güler yüzlü tarafiyla tarııştğım dö-nemi... Bir iki saat gözlerimi kapatır. Annemin beni okula gitmemiçin uyarıdrrmasını beklerdim. Dünyanın en iyi uyanan adam tak-lidini yapan bendim. yıllarca sürdü bu gece tragedyası. Genellikledörde dört oları odalarımda tahmin edileceği gibi yapacak fazla işyoktu karanlıkta. Üstelik en önemlisi sessizlikti...

163

Sessizlik. Yataktan kalkmak için yorganı üstümden atmak bilebeş dakikamı alırdı. Hiçbir şey ses çıkarmasın ! Bütün eşyalarsussun ! Gözlerimıfaz|a açmazdım o gecelerde. Sadece pencere-

den dışarı bakarak sigara içtiğim zamarılar hariç. Sonra pencere-

den içeri giren buz gibi havadan üşüytıp yatardım. Gözlerimi ka-

patıp hayallerime dönerdim. Dizlerimin tistüne çöküp, avuçları-nla kumlar doldurup ellerimi havaya kaldırdığımr sonra da asla

üşütmeyen ama sürekli yüzümü okşayan rüzgArın parmaklarımınarasrndan dökülen çölü havaya savurduğunu hayal ederdim. Ku-ma gönrülü olduğumu hayal ederdim. Önce btiyuk bir çukur zçü,içine girerdim. Sonrp üstüme tülbent inceliğinde bütün vüctrdu-mu kaplayan bir kumaş örterdim. Çewemdeki kumlarla önceayak ve bacaklarrmı sonra gövdemi ğömerdim. En sonunda da

örtü1ırr yüzüme çekip dışarıda kaları tek kolum|abiraz daha kum-la kendimi tamamen gömer ve bu işi yapan kolu da geldiği yere,

yani yumuşak kumun içine saplardım. Gözlerim kapalı olurdu.Sanılarıın aksine serin olurdu kumdarı kozam. Çölün bir parçasıolurdum. Ne bir insan, ne de bir canlı. Sadece çölde bir kum ta-

nesi. Kumlar vücudumun şeklini ıslak alçı gibi almış olurdu. Ne-

redeyse kumlar ile bedenim arasrnda havarıın bile olmadığını dü-

şünürdüm. Balıkadam kıyafeti gibi sarardı kumlar beni. Çok kii-

çük nefesler a]ırdım. Nabzım yavaşlar ve aldığım o cılrz oksijeninher zerresini fakir bir çocuğun bulduğu el«nek parçasınr kınntr-lara bölerek saatlerce yemesi gibi katbim de zevkini çıkararakiçine çekerdi. Yeryüzündeki en güvenli yerde olduğumu düşünür-düm. Hatta dünyanın dışında bir yerde gibiymişim gelirdi bana.

Bildiğim ne rahatlatıcı duyguydu. Bir insanın hissedebileceği en

büyuk huzur kaplardı içimi. Çölde bir kum tanesi. Çöle gömülü

bir çocuk ! Hiçbir şey istemeyen. Her şeyden korkan, hayattanmidesi bularıarı bir çocuk. Ve beklerdim orada öleceğim günü. Bi-rilerinin gelip, "Sen öldün. Haydi gel !" demesini. Çünkti yapacağı

hiçbir şeyi olmayan bir çocuktum.Çölde gömtilü ölümü beklemek. İşte bunu hayal ederdim göz-

lerim kapalı, bütün insanlar uyurken. Onlar kontrol edemedikle-ri rüyalar, kibuslar görüyorlardı. Ama ben istediğimi yaşıyordum

Page 80: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

164

o gecelerde. İstediğim her şeyi. Gözlerimi açtığımda bedeniminher milimetrekaresine dokunan o kumların serinliğini haH hisse-diyor olurdum. Hayallerimde kendimi gömdüğümde güneş batıyayatmaya yüz tutmuş olurdu. o öyle bir zamandı ki kum gün bo-yunca güneşin sıcağrnı almış ama yavaş yavaş kendine gelmeye,soğuğa doğru yol alrnaya başlamış olurdu. serinliği kanımın akı-şını yavaşlatır, dünyada, ewende sadece benim olduğrınru düşün-dürürdti. Sadece ben ! Başka kimse yok. Sadece bir zihin ! Düşün-celer, görüntüler, konuşmalar, kahkahalar. İçinde hepsini barın-dıran bir zihin. "İşte !" derdim kendime. "Dünya artık o üzeri ka-labalık toprak parça-sı değil. Dünya işte bu ! Zihin. Dünya benimzihnim ! Dünya benim aklım. Hayatsa çöle karışana kadar üar.kendimi gömmemden cesedimin kum tanesine dönüşmesine ka-dar geçen bekleme süresi. Düşünme süresi. Hayat bu ! Düşünme-ye aynları zaman. kendimi kumların içine saplamış şekilde nefesa]arak yattığım süre. Hepsi bu. kum tanesi olana kadar aklındangeçen her şey. Başka bir şey değil...''

Hayalimden sonra sabah olurdu genelde. ve hAl6 gömülü oldu-ğunu hayal ettiğim yüzümü banyodaki aynaya tuttuğumda aklım-da tek bir cümle olurdu:

"Hayat. Hayat sensin ! o kadar. Büyütülecek bir şey değil.''Bugün, yine dünyanrn yüzde doksanında ahlaksrzlık ve suç sa-

yılacak işler yaptrm. kabul etmeliyim ki bunlar iş değildi. sadeceoldular. oyunun başaktörüydüm... sabaha kadar Amerikalı babaile kızın karşısında, elimde tabancamla oturdum. Barıa yalvardı-lar, sorular sordular, küftirler ettiler, her şeyi söylediler. Hiç ko-nuşmadım. sadece yüzlerini seyrettim. Çerçevesiz bir teleüzyonekranırıı se5rreder gibi. yüzlerindeki gözyaşlannrn, ter damlaları-nrn kurumuş yollarrna baktım...

sabah geldiğinde ikisini de dışarı çıkardım. Arabanın bagajm-daki çekme halatını alıp Michael'akrzını buzdolabına sanlmış birşekilde bağlattım. Çok rahatsız bir duruştu... ve o an aklıma eski-den seyrettiğim "ı spy" dizilerinden çıkıp gelen bir fikir yurüdü.Evde ilaçların olduğu bir dolap vardı. Daha önce hiç dokunmadı-ğımız. Michael'ı da çetarıe halatına bir çöp torbasıyla bağladıktan

I65

sonra gidip dolabı açtım ve içinde umduğum şeyi buldum. Bir şı-rmga. Daha önce de evin içinde insülin görmüştüm. Bizden önce-

ki kiracı kendine bu kapsülleri sürekli şırıngalıyor olmalıydı.

Banyoya geçip şınngaya su çektim. Aşağı indim. Tabii ki Michael

bağladığım yerden kurtulmuş ve kızını da çözmeye çalışıyordu.Ama beni görünce durmak zorunda kaldı. Çok pişman olmuştu,

tezgAlrın iist çekırrecesinde duran büyuk et bıçağını almadığına.

Tabii varlığından haberdar olsaydı daha da pişman olurdu ! Geri

çekilcti elleri lravada. Sol elimde tabanca, sağrmda şumga. Daha

kız ve Michaet ne olduğunu anlamadan iğneyi kızın kalçasnasaplayıp suyu yollamrştım vücrıduna. Tabii, hareketim zaten ger-

gin olan havada başka bir panik rüzg6rı daha estirdi, o§anusabakan pencereleri olan mutfakta. Bağrışmalar, çığlıklar. Onlar-

dan daha çok bağırarak, iğnenin ucundakinin bir zehir olduğunu,

iki saat içinde panzehiri enjekte etmezsem kızın öleceğini anlat-

tım. Bunları söylerken gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Sözler tamamen yıllar önce seyrettiğim dizideki aktörün repliğiy-

di. Ben yalan söyleyemem, taklit ederinr. Ortada telaffuz edilmiş

ne bir zehir ismi vardı, ne de inandırıcı herhangi bir şey ! Şeffafbir sıvıyla dolu büyuk şınnga ve benim Hollywood tarzındaki kö-

tü adam konuşmam...cümlemi bitirir bitirmez artrk ne düşüneceğini bilemeyen

Amerikalılar daha da heyecanlarııp tamamen bir histeri laizinekapıldılar. Kızın kafasma bir torba geçirip sesini kıstım. Adamı da

ittirerek evden çıkardım. Önce onun evine gidip gerekli belgeleri

aldık ve bankaya telefon ettirdim. Çekeceği miktan hazırlamala-

rı için. Sonra da arabaya binip yavaşça gitmeye başladık. Araba-

yı yılın babası kullanıyordu. Ve 60'ı geçerse kendisini öldüreceği-

mi söylüyordum. Ve Michael daha da deliriyordu. Çünkü kurtar-

masr gereken bir hayat vardı. krzrnrn hayatı ! İki saat içinde !

Birkaç polis kontrolünden durdurulmadan geçtik. Büyük bir

şanstı. Kabul ediyorum. Bankanrn önüne gelince bir psikoloğun

ses tonunu taklit etmeye çalışarak en sakinleştirici bakışlarımla

krzını unutnramasını, herhangi bir yanlış harekette bulunmadan

parayı alıp hayatlarını kurtarmaları gerektiğini söyledim. Zaten

Page 81: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

166

Michael'ın bütün enerjisi yok olup gitmişti. Aklı o kadar karışıktıki, gözü sürekli saatinde "Tamam ! Tamam !" diyordu...

Bankaya girip müdürün odasına geçtik. İük defa Michael beni

şaşırttı. Son clerece sakin bir şekilcle Meksika'da bir ev alacağınıve acelesi olduğunu anlattı adama. Şimdiye kadar dolandırarakkazarıdığı her doların cezasrnr çektiğini çoktan kabullenmiş, ken-

dini paradan ve $ünahından anndırTnaya çalışıyordu...Yanm saat sonra para geldi. Bankanın hediyesi bir çantanın

içinde. Ben yakın bir dost olarak Michael'a "İstersen bir say" de-

dim. O an beni çok öldürmek istediği an oldu. Çünkü geriye sa-

dece elli dakika kalmıştı. Ama yine de teklifimi kabul etmek zo-'

runda kaldı. Makinede sayrlması on bir dakika sürdü, bütün pa-

rantn. Arhk damarlannda sadece panik akıyordu Michael'ın. Mü-

dür aslında anlayamadığı bir şeylerden şüphelenmeye başlamış-tı. Acelemizi anlamıyordu. Durumu kontrol altına almak için,"Acele etme Michael. Daha zamanım:rz var. Emlakçı bekler" de-

dim, paraları çarıtaya yerleştirirken titreyen elleriyle...Tokalaşıp ayrıldık. Ama önce, müdiire bankasına yakınlarda

büyük miktarda bir para yatıracağımı söyleyip birkaç broşür al-

dım. Barıkadan dışan adımımızı attığımızda, Michael bana anadi-linin en seçkin ktifürlerini etmeye başladı. Arabaya binip eve

doğru yol almaya başladık. Bu sefer ben kullanıyordum. Beş da-

kikada şehirden çıktık. Sol elimde Michael'a dönük bir silah ve

sağ elimde direksiyon. Artık Michael kendini toparlamış, Tanrı-sına iki şey için dua ediyordu. Birincisi kızına zaJnanrnda yetiş-

mek, ikincisiyse silahlı soygunun, yaptrrdığı sigortalardan birin-de yazıyor olması. Bir şırıngaJıın ne kadar etkili olabileceğini öğ-

reniyordum ben de. Şehirden on dakikalık mesafeye geldiğimiz-

de dudaklannr o kadar çok hareket ettirip garip fisıltılar çıkarı-yordu ki, hiç kullanmadığım radyoyu açmak zorunda kaldım. Tii-ni Lopez söylüyordu. Şarkıyı ilk defa duyuyordum...

Bvin önüne getdiğimizde altı dakika kalmıştı iki saatin dolma-sına. Kapıyı açtım. Michael koşarak mutfağa girdi. lhzına her şe-yi hallettiğini, kurtulacaklarmı söylüyordu yüksek sesle.

"Her şey bitti !" cümlesini bitiremeden ağzı kanla doldu. Kimse

167

ağzındabukadarkanvarkenkonuşamazdı.Ağırvücuduensesin-de bir delikle yere serilirken kızın tiz çığlığı sahneyi tamamladı'

Kendisi demişti "Her şey bitti !" diye. Ben de yardımcr olmuştum

iddiasının gerçekleşmesine. Ensesine yarrm metreden ateş etnriş_

tim. ve artık tetik çektiğim zaman silah patlamasrnr duymuyor_

dum.Duyduğumtekşey,Fransızbilardosundakibeyaztopunikinci kırmızıya da çarptığında çıkan sesti. İyi bir saytnın sesiydi

kulaklarımdaki. Yerdeki Michael,a baktım. Evden aynlmadan ön_

cekafasrnageçirdiğimtorbayıbabasınınçekipçıkardığıkızllaay.nı arıda kafalarınrro krıdrrıp birbirimize ba}<tık, ve şarjörde srra_

sını bekleyen melTniyi de krzın sol şakağına sapladım, Aya}<ta Öl_

müştü.ÇiftkapılıWestinghousemarkabirbuzdolabınasarrlmışşekilde öten ilk insarıdı. Buzdolabında açılan deliği kafası arkaya

yattığındagörüncebeyazeşyagarantisürelerininortalamaneka-dar olduğunu hatırlamaya çalıştım",

Sonradasalonageçipbirkaçdilimpizzayedim.Soğukpizza-lar. Mil«ofinnr Kayra bozduğu için kullanamryorduk, Bir ğün, na_

sıl işlediğini merak edip içini açtığındarı tamamen hurdaya dön_

müştü.Vetabiikibütünmakineyidağıtmasınarağmenyinedeçözememişti bir buçuk dakikada p\zzayı kaynatabilen, pepperon_

ni,lerin üstünde kabarcıklar yapan mekarıizmayı, Mecbur kalıyor-

duk biz de artık soğuk pizzalar yemeye. Bu kadar srcak bir gün_

de bir şeylerin soğuk olmasr gerekiyordu. Tabiı mutfaktaki, artık

nefes almayan r" biru, sonra elimdeki p\zzakadar soğuk olacak

vücutlan sayInazsak ! Bir mil«o daha bulup atabilirdim içine bir

kol, ne olacag,n, görmek için ama çok uğraşmaln gerekirdi, Kal-

kıpkendimebirdublevotkakoydum.Eskidenbenigerçektense,ırmiş bir kadınrn sözleri aklrma geldi:

"Daha çok erken ! İçme !"

ve benim kendisine verdiğim yanıtı düşündiirn. Hep aynı yarııt,

"Şu an saat bir yerlerde gece yarrsrnr geçti bile !"

Vemutfaktakileraklımagelincebucümlebirazdeğişipyenibir hal aldı.

"Şu an, bir yerlerde iki insan doğdu bile !"

yeri bu kadar Çabuk doldurulabiten başka bir canlı bilmiyor_

Page 82: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

168

dum. Belki bir cle böcekler !.. Artık Kayra'nın uyanmasını bekle-mekten başka yapacak bir şey yoktu. Cesetlerle ilgilenmek zo-rundaydık. Çünki.i yıllardır içinde yaşadığnrız tropikal iklimdekalbi atrnayan et çok çabuk kokı-ıraya başlardı. Aslında Kayra'yıuyarıdırmak için bir ara yantna gittim aırra öylesine dalınıştı ki ya-

tağının derinlerine, \,arrgun yemesinden korkup vazgeçtim. Salo-na inip karrepeye tızandırn. Bir ara kendime bir dör,ryıre yapınak is-tedinr. Sağ koltınra bir ya^yazacaktınr.. Sonra çok tığraşman ge-

rekeceğini düşiinerek bu fikri de bir başka zamana erteledim...Bekleıneye başladınr...

Herkes film seyretmiştir benim gibi. Ve biraz olsun gclrmtlşİtlrhiçbir şey yapılmayan sahneleri. Kamera karşısındaki aktörlerinbile umutsuzca yönetmenleriyle göz göze gelmeye çalıştıklansahneleri. Ne bir hareket, ne de bir kelime. Böylesine anlar ölüolanlardır. Hiçbir şey yapılmaz. Hiçbir hareket yoktur. Okuyucuda, seyirci de hikiyenin kahramanıyla sıkılrr beklerken. Bu anla-ra en iyi örnek Blues Brothers'da Belushi ile Aykroyd'un asansör-de yavaş yavaş, aşağılık bir müziğin eşliğinde binanın vergi tahsi-latı yapılan katına çıkrnalarıdır. O an herkes bekler. Asansördedurulur. Aslında bazen işe yarar bu ufak teneffüsler. Hele işler ge-

nelde hızlı gidiyorsa. Durup düşünmeye yarar. Ama tabii söyledi-

ğim benim için geçerli değil. Çünkü ben zaten sürekli düşünüyo-rtrm. Hiçbir şey geçerli değil benim için. Bütün kurallar, hayattarzları, ideolojiler geçersiz bana. Hepsi. Provizyonu bitmiş birkredi kartı kadar geçersiz btı dünya ! Bir makasla kesilip iptaledilmesinin zamanı çoktan gelnriş. İptal edilmeli. Bir an önce !

Sağlam bir elektrikli testere bulsunlar bana. Ben yaparrnr. Kese-rim dünyayr ortasrndan. Fazlasürmez ! Birkaç yuzyılda biter işim.Benim zalnanım var nasrl olsa. Hiçbir yere gitıniyorum. Mutfağın-da iki ceset olan bir evin saİonunda siyah deri bir kanepede uzan-mış, yatıyorum...

Ama garip bir sessizlik var. O§anusun sesi yok. Aylardır, bel-ki de yıllardır bir saatin saniyeleri gibi duyduğum ve gece gündüzstirekli orada olduğunu bildiğim o§aırustın sesi yok.Yerimdenkalkıp o§aırusun hAla dışarıda olup olırradığına bakmak istiyo-

159

rum anla çok yorulmuşum. "Eğer kolur-ı_ıda saııiyelerinin fazlasıy_

lasesçıkardığıbirsaattaşısayctımonudabellibirzarnarıSonractuymazdrm" d.iyortım kendime. "Korkulacak bir şey yok, Dalga_

larbiryeregitnedi.',o§anusbuharlaşmadı!Sadecekulaklarrmalışmışşarkısına.Birazdinlememyeteryenidend'uynramiçiııkö-püklü suyun ıslığını",

Ve yavaş yr.,Jş çok uzaktan bana doğru yaklaşan bir arabanrn

motorununhırıltısıgibiduymayabaşlıyorumdenizinayaksesle-rini.Tabiibunlarağuayaksesleri.Hemcleçokağr.Büyi-ikbirya-ratığın ayak sesüeri.§ocuk havuzuna benzeyen Akdeniz,in acenri

iç çekıneleri değil l içine transatlantikleri alan bir su}aln gittikçe

yükselenfisıltısı...Büyüyor.Büyüyor!Heryeridotduruyor.Bütiinboşluklan.VeyıllarönceilkdefaAfrika'dakarşılaştığımızdabey-nimeuğultutarınrmirasbırakmışsesedönüşüyor.o§anusunne-fes alıp velTne sesi, Rahatlıyorum yeniden duynraya başlaymca",

Sağkolumrlaküçükkrrmrzınoktalarvar.Pıhtılaşmışkandam-lalan. Gidip tuzlu suda yıkanmak iyi olur, diye düşünüyorum,

Amaneyeyaraı?İçimdebukadarçokkanakarkenderiminüze-rindekileri temizlesenr ne fark eder?"

Ben, Kinyas dünyaya düşünmeye geldim, Her şeyi hayal etme-

yegeldim.Çektiğimveçektirdiğimbütünacılarbenihavadatu-tanbalonuşişirmeyeyanyor.BenhiçbirşeybilmiyorVehissetmi-yorum. Sadece hayalimde yaşıyonım dünyayı, Canlarını aldığım

insanları tanımıyorunt. Hatrrlamryorum. yeni hayaller kurup unu_

tuyorum ölmeden önce attıkları o flsıltılı çığhğı", Ben uçurum_

danaşağıyuvarlananVeclüşerkenönünegelenlrerşeyinvarlığı-na son veren bir kar parçastyrm. Çığ olup rtüŞüYonrm Şehirlerin

üstüne. Dünya yurrariak değil l Dünya bir tarafi yukarıda olan

oval bir tepsi. Hepimiz kayıyoruz. Gümüş bir tepsiden düşüp kı_

rılan kristal bardaklarız. Rrıhum kayıyor. Ayağım kayıyor, Ama

çokküçükyaşlardakayaköğrenmişbirçocukgibikimseyeçarp-rnadan hayatının slalomlarrnr atan biri cle değilim, Daha çok, ka_

babirkızağınüsttirıdeönüneçıkarıherkesicleviren}ruzurbozu-cu bir kayak pisti katiliyim. Bir de tabii ne istediğini bilenler var !

Ufakyaşlarcla,büyüklerigeleceğeclairplanlarrnlsordtıklarrndate.

Page 83: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

170

reddütsüz yanıtlar veren ve de söylediklerini gerçekleştirenlervar. Her şeyi ama her şeyi kontrol etmeye çalışanlar. Doğan gü-neşe hükmetmeye çalışanlar. onlar da kişisel başarıları ve bun-dan kaynaklanan mutluluklarıyla yeterince aşağı kaydıktan son-ra t6l6-ski'lere, t6l6-siege'lere binip tekrar yukan çıkıyorlar. Tep-siden kopmamak, tamamen clüşmemek için bütün paralarrnı veenerjilerini tırmanmaya harcıyorlar. Düşüşlerini geciktirmek tekamaçlan. Tepsinin üstünde geçirdikleri her sarıiye seksten dahafazla zevk veriyor bu honro-economicus'lara. kavgalar ediyorlar,politikacı, işadamı, bürokrat, doktor, sanatçı oluyorlar. Meslekle-ri t6l6-ski'leri ! Aileri t6l6-siege'leri ! Hangisi doğru ? Doğru divebir şey var mr? Dünya bir karambol ve kimseye çarpmadan ytırtimeye çalışmaktarısa kollarımı daha da açarak herkesi devirmeyitercih ediyorum.,. Delilik bulaşır. Emperyalisttir! Belki bir sarıat-çı gibi eserlerim yok. Beni yaşatacak kiitüphaneler, müzeler yokama çarptıklarımın hafıza\arı var ! sadece hafizalarda yaşayan birsanatçı. Gözle görülür, kulakla duyulur hiçbir şey üretmeyen aınahafızalaratecaviz eden bir sarıatçıyım ben. Devirdiklerim çocuk-larına, dostlanna hatırlayabildikleri kadarını anlatacaklar ve böy-le sürecek. Ta ki bütün insarılar tepsiden kayıp parçalanana ka-dar. kuşaktarı kuşağa hafizalardan geçecek bir sanatçıyım. Ça-mura hayat veriyorum ben. Heykel yapmıyorum. Notalardaneserler yaratmıyonrm. Benim hammaddem bu dünya. Şekil veri-yorum ona ellerimle. ve bırakıyorum insanlara . Hafıza|arrnda varolacak ve geceleri kdbuslannda hatırlayacaklan bu devasa, deva-sa olduğu kadar da geçici sanat eserini yapıyorum. Domino taş-larına ilk fiskeyi vuran benim. Her şeyi devirip onlara şekil verenadam. sanat eserim bu dünya. Öıoıirotiklerim ve yaşattıklarımladolu olan dünya. sadece hafizalardayım. Başka bir yerde değil !

Ne bir plastikte, ne bir çelikte, ne de bir kAğıdın üzerinde !.. Herşeyi bilmekten çok uzağım. Her şeyi hissetmekse imk6nsız. Amaher şeyin farkındayım. ve bütün dünyayı hatırlıyorum. Bir yerler-den hatırlıyorum. Ne hayattan önce bir ölüm var, ne de ölümüm-den sonra hayat ! kinyas'tan sonra bir kinyas yok ! Ama kin devar, Yas da ! onlar hep var. Ta ki bütün şehirler, o§anuslar tepsi-

171

den düşüp kırılana kadar...

Mutfaktaki baba ile kızı ne yapacağımı düşiinmek istenriyorurn.

Aptal plaırlar, insani projeler Kayra için. "Ben hareketlerimin sonlr-

cu ne olur ?" diye soramıyorum kendime. Çtinkii hesaplamayı bil-

miyorum... Bir gün öldürüleceğime eminim. Bir gün sıkıntıdan ya

dayorgunluktarı karşı koymayarak beni öldtiı-melerine izin verece-

ğim. Doğal nedenlerle ölmeyecek kadar doğa düşmanıyım. Top-

raküan nefret ediyorum. Attığım her adımda bugüne kadar içinegömülmüş ve kanşmış milyarl arcayaratığı düşiiıııüyorum. Ölümtin

üstiirıde ytirümeyı se,,.ırniyorum. Ve dünya aklma sadece bunu ge-

tiriyor, içine gömdüğü milyarlarca ölüyle. Birinin burnu, diğerininayaklaır. Bunların üzerine basarak gidiyor milyarlarca insan işine,

okuluna. Hepin-ıizin bastığı yerde bir ceset var. Hepimizin altırıda

bir' ölü var. İnsanhk gömdüğü yakınlannrn üzerinde yiiı:üyor. İnsan-

lık ölümiirı üstünde duruyor. Koşuyor, spor yaplyor...

Ve artık insanlık bir karar vermeli. Ya cenazelerde ağlamaya-

cak ölülerine, ya da üzerine basmayacak, sevdiklerinin cesetleri-

nin beslediği toprağın !

Üst kattan bir kapı sesi. Kayrauyandı. Yürüdü banyoya doğru.

su sesi. Her zaman yaptığı gibi lavabo deliğini tıpasıyla tıkayıpsuyla doldurdu. Aynada kendine, gözleri gözlerinde baktı. Ve la-

vabo yeterinde dolduğunda yüzünü yavaşça suya sokup durdu.

Bekledi. Gözlerini açıp suyun içindeki kabarcıklan gördü. Nefes

almadarı yaşayabilseydi kalırdı o şekilde sonsuza kadar. Ama busadece uyanmak içindi. Kafasını kaldırıp iki eliyle saçlarınr arka-

ya götürdü. Birkaç saniye daha baktıktarı sonra kendine lavabo-

nun tıpasını çekip merdivenlere ytirüdü. §ağı indi. Mutfaga gir-

di. Buzdolabının açılma sesi. Birkaç şişeniıı çaıplşması... Büyükihtimalle cesetlerin üzerinden atlayıp mutfaktan çıktı. Elinde bir

şişe süt ve bir şişe birayla.«Sonunda uyanabildin ! Tarııdln ml mutfaktakileri ?" dedim.

Yüzünde bir tebessümle geldi ve karşıma oturdu. Ve her za-

martki gibi görüntüsüne dayanamadrğım, sadece kokusundan bi-

le kusmak istediğim sabah kahvaltısına girişti. Bardağın içine bi-

raz süt, üstüne'birazbira sonra birkaç yudum daha süt. İki bilek

Page 84: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

172

hareketiyle karıştırıp bir dikişte bitirdi iğrenç kokteylini."Demek ikisini de öldürdün" diye söze başladı. ''Elli yaşlarında

Amerikalı bir işadamı ve babasının okulda devam ettiği İspanyol-ca derslerine yararlı olı-ırası aırracryla pratik yapnrası için burayagetirdiği genç bir bakireyi ölclürdün... Hiç şaşımra ! Evet, bir ba-kire ! Neyse, parayt almışsın. Aıtık ne yapacağınrızı konuşmaını-z|n zamanı geldi. Bu insanları birkaç gün içinde aramaya başlar-lar ve polis hemen tepemize biner. Gitmenriz gerek. Ama önce ce-setlerden kurtulmalrıyız. Sonra da yok olunız.''

Bekiret konusunda daha çok ayrıntı isteyebilirclim ama dahaönenrli konular konuşuyorduk.

"Peki senin suikast işi ne olacak?'' diye sordum. .1

"şimdilik bunu erteleyeceğim. Daha doğrusu, öldürülen devletbaşkanının nrilliyetinin bir önemi yok. Gideceğimiz herhangi birülkede de yapabilirim bunu. Yeter ki bir devlet başkarıı olsun !.. Ne-reye gideceğimizi düşünelim asıl ! Güney Amerika'nrn iyice içinegirip ananas ve muz yemeye devam mı edeceğiz ? yoksa kuzeyegidip New york'ta sanat galerisi mi açacağ ız? yeen son olarak dageldiğimiz yere yani Afrika'ya dönebiliriz !''

Evet, gerçekten de yapabileceklerimiz bunlarla sınırlıydı.Avustralya ya da Asya'nrn doğusuna gidebilirdik. Ama bilmediği-miz yerlere gitmekten sıkılmıştık. Biz turist değildik. ve yeıelmutfaklar ilgilendiğimiz en son şeydi. Üstelik bir fotoğraf maki-nemiz bile yoktu. Amerika'ya gitmek ilginç olabilirdi. Ama oradada, saat çok faz|a iyi işliyordu. Bizim gibi geri kalan bir yelkovanile akrebi cierhal bulur ve o meşhur federal hapishanelerine yüz-lerce Yıl yatmak üzere yollarlardı. Belki de içlerinde kimsenin ad_larını bilmediği katil sıvıları barındıran şırıngalarrnı konuşturupidanı ederlerdi. Eyalet halkının işsiz bölümü bizim için Beyaz sa-ray'a kadar yürtirdü. Madison square'de öldürülmememiz için$österiler Yaparlardı. Ve en önemlisi, hapishanelerinde idamlıkolmanın zevkini çıkarıp isyanlar başlatabilirdik, her ne kadar cie-rimizin rengi tutırrasa da, içinrizin renginin bir olcluğu zenci kar-cleşleriırriz|e!.. Ancak her caddesinde bir pizzacı buluntıyor cla ol-sa, şelrirleri kokuyordu. insanları kokuyorclu. Herkes kokuyordrı

17.3

Amerika'da ! Chanel No 5'ten soya yağına kadar ! Ve benim midem bulanırdr orada...

Yiizümü buruşturdum bunlan düştinürken. Güney Amerika,Arjantin, Peru, Yağmur Ormanları. Oralar da kokuyordu büyukihtimalle. Sonra düşündüm de, aslmda kokan o ülkeler değil,mutfaktaki cesetlerdi ! Ve onlardan kurtulana kadar da sağlıklıdüşünmemin imk6nı yoktu.

"Önümiizde en faz|a iki gün var. İki gün içinde gideriz amamutfaktaki cesetlerle ilgilenmemiz gerek."

Aynı şeyleri tekrarlamaya başlamrştrm. Çözüm bulana kadarda devam edecektim tekrarlamaya ! Ama yanıt geldi Kayra'dan.

"O iş için havarıın kararmasınt bekleyeceğiz. Yaparça|ara ayı-np gömeceğiz ya da hiç dokunmadan, Amerikan pasaportlu vü-

cutlannı asitle eriteceğiz."Yanlış hatırlamıyorsaIn, altı yıl önce de buna benzer bir du-

rumda kalmıştık. Ve bir arı önce bulunduğumuz yeri terk etme-miz gerekiyordu. İşlediğimiz birkaç suç ve bizi bir türlü brrakma-yan kadınlanmızdan ötürü kaçmamız gerekiyordu. Ve çözüm ola-rak, tamamen parasız olduğumuz için gecenin en siyah olduğubir anda yataklanmızdan gizlice kalkıp sahilden yürümeye başla-mıştık. Sırur yirmi kilometre uzaklıktaydı. Ve biz yürüyorduk ka-rarılık bir kumsalda rutubete bata çıka. Sekiz saat yürüdük. Havaaydınlarıdığında srnrra getmiştik. Ve her yer asker kaynıyordu. Okadar çok üniforma]ı insarı vardı ki, srnınn diğer tarafina geçe-

meyeceğimizi anlamamrz uzun sürmedi. Ve ikimiz de büyük atlet-ler olmadığımız için koşarak ormarıda izimizi kaybettirme fikrineyalraşmadık. Yola çıkıp yataklarımrzrn olduğu yöne doğru gidenarabalardarı birini durdurup bindik. Birkaç kilometre sonra askerkontrolün de durdurulduk. Ü zerımızde ki be lgelerin süreleri g eçti-

ği için arabadan indirilip yol kenarındaki bambudan yapılmış ka-rakola sokulduk. Karşımıza da rütbesini kimsenin çözemeyeceğibir asker oturdu. Zaten Üçüncü Dünya ülkelerinde rütbe yoktur.Tarırı ve kullarr vardır ! Bizim casus olduğumuzu iddia etmeyebaşladı. Her şeyi, her suçlamayı bekliyorduk ama casusluk itha-mı bizi bile şaşırtmıştı. Tabii ki karşımızdaki bıyıklı askerin ko-

Page 85: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

174

mik suçlaması tamamen rüşvet almak için tarafindan, hayal gü-

cüne sığınıp uydurduğu saçmabir hikAyeydi. Ama bizde kesinlik-le para yoktu. Cebimde sadece Solingen bir ustrıra vardr. Üstiimüzü aranradıkları için daha varlığındarı haberdar değillerdi.Kayra askere en nazik biçimde çok büyük bir parayı ancak biziserbest braktıkları takdirde ğetirebileceğimizi söylüyordu. Üste-lik bir rüşvet değildi verıneyi teklif ettiği. Karakolda geçirdiğimizgüzel zamanrn karşılı$ olan ücretti. Kayra bütün rüşvetleri deği-

şik ambalajlara so}onaktan hoşlanırdı. Çünkii hepsinin hak edil-miş paralar olduğunu düşünürdü. Rüşvetin yasallaşması için der-

nek bile kurabilirdi, eğer dtinyanın herhangi bir yerindeki her-

hangi bir belediyeye kayıtlı olsaydı ! Ama asker sadece sözde

olan bir parayainarımryordu. Dışarıda askeri bir cip, kontrol nok-

tasıncla dört asker daha vardı. Benim tek düşündüğüm usturaylakarşımdakinin boğazını en sessiz şekilde kesip silahını almak ve

dışandakileri de öldürüp ciple kaçmaktı. Ve artık plarıı uygula-maya kesinlikle karar verdiğim ve yavaşça elimi bermudamrn yan

cebinin kapağına götürdüğüm anda içeri bir kadın girdi. BuAmonka'ydı ! Kaçtığımız kadınlardarı biri. Daha sonralan ise de-

f,alar ca birlikte olduğum ıız, Bizi b ir şe kilde bulmuştu. Askerle ye-

rel dillerinde konuştular. Çantasmdan komik bir miktar çıkarıpverdi. Asker de razı olup daha fazla bizi tutmarun kendisi için deiyi olmayacağını düşünerek gidebileceğimizi ama bir daha karşı-sına çrkmamamz gerektiğini söyledi. Biz de razıydık karşısına

çıkmamaya. Kayra iki gtin boyunca yataktan çıkrrıayarak borcu-nu ödedi Amonka'ya.

Ve hayatımrzda ilk ve son kez bir işe girip çalışmaya başlaük.Kasabanın yakınlarındaki Frarısız bir firmarıın deniz suyu antmatesisinin kanal açma işinde. On gün boyunca kazmalarla toprağıdeldik. Sonra bir gece, şarıtiye müdürünün kasasındaki paralarıahp iki hafta önce zorladığımrz srnra gittik. Bu sefer, rüşvete ye-

tecek parayla. Ve altımızda bir Peugeot 205'le. Sınırr geçtik, adambaşı beş yüz dolara.

Hiçbir şey değişmedi sonra. Srnırrn öbür tarafi da aynıydı. Ka-

dınlar, kum, güneş, srtma. Hiçbir şey değişmedi. Amonka'nın bi-

175

zim için hissettikleri bile değişmedi ! Dünya boşuna dönüyordu.

Kazayapıp ters dönmüş bir arabaırın boşa dönen arka lastiği gibi !

Hiçbir işe yaramıyordu. Belki birpalmiye yaprağı bağlarısa ilkel bir

varıtilatör yapılırdı. Ama dünyaya ne bağlarıırsa bağlansrn, durma-

darı dönmesi yararlı bir hale getirilemezdi...

Hava kararana kadar evde oturduk. Az sayıdaki eşyamrzl çan-talanmıza yerleştirdik. Parayı ufak torbalara yerleştirip bagaja

koyduk. Mutfaktakileri de gömmesi daha kolay olur diye bir bal-

tayla ikiye ayırıp çarşaflara sardık. Ve evin bahçesinin dört ayrı

köşesine gömdiik. Amerikan Konsolosluğu'nun haftalık basın

bülteninde kayıp olarak kayda geçeceklerini düşünüp bir sigara

içtim. Gitmeden, eve benzin döküp yakabilirdik. Ama yapmadık.

Benzine arabaiçin ihtiyaç vardı. .Arabaya da gitmek için ! Artık ta-

maInen bir hurdaya dönmüş olan BMW'ye binip geceye doğru yo_

la çıktık. Yönümüz belliydi. Bn kararılık oları taraİa gidiyorduk.

Gecenin en kararılık yerine. Güneşin attığını düşündüğümüz tu-

run tersini atıyorduk. Dikiz a5rnasında birkaç ışık vardr. Açıkcamdan içeri giren, o§arıusun rüzgOrla savnrları damlacıklarıytizüme çarpıyordu. Radyoda ise Tom Jones'tan "İ,m Coming Ho-

me" çalryordu. Coming home... Bulsak o evi, biz de döneriz birgün belki...

Page 86: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Ilkellik mıknatıs gibidir. Dev bir mıknatıs. Biz istenresek de,viicudumuzdaki demir ona doğru gider. Beynimize işlenmiş bir il-kel insan döınrıesiyle doğarız. Yemek, uyumak, bağırsaklanmrz-dakileri çıkarmak dışındayaptığımız her şey fazladandır, Üremekdahil. Geriye ka]an her şey uydıırulmuştur. Dünya uydurulrnuştur!Caddeler, evler, giysiler.., Her şey. O üç eylem üşırıdaki her şey !

§k, siyaset, trp, savaş. Bunların hepsi insarıoğlunun boyrıuna astr-

ğı aksesuvarlardır. Tekerteker hepsinden kurtulıınurve üç ana ey-leme dönülürse insanlık kendini hatrlayacaktrr. Bunların yerinegetirilebildiği dev bir yatakhane olmalıydı dünya...

İnsandarı ve büttin carılılardan iğreniyonım. Kendimdense nef-ret etme}<ten yoruldum ve bu konuda hiçbir şey hissetmiyorum.Oksijenle ahşverişi oları her yaratık midemi bulandırıyor. Gözka-paklanmı derime kaynak makinesiyle yapıştırmak istiyonım. Bircanlr daha ğörmemek için ! Ellerimden, ayaklarımdarı korkuyo-nım. Kalabalıklardan korkuyorum. Tek isteğim bütün düşündük-lerimi içinde banndıran beynimi bedenimden yırtıp ızay boşlu-ğuna firlatmak. Bedenim olmadarı, sadece ve sadece var olduğu-mu barıa hatırlatacak olan zihnimin uçmasrnr istiyorum. Bunanıh diyenler de var. İügilenmiyorum isimlerle. Sadece hiçliğiniçinde bedensiz bir zihin olmak istiyorum. Sadece bir düşünceolarak var olmak ! Tek aklıma gelen bu, yaşama acımdan kurtul-mak için. Sonsuz hiçlikte yüzen bir düşünce. O kadar ! Öhek migerek bunun için ? Belki evet. Belki hayır. Ölünce tamamen yokolma ihtimali de var. Düşüncenin de, zihnin de gömülüp çürümeihtimali. Onun için ben hAl6 nefes alıp verebiliyorken gerçekleş-

177

tireceğim zihnimi yok etmeyi. Bedenim yokmuş ve üzerinde dur-duğuın dünya sonsuz bir hiçlikmiş gibi var olacağrm... Sadece birzihin. Çewesinde de yiyen, yediklerini boşaltatr, uruyan bir et !

Kinyas siirtiyor arabayı. Ben gidiyorum. Yol konuşuyor. Bizdinliyoruz. Meksika radyoları o kadar can srkıcı ki teybi çıkarıpfirlattım. Artık tek bir nota müziğe, son heceleri kafiyeli iki cünr-leye bile dayanamryonırn... Ben yazdınl şarkı sözü. Utanmadanda bestelere otuıtttım kelimeleri. On altı şarkı yaptınr. Hepsi birlıikAye anlatıyordu. Hepsinin de bir başı, bir sonu vardı. İRS ls-nrinde bir grup kurnruştunr. "İdentit6s Remarquables !" Çaldık lıirstire, Adolphe Sax'rh o mulrteşem enstrtinanınrn yardıınıyla ha-yat buldu şarkılarınrız. Ama hiçbir zaman gerçek bir müzisyenolanradığım için daha çok gösteriyle ilgilendim. Sahne gösterisiy-le. Konserde yarıımda şarkı söyleyen solistin beyaz tişörtününüzerine sprey boyayla anarşi işaretini çizerdim. Eğlenceli ğünler-di. O zamanlar daha müziğe inanıyordum. Davul bana hAl6 birşeyler anlatabiliyordu. Ve yine o zamanlar, müziğin nasıl dünyayagelmiş olduğuna dair bir teori geliştirdim.

Oncelikle bilinmesi gereken, ortaya çıkan ilk enstrümanrn vo-kalden de önce, ritmi yaratan davulun olduğudur. İcadıysa şu şe-kilde gerçekleşir...

İlkel insan bir gece, mağarasında yatarken kulağınr yere daya-mrş, uJrumaya çalışır. Ancak tam sessizliği yakalamışken kulağıy-la kafasını dayadığı taş arasında bir ses duyrnaya başlar. Korkupderhal kulağını taştan çeker ve ses kaybolur. Sonra tekrar kafası-nı yan çevirmiş şekilde taşa yatırdığında sesin yeniden geldiğinifark eder. Tekrarlanan bir sestir duyduğu. Eşit aralıklarla tekrar-larıaıı kısa bir ses. Bu insan kalp atışını du5rmuştıır. Ve insanrnnra5rmundarı geldiğine dair en büyük kanıt olan taklit yeteneğideweye girer. İki cismin çarpışmasrnrn sonucu olduğuna kanaatgetirdiği sesi, eline aldığı bir taşı yere vurarak kulağından çıkanritme tıydrırur. Bir süre kalp atışına uygun olarak yapar. Sonra ka-fası.nı yerden kaldırır ve sadece elindeki taşı aynı hızda yere !,ur-naya devam ederek nabzını taklit eder. Buradaki tek nrüzikal un-sur tekrardır. Tekrar ritimdir. Ve ritim kulağın içinde duyulan

Page 87: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

178

kalp atışıdır. Daha sonra ilkel ses hızlanarak, yavaşlayarak başkaritimlere yol vermiştir. Ve insan tel«arlanan çarp§ma seslerininçeşitliliğinden günümüz davullarına gelmiştir. Hatta günümüz"drum'n'bass" stilini icat etmiştir...

ışte müziğin hikAyesi ! Müzikle uğraştığım o günler ve daha ön-celeri o kadar çok gruplarla ilgileniyordum ki hafizamda hatırısayılır bir arşiv yüklenmiş duruyordu... Ama artık bitti. Şu an sa-dece kalp atışımı dinliyorum. En sevdiğim ve tek dinlediğimgnrp: atardanrarlar ! Mükemmel bir orkestra. Hiç nazlanmadançalıyorlar. Kaprissiz. Ben ne zaman istersem...

Kinyas arabayı sürüyor. Ben gidiyorum. İkimizin de nereye gi-dildiğine dair tek bir fikri bile yok, kasabalara giriyoruz. Çıkıjlo-ruz. sokaklarda kayboluyoruz... Bildiğimiz tek şey tekerleklerindöndüğü. Hava yine çok sıcak. ve aklıma o an gelebilecek en ap-tal fikir geliyor. Hava o kadar sıcak ki cabriolet bir arabayla git-menin çok daha iyi olabileceğini düşünüyonrm. Fikrimi kinyas'asöylediğimde önce bir düşünüyor. Aslında düşünmüyor, sadeceöyle görünmek için birkaç saniye susup yanıt veriyor.

"Tamam. Balta bagajda mı ?""Evet" diyorum. "Amerikalıları kestikten sonra bagaja atmış-

tım."konuştuğumuz sırada sokaklanndan geçtiğimiz kasabadan çr-

loyoruz. Birkaç kilometre sonra anayoldarı aynlıp bir tarlaya gi-riyoruz. karşımızda simsiyah bir orman. İıı< ağaçlara gelince ya-vaşlıyor ve ormanın birkaç metre içine girip duıuyoruz. Motorsustuğunda sadece böceklerin sesi kalıyor geriye. Tek bir şıkyok çewede. sadece gökyiizündeki birkaç sün kadar eskimiş do-lunay aydınlatıyor §srz yeri. Arabadan inip bagajdan baltayı alı-yonrn. Ön camlar açık. Kinyas'a bakıyorum "Lütfen buyrun !" dergibi eğilerek sol kolunu genişçe açıyor. ve daha faz\abeklemedenarka camın ortasrna vunryorum baltayla. kınlmryor ama tama-men buzlanryor. sonra birkaç darbe daha ve cam arka koltuğaparçalar halinde iniyor. cabriolet arabamızın ilk ewesi tamam.ıkı tıç darbede de kinyas sağ ve sol kelebekleri patlatıyor. Şimdien zor krsrnı olan tavanı koparmak gerekiyor. Hem de en az za-

I79

rarla ! Bunun için birkaç saat uğraşıyoruz. Alman sarıayisine bolbol küfrederek. Tavanın bağlantılı yerlerini koparüğımızda geri-

ye bir araba gövdesi, çatlak bir ön cam ve eğrilmiş çerçevesi ka-

lıyor. Sonuç görüntü açısından bir felaket. Ellerimiz kan içinde.

Her yer cam kırıklarıyla dolu. Ama araba artık bir BMW cabriolet!

Belki kuşe kiğıdabasılmış otomobil dergilerindekiler kadar iyi du-

nımda değil ama yine de bir BMW 850 cabriolet !.. Arhk saçlanmınarasında ter ve rizgdr birbirlerini kovalayabilir !..

Biraz dinlendikten sonra koltukları temizleyip yola çıktık. Ar-tık savaş sonrasr Pasifik O§anusu'nda unutulmuş mayınlar gibi-

yiz bu arabayla!Yollardapek kimse olmadığından dikkatini çeke-ceğimiz insan da yolttu ortalıklarda. Ama birazdan sabah olacakve büyıik bir şehre girdiğimiz takdirde el yapımı cabriolet araba-

mızdan dolayı polis tarafindan durdurulacaktık. Onun için birbi-rimize itiraf etmesek de ne yapacağımızı düşünüyorduk. Nereye

demir atacağımızı hesaplamaya çalışıyorduk parmaklarımızla. İkisaat daha gittik hiç konuşmadan. Sadece çewemize bakrnarak.

Ve artık güneşin sahneye çıl«rıa hazırlıklan başladığında mutlakabir yerlere srğınmamız gerektiğini düşündük. Her zamanki gibi

son ana kadar plan yapmayıp aceleyle verilmiş bir karar çizecek-ti kaderimizi.

Anayolda giderken Kinyas, "Ona kadar bir sayı söyle" dedi.

"Bir !" dedim. İkimiz de solaktık. Yolun solundaki ilk toprak yolagirdi. Yol bir tepeye doğru gidiyordu. Güneş arkamrzda kalmıştı.

Ve biz daha karanlık oları, tepenin bize bakan yamacrna sadece

sağ farın aydınlattığı yoldan gidiyorduk. Birkaç kilometre çor4karazinin ortasındaki yolda ilerledikten sonra arabadan hırıltılargelmeye başladl Sert bir titreme. Ve motor durdu. Dumanlar çı-kıyordu arabadan. Kesinlikle aldığımızdan beri yağına, suyuna

bakmadığımız için büwk ihtimalle bütün mekanizmayı yalorıış-

tık. Eşyalarımızr ahp yürümeye başladık. Yamaca doğru. Neden

bilmem ama bizi çeken bir şey vardı, gittikçe güneşin sayesinde

rengi açıları tepede. Üstünde ağaçyoktu. Çok büyuk bir kayapar-

çası gibi duruyordu. Sanki çok yükseklerden atılmış ve üzeri de

bir usturayla dümdüz edilmiş gibiydi. Çewesindeki düzlük, tepe-

Page 88: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

I80

nin buraya başka bir yerden geldiğini düşündüniyordu bize.Yürüdük. Terlemiştik. Hiç konuşnıadan. Hızlanan nefeslerimi-

zin sesi. Yürüdük. Dönüp arkanra baktığınrda arabayı hilA göre-biliyorduı-ır. Bundan nefret ettim. Çok yurüdiiğünrü sanıp, dönüparkaya baktığımcla başlama noktasından hiç de o kadar uzaklaş-madığımı görmek dünyanın en iğrenç duygularındarı biriydi. Okadar sinirlendim ki elimdeki çantalara aldırmadarı koşmayabaşladınr. Yamaca doğru. Ben koştukça uzaklaşıyordu tepe. Benkoştukça, kovaladıkça kaçıyordu her şey. Çıplak elle balık ar4a-maya benziyordu yaptığım. Ağzımdan soluyordrınr. Terliydiın.Koşuyordum. İçimdeki büttin nefretle. Bugtine kadar yakalaya-madığım her şey için koştıyorduırr. Ellerimin arasındarı kayıp ğit-miş her şeyin peşinden ! Lokomotif gibi atan kalbim ağzımdarı dü-şecek gibiydi. Kafamı sağa çevirip yere tükürdüğümde sanki ci-ğerlerimi de tükürdüm. Koşuyordum bütün vücudumla. Elimde-ki çantalar bacaklarlma, gövdeme, birbirlerine çarpıyordu. kafa-mı geriye atmrş, gözlerimi kısmıştrm. Yamaç gözümün önünde biraşağı, bir yukarı gidiyordu. Titriyordu bütün tepe. Bütün dünya !

Bir türlü yaklaşamıyordum. Bağrmaya başladım.";!11rç1l'Koşuyordum. Bütün diinyayı yakalamak için. Her şeyi ! Herke-

si !.. Ve bu çabaya dayarıamayan bedenim kendini toprağa bırak-tı. Biraz Jruvarlandıktarı sonra yerde sırtüstü yattırn. Çantaları hi-lA bıral«namrştım. Dtişerken alnımr vurmuş olmalıyım. Islak vesıcak bir sıvı sızdı saçlarımın arasından şakağıma doğru. Gö§tl-zü artık maviydi. Güneş tahtına geçip tacrnr dewalmıştı... Hiçbirşeye yetişememiştim. Hiç kimseyi yakalayanramıştım. Hayat yinekayıp gitmişti... Parçalanmış ceketimin iç cebinden bir sigaraçektim. Ve bir ölü gibi vücudumu hiç o5matmadarı durdum, Göz-lerimi kapattım. Ağzımda sigara. Bir mucize istedim. Bir tane. Yaşimdi ya hiç !.. Ve gözlerimi tekrar açarken içime çektiğim nefes-te nikotin de vardı. kinyas eğilip ağzundaki sigarayı ateşlemişti.Mucize gerçekleşrnişti... Derin bir nefes çektim. Kinyas da kendi-ni yaırıma bıraktı.

Artık ikimiz de adını bilmediğimiz yassı bir tepenin yamacının

181

yakınlarında, kırmızı bir toprağın üzerinde, ellerimizdeki sekizyüz bin dolarlık torba}arla sırtüstü yatıyorduk. Çok zor günler ya-

şıyorcluk. Çok zor yaşıyorduk. Çok zor...Sigaranın kiilleri toprağa karıştıktarı ve filtresi de havada bir-

kaç takla atıp yanıma düştü}<ten sonra, doğrulup olduğum yerdeoturdum. Çeweme baktım. Ve karşımda da güneşten, toprağırunrenginden ötürü krzarmrş, binlerce oyuğu olan dev bir kaya var-dı. Ayağa kalkıp çantalan teker teker kontrol ettikten sonra ya-maca doğru ytirümeye başladım. Artık içinrde hiçbir kızgınlıkyoktu. Çok sakindim. Eğimi yükselen zeminde zorlanmadan yti-rüyor ve tepeye tırmarııyordum. Kinyas da arkamdan geliyordu.yüz metre civarrndaıtrrmandıktarı sonra sol tarafimda büyük biroyuk fark ettim. Önünde ufak taşlar vardr. Bir mağara girişinebenziyordu. Bir jeoloğun sözleri aklıma gelmişti.

"Her taşın bir hikiyesi vardır. Jeolog ise taşın masalrnı anlatarı-drr !"

Düşüp kendimi parçalamak istemediğim için dikkatli adımlar-la sol taraia doğru yürümeye başladım. Sağımda yamaç, solum-daysa artık bulunduğum yükseklikten ötürü tehlikeli olmaya baş-lamış mütevazı bir uçurum vardı. Bütün ağırlığmı yalnaca doğruvererek ayaklanmrn zor sığdığı küçük patikadarı yurüyup oyuğunönüne geldim. Kafamı içeri uzattığımda güneşin aydınlathğı ka-darıyla, geniş olduğunu tahmin ettiğim bir mağara keşfettiğimianladım. Güneş ışıklarırun ulaşamaüğı yerler tamamen karanlıkve biçimleri hakkrnda fikir ytirütülemeyecek kadar belirsizdi.Oyuk, bir insanın geçebileceği yükseklikte ve eni de bir metre ci-vanndaydı. İçeri adımımı atıp elimdeki çantaları bıra}<tım yere.Dönüp Kinyas'a baktım. Ve elimle gelmesini işaret ettim. Kesin-likle rutubet yoktu. Kupkuru bir yerdeydim. Benzininin bitmedi-ğini umduğum çakmağımı ceketimden çıkarıp yaktım. Ve kararı-lığa doğru bir adım daha attığımda, gerçekten de bir tiinel görü-nümündeki oyuğun büyük ve uzun olduğunu arıladım. Yere otu-rup Kinyas'ın gelmesini bekledim.

Faz|a uzun sürmedi bekleyişim. Önce elindeki çantalar veplastik poşetler girdi mağaraya. Sonra da kendisi. Mağararım gi-

Page 89: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

182

rişinde öylece durmuş içeri bakıyordu. Güneş bütün vücudununçewesinden taşmıştı. Altın bir zırhla sarılmış gibiydi. Kinyas, sim-siyah bir mağaranın ağzında altın sarrsı bir ışığın içinde duruyor-du. O saniye, bu görüntü, bu manzara. Hiçbir fotoğrafçının yaka-layamayacağı mtıcizevi sahne. Barıa tek bir şey düşündürdü: Kin-yas'ın kutsallığını ! O bir azizdi. Gerçek bir aziz! Belki de bir me-lek. Benim için yollanmış koruyucu bir melek ! Sonsuz gibi gelensaıriyeler bo5runca durdu o şekilde. Altın klilçesinin ortasındakisiyah bir leke gibi. Sonra yavaşça hareketlendi siyah gölge. Sağelinde bir ateş belirdi. Bir adıın attı bana doğru. Çakmağını yak-mış, yürüyordu. Büyülenmiş gibiydi, sadece bir an için seçebildi-ğim gözleri. Ve mağaranın içine doğru yürüdii. Önümden geçti.Devam etti. Mağaranın karanlığına kanştı. Çalanağın ışığı duvar-larrn siyahhğına faz|a dayarıamadı. Ve tünelin içinde yok oldu.Her şey bir hayal gibiydi. Neyin gerçek olduğunu anlayamıyor-dum...

Ne kadar zaman geçti bilmiyonım. Önce ayak sesleri sonra clu-varlarda birkaç ışık damlası. Ve en sonunda da karanlığa alrşmışgözlerimin beynime verdiği elektronik sinyalin açılrmı, yarıi Kinyas.

"Tünelin ucunda kilise büyüklüğünde bir oda var. İnanılmazbir yer ! Tavarıından sızan binlerce ışık var. Günün bütün ışıkları.Taşın deliklerinden çıkan ve odayı aydınlatan projektörler gibi.Bunu görrnelisin !"

Oturduğum yerden kalktım. Söylediklerine pek bir anlam ve-rememiştim. Gözümün önüne gelmiyordu eksik Türkçesiyle be-timledikleri, ama Kinyas'r bile etkilediğine göre sihir, tepenin sih-ri devam ediyor olmalıydı. Çakmağımı yaktım. Bir an için üzerin-deki "TAEDİUM VITAE" kelimeleri parladı ve Kinyas'ı takip et-meye başladım. Önüme bakarak yürüyordum düşmemek için. VeKinyas "İşte !" diyene kadar tünelin bittiğini ve bahsettiği yeregelmiş olduğumuzu anlamadım...

Kafamı kaldırdığımda gördüklerime kesinlikle inanamadım.Kalbimin atışı hızlandı. Birkaç ter damlası alnımdan çıkıp dün-yay|a tanıştı. Baktığım şey daire şeklinde, yaklaşık yirmi metreyüksekliğinde duvarları olan ve her yeri, tavandaki binlerce kü-

183

çük delikten srzan binlerce ışık huzmesinin yarattığı binlerce sa_

rı ufak noktayla dolu bir mağaraydr. Burası bir cami, bir kilise, bir

sinagog değil, dünyanın en ilkel ve en doğal ibadetlranesiydi! Dev

mağaranıniçinebirkaçadımattım.Veışıkı.ıoktalannrnvücu-dumda gezmeye baştadıklarrnr hissettim. kafamı kaldırıp oldu_

ğum yerde dönmey" Uuş0,0,m, Binlerce şık çizgisi, havada asıh

ışıklı sopalar. nıleiim çarpıyordu arna kırmıyordu onları. o kadar

güçlü bir andı ki, o kadar kendimden geçmiştim ki, o kadar uzun

zamandrr gördüğüm bir şeye şaşıITnıyordum ki beynimdeki dü-

şüncelerinherbirivoıkanlargibipatlaınayabaşladı!olduğumyercle,gözlerimtavarıdakiışıkbahçesindedönerken,kulaklarıırr-dan,ağzımdan,bumumdan,bütünzihniminlavlarıakıyordu.İçimdepatlayanherşeyakıpgidiyordu.Başımdönmeyebaşladı.Sendeledim.Elimdendüştüçal«ırağım.Vebendebıraktımken-dimipeşinden.Birşelaledeyıkarımışkadartemizhissediyordum.Kötütüğün,dünyanrnneolduğunadairenufakbirfi}<riolmayanyeni doğmuş bir bebek gibi,

Kinyasgetip,ceketimincebindenbirsigaraalıpyaktı.İkimizde hayatımızda gördüğümüz en bizi bizden aları yerdeydik, Haya_

lini daha ı.urmamrş olduğumuz nad.ir yerlerden biri, yattı sırtüstü

yere.,,ölene kadar burada kalacağız. Açtıktarı ve susuzluktan ölene

kadar! Burasl filmin bitmesi için en uygun dekor,"

Söylediğiherkelimeyankılanryorduleoparderiliduvarlarda.VücudumunüzerindekiparlaknoKalarabakıyordum.Tavandanduvarlara ve her yere düz çizgiter çeken ğüneşin bu kadar parça_

yabölünebildiğineinanamıyordum.Sonsuzakadaryatabilirdimburada. Bütün mağara bin yıl sonraki bir depremd,e üstüme yıkı_

larıa kadar. çewemi örümcek ağı gibi salmrŞ ıŞık Çizgileri kefe-

nim olarıa kadar."Ölene kadar !" dedim, fisıldayarak,

kinyas,rn duyacağı yükseklikte. İncitnrek istemedim, Bizden

binlerce yıl önce tanlşıp birli}<te yaşamaya kararvermiş güneşive

içine girdiği dev kayayı, Tavanda gördüğüm dünyanrn en muaz-

zamsevişmesiydi.Güneşışığınıntaşlasevişmesi!Doğudanbatı_

Page 90: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

184

ya giden, güneşin doğuşundarı batışına kaciar süren mucizeü birsevişme...

Üç gün boyunca geceleri çok soğuk olart mağaranızda dolar-ları yakarak ısındık. Eşyaiarımrzm arasındaki iki şişe konyağı iç-tik. karnımız acıktı. Dışan çıkıp anayola yürüdiık. otostop çektikbir çiftçiye. kamyonetinin arkasında dört saat yol aldık. İik kasa-bada indik. Gördüğümüz ilk bara girip nerede pizzabulabileceği-mizi sorduk. Barmen kendi}erinde olduğunu söyledi. pepperonniyoktu. Margaritayadarazıydık. İki margarita, iki de bira! Soğuk!Çok soğuk...

"Ölene kadar !" demiştik. Ama ölmedik !

Barda oturan kadının iri göğüslerine bakarken birden bir şeyfark ettim sağ elimde. Hareket eden sarı bir ışık noktası. Gözleri-mi çeweleyen derinin gerildiğini duydum. kinyas'a baktırn. yü-zündeki acr tebessüm eşliğinde elindeki çatalıy}a yukanyı göste-riyordu. Çatalın dişlerinin baktığı yöne kaldırdığımda gözlerimi,barın tahta çatsındarı srzan ve elime kadar uzanan güneş ışığrnıgördüm. Tekrar kinyas'a baktığımda ikimiz de uzun zamarıdır at-madığımız kadar dürüst kahkahalar atıyorduk. Mucize bizimlegelmerıişti. O muazzam büyü bizi takip etmemişti. Hiçbir şey pe-şimizden gelmemişti. Mucize bizdik ! İçimizdeydi. Her şey bizdey-di ! Mucize, sihir, o eşsiz sevişme ! Hep bizim zihnimizdeydi. Mu-cize gitmiyordu bir yere. Biz gidiyorduk. Mucize bizdik. kinyasile kayra ! Ellerinde her zaman san ışık noktalarının dans ettiğiadamlar... İki bira daha istedik.

"Soğuk olsun. Çok soğuk !"

Budiinyadarıgelipgeçmişenbüyükedebiyatüstadınındediğigibi, "ötüm tek iiı",am xaynağıdır." Bu ya,,yazar, yan tarırı a|am

hakkında saatlerce ğüşünebilir ve konuşabilirim, Ancak beni en_

gelleyen iki nolcta r*. Bırı.,cisi üstadın söylemişolduğu şu söz:

..Kitaplanmıaslaokumarn.İlgilendirmiyorlarbeni.Edebiyata

büwk bir yeteneğim var alna ona inanmıyorum,"

Diğeridebenimhiçbirgerçeğikabullenmiyoroluşum...Yirmi bin dolaru yuk", para yaktım, Üç gece boyunca uykusuz-

Iuğumu rahatsız etmemek için, Yine de üşüdüm, Amerika, bank-

notlannın malzemesinden bile çalıyor olmalr. Bir yirmilik en faz-

ladörtdakikadayanıyor.Harcamasıbiledahauzunsürer.Para-nrn aslında güzelliği bu. ya}<tın mt yantyor, tuvalet kiğıdındarı

farksız l Ama birine uzattrn ml, sont sormadan ahyor, para siste_

mini, alışveriş, düzenini kurmuş oları insanları bulup, bütün dün_

yanrnrnaneviliderleriolarakkabuledipdevheykellerinidikmeks"*k ! Üstelik sadece birkaç ülkede değil, bütün dünyada, Para

işi çok iyi işlemiş, hiç açığı olmayan bir dolandırıcılık numarasr

gibi. yarıi sokak arasında çılanış ve milyarlara bulaşmış koca bir

yalan, gerçekle alakası olmayan bir dedikodu gibi, Ama her kim

bunuilkdüşündüysetekerleğibulandan,trampayıbularıdanda-haakıllıdeğildibelkiamaondandahainsarıvekurnazdı.Ister-dimparayıicatetmişolmayı.Dünyaüzerindeinsanelindençık-m§enetkiteyicişey.İkıimlerden,depremlerden,güneştenvebe-nim durumumda soğu}<tan daha etkili_ köşesine verdiğin anda

alevin sanstnı, banl«ıot meşale gibi",

Bukonuyudüşünüyord.um,yüzyıllarcakendisinikeşfetmemi-

Page 91: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

186

zi beklemiş olan dev oyuğun içinde. kayra uyumuştu. süzgecebenzeyen tavandan artık güneşin ışığı değil, gecenin soğuğu vekaranlığı giriyordtı. sadece kafamı kaldırJğı*a, deliklerclen bi-rinin içinde bir ışık, beyaz bir ışık, bir yıldız gördüğümü sandım.Hepsi bu. Gerisi karanlık... Gündüz cennet. Gece cehennem ! Şe-lrirlerden farklı olarak, burası sadece geceleri celrennem.

kaç yaşındaydım ? Hatırlamıyonım. o büyuk üstadın yazdığıdünyanın tek gerçek kitabını okuduğumcia. on dört yaşlarımday-dım, yanılmıyorsam, onun hakkında bir eleştirmenin yazdıklarınıhatırlıyorum.

"Eğer gerçekten inarısaydı yazclıklarına, çoktan intihar etmişolurdu. scatologie taraftarları için bile okunduktan sonra hazım-sızlık yaratabilir bu kitap !'' 7

Hiçbir şey anlamamıştı. Ne yazardan. Ne de kitabından !

üstadın ölümü doğduğunda başlamış ve dünyada görülmüş enuzun süren intihar olarak tarihe geçmiştir. Bugüne kadaryaşam§insanlann arasrnda ölümü en acrlr olanıdır. Çünkü yaşayarak öl-müştür. yaşayarak intihar etmiştir. yazarak. Hiç durmadan. kitapyazmasr kendisi için fazla tehlikeli olmaya başiadığında ise -uı.-tuplar yazmrştır. Binlerce sayfa ! sanki her biri farklı bir insanınkaleminden çıknrış binlerce mektup... Bazı|arısilahla, bazıları si-yanürle, baz/.arı çatılanndan atlayar ak. Bazıj,arı da yaşayarak ! Kisonuncusu en acl veren ve en yavaşıdır. İnsanrn canr o kadar ya-nar ki birkaç yıl sonra hiçbir şey hissetmemeye başlar. Ama ufakbir hata, ufak bir çabuk ölüm arzusu bütün acıları yeniden başla-tır. ve beyin kabuğunu nasırlaştırmak yine yıllar ister. Üstadın in-tiharı ve yeryüzündeki can çekişi altmış sekiz yıl sürmüştür. Bende baharda doğdum onun gibi. yüzünü işlettim vücuduma. kayradışında dinlediğim tek isim. Belki de dostsuzluğuma bir çare. ya-ŞasaYdık aY]:ı:, zamancla belki de acırdr barıa, ktiçümserdi. Hattabir yerde, kaygılanırdı benim ve hayatım için. g"ıı.i de burnunukırardım hoşuma gitmeyen bir laf ettiği için. kışkırtmayı en sev-diği spor haline getirdiği için düşerdim tuzağına. sinirlenirdimbelki cle. Ölaurtlrdüm onu kendi ellerimle...

Böylesi daha iyi. o benim dostum. Sessiz. Harekets iz. Her za-

I87

man benimle. Derime yapışmış yüzüyle. Yaşasaydı, derdi bana:"Oğlum, bana iyi bak ! Bir üstada benziyor muyum ? Ben yazv-

yorum, sen okuyorsun. Büyütme bunu."Yalnız bir çoctığun yarattığı hayali arkadaşı gibi. Konuştunr

birkaç yıl onunla beynimde. Sonra büyüdüm. Anladım konuşula-cak bir şey olmadığını. Onun ile beniın, birbiriınize anlatacağımızlrerhangi bir şey yoktu. Ağır kurşun yaraları almrş ölmekte olaniki düşman askerinin birbirlerine dokunmadan yan yana yatma-

tarı gibi. Hiç konuşmadaı... Birbirimize en ufak yardrmımız ola-mazdı. Yaşayarak intihar etmeyi seçenlere yardım edilemez.., Birstil meselesi. Ya ağzınasoktuğun bir 38'lik ya da ölene kadar ken-dini oksijenle zehirlemek. Seçersin ölümünü ! Çocuk oyuncağıkalır kendini asmalhr, over dose'lar, aitmış sekiz yıllık intiharla-rrn yaırrnda. Gotik katedrallere benzeyen bu dev ölüm anıtlarınıngölgelerinde kaybolur, yerde yatan ensesi delik cesedin yanı ba-

şındaki depresif intihar melrtubu...Hepinizi seviyorum. Benim için üzülmeyin ! Yalvarışlanndan

farklıdır katedralin duvarlan nda y azanlar. D eğil sadece dostlarrn,ailenin üzülmesi, bütün dünyanın ağlaması için yazılmışlardır.Gözyaşlanndan o§anuslar taşsın diye, Binlerce mektup ! On bin-lerce müsvedde sayfası doldurulur. Bütün dünya üstat öldüktensonra, yaşadığına pişman olsun diye yazılır o satırlar. Altmış se-kiz yılda intihar eden altmış sekiz yıl boyunca da intihar ettirir !..

Bir stil meselesi. Hayat ve ölüm üzerine bir stil. İçeriğin zerre ka-dar önemi yoktur. Ne anlatıldığının, ne yapıldığının en ufak birdeğeri yoktur. Sadece stil vardır.

Katilin kurbanını öldürnresi değil, kafasını kesip kesmediği ha-tırlarıır !

Önce bilgiyle sonra düşünmeyle gelen, insanın kendini üstüngörmesi, diğer bütün konuşan yaratıklan ilk bakışta yargılamasıbelli bir yaşa kadar devam eder. Sonra bir gün fark edilir hiçbircanlrnrn anlaşılabilecek kadar basit olmadığı. İçine kapanık birçocuğun sınıf arkadaşlarmı pompalı ttifekle katlettiğini okursun

Page 92: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

188

gazetede. Orta yaşlardaki başarılı mühendisin bir çoctık gibievinden, ailesinden kaçtığına tanık olursun. Yargılar isabetsiz ha-le gelir. Çözdüğünü ya da uyanışından yatağına döniişüne kadarbir gün boyunca neler yaptığını tairmin ettiğini sandığın insaıılanashnda ne kadar az tanıdığını fark edersin. Ve yıllarca sadecekendini çift hatta daha faz|asayıda hayat sa]ribi gördüğünden, şa-şırrrstn bir benzerini başkalarmın da yapabilnresine. Hatta sen-den yüz kitap da]ra cahillerin aklından geçenleri okuyamadığıniçin utanırsın kendinden. Oysa onlara benzememek için hiçbir işyapmamtş, hiçbir inanca ve amaca sahip olmamışsındır. Sadecegözlem ve eleştiri vardrr hayatında. Ama on sekiz yaşına kadarson derece normal, başarrlr, popüler bir çocukluk geçirerek gçl-nriş bir ğencin kendini asmasına tanık olunca, bir yudum bileyükselememiş olduğunu arılarsın.

"Seni arılıyorum" demek büyuk bir yalandır. Kocamarı bir ya-ları. Kimse kimseyi arılayamaz ve tanıyamaz dünyada... Var olarıen sağlam zırh insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayarı kasaodur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya.Deliliğinin kokusunu, anolTnalliğinin kokusunu duyamazsm ya-nında gazete okuyan adamrn, otobüs durağında. Sadece gördük-lerin vardr. Beş duyunun algıladı$ kadar anlarsın aileni, sevgili-ni, çocuğunu. Dolayısıyla herharıgi birşeyi, birini anladığına, amagerçekten arıladığına emin olmak, sanldığında arkasında ellerinikavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstübir durumdur. Ve çok zamarı isteyen söz konusu olağaniistü iliş-ki için olağanüstü bir insarı olmak gerekir.

Dünyarıın en iyi üç gitaristinden biri, enstrümanrna dair sade-ce şu kelimeleri söyler:

"Gitarr ve gitar müziğini anlayabilmekteyim."Varılabilecek son noktadır anlayabilmek. En üst derecede bil-

gi gerektirir. Bahsettiğim virtüöz benim ülkemdendir..,Kim bilir betki ben de anlarrm kendimi. Anlayabilirim varlığı-

mı. Ya da hepsinden vazgeçtim. Belki bir gün, ben de anlayabili-rim suyıı, ateşi, toprağı, havayı... Yanlış arılaşılmasın ! Ders almakdeğildir anlamak. Tecrübe asla ! Kıyasla da varılmaz bu noktaya.

189

sadece anladığınln farklnda olmaktır gereken. kim bilir belki ben

cle derinr bir gün, "kinyas'ı ve kinyas hayatını anlayabilmekte_

yim.,, Ancak Sanmlyonrm. Ne o kadar sabnnr Var, ne de anlanra_

v, *".utınr... Ölüırrlü oldrığunu unutamadılctan sonra ne gereği

var anlamanın,l Tutunsan da 6şıklarına, zincirlesen de kendini

dostlarına yine cle gömülürşün toprağa. Gerekirse hepsiyle bera_

ber gömerler. Firavunlara yapbkları gibi, Anlayan şöyle der:

..Anlayamasaydımdaölecektim.Dahaçokanlamakyormaya-

cak tabutrrmu taşıyanlann kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum,

ne daha büyük !"

Ebeni ve ebenin... anlayabilmeldeyim, Ne güzel!

Üç gece boyunca'mağaranın bütün ha,asını içimize çektikten

sonra kendimizi önce bir kasabada sonra da tekrar veracruz,da

bulduk.Biryeredönme}<tenhepkorkrnuşumdur.oysaşehirta-malnen terk ettiğimiz şekilde duruyordu. Ben her zamanki gibi,

üçeüçbirhücredebilekaybolabilecekkadarçewemeilgisizol-duğumdan,kolumd.antutupkalacağımrzyeregötürmekyineKay-ra'nın işi oldu...

Bir otelin kapısındarı girdik. kıyafetlerimiz çok kirli ve görün_

tümüz oldukça ürkütücüydü resepsiyonda duran şık otelin şık

kaclın çalrşanı için. Fransrz,drk. pasaportlanmız verildi, ufak ama

can alrcr sorulara yanlt verildi. samsonite va|iz seti olmayan her

yabancıya sorulacak türden",Hotel Ritz. İki oda. Yan yana... Duşun altında geçen saatler,

Birkaçkadehvotka.Ifuyafetlerimiyıkaırm§Veütülenmişolarakgetirenkadlnasunduğumiğrençteklif.Büyuksürpriz.onundakabul etınesi ! Ve en sonunda da, kapının açılıp iÇeriYe simsiYah

Ka5/ra,nın girmesi. Birkaç kadeh votka daha_.. Bir araba için re_

sepsiyonu anyonrz. En pahalısı ! Ne varsa $etirin ! Aslında Kayra

da, ben de her an kaprnrn kınlrp odaya polislerin dalmasınahazı_

rız. Her nedenden dolayı olabitir. sahil evinin halini görünce ba_

yılan emlakçl ya da Michael ve krzrnr, a}«abalarının Meksika,ya

kurbaır verrnek isteırreyişleri. Ya da daha önceden iŞlenmiŞ cina-

yetler, satılan uyuşturucular, tac\z|er, öclenmenr§ |*k ::,ulT"küçükken kardeşleri ağlatma... Bütün bu nedenlerden dolayı In_

Page 93: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

190

terpol'ün heyecanlarııp peşimize düşmüş olma ihtimali... Hepsimümkün...

Telefon ! Araba hazır, Asansörde temizlikçi kadınla karşılaşıyo-ruz. Göz|erini kaçırıyor... Lincoln. Krrmızr ! Kayra rengi görüncebirkaç adım geri atıyor. Midesi bulanmış olnralı. Çiftçinin mavikamyonetini saymazsak, yıllardır siyah olmayan bir arabaya bin-mediğiınizdendir herhalde bulaııtısı. Dolaşmaya başlıyoruz moto-run sesini dinlerken. Bir bar biliyonrm yakınlarda. El Coyote.

Önünde ctunryoruz. İçeriden sesler geliyor. Latin müziğinin bu-naltıcı ritimleri. Mulrteşem bacaklar barın kapısında. Kayra'yı gö-rüniişünden dolayı, yine kirli işlerden zengin olmuş bir işadaryısarıdıklarrndarı, uzun süre geçmiyor gelip yanrna konuşmalaniçin. Çünkü Kayra'nın doğal kokusunda vücuduna işlemiş parakokusu da var. Ve o bacaklar bu kokuyu herkesten iyi alıyor. Beniçkimi içerken insanları seyrediyorum. Burada yaşasaydım, karşıkaldırımda "El Road Runner" isminde bir yer açardrm, diye düşü-nüyorum... Amerikalıya benzemeye çahşarı genç borsacılar, işka-drnlarr, şık fahişeler, kokainman zenginler. Hepsi burada. Melez-li klerin e bal«nadan m edeniyetçilik o5rnuyorlar.

Barmene bir şişe Absolut citron'u önüme ko5rması gerektiğiniarılatırken, burnumun beş sarıtim yakınrna bir sigara geliyor. Si-garayı ucunda görünen tütününden filtresine kadar takip ettiğim-de, hayatımda gördüğüm en güzel dudaklar tarafindan ısrıldığınıgörüyorum. İll< defa bir sigaraya özeniyorum.

Simsiyah uzun saçların perdelediği siyah $özler. Yal«nam ge-rek, diye düşünüyonım. Sigarayı. Saçlarını. Barı. Meksika'yı !

Ka5rra'run barın üzerinde duran çakrnağıyla yakıyorum hepsini.Fark edilmeyecek kadar kiıçük bir baş sallanmasıyla teşekkiirediyor siyah saçh kadın. Barmenden bir bardak daha isteyip iki-sini de dolduruyonrm. Askılı elbisesinden firlamış incecik koluuzanıp kadehe sarılıyor. Kadeh olmak istiyorum. Birbirimizeba-karak ilk yudumlarımrzr alıyoruz. "Eğer bardakta ruj izi kalırsabu gece onunlayım" diyonrm, votkayı yollarken içime. Ve evet,artık dört dudak var karşımda. İklsl bardakta. Konuşmuyonrz.Birbirimize söyleyeceğimiz bir şey yok. İnsanlara bakıyoruz.Kay-

19l

ra'nın çewesindeki üç kadına attırdığı yüksek sesli kahkaha]ar ra-hatsız ediyor bizi. Siyah saçh kadınla tamamen bir tezaffiayız, üstü-müzdeki layafetler açısından. Siyah saten kuınaştan askılı gece el-

bisesi, topuklu ayakkabıları ve dekoltesinin herkesin en az birkaçdakika ona kilitlenmesine neden olduğu bir kadın. Ve üzerinde"Bruce Lee is Me !" yazanbir tişört, artık giyilmekten birkaç bedenasla yeniden küçülemeyecek kadar genişlemiş olan kot pantolon-la, eski günlerin anrsına ayağındaki "Three Stripes" Adidaslanylabir adam. Ama yine de ayııı şişeden içiyoruz ikinci kadehlerimizide. Hızlı içiyor. Bunu çok seviyorum. Bir kadının iyi içki içmesikadar seyretmesi zeykli bir gösteri yoktur. Tabii söz konusu kadınarıneniz ya da büyükaırneniz değilse ! Yanarı çemberin içinden atla-yarı kaplanlan seyretmek gibidir bu gösteri. İçki kadehlerinin için-den geçen kadınlar. Melek gibi olurlar. Sarhoşlukları, kendilerin-den geçmeleri asil bir zarafet içinde, büyüler seyredenleri...

Kayra kolundaki sarışınla gelip karşımızda duruyor. Her za-marıki gibi alüğı litrelerce alkolle, kelimelerine kelimeler kata-rak durmadan hikAyeler anlatıyor. Tabii ki bana değil !

"Gitme zaman]." diyor. Bir şişe de yol için alıp, iki saattir banatek kelime etmemiş ama yanımdan da hiç aynlmamış kadınınelinden tutup Kayra'yı ve sar§rnını takip ediyorum.., Arabayı kul-larıırken, arkadan bir ses tarif ediyor yolu. Harıgi kadına ait oldu-

ğunu anlayamryonrm. Ama siyah saçlınınki olmasını istemiyo-nrm. Çünkü bardağın üzerinde gördüğüm dudaklardarı çıkıyor ol-mamalı duyduğum çatlak ses. Her şeyinin güzelliği orarıtılı olma-lı. Şaşırtmalı beni doğa mükemmelliğiyle...

Birkaç cadde sonra, kapısında büyuk kalabalık olaıı bir yerdeduruyoruz. Burası bir diskotek. Bir gece kulübü. "Şişeyle giremez-

sin !" diyor kapıdaki en az ytiz kırk kiloluk adam barıa, Kotumunarka cebinden on tane yüzlük çıkarıp uzattığımda, müteşekkirliği-ni bizimle beraber içeri girip, kalabalığı yanp birkaç genci pisteen yakın masadan kaldırarak,bizi de oraya yerleştirerek gösteri-yor. Birkaç dakika sonra bin dolann etkisi hAlA devam ettiğinden,masaya içki şişeleri doluyor ve büwk ihtimalle çıkabilecek birkavgada on kişinin birden kalça kemiğini kırabilecek irilikte bir

Page 94: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

192

zenci başımızda beklemeye başlıyor. Koruma, kulübün bir i}<ra-

mı. Amerikalı baba ile kızın bir hediyesi. Amerikan hükümetininbaşarılı ekononri politikalannın ve emperyalizmin lıediyesi. Bü-tün hediyeleri kabul ediyorunr. Kayra da benderr farksız. Noelağacınrn altındaki bir hediyenin paketi gibi açlyor şampanyanınmantarrnı ve masanın altından sanşrnrn eteğini...

Kayra konuşrıyor kadınların kulaklarrna. İkisinin de yüzlerinetebessümler yerleştiriyon Kendisi gülnrese de ! Zaten hiç içtengiildüğtinü görmediğimi düşünüyorum, o kadınlarla konrışurken.Aklındaki tek şeyin, onlarla sevişip dövüşmek olduğunu bildiğimiçin gülnresini de beklemiyorum. Sarşın kadın, isminin Ceciliaolduğunu söylüyor, başına neler geleceğini bileırıeyişinin verdiğirahatlıkla ellerini Ka5tra'nrn bacaklannın birleştiği yerde gezdirir-

ken. Konuşmayanlar biziz. Siyah saçlı kadın ve ben. Biz yine sey-

retmekle yetiniyoruz. Dans edenleri. Tiıvaletlerde çektikleri ko-kain yüziirıden buıunlarrnı kaşıyarak yürüyen kadınları. ..

Elektronik müzikten seksenlerin parçalarına kadar her şey ça-lınıyor. Bir ara, Depeche Mode'dan "I want somebody" adlr şarkı-yı duytıyoruz. Dans etmeye başlıyoruz siyahlı kadınla. Omzundaufak bir dör.ryne var. Bir "+" işareti. Sol omzunda. Gördüğümü farkediyor. Bütün bedeni bedenime yapışmışken, çenesi omzumdanayrılıp bo5mtıma değiyor. Dudaklan kulağınrda. Üç harf çıkıyorşarkının sözlerine karışan, o muhteşem ağızdan. Üç harf. Duyu-yonrm söylediğini. Ama ben anlamıyorum. Hiçbir şey ! Bilmiyo-nrm. Daha ne kadar yaşanacağını. Neyin zevk, neyin acı verdiği-ni. Üç harf. "HiV."

Sonra tel«ar bıra}oyor, siyah ipekte kaph başını omzuna. HIV+ !

Azrall ayağıma geldi, diye düşiinüyorum. Hiç beklediğim gibi kor-kunç değilmiş. Aksine, şeytanın bir oyunu olsa gerek. Bütifut gü-

nahlar gibi gözlerin görebileceği en güzeli yollamış canrmt almakiçin. Daha sıkı sanlıyorum ölümiirne. "Hoş geldin!" diyorum. "Za-

marııyü. Zarrıaııı gelmişti ! Seni bekliyordıını. Öldtlr beni. Eğer ya-

pabilirsen. Yapamazsarr ben seni öldiirürüm." Bütiin negatif lıaya-tımdan, fotoğraf negatiflerindeki karanlığın hüküırr sürdüğü haya-

tımdan sonra bir pozitif tarafindan öldürülnek ancak şeytarıın

193

aklına gelir. Daha çok sanlıyorum. Saçları bütün nefesimde. Ölti-mü soluyorum burnumdan. Ellerim sırtında kavuşuyor. Neonlar-la, belmimde bir yazıyazıIıyor yanıp sönen,

"Ölümü arılayabilmekteyim. "

Gerçekten de anlıyorunr. Ontınla dans ediyorum. Kokusunuezberliyor, belini okşuyorum. Dudaklanna dudaklarımı değdiri-yorum...

Şarkı bitiyor. Martin Gore susuyor. Başka şarkılar geliyor. Ya-vaş. Hızlı. Ama benirq kalbim hep aynı ritimde atıyor. ÖlümUn rit-minde. Çewemizdeki havalara srçrayan bütün kadın ve erkekle-rin aksine biz hA]1 "I want somebody" için darıs ediyoruz... Kay-ra'nın nerede olduğunu bilmiyorum. Gözlerim kapalı. Kendimiöliimüme sunmaya hazırlıyorum. İsmini sormadığım, hiçbir sorusormadığım kadın duruyor birden. Ve elimden tutup masaya gö-

türüyor beni. Çok sıkı tutuyorum elinden. Bıralcrıasın beni ! Çokaram§ olmalı Kinyas'ı...

Çıkıyoruz Deus ismindeki diskotekten. Arabayı kullanıyorum.Bir arı önce kavuşmak için ölümün ilk yudumuyla, çatlak dudak-larımı ıslatıyorum krrmrzr ışıkta. Siyah kadını öpüyorum. Belki de

şık barıa bir şey anlatmaya çalışıyor. Düşünmem için zaman ka-zandrrmaya çalışıyor. Ama dinlemiyorum, görmezlikten geliyo-rum. Bütün hayatım boyunca yaptığım gibi. Hiçbir şey duymuyorve görmüyorum. Dinlemiyor ve bakmıyorum.

Otelin önüne geliyoruz. Kayra sanşmı kolundarı tutup götürü-yor, Hava hili sıcak. Ama faz\a değil. Gerekrtiği kadar. Arabayayaslanıp duruyoruzbir süre yan yana. Ayııı anda kafalarımu^ çe-ürip birbirimize bakıyoruz. Göz|eri son kez soruyorhazır olup ol-madığımı. Öltlmti hazmedip edemeyeceğimi... Ben onun kadar iyianlatamıyonım derdimi ğözlerimle. Dudaklarımla yanıt veriyo-rum sorusuna. Kimseyi öpmediğim gibi öpüyorum. Hayatı öpme-diğim gibi öpüyorum ölümü...

Sabaha kadar, o uyuyana kadar defalarca seüşiyoruz. Bir ayingibi. Gösterişli bir tören gibi. Çok yavaş. Çok hızlı. Hiç durma-

Page 95: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

194

dan, Bütün ölümünü, taşıdığı bütün acryı içime çelcneye çalışıyo-rum. o kadar alryorum ki kenclime ölümü, ona bir şey bırakmıyo-rum uykudan başka... uruyor. Çırılçıplak. omztındaki clörımeyiokşuyorum, yara izleriyle dolu parmaklarımla. ona aşık değilim.Hediye ettiği ölüme aşığım...

Güneş döverken odanın kalın perdelerini, gözlerinri kapatıyo-rtınr. "Ve artık zananr geldi" diyonım. ''Artık uyuyabilirim.'' Ölü-mün bedenime ağırhğından olsa gerek ! uyııyabilirim. Çünki.i uya-nık kalmak için hiçbir nedenim kalmadı. Düşünecek bir şey kal-madı geriye. Artık rüyalar var. kendiliğinden gelen düşler. uykuvar. Bütün yorulmuş olanlar ve yapacak bir şeyleri olmayanlariçin. Bütün bitmişler için. uykularında yeniden doğanlar için.Herkes için var. Herkese yetecek kadar ! HİV...

önce alnımdaki ter damlalarını hissettim. sonra srrtrma yapış-mış çarşafi. Gözkapaklarımı günün ışığı aralamaya çalışıyordu.Yenildim. Açtım. Uyarıdım . Beyazbir tavan gördüm önce. Bir şar-kınrn sözleri geldi aklıma.

Bu sabah gözlerimi açtığımda, tavarıdaıı kireçler yağmaktaydı karmisali, yatağıma.

Karşı duvarda, İsüçrelilerin milli sponı olan saat 14.46'yı gös-teriyordu. siyah saçlı kadın çoktarı gitmiş olmalıydı. yastığına do-kunduğumda elimin sırtıyla faz|a soğuk geldi. Beni öldürüp git-mişti. yapacak bir işi kalmadığrndan gitmişti. sokaklarda gezen-lerden daha da ölümlüydüm artık... yataktan kalkıp pencereyi aç-tım. kafamı dışarr çıkarıp bal«naya başladım. İnsanlara. Arabala-nn ön camlarından görünen, oturdukları için sıynlmış kısa etek-li kuların bacaklarınr se5rrettim. sonra çantamdan usturamı alrpsağ omzuma bir çizgi çektim. Derin. Yatay bir çizgi. Beş santim-lik çekecektim ama elim ayarsrzdr , biraz daha uzun oldu. Acıdanyüzüm buruştu. Lavabo kırmrzr oldu. Nefesimi tutup bir de diki-ne çizdim. Çok kan aktı. o halde aşağı, resepsiyona inip bir kazaolduğunu söyledim. Telaşlandılar. Bir komi beni arabaya bindiripyakınlardaki bir kliniğe götürdü. Durmadan konuştu. Ben sadece

I95

ıspanyolca"kazat kaza!" diyordum. Çok bahşiş almıştı benden.ödeme zamaruydı. İnip, ilk gördüğü beyaz önlüklüyü kolunclanttıtup getirdi. Bir odaya girdik. Başladılar diloneye. Viicudumda-ki kaçıncı dikiş bunlar, diye düşünürken ağladığımı hissettinr.Gözlerimden yaşlar boşanıyordu. Yağnrur gibi. Acıdan, ölüme da-ha da yaklaştığrmdan, siyah saçlı kadını bir daha asla göremeye-ceğimden, her şeyden. Ağladım.

"Tamam" dediler. "Bir hafta sonra gel, alalım dikişleri.''Bir lrafta ! Bir hafta sonra bulabilir miyim kendimi ? Nerede

olurum bir hafta sonra ? kayra gibi yarıımda katil bir doktor var-ken dönmem buray*..

otele giden yolda arabanın arka koltuğunda, bir ay sonra om-zuma yerleşnriş olacak "+" işaretini düşündüm. Hayatımın pozitifyaru. Öltimtin pozitif yanı !..

Resepsiyondaki kız çok korl«ıruş, bozuk İngilizcesiyle ne ol-duğunu soruyordu.

"Yok bir şey" dedim. "Bir pizzayollayın odama. Pepperonni vesiyah zeytinli. Dört kutu da bira."

Benim geçmişe dair hatırladrklarım hayli pusludur. Tarihleri,isimleri, yüzleri çabuk kaybederim. Hafizam daha çok polaroidbir fotoğraf makinesine benzer. Ama hayatımın bir bölümünüiçimde doğarı bütün $üneşlere ve dolunaylara rağrnen norrnal birinsan gibi yaşadığımı biliyonım...

Benim de bir zamanlar, a§am saatlerinde yemek masasrnınetrafinda toplarııp birbirlerine ekmeği uzatrrken, günlerinin nasılgeçtiğini anlatarı bir ailem vardı. Ben de gündüz ya da gece neyapmış olursam olayım, elbet dönerdim o masaya. ve o dönemlerşimdi hayli ızak ama birkaç hikAye var aklımm köşelerine sıkış-mış olan...

Her zaman, o meşhur Neil cassady gibi dolanmadrm tabii ki.Benim de normal sayılabilecek günlerim oldu. Hatta insanlara il-gi bile duydum bir aralar. Bazı |ız|arla özellikle ilgilendiğimi ha-tırlryorum. ve o arılarda hAkim olamadığım bir refleksim vardı.Bu refleks, o zamanlar adınr koyamadığım, sevgiye, aşka birkaçmetre uzaklıktaki duygular besleyebileceğim herharıgi bir kuı,

Page 96: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

196

kendisine ilgi duyduğum müddetçe tek uğraşım haline getirmem-den ibaretti. İnsanların birbirlerine Aşıkken gündelik hayatlarınadevanr etmelerini anlayamıyordum. Böylesi bir hareket bana iha-net gibi geliyordu. kötü sahnelenmiş bir piyes gibi. sanki bir in-sana değil de, bir koltuğa Aşık olunuyolTnuş gibi ! Ben gece gün-düz hissettiklerimi, k|z|, birlikte neler yapabileceğimizi, or,, .,"ı".anlatabileceğimi düşünürdüm. Düşünmediğim zaman|arda dabunları gerçekleştiriyor olurdum. Belki de obsesif kişiliğimdenkaynaklanarı bir tavırdı. Tabii korkup kaçan onlarca kız oldu böy-le dawandığım için. O kadar kolay hayatımı onlarla doldurabili_yordum ki mönüdeki tatlıdan çok, tek başına ve sürekli yenilenbir ana yemek gibi oluyorlardı. Soruyorlardı bazen. ,1

"Benimle değilken ne yapıyorsun ?''İlk önceleri utanıyordum, "Hiçbir şey'' demeye. Sonra açıkça

söylemeye başladım."Ben hiçbir şey yapmryonım. Bazensen farkrna varmadan evi-

ni gözetliyonrm. seni takip ediyorum. Buluşma yerimize sabah-tan gelip dokuz saat bankta oturarak seni bekliyorum...'' gibi iti-raflarda bulunmaya başladım. Gözlerindeki o dehşeti hil6 anım-sayabiliyonrm. İçlerini büytık bir korku kaplardı itiraflanmı duy-maYa baŞlaYınca. Karyılarında tanıdıkları sandıklarr adamrn, so_kakta yanlarından geçen herhangi biri kadar deli olma ihtimali-nin farkına vanrlardı. §kın, sevginin, ilişkinin ya da adı her ney-se kontrolden çı}«nası genellikle buğulu gözlerle scıyıenen ''Gö-rüşmesek daha iyi olur..." sözleriyle nokbalarıırdı.

Aşrk olduklan halde okullarına, işlerine giden, sarıki hiçbir şeydeğişmemiş gibi dawarıarı insarılardan hep iğrenmişimdir. Mide-mi bulandrrrr vasat sevgililer. Tabii aslında onları da anlamak ge-rek ! Ait olduklan burjuva srnrfinrn bir gereği olarak kontrolsüzhareketin en büyük düşmanı olmaya mecbur bırakılmışlardır.kontrolsüzlük, anormallik, farklılık, bütün bunlar korkutucu ge-lir burjuvaya. Hatta L6on Bloy'un yazdığı gibi:

"Burjuva ilk gelen olmaktan utanç duyar ! Bir davete ilk gelenolmak kadar çirkin bir şey yoktur.''

ılk gelmek arıormal olan her şeyi yapmakla eşdeğerdir. Ne ilk,

,197

ne son ! Ortalarda bir yerlerdedir vasat sevgililer de. Dengeli ha-yatlarını kimya formülü gibi çözdükleri dostları, sevgili, aile, işdenklemini her sabah yataklanndan kalkarken kafalarında yeni-den kurarlar. Sağlıklı hayatın sırrı sağlam kahvaltı değil. Sağlambir günlük programdır... Karıştınlmamalı hiçbir şey! Hepsinin yeriayn. Utanmadan, özgürleşme aüna, "Ko5run gibi olma !" sloganla-rı atarlar. "Sürüden aynl ! Gel bizimkine katıl !" Ama bizde bir de,her koyun kendi bacağından asılıyor. Tek medeni tarafimız da bu...

Denge, insanoğlunun icat ettiği en vahşi kawamdır. İp camba-zınrn kendini en iyi hissettiği an, kendini ağa bıraktığı andır oysa.Sırat köprüsünden, beslenmeye kadar denge her yerdedir. Dün-yann en sağlam alaırm sistemi. Bütün dengesizlere karşı. En ufakharekete, yanlışa duyarlı... Oysa hayatlannın belli dönemlerininher saniyesini aşka verebilenlerse gerçekten yaşarlar. Sadecesevgilileri ve kendileri. Başka hiçbir şeyle ilgilenmezler. Yüzdeyüz aşk ! Dengesizlik, gerçek duygusunun ve gerçeğin tek kapısı-dır. Dengeyle hiçbir yere vaırlmaz. Ancak düşmeyi bilenler köp-rüden, karşıya yüzülerek de geçilebileceğini öğrenir. Belki cenne-te, belki ipin gerildiği karşı tarafavarılır dengenin sonucunda, ka-bul ediyorum. Ama düşmemek için verilmiş mücadelelerin acrsıve tedirginliğiyle...

Tabii bütün bunlar eski günlerde ka]dı. Uzun zamandır böylebir ilgi hissetmiyonrm kimseye karşı. Ve artık denge ile dengesiz-lik de bir şey ifade etmiyor. Çünkii ikisi de ayakta durarılar için.Ben uzun zamandır yatıyorum, bedenim yürüse de. Benim düşmekaygısı taşımama imkAn yok. Ve kendimi, zihnimi ilgilendiğim ko-nulara eşit şekilde bölmem için daha da az nedenim var. Çünküzihnim o kadar kalabahk ki uzaktan siyah ve boş gözüküyor. Za-manım o kadar çok ki bir şelale gibi akıyor, efsanevi Rodos hey-kelinin bacaklarrnın arasından geçen gemiler gibi. Bir yerlerdeduymuştum: "Sonuncu da ilk olacak olandrr." Eğer bugüne kadarherhangi bir sıraya girseydim anlardım ne demek istediğini. Amane ilk, ne orta, ne son...

Biz iki kişiyiz. Kayra ve Kinyas. Yan yana duruyoruz. Soldanbaşlarsan Kavr1, sağdan başlarsan ben ilk olanrm. Biz iki kişiyiz

Page 97: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

198

dünyada. Sıraya girnriş olsak bile zamanında, satrnışız yerleriıni-zi birkaç şişe votkaya. Yan yana duruyoruz. Zihinlerimiz yatmış.Ne ilk var. Ne de son ! Ne denge var, ne de bir ajanda!

"There's no plan. That's tlre fuckin' plan !"

Bütün bunları düşünüyordum yatağımda. Kapı açıldı. İçeriKayra girdi. Elinde b\r pizza kutusu ve biralarla. Konriyle karşı-laşmış olmalı kapıda. Elindekileri ırrasaya koyup yanıma uzandı.Bir sigara yaktı.

"Anlat !" dedi. "Ne yaptrn onrzuna? Otelin miiclürüyle kontış-masaydım polis çağıracaktı. Nasıl oluyor da kendine bu kadarkolay zarar verebiliyorsun? Bir makine değil ki vücudun. Böyleistediğin gibi biçemezsin kendini... Anlıyorum. Yukarıya, dünya-ya geldiğin gibi gitmek istemiyorsun anla bu yaptığm da fazla teh-likeli."

Kendi söylediklerine kendi gülmeye başlamıştı. Devam ediyor-du konuşmaya.

"Belki de cennet ve cehennemin var olma ihtimalini düşiinüpsuratrnı ve bedenini tanınmazha\e getiriyorsundur. İşlediğin suç-lardan ötürü yerin garanti cehennem olduğundan ! 'Ben Kinyasdeğilim'diyebilmek için, cennete kapağı atmak için yapıyorsun-dur belki de bütün bunları. Eğer böyleyse sana bir tavsiyem var.

Hem daha acısrz. Estetik ameliyat ! Belki kandırırsın ynrkarıdaki-

ni, cennetin kapısını bekleyenleri. Ama unutma ki, oralarda bende olacağım, planını bozııak için yüksek sesle, 'Kinyas, ateşinvar mı?' diye bağınnak için meleklerin ortasında. Unutma ki bizasla cennete giremeyiz. Kafanı bedeninden ayrnp ayn ayrı sok-maya çalışsan da kendini, almazlar seni içeri. Sen, Barıdelaire'inbahsettiği kötü tohunrsun. Sen, cehennemin üzerine kuıulduğuarsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yi.izden gözyuınuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutn-ıaya çalışıyor, bütünoynadığın ölünr oyunlarına rağmen. Öli.ip de onun yerine gözkoyırraman için !"

Ne kadar çok kontışmuştu... Söyledikleri eğlenceliydi. Dinle-

199

mesi kolayclı. Aslında bir doğruluk payı da vardı arılattıklarında,

Hala hayatta olmanın biliınsel ya da mucizevı bir açıklaması yok_

tu. Tesadüfler eseri de değilcti. Birilerinin işine geliyordu hayatta

olmam. Hepsi bu. Sözü her yere geçen birilerinin. Hayatta kalışı_

ru birileri organize ediyor olmalıydl. ve organizatörler benimle

karşıtaşmamakiçinherşeyıyapıyorlardı.Sakatdoğmuşbirbebe-ğin yanına sadece onu beslemek için gicten anne babalar gibi, Ça_

i.,r.aur, yarattığı insanoğlunı.ın içinde birinin höl1 çamur olarak

kaldığını görmek korkutuyorclu yukarıdakileri. Çamur kadar şe_

kilsiz, yaıarslz, pis bir yaratık istemiyorlardı ayak altında, Ne de

olsa cennet de, celrennem de insanlar içincti. Hala çamur olanlar

için değil ! Ne Tanrı, pe de şeytan. İkisi de kirletmek istemiyordu

elini, beni hüktimdarhklarına sokarak. Belki Çözüm olarak, soğu-

mam§çamunımclanbirkaçinsanyaratıpgeriyollamayıdüşünü-yorlardı. Belki de suyla karıştırıp yok etmeyi. Hakkımda konuş_

tuklarırır duyar gibiyim. Tartıştıklarrnı. Benimle ne yapacaklarınr

bilen,ıedikleri için sinirlendiklerini",,,Bu adamın yeri kesinlikle cehennem ! iştediği on kiisur cina_

yet var. Yüzlerce hırsızlık ! Tonlarca gözyaşı eder. Tanıdıklarına

çektirdiği acılarr saymryorum bite. zerre kadar sevgi yok içinde,

Hiçbir inanç ve değer bilmiyor, taıııınıyor. kesinlikle cehenneme

gitmeli !",,ıık bakışta haklısrn alna lrayatınl kurtardığı insanlara ne di_

yorsun? Mutluluktaıı sarhoş ettiği kadınlara, fazlasıyla pahalı he_

diyelerle yüzlerini güldürdüğü fakirlere, hiç tanımadrğı insarılar

içinkanlıkavgalaraatrlmasınanediyeceksin?Neredeyseyeryü-zünde senin yerine çalıştı bazı zamanlar. Noel Baba,yı kıskandır_

dı çocuklara verdikleriyle. Bence yeri senin yanrn, yani cennet,

Oraya gitmeli !"

Vekonuşmalarıböylesürüpgidiyordur...Konuşuyorlardrrgün-lerce... Ama ikisi de biliyor ki benim yerim onlarrn tahtlannın or_

tasındaki boşluk. kulaktan kulağa o1mamalarını sağlayacak orta_

daki adam. İkisinin evi de benim yerim değil. Ben ancak bahçele-

rini ayıran duvarrn üstüncle oturabilirim. yerim orasl, Şeytan ile

Tanrı,nın tanı ortasında ! Ne yakın, ne uzak. İYilik ile kötülüğün

Page 98: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

200

kesiştiği bir noküa yoktur. yan yaııa dururlar birbirlerine dokun-madan. ve dokunmadıkları yerde ben varım. Ne iyiyim, ne kötü.Ne kutsalrnı, ne şeytarıi. İkisine de değmeden oturuyonrm. onlaryokmuş gibi yaşıyorum. Konrşulanmı hiç serrmedim zatenhiçbirzaman. onlarla da ilgilenmiyorum. Bazen çocuklarının topları ka-çlyor benim boşluğuma. Gelip konuşuyorlar benimle, değişip de-ğişmediğimi görmek için. Anlıyorüar ki hali çamurum. Hala srca-ğın-ı, soğuyup insan olmamışım. Çünkti neaenimaen akarı kan sı-cak tuttıyor içimdeki topragı...

Ama onlar da alşmıştır artık. onlar da sıkılmıştır pişman ol-maktan benim yaratıldığıma. kestirip atmak için akıbetimin p?-zarlığrnı, biri diğerine şöyle söylüyordur:

"Boş ver. Ne yaparsayapsın, elbet soğur! Elbet insarı olur! Biz-den daha çok var olacak değil ya!''Soruyordur karşısındaki de."Emin misin ?''

Barmene uzattığım peçetenin üzerinde "crack" yazıyordu. Eği-lip okudu. Kafasını kpldınp göz göze geldik. Tamam, der gibi ba-

şını hafifçe salladı. Peçeteyi geri çekip alnımdaki teri sildim. Ya-nımdaki kadın bütün vücuduyla bana yaslarımıştı, kalabalığıniçinde yurüdük. Masamrza oturup çeweme baktığımda Kinyas'ıesmer bir kadınla gördüm. Konuşmadan aya|<ta duruyorlardı. El-lerinde içkileriyle.

El Coyote ismindeki bar Moskova metrcısu kadar kalabalıktı,İçtiklerimiz oranında bizimle ilgilenen garsona tek bir parmağımıgöstermem yetti yanıma gelmesi için. Yedi tarıe yüzlük çıkanpbarmeni işaret ettim. Parayı aldı, yürüdü ve kayboldu insan yığı-ntnın arasında. Cecilia ismindeki sarışın biraz crack istemişti.Alışverişi onun için yapıyordum. Ben ilgilenmiyordum uyuşturu-cuyla. Hiçbiriyle. En hafifinden en sertine kadar. Carıımı sıkıyor-lardı, Ritüel haline gelmiş, vücuda nüfuz ediliş sahneleri midemibulandınyordu.

On bir yaşınrdayken F'ran}durt'a ailemle tatile gitmiştim. Vekaldığımız otelin koridorlannda yürürken hafif aralık bir kapıgörmüştüm. Daha da aralayıp kafamı içeri sokm ak zor olmadı onbir yaşındaki bir çocuk için. İçeride beni bekleyen manzara kal-dırabileceğim bir ğorüntü değildi. Yerde dizlerinin ve ellerininüzerinde duran bir adam ve sağ topuğuna iğne saplayan bir kadıngördüm dört saniye boyunca. Sonra koştum koridorlarda. Oda-mızr bulana kadar koştum. Bilmiyordum o zamanlar, adamın bü-tün damarları çatladığı için son çare olarak topuğundarı vurdut-tuğunu. Büyuk ihtimalle eroindi ş[ınganm içindeki. Ve insanın,

Page 99: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

202

kimyasına böylesine boyun eğmesi hatta önünde diz çöknresi ba-na iğrenç gelmişti...

Latıdanum ktıllanan bir kadın tanımıştım. sıranın etkisiyle so-kaklarda dolaşrken defalarca dörrmüştünr onu. uyandığındabenden ve laudanumdan nefret etsin diye. Anra yüzüncteki mor-luklara rağmen bana daha da çok bağlarıdı. Junkie'ler hep iğren-dirmiştir hassas midemi !

yanınrdaki cecilia sadece eğlenmek istiyordu. En basit }ıaliyle.Garson elinde bir paketle geri dönüp avucuına sıkıştırdı. Beş yüzdolar daha çıkarıp verdim hizmetinin karşılığında garsona. parayıalırken kulağıma ftsıldadı birkaç kelime. İnce bir sesi vardı.

"Arkadaşrnızrn yanındaki kadına dikkat edin. AİDS !" 3

pararun karşılığı gelmişti. verdiği bilgi önemliydi. Tabii önem-sersen. Dünya da önemlidir! Tabii önemsersen...

Bir süre sonra çıktık bardarı. Deus adındaki bir kulübe gittik.Kinyas'a hiçbir şey söylemedim. Bütün yol boyunca düşündümne yapacağımı. ve hayatta tek önemsediğim insana, ölümüyle kolkola gezdiğini söylememeye karar verdim. Eğer bilmiyorsa, hepbeklediği mucize gerçekleşmiş olacaktı. Hayatı hoyratça yaşa-yanların beklediği o mucize. İyisi kötüsü olmaz mucizenin. zatenhaberdarsa kadının hastalığından, gereği yoktur müdahale etme-nin... Göz yumdum kendini ölümün ellerine bıralonasına. Hattabir ara ölmesini bile istedim. Hemen şimdi ! Ölsıın ! Ben de Afri-ka'ya dönüp, Grand Hötel'deki odama gidip yatağıma yatayım,hiç kalkmaJnacasına...

kulüpten çıkıp Ritz'e geldik. odalarımıza çekildik. cecilia dis-konun tuvaletinde crack'ın hepsini tüketmiş ve çoktan metabo-liznrasını kimyevi bir gökkuşağının üstünde kaydırmaya başla-mıştı. Kendini yatağa bıraktı... Bir saate yakın, kadın ve erkeğinbirbirlerine verebilecekleri tek gerçek şeyi paylaştık, bin bir çığ-lığın eşliğinde. sonra srra bir erkeğin, erkek ya da kadın herkeseverebileceği ikinci gerçek şeye geldi. koltuğun üzerindeki panto-lonumun kemerini sıyrrdım sessizce. crack ve seksin etkisiylegezegenler arasrnda turlar atan Cecilia'yı rahatsız etmeden. İkiırrizrie çıplaktık. Gözleri kapalı, yarı uykuda yüzükoyun yatıyordu

203

"Queen size" yatakta. Çantamda benzer seremonilerim için sürek-li bulundurduğum koli bandını çıkarttım. kendini tamamen basithayallerine bırakmış olan cecilia'nın sağ elini alıp öptüm. sonrada yatağın demirine bantladım. Tam olarak fark edemenrişti.Gözlerini aralayıp tekrar kapattı. Tekila crack'la birleşince faz|a-sıyla ağırlaşmıştı. Beyni ıslandığı için ağırlaşmış bir süngere ben-ziyor olurdu, o an hemen bir tomografi çekilseydi. yatağın solu-na geçtim, ve aynı şeyi sol eline de yaptım. Ayak bileklerini birbi-rine bağladılııtan sonra yatağın ayaklanna kadar uzatıp koli ban-dını, yattığı yere sabitledim çıplak vücudunu...

Aklıma kamusal amaçlı reklamlar geldi."Arkadaşlarınızla "dşan eğlenmeye çıkınca biriniz içnreyecek

ve dönüşte arabayı kullanacak. İyiliğiniz için !"

İşte ben, o içmeyendim ! Daha doğrusu içip de sarhoş olma-yan. Deri kemeri gezdirdim topuklarındarı ensesine kadar. Rüya-|ar fazlasıyla karartmıştı Cecilia'nı.n gözlerini. Hissettiklerininhepsi beynindeydi. Vücudu ve sinirleri beynine hiçbir duyguyuiletmiyordu. Ayağa kalkıp çantasını açtım. kadın çantalarının içtasarrmrnı bildiğimden dudağındaki kırmrzr ruju bulnrak zor ol-madı, Ve tekrar yataktaki bedene döndüm. Boş bir tuval gibi be-ni bekliyordu. Aslında çok ilginç şeyler yazabilirdim, kendine ge[-

diğinde silmeye kıyamayacağı. Gerçek yüzünrü ortayaçıkaracakuzun bir cümle. onu bir azize yapabilirdim. Ama aklınrda sadeceşu vardı. Bir kürek kemiğinden diğerine, başladım yaznraya. Ya-zarken gülüyordum... yaptığım işin anlamsrzlığı, nedensizliği be-ni bana unutturuyordu. Ve ben unuttuğum zaman iyiydim.

"Ntısh ile yola gelmeyeni..."

§ağısına geçtim srrtrnın."Etmeli tekdir."Tekdir etmiş miydim acaba bu kadını? Ben etmemiş olsam da

o anlarnalıydı. Bilmeliydi benim tanramen Raison d'6tre'ini kay-betmiş bir insan olduğumu. Hatta hem Raison'umu, hem ttre'imiayrı ayrı kaybettiğiıni. sol kalçasındarı topuğuna kadar devam et-tim yazmaya.

"Tekdir ile uslanrnayanın... "

Page 100: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

204

Geçtim sağ bacağa."Hakkr kötektir!''Evet, cecilia bir televizyonyanşmasr kazananlarrnrn hak etti-

ği kadar ödülünü hak etmişti. onun payma kötek düşüyordu.Ayağa kalktım yatağın sağ tarafında. Elimdeki 42 beden siyah cle-ri kemeri havaya kaldırıp seyrettim birkaç saniye. Tekrarladımyazdığımı yüksek sesle en derin tondan. ve indirdim kemeri çıp-lak sırtına. sonra bir daha. Bir daha. Ağzındaki bant zorlanmayabaşlamıştı. Attığı çığlıklar belki üzaya yayılıyordu ama ne yanodadakileri, ne de resepsiyondakileri uyandırabiliyordu. Üzerin-deki iki cümlenin her harfi için bir defa r,ıırdum.

y azı y av aş yavaş yerini p embeliklere, krrmızıl ıklara bırakıyo r_du. Acrnın renkleri güle oynaya geziyordu melez teninin üzerin-de. yaptığım resim firçayla değil, kemerleydi. kemerin izleriyleçizmiştim Cecilia'nın sırtrna Ka5na'nrn ruhunu. Defalarca vur-dum... Ölmesini istemiyordum. Kimse ölmesin ! Hepsi benim varolduğumu bilsin ! Beni tanıdıklarına pişman olsunlar !..

Bayılmıştı acıdan. Gergin boynu yapıştı birden yastığa. Artıkbir kum torbası gibiydi. zamanında, parçaladığım okuldaki ka-dawalardan biri gibiydi. Gerçi, onların özenle mikroplardan arın-dırdığım birkaç iç organ parçasmt yemeğime katıp yemiştim o za-manlar. Ama yataktaki kadın daha çok dövülmek içindi. Üzerin-de kemerle resim çalışmak için...

Her şey bitti. Yanına uzanıp uyudum. Gözlerimi açtığımda hA-li baygındı. Bantlan kopardım. Uyandırdım. Tam olarak hatırla-mıyordu gece olanlan. Ama canı çok yanıyordu. Çarşaftaki kan-ların kendine ait olduğunu görünce tizden bir çığlık attı. Tam onbin dolar verdim susmast ve zaten hatırlamadığı bir geceyi unut-ması için. Artık sırt dekolteli elbiseler giyemeyecek olmasının be-deli ! Hiçbir şey anlamadı. Giyındi. Birine anlatırsa onu öldürece-ğimi söyledim. Gözyaşlarını silip gitti. Her şeyi sildi ve gitti. Tek-rar uzandım yatağa...

Aklıma ağabeyimle oynadığımız oyunlar geldi. Gözlerimi ka-pattıni. Ağabeyimin beni ne kadar çok sevdiğini düşündüm. Ben,düşüp kolumu kırdığımda, beni nasıl kucaklayıp koşarak hasta-

205

ııeye götürdüğünü hatırladım. Evden kaçmadan önce odasınınkapısını açıp uwyan ağabeyıme uzun uzun baktığım, kısrk sesle"iyisin sen. Çok iyisin ağabey. Affetme. Unut beni !" dediğim ge-

ceyi düşündüm...Tel«ar gözlerimi açtığımda aklıma Kinyas geldi. Gece boyunca

kollarında ölüm aradığı kadının yüzü geldi. Ve benim kendisiniuyarmamış olduğumdarı dolayı suçluluk duymam gerekirdi. Amahiçbir şey hissetmiyordum. tliç... Hissetmemek bir şey, bilmemekbaşka. Zihinsel ölüm bilmemekten geçer. Farkında olmamaktan.

Duş alıp tıraş oldum. Giyinip geçtim Kinyas'ın odasına. Yattımyanrna. Islak saçlarrm yastıkta lekeler brra}<tı. Konuştuk biraz.Birkaç hikAye anlattfu birbirimize, cennet ve cehennem hakkın-da. Sonra da toparlarııp çıktık otelden. Bir daha dönmemek üze-

re. Arabayla dolaştık saatlerce. Günlerce...Artık gerçek gitme zamant gelmişti, Dilini sevmediğimiz ülke-

yi terk etme zamaJu gelmişti. Burada yeterince oyalanmıştık. Ye-

terince insarırn canınr acrtmıştrk. Büyuk ihtimalle polis de biziaramaya başlardı yakınlarda. Belki şüpheli olarak değil, ama enazından Amerikalrlann kaybolmalarıyla ilgili tarıık olarak. Amabizim hiçbir mahkemede taruklık yapacak halimiz yoktu. Şimdi-den sayfalan kirlenmiş pasaportlaırmızla herhangi bir resmi kuru-mun karşısrna çıkabilecek durumıunuz da yoktu. En ufak araştır-mada her şey ortayaçıkabilirdi. Ve daha kötüsü, gerçek kimliğimi-zi ve nereden geldiğimizi asla arılayamayacakları için bizden dahada nefret edeceklerdi. Çiirıkii resmi kurumlar tarıımlayamadıklarıher şeyden çok korkar. Eğer herharıgi bir devlet, karşrsrna çıkancarılı haklonda bir bilgi kırıntısına sahip değilse deliye döner. Ken-dini tecavüze uğramış gibi hisseder. Otorite sadece bilinenler üze-rinde kurulduğu için, tarıınmayarılar doğal düşmarılardır...

Ve dolayrsıyla Meksika'da bir hafta daha geçirmek gerçektentehlikeli olmaya başlamıştı. Bir an önce terk etmek gerekiyorduesmer insanların ülkesini. Batıl inanç konusunda Afrika'dakiler-den hiç de geri kalmayan Meksikalıların kokusu burnumu zorla-maya başlamıştı...

Ancak hangi yolla aynlacaktık ülkeden? Arabayla çok tehlike-

Page 101: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

İ

9

ü

1

}

§s

ğ,

*+'i!

206

liydi. Sınırlan geçmemiz hemen hemen imkAnsızdı. Güney Ameri-ka gördüğtlmtiz kadarıyla medenileşme sürecine girmiş ve üstkatlarında ottrran ABD'nin etkisiyle yasadışılıkla, rüşvetle büyükbir mücadeleye girişmişti. Sınırlan birkaç bin dolar vererek geç-

mek pek mümkün gözükmüyordu. Deniz yoluyla buralardaııuzaklaşmaksa özellikle Kinyas'a işkence gibi gelecekti. Cassand-ra, deniz yolculuğuyla ilgili bütün iyi düşüncelerimizi eritip bitir-nrişti. Artık denizin üstünde çalkalanmak istemiyorduk. Can si-mitleri görmekten bıkmıştık. Yeterince öğrenmiştik deniz adam-

larrnın neye benzediklerini. Tabuttan daha büyük olmayan karna-

ralarda, karanlık deliklerde dönen dolapları yeniden yaşamak is-,

temiyorduk... Geriye sadece havayoluyla gitnrek kalıyordu. Her-harıgi bir uçağa atlayıp yok olmak. Astında bu en zoruydu. Çünkiien sıkr kontroller havaalarılannda yapılarılardı. Ne de olsa, bellibir uluslararasr standardı yakalamak zorundaydı en fakir ülkelerbile. Ve kendilerini beğendirmek için zenginlere, didik didik arar-

lardı boktan gümrüklerinden her geçen adamı ve bavıılunu...Karar verilmişti. Uçakla gidecektik bütiin engellere rağmen. Ya-

nm milyon dolardan fazlaparalnrz varü... Ancak şimdi de sra ne-

reye gideceğimizi düşünmeye gelm§ti. Herharıgi bir Uçtirıcü Dtirıyaülkesi mi, Avıupa mı ya da turistik bir o§anus adası mı? Neresi?..

Arabarıın içinde uyuyorduk. Sadece yemek alrnak ve doğal ih-

tiyaçlarımızı karşılamak için çıkıyorduk. Hava soğuk olmadığıiçin uyunabiliyordu arabada. Kinyas'la pek tartıştığımrz söylene-mezdi, gideceğimizyer konusunda. Onun kafasında daha çok be-

deninde cirit atmaya başlamış oları ölüm vardı. Hiçbir zamanELİSA testini yaptırmayacağınr biliyordum. Hiç bilemeyecektiHİV+ olup olmadığını. Ama böyle bir ihtimalle yaşamak ona sihir-li geliyor olmalıydı. Her an hastalığın nüksedip birkaç hafta için-de ölebileceğini bilmek büyülemişti gözlerini. Karar vermek daha

çok barıa düşüyordu. Ve benim de aklımın en ücra köşesindefaz-lasıyla hastaca bir fikir varü. Önceleri bastırdım davetsiz misafi-rimi. Sonra yavaş yavaş kavurmaya başladı bütün zihnimi. Hasta-lıkh diyorum çünkü hem çok tehlikeli, hem de ruhlarımız içinçok yıpratıcı olabilirdi. İkimizin de srnrrlan dahilinde doğmadığı

207

ama dilini anadilimiz yapmış olduğumuz, yazanken alfabesini kııl-

landığımız iilkeye son bir kez dönme fikriydi beni kasıp kawıran.

Yıllardır ayak basmadığımız, terk ederken bin bir gece masaların-

claki bin bir acıyı arkamızda bıraktığımız ülkeye geri dönmekten

bahsediyordum. Orada ne kadar kalacağımızın bir önenri yo}<ttı,

Önemli olan o toprağa geri dönmekti...Türkiye,ye dönme fil«inin nereden çıktığını bilmiyorum. sade-

ce geldi ve zihnime yerleşti. O kadar. Birkaç giin Ankara'da, bir-

kaç gün İstanbul'da clolanmak istiyordum. Sağını solunu bildi-

ğim, bir zamanlar yaşadığım iki şehir. Ve yeniden o sokaklaı,da

yıiriimek istedim. Hep_si bu...

Üıkeye dönme konusunu Kinyas,a ilk açhğımda yüzünde alay_

cı bir ifade belirdi. İnarıamıyordu, her zaman için daha gerçekçi

olan benim, kendimizi aslanın ağzınaatma fikrini benimsemiş ol-

malna. Ve gülmeye başladı. O kadar saçma geldi ki oraya geri

dönmek ! O kadar uzak geldi ki, üzerinde ailelerimizin yaşayıp ya-

şamadığını bile bilmediğimiz topraklara geri dönmek ! Kinyas da,

ben de ailelerimizin durumunu bilmiyorduk. Biz evlerinden kaç-

mış insaıılardık. Yok olmuş insanlar. Bir sabah uyanıp bakıldığın_

da yataklannın boş olduğu fark edilen çocuklardık. Ve ailelerimi-

zin, bizi tanıyarıların gidişimizi nasil karşılamış olduklannı bilmi-

yorduk. Belki de, erkeklerde daha sık görüldüğü için kaçışrmızrn

şokuna dayanamamrş oları baba]arrmrzdarı biri kalp l«izi geçire-

rek ölmüştü. Belki de annelerimiz, bir gecede beyazlaşmış saçla-

rıyla evlerinde oturuyorlardı. Annem ağabeyimin muhtemelen

evlendiği kadından olmuş torununa bir şeyler satın alıyordu bel-

ki de şu an... Kinyas'rn bir krz kardeşi vardr. Kendisinden altı yaş

küçük. Hayal meyal hatırlıyordum suratrnr. Çok severdi beni. Ba-

na hep, "Keşke sen ağabeyim olsaydın" derdi...

Kinyas bir süre alay ettikten sonra, ülkeye dönüş fi}«imle cid-

di olduğumu ve zihinsel ölümümüzden önce belli bir zaJlran o

toprak üstünde zaman geçirmenin ilginç olacağını arılattım. As-

lında bir yolculuk değildi yapacağımu. Tamame.n acı dolu olacak

bir hac arılamındaydı. Kendimize yapacağımz en büyuk kötülük-

tü, kaçarak terk ettiğimiz ülkeye geri dönmek. Ama ben bunu da

Page 102: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

208

yapmak istiyordum, çel«nediğim çile kalmasın diye. kinyas'ı uzunsüren bir konuşma sonunda ikna edebildim büyuk dönüşümüze.

"Great Escape. Great Return !''Ağlamak için gidiyordum. Etimin parçalanışını görmek için gi-

diyordum. Ruhsal hayatımla alay etmek için, bildiğim her şeylemücadele etmek için dönüyordum. Ne kadar dayanabiüeceiimi,ne kadar duyarsız olduğumu anlamak için gidiyordum, sokakla-nnda tesadüfen babamı görebileceğim tııı."y"... Tabii artık teksonrn sınırlardan geçmekti. İkimizin de unuttuğu ülkenin hava-alanlarında yapılması gerekenleri atlatıp şehirlere bulaşmak. pasa-portlarımızrn durumu çok kötü değildi. En azındaır Meksika'darıçıkabilirciik. Ama Ttirkiye'de başımıza neler gelirdi ? onu bitmıvoi-dum. Bir FYarısız o|arakİstarıbul'a inmek hayli ilginç olabilirdi...

Mexico'ya vardığımızda, şehir uyanmaya yüz tutmuştu. Hava-a]anındaki büroda çalışan adamla beraber u|t,ı. tezgöhını

"İki biıet" dedim. "Sigara içiyonız. Ve İstarıbul'a gidiy or.üZ!''Bir gün sonrasına verdiler bileti. o gece havaalarıının içindeki

çelik banklarda yattık. İlk rıefa ciddiye alıyorduk bir yolculuğu.yüzleşmemiz gereken geçmişimiz, ailelerimiz, ülkemi z bizibekli_yordu uçağın ineceği yerde. Üç kişilik banka uzanmış yatarken,çok gerilere gittim... Geçmişin tek ilham kaynağı haline geldiğinigörmek üzücü, ancak zaten düşüncelerime hAkim olabilseydim,şu aJı yüksek tavanlı bir havaalarıı şalonunda değil, kurmuş oldu-ğum huzurlu ailemle iş dönüşü sohbetimi eviminsalonunda yapı-yor olurdum...

Metal seslİ anonsları du5rmamaya başladığım anda, kendimi onaltı yaşımda ve o zamarılar oturduğum evin balkonunda buldum.saat sabah dokuza geliyordu. korkunç bir rüya görmüş ve dahafazla uyuyamamıştım. Çok kişisel bir köbustu. Eli baltalı katillertarafindarı kovalandığım köbuslar hiç görmedim zaten. Gördü-ğüm rüya kinyaslann eünde geçiyordu. Evde annesi, babası, lızkardeşi ve birkaç arkadaşı vardr. kinyas'rn gittikçe bozuları sos-yal hayatını fark ettiklerinden, beni de durumunun tek sorumlu-su olarak gördüklerini düşünüyordum. konuyla ilgili tarııklık et-tikleri itibariyle, bundan emin olacak kadar uııgi Jahib' .'rnrrİ"

209

lerdi. kinyas'la her görüşmemizden sonra ikimiz de daha önce-den değer verdiğimizi sandığımız birkaç şeyden vazgeçiyorduk.Bazen bir arkadaş, bazen de bir eşya... Rüyamda, evin bütün oda-larına girip çıkarken, kinyas'ın annesi ve babası da beni ayrı ayrıyanlarına çağınp konuşuyorlardı. Asaletlerinden zer.re kadar birparça eksiltmediklerinden, dünyanın en küçük aIna en acı vericiiğneleriyle dolu cümleler çıkıyordu ağızlanndan. kinyas da ev-deydi. Hatta saçlarını sanya boyamıştı. ve ben, kendimi bundanda sorumlu hissediyordum. Hiçbir şey yapmadan evin içinde ge-ziyor ve ailesinin barıa çektirdiği işkenceyi seyretmekle yetini-yordu. Sarıki barıa, "Evet. Senin yüzünden. Ben senin ytizündenüzüyorum ailemi" otİi sinivoi. Daha faz|auyuyamadım, her gözü-mü kapattığımda geri gelen görüntüler ve konuşmalar yüzün-den... Ve evimizin balkonuna çıktım. Babam şehir dışındaydı.Ağabeyim o aralar zatenüniversiteyi başka bir şehirde okuyordu.Hayatım boyunca anne ve babama sigara içtiğimi itiraf etmedim.Defalarca bütün anlayış dolu girişimlerine rağmen, defalarca sağ-da solda paketler görmüş olmalarma rağmen kabul etmedim as-la sigara içtiğimi. Benim için katlanılamaz bir durumdu. onlannyanında sigara içmektense ölmeyi tercih ederdim. Eğer dokuz ya-şında bir şeyi yapmıyorsarı, sırf yaşlandığın için yapma hakkınınasıl bulabilirsin ki?

ve o sabah, bir gece önce çok içkili vaziyette eve gelip montu-mu yere attığım ve içinden firlayan paket halıyı sigaralarla sula-dığı için annem yüzünü hafifçe ekşitmişti. Rüyayla başlayan sı-kıntı e§i bir anne yüzüyle devam ediyordu. Giyindim. saçlarımıdaha yeni uzatnaya başlamıştım. Birkaç defter alıp evden çıktım.Evin yakrnlarındaki bir sinemada, her karesini ve neredeyse bü-tün repliklerini ezberlediğim Blues Brothers oynuyordu. 12.3O'dabir searıs vardı. sinemanın yarurrdaki McDonald's'ta bir doublecheeseburger yedim. Filmin başlamasına daha bir saat vardı, Dı-şarı çıkıp tam bir sigara yakmıştım ki yanımdarı birisi geçti. Bir-kaç saniyeliğine fark ettiğim yüzü hatırlıyordum bir yerlerden.üç dört yıl önce, sürekli beraber gezdiğim oğlarıdı, birazönce ya-nımdan yurüyen.. sonra nedendir bilinmez, aralnamıştık birbiri-

Page 103: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ZI0

mizi. Darwinist dostluklar ! İşlevini kaybedince yok olanlardan...Dönüp bakmaya cesaret edemedim. Ne konuşabileceğimi bil-

miyordum. Aslmda tam olarak, kesinlikle koıruşırrak istemiyor-dum. Kimseyle. Ve l2.3O'a kadar, o oğlanın da filme bilet alnran-ıışolması için kadere yalvardım. Yalnız kalma isteğim gökdelen gi-biydi. İçinde krk sekiz neden barındıran kırk sekiz daireli birgökdelen ! Neyse ki oıtalarda yoktu eski arkadaşınr, salona girdi-

ğimde. Filmi seyretnre}<tense, salondaki diğer iki kişi gibi karan-lığın, yalnızlığın, sıcak bir yercle kimseyle konuşmadan oturına-nın tadını çıkarıyordum. Bir ara Jake, Elwood'la kontışurken ağ-z|na, dudaklanna dikkat ettim. Sadece ağzına bakıyordunr. Han-gi harfi nasıl çıkardığını çözmeye çalışıyordum. Hangi harflerdçdilini nasıl hareket ettirdiğini bulmak için inceliyordum. Sonrakısık sesle harfler söylemeye başladım, Yavaşça söylüyordum.Ağzımın içindeki hareketin her aşamasını anlayabileyrm diye.Sessiz harfler için çok değişik manewalar gerekiyordu. Sonrabirden, aslında bunun ne kadar zor olduğunu düşündüm. Harfle-ri telaffuz etmek için yapılan onca kas hareketi çok zorve karma-şıktı. Bütün bunları nasıl öğrenmiştim ? Nasıl ezberlemiştinr ?

Hiçbir fikrim yoktu. Çıkarabileceğim sayısrz değişik seslerin için-de sadece yan yana gelince anlamlı olabilenleri nasıl keşfetmiş-tim ? Biitün btınları düşünürken, genelde sessiz oları birçok harfsöylüyordum ağır ağır. Yalnız sesim fazla çıkmış olmalı ki, üç sı-ra önümde oturan adam iki kez dönüp baktı. §ağa kalktım. Dı-şarı çı}<tım. Geçmişten gelen çocuğun çewede olup olmadığınabakıp bir sigara yaktım. Kendimi çok karmaşık hissediyordum.İçime baktığım zaman gördüğüm hiçbir şeyi anlamıyordum. Ondakika önce harflerin telaffuz edilişlerini ve bunu nasıl öğrenmişo labildiğimi düşünn-ıüş o lmama in arramıyordum. Y ar arsız, günde-lik hayatla hiçbir ilgisi olmayan bir konuyu kırk dakika boyuncanasıl düşiinebilmiştim ? Bunları kendime tekrarladıkça yüzümburuşuyor ve midem btılanıyordu. Tamamen anornral düşünceleriçinde olduğumu fark etmek canrmı yakıyordu...

Sonra birden, uzun zamanür okula gitmediğiıni düşündüm. Ai-lemin benden tek beklentisini gerçekleştiımiyor ve yalan söylüyor-

211

dum. Daha da kötü hissettim. Birkaç kez bağırdım yüksek sesle.Kısa siiren "A" harfleriydi bunlar. Acıdan mı yoksa başka bir ne-denden mi, bilmiyorun. Başım ağnmaya başlamıştı. Göz prı"ıarla-

rımda yaşlann biriktiğini hissediyordum. Dakika dakika delirdiği-me tarrık olııyordrım. Her saniye be5rnimin kapılan açıhp hızla ka-panıyor, hiicrelerine birbirleriyle ilgisiz yüzler, olaylar, isimler giri-yordtı. Ayakta zor durabiliyordum. Belki titrenreye bile başlamış-tım. Kendi kendime, organik nedenleri olması gereken hastalık be-lirtilerini nasıl yaşatabilttiğime şaşırıyorctun,ı. İnsan kendi başını is-teyerek ağrıtabilir nri? Nlictesini bularıdırabilir ıni? İsteyerek ölebi-lir mi? Sadece diişünerek hepsi yapılabilir mi?..

Artık tamamen delirmeye başladığımı ve ilk defa düşünceleri-min gerçekten kontrolden çıktığını hissettiğim anda, bir el sağomzuma değdi. Büyuk bir uykudan uyanmış gibi stçrayarak dön-düm. Elin sahibi annemdi. Gözlerimin btiyuk misketler kadaraçılmış olduğunu tahmin edebiliyordum. Ve aynen şöyle bir ko-nuşma geçti ararnızda:

"Ne yapıyorsun btırada oğlum? Dersin yok muydu senin bu sa-atte ?"

"Merhaba anne. Vardr da, öğretmen bizi erken bıraktı. Bir ikikitap almamız gerekiyormuş. Onlara bakmaya gelmiştim. Sen ne-reye gİdİyordun ?"

"Biraz alışveriş yaptrnr, eve dönüyordurn.""Gel benimle, istersen.""Yok. Ben yoruldtım. Döneyim artık, sen bak kitaplarına."Ve gitti. Sokağın köşesini dönmesini bekledim arkasından ba-

karak. Sonra da yıkıldım dayandığım duvarın dibine. Nasıl tamdeliliğin içinde yuzdüğtimü düşündüğiim bir anda, böylesine ça-buk ve hatasız bir şekilde normale dönebiliyordum ? Nasıl olabi-liyordu? Neden anneme, "Ben çok kötüyüm.Kendinri kötü hisse-diyorum. Belki de deliyinr" dememiştim ? Demiyordum ! Birkaçdakika boyunca olanlan düşündüm ve sonra lrayatımın en biiytikhatalarındarı birini yaptım.

Çönıelcliğinı yerden kalktım. Dükkanın vitrininde saçımı dti-zelttirır ve gittinr...

Page 104: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

2I2

Eğer kabullenmemiş olsaydım o gün içimdeki deliliği ve nor-

mal hayata ani dönüşü, bugün kurmıış olduğum ailemle Monopoloynuyor olurdum. En büyük hatarn sigara içtiğimi inkAr etmemgibi, delirdiğimi de ink6r etmem oldıı. Beynim bir et parçası ola-

rak dayanamadı bu delirmelerime ve ani geri dönüşlerime. Kaldı-ramadı genişleyip daralmalan. Ya deli olduğumu itiraf edip teda-

vi edilmeliydim ya da normal olduğuma kendimi ikna etmeliy-

dim. Bir tercih yapmam gerekiyordu. Ben ikisini de seçtim. Yani

hiçbirini ! İkisiyle de yaşayabileceğimi düşündüm. Ancak karanmgeleceğim için çok büyuk ve belirleyici bir hata oldu. Sürekli ki-

lo alıp veren bedenlerdeki sarkmalar, çatlamalaç zihnimin, bilin-cimin srnrrlanyla sürekli oynamamdan ötürü beynimde oluşttı.

Geri dönülemez bir nolçtadaydım o günden birkaç ay sonra. İki

değişik Kayra'yı kabul etmiştim. Ve ikisiyle de başa çıkabileceği-mi düşünüyordum. Tabii hayatımrn ikinci büyuk hatası da faz|a

nazlanmadı ortaya çıkmak için. Hesaba katmamrşttm o her şeyidışandarı seyreden üçüncü Kayra'yr. Hiçbir duyguya, fikre dahilolmayarı Ka5ıra'yı unutmuştum. İçimde bir stadyum dolusu adam

vardı. Ve ben saymaya daha yeni başhyordum.

Birinci Kayıra,ikinci Kayra,üçüncü Kayra...

Bu arada, bizden kesinlikle beklenmeyecek son derece man-

tıklı bir iş gerçekleştirmiştik. Kabul etmeliyim ki, onayladığımızbir ilişki değildi kurmuş olduğum|Iz, amaülkeye sorunsuz girmek

için şarttı. İsüçre'den ve özellikle ABD'den nefret ettiğim için za-

marunda Yahudilerden mesl eği biraz olsun öğrenebilmiş Alman-

ların bir bankaslnrn Franldurt şubesine Mexico'daki başka birbanka aracılığıyla paramızı transfer etmiştik. Yarırmrza da birkaçbin ayırmıştık. Bütün işlemlerimizi sahte pa.saportlarla yapabili-yor olmamza şaşrıyordum tabii ki. Ama banka müdürlerinin na-

kit para karşısında verebilecekleri taiz de hemen hemen srnır ta-

nımtyordu. Miguel da Silva'ya şükran borçluyduk. Dünya üzerin-

deki kaçakların dayanışması, istediğimiz bir yolculuğu gerçekleş_

tirmemize yardımcı olacaktı. Sahte isimli dostlar yine de en ger-

213

çek dostlar oluyordu. Her şeyleri sahte olduğundan, en azmdan

sayesinde pusulalarını kaybetrneyecekleri gerçek bir şeye ihtiyaçduyuyorlardı. Diğer sahte adamlara yaptıklan !

Uçak Önce Lond,ra'ya, oradan da İstanbul'a inecekti. Ruhsalolarak bizi nasıl etkileyeceğini bitmiyorduk yolculuğrımuzun.

Ama bedenlerimize neler yapabileceğini az çok tahmin edebili-yordum. Belgelerin sahteliği ortaya çıktığı takdirde Türkiye'debüwk sorunlar yaşayabitirdik. Önce bir süre hapis, sonra asker-

lik ve sonra belki bir süre daha hapis. Gazetelerde, televizyonlar-da çıkarı fotoğraflanmız ve yüzlerimizi hatırlayan, bizimle bitme-

miş hesapları olan bütün insanlarrn üzerimize koşması. Tam birfelaket ! Sadece iki $hre gidiyorduk. İstanbul ve Ankara. Bizim

için en tehlikeli olanlanna...uçağımızın kalkış anonsunu ilk duyarı tabii ki kinyas oldu.

çünki.i uwmak gibi bir ahşkarıhğl yoldu. son zamarılarda hare-

ketleri normalde olduğundan daha da tuhaflaşmıştı. Şizoid yapı-

sı daha da kemikleşmiş ve gözlerine yanslmıştı. Aslında tam bir

şizoid değildi. Ama tam arılamıyla bir şizofren olacak kadar da ger-

çekten ve drş diirıyadarı kopmamıştı. İki psikolojik vaka tarırmı

arasnda duruyor ve çewesine baloyordu. Kendisine böylesi sıfat-

lar taktığımı öğrense en iyi ihtimalle kollanmdarı birini kırardı...

Ondaki tuhaflaşmayı ilk kez, birkaç gün önce gittiğimiz barda

hissettim. Çewesindeki kalabalığa fırlattığı bakışlar tuzağa düşü-

rülmüş vahşi bir hayvanınkiyle aynıydı. Kendisini kuşatılmış his-

sediyordu. Ellerini nereye koyacağını bilemiyor, yarundaki kadın-

|a göz göZe gelmemeye çaıışıyordu. o ka]abatık çok fazla gürül-

tülüydü Kinyas için. Agorafobisi olan herhangi bir geri zekilı pa-

rarıoyaldarı dostumu ayrran unsursa, içinde bulunduğu rahatsrz

edici ortamı terk etmek arzusunun yerine, kendisini bu kadar ür-

küten, öfkelendiren insarıları yok etmek, öldürmek isteğine sahip

olmasıydı. O gece, yeterince cephalreyle bardaki ve diskodakibütün insarılan öldürecek kadar ya\nuz kalmak istiyordu. İnsarı-

larla iletişim kurmayı unutmuştu. Uzun zamandrr kimseyle bir-

kaç cümleden faz\a konuşmuyordu. Ve içine girdiği, insanlann

birbirlerini süzdükleri kalabahklarda ise kendini daima fazladan

Page 105: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

214

hissediyordu. Ağulardan çıkan hiçbir sözü dinlemediği haldesöylenen en nasum kelimeyi bile kendisine edilmiş bir ktifür gi-

bi algılayabilirdi. İçinde büyüyen ve bugiin ölçüsiiz bir dev lralinegelnıiş Kiıryas başka hiçbir isinr ve insanı kabrıllenenıiyordu. Yerkalırramıştı lriçbir tanışmaya, hiçbir kalabalığa. Manız kalabilece-ği hiçbir kaçanrak bakışa...

Aslmda kencline hAkiın olmaya çalışıyordu. Birkaç nretre öte-de kahkaha atan insanların kendisi hakkında konuştuklarrnr vebu yiizden kafalarını patlattığını hayal ediyor anra yapnrıyordtı.Onun sontnu kulaklarıylaydı. Çok fazla duyuyordu. Söylenme-yenleri dalıil her şeyi ! Uykusuzlu}<tu krılaklarının hassaslığınnnedeni. Halbuki çewesindekiler o güzel yuzünü beğeniyle s€$e-diyor ve ilginç tavırlarını bir çeşit seksüel hayrarılıkla izliyorlar-dı. Kimsenin bir ahp veremediği yoktu Kinyas'la. Ama telaffuzedilmeyen her sözü duyduğu için sinirleniyordu. Bn btiyük ve tekdüşmanıydı kendisiniır. Kendisinin arkasından konuşacak tek in-sarıdı yeryüzündeki.

Tabii bunlar benim ğörebildiklerimdi. Aklından geçenleri tamolarak anIay arı,ıazdım çünkü ben uyuyabiliyordum. Uykusuzluk-sa, barıa Venüs kadar ıızak bir gezegendi... Kimsenin bilmediğikuralların işlediği uykusuzluk felsefesi. Her uykusuzun kendineait teorilerle doltı bir eweni vardır. İçinde hiçbir misafir bulun-durmayan bir ewen ! Yaşarken ölmeyi, ölerek yaşamayı sadeceuykusuzlar bilir. Gözlerinin altında biriken her kiiçük torba gör-dükleri hayallerle doludur. O her torbada ayrı bir hayal saklıdıruyanıkken görülen. Gerçek dünyayı küçümsemek hatta reddet-mekse kendiliğinden gelir. Yatağı olmayan insanların birilerinidinleyecek kadar sabrı yoktur çünki.i, İnsanın kendine verebile-ceği en acılr cezadır uykusuzluk. Dayanılmasr en zor olanrdrr.

Bu nedenle ellerim ceplerimde, uçağın merdivenlerine doğruyurürken Kinyas'ın ayaklarına batan küçük cam kırıklarını his-settim içimde. Attığı her adımda tabanlarının ve ruhunun derisi-ni yırtan hayat kırıkları... Böyle bir insandan sosyallik beklemekTanrı'nrn yüzünü göstermesini istemek kadar safça olurdu. Amaüzülmüyordum ben hiçbir şeye. Ne canr kırıklarına, ne de gözle-

215

rinin altındaki torbaların şişkinliğine. Hepsi de ödediği bedelintaksitleriydi. Zihinsel ölüme doğru atılan adıınların hayatın üs-tüırde bıraktığı izler. Bedeniıre büyaık ihtinralle girmiş ve yerleş-meye çalışmakla meşgul olan hastalık bile hafif kalırdı kendisineyaptıklarrrrm yanında...

Uçaküa önüme gelen btitün içkileri içiyor ve daha da çok $etir-mesiıri istiyordum zenci hostesten. Birinci sınrfta uçtıyordtık. As-lında içmek istemiyordum ama yine de kadehleri art arda boşaltı-yordum. §ırı miktarda ve siirekli haznretmekle nreşgul olduğumalkol beni gerçekten yolTılaya başlanrıştı. Eskisi kadar hareketle-rime hAkinr olamıyordum içkiliyken. Ve en kötüsü, hafizamda ufakdelikler açıyordu elihrden düşürmediğim içkiler. Hiçbir zaman tat-larından zevk almamıştım içkilerin. Sadece aklımı dinlendiriyor-dum ama artık işe yaramıyordu. Kinyas da, ben de çok fazla baş-kalaruıı yıpratacak işler yapmıştık içimizde alkoller karışmışken.Bu değildi beni rahatsrz eden. Sadece artık yoruyordu. O kadar...

Seksen yaşındaki beş kişinin hayatları bo5runca tüketebilecek-leri kadar içki yutmuştum. Ve yavaş yavaş zamanl geliyordu terketmenin. Alkolü de terk etmenin. Her şeyi terk ettiğim gibi ! Her

şeyin yanından gizlice kaçtığım gibi onu da bırakacaktrm. Ve buuçak yolculuğu bizim gibi iki eski sevgilinin birbirlerini gördük-leri son linran olacaktı. Yıllardır her an çewemde oları renkli,renksiz şişeler yok olacaklardı uçaktarı indiğimde. "Ölü birininiçkiye ihtiyacı yok" dedim içimden. Kinyas'ın AIDS'ti bir kadınlaisteyerek yatmasına benziyordu iç kiyi bual«na kararım...

İçkiyi bırakıyordum. Daha da sarhoş olmak için. Hayattarı sar-hoş olmak için ! Hiçbir el«ana sığnrayan hayatın kendisinden sar-hoş olmak için... Hostes gelip önümdeki boş kadehi alırken sonderece ılık bir sesle, bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Ka-famı yavaşça kaldırdım. Önce ilk üç düğmesini iliklenıemiş oldu-

ğu beyaz gömleğinin altındaki dantelli sutyenin taşıdığı biçimligöğüslerini gördüm. Saniyenin onda biri kadar, siyah tenin üze-rindeki beyaz iç çamaşırtnın güzelliğini düşündükten sonra siyahgözleriyle karşılaştım.

"Hayrr, teşekkür ederim. Bu kadar yeter."

Page 106: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

216

A]kolle ayr,ılmamız böyle oldu. Yeterince içmiştim. Yeterince,hayatın gerçek sarhoşluğundan kaçmıştım. Artık sıra şişelerdenkaçmaya gelmişti. Şimdiye kadar rakıyı suyla, üskiyi buzla karış-tırır gibi hafifletmek için hayatı da içkiyle karıştırmıştım. Ama ar-tık hayatı sek içnrenin zaInanı gelmişti. Babamın, .Aıtık büyü-dtin. Kendine de bir rakı koy!'' dectiği akşam geldi aklıma. Biraedaha büyümüştüm. Hayatl ve dünyayl sek içecek kadar!..ılk dakika|ar biraz başım döndü aına sonra alıştım. suratımaçakırkeyif bir tebessüm yerleşti. Aldığım her nefeste beynimuytıştu. yürürken ses çıkararı aklımdaı.i atiştlnceler parmakları-nın üzerinde, balerinler gibi uçuşmaya başladılar. Başlamıştı ha-Yat sarhoŞluğu. Elbet bunun da koması vardır. Ben ona da gire_rim, kalmam üç beş kadehte. Boş şişeleri duvarlara firlattığım g.t'-bi dibini görmeden bıral«nam hayatı da !

Ve nefesimi tuttum. En derine, en dibe inebilmek için. Bırak-tım kendimi hayat o§anusuna. Beni dibe çeken zihnimin ağırlı-ğıydı. Ve dibe daha çok vardı. Ama gidiyordum. Yavaş yavaş.§aklarına beton döktilmüş bir mafya kurbanı gibi... En derine.Diinya yuvarlak . Hayat da öyle. En derini aynı zamanda da enyukseğidir hayatın. Nereden baktığına bağh. Nerede doğduğuna.Doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. Elindeki şişedene kadar hayat kaldığına bağlı...

Istanbul. Taksim. The Marmara isminde bir otel. Ve altıncı ka-tında, ülkelerine ancak Fransız pasaportlarıyla girebilmiş ikiırdam. Silahsız ve srradan iki turist. Gece, saat iki civan. Günler-clen belki perşembeİe*u emin değilim...

Yürüyuş zamanl. Önce meydanda birkaç tur. Sonra meşhur İs-tiklal Caddesi. Gtirıdüzün kalabalığı yok ama yine de omuz ata-cak kadar adam var. Şimdiden pişmanrm İstanbul'a getdiğime.Medeniyetten daha kötü bir şey varsa, o da medeni olmaya çalı-şan bir medeniyetsizlik... Yoldaki birkaç sarhoşla birbirimize tersters balop ktifiirleşiyoruz, Fazla uzatmadan aşağı doğnı yürüme-ye devam. Kesinlikle hiçbir sorun çıkarmamal.ıyız. Hiçbir resmiüniforma]ıyla başımız derde girmemeli. Başbakanm ya da cum-hurbaşkanrnn şu aralar kim olduğunu bilmiyonz. İlgilenmiyontz.Sadece yürüyoruz. Bina]arı ve insanları seyrederek. Son bir yıldırgittiğim ve ayak bastığım her yer bir öncekinden daha da sılocı...

Açık birbüfeden at yar§l bülteni alıyorum. Bir şişe de rakı. Ya-nrnda da, kokusunu asla unutamaüğım bir paket Maltepe. Sade-ce birkaç tarıe içip atacağım... GaJatasaray Lisesi'nin önünden

çark ediyoruz. İlk gece için bu kadar yeter. Dönüş yolunda bvazönce kiifrettiğim üç adamr görüyorum. Kayra ceketinin iç cebin-den çıkardığı usturayla üzerlerine yürürken, karşıdarı tramvayraylannın üstünden hiç lastiklerine acrmadan gelen bir polis ara-bası görüyoruz. Mavi siren ! Vazgeçip devam ediyonrz. Tekrarmeydana çıktığımızda, bir zamanlar hayat öyle gerektirdiği için,bir hafta boyunca sabahladığım ve barıklannda yathğım parkadoğru bakıyorum. Birkaç adım atıp gitsem mi o banklan görme-

Page 107: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

218

ye derken vazgeçiyorum...otele dönüp odalarımıza çıkıyoruz. kayra uwmaya başlarken

ben şişeyi açıyorum. Gecenin ve geçmişin ilk Maltepesini yakar-ken pencereyi açıyorun,ı. Dşarı baktığımda, tek ctüşündüğüm biran önce buradan gitmek. Dayanamıyorum şehirlere. Araba sesle-rinden, kalabalıktan değil ya da bir çöl tutktııru olmarnclan dola-yı değil, içine girdiğim bir şelrri havaya uçurmak istediğimden do-layı gitmeliyim diyorum...

çok aşığı var İstaııbul'un. paris, New york gibi. Çok bağımlısıvar... Eski, yeni. Binalar, yokuşlar. Hiçbir şey ifade etmiyorlar ba-na. Hatıralarrm beynimde benim. Betonun üstünde ya da ahşapbir evin avlusunda değil ! Tek tavan gö§üzüdür. Gerisi her yerd6aynı. Mimarlık bilimdir. sarıat değil. İnşaatlarında kullanılacakdemir çubukların kalınlığı ayrıı olduktan sonra binalara aşık ol-manın pek bir yararı yok. Şehirler, hele İstarıbul gibi ölçüsüzcebüyuk olanlar, hayvanat bahçesinden farksız. Üstadın dediği gibi:

"kaldrrrmlar güzel. Amabir de üzerinde yürüyen şu insartlar ol-masa !"

kimseyi görmek istemiyorum. kimseyle konuşmak istemiyo-rum. Birkaç saat sonra gün başlayacak. İı<i ytiz metre uzağımda-ki pavyonlarda çalışan on dört yaşındaki Çingene kızlar uJruma-ya gidecekler, üvey babalannı uyandırmaktan korkarak yavaşçabaş uçlarındaki sehpaya hasılatlarını brraktıkları eve. Bütün bun-ları biliyorum ben. Hepsini. olan biten her şeyi. o pavyonlarınbirkaç yüz metre uzağında, kokusunu aldığım uyuşturucununmazgal|arından çıkıp şehre yayıldığı gece kulüplerinde birbirleri-ne ifadesizce bakışlar firlatan kızları da biliyorum. seyrettikleri"avant-garde" filmlerin sahnelerini yaşamaya çalışarılar ile küçükyaşta çocuk çalıştırmaktan başına tiner belasını salTn§ ilkel sa-nayi ülkesinin cüce cellatlanrun yan yana yiirüdüklerini de bili-yonrm. ve hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. Her şey sankiben gittikten sonra donmuş gibi. Tek değişmeyen değişimin ken-disidir, diyen bunağm hayattan haberi yok !

Birkaç ata baktım bültende. Tarııdık bir iki jokey ismi. sonra

219

koydum bir kenara. Susuz, buzsuz, ılık rakıyı şişesinden hafif ha-

fif yuctumlarken Kayra'yı bırakıp gitmek istedinr",

kendime cleliliğimclen bir şato yapmıştım. Mermerden bir şato.

kurttılmaırın imkAnı yok. Tek yaptığım öliimü beklemek.

Elinr titremeye başladı. Nefes alrşlarrnr hızlandı. I)ışarı çıkma-

lıydım. Geceye, İstanbul'a dönmeliydinr. Mutlaka beyT ıimi kemir-

menri engelleyecek bir şeyler varclı orada, beni bekleyen, Belki

bir kavga, belki bir fahişe, belki bir bardak çay, belki de bir dam-

la deniz...Meydanın yukü hayli hafiflemişti aşağı indiğimde. Artık tama_

men, giclecek yeri olnrayanlar vardr çewede. Sabahı bekleyecek

olanlar. Hızlı aclımlarİa kol kola yüriiyenlerse eğer sarhoş değil-

lerse bu saatte bir tımarhanede ne aradrklarınr soruyorlardı ken_

dilerine. kaldırımda birkaç dakika hareketsiz durduktan sonra

görünmez bir el tarafindan parka doğru çekildim. Karanlığa doğ-

ru yürürken bir Maltepe daha yaktım. Meydanın, elindeki ternros

ve plastik bardaklar|a çay dağıtarı eme}<tarr dolaruyordu ortalık_

larcla, kimseye çalpmamaya çalışarak. Herhangi biriyle göz göze

gelmek ya da tilki uykusundan uyandrmak mayına basmak ka_

dar öliimcül olabilirdi...parka girdiğimde bankların değişmiş olduğunu gördüm. Çok

kalabalık değildi üzerleri. yıllar önce bıraktığımdan biraz daha te_

miz ve aydınlıktı park. Küçük rakı şişesini yarıımda taşıyordum,yaştı bir kadının karşısındaki barıka otunrp içmeye başladlm...

çok sarhoş olmak istiyordum. Dünyanın bütün içkilerini içmek is-

tiyordum. Bir yerlerde düşüp kalmak. Yere yapışmak... Aklımdan

geç en göriirıtülerin hrzr, dünyarıın bütün otobarılarındaki radarlan

çatlatacak kadar fazlaydı. Üükeye geri dönmek hiç de iyi bir fikir

değildi. kayra,yla aynr kulvarda koşmuyorduk. kötülüğümüziin,

hayata kör bakışunrzln nedeni aynı değildi. onıın aclsr ve aclma_

szlığı romarılardaki gibiydi. İnsani bir tarafı yoktu, Kayra olması-

nın, içinde beslediklerinin dışında gözle görülür bir nedeni yoktu",

Geçmişe gidelim. Ailesi onun tek bir tebessümü için hayatları_

nı feda edecek insanlardı. Bulundukları şehirlerin en iyi okulları_

na yolladılar. A]abileceği en iyi eğitimi vermeye çalıştılar ve ke-

]

j

l

Page 108: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ıa

*

*

ı

220

sinlikle başardılar. Kaprislerine, ukala tavrrlarına ve anormal is-teklerine göğüs gerip göz yumdular. O kadar iyi yalan söylüyorduki ailesinden bile yıllarca her şeyden nefret ettiğini saklayabildi.Eğer anlasalardı bir gün Kayra olacağını, eminim kanlarının veparalarının son danrlasına kadar oğullannı iyileştirmek için sava-

şırlardı. Dört kişilik ailenin içinde herkesin birbirine saygı duydu-

ğu, birbirini incitmekten korktuğu bir cennet vardı. Ve bütünbunlara, olabilecek en sağlıklı aile ortamrna rağmen Kayra delir-di. Ve onları terk etti. Gözünü kırpmadan. Eminim gittiğinde, ha-yatlannın en büyük şokunu yaşadılar. Çünkü en terk etmeyecek,en mutlu gibi görünen kişiydi Kayra o ailede... Kimse öğreneme-di hareketinin nedenini. Ve ben yine biliyonım ki, yeryüzündekimeleklerden kurulu ailesi, sahip olduklan srnırsız bağışlayıcılık-larına uygun olarak, Ka;rra'nrn kendilerini terk etmesinin nedeni-ni yine kendilerinde aradılar. Bilemezlerdi çocuklarının doğadışıbir yaratık olduğunu. Yaşamış olduğu normal çocuk ve genç ha-yatıyla kendilerini yıllarca kandrran bir tiyatrocuya annelik, ba-balık yaphklannı bilemezlerdi...

Gelelim bana... Benim durumum Kayra'nınkinden çok farklıy-dı. Belki sadece başlama noktamrz aynıydı diyebilirim. İlk tanış-tığımızda, ailelerimiz hemen hemen benzer şekillerde yaşıyor vebizi büyütüyorlardı. Ama bugün bile Kayra'ya arılatmadığım, kim-seye de arılatmayı hiçbir zalnan düşünmediğim olaylar olmayabaşhyordu ailemde. Öncelikle, Kayra'yla sürekli iletişime girme-ye çalışan, düşüncelerini öğrenmeye çaiışarı ve onun yalanlarınıbüytlk bir saflıkla, ilgiyle dinleyen bir anne baba yokıtu bende. Be-nim ailem dışarıdarı çok mutlu ve her şeye sahipmiş gibi görünür-ken, içeriden bakıldığında daha çok biirokratik bir kurumu aJıdı-rırdı. Birbirimize gize| sözler sıralardrk arıcak bunun yapılmasıgerektiğini bildiğimiz için yapardık biraz da. Yaşım büwdükçe vegözlerim açıldıkça yolunda gitmeyen bazı şeylerin olduğunu arıh-yordum. Annem babamla isteyerek evlenmemişti. Farklı hayat-lardan gelmişlerdi. Uzun lafin kısası, bir sabah uyandık ve annemyoktu. Herkese "Tatile gitti" dedik. Bir ay sonra döndü. Babamdaruhsal darp izleri yarattığı için bu kiiçük kaçış hikiyesiyle, anne-

221

ıııiöldürmekistedimbirkaçyıl.Sonrageçti.VedörübeşmevsimS()nrayeniden,birbirleriylekonuşmayarıamaçokmutluolanai.lı.yaprmrzageridöndük.Mutltıbirdilsizlerailesi!Benumursa.ıııırclım. Eğer bir insan babasrnın hıçkırıklarlnr umursamazsa hiç_

lıirşeyiumursailııyordemektir.YarıiKinyastekbaşınaKinyasol-ıııaclı aslında. Birkaç spönsoru vardr arkasrncta, Çekirdek ailesi,

lıııktan geceler...

Bunlarınedenyazdığıınıbilnriyorum.Hattatekrarokuduğum-tlaşusonbirkaç,ut,.,.ekadardüzensiz,basitvesrkıcryazdığı-ııııfarkeoıyorum.Belkidenedenişimdiyekadaranlattıklarımrniçinıteki en doğru hikiye olmasındandır, O günler ve o aileü olay-

laralmıbubasitvezevksizcümlelergibiycli...Hayatkadarduruve çıplak. Ne eı.siı<, iie fazla! Belki de ailemi düşünürken dönmü_

şümdür o günlere, o yaşlarma, Onun için bu kadar dürüstçe arı-

latmışrmdıçilkSoygununusorgudapoliseanlatanhrrsızgibi.Nekadarilginçtirki,bazıanılarinsaruneredeolursaolsun,alırgö-türürherşeyinbaşladığıyere.Eve!Herkesinbirşekildebireviolmuştur.Veherş"yo,,a,başlar.Kapilannlnkilitlenmesininhoşgörülmediği o eviera". s^*imiyetin Lozdurulup harcanabileceği

oevlerde.Herkesin,birbirinidinlediğiamaduymadığıbireüol-muştur elbet !

Rakı bitti. Maltepe hafifledi. Meydana dÖndüm, İıı< gorOiığtim

taksinin önüne atladım,"Yürii !" dedim, "Sarıyer,"

Bir ara durdurdum arabayı, Konyak için,

"Yok ! Artık cep kanyağr satmıyoruz" dedi adam,

inanamadrm,"İyi, bir ufak rakı ver o zamart" dedim,

Devamettik.Birşeyarıyordumaslrnda.Yoliistünde.Uzerin-den geçtiğimiz sahil yoıuntın bir yerini hatırlamaya çalışıyordurn,

zamarıında çok sevdiğim, kendimi rahat hissettiğim bir yer vardı

buralarda...Amanerede?,,diyesöylenirken..Dur!Buradadur!''dedim şoföre. Arabadarı inip kaldırrma çrktrm, Gelen geçen yok_

fu.Beyazparmaklıklarınüstüneoturdtım.Rakrnrnkapağınındiş-leri teker teker kırıldı dayanamayıp sarhoş ellerime, Sonra tam

Page 109: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Z22

öpüşecekken "Dur !" dedirn kendime."Önce şerefine kaldır şişeni."Şişeyle beraber kafaı-ır da kalktı y.ukarı. Tek gördüğtim, havacla

asılı simsiyalr bir gökkuşağı. Lacivert gecenin içinde taırr iistüm-de başlayan ve karanlığın derinine doğru incelip yok olan simsi-yah bir gökkuşağı... Boğaz'ın köprüsüniin tam altındayınr. Tamortasında. Eskiclen olduğu gibi. Bulmuştuın yerimi. Bazen btırayao kadar sarhoş gelirdin-ı ki köprüyü bir L|zay genrisi olarak görür-düm. Devasa bir uzay gemisi. Meşhur "Enterprise" benzeri. Gel-miş İstanbul'a. Belki istilaya, belki sevişmeye ! O beni ilgilendir-mez. Ama öyle gtizel dtıruyordu ki şu btittin ressamlarrn kariyer-lerinin bir döneminde mulrakkak denedikleri perspektifiyle. Okadar btlyük ki gecenin laciverdinin içinde. İnsarı eli değmemiş-tir, diyorsun kendine. Olsa olsa, atnrosferin öbiir yakasındarı gel-miştir.,. Omür ıızatır o köprüniin gece duruşu. Yanm litre rakıdansonra tanr ayarlayıp karanlık kuşağm ortasrna oturduğunda... İs-

tanbul'un tek nefeslik yeri burası. O da ancak bu saatte. Gerisipalawa ! Doğa, cami, kilise, saray, manzara, Marmara. Hepsininvar oyuncak maketi. Ama bu köprü aşağıdan öyle kutsal ki, gece !

Yaptığı puta tapan adama hak vermemek mümkiin mü ? Bu mrıy-du Japonlaırn yaptığı ? İyi çalışmış Shinto'cular ! Çirkin ama zeki.Cüce ama çalışkan. Mtıhafazakdr ama dinanrik. Çiş ama bok. Di-siplinli porno koleksiyoncrrlarr Japonlar. Tepemdeki uzay gemisi-ni yapmışlar. Bnterprise ! Neydi Türkçesi ? Evet. Atılgan ! Tercii-manı bulsak da sanlsak. Tabii "Firma" fazla kapitalist olurdu.Sosyal devletin sosyal TRT'sine "Şirket" de olurmuş anra o dafaz-la liberal. Zaten Mr. Spock'ın kulaklannrn siwiliği mi_istehcen brı-lunnalıydı. Dul hanımlann tahrik olma ihtinrali yüksekti o ytıka-rıya doğru incelen, sert kulaklan gorünce. Ve bir devlet televizyo-nu seyredip tahrik olmak. Ne korkunç !..

Amerikalılara ma}ısustur başkanlanyla ilgili cinsel fantezilerktırmak. O ülke dışında biraz zor, televizyonda politikacıları izler-ken ırrastürbasyon yapmak !

Aslında lrer televizyontın içincte bir kaır-ıera var. Her evde cle

bir kanera. Ve teleüzyonu seyrectenin hayatı çok uzaklaı,da bir

223

yerde seyrediliyor başka bir teleüzyonun ekrarırnda, o seyreden_

lerinhayatlarıdabaşkabiryerde,başkabirtelevizyondaoynu-yor. Hayatlar srkrcr olunca bildiğimiz programlar, filmleı reklam_

ia, dew"ye giriyor. Ama televizyonlar kapanrnca kameralar çek_

meye başlıyor içlerine hayatları. o hayatlan Eskimolar seyredi_

yor ! Eskimolann hayatını da İsparıyollar. Her televizyonun için_

de bir kamera var. ve artrk izlenmek istemiyorsa insanoğlu, artık

müzedeki bir resim, akvaryumdaki bir balık gibi seyredilmek is_

temiyorsa, artrk hücredeki bir mahküm, suikast tüfeklerinin diir_

bünlerindeki bir hedef gibi takip edilmek istemiyorsa kırmalrdrr

televizyonunu. Aşab atmalıdrr camrndan. zemindekiler yukarı

firlatmalrdır televizyonlannı. Biter böylece onun hayatrnı buna,

bununhayatınrşunaseyrettirmedönemi.Hepbucasusuydular.onlarınişi!Tepemizdedolarırpdurarı.Altımi§arparan'oyakya-ratarı bu uydulann işi. perdeleri açık oturmasrn kimse, Asla!"

şu an, bana benzeyen biri başka birinin tüfeğinin üzerine ge_

çirdiği dürbününden izleyip kendine şöyle fisıldıyor olabilir:

"Evet, ona kadar sayacağrm. Eğer hareket etmezse Vuraca_

ğ,m.,,Ya da,,Beş dakika içinde başınr kaşırsa ateş edeceğim'"

EğergereklimalzememVeyeterlisabnmolsaydrbenyapar-dım çünkü. oynayabilirdim, açık perdeli evlerde oturarı insanla_

nn hayatlanyla onlar farkında olmadarı, uzun menzilli, susturu_

culu bir tüfekle... Namlu ne kadar uzarsa insan o kadar aclmasrz_

laşıyor!..Bugün televizyonda ölenlerbiz değildik, Ne güzel!"

Artıksadecedüşünmekyetmemiş,yükseksesledekonuşma.yabaşlamıştım.Karşımdadurangörünmezadamaelkolhareket-leriyle, vurgusu yerinde cümlelerle anlatıyordum aklımdan ge_

çenleri. Televizyonu, dürbünlü tüfeği, köprü altrnrn sihrini, Tabiİ

arkamdagecenintrafiğiyavaşlamışolsadasürüyordu.Kaldınm-daönümdengeçenyoktualna.Vetambenyenibirkonuüzerin-de yeni bir soyieve başlamak üzere boğazımı temizliyordum ki

korkunç bir ses kopup sağ kulagmdarı girdi, sol kulağrmdan çık_

tı. Giderken beynimde brraktıklan bile yetti, oturduğum Yerden

Page 110: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

224

srçrayarak kalkmama ve sesin nereden geldiğine bakmama. Yoladönüp baktığımda asfalta yatmış bir motorun üzerindeki adamla,bin bir kıvılcım eşliğinde bana doğru kaydığını gördüm. Motorlar-la yapılan çok akrobatik harekete tanık olnruştrım. Ama gördü-

ğüm onlara benzemiyordu. Boş yolda bana doğru kayan ikili ensonunda kaldınma çarparak ayrıldılar birbirlerinden. Adam öylebağırıyordu ki sanki motor vücudunun bir parçasıymış da, kop-muş gibi geldi bana...

Bütün bu olan bitenden herhangi bir yara almamak için birkaçadım attınr geriye. Önce çeweye baktım. Yoltın iki tarafi da ka-ranlık. Adanr kendi düşmüş. Kimse itmemiş. Canı çok yanıyor ol-malıydı. Anlamsız sesler çıkanyordu kan tükiirüklerinin arasın-da. Elimdeki şişeyi atıp yanına ğittim. Yerde yatarken bacağıhıtutmaya çalışıyor ve gözlerini örtmüş kaskının altından beni gö-rür gibi olduğundarı, yardım çağnsı olarak yorumlayabileceğimhareketler yapıyordu. Biraz ötede asfaltın ortasrnda yatarı moto-siklete yürüdüm. Ön tekerleği h6l6 dönüyord,u. Sonra durdu. Kal-dırıp kaldırıma çıkardım. 250 cc'lik bir makineydi. Tekrar adamayöneldim. Kollarının altındarı tutup sürükleyerek kaldınma oturt-tum. O sırada bir araba geçti. Sadece bir iki saniye için fren lam-balarını gördüm. Durmaktanvazgeçmiş olacak ki, kırmızılar yokolup karıştılar karanlığa. Adamın kaskını çıkardım. Her yeri kaniçindeydi. Elleri, parçalanmış pantolonundan firlamış bacağı, al-nı... Kesik kesik küfürler etmeye başladı, Nefesini bunlara harcı-yordu. Onunla ne yapacağımı kesinlikle bilmiyordum. Başka şey-ler vardı aklımda. Montunun yıizlerce fermuarından birini açıpbin bir güçlükle bir telefon çıkardı ve bana uzattı. Tek hatırladı-ğım numara polisinkiydi. 155.

"Alo ! Bir kaza oldu. Tam yeri tarif edemem. Beşiktaş'tan Sarı-yer'e giden yol. Sahil yolu ve köprülerden birinin tam altında.Adam yaralı. Çabuk birilerini yollayın !"

Telefonu demin içinden çıkardığı cebe koyup fermuan çektim.Hala aynı ritimde gidiyordu. Bir inleme, bir küfür. Bir inleme, birküfür... Motorun yanrna gittim. Çok hrpalanmamıştı. Birkaç yeriorijinal şeklinden farklıydı ama idare eder, diye düşündüm. Ada-

225

mın öniine gelip cliz çökttim. Bir iki saniye öylece baktık birbiri-

mize. Bilinci sadece küfiirlerle ve acryla doluydu. Önce sağ eliıni

kaldırdım. sonra vazgeçip btı işi solla yapmaya karar verdim. sağ

elimle montrrnun yakasını kawayıp, son bir kez alnrndan süzülen

kanrn kirpiklerine karışmasrnl seyredip sol yumnığumla şakağı

ile elmacık kemiğinin birleştiği noktaya vurdum. kafası bir kuk_

lanınki gibi geri gidip geldi. yavaşça yere bıraktım. Arhk yar§l

kaldınmda, yanst yolda yatıyordu adamrn,

Bayılmıştı. Motora binip Beşiktaş,ın aksi yönü olduğunu bildi_

ğim tarafa doğru sürmeye başladım. İşte bu güzeldi. Elim biraz

zonkluyordu. Ama olstın ! Yüztimü yalayarı rüz96r, Hafif bir ürper_

ti veren soğuk. Bütün yakamozlarrn kanşmış ve akmrş suluboya_

lara benzemesi. Hepsi iyiydi. Yir.mi dakika kadar gittikten sonra

geldiğim yöne döndüm. Motorla volta atıyordum_ Bir süre sonra

köprüyu gördüm havada, aşağısında da bir karaltı. yavaşlayınca

adamın hili bırakhğım şekilde yattığını gördüm. kırk beş daki_

kaya yakın bir süredir burada yatıyordu. ve ne bir araba, ne de

bir polis, kimse yol.ıtu başında. yanında durup yüzüne baktım.

Hala kendinde değildi. Aslında birkaç taksi geçiyordu arada bir,

Ve ilginç olan, hiçbirinin de durmamış olmasıydı. Medenileşme_

nin bedeli. Yerde yatanlarla ilgilenmemeyi öğrenmek, En sonun_

dabir taksi durdurup şoförle beraber taşıdık adamr arka kolhığa,

En yakın hastaneye. Bir sürü gevezelik. Bir sürü Soru. Haybeye

konuşmalar...Acil servis. lhrık bacak, üç parçalanm§ kaburga ve bir çatlak

burun. sonuncusu benim işim olabilir mi ? Belki de tam kestire_

memiştim yumnıkladığım yeri. sabaha kadar beyaz duvarlarr

seyretme kten artakalan zalnanrmda hastabakıcılar, hemşireler ve

nöbetçi doktorlarla boğuştum. Benimle konuşanlann bilmediği

şeyse, bir Rus kadar sarhoş olduğumdu. Ayakta duruyor ama söy_

lediklerini arılamıyordum. En aziki kez tekrarlamalan gerekiyor-

du söylediklerini.sabah dokuz gibi cep telefonunun rehberinden "Ev" yazan nu-

marayı aradım. Ufak bir çocuk,"Merhaba. Anneni çağrr."

Page 111: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

226

Geldi."Kocanız kaza geçirdi. Hastaneye gelin. Adr mı ?''yanımdan geçen birine sonrp söyledim hangi hastarıede bulun-

duğumuzu. yarrm saat sonra kiiçük bir oğlan ve annesi ağlamak-lr suratlarla düştüler. kocasrnın montunu soğuk koridordan ko-runmak için giydiğimden, tanıyıp yanıma geldi. HikAyenin özeti.kabul ettiğim onlarca teşekktir. Hatta beni biraz hırpani görmüşolmalı ki biraz para teklifi.

"Hayır. Teşekktir ederim. Motor orada kaldı. Polise haber ver-dik. Ne yaptılar, bilmiyorum."

Biraz daha teşekkiir. Ve veda zaJnant... Bütün sarhoşluğumuçup gitmişti buharlaşmış gibi. o kadar rakıdarı geriye hiçbir şöykalmamışh. Çok kızgındım, hastarıed en ayazaçıkarken. "ışte böy-le bir şehir burası" dedim kendime. "sarhoş bile olamıyorsun. ol-sarı bile ayıltıyor birileri ! Eğer kör ya da sağır değilsen İstarıbul'dasarhoş olamazsın..."

Bir taksiye atlayıp "The Marmara" dedim. otelin adrnr h6ti ha-tırlıyor olmam kendime oları güvenimi tazelemişti !

"Son birkaç gün. Sonra Ankara'ya gitmeliyim. Bataklık burasr.ve bataklıklarda yolu sadece domuzlar bulur. sadece onlar koku-sunu alır sağlam zeminin. ve takip edersin iğrenç hayv.anı, yeregömülmemek için. camdan gördüklerim, hepsi birkaç domuzunpeşinde ! Gömülmemek için şehrin dibine, iğrenç domuzlann şe-kilsiz ayak izlerini takip ediyorlar."

Fısıldıyordum arabanın arka koltuğunda, tabii ki yine kendi-me. Biraz yüksek sesle söylemiş olmalıyım ki dikiz aynasında ke-siştiğimiz bir çift göz, "Ne dedin ağabey? Anlamadrm" dedi.

"Yok bir şey! Sigararı var mı?"Radyoda tok sesli bir kadın gazetelerden manşetleri okuyor-

du. Dinlemiyordum. Kadını. Şoförü. Kimseyi !

Resepsiyondaki faz|a ma§aj yapmış genç kaüna Fransız ak-sarılı İngilizce'yle, odama en kısa zamanda bir pizzayollatmasınısöyledim.

"Bir saat sonra" dedi.Bir saat uygun. Belki biraz uyurum. Asarısöre bindim. Üstünde

))7

"S'[OP" yazan düğmeye basmak istedim. Hem de çok. Beni neltıttu, bilmiyorum. Yapmadım. Sanki o düğmeye basınca bütüntliinya ve hayat duracakmış gibi geldi. Her şey donacalanış gibi !

lliı,az düşünmek ve dinlenmek için iyi bir mola olurdu. Her şeyi«lüşünebileceğim ama o sırada hiçbir şeyin değişmeyeceği, za-ıııaı-ıdan çalınan bir zaman. Ama basmadrm düğmeye. Belki daha.yeterince srkılmamıştım koşturmaktan ve mola hakkımı dahasonraya saklamak istemiştim. Belki de sadece asansörün duraca-ğını bildiğimden ! İstemedim hayal ettiklerimin gerçek olmadığı-ııı görmeyi. Hiçbir şeyin, birkaç dakikalığına da olsa sözümü din-leyip olduğu yerde kalmayacağını gönnek istemedim...

Odama girdim. Yatağa yattım. Kapattım gözlerimi. Uyumamgerek. Bir şekilde uyumalıyrm. M ya da çok. Bugüne kadar yap-tığım her şeyi, doğumumdan itibaren hatırladığım her şeyi sade-ce hayal etmiş olduğumu düşünerek endorfin salgılamaya çahş-tım beynime. İşe yaradı...

Kapıya vuran, yüzüklü parmaklarrn sesini duyarıa kadar uyu-clum, Ya da uyuduğumu hayal ettim. Bilmiyorum...

Bir alol hastanesine yatmalıyrm. Benimle uzmanlar ilgilenmeli.Ölene kadar orada kalmahyım. Belki bir klinik. Orta Aırnrpa'da,olTnanın içinde bir klinik...

Pizzada fazlasıyla donmuş yağ tadı vardı ama yine de idare et-ti... Bir gün, Kayra'y|a o kadar çokpizza yemiştik ve pizza o ka-dar ağırdı ki, yanm saat boyunca kusmuş ve gün boyunca bozul-muş sindirim sistemimizin hıçkırıklarını dinlemiştik. Pizza dilim-lerinin üstünde 5rumurta sarıları vardr. Yüki.i tonlar çeken dilim-ler. Bu yediğim o yumurtalınrn yarıında diyet kola gibi kalır. Be-nim hayatrmın yarıında bütün hayatlar diyet kalır !.. Yağlar vücu-dumda değil, beynimde. Fşkırıyorlar her kıwımrndan ve üstündede bir sürü yumurta. Yağda yumurta. Rejimlerle araln hiç iyi ol-madr. Çünkü ğünleri bilemedim. Hangi günü yaşaüğımızdan ha-berim olmadı. Oysa rejimler takvimler olmadan yaşamazlar. Hiç-bir rejimi se,,rmedim. Ne siyasisini, ne kepek el«neklisini ! Yüz ki-şi arasında fark edilecek kadar güzel olduğumu biliyorum. Konubu değil. Konu beynimin kolesterolü. Herkes kalp krizi geçirir,

Page 112: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

228

benimkisi tıp tarihine geçecek. Beyin krizi !

uyandı tabii kayra da herkes gibi. İlk yarım saat nerede vehangi ülkede olcluğunu keşfetmeye çalıştı. uzun saçlarmı yıkadı.Her telini teker teker taradı... Ve benim odama geldi. Sonra aklı-na birden bir şey gelmiş gibi kalkıp mini ban açtı. İçinden, enazından günün saatine uygun bir bira beklerken, kutuda sütü çı-karıp masaya koydu. Pizzave süt.

"Bu ne şimdi?" der gibi baktım yüzüne."İçki içmiyorum artık. Bir daha hiç içmeyeceğim. Artık bir yer-

lerden alkol alırken kendine göre al" dedi."Ne yani ? Tamamen mi brraktrn ?""Evet, kesinlikle !"

Aslında konuyla ilgili uzun uzun tartışabilirdik. Ben verdiği ka-rartn nedenlerini sorabilirdim. Ama kendimi yorgun hissettim.Böyle bir konuşma çok kelime gerektiriyordu. sağlam cümleler.İkinci hecelerine basılması gereken kelimeler. Bir sürü şey... Ağ-zımdarı sadece anlamsız bir "Tamam" çıktı. sütün bıyıklarında bi-riken damlalannı elinin tersiyle silerken, "Bugün çok işimizvar''dedi.

"Öncelikle bir arababulmalıyız. Sonra birkaç kadın. Ayrrca, ya-şadığmdan emin olmak istediğim birini görmeye gideceğiz."

"IJmursadığın birileri var mı bu şehirde?" diye sordum, bir ref-leks gibi.

"Alp'i unuttun mu ? Madem buralardayız. onu görmeden gide-meyiz herhalde, değil mi?"

ısmini söylediği zaflıan hatırladım Alp'i. o adamı. Tanıdığımen tembel adamı. Hiçbir işi olmayan, hiçbir şey yapmadan otu-ran adamların ileri gelenlerinden biri. sadece konuşurdu Alp.Anlatırdı. yalanları ve hikdyeleri ka5rra'nrnkilerle kafa kafaya gi-derdi. oturduğu yerden insanlarr kahkaha tarlasındarı dehşetinyuvasına kadar her yere götürüp getirirdi. konuşmanın kılavu-zuydu. onu son gördüğümde annesinin öldüğünü söylemişti. vebunu söylerken, artık evde ya|nız kalacağı için gözleri parhyor-du. yanlış hatırlamryorsam, paris'te karşılaşmıştık. Bir burslagelmişti Fransa'ya. ve bedava okumaya hak kazandığı okula adı-

229

ıırrnr atmadan döndü. Yerini bile öğrenmedi okul binasrnın. Pa-ris'te kaldığı dört ay boyunca bildiğim kadanyla evinden çok azdışarı çıkmışh. Tabii, eminim döndüğünde sorulan sorulara,Fransız vatandaşlığma geçmiş birinden daha iyi yanıtlar veripanlatmıştır Paris'i. Gerçek bir ttirün tanıdığım tek örneği. Ger-

çek bir boşltık adamı. İçinde hiçbir şey beslemeyen. Kendine aitlıiçbir düşünce taşımayan bir karbon kAğıdı. Lastik gibi ! Hayatrıe verdiyse o vardı elinde. O kadar. Seksten nefret eden, içki iç-meyen bir adam. Bütün zamanrnı evine gelen insanlarla konuşa-rak geçirirdi. Hiçbir teknoloji ürününü ve iyi hafizalı insanlarıse,,rmezdi. Çünkü söylediklerinin kaydedilmesi ya da hatırlanna-sı fikri onu iğrendiriyordu. Sadece içinde bulunduğu an için ko-nuşur ve sözlerinin unutulmasrnr isterdi. Dünyanın en uçucu veiz bırakmayan işiyle uğraşıyordu. Tabii yaptığına bir iş denirse !

Konuşmak, hep konuşmak. Söz bittiğinde de Alp de biterdi. Birtiyatro oyunu gibi. Ağzının kapanmasr perdenin inmesiyle aynı.Konuşmadığı zaman Alp de yoktu. Hatta beynini off'a $etiripoturduğunu söyleyebilirim, sustuğu zamanlarda. Kayra'yla bera-ber çok uzun zamarıdır tanıyorduk Np'i. Büyuyunce ne olacağı-nı merak ederdik...

İyi fikirdi gidip onu bulmak ve dinlemek. Ağızdarı çıkan söz-cükler kadar hafif ve ölümlü oları bu adamın ne halde olduğunuöğrenmek iyi fikirdi... Alp hikdye arılatırdı. Arada bir de, kıssadanhisse ahkAm keserdi hayata dair.

"Üçüncü Dünya ülkelerinde insanlar arabalarını, kanryonlarınrboyarlar, üzerlerine resimler çizip, yazıJıar yazarlar. Çünkti Üçün-cü Dünya ülkesi insanı bindiği makineyi icat etmemiştir. İcat et-

mediği için de yakın hissetmez kendini. Sahibi gibi görünmesi,karakter kazanıp kişileştirilmesi gerekir arabanrn. Kullandığı herithal makineye isim takıp sadece kendine has şekil ve yazıIad.a

damgalaması, Üçüncü Dünya'nrn asla yok olmayacağını gösterir.Birileri, sahip olduğu aleti boyamaktan vazgeçene kadar da yokolnraz !..

Kadın suratrnr boyar. Çünkü suratr kendisine değil, güzelliğini

Page 113: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

230

takdir edecek olan erkeğe aittir. Kimse kendi yarattığı bir bokuboyamaz !.."

Ve buna benzer ahkAmlar sürüp giderdi. Anlamlı, anlamsız her-hangi bir sonuca çok seyrek varan, yüksek sesle fikirler yltrüt-mekten ibaretti yaptığı. Aslında beni daha çok yaşadı$ hayat il-gilendirirdi. Ne de olsa, ortalıkta onun gibi çok geveze vardı. Amahiçbiri hayatrnı sadece çene çalmaya resmi olarak indirgememiş-ti. Tembelliği felaket boyutlara vartyordu. Evinden çıkrnadan ay-

larca salonunda yaşayabiliyordu. Babasının emekli milletvekilimaaşıyla geçiniyordu. Evet, babası bir nrilletvekiliydi. Kim demişbabalarımızın oğulla,ıLy|z diye? .,

Yemek faslını bitirdikten sonra resepsiyonun bankosuna yas-

larıdık. Ben önümde durarı turistik broşürlere bakıp bir iki "es-

colt" servisi ararken, Kayra da otelin ortak çalıştığı kiralama ser-üsi broşüründen araba seçiyordu. Ehliyetimizi Fransa'da unuttu-

ğumuzu söyleyip kira ücretinin iki katını teklif ederek resepsi-yondaki adamı ilcıa etmiştik. Bn sonunda bir Ford Mondeo'dakarar kılındı. Bir saate yakın lobide bekledikten sonra araba gel-

di. Şimdi sıra Kayra'nın burnuna süvenip yollarda süzülmeye gel-

mişti. Alp'in evini biraz da olsa hatırlıyordu. Çıktık yola. Asya ta-rafinda olduğunu hatırlıyordum ben de. Çok uğraştık ama doğruyolu bulduk. Ve Bağdat Caddesi'ne vanldı. Deniz tarafindaki so-kaklardarı birisi. Girdik hepsine sırayla. Apartmanı hatrlıyorduKayra. Tabii bütün binalar yenilenmiş, hiçbir zaman aradığımızyeri bulamayacağımızı bağırır gibiydiler. Girdiğimiz beşinci soka-

ğm sonlarına doğru hAlA bıralrtığımız gibi duran apartmanı bul-duk. Arabadan inip girdik.

Asansör yok. Dördüncü kattaki tek kapı. Teras katı. Alp'in evi.Kapıyı çaldım. Ses yok. Bir daha çaldım. Artık gitmeyi düşünü-yorduk ki içeriden yere sürünen ayak sesleri geldi. Ve Alp'in sesi.

"Ne var?""Aç kapryr !"

En kötü güvenlik önlemiyle bile yarışamayacak kadar gereksizbir sonı. Ve içinde her tür tehdit olan bir yanıt, İkna olmuştu ki,

23l

kilitteki anahtarın dönme sesini duyduk. Böylesine bir "Aç kapı-

yr !,, emrini dinlemiş olması Alp,i aslında mazoşistlere yaklaştırı-

yordu. onu iyi hayal edebiliyordum, lateks bir body,nin içindeki

sadist sahibesinin emirlerini yerine getirirken,,,Bir hafta boyunca kıçında bu çakmakla gezeceksin !"

"TamaiTı."yapacak daha iyi bir işi olmayan adamın yanrtr ve bedeniyle

oyunu...Açılan kapının ardmda eski arkadaş Alp duruyordu. ustünde

bir şort ve tişört. Ayağında terlikleri. İçeriden gelen arabesk bir

şarkınrn sözleri. Birkaç saniye baktı yüzümüze. kımıldamadan, o

zamaniçinde kim olduğumuzu hatırladı. Tam sarılacaktı ki, ken-

disinin kim olduğunu da hatırladı ve kuru bir "Hoş geldiniz" çıktı

ağzındarı. sonra sarıki kendisi de evinde misafirmiş gibi arkasrnı

dönııp salona doğru yürüdü. Takip ettik haliyle ev sahibimizi, Ru_

tubet ve ter kokuyordu. Hem de çok fazLa. Etrafta birbiriyle ilgi-

siz yüzlerce eşya vard.r. Salona geçtik. oradarı da terasa, Alp bü_

yük beyaz salıncağa oturup hafiften sallanmaya başladı. Biz de

karşısındaki iki tahta şezlonga oturduk. Bize bakıyordu sanki ilk

kez görmüş gibi... Tek bir sonr. Sadece bir tane. Kayra sordu,

"Nasılsın?"Bacaklannı iki kişilik salıncağa uzatıp sağ kolunu srrtrnl daya-

dığı demire yaslayıp sol kolunu da salrncağın kenanna koydu,

Birkaç saniye çeweyi seyretti, Ve başladı konuşmaya,,,Seni Kinyas en Son Fransa,da görmüştüm. Paris,te. Ama Kay_

ra, seni en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum. Neyse,

önemli değil. Çok zaman geçti sonuçta görüşmeyeli. paris,ten ay_

rılmamı biliyorsunuz herhalde. Zaten çokfaz|aanlatılacak bir ta-

rafi da yok. Neden barıa verdiklerini hila anlayamadığım o burs_

la, şu an ismini yanlışlık yapmamak için telaffuz etmediğim oku_

la giriş hakkı kazanmıştım. Ama Paris'te okuldan biraz uzaktabir

ev kiralamıştım. yani ben uzakolduğunu düşünüyordum. okulun

nerede olduğunu hiç öğrenemedim de !.. Neyse, kaldığım ev çokgüzeldi. İki odaıı, geniş balkonlu bir ev. Eiffel,i ya da_Seine,i gör_

müyord,u ama yine de iyiydi manzarası. Bir avluya bakıyordu, uç

Page 114: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

232

apartmanın kapısınm açıldığı bir avluya... yüzyılın başından kal-mış bir bina... Evet, neyse. Birkaç parça eşya raroı eü tuttuğum-da. Bir yatak vardı salonda. Bırakıtım valizlerimi yere. 'Şöyle biruzanayrm. yol yorgunluğu ne de olsa' dedim. İşte, dört aya yakınyatnrışınr. sonra yatağın yayları bozuldu. Ralratsız oldum. okul-dan attılar herlralde bu arada. 'üıkeden de atılmadart kendim giderinr' dediın. Arkadan kelepçelennıiş elleriyle, kollarından ya-nındaki iki polis tarafindaır tutulan nrahküınrın bir onuz hareke-tiyle birkaç saniyeliğine de olsa, otoritenin elinden her şeye rağ-men kurtulnrası gibi. 'Bırakın ! Ben yürürüm !' diyen idam mahkü-munun darağacına gittiği bir sahne gibiydi, beırim cle memleketedönüşüm... Geldiğinrde annenri çoktan gömmüşlerdi. Kanser. Gö-ğüs kanseri. Babanrızatenbiliyorsunuz. o da kanserden gitmişti.Tabii bir iki palawacı uzaktarı akraba çıkıp söylenmeye başladı.ışaret parmağımı kapah dudaklarıma götiiıı,üp susturdum hepsi-ni", İki ay geçti. Her şey iyi gidiyordu. Fazla bir şey yapmryor-dum, Resim yapmayı da bırakmıştım alna eve giden gelen çokoluyordu. Geçiyordu zamarı bir şekilde... Bir yıl sonra gelen gide-nin arasrnda üniformalı birilerini gördüm. Dediler, 'Askerlik!' 'Ta-mam' dedim. zamanı gelmiş. Devletin resmi uyandırnra servisi.Adamı hayatının bir yerinde uyandınyorlar. kapıyı kilitleyip git-tim askere. Tam on altı ay ! Er A-lp. Gaziantep ısıarılye. oraya daalıştım. Çarşı izninde kendime dörrme yaptrınc abirazzor günleryaşadım, ama geçti. sırtıma kendi portrenri çizdirdim bir Arap'a.Fonda da siya}ı bir ejderha olsun istedim. Ama Arap hayatında ej-derha görmediği için, daha çok bildiği yırtıcı memeli bir hayvanabenzeteceğinden vazgeçtim. Bana biri gelip ejderha çizmemi iste-se srrtrna, ben çizerdim. Ben gördüm ejderha. Filmlerde gördüm.Rüyamda da bir iki kez. Rodeo yapıyordum kırırr zıbirejderlray-la-.. Neyse, bir gün bir kAğıt verdiler elinre. Dediter, 'Bunun adıteskere. Git artık !' 'Tamanı' dedim. Topladırr valizi, bindinı oto-büse, Geldinr eve. Çatı akıyordu. kiremitler uçmuştu ben yokken.Her yer su içincleydi. 'Dayanırım' dedim. Ama yatağımın da ıslakolduğunu görünce çok sinirlendim. o kadar sinirlendiın ki elinr-deki her şeyi firlatıp yatağı bir metre sağa ittinr. Daha ktıru bir ta-

233

ı,ırfa. Bir stire sonra kesildi akıntılar. Eve gelip gidenler, 'Artık

.yıığmur yağmıyor, yaz geldi' dediler. 'Olur mu?' dedinı. Güvercinve nrartr bokuyla dolctu delikler. Kurumuş pislikle srvandı çatı...Neyse, bir gün. Bir teleüzyon getirdi misafirlerinrden biri. Antent,:r}<tı terasın arka tarafina. Doğum güırtiırıdii lrerlralde. Çok kanalvardr. Bir de uza}<tan kumanda. Her düğnrenin ucunda bir prog-

ranr, bir film... Çok eğlenceli. Hepsini seyrettim. En kötü progra-

ırrı bile. Adını duymadığrm yerlerin hava raporlarını bile. Hepsini! Birkaç ay böyle sürdii. Bir reklanr seyrederken, o iki ctakikalıkişi yapmak için uğraşan yüzlerce kişinin humnralı çalışmasını dii-

şüntlyordum. Zaman geçiyordu. Sonra televizyonu getiren adamgeldi. Herhalde bana bir nedenden dolayı kızmıştı ya da başka bi-risinin doğum g|ünüıvardı. Aldı televizyonu, anteni, gitti. Televiz-yondan boşaları yeri seyrettim üç beş ğün. Duvarı. Ama çok eğ-

lenceli değildi. Hep aynı program. Bazen belgesele benzeyen bir

şey çıkıyordu. Böceklerin hayatı. Öze[ikle hamamböceklerininduvar hayatı. Ama ben daha önce seyrettiğim için sıkıldım oprogramdan... Bir ara, aklrma kadınlar geldi. Hani göğüsleri bi-zimkilerden bilyuk olanlar var ya? İşte onlar ! Dedim, 'Bir tane ol-

sa bu evde betki iyi olur. Bana bakar...' Aslında ben de bakıyor-dum kendime aynada. Ama zamarıla o da kirlendi, göremedim

kendimi. Bir kız vardı eve gidip gelen. Daha doğrusu bir kadın.Benimkinden beş yıl daha eski nüfus cüzdanlı. Gelip gidiyordu.

Sonra gelip gitmemeye başladı. Hiç gitnredi. Hep oturdu. Çatınınonarrmını yaptırdı. Etrafi temizledi. Erkekler $etirip yan odadasevişti. Daha önce evlenip boşanmış. Herhalde fahişelik yapıyor-

du. Ama yalan söylemeyeyim. Tam bilnriyor-ı-ım ! Eün yeri çalış-ma yerine yakındı herhalde. Sonra bir gece, birileri kapıyı kırıpiçeri girdiler. Kadını yaka paça dışarı çıkartıp götürdüler. Ünifor-maları yoktu. Ben iyi niyetliydim. Adaınların kadını pazarlayarıIar

olduğunu düşünmedim. 'Ben konsomatrisim' diyordu kadın. Ne

de olsa Paris'ten gelmişim. Az çok Fransızcam var. Kaldığım eünkapıcısıyla iki üç sefer, birkaç kez de havayolları bürosundaki ka-

dınla pratik yapna firsatım olmuşttı. Konsonratris ! Yani consom-n"ıatrice. Yani ttiketici. Bir yanıt velTneın gerekiyordu. 'Hepin-ıiz

Page 115: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

234

öyle değil miyiz ?' dedim... Kapıyı yaphrmak çok zordu. Her aybabamın mazşını yakınlarda bir bankamatikten çekiyorum. Yürü-yıiş oluyor. Biraz alışveriş yapıp dönüyorum. Her çıktığımda cad-deyı, sokağı değişmiş görüyorum. Çok hızlı dönüyor dünya. Herneyse, kadın gittikten sonra biraz sıkıldınr ama geçti. Birkaç keztuvalin başına oturdum. Aldım elime firçalan. sonrabaktım tuva-le. 'Uları' dedim. 'En iyi resim bu işte !' Pürüzsüz, tratasız. Dahaiyisini yanlsam yapamam. Attım bir inza sağ att köşesine. Tarihde koydum yanna arnatörler gibi. İleride, sergimi dolduracak re-simlerden biri oldu. koydum diğerlerinin yanrna. Tabii, onlar dahemen hemen buna benziyorlardı. Vurguladıkları fikir aynıydı.Tek fark tarihlerdi. Ben ölünce çok para edecek bunlar. Belki bir-kaç kişinin daha ölmesi gerekebilir ama bir gün çok değerli ola-caklar. Mükemmel tuvaller ! Desenlerde hiç hata yok. Çünkii de-sen yok. Mükemmel boş tuval resimleri !.. Bir gece evde parti dü-zenledi birileri. Alt kattaki ihtiyar gelip ikaz etti üç kez. O gece,bir adam geldi, yaruma oturdu. Anlayamadığım bir sürü terimledolu konuşmalar yaptı. Sevgilisi olmamı istedi. 'Tamam' dedim.Üç uy kaldı evde. Sonra herhalde sıkılmış olacak ki, gitti. Bir sa-natçıydı. Heykeltıraş. Teleüzyonu vardı. Faz|a konuşuyordu. Ba-na göre faz|a entelektüeldi. Bir sürü şey biliyordu. Ve daha da kö-tüsü, bildiklerini başkasrna da öğretme arzusuyla yanıyordu.Sonra ki.il oldu. Ama teleüzyon kaldı. A]madı yantna, giderken.'Oh !' dedim. 'Sonunda ! Sonunda teleüzyon barıa kaldı.' Amauzaktan kumarıdası yoktu. Kalkıp yanma gitmek gerek. Ben degünde bir defa kanal değiştiriyordum. Teleüzyonu açarken. Prog-ramlar değişnriş, daha hareketli olnruş. Bir müzik kanalı bile var.Hep şarkı çalıyor. Şarkılara uygun da kısa metrajlı filmler göste-riyor. Zaman geçiyordu. Artık böcek belgeseli yok ! Bir süre son-ra gelip gidenler kesildi. Büyüdüler herhalde. Gelmediler. Ya|nızkaldım. Konuşmayı özledim. Kendi kendime konuşmayı sewnem.Söyleyeceklerimi daha önceden bildiğim için zevki yok. Neyse,aslında birisi gelmişti o zamartlar. Nüfus memunryTnuş. SayımvalTuş. Bir sürü soru sordu. Gitti. Diyecektim, 'Kal biraz, konuşa-lım.' Ama çok ciddi bir yüzü vardı. Çekindim. O yalnızlık döne-

235

minde bir boş tuval resmi daha yaptım. Bu sefer çok uğraştırdı

beni. Birkaç gecemi aldl. oysa uykumu almalıyım ben. yoksa

gündüz hayalet gibi oluyonrm. Bn az sekiz saat ! uyumadan bah_

setmişken, yataktan çıkmama rekoru kırdrm. Guinnesse,e bak_

ı.ıladrm ama rekorun bir ay olduğunu düşündüm. ve otuz iki gün

yataktan kalkmayarak dünya rekonrnu kırdım, Tabii tanıklık ya_

pacak resrni görevliler yoktu, anra olsun. Yalnrz, içlerine tuvaleti_

mi yaptığrm sonra da firlatabileceğim en uzak noktaya attığmr

torbalar çok pis kolıtular. o otuz iki gün içinde de, mutlaka sekiz

saatlik uykumu alınaya gayret ettim. yataktan ayaklarrmı sarkıtrp

yere bastığrmda bütün vücudumda karrncalanmalar oldu, kalkın_

cabirazsendeledirıt. Ama sonra alıştrm. Her başarrnın bir bedeli

vardır. Kolay mı dünya rekortmeni olmak? Değil... İki hafta son_

ra televizyon bozuldu. ve bu sefer karar verdim. Büwk bir karar,

Üstüme bir şeyler giydim. Televizyonun fişini prizden çektim,yüklendim, drşarr çıkhm. zatenpara çekme ve alrşveriş zamanım

da gelmişti. uzun bir yürüyüşün sonunda bulduğum tamirciye bı_

raktım televizyonu. Bir hafta Sonra gel, al! dedi. Toptan ihtiyaçla_

rımı alrp on torbayla döndüm eve. Bir dahaki para çel«ne zama,

nı gelince çıktım dışan. Aklıma televizyon geldi. sevindim tabii,

Hatta bir ara koştum tamirciye giderken. Dedim, 'Ben geldim, Ve_

rin te}evizyonu.,Adam dedi: ,Çok geç ! Bir ay geçti. Masrafi çokyüksekti. Gelmeyeceğini düşünüp sattrk., Beni kandınyor olabi_

lirdi ama doğru olma ihtimali de vardı. Belki de bir ay içinde ge_

ri alınmayan bütün televizyonlar kanunen satılmak zorundaydı,,Tamam, dedikten Sonra adama, dükkAndan çıktım", Sonra in_

sanlar yine gelmeye başladılar. Eskiden gelenlerin kardeşleri, bir

ufak boylan. yeni bir televizyon aldım. Birkaç kez yıkandım, ve

siz kapıyı çaldınrz... Nasıl mryrm? İyiyım. İyi. Fena değil!.. Kalkı_

yormusunuz?Konuşsaydıkbirazdaha...Neyse,peki,tamam.Sonra görüşürüz... Tamam","

Page 116: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Altınıızdaki Mondeo'yla yaptığımız, İstanbul'da yapılan lrer-hangi bir dolaşma değildi. Daha çok Hollywood'un ünlti mahalle-lerinde yapılan rehberli turistik gezilere benziyordu. 3

"sağ tarafınızda ka5rra'nrn yıllar önce tribünlerinde Galatasa-ray taraftan altı kişi tarafindan dövüldüğü Ali sami yen stadı'nıgörebilirsiniz. sol tarafinızdaysa kinyas'ın anrlarrnr banklarındataşıyan Güllrane Parkr'nr görebilirs iniz.''

Alp'in terasından ayrıldıktan ve hdl6 tanıdığım ız adam olarakkaldığındarı büyük bir huzurla emin olduktan sonra direksiyonuSultanahmet'e çeürdik... Biz İstanbul'un görülmeye değer yerle-rini bilmeyiz- Biz dünyanın muhteşem, harika yerlerini bilmeyiz.Harika yerler yoktur çünki.i. Harika insanlar vardrr! Biz onlan ta-nır ve hatırlarız. Kokularmr alrrrz...

koku gittikçe yoğunlaşıyordu sultanahmet civarının sokakla-rına daldıkça. Buracla Mtimtaz vardı görülmesi gereken. Ne bir la-kap, ne bir soyadı, sadece Mümtaz. Elli yaşın, çoı.t- devirmiş ol-duğunu tahmin ettiğim beyaz saçlı, on yaşında kars'tan istan-bul'a değil, Sultanahmet'e gelmiş ve halı işine girmiş Mümtaz. Ha-lı işiyle beraber bir türlü rakının kokusuna uürşu*r*ış olduğuiÇin haPiste yattığı dönemde btılaştığı esrardan hiçbir zanran kur_tulanramış olan Mümtaz. on sekiz yaşın"ıdaydım onu tanıdığımda.Ve tamamen bir tesadüftü karşılaşm am,z. Ancak Tenten'in başr-na gelebilecek türden bir tesadüf. kinyas Mümtaz'ı bilmez.yılı bilmem ama mevsimin yaz olduğunu bilirim. ve sultanah-met çok sıcaktı o yıl. Halılardan kalkan tozların bulutuncla bileserap göriilürclü. Bir par,yon aranasında üzerincleki kelebek yü-

237

zünden nezaretten on dört saat sonra çıkmak üzere taş odayaadrmımı attığımda içeride üç kişi daha vardı. Önce beni bir tarttı-lar loş şıkta gözlerinin seçebildiği kadar. kapana kısılma öykii-mü geleneğe uygun olarak anlattı}<tan sonra, öğrendim bu üçadamrn birli}<te bir yün deposunda esrar içerken basıldıklarını.yaşlan bana geçkin gelmişti. Ama hepsi cle kırklannın ortasın-daydı. Mümtaz cebinden çıkarıp, bana uzatilğı sigarayı kırıp yarı-sını da kendine yaktı. o gece sabaha kadar konuştuk. kimse kinr-seyi anlamıyordu. Herkes başka bir şey anlatıyordu. Ama yine deiyiydik. zaten dillerden döktilen hikAyeler o kadar farklıydı kikimse faz|a deşmiyordu konuşulanlan. sabah beni bıraktıkların-da ceketim üşüyeıt Mümtaz'rn srrtrndaydı. Yakışmıştı da siyahpantolonuna.

"Bir hafta sonra gel dükkAna. Al ceketini" dedi."Eyvallah" dedim.sağda solda sürütüm bir hafta. sona Mümtaz'rn halı dükkAnının

kapısındarı içeri girerken buldum kendimi. Önüme ilk çıkarı insa-na patronu sordum. Birkaç güvenlik sorusundan sonra geniş dük-k6nın dibine doğru yurüdük. Mümtaz ortalarda yoktu. Ne bir kapı,ne bir şey. "Nerede olabilir bu adam ?" derken kendime, önümdenyürüyen erken yaşlarımış çocuk yerdeki kilimi ayağıylaittirip altın-daki demir kapağı kaldırdı. Bir merdiven ve ışık sızıntısı.

"Geç ağabey, Mümtaz Baba aşağıda."İndim basamakları. Gözlerim yan karanlığa alıştı. Burası yuka-

rıdaki dükkAn genişliğinde bir bodrumdu. yerlerde, duvarlardayüzlerce halının olduğu bir depo. Çok keskin kokular dolanıyor-du etrafta. Burnumu parçalayacak kadar. Havayla hiç taruşma-mış onlarca ipek halı ve üzerlerindeki desenleri kendi zevkine gö-re şekillendirmiş rutubetin kokusu. ve tabii ki, kendilerine ziya-fet çeken milaoskobik hayvarılann iplikleri kemirme sesi. uzak-taki duvara srrtınr vermiş, yerde oturan adam Mümtaz'dı. oturdu-ğu sedirin önünde pirinç bir mangal vardı. Ve birkaç gaz lambasıda ellerinden geldiğince karanlığı öldürmeye çalışıyordu. Yürü-düm. Marıgalın önüne gelince Mümtaz beni hatırladı.

"Geç bakalım şöyle. Otur. Aç mrsrn ?"

Page 117: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

238

"Yok, sağ ol ! Nasıl kurtuldun bu kadar çabuk?''"Biz kurtulacağız ki onlar yakalasın ! yoksa işsiz kalırlar. İste-

mem polisin boşta gezrnesini.''ve sardığr esrarlr sigaraları teker teker yuvarlaclıktaır sonra o

gece dükkanda yatabileceğimi söyledi. kendisi de oracia kalıyor-du. Dükkinın üsttine küçük bir ev yapmıştı. Ben depoda yatacak-tınr. ve yaklaşık iki ay boyunca o depoda uyudum. Miimtaz uytı-muyordu. sabalra kadar esrar çeker, gündüz halı işleriyle uğraşır-dı. Ben de birkaç meselede yardımcı oluyordum. Gümrükte bek-leyen birkaç paJça için kemal diye birinin ağzmın burnunun kıril-mast gerekiyordu. sonra ufak bir depo soygunu. ve buna benzerönemsiz işler. Aslında bu görevleri verebileceği adamlan vardıMümtaz'ın. Barıa ilrtiyacı yolıtu. Bende başka bir şey buluyordu.O da arılattığım hikAyeler...

Geceleri gaz lambasrnın şığında ilk sigaradan marıgalın kö-zündeki son acr kahveye kadar anlattığım hikAyeler. İnadına iyiarılatıyordum ben de. Dinledikçe kendinden geçiyor, gözündecanlandrnyordu adını söylediğim yer}eri. Frarrsa'yr, İtaıya'yı, in-sanlarrn ı te l«ar te krar arılattırıyordu. ve hikAyelerim, paylaştığımesrannln ve deposunun fiyahydı. İyi ödüyordum. Bütün aJrrıntı-slyla, bütün sokaklanyla çiziyordum uzaklardaki şehirleri halıla_nn üzerine. sonra tıp eğitimimi gördüğıım tiıkeye geri dönme za-manı geldi. ve aynldım oradarı. Aslında o aJmı yılda okula gitme-meye başladım. Dönmeseydim de pek bir şey değişmeyecekti.Eğer dönmeseydim belki de o Acem, Azeri, Ermeni halılannınbin bir renkleri arasında, renklerini aldıkları bin bir kök arasındah6lA esranmı ciğerime yolluyor ve iki nefes arasında Miimtaz'akatedrallerin girişlerindeki dev heykelleri anlatıyor olacaktım...yaklaşık iki ay süren, hiç ara vermeden edilen laflarla dolu ve onkilodan fazla esr€ırrn tüketildiği bir dostluk fash...

ve şimdi Mümtaz'a dönüyoruz. İsterim ona yine bir yerlerdenbahsetmeyi. Hayatında, neredeyse hiç sultanahmet'ten çıkmamışbeyaz saçlı adama. İstanbul'u tarıımayarı ve kars'ı da sadece sey-rek de olsa rüyalarında hatırlayan adama.

sokağına girdiğimiz zaman dükkinını görünce rahatladım.

239

Çünkü iflas ihtimali her zaman fazlaydı. O aralar, bana yürüttüğüticarette batrnaması bir mucize gibi geliyordu. Sabaha kadar es-rar çekip avucuna doldurduğu suyu yüzüne çarptığı anda, gece-nin hayali zengin Mümtazından halı taciri, kabadayı Mümtazınadönüşerek üstünde dtırulması çok zor bir ipte koştıyordu. Her-harıgi bir maddeye bağımlı olanlarrn herharıgi bir işyerini yönet-mesi ihtimali sıfira çok yakındır. Hele Sultanahırret glbi bir çakal-lar bahçesinde ! Ama demek ki başarmıştı Mümtaz...

Tabela aynı isimle yenilenmiş, ütrin spotlarla ışıklarıdınlmış,çok daha göz ahcı hale gelmişti. Arabada gelirken Kinyas'a birkaçkelimede arılatmıştım Mümtaz'ı. HalıIarrnın üzerinde Çingene ka-dınlarla nasıl seviştiğini. Zamanın durduğu ve hatta hiçbir anlamtaşımadığı o depoda dumarıın bütün oksijeni yediği geceleri...

Arabadan inip yürüdük. Vitrine bir göz attım. Makine halılan.Taklit Çin halılan. Benim zalnanımda hiçbiri yoktu. Makine halı-sr satmak meydan tarafindakilerin işiydi.

"Yardımcı olayım. Buyrun içeri. Çeşitlerimiz çok !"

Kafamı çeürdiğimde kapıda, yıllar öne bana deponun kapağı-nr açaIr çocuğun artık erkek olmuş halini gördüm. Tanımak zorolmamıştı. Rengi beyazaçalan san saçlarından hatırlamıştım. Üs-tiindeki parlak saten gömleği, nıgan ayakkabılarıyla tam bir kla-sik geçiş yapmıştı tezgdhtarlığa, çırakhktarı.

"Tabii ! Yardmcı ol bakalrm" dedim.Girdik içeri. Dükkan hayli değişmişti. Çok daha temizdi ve tam

anlamıyla turistlerin ağız|annın suJrunu akıtacak bir Doğu deko-ru her yerdeydi. Genç adam, bana nasıl bir şey aradığımı sorar-ken ve arılaşılmayacak kadar hızlı halı çeşitleri sayarken, "Müm-taz" dedim. "Burada mı ?"

Oğlan dııraladı. Herkes Mümtaz Baba derken benim ona ismiy-le hitap etmem garibine gitmiş olmalı, diye düşündüm. Ama ya-nıldığımı çabuk anladrrn. Ve karşımdaki, görüntüsüyle hızlı Sulta-nahmet delikanlısı birden ilk tanıdığım günlerdeki üstü başı kiriçinde boyundan büyuk halıları yüklenip deponun daracık merdi-venlerini tırmanan çocuğa dönüştü.

"Mümtaz Baba geçen yıl vefat etti ağabey..."

Page 118: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

240

Sustuğumu $örünce devam etti."Ağustos ayıncla. Tanır mıydın ağabey?''"Tanımadrn mı beni cezmiz iki ]v oepoaa yatnrıştım, bunclanon bir yıl önce. Sen o zaman doktız o., yrşır.rndaydın. Geceleribize börek taşırdın meydanclan.''ve haliyle, genç beyni süratle çalışıp söylecliklerimi birkaç sarıi-yede hatırladı, sarılıp öptü... Çaylar geldiğinde başladl anlatmaya."İşler çok iyiydi. Mümta r'guıu büyııtmek istedi. Arif diye biradamla dükken açacaktı Laleli'de. Bliyuk bir haiıcı. Anra Arif yara-mazln tekiydi. Çok uyardilar Miimtaz Baba'yı. 'Bu herifle orüak ol-ma' dediler. Dinlemedi. Meğer ögrendik ki Arif kan satarmış, hapsatarmış, Her boka karışırmş. Ama herifte bir çene vardı ağabey,A]lah seni inanüısın, geç karşısına iki saat dinle, or* seyı.etmiş gi-bi olursun. Tam pezevenk ! Velhasıl, açtılar dükkAnı. Altı ay sonraArif'in kazıkladığı iki adam dükk6nı basıp ikisini de vurdu. Arif ya-ralandr, Miimtaz Baba öldü. Ben aşağıdaydım. Silah sesini durupkoştuğumda Miimt az Babayerde, yanmda da Arif vardı. 'Anlat' di-yordu Arif'e. 'Anlat ulan, eşşeoğlueşek!'Arif, 'Ne anlatayım Baba?'dedikçe o bağınyordu. 'Anlat uian ı cehennemi anlat ! yabancı kal-mayalrm oralard3.,.' Ambulaııs gelmeden öldü ağabey.''Cezmi'yle vedalaşıp çıkhk. Ki.,y*'u verdim ,}ubrnrn anahtarı-nı, Kendimi iyi hissetmiyordum. Dünyayı, İstanbul'u, Sultarıah-met civan dışında her yeri hikdyelerden öğrenmiş Mümtaz Babaölmüştü. Gördüğüm en sağlam u".r.",. Cahil beynini anlatılanlar-la doldurmuş ve her şeyeinanmak gibi bir ço"rı. saflığına sahipolan Mümtaz Baba ölmüştü demek ! son scızleri beni hiç şaşırt-mamışh. Arif denilen herif oracıkta cehennemi de anlatsa, bah-setse sokaklanndan dinleyecekti Mümt az Baba.ınanacaktı. Herşeye inanan adam ölmüştü. Arhk hikAyeciler kime anlatacaklar-dı palawalarrnr ? Artık kim, esrar dumarıının arkasrnda dinledik-çe keyiflenecekti?..

Dinlemek ve inanmak en zorudur. Anlatmak ve uydurmaktandaha zor. olağanüstü bir saflık ister. kulak ile beyin arasında ter-temiz bir yol ister. var mı dünyada böyle bir insan ? kaldı mıMümtaz Baba'dan sonra yerini alacak böyle bir palawa hayranı ?

241

( )lnrekten değil, gideceği yeri bilmemekten korkan, öbür taraflıııkkında birkaç kelime de olsa duyrrıamış oln-ıaktan korkan bu:ı<lamı bir an için özleyeceğimi düşündüm...

"Sıra kadın bulmaya geldi. Tabii göreceğin başka birileri daha.v«ıksa !" deyince Kinyas, lrafif hafif dağılnaya başlach özlem sisi.ller kavşakta açıldı, çözüldü brılut. Birkaç semt sonra tamanrenkıılktı. Ne özlem kalclı, ne MümtazBaba. Özleseydim kendimi öz-lt,rclinr ! Bir sigara yakıp, "Haydi kadın bulalım" dedim...

Ve dolanınaya başladık yine, bilmediğimiz sokaklarda. Hor-ıııonlarrmlzın emrettiği yerlere gitmek için kırrnızı ışıklara aldır-ırıaclart gidiyorduk. Hava kararmaktan uzak, iş döniişü saatinibekliyordu zenci thrafinı göstermek için. Laleli'ye gelctiğimizdebir sokak arasrna arabayı bırakıp yürümeye başladık. Caddedekikalaba]ık koşuştunıp dtıruyordu. Buralarda boktan bir deri montfiyatına üç kadın bulunduğundart, cebimizdeki parayla mütevazıbir harem kurabilirdik. Fazla sürmedi Doğu'nun da Doğusu şive-siyle gençten bir adamm yanaşıp, "Abi kan lazrm mı ?" diye sor-masr. Bizimle beraber caddenin aşağısına doğru yürilrken çeşit-leri sayn-ıaya başladı. Bu noktada bir şeyi fark ettim. Anadilimizisadece yıllardır birbirimizle konuştrığumuz için Kinyas'la Türk-çe'nin farklı bir çehresini kullanmaya başlamıştık. Ne gelişen dil-den, ne sokak aralarında gün bulan terinrlerden haberimiz vardı.Argomuz on yıl öncesine aitti. Doğal bir şekilde birbirimizle ko-nuştuğumuz Türkçe dışandan hiçbir etkiye maruz kaln-ıadığın-dan, ilk duyulduğunda insanlara biraz garip gelebiliyordu. Kelimedağarcığım:ız zengin olmamakla beraber mevcut dilde olmayan,tarafimızdan icat edilmiş sözcükleri de içeriyordu. İki kişinin sa-dece kendi aralarında konuşarak, dil darbeleriyle şekillendirdik-leri bir Türkçe'ydi konuştuğumtız lisan. Sokaklanır bizi pek anla-madığını hissediyordum. Bir aksan bozukluğumuz yoktu. Asla !

Ne olursa olsun, anadilinin orijinal aksanını bozanlardarı hep nef-ret etmişinrdir. Ükesinden uzakta doğup büylıdüğü için dilinidöndürememeyi kendine hak görenlerden iğrenmişimdir. Kesin-likle bir özrü yoktur, ağzı yayayaya Ttirkçe konuşmanın. Bir in-san ya bir dili konuşarnıyordur ya da doğru aksarrla konuşuyor-

Page 119: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

242

dur. Ortası yoktur ! Bizse sadecekonuşuyorduk. Hepsi bu. İşimizedırdığımız bir Türkçe...

başka bir zamarıın Türkçesiniyaramayan kelimelerden arın-

Yanımızda yürüyen pezevenk k1hyasıyla beraber ara sokaklar_dan birine girip önümüze çıkan ilk binanın kapısından içeri dal-dık. Aslında tam bir dalış diyemem. Rehberimiz dahil hepimizinüzerini özenle arayan iriyarı adam yavaşlatmıştı bizi kapıda...sonra kırmızı halı kaplı dar bir merdiven. İkl kat 5rukarısı. ve gün-düz de müşterisini bekleyen bir pavyon. Masa örtülerine bakılclı-ğında dördüncü sınıf olduğu anlaşılan bir parryon. krrmızı, morışıklar. yüz ifadelerinin zorlukla seçilebildiği bir aydınlık ayan.zemini aynayla kaplı küçük bir dans pisti. Altı masa. Duvar dibin_de yan yana üç loca. ve nihayetinde sadece kadınlan ,rrı.tr.,seYretmeYe yetecek kadar parası olanlar için bir bar. Tabii kimüşteri başına, pavyon dolduğunda bile iki tane düşecek sayıdapapyonlu katiller ya da garsonlar...

Artık işleri dewalma zamanr. Şivesi Şark, stajyer pezevengiaradarı çıkarma zaln€ınt. cebimde nbiraz paraçıkanp avucuna sr-kıştırdım ayaküstü.

"Haydi sen işine bak ! Biz buluruz yolum uz|ü.''Harcayacağımız paradan komisyon alacaktı ama verdiğim pa-

ra yetmiş olacak ki nazlanmadan kayboldu, y€ırumrza gelen pap-yonlu katillerden birine kaş göz yaptıktzm sonra... Gündüz zama-nı geceyi yaşatmaya çalışarı bir müessese. papyonluyu takip edipbir locaya yerleştik.

"Bir ufak rakr, beyazpeynir, kavun, sarı tuzlu leblebi arkadaşa,bana da birportakal suyu !" dedim. Sonra vazgeçip,"Müdürün bu-rada mı ? Çağır bakalım'' dedim.

Bir iki şey mınldarıdı ağzının içinde sonra kayboldu pistin ya-nındaki kapıdan geçip... on dakika sonraparlak takım elbiseli biradam gelip dikildi başımıza.

"Bu5rur kardeş ! Hoş geldiniz'' dedi."Hoş bulduk. Bak birader, bize mekArundaki en güzel iki kadı-

nı yolla. Üç dört saat yiyip içeceğiz. sonra da kadınları alıp gide-ceğiz. Yarm da sabahtan yollarız sana.''

243

Şimdi böyle bir teklif karşısında, herhangi bir pavyon müdürü-nün ya da yöneticisinin yapması gereken ilk hareket papyonlukatillere bizi dışarı attırmaktır. Çünkii dışanya kadın taş çatlasaiki saatliğine, o da karşıdaki otele verilir. Tabii bu Laleli için ge-

çerli. Ankara'da ise neredeyse imkinsız gibidir. Gittiği yer, kimin-le ne yaptı$ mal iadesi açısından sonrn çıkmaması açsındarı bel-li olmak zorundadır. Pavyon kurallarr fazlasıyla yöreseldir. Her

şehrin, hatta her mahallenin kendine göre gelenekleri vardır. Es-kişehir'de iki parmak birayı, Ankara'daki bir ufak rakı parasınaverirler. Ama buz badem orada i}«amken İstanbul'da en pahalımezedir. Hepsinin de kendilerine göre geliştirdikleri kazıklamayöntemleri vardır. I{adın satmak kolay değil ! Bir çeşit sanattır,pawona gelıniş memurun bütün maaşmı cebinden adisyon taba-

ğına kaydırmak... Laleli'de geceyi geçirmek için bilinmedik biryere kadın götürme lafi, tarıımadık bir sima tarafindan edildiğin-de kiifür gibi gelir. Tabii ben bütün bunları, başımda duran şişko-darı daha önce düşiirımeye başlamış olduğumdarı, ağzımdarı çı-kan her kelimenin hemen sonrasrnda sol elimdeki para destesin-den beş ban}«ıot ahp geçiriyordum diğer elime. Lafım bittiğindehayli para biriktirmişti sağ elimde. Saymadım ama bir cumaıtesigecesi, iddiasız dekorlu pawonun çıkarabileceği paranın birazfazlası vardı. Amerikarı Doları'nrn dayanılmaz caz|besiyle ! Sankieski bir dostmuş gibi paralan önce masanrn üstüne çıkanp ince-lemesine izin verdim sonra da bir şey söylemesini beklemeden,ceketinin bana yakın olan yan cebine soktum desteyi. "Haydi ba-

kalım !" diyerek de konunun bittiğini belirttim. Tabii artık iş de-

ğişmişti. Kapıdan girerken yabancr bir ytize sahip olan ben, baba-sından çok hatırlarıacaktım şişko tarafindan.

"Tabii ağabey, siz keyfinize bakın !" dedikten sonra gitti...

Ortalıkta hiç kaün yoktu. Hatta tek müşteri bizdik. Portakal su-yumdan bir yudum alırken iki kadının arasında gözüktü şişko.

"Ağabey, tanıştrayım. Nadja, İrena."Ne kadar değişik isimler iki Slav içiıı ! Kadınlar bütün sahte cil-

veleriyle oturdular yanrmrza. Kırıtarak gülerlerken şişko sordu:"Ne alalrm bayarılara ?"

Page 120: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

244

Dedim, "Memleketlerinclen uzakkanı. "

bunlar, aç bakahm en iyi vot-

245

ılııırltıkları Rtıs şarkılarını çalmalarını söyledim. Artık arkamaı, ; ı.s l ı ııııp rahatlayabilir, her şeyi unutabilirdim...

lçki içmesem de, beynime görünmez eller masaj yapıyormuş1iılıi sakinleştiğimi hissedebiliyordum. pavyonların benim üze-ıııııtie böyle etkileri vardı. o kadar acıyla, hayal kırıklığıyla, şid-ılı,llc, taciz|e ve bütün bunların tam zıttı olan kahkahalarla, tatlı,;;ıı,lıoşluk|ar|a, güzel sözlerle, eğlenceyle doluydu ki hayatın bü-lıııı çelişkilerini içinde barındırıyor ve para karşılığmda seyredi-lı,ıı bir gösteri olarak sunuluyordu... konuştuğumuz konular tah-ıııiıı edileceği gibi faz|asıyIa komik ve sadeydi. Tam olarak kimsel<iıııseyi anlamıyordu. söylenen her laf havada asılı kalıyordu.Aıııa kadrnlar içkinin etkisiyle, kendilerine has feminen sarhoş-lııklarıyla, ağzımdan çıkan arılamlr, anlamsız her kelimeye gülü-.ytırlardı. Masaya bir ufak rakı, bir ufak votka ve iki şişe şampan-viı daha doğrusu ucuz köpüklü şarap geldi sırasıyla. Ben portakalsııyunda §rar etmekte kararlıydım. kinyas her zamarıki gibi, önü-ıte ne gelirse susuzluktan krwarıryormuş gibi içiyordu. Hiç aravermeden. Alkole olan direncinin nedenini okutda kalsayümıııutlaka incelemek isterdim... ve bunlan düşünürken aklıma, vü-t:udunda bir süredir taşıdığı mikroskobik ölüm geldi. ve onun ya-ııında, beyin hücrelerini yok eden, damarlannı tıkayaıı, karaciğe-rini eski bir arabanın hava filtresine dönüştüren şişelerce alkolünlıiçbir değeri kalmıyordu...

kaünlar artık tamamen alkolün pençesine düşmüşlerdi. Aslın-da normalde çok içmemeleri patronlar tarafindarı tembihlenenbu insanlar, nedense bugün bütün sınrrlarrnı zorlamışlardı. Belkide bugün tatil günleriydi. Mesai dışında içiyorlardı bizimle ! Ney-se, kaldırdım hepsini...

"Haydi !" dedim. "Gidiyoruz."Şiş\o koşup yantma geldi."Abi, ne tarafa götüreceksin bayarılan? Bir yanlışlık olmasın !

Ben de patrona hesap veriyorum. Amarı ha !" dedi.Dönüp durdum."The Marmara'ya. Yarrn öğlene doğru veririm taksi paralarını,

dönerler evlerine."

Tabii ki kısa cliyaloğumuzu, gül ,e kadın]ar tarafinclaır açılma-dan yerine başka bir müşteriyi soynrak için konacak olan sigaraalışverişi takip etti. parayı daha önceclen verdiğim için kenclinri,önceden çuvalla banknot döküp bir hafta boyunca clomuz gibi yi-yip içilen tatil köylerinin birinde hissettinr... İçeriğınin ordinalli-ğini kinyas'ın kontrol ettiği smirnoff da gelip kaclehlere paylaştı-rıldıktan sonra başladık konırşn-,aya. Birkaç değerli kAğıt cla hiz-met eden, masanln papyonlusuna. Herkes mutlu. Hayvanlar doy-du ! Çiftliğe huzur geldi ! ---'vv ^ııq!

.

kinyas'ın biraz Rusçası vardı. Ben tek kelimesini anlairrarnSlav dillerinin. Kadınlar gerçekten Rusya'dan gelmişlerdi. St. Pe-tersburg'dan, Eğer Rusya meşhur boz ayıise b],nlar da ayının kı_ÇıYdı ! İrena'Yla İngilizce, Ttirkçe, Almanca hayat hakkında konu_şuyorduk. kadınlar gerçekten de güzeldi. Şiş;; aldığı parayı haketmişti. Fahişelik yakışıyordu vücutlanna ve ahlak anlayışlarına.Beyaz ırkın en iyi örneklerinden iki kadın vardı karşımızda. on-lar da rahatlamışlardı. uzrın zamandır bizim kaciar eli bol adam-lar gelmemiş olmahydı. Elimiz, kolumuz şimdilik fazladolanmı-yordu da masanın altından. ve en önemlisi, yanlannda sokaktagörseler dönüp ikinci kez bakacaklan bir adam olan kinyas otu-ruYordtı, Zaten KiıYas'ın doğal yeteneklerinden biri fahişelerikendine 6şık etmekti. kinyas'in yakışıkhlığı, kadınsı yüz düzgün-lüğü fahişelere kendilerini hatr.ıatıyordu. bnunıa seüşirken, bi-linçaltlarında kendilerine yapılan sistematik ticari tecavüzün in-tikamını ahyorlardı.Bir an için, sevgilileri olduğumuzu bile hayal etmiş olabilirler-di' Votkadarı terlemeye başıayan yanaklan krrmrzı ışığın altındadaha da PembeleŞmişti. Gerıve tek bir problem kalıyordu. o dasöYlediklerinden hiçbir şey anlamadığımız arabesk şarkırun ku_laklanmıza verdiği ratıatsİzlıl<... Arabesk Orhan Gencebay'clır,Müslüm Gürses'tir. Gerisi palawa ! Sid \ıicious'Lın Punk'ın vücu-da gelmiş hali oln-ıası gibi... Müzik işini de hallettik. Sahip olciuk-larlnı tahmin ettiğim, aradabir gösteriye çıkan revtiler için bulun_

Page 121: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

246

Tabii ki kadınların dönecek bir evleri yoktu ama şişko yalansöylemeyecek kadar çok para taşıdığımı bildiğinden her şeyi ka-bul etti. Geldiği gibi. Fazla sonı sormadan. Biraz yüz bulsa dahada para isteyece}<ti ama gelecek sefere saklıyordu beni yolmayı.Ürkütmeyelim deveyi ! Benzeri bir özlü söz beyninde tenis oynu-yordur. El sıkışıp ayrıldık,..

Kadınlar, saat daha erkeır olduğu için başka bir yere gitn-ıek is-tiyorlardı. Ama beniın öyle bir niyetinr yoktu. Biraz dolarıdıktansonra otelin önüne geldik. Tabii kadınların meslekleri ilk bakıştaarılaşılıyordu. Ama biz de iki Fransız ttıristtik ! Durmadan paraharcayan iki garip turist. Görmezden gelmeye çalıştılar kadınla-rrn bacaklannr, duynramaya çalıştılar sarhoş kıkırdamalarını.Kinyas'rn iki koluna girmiş, arkamda dururlarken... Resepsiyon-daki kadından anahtarları aldım. Ve iki şişe şampanya ile meyveistedim. Bu gece, benim için meyve ve meyve suyu gecesiydi. Ta-bii biraz midem bulanmıştı anlamsız diyetimden. Ama süreklielinde bir bardak ya da şişe taşımaya alışmış biri için elleri cep-lerinde gezmek de kolay değildi...

Ve tam o sırada aklıma Cezmi geldi. Bir türlü kapınrn dışınakoyamadığım insanlığım ve Mümtaz'|n anısr beni böyle bir düşün-ceye itmişti. Eğer İstanbul denen şehirde Mümtaz gibi esrar içe-bilecek adam kalmadıysa ben vardım. Kinyas'a odalarına çıl«na-larını söyleyip otelden ayr,ıldım...

Cezmi'yi dükkanda buldum. Bir saat sonra on tane dolu dolusigara geldi. Tam çıkıyordum dükkAndan, dönüp o an üzerinebastığım kilimin parasmı sordum.

"Ne yapacaksın ağabey, kilimi ?" dedi Cezmi."Sen parasmı söyle."Ufak bir kilimdi. Gümrükten yıllar önce kaçak geçirilmiş olan-

lardan. Renkleri çok solmuştu. Cezmi'nin bütün §rarına rağmenfiyatınuı iki katı olarak tahmin ettiğim bir parayı bıraktım masası-nın üzerine. Çıktım dışan, gazeteye sarüğı kilim kolumun altında.

Otele dönüp Kinyas'n odasına girdim. Tamamen votkanın veyaşadıklarl zor hayatın etkisiyle sadece iç çamaşırlanyla kalmışkadmlarla, Kinyas oyunlar oynamaya başlamıştı. Birbirlerini öp-

247

ıııelerini söytüyordu. Ellerini alıp, vücutlarrnrn üzerinde belli

ıloktalara kowp, geri çekilip bir playboy fotoğrafçısı ciddiyetiy_

le seyrediyordu... İ."r,r,y, elinclen tutup o haliyle koridora çıkar_

«lım. Ve aynı kattaki diğer odaya girdik,

Kilimi gazeteden çıkarıp camrn yanrna yere serdim, Bu Müm-

l,aziçin!Sonraduvarayaslanıpoturdumüstüne.Cebimdençıka_rlp cezmi,nin sigaralarinclan birini yaldım. İrena bulanık beyniy_

lc,kokusundarı,,.ıu*.şolacakkisigaranlntütündışındataşıdı-ğımaddeyi,yataktanbiryastıkalıpattıkiliıninboşkalanyerine,sonra da ottrrdu yanıma. Başını omzuma clayaYıP sessizce oturdu'

()n altı yaşındaki sev$ililer gibi yan yana, bacaklarımızı uzatmrş

«ıtunıyorduk. konuşacak bir şey yoktu. ve ikimizin de istediği ha_

yaledalmasrnaizinverdim.Nebenonunacılarrnr,nedeobenim-kileri anlayabilirdi. Rahatslz etmedik birbirimizi, oylece oturup

camdangöründüğükadarıylaşehriyegökyii,yuseyrettik.Açıkmavi satenden iç çamaşırlan vardr İrena,nrn, İri göğüslerini kap_

layan duru nır sutyen. Ve üzerine oturduğu, nazik PoPosunu kili-

ıninpisliğindenvetıiyıerıninsiwiliğindenkolıvanyastığıisetah-tıydı.Rusçariçesinintahtındanfarkıyoktu.İrena'nrndaRusça-riçesinden!Slavrkrnahashatasızprofilinin,kararmrşhavanrnkararttığı odada çizgileri mükemmeldi, kendisine doğru çektiği

bacakları, ktiçük ayakları. Hepsi güzetdi. Hak ediyord,u fahişeliği,

Amabetkidahaiyibirmüşteriportföyüyleçahşmalrydr'..yarrn elbet döneceği şişkonun yerini düşünmemeye çahştığı

belliydi,çektiğihernefestensonrasigaranınkızaranucunusey-rederken. rimr" hiçbir yere dönmek istemiyordu o odada, Daha

faz|ailerlemek de istemiyorduk. orasr iyiydi' Ne ileri' ne geri"'

Çünktişimdiyekadarattığımızheradımda,tabanımrzda,beyni-miz de yanmıştı, İleriye ya da geriye yaptığımız her hareket ha-

taydı.Mayıntarlasındakitemizteknoktadahareketsizdurmayabenziyordubu.Yrkılana,srkrlanakadarduracaktıkhareketetme-den.Acıçelcrıekorkusuyla,ikimizdeparmağımızıkıpırdatmak-tan çekiniyorduk",

oodayaİrenaneredengelmişti,benneredengelmiştim?Nasılbuluşabilmiştikhayatrmızrntekacls|zyerinde?Bilmiyorum.Tek

Page 122: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

248

bildiğim, iki sevgili gibi sabaha kadar seüştiğimiz. Belki de aşkyaptık, demeliyinr...

Yastığa kapaklanmış yüzünü seyrederken yataktan kalktınr.Uytıyordu çok derinlerde. Koltuktaki pantolonumlın kemeriniçektim yavaşça. Yatağın yanına geldim. Çırılçıplak iki iıısan. Biriuyuyor, üstilnü rüyalarla örttüğü vücuduyla. Diğeri, insaır rrkınrı"ıen $üzellerinden birini seyrediyor, üzeı,inde organik olmayan tekınadde, siyalr deri kemerle... O an çok uzun sürdü. Çok uzuır. Ke-merin gümüş tokası sallanmaya başladı havada. Gözlerim kısıldı.Vücudum ter kusmaya başladı. Ama birden tokanın çizdiği daire-ler küçüldü. Ve her şey durdu... Banyoya gittim. Aynacla keırdinrebaktım. Uzun uzun. Bütün yüzümü ve vücudumu inceledim. Di-kişleri, döı.rmeleri, yaraları. Kemeri iki elimle tutup göğsümün.hi-zasrna getirdim. İük hareket kendiliğinden geldi. RüzgArın kurubir yapragı havalandırması kadar kolay oldu. Kapatmam gerekir-di belki gözlerimi ama inadrna seyrettim kendime yaptığım zul-mü. Kemerle srrtıma vuruyordum. Gittikçe sertleşen ve gürültülüoları savurmalarla bolmumun bir solundan, bir sağındarı vuruyor-dum sırtrma. Her darbeden sonra sırtımın daha da kızardığını gö-rür gibiydim. Derimin zorlandığını hissediyordum, Acıdan dudak-larımı ısırıyor, gözlerimden akan yaşları çenemden düşürmekiçin arıi kafa hareketleri yapıyordum. Ve bütün bunların yanında,sanki gözlerim başkasına aitmiş gibi, olup biteni izliyordu. Buraddeye nasıl geldiğimi soruyordu gözbebeklerim. Nasıl Kayra buhale geldi? Yeni açılmış bebek gözleri gibi soruyorlardı. Anlamı-yorlardı bu nefsi tahribatın nedenini. Anlamıyordu gözlerim elle-rimin sırtıma, siyah deri bir kemerle çektirdiği acıları. Kimse birşey arılamıyordu. Kimse ! Artık, anlam taşıyanlan yiyip bitirmiş-tik. Mantıklr, neden-sonuç ilişkileri içinde gelişen her şeyi öldür-müştük. Geri dönüş yoktu...

Babasının kucağında arınesine öpücükler gönderen Kayra'nınfotoğrafinı çeken makine, şimdi de bir otel odasında sırtrnı kam-

çılayan Kayra'yr resmecliyordu. Ne müthiş bir yol, diye düşün-düm. Ne kadar ıızakbir mesafe. Nereden nereye ! Gerçekten ger-

çeğin dışına. Çok uzun biryol. Daha gidecek bir yer kaldı mı? Da-

249

lıa yol var ml? Asfalt biteli çok oldu, toPrak Yoldan PatikaYa ge-

çeti de yıllar oluyor. Gidecek bir yol kaldı mı?

Bundan claha act verecek olanı, kol ve bacaklarrmln dört ayrı

ata bağlanıp birinin havaya ateş etmesi mi?

Page 123: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

İstanbul-Ankara yolu. Bolu Dağı'nı biraz önce aştık. Mon-deo'yu verip bir opel omega aldık. Aslında uçakla gidebilirdikama uçmaktan yavaş yavaş iğrendiğimi fark ettim. İstemiyordtımbir havaalanrndan başka bir havaalarıına gitmeyi. o kadar yıpra-tıcı hatıralarrm vardı ki o lanetli, yüksek tavanlr, çelik binalarda,belki de dayanamayacağımı hissettim iki tane daha görmeye...yol, her zaman ki gibi kayıp gidiyordu altımızdan. sarıki biz duru-yorduk ve şehirlerbize geliyordu. Arabaln kullanan kayra'yr sey-rettim birkaç saniye. Hiç konuşmadan sadece yolun iki tarafinınbirleştiği noktaya gözlerini dil«ıiş, halıcıdan aldığını söylediği es-rarlı sigaralarından birini içiyordu. sağ eli el freninin üstünde, solelinde sigara. Bomboş yolda otomatik vites rahatlığıyla direksi-yonu sol diziyle idare ediyordu. ve o an düşündüm. yanımda otu-ran adamrn aslında ne kadar garip ve itici bir ytiz ifadesinin oldu-ğunu. kendisine hiç yakışmayan uzun siyah saçlan. Çirkin profi-li. Ast6rix ile ülkenin aşırı milliyetçilerini ortak bir noktada bu-luşturart bıyıkları. Çok çirkindi. sadece gözleri ! sadece onlar buvücuda ve yüze ait değillernrişçesine mükemmeldi. kayra'nrn tekkayra olduğu yer gözleriydi. Gerisi sahne kostümü ve kendinebiçtiği aksesuvarlardı. Bazen ondan tam anlamıyla nefret ediyor-dum. Dengesiz düşünceleri, btitün dünyayı tanıdığını sanmast,sürekli olarak en büyük acıları çektiğini iddia etmesi... Hepsi deilkokul müsamerelerindeki yapmacık rollerden firlamış gibiydi.kendini yaşayan her canlıdan farklı bir yere ko}rması ve buna birsürü gerekçe bulması koca bir yalan gibi geliyordu. söylediği hiç-bir şeyi gerçekten düşünmüyor olduğunu biliyordum. Tabii orüa-

Z51

da yaptıkları vardr, Yaşadığı hayat, Terk ettiği onca şey ve varmak

istediğizihinselölüm.Amabenimdebunlaradairbirfikrimvar-ctı.Kayra,aslrndasonderecenormalbirinsanolabilirdi.Eğergti-zel olsaydı. SaOece yakışıklılık da değil, normal bir hayat yaşa-

ırrakiçingerekliolanyetenekleredesahipcleğildi.Tembeldi.Şimdiye kadar hiç çalışmamrş ve çalışmanrn insanlıkdışı olduğu-

nuSa\,unmuştu.e*,gerçekteyapabileceğibirişolmadığıiçinça}ışmamıştı, Sadece diişün", ," ",ar

veren bir yaratık haline

gelmesi, gerçekte her insanda olan doğat yeteneklere sahip olma-

masrndan kaynaklanıyordu. Dürüstlük, çalışabilmek, söYlenenle-

ridinlenrek,birazols,nhissedebilmekgibiyeteneklerdenbahse-diyorum. onarŞ,r[,ıri"-nrorn olmadığı gibi, ayrıca denediği za_

marı da nrşurr.rl ,ır.rgrr,, tıoigı için, şu an gittiği yolu tercih et_

mişti, yolsuzluğu. yaptiğı t e, t aieı.etin insanhğın arayıp da bula_

madığıooğruıuı<tu,*ıiı.***eldenöteilahiözellikteolduğunudüşündüğtinden,benisıkıyordu.Yeteneksizliği,dünyarıırıtekger-çek kitabı diye vazdığı hikayenin kötülüğü, yazdığı Şarkı sözleri-

nin hamlığı ve uğraştığı her alanda daima vasltın altında eserler

ortayaçıkarmışolmasronuvarolarıherşeyireddetmeyeitmişti.Dünyanın en nilyul< eserlerini ortayakoymuş olduklan herkesçe

kabul edilmiş sanatçr ve edebiyattııarın sahiu olmaları gereken

ukalalığa ve *Artık durabiliri* İH", şeyi bırakıyorum" diYebilme

hakkrna,hiçhaketmediğihaldekendinilayıkgörüyordu.Vebe.nikızdınyordu.DaVinci,nindelirmeye,cehaletegeridönmeye,kendisinitüketmeyehakkıvardr.AmagÖz|egörülenhiçbirbaşa.rryainrzaatmam,şKayranınkendisineyakıştırdığıIarzıbaIıaçok,ptul., ve kötü niyetli geliyordu",

Süreklio}arakyükselmektenvedüşmektenbahsederdi.Ge-nelliklebarlardakiktiltablalarrnrkullanarakyaptığıbirbenzetmevardr.Yuvarlakkültablasrnryantutarvemasayadikdurarıyu-varlağınenaşağısındakiuırnoı<tayızihninbembeyazveölüola-rakdoğduğ,*olarakgÖSterirdi.Aynızamandacehaletindeenüst noktası. sonra parmağını yavaşça kül tablasınrn yukartsrna

doğnıgötürurk",.,,ıd,g,eğitimclen,zihinselgelişimindenbahse-clerdi.Veyuvarlağınenüst,cehaletnokt.asınıntamkarşısınadü-

Page 124: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

252

şen noktasrnda en başarılı olduğu, her şeyi öğrendiği, en iyi eser-lerini verdiği, zihnini hiç olmarlığı kadar canlı olduğu anın ger-

çekleştiğini söyleyip, o noktadan itibaren istemli bir düşüş ve zi-hin ölümünün olduğu noktaya geri dönüş için bütün hayattan ya-vaş yavaş vazgeçtiğiııi anlatırdı. Ama kimse, ben dalril Kayra'yabelki de da}ra en üst noktaya bile varamamış olduğunun tereddü-dünü yaşatamadık. Belki de zilrni tam dolmanrıştı. Ortaya koydu-

ğu eserler zihninin patlayacak kadar yuklü olduğu noktaya kesin-likle uymuyordu. Güzel konuşuyordu ama dünyanın ve tarilrinkabulleneceği herhangi bir iz yoktu ardında. Sadece o kendini eırüste çıkmış görüyordu. Ve zamanı gelmişti düşmesinin! Barıa çokkolay geliyordu tercilri. Fazlasıyla insani... Canı çalışmak istenİe-diği için çaları, başarısız oyunlar yazlp kendisini kimsenin anla-madığını iddia eden adamlar kadar, gerçekte normal insanlardandaha ihtiraslı, dünyevi zevkler peşinde koşmalarına rağmen ya-

kalayamayarı adamlaf gibi...

Sabit fikir halini almış üstünlüğü sadece zihinseldi. En azun-

dan, o öyle düşünüyordu. Ben uğraşmıştrm oysa ! Normal olmakiçin çabalamıştım. Üretmeye, uyrımlu olmaya çalışmıştım. Dün-yayla aynı hızda dönmeye. Yapabildiğim kadarıyla benim düşü-

şüm en üst noktadarı değil, hiçbir yerdendi. Hiçbir zaman yüksel-diğimi hayal etmediğim için -çünkü buna kanıt olacak herhangibir şey yaratmamıştım- düşüşüm de bir boşluküa gerçekleşiyor-du. Hiçbir yerden hiçbir yere düşüyordum. Kafamı kaldırdığım-da, ucundan atladığım bir tramplen göremiyordum. Ama Kayradünyanın ve altı milyar insarıın üzerine kurduğu tahta bir tramp-lenden kendini boşluğa bıraktığını düşünüyordu...

Benzemiyorduk birbirimize. Hem de hiç ! Serrmiyordum onu.Bazen çok rahatsız ediyordu beni. İçinde yarattığı gereksiz şiddetcanavarrndarı, kadınlan dövmesinden, insaırları kandırmasındarıçok uzaktaydım ben. Barok ve sahte bir kötülük yapıştınyordusuratına. Hiçbir zaman sahip olmadığı bir duyarsızlık. Ve bunu dabütün dünyadan arındığı için yaptığını söylüyordu. Oysa değildünyadan, daha çocukluğundan bile arınamamıştı. Her şey halAaklında oturuyordu. Bütün insani tutkular, normal bir insanrn ba-

253

şarrsmryakalayamamanrnezikliği.Hepsi.oscar'alayıkbiroyun-crılukSergiliyordu.Hiçbirşeyigerçekcleğildi.AcıyordumaslırıdaKay,ra' y a, B aş arısızlığın a, kayb etmesine üziiltiyordrım ",

ufak bir şansı olsay,dı, Birileri yazdıklarınr, bestelediklerini be-

ğenseycti bu lrale gelmezdi, Dünyayı kiiçiik görctüğil için kendini

büyaıksaırıyorclrr'Tabiibürıkbirgözyanılnrasısözkontıstıydtı.Eğer dünya sandığı kadar kiiçük olsaydı, kaybolmamak için btı

kadar rığraşır mıyclı sokaklarında ?

onudtişüırmeminnedenibenimlekonuşmanrasıydı.Benimlekonuşmuyoryadadüşünclüklerininçokazı,nranlatryorclu.Beninanamryordtrrn,bitzamanlarzihninigerçektenenüstnoldasrnaulaştırabilnrişolmasrna.İnanamıyorclunrkendinidünyanıırengerçekfelsefecisiolarakhissetnıesine.İnarımıyordumKayra'yave yalanlarrna. Ben sadece kendime inanıyordum, İçimde ağla_

yan,gülenadamlara.ÇokdefalaröldürmekistedimKayra,yı.Yada, zorla işe sokup birişçi gibi çalıştrrmak iştedim. Ama olır_ıadı",

Hiçbir şey olırradi. ximru durduranradı kayra,yr. ve artık imkhn_

slz. Houclini,nin içlerinden çıktığı çelik kasalar kadar sağlam bey_

nininzarı.Değış*e,artıkıçınoeı<iıer,Hayatınkaşrsındakizayıf'-hğıonubircanavarhalinegetirdi.Bütünhiklyebundanibaret.Gerisi,birçift$üzet§öztaraİındarısöylenenler.Amabaşınage-len sıfatlar .r" oirrrru olsun, kayra hep bildiğin,ı o en ufak günde_

lik işleri yapabilmek için bile en az yanm saat düşünen Kayra ola-

rak kalacak...Hakkındaclüşünclüklerimikendisinebirkaçkezsöylemeyeça-

lıştım.Tabiidahaseçilmişvenarinegostlnuincitmeyecekkeli-melerkullanarak.Amahiçbirşeyanlamakistemedi.Herşeyınfarkındaolduğunuiddiaeclenadam,dahakendisininfarkındade-ğildi.Hattauiraetasında..İstersendön!''biledemiştim.Veger-çekten, ailesinin yanrna yeni bir başlangıç yapmak ve bıra}<tığı

yerdendevametmekiçinctönmesiniistenriştim.Kontroldençık-mışdüşünceleriileetrafasavurduğtıkindolubakışlarbeniçokiizmeyebaşlaınıştıçünkü.Zihni,ölnıekbirtarafa,birbalıkkadarhareketli r,"

"r.,ıryJı. Bir kez daha istediğini gerçekleştiremeye_

ceğinidi.işiinüyordunr.Birkezdahalrayalkınklığınauğrayacak-

Page 125: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

254

tı. Hayatta doğrultabildiği tek rüyasını da canlarıdıramadığını gö-

recek ve hiç yapmak istemediği bir işe başıırrarak intihar ede-

cekti... Ancak böyle bir durumda biiytik ihtimalle o kendini vıır-madan ben ateş ederim, çünkti biltün dostluğumuz göz önünealındığında brınu ona borçluyuırr. Acısından kurtaracak tek dos-tu benim bu dünyada...

Tabelada Ankara yazdığı zaman ben de Kayra'yı düşünmekten

çoktan vazgeçnriş ve kendimi dinlemeye başlamıştıın. Ankara'dakimlerin olduğunu, nereleri hatırlayabildiğimi sıralıyordum ken-dime krsa cümlelerle. Ailenrin, son bıraktığıında şehirde bir evle-

ri vardı. Belki taşnmışlardır... Bilmiyorum. Düşünmek istemiyo-nım. Aslında ülkeye, krsa süreliğine de olsa dönmek çok berbatbir fikirdi. Hem rahat değildik, hem de gittikçe arkamızdan kapı-ları kapanan bir hücreye giriyor gibiydik, her geçtiğimiz kilomet-rede, Anadolu'nun toprağı hiç olmadığı kadar hazrrdr, bizim gibiasi evlatlarınr yutmaya. Şimdiye kadar ne Kaygusuz Abdallar yut-

muştu ! Biz mi dayarıacaktık karşısında? Bedenlerinden önce öl-meyı kendilerine hayal edinmiş iki yaşlı çocuk mu dayanacaktıAnadolu'nun çoraklığına ?

Şehre girip önce bir tur attık yolları hatırlayabilmek için. Ak-

şam olmuş, insanlar işlerinden evlerine dönmüşler ve caddeleriartık şeytanlara bırakmışlardı. Pek bir şeyın değişmediğini anla-

dık ve Hilton'un önüne geldik. Tek oda, sekizinci katta...Kendi kendime, Kayra'yla ilgili son birkaç saat içinde düşündük-

lerimin sonucunda ona kızüğımı hissediyordum. Halbuki bugünündiğer giinlerden bir farla yoktu ve Kayra beni sinirlendirecek en

ufak bir harekette bulunmamıştı... Ama belki de yıllann birikimi...Yüzüne her baktığınrda, cinayetlerine bile değer velTneyen bir ca-

ni görüyordunr. Sahte birpeygamber kadar yalancı, lunaparklardaüç kuruş için hileli oyunlar oynatanlar kadar düzenbaz...

Arabada kendisini profilden izlemeye başladığım andarı itiba-ren içimde önüne geçilmez bir kıpırdanma başlamıştı. Belki yant-

lıyordum. Şu an banyodaki eski dostum, hiçbir şeyin farkında ol-

madan saçlarını yıkayan kan kardeşiır"ı hiç de sandığım kadar ya-

larıcı değildi belki de. Ama yine de İngilizlerin dediği gibi, deve-

255

ııiıı belini krran saman çöpü de düşmüştü hayvarırn srrtına! O da

l(:r5rra'nrn çirkin profiliydi,

İçeridengelensusesinclenyararlanarakyatağınüzerindekice-l<t,tinin iç cebinden bütün parayl aldım. Altı bin dolara yakın na_

l<it.Sigarapaketinideattırncebime.Sonraçewemebakındımbirştlv unutmamak için. Çantamı da alıp, yavaşça kapıyı açıp Çıktım'

l(oridorun sağ ve sol uçlarına bakarkeıl ardımdarı kaplyı yavaşça

ı;cldim...Asansöre binip resepsiyona indim,,,Bir notum Var. Bana bir kiğıt Verin" dedim karşımdaki ada-

ııla, Türkçe,clen cle Türkçe. Bizi Fransrz sanÖğı iÇin ŞaŞırmıŞtı,

I(oydu önüme bir ltiğıt, bir de kalem. Gözlerinin içine baktlm,

Iiahatsızolupçekildibaşımdan...Verdiğikiğıdınüzerinesiyahtlolmakalemle, olabildiğince $üzel bir el yazrsıYla Şu kelimeYi

.yazdım:"Gidiyorum."sonra bir zarf istedim",

Birazdan Hilton,un lobisinde, Ankara'da, üzerine Şu satırları

yazdığım Hotel Ritz antetli sarı mektup kiğıtlarınr ve resepsiyo_

tıistin verdiği nresaj kiğıdını beyazzartakoyup kayra'yayarn sa_

ııah iletmelerini soyıeyeceğim. kendisi hakkında düşündüklerimi

}ıilmesi gerektiği için bu satırlan okumasınaizin veriyorum",

..Ka5[a,.Nekadaryalnızsanokadarızağagidersin.Nekadar

t,erk edersen o kadar ölürsün, demiştik, Hatırlarsın", Seni Abid_

.|an,daki otel odanda gördüğün rüyalardan uyandırdığım için piş-

ınandeğilim...Amabilki,zihnincehennemindir.Sonsuzakadarvaşayacak. senin gibi. Öldüğünde ise, sen orada olmayacaksrn ne

yazık ki !"

Page 126: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

İkinci kitap

Kayra'nın Yolu

Page 127: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Orospu çocuğu kan kardeşim Kinyas gitti. Yok oldu. Buharlaş-tı. Geçen hafta bugiirı, Hilton'da komi bır zarf getirdi. Üstünde birşey yazmayarı. Açtuh. Önce ufak bir kAğıt. "Gidiyorum." Kinyasuzun mesajları ve kelime harcamayı sevmediği için, ilk sözcükasıl yapacağı hareketi anlatıyordu. Gerisindeki kiğıtlarsa sonyazdıkları. Benimle ilgili düşünceleri, tahminleri. Ama haraya gir-meden yapıları ganyarı tahminleri kadar tutmayan cinsten. Cas-sarıdra'darı itibaren yazdıklannı da yatağın yanrna yere bıral«ruş-tı. Okudum zarftakileri. Elim mini bara gitti. İçindeki viskiye. Ge-ri çektim. İçkiyi bıral«nıştım. Oturdum yatağa, midemde ki.içükbir bulanıklıkla. Asitler dalgalanmıştı. Küfretmeye gücüm yok.Öylece oturup karşımdaki boş duvara bakıyordum. Tabii bu ben-deki ani değişimin yazdıklarıyla kesinlikle ilgisi yoktu. Hakkım-daki düşüncelerini sekiz yaşımdan beri biliyordum. Aramızdaki ga-rip ilişkinin şekli böyleydi. Ben ondarı ve hiçbir şeyden rahatsız ol-mazken, o dünyada sadece benden rahatsız olurdu. Birlikte geçir-diğimiz yıllar, duygusal olmaktan çok düşünseldi, Beni yatağa çök-türen konu, Kinyas'ı bir daha asla göremeyeceğimi tahmin etmem-di. Birçok kez birbirimızi yarı yolda bıralop ortadarı kaybolmuş-tuk. Amayazüğı kısacrk not ilk defa karşılaştığım bir şeydi. Birçokinsan için, gidiyonım kelimesinin ifade edebilecekleri, Kinyas'ınarılatmak istediği kadar korkunç bir gerçeklik içermezdi. "Gidiyo-rıım" derken "ölüyorum, gelmeyeceğim" demek istiyordu...

Cezmi'nin son sigarasını da yaktım, yatağa uzanıp. Artık anlı-yordum. Kinyas bir daha asla geri dönmeyecekti. Eskiden birbi-rimizi kaybettiğimiz ya da bir krizin ertesinde terk ettiğimiz za-

Page 128: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

260

man, son görüştüğümüz yerde beklerdik tekrar buluşmak için.Bir defasında, Kinyas beni üç ay bir ban}<ta beklemişti. Ben çekipgitmeden, oturup birkaç kelime ettiğimiz bankta. Ama birbirimi-ze şöyle garip notlar, kesin sözler hiç yazmamıştık. Bl yazısınındüzgünlüğü yazdığı kelimeyi her açıdarı ne kadar ciddiye aldığınıgösteriyordu. Aslında elbet bir gün gerçekleşecekti ayrılığımız.Er ya da geç ayrılacaktı hayatlarımz. Ama böyle olmasını bekle-miyordum. Çünkti bana sadece sinirlenip gitmiş olması fazlasıylainsani ve safçaydı. Sıkıldığı için terk etmiş olmasını tercih eder-dim. Ya da uykusuzluktan kaçmış olmasını. Ama o toy bir genç gi-

bi sadece kızmıştı barıa. Varlığıma sinir olmuştu...O gün yataktan kalkrnadım. Kan kardeşimin ölümünü hatmet-

mem gerekiyordu. Bazıları yürüyerek, bazılan yatarak. Ben yatak-

ta dönerek sindirdim Kinyas'ın yok oluşunu. Bir ara, koşarak aşa-

ğ inmeyi ve sokaklarda onu araJnayı istedim. Ama bulduğum tak-dirde ne diyeceğimi bir türlü planlayamıyordum. Bir sürü kelimevardı kafamda. Ama birleştiremiyordum bir türlü, marıtıklı cüm-leler var etmek uğruna. "Döverim" dedim ben de. "Vururum ! Yeredüşer. Telone atanm." En azındarı bir iletişim kurmuş olurum, di-ye düşündüm... Ama vazgeçtim. Kinyas o kadar çabuk kaybolur-du ki şehrin sokaklannda, casus uydular bile bulamazdı onu,aparümanlann gölgesinde yürürken... Sonsuz yalnızlığım eşsiz birheykeldi artık. Hatasız bir arut. Mermer bir başyapıt. Dünyanın se-kizinci harikası ! Sadece ben kalmıştım Kinyas'tan geriye. SadeceKayra...

Gecenin soğuk sessizliği çöktüğünde midemdeki uğultular du-ruldu. Terlemem geçti. Hazmetmiştim Kinyas'ın kaybını, İşte bukadar |. Zaten daha ne kadar sürebilirdi ki ? Ancak ailemi daha iyiarıladım. Onlar belki de yıllarca, böyle bir günü tekrar tekrar ya-

şamışlardı. Kinyas gitti. Ben kaldım.Saat dörde geliyordu. Güneşe az kalmıştı. Eşyalarımı topla-

dım. Kinyas'ın yazdıklannı kendi yazlarımın yanma kowp çıktımotelden. Arabaya binip gitmeye başladım. Gölbaşı'na doğru çık-tım "Kulu" yazıyordu bir tabelada. İsmi güzel ama kim gider ?Benzin aldım. Devarn ettim. Birkaç saat boyunca sanki Kinyas

251

lıiıliyarıımdaymışgibikonuşturnarabada.Kendimeitirafetme-«liğim değil, farkında olduğumİ*" görmezden geldiğim bir duy-

gtıyla boğuşuyordum aslında, Uzüntüyle", Evet, çok üzgündüm,

Siireklimanrzkaldığımüzerimdekimelankolibulutununyağmu-ı,ıı değildi. Herhangini. insaırırr üzüırtüsü kadar basit ve acl veri_

t.iydi.Kinyasyıltarboyuncayarattığımıztarihiilişkimizibirsaniyede bitirmişti, doğanın seksen yilda büyüttuğü bir insarıı bir sa-

ııiyede öldurmesi ğui. ni, kez daha doğadan nefret ettim, küfür_

lerimnükleerenerjikarşıtlarınakadargid,erken,Konya'yageldi-ğimi fark ettim",

ÜlkeyedönmekQ,yoı.hataydı.İntiharaeşitti.Konyadangü.neye indim, M";riĞ'Ğii.rıur"e ortalama altmış kilometre hızla

yolaldım.Herhangibirpoliskontrolündedurdunılmamambü-yük şanstı. nnliveĞz bir İuristtinr, Ama umursamadrm bu ihtima-

li.Durmadım.Yolaldım.Motorunsesibütünkulaklarımrnmeka-ırizmasrnıdoldurana,bütünbeynimimotoryağıylakaınıranaka-clar...Mersinlimanındanbiryerleregidebilirdim.Amaherlıangibirinsanlaselamlaşmakbileişkencegibigeliyordu.Velimandabir gemi bulmak için nıerhabadan faz|ası gerekirdi *:_1_"i::

doğrukırd.ımdireksiyonu.SaatlerinakıyorVe}riçbiracryarag-mendurınuyorolmasıtektesellinrdi.Kemer'evardığımdadtır-clum ve arabadarı indim",

Şimdi,TürkizHotel,indenizgörenbirodasınınbalkonundaotrıruyorunr. Bacaklanm rrrıryoi. Günlerdir pedallara basmak_

tan... Denize girmek istiyorum, Yüzmek, Eskiden yaptığım gibi,

Kilometrelerce.Dalgalarladövüşmek...BiliyorumKinyas'ırü-yamda $öreceğiıni, Ama istemiyorum, Uyumaktan korkuyorı-ınr,

Kinyas'ın knnĞları l Belki cle kan kardeşimin d.ediği '"l :::_::*

ıneliyim.Hayattaolduklannıtahminettiğimailemigörmeyegit-ıneliyim. Belki de vurnralıyım kenclimi... Kinyas gitti, KaYra kaldı'

Kinyas gitti, t,,v,t kaldı, Bir el ateş etsem hepsi ölür mii ? Kinyas,

Kayra,hayat...Tekbirn-ıermi...Yatağauzarıdım.İıı<defaZortlyu-mak. Gerçe}rte 0 zor, Benim vicdanım hiç olmadı ki ! Ne sızlıyor

böyle içimde? Ne engelliyor kendimden geçmemi? Bazıları kol-

suz cloğar. Ben vicdansız getırrişim dünYaYa. Vicdansızım'

Page 129: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

262

Üç kez telaarladrm şu kelimeleri yüksek sesle, çocukken yap-tığım gibi. Üç kez. Yanlış bir iş yaptığım zalnan babamın bana kı-zacağını düşündüğüm günlerde korkumu silmek için söylediğimo sihirli sözleri tekrarladım.

"Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok..,"

Uyandığımda hava karanyordu. Açık balkon kapısından içerigiren hafif bir rüzgir üzerimdeki uykuyu titretmeye yetmişti. Ba-na da haliyle yataktarı kalknıak düştü. Dünyanın üzerinde pey-dahlanmış hayata dönmek için giyinip dışarı çıktım. Çarşıda yü-rümeye başladım. Kuyımculann önünden geçtim. Pek laf atan ol-madr. Bir turistten çok tanıdık bir Türk erkeğine benzediğimdenolsa gerek, yanaşan olmaü dükkAnlann önünde durarı çocuklar-dan. Otele dönüp, satın aldığım siyah şortu ğiyıp plaja gittim. Ak-deniz ismindeki suya daldırdım kafamı. Yüzdüm. Enine, boyuna.Karadan her zamarı için daha güvenlidir ıslak çukur. Açıklarda biryerde, kendimi sırbüstü suya brrakrnca gözlerimi kapatıp, aradabir yüzümden geçen dalgalara aldırmadan düşiinmeye başladım.Kinyas'ın gidişini, bundarı sonra ne yapacağımr, zihinsel ölümümegiden yolu. Düşünülebilecek her şeyi... Her zamanki gibi, yaşayarten şüpheci beyinlerden birine sahip olduğumdarı, bütün sorularözenle her açıdan incelendikten sorua yanıtsız kaldılar... Yarım sa-at kadar öylesine yattıktan sonra su yatağırıda, l«yıya çıktım.

Tekrar odamdaki yatağıma döndüğümde tek istediğim, içim-den gelen bir ses duymaktr. Sadece bir ses. Ne olursa ! Mide gu-

rultusundan bir şiire kadar. Hepsi kabulümdü. Kendimi dinleme-ye, du5rmaya çalıştım saatlerce. Elimden geleni yaptım. Ama hiç-bir şey. Tek bir ses, tek bir fısıltı bile gelmedi kulaklarıma. Neyapmak istediğini bilmemek kadar acı verici bir şey daha yoktur..Ne istediğini bilememek insana verilmiş en yırtıcı işkence türle-rindendir...

Gecenin ortasuıda, hali yatakta zihnimin uyarup en derinden,gerçek bir emir yollamasını bekliyordum. Zihnimin kendisine seç-tiği ölüm tarzını öğrenmenin zamanı gelmişti. Kinyas da yoktu ar-

263

t,ık. ve ihtiyacım olan yalnızlığı hediye etmişti barta, Artık geriye sa_

tlece zihinsel tııtımtime giden yolda ilerlemek kalmıştı. Ama bu yol

ııered.en geçer, nerede başlar? İşte bunu bulamıyordum",

Öncetikleülkedençılanalıyım,diyedüşiirıdüm.Buradafaz|a-sıylahafizamıcanlrtutacakdekorlarvardı.Gideceğimyer,dahaiınce asla ayak basmamrş olduğum bir yer olmalıydı, Evet, kesin_

likle bilmediğim bir yer. Bana hiçbir şey hatırlatmayacak bir şe_

hir,birkasaba,herneyse...Veböylebiryeribulduktansonrabe-clenimi carılr tutacak, onunla ilgilenecek insarılar da bulmahydım,

Belkideişinenzorkrsmrbuydu.Kimöylesinesapkınbirteklifikabul edebilirdi ki? Kim, kendi isteğiyle bitkisel hayata giren, be_

yin fonksiyonlarrnı, durduran biriyle ilgilenmek isteyebilirdi ? Ta_

biİkifakirbirileri.Yeterinceparakarşılığındabuiğrençgörevi,ben ölene kadar yapacak birilerini bulabilirdim büyük ihtimalle",

Birara,akılhastanelerinidedüşündüm.Herhangibirülkede,herhangibirinekendiisteğimlekapatıldığımtakclirdenelerolabi-teceğinidüşündüm.oncelikle,delilerleolmakbeniuyanrktutar-dı.Fazlasıylasistematikyürüyenbirkurumda,üstelikbeniiyileş-tirebileceklerini sanan insarılarla dolu bir binada, zihnimi önce

parçalayıp sonra tamamen yok etmemin imkAnı yoktu", Meksi-

ka daki mağarayı düşündüm sonra, Hay", o da olmaz, Belli bir

süresonradoğalihtiyaçlarrm,gireceğimoSonsuzbeyazuykudanbeniuyandırırdı.İhtiyacımolanbeniüçgündebirbesleyecek,al-tımltemizleyecekbirisiniömürboyukiralamaktı...Yerinbiröne.miyok.Belkibüyukbirev,betkidebirkulübe...Farketmeyecek-ti,gözlerimikapattrktanSonra,duvarlarıngenişliği.Tabiibütünbunlarr yapabilmem için çok para gerekiyordu, Fazlasıyla para,

Vehesabımdakiparanln'bedenimingeret<tiğigibibakıldığıtak.dirde,ortal.amaelliyıldahavarolacağıdüşünüldüğünde,yetersizkalacağı can srkrcı bir gerçet<ti. Dolayısıyla son bir vırrgun, Çok

büyukbirvurgunşarütı.Bedenimeelliyılyetecekbirpara.Her.hangibirülkeninmerkezbankasrnısoymakgerekebilirdi.Sonbirçaba.Hayatlakunılacaksonbiritişki.Sonraherşeyibitirebilirvekapanarıtelevizyonunekranıgibikarartabilirdimzihnimi...

öncelikle buradan ayrılmalıyım. Haritasını bildiğim bir yere

Page 130: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

264

gitrneliyim. Banka soyacak kadar kalabalık değilim ama çok bü-yuk bir uyırşturucu satışı ayarlayabilirim. Belki yarım ton eroin.İşte bu yeter ! Böyle bir iş için cle Afrika'ya dönmeliyinr. Her şe-yin başladığı yere... Afrika ! Dünyanın kara deliği... Herkesin veher şeyin içinde kaybolduğu o gerçek Şeytan Üçgeni !

Kolay değildir yalnızlık. Oğrenilmesi gerekir. Tabii eşleri öl-dü}<ten sonra otuz dört yıl evlenmeden yaşayan yaşh kadınlarınyalnızlığı değil bahsettiğim, Dal"ıa çok benim gibi, kendini dünya-da üzerinde yaşayaıı tek canlı olarak gören ve hisseden adamla-rın yalnızlığından bahsediyorum. Böyle bir tercihin nedeni yıllar-ca düşünülse bulunmaz. Çünkii tek bir nedeni yo}<tur insarılarıreddetmenin. Uzun bir süreçtir. Dokuz yaşlarında başlar ve ğer-

çekten yalnız kalana kadar devam eder. Yalnızlık paranın çektiğidostluklarla, fahişelerle bozulur arada bir. Sonra hepsi biter... Fa-hişelerin yalnız adamlar üzerin<leki etkileri en az annelerinki ka-dar güçlüdür. Onlarla beraber boşluğu seyreder, içki içip konu-

şurlar. Son derece profesyonelce gelişen ilişkilerdir. İz bıralaıraz-lar eğer bir mucize olup da, mesleğine iharıet eden bir fahişe ya-

nındaki yalnıza 6şık olmazsa...Bir insanın yalnızhğı üzerine söylenecek o kadar söz vardır ki !

O kadar büyuktür ki yalnızlık. O kadar kalabalıktır ki. Dünyayıdolduran caırlılardan ızak bir hayat yaşamak ya da binlerce be-

denin arasında olup hiçbirini dinlemeden ilerlemek. Hepsi de,

yalnızlığın türleridir. Hapisharı el erdeki te k kişilik hücrele r b azıl,a-

rını delirtip kendi isimlerini bile unuttururken, bazılarını da Tan-

rı'ya dönüştürür... Ama ne olursa olsun, önemli olan tek şey piş-nranlıktan armmaktır. Kendini yalnızlık okyanusuna can simidiolnradan, boğulmak üzere bıral«nış bir insan, içindeki dibe sü-

rükleııirken clevirdiği lıer metrede soılsuz hrızurrı hissetıneyebaşlaırrışken, eğer tek bir salise pişmanlık duyarsa yalnızlığın-dan, tek bir salise tereddüt ederse tercihinden, işte o arı kişininfelaketi başlar. Panik acıyı getirir, Bir kuş gibi sııyun içinde süzti-

len vticudu çirkinleşir, gerilir, kıwılır, kontrolsüzce kasılır. Ve ter-

cih ettiği yalnızlığın içinde kaybolırraktan korkan insanın en bü-yik acısı olan deliliğin başladığı noktadır. Daracık, nefesin bile

265

zor alındığı, yerin metrelerce altındaki bir dehlizde, tonlarca ha_

vayı hatırtayıp nefes almamaya ve kalp krizi geçirecek kadar bü-

yük bir parıik yaşamaya benzer",

içine adım atııdığında, girclaba ayak uydurulur. kendisine çe_

ken dev hortumla uyunıu şekilde dönmek YaPılması gereken tek

ctoğruharekettir.Kurumuşbiryaprağınlod.osaboyuneğmesigi-bi insan da yalnızlığına boyun eğmelidir. Yalnızlığın ÇelikleŞmiŞ

iskeletine karşı çıkrnaktansa, onda keşfedilmeyi bekleyen binler_

ce bilinnreyeni aramaya çalışnralıdır. yalnızlrk, insanın içindeki

gizlimabettir...Benimyalnızlığımise,hayatımboyuncaürkütücübirhızlabüyümüşveSosyaldenilebilecekbütünyeteneklerimiteker teker yok etmiştir. Bedenimin çewesinde yıllar boyu inşa

etmişolduğunrveyakındakapısınrtamameniçeridenkilitlemeyidüşündüğümyalnızlıkkatecİralim,belkideşinrdiyekadarbaşar-dığınr tek iştir... Sorarlarsa, "Ne iş yaptın bu dünyada?" diye, ra_

hatça verebilirim yanrtrnı:,,Yalnız kaldım. Kalabildinr ! Altı milyarın arasrna doğdunı, Ve

hiçbirine çarpmaclan geçtim aralarından", "

Kendinritoparlamalıyım.Hayalinikıurduğumhuzurdankilo-rrretrelerceuzaktayım.Sırayasoknralıyımdüşüncelerimi.Müm-künsealfabetikbirsıraya.Eşyalarımıtoplamalıyım.SonradaAf-rika. Öncelikle batrsına ayak basmalı. uçakla gitneliyim, Fildişi

Kryrsr, Gana ya da Liberya. \re bütün bunlarr bir an önce yapmalı_

yıın,yoksayalnızlığınrınvedüşünceleriminiçindetitremeye,korkmayabaşlayacağımVeSonundadaküstahça,Larousse,dabirkaç edebiyat adamı için yazclığı gibi delirerek öleceğim bu gi_

clişle...Delirerekölınek!Maupassant,DeN6ıvalgibi.Kimsedeli-rerek ölmez. onlar frengiden öldüler. Ama cleliliğe yaklştılar,

«Ben Napolyon'um !" diyerek ölünmez... Larotısse'un ilk ismi Pi

eıre,cliyaırılnrıyorsar.tr.Pierre,biliyonınr'uzunzamanönceöl-dün'AmabeniduyuyorsaniyidinlelAnsiklopedileriırya}anlarlaclolu. On yıltık acıları, uykusuzluklan, yetmiş yıllık a3lıala1

il<i

satırcla anlatman, bütiin brınları yok etmenle eŞdeğer. oldü-

ğümdekarşımaçıkma!..Neyse,dahaönemliişlerimvarbeninr...Yok etınem gereken bir dünya ve bir zihin var,

Page 131: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

swiss Air. paris-Abidjan. yeniden uçuyorum dev beyaz kuşunkarnrnda. Çok zor olmadı ülkeden çıkmak. Önce İstanbul'a geçipbirkaç gün sağda solda sürttüm. Laleli'deki otellerden birindekaldım. Üç gece. Tabelasına bal«nadım girip çıkarken. Gecelerisokaklarda, gündüzleri yatakta geçirdim. ve her yaııımdarı geçe-ni gardiyana benzettim. Şehir fazlasıyla labirentleşmişti gözlerim-de. İzlendiğimi düştinerek yürüyordum. sürekli duvar kenarlarrn-dan, arkama her beş adımda bir dönüp bakarak. Adres soranlaçateş isteyenler, kadın teklif edenler, dilenciler... Hepsinden öylekorkuyordum ki ! seyyar satıcılar, fahişeler, pavyonlarm önünde-ki çığırtkanlar... sokakta kararsız bir şekilde beş yüz metre yürü-yüp sonra geri dönüyordum. Başka bir caddeye çıkıyor, orada dabirkaç adım attıktan sonra olduğum yerde kalıp otele doğru koş-maya başlıyordum. Gerçek yalnızlığın paniği içimde çok büyu-müştü. sadece yalnızlık da değil, sahip olduğum tek gerçe ğe, zi-hinsel ölüme ulaşamayacağımı düşünmek beni deli ediyordu. ka-pana kısılmıştım. İnsanları, hücremdeki dev fareler olarak görü-yordum. odamn kapısının arkasına iki sandalye yaslayrp uyuma-ya çalışıyordum...

ve gözümün önünde, tanıdığım en tehlikeli adamın anlattığı birhikAye carılanıyordu, o eskimiş çarşafin üstünde sağdan sola dö-nerken.

Almanya'da tanıştığım bir Macar. B6la isminde bir katil. Ger-çek bir suçlu. suçludan öte, kimyasmdan, doğasından dolayıadam öldüren tabanca kadar gerçek bir suç aletiydi B6la. Evet,kendisi bir suç aletiydi. İçinde iyilik adına hiçbir duygu yoktu. Ne

267

merhamet, ne de aşk. Kesinlikle seksüel bir açlığ dayoktu. Sade-ce gasp vardı hayatında. Birilerinin çalışarak kazandığını onlar-darı zorla almak. Yaralayarak, öldürerek. Ve tanıştığımız o günler-de de kaçaktı. Karşılıklı oturup konuştuğumuz dört saatin sonun-da ayrılmıştık. Ve ben, bir gün sonra fotoğrafinı gazetelerde gör-düm. Yakalanmıştı. Ömür boyu hapsi isteniyordu... Ve o dört sa-at içinde bana sadece bir hikAye arılattı. Sorum basitti. "Peki yahayat? Onu ne yaptın bu arada?"...

İnce kemikli suratından firlayacakmış gibi duran soluk mavigözleri bir omzumun üstünden diğerine kadar gezdi. Hiçbir şeykol«nuyordu. Ne ter, ne de bir parfüm. Hayatımda, şimdiye kadartanımış olduğum tek gerçek katil. Bütün hayalperest psikoloji ki-taplannda ve kriminoloji derslerinde tasür edilen suça yatkrn,geniş çene yaplsr, kalın ense, kısa boyun ve dar bir ahn sahibi, ka-rikatür kötü tiplemesini yalanlarcasına bir balerin kadar narinduran vücudu ve kafatası ile derisi arasında asgari et taşıyarı yü-züyle karşımda oturuyordu. Gözlerini dilaiğinde gözlerime,emindi oturduğumuz barda kendisini rahatsız edecek kimse ol-madığından.

"Sarıa çok iyi hatırladığım bir olayı anlatacağrm" diyerek baş-ladı konuşmaya, bozuk İngilizcesiyle.

"Budapeşte yakınlarında bir kasabadaydım. Bir kafede gazeteokurken, içeri giren polislerden biri beni tarııdı. Silahını doğrulta-na kadar ben çoktan arka kapıdan çıl<rrıış, kaçıyordum. Kasaba-nrn daracık sokaklannda beni kovalamaya başladılar. Nereye git-tiğimi bilmeden koşuyordum. Herkesi öldürebilirdim yakalarıma-mak için. Gerekirse kendi annemi bile ! Ben hiç hapse girmedim.Ve girmemek için gerekirse dünyadaki bütün adalet bakanlarrnınboğazını kesebilirim... Evler seyrekleşmeye başlamış ve nefesimkesilene kadar koştuğum yolun çewesinde birkaç çiftlik görün-n-ıüştü. Bir tarlaya girdim. Karşıma çıkan her otu ezip önüme çı-karı ilk binaya daldım. Bu bir ahırdı. Kapısından içeri girdiğimde,on sekiz yaşlarında genç bir kızla göz göze geldik. Çığlık atacak-tı ki, belimden silahımı çıkanp dayadım alnına. Kolundan tutupsürükledim alrırın üst katına. On dakika sonra elli tane polis sar-

Page 132: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

268

m§tı çewemi. Bir tanesi durmadan konuşuyordu elindeki mega-fonla. Ama hiç durmadarı. Siirekli bir şeyler anlatıyordu. Belki deeğer onu dinlemeyi bırakırsam kızı öldürürüm diye düşünüyordu.En sonunda, birkaç el ateşin ertesinde, aklı başında bir teklif ge-

tirdi geveze megafonlu: 'B6la, tam yanm saatin var. Yarrm saat !

Düşün ve karar ver. Yoksa içeri gireceğız. Kızı bıralcırıazsan veteslim olmazsarı içeri gireriz. Otuz dakika! Düşün ve karar ver...'Son kelimeyi de duyduktan sonra kızlabirbirimize awl anda bak-tık. Elimdeki silahın kabzasıyla, acısrnı bile duymadan bayılabile-ceği şekilde sağ şakağına vurdum. Böylesine önemli bir otuz da-

kikayı, aptal bir köylü çocukla geçirecek halde değildim... Vekendimi samanların üzerine bıraktım. Emindinr yarım saat içindeherhangi bir girişimde bulunmayacaklarından. Ben ki, on dört ya-

şımdan beri suç işliyor ve aranıyordum ! Ben ki, on dört yaşınr-

dan beri gördüğün her i"iniformalıyı öldürmeyi düşünüyordum !

O ahırda sanranların üstünde yatarken baygın kızın yanında, bili-yorduıır aynı üniformalıların beni koruduğunu. Yanın saatliğineher şeyden koruyacaklardı beni. Kendimden bile ! Bütün dünya-dan. Ve kaçmaktarı, kovalamaktan, kemik çiğnemekten yorgundüşnrüş bacaklanmın sızladığını hissettim. Çünkii hayatımda ilkdefa durmuştum. İll< dera hareketin dışında bekliyordum. Tanra-rnen dünyanın dışında geçirdiğinr bir andı. Ve gözlerimi kapattı-

ğımda bütün kasabanın, arabaların, insanların, hayvanların dur-duğunu hissedebiliyordum. Gözlerimi açtığımda, havada asılıkalınış giivercinleri görebiliyordum. Yanm saatliğine Tanrı ya dalrer kiırrse bana gerçek özgürltiğü vermişti. Dünyanın en iyi koru-nan kalesinde bütün tel"ılikelerden ızak, var olan her şeyin dur-duğu bir zamanda yere yatmış küçük bir çocuk gibi hissediyor-dum kendimi. Ve benzer durunra düşmüş, yani rehine alarak ken-dini bir yere kapatarak polislerin verdiği sürenin dolmasını bek-leıniş her adamı ve kadını içiınde hissettim. Hiçbir şeyi ve hiçkimseyi zerye kadar umursamayan ben, yarım saatliğine insan ol-muştunı. \re işte lrayatla o zaınan tanıştınr. Şiddetten ilk kez uzak-laşmı"ş, kendimle yalnız kalnrıştım. Saniyelerin geçmeırresi içinyalvarıyordurrr kolumdaki saate. İlk on beş dakika bütün bunları

269

düşünerekgeçti.Yarıımdakikızgözleriniaçmayabaşlamıştıki,tekrar ıırrdum şakağındaki morluğun üzerine. Bu sefer tam bayıl_

madığıiçinklsabirçığhkatmışü.Nedeolsaonbeşdakikadırin-san olduğtım için şija"t yöntemlerinin hafif de olsa h1kimiyetini

kaybetmeye başlamıştım, Tekrar vurdum aynı yere, mümkün ol-

dulunca ölçülü bir şekilde. kafası tamamen kaybolmuştu samarı_

larınarasında.Durmakbilmeyenyelkovanbeşçizgidahailerle-mişti.BirkararvelTnemgerekiyordu.Yahayatımıngerikalanınıburada,ahırdakeşfettiğimiçimdekiinsanla,annekarnındakika-dargüvendehissedençocuklageçirecektim.Dolayısıylateslimolupcezamı çekecek ve ömrüm yeterse, çıktığımda on üç yaşlm_

daçalışmışolduğumtekdüzenliişolançobanlığageridönecek-tim. ya da r.raşJhiç olmadığı kadar devam edecektim, Bağırsak_

}arıylaismimiyazacaktımtoprağa,polislerin.Burunlannılsrra.rakkoparacaktrm.Şeytarıınboynuzlarınıkınpgöğsünesaplaya-caktım ! kaları beş dakikada beş yıllık düşündüm. Üzerimde otuz

dört mermi vardı. Sağ elimde 7,65'lik bir tabanca. AYağa kalktım.

Dışarıdan metalik bir ses getip kulağımın dibinde patladı, içeri

atılan bir el bombası gibi: ,Son beş dakika! B6la, silahını bırak ve

kız|adışançık!..,Gerçektendebiroperasyonihtimalinde,beniöldürebilmekiçinköyltikızıdagözdençıkarmayaçoktanrazıo]t-muşgörünııyorıardı.Verdikleriyanmsaatsadeceiçlerindekal-mrş,krrıkdökiikbirmedeniyetinsesiydi,Yapacaklarlmrgözü-münönündengeçirdimsonbirkez.Vegerisayımbaşladı...Ce-bimdekiçakrrıagıçıkarıpdörtaynköşesinden,devSamanba]ya-sınıateşeverdim,lhzyerdeyatıyordu.onunlailgilenmiyordumzaten.Kimsedebenimleilgilenmemiştibugünekadar.Alevlerbü-yümeyebaşladı.DumarıahşapahrnndeliklerindendışanSrzma-ya başladlğı arıda dışandaki sesler de ka]abalıklaştı, polisler ne

yapacaklarrnlyükseksesledüşünüyorlarvemegafonuağzınada-yamlşolanyüksekrütbeli,itfaiyeçağrılmasınıistiyordu.Dumarı-larartıkheryerikaplamayabaşlamıştıki,aşağıindim.Polislerbüwkihtimalleahınkuşatmışlarvebizimdışarıkoşarakçıkma-mızı bekliyorlardı. Aslında zamanında bir sis bombası atmış olsa_

lardıda,almıgelişmeyaşanacakh.Amatahminedemedikleritek

Page 133: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Z70

şey, benim aklımdan geçen mantrksız düşiincelerdi. Sadece Yu-nan tragedyalarında görülen türden nıitolojik düşünceler. Üzeri-ne bastığım Jrumuşak ve rutubetten ıslanmış toprağı, bulduğumbir kiirekle kazmaya başladım. Her darbede, toprağı her harman-layışımda, bütün dünyarıın bana yaptıklannı, annemi, babamı dü-

şünüyor ve daha da nefret edip hızlarııyordum. Ahşap bina çok-tan dökiilmeye başlamıştı. Ağzıma bağladığım fular beni biraz ol-sun, birazdan içeriyi tamamen kaplayacak oları dumarıdan koru-yacaktı. Kazdım. Kazdım ! Dünyayı deldim o sapı krık kiirekle !

Birkaç dakika içine sığabileceğim bir çukur açmıştım. Vücudumubükerek girebileceğim, dizlerimi yanaklanma yapıştırarak sığabi-leceğim bir çukur. Bu arada, üst kattaki tahtalar teker teker düş_-,

meye, ahırın çatısı çölırneye başlamıştı. Etraf cehennem gibiydi.Her şey yanıyordu. Samanlar, tahtalar, yukarıdaki kızın pembekurdelası, ellerim... Gerçek bir cehennem ! Kendimi evimde his-settin-ı. Ve itfaiyenin sireni çoktan süslemişti dışandan bakıldığın-da dramatik gibi görünen sahneyi. Oysa içeride gerçek bir bi-limkurgu senalyosu canlarıdırrlıyordu. Bir suçlu, cehennemin or-tasında, günü geldiğinde te}<rar dirilebilmek için kendi mezarrnıkazıyordu. Yerde bulduğum mukawa parçasından da, yuvarlayıpbir boru yaptım. Çukura girip çewedeki toprağı üzerime çektim,boruyu ağzıma dayadım, derin bir nefes çektim. Ve birkaç kol ha-reketiyle bütün vücudumu gömdüm. Toprak yavaş yavaş §mryor-du. Yüzümde solucanlann gezdiğini hissediyordum... Ve gördü-

ğün gibi, işte karşındayım. O günden hatra olarak sırtımda haçabenzeyen dev bir yanık iz\var. Ve tabii ellerim... İşte hayat, o yz-nm saatti benim için. O otuz dakika ! Dünyanm barıa tanıdığı osüre. Saklambaçta sayılan rakam gibi. Ben de saklarıdım otuzun-cu dakikada. Yarınr saat boyunca hayatı yaşadıktan sonra..."

İşte bu uzun konuşmayı hatırlıyordum. Kelimeleri çıkartırkenağzının aldığı şekilleri hatırlıyordum. O Laleli'deki otel odasında,hep bu hikAyeyı ve içindeki o otuz dakikayı düşündüm. Her anım-da o yanm saati bulmaya çalıştım. Ama olmadı... Ve kendimiSwiss Air uçağının içinde buldum...

Yalnızlığın teknik desteği kulakhklardan, Swiss Air hediyesi

271

bir film müziği dinliyorum. Ennio Morricone'nin IYi,, Köt;ii ue Çi'r-

kin\çınyaptığı,üçli.idüetlosahnesininmüziğiMezarlıksahnesi-ninhafizalandağıayarıomelodisi.Benhepsiyim.İyi,kötü,çirkin.Hepsi benim !..

Ailemleyaşarken,gittiğimizşehirlerinmezarlıklarınauğrar-dım.Annem,babambenibirkaçsaatliğineserbestbırakırlarveturist olarak gelmiş olduğumuz şehrin sokaklarında kendime bir

kız arkadaş bulacağımı düşünerek cebime bıraapara koyarlardı,

Bendekaldığımızoteldenfirlayıpilkgördüğümtaksiyebinerveen yakm mezarlığa gitmesini isterdim şoförden, İsparıya,da plaja

d,Aro,da, Frar,sa]da Gruissan,da, isüçre,de Luğano,da ve daha

adınrhatırlayamadığımbirsürüşehirde,kasabadamezarlıklarıgezdim. Bu tabii bayramlarda yapılan bir "kabristan ziyareti" gibi

değildi.Benkimseyiziyaretetmiyordum.Sadecehavasrnısolu-mak istiyordum mezarların, toprağln, mermerin, Mezar taşlarrnrn

üzerindeki yazılan okurdum. Altında yatanrn nasıl biri olarak ya_

şadığmıhayaletmeyeçalışırdım.Tabiibirmezartaşrnrnkarşrsın.dadurmak,kitabısonsayfasrndanaçmaya,filminsonkaresiniyakalamaya benziyordu. Ne olmuŞsa olmuŞ, ne YaPmlŞSa YapmlŞ'

buraya, bu mezarlığa gelmiş ve kendini gömdürmüştü", En az$ı-

darı kesin olan bir ş"y rrra, bu hiç tarıımadığım adamda ya da ka_

dında. o da nefes almadan toprağın altında yıllarca durabiliyor

olmasl,yaniölüolmasr.Birfahişeilebirrahibenin,bircaniilebirpolisin yan yana yattığı mezarlıklar barıa, hayattaki tek gerçek,

tek yalartsız manzara olarak görünürdü. Ama hoŞuma gitmeYen

şeyler,içindeyinekarşrmaçıkarıoinsanikurnazlığı,ikiyüzlülüğübarrndıran mezar taşı yazıları, dini sembollerdi, yine deweye in_

Sanrnyarattığıotiyatrosahnesininplastikdekorlarrji:Io:""ölümü dahi kendi çıkarına göre biçimlendiriyordu, Değil Tarı_

rı,ya,kendinebileinanmamlşbirinsanınbaşınaçakılarıhaçlarla,yrldızlarla'oyunundevametmesinisağlıyordu.Seırmiyordumben, o ölüme bile iyimserlik ve inançla bakan, aclYl ŞaraP gibi tas-

vir eden yazıları. olümün de para gibi, yoktu dini. ÇürüYen ceset-

lere bu kadar yüklenmek onları ancak daha da ParÇalardı. Yeral-

tıcanavarlarındanönce,omezaJtaşıyazılaİıyemeyebaşlamıştı

Page 134: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

272

cansrz bedenleri, gittiğim her mezarlı}<ta. Seslerini duyabiliyor-dum.

Kemerlerimizi bağladık. Palmiyeleri ufak camlarda gördük.Hosteslerin dizlerini seyrettik, karşımızda otururlarken. Siyahderiyi ne kadar özlemiş olduğumu fark ettim. Beş dakika sonraAbidjan havaalanrna ineceğimiz söylendi, pilot tarafindarı. Yinegüzel bir rakanr çıkmıştı karşıma. Yine her şeyın durduğu bir za-man say.fası. Beş dakikalık bir mola. B6la'nın hikAyesindeki gibi...

Şimdi düşünüyorum da, anlattıklannda birbirini tutmayarı noli:ta-lar var. HikAyenin birçok yerinden yalan kokusu geliyor. Dahaönce sadece ne arılatmaya çalıştığını düşündüğümden, ilgilenme-miştim nasıl anlattığıyla. Ama yanan bir ahırın zeminine insarrınkendini gömmesi ve bir boru yardımıyla nefes alarak hayatta kal-ması, öyle bir ahrrın tamamen sönmesinin en az on saat alacağıdüşünüldüğünde, bütün o süre boyunca çukurda kimseye yaka-larımadan ve haşlaıımadan kalmış olması inanması çok zor ayrrn-tılar. Ayrıca kendini gömme fil«i fazlasıyla orüalarda gezen, ilginçgörünmek için kolayca uydurulabilen türden bir düşüncedir. Veinsarıoğlunun bu hastalığı o kadar üzücü ki ! Sıradanlığını yaldızlıyalanlarla gizlemeye çalışması, iki boyutlu basit ruhunu üç boyut-lu bir labirent gibi göstererek pazarlamasl o kadar üzüyor ki be-ni... Evet, şimdi hatırlıyorum ilk nerede duyduğumu, kendini göm-

me işini. Kinyas anlatmıştı. Böylesine bir hareketin erdem sayıla-bilmesi için nedenler sralamıştı. Ben kendime hayallerimden ka-nat yaparken, o rüyalarını dev bir matkaba çeviriyordu. Biri gök-yüzüne, diğeri cehennemin dibine giden iki ayrı yol. İki tünel...

Düşünüyonım da, Kinyas'la yillar süren yazışmalarrmrzrn, yol-culuğumuzun mantıklı bir açıklaması yok. Hiçbir zaınan, belki debaktığımız bir bardak suyu bile aynı görmedik. Belki de sadecemuhtaçtık birbirirnize, hayatımızla oynayabilmek için. Güçlü de-

ğildik yeterince ve ihtiyacrmrz vardı o iki ayn sesin yatatacağıcoşkuya, yaptığımız bütün kötülükleri duymazdarı gelebilmemiziçin. Ama artık çok geç ! Çünkii geçmişte kendilerini, akla gelme-yenleri yapmaya adamış iki adam vardr. Birbirlerinden sigara is-teyen, güç isteyen. Oysa bugün, iki canavar var, kendilerine dün-

273

yayıtlıırgören.Değilaynıiptedurmak,ayrııkıtayabileslğmaya-cakkııtlırrşişmişikibeyin.Amabiliyorunr,düşünmemeliyimKin-yas,ı.()banamükemmelyalnızlığıhediyeetti.Belkidezihnimiölcliircbilmemeyardrmcrolmakiçin.Benimiçinneyiniyiolduğu.nu,çıkarrmlnneredeolcluğunuhiçbirzamananlamayacakoldu-ğum için aslında ilgilenmiyorum kimin bana yardım ettiğiyle", Şu

antekilgilendiğimkonu,hostesinderisi.Maüminieteğivebe-yaz göınleği. Boynuna sardığı fularrn altında atan, kimsenin gör_

mediği ama her titreyişinde beni sağlam bir yumruk yemiş gibi

Sarsanoşahclamarı...Veodamannatışhızrnauygunbirmanev-ray|a.,çelikuçurtmanlntekerleklerideğdiAfrikatoprağına...Uçağıııkaprsrnda,ytnebirrefleksolarakbakacağımbacakları-ma,acabayanıyorlarmıdiye.Veyinegüleceğimkendime,Afrikasıcağının ne olduğunu unuttuğum için",

..Abidjan,ahoşgeldiniz!Dışarısınrnsrcaklığı39derece.,'

Sıtmakrizlerindekiateşimleaynl.İşteAfrika,nındeğişmezliği,belkidebeniçeken.Binlerceyıldıraynıkalarakenmuhafazakarkrtaunvarıınıçoktanhaketmişolmasıyla,belkidekucağındauytıtabiliyor beni",

Eminim, kıyametten Sonra da böyle olacak. Bugün olduğu gi_

bi. Ne dev metropoller, ne teknoloji medeniyetleri ! İşte bu kav_

rulmuştoprakkalacakdünyadarıgeriye.ÖıOtigtimdebedenimburalara karışmalı, o günü görebilmek için,

Page 135: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Havaalanrnda, hatırlayabildiğim birileri var mı, diye bakmayabaşladım çeweme. Ama hayır, gitmişler. Her zamanki gibi turlar-la değil de kendi başlanna, buralara kadar gelrne cesaretini gös-termiş maceraperest turistleri dolar,dr.muyJ çalışan birkaç aşıcıgenÇ var, AŞlcı diYorum çünkli Batı Afrikr,r,* birçok ülkesininhavaalanlarınrn uluslararası bölgesinde tropikal hastalıklara ön-lem olarak aşı yapılır. Tamamen mecburi bir uygulamadır. Ancakelinde iğneyle, kendisine doğru yaklaşan bir zenciyi gören turistneler olduğunu çözemedıgi 4l" büytik bir panik yaşar ve bir ikiadım geri atar. Aşı karnesi yoktur, pasaport memuru kontroldengeÇmesine izin VeITnez- Diğer yandan da sterilliğinden kesinlikleşüphe ettiği, altl santimetre boyundaki iğneyi,r" şr.r.,g*ın için-deki idrarabenzeyen srvry*uııryu. bir adam vardır. zor bir ter-cih, yıl boyunca çalışıp bir haftalığına hayattan kopmaya gelmişbir turist için. İşte bu noktada aşıcı deweye girer. sempatik tavır-ları ve ağzından geldiğince aksansız konuşmaya çalıştığı Fyansız-casıyla sıcaktan ve anlayamamaktan ta.ısıyonu düşmüş turisteyaklaşır, ve karşısındaki medeniyet ürününü r,ııni. acı yaşatma-dan pasaport kontrolünün öbür tarafina geçirebileceğine ikna et-meye çalışır, Aşı yaptırmadan işi_haltedeiıL""gıni söyler. Ve işa-ret parmağı ile başparmağı, meşhur pandonriri"l uu."el Marce-au'.ru kıskandıracak gerçeklilae para taklidi yapar. Ayaküstükendini kurtarıcısına teslim etmiş kişi en büyr; hatayı yaparak,daha değiştirmeye firsat bulamadığı güçlü tlikesinin güçlü para-larından bir tomar çıkartır. kafasındaysa, bu insanlıkdışl, Üçün-cü Dünya ülkesi havaalanı eziyetinden bir an önce kurtulup bro-

275

şiiı,lt rde gördüğü saydam denizlere ulaşmak vardır. Paralan gören:ı.şı(:ı, en bol sfirlı olanı alıp güler yüzünü bozmadan,biraz da sah-lı.l<6rca doldurulmuş bir aşı karnesiyle döneceğini söyleyerek ka-l;ılıalığa karışr. Parayla karşısındakinin iç çamaşrlarınr bile satın:ılııbileceğini düşiınen medeni ürtin, kendinden emin geçirir bekle-ıııenin ilk on dakikasıru. Bu zaman içindeyse aşıcr aldığı parayı solı,tbine koymuş, sağ cebinden de yerel bir miktar barılanot ç*arta-ı,:rk pasaport kontroliirıdeki memura doğru yaklaşıyordtır. Giirıünşartlarma göre, pasaport gişeleri açılmadan önce tartışılarak belir-lc,nmiş miktan polisin önündeki barıkonun rafina rahat bir hare-ketle koyar. Ve iki saat sonra başka bir av için dönmek üzere ha-

vaalarıındarı çıkıp yalonlarda bir yerde soğuk flagını açtırır...Dönelim turistimize. Sabırsızlanmakta son derece haklı olan,

l-ıir neü kendini hayvanat bahçesi ziyaretçisi gibi hisseden bu kişi yarım saatin sonunda, parasmr alanı bir haftalık misafirliğiiçinde bir daha göremeyeceğini anlar. Şu durumda böylesine ko-mik ve basit bir aldatmaca tansiyonunu daha da düşürür. Bütünzencilerden, güneşten, Afrika'dan nefret eder. Tatilin zehir olma-sına, kibus olarak başlamasına tek bir adım kalmıştır. O da aşıcı-nın çevirdiği dolabrn son çelorıecesi ve en acıyla dolu olanı. Birayağından diğerine ağırlığınr vererek, bir metrekare içinde sabitduruşuylapolislerin dikkatini çeker. O kadar sesli pişman oluyor-dur ki herkes duyar ! Yaruna gidip aşı olması gerektiğini izahederler. Tabii ki biraz önce rüşvet yoluyla söz konusu işlemdenkurtulmaya çalışırken kazıklandığını an|atamaz. Elinden tutupbiraz ilerideki revire kadar götürürler. Uzaktarı altı santimetre gi-

bi görünen iğne ashnda çok daha kiiçüktür. Ve bütün malzemelertek kullanımlık medeni standartlardadır. §ıcı beş yüz metreuzak<ta flagmı yudumlarken, normalde bir çocrığun bile canınıyakmayacak iğnenin, nasrl olup da bir yetişkinin gözlerini sulan-dırabildiğini düşünür. §ıyı doktor değil ama asıl bu dolandrrıcryapmıştır. Akla gelince uyutmayan türden, üstüne bastıkça kana-yan cinsten bir yaray|a çıkar gider turist havaalanından...

Bu sefer de, adınr bile duymadığı, banyonun odayla aynı kattabile olmadığı bir.otelin servis minibüsünün içinde bulur kendini.

Page 136: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

276

kollarından, küçük çocuklann çekerek bindirdiği kendisi gibimedenilerle yan yana oturmuştur. İçinde parası ve pasaportuolan makyaj çantasıysa çoktan şehrin sokaklarında sahibindençok uzakta gezmeye başlamıştır... küçük çocuklarm, minibüslerebindirmek için çektikleri kolİar dolrı olanlardr!Grand Hötel'in temiz odalarını" bi.ç"ğ;;; kaldım. otelin tekkötü yanı aynaları. Lunapark aynaları gibi. Fazlabakınca gözübozar". Artık içmiyorum. Dokunnıadım cüce buzdolabına. Aklım-da sadece bir şey var. o btiyuı. vurgunu yapmak. Hayatımın sonu-na kadar yetecek parayl bulmak. Görüşmem gereken insanlarınerede bulabileceğimi biliyoıum. Ama kinyas olmadan yanlarınagitmek tehlikeli olacak. Birisini bulmahyım. sözümü dinleyecek,vumruğu yemeden tekmeyi basacak kaclar kötülükten anlayanbirini... Eşyalarımı dolaba yerleştirirken, bir yandan da düşünü-yordum. Ne kadar çabaladığmlrn farkındaydım. Ne kadar enerjitükettiğimin. "Harcama kendini !'' derdi uunr*. Ama harcıyor-dum hepsini. son danrlasına kadar. İhtiyacım krı*rrr"ak insan-lığıma, zihnim sona erdiğinde... Bir tıkeaen çıl«ıradarı, sın[a ya-kın yerlerde ülke p*^rn.irn kurtulmak için gereksiz eşyalar sa-tın almak gibi. Eskileri fakire vermek gibi. Ben de içimde kalanson insani duYguları, dawanışları dağıtıyordunr sağa sola...Tam balkonda oturup birazokyanusia dertleşmeye karar ver-miştim ki, kapı çalındı. Kimseyi n"ı.ı"**".il. Hiçbir şey de is-tetmemiŞtim odaYa. Tedirgin oıuyordum bu topraklarda. Bir sitahbulmalıydım bir an önce.

kapmrn ahşabı ite bilinmeyen birinin parmak kemiğinin çar-p§mast devam ediyordu. ve açtım hızlı bir şekilde. karşımda biradam, AJtmış yaşlarında, deri pantolonlu, sakallı bir zenci. Banasıntarak bakan Amidou A]i l yaklaşık bir dakika boyunca inana-madım gördüğürne. İnanamadım karşımda durduğuna, canlı ol-duğuna, Ancak o güçlü kollanyla sarrlınca anladım, Amidou'nungerçekten beni bulduğunu."Beni beklemiyordun değil mi ?" diyerek konuşmaya başladı,yatağın yarıındaki telefona ytirıırken. Ben hAl6 bir hayalet gör-müş gibi seyrediyordum iri dostumu. iki şışe viskl istedi resepsi-

277

.yondan, sonra da yataklardan birine ath kendini."Evet, gördüğün gibi hayattayım. Öldüremediler beni. Hiçbir

şey yapamadılar ! Ben öldürdüm hepsini. Piçler ! Bir Müslüman'lalıaşa çıkılanrayacağını anlayamadan öldüler. "

Amidou, Amerikan pasaportu taşıyan bir Müslüman'dı. Hayatı-nı, on altı yaşında inandığı dinine ve paraya adamıştı. Onu songördüğümde, Afganistan'dan getirdiği bir ton affonu sahil güven-

liğe yakalatmamak için direniyordu. Direnişi son derece basitti.Elli roketatarı elli adamına ateşletiyordu, yolunu kesmiş hücum-botlara doğru. Ben o srrada, bir sürat motoruyla Amidou'yu kar-

şılamaya gidiyordum ve gördüğüm manzara karşrcında geliş hızı-mın iki katıyla dönrnüştüm karaya...

New orlearıs'taki Müslüman cemaatlerine daldıktan sonra ai-lesini terk edip Afrika'ya, o zaman}arın moda deyimiyle atalarınıntoprağına dönrnek için yanıp tutuşmaya başlamıştı. İsmi JulianKhyle'dı. Ve bu, dedesini pamuk tarlasında çalıştıran adamın daismiydi. Anlattığına göre, Afrika'ya gelmiş ve ismini Amidou Aliolarak değiştirmişti. Addis Abada'da birkaç yıl geçirdikten sonrasefaleti öğrenmiş, Afrikalıların kendi topraklannda birbirlerineyaptıkları vahşeti görmüş ve kafasında, her aradığmı bulamamışadam da olduğu gibi, değişik fikirler ortaya çıkrnıştı. Bunlardanbir tanesi, mensubu olduğu dini kendine göre yorumlamaktı. Birdiğeriyse Anglosakson dünyasını -ki bütün kötülüklerden so-rumlu tutuyordu onları- ne pahasrna olursa olsun çökertmekti.İçki içerek, kadınlarla hatta bazı durumlarda erkeklerle de yata-

rak dinini kendi hayatına göre biçimlendirerek yaşamaya başla-mıştı. Ona göre, yaptıklarında hiçbir çelişki yo}<tu. Allah, kulunumutlu görmek istiyordu. O da mutlu oluyordu !.. Diğer idealinigerçekleştirmenin yolunu ise beyaz adamı uyuşturucu bağımlısıha]ine getirmekte bulmuştu. Her zehirlediğibeyaz, haçlı seferle-rinden alınan bir intikamdı. Çünkü ilginçtir, gerçek bir tarihçi ka-

dar entele}<tüeldi Amidou. Sadece okuma yazma öğrenecek ka-

dar okula devam etmiş, ancak yasadışı faaliyetlerinden artakalanbütün zamanrnda da tarih kitapları okumuştu. Ve beyninde olu-

şan karma bir tarih, siyaset anlayışı onu en rıçlarda seyreden gö-

Page 137: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

:.a>:.__|

278

rüşlere itmişti. Ama Amidou'yla bir ortak yanımu vardı ki, belkisadece bu bizi birbirin,ıize çekiyordu. O da Türkçe'ydi ! Yaklaşıkyirmi yıl boyunca Afganistan ve İran'darı dünyanın dört bir yanı-na tonlarca uyuştunıcu yolladığı ve bin bir türlü kirli işe aracılıkyaptığı zamanlarda Türkiye'ye defalarca girip çılctığı için Türk-

çe'yi öğrenmek zorrrnda kalmıştı. Ustelik öğrendiği lisanın yanrn-

da, tarihe olan tutkusu, Anadolu'5ru da araştırmasına neden ol-muş ve o bölgenin kültürü, tarihi Amidou'yu kendine hayran bı-rakmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nu içinde hissedebiliyordu.Anglosakson dünyaya karşı açılmış savaşların önderlerini ken-dinde buluyordu...

İnterpol tarafindan arandığını herkes biliyordu. Ve sürekli ola-rak ufak bir orduyla geziyordu...

Zencidilinin hikim olamadığı aksanını gizlemeye çalışarak ko-nuşmasrna devam etti. Ülkemden binlerce kilometre uza|üa,Amerikalı ancak kendini Müslüman sanan bir zenciyle, Orta As-ya'nın en büytik uyuştunrcu kuryelerinden biriyle Türkçe konu-

şuyordu... Ortak geçmişimizi birkaç cümlede tazeledikten sonranrevcut durunllarımıza döndük. Öncelikle, il«am ettiği içkiyi red-dederek şaşırttım onu. Daha sonra da, yaptığım iş teklifiyle.

"Amidou büyuk paraya ihtiyacım var. Bir daha asla, hiçbir işegirmememi sağlayacak kadar. Bana yardım et !"

Elindeki şişeyi bıraktı... Yaşlanmıştı Amidou. Yaşadığı, o hergünü deprem gibi olan hayatı yormuştu yüzünü. Sözlerimi bitirdi-

ğimde, odaya girdiğinden beri suratına asılı olan gülümseme si-lindi ve yok oldu. Tekrar yatağa uzanlp başladı konuşmaya, göz-

leri kapalı:"Bak Kayra, burada olduğunu Koffi'den öğrendim. Bugün gel-

mişsin. O son afyon işinden sonra çok zarar ettim. Büyuk patron-lar bana kızdılar. Ve sonuçta, yaşadığım süre boyunca beni kova-layacaklarına yemin ettiler. Hiçbir ülkenin polisinden ya da gizliservisinden kor}«nuyonrm. Onlar beni bulamaz. Ornıana girersenhiçbiri bulamaz. Ama büyuk patronlar, Kayra, orTnanı yakarlar !

Anlıyor musun ?.. Üç yıldır gizleniyorum. Gittiğinı yerlerde, enfaz|a iki kişi biliyor orada olduğumu. Ben, Afrika halkı için ölnrüş

279

lıiriyim.Amabüyukpatronlarbiliyorlarhilibuboktandünyarıınııl<sijeniniiçimeçuı.,iğı*i.Vedolayrsıylahiçbirişekalkışamlyo-ı' ı ı ın üç yıtdır. ıvıtısı"m"' dostlarımrn yardımlarıyla yaşıyonrm'

(,lok düşündüm Orta Asya'ya dönmeyi, Ruslara, Ermenilere karşı

s:ıvaşmayr. Ama artık yaştıyım ben, Kayra, Ve içimdeki o New Or-

lt,ans serserisi uyanmaya başladı, Mücadelem bitti, Her geçen

giin clede*" U",",,iyonrm, İçki içip şarkılar mırıldanıyonım, Böy-

ltlolmasrnıistemiyorumamakendiliğindendoluyorbunlariçime.l}eyazlard,,.ok,d,rnefretetmiyorumartık.Kendirrkrmalozıyo-ı.um. Hak ediyoruz köleliği, diye duşünüyorum bazen. Bazen de

l<imyasalbombalaratmakistiyorumİspanyaya,Portekiz'e,İtal-ya'ya keşfettikl",l lç", Amerika'yı ! Dünyanrn en zengin gecekon-

ttu ülkesini yarattıı.ian için! Ben arhk sadece birkaç şişeden son_

ra kadınrn göğüslerine başını yaslayıp uyuyan YaŞh bir adamım'

Sarıma ki gölgemden korkar hale geldim, Hayır ! Sanma ki öldü-

rülmektenkorkuyorum.Sadece,,yı.,*var.okadar.Nebeyazlaryokoldu.Nezencilerhükiimsürdü.Hiçbirşeydeğişmedi.Çokinanmıştımtekbirinsanındünyayıaltüstedebileceğine.Çokinanmrştımkendime,AJ'lah,a.Amaolmadı.Dedeminsahibibirbeyazdı.Şimdiyse,dünyanınsahibiyinebirbeyaz.Dolarınüze-rindeki Franklin l Geriye sadece kafamdaki uğultular, patlayan

bombalarrnsesi,kaçışançocuklarınağlama}arıkaldı.Vebütünbunlarr duyınamak için içiyorunr ben de, Sonra da uyuyorum,

Çünkii yapacak başka bir şey kalmadı,"

Amidou,yudinlerkenbirşeylerhissetmişolmamgerekirdi.onuniçinüzülmem,kendimiçindoğruadamı,.bulamamışolmak-tan dolayı h; ı.rrrı.ırgrna uğramam gerekirdi. Ama hiçbiri misa_

firolmadrnebelmime,nedekalbime.Sadecedinledim.Gözka_paklarınınüzerindekizorluklaseçebildiğimdamarlarınçizdiğiresimlere anlamlar yüklemey" çrıştr*, sıkılmamak iÇin", HaYa-

trnl,herhangibiridealigerçekleştilTneyeadamışvebaşaramadı.ğınayaşarkentanrkolnruşh",adamgibiAmidou'yudabirzava|-lıolarakgörüyordum.MutsuzluğunnedenibaşarrsızlıKangelme-meliydi, lrele hayal krıklığı asla go,yaşlarının nedeni olmamalıy-

clı...Nedenin,anı,rbirtürlü,,.luy,*,yorlarhayattanhiçbirşey

Page 138: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

280

beklemenreleri gerektiğini, diye düşündüm. Neden binlerce kitap,film, şarkı, şiir umudu tek hayat kaynağı olarak göstermiş, diyediişündüm... Ve neden btı kadar içi boş bir duyguya, acımasızcacezalar yağdırabilecek bir arzuya hayran kalınır, diye düşündüm...I{içbir zaman ümit etmedim. Umutla tarıışmadım. Eğer mutsuz-luk, istediğini bulamamaktarı, hayalini gerçekleştirememektenkaynaklanıyorsa sıradanlaşır. Sadece adı kalır. Güler geçerim sı-navlarında başarılı olamadıkları için ağlayan gençlere, sevdikleriterk ettiği için intihar eden kadınlara. Kolay mı bu kadar taırımakmutsuzluğu hayatın karanhğında? En arılaşıldığı no}<tada başlarbilinmezleri hikiyenin. Kolay mı hayat, daha zengin olamadığıiçin bir adamın ağIayacağı kadar ?

Amidou'nun o bitkin ve sönük göz}erine bakarken içimden ba-

ğırmak, yanımda duran ktil tablasını kafasına atmak geliyordu."Sen" demek istiyordum, "sen büyuk Amidou Ali ! En vahşi örgtlt-lerin saygı duyduğu adam ! Sen mi benzeyeceksin dedene? Nere-den biliyorsun bardağı taşırmak için sadece bir damla daha ge-

rel«ırediğini ? Neredeır biliyorsun Anglosaksonların çöktişünüseyredemeyeceğini ? Eğer nefret ettiysen kendi ırkından da, pat-

latsana bütün dünyayı !" Ama ağzımı açmadım tabii, söylenredimbunların hiçbirini. Sadece dihledim. Bütün gece boyunca, banaırklardan, Osınanlı'dan bahseden eski suçluyıı dinledim...

Ve yattığımız yerden şarkılar söylemeye başladık, hahrladığı-mız kadarıyla. Söyledik. Grand Hötel dinledi. Belki iyi bir koradeğildik aına mucizevi buluşmamız yeterince uyuşturmuştu be-yinlerimizi. Ye sonra sesim tek kaldı lunapark a5malı odada. Be-yaz adarnın en büytik düşınanlarından yaşlı ayyaş Amidou uyu-du... Böyle bir adam ne görür rüyasında? Beyaz köleler mi? San-Inaln. Olsa olsa birkaç şişe daha... Derisine çizdirdiği bütiiTt o un-vanlar, aslında içindeki New Orlearıslı ktiçük serseriyi çirkin bul-duğu için. Ne İslaırr, ne beyaztar ! Hiçbirini umursamamıştı betkide, Cehaletinin üzerine saf bilgiyi beton gibi dökerek doldurunuş-tu beynini dünyanın tarihiyle. Ama kendi tarihi yoktu içinde. Ohiçbir yerdeydi, New Orleans'a dönmeyi bekleyen yaşlı bir zenci...

Elindeki boş şişeyi alıp üstünü öıttüm yavaşça,

281

"iyi uykular Julian Khyle" dedim,

SonraclabenS}ramlsavdrnr.UykuS[aml.Kapattım$özlerimi.Sabaha, yanımclaki adamın uykuda geçirilmiş bir beyin kanama-

sı sonucunOa l<atlaşmış vücuduyla l,arşlaşmak dileğiyle, Mut-

strzluğuokaclarçokkokuyor:egii,,,ı,,-.QıkanYorctuki,ölmesiniistedirn... "Ve ben şanslıyım" d"Jim kenclime, Çi,nü,ti ne gerçek_

leştirilebilecek ,ur'", hayat ettim, ne de rüyasını gördüklerimi

gerçekteştirmeyl iahştım. Benhayal etmek için hayal ettim, Baş_

ka bir şey yapam,v,"uğ,^ı bildiğİm için, Hayat az çokbir yerler-

den tanıtlık geldiği için. zihinseioıumumse bir hayal olmadı hiç_

bir zaman. Sadece §edensel ölümümün yerine k:{d"* :1lffredclüt edemedim ne kaclar zorlasam O.,:.

ş."""kleşmeyecegn-den. Çünl<U Ueynimin bir köşesinde hep bildim, bir gün düşünce

santralrmın tarafinrdan fişinin çekileceğini... Kayra'nrn zihni do-

ğar,büyur,bilenirhayattarafindan'Sonradakeskintarafısapla-nrr artakalanına. o kadar l Ve bu yazıIan|arsa böYlesine bir zihin-

selintiharınzabıtlartdtr.*Arı"ı,ı.t,ilkonadlm,'kadaryararlıolur belki. Belki de İncil,i olur, zihinlerini öldürmek isteyenlerin!

insanuyandığınınasılanlar?Her$özlerimikapattığımdasözveririm kendime,

,,Bu sefer tanık ol uyanışına" diYe, lJYanıŞımrn

aşamalarını bilırrek isterim, Ama olmaz, O kadar rrzaktıı ki o iki

clünya!Milyonlarcakilometremesafevard.ırğözlerinkapamasrn-danaçılmasrna.lnsanoğlununlşıkhızrndagövdesinitaşımaiste-ği boşuna eoş"^u ,", h"_",da giden uçaklar, Çünkii hız zaten

saklıdoğamızaa.Hersabahmilyarlarcainsanyaşıyormuazzamyolculuğrı. Milyarlarca insan, gözkapaklannın üzerinde milyon-

larca kilometre taşıyor. Tek biihareketle uyl«ı dtinyasından ger_

çekdüny,vug"çiıiyo,.e.,.dandahahızlıgerçekleştirilenbiryolalma şekli ",İ

*,? Işık hrzrnı 1luy }ol":",:1"""k

kadar çabuk

açılan gözler gerçek dunyaya döndürüyor insanı, Ve kimse far-

kındadeğil,n"eo",.i,.,i,,sabahkiyorgunluğunun,çokuzaklardangözaçıpkapayıncayakadargelmesindenkaynaklandığının.Kim-seikidünyaarasındakisaatf,,k,,..hesabakatmıyor.Gözkapak-larının şeklinde olmalı üzay gemileri. Doğa gösterrniş mükemme-

li.Milyonlarcakilometreyiışıkhızındageçmemizisağlayangöz-

Page 139: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

=ş*--;:::,:

282

kapaklarımız kapanır. Uyku ewenine geçilir. Açılırlar, gerçek bı-raktığımız yerden devam eder. İnsanın en büyük hatası kendiniseyretmemesidir. O kadar çok ilgilenir ki dekorla! Tanıyamazbirtürlü başaktörü. Sadece gözleriyle yolculuk edebilen bir insarıınkendine tapması kaçınılmazdır. Sadece fark edebilsin yeter. Geri-si gelir.

Ve ben de herkes gibi o korkunç mesafeyi, gözlerimi açtığım-da geçnriştim... Yanımdaki yatağa doğru baktığımda, hafifçe hare-ket eden bir vücut görmeyi bekliyordum. Ama sanki hiç açılma-mış gibi örtü en düzgün biçimde duruyordu. Amidou gitmişti. An-lamıştık birbirimize yaranmrzrn dokunmayacağını... Yataktankalkıp bir arı önce görmem gereken insarılara gitmeliydim. Biraraba kiralamalı, bir silah bulmahydım. Ama öylesine zor geliyor-du ki bütün bunlar... Masaırın üzerinde odanın anahtan vardı. vedikkatlice bakınca o an anladım, bu odanın Kinyas'rn gelip beniçıkarttığı oda olduğunu. Ve her şeyin başladığı, yazmaya başladı-

ğımız geceyi hatırladım. İlk başlarda kalemi elinre iğrenerek alışı-mr, daha sonra kullandığım her kelimede, her harfte daha da ha-fiflediğimi hissettiğimi hatrladım. Ve gözümün önüne tek bir ke-lime geldi, Karanlığın içinden çıkıp gelen, büyuk beyaz harflerleyazılmış tek bir kelime: "Faşistan"... Sözcük bana ait değildi ve

çok eski bir tarihe dayanıyordu.On üç yaşlarında olmalıydık. Ailelerimiz almı sahil kasabasın-

da tatillerini ge çirdiklerinden, Kinyas'la beraberdik. Yürüyorduk,konuşuyorduk. Yüksek kayalardan denize elimizde bira kutula-rıyla atlıyorduk. Birbirimize seyrettiğimiz filmleri, okuduğumuzkitaplan anlatıyorduk. Çok güzel günlerdi. Ne kadar tehlikeli biryolda olduğumuzun farkında değildik. Kasabadaki diğer çocuk-lardan tızak durduğumuz için zalnan zaman kavga etmek zorun-da kalıyorduk. O yaşlarda, insanlar doğallıklannı her şeye rağ-men korur ve içlerindeki acımasızlığı daha kolayca ortaya serebi-lirler... Dolayısıyla sürekli birlikte gezen iki çocu}<tan diğerlerininnefret etmemesi için hiçbir neden yoktur. Üstelik iki çocuktanbir tanesi, kasabadaki kızlarn çoğunu kendine aşık etmiş oldu-

ğundan, bizim suratımızda kalıcı hasarlar bıralcnak çok yararlı

283

lıir iş olarak değerlendirilmeye başlanmıştı, Bir çeşit kamu ahla-

l<ınrn gereğiycii güzeli ve sessizi parçalamak, Ve biz de, elimizden

gelcliğince kendi ahlakımızı onlara öğretmeye ÇalıŞıYorduk, İlk

lıaşlarda sey,rek giclen, tartışmalarla başlayarı kavgalar sıklaşma_

ya başlamrşt, za,_,:ran içinde. Tabiİ bu gelişmede bir gece Kinyas,rn

tlüşman çocukların bisikletlerini çalıp lastiklerini Pl4ida Yakma-

Srnlnbüyükpayıvardı.onunyaptağınıkimsekanıtlayamıyordu:ıına heykelsi yuzü bütün çirkinlerin arasrnda "Suçlu benim !" di-

ye bağırıyordu,Ege Denizi'ne ev sahipliği yapan kasabada böylesine bir hare-

ketlilik büytiklerin $e aiı.tatir,i çekrneye başlamıştı. §lelerimiz

tıizi karşılarrna alıp en srcak tondarı en soğuğuna kadar her şekil_

cle konuşup, ne olursa olsrrn kötü çocuklara u},rnaJTlaf1l|Z gerekti_

ğini anlatıyorlardı anlayabileceğimiz kelimelerle, Düşman gnr_

lıun lideri konumundaki kerem isimli çocuk ise sanki geçmişte

annesineyadakendisineherhangibirzararvermişizgibibizdenrımutsuzca nefret ediyordu",

BirkaçgünSonra,kasabaKerem,inağabeyininöldürüldüğühaberiyle sarsıldı. Herkes birbirine bu işin nasıl olduğunu sonı_

yordu.Bahçelerindekiçiçekterisularkençeweyesıçratmadava-lanndarı birbirlerine ktis komşular bile konuyu konuşmak için ba_

nşmışlardr.Kimseböylesineiyibirdedikodumalzemesinikaçır-makistemiyordu.Vesıcağınaltında,tamamenhurafelerdenolu-şanhiklyeleranlatmaknekadardadinlendiricigeliyordukasabainsarılarrna ! ortalıkta d.önen söylentilerden sadece bir tanesi ce_

nazedenSonradaayaktakalabildi.Doğruolankalmıştıgeriye...istanbul Universİtesi,nde öğrenci olan Kerern'in ağabeYi, aYnı

zamandadadewimciyasadışıbirörgütündeilerigelentemsilci-lerinden biriydi. ve sokak kavgasında biri ciğerine, diğeri kalbine

ikibıçakdarbesia}mış,Ölçüsüzceaçılanyaralardanötürühasta-neyeyetiştirilemedenölmüştü...Ailesinekadaristemesedece-nazesine birçok değişik örgütten, pankartlı insanlar geldi", Biz

olupbitenlerleilgilenmiyorduk.SadeceolaylarkarşısındaKe-rem,inalacağıtawımerakediyorduk.Bizimleuğraşmaktarıvaz-geçecek miydi?,

Page 140: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

284

Cenazeden bir hafta sonra Kinyaslann kiraladığı evin önünde-ki duvarda büytlk beyaz harflerle yazılmış bir kelime göründü.LTcuz boyayla, özen gösterilmeden yazılnlış bir yazı: Faşistan...

Kerem, yery-ızünde geçirdiği on dört yılın verdiği bütün hmçve cehaletle kasabayı ikiye bolmüştü. Komünistan ve Faşistan.Duvarlarda hep bu yazılar okunuyordu. Her gece, bir yerlere da-ha yazılıyordu kelimeler. Sınırlar belirliyordu Kerenr. Ağabeyiniöldürenlerden yoktu farkrmrz, onun için. İçindeki nefret bizedönmiiş, kendi de komik bir çerçevede de olsa ağabeyinin yerinialn-ııştı, hiçbir siyasİ faaliyette bulunmayarı insanlardan oluşansayfiye kasabasında. Çewesine topladığı ve sert cürnlelerle safla-rına çektiği çocuklarla kasabanın Komünistan bölgesinde hükiimsürüyorlardı. Ve tahmin edileceği gibi Kinyas ve ben de Faşistanbölgesinin askerleri oltıyorduk. Bu çocukça savaş ve çaba bizegülünç geliyordu. Ancak işlerin boyutu büyüytince jandarmaya-zıl,arı kimin yazdığını soruşturmaya başlamıştı. Tabii ki kimse Ke-rem'in isınini vermiyordu. Zaten kimse inanmazdı on dört yaşın-daki bir çocuğun arkadaşlarıyla "Paris Komünü" benzeri hayalleriçinde olduğuna ! Kerem'in de böyle bir düşünceye sahip olacakbilgisi yoktu zaten. O sadece kime ve neye tam olarak kızdığınıbilmediğinden böylesine bir işe girişmişti...

Ve bir süre sonra evlerimizden çıkamamaya başladık. Faşistansrnrrrnt geçemiyorduk. Ailemizle bile gittiğimiz de karşımıza üçbeş çocuk çıkıp bizi nrahvedeceklerini ima etmeye çalışıyordu ha-reketleriyle. Ya biz de savaş oyununa katılacaktık ya da umursa-madan evlerimizin önünde otunrp tatilimizi geçirecektik. Kinyasbu işi biraz daha ciddiye almış ve geceleri Komünistan'a girip du-varlara yaz/.ar yazmaya başlamıştı. Karşı taıaftayirmiye yakm ço-cuk vardı. Biz sadece iki kişiydik. Sadece bir defasında linç girişi-minde bulundular ve onda da kaçıp kurtulmayı başardık. Ama tekgerçek, biçim Faşistan'd a y apay alnız bırakıldığımızdı. Kuşatılmışiki çocuktuk. Zehirlerini kendilerine akıtan akrepler gibi bizim dekendinrizi yok etmemizi bekliyorlardı, kuşatmanrn altında...

Giinler geçti... YazıIanllann üzeri renkli boyalarla kaplandı...İki yıl sonra a5mı kasabaya tatile geldiğimizde her şey çok de-

285

ğişmişti. Bizimle tığraşan çocuklann bir bölümü çalışmaya başla-

ınıştr.Kasabayaı.,nıa,.ndakimobilyaatölyelerinde.Gerikalanıctailgilenmiyordubizimle.SadeceKerem,igöremiyordukortalık.larda. Komünistan,ın lideri Kerem,i. "Gitti" dedi}er sorduğumuz_

cla. ,,İstanbul,a gitti..."Hepirniz anladık onun, ağabeyinin yerini al_

maya gittiğini. Ama alışkanlıktan olsa gerek, uzaklaşamadık faz-

la evlerimizden. Geçemedik iki yıl önce çizilmiş Sınrrr", Belki ço_

ctıkçayapılmışbirsavaştı.Amaçewemizeçizilınişdaire,içimiz-cle de bey,rıimizi sıl«ıraya başlamıştı. Daralmryordu çember, Için_

deyaşadlğımızFaşistan,rnsrnrrlarıclaralmıyordu.Amahersabahuyandığımızda,Kerem'inyazdığıbiryazıyıanyordugözlerimiz.Bizidahadakıstırdıklarınıanlatan.Dahadayakınlaştıklannısöy-leyen,komşueünduvarındabirKomünistaııyazısrbekliyorduk.Ama gelmedi... Sadece biz öyle hissettik... İnsanların ileride bizi

nasılterkedeceklerine,yalnızlığamahk0med.eceklerinedairbirişarettibu'Bizanlayamamıştıkozamanlaramakurulmuşolan;;;k buydu. öIene kadar toplumdan sürülmüş olarak yaşamak,

Olene kadar Faşistan'da yaşarrıaya zorlarımak !

Acı çektik bi; süre. istemedik kasabanın diğer tarafina geçe_

memeyi,büyüdüğunrüzdedenormalinsanlarrnarasınakabrıledilmemeyi.Amaalıştık.Sankikenditercihimizmişgibikabıılet-tik dışarıda durmayı. Çemberi beynimizin etrafindan çıkarıp boy_

numuzaastık.Bedenimizgidemezdi,dolaşamazdıbelkiKonrü-nistan,ın sokaklannda, insanların arasında ama beYinlerimiz Çok-

tan birer yanş arabası olmuştu kaldırımları toza bulayan, Faşis_

tan ülkesinin iki yaşayaJüı olarak kaldık",

Şimdibiliyorumki,büttinbugeçmişteolanlarıKerem,Kinyasve ben hatırlryoruz. kerem bütün dünyanın efendisi olmak için

çabalarken,bizhayaliülkemizdevoltalaratlyonrz...Bebekleriktıvözde, fahişeleri kirli camlarrn arkasrnda seyretmek, Hepsi ay_

nı. Herkes birilerini bir yere kapatıp seyretmek istiYor. Onun iÇin

popcorn satıhyor dünyanın her yerinde, Seyrederken yemesi

zevkli olcluğu İçi.,.., Ve bizi de işte böyle kapattılar bir fanusun

içine.GörünmezsınırlarrolarıFaşistanülkesinesürdüler.Nedeno $ünler aklınia geldi, bilnriyorum. Belki de, artrk bu sayfalarla

Page 141: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

286

paylaştığım için kırmışımdırdirmişimdir duvarları ! Berlin

şnırları. Ya da çimentoyla güçlen-Duvarı, Çin Seddi, Komünlrtr.,, Pr-

LlTill^U:l}TrlT .tel efon a uzan dım. Koffi'yi ç ağırdım. On

İ;i*Y il::j"]İl . I*], bir adamd,;;;i; ;;i"J#}H;

§eytana rrT }ri.et ederdi bence. Bir araba istedim.

İ:':;:: : :*l 1 :",, K on u ş urk "; ;;;;;;; ; ; ; ilH r:HT_

il;İ,",ğ,."JT:T11l,ktiçükbirço",1.1.".,,;;;;HHffi;;;,ffi#:;tı ve oittiti ve gitti...

287

«lum. O da anladı. Lacivert Mercedes'e binip otomatik vitesli ara-

lıayı çalıştırdım. Uzaklaşırken dikiz a5masında Looping'e bak[ım.On metre gitmemi bile beklemenrişti. İçeri girmiş, kaybolmuştu.I{albuki isterdim, son kez bu adamın yüzünü, kızartma yağından

kirlenmiş beyaz gömleği ve pantolonunu görmeyi. Terk ettikleri-ıni dikiz aynalannda aramak artık acrtmryordu beni...

Ye gazpedalına yüklendim. 2800'lük motorun her beygirini ay-

rı ayrr kamçılamak için. İçimdeki insanlık enerjisinin bittiğinin,azaldığının farkındaydım. Konuşurken tökezliyor, dikkatimi faz-

ladarı harcıyordum. Zihnim, durmaya yakın olduğunun sinyalleri-ni veriyordu. Ama son bir çaba. Son bir hareket gerekiyordu.

İçimde kaları bütün insanlık kınntılarını toplayıp birbirlerine ya-

pıştırdım. Umanm "idare eder, diye düşündüm. Tasarladığım iş

çok zordu ve bütün yeteneklerime ihtiyacım vardr.

Şehirden çıkıp Yamusukro'ya doğru sürdüm arabayr. Birkaçpolis kontrolü. Kiralık bir arabarıın içindeki Louis Perrot ismin-

de, daha mürekkebi kuramamlş sahte ehliyetiyle bir Fransız. Tekmerak ettikteri buralarda ne yaptığrmdr.

"Bir otel" dedim. "Büyük bir yatınm ! Gerekli görüşmeleri ve öna-

raştrmalan yapmak için bırradayım. Bölge halkı için biiyük bir fir-

Sat."

Fazlaüstelemediler. Sıca}<tı çünkti. Çok sıcak. Gelecek sefere,

birkaç bin CFA Frarıgı alırlardı nasıl olsa, makbuz karşılığında."Tamam, geçebilirsiniz !" dediler...

Tabii bilmiyorlardr sayısını unuttuğum kadar insartrn hayatınımahvettiğimi. Bilmiyorlardı arınemi, babamı kahrettiğimi. Bunlarbir yerlerde suç olmalı ! Bir yerlerde insanlan hapse atıyor olnıa-lılar, başkalarmı öldüresiye üzdükleri, derin mutsuzluklara ittik-leri için. Belki cinayetlerin değil ama intiharlann azmettiricileriolduklan için cezalandırılması gerekir birilerinin. Ama daha keş-

fedilmediği için, bunu yapmış olarıları saptayacak bir makine,kandaki alkole benzemediği için kötülük, bıraktılar beni de.

Bilemezlerdi ismimin Kayra ve beni hayatta tutanın ölüm oldu-

ğunu,..

Her duvarı tuğla tuğla, inşa edenine yedirmeye kararlı insanlartanıdım ben. Midesi bulandığı için seyretmeı.t".,,.teleüzyonunaateş edenleri gördüm. Çünkü.niamışıa.dı. En büyük duvarın, te-levizYon ekranı olduğunu. N" g"ç"nijİ;; a*İ?**,ne de du_

ffi':*ffi sesini, Dünyanın en y,ıı<seı. ve sağlam duvan, teleüz_

1,]iiit&_..rı,,{i: ;l ; ! i:;,:.

Bir saat sonra arabayla dolanıyordum sokaklarda. caf6 desSports'a gidip bir pizzayedinr. Looping'lu yu.id". konuşmak iyigeldi, Öğlen sıcağlnda ijtisı.,ı yudumlayan Fransu, aslında Afri_ka'da tanıdığım en iyi insandı. Hiçbir zamankimseye kazık attığı-nı du,mramıştım. ve gerektiğinde herkese yardım ettiğini de bili-yordum, Bir ailesi yo}<tu. Yirmi yll önce, Marsilya'dan gelmişti.Asıl mesleği piyanisttikti. Jazz mizisyeniydi. kendini iyi hissetti-ği zamanlarda, Saint-Germain-des-Pr6s'deki barlarda piyano çal-dığı geceleri büyük bir hararetle anlatırdı. Ama neden bırakmıştıpiyanoyu, Fransa'yı ? Kimse bilmezdi. İmpala'nın arka taraftadurduğunu söyledi. sadece lastikleri satmıştı. Ama arabaduru-yordu, Bagajında bana ait k,ğıttar olduğunu, onlarr alacağımı vearabanın da kendisinde kaıaüiüeceğini ..iyı"am. Beraber dışançı}<tık. Yazı|arı alıp Koffi'nin ayarladığı 1982 model Mercedes'inbagajına attım. Artık gitme zamanr gelmişti. Looping'e sanlcİığım-da şaşırdı. Genelde kuru bir el s,k,şmasryla ictare ecterdik. Amakarşımda duran iyi kalpli aclamı bir claha gciremeyeceğimi biliyor-

Page 142: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Boks, her zamarı için seyretmeyi en uygun btılduğum spor ol-muştur. IJçer dakikalık on iki raunt boyunca birbirlerini yumruk-layan ağır sıklet adamları izlemek büyuk bir gösteriye tarııklık et-mektir. Karaciğerlerine, şakaklanna, alınlarına aldıkları darbele-ri saymak, raunt aralarında ter ve kanın birbirine karıştığı anlar-da, antrenörlerinin kulaklarına fısıldadıklarını dinlemeye çalış-malarrnı seyretmek beni hep dinlendirmiştir. Gerçek hayat ring-de unutulur. Dünya iki kişiden ibaret kalır. İl<i dtişmandan. Pro-jektörlerin altında birbirlerini devirmeye çalışan iki dev, insanoğ-lunun özeti gibidir. Verilen mücadele, çekilen acı. Hepsi de insa-nm parçalarıdır. İnsarı doğasma en uygun spordur boks. LarryHolmes, Joe Louis, Roc§ Marciano. Bu isimler işin devleridir.Yumruk yemeyi en iyi bilenler. Vahşi insan doğasının en iyi ör-nekleri. Ringde yalan yoktur. Dolaııdırıcılık yoktur. Sahtekirlıkıkinci rauntta iyi yerleştirilmiş upper-cut'ın getirdiği knock-out'lacezalandırılır. Tabii bahsettiğim ideal durumdur. Oysa şu an gör-nreye gittiğim adar-ır, bu gladyatör çaıpışmastna entrikayı sokmuşve gerçek hayatın bütün rezilliklerini böylesine saf bir kavgayadökmüş biridir. Fernand ismindeki eski boksör, dünyanın çeşitliyerlerinde, daha çok Orta Awupa'da şikeli maçlar organize etmişve sonuçta kötü şöhreti boks çewelerine yayıldığı için çareyikendisini kimsenin tanımadığı Afrika'ya gelmekte gönırüş, ger-

çek bir boks düzenbazıdır. Kara Afrika'da birçok dövüş ayar|a-mış, kendi deyimiyle gösteriler yaratnrıştır...

Fernand'ı benimle tanıştıran Kinyas olmuştu. Eski bir ağırsık-let olan Fernand, daz|ak kafası ve yağ tutmuş kaslarıyla daha çok

289

bir bar fedaisini andrrryordu o zaman|at. KinYas'ı birkaÇ kez rin-

ge çıkartmıştı. Hileli dövüşler, Sahte isimler, unvanlar",

Looping,inanlattığmagöreYamusukro,dabirbokssalonuişle-tiyordu. Çocukları yetiştiriyor ve bahisli maçlarda para karşılığı

izlettiriyordufakirboksöradaylarrnı.AmaSonZamalrlardaişleripek iyi gitmediği için canı çok sıkkındı Looping'e göre, Ve ben de

buadamlaı<onuşmayağidiyordum.Birbirimizdenpekhoşlandı-ğımızsöylenem",di.*uberaberkazartçlıbirişyapabileceğimizihissediyordum. yumruklanndan ve kaslanndan çok beyninin pis

taraflarınıçalştırmışolduğundan,birşekildekltadakibütünya-sadrşı işlerden haberi olurdu, Tanıdığı çok güçlü ve tehlikeli

adamlar vardr Fernand,ın. Hayatta tek istediği, önceden galibini

bildiğibirboksmaçtse5rretmekti.Vetabiİkiçuvallapara.Kimsezevk için düzenbaz olmaz",

Fernand,ıdüşündükçe,insanoğlununentrikakawamınanekadartutkunolduğunuarılıyordum.Entemizvebasitişleribilenekadartarmaş,ı.halegetirebileceğini.Budünyada,ikiadamınbirbirine vulTnasr kadar ilkel bir şey yoktu. Ama Fernand karış-

tırdığıbinlercenumarayladevasabiryalanaçeviriyorduboksu...Ringibuyükbirfirmayöneticisinehasmanewalarladoldunryor-du. insanın karmaşıklığa, srrlara, yalanlara olan bağlılığı, basitlik-

ten vebadan kaçar gibi uzaklaşması son derece arılamsız geliyor_

dubana.Hayatlannızorlaştırmakisteyenlerinbuçabalannaver-dikleri isimse entrikaydı. İngilizce ve Fransrzca,da "intrigue" diye

söylenen bu kelimenin birkaç fonetik değişimle Türkçe'ye geç_

miş oıması kesinlikle bir tesadüf değildi. ortada slnrt tarırmayan

bir hastalık, bir saplantı vardı. o da bin bir planla bin bir iş çevir_

mek.,.Fernarıd,ıbirkaçyeresorduktarıSonrabokssalonundabul-

dum.BurasreskibirkapalıSporsalonuydu.Birtarafindaarıtren-marı bölümü, diğer tarafinda da dövüşlerin yaPildı$ ring ile seYir-

cileriçinkonulmuştahtadaııtribünlervardı.Vesalonunbirköşe-sinde ise kum torbalannın aldıklan her darbede kustuk|arı toz,

darıkorunmakiçinkendisinecamduvarlarrnardındabirodayaptırmışFernandoturuyordu.Boksörlerinsiyahderilerininve

Page 143: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

29o

terlerinin kokusundarı gözün gözü görmediği antrenman salo-nundan geçip yine cam olan kapırrr,i*^uj- girdim, kendisi-nin ofis diye nitelendirdiği yere.kısa bir nezaket girişinden sonra Fernand, kendisinden borçalmaya geldiğimi sanm§ olacak ki daha b"n .o.madan, işlerininne kadar kötü gittiğini, artık kimsenin eskisi gibi bahis yatırmadı_

ğını, başırun İngilizlerle dertte olduğunu aoıattr... Ben hemen ko-nuya girmek için sözünü keserek başladım konuşmaya."Fernand, sen tarııdığım en büyük dolandırıcılardarı birisin.''Bunun bir iltifat olup olmadığını anlayabilmek için gözlerinikısarak düşünmeye başladı. Devam ettim."ve ben de birçok insanı tanıyorum. Tek yapmamrz gerekenb,ıyut bir vıırgun için sahip olduklarımızı birllştirmek. sana çokparadan bahsediyorum !''Artık konu ilgisini çekrneye başlamıştı. Ama yine de, durup du-rurken ortaya çıklp bu teklifi yapmamm nedenini düşünüyordu.Rahatlatmalıydım herkesi kendi gibi sahtekAr sanarı paranoyağı."Aıtık ufak işleryapıp bir orada, bir buradayaşamak istemiyo-rum. Son büytik bir para ve elveda!''Gevşemiş ti bir az, gözterini kısmaküan v azgeçti."samuel pinou isminde bir adam var. ve sen, onu tanıyorsun.Eminim, bu aralar yine tonlarca silah satryordur her yere. Bizimyapmamlz gerekense, birkaç bin silahta dolu tırlardan üç beş ta-nesini çalıp kendi hesabımıza satmak.''ve Fernarıd kalitesiz purolarından birini yakıp konuşmaya baş-ladı, Ashnda bana kızgındı. Daha doğrusu Kinyas'a Çünkü bili-yordum ki, Liberyalılarla yapılmış uyuşturucu işini Fernand ayar-lamıŞtl Ve hiÇ değilse belli bir komisyon alması gerekirdi. Amayine de söyledikterim ilgisini çekmiş olmalı ki, yutkunup o yumu-

şak, büyük gövdesine ve kafasına yakışmayan sesige konuştu."Tamanı. Bir an için Pinou'nun mallannı çalıp sattığımızı düşü-nelim, sence harcadığın kaçıncı dolarda boynunu kırmaya gelir?Bahse girerim, iki saat içinJe bulur bizi.''söyledikleri ikimizin ve bütün Afrika'da kaçakçılık yapanlarınbildiği şeylerdi. Sadece tepkilerimı cııçmeı< *İİ..o". Gözlerim-

291

ıltı, ellerimde herhangi bir tedirginlik arıyordu. Belki de Pinouytıllamıştı beni. Belki de bir tuzaktı ! Emin olmalıydı.

"Ve dolayısıyla benim Pinou'ya karşı böyle bir işe girmem ke-sinlikle doğru olmaz. Fazlasıyla adamı var. Ve her yerdeler" diye-ırık devam etti.

Fernand kesinlikle haklıydı. Samuel Pinou, Amidou'nun karşı-lışnrak istemediği büyuk patronlardarı bir tanesiydi.

"Biliyorum Fernand. Hepsini biliyorum. Ama salonunda çeür-tliğin çocukça oyunlardan ne kadar kazandığını da biliyorum.Yaşlanıyorsun, sevdiğin bir kann var."

Karısıyla üç gece durmadan sevişmiştim."Ve bu iğrenç yerde daha f.az|a kalamazsın. Cesur ol ! Eğer her

ııoktayı plartlarsak, Pinou bizi yakalayamadarı dünyarıın öbürtıcunda oluruz. Şimdilik, seni düşünmen için bırakıyorum. Est-helle'e anlat. Ve göreceksin, o da bütün riskine rağmen böyle biriş yapmanın zaınarıının geldiğini söyleyecektir. Yann yine gelece-

ğim ve konuşacağız."Her dolandıncı gibi sırlarını anlattığı biri vardr, rahatlamak

için. O da, su kadar güzel oları karısı Esthelle'di. Gördüğüm enaçgözlü kadın. Kimse evlenmemişti onunla bu huyu bilindiği için.Ama Fernand'ın gözlerini kör etmişti muhteşem kalçası.

"Peki, düşüneceğim" lafinı da duyduktarı sonra çı}<tım salon-ctan. Üzerime zavallı oğlanlann, içlerinden birçoğunun başlarınaalacakları darbeler yüzünden beyin traıımasr geçireceğini bildi-

ğim hileli maç boksörlerinin ter kokuları sinmişti.Hötel Boulevard'a yerleştiğimde güneş hölA var olduğunu ha-

tırlatıyordu. İthalatçısmın dolar milyarderi olduğu vantilatörüaçıp yatağa uzarıdım. Önemli oları Fernand'ın kabul etmesiydi.Pinou'yu tanrmasrndan yararlanarak, kaçak silahlann neredennereye ve ne zaftıan gittiklerini öğrenecektik. Üçüncü Dünya ül-keleri üzerinden geçen kaçak silah güzergAhı bizim gibi iki kişiyidaha zengin edebilecek boyuttaydı. Tek yapmamtz gereken, doğ-nt zaıTıanda doğru yerde olmaktı. Silahları satmak ise kullanılmışaraba satmalıtan daha kolay olacaktı, beyaz adamın bütün pis iş-lerini üzerinde hayata geçirmek için seçtiği kıtada...

Page 144: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

292

Birkaç ay önce kendimi böylesine bir otel odasında bulsaydlm,kesinlikle resepsiyona telefon açıp yatağımı kadınlarla doldur-malannı söylerdim... Ama istemiyoroum. Hiçbir kadma dokun-mak istemiyordum. Ben farkında olmadan yaklaşan zihinsel ölü-mümün habercilerinden bir tarıesiydi bu. sessiz adımlarla yakla-şan hiçliğin emirlerinden biri. "Kadınlarla yrt*rtt ., vazgeç !..''kendimi toparlamaya, bunu gerçekten ıstevıp istemediğimi, emreboYıın eğiP eğmeYeceğimı aıı"şıınmeye çalşr*. a*, o da olmadı.Ne istediği*i, ne hissettığımi düşünemıvo.ar*. Sadece biliyor-dum, Dar bir koridorda yııiıımeı< gibi. Ve t ".

ro*oa, arkamda birkapının daha lup-,arğinı duymak gibi... İçkiden sonra seks deyok olmuştu. o kadar istemiştim ı<i zıtınlmi pr.çrır-ayı, dahaönceleri Çok zor vazgeçebileceğimi sanoığım l.,runı zayıfl ıklanm_dan, eski derisinden kurtulan bir bukalemun gibi kopuyordum.Bu, her sabah,eksilmiş bir organla uyanm ayab,enziyordu. Bir hiçolmak için gelmiştim dtınvĞ ve ismin, torr.rdığım çark dö-nüyordu, Durdurmanın imkanı ise gözükmüyordu ufukta. Bir yu-dum alkolde kusacağımı biliyordum, sanki hayatım boyunca hiciçmemişim gibi. Biliyordum lı. ı.uo,.,ı öpemeyeceğimi, sarıkı nıierkeğin sevi§meli.doğadışıym§ gibi... uçaı<tatı hostesi gözümünönüne getirmek-için uğraştim, derinlerde nr.r1.o" kokusunu ala-bilmek uğruna, birkafcir,."ı *r, kırıntısınr.,. e*, en baştan çı-kancı fotoğraflar bile yetmedi bana seksi hatırlatmaya. Mutlu muoluyordum kaybolan yeteneklerimi gördükçe i Hrr. Çtinkü ta-nımlayamadrm şimdiye kadar mutluluğr. arn, huzurun, dalm kı-prdamadığı bir havada hissedil

ğ,.,,n,,*i.o,*.*aradığım jJ"H*'.1ffiilHJ,H:.*-bulacağım da buydu. Her ş"yr., durduğu arı. o ı.uor. duracaktı kidünya, varhğını fark edemeyeceı<tım. Denizin kumuna kanşıp ha-reketsiz kalan balıklar gibi. Ke;dimi durduracut *. lnsanların,

İ,TJn:ilil: olduğumu r-,

"t*"leri için. o kadar duracaktım

Bıraz uyumaya çalıştım. En azından zaın:ulrn daha hzlı geçme-sini sağlar, diYe düŞündüm. Amahatıralar zorlanıayadevam edi_yordu hafizamı. Asıl bunlardarı kurtulmalrrr*l- borüntülerden,

293

:;ı.slerden, isimlerden... Geçmişi ve geleceği bu saniyede toplaya-lıilirsem uyuyabilirim. Belki de basit bir matematik formülüdtir.ı it.lecekten geçmiş çıkarsa şimdiki zaman kalır...

Gözlerimi açtığımda, yanrmdaki yatakta bir karaltı gördüm.l(iın olduğunu anlayamadığım için ve tabii ki en kötüsünü yarıiIıt.ni öldürmek için gelmiş biri olduğunu düşünerek, üzerimdekiı ıı,tüyü firlatıp ayağa kalktım. Beş altı saat uyumuş olmalıydım.ll:rvanın kararttığı odayı aydınlatmak için tavarıda asılı çıplak:ııırpule elektriği yollayacak düğmeye bastım. Her şey beş saniyeit;inde olmuştu. Ve gördüğüm, son derece sakin büyükbaş birlıııyvan gibi barıa bakan Fernand'dı... Otelin sahibi odama girme-sine izin vermişti. Öldtlrmeliyim o herifi, diye düşündüm. Fer-ıııınd büyuk ihtimalte bir siiredir kararılıkta beni seyrediyordu.

"Ne yapryorsun burada?" diye bağırdrm, öfkemi gizleyemeden."Sakin ol ! Otel bir arkadaşlmln. Açtı kapıyı. Seninle konuşma-

.v:r gelmiştim. Uyanmanı bekledim ve son bir kez düşünmek iste-tlim kararımt."

Hızlanmış nabzımı yavaşlatmak için barıyoya girip yuzümü yı-kadım ve çıktım.

"Gel ! Dışan çıkalım. Konuşuruz" dedim.Yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Esthelle'le uzun zaman

iince yaptıklarımı öğrenmiş olsaydı beni çoktan öldtiı"müş olur-du. Uyanmamı beklemezdi. Giyindim, dışan çıktık.

Fernand'ın Chewolet kamyonetine bindik. Birkaç kilometrelriç konuşmadarı geçti. Nereye gittiğimizi bilmemek beni sinirlen-dirmişti. Ama sormak da Fernarıd'dan şüphe etmek arılamına ge-lecekti. Boks salonunun önüne geldik. Durdurdu dev kamyoneti-ni. Yıllar önce, safariye çılorra ümidiyle aldığını söylediği, üzerin-cle yedi tane projektör taşıyan bir canavardı kamyoneti. Ama ger-

çek safarinin insanlar arasında yapıldığını anlamasr uzun sürme-ınişti.

Salona girdiğimizde, içeride kimse yoktu. Ben en azından bir-kaç kişi olmasrnı bekliyordum. Çünkti genelde, aileler çocukları-nı sporcu yapmak isteyen beyaz|ara tamamen teslim ederler veonlar da çahştıkları yerde bir köşeye kıwilıp uyurlardı. Demek

Page 145: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

294

Fernand, kendine part-time kum torbalan ayarlamıştı. Ringin et-

rafindaki tribünün ilk sırasına gidip oturdu. Salonu aydınlatan cı-lız floresaıılar, Fernand'ı durduğum mesafeden baliıldığında ke-sinlikle kış uykusuna hazırlarıan bir boz ayıyabenzetmişti. Ben deyanrna gidip oturdum. Yakılan sigaraların dumarrı ışığa kanştı.

"Burada bizi kimse duyamaz. Bu benim için çok önemli ! Çün-kti bana değil ama Esthelle'e bir zarar gelmesinden korkuyonrm.Teklifini çok düşündüm. Gittiğinden beri düşünüyorum. Kendimidüşündüm. Bu salonu... Artık boks işini yapmaktan yoruldumKayra. Hem de, tahmin edemeyeceğin kadar çok. Yumruk sesle-ri. Kaburgası kınlan çocuklann arınelerinin ağlamaları. Bahisçile-rin bağınşları. Hepsinden bıktım. Ve eğer mükemmel bir plan ya-parsak, soygunu halledebileceğimize karar verdim... Evet, yapa-

biliriz ! Pinou'nun silahlannı çalıp satabiliriz. Ve bunu o kadar us-talıkla yaparlz ki değil Pinou, Yüce Isa bile bulamaz bizi !"

Bunları söylerken gittikçe heyecanlarıdığını hissediyordum.Kendi keııdini ikna etmişti. Belki de Esthelle eline alacağı tomar-la parayı düşünerek, Fernand'ı terk etmekle tehdit etmişti. Nede-ni ne olursa olsun, teklifimi kabul etmiş ve benden gelecek yanı-tı bekliyordu. Birkaç gün önce kazıttığı belli oları kafasında biri-ken ter damlalan sabırsızlandığını söylüyordu hep bir ağızdan.

"Çok seündim Fernand" diye söze girdim. "Doğru bir karar ver-din. Şimdi elimizde neler var, bir bakalım ! Senin Pinou'ya ulaşmaimkAnın var. Bende de, ikimize ve belki şu amatör boksörlerindenayarlayabileceğin birkaç adama gereken silahlarvar. Tek sonrn, Pi-nou'darı ınalların sevkıyat şeklini ögrenmek. Tarihini, yerini. Sat-mak içinse ben Liberyalılan düşiinüyorum. Ne dersin ?"

Evet, artık dönüşü yoktu. Kesinlikle ileride çok yankı uyandı-racak bir işe giriyorduk. Biliyorduk ki böylesine bir vurgunu ger-

çekleştirdikten sonra ikimizin de kıtada kalnrası neredeyse irn-kAnsız hale gelecekti. Aslında Fernarıd, her zamanki gibi lrer şeyiönceden düşünmüştü. Gerçek bir dolandırıcı olduğunu kendinekanıtlarcasrna sakinleşır,ıiş ve emin bir şekilde konuşmaya başla-mrştr, gönrlek cebinden çektiği kötü puroytı yakarken.

"Bu aralar, Pinou Gana'da. İtalya'ya gidecek baz nrorfinle ytik-

295

1ü bir gemiyle ilgileniyor, Yarrn onu göITneye gidebilirim, Şimdiye

kadar hiçbir hatamı ğormedlği için beni kabul edecektir."

Gerçekten de Fernand her şeyi d,üşünmüştü, Belki de bu öğlen

kendisine ilk deia konuyu açtığım anda kabul etmişti işi, Ama

planı yapmak için zamana ihtiyacı vardr, Hepsi bu, Devam etti ko-

nuşmaya, o duymayı sevdiğim Güney Frarısa aksanıyla,

*Gelecek h;, n* yupi*ı silahlann Afganistan ve iran yoluy_

laSomali,yegeleceğinibiliyorum.Vetırlarayüklemeyapıldıktansonra d,a karayoluyla Kenya'dan başlayarak, bütün Orta Afrikayı

geçecekle r. Biz O"*"yu Gana'da gireceğlz, Pinou'nun batıdaki

güCüdoğuyagöretokdüşük.Mallarınınyoldabaşınabirşeygel-memesiiçinbirile-riyleişbirliğiyapmasrgerekecek.Vesilahlannkorunmasını ben üstleneceğim Paraya ihtiyacım olduğunu,

adamlarrmlahizmetindeolduğumuanlatacağım.onemliolanPi-nou,lnıiknaetmek.Vereceğibirkaçbindolaraihtiyacımolduğu-na inandrrmak. ve normalde sierra Leone,den dağıtımı yapılması

gerekensilahlaraslaFildişiKıyısı'ndançıt«nayacaklarçünküda-haBouak6,yegelmedenbütünşoförlerivekonımalarrnröldüre-ceğız...Gana sınrnndan Freetoin,a iki güntük yol var. Yani iki

günkadarbirzamanımızolacak,Pinoumalınteslimedilmediğiniöğrenenekadaçsilahlarıbulamayacağıbiryeregötürmekiçin.ve o bizi triloişikıvrsı,nd,a ararken biz burnunun dibinde, yani Li_

berya,daoıacağız.vedediğingibi,sitahlanişgalordusunasataca-ğız. İşte bu kadar!"

layabitmiş olması-Bu kadar lcsa sürede böylesine çok bilgi top

nagerçektenşaşıITnıştm.Vebirlikteçalışacağımkişikonusundadoğru bir tercih-yaptığım için kendimi kutladım. yalııız en büyuk

Sonın,Pinou,yııkandırmak,silahlannçeşidini,adediniöğrenipbiran önce ıiueşaırı a,r|apazarıığa girişmekti, Tabit aklımdarı geçen_

leritahrninedebilecekkadarAfrikadayaşamışbiriolarakdevameffiikonuşmaslna,sönmüşpurosunute}aarateşlediktenSonra

..YarınsabahPinou,yagidiyorum.Konuşuyorllz,Bütünbilgile-

ri alıp geliyorum, Buradan on adam seçiyorum, Sen kendi}erini

vurmayacaklarıkadarbasittabancalarbuluyorsun.Çünkübuvahşilerefaz|tkarmaşıkbirsilahversenboşkenbileseni,beni

Page 146: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

296

wrabilirler! Ben General İsac'la pazarlık için konuşuyorum. sende Greenville'de yaşayan o bunak Arap'la ko.,,rşryorsun. Ferido-un'la. Harıgisi daha çok verirse ona satıyoruz. İki gıln içinde sa-tışları halledebiliriz. Geriye kalan tek sorunsa nasıI ortadan kay-bolunacağı... Ve o ,şu*rda, sevgili dostum, herkes kendi payrnadüşeni alıp özgür iradesiyle istediği yere buharlaşıyor. Ölmedengidilen her yer olabilir ! Ve asla .,".uy" gıau""gi*izi birbirimizesöylemiyoruz. Asla ! pinou dişlerimi scıkerken, sana da aynrsınıyapması için adresini vermek istemem. ''Tabii ki Fernarıd'rn son cümlesi tamamen kendi kıçını kurtar-mak içindi, yani benim yakalanma ihtimalimi düşünüyordu. ken-disi nasıl olsa, öyle bir durumda uyduracak birkaç ciltlik ya|anbulabilirdi. Mesela Esthelle'i kaçırdığı* ıçır, bu ışı yapmak zo-runda kaldığını söyleyebilirdi."Evet, haklısın. izlerimizi kayb ettire c eğimiz yerleri birbirimiz esöylemesek daha iyi olur'' dedim.Tabii ki değil birkaç gece, birkaç ay dahi anlatsam içindeki giz-lenmiş sonun, o kalın, yumruk yemekten buz torbasına dönmüş,dazlak kafasına asla girmeyeceğinden emin oıorgr*, düşüne-rek... Pları hazırdı. FernandKinyas'a göre çok daha standart birinsan olduğu için "There's no plT. That's tt u pıan !'' sloganı uy-gulaııamazdı. Bütün ihtimallerjn hesaplan**, Fernand'rn gece,kansının ko llarınd a r ahatç a uyumasıyla ilintiliydi. . .Dönüşte fazla konuşmadık, çünkü hiçbir o.tat noktamız yok-tu Planladığımız Soygun dışında. Beni oteıe nrruı.rp kamyonetininbütün ışıklannı yakarak uzaklaştı. Tepesindeki projektörlerle biruçan daireye benziyordu, Chewolet'si...

otele girdim. Tam asansöre binecekken durdum ve resepsi-Yonda duran gözlüktü adama yaklaşıp, ,,Bir daha kim olursa ol_sun, asla odama benden habersiz birini sokmayacaksın !'' dedim.Bir şeyler söyleyecek oldu. Elimi kaldırıp suriu.drm. sonra dadönüp merdivenleri çı}«naya başlaaım. Bir y".ıi. okumuştum,h.er basamak dort saniye hayat uzatıyolTnuş. Asansöre binerekintihar ml etseydim ! Şu durumaa, krrmızı u, ı.ra* tehlikeliydiasansör sağlığım için...

297

Vantilatörü çalıştınp oturdum yatağa. Bir sigara yakmak içinclimi gömleğimin cebine götürdüğümde, arada bir de puro otdu-ğunu fark ettim. Fernarıd'rn anlaşmamuzl kutlamak için verdiğilıir hediyeydi. Uzun uzun koklamaya çalıştım, hiçbir güzel kokugelmeyeceğini bildiğim halde burnuma. Çünkii elimde tuttuğumkesinlikle Havana yaprağı değildi. Cimri Fernand'ın sağdaıı sol-darı topladığı kalitesiz purolarrndan biri. Yaktım. Art arda üç ne-fes çektim. Söndürdüm masanın üstündeki kül tablasında. Ce-bimdeki Kraven-Apaketini çıkanp birkaç saniye seyrettim. Logo-sunu resim kolundaki bir çocuk bile daha iyi çizebilirmiş, diyedüşünüp, buruşturup attım. Sigarayı bıraktım. Tekrar elime alma-mak üzere... }

Yatağa uzanrp beyaz tavarır seyretme zaınanl gelmişti. Ampulünaydınlattığı tavarı, uzun süre bakıldığında gözlerimin öntinde hare-ket eden ki.içük siyah noktalann oluşmasuıa neden oluyordu. Zi-hinsel yolculuğu düştirımeden önce son kez gerçek hayatla ilgilibir sonrnu gözden geçirmek istedim. O da, neden uyuşturucu işiyapmadığımdı ? Neden aklrma Pinou'nun sitah kaçakçılığı gelmiş-ti? Acaba herhangi bir uyuştunrcu sevloyatındarı daha çokkaza-nabilir miydim ? Aslında sattığım maddenin benim için hiçbir de-

ğeri yoktu tabii ki. Ama sadece Afrika'ya gelirken uyuşturucu işiyapacağımı düşündüğümden, silah ticaretine dönmek kafamı ka-nştırmştı. "Ha5rır !" dedim. "Silah ticareti iyidir. Ortalama, adanıbaşı iki milyon dolar kalabilir. ve bu parayı nakit olarak kendisinevereceğim her dürüst insan, yaşadığım müddetçe benimle ilgilene-bilin.." Rahatlamıştım kafamda kesin bir plan olduğu için. Demeknormal insanlar böyle hissediyor, diye düşündüm. Demek gece,kafalannı yastı klarıyla buluşturduklarında gö zlerinin önune gel enresimlerin gerçekleşme ihtima]iyle ytizlerine bir tebessüm takıyorve çıkarmadan uyuyorlar. Ben de normal bir insarı olabilirdim eğersigarayı, içkiyi, kadınlan ve hayatı bıral«ıramış olsaydım...

Uyandığımda, duvardaki saatin yelkovanı on tane tabanca bul-maln gerektiğini söylerken, akrebi de söz konusu ufak cephane-yi nereden bulacağrmı soruyordu. Yani başka bir deyişle saat onageliyordu.

Page 147: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

298

Capuc cino'mu içerken otelin bahçesinde, havaalarıındarı gelenbir servis minibüsü gördünr. Otelin kapısının önünde durdu. İçin-den ürkek adınrlarla yaşh bir beyaz çift indi. Yanlış duymuyor-saın, Portekizce konuşuyorlardı. İster istemez güldüm. Çünkübüyuk ihtimalle otelin odalarrnın deniz manzaralı olduğunu söy-lemişlerdi. Anra en yakın tuzlu su dört yıiz kilometre güneyde ka-lıyordu. Kadın ağlamak üzereyken, adam da kalp krizini geciktir-meye çalışarak bağıra çağıra girdiler kapısrndan otelin. Ve ben detam attığım kahkahayı tamamlıyordum ki, aklıma içeri giren be-yaz yaşlıya çok benzeyen ve işime yarayacak başka bir beyaz gel-di. Albert ! Yaşlı dostum, Belçika Dışişleri Bakanlığr'nrn utançkaynağı Albert. Evet. Bana gereken adam oydu. Değil silah, An-vers'i ya da bütün Flaman bölgesini satabilecek bir adam. Resep-siyondan elçiliği aradım. Ögleden sonralan çalıştığı için hAlAevinde sineklerle boğuşuyor olmalıydı. Eünin numarasını verdi-ler, akrabası olduğumu söyleyince...

Günde bir brıçuk paketini devirdiği filtresiz Gitanes'lardanötürü, daha çok yağlanması gereken bir kapı gıcırtısına benzeyensesiyle "Kiminle görüşüyorum?" diyerek açtı telefonu.

"Ben Kayra. Ucunda beş bin dolar oları bir iş var. Yamusuk-ro'da. Hötel Boulevard'dayım. Telefonda anlatamam. Buraya gel,konuşalım" dedim.

Biraz durdu. Zorlukla aldığı nefesleri saydım. Ciğerlerine gi-

den yol nikotin ve alkolden öylesine tıkanmıştı ki oksijen balon-cukları kazma kürek yardımıyla yol açıyorlardı kendilerine. Veköpek hırıltilarına benzeyen, telefonun öbür ucundan gelen iştebunun sesiydi. Kazma ki.irek gürültüsü.

"Tamam, gelmeye çalışırım. "

Telefonu kapatıp tekrar bahçeye oturmaya gittim. Kamelyanıngölgesi hayli serindi sicağa rağmen... Albert'i neden bir türlüemekliye ayırmadıklannı düşündüm. Belki de özellikle geri çağır-mıyorlardı. Belçika kendini her türlü mikroptan korumaya çalı-şırken bir tane daha gelmesin diye. Belki de unutmuşlardı onutropikal çölün ortasında. Bilmiyorum. Emin olduğum tek şey, Al-bert'in silah işini halledebileceğiydi. Ufak işlerde Alberü'den daha

299

başarılıbiriyoktu.Aslındasonkokainişionunçapmlfaz|asıy|aaşmıştıamayinedebirşeklide,verilenlrergöreüyerinegetire.bitiyordu.

Bircapuccinodahasöyledimyarıçıplakgarsona.Sıcağınaltın-cla,buİtalyankahvesiniiçmemintekbiranlamıvardr.odaote-lin soğutucularrnın çalışmaması. sıcak bir portakal suytı içeceği_

mezatensıcakservisyapılmasıgerekenbirsrvıiçmekdahanan-tıklıgelmişti.Amabeynimemakulgelen,terbezlerimeakılkarlgözulcırüyordu. Sınlsıklam olmuştu biitün vücudum",

oteldekiyarıberber,yarlkasabasaçlarrmromuzlarrmınhiza-sındakesmesigetektiğini,bıyıklarrmadokunmamasrnlyavaşçaanlatryordum ki-içeri bir komi girdi. Bir beyefendinin beni bahçe_

debeklediğınistıyledi.YirmidakikadasaçlarımlZordaolsaiste-diğimbiçinrdekestiripbeyefendiolamayacakkadarayyaşolanAlbert,inyanrnagittim.İçkisisıcakolduğuiçin,buzolmadığıiçinve hAlA ölmediğıiçin çıplak garsona bağırrnakla meşguldü, Bir is_

kemle çekip oirrrrt.m. Gerçekten sinirlenmiş otmalıydı. Hiç na_

zikçe bir giriş yapnradı,..NevarzNeistiyorsun?Umanmbusıcaktaboşunadörtsaat

at aba kullanmamışrmdrr ! "

"Öncelikle hoş geldin, Ve hayır, boşuna gelmedin, Sana 5 000

dolarvereceğim.Sendebanaontanetabancağetireceksin.Bukadar.Başkabirşeyistemiyorumsenden.Tabiiunutmadan,birde çeneni tutup kim"ey" söylemeyeceksin silahları bana getfudi_

ğini. 2 500 şımji vereceğim. Döndüğünde de bir tane daha alacak_

sın o 2 500'den,"KesinkonuşmamdanVemasanınaltındanuzattığımnakitten

dolayı sakinlejmiş, terlemesi biraz olsun durmuştu,

"Tamam. Nasıl tabarıcalar istiyorsun ?"

Nbert,inparayraldıktanSonraolumlubakangözlerini,anlayışdolu bakışlarınr seviyordum. En azrndarı ne istediğini biliyordu,

Paramı ver, dünyan],n en tattı ihtiyarı olayım !

..Kesinliklefarketmez.Seninzevkinebırakıyorurn.Lafaranrz-

da, sarıa "r, *u k6r getirecek olanları seçebilirsin, Herhaırgi bir

savaştan ç,ür*rş olsunlar, yeter. Çünkü onlar kesinlikle kötü

Page 148: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

kullarıımdan dolayı üç mermiyi bile arka arkaya atmaktan ilciz-dir. Neyse, her tabarıca için otuz tane de kurşun istiyorum. söy-lememe gerek yok herhalde !"

Elindeki içkiyi bir yudumda bitirip, "M6lina'nın yerinde o kadı-nı dövdüğün için İngilizler seni arıyor, haberin olsun ! Ama onla-nn dışında kimse ilgilenmiyor. zaten İngilizter de saat beşe kadararar. Çay saatine kadar ! Neyse, yann bu saatlerde istediklerinleburadayım" dedi ve ktilüstür arabasına binip gitti. İngiltere krali-çesini ben de, en az İRA kadar önemsemiyordum. Albert'in yap-tığı onca tuhaf ve kazançlı işe rağmen neden h6lö eski bir Hon-da'ya bindiğini anlamıyordum. Ne yapıyordu paralarını ? küçükbakirelere olan ilgisini bütün Batı Afrika biliyordu, ama yind degösterişli bir hayat sürmesine yetecek kadar bir miktarın da artı-yor olması gerekirdi...

Akşama doğru odama çıktım. Resepsiyondaki adam akşam ye-meğini istersem odama getirebileceğini söyledi. kabul etmedim.Farkında olmadan zatendüzensiz olan öğünlerimi azaltmış ve bi-re indirmiştim. Bir haftadır günde sadece bir kez yemek başınaoturduğumu fark ettim... Bu sefer asansörle çıktım odamın katı-na. Tam doksan altı saniye kaybettim hayatımdan, yırmi dört ba-samağı trrmanmayarak. yatağıma uzarıdığımda, vantilatörün ilkgün çok rahatsız eden gürültüsünü artık duymadığımı düşündüm.sanki benim haberim olmadan benim dışımda bir varlık, bir güçzihinsel yolculuğumun sonunu hazırlıyordu. Bir çeşit, detaylar-darı sonrmlu bir merci. kesinlikle kontrol etn-ıeye, hikim olmayaçalışmadığım hareketler doğuruyordu bedenimden. Çewemdekisesleri eskisi kadar iyi duyamıyordum. İnsanların benimle konu-şurken bağırmala.rını istediğim zamanlar bile oluyordu. Hatta bu-gün bir ara A]bert'i duyamadığım için gayri ihtiyari dudaklarınıtakip etmeye çalışmıştım...

Tek bir öğün. ve o öğünde de çok az yediğim için tuvaletle ctepek bir ilişkim kalmamıştı. En azındanseyrekleşmişti görüşmele-rimiz. Terlesern bile eskisi gibi litrelerce su içmiyordum. sankibedenim programlanmış gibi, beni gittiğim yolda desteklediğinisöylüyordu. Beynimin hiç ulaşamadığım bir bölümü, misyon ytik-

301

lıılıirmerkezgibizihinselölümümükolaylaştıracakgelişmelery:tı,ırtryordu. Her geçen gün yeni değişimler görebiliyordum ken-

ıliıııcle.Veişinitginçtarafi,kesinlikleşaşurnıyoroluşumdudeğişiııüerin ı.arşrs,idu. giirii., bunlann olacağını önceden biliyor_

ııııtşçasrna heyecarılanmadan, parıiğe kapılmadan seyrediyor-

ılıım kendimi. Duymamak bana doğar gehyordu, Sanki altı milyar

ııısanın da benim gıb\ az d"v*,v" başladığı", d":U|lillİ}T,

;;,;; gelen bir farklılık yoktu. Kozasrndan ÇıkıP uÇacagrnr

lıilen bir trtıl kadar sakin kaşılıyordum bedensel geliŞimimi",

çalan bir telefonu susturm*rr, "r, iyi yolu aÇmaktır, AÇtrm ben

ılc. Fernand'rn sesi, kahkahalan kelimelerin arasrnda

*olduKayra.Tarıam.lşleryolunda!Pinoukabulettiteklifimi.

liirsaatSonrasalonagel.orada.buluşalrm,''Heleböylesinebirhaberialmakiçintelefonunahizesinikaldı-

rıp kulağa yaklaştırmak çokbasit ve zevkliydi",

lhsabirduştanSonraarabayabindim.1982yılındanberifanıkendietrafindadöndüğiındenveimaledildiğiülkedenbinlercekilometreuza}<taveenazikiiklimgerideolmasındanötiirüMer-cedes,ten çıkan sesler daha çok bir ağlamaya benziYordu, Ya da

sağırlaşma}<taolankulaklarımdanötürübanaöylegeliyordu.Şehrinbirazdışarısındakibokssalonununönüneparkettim.Si-yah Chewolet sahibine yakrşan ölçüsüz büYuklüğüYle birkaÇ

metre ileride duruyordu", ı,_a__ ^ıJ,,xıı farıfİçeri girdim, Once tuhaf sesler duydum, Işığın olduğu tarafa

bakrnca,seslerinprojektörleraltındakiringdeFernandilebiradamrn dö"ü;;;ri^ol., geldiğini anladım. Ancak ringin yanrna

geldiğimde fark ettiler orda oidrgrmr, Fernand son bir sağ lıro_

şeçaktıktansoruakarşısındakiyarıkalınlığındakigençoğlanınkorumanuşı,g,vı,sarılmışkafasına,dövüşübitirdiğiniişaretetti.Aldığıug,.yo-mruklardanbaşlığınarağmenetkilenmişgençbok-sör nefes nefese yavaş ad,mĞrla, iplere astıg havlusunu alıp

ringden indi, Yanımdan geçip antrenman bölürnüne doğru gitti,

FernandüstündekiterdenSaxaITn§atletiçıkarıpfirlattıyere.sonra da yaşından beklenmeyecek blr çevıklikle ringden aşığı at_

tayıp yarııma geldi, "Nasıl ? Pek kaybetmemişim formumu değil

Page 149: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

302

mi ?' diye sordu gülerek."Hala ıyısin.Amabebek için zararlı değil mi bu kadar hareket?"

dedim, sarl«nış göbeğine bakarak...Ofisine gidip oturduk. Purosunu yaktı, havlusuyla kafasından

fişkıran terleri sildikten sonra. O an Fernand'ın Sahra Çölü'nü su-suz geçebileceğini düşündüm. O kadar terliyordu ki, terini içerekbin kilometre yürüyebilirdi kızgın güneşin altında.

"Bu sabah, Gana'ya gidip Pinou'yu buldum. Sdkondi'deydi. Be-ni görünce şaşırdı tabii. Aynı sana anlattığım gibi sevkıyattan ha-

berdar olduğumu, paraya ihtiyacım olduğrı için malın korunması-nı Fildişi Kıyısı'nda garantileyebileceğimi söyledim. Önce hayli

şüphelendi. Ozellikle, böylesine büyuk bir işten haberim olması-na sinirlendi. Nereden öğrendiğimi bilmek istedi. Ve bu merakıişime yaradı, çünkti Fildişi Kıyısı'nda herkesin yapacağı işi ko-nuştuğunu dolayısıyla silahlann güvenli bir şekilde Sierra Le-one'ye varabilmesi için mutlaka korunmaları gerektiğini söyle-dim. Ashnda kendi adamlarına gördürmek istiyordu işi, ama hü-kümetle arası açıldığı için Fildişi Kıyısı'nabizzat giımek istemi-yordu. Biraz daha ısrar edince beklemediğim bir kolaylıkla kabuletti. Ve tahmin et, ne oldu ! Bana bu hizmetim kaşılığında yetmişbin Fransız Frangı vereceğini söyledi. O an, neredeyse Pinou'nunboynuna sarılıp yanaklanndan öpecektim. Malını çalmam için üs-tüne para veriyordu geri zekAlı. Tabii yetmiş binin karşılığındabütün asker ve polis kontrollerinden geçece}<ti silahlar. Yarıi ken-di hiçbir işe karışmayacak ve bütün yolculuğu orgarıize edecek-tim, anlaşmaya göre. Bl sıkıştık... Detaylar ise şöyle: ayrn on dör-dünde altı tır girecek Gana'dan. Srnırı dabiz halledeceğiz. Artık oyetmiş bin frangı srnırdakilere dağıtmam gerekecek..."

İşte bu noktada Fernand'rn, yine farkında olmasa da, dolandı-ncılık hastalığı deweye girmişti. Emindim stnır geçişini Pi-nou'nun hallet[iğine. Amaparayı sadece kendine almak istediğin-den, bir sarıiye içinde böylesine bir yalan uydurmuştu. Ve bu ya-

larıı da yetmiş bin frangı ağzından kaçırmasının getireceği zarar,kapamak için söylemişti. Yirmi bin de diyebilirdi. Ama yetmiş bi-ni benimle paylaşmak Fernarıd'a göre değildi.

303

,,Fildişi Kryısı,ndan Freetown,a kadar, arılaşmamua göre ilgilen_

lllem gerekiyor tırlarla. Dolayısıyla konuştuğumuz gibi iki günü_

ıni.iz var, nrallar sınırdarı girdikten sonra satlp yok olmamız için,

yalnız tek bir sontn var ! o da, pinou trrlann içinde ne olduğunu öğ_

renmemi kesintikle istemedi. ve benim için matın ne olduğıınu bil-

ırremenin daha iyi olacağını söyledi. Maluı ne olduğunu söyleme_

ınesi Liberyalıl arrapaaartık süremizi kısaıtsa da, iyı bir haber çün_

kii eğer boktan kalaşnikoflarla dolu olsaydı o tırlar, kesinlikle sak_

lamazdı benden. Betki de füze rampalan vardır. kirn bilir?"

Evet,artıksadecebeklemekkahyordugeriye.Beşgünvardrönümüzde. ve şonra hayatrmızrn oyunu.nu sahneye koyacaktık.

Ne birkaç kilo toz satmaya, ne de Meksika'da yaphğımız gibi ap-

tal bir Amerikalıyı baltayla kesmeye benziyordu. kinyas,ın bo_

ğuştuğu Liberyalılardarı bile tehlikeliydi samuel pinou, İsviçreli

Yahudi. Orta Afrika'nın Al Capone'u",

Beklemeye başladık biz de o büyük günü. Esthelle, beni evle_

rine yemeğe çağrrdı birkaç kez. Ama reddettim davetini, kadın_

larla ilgilenmiyoraum. Tek istediğim, bir an önce ayın on dördü_

nün gelmesiydi... odamdan çok aa çıktım. Albert,in getirdiği ta_

bancalan, Fernarıd,ın adamlarma dağıtıp nasil kullanacaklarınr

öğrettim... Varıtilatörün rüzgirınd a y atal<İa uzandım genelde, Ve

dört gün geçti. Dört gün daha yaklaştım zihnimin ölümüne, Bir

karar vermemiştim, parayı alınca gideceğim yer hakkında, Ama

en mantrklrsr, Liberya,dan bir telare kiralayıp kıyıyı takiP ederek

kuzeye çıkmaktı. Tek ihtiyacım bir ev ve içinde bana bakacak in_

sanlardı. Bulması zor olmamalı, diye düşündüm, Hötel Boule-

vard,daki odamda son kez uyumak üzere ışığı kapatırken, yann

on dördü...

Page 150: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Başım ağnyordu yataktan kalktığımda. Halbuki ne hastaydım,ne de iÇki iÇiYordum. Belki de yaşarıacak büytik olayın arifesindehissettiğim bir heyecanın göstergesidir başımın zonklaması,- hiyedüşündüm. Ama böyle bir ihtimalin uzaklığına kendim bile gül-diim. En net hatırladığrm son heyecanlanmam, lisede bir fizik sı-navına girmeden önce gerçekleşen sılontımdı. sınavda gözet-menlik yapacak olan stajyer öğretmene bir önceki gece biraz kö-tü dawanmıştım çünkti...

Bir duş alıp saçlarımı taradım. Başımın ağnması devarn edi-yordu. sanki kafamın arkasına, ensemin biraz üstüne iki demirParÇasl Yerleştirilmiş gibiydi. Hem ağırlıklannr, hem de verdikle_ri sert acıyı hissedebiliyordum. ve o an aklıma geldi, ağnmın dü-şünmelrten kaynaklanabileceği. Üniversitedeyken konuyla ilgilibirkaç kitap okumuştum aIna hiçbir zaman iyi bir öğrenci olma-dığım için şimdiye kadar yaptığım tıbbi müdahaleleç kinyas'ınsağını solunu dil«rıek, kendime iğneler yapmakla sınırlı kaimış-tı... Ama uyanrşımla beraber hissetmeye başladığım ve ılık duşunaltında dinmemiş, hAlA devam eden sancının nedeni gerçek haya-ta dair gösterdiğim son çaba olmalıydı. Beş altı gündür aklımdasadece silah işi olduğundan artık zihinsel yolun son kilometrele-rine geldiğini düşünen be5mimin bir bölümü yorulmuştu. ve başağnm da onun ağlama sesiydi...

GiYiniP dışarı çı}rtığımda, otelin lobisindeki saat dokuzu göste_riyordu. Fernand beni yanm saat sonra salonun önünde bekliyorolacaktı. Resepsiyondaki gözlüklüye, hesabı kapatacağımı söyle-yip eşyalanmı kominin arabaya taşımasını seyrettim. parayı öde-

305

.yip daha tırnaklannı çıkarmam§ $üneşin altında salona doğru

siirdüm arabayı...Vardığımda bir toz bulutu içinde koşuşturarı adamlar gördüm.

l}unlar, ne tür bir belaya karıştıklarındarı kesinlikle haberdar ol-

ıııayan amatör boksörlerdi. Şimdiyse amatör katil ya da ceset

«ılacaklardı. Bazı insanlar hayatı hep amatörce yaşar. Belki de

1ırofesyonellikten iyidir. Bilmiyorum, çünkü ne amatör olacakkadar bir ideale inandrm, ne de profesyonel olabilecek kadar pa-

rayı hak ettim. Ben her zalnan için sahte ideallerimi hak etmedi-

ğim çahntı paralarla gerçekleştirdim.Arabadan inip sağa sola emirler yağdırmaktan kan ter içinde

kalmış Fernarıd'ın yanrna gittim. Ben Esthelle'i ve o güzel kalça-

sını da buralarda göreceğimi sanıyordum. Ama ortalarda yoktu.

I{erhalde Fernand onu gidecekleri yere önceden yollamıştı. Sev-

gili karısının, Grand-Bassam'a kadar bütün beyazlarla yatmış ka-

r§ınrn güvenliği için.,,Tamam Kayra. Herkes hazır ! on adam ve üç araba. Sen yarıı-

na üç çocuk al. Ben dört kişi alıyorum. Şu Volvo'ya da diğerleribinecek. Önemli olan pinou'nun Garıa'daki adamlarına kesinlikle

bir şey belli etmeden sınırda malı teslim almak. Zaten planın ge-

risini de biliyorsun. Haydi yola çıkalım ! Eğer zamanındarı önce

orada olursak daha iyi olur. Kimse şüphelenmez."Aslında şu an koca Afrika kıtasmda gerçekten şüphelenen sa-

clece iki kişi vardı. Öylesine şüpheliydiler ki, karşı taraftan gele_

cek en ufak tatsız lafta bile bellerindeki silahları çekip ateşleye-

bilirlerdi. Aralarındaki göri,irımez gerginlik en üst safhadaydı. Bu

iki kişi tabiİ ki, Fernand ve ben oluyorduk. İkimizin de birbirimi-

ze zerre kadar güveni olmadığı için merak ediyorduk mah ele ge-

çirdikten sonra"olacaklan. Belki de yanındaki maymunlanna be-

ni, Bouak6'yi geçtikten sonra derhal öldürme emri vermişti. Ama

belki de ben, Fernand'ın kum torbası boksörlerine aynı iş karşılı_

ğında verdiği parantn iki katını vermiştim, patronlarının boğazınıkesmeleri için. İkimiz de konuşurken birbirimizin gözlerinin içi_

ne bakıyorduk, birkaç saat sonra atılacak herharıgi bir kazığın

sinyaJini görebilir miyiz diye...

Page 151: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

306

sonuçta arabalara bindik. ve üç kalabalık konvoyumuz Aben-gourou'ya doğru yol almaya başladı. Gerçekten de başlarına ne-ler gelebileceğini hiç kestireneyen yanımdaki ve arkamdaki üçköylü çocuk ağızlarını açmadan dışarıyı seyr.ediyorlardı. onlarsadece hayatlarınıbiraz daha parayla süslemek istemişlerdi. Öy-le bir hayat yaşıyorlardı ki, çok azmiktarda bir para bile her şey-lerini değiştirebilirdi. Bunun için boksu tercih etmişlerdi. kırılanburunların, açılan kaşların, kapanan gözlerin hiçbir önemi yolctu,maç sonrası Fernand'ın avuçlarına sıkıştırdığı birkaç ytiz franklaaldıkları bisikletlerin yanında... Hepsi de uzakları seyrediyordu taki ben radyoytr açana kadar. ve birden lacivert arabaJn A-lphaBlondy'nin sesi doldurdu. Fildişi kıyısı futbol milli takımı içinyazdığı "A]lez les El6phants !" şarkısını söylüyordu. Ve aralarında-ki en büyuğünün on sekiz yaşında olduğu üç çocuk, bir refleksolarak önce kısık sonra da gittikçe yükselen bir sesle eşlik etme-ye başladılar şarkıya.

palmiye tarlalarmın arasrnda ilerlerken, güneş yükselmeyebaşlamış ve ensemizi kendisine mesken tutmuştu. ve üç silahlıköYlü Çocuğu ile ben, Orta Afrika,nın en büyüı. !_,gst"rlerindenbirini soJ.rnaya değil de, pi}cniğe gidiyormuşuz giil şarkılar söylü-yorduk. İnsanın en zorl en acrlr anrnda bile gülebilmesinin, birkaçkelime de olsa şarkı mınldarımasrnrn mümktin olması o kadar ga-rıp ki...

Abengourou'ya on kilometre kala plana uygun olarak, önüm-deki volvo durdu. ve ben de arka koltuktaki |ocuklardan biriniindirdim, Dört kişilik grup yaşh volvo'yla yolun clışına çıkıp pal-miyelerin arasında kayboldu. Motorlar çalıştı. Devam ettik. Başr-mın ağnsı hayli hafiflemişti ama tamamen geçmemişti. ve belkide, zihnim ölene kadar geçmeyecekti...

Abengourou sınırdan üç kilometre uzaklıktaydı. kasabanrn sa-kinleri alıŞık oldukları arabakonvoylarına benzer bir tanesi dahageÇtiği iÇin ilgilenmenrişlerdi bizimle. Burası, Gana,dan kaçak so_kulan her tür malın Batı Afrika sahillerine dağıtılmak üzere, için-den geçirildiği ktiçük bir kasabaydı. Burada yaşayanlar gözleri-nin önünden geçen milyon dolarlık mallarla dolu tırları görüyor

307

ırına do kunamıyorlardı. Yukandan bakıldığında, sefalet bataklığı-rıın içinden geçen altın bir kordondu, üzerinden geçtiğimız yol,.

Sınıra geldiğimizde her zamanki gibi, yolun kenannda bambu-darı inşa edilmiş karakolun gölgesinde oturan askerleri gördük.

Fernand'ın kamyoneti karakolun yanında durdu. Biz de arkasrn-da. Çocuklar arabalarda beklerken Fernand ve ben askerlerin ya-

nına gittik. Ufak bir selamlaşnradarı sonra sarı bir zart dört aske-rin en ri.itbelisine uzatıldr. Bunun içindeki miktann yetmiş binFrarısrz Frangı olmadığı açıktı. Sadece önceden Pinou tarafindanayarlanmış bir işte jest yapıyorduk askerlere. Tabii a1yrı,zamanda

Ferrrarıd'rn o yetmiş bin frank için söylediği yalanı doğru göster-

me çabalarrndarı birVdi. Dört askere de kötü purolarından i}<ram

ettikten sonra bir tane de kendi yaktı. Bana uzattığında, "Kullan-

mlyonrm. Bıra}<tım tütünü" deyince, sanki annesine küfretmişinrgibi şaşkın bir ifadeyle ytizüme baktı. Anlayamamıştı böyle stres-li bir zamarıda verebilmiş olduğum kararı. Ve şaşkınlığının bir bö-lümü d.e, tütünü bıralanaya karar verecek kadar uzun, sağlıkh ya-

şamayı düşünüyor olmamdan kaynaklanıyordu. Demek ki, önü-

müzdeki iki gün içinde ölmeye niyetim yo}ctu ! Dolayısıyla bir şey-lere güveniyor olmalıydım. Yani Fernand'ı her arı safdışı braka-bilirdim. Daz|akşişko bütün bunları kafasından geçirirken yolunGarıa tarafinda, ufukla birleşen no}<tasında toprak havalanmayabaşladı. Toz bulutu büyüyerek yaklaşıyordu bize doğru...

Eğer Fildişi Kıyısı isimli ülkede avcrlarrn, kaçakçıların, safarior gaııizatörlerinin yaşamalarına izin verdikleri birkaç fil kalmış-

sa, bu yaklaşan mekanik mamutları görünce kendilerine çok ya-

kın hissecteceklerdi. Yer sarsıldı. Otuz sekiz tonluk altı tır göğü

delen görüntüleriyle içinde bulunduğumuz ülke ile komşustııruayran ince rnetal çubuğun önüne kadar gelip durdular. Bir yer-

lerde, bütün bu seslerden ötürü bir hayvan sürüsüntin korkup ko-

şarken yön değiştirdiğini hissedebiliyordum...En öndeki tırdan bir adam atladı yola. Yanımrza hızlı adımlar-

la gelip eliınizi sıkti, her seferinde kafasını eğerek verdiği selamıda ekleyerek. Sonra Fernand'a dönüp, "Evet, bizim işimiz bu ka- ,

dar. Yolcultık şu ana kadar sorunsuz geçiyor. Umarrm siz de bir

Page 152: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

308

problem yaşamadan gideceği yere götürebilirsiniz malı, Bay pi-nou size iletmem için bir zaıf verdi. IIer tırda iki kişi var. Şofcir veyardımcrsı. Gerelcmedikçe mola vermeyin. İyi şanslar !'' dedi...

Evet, işte stilini sevdiğim adamlardan birisiydi karşımızda du-rup hiçbir gereksiz tanışma faslı yaratmadan direkt konuya girenzenci. Zayıf, uzun boylu, iki kolunun altınd a da 44'likler taşıyangerÇek bir Profesyoneldi. Pinou,nun güvendiği adamlarındarı ol_malıydı. Belki de bu tırlara Somali'den beri eşlik ediyordu. Ger-çekten sert biri olmahydı. ve büyük ihtinralle de aklından, karşı-sında dikilmiş dazlak şişko beyazın boşuna kiralanmış olduğunugeçiriyor ve patronunun bir hata yaptığını düşünüyordu. Böylebir kızgmlığı varsa bile bize belli etmeme konusunda gayet nrşr-nlıydı...

yolu kesen demir çubuk havaya dikildi. İsmini hAlö bilmediği-miz uzun boylu adam yolun kenarına yıirüyerek iki kolunu aa yu-karı kaldırdr ve yüksek ama kısa bir ses çıkardı. ve altı tırın sağkapılan a5mı anda açılıp altı adam atladı toprağa. Hepsinin siyahgömlekleri ve pantolonlan vardı. Ellerindeki kalaşnikoflarla ne-redeyse düzenli ordu askerlerini andınyorlardı. Fernand'ın da bugösterişli hareketlerin altında kalmaması için bir şeyler yapmazaJnanı gelmişti. Gömleğinin cebinden bir düdük çıkanp içine üf-ledi. Bir an için, üzerindeki baskıya dayanam ayarak delirdiğinisandım. Ama on saniye sonra bizim boksör çocukların arkamdayan yana dizildiklerini görünce Fernand'ın da kendi anlayışınagöre karikatür bir askeri birlik çizdiğini anladım. Düdük sesineayarlanmış askerler. İyı fikirdi aslında. yaptığı işi ciddiye aldığınısanmalannı sağlayacaktr, pinou'nun adamlarının. fJzun boylrr bi-zimle tokalaşırken çıkardığı siyah gözlüğünü tekrar takarken,"Evet, artık tırlar sizin tarafa geçsin. Beni ve adamlanmr birkaçdakika sonra almaya gelecekler. size iyi yolculuklar!'' deyip sağeliyle öndeki tuın şofcirüne ilerlemesini işaret etti. Motorlar çaıış-tı. Afrika kalktı, oturdu. Yerinden oynadı. Sırayla önümüzden ge-çip Fildişi kıyısı topraklarının ilk kilometresinde sıralarımış şe-kilde durdular. ve biz de askerlerle ileride görüşmek üzere vecla-laştıküan sonra Fernand ikinci bir düdük komutuyla a}tı adamını

309

ııltı trra yolladı. Sonra da Chewolet'sine binip bastı gaza.Konvo-yun en önünde Fernand gidecekti. Ben de hAlö radyosunun açıkolduğu ve içten içten bir reggae parçası çaJdığı Mercedes'e bin-dim. KonvoJ^rn gerisinden sonımluydum. Kadınlarda kalçalar-cları, konvoylarda gerilerden sonrmluydum !

Ve sekiz araçlık sürü ilerlemeye başladı. Fernand 80'i geçmi-yordu. Dolayısıyla kimse geçmiyordu. On beş dakika sonra, diğerçocukları bıraktığımız noktada olacaktık. Orada çocuklar Vol-vo'5ru yolu kapatacak şekilde park etmiş olacaklar ve sanki ara-bada bir sorun valm§ gibi dawanacaklardı. Büttin konvoy dura-cak ve benimle birlikte Fernarıd ve şoförlerin yardımcılarr araba-lardan inecekti. Ben ileridekiler Volvo'ya doğru yürürken önüm-deki tırın şoför yardımcısrnr srrtındarı vurarak zincirleme cina-yetleri başlatacaktım. Her şeyin bir arıda ve çok çabuk olması ge-

rekiyordu. Çünkti Fernand'rn srnrrda şoforlerin suratlarına tekerteker bakınca yüzü asıldığına göre, içlerinde belki de vahşiliğiylemeşhur olanları tarıımıştı. Benim tabancamdan çıkacak sesi duy-dukları anda tırlardaki boksörler yanlarında oturan şoförleri vu-racaklardı. Ve aynı anda da Fernand birden arkasına dönüp pe-

şinden gelen yardrmcıyı öldürecekti, Volvolu diğer dörtlü geriyekaları şoför yardımcılarını temizlerken. Teoride fena değildi plan.Sadece ortadaki dört yardrmcryl öldürmek, diğerlerine göre dahazor o|acaktı. Volvo'dakilerin ellerini çabuk tutmaları gerekiyor-du. Tirtukluk yapacak bir silahı kaldırabilecek hafiflikte değildion iki adamr on saniye içinde öldürmek...

Silah seslerinin boş vadide çok yankı yapacağınr aına benimpek duymayacağımı düşünürken önümdeki tırın stop lambalarıyandı. Duruyorduk. Yirminci kilometreye gelinmişti. Şimdi,adamlarımız kendi ülkelerinde olmarıın ve Fernarıd'ın patron ol-masrnln getİrdİğİ otorİteyle şoför yardımcılarına, inip neler oldu-

ğuna bal«nalarını emredeceklerdi. Ben arabadan inmiş, ellerimceplerimde, önümdeki tınn sağ tarafindarı yürümeye başlamış-tım. Gereken emirler verilmişti ki, sağ kapılar açılıp altı adam at-ladı toprağın asfaltı yuttuğu yola. Tabii ki Volvo'dakilerin ne nu-maralar çeürdiklerini olduğum yerden göremiyordum. Ama yine

Page 153: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

iffi,

310

de bütün felaketi ben başlatacağım için rahattım. yarıi ilk nrermi-nin namludan, kendi etrafinda dönerek firlayacağı anı sadeceben biliyordum. Hiç acele etmeden yürüdüm. İıı. tr., geçtim.önümdeki yardımcıyla aramda yirmi metre civarında bir mesafevardı. İkinci tırı geçtim. En öndekiler volvo'ya daha ulaşmış ola-mazlardı. Başımın arkası zonklamaya başlactı. Ensem kilitlenmişbir kasa kadar sert ve soğuktu. Bir an önce bitsin istedim. Başla-srn ve bitsin ! ve çektim silahı, fazlakaldırmadan, iki ktirek kemi-ğinin arasrna saldım mermiyi. Adamın yere tamaJnen yap§ması-na birkaç saniye kala sanki havai fişekleri atılıyormuş gibi birbi-rini kovalayan patlamalar duyuldu. Ben, ikinci İıe üçüncü tır ara-sına saklanmıŞtım ateş ettikten sonra. Başımı ikinci tırın ön ca_mrna çevirdiğim anda krmrzr bir leke oluştu baktığım yerdei Şo-fcirün be5minin infilak ettiği anda kafamı çeürmiş olmalıydım.öncesini ya da sonraslnı kaldırabilirdim ama aJmt anda olması bi-raz midemi bulandırmıştı. cama içeriden çünik bir domates atıl-mış gibiydi. silah sesleri devam etti ve kesildi. Tırların motorlanhAlA çalışıyordu. saklandığım yerden çıkıp yolun kenarrna, ora-dan da ileriye doğru yürüdüm.

Tırların solundan gittiğim için ortaklılda yatanceset göremi-yordum. vahşi katliam sağ tarafta yaşanmıştı. parayı simgeleyenve birilerinin kendilerini gelip almasını bekleyen tırların egzozla-rından çıkan dumanlar gökytizünü griye boyamıştı...

Fernand'ı ağzındaki puroyu yal«naya çalışırken buldum. Benigörünce, "Tamam ! Hepsi öldü" dedi. o da benim kadar umursa-mıyordu insan hayatını. o da benim kadar vicdansızdı. Tabii o,uzun uğraŞlardan sonra kaybetmişti insanlığını ama ben zaten otarafim eksik doğmuştum...Tırlar yolun kenanna çekildi. Boksör çocukların dev makine-leri kullaııabiliyor olmalarrna hayran kalmıştım. cehaletin yaptı-

ramaYacağı iŞ yoktur, ctiye düşündüm. Koklayarak buluyorlardıvites kolunu ne tarafa ittireceklerini. İki adamı mızlaberaber or-tada on dört ölü vardı. o iki çocuk da karşılarındakilerle aynı an-da YemiŞti kurşunları. işlerini yapmışlardı. Ama bitirdikten sonrahayatta kalınması gerektiği aynntısrnr unutmuş olmalılardı. on

311

dört çukur kazıldı yolun iki yüz metre uzağında, Fernand'ın kam-yonetindeki küreklerle. Ve ne bir dua, ne bir işaret. Gömüldü ondört adam sanki hiç doğmamışlar gibi.

Bouak6 girişine yakrn, tırlar boksörlere emanet edilerek, giz-lendi palmiyelerin arasına. ve telefon trafiği başladı. Dört adamınarasrnda. Birbirine zerre kadar benzemeyen Afrika'daki dört ya-bancı arasında. Tırlann yükü Fernand'ın beklediği gibi fantastiksilahlardan oluşmuyordu. Her birinde onluk sandıklara konul-muş bin M-16 vardı. Toplam altı bin M-16. Ve tabii ki merak etti-ğimiz ama yalrrtını arıcak birkaç gizli servisin toplanıp bulabilece-ği soru, Amerikan silahlarınrn Rusya'dan buralara kadar nasıl gel-diğiydi? İşin bu losmını sadece merak etmekle kaldık... Dört ada-mın konuşması yahi Fernand'ın General İsac'la, benim Ferido-un'la pazarlığım bir süre sonra iki adamın konuşmasına dönüştü.Feridoun, İsac'tan daha çok imkAna sahip olduğu için bir M-16'yı750 dolaraalarak, toplam 4200 000 dolar ödemeyi kabul etti. Ay-rıca eski bir silah kaçakçılığı geleneği olarak, miktar yuvarlak he-saba çewildi. Dört buçuk milyona. Üç yu bin dolar, dökiilen kanve terlerin karşılığıydı...

Feridoun'la çalışmak çok sağhkh bir karardı. Lübnanh bütünbatı sahilinde at koşturabiliyordu. Tanımadığı devlet bakanı, kralyoktu. sınır geçişlerini birkaç saatte ayarladığını müjdeledi bize.Tırlarla yolculuk devam etti. yedi yüz elli kilometreye yakın birmesafe on kiisur saatte alındı... Feridoun'un adamları tırlarr, Sier-ra Leone'ye girdikten sonra teslim aldılar. Ve geriye üç araba kal-dı. Fernand boksörlerin her birine l 000 dolar vererek ülkelerinegeri yolladı. Artık sadece ikimiz kalmıştık. Pinou'nun silahlarınınbaşına gelenleri öğrenmesine yirmi beş saat vardı...

Feridoun hastalık hastası bir adam olduğundan, yaptığı bütünişleri büyuk bir titizlikle inceler ve gerçekleştirirdi. Kendisine aitbir otobüs firması vardı. ve bu firma binasının bodrum katınakurmuştu karargAhını. Hıristiyan'dı. Hıristiyan bir Arap. Gerçek-ten de Afrika'da her tipten insan bulunabileceğinin iyi bir örne-ğiydi. Daha önce bir kez karargAhına girmiştim. Önündeki parasayTna makinesi ve ultraüyole ışıkla çalışan sahte para dete}<tö-

Page 154: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

312

rüyle resimli romanlardaki kötü adamlara benziyordu. Gözleriaşın derecede bozuk olduğu için kalın camlı gözlüklerinin arka-sındaki gözbebekleri iki belirsiz nokta gibi sedmlardı karşısında-ki deri koltuklarda oturan misafirlerini. Arkasındaki bütün duva-n kaplayan Papa II. Johannes Paulus'un Vaiikarı'da yaptığı bir ko-nuşma esnasında çekilmiş fotoğrafı, ofisine girer gi.*"r"ııı. r*tedilen aYrıntıYdı. İkinci a5rrıntı ise, Feridou.,r, iki yanında duranve Uzi taşıyan devler...kendisiyle bir sahte para satışı için görüşmüştüm. Anlaşama-mıştık. Ama o adil dawanarak beni öldürmemişti. Şimdiyse gide-ceği, harcarıacağı yeri asla tahmin edemeyeceği bir parayı banavermek üzere saymakla meşguldü. Feridou.,'ri dü.üstçe çalıştı-ğını herkes bilirdi. Milyonlarca insanın dünyanın bir yerlerinde

birbirlerini kurşunlayarak öldürmelerine neden olsa dahi çok ge-lişmiş bir ahlak anlayışı vardı. Üçüncü Dünya ulkelerinde geçenirili ufaklı her üç çatışmadan birinde kullarulan silahlar Ferido-un'un gemilerinin ambarlarını muhakkak bir süre işgal etmiş ol-duklarındarı belki de, kendine böyle bir inanç sistemi yaratmıştı.yalan söylenmesinden nefret ederdi. Hele kendisine kazık atanbirini, testislerini kesmeden bıraktığı hiç görülmemişti...Bizden, bütün parayt temin etmek için on saat süre istemişti.Dört buÇuk milYonu vermeyeceğinden korlunuyorduk. Fernandile ben şu anda dünya üzerinde birbirimizden başka kimsedenkorl«nuyor ve yine birbirimiz dışında da herkese güveniyorduk...Feridoun'un otellerinden birine yerleştirildik, adamları tara-fından. Ben bir ara otelden ayrılıp Greenülle limanına gittim. Birbalıkçı tel«ıesi ayarlamakzorolmadı. yaşlı kaptan nereye gidece-

ğimizi sorduğunda aklıma ilk gelen yer Gambiya oldu. Önce, .Ha-5'ır GambiYa değil, başka bir yere gitmek için kirahyonım tekne_ni" demek istedim. Gerçekten Gamb iya'ya gitmek istemediğimidüşünerek. Ama susmayı tercih ettim. Beş yüz dolar verip bir ikigün içinde geleceğimi, bir yere ayrılmadan beni beklemesini söy-ledim... Arabayla Greenville'in sokaklarında yerleştiğimiz oteliararken, Gambiya fikrinin zihinsel ölüm yolculuğumu düzenle-yen zihnimin gizli bölmesinden gelen bir emir olduğunu kabul et-

313

tim. Böyle olmalıydı, çünkü Gambiya'ya adrmrmı atmamrş ve sa-dece Banjul ismindeki sahil şehrinin adını duyrnuştum. Bana ka-lırsa Dakar'a doğru kuzeye gitmem gerekiyordu ama zihinsel ölü-mümün Banjul yakınlarında gerçekleşmesini istemişti demek ki,beynimin gizli çekrnecesi...

Resepsiyondan sorduğumda Fernand'rn odasında dinlendiğinisöylediler. parayı almamıza sekiz saatten biraz faz|a kalmıştı.Ben de kendi odama çıkıp yatağa uzandım. Feridoun misafirleri-ne iyi dawanıp şımartmayı sevdiğini göstermek için mükemmelbir klima koydurtmuştu odalara. Afrika için fazlasıy|a lükstüelektronik cihaz. Havada dönen iki tahta parça.sı da idare eder-di... Dintenmek için "ğozkapaklanmı indirip düşünmeye çalıştım.Yirmi dört saattir uyumuyordum. Başım ağnmaya devam ediyor-du. Hatta dozunu ytikseltmişti. Kafatasımı içeriden yumnıklayarımi}«oskobik adamlar olduğıınu di§ünüyordum. Öğleden sonrasaat üçte Feridoun'un adamları gelip bizi alacaklardı. Paramızı al-maya karargAha gidecektik. Feridoun için uykusuz kalmanın birönemi yoktu. Zaten rahat bıral«nayarı alerjileri yıizünü kaynamışbir domates çorbasının yüzeyine dönüştürdüğiirıden, uyumayı ak-lına bile getirmiyordu. Güneşe alerjisi olan, Afrika'da yaşayarı Hı-ristiyarı bir Arap ! Feridoun'da dünyarıın büttin çelişkileri vardı. Veduyduğu acılar yüzünden yatakta yüzüstü dönmemek için kendinibağlattığı dedikoduları yayılmıştı... Sonuçta benim ondan dahaçok uykum vardı. Ama uyumam demek, Fernand'a beni öldiirmehakkını vermekle aJmı anlama geliyordu. Tabii ki bedenimin zih-nimden önce dünyadan a5rnlmasını istemiyordum. Belki de uyuya-bilmek için rahatça saat üçe kadar, öldürmeliydim Fernand'ı.

Evet, öldürmeliyım. Feridoun bu hareketime kızmaz. Kendiaramrzda bir sorun bu. "Madem tek kişi kaldınız o zaman sorunda yok" der ve tüccar kafasıyla kendine dokunmayan yılanlarıbodyguard olarak işe almayı tercih eden biri olarak görmezdengelirdi cinayetimi... Ama ya Esthelle? O da Feridoun kadar anla-yışlı olabilir miydi kocasrnrn ölümü karşısında? Evet, belki evlili-ği boyunca onlarca adamla kocasını aldatmıştı ve hayatta kaldığısürece de aldatmaya devam edecekti ama yine de seüyordu o

Page 155: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

314

dazlak şişkoyu. sermreseycli çoktan kaçmış, yok olmuş olurdu.Belki de kazandıkları paraylagidecekleri yerlerde nrut]u olacak_larını hayal ediyorlarch Fernand'la... Ayağa kalkıp gerindim. Bel-ki de Çocuk YaPmayı düşünüyorlardı. Ayakkabılarrmr çıkartıp at_tığım için soğuk tuş koridorda ytirümek gi-izeldi. Belki d.e Hawa-ii'ye gidip bir malikAne yaptırırlar. 28,30,i2. Evet, burası. Esthel-le çok sever herhalde Hawaii'yi ! Cennet gibi bir yer olnralı. Aslın-da birbirlerine yakışıyorlar... Üç hareket: 32 nunraralı, Fernand'ınkaldığı odanın kapısına bir el ateş. sol ayağımla parçalanan kili-din üzerine atıları bir telcne. yataktan rrrıJ*,ş ve silahın a uzan-maya çalışan Fernand'ın dazlak kafasının en parıak yerine bir,eıateş,.. Evet, çok mutlu olurlardı Hawaii'de, dıye düşündüm, koşa-rak Yanıma gelen komiye, yerde yatan şişkonun beni öldürn_ıekistediğini, kendimi koruduğumu söyledikten sonra, odanra uytı-maya giderken... Çıplak ayaklanmla serin taş üstünde yürüdüm.Bana tabii ki inanmamış ama söylediğimi dolru kabul etmek dı-şında da bir çaresi olmayan ve arkamdan beniseyı,ettiğini tahminettiğim komiye bağırdım

"Beni iki buçulcta uyandır! o saate kadar kimse rahatsız etme-sin !"

Tek yapnram gereken gözlerimi kapatmaktı. Gidip getirmemegerek yoktu. Uyku kendi başına geldi...Hayatım boyunca birkaç kapıyı tekme ya da omuz atarak kır-mayı başarmışımdır. Genelde yunruşak bir ahşaptaıı yapılnrışolan kapılar sanki bir Hollywood studyosundaJrrnşız gibi en faz-la üçüncü ytiklenişimde kırılnrışlardır. Çoğu durumda, tek bir sesçıkar kapı kırılmasından. kilit krsmrna vurulan darbe tek ve tokbir ses doğurur. Ama tabii, mutlak surette kapının arkasına geç-mek için yanıp tutuşarı kişinin akli dengesi yaşadığı bu strestendolayı bozulmuşsa, darbeleri kapının ortasrna doğru kayacaldır.ve bu durunrda da, eli ya da ayağıhızlı bir şekilde kapının obürtarafina geçerek delikler oluşturacaktır. söz konusu ufak delikle-ri birbirlerine bağlanraksa omuz darbeleriyle mümkiin olabilir.Tabii brınu yapmak için güçlü bir vücudun ve çok kızmış bir bey-nin yan yana gelmesi şarttır. ortalarından kırılian kapıların çıkar-

315

dıklan ses ise gerçekten de çoksesli oda müziğini aratmayacaktürden kalabalık bir yapıya sahiptir. Kirişler, kilit, menteşeler, ah-

şabın kendisi. Ufak bir koro oluşturarak kısa bir konser verirler.İşte ben cte böyle bir konsere davet edilmiş olmalıydım ki, odanınkapısını kırarıların çıkardıkları ahenksiz sesleri dtıyabiliyordumyattığım yerden. Bvet, böylesine akortsrız bir kırılma, parçaları-ma sesiyle uyanmak sinir bozucuydu ama sürdürdüğürn hayattarzınrn gereklerinden biri, diye düşünerek kendin,ıi teselli ettim.Kirişlerinden firlayıp odanın ortasrna kadar havalanıp düşn-ıüşkapının üzerine dört ayak bastı. İki sağ, iki sol. Bunlar, ellerindeUzileri olan siyah ğomle1.1i iki zenciye aitti. Feridoun'un adamla-rı oldukları kesindi ama neden kapıyı birilerine açtırmaktansakırmayı tercilr etmişlerdi ? Belki de ben Fernand'ınkini kırdığımiçin aynı acryl da barıa yaşatmak istenrişlerdi. Göriiyor musun ka-pı kırmanın ne kadar gereksiz, şiddet içeren bir hareket olduğu-nu? Anladrn rnr şimdi, bir dahayapmaınan gerektiğini? demek is-temişlerdi belki de. Amatabii bunları sadece ben düşünüyordum.Onlar sadece Uzilerinin namlularını kapıya doğru çevirerek vehareketlerini tekrarlayarak dışarı çıl«nam gerektiğini belirtmeyegelmişlerdi. Namlu dilinden biraz arılayabiliyordunr. Kendi silahı-mı yavaşça belimden çıkarlp yere bıraktım. Sonra da koridoraçıktım. Omuzlarıma dokundurdukları namlunun ucuyla ne tarafagideceğinri biliyordum. Sol omza bir dokunuş. Ve soldaki merdi-venlere yöneliyordum hemen. Bu şekilde dünyayı dolaşabilirimdiye, düşündün. lJzaktan kumandalı bir adam olarak...

Sonuçta üç kişilik grubunruzu otelin önünde bekleyen birChrysler'e bindik. Ben hiçbir sonı solTnuyordum, onlar da henüztek kelime etmiş değillerdi, Feridoun'a gittiğimiz ve bu adamların14.30 rarıdevumuza gelmiş kişiler olduklarından eınindim. Amakapı kırma,IJzi lisanı, bütün bunlar ne anlama geliyordu?.. Evet,Feridoun'un büyük otobüs garajına gelmiştik. Araba dtırdu. Birara şoförü ve yanrmdakileri aynı anda nasıl öldürebileceğimi bul-dunr. Sonra o kadar sevindim ki bulduğuma, heyecandarı olsa ge-

rek unutrıp onlarla birli}<te arabadan inmek zoırında kaldım. Bi-nanın içine girip asansöre bindik...

Page 156: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

316

Feridoun'un niyetini tahmin etmenin imkAnı yoktu. Bütünasansör yolculuğu boyunca o yaşlı Arap gibi düşünmeye çalıştımama kesinlikle bir sonuca varmadım. Asansör kaprsının iki kana-dı sağa ve sola kayarken Feridoun'un karargAhına adım atmıştık.Karşımızdaki büyük holün sonundaki kapının arkasında, Pa-pa'nın duvarlanndan birini süslediği oda vardr. Kapının önünegirdik. Uzili adamlardan biri kapıyı çaldı. Dokuz sarıiye sonra ka-pı açıldı. Başka bir tJzili açıyordu kapıyı. Ve açıldıkça, durduğumyerden gördüğüm açı büyüyordu. Önce, geniş çalışma masasrnrnarkasında oturan Feridoun'u gördüm. Ve yüzündeki kırmızı ka-barcıklan, Ellerini masasının üzerinde birleştirmiş, bekliyordu.,,Sonra yanrnda, koltuğunun arkasına elini dayayarak ayakta du-ran başka bir adam. Bir beyaz. Bllilerinde. Ve bütün kapı kaybol-duğunda gözlerimin önünden, ekranımın sağını süsleyen başkabir yaratık çıktı ortaya. Kendisine Esthelle denilen bir kadın.Kendi vücudunu satarak bir yere varalnalnış, başkalannınkini desatmaya karar vermiş bir kadın. Bana bakarak gülümsüyordu de-ri bir koltukta oturan krrmızı elbiseli Esthelle...

İçeri adımımı attım. Uzili adamlar arkamdan kapıyı kapadılar.

Çünkii bu odada, iki tane daha vardı bunlardan. Nasıl besliyorFeridoun bu kadar adamı, diye düşündüm. Belki adamları besle-yebiliyor ama ellerindeki Uzilere yetecek mermiyi nereden bulu-yor ? Tabii bu benim sonrnum değildi. Benim sonınum, şu an ta-raflarından tepeden tırnağa süzüldüğüm iki adam ve bir kadrnınsessizliğiydi. Konuşmadıklan siirece de odadan çllop çıkamayaca-ğımı bilemeyece}ctim. Tabii, Vatikan'daki evinin balkonıındarı bin-lerce kişiye konuşan Papa'nın da ne yazık ki sesi duyulmuyordu !

Ve en sonunda, oda bir erkek sesiyle doldu. Feridoun'un ağrzhareketleriyle uyduğuna göre konuşan o olmahydı.

"Birisiyle tarıışmanı istiyorum. Yarıımdaki beyefendi Bay Pi-nou. Samuel Pinou."

Evet, güzel. Gerçekten iyi. Söyleyecek pek fazla bir şey yok.Buharlaşıp havaya karışamayacağıma göre, sakin olup dinlemeli-yim. Benimle h6li konuşuyorlarsa ölmüş de olamam !

"Ve dosttım Pinou, senin ve arkadaşının kendisine büyük bif kö-

317

tülük yaptığuıızı söyledi. Bu drırumda sözü kendisine brralcyorum. "

Bırak ! İstediğin her şeyi bırak. Pinou'yu daha önce hiç görme-

miş ama hakkında bir sürü hiköye duymuştum. O arı bir ortaknokta yaratmak adrna, ezberimde İbranice bir dua olmadığı içinnefret ettim kendimden. Ve son derece hafif, şık görünen takımelbisesinin ardındarı konuşmaya başladı adamlarrnı öldürüp, si-

lahlarını çaldığımı z adartı."Yanrlmryorsam, isminiz Kayra. Fernand'ı severdim ama öldür-

düğünüze üzülmedim. Sevgili eşi bize bu sabah, olanları arılattı.

Kendişine minnettar olduğumu tekrarlanıalıyrm. "

Çok nazik g"rç"İ.t"., de. Ama ölümün nezaketi yok !

"Sonuçta soygun planınız başarısız oldu. Sizinle ne yapacağı-

mı, bu birkaç saat içinde düştinme firsatrm oldu. Hayatta kalma-nrztn mı yoksa ölmenizin mi benim için daha kaIh olacağını dü-

şündüm."Esthelle kocasını öldürdüğüm için barıa kızgın gibi görünmü-

yordu. Tam tersine içeri girdiğimden beri yüzüne yerleştirmiş ol-duğu tebessümü de koruyarak beni izliyordu. Herkes beni seyre-diyordu. Pinou'nun kAr hesabının sonunu dinlemek için kulakla-rımı yine ona çeürdim.

"Ve benim için bir iş yaptığınız takdirde size bu silah satışuıdarıdüşen payınzm yarıında hayatınızı da verme}<te karar kıldım."

Çok iyi bir karar. Bravo Pinou !

"Sizden, çok iyi taıııdığurızı dr§ündüğüm birini öldiiı:menizi isti-yorum. Kendisi Afrika'ya geldiğinden beri huzrınrmuzu kaçıracakbirçok işe karıştı. Ve bütirn aramalar[fl|za rağmen bir tiirlü bula-

maük. Sizin bulacağınızdan eminim. Aslında kişisel bir sorun. Söz

konusu k§i kardeşimin oğlıınun katilidir ve ben intikamımı almaz-

sam itibarım bütün lotada zedelenecektir. Bir buçuk yıldu izinehiçbir yerde rastlayamadık. Onu bulup öldürürseniz, iki buçuk mil-yon dolaruı saJribi olarak hayatınıza devam edebilirsiniz."

Pinou'nun bir kardeşi ve onun da bir oğlu olduğunu ilk defaduyıryordum. Ölümümü başka birinin ölümüne bağlamış olması-na rağmen ilginç bir teklifti. O, uzun ve nazik konuşmasını sürdü-rürken benim tanıdığım insanların hangisinin böylesine aptalca

Page 157: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

318

bir iş yapmış olabileceğini bulmaya çalışıyordum. Aklınrdan bir-çok isim geçiyordu. kim olursa olsun öldürebilirdim... Loopingdışında kimseye insani bir duygu beslemiyordum kıtacia. Ama yi-ne de bildiğinr isimleri alfabetik sırayla geçirirken gözümünönünden, tam İgnace'dan sonra Julian khyle'ı düşünüyordum ki,karşımda durmadan konuşan ve sesini kafamda kıstığım adamınağzındarı da birden yüksek sesle "Julian Khyle !'' ismi çıkiı. Aynıanda bulmuştuk öldürülecek adamı.

"Kendine Amidou Ali ctiyor. Gerçek ismiyse Julian lftıyle. Ame-rikan pasaportu taşıyor. Gizlendiği yer konusundaki tek fi}«imizbatıda olduğu bilgisinden ileri gitmiyor. ve işin ilginç yanı, karde-şimin oğlunu öldürenin yanında başka birinin olduğunu da biliyö-ruz. sürekli pasaport değiştiren, izinin bulunması çok zor olangenç bir adam. kendisini suçlamıyonrnr ama eğer onu bulursanzJulian'a ulaşabileceğinizi düşünüyonrm. soyadını bilmiyonı z. sa-dece Kinyas olarak tanınıyor.''

Ben biliyorum soyadını. İsterseniz söyleyeyim !.. Aklım almı-yordu kinyas'rn böyle bir işe bulaşmış olabileceğini. Bir buçuk yılönce Amidou'yla buluşup pinou'nun kardeşinin oğlunu öidürme-ye mi gitmişti ? Bilmek istemiyordum. ve biraz da nezaketsizcepinou'nun sözünü keserek geldiğinrden beri ilk defa konuştum.

"Bütün şartlarrnızı kabul ediyorum. Amidou'ytı bulabilirim.Bana tiç gün verin. size gözlerini getireJnm ! Üç gün sonra bütünparayı nakit istiyonım. ve bir de, beni istediğim yere bırakacakbir telcre. Kinyas'ın Güney Amerika'da olduğunu duydum. Bulun-masr imkAnsız, ama Amidou'yu şimdiclen ölü bir adam olarak ka-bul edebilirsiniz."

on beş dakikadır altı kişinin bulunduğu geniş odada sadeceikimiz konuşuyorduk. ve ikimiz de ayaktaydık. Ellerimi arkamdakavuşturnıuş, ensenıden girecek mermiyi beklerken böylesinebir teklifle karşılaşmıştım... Anridou'nun hayattan beklediklerivardı. Dünyayı siyaha boyan-ıak gibi. siyah ırkı hükümdar yap-mak gibi. Ama başarısız olmuş ve btınu her diişündüğünde kah-rolarak geçiriyordu günlerini. Her ne kadar New orleanslı yaşlıbir zenci olcluğunu clüşünerek mutsuzluğundan kaçarak içkiye,

319

şarkılara ve tembelliğe sığınmış olsa da, içindeki o başladığı işibitirememiş olmasının kavunrcu ateşi vardı. Tek bir mermi, bü-tün kaygılarrnı, anlamsız hayal kırıklıklarını, pişmanlıklarını yokedebilirdi. ve biraz da barutla, Anridou'nun bütün acrlarrnr dindirebilirdim...

Pinou'yla detaylar konuşuldu. Ben Abidjan'a dönecektim. Üçgün boyunca yakından takip edilecektim. Ellerimde Amidou'nungözleriyle döndüğümde de paramt ahp gidebilecektim. Tabii göz

çıkarma fikri benden çıkrnıştı ve daha şimdiden midem bulan-mıştı. Ne tür bir malzemeyle böyle bir işin yapılabileceğini düşü-nüyorclum Bir tatlı kaşığı çok uygundu aslında... Feridoun sonr-nun böyle çözümlenmiş olmasrna sevinmişti. Bütün bu işler bitti-ğinde, elinde iyi bir komisyon ve Esthelle adında bir vampir kala-caktı... Esthelle'le hiç konuşmadık.

Uzili adamlar beni otelime göttirdüler. Kırılan iki kapının dayerine yenilerinin takılmrş, kısa sürede ortalığın temizlenmiş ol-masına neredeyse şaşırıyordum ki aklıma Feridoun'un temizlikhastalığı geldi... Bir duş alıp eşyalarımr topladım. silahım ve elliiki mermi bana bir törenle teslim edildi... Mercedes'i çalıştırır-ken, ne kadar duyarsız olduğumu ve bu noktaya nasıl gelmiş ola-bileceğimi düşünüyordun-ı. Bir süre önce beraber, kendi dilimclenşarkılar söylediğim birini öldürmeye gidiyordum...

Yola çıktığımda, bir cipin arkamdan geldiğini gördüm. Bu cipiöntimüzdeki üç gün boyunca defalarca göreceğimi biliyordıınr.Radyoytı açtm. Bob Marley, "My fear is my only courage" diyordu.Benim cesaretiminse nere'den geldiği belli değildi. Hissetmediğimiçin cesur görünüyordum, içimdeki, yaşayan her şeyden uzak dur-maya çalışan ve korkan adama rağmen... Başımın ağnsı aıtmıştı.Sakinleşmeye çalıştım. "Çok az kaldı" dedim. "Çok az kald_ı Ban-jul'a gitmeye. Hepsi bitecek. Her şey sona erecek. Hiçbir şey kal-mayacak. TJzay boşluğundaki bir astronot kadar kesin ve huztırlubir şekilde söyleyebileceğim kapanış sözümü: hiçbir şey yok."

Page 158: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

320

Grarıd Hötel'in lobisinde Koffi bir adamla oturmuş konuşuyor-du içeri girdiğimde. Beni görünce ayağa kalkıp yaklaştı.

"Hoş geldin ! Kalacak mısrn?" diye sordu."Evet" dedim. "İki gece yatacağım otelinde."Ve kulağına fisıldadım."Amidou'yu çağır. Kendisine ihtiyacım olduğunu söyle. Bu ak-

Aslında Koffi'nin Amidou'yu bulup bulamayacağındart emindeğildim. Belki de, Amidou çoktarı olTnana karışmıştı. Ama Kof-fi beni ağzından çıkarı fısıltısıyla rahatlattı.

"Peki, kendisine iletirim. Ancak bu akşam gelebileceğini san-mıyorum."

Birkaç eşyamı odama çıkanp gözlerimi yoracak aynalara bak-mamaya çalışarak bir duş ahp yatağa uzandım, En son ne zamaJtyemek yediğimi hatırlamıyordum. Bu sabah ? Dün ? Bilmiyonım.Ve normalde, böyle bir durumda midem içimde yaıatacağı ufakbir eziklik hissiyle haber verirdi. Ama herhangi bir sinyal gelmi-yordu bedenimin derinlerinden... Yerimden kalkıp balkona çık-frOyı, biraz olsun o§anusa bakmayı istedim. Ama ağulaşmıştıvücudum. Kalkamadım yata}<tan. Bir arı önce Amidou'yu öldürüpparamt almaktan başka bir şey düşünemediğim için duyduğumsabırsızlrk geçmeyen baş ağrımı daha da aritırıyordu. Bu baş ağ-

rrsmın Barıjul'da, içinde ölene değin kalacağım eü bulana kadarsüreceğini biliyordum... Gerçek hayatla, somut olaylarla ilgili dü-

şündüklerimden dolayı çatlıyordu kafatasım. Zihnimin bir bölü-münün indirmek istediği kepengi diğer bölümü bir süre daha ara-lık tutmak için sabahlıyordu. Ve iki bölümün çatışmasrnrn bede-

321

lini de ben ödüyordum, başımdaki, uzun süre açık kalan spotla-rın trafolarındarı gelen sürekli ve tekdüze gürültüye benzeyensesle. Hayatı boyunca spor yapmalruş birinin bir sabah uyarupgün boyunca ağırhk çalışmaya başlaması sonucu on beş gün sü-resince bütün kaslarının kibuslar gördürtecek kadar acımaslnabenziyordu be5mirnin ağrısı...

Uyuyabilirdim Amidou gelene kadar. Büyuk ihtimalle Koffi'nindediği gibi bugün gelemeyecekti. Çünkii eminim ki, arıcak geceyarısından sonra haberi olabilecekti kendisini beklediğimden.Güneşin aydınlattığı sokaklarda Koffi'nin ona gitmesi imkArısızolduğundan tahmi4lmce ancak yarrn gece görebilecektim Ami-dou';ru. Böyle bir durumda kalsa, onun beni öldürüp öldürmeye-ceğini düşündüm. Yanıt hemen geldi. Hiç zor değildi tahmin et-

mek. Amidou önce Pinou'ya işi kabul ettiğini söyler ve karargAh-tan kurtulur. Daha sonra da Pinou'nun peşine taktığı adamları birşekilde öldürerek yok olurdu. Beni öldürmemek için bu kadarzahmete katlarıırdı. İdealini gerçekleştiremediği için yeterinceutanıyordu kendinden. Bir de, beni öldürmenin getireceği vicdaııazabını ekleyemezdi utancrna.

Doğruları, prensipleri olan insanlan hep sevdim. Onlara im-rendim. Eğer kendime bu kadar kolay yalan söyleyemiyor olsay-dım ben de onlar gibi olurdum. Ama her sabah edindiğim bir doğ-nrw on iki saat sonra, gecesinde yerle bir ettiğim için ve üstelikbunu yapmama da son derece mantıklı, inandırıcı bahaneler bu-labildiğim için sadece stili olan bir adam oldum ben. Prensiple-rim yoktu belki ama stilim vardı. Stilime uzun, düz kesimli saçla-rım, özenle şekillendirilmiş bıyığım, siyah gömlek, pantolon, ce-ketlerim ve her zarnan temizlenmiş olarak ateşlenmeyi bekleyensilahım dahildi. O kadar. Hayatımdatekrarlarıan başka dabir alış-karılığım yoktu. Ama Banjul'a ayak bastığımda, onlar da yok ola-caktı. Sırasıyla hep kaybolacaktı...

Güneş yavaş yavaş krallığına çekilmeye başlamıştı. Yann sava-

şa kaldığı yerden devam edece}<ti. Ve elbet bir gün dünyayı ışın-larıyla patlatacaktı. Her maddenin kaynama ve buharlaşma nok-tası olduğunu öfuenmiştik. Dünyanın da olmalıydı. Ve büyük bu-

Page 159: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

322

harlaşma günü gelene kadar güneş atmosferi, gölgelikleri, siyahgözlükleri, her şeyı parçalayıp delmek için uğraşacaktı. Hiçbirşey dost değil bu ewende. İnsanların arılamasının zamanı geldi.Güneşin sayesinde değil dünyadaki hayat. Güneşin dünyayı bu-harlaştırma arzusundan dolayı hayat var gezegende.

Düşünmeye çalışırken, artrk seyrek de olsa geçmişten gelenarıılardan birini yakaladım, tam hafizamın dehlizlerine kaçmayaçalışırken...

on beş yaşımdaydım. Ailemle, Avrupa kıtasınrn en srkrcr ülke-si olan Lüksemburg'un dört şeritli otobarılarındarı birinde ilerli-yorduk. saatte ortalama hemen hemen bütün arabaların 130ılagittiği bir yoldu, üzerinde gittiğimiz. uçakların sıkıştıklannda ine-bilecekleri genişlikte. saat gece yansma yaklaşıyordu. ve yolunbütün şeritleri kırmur ışıklarla doldu birden. otobarıda o yaşrmakadar hiç görmemiş olduğum bir trafik vardı. yüzlerce araba ge-cenin kararıhğında birbirlerinin arkalarına srralanmış duıuyordu.Biz de beklemeye başladık. sonunu göremediğimiz dört şeritlikkuynık birkaç saat hareketsiz kaldı. Herkes arabasından inmiş,ne olduğunu anlayabilmek için birbirine sorular soruyor, bir ora-ya, bir buraya koşuşturuyordu. Bir elektrik direğinin dewilmişrılma ihtimalinden takla atmış bir tınn yolu kapatmış olabileceği-ne kadar sayrsrz tahmin uçuyordu havada. Annem, bablm ve benarabadarı inmemiş, bekliyorduk. sohbet ediyorlardı her zamarıkigibi. Hayattarı, arkadaşlanndan, tatilde gidilecek yerlerden bah-sediyorlardı. Annem ile babam. Gülüyorlardı bazen. on beş ya-şında doktor olmaya karar vermiş, başanlı ve yetenekli bir ço-cukları vardı arka koltukta oturan, buğulu camdarı dışarıyı seyre-derken hiçbir şey duymayan... Aramrzda belki sadece kırk san-timlik bir mesafe vardı ama ben, ailemin arabasında kendimi ba-gajdaki çelcrıe halatı gibi hissediyordum...

kafamı dayadığım calnın titremesi arttı. Hareket ediyorduk.yavaş da olsa, diğer şeritler de ilerlemeye başlamıştı. Birkaç kilo-metre bu şekilde gittik. Diğer araba]ardakileri seyı,ediyordum.Ne konuştuklarını tahmin etmeye çalşıyordum. Ağızlannın oyna-yışlarına uygun diyaloglar uyduruyordum kafamda... yanımrzda-

323

ki A]fa Romeo'da bir kadın ile adam vardı. Arabayı kullarıan ada-ının koltuğunun arkasında kadınrn yüzünü profilden görebiliyor-dum. Adammsa sadece alnı ve saçları görünüyordu. Birbirlerinesıkrşmış trafi}<te çok ateşli bir şekilde kelimeler söylüyorlardı,konuşmalarrnın sıcaklığını yaptıklan hareketlerden anlayabili-yordum. kadın elini açarak adamın ytizüne doğru tutarken, ya-nındaki de direksiyonu yumrukluyordu aradabir. kavga ettiklerikesinlik kazarımıştı... Annemler birbirlerine tath sözlerle hitapederek başladıkları konuşmalarrnı sürdürtirlerken ben, kadrnınaçilıp kapanan ağzını hayali kelimelerle dolduruyordum.

"Artık seni sevdiğimden emin değilim. Hiçbir şeyden emin de-ğilim..."

"çok saçma konuşuyorsun ! İnsan nasıl emin olamaz böyle birşeyden ?"

"Anlamryorsun beni. Her şey çok farklı olabilirdi eğer sen dü-rüst olsaydın. Bana baktığında beni gördüğünü bile saJunlyo-rum."

"Tabii ki seni görüyorum ! Ben seni seüyonrm. Her şeyi zorlaş-tırarı sensin !"

Burada adam sol elinin işaret parmağını kadına doğrultuyor.ve parmak unutulduğu için kadın konuşurken de birkaç saniyehavada kahyordu.

"Ben seni sevebilecek tek kaünım dünyada. seni sevebilecektek kadın ! Tabii anneni sa5rrnazsarı !"

Burada adamrn güldüğünü geriye doğru giden kafasından tah-min edebiliyordum. ve en kötüsü, ilerlemeye başlıyorduk. Alfa'yrgeride bırakıp birkaç araba önlerine geçtik. sinirlenmiştim, ken-di yazdığım ve hiç tartımadığım iki kişiyi oynattığım piyesimin ya-rıda kesilmesine. On dakika sonra tekrar yanrmrza ulaştılar. Vebu sefer de, adam ütesi boşa atıp el frenini çektikten hemen son-ra kadmı öpmeye başladı. Görüp görebileceğim kavga sonrasıöpüşmelerinin en gerçeklerinden bir tarıesi. Anladım ki, aslındatahmin ettiğim kadar ağır konulardan kesinlikle konuşmamışlar-dı. Belki de adam. dün seyrettiği bir filmi arılatıyor, kadın da ara-baya girmiş bir sineği koı.rmaya çalışıyordu. Bu olay, gerçeğin ha-

Page 160: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

324

yal ettiğimle aynı olamayacağrnr, hayalimdekilerin gerçek dünya-da asla yerlerinin olamayacağını anlamama yardımcı oldu...

yanm saat sonra trafiğin sıkışmasının nedeninin yanından ya-vaşça geçtik. yolun çeşitli yerlerine dağılmış sekiz araba. Hepside hurdaya dönmüştü, ancak bir tanesi markasının bile anlaşıla-mayacağı durumdaydı. Bir akordeon gibi katlanmıştı. yerler kıp-kırmızıydt, yarrn bu yoldan geçecek olanlar kan temizleyecekler-di çamurluklanndan. polisin yardrmıyla yanlarından geçip gittik.Ambulanslar ortada olmadığına göre çoktan yaralılan ve akorde-ondaki ölüyu ahp gitmişlerdi...

o gece bilemezdim tabii ki, markasrnı çözemeyeceğim kadarperişan olmuş arabanın bir porsche olduğunu. ve şoförünün deintihar etmek amacıyla otobarıda ters yöne girerek, üstüne gelendört şerit arabaya doğru gra bastığını. Gazetede ''Hayalet Ara-ba" vakası deniliyordu. Daha sonra da, birkaç kez okudum gzu,e-telerde hayalet arabalan. kendi öltfuniinü yeterli görmeyip başkabirilerinin de yanında gelmesini isteyen, yalnrzlıktan sıkılacağınıdüşünen bu adamlar baııa çok ilginç gelmişlerdi. Gördüğüm engösterişli intihar tarzıydı. 150'yle üzerine gelen arabaiara 200'leçarpmak srradan bir fare zehiri işi değildi, İsim de uygundu bir ef-sane yaratmak için. Araba kaşıdan gelenlerle çarp§arak duru-yor, beden en fazla havada yirmi metre uçtuktan sonra yere yapı-şıyor ama intiharcrnrn ve hurdaya dönmüş arabarırn hayaleti sa-atte 200 kilometre hızla gitmeye devam ediyordu. on beş yaşın-daki bir çocuk için ilgi çekici bir geceydi...

Ama ya şimdi ki kayra için ne ifade ediyordu o gece gördüğüm,hikdyesini okuduğum hayatet araba? Belki de kendimi di§tinmüş-tiim o geceye geri dönerek. o arabaııur içindeymış gibi hissediyor-dum belki de. Ba4iul'da çarpacaktrm zihnimin bittigi yere ve haya-letim dolaşacaktı büttin Afrika'da. İsmımi bilenler beni gördükteri-ni iddia edeceklerdi, barlarda içki içerken. Üzerime yiizlerce suçatacaklarü, kendi işledikleri. Ama ka;ırahuı hayateti devam ede-cekti Afrika yollaıınd4 silahıyla korku saçmaya.. Ailemin evindenkaçtığun gtinden beri saatte 200'le siiı,mi§ttim zi}mimi. Tek ihtiya-crm, çaıpacak bir duvardı. kaşımda çarpşabileceğim sadece kin-

325

yas'ırı aynr lrızla barıa doğru gelen zihni varü alna o da son anda di-reksiyonu lanp bana çarpmaktan vazgeçm§ti. Onun için sadece birduvaraihtiyacımvardı şimdi.Aslındatam olarak dört duvara. Ve birçatıya Son nefesime kadar ölü zihnimle içinde yatabileceğim, yeriniistiirıdeki tek mezar olacak bir kulübeye ihtiyacrm vardı. Vücu-dumsa çtiı,timeyen tek ceset olacaktı, dtinya üzerindeki.

Koffi kapıyı çaldığında gece çoktan gelmişti. Yemek getirmiştiyaşlı adam.

"Aç değilim ama yine de koy masanın üstüne" dedim."Birazdan Amidou'ya gideceğim. Söylememi istediğin başka

bir şey var mı?" diye sordu."Hayır !" dedim."Sadece bilsin ki, bu bir ölifun kalım meselesi. Mutlaka gelmeli."Kara mizah bendim. Öltim kalım meselesi !..

Getirdiği balıktan bıraz yıyip uwmaya çalıştım. Dışarıda olupbitenleri bilmek istemiyordum. Bir önlem olarak dışarılarda biryerlerde beni gözetleyen siyah ciptekilere ortalarda görünmeme-leri gerektiğini, yann gece patronlannrn emrinin yerine getirile-ceğini söylemeliydim. Çünkti Fildişi Kıyısı gibi fakir bir ülkedebüyuk bir Amerikarı arabası Amidou'5ru şüphelendirmekle kal-maz, sonsuza dek izini kaybetmemize neden olabilirdi. Ama ko-nuşmak istemiyordum kimseyle. Güciirn yoktu. Sadece bir tetiği

çekip gitmek istiyordum. Hepsi o kadar...Öğlene doğru uyandığımda, Amidou'5ru rüyamda gördüğümü

hatırladım. Konuşuyordu benimle ama ben du5rmuyordum. Şuanki durumumuza çok uyuyordu bu sahne. Sonra yok oldu... Ken-dimi kötü hissetmiyordum, öldiireceğim adamın yüzünü uykum-da gördüğiim için, ağlamayı düşünmüyordum. Ama hıçkırıklaraboğulmasam da, bilinçaltımın böyle bir oyun oynam§ olmasınasinirlenmiştim bftaz. Artık her şeyi kontrol ettiğim inancında ol-masaln da, zihnimin bir bölümünün tamamen bağımsız çalışıyorolmasının yanrnda bir de deweye istediğini yapan bir bilinçaltı-nın girmesi mantığımı korumamı zorlaştrrrrdı...

İyi ile kötüyu insanlann anlattığı kadarıylabiliyordum. Amata-rifleri benimkilere benzemiyordu. Ne yapacağını bilemeyen, piş-

Page 161: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

*

326

manlık içinde yaşayan birini öldürmemin beni kötüler sınıfina so-kacağını düşünmüyordum...

yanımdaki sehpanın üzerinde telefonu açıp koffi'den bir ca-puccino istedim. on beş dakika sonra $etirip yatağın ucundakimasaya koydu. Hasta olup olmadığımı sordu. Endişelenmişti, da-ha önce hep kadınlarla yatmak ve uyumak için kullandığım otelodasındarı, geldiğimden beri hiç çıkmadığım için. sağlığımın ye-rinde olduğunu ancak kendimi yorgun hissettiğimi, dinlenmemgerektiğini söyledim. Amidou'yu clün gece saklarıdığı yerde bul-muş ve mesajınrı iletmişti. koffi'nin dediğine $öre, önce önerrrse-memiş arıcak sonra neden çağırdığımı öğrenmek için bir sürü so-nr solTnuştu. Belli ki şüphelenmişti bir şeylerden. Belki Koffi ga-rip bir hareket sezmişti yaptıklanmda. Belki de siyah cipi farkedip Amidou'ya haber vermişti. Ama emin olduğum tek konu, bü-tün Afrika'darı kuşkulanabilecekleri, ancak asla benden zarargelmeyeceğini düşünüyor olmalarrydı. Amidou'ya kazık atacakson adam bendim. koca kıtada sadece benimle Türkçe konuşu-yordu. sırf pratiğimizi kaybetmemek için bile birbiriüizi ötdür-meyeceğimizi bilirdi. sonuçta koffi, Amidou'nun bu gece gelme-ye çalışacağını söyleyerek odadan çıktı...

Dün gece çok terlediğim için çarşaflann değişmesi gerekiyor-du. Ben duş alırken, koffi yeni çarşafları yatağasermiş ve çı}unış-tı. ortalıkta duran tabancayr önemsemeyecek kadar ne işler çe-virdiğimi bilirdi. soğumuş capuccino'yu balkonda yudumlarken,gö§tizü ile suyun buluştuğu çizgi üzerindeki beyaz köpükleriseyrettim. Ne zamarı taşacak sular, denizler, o§anuslar, diye dü-şündüm. Ne zaman bütün dünya taşan nehir sularının altında ka-lacak? Yaratıcı ne zalnan anlayacak hatasını?..

Eşyaları sözden geçirdim. kıyafetlerimi koyduğum valiz, belge-lerim ile bugüne kadar yazöklanmı içine koyduğum büyuk sporçarıtası. ve birkaç ufak eşya daha. kinyas'ın son görüşmemize ka-dar yazdıklan arabadaydı, başka bir çarıtada. Ne yapacağımaka-rar veITnemiştim yazıLar|a. Üzerlerinde tarih ve şehir isimleri ya-zan binlerce satrr yr|...Ve hepsi karışık duruyordu. Sıraya koy-mak isteyenin yıllarını alır, diye düşündüm. Ne yapacağımı bilmi

327

yordum ama zihnimin h6kim olamadığım, içinde neler olup bitti-ğini bilmediğim bölümünün barıa zamanı geldiğinde gerekli emrivereceğini de biliyordum. Bu emirler son anda geliyordu. Birdenbeynimde kelimeler canlanryordu ve o şekilde aırhyorduın yapıl-ması gereken bir iş olduğunu. Sonunda tam bir şizofren olmayrbaşarmıştım. Beyninri tamamen ikiye bölmüştüm. Bir tarafi yaşa-dığım hayata dair kararlar alırken, diğer tarafızihinsel ölümümleilgileniyordu. Ve bu yazılar| yazarL ben, diğer tarafla karşılaşma-dan yaşıyordum. Ama iki tarafinda da tek bir arzu yarıkrlanıyor-du, kafamın. Bir an önce bedenimin yaşadığı hayatı bitirip zihin-sel ölümümü başlatmak...

Amidou'nun getmesini beklemekten ve bütün düşüncelerin-ıibu konuda toplamaya çalışmaktan başkayapacağım bir iş yoktu.Odadan bir yurüniş yapmak için bile çıkrnak istemiyordum. Du-vardaki saat öğleden sonra dördü gösteriyordu. Önümde en az a|-tı saat daha vardr. Amidou geldiğinde hemen burada öldüremez-dim. silah sesi otelin duvarlannı delip koffi'nin kulağına kadargiderdi. ve çıplak garsonlannı, komilerini, toplayıp üstiime salar-dı hepsini. Öyle bir durumda beni dinleyeceğini hiç sanmryor-dum. Amidou'yla ara]armda kardeşçe bir ilişki vardr. Koffi, Juli-an Khyle'rn yaşamış olduğu hayata hayrandı. Kendisi hayatı bo-Jrunca bütün beyazlar tarafindan hor görülmüş olduğundan, anla-tılanlara göre kolonicilerin annesine tecavüzlerini izlemek zorun-da bıralııldığından, yaşayan her beyazdarı gizti ama derin bir ton-da nefret ediyordu. Ve kendi yapamaüğını Amidou'nun gerçek-leştirmiş, siyah bir isyan başlatmış olması, onu gözünde ilahlaş-tırmıştı. yerde cesedi yatarken söyleyeceğim hiçbir sözü duymazve kendi elleriyle boğarak öldürürdü beni. DolayısıylaAmidou'yuözel bir konuşma yapmak istediğimi söyleyerek arabaya bindire-cektim. Öıdurtıımek istendiğimi, sürekli takip edildiğimi söyleye-rek şehrin dışma çıkana kadar oya|ayacak ve torpido gözündenbir şey almasını istediğimde bakışlartnı eğdiği arıda sol elimle ke-merimdeki tabarıcayı çekip vuracaktım. zor bir iş değildi. zorolan, bugüne kadar kaç kişinin canrnı aldığımı hatırlamamdı...

saatler ilerlerken iki capuccino daha içtim. odanrn içinde, ka-

Page 162: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

328

pıdan balkona kadar yırmi defa gittim, geldim. 37 ekran televiz-yonun önünden geçerken ne kadar uzun zamandır seyretmediği-mi düşündüm. Oysa ailemle yaşarken bazen yürmi dört saat hiçbaşından ayrılmadığım zamanlar olurdu. Reklamlar, filmler, eko-nomi programlan, çizgi filmler, kadın programları, ne olursa.,. Okadar qyuştururdu ki beynimi televizyon, se5/retmek büyük birzevk olurdu. Kafamdaki evden kaçma, Afrika'ya gitme fikirlerinidondururdu. Ama sabairlara kadar seyrettiğim televizyon yüzün-den hiçbir yere yetişemez olmuştum. Bunu önlemek için de an-nemler odamdaki televizyona el koymuşlardı. Benim iyıliğimiçin. Okula geç kalmamam, sabahlan rahatça uyanmam için. Bilemezlerdi tabii, teleüzyon seyretmeyince beynimde halay çelİ".,garip fikirlerin çözülmeye başlayıp kullanılabilir hale geldikleri-ni. Birkaç yıl daha izleseydim reklamlan, belki de h6li eümdeannem, babamla oturuyor ve muayenehanemdeki sekreterin gö-

ğüslerini süzüyor olurdum. Belki de o zamarılar istediğim gibi, bircerrah olurdum. Ama daha kendimi ameliyat edemedikten sonrane işe yarardı ki?

Saat ilerlemeye devam ediyordu. Işığı kapatmış, bekliyordum.Yatal.<ta otururken ve gözlerimin karanlığa ne kadar alışabildiğinikeşfetmeye çalışırken kapının vurulduğunu duydum. Gözleriminkaranlıkla olan ilişkisi konusunda hiçbir zalnan yeterince karan-lık olamayacağı, insarı gözünün mutlaka tam görmese de bellinoktalan algılayabileceği sonucuna vararak kesin bir karar veripkapıyı açtım, ışıkla beraber. Geçen seferki deri pantolonuyla kar-

şımda duruyordu Amidou."Gel, dışarı çıkalım. Konuşacaklanmız var" dedim.Yatağın üzerindeki sila}u alıp belime soktum. Ve çıktık. Hareket-

lerimde hiçbir gariplik yoktu. Her zamarıki kabalığun ve ukala ta-

rnrlanm üzerimdeydi. Silahı görmüş olması hiçbir şey ifade etmi-yordu çiinkii kendisinin de üzerinde en azlki tane vardı. Mecbur-duk böyle gezmeye. Birbirimizi böyle seviyorduk. Silahlı !..

Koffi'nin yarıındarı geçerken ikimiz de bir kafa hareketiyle se-

lam verdik. Çok sevdiği arkadaşını öldürmeye götürüyordum. Bü-yuk ihtimalle, Koffi de beni öldürüp intikamını almaya yemin

329

edecektibirkaçgüniçinde.AmaböğrünekurşunsaplayacakbirKayra olmayacakiı ortalıkta", Arabaya binince sordu,

"Ne var? Ne oluyor?"Birazdaha sustum, merakı artsrn diye. Dikiz a}masına, dikka-

tiniçekebilecekşekildeüçdörtkezbaktım.Takipediliyorolmaihtimalimiziakluıagetirsindiye.BöyleceanlatacağımhikAyeyedaha çok inanr"rl,tl Zaten faz|a da rol yapmama gerek yoktu,

Gerçekten takip ediliyorduk, Başladım, bu durumlarda yaptığım

gibi kısık sesle konuşmaya,..Amidou,çokbüyükbirtehlikedeyim.Barıayardımetmelisin.

Pinou beni öldü,m;F istiyor, Her yerde adamları var, Her an üs-

tiirne atlayabitirler.'peki ya sen? sana güvenebilirim değil mi?"

UfakbirHollywoodnumarasıydr.Çoktelevizyonseyretmeninyararlan!

..A]aymrediyorsun?Aynıadambeniikiyıldırheryerdeanyor.

Sen ne yaptın peki?",,Faz|abirşeydeğil.SadecePinou,nuna]tıbintaneM-16,srnı

ça]ıp sattrm. Ve o her şeyi öğrendi,"

Abiğan'dan Grand-Bassam'a giden yola çıl«narna on dakika

varü.Şehirlerarasıyoldakiilkaskerkontroli.inegelmeden,palmi.yelerinarasundangeçenüçwzmetrelikbirmesafevardı.orayakadar ımıoou,n rn"ııjı.irrı anlattıklarımda tutup gittiğimiz yeri me_

rak etmemesini sağİamaııydım. ilerlemiş yaŞına rağmen en ufak

şüphesinde 80,1e gijur,bir arabadarı atlamaktatereddüt etmezdi, o

beni nerelere saklayabileceğini, bir strre sorıra deniz yoluyla nasıl

kaçırabileceğinianlatırken,bennamluyamermisürüpsürmediği-midüşünüyordum.Eğerunuttuysamölürdiim.Amidou,nunsilahı-nıçekipağzırrıa"oıon*.veateşlemesisadeceikisarıiyesinialırdl.palmiyeler uzaktarı göriirıüyorlardl. Direksiyonu sağ elimde tutar_

kensolelimidebacağrmınüzerinekoymuştum.Biryandanda..As-lında seni buld,,ğ"*u çok mutluyım, Çiınkıi beni bu durumdan

kurtaracaktekkişisensin.Sanagüvenebileceğimibiliyordum.Ha-yatrmıkurtaracaksuı.Sarıaminnettanm!,'diyordum.Doğruydu,tlyl"ailaerim. Hayatımı kurtaracaktı, Ama ölerek,

Palmiyelerbşladı.Torpidogözünebaktırmafikriaptalcagel-

Page 163: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

330

di. ve aklıma dünya kadar eski bir numara geldi. ve geldiği içinde utandım kendimden ama palmiyeler de bitecekti birazdan. uy-gulamalıydıın buldıığum numarayı. sol elimle deniz tarafindaki,yani sağ taraftaki bambu evleri göstererek, ''Maquis Quatre Para-sols burada mıydı ?" diye sordum. cümlenin bitimiyte kafasını ya-nındaki caına çevirdi. Aynı anda sol elimle belimdeki silahı çıka-rıp, sağ kolumun üstünden tutup tetiğe bastım. Hiçbir şey ! Nam-luda mermi olduğuna emindim. Tlrtukluk yapmıştı. Tetik sesiniduyduğu anda Amidou kafasını çeürip, önce dolunayın ışığıylaparlayarı kendisine doğrultulmuş çeliğe, sonra da gözlerime bak-tı. Bir saniye birbirinıizin gözlerine baktık. Ruhlarımızın röntgen-lerini çektik o bir saniye boyunca. sağ elinin deri montunun İçin-de kaybolduğunu görünce ikinci kez bastım tetiğe. Öyle bır sesoldu ki camları kapalı arabada, deprem olduğunu, yerin yanldığı-nr, dünyanın bölündüğünü sandım. kafasına doğnı tuttuğum si-lahtan çıkan kurşun yanağından girmişti. Arabanın sağ ön camıkaranlıkta, üzerime bir kovayla siyah boya atılmış gibi dunıyor-du. yüzüme birkaç damla kan sıçradığının farkındayüm. Ama'hala sesini kulaklarımda duyduğum patlamanın çınlamasını din-liyordum. kısa mesafeden başına yediği kurşun Amidou'yı, deri-sini deldikten hemen sonra öldürmüştti. silahın geri tepmesin-den, dirseğimi kapının koluna çarpmıştım. Amidou'nun kafasıkurşunu ilk içine aldığında, sağ tarafadoğru havalarııp uçmak is-temiş, ama seksen kiloluk bir vücuda bağlı olduğu içinfazlauza-ğa gidememiş, önüne düşmüştü. Çenesi neredeyse göğüs hizası-na kadar inmişti. Gözleri açık ve h1l6 silah tutukluk yaptıktansonraki ifadeleriyle bakıyordu.

o bir saniye, yıllardır tanıdığım Amidou'nun bana anlatmak is-tediği, dünyaya haylormak istediği her kelimeyi, her küfrü gizli-yordu içinde. Eğer beyrıimin yansrnı zihinsel ölümüme ayumışolmasaydım, gözlerimin içine bakarı o siyah, iri gözleri asla unu-tamaz ve geri kalan hayatım boyunca kAbuslarımrn vazgeçilmezmisafirleri yapardım... Ama barut kokusundan başka hiçbir şeyhissetmiyordum. Hiçbir pişmanhk, acıma, ne olursa, hiçbir duy-gunun parçasl yoktu. sadece silahı tutan elim titriyordu...

331

Palmiyeleri geçtikten sonra sahile çeürdim arabanın tekerlek-lerini. Sert kumlarrn üzerinde denizin dibine kadar gittim. Daiga-lar yüksekti. Birkaç saat sonra çekilecekti o§arıus. Medcezir te-

mizleyecekti kumun içindeki her pisliği... Kapısını açtığımda Ami-dou'nun, cansız vücuduyla birlikte arabanrn içindeki kan kokusuda dışarı firladı. Sürükleyerek, dalgaların içine götürdüm ağr vü-cudunu. Dizlerim ıslanıyor ve Amidou'nun vücudu ıslartarı kıya-fetlerinden, derilerinden dolayı ağırlaşıyordu. Ve yeterince açıldı-

ğımı yani suyun bel hizama geldiğini görünce o§anusun yüzeyin-de bata çıka duran vücudu serbest bıraktım. Olduğu yerde bir ile-ri bir geri gitmeygbaşladı. Sadece vücudun ince bir bölümü su-yun üzerindeydi, batan bir kayık gibi. Sahile çıktım. Dönüp karan-lıkta supn üzerindeki vücudu görmeye çalıştım. Dolunay yardımetti. Akıntı yardım etti. Uzaklaşmayabaşladı. Bir iki saat sonra kı-yıdart kilometrelerce ıızak<ta olacaktı. Benim için, iki gün boyun-ca bulunmalnuısr yeterli olurdu...

Arabaya döndtim, torpido göziinü açtım. Siyah torbayı alıp için-dekileri elime boşalttım. İki tarıe karılı siyah top. Amidou'nun obir saniye boy-ınca Sezar'ın Brütüs'e baktığıyla aynı bakan gözle-

ri. Kaşıkla değil ama usturayla çıkarmıştım. Zedelememeye çahşa-rak. Ama fazlasıyla parçalamak zorunda kalmıştım yüzünü araba-da, bu gözleri çıkarmaya çalışırken... Otele ancak biraz olsun ku-ruduktan sonra dönebilirdim. Sabaha doğru. Sonra da eşyalarımıtoplayıp Feridoun'a yani Greenülle'e doğru basacaktlm gaza...

Sahilde, arabarırn içini ve yüzümü deniz suyuyla temizlediktensonra, dört saat boyunca oturdum motor kapağının üsttinde. Öncalna sırtrmı yaslayıp ayaklanmı uzattım. Bir ara sol ayağımrn ya-

nrnda Mercedes'in yıldızını gördüm. Tek bir tekmede kanştı o daAfrika'nın kumuna. Hepimizin er ya da geç karışacağı toprağa...Amidou'yu unutmamak söz konusu değildi çtfuıkii hiç düşünmü-yordum bile. Ben sadece, camlardarı çıl«nış ama döşemeden git-

memekte ısrar eden kartı düşünüyordum. Pinou, Amidou'nungözleriyle misket oynayabilir ya da limuzininin dikiz aynasuraasabilirdi, ilgilenmiyordum. Sadece paramı istiyordum. Ve Barı-jul'a gitmek. Hepsi bu.

Page 164: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

____,_ -::

-,-.-.,

:*--- -*"''

*'*' --,-+:|

332

Bu kadar kan al«nasına gerek kalmazdı eğer birisi çıkıp be-nimle ölene kadar ilgileneceğini söyleseydi. Biri çıkıp da barıa6şık olsaydı...

Otele dönerken, Amidou'yla beş saat önce geçtiğimiz yo|dayaptığımız konuşmayı hatırladım. Çok berbat bir adanrdrm. Barıagüvenen birini öldürmek arınenri öldürmeme benziyordu. Yaparmıydım anneme de a5mısınr, diye düşündüm. Yarııt veremedim.Simsiyahtı zihnim. İçeridekiler çot<tan uykuya dalmıştı. Ya daböylesine zor bir sonıya yanıt velTnemek için uyuyor taklidi yapı-yorlardı...

Koffi'yi gördüm kapıda. Bu adam hiç uyumaz mL, diye düşün-düm. Odama çıkıp eşyalanmı aldım. İkl nln dolar çıkarıp koydumKoffi'nin eline. Afrika'nın en pahalı otellerinden birinde kalıyor-dum. Gecesi bin dolar! Eşyalarımı bagaja koyduktarı sonra Kof-fi'nin elini sıktım. Bunu ilk defa yapıyordum. İlk kez Koffi'ye do-kunuyordum. Belki de geçmişte kendini yumruklayanlar dışındao da ilk kez bir beyaza dokunuyordu.

"Her şey için teşekkiir ederim" dedim. Tamamladım içimden.Buna, öldiirmem için ayağıma kadar getirdiğin en iyı dostun dahil.

Liberya'ya geçerken sınrrda blraz problem çıktı. Askerlerdenbiri dürüstlük abidesini o1muyordu. Çünkii daha çok nakit isti-yordu. Ama ben üzerimdekilerin hepsini zaten vermiştim. Ferido-rrn'a telefon ettim, beton sınır karakolundan. Ne de olsa Liberya,içini kasıp kavuran iç savaştan önce bambu sınır karakollu kom-

şusundarr daha zengin bir ülkeydi bir zamanlar. Ama şimdi Liber-ya'da herkes zengindi. Liberya ve Liberyalılar hariç !

Greenville'deki Feridoun'un karargAhrna, Uzileriyle bütünleş-miş iki adamrn eşliğinde girdiğimde, kaşımda üç gün önce bırak-tığım aynı manzara karşıladı beni, Üç insarı da aynı pozisyondadurmuşlardı. Belki de hiç kımıldamamşlardı yerlerinden. Odanınağr, yeraltı dünyası havasını korumak için yapılan bir gösteriydibelki de bu... Paranrn satrn aldığı güzel kadın Esthelle oluyordu.Paraya bütün akan kanlardarı sonra el koyan yaşh çirkin Pi-nou'ydu. Ve hiçbir zaman tam olarak bir yasadışı örgütün gerçek

555

lideri olamayacağını bilerek yaşayan yardrmcr rolündekiyse Feri_

ılounoluyordu.Papa,nrnikiyanrnda,duvarayapışmışolaraklıekleyen silahlı zencilerse işin özünü yani çıkar amaçlı şiddeti

t.enrsil ediyorlardı...ıçeri girer girmez Feridoun,un arkasrnda oturduğu büyük ça_

lışma masasrnrn üzerine ceketimin iç cebinden Çıkardığım kü-

çük, şeffaf poşeti koyup iki adım geri çekildim, Esthelle kaıılı po-

şetin içindekileri tümin etınekfe gecil«nediği için kısık bir igren_

me sesi çıkarö- Pinou şaşırrn§ ğörünmemek için kendini zor|a-

yarak "Bunlar Julian'rn mı?" diye sordu,,,kontrol etmek isterseniz o§anusa açılmamrz gerekir" diye-

rek yanrt verdim.Boşyereyapılaıtkonuşmalaradayanacakdunrmdadeğildim.

Biranöncekurtulmakistiyordumyerinaltındakiodadan.,,size inanıyoruz. sinirlenmenize gerek yok" diye devam etti pi_

nou. Tabiı ki inanacaktı ! kıçımdan aynlmayan adamlarının Ami

dou,nun cesedini denize bırakrrken beni seyrettiklerinden adrm

gibi emindim...Feridoun'a bakarak, 'Para" dedi. o da kurulmuş bir oyuncak

gibiyanındakiikiçantayısıraylaalıpmasanrniistünekoydu.Son-ra da açıp bana doğnı çevirdi,

..Saymakisteyeceğinizisanmıyorum"diyerekiçindebulundu-

ğumuzgerginhavayıdağıtmayaçalıştıPinou.Tabiikisaymakis-temiyordum ! Tek istediğim gitmekti, Kaçmak, yok olmak,

,,Benzer bir iş için ihtiyacımrz olursa sizi nasrl bulabiliriz?" di_

ye sordu Pinou, ben çantaları kapatırken,..Bulamazsınlz,,diyerekkestiripattım.Tersyanrtrmbvazrisk-

liydi.AmaPinouda,bende,biradamınistemediğitakdirdeAfri-ka denen çukıırda bulunmasrnın neredeyse imkansız olduğunu

niiv"ra.,ı.. üst"ıemedi. Feridoun ve pinou,nun ellerini sıktıktarı

sonra Esthelle,i de görmezden gelip dışan çrktrm. Çantaları ara-

barıınbagajınakoyupPinou'nunadamlarınınsürdüğücipitakipetmeyebaşlaüm.Sözverdiğigibibaxıabirte}«ıeayarlamıştı.Veadamları da beni o telcıeye götürüyordu. Limana girdik, Birkaç

yüzmetredahailerlediktensonraikiyelkenlibirtel«ıeninönün-

Page 165: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

*,

334

de durduk. Kaptanla tanıştınldım. Eşyalarım taşındı. Ve hemenyola çıkmak istediğimi söylediğim için bir saat süren hazırlıklar-dan sonra denize açildık. Telcnenin ismi Hope'tu. Yani Umut.Umut teknesiyle, bu hayat ve dünyadan umutsuz olduğum içinzihnimi öldürmeye gidiyordum. Çelişkilerin yakamı bırakmayaıriyetleri lriçbir zaman olmamıştı...

Denizin üzerindeki yolculuğumuz bir hafta sürdü. Kıyıya çokyakın yol almamıza rağmen dalgalar izin vermemişti hızlı gitme-mize. Ne kaptarı, ne de iki kişiden oluşan mürettebat benimle il-gilenmişti. Kamsar yakmlarında neredeyse batıyorduk. Onun dı-

şında pek bir sonrn çıl«nadı.,. Günlerimi genellikle geminin bur-nunda üzerimde battaniyey\e, yazaıak geçirdim. Elimde klğıt vekalem olmadığı zamanlarda kamaradaki yatağa uzanmış, düşün-celerimin akmasına izin veriyor oluyordum... Kaptan ile tayfalar-dan birinin arasında herharıgi bir patron işçi ilişkisinden faz|asıolduğunu anlamam uzun sürmedi. Geceleri çok ses çıkanyorlar-dı. Berıse gözlerimi kapatınca hiç gitmediğim Banjul'un yakınla-nnda bulacağım sarayrmı düşiinüyordum. Çok az yemek yediğimiçin sürekli bir yorgunluk vardı üzerimde. İlk başlarda az yemek,tam tersine $özle görülür bir enerji katmıştı vücuduma. Dirileş-mişti organlanm. Ama yemekten uzaklaşma eylemim artık ger-

çek sonuçlarını doğurmaya başlamıştı. Bazı geceler, k1ğıt oyna-mıştık. Kazandığım içkiler bana bir şey ifade etrrıediklerinden,oyundan sonra geri veriyordum koutoukou şişelerini... Ve bir sa-bah, kamaramda uyanmrş, annemi düşünürken kaptarı içeri giripBaq|ul limanına yanm saat sonravaracağımzı söyledi...

Yanm saat geçti. Attık demiri. Ba4iul'un beton limarıına ilkayak basan ben oldum. Sonra eşyalar geldi. Kaptan ayarladı bir-kaç bin dolarla ülkeye girişimi... Ve daha önce hiç gelmediğim birülkede kendimi yapayalnız buldum. lJmut ismindeki Liberya ban-dırah telcıenin uzaklaşmasını seyrederken. Bissau yakuılannabir paket teslim etmeye gidiyorlarü...

"İşte !" dedim. "Umut bu. Bir telone. Başka bir şey değil. Koca ok-yartusta dewilmeden yol almaya çabalayan bir tel«ıe. Sonsuzluğundalgalanyla savaşan bir ceviz kabugu. Hepsi bu. Köhne bir tekrıe."

335

Ben bindim. Kamarasurda uyudum. Hiçbir şey değişmedi, İsterdinr

yeni bir insart olarak inmeyi o tekrıeden. Değişmeyü, iyü biri olmayı,

hissetmeyi, sermreyi. Hepsini isterdim. Ama istemenin yetmediğini

çok erken arılaüm. Hiçbir şey]n yetmediğini ! Diirıyayla mesafeli bir

dostluk kurmak zorunda katdım. Çiınkti kuşkularıdrm bana verüği

hediyelerden. Her şeyden ! Kendimi kaybettim. Buldum, Umut adın_

daki tehnede bir hafta katdrm. Nö ooı,melerim silindi, ne de zihnim

ölmekten vazgeçti... Betki de her gün düzenli olarak kullaııacağım

Lustral benzeri bir antidepresanla her şey düzelebilirü, Doktor

konffoliınde gelişen bir tedaviyle yaşamaya alşabilirdim belki de,

insanlann arasuıda sosyoloji kitaplanndaki o meşhur birey olur_

dunr belki tedavinin sonrrnda Hedefleri olan, kendini gerçekleştir-

meye çüşarı, toplıimıın temelini tırnaklarıyla inşa etm§ o birey

olurdum. Amaolmadı!Ne doktoragittim, ne de ilaç kullanüm, Ter-

sine ben doktor o}maya çalıştım. Dt§manı tarıımak için, Anladrm ki

da}ıa sonr4 di§marıım da mutsuz kafesinde. o da bir gun l«avatı_

nr kopanp, öniine ilk çıkanı öldiirüp yok olmak istiyor. o da cadde_

lerde koşmak istiyoç üsttirıe gelen araba|aradoğru, O da dinamitle_

mek istiyor, her giirı biraz daha insanlığuıdaıı ödiinç verdiği toplu-

mun temelini. Göriince gizli anusunu düşmanımın, yapacak bir şey

kalmaüğrnı arüadrm. Ne di§marı varü, ne de ben vardım. "olmak

ve var olmak aıasırıda çok fark var" derler, wzyılın ortasındaıı çı-

lop gelmiş seçkin entelektüeller... Ama bilmiyorlil H, ikisi de yok",

Var olmak bir hayal, olmayan bir diirıyada",

Dünyanın var olmadığını yıllar önce bir arkadaşıma söyledi_

ğimde, "Bu senin düşüncen" yarııtını almrştım. Tarüışmanın galibi

olmak için verilecek yanıt basitti,,.Dünyanrn var olduğu da, başlarıgıçta birinin düşüncesiydi,

Belki Tann,nrn ! Belki de başka bir gücün. Ama mutlaka, bu dün_

yanrn da düşiince aşamasrnda olduğu bir zaman vaxdı."

Page 166: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Ancak altı yolcu aldığı takdirde hareket edecek oları stationwagon Peugeot'nun şoförüne, Banjul,un merkezine kadar benigötürmesi için arabadaolmayan diğer beş kişinin de parasrnı ver-dim. kabul etti ve çıktık yola. Limandan şehre giden yol geniş bircaddeydi. İkı tarafta da gözün görebileceği en uzak noktaya ka-dar yayılmış yeşil renk h6kimdi. ve patmiyeler. uzun süredir ka-nıksamış olduğum, beni artık kesinlikle etkilemeyen ancak ilkdefa Afrika'nrn batrsrna gelmiş birini kendine hayrarı bırakacakmanzaxa yavaş yavaş renk değiştirdi . Beyaza,griye dönmeye baş-ladı. Binaların krallığına gelmiştik. Şoföre, nenı sıraoan bir otelegötürmesini söylemiştim. Merkezde olmasr, aradığım tek özellik-ti, çünkti araba sahn alıp ya da kiralayıp kullanmayı kesinlikledüşünmüyordum. Bir arabayı nasıl en iyi şekilde kullanabileceği-me dair sahip olduğum bilgilere güvenemiyordum. ve tek istedi-ğim ytirümekti. Bundan sonra, eşyalarımı başka bir yere götiir-mediğim takdirde her yere yürüyerek gidecektim. Araba kullan-ma)n rürümekten daha sonra öğrendiğim için unutmaya da onun-la başlamıştım.

1976 model olduğunu tatımin ettiğim Peugeot'nun direksiyo-nundaki adamın ensesine bakıyordum, dışandaki binaların hızlıbir şekilde yok olmaları gözlerimi rahatsız ettiğinden. ve o ensekonuştu. Aslında tabii ki önümdeki terli ense değildi konuşan.Tam arkasına düşen ağızdarı çıloyordu söylenenler.

"Ba4jul çok güzeldir. Ben Jesus ! Her konuda yardrmcı olabili-rim size."

çewe ülkelerdeki birçok taksi, dolmuş şoförü gibi Jesus da

337

beden taşımacılığı işinden kazandığı parayla geçinemiyor ve hergördüğü, simasını tanımadığ ı beyaza bildiği bütün ahlaksızlıklarıteklif ediyordu.

"Bana uzun süredir kimse yardım etmedi. Senin de etmeni is-temiyorum" dedim sert bir tonda.

Jesus, böyle bir çıl«ş beklemediği için ve beni yaka paça ara-basından atamayacağı kadar çok para verdiğim için Hotel Capri-corne'un önüne gelen kadar bir daha konuşmadı. Ve ben sessizensesini seyrettim...

Capricorne ismindeki otel dört katlt, sıvası yeni yapılmış birbinaydı. Banjul oftaaüyüklükte bir şehirdi. Beni şaşırtan binalarya da insanlar görmemiştim arabarıın içinden dışarıya athğım ba-kışlar esnasrnda. Sıradarı bir Afrika şehriydi. Rutubeti, güneşi,gündüzleri farelerin yuva yaptıklan palmiyeleri ve sokaklanndadewiye gezen hAki üniformalı askerleriyle... Hotel Capricornedar bir sokağın içinde, şehir merkezi diye adlandınlan yere insan-ların çıplak ayaklarınrn seslerini duyabileceğim kadar yakındı.Odanın içi basit ve kullarıışlı eşyalarla doldurulmuştu. Çift kişilikbir yatak. Ki ihtiyacım olmayacaktr, barıa yansr da yeterdi çünkükadınlannla yatmıyordum artık. İçimde cinsel hiçbir istek yoktu.Kesinlikle tam bir kararılık. Hiçbir duygu düşmüyor beyin sinirle-rimin ağrna, seks deyince. Ve yatağın yanında bir masa. Öbtlr ta-rafta da bir gömme dolap. Komiye cebimdeki birkaç FransrzFrarıgı'nr verip, bir duş aldım. Su soğuktu. Bu bir mucize olmalıy-dı çünkti Afrika'da yıkanmak için soğuk su bulmak, sokakta di-lenci görmeden yürümekten daha zordu... Duştan çıktıktan son-rayatağa yattım.

Ne yapacağrmr, sırasıyla gitmem gereken yerleri, hepsini bil-meliydim. Beni zihinsel ölümüme göttirecek işlerin hepsini ak-lımda isimlendirmiş olmalıydım. Ama hayır ! Hiçbir şey gelmiyor-du. Hiçbir fikir ışığı yoktu. Kulaklanmın daha az duymasını, içki-yi, tütünü, kadınlan bıral«namı, çok seyrek yemek yememi em-retmiş olan zihnimdeki gizli bölme susmuştu. Ne bir ses, ne debir resim. Hiçbir rota gelmiyordu zihinsel yolcuğumun kaptanın-dan...

Page 167: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

338

Birkaç saat sonra h6Ji yatakta çırılçıplak yatıyordum. Ve sade-ce neden ne yapacağımı bilemediğimi düşünebilmiştim geçen za-

man içinde. Acaba öyle bir bölme yok muydu beynimin içinde ? Zi-hinsel öltimü tamamen ben mi uydurmuştum ? Sadece gerçek ha-yatta ahlaki değerler dahilinde başarrsız olnruş bir zavallınrn ken-dini uyuşturabilmek için uydurduğu bir masal mıydı ?.. Terliyor-dum. Yatal<ta, çarşafin üzerinde kendi etrafimda dönerken, ku-maş derime yapışıyordu. Kurtulmak için dönüyordum olduğumyerde. Ama hareket ettikçe daha çok yapışryordu. Kendimi nasılböylesi bir ölüme inandırabilmiştim?,. Bütün diinya yapışıyorduartık vücuduma. Her şey. Çocukluğum, eski arkadaşlarım, ailem,altı milyar insan. Bıral«nak istenriyorlardı beni. Gitmemi, yoİ< ol-mamt, zihnimi öldürmemi engellemeye çalışıyorlardı. Bense dö-nüyordum yata|<ta. Gözlerimi açmaktarı korkuyordum. Bu panik,beynimden bir emrin gelmemesi, zihinsel ölümün varlığı hakkırı-daki şüphem, içimdeki bütün acı belki de, köklerimi saldığımdünyadan kopmamın bedeliydi. Belki de iki kutu ilaç içip kendi-sini kurtarmaları için polisi arayan birinin korkusuydu vücudu-mu kaplayan...

Bir süre sonra yavaşladı yüzümden fişkıran terler. Nehirler du-ruldu. Nefes nefese kollarımı açıp durdum. "Sakin olmalıyım !"

dedim. "Hayal görmedim. Rüya değildi olaıılar. Sakin olmalıyım.Büttin yarııtlar bende. Sorabileceğim bütün soruların karşılığı ci-

ğerlerimde. Sakin olmalıyım. Şimdi durumun analizini yapalım.Elimizde bir adam var..." Bir muhasebeci gibi hesap yaptığım içinutanıyordum kendimden. Utanacak başka kimsem yoktu...

Bir adam var. Ve zihnini, düşünceler sistemini kapatmak, iptaletmek, yok etmek istiyor. Böyle bir şeyyapmasmrn nedeni, bütünbunlar aç*ken kendini hiçbir zaman iyi hissetmemiş olması. Bukadar basit mi? Evet ! Sadece iyi hissetmek için mi bunları yaptıbugüne kadar? Evet ! Her şeyi denedi mi hayatta, böylesi önemlibir kararı vermeden önce ? Hayır ! Peki aceleyle verilnriş yanlşbir karar olmadığına emin mi ? Evet ! Ama daha sadece yirmi do-kuz yaşında. Geç bile kalmış ! Dünyayı reddinin nedenini belirle-yebilmiş mi kafasında, yoksa o da kuşağının çocuklan gibi sıkın-

339

tıdarımıgirmişbuişe?Nedeninibiliyor.Sadeceçağınınçocukla-rına değil, kimseye tunzemiyor, Nedeni bir tarıe. Her şeyin, için_

cle her gün büyu;en sonsuzluğun necteni bir tane, o da yaşadığı

lrayatauzaktarıbakabilmeyeteneği.Kişininönceliklekendineuzaktan balonasıyla başlayan dalra sonra bütün hayatrna, dostla_

rlna yayarak kestinteştirdiği uzaktan seyredebilme yeteneğı, za,

marıiçindenormalbirinsanmyapmasıgerekenlere,bunlanya-parkenitaatetmesigerekentoplumsal,ahlakiveyasalkurallarauzaktan bakabilme jeteneği. Ve Kayra içinde keŞfettiği bu Yete-

nekle kendini, sihirbazın numaralarrnm gerÇek Yüzlerini bilen ve

eğlenemeyen bir çoeuk gibi hissediyor. onu güldüITneye çalışarı

palyaçonunmaı.yajınınaltındakiacılarlfarkedebildiğindengüle-meyen bir çocubi ı"n ivor... Hayatın kulislerinde gezdiği için

sahneden nefret eden biri gibi. uzaktan bakabilmek olup bitenle_

reonuyaşayandeğil,varolarıdeğil,görenveiğrenenhatinegeti-riyor.Bellibirsüresonraiğrenmeninyeriniduygusuzlukveka-yıtsızlıkalıyor.Diinyaüzerindeoynanangündelikhayatoyu-nununkurallarınr,onlarau},Tnayacakkadariyitanıyor.Kadınlarıöperkengözlerinikapatmıyor.Birusturaylakolununüzerineya.zıyazarkenacrdu5rmuyoççünktioarılardakendinibaşkasınrnvücudundaymışgibiseyretmeklemeşguloluyor.Varolanherşe-ye uzaktan namüıaiği için hiçbirinin sihrine kaprlamıyor, Ve göz_

lerigördüğüiçinhayatınarkasrnr,dünyanınokadardaiyitasar-larımışbiryerolmadığınıbiliyor.Veuzaktanseyrettiğihayatate-şionuısıtmadığııçın"zihnimiöldürürüm',diyor.oysauzaktarıbakamayacağıherharıgibiriyadabirşeyçıksakaşısrna,hazır,ateşinasırlaşm,ş,ç,pıakelleriyletutmaya...Vemilyardabirgörü-len uzaktan naı.auiırne yeteneği kayra da var. Farkında olmadan

geliştirdiği, bütün insanlığı yaşadığı hayattan vazgeçirecek kadar

büyüttüğü bir yetenek, Dünyaya, Taırn'ya, aşkz, paraya, idealle-

re,herşeyeuzaktanbakabilmeyeteneğinesahipolmasındarıötü-rühayatıdagerçekdeğil.Gülerkenkendisideğil.oldürürkenKayradeğil.Sadece,bunlarıyaparı75kilotukbiretyığını.Birbe-den. Hepsi bu. kendisine uzalıüarı bakan bir zihin, ve bu yetene_

ğininyokolmayaöağınıbildiğinden,kendisinibüyüleyecekkadar

Page 168: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

340

mükemmelleşmiş bir hayatın, böylesi bir yeteneğe sahip olanla-nn bile uzaktan bakamayacakları, davetkAr bir dünyanın gelme-yeceğini bildiğinden zihnini öldürmeye karar veriyor...

yarrsrnr yıiksek sesle, yarrsrnr içimden yaptığım, içimdeki ses-lerin konuşmasrndan doğan diyalog sayesinde biraz olsun rahat-lamıştım. onaylamadığım bir yöntem de uygulamış olsam, kafa-sını toplamaya ihtiyacı olan ve her şeyi sırasıyla düşünerek çözü-me ulaşmaya çalışan insanlann yöntemini uygulamış da olsam,işe yaramıştı. seslerden birinin son yaptığı konuşma bana, içim-de bulduğum durumun nereden ka}maklandığını, zihinsel ölümüneden arzuladığrmı arılatmaya yetmişti. Artık biliyordum, tama-men kontrolden çılonış bir yetenekten kaynaklarıüğını. Ben sa-dece fazlasıyla ciddiye almışhm, ktiçükken babamın barıa biriniüzdüğümde söylediği o sözü. "kendini karşındakinin yerine koy."ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki, bir gün dönüş yo-lunu yarıi kendimi bulamadım ve beynimin bir parçası boşluktauçuşan, hayata uzaktarı bakan, sadece se5ıreden bir çift göze dö-nüştü. Bütün duygulan bilen ama hiçbirini hissetmeyen biri oldukayra. İşte her şey, vardığım nokta, üzerinde döndüğüm yataktagerçek ismimi hatırlayamıyor oluşum bundan kaynaklarııyordu.Bende gerçeklik duygusu yoktu. Hepsi bu !

Doğruldum yattığım yerde. Bitmişti sorular. sıra geldi, yağmurgibi yağan emirleri dinlemeye. Çark dönüyor ve program devamediyordu. kendimi dinlemek işe yaramıştı. saklandığı yerden çı-kan zihnimin diğer tarafi, kararılık yüzü dışan gitmemi emretti.yürümemi. Önce Ba4jul'un içinde sonra dışına doğru. sahildenyürümemi fisıldıyordu kulağıma. RüzgArın uçurduğu o§arıuszeırelerinin sağ yarıağıma değdiklerini hissedebileceğim kadarsahilden. Ve bulacaksrn, diyordu. Belki bir ev, belki de bir kulü-be. Ben de biliyordum bulacağımı.

siyah lasa kollu gömleğim, siyah keten pantolonum. yanımasilah almaüm. sadece çorabıma sıkıştırdığım küçük solingen us-turam. Saçlanmı taradım a}marun karşısında. Yavaşça. Hiçbir te-lini üzmeden. Eskiden gitarımın tellerini de böyle o§ardım. Bıyı-ğıma daha da korkunç bir şekil verdim parmaklarımla. ve kostü-

341

ıııümü tamamlayarı siyah gözlüğümü taktım. Mümki.in olduğuncaı;ıplak ayakla ya da beyazların çoğunun yaptığı gibi sandaletlerleıttılaşmadım. Afrika'ya ilk geldiğimden beri. Gittiği yerlere uyum

sıığlayan bir değildim. Her ay bir yenisini aldığım, bağcıklı siyah

ılcri ayakkabılar giyiyordum. Çünkti çıkabilecek kavgalarda:ıyakkabılann sağlam burunlarıyla atılacak tel«nelerin çok yararı

ııluyordu. Dolayısıyla bir turistten çok, bir elmas kaçakçısınalıenzetirlerdi beni, sokakta yürürken. Son bir kez aynada kendi-

ııre baktım. Gömlekten taşmış kollarımdaki döı.rmelere baktım.

Ne zamarı yaptırdığımı bile hatırlamıyordum birçoğunu. Anlamla-ı,ını, hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Ve güldüm kendime bakarak,

sahip olduğum tek şy oları bedenimi böylesine hoyratça kulları-

ılığım için. Annem derdi zaten:"Dokunduğun her şeyi bozuyorsun ! İyi bakmryorsun eşyaları-

na."

Haklıymış... Bedenimi de bozmuştum...Otelin kapısına inip sağa sola baktım. A§amüstiirıün kokuları

ve serinliği bastırmştı Gambiya'ya. İngiliz ktiltiiründen nasibinialmış bir halkuı arasrnda, seslerin en çok geldiği taraİa doğru yu-

rümeye başladım... Ben bıraz ğarip yiirüyordum. Çok hafif yayla-

narak. Kollanmı fazlasıyla sallayarak. Ayda yürüyormuş gibi... Bir-kaç beyaz gördiirn sokaklarda. Yol sorarı. Kendilerine uzatılan sah-

te, markalı parfümlere bakarı. Birkaç tarıe de, geçen aııabaların

içinde gördiim. Tarııüm onlan hemen. Kaymağuıı yiyenlerdi onlar.

Derilerinin renginin doğal hakkını aİanlar. Afrikanrn etini yiyen

beyaz|ar. Pinou benzeri yarasalar. Büyuk siyah Mercedes'ler içindegeziyorlardı şehrin sokaklannda. Eğer vazgeçmeseydim hayattan,

ben de onlar gibi otacaktrm. En şiddetli işi bile kabullenebildiğimi,

tamamlayabildiğimi biten bu adamlar beni de yarılanna katmak

için her şeyi yapacaklarından, karşr koyamayacak ve Ortaçağ soy-

lularına benzeyen yılarıların arasrrra kanşacaktım...

Gördüğüm ilk bara girdim. Kafalann bana dönmesi uzun sür-

medi. İçeridekilerin yansl fahişe, yar§ı da şişko beyazlardı. Bun-

lar genelde, birkaç haftalığrna karılarrndarı kurtulmak ve seks

için buralara gelmiş turistlerdi. Her masada bir zenci erkek var-

Page 169: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

342

dı, şişkolan otellerinden alıp buraya getirmiş ve kadınlarla anlaş-malannı sağlayacak oları... Anladılar benim o beyaz|ardan olma-dığımı. Ne ayağımda Nike terlikler, ne de a5mı renkten belimdebir freebag vardı. Boş olan bir masaya oturup neredeyse göğüsle-

rinin tamamrnı açıkta brrakan bluzuyla ortalı}<ta dolaşan garsonkzın ne içeceğimi sormasınr bekledim. Ve geldi. Göğüslerininburnuma girmesini önlemek için kafamıbiraz geri çekmek zorun-da kalarak, "Bir capuccino" dedim. Gözlerini açarak şaşıITnasmıbeklemek istemedim, en azrndan viski istememi bekleyen iri gö-

ğüslü kadın garsonun. "Hemen !" diye bitirdim aramrzdaki ilişki-yi. Bir şeyler mınldanıp kendi kabile dilinde, bara doğru gitti si-parişimi söylemek için. Gözlüklerirni çıkarıp gömleğimin cebineastrm. Üzerimde sadece Fransız Frarıgı vardı. İki ktisur milyondolar odamdaydı. Umuısamryordum bir temizlikçinin meraklı ha-

reketlerle çantalann içeriğini keşfedip sevinçten çığlık atma ihti-malini...

Kafamı kalürdığrmda, kaşımda bir kadının oturduğunu gör-

düm. Gerçekten de aJgılarım zayıflıyordu. Nasıl fark edememiş-tim, sandalyeyi çekip karşıma oturduğunu? Bir fahişeydi. Koyukızıl saçlı bir zenci. Bembeyaz dişleriyle sıntıyordu. Ve masanrnaltındarı, sağ eli sol dizimi o§amaya başlamıştı. Elimi parıtolo-nun cebine ğötürüp, tomarın içinden üç yüzlük olduğunu tahminettiğim banl«ıotları çıkanp dizimi okşayan eline yine masarım al-tındarı tutuşturdum. Pararıın dokununca verdiği hissi en gerçekorgaz,m olarak kabul ettiğinden, birden gözleri krsrldı, yüzüne da-

ha da yayılü ağzı."Teşekkiir ederim. Ama neden?" diye sordu düzgün İngilizce-

siyle."Beni rahat bıral«nan için !" deyince ağzı birden tek bir nokta-

ya dönüştü ve gürültülü bir şekilde, iri kalçasrnrn yardımıyla san-dalyesini geri iterek kalkıp iki masa yakındaki başka bir beyazınkaışısına oturdu. Tabii ki benim 300 frartk çoktarı inmişti siyahnrgaJı çaırtasrnın dibine. Ama yine de oturduğu yerden beni göre-

bildiği için karyısındaki yaşlı beyaz|a gülümseyerek konuşurken,arada bir zenci kadınlara has melek-şeytan bakışlannı firlatıyor-

343

clu... Ve ara[(||Za,göğüslerini bütün gözlere ikram eden garson ka_

ctın girdi. Bordo ojeli bir sağ el önüme capuccino,mu koydu, par_

ırraklanndan başlayan yolu takip edip koluna, omzuna, bo5muna,

çenesine geçerek en sonunda gözlerinde bitirdim yolculuğumu,

"çok teşekkür ederim" dedim, deminki kabalığımı affettirmek

için_ yaloşıklı olmasam da, cebimde par,a otduğuna işaret eden kı_

yafetlerim ve bölgede değeri asla düşmeyecek beyaz bir derim

vardı. Dolayslyla yüzüne bir gülümseme oturffnası faz|a uzun

sürmedi. Bvaz daha yaktaşıp eğildi yüzüme doğru. Tütün koku_

yordu. Mentollü.,,Ne zamaıı istersn çağır beni. Buralardaylm..." diye fahişane

bir tokat patlattıktarı sonra ağzından saçılan kelimelerle, dudak-

larını yaklaştırdığı sol yanağıma, bu kez kalçalannı konuşturma_

ya başladı . En az vücudunun önü kadar çok hikaye anlatıyordu

arkası da. Gerçek bir gösteriydi kadrn. Böyle insanlar tarıımıştım,

One-man-show'lar !..

sağ çaprazrmda oturan fahişe beni bakışlarryla pişman etmeye

çalışıyordu hala. onu reddettiğim için kendimi öldürmemi istiyor

olmalıydı. Ama benim öyle bir niyetim yoktu. Benim hiçbir cinsel

niyetimyoktu.Capuccino,nunköpüğü,geldiğindeçokazvetadıda acıydı. yarrsrna geldiğimde zaten rahatsrz olmadarı en son ne

zalnan bir şeyler yiyip içtiğimi düşündüm. Bir hayti zaman olu_

yordu. yemek yerken ağzımaattığım her lolana dişetlerimi acıtı_

yor, mideme inene kadar dokunduğu her yeri yırtıp parçalıyordu,

Tabiı ki, bu sadece benim öyle hissetmemden kaynaklarııyordu,

Fizyolojik bir rahatsızlığım yoktu, laonik sıtma dışında, Ama za_

ten hayatn kendisi de fizyolojik değildi. Biz insanlar öyle olmasr_

nı istemiştik ! Anlaşrlması daha kolay olsun diye",

ve bıraktm elimdeki fincanr. Büyük ihtimalle ister istemez yü_

zümü buruşturmuştum. Bir şeyleri ağzına atıp çiğnemek, altı sa_

at sonra vücudunun başka bir yerinden çıkarmak, bütün bunlar

barıa doğadışı geldi. yani carıavarca. Çewemde, büyük bir iştah_

la patatesleriniyiyen insarılan görünce daha da midem bulandı,

çünkii onlara balonca içlerini görebiliyordum. Ağızlanna sokup

kaybettikleri patates parçasının geçtiği yoldan, mola yerlerinden

Page 170: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ffi.

*=

344

haberim vardı. Eğitilmenin miimktin olmadığını anlamasaydımdaha çok bilgiye sahip olurdum tabli ki, konu üzerinde... Capuc-cino'nun parasmı nasanrn üzerindeki tuzluğun altına koyupkalktım. Gözlüğümü taktım. Havanın kararmasrna yarrm saattenaz kaldığını biliyordum. Ama dünya, üzerine benzin dökülmüş vegümüş bir Zippo'yla yakılmış kadar gözümü alıyordu... Masalarınarasmdarı geçip dışan çıktım.

Öyle düzenli ve acıtmayan adımlar ahyordum ki Cezayir'e ka-dar yürüyebilirmişim gibi hissettim. Hemen sağımdaki sokağasaptım. Burası daha tenhaydı. Birkaç dilenci ve se}T.ar satıcı. Ar-kamdan gelen düzensiz ayak sesleri duydum önce, sonra bir elhissettim sağ omzumda. Beni buralarda öldürmek isteyebilecekbirileri yoktu. Koffi, Amidou'nun öldüğünü öğrenmiş olsa bile,burada olduğumu bilemezdi. Onun için sakin bir biçimde durupdöndüm. Karşımda,biraz önce beni rahat bıral«nası karşılığındakendisine 300 Frarısız Frangı verdiğim kadın vardı.

"Ne istiyorsrrn?" diye sordum."Bana para verdin. Ben de kaşılığını vereceğim. Dolandıncı

değilim ben !" diyerek yanıtladı. Eğer bende kurtancısını görmüşolmasaydı, asla koşmazdı peşimden. Tek istekleri kıtadan kurüu-lup bir beyazın peşinde, da}ıa çok ma§4| malzemesi çeşidi olanbir ülkeye gitmek olaıı siyah kadınlann, kendilerine böylesi biriyiliği yapacağını hissettikleri erkeği bıral«nadıklaırnı biliyor-dum. Kinyas'rn ilk geldiği sıraJarda, ondarı bir çocuk sahibi olmakiçin ayaklanna kaparıan on a]tı yaşındaki bir kızın ağlamasına ta-nık olmuştum... Kaşımda durarı güzel ve genç kaduıa verebilece-

ğim caydrncı yanrtlar listesini taradım. Ama hiçbirinin yeterli gel-meyeceği de belliydi.Zatendahabirkaç kelime döl«neye firsat bu-lamadan kendimi yürtirken buldum, koluma girmiş bir fahişeyle.

"Adın ne ?" dedi."Seninki ne ?" dedim.Soruya soruyla yarııt vermek. İşte böyle dawarıilmalıydı er-

keklerin hormonal zaailanndarı yararlanarak, medeni ülkeler tu-ru peşinde koşanlara !

"Anita" diye fisıldadı kulağıma. Sorabilirdim asıl ismini yani

345

kabileismini,aramızdakifarkıyüzünevurabilmekiçinamaüste-lemedim.Yürüyordukikisevgiligibi,koyulacivertgökyiızününaltında hiç üşenmeden,

..Bugeceseninleka]makistiyorum''derkendahadasıkısanl-

dı koluma. Konuşurken birbirimizin yüzüne ba}«nıYorduk, Kaldı-

rım taşlarr.,O, gtl,ilyorduk yüzlerimizi, Ama durumu kendisine

bir şekild e ızahetmetiydim. Ne de olsa, birkaÇ Yüz frank getire-

cek bir müşterinin masasrndarı kallop gelmişti yanlma,

"Benimle kalmana gerek yok' Çünkü seninle yatmayacağım'

Benbirsüredirhiçbirkadınlayatmryonını.''Aklma,böylebirsözkarşısındaherkesinsoracağrSorugeldi."Erkeklerle mi?'',.Hayır,, dedim, tebessüm ederek kaldınma doğnı, "Hayrr, hiç

kimseyle. orrrrr, için sıkılırsın eğer geceyi benimle geçirirsen,"

B|razdaha yortıorrt. Büyuk ui, .raa"yi geçtik. Türistler otelle_

riniyarrmpansiyonfiyatlarınadahilolanakşamyemeklerinika-çırmamakıçınortaıardankaybolmuşlardı.Sokakbirazdahate.mizü artık. ve Anita düşünüyordu. seks istemeyen bir adama ne-

ler sunabileceğini düşünüyordu,..Benimıçınonemıideğil.Benseninyanrnd.akalmakistiyo-

rum,,diyetekrartadıyükseksesle,aklındarıgeçeni.Dahafazlareddetmeninbiraıılamıyoktu.Sonsözünekarşrsuskunluğumukonryarak kabul ettiğimi gösterdim",

"Aç mrsın?" diye sordum Anita'ya,

"Evet!" dedi, "Biraz,"

"Peki, söyle bakalım, Banjul'un en pahah lokantasl hangisi ?

Şık beyazların gittiği bir yer istŞorum," J^_ ^,ızın Aniim

Heyecanlanmıştıbunlanduyunca.Kolumdançıkıpöniimegeçti ve geri geri yiirümeye başladı,

,,Journey ! Journey adında ji, y", var. Görmelisin l Harika bir

restoran. ipek elbiseli kadrnlar, beyaz yelekli garsonlar, Muhte-

şem bir yer!"Bir ara, geri geri wrüwp Journey'ye olan hayranlığrnr ve lo-

karıtanınkalitesinianlatırken,arkasrndakibirtaşatakıldı.Tiıt-masayd,ım kolundan, düşecekti,

Page 171: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

346

"Tamam. Oraya gidiyoruz. Journey'ye.''Taksinin kapısını Anita'nın bahsettiğ i beyaz yeleklilerden biri

açtı. yüksek duvarların arasındaki geniş bir kapının öniinde dur-muştuk. kapıya doğru yurüdük ve orada başka bir beyaz yeleklibizi, içinde küçük nehirlerin aktığı bir çiçek bahçesinin ortasın-daki yoldart geçirip eski İngiliz yapısı olan binaya göhirdü. kolo-ni mimaıisi. Büyük camlar, geniş melTner basamaklar... Girişin-de, yüzyıl önce dikitmiş iki palnriye. Gerçekten de, Anita'nın söy-lediği kadar gösterişli bir yerdi. İçeriden piyano melodileri geli-yordu. Büyuk sarı yaldızlı demir kapının önüne geldiğimizde,sarıki bizi çok önceden bekliyormuş gibi açıldı demir kanatlar. vebüytik bir salon gözüktü. yuvarlak masalarla doldurulmuş, flevbir kristal avizenin her yeri, yemek yiyenlerin kulaklarının içleri-ni bile aydınlattığı bir sa]on... yanımızda biten başka bir beyaz ye-lekli, rezervasyon yaptınp yaptırmaüğımızı sordu. Açıkçası, ilkgördüğü anda Anita'dan nefret etmişti. İkısi de zenciydi. İkisi debeyaz|ara hizmet ederek kannlarnı doyunıyorlardı, ama Anitaişini yaparken üsttirıde en faz|aiç çamaşırlan oluyordu ve bu ara-larındaki tek farktı. cebimden çıkarttığım yüz dolan yeleğinin sa-at cebine yerleştirdikten sonra, "Şimdi yaptırdık!'' dedim. Küstahbir taırır takınmam için çok az sayıdaneden yeterli olurdu genel-de. Göz ucuyla cebine soktuğum paraya bakan yaşlı zencigülüm-seyerek, "Evet Efendim. Lütfen beni takip edin'' deyıp masa]aruıarasından yürümeye başladı kıntarak. Anita çok heyecaıılıydı.Elimi sıkıca tutuyor ve üzerindeki minicik elbise yüzünden her-kesin kendine baktığuıı bildiği için utanıyordu. Genç bir sarışınadamrn çaldığı piyartonun üç masa yakınına oturduk. Anita'nınne yiyeceğine ben karar verdim. ve neredeyse mönüdekilerin üç-te birini istediğimi söyledim. Tabii bir şişe de şarap. Anita girece-ği kolu doğru tutturmuştu. prensesti birkaç saatliğine. zatenprenseslerin de Anita'dan farkı yoktu. onlar sadece doğru adam-la yatmışlardı. O kadar!..

önümdeki çatal, bıçak, kaşıkların ve daha, nefret ettiğim bü-tün gereksiz soylu yemek yeme aygıtlannın kalünlmasını istedi-ğimde, bizimle ilgilenen beyazyelekli bir anlam veremedi.

347

"Kaldır önümdeki her şeyi ! Sadece bir capuccino istiyorum. Okadar."

Tabii patronundan, her türlü beyaz kaprise boyun eğmesi ge-

re}<tiğini öğrendiği için fazla diretmedi. Ve iki garsona, söyledik-lerimi yaptırdl Ben sadece sıcak bir şey içmek istiyordum. Bü-yuk köpüklü bir capuccino...

Anita bir rüyada gibiydi. Fresklerin süslediği kubbe şeklindekitavana, duvarlara bakıyordu... Kocalanyla Afrika'ya taşınmak zo-runda kalmış ve geldikleri ilk aydan beri reglleri sıca}ctan, sıkın-tıdaıı düzensizleşmiş kadınların zarif elbiselerini gösteriyordubarıa Bugüne kadar en iyimser ihtimalle wz erkekle yatmış onyedi yaşlanndaki lh:ıita, lunaparkta doğum gününü kutlayan birçocuk gibiydi... Yemekler geldi. Genelde deniz ürünleri istemiş-tim, uzun zamandır kendini hamurla doyurduğunu tahmin etti-

ğim kadına. Balıkçılar dışmda erkekler, o§anusun birkaç metreötesinde yüzme bilmeden yaşarken, kaünlar da paraları yetme-diği için bahk tadrnı bilmeden ölürlerdi bu bölgelerde. Ben sosyaladaleti kurmak için Afrika'dayüm. Komtirıist bir Afrika için çar-pışmaya gelmiştim. Bunları düşiirıürken gülüyordum tabii. Ciddisiyasi tartışmalar içinde marşlar söyleyip silahımı temizlerkennasrl görünürdüm acaba ?.. Ağzındaki kılçığı parmaklarıylaçıkardıktan sonra sordu Anita:

"Hala ismini söylemedim. Adın ne ve ne iş yapryoısun ?"

Capuccino'ma şeker atarken, "Yoksa polis misin ?" dedim. As-lında tabii ki aJay etmek için söylemiştim. Ama almı anda aklımaiki yıl önce, tanıdığım birine benzer bir şekilde yaklaşıp birkaç bil-gi alüktan sonra zehirleyip öldüren bir fah§e hikdyesi gelmişti...

Bir zamanlar Fransız gizli servisi hesabrna çalşmış bir kadın.Sonradan öğrendiğimiz kadanyla, DST'den bilinmeyen bir neden-le kovıılunca, Batı Afrika'daki kaçak silah ticaretinin ayrıntılzırrnraçığa çıkarıp servisine büyuk bir onurla dönmek istemişti. Ancakİngilizlerin kendi topraklan dışında çalışan MI6 ajaıılan kadınıtutuklayıp yok etmişlerdi. Kendi başına çalışarı dengesiz bir ca-sus istenmiyordu, ortalıkta dolanarı. Ancak ele geçirdiği bitgilergöz önüne alındığrnda, o histeriğin iyi çahştığı anlaşılmış ve

Page 172: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

348

önemli sırlann ortaya çıl«rıası için kullandığı fahişelik metodu-nun gizli servislerce yeniden gündeme getirilmesi söz konusu ol-muştu. Dolayısıyla karşımda oturan kadının bir an için, herhangibo}çtan bir servisin maaşlı çalışarıı olabileceğini düşündüm. Amadaha sonra, bir ara tuvalete gittiğinde çantasrnı karıştınp içindeüç tarıe erkek kol saati bulunca fikrimi değiştirip rahatladım. Ani-ta, yakalanmayacağından emin olduğu zamanlarda, genelde sekssonrast hırşızlık yapan bir fahişeydi. Ama gerçekten de içimdekiparanoya makinesi çalışmıştı...

Hiçbir gizli servisin yuzümü tanımadığından emindim. Yoksa

şimdiye kadar en azından CİA tepeme binmiş olurdu. Sadece birdefasında, ufak bir sorun yaşamıştık Kinyas'la beraberken, ko-nuyla ilgili. Sahilde tarııştığı bir kadınr eve getirmişti. Ve iki geceboyunca kendilerini kapattrklan odadan çıkrnamışlardı. Ve ben,bir saba}ı eve geldiğimde Kinyas'r çınlçıplak, salonda, korkudanbeyazlaşmış şekilde, titreyen parmaklarrnrn arasrndaki sigaradannefesler alırken buldum. Kadrn, beynini bularıdırarı Kinyas'rn,üzerinde uyguladığı en akla gelmeyecek bedensel oyrnlardarısonra mesleğini açıklam§ ve DST için çahştığını söylemişti. As-lında kadın tatile gelmişti ve iki gece boyunca beraber olduğuadamrn işlediği suçlardan haberdar değildi. Ama yine de bir ülke-nin gizli servis memuresiyle aynı yatağa girmiş olmak Kinyas'r,düzenlediği seks ayinini bozacak kadar sarsmıştr...

Gizli servisler mayrn gibidir Afrika'da Her arı üstiirıe basabilirinsarı. Ve eğer şartslıysa, sadece bir iki organmı orada bıralop ko-

şar. Çok ciddi bir sorun değildir çünkti kıtadaki güçler dengesi,yüzlerce örgütün çizdiği sınrrlarla sağlanmaktadır... Sonuç ola-rak, sokakta yürürken insarırn, yantna yaklaşan siyah bir Ameri-kan arabasına çekilip kaçırılma ihtimali, sıradan bir çocuk gasp-

çı tarafından bıçaklarıma ihtimalinden daha düşüktiir. . .

Anita'nrn meraklr gözlerinden rahatsız olarıa dek bunlan dü-

şünmüştüm. Ancak şimdi bir yarııt velTnem gerekiyordu."Ben hiçbir iş yapmıyonrm. Sadece paraIn var. Nereden geldik-

leri önemli değil. En azmdarı bunu söyleyebilirim. Bir zamanlaryaptığımı iş, seninki gibi kamusal alanda gerçekleştirebileceğim

:ffi::ffi***

349

türden değildi. Bunu bilmem yeterli. Tahmin edebileceğin gibi,

bir doktor değilim!" diyerek konuyu kapatmak istediğimi belli et-

tim. zaten Anita,nın da önüne gelen sufleden dolayı benimle ve

sonrsuna verdiğim yanıtla ilgilenmesine pek imk6n yoktu, Eğer

beni rahatsrz etmezse, fazla konuşmazsa geceyi onunla geçirebi_

leceğimi düşündüm. kendisiyle asla yatmayacaktım ama a}ml

odada kalabilirdim. sadece yokmuş gibi dawanmasr yeterdi,

Çünki.i ben öyle dawanacaktrm,Üçiıncü capuccino,yu da bitirdikten sonra dört kişilik bir aile_

nin iki haftalık yemek masrafina eşit olan hesabı ödeyip masadan

kalktım. Tabii Anita da. Bir taksiye binip ilk karşılaştığımız bann

önüne geldik. yol boyunca, sanki kendisinden tek beklediğim şe_

yin sessizlik olduğünu arılamışçasına hiç konuşmamıştı. şim_

diyse, motorunun çalıştığı taksinin arka koltuğunda barıa yalva_

ran gözlerle bakıyordu. Benimle gelmek istiyordu, Geçirdiği ak_

şamrn bütün garipliği ve zenginliğine rağmen... Bir süre karanlık_

ta gözlerini aradlktan sonra çevirmeden kafamı şoföre doğru "Gi_

delim" dedim."Hotel Capricorne !"

odaya çıktık. kollanmdaki dörrmelerin çoğunun omuzlanm_

darı geldiğini gördü, gömleğimi çıkanp dolaba asrnca. o h6l6 ka_

prnrn önünde dunıyor, elinde çantasıyla kendisine herharıgi bir

komut vermemi bekliyordu. yediği zengin, beyaz kadın yemeği

içindeki fahişeyi dizginliyordu. Belki de Anita uzun zamarıür ilk

defa kendisi gibi dawarııyordu. Gömleğimi astıktan sonra dönüp,

"Telefonla resepsiyonu ara ve kendine bir şişe şampanya söyle"

dedim. ve o donuk bakışlan tekrar carı buldu. Çantasınl yatağa

firlatıp telefonun başına koştu. Karşıdarı ses geldiği arıda emir üs_

tüne emir yağdırmaya başladı, Meyve, şampanya,bız, viski, Son

söylediğini evine götürmek için istediğini anlamak zor değildi,

Balkona çıktık. Ihsa boylu binaların çatıları görünüyordu olduğu_

muz yerden. Biraz da o§anus.. Geniş bir balkon. Bir masa ve iki

sandalye vardr hasırdarı. Oturduk",on dakika sonra ayrıı yerdeydik ama aralnızdaki mıısarırn üze-

rinde ananas, muz ve şampanya duruyordu. Anita elbisesini çı_

Page 173: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ieE

:i-

350

karmış, beyaz iç çamaşırlanyla oturuyordu. Aslında bu bölgeler-de kadınlann çoğu çok geç başladıklarından ya da asla sutyentakrıradıklarından göğüs kasları on beş on altı yaşlarındarı itiba-ren gevşemeye başlar. Aı"ıra Anita'nın göğiisleri hiç de böylesi birşekilsizleşmeyi yaşam§ gibi göriirımüyordu. Çok çekici bir vücu-du olduğunu zihnim kabul ediyordu ama bir insanı artık asla çe-kici bulamayacağımı da ben biliyordum...

Konuşnrayı Anita başlattı. Sessizlik bazı insaıılara çok ağır ge-

lir. Dayanılmayacak kadar ağır."Benimle yatmayacaksın. Bunu anladrm. Peki ne yapnrak ister-

sin? Yani bundarı sonra ne yapacaksın?" diye sordu.Zihnimin kontrolünü elinde tutan gizli bölme onda rahatsız

edici bir taraf bulamamış ve varlığını kanıksamıştı. Hatta belkide, bana geri kalan hayatımdabakacak insanın Anita olduğunusöylüyordu. Ama öncelikle onun fikrini öğrenmeliydim. Korkut-madan bu sapkın sonryu sormahydım. Dikkatimi ağzımdan çıkankelimelere vererek konuşmaya başladım.

"Şimdi beni çok iyi dinle Anita,"Büttin vücudumla ona dönmüş, gözlerinin içine bakıyordum.

Bir çeşit evlenme teklifiydi yaptığım."Ben ölüyorum. Ama tahmin ettiğin gibi değil. Krsa bir süre

sonra, nefes almaya devam edecek olmama rağmen beynim çalış-masrnı durduracak."

Daha açık konuşmalıydım."Belli bir süre sonra düşiinememeye başlayacağım. Kafam öle-

cek ama kalbim yani bedenim yaşayacak."Söylediklerimin yarattığı tepkiyı görmeye çalışıyordum. Ama

hiçbir açık vermiyordu. Sadece dikkatli bir biçimde dinliyordu.Gerektiği zalnan ciddi olabileceğini gördüğüm için rahatlamıştım.

"Ve o gün geldiğinde, barıa birinin bakması gerekecek. Benim-le ilgilenmesi. Bedenimin bütün ihtiyaçlannı karşılaması. Ve benBanjul'da o kişiyi anyonım."

Sustum. Ne düşündüğünü anlamaya çalıştım. Elindeki şam-panya kadehini bırakrrıış ve sigarasını söndürmüştü. Hala ilgisiniçekiyordu küçük tiradım.

351

"Söz konusu kişinin işi çok zor olacak. Yani bir çeşit felç geçi-recek oları vücudumu hayattatutmak sanıldığı kadar kolay olma-yacak. Ama karşılığını da fazlasıyla alacak. Bu çok garip gelecek-tir sana ama ben, demin de söylediğim gibi o kişiyi arıyorum."

Anlattıklarımın tuhaflığı, üç kadeh şaJnpanyarırn üzerinde ya-

rattığı hafifliği yok etmişti. Elbisesini giyip geldi. Belki de üşüdü-

ğiinü düşündü, bu cehennem sıcağrnda, aklrnın alamadığı bir du-rumda olan benim karşımda. Ve karmaşık cümlelerime gelebile-cek en mekanik ve mantrklr yanrt, bir soru kıhğında geldi.

"Sana, daha doğrusu bedenine nerede bakılmasr istiyorsun?"F aa|a düşünmede,n yanrtladım.."Ne ülke, ne de şehir önemli. Onemli olan tek unsur güvenlik.

Vücudumun mutlak bir güvende olması gerekiyor. Dış dünyanınbütün tehlikelerinden ıza]*<ta olma]r !"

Kafasuıda canlandrrmaya çalışıyordu düşiirımeyen bir bedeni.

Çewesindeki, tanıöğına ihtimal verdiğim felçli insarılann göriin-tiisü gelmişti göztini,in öni,ine. Devam ettim konuşmaya. Başlamış-ken bitirmeliydim. Zihnimin gizli bölmesi Anita'ya inarııyordu.

"Ve benimle ilgilenecek kişinin bu konuyla ilgili barıa en ufakbir sonr solTnasını istemiyonım. Bir hastalık olarak düştinebili-riz. Bir çeşit uyku hastatığı. Ölene kadar uyumak gibi. Ve belki debilinmesi gereken tek konu, uykunun ne zalnan başlayacağınabenim karar verecek olmam."

İşte asıl noktaya getinmişti. Tepkisi derhal aklında yoğunlaşıpbir yanardağ gibi patlaü ağzında. Kelimeleri kaynayan lavlardansıcaktr.

"Peki neden yapıyorsun bunu kendine ?" diye, gizlemediği birdehşetle sordu. Bense her zamanki gibi başka şeyler düşünüyor-dum. Yani o bu soruyu telaffuz ederken bile aklım başka bir yer-deydi. Bugüne kadar hiç hamakta yatmadığımı düşünüyordum.Zaten karşımdaki insanlann söylediklerini biraz olsun di;ıleye-bilseydim, belki de şimdi bu nokıtada olmazdım... Ve boşluktauçarken gördüğüm fikirlerimi bir kelebek ağıylayakalayıp tekrarkafatasımın içine soktuktan sonra yanıtladım... Krzmalıydım.Krzdım l.

Page 174: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

=-

352

"Sana hiçbir sonrya yanıt velTneyeceğimi, soru istemediğimisöylemiştim !"

Tekrar içine kapanmıştı. odaya ilk girdiğindeki ifadesini tek-rar bağlamıştı yüzüne. Belki de acıyordu bana. Çok önemli birhastalık, büyuk bir felaket yaşamış ya da yaşıyor olmalıydım...Ben biliyordum hastalığımı. Adı bile vardı. Belki tıp kitaplarındadeğil, ama edebiyat ve felsefe kitaplannda rastlarııyordu ismine:

Yaşama hastalığı... Bir çeşit aledi. Oksijene.

Güneşten kopup odama kadar gelen ışığın yüzünden uyarımakzonrnda kaldım. Sabah olunca uyanmak isteseydim kendime birçaLar saat alırdım. Birden gözümün önüne kızgın güneşi, üzerinedev bir sürahiden döktüğüm suyla söndürdüğiirn geldi, dünyayadönüp "Haydi, herkes yatağına! Uytıyoruz !" demek için...

Yataktan kalkıp geceden kapatmış olmam gereken perdeyiçektim. Artık yaşanabilir aydınlıkıtaydı oda. Loş... Çeweme ba-kındığımda, Anita'nın hil6 içeride olduğuna dair tek bir işaret bi-le göremedim. En başta vücudu yoktu. O aıı, tahminlerinin hepsiboşa çıkmış borsacılar gibi boğazımda bir şeylerin birikmesi, ya-tağa oturup başımı ellerimin arasına almam gerekirdi. Ama hayır,ben mini ban açıp, içinden su alıp içtim. Çünkii susamışttm veAnita'nrn gidişini önemsemeyecek kadar, dışarı çıkıp başka birAnita bulmaya yetecek kadar zamanım vardr. Dün gecenin biryerlerinde, kelimelerin noktalandığı yerde yatağa uzarıdrğımrzıhatırlıyorum. Anita'nın bana sanldığınr sonra ikimizin de uyumakiçin gözlerimizi kapattığımrzı. Hatrrhyonrm, dokunarak beni tah-rik etmeye çalıştığrnı. Ama vücucltımun bana ait olmasındarı do-layı onu değil de beni dinlediğini hatırhyonrm...

Kısa bir yıkanmadan sonra saçlanmı taradrm ve yüzüme bak-tım a5mada. Romanlardaki "genç adam" tanımlamasına uwyormuJrum, diye düşündüm. Gözlerimin altında biriken halka]arınsayrsr artmıştı. Yaşlarımam bile normal gelişmiyordu. Her zamaniçin saçlarımın dökülmesinden korl«nuştum. Çiinkti kendime ya-kıştırdığım başka bir saç şekli yoktu, uzun saçtan başka. Ve ai-lemdeki kel orarır srfira yalon olduğu için gen tarırrlarınrn yardı-

Page 175: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

354

mıyla hiln gür bir post vardı kafamda. Ama konuşmaktan eski-miş ağzım, bakmaktan parlakhğını yitirmiş gözlerim kesinlikle sı-radan yaşlarıma belirüileri değildi. Bunlar, bedenimin değil beyni-min yaşlandığını gösteriyordu. Ve tam ben bunları düşünürken,iki elimi lavabonun kenarlarına dayamtş, aynaya on santiın ya-kndarı bakarak, pdanın kapısının açıldığını duydum. Banyonunkapısı kapalıydı. Benim çok eskilere dayanan bir alışkarılığımdır.İçinde bulunduğum odalarrn varsa kapılarını kapatmayı öğret-mişti ailem bana. Özel hayat ancak kapanan kapıların ardındaye-şerirdi çünkti. HaH bir alşkarılığımın devam ediyor olmasına si-nirlendim ve ani'bir hareketle kapıyı açtım. Karşımda elindekipoşetlerle, Anita duruyordu. ,3

"Benim, Anita. Yiyecek bir şeyler almaya gitmiştim" dedi kısıksesle, beni sinirli görünce, Demek dönmüştü. Kaçmamıştı benikarşısına çıkararı talihin kendisine yuklediği görevden. Tabii da-ha bilmiyordum teklifimi kabul edip etmediğini.

"Tamam" dedim. "Korlona ! Sadece kapınm açıldığını duydumve uyandığımda seni de odada bulamayınca başka birinin girmişolabileceğini düşündüm. "

Sevinmeli miydim gitmemiş olmasrna ? Umurumda değildi.Meyveleri ve birkaç parça yiyeceği buzdolabına yerleştirdiktensonra klimarıın zor bela serinlettiği odada yatağa uzandık birlik-te. Ne yapmak istediğimi söylediğimden beri Anita sessizleşmiş-ti. Sarıki kafasında sürekli bunu neden yaptığımı çözmeye çalışı-yorTnuşçasına benim|e faz|a konuşmuyor, genelde belli bir eşya-ya uzun uzun bakarak dahyordu. Ve göğsüme yasladığı başını kal-dırıp "Evet !" dedi. Dinlemeye devam ettim.

"Evet, sana bakacağım. Ölene kadar."Halö dinliyordum."Barta para vereceksin karşılığında. Çok para ! Ve sen de sor-

mayacaksın bunu neden yaptrğımı."Dinlemek yolTnuyordu. Ama bir şeyler de söylemeliydim."Tamam, bana sen bakacaksın. Altımı temizleyeceksin. Üç

günde bir üç öğün yemek yedireceksin. Haftada bir vücudumusabunlu bezle sileceksin. Ve en önemlisi, varlığımdan kimseyı ha-

355

berdar etmeyeceksin. senin dışında, kimse benim yaşadığımı bil_

meyecek. Kabul ediyor musun?" diye sorarak bitirdim, İşin özel_

likle zor bölümlerini söylemiştim, kendi ciddiyet seviyesini ölçe-

bilsin diye. Ama diretiyordu."Hepsini kabul ediyonrm,",,Peki !" dedim. "Bu işi sadece paJa için yaptığını söyle ve ko_

nuyu kapatalınr. Duymak istediğim bu çünkü,""Hiçbir zalnan öğrenemeyeceksin gerçek nedenini aJna sen pa_

ra için yaptığımı düşiirıebilirsin istersen..." dedi telaar başını göğ_

süme dayamadarı önce. Şimdi düşünme srası barıa gelmişti, Ne

demek hiçbir zalnan nedenini öğrenememek ? Neden ? sadece

para için yapmıyorsdböyle bir işten ne çıkan olabilirdi ki? para_

noyaklar rallisine katılmıştım. Bütün arabaların yarırndan ses hr-

zıyla geçiyordum. yoksa gerçekten de gizli servislerden birinin

ayarladığı bir kadın mıydı? olamaz l Çoktarı başırna bir iş gelmiş

olurdu. Belki de, hep duyduğumuz afl]ıa hiç görmediğimiz kara

büyu tarikatlarından birinin miirididir. Bedenimle ilkel deneyler

yapmak istiyorlarür belki de. En önde gidiyordum rallide, Nere-

deyse kazarıacağım ! son bir sonı daha, bitiş çizgisine birinci va_

rabilmek için. Acababedenimi iğrenç seks oyunlarına a]et etmek

için erkeklere, kadmlara pazarlamak üzere mi giriyordu bu işe?

Evet. kazandrm! Benden daııa şüpheci ve yoktan var eden bir be_

yin olamaz. Bravo !.. Ama bıraktrm bütün şüphelerin peşini. Eğer

söylemek istemiyorsa, kend.ine göre mantıklı bir nedeni vardır,

diye düşündüm...

Şimdi,losasaçlıbaşnıgöğsümedayamışvesağelinivücudum-daki resimlerin tizerinde gezdiren kaduıa ayruıtılardarı bahsetme_

liydim. Nasıl bir işte karşı karşıya olduğunu ıyıce arılamalıydı..Önce bir ev bulmamız gerekiyor. Senin kaldığın yerde, her ne_

resiyse rahat edebileceğimi sarımıyonım" diyerek girdim bodos_

lama, işin en gerçek taraftarlarına,,,Evet, imkAnsız çtinkii Barıjul,un dışında, ailemle küçük bir ev_

de kalıyor11m" dedi kuru bir sesle. Soğukkarılr olmasr ilgimi ve

merakrmı uyandınyordu, kendini öldürmek isteyen birine belin-

deki tabarı cayı ızatıp, "Al, bununla daha kolay olur !" diyen biri_

;ffi--^._ "#E+;,_

{

Page 176: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

356

ninkine benziyordu sesindeki kayıtsızhk."Tamam, o zaman bir ev satın alacağız. Ev benim üzerime ola-cak ve nefes aldığım sürece böyle kalacak. Ama ben öldüktensonra senin adına geçmesini sağlayacak hukuki gerçekliği olarıbir anlaşm a imza|ayacağız" dedim ve devamı geldi sözlerimin."Ev büYük olmalı. iki ya da üç kath bir üıı;. Ben en üst kattabir odada kalırken, sen eün geri kalan kısmında hayatını istedi-

ğin gibi yaşayacaksın. Demin dediğim gibi, daha sonra ayrıntısıy-la anlatacağım şekilde bedenimle ilgileneceksin. Her ay 5 000 do-lar alacaksın. Maaşın ben ölünceye kadar devam edecek. Kaldı_ğım odanrn kapısının tek anahtan sende olacak. Başka kimse gir-meyecek oraya. ve bilmeyecek içeride benim olduğumu. Bu çokönemli ! ilk hafta odanın bütün pencereleri siyaha ;;r;;ff;;rak kalacak. İçeriye tek bir ışık damlası uııe İirmeyecek. ve tekbir ses olmayacak. Ancak daha sonra, ihtiyaç duyarsan ışığı aça-bilirsin. Beni rahatsız etmeyecektir...''

Bunları ben söylemiyordum. Beynimdeki, zihinsel ölüm proje-sinin programlayrcrcı konuşuyordu benim ağzım|a."sen istediğin tarzdabir hayat yaşayacaksın. Ne istiyorsan ya-pabilirsin. Belki de evlenirsin. Bedenimi ihmal etmediğin süreceher şeyi yapmakta özgiirsün. yirmi dokuz yaşımdayım ve ailem-deki ortalama yaşama süresi göz önüne aıınaiğında, bedenim iyibakıldığı takdirde otuz yıla yakın bir zaman Jrr,, hayatta kala-caktır. Dolayısıyla senden kendine çok iyi bakrnanı isteyeceğim.sağlıklı beslenmeni. Benden önce ölmeni istemem. paraııı, herayın beşinci gününde sana göstereceğim bir bankadan imza ata-rak alacaksrn. Her ay elli dolar daha tazıarıu.rı..,r,. Yani yuvar-lak bir hesaP Yaparsak, yırmi yıl sonra ayda rnrmi bin dolara ya_kın para alıyor olacaksrn. Kaç yaşrndasın ?''

Dinlediklerini teker teker, harf harf hazmetmeye çalışırkenkendisine bir soru sorduğum için irkilmiş ve birkaç sarıiye dura-ladıktan sonra kafasını toplayıp yanıtrnı vermişti."On yedi !"Gerçekten de daha bir çocuktu. Ama iklim onu çoktan olgunbir kadına döndürmüştü.

*i' ,--:!:,.,-. .----

357

"Dolayrsryla otuz yedi yaşındayken yirmi bin dolar alıyor ola-t:aksrn her ay ve bu seni Banjul'un en zengin kadınlarındarı birisi.yapmaya fazlasıyla yetecek. Senden istediklerim ve sana teklif et-tiklerim bunlar. Tekrar soruyorum. Kabul ediyor musun ? Eğerşimdi hayır dersen anlayabilirim ve konuşınamızı hiç yapılmamışkabrıl ederim. Ama şimdi kabul edip sonra fikrini değiştirirsenseni öldürmek zorunda kalınm. Çiınkti yapacağımla ilgili çok faz-la bilgiye sahipsin."

Tehdidimi sanki hiç duymamış ve böyle bir drırumda kendisi-ni öldürmem gayet doğalmış gibi biraz önceki sakin ses tonuyla,"Evet, kabul ediyorum !" dedi...

Gözlerimizi kapatıp düştirımeye başladık. Birbirinden milyon-larcakilometre urui&uiki beyin yan yana yatıyordu. Ben zihinselölümüme giden yotda bir aüm daha ilerlediğim için rahatlamıştım.Diirüstlüğüne inarımak zorundaydrm. Belki de beni öldürüp kur-tulmak isteyebilirdi ama zihnimde şüpheye yer olmamalıydı, ölü-mumün gerçekleşmesini sağlayacak huzura kavıışabilmem için.

Zorlaşarı nefes alıp vermelerinden uyuduğunu anladım. Solu-num yollannda bir problem olmalıydı. Benim uykum yoktu. Amayine de sürekli çalışarı klimanın soğuttuğu odadaAnita'nın yanm-da yatmak sakinleştiriciydi benim için. Teklifimi kabul edişininnedenini merak etmemeye söz verdim. Daha faz|a üstelemek be-ni yorar ve boşaltmaya çalıştığım zihnimi meşgul ederdi. Konukaparımıştı. Bedenimle ilgilenecek biri vardı artık. Geriye bulun-ması gereken o büyük ev kalıyordu...

Bütün paramr Lüksemburg'da açtırdığım bir hesaba yatrrmayıdüşünüyordum. Parayla en iyi oynayan insarılar orada yaşıyordu.Ve yeteneklerini benim param için de kullarıacak, ayda bir defaburadaki bir bankaya önceden kendilerine vereceğim tutar prog-raınt dahilinde yollayacaklardı. Aslında Lüksemburglu bankacıtelefonda yatıracağım miktan duyunca, devletinin bir milyon do-lar üstüne vatandaşhk verdiğini, istersem yararlanabileceğimisöylemişti. Ama ben Lüksemburglu olamayacak kadar vahşiy-dim... Anita hiçbir zaman anaparaya ulaşamayacaktı ama her ayyatarıparayı çekebilecek yetkiye sahip olacaktı. Sürekli uğraştık-

Page 177: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

358

ları kirli para işleri göz önüne alındığında, yaptırmak istediğimufak işlemler zinciri Lüksemburglu bankacılar için çocuk oyun-cağıydı. Ve bu durunrlarda Alman bankacılardarı daha çevik ına-newalar yapabiliyorlardı. Her ay yükselecek olan kazanç Anita'yıbelki de dünyanın en mutlu kadınlarından biri yapacak şekildesonuçlanacaktı. On yıl sonra paranrn tamamı onun ismine açıl-mış başka bir hesaba dewedilecek ve kendisi de haberdar edile-cekti. Yirmi yedi yaşında sahip olacağı para Batı Afrika'da muaz-zam bir servet anlamına geliyordu. Düşünceme göre, ilk on yıl-dan sonra böylesine wklü bir miktara ulaşınca asla beni bırak-mazdı... Anita'nrn karşına çıkmış bir mucizeydim. Artık Tarın'yainanabilirdi !

O gün, a§ama kadar yatakta kaldık. Anita uyudu. Ben düşün-dtim. Ve gece de kall«rıadık yataktan. Sadece bir ara, çarşaflandeğiştirttim. Seyrettik temizlikçi kadını ustalıkla işini yaparken.Gece boyuncaAnita sevişmek için birkaç girişimde bulundu. !hr-mak istemedim.

"Lütfen" dedim. "Yapma."Bu medeni kelimeyi söylemeyeli kaç yıl oluyordu acaba ? Ve

bir daha tekrartamadı. İleride de yapacağını sanmıyonım çünktianladığmı biliyorum. Benim nasrl bir çıplaklaşmanın, yükselmekiçin yük atmarıın peşinde olduğumu anladığını düşünüyorum. Sa-baha karşı uyarıdığımda, aklımda şimdiye kadar kendilerini ha-yattan geri çekıniş, çileci derviş yaşamları sürmüş bütiin insarılarvardr. Mağaralarda yaşamayı kabul etmiş, şehirlerden uzakta ya-payalınız, çırılçıplak yaşamayı medeniyete başkaldın olarak gör-müş insanlar vardı aklımda. "Acaba" dedim. "Benim içimdeki is-teğin kaynağı da böylesine bir medeniyet düşmanhğı mı ya da içi-ne dönme alzusu mu ?" Medeniyete düşman değildim. Sadece za-rarveren yönlerinin farkındaydım. İçime dönmeninse peşinde as-la değildim, çünkti çok boyırtlu düşünebilmeye başladığım gün-den beri yani dokuz yaşımdarı beri içimden asla çıkrrıamıştım.Benim yapmaya uğraştığım, kendime sonsuz bir yalnızlık içindeyaşayabileceğimi kanıtlamak da değildi. Çünkii zatenbir insarıınhissedebileceği en büyük yalnızlık suyunu içiyordum her uykum-

- 359

danönce.Hayrr,benzemiyordumYunanfelsefesindekidüşünür-lere,benzemiyordumtasawııfpeşindekilereyadlmutlakyalnız-lığıseçen,hilcredeyaşamayıseçmişkendileriniTarırı,yaadamışKatolik rahibeler"... Gı. isteğim düşünmemekti benim. Sadece

dtişünmeyibıral«nak.Kolumukesergibisahipolduğuminsarıiye-teneği mi cle sökiip atmak istiyonrm bedenimden, Gerçekleşmesi_

nin zor olacağuıı biliyordum. Ama gerçekleŞeceğini de biliYor-

dum..,Yazdıklanmbanaçokyarümcıoluyor.Bukesin.Çünkiiki-ğıtlaradöktilenlrerkelimebeynimdenakrpgiden.birhücregibi...

Yazdıklanmıhatırlamryorum,düşünmüyonrmbirdaha.İçimdehiçbirfikirtohumukalmayarıakadaryazmakistiyorum.Bitiptü-kenmek. Tek isteğim bu,

Anita kolumdan çekiyordu yürürken,..Haydi,birazçabukol!Bayılacaksrneve.Tamistediğingibi.

üç katlı. Bak, şu ilerideki sarı renkli olan" diyordu, bir eliyle de

sadece kendisinin gördüğü evi gösterirken,

SabahoteldenEı.a,ı.",.istediğimevibulanakadardönmeye.ceğinisÖyleyerekgitrniştiAnita.Veşimdide,Banjul'unonkilo-metrekadargüneyinde,sahilevlerininolduğu,o§anusunuğul.dadığıbiryerdeydik.o§anustanitibarenşayarsaksırasıylakumsal, evler, pjmıyeler ve şehirlerarasr bir yol vardı. ve taksiy_

lebirnoktayakadargelebilmiş,Anita'nrnbarıagöStelTnekistedi-ğievedoğrupalmiyelerinarasrndakipatikadanyürüyorduk.İguçla, bittiğinde ve bir elli metre daha wrüdükten sonra ger-

çektendetarifettiğigibigenişbirbahçeniniçinde,çitlerleçewi-li bir alanrn ortasında üç katlı sarı bir ev $ördüm, Tabiı gördüğüm

tarafarkasıydı.HersahilevigibiengöSterişlitarafidenizebakankrsmı olmalr, diye düşündüm,

h bir adam bekli_Bahçe kapısındarı içeri girip ytirüdük, Kapıc

yordu.Birbeyaz.Emlakçılıkdaparagetiriyorduburalarda.Dola.yısıylaodabirbeyazişiydi.Bizigörürgörmezkoşaradrmyanı.m|Zayaklaşıpöncesahtebirnezaketle,normaldesokaktagörseyatmakiçinellidolardanfaz|atenezzületmeyeceğiAnita'nıneli-ni öptü. Daha sonra da, içinde bulunduğumuz kaYıP vahŞiler ül-

kesindeikiuygarolduğumuzubirbirimizehatırlatmakistercesi.

Page 178: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

-ilF.

360

ne uzun uzun tokalaştık. İsminin Ren6 Deman olduğunu söyledi.Ben de bir şeyler söylemeliydim, isim, soyadı gibi."Louis Perrot" dedim. "Tanıştığı m,zamemnun oldum.''Evin btiYul' giriŞ kap§ını, cebinden çıkardığı anahtarla açar_ken alnındaır süzülen ter damlalarına aldırmadan üçüncü sınrf ta-cir konuşmasrna devam ediyordu."çok isabetli bir karar vermiş harumefendi. kendisini tebrikederin-ı, Çünkii satıilin en güzel üllası olrnakla beraber fiyatı daçok uygun !''

Daha fazla terlerse içindeki bütün suyu boşaltıp öleceğini dü-şündüm ve rüyalarında dahi görse inanamay acağı o kelimeleriyuvarladım ağzımdan.

Artık sıcak gelmiyordu hava, Ren6'ye. Dünyadaki açlık, SaVaşönemsizdi. Mutluluk sarmıştı dört bir yanını. nen bir melektim. oda elinden tutarak cennete çıkardığım bir aziz!.. Anita içi boşeün her yerini koşarak geziyor, girdiği her odadr" b;;;;;;du, gidip görmem için. Çok geniş bir salon ve mutfak birinci katıdoldurmuştu. İkinci katta acııt yatak odası ve iki banyo, en üstkatta da bir yatakodasıyla bir banyo daha vardı. işte buna seün-miştim. Üçüncü kat beni, ortalama otuz yıl boyunca misafir ede-cek, cesedimin Anita tarafindarı birkaç kişiye "taşıtıarak

içindençıkacağı yerdi. Eün beni ilgilendiren tek yeri. İkinci kattaki oda-ların ikisinin terasa açılan kapılan vardr. ve terasrn iki tarafindada zemin kattaki verandaya inen dar merdivenler. Bir çeşit mali-k,neydi ev. Ama eğer bir gün hikAyem duyulursa, bütün Gambi-ya'da lanetli olarak anılacaktı gösterişli bina... Üçüncü kattakioda da denize bakıyordu. Geniş pencereleri vardı ama bir kutu si-yah boyayla on dakikada, g""*ir, en karanhk olduğu saate ayar-layabilirdim burayı...Aşağ, inip Ren6'nin yanrna, verandaya yürüdüm. Beni görüncekalbinin atışları dengesizleşti yine."Evet, ne düşünüyorsunuz? Harikadeğil mi?'' diye sordu, elin-deki çantayı sallayarak. ki bu hareketi belki de heyecarundan ya-pıyordu.

361

"Değil !" dedim sert bir tonda. Ve yeniden başladı ter şelaleleri.Ancak terler soğumuş çıkıyordu gözeneklerinden. Benim gibi zen-gin bir beyazı ikna edememiş olması utanç vericiydi. Daha faz|adayanamadrm, karşımda ayakiistü ge ç irdiği p anik-atak krizine.

"Harika değil" dedim. "Mükemmel ! lbm istediğim gibi. Derhalişlemleri başlatın. Ben sadece tapuya imza atanm. Başka hiçbirişe kanşmam. Gerisini siz halledeceksiniz. Anlaştık mı?"

Bir ara boşaldığınr sandım, yüziinün gevşediğini görünce."Tabii ki anlaştık ! Siz hiç merak etmeyin" deyip duraladı. Geri

zekAlının aklına daha paradarı hiç konuşmadığımız gelmişti."Ama, Bay Perrot, evin fiyatını sormadınız !" cümlesi çıktı ince

dudaklarınrn arasrn4an... Ren6'yi ilkokulların önünde küçük kız-ları kanduTnaya çalışırken çok iyi hayal edebiliyordum. Belki oda binlerce beyaz gibi bu nedenden Afrika'daydı. Küçük kızlariçin !

"Önemli değil" dedim. "Zaman kaybı ! Sizin fiyatınız benim fiya-tm. Ödemeyi nakit yapacağım. İl<i giin sonra bütün ewaklan ta-mamlamrş olarak gelin, burada buluşalım ve paranızıalıacak<s|nuz."

Artık, büy"tık ihtimalle uzun yıllar boyunca parabiriktirerek sa-tın aldığı son model Chewolet Blazer'ına bindirip bizi otelimizebırakabilirdi. Ve nitekim öyle de yaptı. Giderken, arabadaki üç ki-şi de kendisini çok farklr nedenlerden dolayı iyi hissediyordu. Bizbir aileydik, san villanın etrafinda el ele tutuşarak dönen. Herkesmutluydu. Film burada bitebilirdi. Ama bitmedi. Daha, gerçektrajediyi de, tırnağrn etten, Ka5tra'run hayattan kopanlışrnı da iz-lemesi gerekiyordu seyircilerin...

Otelin önünde Anita benden ayrıldı. Ailesini görmeye gitmek,müjdeyi vermek istiyordu. Ona benden bahsedebileceğini amabir süre sonra ülkeme döneceğimi, evi kendisine bırakacağımı daanlatması gerektiğiııi belirttim. Ve odaya çıktım. Paxa çantalardaduruyordu hAli. İl<i gtin daha kalacaklardı almı şekilde. Evin vealınacak mobilyalarm parasrnı verene kadar. Sonra, bir ay içindeAnita ilk ceset bakıcılığı maaşmt alacaktı. Çantaları dolabın içinekoyup bir capuccino getirnrelerini istedim, resepsiyonda duranve her telefonu açtığında "İyi günler ! Hotel Capricorne'un resep-

Page 179: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

362

siyonisti Abdoul Kimboto'yla görüşüyorsunu z. Arzu|annrz emir-dir. Nasıl yardımcı olabilirim ?" diyen geri zekihdan. Gerçektende, her zanan almı hareketli ritimde neşeli bir şekilde söylediğibu cümleyle telefbnu açıyor olması sinir bozucuydu. Onunla be-raber içinrden tekrar ediyordum kelimeleri aynı anda. İkinci gü-

nümde oteldeki, ezberlemiştim giriş konuşnasrnr, neşeli aptalzencinin...

A]<şama doğru küçük bir valizle, Anita açtı kapıyı. Gülüyordu."Eşyalarrmı topladrm. Aileme, beni beklememelerini, bir Aırnrpa-lıylayaşayacağırnı söyledim. Kardeşlerim benim için mutlu oldularama annem para istedi. Yarın biraz götiiı,menr gerekecek" dedi, va-lizini benim para çarıtalarımm yanma dolabın içine koyarken. ,

"Tamam" dedim. "Annen istediği paIayı alacak."Yataktan kalkıp pantolonumun cebinden, önceden hazırlayıp

koyduğum paralan çıkartıp uzattım."Şimdi dışarı çık ve ev için biraa mobilya al. Yatak, koltuk. Ne-

ye ihtiyaç varsa ! Bu para yetmezse yann tekrar veririm. Ama söy-le eşyalan atdığın yerlere, iki gün sonra akşamüstü getirsinlereve. Da}ıa önce değil!"

Bir yandan paraları sayarken incecik parmaklanyla, diğer yan-darı da kendisiyle gelmem için i}cna etmeye çalışıyordu. Ama be-nim kesinlikle buzdolabı markalan hakkında tartışacak bir halimyoktu. Tek istediğim, Anita gittikten sonra yatağa uzanrp içimdekaları son birkaç bin düşünceyle ilgilenmekti. Dışarı çıl«nayaca-ğımı arılayrnca rsrar etmekten vazgeçip çarıtasına doldurduğu p.-ralarla firlad-ı odadarı. Onun yaşındayken nerede ve nasıl bir ha-yat yaşadığımı hatırlamıyor oluşumu büyük bir şaşkınlık ve mut-lulukla fark ettim. Hafizam köreliyordu. Geçmişim siliniyordu.

Çok yavaşça oluyordu. Ama doğal karşılıyordum. Yirmi dokuz yı-tı yirmi dokuz saniyede unutmayı beklemiyordum... Geçmişiminsilikleşmesi bir mucize gibi geldi. Uçaklann gö§i,izünde bırak-tıkları izler gözümün önüne geldi. Geçmişimin o izler gibi gö§ti-zünde sessizce silindiğini hayal ettim. Sarhoş gibiydim yatağaya-tarken. Çok büyuk bir gelişmeydi hafıza kaybım. Hatırlamamak,unutmak, en seıt içkilerin kanşrmından daha sarhoş etmişti beni.

363

kendimi güçlü hissediyordum. Ama asla, herharıgi bir kavgada

ihtiyaçduyulantürdenbirgüçdeğitdibu.Sadecegüçlüydüm.olümsüz, Sonsuz. Doğumu ve ölümü olmayan bir varlık gibi",

unutmanın sahibine böytesi güven veren bir silah olduğunu tah_

min edemezdinr. Hatırlamıyordurrr on yedinci yaşımı, Daha önce_

sini. sürekli bunu düşünerek zevkini çıkarıyordum, dtinya üze-

rinde yaşadığım günlerin tek gerçek tanığnın, yani hafizamın si_

linmeye başlamasınrn. Ben de unutursam kendimi, kim hatırlaya_

bilirdi ki? kim bilebilirdi gerçek kayra,yr eğer ben hatırlayamaz_

sam ? Kimse ! Hiç kimse. Yaşadığıma tek kanıt hafizamdı, Yaptık_

larrmrn tek kanıtı. Belgelere inanmıyordum. Hepsi de sahte olabi_

lirdi. Tıpt<ı pasaportum gibi. zilrinsel ölümümün ilk perdesinin

ad.ı: silinen geçmiş... Yatakta dönüyor ve tad,rnı çıkarıyordum, zih_

nimin gizli bölmesinin yarattığl sonucu düşünerek. o kadar heye_

canlandrrmıştı ki beni, dünyada kutlanması gereken unutma gtin_

leri olması gerektiğini düşünmeye başlamıştm. yılda bir gün,

dünya halklan birbirlerine yaptrklarını, çektikleri ve çe}<tirdikle_

ri acıyı unutmalı. Hayal edebiliyordum unutarı halklann kahkaha_

larrnın yükselişini. unutkarılık yaratarı bütün ilaçlann gereksizli_

ğinin canlı kanıtıydım. Hiçbirine gerek yoktu. Çünkü unutabili_

yordum ben. kendim ! sadece düşünerek. ve bir giirı gelecek, sa_

dece düşünerek, düşünmenin kendisini de yok edecektim, Ay,a

ilk ayak basan adam gibi hissediyordum kendimi !

Anita dönene kadar düşündüm... İçeri girdiğinde, elleri her za_

manki gibi doluydu. ve bir torbarıın içinden de bana bir gömlek

çılırtı. Bir hediye. Elini öptüm Anita,nın, teşekkiir etmek için, o da

şımank bir soylu taklidi yaparak uzatmıştı elini. Hayat doluydu

Anita. Bense ölüm dolu ! Hiç yorulmadarr sürekli hareket edebili_

yor, konuştuğu zaman eğlenceli hikAyeler anlatabiliyordu, Beni

ve birkaç hafta sonra olacaklan düşünmediği zamanlar odayr te_

mizliyordu, kendi dilinde şarkılar söyleyerek... Aldığı gömleği yo_

ğun lsrarlanndan sonra giydim. Üzerinde yeşil, siyah ve kahve_

renginin karıştığı bir kumaştan dikilmişti. Ttopikal bütün tonları

taşıyordu. Bir tür askeri kamuflaj giysisi gibiydi. Ama benim için

farklı bir anlamr vardr, üzerimdeki değişik renklerin buluşma ye-

Page 180: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

364

ri olan gömleğin. Dokuz yıldır siyah dışında hiçbir renkte kıyafe-tim olmamıştı. Ama alışkanlığrmrn böylesine kolayca değişebildi-ğini görmek, dokuz yıllık bir stilin, uzatılan gömleği iki lütfendensonra alıp gi5rmekle nolctalanmasl gerçekten de iyi bir gelişmey-di, Artık üzerime giydiğim gömleğin, pantolonun, çorabrn, ayak-kabının rengi önemli değildi. Büyuk bir aşamaydı. Çünkii gittiğimher Yeni şehirde ilk işim, hepsinden beşer tane almak olurdu.

Neden siyah ? Thbii binlerce nedeni olabilir. Dünya üzerindehayatları boyunca siyah giymeye karar vermiş milyonlarca kişiolmalı. Benim de onlardan bir farkım yoktu bugrine kadar. Ne-denler o kadar da önemli değil. Nedenlerin değil, siyah rengin birşekilde buluşturduğu insanlardık biz. Önceıııı" ı.*r*sarlrk veumutsuzluğun simgesiydi siyah. Evet, bu nedenle giydim. sonrageceye karışmanln ve şiddetin rengiydi. Bu nedenle de giydim.sonra renkli insanlann yanında entelektüel olanı gösterirdi si-yah. pembe kazaklı birinin hayat felsefesi merak edilmez ! ve bunedenle de giydim. En son olarak da, kan lekeleri üzerinde kuru-yunca görünmez ve daha da önemlisi zayıf gösterir ki ben bütünbu nedenlerden dolayı giydim. Tabii, siyah liyıımeslyle ilgili ne-den-sonuç komikliği bir yıl civarında sürer. sonra alışkarıhk hali-ne gelmiş bir giyim tarzı, insanın hayatına arıiden girip, dolabın-daki diğer renkleri kıskanıp yakılmalarını sağlar...

"Bu akşam dışan çıkacağız!" diye bağırdı A.itr, banyodan. Ya-tağm karŞısrndaki, normalde seüşirken insanlarrn kendilerinebakabilecekleri şekilde yerleştirilmiş aynada kendime ve yenigömleğime bakıyordum "drşarı" lafını duyduğumda. Dışannın nekadar pis koktuğunu, kalabalık olduğunu ,e ge.ektiğinde kavgaedemeyecek kadar güç kaybettiğimi biliyordıim. Çünkü zihnim-deki emir merkezi bedenimi şimdiye kadar çok uıi kullarımamısağlayan çeşitli sinirleri ahp karanlık olan tarafayönlendirmişti.kayra bedeninden beynine taşıyordu. ve orası da birkaç haftasonra çökecekti. Buna bir pları denirse evet, bir planım vardı. so-kağa Çılcrıak, insanların yanımdan geçerken bana değecekleriniönceden bilmek, Anita'nın yaklaşarı dilenci çocukları kendi dille-rinde kiifürlerl e korrmasr, taksi şofcirlerin in biz kaldırımda yürür-

355

ken takip ederek, her on metrede bir klaksona basıp varlıklarınılıatırlatması... Hepsinden de uzakta olmak istiyordum. Dışarrsılıayatın kaynadığı yerdi. Ama ben istemiyordum o hayattan. Ha-yır ! Soka}<ta yeterince zaman harcamıştım. Biliyordum neler ol-duğunu orada. Kimse gelip arılatmasrn bana, sokaklarda olup bi-t,enleri...

Ama şimdi bitti. Artık, dört duvarla çewelenmiş olmaktır öz-gürlük. Bilsem sağlıklı kalmamı sağlayabilecek kadar iyi bakımverilen bir hapishane, müebbet ceza almak için gerekirse bir fut-bol takımını öldürürdüm. Amigoları dahil ! Bn geniş yerler hücre-ler. En buyuk cennşt, o daracık evler. Çünkü istila edilme ihtima-li yok. Ve bunlann dışında kalan her yer, ancak dişlerini biledik-ten sonra çıkabileceğin cehennemi sokaklar... Ve o sokaklardanbirine daldık Anita'yla. Ne kadar reddedebilirdim ki on yedi ya-

şındaki bir kadını?..Anita'ya ailesiyle ilgili, fahişeliğe başlamasıyla ilgili hiç soru

solTnuyordum. Nedeni açıktı. Bilmek istemiyordum öz babası ta-rafindarı haftanın ikinci günleri tecavüze uğradığını. Ve diğer kar-deşlerin de geri kalan günlerde, babanın çocukluğuna dayananve alkolle güçlenen cinsel sapkınhğrndarı paylarına düşeni aldık-larını öğrenmeyi de istemiyordum... Bu gece, Banjul'un beyaz gir-

memiş sokaklarında gezdiriyordu beni, Anita. Bir yandaıı da an-latıyordu, iki katlı, sıvaları dökülmüş evlerin duvarlannın arka-sında dönen dolaplan. İngilizcesi istediği bir açıklamayı yapma-sına izin verecek kadar iyiydi. Sokakta büyüyerek böyle iyi bir İn-gilizce öğrenmiş olması normal gelmiyordu bana. Tamam, birkaçkuşaktır halk İngilizce konuşmaya çalışıyordu, ama okula gitme-

den öğrenmek hemen hemen imkdnsızdı, sokak aralarrnda tekkelimesini bilmeden sadece kabile dilleriyle bütün hayatı yaşaya-bilecekleri göz önüne alrnrrsa.

En sonunda, Anita beni ufak bir bara soktu. Burasr daha çokbir batakhaneydi. Fahişeler, travestiler ve zengin zenciler vardı.Tütün, alkol ve esrar kokusu havada neredeyse elle tutulacak ka-dar somut bir bulut yaratmıştı. Hatta bir ara, buluta çarpmamakiçin kafamı eğdim, bann diplerine yürürken. Anita, yüksek sesle

Page 181: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

6;-i;,

*.

366

çalan reggae parçann kim tarafından söylendiğini bağırarak ku-lağıma anlatıyordu. Genç kızlann, diirıyanın neresinde olursa ol-sunlar, ne iş yaparsa yapsınlar, şarkıcılara ilgi duymalan, üzerinearaştırmalar yapılması gereken sosyolojik bir vakadr. Genç kızve yakışıkh erkek şarkıcı. Ayrılmış bir büttin ! Stanley Laurel veOliver Hardy gibi...

Bir masa bulduk kalabalığrn arasrnda. Bara hAkim dört renküstüınüze innreye başlamıştı. Sarr, yeşil, siyah, krrmrzı. Unutul-maz renkler. Kıtaya yıllar önce, ilk ayak bastığımda cannabis'insüslediği bir sohbette, artrk yaşamayan Moctar'ın anlattığı renk-ler. Tam olarak ne demişti? Evet, hatırlıyorum.

"Afrika'yı anlamak için dört rengi bilmek yeter. Sarı ! Sıcağınrengidir. Yeşil ! Her yeri kuşatmış olan orTnanın rengi. Siyah ! Kar-

şında oturarı benim derimin rengi. Ve kırmızı ! Üzerinde oturdu-

ğunuz toprağın sahibi olabilmek uğruna döktilmüş karun rengi..."Anita, kendisine bir viski istedi. Ben "Su" dedim. Yanımdaki kı-

zrn siması tarııdık olmasa siparişim, yüzümde ve kaburgalarımdazarar|ara neden olabilirdi. Ama şansrmr fazla zorlamamak içindevam ettim.

"Ve viski şişeyle. En ıyı ne varsa, onu getir!"Üniversitedeyken birkaç arkadaşım, belli süreler ömrü kalmış

insanlarla ilgili araştırmalar yapmışlardı. Altı ay ve daha az bir sü-re ömrü katmış olarılar, tamamen gerçek bir anarşiste ve bencilbir sefatıat hayvarıırta dönüşüyorlardı. Suç işliyorlar, ağrr uyuştu-ruculara başlıyorlar, alollanna gelen her şeyi yapıyorlardı. Amaaitı ayı geçen bir süre doktor tarafindan telaffuz edilmişse, nor-mal bir insaıırn baştarı çıkmasr daha zor oluyordu. Onlar para bi-riktirmeye, vergi ödemeye devam ediyorlardı. Eşlerini aldatma-darı yaşamaya çalışarak, varsa çocuklanyla ilgileniyorlardı.Olümlerind,en sonra ailelerinin, dostlarrrun durumlarınrn ne ola-cağını düşünecek kadar sakinleşmek için zamarılan oluyordu ön-lerinde. Ben on giin içinde ölecektim. Ve en büyük deliliğim şu o1-

du, bardaki ilk yanm saatimin sonunda:"Herkese benden üski !"

Benim dışımda herkes içiyordu. Ben daha önce yeterince iç-

367

miştim. Ob6lix gibi. Küçükken içine düşmüştüm,

ogece,sabahakadariçkiveesrannyardımıylaAfrika,daoldu-ğunuunuttuherkes.Anitasarhoşoldu.Dansettiönüneçlkanherkesle... Eğlenmek buna benziyor. o geceye yakın bir eylem.

Daha fazlasına ihtiyaç yokl içki, esrar, müzik ve dans, Tabii son_

r a da,hflld birkrç ı."ıi*"yi sıralayacak kadar tükettiği maddelere

meydanokuyanayıklarınanlattığıhikiyeler.Ensonundadaseks. Eğlenmenin özeti, Daha fazlıası israf",

Birara,Anita,nıngözlerindenyaşlargeldiğinigördüm.Sarhoş-luk kadınlara çok ,riı* dawarıabiliyordu bazen. Hafizarırn en ka_

rarılıkodalannıaydınlatanbirprojet<töredönüşebiliyordu.Ken-disine balııhğımı hi§setmiş olacak ki, kafasrnı kaldırıp en derini_

me baktı. Bir şey göremedi tabiı, Çünkti belli bir derinlik seviye_

sindenSonraışıkyo}<tur.Anlatmakistedi.Nedenteklifimikabulettiğini.ÇocukçasrlTrnrsöylemekistedi.Ağzıoynadı.Vebelkisöyledi,belkisoylemedi.Amabirkaçsartiyehareketedendudak-larrnınyanındahoparlörlerdençıkanmüziğinyüzündenenufakbirsesgelmediuana.Yadahiçbirkelimeçıl«namıştıağzındarı.sadece s[Trnı dudaklarıyla düşünmüştü. Hepsi bu. sonra sanldı

bana Başını göğsüme dayayıp birazağladı, Her şey sessiz bir fllm

gibiydi. sadece müzik vardl, duyulan. Gerisi sağırlar için bir tiyat_

ro... Kim kimi duymuştu ki zaten, bugüne kadar? Kim kimin çığ_

lığınakoşmuştuki?Komşulannrnhıçkırıklannıduymazdange-len insanların kaderinde sessizce ağlamak vardı, Dünyada yar_

drm istenecek kimse yoktu. Hiçbir zaman da olmamlŞtı. Gönüllü

yardrm kuruluşlan doyrruyordu belki birkaç yüz bin kişiyi, ama

duyabiliyo, *ryor, karnrnı bayat yemeklerle doldurduğu insan_

larınhayhnşlarrnr?..Bendeo§adlmAnita'nrnlosasaçlannı.Al-nrna değdirdim dudaklarrmı. Ve d,evam etti dansına, kaldlğ, yer._

den.Geceinsanlarmmayinidevametti,kaybolmuşluğunkatıka-hayakarıştığıloşışıkta...Anita'nıngözyaşlanyanaklarrnda,ken-di etrafinda dönerek darıs ederken kendi rüzginndan kurumuş_

tu...Benağlamam,,dedimkendime...KurutamangöZyaşlarımıçünkü. Başlarsam duramam diye ağlamam, Bütün damarlarım,

kemiklerimçıkarğÖzpınarlarrmdaıı.Geriyetekbirderimkalrr..."

Page 182: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

358

Şimdi uyuyor Anita. Güneş perdelerin arasından çoktan yolu-nu bulmuş, dolaşıyor odanın içinde. Bir iki saat uyudum ben de.

Rüya görmediğimi fark ettim. Gözlerimi kapatınca dev bir karan-hk geliyordu artık. Bin bir rengi kanştığı bin bir resim değil. Ya-rm evin satışı tamanrlarıacak ve mobilyalar gelecek. Yarın, hayat-taki son durağıma yerleşeceğim. Daha ilerisi yok. Buraya kadar!diyeceğim kendime. Ve belki de gelecek hafta bugiin, zihnim öl-müş olacak... Anita'nın uyanmasrnı istemiyonrm. Düşünmek isti-yonrm. Kinyas'ın yüzünü düşünmek istiyorum. Çağınyorum gö-

riintüsünü beyrıimin kilerinden. Ama gelmiyor. Hiçbir şey. Hatır-lamıyorum, zamanında kendisiyle dünyayı paylaştığrm adamınyüzünü. Çabalıyorum. Ama koca bir hiç. Tarif edebiliyorum keli-melerle burnunu, saç rengini, gözlerini ama birleşmiyorlat' Bukiğıttaki kelimeler kadar cansız kalıyorlar... Hayatın tasvirini deyapanm, diyorum. Onun da anlatırrm neye benzediğini. Ama ya-

şayamam !

Yanımdaki telefona uzanrp açıyorum. Resepsiyondaki aptalınuzun açılış konuşmasını, onunla beraber içimden tekrarladrktansonra "Bir capuccino !" diyonım kısık sesle. Anita'}n değil, kendi-mi düşündüğümden.

"Kapının önüne bırakın ve hafifçe vtırun !"

Kimse uyandırmasın kimseyi. Herkes mutlu uyurken. En kötük1bus bile iyidir hayatm kendisinden. İlk cinayetlerimden sonragörmüştüm birkaç gece, ellerimle boğduğum adamın renk değiş-tiren yüzünü rüyamda. Ama sonra uyandığımda, hikiirüklerinibulamayınca ellerimde, anladım hiçbir şeyin hayat kadar kötü ol-maüğını. Ben bile değildim... İnsanlar hayatın aynasr. Kötülüğüondarı öğreniyorlar. Bense kendim öğrendim vahşeti. Daha doğ-rusu, vahşeti görüp duymamayı... Kapıdarı gelen hafif bir sesuyarıdınyor, üstüne içi düşüncelerimle dolu çok kalın bir yorgarıörttüğüm zihnimi. KaJkıp alıyorum capuccino'mu. Anita uyuyor.Ve yarın öğlene kadar odadan çıkrnayacağımı biliyorum. Capuc-cino'ytı yatağın kenanna oturmuş, sessizce yudumluyorum. Ani-ta'nın her nefes alışında titreyen yatakta günlerce oturabilirim.Köpüğün içinde kayboları küp şekerler gibi yok olmak istediğimi

369

lıiliyorum.Birkaşıkhareketiyle,içinedüştüklerikaynarSluyal<arıştıkları gibi parçalanmak ve zamarra karışmak istediğimi de

tıiliyorum...Bazen,demirdenbirduvargeliyorgözümünönüne,zihinsel

(jlümüm ile beni ayrran. yapamayacağımı düŞünüYonrm, Sarı

cvin üçüncü katındaki odasınrn ortasrna yerleştireceğim yatağın

üzerinde günlerce yatsam bile hiçbir şey olmaYacağından korku-

yorum. Bedenime yaptığım onca kötütükten sonra beynime de

benzer bir zulüm ,rvg,rıry*ak kendimi kandırdığımı düşünüyo-

rum. Hiçbir zafira\tamamen artnanrayacağımı düşiinüyorum, ka-

famdakisonfikirvebilgizerresidegidenekadar,bütündüşün-celerimden.Pekineyaparrmozalnan?Yazihnimincançekişme-siyıllarsürerse?Yabedenimzihnimdenöncepesederse?Neola-cak o zamarı? Bilmiyonrm. Ben bir kumarb az]rm, Ya hep, ya hiç !"

Aileme, ilk kez eğitimimi bırakmayı düşündüğümü, yazarlığa baş_

layacağımı arııaiığımda "peki, ya başarısrz olursan ?" diye sor_

muşlardıbütiİtiyiniyetleriyle.Verecekbiryanrtrmyoktum.Ba-şarıstz oldum. Verdiğim tek yanıt, kaçmak oldu, Neden ben böy-

leyim?Bunoktayanus,ıgeldim?AslındabenzersorulanSoITna.yacak kadar ı<arıiı<sadım içimdeki canavarları. Benim zihnim ka_

pandığında, bütün dünya da bitecek, Tek bildiğim bu",

Hatırlıyorum,birikiyazarl\güllegibicümtelerini,filozoflarınkestikleriraconu:..Bildiğimteı<şey,hiçbirşeybilmediğimdir.''yanilıyor hepsi de. insarı, hiçbir şeyi değil, her ŞeYi bildiği iÇin

mutsuz.Benherşeyibiliyonrm.Vebunlaçyı,irürkendengemibo-zacakkadar ,6,r-glııyor. Tek isteğim kurtulmak hepsinden, bü_

tünbilgilerden,bütündüşüncelerden.Geridönmekhiçdoğma-mış Kayra'ya.Ve en kötüsü, biliyorum ki, dünyaya, hepsinde ayrı

coğrafyalarda,ayrlZarnanlardayüzdefabindefadahagelsem,yi-neöldürmeyekararveririmzihnimi.HazmetmektenbıKım.Şim-di kusup szma zamanr",

Anitau.yanmrş,giyinmemiseyrediyordu.DuştarıçıkmışveSaç-larrmrtaramıştım.-er.ıuvailkgeldiğimdenberiuzunsaçlanmıkurutmamrştrm,duştarıSonra.omuzlanmadokundukçavücudu-muserinletmeleri,katilsıcağakarşıtekmücadelebiçiminrdi.Do-

Page 183: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

370

kuz yıldır usturayla tıraş oluyordum. İlk başlarda, neredeyse ken-dimi ötdürüyordum, çeneırrin altındaki sakallan budarken . za-manla öğrendim ustura kullanmanın inceliğini. Daha öneeleri fa-vori malzemem neşterdi. onunla tıraş olnraya çat,şmaksa tan-ı birsinir savaşına dönüşüyordu. İnsanın ytizııne yapabileceği en bü-}nik kötülük. Beteri var belki. Kezzap!...Anita da giyinnıiş ve odadaki eşyalanmızı topl amayabaşlamış-tı, Dün, a5mı saatlerde capuccino içıyorarr,-. r*rr. güzelin yata-ğ'ldu, ŞimdiYse, Hotel Capricorne bir daha hatırlanmamak üzereterk ediliyordu... Komi, Anita ve ben eşyalarla aşa$ya indik. Pa-rasınl önceden ödemiştim odarıın ve ekstralann. Tam çağılantaksiye binmek için otelin kapısındarı çıkıyordum ki, birden dö-nüp resepsiyona doğru yıirüdüm. Telefonlarr açan ,;.";;i;;;;tin önünde durdum. Çantayı bırakıp sağ elimi ona uzattım. *Seni

tebrik ederim !" dedim. "Mükemmel bir iş yapıyorsun. Eğer bazen

;rl?İ' konuŞmanın eksikliğini hisseo*s"*, uruyrbilir miyim se-

şaşırmıştı tabii. Ama iltifatlar kolay karıdrrrr. Gururla sıkıyor-du uzattığım eli."Tabii ki arayabilirsiniz !'' diye yarııtladı."Ama aynı şekilde açacaksın telefonu. Bana, burada kaldığımsürece ezberlettiğin giriş konuşmarıla.''Burada ufak bir alay vardı. Anlayıp alınmasına z€ıInarı velTne-den, elini bırakıp cebimden çıkardığım beş yüz dolara yakın pa-rayı uzattım. Aimak istemedi önce. Sonra sıfirlar fazlageldi, red-detrrıesini önleyecek kadar. Gerçekten de hak etmişti aldığı para-

ün, Hayatı boyunca, tek bir şiir bile ezberleyememiş olan benim,Abdoul kimboto, tam on üç kelimelik, tekerlemeye benzeyen birkonuşmayı zihnime sol.rnuİt,r...Dün, odadan hiç çıl«nam§ ve Anita'yla uzun uzun konuşmuş-tuk, Daha doğrusu, ben konuşmuştum, o dinlemişti. Bundan son_ra yaşayacağı zengin hayatına dair tavsiyeler vermiştim Öncelik-le,'iki adam tutmasını, birini güvenlikle diğerini de bahçenin ba-krmr ve temizliğiyle görevle.,Jirmesini söyledim. İyi bir araba al_masrnrn ve bir de şoför bulmasının gerektiğini anlattım. Güvenli-

371

ği sağlayacak olan adam dışında hiçbirinin üllada kalmaması ge-

ı tıkiyordu. Ve eün temizliği, yemek gibi konular için de, bir ya dagcrekirse iki kadın tutmalıydı. Tabii, Anita'nın görevi de, evde do-l:şacak olan bu kadar insarıdan beni gizlemekti. Başarnrası çokz.«ırdu ama buna nrecbur olduğunu söyledinr. Üçüncü kata çıkanıııerdivenin başına demir bir kapı yaptıracaktım. Ve anahtarı sa-«lece Anita'da olacaktr... Ve benzer birçok ayrıntıyı daha anlattım.I)ikkatlice dinledi. O kadar çok detay veriyordum ki, telefonunyanıırdaki kiğıt ile kalemi alıp not tutmak zorunda kalmıştı. İngi-lizce yazıyordu. Ve ben bunu yapabilmesine şaşırmıştım...

Taksi, Ba4jul'a çok uzak oln-ıayarı san eümizin önünde durdu.Bagajlar indirilirkenlA,nita'ya, aIrayoldan eve kadar giden patika-yı genişleterek, arabanın geçebileceği bir yol yaptırmasınr söyle-dim. Şimdilik, yürümek gerekiyordu, ellerimizdeki eşyalarla. Re-ne bizi kapıda bekliyordu. Görür görmez, sol elimdeki iki çarıta-nın birini almak için koşarak geldi yanrma. İçeri girdik. Evin bazıköşelerine güneşin ulaşamıyor olması b\raz olsun içeriyi serinlet-mişti. Ama Anita'ya iki kata da klima koydurmasını söylemeyi ih-mal etmedim. Verarıdada plastik bir masa vardı. Ren6 ewaklarısiyah deri çantasrndarı çıkarıp üzerine koydu.

"Bay Perrot !" dedi. "Bakın, beni hepsini hazırladrm. Sizin hiç-bir resmi kuruma gitmenize gerek kalmadı. Sadece birkaç \mzaatacaksrnız. Geri kalarıınr ben ha]ledeceğim. Buyurun pasaportu-nuz... Yan villada İngiliz bir aile kalıyor. Dün, onlarda çay içerkensizden bahsettik. Çok sevindiler sizin gibi bir centilmen ve bir ha-nımefendinin komşulan olacaklarına. "

Yalan söylüyordu. Dev bir yaları ! Hiçbir İngiliz, komşulannınzenci bir fahişe ile bıyıkh bir katil olmasını istemezdi. Zaten kimisterdi ki?.. İmzaladım gösterdiği yerleri. Pasaportuma bir göz at-tım. Şimdiden bir sürü vize kaşesiyle dolmuştu sayfaları. Sütebir belgenin bu kadar ciddiye alındığını ilk defa görüyordum.Evin fiyatı tam düşündüğüm gibiydi. Dünyanın hiçbir medeni ül-kesinde, bu paraya, değil böyle bir ev, dört odalı bir apartman da-iresi bile bulunmazdı. Dünyanın dibinde yaşıyorduk. Emlak fiyat-lannın komik olması normaldi. Cehennemden bvaz pahalı ! Kim-

Page 184: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

372

se, elektriğini bağlatmak için resmi kurumlarla altı ay mücadeleetmek istemezdi ya da suJ.un günde yirmi kez kesilmesini. ya da,bir gece birilerinin eve girip canlıların boğazını kestikten sonra do-lapta bulduğu elbiseleri giııp gitme ihtimalini... Emlak a]ım satı-mında en önemli unsurun çewe olcluğunu bir kez daha anlamış bu-lunuyordum. Birkaç ytiz kilometre ötede kabileler arası savaşın ol-duğu bir yerde zaten ev fiyatları ne kadar olabilirdi ki? silah ses-lerinin yaırında olçarıusun ihtişamı sönük kalırdr tabii ki !..

ıçeri girip para çantalarımdan birini aldım ve ikinci kattakiodalardan birine girdim. Eün parasnı ayınp aşağıya indim. Re-n6, sağ elimdeki nakiti görünce düşüp bayılacak sandım. Zava||ı,o kadar uğraşmış olmalıydı ki, bini bir sorun çıkaran cimri, üçkA-ğıtçı Awııpalılarla. Belki de artık komşularımlza değil, bize çayiçmeye gelmeliydi. Ama bizde ona verecek çay yoktu. kan vardı.Kendi karıı !..

Bütün parayı saymasr yarım saat aldı. uzun sürdü, çünkii elle-rinin titremesinden kanştırıyordu belli bir noktadan sonra. Ren6,bana A]bert'i arıımsatmıştı. Ellerinin titremesi. Krrmrzr, damarlıburnu, Büyuk ihtimalle, her gün bu saatlerde içmeye başlıyordu.Elleri kurulmuş bir saat kaclar dakikti. Tam zamanrnda titremeyebaşlamışlardı. Ren6 de bir alkolikti, Afrika'daki bütün yaşlı be-yaz|ar gibi...

satış işlemi tamamlanmıştı. Şimdi s[a, resmi kuruluşlara du-nımumuzun bildirilnresine gelmişti. zorunlu bir iş olarak baııayonrcu görünüyordu. Ama Ren6, kınşmış sağ gözkapağını bir sa-niye içinde indirip kaldırarak yarıi dostça bir tavırla göz lnrparakbu işi kendisine bıral«namı, kendi yöntemleriyle halledebileceğini söyledi. sıkılmaya başlamıştım gereksiz aynntılardan. İkincikattaki odada bıralıtığım çantartın yaırna dönüp Gambiya'da bir-çok kapıyı açabileceğini tahmin ettiğim bir miktarı çıkardıktansonra aşağıya indim. Ren6'yi, eline tutuşturduğum bu parayla, ka-pıya doğru sürüklerken, "kimsenin bizi rahatsız etmesini istemi-yonrm. Asker ya da polis ! Biliyorsunuz, bizbeyazlar alışık değilizbu tarz işlere. siz sadece parayı doğru yerlere dağıtın. size güve-niyorum" dedim. Çok iyi bir yerden yakalamıştım Ren6'yi. Irkçı-

373

lıktan ! Fransa'dayken her seçimde Mitli Cephe'ye oy verdiğine

bahse gireceğim Ren6'nin birden gözleri parladı ve bir sır veriyor-muş gibi kulağıma eğilip, "Bay Perrot, bir bilsenizbıı yamyamla-

rrn neler çevirdikterini ! İnanılmaz ! Bütün devlet kokuşmuş. Hep-

si rüşvet istiyor. Askerler, politikacılar. Tam bir orman ! Siz meraketmeyin. Kimse rahatsız etmeyecektir sizi. Vatansever sözü !"

Evet, bitiyordum ! Şişko domuz, beni Fransız ve kendi gibi ırkçısandığı için başlamıştı itiraflarrna. Biraz daha cesaretlendirsey-dim anlatacaktı belki de, kiiçük zenci krzlarr, sağ kolunda MilliCephe bandı takılıyken, siyah ırka hak ettiğini vermek adrna na-

sıl düzdüğünü.Bir saate yakırı, b,__9ş evin salonunun ortasında yere uzanıp dur-

duk. Anita sonrlar sordu evin bakımıyla ilgili. Odama koyacağı ya-

tağı arılattım. Başka hiçbir eşya istemiyordum odada. Yerde de ya-

tabilirdim. Ama bedenimin hasta]anmasrna neden olabilirdi...Ilk defa evimizin kapısı çaiındı. Anita koşarak gitti açmaya.

Her adımrnda kısacık eteği havalanıyordu. Onun mutlu olmasrnristedim o an. Belki evlenmesini. Ama gülmesini istedim. Evet, ev-

lenmeliydi. Kendine iyi bir adam bulup mutlu yaşamalıydı. Benimiçin sorun olmazdr. Her gece, eve başka bir erkek geleceğine, sa-

dece aynı kişi olurdu Anita'nrn yatağında ve kıtada kol gezen bü-

tün öltirncül bulaşıcı hastalıklardan doğal bir şekilde uzak kalır-dı. Balııcrmın herhangi boktarı bir hastalrktan ölmesini istemiyor-dum... Kapı açıldl Ve eşyalar zinciri akrnayabaşladı. Sonundabirevim oluyordu. İlk defa ! Kendi paramla aldığım ve döşediğim.Annem görse gunrr duyardı. Tabii, bir aile kurmayacaktım içinde.

Amayine de ev evdir, diye düşündiirn. İşte koltuklar, yataklar, do-

laplar. Televizyon bile var. Kapıdan giriyor hepsi. Bir müzik seti,

bir finn. Sandalyeler. Her şey. Evim var! Ne güzel ! İçinde kendi-mi öldürebileceğim bir evim var. Hayat bu işte ! Sırf kendi eündeölebilmek için, emekli olana kadar yıllarca çalışanların hissettik-lerini arıhyordum. Sahibi olduğu bir evde ölmek tek amacıydı, pa-

ra için çalışan insanrn. Ne mutluluk ! Umanm bir gün, Anita da buevde öltir. UmanIIı, evin çalışarıları da bu çatı altında ölürler.

Umanm, san ev aile mezarlığımız olur !

Page 185: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Kapıyı Anita açh. Eün anahtarı sadece onda vardr. Zili çalmakzorunda kalmıştım. Elimdeki çantayı alıp sordu.

"Nasıl geçti?" Halledebildin mi?" j

"Evet !" dedim. "Her ayın beşinde, Citibank'tan paranı alacak-sın."

Gömleğimin cebinden çıkanp uzattığım kartviziti verirken,"Banka müdürüniin kartı. Bir sorun çıkarsa, başka kimseyle ko-nuşmadan onu gör. Sana yardımcı olacaktu. Bu ayki paranı sanaben vereceğim" dedim... Yorulmuştum. Dışannın sıcağı, insan ko-kusu. Hepsi yormuştu. Lüksemburg'daki bankacılarla yaptığımuzun ve sıkrcı telefon konuşmaları, Citibarık'ın müdürüne en uy-gun şekilde, yapmasını istediklerimi açıklamak. Hepsi beni yor-muştu... Üç gündür sa"rı evde kahyorduk. Anita evin her yanını İn-giliz mobilyalarıyla döşemişti. Gerçekten de bir büyükelçi rezi-dansrnr andınyordu ev. Şık ama sade.. İkinci kattan üçüncü katadönerek çıkan merdivenin başladığı yere, istediğim demir kapı-nın yapıldığını söyledi Anita. Ben yokken halletmişti. Onun bir-denbire, sonrmluluklarrnı yerine getiren, ciddi bir kadına dönüş-mesini hayrarılıkla izliyordum. On yedi yaşında olduğunu düşün-dükçe hayranlığım daha da büyüyordu. Eün bütün diizenlemesi-ni kendi yapmış, anayoldan kapıya kadar gelen patikayı genişlet-mek için gerekli adamlan bulmuş ve bahçeyle uğraşacak birinibile ayarlaryıştı. Belki de, hayahmda yaptığım tek doğru tercih,karşımda duran güzel siyah l«zdı... Para işlerinin hepsini hailetti-ğim için rahattım. Yeterli miktarda komisyonla banka şubeterineyaptırılmayacak iş yoktur bu dünyada...

375

Anita mutfağa giderken, ben üçiirıcü kata çıktm, Demir kapr,

gerçekten ae isteJiğim gibi yapilmıştı. iki duvann arasrna yerleşti_

rilmişti. Evde, şimdilik bizim dışrmızda kimse yaşamadığı için kilit_

tideğildi.Basamaklarrtrrmandım.Herbirihayatımadörtsaniyekattı. odama geldiğimde, içerisinin kararılık olduğıınu gördiirn, ka_

famıuzattığımda,pencerelerinboyanmlşolduğıınugördüm.oda-nrn tam kanşsırıdaki banyonırrı ışığrnı açıp aydrnlattrm l«allığımı,

Tamortada,üzerind.esiyahipektenbirçarşafolarıyatakduruyor-du.Veaynıipektenbirtolıfageçirilmişyastığım.Rengibenseçmiş-üm. Bir ara, duvarlan da siyaha boYatmaYı düŞünmi§him ama

Sonra,bırnunhiçdeönemliolmadığınakararverdim.Ancak,pen-cereleribenhatulathadanboyattığıiçinAnita'yıtelcartebriket-timiçimden.Veodada,üççel«necelibirdeetajervarÖ.Herçek-mecesinde, Anita,nrn beni ziyaretlerinde kullarıacağı havlu, çarşaf,

sabrrn,makas,jitetgibieşyalarvardr.Bufazladanmobilyayakat-lanmak zorundaydım. Asluıda rahatsız etmiyordu beni, Hiçbir ra_

hatsızlık arrv*,6,ğına göre zihnimin gizli bölmesi de, benimle aynı

fikirdeolmahyÖ.ooua*çıkıpkapıyıkilitledim.Anahtanüstiirıdebıraktım. Barıyonun da ışğırıı kapatıp aşağı indim,

Anitayı,verarıdadakihasırkoltuklardanbirind.eoturmuŞ,be-yaz şarapiçerken buldum, Beni glörünce, "İyi misin ?" dedi, Kar-

şısındakikoltuğaoturupo§anusabalııtım.Dalgalar,köpükleççok uzakta uir iaııı<çr telmesi, gövdelerini sörf tahtasr gibi kulla_

nanktiçükçocuklar.Hepsioradaydı.Abidjan'dakigibi.Verac-ruz,dakigibi.o§anusvebenhiçdeğişmiyorduk...Kinyas,la,lnl.laröncebirsaldlrıyauğradığımzzalnandökiilenkanlanmızbuSuyakarışmrştı.Köpüreno§anusa.odakankardeşimdi.Bitek-lerimde açrlan yaralan tuzlu suyıryla temizlemişti' Hayatlmrzı

kurtarmıştı o zaman, şimdi göz göze gelmeye çalıştığım o§anus,

Büyükbirdostunyanrndaydım.Benibıral«nayacakbirdost.Ba-na,Anita,dandahaiyibakacakolano§anusrrnyanındaydrm.

"İyiyim" dedim Anita'ya, "Çok iyiyim !"

Gözünün önüne bir türlü getiremediği ve aklının almadığı zi_

hinsel ölümümün nasrl olacağrnı bilmediğinden, birden yere dü_

şüpkalmamıbekliyordu.Enazrndan,bütünhikAyenin,kalpliri-

Page 186: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ffiĞ-

376

zine benzer bir komplikasyonla başlayacağını düşünüyordu. Do-layısıyla günde onlarca defa iyi olup olmadığımı soruyordu. "Se-ninle konuşabilir miyim ?" dedi, ben yaşlı o§anusun küçük ço-cuklan eğlendirmesini izlerken.

"Dinliyorum" dedim."Sarıa bir şey söylemek istiyonım" cümlesiyle başladr. "Bu yap-

trklann, yani bana verdiklerin... Her şey çok güzel ! Burası çok gü-

zel bir ev. Sen çok iyisin. Ama ben mutsuzum. Çünki.i... Çünkii se-ni seviyorum ! Ve ölmeni istemiyonım !"

Evet, en başa dönmüştük. Kendime bir bakıcı bulduğuma seü-nirken, on yedi yaşında bir kızı aşık etmiştim. İhtiyacım olan sonşeydi, Anita'nın beni se,,rmesi. Büttin dünya bana Aşık da olsa, be-ni kAinatın imparatoru da ilan etseler fikrimden vazgeçmeyecek-tim. Zihnim ölmeye başlamıştı. Durdurmak için beynime bir kur-

şun sı}«nam gerekirdi. Eğer konuşmaya başlarsam, kesinlikleonu üzecek kelimeler söyleyeceğimden, sessizliğimi sürdürdüm.Anita da konuşmasına devam etti.

"Journey'de yemek yediğimiz akşam sana Aşık oldum. Bunusenden daha fazla gizlemek istemiyorum. Ve hiçbir anlam vere-mediğim ama tamamen ruhsal bir sonrn olarak düşündüğüm ra-hatsızlığınr anlatrnca, yantnda kalabilmek için teklifini kabul et-meliydim. İşte sana söylemekten utandığım, kabul edişimin ne-deni... Seni çok seviyorum ! Tarııdığım kimseye benzemiyorsun.Senin iyileşmen için elimden geleni yapacağım. Tekrar yalnız kal-mak istemiyonım !"

Artık konuşmarırn zaJnanı gelmişti, çünki.i Anita'nrn hayallerin-de kurguladığı ilişki mutlu sonla noktalarıabiliyor bile olabilirdive ben o sondarı çok uzakt"aydım. Daha arılayamamıştı sonundaölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının marıtığa aykın oldu-ğunu. Olüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de in-sanlar, kendilerini kandırmak için hayatlannı dönemlere bölü-yorlar ve arıcak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oy-sa hayat, her bölümünde ayn bir hikiyenin döndüğü neşeli bir di-zi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkrcıbir filmdi... Eskisi kadar iyi konuşamıyordum. Anlatmak istedik-

377

lerimigereksizcümlelerlekirletipkaşımdakininaklınıkanştrrı.yordum. Zihnimin gizli yüzünün bir oyunuydu bu, Bazı durumlar-

da, aklrma stlyleyJileceğim b[ 1atan

bile gelmiyordu, Ama al§-

malıydım. Birkaç gtln aptal gibi konuşnaya alışmalıydım, Ani-

ta,ya,içindenuıunouğulnuzdurumuizahedebilmemiçingerekliolan ana başhklan kafamda toplayıp yutkundum,

"Anita, sen çok iyi bir kızsın,"

Güzel bir uaşlartiıçtı. kafamdaki, iltifat başlığının üstünü çiz_

dim."seninle karşılaştığım için çok şarıslıyım,"

İyi gidiyor ! ı..Amabenimgibibirinitanımadığınısöylerkenhaklıydm.Beni

tanrmryorsun, Sİ",, kendim dışında her şeyi verebilirim, Daha on

yedi yaşındası.n ! Bu ev ve sahip olacağrn parayla kendine mü-

kemmel bir hayat kurabilirsin,"

Gözleri yaşardığına göre iyi gitmiyordu, ry" diretmeWdim,

..Veben,seninmutluolmarııistiyorum.Benimleolamazsrn.

öltimctıl bir hastalığım olduğunu f.aız et, Birkaç gün sonrayata,

ğabağlanacak}<adarhastalanacağrmı.İyileştirilmesininimk6nıolmayanbirhastalrk.Evet,benboylebirhastalığasahibim.,'

Eskidenolsa,biryandanilmaederken,diğeryandandasaattutardrm,insankandrrmarekorudenemelerimiçin.Amaşimdidünyarunensafinsarılarındanbirikonuşuyordu,binbiryalanKayra nın ağzındarı r _ ı_^.^^ A^,ı. nırlrığıınıı rli,

..Şunu d, b;i;;*m, Anita. Sen, sadece bana hşık olduğunu dü_

şünüyorsun.Amabarıadeğil,senioilkgördüğümbardarı,birda-hageribrra}«namaküzereçıkaranadama6şıksın.Vebirgünan-layacaksrn,bunuseniniçindeğil,kendimiçinyaptığımı.Çünküseni se,,ımiyorum ! Ben kimseyi sevemem,"

Budaneredençılonıştışimdi?Birden,anibirşekildeböyleke-sinbirlafedilirmiydifuık,gençbirkıza?Gerçektendeaptallaş-maya başlıyordurn demek ki, Anita kaçıp gitmeden düzeltmeliy-

dim hatamı."Yarıi senin isteyeceğin

,'var.

gibi seı.rmiyorum seni, Sana ihtiyacım

Page 187: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

.3 78

Evet, bu sözden sonra da intiharı düşünmeye başlarsa hiç şa-şırmamalıydım. kafamdaysa sürekli otarak şu alarm veriliyordu:eğer onu üzüp gitmesine neden olursan, artık başka birini aslabulamazsın. ve hayatın bo5runca, zihnin bu aşamada kalır. Neölür, ne de eski haline döner !

"Ben çok hastayım, ve senin, bana olan aşkını unutmanı istiyo-rum..." diyerek, başarısız konuşmamı noktalad,^. Ai-;rd;;biri bana böyle sözler söylese, önce onu sonra da akvaryumdakibalıklarına kadarselam verdiği her canlıyı öldürürdüm. Ama ken-disine acıyamadığım Anita, sessizce ağlamakla yetiniyordu. Birşeyler söylemek istediği kesindi. Ama bana ne söylenebilirdi ki?Tabii ki hiç ! O da öyle yaptı...

Akşama kadar, verandada tek kelime etmeden oturduk. Lıaya-tında ilk kez birine 6şık olmuş, o da ruh hastası çıkrnış her insangibi hayal kuıklığı uçurumundan aşağıya yuvarlandr, akşama ka-dar sessizce.-. Benim de, ne onu mutlu edebilecek, ne de onuniçin üzülecek gücüm vardr. Beni ölümsüzlermişçesine seven aile-mi terk ettikıten sonra bile yüzlerini sadece in olra rüyamda gör-müştiim, Bu küçük kız mr hayat öpücüğü verecekti, olmayan üc-danıma? Bir ara Anita kalkıp içeri girdi. Bir şişe şarabı kiiçük yu-dumlarla bitirmiş ve gözlerini kısmaya başIamıştı. Başı dönüyor-du belli ki... Ben, zihnim ölmeden önce neler yapmam gerektiği-ni düşünüyordum. Geçmişime dair birçok tarih, isim silinmeyebaşlamışsa da kinyas yok olmuyordu. onun hayatta olduğunaemindim. Doğaüstü, bilimkurgu bir yetenekten kaynaklanmtyor-du tabii ki bu inancım. sadece, kinyas'rn kolay ölmeyecek biri ol-duğunu ve çok şanslı adımlar attığını biliyordum. o kadar. Vekinyas'a son bir kez ulaşabilmenin yolunu düşiinüyordum. Birbi-rimizi en son gcirdüğtımüz yer Ankara'daı<ı Hiıton'du. Ama tabiiki, oradan uzun zamanönce yok olduğunu niııvororm. Afrika'yadönmüş olamazdı... Sanmıyorum kıtaya te}<rar geleceğini. Öylebir şey olduysa bile, bunu tek bilecek insan Loopıng'di. Çünktimutlaka Cafe des Sports'a uğrardı. orasr, bizim yıllar önce Afri-ka'da llk pizza yediğimiz yerdi ve belli bir kutsallığa sahipti. Lo-oping'e telefon edip etmemek arasında bir kararsızlık yaşarken,

379

Anita elinde kalın bir defterle yanıma geldi. Hayır, bu bir defterdeğildi, bir fotoğraf albümüydü.

Hazırladığı gösteriyi izlemek için arkama yaslanıp gözlerimletakip ettim albümü. Önce önümdeki dikdörtgen masaya kondu.Sonra da, oturduğu koltuğu bana doğru yaklaştıran Anita ilk say-fasını açıp konuşmaya başladı.

"Benim hakkımdaki her şeyi bilmeni istiyonıın. Her zaman birfahişe değildim tabii ki ! Bak, bu arınem ve babam. Bunlar da kar-deşlerim. Tek kız benim. Babanr beni İngiliz okuluna yazdırmrştı."

Birkaç sayfa çevirıp devam etti anlatmaya. "Bunu bana nedenyapıyorsun ? Beni ilgilendirmiyor ki hiçbiri" diyemeyecek kadarüzmüştüm Anita'yı, Onun için yüzüme, elimden geldiğince, ilgile-nen bir ifade takıp dinledim.

"Bu, okuldaki sınıfimla çekilmiş bir fotoğraf. Babam, Amerika-lılann kurduğu bir madende çalışıyordu. Kazartdığr para bize iyibir hayat vermesine yetiyordu."

Demek, İngitizcesi fotoğraftaki okul binasından süzülüp çık-mıştı. Çok rahatlamıştım. Ben de Anita'yr, İngiltere'den kaçınl-m§ sanşrn bir Emma sanryordum !.. Anlatıyordu.

"Sonra maden kapandı. Babam uzun süre iş aradı. Ama bula-madı. Kimse yardım etmedi. Kardeşlerim ve ben çalışmaya başla-dık. Önceleri iyi gidiyordu. Ama sonra b\raz büyüyünce, evini te-mizlediğim kadının kocasr annemlere, barıa ayarlayabileceği çokparalı bir işten bahsetti. Ve babam, adamrn beni nereye götürece-

ğini, fahişe olacağımı bile bile kabul etti. Üç ,y önce de öldü ba-bam. Hiç üzülmedim !.. Sonra da seni gördüm o barda... Ben hepmutsuz oldum. Ama seninle hayatımın değişeceğini sarıdım. Amasen de herkes kadar kötüsün. Erkeklerden nefret ediyorum !"

"Ben de" dedim içimden. İşte bir ortak nokta! Üstelik, ben nef-retimde da}ıa da cömerttim. Kadınlardan da nefret ediyordum.Anlıyordum Anita'nın çocukça oyununu. Her dakika daha da dal-galanan duygusal bir denizde yüzüyordu. Bir yanda, bırakamaya-cağı kadar rahat bir hayat, diğer yarıdan da aşık olduğu ama ken-disine karşı hiçbir duygu beslemeyen adamla ilgilenmek mecbu-riyeti. Gururlu bir insann yapması gereken kapıyı çekip gitmek

Page 188: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

il*a-]

380

olabilirdi. Ama o da, ben de, uzun zamar.önce gurunımuzu bir şi-şeye koyup o}cyanusa bıral«nıştık. İhtiyacı olan birine ulaşmasıümidiyle. Bizim gibi insanlann işine yaramazdı gunrr...Aklımdan geçen düşünceyi, zihnimin gizli bölmesinin kesinlik-le yasakladığını ve bu düşünceyi gerçekleştirdiği takdirde zihin-sel ölümümün gecikeceğini, belki de tehlikeye gireceğini biliyor-dum, Ama çok insan azararvermiştim. Bir tanesini daha ağlatıyorolmak, her ne kadar umursama§am da, meşgul edecekti aklımı."Anita, bu gece seninle yatacağım. iıı. r.Jon kez ! Ve bir dahaasla olmayacak. Bu gece aşkın sönecek'' dedim. Ve mucize. Gu-rur konuştu. Fotoğraf albümünün sayfalarını sol eli tutuyordu.sağ eliyse boşta sallanıyordu. o el havalandr ve sol yarıağıma in-di. kızmam gerekirdi. o elin parmaklarını eklem yerlerinderi.krr-malıydım. Ama sadece, Anita'nrn yüzüne bakıyordum, o art dün-yadaki en boş gözlerle. Tabii, bir de birkaç .L'or,"" ölmüş in-sanlar böyle bakıyordu o an.

"NasıI böyle bir şey söylersin ! Çok iğrençsin !''Evet, bu tepkiyi beklemiyordum. Ama aslında vermek istedi-ğim etkiyi içeriyordu. Ben sadece, bu tepkiyi yann sabah alacağı-ml sanlYordum. Büttin gece seüşip kemerimı" .*r.,, dövdüktensonra. Daha kolay olmuştu."Haklısın..." dedim, bezgin bir sesle. ''Korkunç bir insarıım.uyıtulması gereken ı<uauz nır köpek gibiyim. ve şimdi de uyu-maya gidiyorum" deyrp kalkıtım. Gözlerinden neredeyse, çizgifilmlerdeki gibi şimşekler çıkacaktı. Merdivenleri çıkarken ağırağır, beni çağırdığını duydum. Eğer bunu pişmanlıktan, h6l6 benisevdiğinden YaPlYorsa onu öldürmeliydim. Anita ya, onu sevme_diğimi anlatmanın başka bir yolu var mıydı ? Evet, belki kalbimive penisimi yerlerinden söktip, "Tamam, aJ bunlaır. Git, ilerideoyna!" diyerek de halledebilirdim sorunu aına yanrmda steril birneşter yoktu.

ıkinci kattaki odalardan birine girip içerideki yatağauzandm.üst kattaki odamı, zihnimi ele geçirmesine çok azkalmış oları ta-raf emretmedikçe kullanmayacaktım... sonra ayaksesleri duy-dum, Kapı açıldı. Anita ve fotoğraf albümü. n..i., neşe kayııakla-

381

ı,ı. Yine ağlamaya başlamıştı. Birkaç saniye bana baktıktan sonra,"'l'amam. Seni serrmeyeceğim ! Ve ölene kadar bakacağırn" dedi.l(olumu kaldırıp elimi uzattım. Yaklaştı. Elinden tutup çektim ya-

tıığa doğru. "Uyu" dedim. Göğsüme başmı koymuş ve gözlerinil<ııpatmıştı. Sağ koluyla sanlmıştı bana. Anita hAlA aşıktı bana.Ama artık, aşkını beyninde açtığı bir çukura gömmeyi öğrenmiş-t,i. Köpeklerin kemiklerini gömmesi gibi.

O gece, Anita'nın bedenime, yaşadığı müddetçe en büyıik şef-kati, ilgiyi göstereceğine inandım. Anita doğru bir seçimdi. Amaben, onun için yanhş olarıdım. Sonra uyuduk ikimiz de. Biraz ok-yanusu duydum. Sonra o da sustu. Anlamıştı herhalde, dostunungözlerini kapattığıru...

Looping'in sesi çok kötü geliyordu, telefonun diğer ucundarr.Önce, h6lA hayatta olduğumu öğrendiği için seünmiş, daha son-ra ise birden ciddileşip nerede olduğumu solTnaya başlamıştı."Ka5[a, burada hiç iyi şeyler olmuyor. Birkaç kez, Koffi oğluylakafeye geldi" dedi. Koffi'nin bir oğlu olduğunu ilk kez duyuyor-dum.

"Orta]ıkta, senin Amidou Aii'yi öldürdüğün haberleri dolaşı-yor. Amidou kimsenin umunrnda değil. Ama Koffi intikam peşin-de. Seni görüp görmediğimi sordu. Gerçeği söyledim. Yarıi Abid-jan'dan aynldığınr ve nereye gittiğini bilmediğimi. Ama o seni bu-lacağına yemin etti karşımda. Ve o yaşlı keçinin bunu yapmakiçin gereken bütün inada sahip olduğunu da biliyorum ! Oğlu dasenin peşinde. Amidou, yıllar önce onu da Müslümarı yapmış. Se-

nin ölümünün Allah'ın bir emri olduğunu söyledi. Eğer hAlA bura-lardaysan, derhal terk et olduğun yeri ! Koffi'den değil, ama oğ-

lundan korkmalısın !"

Hiç aklıma gelmemiş oları bir gelişmeden bahsediyordu. Kof-fi'nin, Amidou'nun ölümüne üzüleceğini biliyordum alna işi bukadar ileri götüreceğini tahmin etmiyordum. Ve üstelik, intikama,beni öldürmeyi dini bir şart olarak gören oğlu da kanşmıştı. Ha-yat peşimi bırakrnıyordu, her zamarıki yaprykarılığıyla.

"Teşekktir ederim Looping, bana bunlan anlattığin için" diye

Page 189: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

382

söze başladım. "Ben gerekeni yaparım. Sen sadece bu konuşma-yı unut. O kadar. Seni aramamın asıl nedeni..." derken, Loopingsözümü kesti.

"Söylemeyi unuttum ! İki gün önce, üzerinde isminin yazı|ıolduğu bir kutu geldi brıraya. Açmadım tabii ki. Bomba olsaydı,çoktan ölmüş akrabalarıma kavuşmuştum ! Nerden geldiğini an-layamadım. Şimdilik duruyor. Ben de ne yapacağımı düşünüyor-dum."

Bana Caf6 des Sports aracılığıyla ulaşmak isteyen tek kişi ola-bilirdi, o da Kinyas ! "Sana bir adres vereceğim" dedim. Ve Re-n6'nin emlak bürosunun adresini yazdırdım. Looping, Koffi'yehaber vermezdi ama yine de Afrika'daydık ! İnsanlar, karı bağlanolan birinci dereceden al«abalarını, yarıi arıne babalarının mide-lerini caJn parçalarıyla deşiyordu. Dikkatli olmalıydım.

"Gambiya mı?" dedi. "Ne yapryorsun orada?""Llzun hikiye...Sen kutuyu verdiğim aüese yolla !" dedim. Bi-

raz daha konuştuk Abidjan'daki son gelişmeler hakkında. Fer-nand'ı Pinou'nun öldürttüğü sanılıyordu. Rahatlamıştım. Bir de,Fernand'ın aptal boksör çocukları tarafindart intikam için kova-larımak istemiyordum. Sonra, Looping sordu:

"Sen, ne söylemek için aramıştın beni?"Yutkundum. Yalan söyleyecektim."Sadece sağlığını sormak için. Çok teşekki.ir ederim Looping.

Gerçek bir dostsun !" deyip kapattım telefonu...Anita dışanda başlayan yol yapımıyla ilgileniyordu. Verandaya

çıkıp oturdum. Koffi sonrnu akhmı kanştırmıştı. Bir daha şiddetişlerine girmem imkinsızdı. Yeteneklerimin çoğu tarihe kanşmış-tı. Abi(ian'a asla dönemezdim. Ve burada da beklediğim süreceKoffi'nin ya da oğlunun her zaman için beni bulma ihtimali olur-du. Hiç beklemediğim bir anda, cinayet plarılarına dönmüş ve ki-mi kime öldürteceğimi düşünmeye başlamış olmam, bütün bun-lar beynimde kapanmrş çekrrıecelerin, üstlerine kilit vurulmuşdolapların yeniden açılması arılamına geliyordu. Bir çözüm bul-malıydım. Öncelikle Koffi'yi, hiçbir zaman, Amidou'yu öldürme-diğime inaııdıramayacağımı bildiğim için, ikna etme şansım yok-

383

tu. öltı bir zenci varken ortada, beyazbir adama kimse inarımaz-

dıAbi4jarı,da.Dolayısıylageriyekalantekçare,onlarbeniöldi-ir-ıneden, beninr koffi ve oğlunu öldiirmemdi. Bu işi yapam ayacağı_

ının, yani onları bir yere tıstınp beyinlerini mermiyle doldurama_

yacağımınfarkınduya,*.Birbaşkasınayaptınnalngerekiyordtı.kesin bir sonuç elde edebilecek kadar aclmasz ve giiçlü birine,

Aklımabirisimgelmişti.Bedenengüçlüolmasada,sahipolduk-ları onu Afrika,nın belli bir bölgesinin Balthazar,ı haline ğetinniş_

ti.Feridoun!Evet,banayardrmedebilecektekadam,yüzündegüneşin açtığı yaralarla dolartan Arap'tı, Ama karşılığını a]madan

kılrnıbilekıpırdatmayacağınıdabilı.ıriyordum.Yaparayadaişi-neyarayacakbirbilgi.Amaşuaralar,dahaonyediyaşımdaykenneredeolduğumubilehatırlayamayanben,Feridoun,unişineya-rayacakbilgilerkonusundadazenginsayrlmazdrm.Ancakhernekadar gerçek bir bitgiye sahip değilsem de, sahte bir tane yarata-

bilirdim. Feridoun, Samuel pinou için ters takla bile atabilirdi,

onayararımakiçinkendiannesiniöldürtürdü.VePinou'nunak-lında bir isim r_or. Öyle bir isim ki, ölü olarak ayaklanna seril_

diğitakdirdemutluolacaktı.Buisim,hatırlayamadığımbirsüreönce,sözkonusukişininkendiparmaklannaharfleriniyazdığıisimleayrtıydı:KinyasKankardeşiminhayatınıkendiminkinikurtarmakiçınsatabilirdim.BelkidehayatımrnSonyalanıola.caktrbu.Amabenpeşimdekiikivahşidenkurtulmuşolacaktım.Ateşleoynadığımın.farkındaydım.VereceğimadresteKinyas,ıbu-lamayınca kıçıma Afrika,nrn en iyi organize olmuŞ suÇ örgütleri

takılacaktı.Dolayısıylabütünsoğukkanlılığımıkoruyarak,açrkvelTnemek için

"ii*d" kalan dolandıncılık yeteneğimi kullanma-

lıydım. Öncelikle, benim burada olduğumu kimsenin bilmemesi

gerekiyordu.Ktayıdenizyoluylaterkettiğimsöylentisiniyayabi-lirdim Feridoun,la konuştuktan sonra. Evet, en iYisi bu, diYe dü-

şündüm. Telefon ahizesini kaldınp kulağıma dayayana kadar ka-

raJVelTniştimbütünyapacaklarrma.İkikezçaJdıtelefon,aradı.ğım yerde. Üçüncüsü gelmeden açıldı,

"Alo !"

Seviyordum dostumun sesini,

Page 190: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

384

"Looping. Benim Kayra. Senden iki şey istiyorum."Bir şey söylemesine zaman bıralanadan devam ettim."Birincisi, F'eridoun'un Greenville'deki otobüs garajının tele-

fon numarası. İkincisiyse, üç gün sonra, benim Afrika'yı Gambi-ya'dan bindiğim bir transatlarıtikle terk ettiğim haberinin her ye-re yayılması. Özellikle Feridoun'un kulağına gitmesini istiyo-rıım."

Sustum ve dinledinr. Looping düşünüyordu. Adını telaffuz etti-

ğim adamlann tehlike boyutlannı, benimle oları garip dostluğu-nun değerini... Ve konuştu.

"Yaz|."

Numarayı verdi ve ikinci isteğimi de yerine getireceğini söyle-yerek telefonu kapattı, Benim içinde yüzdüğüm tehlike, onuniçin fazla derindi... Telefondarı gelen la tonundaki hat sesinin üs-tüne konuştum.

"Sen bir dostsun, Looping..."Birkaç dakika sonra Feridoun'la konuşuyordum. İşleri yoğun-

du ve ne istediğimi bir arı önce öğrenmek istiyordu."İki adam ! Abi(|arı'da Grarıd Hötel'de, Koffi ve oğlu" dedim.

"Öldürülmelerini istiyorum. Amidou'yu öldürdüğüm için beni arı-yorlar."

Hiç tereddüt etmedi."Sana verdiğimiz paranın üçte birini getir ve halledelim işini."Ben de biliyordum bu kadar çok para isteyeceğini. Aslında, üç

beş gram kokaine öldürecek insarılar bulabilirdim Koffi ve oğlu-nu, alna o zalnan da evden çıkıp araştrrma yapmam gerekirdi. İs-

temiyordum artık dışan çılcrıak. Ve kesinlikle servetimin bir bölü-münü kabarmış suratlı adama vermek gibi bir niyetim de yoktu.

"Hayır !" dedim. "Sana para verTneyeceğim. Ama daha değerlibir şey vereceğim."

Paradan daha değerli ne olabilir, diye kendine sorduğunu du-yar gibiydim.

"Pinou'nun aradığı Kinyas'ın yerini öğrendim. İsmini verdiğimadamlan yok et. Ben de sarıa Pinou'nun nefretle andığı birini ye-re seITne imkAnmı vereyim."

385

Fazlıadüşünmedi,..Tel«arlaı,,dedi"..otelinveadamlannisimlerinisöyle.Senibu-

liıbileceğim bir numara var mı?"..Yok!,,dedim...Yirmıdörtsaattebitrnesiniistiyonınrişin.Ben

seniyirmibeşincisaatİearayıpadresivereceğim.Barıagüvenmekzonrndasıır !" r _ı__ ..<

Aslında,benonagüvenmekzorundaydım...Sarıagüvenıyo-rum" deyip kapattr tJefonu, yaptığım konuşma, içimde kaları,

gerçekhayatınişleriniYoluna-sol.rr.am.sağlayansonenerjimidetüketmişti... An; döndüğünde salondaki büwk kanepede yatı_

yordum. Beni ovl" gtl,ti""",t"l,şlarııp yanlma klstu Sadece yor-

gun olduğumu, korkulacak bir ş*v oi*"aığını.söyledim, Halbuki

korkulacakenazikikonu,*d,.Koffi'ninoğluveFeridoun'unUziliadamları.Amahiçbirinidüşünmekistemiyordum.Biranön-ce,oracrktazin-nimintııııpyoı.oI**,...istedim.Sonra,hiçbirşe.yin önemi r" d;;;;i ı.aırnavaclktı. Anita, yolu gen§leten adamla_

rın bir günlük "Jrn,

o"rir,il kaldığını söyledi. Aynca, kendisin_

den iki yaş büynlk bir kuzenı otduğunu ve onu da evin güvenliği

için tutacrğ,ru stıvıeaı. Kabul ;rri* Anita, halatla incelip kop_

muşolanuug,*,..ıtitarafuııelleriyletutmuş,elektriğigeçirirgi-bigerçekn,,o,..ı,ştırryorduna,,a,..İsmininNoatıolduğunusöy.lediğioğlanverarıdana,,o",*...İsterseçatıdayatsın!''İçimdendedimtabii...Zihniminiçindegu,uobüti.i,ndi§üncelerdikenlerlekaplıymş gibi kafamın içini ,,1İro* çiziyorlardı, Köpekbalıkları

gibidönüyo.ı,,a.kafamda.Zihinselöliiryniirnekadardüşünerekgeçireceğim her sarıiyenin ""oi_

gibi geleceğini, bir işkence ola_

cağını biliyordum, Katlarım,sı heİ geçen gün,":l*:,:T: i*:min can çekişmesiydi acımın kaynağı, Unuttuğum geçmıştmın

herparças.,,ih,.i*denakarınıraamıakandı...Nabzımhızlanı-yordu.Anitanınhazırladrğrcapuccino'5ruiçmekiçinyattığımka.nepede d.ğ;d"ğumda, t.ıuii- yerinden fırlayacakmş gibiydi",

Bütii,ndünyapsikiyatrlaJİmınbevnimiincelemesiniistiyordum.Bütünnörologlarınbeynimdekileriaraştırmasınıistiyordurn.Kendime, r.JJ"" di§ünerek yapabıldiklerimin açıklamasını ilk

veren,kesinNobel,ialrrdr.nırgeceaeüzüntüdensaçlannıbeyaz.

Page 191: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

385

latan insarılan da geçmiştim. Düşüncelerimi o kadar ciddiye al_mıştım ki, hepsini öIdürmek istiyordum. Capuccino'5ru yıdumlar-ken, "Yarından sonraki gün, Ren6'nin bürosuna git !'' dedim, kar-şımda sıkıntılı bir ifadeyle oturmuş, beni seyreden Anitaya."Benim için gelmiş birpaket olacak. onu aI ve getir. Ayrıca,ya-nn sana vereceğim bir zarfı da postaneye götüreceksin. Bunu ba-na hatırlat ! ve kuzenini de bir arı önce çağır. Birkaç gün boyuncaÇok dikkatli olmamız gerek ! Baaıinsanlar, ölü olmamı canlı kal_miuna tercih ediyorlar. Ama bilmiyorlar ki, beni benden başkasıöldüremez !''

sıtma krizlerimdeki gibi saçmalamaya başIamıştım. Atçşimyoktu. Titremiyordum ama kafam patlayacak gibiydi. Gözleriminönüne, ibrenin krrmızı bölgede olduğu bir harLt göstergesi ge-liyordu, Bıraz daha bağınp çağırdıktan sonra capuccino'yu bitir-meden koydum yere. "Yardım et !'' dedim Anita'ya. Zava||ıkız, birfelaket yaşadığım.,zlve bugünlerin geride kalacağını söylüyor ol-mahydı kendisine, her mutsuz insarı gibi. Bugtır,ıe. geride kaia-cak... KaJmayacak| Her gece, herkes bütün uJ..r., hatırlayacakgözlerini kapattığında. Böyte olmasa, binlerce çeşidi olur muyduuyku ilaçlannın ?"Yukarr Çıkrnama yardım et. Yatmak istiyorum. Dinlenmeli_yim" dedim. sağ kolunu omzrıma atıp ince bedeniyle bana destekolmaya çalıştı, ikinci kattaki odaya girene kadar. sorua da attımkendimi yatağın ortasına. Ka]bim yavaşladı. Tansiyonum noITna-le döndü... Hararet ibresi düştü... Hayat normale döndü. Ben dön-medim !

ılginçtir, Batı Afrika'da güvenilecek tek resmi kurum postarıe-dir, yollanan büttin ewaklar, mektuplar bir gtin mutlaka yerineulaŞır. Üstelik, buralarda Arınıpa'dan daha çJt ır,"* yaşamasınarağmen daha az aües vardrr. postayla yapıları tasamrf yatırrmr,halkın çok rağbet ettiği bir para değerlenJirme biçimidir. Herke-sin bir kutusu vardır postanede ve her hafta kontrol edilir. Asker-ler yönetime el ko_var, iç savaş çıkar, posta hizmetleri aksamaz.Afrika'nrn en iyı işleyen mekanizması. Bir mektup yazsam oITna-na, oraYa bile götürür çıplak ayaklı postacılar, rarıo.,a, olmadan

387

«lürıya yiirüme rekorunu kırarak. Ve ben de, elimdeki zarfin srrtı-ııa Looping'in adresini yazarken bunlan düşünüyordum. Zarfta.1tılatine sanlmış para vardı. Looping'in benim için yaptıklarınıntleğerinin binde biri kadar para. Hiçbir zaman çok parası olmadı-

ğı için hediyemin onu biraz olsun rahatlatacağını düşünüyor-«tıım...

Anita verarıdadarı salona girdi. "Kuzenim Noah geldi. Dışarıdabekliyor. İstersen çağırayım" dedi. Elimdeki zarfı Anita'ya uzatrp"Şimdi neyle meşgul oluyorsan bırak ve bunu postaneye götür"tledim, oturduğum kanepede arkama yaslarıırken ve asrl sonrsu-ıra yanıt olarak ekledip.

"Evet, çağır kuzenini. "

Anita, bir saat içinde döneceğini, şehre inmişken birkaç alışve-riş yapacağını söyleyerek çıktı. Anita'nrn peşinde hiçbir pezeven-gin olmayışı, onu fahişeli}<ten kopartırken kimseye bedel ödeme-ıniş olmam normal değildi. Belki de bana söylemeden, kendisineverdiğim parayla işin o kısımlannı halletmişti. Büyuk ihtimalleannesi satıyordu Anita'yı ve bir defaya mahsus olarak gidip, bü-yük bir para verip kurtulmuştu herhalde, diye düşünürken, ve-

randa kapısından içeri kafasını eğerek, iki metre civannda biradam girdi. Silahımı hep belimde taşıyordum, Feridoun'la yaptı-

ğım görüşmeden sonra. Birden elim kabzasrna gitmişti bana doğ-ru gelen devi görünce. Ama Anita'nrn kuzenini bekliyor olduğu-mu hatırladrm. Bu gelen de kuzendi ! İki kuzen gibi duruyorduama bir kişiydi. Öntirne geldi ve durdu. Ellerini önünde birleştiripayaklanna bal«naya başladı. Ben otunıyordum karıepede ve o

gerçekten de bir yarı tarın gibi görünüyordu. Üstünde sadece, di-

zini altına kadar inen, kesilmiş bir pantolon vardı. Her kasrnrn,ben de buradayım dercesine, kendisini bedenden dışan çıkarma-ya çalıştığı ve dolayısıyla üniversitede birinci sınıftayken gördü-

ğüm ideal insan maketlerine benzeyen gövdesiyle çok güçlü gö-

rünüyordu. İkl yıl sonra M6lina'nın Diedonnd'sinden daha da iri-leşeceği kesindi, çünkii bildiğim kadanyla daha sadece on dokuzyaşındaydı. Çocuğa karşı otoriter dawanmak yersiz olurdu. Bü-

yük ihtimalle, kıızeninin fahişelik yapmasma, evde tek dayana-

Page 192: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

=-388

mayan oydu. Elimle sağımdaki koltuğu gösterdim. *Lütfen otur''dedim. Anita yla nasıl bir ilişkimiz olduğunu çözebildiğini sanmı-yordum. Ama daha bo5mumu kırmadığına göre, onu beyaz dost-larıma ikram ettiğim gibi kurgusal hikiyelere inanmıyor demek-ti. Çünkii bulunduğumuz sahil Güney Afrika'ya kadar, içini gençkız|arla doldıırdukları evleri kiralayıp ya dasatm alıp oturarı be-yaz|ar|a doluydu. Koltuğa otururken, genç oluşumdan ve Ani-ta'ya verdiğim paradarı dolayı benim de o beyaz domuzlardart bi-ri olmadığımı arılamıştı.

"Hoş geldin Noah !" dedim. "Sarıa, yapacağın §ten bahsede-yim. Öncelikle, giinüniin }armi dört saati ev ve civannda geçecek.Burada olduğum sürece benim, ben gittikten sonra da Anitp'nıngüvenliğinden sorumlu olacaksm. "

ıngilizcesinin iyi olması için yalvarıyordum, yalvarabileceğimbütiin mercilere.

"Benim çok sakin bir hayatım yok. ve pek çok insanla da so-runlanm var. Dolayısıyla zor bir işin olacak. Evin neresinde yata-cağına Anita karar verecek. Ancak, havalar milsaade ettiği süre-ce verarıdada yatman daha iyi. En iyi şekilde karnrn doyacak veAnita sana, kendi belirleyeceği bir maaş verecek. Eminim, tatminedici bir rakam olur. son bir şey daha ! ݧe başladığın anda, benimve Anita'nın hayatı senin hayatın demektir. Anlatabildim mi ?''

zaten her cümlemin sonunda utangaç tavırlarla, arıla.dığınıgöstermek için kafasını sallamıştı. ve şimdi de, tek eksiğimiz bir"Evet Efendim !" olarak gözüküyordu ki onu da söyledi, Zihinselölümü bana getirecek huzur gemisinin ikinci tayfası da hazırdr.

"silah kullanmasını biliyor musun ?" diye sordum."Evet Efendim. Ben avcryım. Tüfek kullanınm. Ama tabarıcayı

bilmem" dedi. Belimdeki silahı çıkarıp mekarıizmasını anlatmayabaşladım. Eğer zihnim sahra Çölü'ne düşmüş bir buzdağı gibi çö-zülüyor olmasaydı, beni verebileceği bütiin dikkatiyle dinleyendev çocuk gibi on tarıe daha bulup pinou'yu devirir ve yerine ge-çerdim. ve yeniden birileriyle Türkçe konuşurdum, çtınktı rı-nou'n:ın uyuşturucu işi yaparken orüaklığa girmek zorunda katdı-ğı, Altın Üçgen'den gelen malı bölüştüren, iki Tiirk'ün liderliğin-

389

deki iki ayrı örgüt vardı. Ben sadece isimlerini duymuştum. An-cak, daha çok kuzey ve doğuda iş yaptıklan için karşılaşmıştık.Büyük ihtimalle onlar da, Kinyas ile benim isimlerimizi duy-muştu. Ama taşınan bir uyııştunıcu sandığı belli bir kiloyu aşhk-tan sonra değil vatandaştnın, annenin bile önemi katmadığı içinkimse kimseyi, ülkeden bahsetmek için aramıyordu...

Noah'ya silahı şarjöründeki mermilerle verdikten sonra, "Şim-di ilk işin, dışan çıkıp patikayı genişletenleri bvaz korkutnrak.Söyle onlara, akşama, bir arabarım geçeceği genişlilıte ve düzgün-lükte bir yol istiyorum. Diirıden beri ugraşıyorlar, bir türlü bitme-di !" dedim. Kendisiyle gurur duyuyor olmalıydı Noah. Benim gibisert ve güçlü birpatronun sağ koluydu. Oysa on dakika önce sa]o-na adım attığında, zaval.|ı bir zenci olarak durmuştu karşımda..

Feridoun'u aramama dört saat vardı. Yirmi beşinci saat, bun-darı sonraki hayatımın fotoğrafinı çekecek kadar önemliydi.Önümdeki dört saat içinde, Kinyas'la ilgili bir hikAye uydurmalıy-dım. En son gördüğümde Ankara'daydr, diyemezdim tabii ki ! İş-tahlannı açacak bir ülke olmalıydı. Kinyas'ın iğneye, sokakları-nrn samanlığa benzediği tiirden. Ashnda böyle bir yer vardı. İkli-miyle, bitki örti.isüyle gerçekten de samarılığı andırıyordu amaKinyas'rn orada çevirdiği işi de uydurmak gerekirdi. Evet, kom-

şusu Kongo'yla ilgili bir iş olabilir. Kongo'da kaçak elmas ticare-tinin yapıldığını herkes bilirdi. Tamam ! HikAye kendine gelmiş-ti... Kinyas Gabon'da, Franceville'de kalıyor ve Kongo sınınndangeçen elmasları Libreville'e, oradarı da o§arıusun uzandığı heryere yolluyordu. Orta sınf bir garıgster için uygun büytiklükte biryasadışı ticaretti. Libreville'de bir ay kaJmıştım ama Franceülle'egiden yolu bile bilmiyordum. Dolayısıyla, daha kesin bir aües yada otel adı vermemin imk6nı yolctu. Bir an önce, bütün uğraşla-nn bitmesini, üçi.incü kattaki odamda boşalmış zihnimle yalnızkalmak istiyordum...

Verandaya çıkıp hasır koltuklardan birine oturdum... Kinyas'lailk gördüğümüzde, "body-su.fing" adrnr taktığımız, çocuklann ok-yanusun dalgalanyla oynadıklan oyunu seyretmeye başladım...

Çocuk önce yürüyebildiği derinliğe kadar ilerliyordu sonra o çok

Page 193: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

390

iyi bildiğim korkuyu hissediyordu, suyun üzerindekiyle ters yön-de işleyen akıntıyla, kumların ayağının altından çekilmesindenkaynaklanan. Yüzücülüğüne güvendiği oranda bu sınrrı aşabilir-di. Ama genelde, tehlikeli olurdu böylesi açılmalar. Suyun içindeşuursuzca atılan taklalarla sonuçlanabilirdi ya da suyun içindekibir kaya parçasnın dağıttığı kafasıyla, kuzeydeki koya vurrnuşbir çocuk cesediyle de bitebilirdi... Her dalga gelişinde, çenesininhizasındaki suyun içinde zıp|ayarak bekleyen çocuk, o muhte-şem dalgarıın uzaktan geldiğini görünce kollarını havaya kaldıra-rak kendini hazırladı. Deniz bile titredi, o büyük dalgayı görünce.

Çocuk metreleri sayıyordu. Üç metre kala kulaç atmaya başladı,layıya doğru. Dört kulaç atmıştı ki, dev dalga zayıf. vücudu sırtla-yıp kaldırdı. Dünyanın en mutlu insaırıydı artık, küçük Çocuk.Milyon dolarlık uçaklann yapabildiğini, o suyla yapıyordu. Denizseviyesinden yaklaşık iki metre yukarıda uçuyordu. Hiçbir radarfark edemezdi ktiçük planörü. Sonra hafifçe inmeye başladı. İn-di, indi ve suyla kumun bir olduğu yerde kayboldu. Satıili dövendalgalarla birkaç takla attı, olduğu yerde. Sonra da ayağa kaIkıpyüziinü ufka döndü. Gördüğü su, onu havalarıürmştı. Suyıın kal-dırma kuwetinin yanında, ölene kadar yaşayabileceği en mutluarüardarı bir tanesine tarıık olduğunun da farlondaydı. Dalganınüzerinde, kollannı açarak uçarı çocuğun sefalet ve şiddet ülkesin-de böylesine bir mutluluğu yaşayabileceği, saiıilden başka bir yeryoktu. Belki bir de marihuanauçuracalıtı çocuğu biraz dahabüyu-düğünde. Ama hiçbir zaman gerçek bir uçak değil. Çünkil büyüdü-ğü zamarı, ne o uçağa verecekpzırast, ne de gitmeyi hayal ettiği ül-kelerden birinin elçiliğinin, kirli pasaporüuna ınrrduğu vize damga-sı olacaktı. Tekrar koştu denize doğru, daJgaların üstiinden at|aya-rak. Yeniden uçmak için. Bedavaydı o§arıusla oynamak !

İl<l el hissettim omuzlanmda. İncecik parmaklar taşıyan iki el.Ve ellerin sahibi geçip karşıma oturdu. Anita'ya bakıyordum. Hergeçen gün güzelleşiyordu. Kıyafetleri, kendi ülkesinin kadınları-nrn tarzrnda değil, okuduğunu anlattığı İngiliz okulundaki İngilizöğretmenlerin tarzındaydı. Bn önemlisi, artık sürekli sutyen takı-yordu. Soylu bir kandı, Anita'nın damarlannda akan.

391

.,Tıraş olma]rsuı" dedi ve yanıt velTneyeceğimi anlayırıca, "Bir

şeyistermisin?Yemek,capuccino?''diyesordu.Vegülerekekle.«li. "Ya beni?"

Kendimi,iktidarsızbiribnegibihissetmiştimsonsözününkar-şısrnda. Ama sadece bir saniye boyı_ınca. sonra yok oldu o düşün_

ce.Zihnimingizlibölmesikansergibiyayıtıyordukafatasıma...Hayır.Hiçbirşeyistemiyorum.Kuzeniniişealdım.Artık,oda

bu evde kalacak. Şimdilik verandada yatsın. ona ve tutacağrn,

evin diğer çalışarıllarına vereceğin parayı yarrn bankadan gidip

alacaksın.Müdürlekonuştum.A]tıayboyuncabütünmaaşlarıdağıtabileceğin kadar büytık bir para olacak. Ayrrca, ihtiyacın ol_

arğu taktirde olağapüstü dunımlarda kullanabilmen için de evde

duracak. yarın, kendi yatak odanrn bir duvarına kasa yaptırmanı

istiyorum. kasanın varlığı öğrenilebilir. Bunda bir sonrn yok,

Ama içindeki parayı kimse bilmemeli ! ve son olarak, üzerindeki

beyazgömleğinveeteğinlegerçekbirmeleğebenziyorsun.,'Banaolanaşkınıdizginlemektenöte,belkidekendiiçindeyok

etmişti. ya da kaşılık lormediği için kayıtsız dawanarak yücel_

meye çalışıyordu. Ne olursa olsun, ona güveniyordum,..Tamam,yarınsabahtan,ortaodayakasayıyaptınnm.Akşa-

ma kadar bitirilmesi için elimden geleni yaparım, Noü çok iyi

bir çocukıtur. onu işe aldığın için Sana teşekkiir ederim !" dedi'

son birkaç haftada geçirdiğim değişim inanılmazdı, son dere_

ce sağlıklı bir adamdım. ve karşımda duran on yedi yaşuıdaki ka-

dın, dünya üzerindeki en seksi yaratıklardan biriydi ve ben hiçbir

şey hissetmiyordum. Kendime oynadığım oyunlann sonu yoktu"'

Birden, gözüm salonun duvarındaki ahşap çerçeveli saate kaydı,

Aslında, evde tek bir saatin bile olmasınr istemediğimi söYlemiŞ-

tim Anita,ya, çünki.i nerede olursam olayrm, ne kadar sağırlaşır_

samsağırlaşayrm,heposaniyesesleriniduyuyordumzihniminbir köşesinde. sürekli olarak atan o sarıiye Çubuğunu görüyor-

dum.Amabenimdışımdabirhayatvardrveo,akrepsiz,yelko-vansz, hele hele sarıiyesiz hiç yaşayamıyordu ! saniyeler, salise_

lerolmasayümevcutsporlannyansıolmazdı.Çokdaıyıolurdu!insanlar bir yerden bir yere koşacaklarırıa miimkiin oları en krsa

Page 194: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

'**.**=.....*-=*_,

392

stirede, gerçekfen işe yararlardı,.. Duvardaki saat ise Feridoun'uaraınaına tam olarak yedi dakika kaldığını söylüyordu. Belki de,

saatlere oları nefretim herharıgi bir felsefi gerekçeden değil, ta-

rnaınen çocukluğuma dayanarı bir aptallığımdan da kayrıaklanı-yor olabilirdi. Ben, ayakkabımı bağlamayı ve saat okumayı ancakon iki yaşımda öfuenebilmiştim. Aklım ikisini de çok uzun zamanreddetmişti. Bugün bile, diiital olmayart bütün saatlere, birkaçuzun saniye bal«nadan anlayamıyordum kaçı göşterdiklerini."Şimdi önemli bir telefon ğörüşmesi yapmam gerekiyor. Beni yal-nız bırakr mısın lütfen" dedim Anita'ya. O da üst kata çıktı. Ken-di odasına girdiğini tahmin ettim, çıkardığı seslerden, sonra dakapanan kapısınr duydum. Ben de salona geçip yemek masasrntnüzerindeki telsiz telefonu aldım ve bir koltuğa oturdum. Derin birnefes aiıp, söyleyeceklerimi gözden geçirip cebimden çıkardığımkiğıttaki numaralann aynılannı tuşlann üzerinde bularak s}rasly-la üzerlerine bastım...

Yasadışı hayatımla, cinayetierle, uyuştunrcularla, kaçma-kova-lama sistemi üzerine kunılmuş hayatım ile zihinsel ölümiirn ara-sındaki son kapıyı açıyordum. Bu telefonu kapattıktan sona birdaha asla düşünmeyecektim, Afrika'da geçen sekiz yılımın özetioian kan, kurşun ve kokain başlıklan altında toplayabileceğim iş-lerimi. Üç o'K" harfinden kurtulmama sadece bir telefon konuş-masr kalmıştı... Feridoun'un çatlak sesi, telefon $örüşmesi kural-larrna uygun olarak "AIo !" dedi.

"Ben KElıra."Her zarnarıki gibi meşgul olduğu için acelesi vardı ve hemen

sözümü keserek konuya girdi."İsmini verdiğin insanlar artık çok uzaktaiar."Telefonlarının dinlenmesini önleyecek makineler için büyuk

paralar harcamasına rağmen temkinli konuşma alışkarılığı vardı."Bitaz zorluk çıkardılar arıcak sonunda teklif etüiğim uzun ta-

tili kabul ettiler."Öltlme yakıştırdığı tatil benzetmesi kendisini bile eğlendirmiş-Ekledi."Tatilin şartlan o kadar iyiydi ki, reddedemediler ! Evet. Sıra

393

geldi, Kinyas isimli dostumuza!Elimde bir kalemle bekliyorum'"

Feridoun,ungerçektendeKoffiveoğlunuöldürttüğüneinarı-makistiyordum.Dahadogrusu,inanmayamecburdum.Looping,iarayrpeminolmakiçinartıkçokgeçti.Eskidenböylebirdetayıatlamayacak kadar çevikiim, ,*, şimdi porselen dükkinındaki

birfilkadaryalansöyliiyorveişçeviriyordum.*Gabon. Franceville,de. Ko.go da* gelen elmaslan kaşılıyor,"

Dahafaz|abilgivermeküzerekonuşnrayadevametrneyeceğimiarılayuıca, sabırs]zlrkla, "peki, Franceville,de nerede ?" diye sordu,

,,Bunu bitmemi beklerniyorsun herhaİde, değil mi?" dedim, "on

adarnrnr yollayıp iki saatlik bir araştırma yaptrsan' derha] bulurlar

Kinyas'ı. Jack isşriyle ortalıkta dolanabiliyor da olabila,"

Beni Jake, rirri*,, da Jack bilenler başka yerdeydiler. Ama

birden aklıma böyle bir yaları söylemek gelmiŞti. Assouind6'de

tanırlardı bizi bu isimterle. kendileri yakıştırmışlardı isimleri bi_

ze.Çünküilkgördüklerinde,buisimleritaşıyanikişarkıcıyaben-zetmişlerdi. Tabii, şarkıcılar zenciydi ve tek benzerliğimiz bırinin

kısa,diğerininuzunsaçlrolmasıydı.HiçbirZarflandinleyernedikyaptıklarımüziği.Sadecebirposterlerinigörmüştiim.Ellerindegitarlanyıa, saniıde çekilmiş bir fotoğraf, Fildişi kıyrsr,nın dunya_

ya açılan penceresi, Pop müzik ! Ama Jake ve Jack ikilisi sadece

kasabacivanndatarıınmaklakalmış,oysakendiRastafaximüzi-ğiniyaparıAlphaBlondy,yibütündünyadaninsarılaralkışlamıştı.JakeveJackarasındakiincetelaffuzfarkınadikkatedereksöy-lemeyeçalışmalarıhepeğlendirmiştiAssouind6sakinlerini...Ta-biİbizimiçinbirismin,birdiğerindendatıaiyiolmamasındando-tayıönemsizdiküçükoyunlarr.Benbunlandüşiinürken,Ferido-un bir iki gereksiz cümle daha söyledikten sonra kapattı telefo_

nu. Tam iyi dinlememiştim ama herhalde, KinYas'r söYlediğim

yerdebulurlarsabenimiçiniyiolacağıtürdenlaİlardı,Ferido-un'un ağzından son düşenler,

Arkamayaslandrm,Telefondaxıöncealdığımderinnefesibı-ra}rtımuzunuzun.Artıkbitmişti.Kayra,nrngangsteroyunlanso-naermişti.BeşparasızveTürkpasaportuylageldiğimAfrika'da'sekizylsonraF,*.,,vedolarmilyoneriydim.Düamıilerlenıiş

Page 195: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

iGi,.

394

yoksa daha mı gerilemiştim? Bana sorulduğu taktirde hiç hare-ket etmemiş olduğumu söylerdim. Afrika'ya geldiğim o ilk gün-den farkıR, şü an hayatımrn neredeyse yarrsmr hatırlamıyor o1-

mamdı. Ve tabii bir de, zihnimin, sıl«lan bir süngerin su5runu attı-

ğı hızda bilgi kusuyor olması..,Yerimden kalkıp merdivenlere yürüdüm. Mermer basamakları

çıktım, ağır ağır. Soldan ikinci kapı. Vurmadan girdim. Anita ya-

tağında kitap okuyordu. Beni kapıda görünce, kitabını kapatıpkomodinine koydu. Elini uzattı bana doğru. Faz|a direnmedim.Yanına uzarıdım. Genelde, yalnızken yaptığımız gilbibaşını göğsü-

me koydu."Bir karar verdim" dedi. "Okulumu bitireceğim !" ,.

Afrika'nın ilk kadın devlet başkanı olması durumunda bananasıl bakacağınr soracakıtım ki, sorunun saçmalığını son aırdafark ettim. Ama kendini geliştirme hırsının da bir amacı olmalıy-dı. Amaçsız hırslar benim gibi insarılara mahsustu. Ve var olanher şeyi reddetmeye kadar varryordu sonuçlan. "Umanm, beniihmal etmezsin" dedim, eğer varsa öyle bir ton, alrnmış bir insa-nın ses tonuyla. Elimden geldiğince öyle bir tonu yakalamayaça-lıştım.

"Hayır!" dedi, başını kaldırıp gözlerime bakarak. "Seni asla bı-rakrnam. Sadece sınavlara girerek de mezun olabilirmişim. Evdeçalışarak. Tek istedikleri, yıllık ücret."

Tel«ar göğsüme yasladığı saçlannın arasında parmaklanmıgezdirirken, kendime h6kim olamayarak sordum.

"Anita, barıayaşaüğın müddetçe bal«naya söz veriyor musun?"Yanıt vermedi birkaç saniye. Saçları elimden kaydı. Gözleri-

min siyah noktalarrna baktı. Ve eminifr H, ne göITnek istiyorsaorada, hepsini gördü o an. "Evet" dedi, fisıltıyla, Bütün dünya bi-zi seyrediyordu. Okyanustan dört dalga saydrm, kıyıya vuran.Evetten sonraki sessizlikte. Ve sadece uzarıdı. Birkaç sarıtim uza-

ğında olduğu dudaklanma... Güneşin kavurduğu kıtadaki en se-rin dudaklan hissettim o an. Gözlerim kapalı. İçimden sayarken,sahile vuran dalgalan, üçüncüsünde çekti dudaklannı. Açtığımdagözlerimi, dünyanrn en güzel kadınrnı gördüm. Dünyanın, Aşık

395

olunabilecektekkadınrnr.onunlakarşıIaştığıiçininsanrnTanrı-Sına, cehennemde sonsuzakadar yanmaya razı olduğunu haykı-

racağıgüzelliktekikadınıgördüm.İıkdefagözlerimikapatmıştımbir kadını öperken, Açtığımda güneşi gördüm " Ama beninı adım

Kayra,yd'ı!Kimseninhayaledemeyeceğiyerlerdegeziyordrızih-nirn. Hiç kimseye esir olamayacak kadar vahşiydi, O an, Anita'ya

sarılıp Aşık olmam gerekirken, o içime bakart siyah büyuk gözle-

riyle,yarattığımuci,uninetkisinisabırsızlıklabeklerken,bentelaar gözlerimi kapattım... otabilseydim, ilk öptüğüm kza AŞık

olurdum, diye düşünüp uyumak için",

Page 196: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

.*.

Evdeki gürültüden başım çatlıyordu. Matkabın çıkardığı bütünsesi, sanki sadece benim duyrnam gerekiyornruş gibi, kulaklarımdev hunilere dönüşmüştü. Verarıdaya çıktım, biraz olsun, kasayıyerleştirmek için oyulan duvann ağlamasını dinlememek için.Noah adamlann başında, bir aıı önce işlerini bitirmeleri bekliyor-du. Gerçektende de dün kendisine, yolu yaparılarr acele ettirmegörevini velTnem bir sonuç ğetirmişti. Adamlar iki metrelik birboy ve otomatik bir silahı yan yana görünce, yapabildiklerinin eniyisini en kısa zamanda yapıp gitm§terdi. Noah sessizdi, bütündev adamlar gibi... Zaten eskiden kalma bir teorim varür, uzunboylu insanlar hakkında Belli bir uzrınluğu -ki bu 1,85 metredir-aşhküan sonra karşılanna iki yol çılayordu. Birincisi, iriliklerinikullanabilecekleri işler, ikincisiyse kadın olmak! Böyle bir sonu-ca valmam için ülkemde ve diinyarıın çeşitli ülkelerinde travesti-lerle ilgili kısa bir gözlem yapmam yetmişti. Hayatımda gördü-

ğüm en uzun boylu ve kaslı darısöz bir travestiydi. Sokaklardakendilerini satanlar da, benden en az bir kafa daha uzunlardı. pa-

ris'teki Queen'de eğlenenler de en az başka yerlerdekiler kadaririlerdi. Tiavesti diinyasının boy orta]aması 1,85 m civarmdaydıve ben artık anlayabiliyordum, insanrn neden 1,80 ktisuru geçtik-ten sonra kendine cinsel kimliğiyle ilgili sonıIar sormaya başladı-ğını. Belki de ozon tabakasındaki delikten kaynaklanıyordur. Ka-falannın diğer insarılara $öre ğüneşe daha ya}on olmasr, cinseltercihleri üzerinde bir etki yaratıyordur belki de. Noah'nın böylebir hayal peşinde koşmaüğı açıktı. l'abil, kadın iç çamaşırları giy-miyorsa ! Bunu ben bilemezdim... Tek bildiğim, iriliğini çok iyi

397

kullanabileceği bir işte başarılı olarak çalıştığıydı,

oturduğumyerden,önümdekimasayrvearkasındakiokyanu-su görüyordum. Birden, görüş sahama bü}nik beyaz bir kutu gir-

di. İki ince kol onu masaJrın üzerine bırakrrııştı, Kafamr kaldırıp

Anita'ya baktım,..Ren6,ninbürosundanaldığımpaketlAbidian'dangeliyor.Ay-

rlca,bankadanparayldagetirdim.Biri,çantamdabukadarparataşıdığımı anlayacak diye çok korktum, Hemen bir taksiye binip

g"ioi*. Renı5, senin adına gelmiş bir kutunun kendi biirosuna

yollarımlşolmasrnaçokşaşırmş.Ancak,sabahkaprsınrnönündebulduğupaketideaçmamış.Evin,postarıesrnırlarrnagirmediğigibisindenbirkaç5}alarıgeveledim.AmainandığınlSanmryonım.Sadece,birdahaböytebirşeyolduğutakdirdeöncedenkendisi-ne haber verilirse sevineceğini söyledi,"

Çokhızlıı.o.,.ş,vo,au.Eıimikaldırıpsusturdum."LütfenNo-ah,nın yanrna git ve kasanrn güvenli bir şeklide YerleŞtirildiğin-

deneminoııgirgeceodarıdayatarken,duvardançıkıpkafarıadüşmesiniistemem,,dedim,masadakikutuyuönümedogruçe-kerken.

KutuKinyas,tarıgeliyordu.ondanemindim.AmaLooping,Kin-yas,ın kutusunu da iaşka bir kutuya koyup yollamıŞtı. Çünkii üze-

rindeki damgalara balolırsa, Fild§i lhyısı,ndan geliyordu, İçinde

hernevarsa,Kinyas,rnsonbulunduğuyerdenyollarımştı.Vemarıtıklıdüşünüldüğiinde,dünyarıınpostahizmetiverenbütünkunıluşlarınrn bir damgası vardı. ve ben de damgayı ğörerek kin-

yas,ınneredeolduğunuanlayacaktrm.Vereceğirnkarar,bundansonraki günlerimde, zihnimin ölürn koşusuna fazlasıyla etki ede_

bilirdi.Dolayısıytaiyidt§ünmemgerekiyordu.Üçseçenekvardıkarşımda.Adınapaketgelenhernormalinsangibi,üzerindekibütünyazıLarıokuyaraksakinbirşekildeaçmak...YukarıdanNo.a}ı'yı çağınp ben balanadan, kutuyu ona açtınp içindekileri uzaL

maslnı beklemek... Mutfalırtarı bir bıçak getirip Kinyas'rn beni

terk etmesinden dolayı kendisine duymam gereken kini boŞalt-

makiçinkutuyuparçalayıpatmak.İlkseçenek,tarafimdarıtelaf-fuzedilüğiarıd.auçupgitrnişti.Geriyekalarıikitercübarıa,bir

Page 197: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

398

bombanın yeşil ve krrmızı telleri gibi bakıyordu. Uçüncü seçeneksempatikti. Küçükken, el«nek bıçağını bir telefon rehberine defa-larca sapladığımı hatırlıyordum. Hatta, rehberi, yukarı kaldırdı-ğım sağ elimden bırakıp havadayken yarı yolda, sol elinrdeki bı-

çağı, öbür tarafindan çıkacak kadar hızlı saplayarak düşüşünüdurdurmaya çalıştığımı da hatırlıyordum. Buna göre, bir şeylerebıçak solanak baıra yabancı değildi. Ancak kinlenmek, evet, ba-na yabancıydı. Kinyas'a kızgın değildim, beni bıraktığı için. Bı-

çaklayamazdım yolladığı kutuyu. Geriye ikinci seçenek kaiıyor-du. Doğru yarııt buydu. İkinci şık ! Keşke hep bu kadar marıtıklıyollardan giderek çözseydim sorunlanmı, diye düşündüm. Belkide böyle olmazdrm o zaman. Ama hayatım boyunca, belli birmantık düzeyini de tutturmaya çalışmrştrm, ta ki mantıklı yolla-nn da marıtrksrzlık kavşağına varabildiklerini görene kadar...

Matkabın durduğu arılardarı birini yaşıyordu sarr villa. Aceleetmeliydim yeniden başlamadan, boşlukta dönen bir transatları-tik peıvarıesi kadar çok ses çıkararı alet. "Noah !" diye bağırdım.Bürik evlerde patronlar megafonla dolaşmalı, diye düşiirıdüm.Günde üç defa Noah'yı böyle çağırsam, sesim iki hafta kısık ka-lırdı... Önce büyuk ayaklarr, sonra kalın bacaklan ve beli, en so-nunda da daz|ak kafası göründü merdivenin basamaklannda.Hızlı adımlarla yaruma geldi. Beni, sağlıklı ve tek başıma buluncaüzülmüştü. En azmdan, burnumu koparmaya çalışan üç haydutbekliyordu karşısrnda, o ismini bağırma biçimim düşünüliirse.Kutuyu uzattım. Aldı. "Arkaııı dön. Kutuya aç.İçinde bir kutu da-ha var. Onu da aç ve içinde ilk dokunduğun şeyi bana ver. Ve bo-

şalttıktarı sonra kutularırı ikisini de, benim göremeyeceğim şekil-de yok et!" dedim. Ardı ardrna gelen, faz|asayıda komut içeriyor-du cümlem. "Neyse, o başlasın, unuttuğu zaman ben hatırlatrrrmyapacaklannı" dedim içimden. Ama unutmadı hiçbir emri. Solomzunun üstünden uzattığı kAğıdı alüm. Bu, Kinyas'ın el yaz§ıy-ü. Okuduğum ilk üç kelimede, elimde tuttuğum sayfanrn, banailk başta silah zoruy|ayazdırdığı kişisel hiklyelerimizin bir parça-sı olduğunu anladrm. Demek ki, Hilton'dan beri yazdrklannınhepsini barıa yollamıştı. Ve tamalnrnı yolladığına göre, artık bir

399

daha yazmayacaktr. Noah, elindeki kutularla mrıtfağa doğru yu-

rürken "Dur !" dedim."Kutunun içindeki bütün kiğıtlan masanrn üzerine koy, Sonra

da kutulan at."Masaya konan yüzlerce sayfaya, üzerlerinde neler yazdığını

$öremeyecek kadar uzaktım. Noah kutuları atmak için mutfağa

doğru yöneldiğinde, elimdeki kAğıda bakmaJnaya çalışarak kol-

tuklardarı birine çöktüm. Çöktüm, diyonrm çünkü tansiyonumun

düştüğünü hissetmiştim. Kinyas'ın bana her şeyi yollamasını bek-

lerdim. o kutunun içinden kendisinin çılonasını bile beklerdim

de, yazdrklarrnı bana yollayacağını asla tahmin etmezdim, Eğer

bir daha katemi alıP yazmayacaksa sonuna gelmiş demekti, bir

şeylerin. Ama neyin sonuna? Belki de, geceler boyu hakkında ko-

nuştuğumuz zihinsel öliimü gerçekleştirmişti. Belki de Kinyas,

benim yapabilmek için bu kadar çaba harcadığım işi başarmıştı,

Ve bütün yazdıklarını bana yollayarak, kendisi gibi öldürebilmem

için zihnimi, bana ipuçları velTneye çalışmıştı. Belkiler, bando eş-

liğinde zihnimde resmi geçit düzenliyordu. Anlayamıyordum ha-

reketinin nedenini. Hele yazılanlann tek bir kelimesini bile oku_

mak istemiyordum. İçine girdiğim otobanda çıkış tabelası gör-

mek istemiyordum. Nerede olduğunu, bunca zaman ne yaptığını

ve şimdi ne hale geldiğini öğrenmek, sadece, zihnimi canlı tutma-

ya yarardı. Ve bu, ihtiyacım oları son şeydi. Ben, yazdıklanmı hiç-

bir yere yollamayı düşünmemiştim. İkinci kattaki duvann içine

yerleştirilen kasaya, ev yıkılana dek orada kalmaları için konul-

malarrnr isteyecektim Anita'dan. Üçüncü kattaki siyah ipek çar-

şafin üzerine yattıktan bir hafta sorua... Ama, yazılartlan yollama

işi de nereden çıkmıştı? Neden insanlar yazdıklarını başkalannrn

da okuma,srnr istiyordu ? Neden yazdıklarını defalarca okuyııp

kendilerini daha iyi keşfetmeye çalşmak yerine başkalannın

kendilerini keşfetmelerini tercih ediyorlardı? Neden Kinyas dü-

şüncelerini öğrenmemi istemişti ?

Anita aşağı inmiş ve kasanın yerleştirilmesinin tamamlarıdığı-

nı söylüyordu. Matkap sesinin uzun zamandrr kesilmiş olduğunu

fark edememiştim, düşüncelerimden yumak yapıp kedi gibi oy-

Page 198: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

:.400

nadığım için. Masamrn üzerindeki kAğıtlardan birini alıp incele-meye başlanrıştı. "Ne yazlyor bunlarda ? Hiçbir şey anlanadım.Hangi dil bu?" dedi. Sorutarın yanıtları bin taneydi. Hangisindenbaşlayacağımı bilemediğimder,''ö.u*ıi;uji; dedim."Hepsini topla ve odamdaki siyah çr.,ta.ir içine, diğer k^ğtla-rrn yanrna koy.''

Diğer k6ğıtlar, benim şimdiye kadar, Kinyas,rn da Hilton ,aka_dar yazdıklarınrızdı. Elimdekini de alıp bütün kAğıttarı topladık-tan sonra çıktı yukarıya. Ellerindu *rtkuplarıyla iki adam indi.üstleri, duvann sıvasından bembeyaz olnruştu. Arkalarında Noahvardı. Adamlardan yaştıca olanr, ''Tamam Beyefendi. Bitti. Kalegibi sağlam bir kasanız oldu. Şifrenin Vazdığ.l YAğıö ve anahtar-ları hanımefendiye verdik. Eğer bir sorun ç,i*a lütfen bizi ara-)nn !" dedi. "Hiçbir sorun çıI«naz'' dedim ıçımoen. Çıksa bile benhallederdim. Bir defasmda, yukandakinin benzeri bir kasa5n, üze-rimde anahtarı olmadığı içı" ıı.i parmağm kalınlığuı da c4'le aç-mŞtım, Bvaz ÇalŞarak, bir dahayapabilirdim gerekiıse ! Noah pa_ralannı verdi ve gittiter. Ben, hdJ6 oturduğum yerden kalkama-mış, Kinyas'ın yolladığı kutuyu dt§iinüyo.or*. Hareketi, bir yar-dım çağnsı değildi. Bu, ge.iek bir vedaydı ! Bir ctaha bana aslahiÇbir ŞeY Yollamayacağıiçin, çok önem verdiği yazılarınıbir ku_tuya koyup üzerinde Looping'in adresiyle postaya vermişti... Bel-ki de böyle olacağını tahmiıietmişti ! Belki de, yazüi<larını oku-mak istemeYeceğirni tahmin etmişti ! peki o ,uİn*,önemli olanneYdi ? HiÇbir ŞeYden ders a]masınr bilmeyen ben, bundan neders çıkartacal,<tım ? Di§ünüyordum elimden geldiğince, fikirle-rimle kovalamaca oJmuyordum. Sanki, belli b]r ,,ne arıyoffnu_şum ve arkadan hepsi birbirine benzediği için, her birıni bin birgüçlükle yakalayıp yüzlerine baktıktan .o*u aradığım fikir olma-dığını anlayınca, bir başkasının peşinden gidiyorrnuş gibiydim.Yanm saat kadar sürdü, kovaladıklarımın ,'rı".ıou bakma oyu-nu, Ve sonunda, bir tanesininki aradığımla a}mı çıktı. o da, yolla-rnak fıkriydi ! Kinyas, yazdıklannı haııgi .,"Ju.,o"r, olursa olsun,okumayacağımı biliyordu çünkü eğer merak etseydim yazdıkları-nı, daha o yarıımdayken okurdum hepsini. ve ooıaınsıyla bana

401

yazdıklarıyla değil, hareketiyle bir şey anlatmaya çalışıyordu. Oda, yollaınak ! Kurtulmak için. Bitirmek için. Yeni bir hayat için.Yeıri bir ölüm için. Her şey için ! Biz ailelerimizi, onlan bir yereyollayamadığrmrz, öldüremediğimiz için terk etmiştik. Ve şimdi,Kinyas bulunduğu yeri terk etmek istemediği için geçmişini, ya-

şamamasr gereken Kinyas'ı bana yolluyordu. Evet, sen gidemi-yorsan, o zaman yollarsın içindekileri. Kinyas bunu diyordu. Neiçin yolladığını tam olarak arılayabilıneırr için kAğıtlan okumamgerekirdi ama nedenleri merak etmiyordum çünkü biliyordumartık, yazı|arıIarla neler yapılması gerektiğini. Kinyas, beni yaz-maya zorlamıştı. ve şimdi de yazdıklarımı yollamam için zorluyor-du. Belki de, yollayhcak, atıp hafifleyeceğim bir şeylerim olmasıiçin yazdırmrştı bana hikAyemi. Benden bu kadar uzaktayken, hd-lA hayatımı etkileyebilmesine hayrarı kalmıştım. Zihinsel ölümü-mtin başlangıcından önceki hareket, gerçek dünya ile zihinselöliim arasmdaki son sınır, yazıLaıı her kiğıdı yollamaktı. Böylecehiçbiri yaşanmamış olacaktı. Böylece bütün hayatımrz, kAğıtlarüzerinde kurumuş mürekkep lekelerinden ibaret olacaktı ! Bir in-san hayatmın dönüşebileceği en iğrenç şeye, yaz|ya dönüşmüşolacaktı hayatlanmız. Miirekkebin içinde boğmuş olacaktık geç-mişlerimizi, zihnimizi yok edecek kadar bilgisiz, hatırasız ve fikir-siz kalabilmek için. Kinyas'la tarııştığım gün, bilemezdim hayatımısaylsız kez kurtaracağını. Artık aklımdaki tek düşünce, yazılarıla-nn hepsini herhangi bir yere yollamak olacaktı. Bu isteği ve ihti-yacı zihnimin giz|i, açık bütün bölmelerinde hissediyordum. Çınl-çıplak kalabilmek için hayatın karşısında, bütiin yazdıklarımı birdaha asla göremeyeceğim bir yerlere göndermeliydim.

Düşünmeye başladım konuyu. Hiçbir ışık yanmıyordu. Hiçbirçığhk gelmiyordu beynimin koridorlanndarı. Bir saat geçmişti,duvardaki saate göre ama ben hAll bulamamıştrm bir isim, bir ad-res. Yollama fikrinin kafamın içini oyacağrnr, yok olması için bes-lenmesi gereken yırtıcı bir hayvan gibi beynimi kemireceğini bi-liyordum, bir çözüm bularıa kadar... Anita'ın bacaklan göründümerdivende. Yarııma oturmak için bana doğru gelirken birden du-rup, "Ağlryorsun !" dedi. Elimi sol gözümün altına götürdüm. Is-

Page 199: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

402

lak döndü. Gerçekten de ağlıyordum. Ağlamıştım. Farkında değil-dim ! Belki de, en scınunda zihinsel ölümün var olduğunu ve benimona ulaşabileceğimi anlamıştım. Hayatımda ilk defa, doğru bildi-ğim bir şey çıknııştı ! Varlığına sadece benim inandığım, çocuklu-ğum boyunca hayal ettiklerimin hiçbiri gerçek değildi. Ama zih-nim, gerçekten de ölümünü bulmuştu. İçindekilerin hepsini, bü-tün bildiklerimi, beş duyumun algıladığı hayatı k6ğıda döküp de-

ğersiz yazılara dönüştürdüğüm gün zihnim sonuyla buluşacaktı.Tek yapmam gereken, son bildiklerimi de yaz|yadölarreye devametmekti... Anita yanrma oturmuş, gözyaşlanmı silerken, "Benisewneyeceğini biliyorum. Anlayamadığım bir şekilde kendini öl-dürmeye çalıştığının da farkındayım. Ve eve, bana harcadığınpa-raJn ancak insan öldürerek kazanmış olduğunu da biliyorum...Ama sana yine de aşığım ! Ve bu, hiçbir zaman değişmeyecek.Ama bil ki, senin çatmrn altında başka erkeklerle sevişeceğim.

Çığlıklanmı duyacaksın. İçki içip sarhoş olacağım. Kahkahaları-nrı duyacaksrn. Ben senin gibi değilim. Ben insanım !" dedi.

Söylediği her kelime, gözümün öniirıde miizik nota]arı gibi uçu-

şuyordu. Haklıyü. Büttfuı dünya haklıydı ! Annem tembel olduğu-mu, babam aptal olduğumu söylerken haklıydı. Sadece fitili kalmışmum gibiydim. Hiçbir şey ifade etmiyordu ne ytizüm, ne bedenim.Hiçliğe dogru adım adrm giderken, an ve an hissettiklerimi arılama-ya çalışıyordum. Anita'nrn yuzü ş§meye başladı. Elleri büyüdü,parmaklan uzadr. Bir ara Kinyas'ı gördiim. Benden bir sigara iste-di. "İçmiyonım ki ben" dedim. "Brraktım ! Teşekkiir ederim yolla-dığın paket için" dedim. "Yapmam gerekeni barıa arılattığuı için te-

şekkiir ederim." "Ben sana hiç paket yollamaüm" dedi. Gülmeyebaşladı. Kahkahaları kilise çarılannın sesine benziyordu. Kulakla-nmı kapattım ellerimle. Koşmaya başladı.m. Elimde usturam varü.Bileklerimden karılar al«yordu. Koşuyordum. Bütün gördüğiirnrenkler midemi bulandırıyordu. Ve birden, ayağım kaydı. Okuluterk ettiğim gün, binanuı önündeki merdivenlerden son kez iner-ken düştüğüm gibi düştiim yere. Ama yer değildi üzerine düştü-gum ! Elime taş, toprak ya da herharıgi bir ot gelmiyordu. Yumu-

şaktı. Serindi. Gözlerimi açtım. Anita'yı gördüm.

403

Elinde bir dereceyle, barıa bakıyordu,

*ffi:iffi;J*Tİİ*a otururken ağlıyordun. Sonra baYıl-

tlın.Yanevdekiingilizlerd",,y*a,*istedim.Kadırıhemşireymiş.Tansiyonun düşmüş, Ve ateşin ae çol, yok""Y,:, Srtma krizi olabi-

leceğinisöyledi.BütüngeceSayıı.ıua,".Terledin,Noahşehirdenkinin getildi, Uç t*" içİrdim, U"p v*,"daydm, ,§nvas'

diye ba-

ğuön. Söyledikterin anlaş,l*,yo',j", Ama şimdi iyisin ! Ateşin

37,5'adüştü, Çol, to,1,otturı beni, Bilseydim sıtman olduğrınu, he-

yecanlanmazdrmbukadar.u**,..,bilmediğim-baskabirhastalı-gn yoktur,, u"*, ,nımda bilik; terıeri nemli bir havluyla siler_

ken.Dem"ı.,x"..oi,ihiunutturm"*,*lT],^olarıtekalışkarılı-ğrm, srtma geri dönmüştü '"İ:O,

o uçuşarı $örüntüler, kahküa

seslerivehatırlayamaüğmresimıerinhepsiyinebüyukihtimalle4l'e ftrlam,u o'* ateşimden taynalaanmııtı, !1n

hastalığımı ta-

mamen unutmuştum. Üçüncü k;*k, odama çıktığımda Anita,nut,

banahaftadabiriçirmesiiçinNivakin,1,oT.gerekecekti.Tabii,ben zihnim ölmüşken arılayamazöm ateşimin çıktığuıı ama bede-

nimtitrerdi.Veu,t,ı.onunaaa.,ç"ton.uı,,iistemiyordum,ikimizde, yani beaenim de, zihnim de ı<jouauilecekleri bütün wkiı taşı_

mışlardı o*r.rırrrrrda. Kabul ";;;*, yuklerin çoğu hayaliydl

Ama benim için hayal gerçekten hrn, faz|aacıtacak kadar hisset_

tiriyordu ı."r.oı.,i. gi. ş"ı.ıo", niitl* acıları gördüğiimü, bütiin hıç_

kınk cinslerini duyduğumu a,lı,"Wordu1, 'T*, dünyayı bacak-

larırıın arasuıdarı çıkarmş ui. ı.rJ* gibiydim, Her yerini ve her şe_

yini biliyoror*, otğurduğu P";$"itarııYarı bir anne kadar", Her

şeyi bildiği,";İ;tiyetimde tek bir cümle olacakil:

"Beni yüzüstü gömün, Çünkü yeterince gördüm !"

Bütüngünüyatarak,"n"vu,,u,u,,,seyrederekgeçirdim.Ate-şim hızla Otiş,lv",O* arni düş,erk"" O" bedenimi yanında çekiyor-

du.Bukadarçabukateşin,,u***esininhiçdesağlıklıolmadı.ğınl öğre"miştim okulda' -'a' bir girdiğim derslerde' Ama be-

nim vücudum böyle çalışıyordu. Eğer valsa, karakterime uygun

bir etti benimki.. Hıziaşekil J"ğrşro*, hızla hastalanıp iyileşen,

.:Eş

Page 200: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

404

Kinyas, Cassandra'daki sıtmasınrn dışında, hiçbir zaman Afri-ka'nın kalıcı yerel hastalıklarındarı birine yakalanmamıştı amabünyemin ve beslenme tarzrmın saçmalığı yüzünden ben, tropi-kal mikropların arasında oyrıuyordrım. Sebze yemediğim için an-nem de çok üzüliirdü. Büyudiim. Hala sebze yemiyorum alnaeğer beni böyle görse, muhakkak üzülecek olan arınemin hayattaolup olmadığını da bilmiyorum. Sadece kırmızı vebeyaz et ile ha-mur yiyerek yaşanabileceğinin en büyük kanıtıyırrr. Tadını bilme-diğim onlarca sebze ve yeşil doğal gıda maddesi var. Kokularınadayanamtyonrm haşlarıdıklarında. Bir de görünüşleri. Bataklıkgibi duruyorlar tencerenin içinde. Zaten yemekle ilişkim, gerçek-ten de uzaktan akrabaların görüşme sıklığıyla srnırlı. İl<l gündebir, Anita'nrn önüme koyduğu balığı yiyorum sadece. Arada bircapuccino içiyorum hölö, ama genelde suyla yetiniyonrm...

A§am oluyor. Saçlarım ıslak. Terden birbirlerine yap§mışlar.Bıyıklanm, yeni çıkan sakallanmrn aras]nda kaybolmamak içinbüyük bir mücadele veriyor. Biliyorum H, yatmaya devam eder-sem, günlerce kalkamayacağım yataktarı ve çıkamayacağım, kli-maJun beni üşütmeyen bir serinliğe bularıdrdığı odadarı. Kapı ka-palı ama eün kalaıı kısmından gelen sesleri du5ımamı engellemi-yor. Kulaklarımdaki du5nna sorunu düzeldiğinden değil, kapınınardındaki hayatın çok ytiksek sesle seyrediyor olmasından dola-yı seçebiliyorum konuşmaları. Noah'nın tok sesini ve Anita'nrnince sesini biliyorum alna bu duyduğum, onlardan biri değil. Ev-de, ismini ya da işini bilmediğim biri olmalı. Bu iyi değil. Hiç de-

ğil ! Aklıma Feridoun'un adamlan geliyor. Beni öldürmeye geldik-lerinden eminim. Kelimeleri değil, sadece sesleri duyduğum içinarılayamıyorum konuşulanlarr, yattığım yerden. Kall«nalıyım, di-yorum kendime. Bal.unalıyrm, görmeliyim evde olup bitenleri.Hdkimi benim bu toprağın ! Söytenen her lafi duymahyım. İşte,böyle psikolojik bir halden kaynaklarııyor devletin, insanlarrnrdosyalama sistemine başvuITnası, diye düşünüyorum. Devlettenhabersiz hiçbir iş yapılmamalı ! Onun anlayamayacağı kelimelerçıkmamalı yuıttaşların ağzından. Devlet beş yaşındabir çocuk gibi. Onun seüyesinde konuşulmazsa, büyükler gezmeye giderken

405

yanlanna alınmazsa ağlamaya, krnp dölirneye başlıyor, Dünyanın

bütün devletleri böyle. yataklarından kalkamaYan hastalar gibi,

kaprisli yaşlıtar giniı uer şeyi bilmek istiyorlar. yurttaşlarrnın na_

sıl seüştiğini, "ğe en çok kimin kiifrettiğini, Her şeyi ! Herhangi

bir yurttaş isyanrnın hayat bulduğu gün, yüzlerine vurabilecek

güçte oluyorlar, pisliklerini herkesİ1, "Sen T:1* ölmesini isti-

yordun!Sus!SenseotobüsteyaşlılarayerVeITniyorsun!Sendesus!Arkadakişişko!Sen,dahaoıı,",ı..ıçukkardeşininekmeğiniçalarkennasrlolurda,bugünbana,devletekarşıgelirsin?''diye.rek susturmak için bilmek istiyor her şeyi. Her insanrn bir utancr

vardır. Devletin görevi, kullanma günü gelene kadar bu utançları

toplayıp ,rtıaıIl]ktıİ. Toplumsaı sozıeşme diye bir saçmalık hiç_

birzamanvarolmamıştır.Kimse,kendiçıkarlarriçinbirilerinedevletolmayetkisinivermemiştir.Bencillervekorkaklardünya-srndaçıkar,kişiseldolandlrrcrlrkyeteneğiyleeldeedilir.Veinsan-larınbirbirlerineattrklarıkazrklarrnyanuıda,devletinonlaraattı-ğı fazlasıyla hafif kalrr,

Zihniminhiliböylesinegereksizvebeniitgilendirmeyendü-şüncelerledoluolduğunugörüncesinirlenerekyataktankalktım.Anihareketigetirenk,zgınııkbirbakımaişeyaradıçünkübugidişle,üçgündahayatardımıslakyatağımda.Kapıyıaçrpsesleringeldiğiaşağıkatainmekiçinbasamaklarıadımlamayabaşladım.Çıkarken,herbirihayatrmakatrlmışdÖrtsaniyeydiamapekiyainerken?Gidiyormuyduacabaodörtsaniyeler,geldiklerigibi?Bu riski gözealam"d,m, Son üç basamağa dokunmadan, atladım

üzerlerinden. Salona, bu ani ve a}aobatik girişim koltuklarda otu-

ran üç kişiyı heyecanlarıdırmıştı, Tabii, bilemezlerdi hayatımr

uzatmakiçin,banaarılamsrzcabakarıgözleriniAmidou'nunkilergibi oyabileceğimi, Sadece üç basamak, Ne önemi vardı, üstün-

İen atladığım sayısız hayatrn yanında?

Anita ayağakallirnıştı neni görünce. kollanmı açarak, "Hoş

geldiniz!,,dedimikiadama.onlarda,salonazıplayarakgl,:*j:evsahibigormeninşaşkınlığınıüzerlerindenatmışlarVeayagakall«nışlardı.AdamlardanbiriRen6'ydi.Diğerininelinisıkarken,yüzünü daha önc9 hiç görmediğimden emin oldum, Ren6 dewe-

Page 201: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

#Ğ.

405

ye girdi ve "Joshua Mclaren" dedi, sol eliyle karşımdaki, gülüm-seyen orüa yaşlardaki adamı göstererek. ve sonra da, beni göste-rip, "Louis Perrot" diyerek tanıttı. Sahte ismimi tekrar du.runca,keşke daha gösterişli bir isinr seçseydiın, diye düşündüın. Edebi-yat öğretmeni ismi gibi. Louis perrot ! Daha sıradan olamazdı her-halde. Ateşim düşmüştü ama hafif hafif srrtım ile alnımın nöbet-leşe terlediklerini hissedebiliyordum. saçlarım ve bıyığım McLa-ren'ı biraz ürktitmüş olacak ki, iki koltuk uzağıma oturdu. AsIın-da bir an, solTnayı düşündüm, "Ne istiyorsunĞ z uır" geldiniz ?''diye ama benden sonra A.,it ir,r., uzun yıllar san evde yaşayaca-ğını düşünerek sustum. onu zor duruma düşürmek, komşularıy-la arasrnr açmak istemezdim. Ev sahibi olarak söze başladım. El-lerinde, buzlu scotch'lan olduğuna göre ikram fash geçmişti. Do-laYısıYla ikinci konuya geçebİııraim. "özür dilerim. Geldiğiniziduymadım. Rahatsızım biraz ve iyileşmeye çahşıyontm. sizler na-sılsınız ?" diye bir cümleler kümesi çıktı ağzımdan. Bu kadar na-zik konuşabildiğimi bilmiyordum. Mclaren denen, kalın çerçeve-li bir gözlük takan ve kzıla yakın saçlan oları adam konuştu."IJmaıım bir an önce iyileşirsiniz ! Eşim birazyardımcı olmayaçalıştı, Ben, sizin yanınızdaki evde eşim Liz'leyaşıyorum. Ren6,sizin gibi bir centilmenin taşındığın, scıyıeyır,"" n, eve, bir ziya-ret etmek istedim.''

Ren6 ye verdiğim onca nakit paradan sonra sadece bir centil-men olarak beni komşulan m|za anlatmasına doğrusu üzülmüş-tüm, Ben en azından, öz babası olarak tanıtılacağımı sanıyordumkomşulanmıza!"Anita ve ben, sizi ziyaret etmek istiyorduk arıcak tahmin ede-bileceğiniz gibi eün birçok yerini yeniden yaptırmak gerektiğiiçin hiç boş zamarıımrz olmadı.''Babamın, evimize gelen misafirlere konuştuğu gibi konuşuyor-dum. yarıımdaki kül tablasında yarımakta olan Rene'nin purosu-nu kendi boğazımda söndürmek istedim. Ama Anita'dan bir bar-dak su istemekle yetindim. Ren6 sahildeki herkese, oturduklaneü satmış bir emlakçı olarak, konuşmanın kendi dışında gelişme-sine daha fazladaYanamadı ve kullanacağı kelimelerden bir oksi_

407

jen tüpü hazırlayıp daldı."Bay Perrot, sizinle bir süredir tanryıyonız ancak mesleğinizin

ne olduğunu hölA bilmiyonrm."Meraklı görünmek için kaşlarını kaldırıyordtı. Aslında, böyle-

sine benzersiz ve kaygan topraklar üzerinde yaşayan insanlara,bir emlakçı olarak mesleklerinin sorulmanrası gerektiğini bilme-liydi ama bir hata yapıp sormuştu artık.

"Ben..."

Ben ne?"Bir dilbilimciyim. Latin dilleri ile Afrika dillerinin etkileşimini

inceliyorum. Bunun üzerine bir araştıITna yazlyonım."Kim inarıırdı bojİle saçma sapan bir işe ? Evet, bir tane çıktı

inanan."Ne kadar ilginç !" diyen Mclaren. "Bu konuda birkaç makale

okumuştum" diye devam etti. Böyle bir konrrnun varlığından,özellikle de üzerine yazılmış makalelerin varlığındarı kesinliklehaberdar olmayarı ben, "Evet, bu araiarA,oııpa'da çok moda. Ken-di dilimizin bu vahşilerden gelmediğini, aslında aralarında hiçbiretkileşim olmadığını karııtlamaya çalışıyorı_ım" dedim. Şimdi, ger-

çekten de inandıncılık şansrmı zorlamıştım. Zihnim benim tara-fimda değildi. O bana, ben ölüyorum, sense hayatçılık oJmuyorsuniki bunakla, diyordu. Ren6'nin alanuıa girdiği için söyledikleriminana filcıi, yaııi bizim uygar, topraklannda yaşadrklaırmrzuı ise vah-

şi olduklan slogaırı ona çok marttıklı geldiği için başlayabilirdi ko-nuşmaya. Ve öyle de yaptı.

"Evet, ben de öyle düştirıüyorum. Yani, ulnarun bunu kanıtlaya-bilirsiniz |. Zaten, en büyük kanıt bugiirı, Afrika'nuı dörtte üçiirıdeLatin dillerinin okullarda okutulu5,or olmasıdır, değil mi Joshua!"

Joshua, Ren6 kadar kudurmuş değildi. Konuya daha temkinliyaklaşıyordu. Böyle insarılar vardrr. Vücutlannm çewesine, tek-neler gibi araba lastikleri bağlamış insanlar. Herhangi bir çarpış-mada mahvolacaklannr düşünenler. Airbag'i icat edeırler. McLa-ren da bunlardan biriydi.

"Bay Perrot'nun araştırmasının sonucunu be klemek gerek, han-gi dil grubunun hangisinden en çok etkilendiğini belirlemek için.

Page 202: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

408

Ama biliyoruz ki, dil paranrn peşindedir ! Paranın gittiği her yeregider. Ortada Amerikan Dolan varsa, İngilizce de vardır."

Mclaren, hiç de düşündüğüm gibi Ren6 benzeri bir geri zek6lıdeğildi, Söyledikleri son derece mantıklı ve doğruydu. Bir an, Re-n6'yi öldürüp Mclaren'a akşam vEmeğe kalması için ısrar etmeyidüşündüm. Uzun zamandrr kimseyle konuşr-ıruyordum, gözle gö-

rüln-ıeyen konular hakkında. Ve yazmanrn yanında, konuşarak dazihnimi zayıflatabileceğimi biliyordun. Eğer bana söylenenleridinlemez, önemsemez ve sadece aklımı meşgul eden düşüncele-rimi kelimelere dökerken, belmimde yeni fikirlerin oluşmasınıengellersem, zihnimin ölmesine de yardımcı olabilirdim... Birkaçdakika sonra Ren6, düşüncelerimi okumuş gibi izin isteyip kalk-ması gerektiğini söyledi. Joshua'nın da zeki kafası, yerli halk içinsöylediğim kelimeye takılmış olacak ki o da gitmek istedi. AmaRen6'nin gidişine anlayış gösterebileceğimi ancak, yeni tanıştı-ğım komşumun yemeğe kalmadan gitmesine üzüleceğimi söyle-yince, kansrnı alıp dönmeyi kabul etmek zorunda kaldı...

Anita'ya yemek hazırlamasını söyledim. Entelektüel beyazla-nn yemeğini hazırlamak ve aralannda yiyecek olmak onu da he-yecarılandırmıştı. Mutfağa doğnı giderken aklıma geldi. "Herkes-le yatabilirsin ama eğer bir gün, ne nedenle olursa olsun Ren6 do-muzuyla yatarsan, ne kadar ölü olursam olayım, ikinizi de biçme-ye gelirim !" diye bağırdım arkasından. Mutfağın kapısrnda bunış-muş yüzü göründü Anita'nın. "Merak etme ! Sa}ıildeki teknelerinktireklerini tercih ederim o şişkoya" dedi. Gün geçtikçe keskinle-şiyordu Anita'nın zekAsı. Ve bacakları sanki daha da çekici olu-yordu. Ben sadece görüyordum ama iki beyazın da ister istemezbaktıklan iki siyah sarmaşık, onlarda fizyolojik başka etkiler deyaratmıştı... Sarı evde, ilk ve belki de son kez benim katılacağımbir akşam yemeği veriliyordu. Komşularımla yiyeceğime değil,komşulanmrn olmasına inanamıyordum. Bu a§am kendimi zor-layıp, biraz olsun balıktan yıyip su içmeliydim. Ter kokıtuğumufark ettim. Banyoya çıkarken yıkanmak için, çocuklarım olsayü,içlerine on sekiz yaşlarına geldiklerinde patlayacak bir bombayerleştirirdim, diye düşündüm. İlk on sekiz yildarı sonrasr tekrar-

409

lırrla doluydu, hayatrn, Ve neyazrk ki, her bir bokun tekrar oldu-

;;;" bilen bir hafizamız vardı",

Duşuaçıp,srcakSu}^ln,dörımelerimisilemeyeceğinianlayrnca

vu^lrr*au" g"çlp gitmesini seyrettim",

Anitanekadarmedenİbirevsahipliğiyapmayıarzulamrşolsada, bunun g*;i;;esini sağlayacat bilgiye ve gerekli sayıda

servis tabağına ;;; değildi. GJ; yemekleri pek de Frarısrz mut_

fağınrn çeşitliliğine u}rrnuyor v,e İ"v*_şarap ^U1,"*,

bodn_ımun-

dan, özel bi, k;;;Ş"^O," çilanwrdu, Ama_yine de Joshua ve

Liz, durumlarındarı hoşnut gtı*r,iiv.rlardı, Yemekteki eksikliği

giderebilm"k i;;;ç oıır"v1"" iıgi çekici sohbet konularr atr_

yorduortaya.v**o,oturanLizve-karşrmdaşarabnryudumla.yan Joshu, niıJ;di ev .unin"ı"rinin daha birkaç hafta önce

barlarda müşt;;i ;rayan bir fahişe olduğunu.ne. hissedelerdi aca_

ba, diye düşü*;;;. A.r r"*"o oi* *Zro, balığı ve pilavı ğetir_

mek içln masaİan kalkan enlta]va gavet srcak dawanarr Liz de

yardrm etmek için peşint**İ",ğJjl'*Ş":9"i, hili Ren6 gi-

bi ırkçr bir beyaz, kibirli bir biı;;Jar*, sarıdığı için Joshua ben_

den çok, ş*,n,yl, ilgilenmeyi tercih ediyordu,

"Sizin mesleğiniz nedir?" diy" sordum, Gözlerini kadehinden

-'İHİ:İ#,'İfrİ:l*, yııa yakın ç"ş,tıi iioiversitelerde çahş-

hktan sonra buraya v",l"ş*uv"" l"", ver$ı1 Kopamadrm tabii

bitkilerden, ltfak bi, "",u

1,o,0,* U,nç"lİİ:İ"lki gilrmüşsünüz-

diir.Birkaçdeneyyaplyonrm,bitkianatomisiyleilgili.Pekilginç*HffiHiliJl;ill] u"** "u]5l:T *:,İ:ililJH,tr"kinden çok daha ilginç "ld;;;*'"İ" |n

azındarı, onlar da

kara}<ter denilen işe yaram_,roir* yoktur! Dolayrsıyla birbirle_

rinden ^"f.;;;;;"ı"rı ıçin de uir r,"d"r, bulamıyor}ardr,"

Sözlerim hoşuna gitmişti, Belki de, bugüne kadar Gambiya da

tanıştığı "" O"U""rİair bir filai o}an tek insandrm,

*Haklı otabilirsiniz. Ama J;ğ; ontlra,da verüği bazr insani

yönler vat, Bazıbitkiler *";;;;e başka hiçbir tohumu yaklaş_

trrmaz.Bazılarıysa,sadece-birkaççeşidinyanındavarolabiliı

Page 203: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

410

Bahsettiğim hayat tarzlarıpek yabarıcı gelmiyordur herhalde, de-ğil mi? İnsanlann da düşt'ıgt n".,re. a,,n mı* voı. mu? Bitkiler_le aramızdaki tek fark, niziaptıı<lanmızın bilincindeyiz, onlarsamecburlar kötü olmaya bazı şartlarda. Biz tercih ediyoruz, onlar-sa doğaya boyun eğiyor.''verdiği iki örnek bütün insarılığı kapsayacak kadar geçerliydi.onunla aynı sofrada oturuyor olduğum için kendimi iyi hissedi-yordum, Gerçek bir düşünce sistemi vardı kafasında. Ama yaptı-ğımız konuşma bir tür terapıydi zihnim ıçın. Damperi kaldırıp bo-şaltmam gerekiyordu içinje1.1l".l."Ve ahlak da, buradan doğuyor'' diye başladım. ..Eğer insanlarda bitkiler gibi, hareketleriıii emirıere uyarak yapsalardı hıçbirzamaf,I eylemlerinden dolayı suçlanam aziardı. Tercihler yapabil-diğimiz için suçları Lyoruz. Ya ahlakın içinde, o, drşrnda,nz !''söyledikleril$en çıkardığım sonucu beğenmiş olmah ki, kade-hini, yüzündeki hafif bir tejessiimle yeniJen doldurdu. Anita veLiz yerlerine oturmuş, balığın servisini yapmışlardr ben konuşur-ken, Ve hepimiz Joshua yaiakıyorduk. Konuş*, .,r*ı ondaydı.

"_;fflİrJ"*"t. Aiüak, tercih yeteneğimlri.,, arh, doğrusu

rindetoplanmı;iHİ,ffi ,Tff J,,İ"İ11,'i#jJilt*Hffil"Baz| bitkiler vardrr. Bunlar, hayat ıu .ıı.ı* arasında bir çizgi-de dururlar. Saklarıırlar. Diğer bitkiler, o.rır.,rr-r, ayattaoldukla-nndan bile haberdar olam *ı*. sanki varlıklarının öğrenilmesisonlan olacalanıŞ gibi. Biz botanistler, buna gizli hayat denz.Herhangi bir ansiklopediyi açarsaruz, göreceksiniz ki, karşılığın-da tam olarak şu cümleıer yer a'ır: fızyotojik görevlerin hemenhemen bulunmadığı ya a, ç"ı. zor fark edilecei düzeyde bulun-duğu hayat tarzı,İ, ş*tı*a, yuşrv*, en bilinen bitkiyse kuruyosunlardır. varlıklannl Tann'i n bile unuttuğunu düşiinürümbazen, Ve insan da, eğer b".,r". bir hayat yaşarca, belki sizin de-diğiniz o ahlak laskacındarı kurtulabiıir. saalce tercıhıerle itgili.Akılla ilgili... Sizin btiyuı. ihtilalinizde giyotinler büyük et parçala-nnı kestikleri gibi btıruı. zekAları da bedenlerinden aJnrmışlardu!''Liz, giyotin kelimesinden sonra gelenleri duyunca irkildi ve he-

411

men müdahale etti, kocasını düşünen her medeni kadın gibi.

"Joshua, lütfen ! Sofra da başka konulardan bahsetsek !" dedi.Birbirlerine yakışıyorlardı. Huzurlu bir hayat sürmek için gelmiş-lerdi kıtaya. Ren6 gibi parazitlerle arkadaşlık yapmak zorundakalmışlardı, beyaz cemaatinden dışlarımamak için, ama yine demutlu görünüyorlardı. Liz, bölgedeki çocuk hastalıklarını Birleş-miş Milletler'e duyurmak için arkadaşlanyla bir dernek kurduğu-nu ve elçiliklerle de görüşerek yardım talep ettiklerini arılattı.Verdiği çocuk ölümü rakamları can sıkıcıydı. Afrika'da, bir sofra-da sarhoş olana kadar iyi şeylerden bahsetmenin imk6nı yoktu.

Çünkii iyilik, bu topraklarda yaşayamayacak kadar zarif ve kınl-gandı. Benim asil Üıoşuma giden Joshua'nın bahsettiği gizli hayat-

tı. Aslında, ben de o kuru yosunlara benziyordum. Daha doğnısu,benzemeye çalışıyordum. Fark edilemeyecek kadar az hayat be-lirtileri göstermeleri muazzam bir durumdu. Demek, her zamaniçin, ktiçümsediğim doğada da, içinde bulunduğu kalabalıktarıkorkarı, var olan bütün carılılardarı ızal<ta, kendinden bile uzak-ta yaşamaya çalşan bir güç vardr. İnarımıyordum tabii, o Budizmhiklyelerine ama bardağıma su koyarken, mümktinse gelecek se-

fere, kunr yosun olarak geleyim dünyaya diye bir yakanş firlat-trm uzaya. Ben de, gizli bir hayat yaşamıştım. En azrndan, ailem-le otururken. Onlara hiçbir zamzın söylemezdim gerçek düşünce-lerimi. Tabii, arkadaşlanm da bilmezdi hayata ve dünyaya dairgörüşmelerimi. Dikkat çel«neyecek kadar srradan, kadmların il-gisini çekecek kadar değişik konuşmalar yapardım kalabalıkiçinde. Tuttunılması zor bir dengeydi. Ama on yıla yalon bir süreboyunca başarabilmiştim. Eğer devam edebilseydi o gizli hayatve çewesindeki, yalarıdarı inşa ettiğim kalkarı, belki de iki çocuk-lu bir aile babasr olurdum, hafta sonlannda sevişen. İçimdekiKa5rra'yr kimse fark etmemişti o zamarılar. Joshua'nın dediği gibi,

belki Tann bile bilmiyordu içimdeki canavann varlığını. Dahasonraysa, etrafa kan saçarak çıktı. Hüktim sürdü, gittiği her yer-

de. Şimdiyse, yıllar önce nasıl gizli kalmışsa yine o şekilde sak-lanmak istiyordu. Ama bu kez sonsuza kadar gizlenmekten bah-

sediyordu. Va4lığına son vererek gizlenmekten.

Page 204: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

İngitiz komŞularımız geçen geceki davetimizden çok memnunkalmışlardı ki Liz'i veranaaaa Anita'yla sohbet ederken buldum,uyanlp aşağı indiğimde. Benim bir iş seyahatine çıkacağımhanbahsediyordu. Akıllıca bir yalanoı, jcıntıştu Jı.,aigim tel«ıeninbatması da zekice bir devamı olurdu bu yalarıın. Böylece, ortadarıyok olmamrn, cesedimin bulun€ıInamasının iyi bir nedeni olurdu.Ama kesinlikle önemsemiyordum artık benzer planlan, öncedenyapıları hesapları. verandaya çıkıp Anita ve Liz'in konuşmalannakatılmak istemedim. Bir ,., jorhra'nın serasrnda ya da evindeyalnız olabileceğini, kendisine kısa bir ziyaretyapabileceğimi dü-şündüm, Bu kiiçük heyecan kıvılcrmındarı vazgeçmem uzun sür-medi, o tür bir bilim adamıyla ge.çirilmiş uır aı«şam yemeği genel-likle yeterli olurdu ve aynı korirı*, o,ırtıp nırnırımızi yıpratma-mız için ortada bir neden yoktu...

Looping'i arayıp Abi{|aıı'daki gelişmeleri öğrenmeliydim. Enazrndan, Feridoun'un Kinyas'r bulamayrnca ne iaar. sinirlendiği-ni bilmeliydim. Aslında kızgınlığından, yüztinü öğlen saatlerindegüneşe tutmaya karar vermiş o]sa dahi , fazlayapabileceğim birşey yoktu, Evden kıpırdayamayacağıml çok ivı liiıvoraum. kaça-mazdrm, kendimi savunaInazdrm, uzileriyle ut rru vahşet saçaıtadamlar evi ku§attığında. vazgeçtim gerçeklerin farkına vardık-tan sonra, Looping'i arayıp ııe.tıangı bir bilgi aJmaktan. Ferido-un'un beni öldü[neye karar verdiğini bııp bıTmemek hareketleri-me yeni bir yön velTneyecekti...

Mutfakta kendime bir capuccino hazırlarken, içeri Noah girdi.Dönüp, "Her şey yolunda mı ?'' diye sordum.

413

"Evet Efendim. Bir sorun yok. Yarın hanrmefendi bir araba sa-tın alacakmış. Bir şoför bulmak gerek. Ben kullanamam" dedi.

Demek, bir araba alacaktı Anita. Güldüm kendime. "On yedivaşında bir kıza o kadar parayü emanet edersen, bir zeplin alma-clığına sevinmelisin" dedim içimden, büyıik çorba kaşığının üze-rinde gördüğüm şekilsiz suratrma bakarak. Sonra kapının yanrn-da duran Noah'yı düşündüm. Bütün gün ve gece, eün içerisindevoltalar atıyor, elinden geldiğince güvende olmamızı sağlıyordu.Onun yaşındaki bir genç adamın spelTn sayılarını bir zaman|ar ez-berlermiş olmama rağmen kesinlikle hatırlamıyordum, ama önü-müzdeki birkaç haftpyı da bu şekilde evden hiç ayrılmadarı geçi-rirse, kendi kuzenine, bana ya da komşularımua sa]dırma ihtima-linin yüksek olduğunu biliyordum.

"Bugi.in izinlisin. Anita'dan para al ve şehre in" dedim. "Gece,

çok geç olmadan dönersin."Önce kabul etmedi. Bir avcr olarak, tehlikenin çok uzaklarda

olmadığını sezdiği için evden a5rnlmak istemiyordu. Ama ben ke-sin bir emirle son verdim, sadrk hizmetkir bağlılığına.

"Şehre in ve eğlen !"

Silahını barıa verip gitti...Mutfakta capuccino'mu içerken, Liz evine dönmüş olacak ki

Anita içeri girip karşrma oturdu. "Bir arabaalacal«nışsrn" dedim,tam olarak niyetini öğrenmek için.

"Evet, şehirdeki arkadaşlarrmdarı biriyle konuştum. İhgiliz birişadamı cipini satıyormuş. Onu almayı düşünüyonrm. Ve şoförüde buldum sayılır. Hıristiyan mahallesinde oturan eski bir arka-daşım var. Taksisi vardı ama satmak zorunda kaldı. İyi biri. İşiona teklif etmeyi düşünüyorum."

Capuccino'ytı istediğim gibi yapamamıştım. Çok acı olmuştu.Fincarıı masanrn orüasına, önüne konan yemeği beğenmeyen şı-marık bir çocuk gibi ittirirken söylenmeye başladım.

"Güvendiğin biriyse ıyı ! Ama çok yalon bir arkadaşınsa olmaz !

üzerinde otorite kurabileceğin insarılan çalıştrrmalrsrn, kimse,bu evde, benim dışımda sana isminle hitap etmemeli. İ;e aldığınkişi kardeşin bile olsa !"

Page 205: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

414

Nefret ettiğim şirket yöneticileri gibi konuşuyordum. AmaAnita'nın sahip olduğu parayı en iyi biçimde değerlendirmesi içingerekli tavsiyeleri vermem de şarttı.

"Liz, senin çok ilginç biri olduğunu düşünüyor" dedi. "Sevgiliolduğumuzu sanıyorlar. Bir yolculuğa çıkacağını anlattım. "

Saçlaırmı parmaklannrla geriye atrp, burnunun o güzel kaüsiniinceliyordum, ciimleleri havada sinekler gibi karıat çuparken. Ayıııbrırun, on bin kez büyüttilse Aıusturyalı kayakçılar en iyi atlayışla-rını yaparlardı, üzerinden. Benim burnumdansa sadece, aynı Avus-furyalı kayakçıların çocuklan lozaklanyla kayarlarü herhalde...

Anita'yı mutfakta bırakıp ikinci kattaki odama girdim. Soyu-nup yatağa uzandrm. Geceleri iyi uyuyamıyordum. Genellikle uy-kuya daldıktarı birkaç saat sonra açıyordum gözlerimi. \'e yatak-tan kalkmadan, sabaha kadar kararılığın içinde seçebildiğim eş-yalan seyrediyordum, o §arıusun usanmadan savıırduğu dal gala-nn sesinin eşliğinde. Bu geceler, yaşadığım bu günler, yeryüzün-de düşünme yeteneğiyle geçirdiğim son saatlerdi. Büyük bir so-nun gelişini hissedebiliyordum. Korkrnuyordum olacaklardaıı.Hızlandırmak ise mümkün değildi, zihinsel ölümümü. Sadece ya-zarak boşaltıyordum içimi. Elimden gelen buydu. Büyük bir me-karıizmarıın işleyişini dinliyordum. Patlamasını kimsenin engelle-yemeyeceği bir saatli bombanın geri sayrmrnı dinler gibi. İki arıaparçayabölünmüş zihnimin somut hayatla ilgili kısmı her gün kü-

çülüyordu. Ve diğer bölüm bütün zihnime hökim olduğu gün,dünya üzerindeki Kayra aklı da sona erecekti...

Kaprnın açıldığını du5runca, gözlerimi o yana çevirip içeri girenAnita'ya baktım. "Yarııma gel" dedim. Yatakta, benden boş kalarıyere uzandı. Ellerini göğüslerinin altında birleştirip tavarır seyret-meye başladı. Sessizliğe dayanıklı değildi genç kadın.

"Yazdıklannı okumak isterdim" dedi. "O siyah çarıtanın içinde-kilere bir göz attım ama tek kelimesini bile anlamadım. Bazı cüm-lelerde kendi ismimi gördürn. Biliyorum, merak etmemeliyimama yine de sormak istiyorum ne yazdrğrnı ?"

Gözlerim, arıcak ikimizin de ayaklarını görebiliyordu. Ani-ta'nın ayaklan ince ve ktiçüktü. Parmakları ayaklannm boyuna

415

uygun uzunlu}<taydı. Benim ayaklanmsa, ktiçük paletleri andıran

et parçalanydı. ioprğ,r*dan itibaren genişleyerek gidiyorlardı.

Dörtyaşımda,tabandüşüklüğüteşhisikonduğuiçinbüttinço-cuklann spor ayakkabılanyla gezdikleri bir dönemde ben, orto_

pedistlerinuygungördükleripostalbenzeriayakkabılarladolarıı-yordum.Altıyıl,ti,.*iışttıtedaviveSonundabenimdeayaklarrm,herkesinki gibi, kumda daha belirgin izler bıral«rıaya başlamıştı,

Tedaüyı yaptıran ailem geleceğimi düşünmüştü, Askerli}<te yapa_

cağım sabah koşulannda ağrılar çekmemem iÇin gerekli gÖrmüŞ-

lerdi. Ama ber, ler"kli görmedim askerliği, Bir erkek olmak için

başkayollardenedim.Veeminimherhangibirordununherhangibirsubayıkadarbilğisahibioldum,silahlaraveonlannnasılkul-lanılacağına dair. En tepesine varamayacağım bir kuruma, en

aşağısındarıbaşlamakanlamsızgelmişti.Eğerherharıgibirülke,askere aldığı adamlara, kara kuwetleri komutarılığı makamını

hedefgösterebilseydi,belkidahageçerliolurduaskerlik...,,kendimi yukandaki odaya kapatmadan önce sana son bir gö_

rev vereceğim" dedim, söylediklerine bir yarııt bekleyen Anita,ya,

,,Evd,e, üzerinde el yazım oları her kAğıdı toplayacak ve o siyah

çarıtaya koyacaksrn, Ayrrca, odaya girdiğim ilk günün akşamrnda

son bir kAğıt daha bulacaksın yatağın yakınlarında, onu da çan_

taya, diğerlerinin yanrna koymanı istiyorum, Ve sana bir adres

yazdracağım. O çantayı da bir kutuya kowp verdiğim adrese

yollayacaksrn.-- Neler yazdığıma ve geçen gün bir kutu içinde ge-

len yazılann içeriğine gelince", Merak etmemeye çalrşman takdir

ettiğim bir çaba. Sana bunları açrklayacak ne gücüm, ne de keli-

memvar.NeyazıkkiöğrenemeyeceksinhiçbirZaman!Amaşu.nu söyleyebilirim. o kiğıtları vereceğim adrese yollaman, arada

bir gelip altımı temizlemenle a5ını derecede rahatlatacaktır beni,"

SözlerimtabiikitatminetmemiştiAnita,yı.Hattadahadakafası-nıkarıştırmıştı.Belkidebuyüzümüğörmesiilerisiiçindahaiyiy-di. Benim için hissettiklerinin kaybolmasını sağlayabilirdi, beni

anlayamaması. kendine bir koca bulup mutlu olmasını istiyor_

dum,Anita,nrn.Hepsibu.BiradresVereceğimisöylemiştim.Evet, adres fikri, Kinyas,ın bende son hamlesiyle uYandırdığı Çö-

Page 206: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

416

zümün bir sonucuydu. Ama yazılarımı kime yollayacaktım ?..

Anita benimle sessizliği paylaşmaktan sıkılmış ve odadarı çık-mıştı... Önce, aklrma ailem geldi. Aruıem ve babam. Onlara yollaya-bilirdim hayaturrı. Yıllarca tek bir güliinrsenresi için uğraştıklan in-sanln, gerçekte neler yaşadığınr ve ne şekilde varhğına son verdi-

ğini öğrenmeyü fazlasıyla hak ediyorlardı. Sekiz yıldır benden hiç-bir haber alamamışlardı. Ve belki de öldüğiimü düşünüyorlarü.lmk6nsız ancak, belki de unuffnuşlardı beni. Her doğum giirıiirndebarta hediyeler alan ailemi, ölümürnü müjdeleyen yazı|ar|a üzme-nin bir yararı var mıydı? Beni bildikleri, onlarla beraber yaşaüğımmüddetçe tarııdıklan gibi yarti garip ama iyi bir çocuk olarak hatır-lamalaruıı tercih ederdim. Kendimi parçalayıp yok etmeye haklomvarü artra onlarırı hafizalarındaki hatıramı mahvetmeye yoktu.Vazgeçtim bu fikirden... Benim Kinyas üşında hiç dostum olma-mıştı. Zihnimin en ücra köşesindeki düşiincelerden, hayallerdenhaberi oları kimseyi tarıımamıştım yasal hayatım boyunca. Dolayı-sıyla o dönem arkadaşlanmdarı birine böyle bir hikAyeyi yollamak,evin dışuıdaki, yolun sonundaki çöpe atmakla eşdeğerli. Her za-

martki gibi ne istediğime bir tiirtü karar veremiyordum... Yazılanmkime ulaştığı takdirde zihinsel ölümüm tamamlarıabilirdi ? Lo-oping'i düşiindüm. Yaşlı Fransz'ı. Büyük ihtimalle, daha öncedenkendisine emarıet ettiğim eşyalara yaptığı gibi, eline geçen kutuyada dokunmazve kafenin arkasındaki kiiçük barakaya koyardı. Birsiire sonra da, el yazrmı taşıyarı kağıtlar kurtlar tarafindan yenirdi.Zaten vücudumun akıbeti bu olacaktı. Bir de yazılmış hayatmuıaynı şekilde sonuçlarımasını istemiyordum.. Eğer hayatrmda birkadını serrm§ olsaydrm, ona yollardrm. Onun da beni sevmemesi-nin bende yarattığı deliliği görmesi için. İhsarıi bir intikam duygu-suyla. Ama hayır, hiçbir kaün gelnriyordu gözi,irnün öniine. Hiçbirkadrnın ismi yazılmıyordu zihnirnin el«anına...

Hatırlayabildiğim kadanyla, sekiz yıldır yaşadığım yerlerdekarşılaştığım insanlann yüzlerini düşündüm. O yüzlerde bir zeki,aradım. Belli bir dürüstlük. Hiçbir insanın tamamen dürüst ola-mayacağını bilecek kadar tanryordum kendimi. Ama yine de, birytiz bulmaya çalıştım onlarca insan arasında... Öyle bir yüz olma-

417

lıydı ki, gözlerinin arasındaki beyin, okuduklannr anlayacak ka-

darTürkçebilmeliydi.Öylebiryüzolmalıydıki,benimlebirkaçsaatdeolsakonuşmuşbirağzasahipolmalıydı.Türkçebilentektarııdığım olan Amidou,yu da kendi ellerimle öldürmüştüm",

Düşünmek çok yorucuydu, Bu dünyada bir yüz bulmak çok

zordu. Hepsini yal«nak istedim. Bütiilı yazrlarr, her Şeyi. Alevler

yemeli, diye düşündüm, Hayatımı, Öllimlimü, Ama bu da çok ko-

lay olurdu. zihnimin, ölümüne siden düşünsel yolculuğunun kap-

tarılığınıyapanpaIçasıkarşıçıl«ruşolmalı.kihemenvazgeçtim...Tanıdığımyüzlerindefitesidevamediyordu.Kimseyibulamama-nrn ça^resizliğiyle, şiyah çantayı Kinyas'a yollamayı bile düşün-

düm.Buhareket,,onayapılacakenbüyükkötülükolurdu.Benim-le beraber yapilklarından, hayatı boyunca yaşadıklarının hepsin-

denkurtulmakiçinyazdıklarınıbarıayollamışbiradamaverile-cek en zatiry ceza olurdu",

Vederken,öncelerisonderecebelirsizolaııbiryüz,diğerlerininönünegeçti.Gözleri,burnu,çenesibelirginleşti.Siyahbeyazport-resi renklendi. Kontrol edemiyordum yüziirı zihnimde aÇtıg Yerin

büyiirnesini.Hatrlamryordumyiiziinsahibigençadamınismini.Bir süre Sonra, o da belirdi. Önce soyadı geldi: Giirıday, Sonra adr:

Hakan.MeksikadatarıışbğımTiirk.Yeracruz'dabenimlebirgecegeçirm§, oradaki varlığınuı nedenini tam olarak çözemediğimiz

adam...Benirahatsızedenbirsözünübulmayaçalştım.Amabırla-madrm.Tekhatırladı$m,bütüngeceiçmesinerağnensarhoşol-mamasıydr. Ve alşkarüklarından vazgeçmeyen, gittiği her yere iç-

kisini, çerezini bavulunda $ötiiren her turist gibi yanında getirm§

olduğurakışişelerinihatırladrm.ogeceçokkonuşmamışhk.AmaKinyasda,bende,oadamrnyolculuğumuzdakaşrmızaçılanşil.ginçbirtesadüfolduğunukabuletrniştik.Kinyas'rnHakan'ıtehditettiğini öğrenm§tim ,o*,, Zavü|ı, çok korl«nuş olmalıyö, Ama

oncayolboyunc,tuş,a.g,rakısırırbizimlecömertçepaylaşması,içindeki diirüstlüğiirı ve iyili$n bir göstergesiydi",

Üzerindeelyazılarımrzrnolduğubütiİtkiğıtlarıoadamayol-lamaya karar vermiştim. yazılarımızla ne yapacağl umurumda de-

ğitdi. ve üstelik aküetlerini bilmemek da}ta da rahatlatıyordu be_

Page 207: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

418

ni. Tek istediğim yollamaktı. Cümlelerimizin ve hikiyelerimizinondayaratabileceği etkileri de önemsemiyordum. Belki de posta-da kaybolurdu, yaz|ya dökülmüş bütün düşüncelerimiz. Belki deileride, Hakan'ın çocuklan okurdu, birkaç gün boyunca babaları-nın birlikie olduğu adamlann hikAyelerini. Beynimde kırışıklarınaçildığını hissettim. Zihnisel ölümümü gerçekleştirebilmeminson şartrnı da yerine getirmeme az kalmıştı...

Yataktan kalkıp yan odaya geçtim. Dolaptaki valizi çıkardım.İçindeki, üzerinde Louis Perrot isminin yazdığı resmi belgeleribir kenara firlatıp aramaya başladım. Bir klğıt olduğunu biliyor-dum, Hakarı'ın adresinin kendi el yazısıyla yazıldığı. Valizin için-deki bütün kiğıtları firlatmama rağmen bulamamıştım. Kafamıkaldırıp dolapta asılı duran dört siyatı cekete baktım. Bunlardarıbirini Meksika'da giymiş olmalıyım, diye düşiindiirn. Terlemeyebaşlamıştım. Eğer adresin yazdığı köğıdı bulamazsam ne yapaca-

ğımı bilmiyordum. Eroin krizindeki bir bağımlı gibiydim. Ceket-lerin hepsini yatağın üzerine, dağılmış kiğıtlann ortasrna attım.Ceplerinde, çakrnak ceplerinde hayatımı zırryordum. Ellerim titri-yordu, Zihinsel öltirıiimü arıyordum ceketin yırtılmış iç cebinindibinde, astar ile kumaşın arasında ufak bir kAğıt hissettim. Eli-mi geri çekerken cep tamamen yırtıldı. Klğdı gözlerimin önünegetirdiğimde, önce ismini sonra da adresini okudum, Hakan'rn.Kalbim, uzaya firlatılacak bir mekiğin motoru gibi çalışıyordu.Olduğum yere çöktüm. K6ğıdı, başparmağım ve işaret parmağım-la öyle sıkıyorduffi H, altı milyar insarı gelse alarıaz|axdı benden.Yerde srrtmr dolaba yaslamış otururken, çıkardığrm onca sestendolayı bir l«iz geçirdiğimi düşünen Anita içeri girdi. Tek bir keli-me etmesine firsat vermeden, "İşte !" dedim, kiğıdı göstererek.

"Adres bu ! Buraya yollayacaksrrı yazı|arı|artl."Valizden çıkanp firlattığım k6ğıtlan, eşyalan toplarken Anita,

ben devam ettim konuşmaya. Bu sefeq kendi dilimde kısık birsesle.

"Belki hayatrmı kurtaramazsrn. Ama ölümiirnü kurtarabilirsin... "

Sanki söylediklerimi arılamış gibi, Anita birkaç sarıiye yüzümebaktıktan sonra devam etti etrafi toplamaya..,

419

İşinibitirdiktenSonrasalonainipyarıımaoturdu.Belkide,deli-cehareketlerimetanıklıkedince,kendimibirodayakapatmamınçok marıtıklı bir dawanış olduğunu düşünmeye baŞlamıŞtı. Hatta o

$iirıüngelmesiiçinsabırsrzlanıyorbileolabilirdi.Çiinktideminyu-ir.,o. gtıroıiğ,ı açılan gözlerimden korktuğunu biliyordum.

,.Sana soyledijim her şeyi hatırlıyorsun, değil mi ?" diye sor_

dum.Haklıolarak,düşüncelerimiokuyamadığıiçin,..Hangiko-nuda?" dedi.

,,Bana nasıl bakacağınla ilgili olarılar" dedim, bitkin bir İngiliz_

ce'yle. Bütün bildiklerimi yavaş yavaş unutmama rağmen, hala

shakespeare,in lisanrnr hatasız konuşabildiğime hayret ediyor_

dum.Belkide,zihnimbunuenŞonasaklıyordu.İşineyarayarıbil-gileri en son temizle}ecekti, belki de. Önce kadınlar ve çocuklar

gitmişti !..,,Evet" dedi. "Seni nasrl besleyeceğimi, ne sıklıklatemizleyece_

ğimi biliyorıJım."..BunlarrnyarındaüçgündebiryedireceğinyemeklerinSonun-

dabiradetNivakiniçirmelisin.Veonbeşgiindebir,saçlanmıke-sip tıraş etmelisin,"

Bensiz, ilerideki hayatuıa dair göriişlerimi de telirarlamalıydrm,

..Buçatmınaltındabirhayatkuracaksınkendine.Belkievlenip

çocuk doğuracaksın, zamanı geldiğinde, Ama bedenim asla ra-

hatsrz olmamalı, Anlıyor musun?"

Anlıyordu. Aptat değildi,..Yarınocipisatınal.Vearkadaşınıdaişeal.Arabakullanma-

)n,Sanadaöğretmesiniiste.Yalonlardabiryerde,birkulübeyap-tır ve orada yatsm, Şoförlüğü öğrenerek, onu işinden etmeyecek-

sin. Sadece, mümkün olduğu kadar en at sayıda insana muhtaç

olmanı istiyorum. İnsarılar iyi değildir Anita ! kısacık hayatrnda

bunu,el|azbenimkadariyiöğrendiğinibiliyonrm.Gereksizoları-ları asla hayatrna solana Ve en önemlisi, emrinde ÇalıŞarılarla Sa-

kınyatma!,,dedim,Sağelimle,rahatsızetmeyecekkadarkaslıolan bacaklarınr okşarken. Devam ettim verdiğim hayat dersine,

çocuklarrna vasiyetini açıklayan, yatalak bir YaŞlı gibiYdim'

*SahipolduğungücünvegüzelliğinfarkınaVar!Sensefalet

1

l

l

\

],

1i

ll

l1

l\

1l

l

\

\t

il

\l

l

Page 208: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

420

içinde bir zenginlik yaşayacaksrn. En zonrdur. Dikkatli ol ! Ve ai-lenle ilişkilerini, mümkün olduğunca mesafeli tut. Zamanında, se-ni satarak yemek yemeye çalışmış insanlarr eüne sokmanrayaözen göster. Birlikte olacağın erkeği, kendinden daha az. parayasahip olanlaruı arasından seç. Belki, bu sarıa aclmasz gelebiliralna sana say$ dulnnasını sağlayacaktıı Afrİka'da para, gösterİşve saygıyı satın alır. Medeniyet sadece alçak kaldınmlarla olmaz !"

Kaldınm yükseklikleriyle, bir ülkenin fert başına gelir seviyesiarasındaki bağlantıyı kurmasını beklemek bir hataydı tabii ki,ama ben yine de devam ediyordum, sosyal içerikli dersime.

"Uygar dünyadaysa para sadece lüksü ğetirir, ki bunun göster-gesi evin yanındaki tenis kortudur. Buradaki bir dolarla, İsveç'teharcayacağın bir doların satın a]abilecekleri arasındaki f#k çokbüyüktiir. Sen, sahip olduklarınla ve birkaç yıl sonra elinin altm-da oluşacak servetle bir l«aliçe olabilirsin. Kendini şimdiden ha-zrrla geleceğine !" Başımr çevirip dalmış gözlerini görünce, söyle-diklerimi şimdiden hayal etmeye başladığını anlaüm. Hata yap-mazsa mutlu olurdu. Ben yirmi bir yaşıma kadar hiç hata yapma-mrştrm, ama mutluluğu da bulamamıştım. Çünkü kurulan hiçbirmantıklı denklemde yer almayacak kadar garip düşünceler gezi-yordu içimde. Sonra bir sürü hata yaptım. Yüzlerce. En kiiçüğün-den en büyüğüne kadar. Birçok zaman teğet geçtim mutluluğa.Belki daha az düşünseydim, dokunabilirdim o siirekli duyguyaama mutluluğrın, tatrnin olmarıın bir göz krrtrımasr kadar losa sür-düğiinü anlamam zor olmadı. Uğruna hatalardaıı kaçmılacak birbok değildi mutluluk !

Güneşin kendini soğutmak için o§anusa daldrğı saatler gel-mişti. Gökyiizü, liızıldan maüye dönüyordu. Ressam olmadığımiçin şükrettim. Dünyayı, giineşi, renkleri çizmek çok zoç diye dü-

şiindüm. Doğadaki seslçr taklit edilebilirdi ama renklerin bir tu-val üzerinde hayat bulmaları imkAnsıza yal«ndı... Verandadakihasır koltuğa oturmuş, ayaklanmr masaya uzatmıştım. Satıildeoynayan çocuklar, a}«şam yemeğini kaçrrmamak için evlerine giLmişlerdi. Artık yengeçlerin orüaya çıkma saati yaklaşıyordu. Çokileride, beyaz bir yatın ışıklan yandı. Zengin bir beyaza ait olma-

421

lı,diyedüşündüm.Toprağınüzerindekazandığıparayıdenizdelıarcıyordu. Bu saatleİde, nereden geldiğini tam olarak çözeme-

tliğim balık kokuları geliyordu ,",*d,ya, Ve yarıında da, ancak

ı;tık dikkatli din;;iğ"l tal<tirde duyulacak bir ","oT ?İ]'_fj,l-

ııindğ,dedeböylebirsesduyardımakşamları.İwiçrelibirgezgrn,sahildeki taşın üstüne oturur r" |aı**ını yerlilerden öğrendiği

t,arntamı, kendisi ğitmiş kızıllığı kalmış güneşe doğnı ağlatırdı,

tlerisineelininiçiylevurarak.Herkesseverdioİsviçreliyi.Tantieli,ose,un nrrrı.rirrındarı birinde kalırdı. İsmini bilmezdik, kimse

çağırmaza,o,,.,.Hepyakınlardaolurduçünkü...LeSuisse!''der.dik. Tarııdığrmrz i"ı. _vrr İsviçreliydi. Kıta sakinlerini sömürme_

yen, kendini zencilerden farkh görmeyen, en dürüst biçimde on-

lar gibi yaşayan bir İdamdı. zııjn,te bir matbaada işçi olarak ça_

lıştığını söylerdi, Ancak, ilginç bir iş olmalıydı ki, altı ay batı sa-

hitinigezer',ıt,uvdaZürih,tekalırdı.Sonramalaryadarıöldü.Tamtam ""rı"Juıtti.

o gerçek bir ğez$indi. Küçük zenci çocukla_

raşehirdenşekerlergetiren,teknelerinionaranbalıkçılarayar-drmedeng",ç"tbirinsandı.Neyaşadıklannr,tanrkolduğuilkel-liklerialaycrtavırlarlaanlatarıiı.ıvtızııibirseyahatyazarrydr,nedeülkesınınuirı<açfrangıkarşüğrndakendisinebekaretlerinivelTneye haz ır tıztann peşinaeydi,-TanıOğım

_

en dürüst medeni-

yet düşmanıydr, İsviçre'de t""*a,ğl parayt buradaki fakirlerle

paylaşan bir kiiçük kahraman, Ş" "" a"vd1gy* tamtam sesleri

onunkilere benziyordu. çok ı.orruşar, biri değildi, Siirekli gülen

yuzü yeterdi kendisini anlatmaya Ama malarya faz|a gördü onu,

batı sahilindeki yoksul çocuklara. Kan emici, sitah kaÇakÇrsı, Pa-

ra aklayrcr onlarca vatandaşı dururken,,onu alıp gitti,

Anita,elindekikrzartrlm§muzveananasladolutabaklaveran.dayaçıktı.Öuurelindede,herakşamikikadehiçtiğibeyazşara-br vardı. Hepsini masaya koydu. beı..a, geldiğindeyse, büwktü_

ğünüinkilredemeyeceğimbirköpüğesahipcapuccino'yladön-dü. Afrika,da olmrı. içir, iyi bir saaiteydik_ Zaten böyledir, Bazı

saatlerbazıkıtalara,ülkelereyakışır.A§amınbaşlangıcıdabu-rayaaitti.KadehinicapuccinofincanrmavunıpiçtiAnita.İçindebutunduğ..*.,,durumda,uğnrnakadehterimizikaldırabileceği-

Page 209: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

422

miz faz|a kawam yoktu. Sağlıktan yarıa benim, hayatınuı bir bö-lümünde fahişelik yapm§ olan Anita'nın da şereften yana şansıyolıtu. Bu durumlarda birbirimizin gözlerine bakıp talihin bizikarşılaştırTn§ olmasına içiyorduk şarap ve capuccino'5ru. Öylebir karşılamaydı ki bizimkisi, hayatlanmızdaki boşluklar biranahtann deliğine girmesi kadar eksiksiz dolmuştu. Anita hak et-tiği ve hayal ettiği zenginliğe, ben de bedenimin melek kalpli ba-kıcısuıa kavırşmuştum. Ve ikimiz de biliyorduk ki birbirimize ve-rebileceğimiz başka bir şey yoktu. İki insanın birbirine muhtaçolmasınrn, onlan bütün dünyadan koparabilecek bir güç olduğu-nu düşünüyordum. Benim Anita'ya olan bağımlılığımın tamamenbedensel olması ve onun da bana maddi açıdarı kendini sadık his-setmesi varabileceğimiz en iyi noktaydı. Belki bulunduğumuznoktayı biraz da olsa kirleten Anita'nın bana duyduğu aşk vardıama onun da çok uzun süreceğini sanmryordum...

Noah evde olmadığı için ikimiz de çıplak oturuyorduk. ZatenAnita gibi bir kadının göğüsteri bile, herhaııgi yerli bir çocuk içinilginç değildi. Herkes birbirini çıplak gördüğü için heyecanlan-mazdr Afrika'da...

Bir defasrnda, daha üniversiteye giden bir çocukken, evindegeceyi geçirdiğim kadına hiç dokunmadaıı onu orgazma ulaştır-mayı başarmıştım. Sadece konuşarak, doğru kelimeler bularak.Uzun sürmüştü, aırlattrklanma yoğunlaşıp hayal etmesi, ama or-gazm da uzun sürmüştü ! Kelimelerle yapabileceğim en büyükgösteriydi. Belki bir de, herhangi bir bankaya girip sadece konu-şarak, veznedarr bana öniindeki bütün parayı verTneye i}ıra et-mek, hatın sayılır bir gösteri olurdu... Tabii, bir kadına dokunma-dan sevişmek pek normal bir yöntem değildi ve bazen çok sıkıcıolabiliyordu ama yine de kullarıılan kelimelerin a5mılannın, yer-lerini değiştirerek, bir marangozluk işi tarifinde de kullanılabite-ceklerini bilmek büyuk bir zevkti...

Ağzına attığı büyuk ananas diliminin suyu altdudağından çene-sine süzülürken, Anita'ya da böyle bir gösteri sunup srınamayaca-ğımı düşündüm. Son bir hediye olabilirdi. Kullanacağım kelime-leri düşündüm. Birkaç tanesi topal adımlarla geldi aklıma. Zihni-

42,i

ıninvardığınoktayıküçümsemiştim.Değilbirkadınıkendindtıııgeçirmek, bir dilİm ananas istediğimi söylemem bile bir mucizey-

tli, bu zihin boşluğunda. Şimdiy" l.uOr hiç karşılaşmadığım bir

tlunımdaydım. ilkİez hissettiğim bir duygu. BoŞluk, iÇinde, bir-

kaç temel bilgi ve görüşten başka hiçbir düşünce zerresi banndrr-

ınayan, boş bir akıl, Yankrlannr duyuyordum aklrmdan geçenle-

rin. Kendime bunu yapabilmiş otabilmeme hilA inanamryordum,

Çok ağır uwştunr""l- almış gibi, az sayıda ve karmaşık görün-

tülervardrhafizamda.Bütünseslera5rnıydı,hatırladığım.Koku-tar farklılıklannı yitirmişti, Dünyadan kopuyordum, doğduğumda

annemde,.ı.opt,ğ,mgibi.Amabusefer,benkesiyordumaramrz-dakibağı! "

Anitanı"nirisiyahgözleriveuzunkirpikleriyleyinebarıabak-tığını hissettim. xrr,ri*ak istiyordu. Belki de beni vazgeçirmek

istiyordu.Kadınlığınıtektifetmiş,işeyaramamıştı.Şefkatiniver.miş, yine de dtlnıİemiştim yolumaan, Onu ikna etmenin bir yolu

olmalr, diye düşünüyordu, Okuyamıyordum aklından geçenleri

ama duyabııiyordum. Önündekiiabakta son kalaıı ananas dilimi_

nideikiyebölüpağzınaattıktansonra,..Pekibenimledahaöncekarşılaşmrş olsan, aşık olur muydun ?" diye sordu, Varmak istedi-

ği noktay, gio"r,-voida ıyı bir başlangıçtı. onun on yedi yaşında

birzek6sı,benimseyaklaşıkaltıyaşseviyesindebirzihnimvar-dı. Babam tenis oynarken, ratıuıjıe arasrndaki fark açılıp setler_

dedurum2-0olduğundaveherkesonunyenildiğinidüşünmeyebaşladığında, kendİsine havlusunu ğötürürdüm ve bana şu sözü

söylerdi."Dunım 2-0, Yani berabere !"

VegerçektendetoparlamasrZormaçlönceeşitler,Sonrada3-2alırdr.obaşantrolmayaseçmişbirinsandı.Neyapa.rsayapsmbaşarılıolurou.Bende,Anitaylaaramrzd.akizihinselürilikfarkı-nı göITnera". gelerek, berabere olduğumuzu düşündüm,

..Benkimseye6şıkolmadım,,dedim...Eskidentarııdığımbirka-

dına Aşık olmayı çok istemiştim, Ama ne kadar kolay yalan söy-

leyip aldatabildiğİmi görünce aklrmın aşk gibi asil bir duyguyu

kaldıramayacak kadar ikiyüzlü olduğunu anladım"'

Page 210: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

424

öyle bir kadın hatırlamıyordum. Anita'ya yalan söylüyordum.Ve onu incitmemek için n,..,u yapmam gerekiyordu."Biliyorum. Aş,k oimadım hıçbır ;;,;iyen birinin, büyükihtimalle büyük nır vaıanc, Ya da kalbi ı.r.,ı. bir kibir hastası ol-*:öhiT#ffiiliş*** ;ilŞç bir zaman ı.ı.n."vı

." j:;İijrT]; J## Jffi?İ

is te diğim i b en d e !m kestiremiyo r_

nuşma yapıyordum. o krd*.'u' Yüz kelimeYle doğaçlama uı. ı.o_

"Annem ile babamı bile tuçnr. zaman çocukları gibi sevdiğimisanmlyonrm, Nedeni kötü olmam değil. sadece, sevmek yok duy-gularımın arasında. Daha aog.u.r, Jrr,ır-"lorğum hiçbir duygukalıcı değil, Daha çok zevk,-ı.Lgınııt, iğrenme gibi anlık hisler ol-du, bedenimi yönlendirenler. Ama hiçbiri üç günde n faz|asürme-di. Belki de, hayat yeterlĞBelkiuı"ıoıv,şayacağım,biı.:;:},İTJilffi

;f lll}"*Tilgöre birilerini sever, geri kalarılardan nefret ederdim !''Evet, bir şekild" ,onr", nrglr*,ş; ;;;;;maını. Şimdi, topfileyi geçmiş, Anita'nın ;";;* onu, benirn.lnr*orki herhan-gi bir noktaya yollamasını bekliyordum. Aftığımız servislerleka§' sahadaki teneke kutulan ;;#;::::,,::1*. ]1ız servislerle,Iarınıçı"a"ı.ı.,inboşatt,ı;;;}HT]"r#T,'lti}"iݧXl";Ö"}:maktan, içindekini içmeyi t"."ıi ediyordu*. n"iro de, içkiye alış-mam o tenis okulu günlerime dayanıyordur. Hatırlamlyorum."Ben 6şık oldu-'id"di a"ır, Karşimaa nr. r".**, normal birili[Jffl,;:::::,-.:"J"*tr*ı:;;;;",'İr".*,ç,.o,g,*,

"okulda bir oğlana 6şık oımrştrm. Bir Alman. Birbirimizemektuplar yazardık. nı. gL"", o;un eünde seüştik. Sonra, bütünokula bunu arılat!1 Ve nu., j", onu öldürmek istedim. o kadarüzülmüştüm ki !.. Yıllar "or,.r,i"ni bulduğr., J* geldi bir gece.Sarhoştu. Para çıkarıp ,ı.,tımu ı.oydu. T*r*r*ıştı beni. Ve be-nim de, eüme yemek götürmem gerekiyordu. onunla yine seüş-tim, Sızıp kaldıktan sonra ,unJ, kadar agıaa,m. Kendimden vebütün hayatımdan utanıyordum, yaptığmJan dolayı. verdiği pa-

425

ı,ııyı almadan, otelden çıkıp evime kadar koştum. Çünkü onun pa-

ı,:»ıyla alacağım yemeğin her lokmasında bana yıllar önce yazdı-

ğı me}<tupları hatırlayacağımı biliyordum. Ben ona, o oteldeki ge-

t:e hilA frşıktrm !"

Üzücü bir hikiye. Düşük bütçeli bir Hint filmi senaryosu. İll<

«lefa dinlediğim bir acı değildi, Anita'nın anlattığı. Yoksulluk ve

güzel bir vücut yan yana geldiğinde, dünyanın hemen hemen heryerinde aynr sonuçtar doğardı. Diirtyarıın en eski mesleği fahişe-

likse, dünyanın en eski hayal kınkhğı da aşktı... Ben insanlarıseyrederek büyümüştüm. Aş,k olarılarla, ayrılanlarla, birbirlerin-den nefret edenlerle ilgilenmiştim, derslerimden daha çok. Ve birara|ax, kendime kıİdığımı da hatrlıyonım. Bir kadını sevemedi-

ğim için sinirimden ağladığım geceler de oldu. Ama bir türlü, baş-

ka bir insarıın varlığını hayatımdavazgeçIlmez kılamadım. Ta kibugüne kadar. Kaşımda oturan kadına bedenimin ihtiyacı vardı.

O olmasa, iki haftadan fazla yaşayamazdr ve düşi,irıdiirn de, belkide aşk benim için buydu. Evet, Anita'ya bağımlıydım ! Hayatrmda

ilk defa, varlığım bir başkasınrn varlrğına bağlıydı. Ve o kişiyi de

ben seçmiştim. Bir çeşit aşk değil miydi yaşadıklanmız? Büttinbetirtiler benziyordu. Bunları yüksek sesle söyleyip Anitaya an-

latmak istedim ama böytesine gerçekle bağdaşmayan bir aşkı arı-

layamayacağınr, kenösiyle alay ettiğimi sarıacağını düşünereksustum ve anlattığı hikiyeye üzülüyolTnuş gibi yapmaya, yani sa-

bit bfu şekilde masadaki boş tabağı seyretmeye devam ettim-..

"Ve sonra, sana 6şık oldum" dedi, ince sesiyle. Duymak isteme-yeceğim kelimelerin geleceğini anlamıştrm. Patlayan su borusu-

nun deliğini elimle kapatıyormuşçasrna, sözlerini de durdurama-yacağımı biliyordum.

"Ama sen, beni bir hizmetkfir gibi gördiirt. Belki de bütiin in-

sarıları böyle görüyorsun. Her şeyi bildiğini saıııyorsun, ama be-

nim gibi bir kadının hissedebileceklerinden zerTe kadar haberinyok ! Senin için üzülüyonrm. Mutlu olmayı tercih etmeyen herke-

se üzülüyorıım" diye bitirdi konuşmasını. Eskisi kadar sağlam

zırhlar öremediğim için etrafima, karşımdaki genç loz bile anla-

mrştı, her şeyi.bildiğimi sarıdığınrı. Böyle insanlara hep sormak

Page 211: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

426

istemişimdir. "Peki, bana bilmediğim herharıgi bir şeyi söyleyebilirmisiniz?" diye. Kimde böyle bir sır varü? Bütün dehalar sırlannıdünyayla paylaşmışken, harıgi bilinmeyenden bahsediyorduk ?

Anita'yla aynt verandada karşılıklı oturuyorduk ama bir Iraklıile bir Avustralya yerlisi kadar farklı konulardan bahsediyorduk.Daha doğrusu, benim bahsedecek konum kalmamıştı. Anita'nın-kilere asılıyordum... Parazitlerin hayatı hep ilgimi çekmiştir. Bende onlardarı biri olmuştum. Deliliğini teyit etmek için toplunriçinde yaşayan bir olmuştum. Ama artık bitiyordu. Kimseye ihti-yacrm yoktu. Smrrsrz yalnızlığımın içinde kaybolmaınrn zamanıher geçen saniye yaklaşıyordu. Saatlerin durmaması yine tek te-

sellimdi. Zaman makinesini, ben zihnimi öldürmeden icat edecekadamı diri diri gömebilirdim !

Anita boş tabağı götürmek ve her aşk konusu açıldığında do-lan gözlerinin yaşlarını boşaltmak için mutfağa gitmişti. Onunmutsuzluğunu değiştirebilecek yeteneğim yoktu. Zaten, hayatımboyunca kimseyi gerçeliten mutlu edememiştim. Dağıttığım pa-ralar, akrobatik hareketlerle kurtardığım hayatlar. Hepsi kendimikaııdırmak içindi. İçimde, en derinimde iyi bir insanın yattığınakendimi inandırmak içindi. Oysa ben, kelimenin tam anlamıylabir bencildim. Dünyada yaşayan en bencil adam ! Sadece kendi-mi düşiinmüştiim bunca yıl. Hiçbir zalnan değişmeye çalışmamış-tım. Ailemin beni istedikleri yerde görme arzularını kiiçümsemiş,onlarrn gerçekte neler hayal ettiklerini önemsememiştim. Tek birçabam olmamıştı, beynimdeki sesleri sustulTnaya yönelik. Tekbir çabam yoktu, normal bir insan olmak uğruna harcadığım. Bü-tün idealleri aşağılamaJn, bütiin başarılan utarıç verici rekabetle-rin sonucu olarak görmem sadece ve sadece sonsuz tembelliğimve bencilliğimden kaynaklanıyordu. Birine Aşık olmayı istediğimisöylerken Anita'ya, aslında dürüstttim. Doğruydu, sabah uyanıpbir kadını sevdiğimin farkına varmak istediğim. Ama hiç uğraş-mış mıydrm bunu başarmak için? Okulumu bitirmek, bir aile kur-mak, çewemi sevgiyle donatmak için hiç çabalamış mıydım ?Koskoca bir hayır ! Sadece boyun eğdim içimdeki acımasızlığa.Belki, her insarıda olan kötülüğe, büytik bir zayıflık örneği olarak

427

lıen kaprldım, Belki de, her insanrn beyninden kulağına gelen o

sesler, ,vrr, ırr"*iil tarafrndan ellerinin tersiyle itilirken, tarafim_

ılankucaklanmışlardı.Veşimdi,n"^ıbulunduğumnoktayageti-rtlnbencilliğimyinebirinsanrmutsuzediyordu.Beniyaratanattuyduğum,.,,,",,"tdebencilliğimdendi...B-enböyleyim!''de-ırrek kadar korkunç bir soz yot<tiı. Ama ben hep öyle söylemiş_

tim, karşrmda pp"1,1u,ımın, düşündüklerimin doğru olmadığını

söyleyen ve beni seven iırsanlara, Ben böyleyiırr, Değişemeyece-

ğime inarımak o kadar kolaydı ki l Yokuş aşağı inmek kadar zevk-

tisiyoktur.Heletrrmananlarla,hervuksetdikteribirkaçsarıtimdekilolarcater dökenlerle alay etmek ne kadar darahaülatırdı nıhu-

mu!Zayıfolduğum,içinkötüy.-*Trrmanamadlğımiçinnorma}olmadığım, l,aJJ

"tnrTneye çalrşryordum, Çü"P tesadüfen keş-

fetmiştim düşünmeyi. ve konrrörr,. Dolayısıyla bu yolla birçok

insanr, aklımın ı.r"ia o1duğuna-ırr*orr*rştrm, benden başarılar

beklememeteriiçin.Amadünyarıınensrradaninsanıkadarnor-maldim aslrnda. yaıan söylüyordum herkese. Hepsi bu'

Vesonrainandımbirgünbütünyalanlarıma.okadarinandımkizihnimiöldürmeyekararverdim.Herzamaniçinençoksevdi-ğim söz, *Hiçbir şey için geç değitdir !" ctimlli olmuştur, Bunu

kendimetekrarlayarak,kaçırdığımıtahminettiğimvagonlannas-la bitmeyeceğine inanmaya çrİ,şr.dr*. Oysa, artık rahatlıkla di-

yebilirim ki her şey için çok geç İ gu"l* g,bi, yh" ve aklr iltihap-

larladolubiradamınyapmas,g","ı.",.enloğnıişzihniniöldiir-mesidir. Hem

-zatenokultarda ğetilen bir_doğa kanunrına boyun

eğiyorum ben, "İşe yaramazs,İol, olur!" kanunu, Bugüne kadar

katlettiğim ir,".r,i*için üzülmüyor oluşum, sattığım uyuŞturucu-

larla komaya gireceklerin uykumu kaçırmıYor oluŞu", Yok ol-

maln için fazlasıyla geçerli nedenler",

Benkötübirinsanım.Üstelikfarkındaylmvebubenidahadakötü yapar!

Page 212: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

#b+

Banjul'un bir sihri olmalı. Başım artık ağrımıyor. Buraya geldi-ğimden beri bir yırüılma hissetmiyonım beynimin zarında. Aslın-da yeni fark ettim geçtiğini. İnsan her acrya kolayca alışabildiğive bir süre sonra varlığını bile unuttuğu için, yokluğunun da far-kına varamıyor. Biraz önceki, Anita'yla yaptığım konuşmanın vebana düşündürdüklerinin, kafamı daha da boşalttığını arılayabili-yonrm. Anita mutfağa gittikten sonra dönmedi yanıma. Daha o1-

gun bir bakrcı bulmahydım kendime... Gaz lambasının yandığı busaatlerde Afrika'da hissedilen yalnızlık için burada olduğumu bi-liyonım. San eün verandasında o§arıusun değişnrez nakaratıy-la otunıyonım. Suyun melodisi bazılarrna ninni gibi gelirken, ba-zılarını da uyutmuyor benim gibi. Kinyas gibi ben de uyumuyo-rum artık. Son gecelerimi geçirdiğimin farkındayım. Son temizli-ği yapıyorum zihnin,ıde. Son hatırladıklarıml yaztyorum. Evinbahçesini kuşatan palmiyeler rüzgdrsızlılctarı, dev ağaç heykelle-ri gibi görünüyor oturduğunr yerden. Tek bir hareket yok. Okya-nus ve benim dışımda bütün carılılar uruyor...

Bir zamanlar kıyısında yaşadığım Kuzey Denizi'ni düşünüyo-rum. Geniş beton sahillerini. İsmini hatırlamadığım kuşların üze-rinde uçuşlarrnı görüyorum, gözlerimi kapattnca. Bildiğim en so-ğuk deniz. En çirkin deniz. Daha çok, içinde binlerce insanrn sa-vaşlarda boğulduğu bir kan ve çamur gölü hatırlıyorum o denizidüşündükçe. Aırnıpa'nın, üstünden geçmeye korktuğu için altınıkazdığı o pis deniz...

Afrika'dan başka hiçbir yerde yaşayaJnayacağımı anlıyorunryaşadığım uygar ülkeleri düşündükçe. Ben medeniyet istemiyo-

429

nım. İçinde yok olacağım karambolü arıyonım, Bu nedenle sekiz

yıldır, hiçbir beyazrn dayanam ayacağı bölgelerde yaşıyonım",

1991'de yapılan ralliyi hatulıyonım, Dakkar ral}isini, O büwk

skarıdalı.obüyukcinayeti.Küçükbiryerlikızın,motosikletlibiryanşçıtarafindanezilipöldürülmesininkıtadayarattığıyarıkıIan.ve aynı yıl Mali,de bir militarıın yine Fransız bir yanşçıyı başın_

danvunıPÖldürmesinihatırlıyonrm.Veenkötüsüoyrl,ikiolayarağmen rallinin durdunrlmayıp d,evam ettiğini de hatırhyonım,

Eğer sekiz yıl başka türlü qeçmiş olsaydr, eğer kendime saygın

bir iş bulup yaşamış olsaydım Ren6 gibi, Bilemezdim O'iTi,l],

Yorulmazdr* b;ıı;;rr. e,o, ben safariye hiç çı}«nadım, oldür_

düklerim sadece insandı, Ve sayılan yeryüzünde, fillerden, kap-

tantardandahaçokolduğuiçin-ö,."*,"*iyordum,mermilerimingö ğüslerini delerek canlarırıı aldrklarınr",

Afrikanınasladeğişrneyeceğinibiliyo,*.Yüzyillarboyuncasefaletin ve şiddetirt sokakl*,İOu top oynadığı ülkelerin böyle

kalacağını biliyorum, Peki, ben değiştim mi ? Ren değişiyor mu-

yum?Hayırısaaecedahadakeskinleştivücudumveaklım,dün-yaatlasınrnbtı.sayfasındakaldığımsiirece.Böylebirkıtabulmakiçin çılanış,r* yoiu. §nı artda,lefes alıp verebileceğim bir top_

rak. Ve artık o toprağın Afrika olduğunu biliyorum, Bedenim ke-

silincehayattan,Sanevinba}ıçesinegömüleceğimidebiliyorum.Ve en ufak bir acr hissetmiyonrm, Bir yaşama makinesi haline

gelmişolmamdan,tamamenbensonımluyum.Eğerdoğsaydıln.giltere kraliçesinin çocuğu olarak yine kaçardrm evimden! Hata-

lıbirüretimolarak,yaşamakherzamankolayo}madlamaherin-sandandahaözgüroldum'Kendivarlığrmrbilereddettim.Herye-ni gtirı, içimdekibin sesten birini dinleyip bin ayn iş yaptım, Ama

oyunum faz|asiirmedi. Gerçek Kayra orLaya Çrktr. Ve uzun za-

mandır,sadeceonunlaidareediyorum.Aileminyarırndakalıpon.larlaülkemedönseydim,y,p*,ogerekenleriyapıpkendimcbirdüzen kursaydım ne olurdu, diye düşünüyorum bazen, Unutabi-

ürmiydimacabaiçimdeki"",ı",ızGörmezdengelerekyaşayabilir miydim yrllprca, içimdeki Kayra yı? Bir gece kanmrn yanından

katlap, çocr.kianmı uyandrrmamak için sessizce koridordan ge_

Page 213: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

430

çip kaçar mıydım ? Artık biliyorum bu sorulann yanıtlarını. Belkiyirmi birimde değil ama kırk birimde terk ederdim sahip oldu-ğum her insanı ve eşyayı. Mutlaka yapardım ! Ben, çewesindesevgi dolu insanlarla yaşayabilecek biri olmadığımı arıladım.Ben, toplumun bana öğütlediği gibi konuşabilecek, yıirüyebile-cek, para kazanabilecek bir insan olmadığımı anladım. Ben, birinsan olmadığımı anlayabildim... Başka bir tür vardı içimde. O tü-re boyıın eğerek, dediklerini yaptım. Ve o türün ölümünün arıcakgerçekleştireceğim şekilde olduğunu da biliyonım. . .

Gece önüne geleni ezip geçiyor. Gaz lambası kalemin gölgesiy-le oyrıuyor ve hd|6, yazıyonım. Hatırladıklanmın hepsini. Belkiyeterince insarıla karşilaşmadım, belki de tesadüfler tanrısı'izinvermedi. Ama barıa benzeyen biriyle tanışmadım. Çok istiyor-dum bir zamanlar, cümlelerimin sonunu getirecek bir erkek ya dakadın bulmayı. Belki, o bulacağım kişi biliyordur yanıtlan, diyedüşünüyordum. Eğer biliyorsa yarutları, bana söylerdi ve benimde bütün geçtiğim yerlerde kan, gözyaşı dökrneme gerek kalmaz-dı. Yirmi bir yaşımdarı önce tanısaydrm böyle birini, belki de hiç-birini yapmazdım... Kinyas bazen, "Bütün yaşadıklarımzı hayaledebilseydik, gerçekten yapmamıza gerek kalmazdı" derdi. Gü-lüp geçerdim, barıa korkakça gelen sözüne. Ama betki de haklı-dır, diye düşünüyorum şimdi. Eğer iddia ettiğim kadar güçlü ol-saydı hayallerim, eğer gerçelıten öldürdüğüm insanlann çığlıkla-nnı, üzerinde kadınları dövdüğüm toprakların kokusunu hayaledebilseydim, belki de ihtiyacım kalmazdı hepsini gerçekten yap-malna. Ama bir kez daha kendimi karıdırdım, hayal gücümiirı kas-lı olduğunu düşünerek. Aslında hayallerim, rüyalarım, gerçekleş-meden birer hiçti. Ve kendimi drşında gördüğüm insanlığın tamortasındaydım aslında. Yetmemişti hayal etmek ! Bir de, gerçekolsunlar istedim. Ve bugün, yaptıklanmın kaçınılmaz sonucunuyaşıyorum. Hayatım boytınca sahip olduğum bilgiler, kurduğumdüşünceler zinciri yüzümdeki deliklerden akıp gidiyor. Eğer ha-yal edebilseydim zihinsel ölümü, belki de birkaç gün sonra ken-dimi üçüncü kattaki o odaya kapatmama gerek kalmazdı. Sonsuzbencilliğim deweye $irmiş ve zihnimin kiiçücük bir bölümü geri

431

lt ıılanrna istediklerini yaptırmıştı. Sırf ulaşabilmek iÇin sessizliğe

vt, huzura... Bğer ge,ç"l""" gördüğüm rüyalan yaşadığıma inanıp

lıir de gündüz ,rİlo"", gerçekleJtirmek istemeseydim, her şey

ı;tık farkh olurdtı",Yegazı,muu'.sönüyor,Fitili.bitti.Bunlaratanlkhketmekbe-

ııim görevim belki de, Bunun için dünyaya gelmişim, Bütün son-

lıırı, bitişl"rl gtlmp hepsinin ardrndan ağlamak için !

Sabaha üç beş satrr kalmış, oturuyorum verandada, Kumsal-

tları gelen, kumlarrn yarrlma sesi, Bir gölge, Sanki denizden çık-

ıılışgibi.c"ı",,,a"vNoah.Yalpalamasrndaniçkiliolduğubelli,ıımaistemiyorar.ıamamı.Tektekçıkıyorkelimelerağzından,Sa-ğa sota çarpmamulİ'lçln,

"Özür dilerim, Geç kaldrm","

Hepimizin t,", ş"v" geç kaldığını anlatmaya gerek var mr kar-

şımdaki çocuğa? . 1 : __^- I1^,ın}ro ilri hrrz atve gel!",.Önemlideğil.Buzdolabrndaviskivar.Kadeheikibuzatvegel!,'

Ayağmdakl pl*tiX terlikleri çrkarrp salona girdi, UlliT^:::

geldi mutfaktan, Ve döndü, benim ,:ii h,x*rnr veITneye yemrn

etmişıriao,.m,elindebirkadehvıstiyıe.Önümekoyup,..Başkabiristeğini,uuml?,,diyesordu...Var,,dedim,solelimleensesin-O"r, yul.rladığım hasır koltuğu çekerken,

"Otur ve kadehi eline al, Sen içeceksin,"

Diretmedi.oturdu.Eğerı.ar..naaalkololmasaydıyadaciğe-rindekiduman,dinlemezdibeni.Aramrzdakisosya]srnıffarkınrnbilincindeydi.

'A*; biz de ingiltere,de deĞildik ! Uppermiddle

class,ın, burada arıcakbir içki markasrnı çağrıştıracak kadar ağr_

lığı vardı. llk yudumu almasrnı, uyuştuğunu lT*i" ettiğim kalın

dudaklarınınbuzparçalannadeğmesinibekledim,konuşmayabaşlamak için. Gaz lambasr stınmiş, karanlığın aydınlattığı kada_

rrylayetiniyorduk, ı _^ ı.,^.-n ,

..Hiçrüyagörii'rmiisiin?,diyesordum.Hemenyanıtvermedi'Iç-

kinin genzinde açtığı her yol, üeynındeki baskl bir yolu tılovoldu

..Görürüm.Herkesgibi...,,a"oı,derdinianlatmayayetenIngi_

lizcesiyle."Peki" dedim., "Ne görürsün ?"

Page 214: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

i§E*,,

432

Bir yudum daha alıp benim gibi, sadece sesini duyduğumuzo§anusa yüzünü çevirerek, "KaI yağdığmı görürüm. Rüyalanm-da kar yağar. Ve kardeşlerimle oyunlar oynanm. Kardarı ev yapa-rım" dedi. Sustu. Sanki patronuyla bu konuları konuşuyor olma-sının yanlış olduğunu düşünmüş gibi.

"Ben..." dedim. "A5mı rüyayı görmem. Ama her seferinde ken-dime rızaktan bakıyor olurum. Sanki, bir başkasının gözleriyleseyrediyorunuşum gibi. "

Sustuk ikimiz de. Rüyalarrmrzı düşünüyorduk, hatırladığımızkadanyla. Hayatımızda, hiçbir korkunun olmadığı tek arılan.

"Ben çok hastayım, Noah" dedim. Sesimi tam ayarlayamamış-tım. Yüksek çıkrnıştı.

"Yakrnda hiç hareket edemeyeceğim. Üçüncü kattaki odadaölene kadar kalacağım." Ya Anita çenesine hAkim olamayıp söy-lemişti ya da sarhoş olduğu için söylediklerimi anlamıyordu,Ama gördüğiim kadanyla, hiç şaşırmamrştı.

"Ben kendimi buraya kapattım" dedi birden. "Ben hasta değilim ! Ama kendimi bu eve kapattrm."

Beklemiyordum Noah'dan böyle bir cümle. Şaşırma srrasr ben-deydi. Demek, kendini buraya, sahile, bu ülkeye kapattığını düşü-nüyordu. Çocukla aramızda hiç fark yoküu. Sadece, ben datıa darbir yere sokuyordum vücudumu. O kadar. Hepimiz hapistik aslut-da, dünyada. Hepimiz de bir yerlere kaparımrştrk, isteyerek. Far-kımrz var mıydt, uygar diirıyaııın mozaşist delilerinden? Kendile-rine birilerinin zaıar vermesinin, aşağılayrcı sözler söylemesininhayalini kuranlardaıı farkımız var mıydı?..

Brüksel'deki Moda Moda isimli sado-mazo barrn müdaümle-rinden birini taıırmıştım. Evli ve üç çocuklu bir adam. İçinde ön-lenemez bir istek vardı gerçek bir kaltağa dönüşebilmek için. Tekarzusu bir fahişe olabilmekti. Koridorlarında dolandığım hasta-neye geldiği zam€ın gecenin ilerisinde, derin kesiklerini diktirmekiçin, iç çamaşnndarı hijyenik ped çılırnıştı. O giirı düşiinmüştüm,bütün bu acryr neden çelanek isteyebileceğini. Biraz konuştuğu-muzda, bedenine başkalarının sahip olmasından büyük bir hazduyduğunu arılatmıştı. Kendisi dışında herkesin, vücudu üzerin-

433

de söz sahibi olmasrnr istiyordu. Olantarı, ailesinin duymamasr

için yalvarmıştı, jiletlerle açılmış yaralarını diken doktora, Sonra,

ülkemin cehalet içinde yüzen bölgeterindeki kadınlarını düşün-

düm. Gündüz dövülüp gece yasal kocalan tarafindan yasal teca_

viizlere uğrayan kadınları. Ne farkları vardı, karşımda o gece,

hastane sedyesinde yüzüstü yatan adamdan ? Daha az ğösteriş,

daha az edebiyat bilgisi. Hepsi bu ! Belki isteniyordu o kadınlar

acıyla yüklenıniş kaderterini devam ettirmeyi, ama değiştirmek

de ellerinden gelnriyordu. Adamı alıp oraya götürmek, başlık pa-

rasıyla sattıktan sonra kocasrnın merhametine bıral«rıak istemiş_

tim o an. Ama şimdlanlıyonım ki, altı milyar insan da o adanr gi_

bi. Belki, gece yansından sonra dönüşmüyorüz kırbaçlarımak is-

teyen bir hilkat garibesine ama hapsolmuşuz görünmeyen duvar-

lı hücrelere. Herkesin kendine göre bir hücresi var. Bazılannınki

daha genişse, neyi değiştirir ? Mahküm olduktan sonra hayata,

fark eder mi üçe üç bir oda ya da binlerce kilometrekarelik bir ül_

ke? Hayattarunva sadece acr yön veriyor. Dejenere mazoşistletızı.

Dövülmek, hapsolmak, aşağılanmak için yanıp tutuşuyoruz. Acr !

Noa}ı,nn acrsr fakirliktir. Benim acrmsa elle tutulmaz.Hayatın ken-

disidir.Sabahın ilk kızıllığına kadar hiç konuşmadan oturduk veran-

dada Noah mutfaktan şişeyi getirmiş ve yarılarnıştı içindekini,

Bense oturmuştum, karırmda di.irıyanın en büyük uyuşturucusu

olan acryla. Hiç uykum yoktu. Beni bekleyen büyük bir uyku var_

dı, nasıl olsa. Noah dayarıamamış olacak ki içkiden ağırlaşmış ka-

fasına, ağzında buz pateni yapaJı öline hikim olmaya çalışarakizin isteyip kalktı. yengeçler geldikleri yere dönmüştü. Güneş,

barıa son kez söz geçirebileceği günü yaşatmak için doğuyordu,

Biliyordum yaJ:rn sabah yok olacağını bütün dünyanrn. Çünkiizihnim ölecekti. Bir hafta sonra, iki gtin sonra değil, yann sabah

bitmiş olacaktı her şey. sarıki günlerce uwmuş ve yine giinlerce

ayakta kalabilecekmiş gibi hissediyordum kendimi. zihnim attık_

ça içindekileri, bedenim güçlenmişti. Artık sadece birkaç düşün-

ce ve bilgi kınntısı kalmıştı kafamda. İsmimin Kayra olduğunu ve

birazdan Anita,nın uyanacağını biliyordum. Dünyarıın yuvarlak

Page 215: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

434

oldıığunu ve kendi etraftnda döndüğünü de hatırlıyordum. Hattabir ara, ufak bir mucize oldu. Ve dünyarıın dönüşünü, Mevleüle-rin semahına benzetebildim. İsimler, yüzler hız|a siliniyordu. Ha-kan'ın adresini Anita'ya verdiğim için rahattım, çünkü o adarnında varhğını birkaç sonra unutmuş olacaktım. Bir tekrıe gördüm.Bahkçı teknesi. Denize açılan. Kalaba]ık bir erkekler sürüsününittirerek o§anusa yolladıft bir tekne. Sonra teker teker çıktılarte}cıeye, su bellerine geldiğinde. Hayat ve mücadele bütün dünyaiçin devam ediyordu. Kimse bilmeyecekti, benim zihnime ateş et-tiğimi. Kimsenin hayatı değişmeyecekti kendimi yok ettiğim için.On yıl sonra çok zengin bir kadın olacak Anita bile bir ay sonrakanıksayaca}ctr hareketsiz bedenimi. Annemin pazar günleri bul-maca çözerken, yüzüne astığı sakinliğe benzer bir ifadeyle sile-cekti vücudumu. Hiç doğmamış gibi olacaktım. Ve tek isteğimbuydu !..

Dünyadarı geçmektense, direkt cehenneme gitmeyi tercih et-tim her zaınaır. Ben sadece, olacaklan hızlaııdırdım. Bedenimeihtiyaçlan yoktu cehennemde. Ama bomboş bir zihni de görünce

çok şaşıracaklardı, şeytan ve adamlan. Yeni alınmış bir okul def-teri kadar boş ve temiz bir zihinle karşılaşınca Tanrı bile, insarıimalatı hakkında oturup yeniden düşiinecekti. Bir yerlerde hatayapmış olmalıydı. Ben hataydım. Altı milyarda bir gelen hata ! Ha-zırdım iade edilmeye. Doğduğum günki kadar temiz ve boş b\r zi-hinle. İlk gtlnkü gibi !

Çok hafif bir rüzg6r saçlarrmr olqadı. Güneşin emekleme dev-relerinde, genelde ılık bir rizgdr eser, denizden gelen. Denizci ol-saydrm bilirdim adını. Geceden beri, verarıdadaki koltukta, hiçkalkrnadarı sadece şortumla oturduğumu hatrlattı bana esinti.Ayağa kalkıp eve girdim. Hasır koltuğun yaslandığrm krsmının fo-tokopisi olmalıydı srrtımda. İkinci kattaki odama çıkıp dolaptanketen pantolonlarımdan biri ile siyah bir gömlek alıp giydim. Bu-nu sadece önümdeki son günüm için yapıyordum. İngiliz komşu-larrmızın, beni çıplak gördükleri takdirde teşhircilik yaptığım içinyakınlardaki bir askeri karakola şikAyet etmelerini istemiyor-dum. Odadan çıkarken merdivenlerden birinin indiğini duydum.

435

Hafifvehızlıaümlarlainiyordu,herkimse.Çıplakayaklarınmer-lllere,saniyeninyanslkadarbirsüreiçindeolsa,değerkençıkar-clığısesçokrıoşuma$itmişti'TabiikiAnita'ydıuçanayaklarınsa.hibi.Bendepeşindenindim.Arkasındaolduğunruancaksalonunortalarrnageldiğindeanladı.Gözkapaklarıçokazdaolsa,şiş.mişti uykudan. İeni görünce gülümsedi. Kızgınlığı geÇmiŞ olma-

lıydı. Hatta, gelip sağ yanağrmdan öptü, Dindar değildim ama sol

yanağımr da çevirmek istedim o an",

Mutfağagirdi.Bendetakipettim.Buzdolabındarısütüçıkanpkutunun deliğini dayadı ağzına. Benim ilk defa kendisiyle ilgilen_

diğimi fark etmiş oü"uı. ü, ağzındaki bir litrelik kutuya aldırma_

darı, gözleriyle beni seyrediyordu,

"Haydi !" dedim, "Yürüyüşe çrkalrm,"

Böyle bir şey söylediğime inanamıyordum, Kesinlikle benimki

değil, başka bir ağız konuşmuştu ama teklifı yapil, tarııdığm eski

kayra sesiydi. saian çatlak çıkarı. oğlene doğnr tok bir kaluılığa

ulaşan.Akşamüstütel«arçatlamayabaşlayarı,Ka5[a,nınsesi.Ev-dennekadarbirsüredirçıl«nadığrmrhatırlamıyordumamaeski-denyaptığımgibisahildeyiiı.ümekistem§timdemekki.Anita'nrnüstirndebirtişörtveşortvarü.Yarıtvermesinibeklemeden,tut-tum elinden. Salonu geçip çıktık verandaya, Oradan da sahile,

Okyarıus çekilmişti, arkasrnda birkaç saat sonra karrnılacak

ıslak kumlar bırakarak, Ve biz de, onun rahat bıraktığı kumların

üzerindenyürümeyebaşladık.Anitakolumagirmişti.Barıjul'unsokaklarrnoa vtırtıdtiğiimüz akşam gibi, kendimi iyi hissediyor_

dum.Çokazdüşüncevardıkafamda.Sadecebeşduyumunalgı-ladı$ kadar "tüıyo.du

beni hayat. Rutubet kokuyordu. Yanm

saattir,artıkmasmaviolangökyiizigöz|erimizikamaştırryorvekutaklarımız,alrştrklandalgaşarkılarınıdinliyordu.Uzaktarıbi-risifotoğrafimzrçekse,gençkızlarınodalarrnaastıklarıroman-tik bir 6şıklar posi"ri olabilirdik. Tabiİ, benim bıyıklanm ve döv_

melerimbirazbozardıfotoğrafi.Pekdegençkadınlarınhayalle-rindekitemizyüzlüadamabenzemiyordum.Dahaçok,Meksi.ka,dabirkaçkezpokeroynadığımuyuşturucukaçakçılarrnran-dırryordum.

Page 216: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ffi-

435

İngilizlerin evinin öntinden geçiyorduk. Bir kadın sesi, ''Anita!''diye bağudı. Dönüp baktık. Liz'di bu, İngiliz aksarııyla okyanusunsesine rakip çıkan. Joshua'yla verandalannda oturmuş, günün ilkça}anı içiyorlardı. Bütün orta yaşını geçmiş insanlar gibi onlar dauyuyamıyor, erkenden kalkıyorlardı demek ki. Rahat, kuştüyüyastıklan daha güneş doğmadan en sert kayayadönüşüyordu...

El salladık Mclaren çiftine, iyi komşuıar gibı. ''Dönüşte uğra-yın !" diye bağırü arkamızdarı Joslrua. Bize baktıkça gençlikleri-ni hatırlıyor olamazlardı, çünkü zenci bir fahişe ile bir katili yanyana görünce kimse bir şey hatırlamazdı.

"Anita, bugün son. Hissediyorum. Yürüyebildiğim, konuşabil-diğim son gtin..." dedim, deniz kabuklan.,, u^*l*uk İ;İ ;;;-me bakarken.

"Biliyordum" dedi. "Son birkaç giindür çok azkonuşuyordun.Saatlerce, hiçbir şey yapmadan oturuyor, bazen de saatlerce ya_zıyordun. Fil«ini değiştiremeyeceğimi biliyorum artık. Ama se-nin için başka yapabileceğim herhangi bir şey var mı?''

Konuşurken kolumu daha da sıkıyordu."Ha5nr" dedim. "Sen, teklifimi kabul ederek bana en büyük iyi-liği yaptın. sadece, bundan sonra mutlu bir kadın olmanr istiyo-

rum. O kadar."Tam dört adım attık ve yanıt geldi."Olacağım. Söz veriyorum.''üç sahil evinin önünden daha geçmiştik. Genelde, hafta sonla-n için yaptınlmış evlerdi. Mesai günleri sömürmekten yorulan

beyazlann rahatlamak ve dinlenmek için tatillerini geçirmeyegeldikleri evler. onun için hepsinin ahşap pa4jurları kapalıydı."Dönelim" dedim. Yorulmamıştım. Aksine, dünyanın etrafinda buhız|a on yıl civarında sürecek bir tur atabilecek kadar dinçtimama bir yaran da yoktu ytirümenin...

Nezaket kurallan, bizi Mclaren'lann verarıdasına kadar kendielleriyle götürüp bıraktı. Gözümü açtığımda Joshua'nın sürahi-den döktüğü portakal suyunu, elimdeki bardakla topluyordum."Teşekkür ederim" diyebildim, komşuluk ilişkilerine dair bütünbilgileri silmiş zihnime rağmen. Bir saate yakın oturduk veranda-

437

larında. Başımı hiç o5matmadarı gördüğüm alan içinde Joshua'nınki.içük serası vardı. Daha ilk oturduğumuz andan itibaren, o sera-ya ba}<rnaya başladığımı görünce hiç susmadan anlattı içindekile-ri, deneylerini. Joshua konuştu. Liz konuştu. Anita sonrlar sonrpyanıtlarını a]dı. Sahil arkadaşları b irbirleriyle röp ortaj yapıyorlar-dı. Bense dinledim. Kafamı salladrm, tam altı kez. Bir kez de, "Ahevet!" dedim. Masadaki üç insaıırn da, birden sandalyelerini geri-ye itip ayağa kalktıklarını görünce, önce benim onlan dinlemedi-ğimi anladıklan için kafamda sürahiyi kıracaklarınr sandım amasonra ziyaretimiz sona erdiği için ayakta olduğumuzu anladım.Yüzümde sabit bir tePessüm vardı, yanrlmryol§aln Joshua'nın eli-ni sıktığımda başlayan ve san evin verandasına kadar taşıdığım.Anita, artık yavaş yavaş kendimi kaybettiğimin farlondaydı amakorktuğunu da anlayabiliyordum. Tlrhaf dawarıışlanm bekleme-diği belirtilerdi. Yere düşüp titresem sonra da hareketsiz bir hey-kele dönüşsem daha anlayışla kaşılayacaktı ölümümü.

Salona girerken "Sana bir capuccino hazırlayım mı?" diye sor-du. Yarııt vermedim. Aslında ağzımı açmıştım, evet demek içinama hiç ses çıkmamıştı. O mutfağa doğru yürürken ben, bütüngece oturduğum hasır koltuğa tel«ar bırakrruştım kendimi. Su-tımda braktığı derin izler hasırlara tam oturdu. Legolar gibi. Dir-seklerimi önümdeki masaya dayadım. Ve ellerimi de kaınışturupüsttine çenemi koydum. O§anusu görüyor zuna duymuyordum...Sadece göriinmezbır saatin saniye sesleri vardr, çok uzaktan ge-len, da}ıa önce duyduğum tamtam seslerine benzeyen...

Noah'nrn "Özür dilerim. Geç kalüm..." demesi üzerine kafamıçeürdim. Aynı sözü dün gece de söylememiş miydi? Bilmiyorumama tanrdık gelmişti kelimeler. Aklımda birden, çelik bir namluoluştu sonra tetik, kabza, on beş mermilik bir şarjör. "Silahın ye-mek masasının üstünde" dedim. Bu sefer ses çıkmştı ağzımdarıki Noah çıktığı kapıdan içeri girip kayboldu. İki dirseğimin arası-na bir fincan geldi. İçindeki sıvıdan çıkan duman gözlerimin ya-kmındart göğe yükseldi. Ve Anita yanrma oturdu. Önce köpüğünüçektim dudaklanmın arasrndan içime capuccino'nun, sonra dakendisini yudumlaüm... Güneş alnrmı selamlıyordu. Biraz geriye

Page 217: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

438

çektim koltuğumu. Artık, göğsümde ufak bir noktaydı güneş..."Şehre gidip cipi göreceğim. Sarıa bahsettiğinr arkadaşımla. Eğero tamam derse satrn alacağım" dedi Anita, gömleğimdeki barıaait, dökiilmüş birkaç saç telini eliyle alıp rüzgira bırakırken."Evet" dedim. Başka söyleyecek bir söz gelmiyordu aklıma. İkiyırdum daha aldım önümdeki fincandan. Belirli bir tat gelmiyor-du ağzıma. Sadece sıcaklığını hissedebiliyordum...

Güneş tekrar alnrma geldiğinde, Anita giyinmiş, bana gideceği-ni söylüyordu. Ben yine "Evet" dedim. İngilizce evet denrek ko-laydı. Her dilde kolaydı aslında. Kolay olduğu için anlamı evetti...Bir ara Noalr, yanında tanımadığım bir adamla gelip yeni bir bah-

çıvan bulduğunu, eskisinin işe yarafiIaz olduğunu söyledi. Yanrn-da duran adamı işe almayı kabul edip etmediğimi soruyordu. Bukez, yarııtrm sonryla uyumlu olacaktı. Hiç nazlanmadan, "Evet"dedim... Şu arı bana yapılacak en iğrenç tekliflere bile evet diye-ceğimi bildiğim için, beni benden korusun diye tutmuştum No-ah'yı. Birilerine güvenmek zorundaydrm...

Önümde sadece bir gün ve bir gece kalmıştı. Bir güneş, bir ay.Sanki beynime binlerce iğne saplanm§ ve şınnglalarla içindekibütün düşünceler, bilgiler çekiliyoITnuş gibiydi... Veraııdada otur-duğum sürece, giyinik olmadığımı düşünerek iki kez gömlek vepantolon almaya kalkıyordum ki, son anda fark ettim zaten ize-rimde ikisinden de birer tane olduğunu... Kendimle konuşmayaçalışıyordum. Ama genelde yüz sesin birbirine karıştığı zihnimdeyankı yapıyordu tek bir Kayra. Herkes gitmişti. Geriye sadece tekbir ses kalmıştı. Son hatırladıklarımın önümdeki kiğıtlara dökül-me sesleri.,.

Ögleden sonra bir motor gürültüsü doldurdu evi, verarıdayı,sahili, Afrika'yı. Birkaç dakika sonra Anita, heyecandarı fazlasıy-la terlemiş bir şekilde yanrma gelip kolumdan çekerek beni evinöbür tarafina götürdü. Yarıi büyük giriş kapısına. Kapıyı iki adım-da aştık. Ve on metre ötede, beyaa bünik bir cip duruyordu. Ani-ta çewesinde dolanıyor, bana durmadan özelliklerini sayıyor, biryerlerini gösteriyordu. Cipin yanrna gittim. Üzerinde markası ya-ztyor olmalıydı. Parlak metal harfleri buldum. Ve kalp lcıizine eş

439

bir şok yaşadım, çünkii ilk baktığrmda sadece harfleri görebilmiş

amabütününüanlayamarnıştım.Yaniokumayröğrenmemişbirçocuk gibi, harfler bana şekiller olarak görünmüş, toplanınca bir

kelime oluşturmamışlardı. Ancak birkaç dakika bakmaya devam

ettikten Sonra, "Grand Cherokee" yazıSını okuyabildim' okumayı

unutuyorolamazdrm.Eğeröyleolsaydıbusayfalandolduramaz-dım.Amabirsinyaldianlıkduraksamam.BütünKayra'nınbaş-langıcıolanokumayazmayıdaunutacağlmanlngeleceğininha-bercisiydi. Bir iki kesik cümleyle , arabayıbeğendiğimi söyledim,

Genç bir adamla tanıştınldım. İsmini sadece söyledikleri arı duy_

dum ve hemen sonrasrnda biri herharıgi başka bir kelime ettiğin-

deunuttum.Noah,-bahçlvan,şoförolaraktanıştı.nlanadamveAnita,hepsidehayranlıklaseyrediyordubeyazcipi.oanbinsemdahi kullanr*uyu"rğımı düşiirıdüm. Çünkii biraz gidebilsem bile,

nasrl kullandığımr, neden kullarıdığrmr, arabanrn motonrnun na_

sıl çalıştığını düşünmeye başlayacak ve sonılanma bir yanıt çık_

mayacağı için ,it rrı*a"n, yolun kenanndaki palmiyelere çarpa_

cağımı biliyordum..,Evegirdim.Dışarıdadurduğumondakikaiçindeterlemiştim.

Evinserinhavasrnefesalmamıkolaylaştrnyordu.Belkinasrlne-fes alındığını da unutabilirim bir gün, diYe düŞünüP güldüm... Sa-

londaki karıepeye oturdum. Önümdeki sehpada, üzerinde düğ_

meler oları kiiçük bir kutu duruyord,u. Aldrm, düğmelerden rengi

farkh olana bastım. Evi birden, bir erkek sesi kaPladı. BağınYor-

du. Kafamı kaldrdığımda sesin kaşı duvarda, veranda ile salo-

nuayırancamrnköşesinded'uranbirzencidengeldiğiniarıladım.Birkaç sarıiye sürdü televizyonu açm§ olduğumu anlamam, Söy-

lediklerini anlamıyordum. Çewesinde dans eden insarılar vardı,

zenciadamrn.Belkibirkutlama,dinibirtörendiıdiyedüşün-düm. kim bilir ne kadar uzun bir süredir televizyon seyretmemiş_

tim?Dahaboşbakılamazdrherhalde,ŞUilenazüZaykadarboşbakarıgözlerimden...TeleviZyonseyrediyordum.Anlamadlğımbir dilde konuşarı adamr dinliyordum. keşke hep böyle olsa, diye

düşündüm.Keşı<ehiçbirlisanıbilmeseydim.Anadilimikonuşa-masayclrm.Böylecebanasöylenenlerinhiçbirinianlamazdım'Ne

Page 218: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

440

kadar huzur verici olurdu. Şimdi Çin'e gidip bir milyar insanıntek kelimesini anlamadığım sözlerini dinlemek ! Tam olarak ha-yal ettiğim gibi gelişmiyordu zihnimin boşalması. Başımı ellerimin arasına alıp büyük dehalar gibi olduğum yerde dengesizha-reketler yaparak, atasözü olacak kadar büyuk son sözler söyle-miyordum. Ben televizyon seyrediyordum. O kadar. Gambiya'nınresmi kanalında bir programı izleyerek boşaltıyordum zihnimi...Yeni bir program başlamıştı. Daha asık suratlı konuşan bir adamvardı artık ekranda. Gözlerini bana dikrniş, sanki elimde tuttu-

ğum bir k5ğıttan okuyormuş gibi konuşuyordu. Devlet kanalınınhaber saatiydi...

Anita yanıma gelip kendini kanepeye atana kadar seyrettimekrandaki insanlan. Hayatının en mutlu gününü yaşıyor olmalıy-dı. Sol elimi tutuyor ve öpüyordu, konuşmasına nefes almak içinverdiği aralarda. Beyaz cip onu, artık gerçek bir harıımefendi yap-mıştı. Bense hayatrmın en boş gününü geçiriyordum. Bekleme sa-lonlarındaki dergi karıştıranlar kadar yapacak işim yolııtu. Sade-ce otunıyordum. Bir ara hareketli ve müzikal konuşması yavaşçaritim kaybetti ve kulakla duytılur bir şekilde ağırlaştı. Ne dediği-ni arüayamıyordum tam olarak. Ama benden bahsettiği kesindi.Bazı kelimeleri ayırt edebiliyordum diğerlerinden.

"Lütfen... Yapma... Mutluyum..." Bunlan seçiyordu demek kizihnim, Anita'nın söylediklerinin arasrndan. Sonra yarıağıma du-daklannı değdirip koşar adım gitti. Yine arabasrna bal<rnaya gidiyor olmalıyü. Belki de tanıştırdığı genç adam şoför değil, sevgili-siydi. Belki de, beni yıllardır takip ediyorlardr ve servetimi ele ge-

çirmek için içkilerime attıkları ilaçlarla beni bu hale getirmişler-di... Belki de ben çok televizyon seyretmiştim!

A§amuı yaklaştığını anlayabiliyordum, güneşin silikleşmeyebaşlamasrndaıı. Anita telaar yanrma geldi. Ama oturmaü. Eliniuzattı. Ttıttum. Verandaya çıktık... Satıile indik... O§anusun bir-kaç metre yakınına gelip durduk. Anita, bana doğnı dönüp omuz-larımdan tuttu. Hafifçe bastırdığına göre oturmam gerekiyordu.Beden dilini h6li anlayabiliyordum. Bağdaş kunıp güneşin srcak-lığını konıyan kuma oturdum. Anita arkama geçti. Artık o§anu-

441

suseyredebilirdim,istediğimkadar.Sonrabirsoğuklukhissettimensemde. Bir me_taiin soğuı<ıuğu. once birkaç tel gördüm havada,

Sonra daha kalabalık oı,or,ı-. Saçlarım otvanry1 doğru uÇuyor-

du. yillardır omuzlannra dotunuiıa.rlnt hissettiğim saçlarımı ke_

siyordu Anita. Bağırmak istedi;. Elindeki makası alıp ka]bine

saplamakistedim."AmaAnita,benistemedenböylesinebüyükbirhamteyapamazü.Demekkibenemretmiştimsaçlarlmrnkesil-mesinivesadecehatırlamıyordum...Kumsalrnheryerinegötiir-dü rüzgir, oç,ş* saçlarrmr, Güneş o§anusa sanldığında, Anita

kafamdaki son saçIan da bir jiletinyardımıyla tıraŞ ediYordu, Ne

kadarkomikvebeyazgörüneceğimitahminetmeyeçalışıyor-dum. Ama hiçbir şqy komit gelmiyordu. sadece, sağ elimi başı_

magöttirdüğümde"ıı*ı,.içi,kendisikadartemizbirderiyedo-kundu.BütünsaçlanmıkazırnıştrAnita.YüzümdekiıslaklıkveAnita,nın sol göğsünün ,rg o*^ma değmesi, sakallarrmr ve her

sabah özenle şuf,iııur,airüğim bıyığımı da tıraş ettiğini anlamama

'"TJ, rn iğinde, eııerimi doıaştırm* "1,,gliyj*,: :r#11Amagerekyoktu.Hiçbirönemiyoküu,yıllardırstiliminendeğer-liparçalar,oı,ouuçı,nm.nveuıyığımın.onlarrtaşıyacakbiryüzbelki hili vardr alna bir zihin y;kt". Elimden tutuP kalürdı, Ba-

nakatılakatılagüleceğinisanrrken,birgözyaşıgördümkumsalave o§anus, ğl""ş saçlarımın peşinden ğiden,

Verandayaçıktık.Kulağıma"ğı,pherkesiyolladığını,büttingece evde srd""u ikimizin oır.uğr,isöyledi. Teşekkür etmek is_

tedim.Harflerisıralayamadım.HerharnbulmakiçinAdanitiba-ren saJrmam gerekiyordu, araöğımı g<irüp tanıyabitmem için, Sa-

dece,tuttuğumelinisrktrm.n"nıhllösevdiğinibildiğimianlama-sı için. ro.,,,şu*ua,ğ*, 1lalnııH,

Önüme kXğıt ve kalem kowp

evegirdi.GazlambasrnıiçerideyalarıışvegetirTnişti.Masayıveyüzlerimiziaydınlatanfitilinışığındaot*g"ı.Duyabildiğimka-darıyla Otl"vuv, dinledim, ÜzerlnOe tı1ii§,T da olsa farkına va-

rabildiklerimitaşıyarıhayattakisongecemiyaşıyordum.Yazma-ya başladım "ıı*L

aaığım kalemıe. enıta beni seyretti, Bıkrnadan

izledihareketlerimi,batışlarımı.Birışıkaradıgözlerimde.Birkı-

Page 219: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

442

vılcım. Ne olursa. En ufak bir işaret. Yeniden hayata dönebilece-

ğime dair ktiçücük bir hareket. Hazırdı bana bildiklerinin hepsiniöğretmeye. Büyütebilirdi, yeni doğmuş bir bebeğinkine benzeyenzihnimi. Ser..rnesini biliyordu Anita. Benim gibi değildi...

Gaz lambasrna ikinci fitili tat<tığında ben hilh yazryordum. İkifincan capuccino birit«nişti sağ elimin yanında. İçmiyordum anabelki fikrimi değiştiririm diye o $etiriyordu...

IJyumayacaktı Anita. Beni bekleyecekti. Benim uyumamı. An-cak çocuklan yattıküan sonra başını yastığına koyabilen bir annegibi...

RüzgAr hızlanmıştı. Dalgaların sahili tokatlama sesini duymu-yor ama tahmin ediyordum. Ellerim üşüyordu. Titriyordu boşa-ları zihnim, aç bir çocuk gibi. Artık sokağa çılcna yasağı vardı ka-famda. Bulduğumu tutuklayıp atıyordum önümdeki kiğıda Solelimin parmaklan acıyordu kalem tutmaktan ama son ana kadaryazmalıyrm, diyordum kendime, her ne kadar karşıdan bir yanıtgelmese de... Ben, hayatrmda kendi kendime konuşmamrştım.Kendime söylediklerime daima yüzlerce farklı sesten yüzlercefarklı yanrt gelmişti. Şimdiyse yalnızüm. Aynı ses sonıp yarııth-yordu. Kendi başına olmak böyle bir şeydi herha]de

Sabah elçilerini yolluyordu geceye. Geliyorum, diyordu. Kaç !..

Biz de katktık koltuklanmızdarı. Geniş salonu kol kola rurüdük.Bu sefer ben girdim Anita'nın koluna. Ağır ağır çıktık basamakla-n. Kaç saniye uzatryordu bunların her biri hayatı? İkinci kata gel-dik. Koridora baktrm, belki annemi görürüm diye. Erken kalkaro. Fazla uJruyamaz...

Anahtar sesi duydum, önümdeki demir kapının kilidinde dö-nen. Yeniden basamaklara attık çıplak ayaklanmızı. Son bir adımve önündeydik karanlık odanrn.,. Kapı aralıktı. Görüyordum içe-rideki yatağı. Kendimi görüyordum üzerinde. Başımı çevirip bak-tım Anita'ya. Kimseye sanlmadığımız kadar sarıldık birbirimize...Son insanlığım da, srrtrmdaki elleriyle gitti. Daha fazlabal«nadımyaşlı gözlerine. Hissetmiyordum çünkii ac§ınr... Tek bir adım at-trm ve artık odadaydım. Kapıyı arkamdan kapatıp siyah ipek çar-şaflı yatağa yürüdüm. Duydum kilitlenişini demir kapının... Bir

443

kağıtilebirkalemdunıyorduyerde.oturdumyatağa.Çırılçıplak.Bir derim vardı üzerimde", Bir de döırmelerim",

Klğıdı alıp dizime yasladım, Ve üzerine, son hatrrladıklanmı

cla karaladıktan ,o.,r, karanlığa aldırmadan, slra geldi zihnimi

lriliayaktatutanüçkelimeye,onlardatelaffuzedildiğiZamantek bir Kayra kalmayacak geriye",

Hem yazıyonım, hem söylüyorum yüksek sesle:

"Hiçbir şey yok ! Hiçbir şey yok, Hiçbir şey yok","

Page 220: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Kinyas'ln Yolu

Page 221: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ffi.

Cebeci... Tabelasında "Saray" yazan bir otel. }httığım yerden,yolun karşısındaki binarıın üzerindeki yazıyı görebiliyorum. "Si-yasal Bilgiler Faktilİesi"... Ayaklanm sızlıyor. Onları unutrnuşum,Hilton'dan buraya kadar yürürken... Önce bilemedim nereye gi-deceğimi. Yorgundum. Ve önüme çıkan ilk yokuştan aşağı indim.KızıLay'a geldiğimde bir iki insan gördüm, Sakarya'dan sarhoşçıkmış. Ben de içmek istiyordum aJna bilincimin yerinde olmasıgerekiyordu, içinde bulunduğum durumu düşünebilmek için. De-vam ettim yürümeye...

Polis arabalan geçti yarıımdan. Eski ahşkanlık. Hemen dur-dum ve sığındım bir karanlığa. Her şehirde sokak lambalannınulaşamadığı yerler vardır... Neden Kayra'yı terk ettiğimi, nedenkaçtığımı düşündüm. Çok yanıtı vardr sorulanmrn ama hiçbiriderdimi tam anlatamadı... TED'in önüne geldim. Birkaç kişi tanı-mışhm zamanrnda, önünde durduğum okuldan mezun oları...

Bir sigara yakıp devam ettim. Neye ihtiyacım olduğunu, neyiaradığımı bilmeden yürüdüm. Sonra, karşı kaldırımdaki binalannbirinde ışıklı bir pano gördüm. "Saray tel." "O" harfi tarihe karış-mıştı.

Binanrn kapısrndan içeri girdim. Krrmızı halı serilmiş basa-makları trrmandım. Merdivenin döndüğü noktada kendimi gör-düm. Duvardaki ayna hatırlattı Kinyas'ı barıa. Basamaklar bitti vesoldaki kapıdan içeri girdim. Yaşlı bir adam, üzeri kalabalık ma-sanrn arkasına oturmuş, teleüzyon seyrediyordu. Yanındaki kol-tukta da bir kadın uyuyordu. "Bir oda istiyorı-ım" dedim, sesimiteraziledikten sonra. "Kaç saatliğine ?" deyince $özlerini televiz-

Page 222: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

448

yondan ayıITnadan, anladım otelin T\ırizm Bakarılığı'ndarı aldığıyıldız adedini. "Şimdilik bir gece" dedim... Parayı peşin aldı. Ve

topallayarak, ağır gövdesini içinde bulunduğumuz salona açılanaltı kapıdan birinin önüne kadar götürdü, Elindeki anahtarla açıpsarayrnı tanıttı.

"Yatak. Sandalye."Kör olduğumu düşünüyordu herhalde... İçeri bir adım attrm ve

kapı arkamdan kapandı. Kilitlenmesinin bir önemi yoktu. Çokzorlasa, dokuz yaşında bir çocuk kırabilirdi, sara;nmı salon ben-zeri lobiden ayrran tahtaparçasnt. Yaşlı adamuı açtığı ışığı kapat-tım, çantalnr yere bıraktıktarı sonra... Küçük bir masa vardı duva-ra dayalı. Üstünde de bir ayna bekliyordum ama onun yerine birposter asılıydı. Küçük masanın üzerinde eskiciye satilmayı dörtgözle bekleyen abajuru yaktım. Ve aydınlattı, kafamı kaldınncagördüğüm duvardaki resmi. Bir manzara fotoğrafı. Palmiyelerinolduğu bir sahilin yükse}<ten çekilmiş fotoğrafi. İster istemez, acıbir tebessüm yaktı dudaklarımı. O palnriyelerin arasında yaşa-

mıştım sekiz yıl. Hindistanceviziyle bir adamın kafatasını çatlat-mıştrm. Biliyordum ne olduğunu o sahilin !

Tahta sandalyeyi calnın kenanna çektim. Oturup ayaklanmıyatağa uzattım. O an anladım onlara faz|a yüklendiğimi. Zavallıayaklarıma... Saatim olmadığı için ne kadar bir süre yürümüş ol-duğumu bilmiyordum. Ama sokakların nüfusu otelden çıktığımzaJnana göre hayli azalmıştı. Kayra'dan aldığım paketi çıkarıp birsigarayaktım. Duman abajunrn ışığında darıs etmeye başladı. Ye-

ni yeni fark ediyordum kendime neler yaptığımı... Sekiz yıl sonralağım kokarı bir otel odasında, camdan sokağı seyrediyordum...

Değişmiş miydim geçen zamarıdan sonra ? Hayır !.. Aileminevinden gizlice çıktığım gece neler hissettiğimi, neler düşündüğü-mü harfi harfine hatırlıyordum. Ve hAl6 aynı duygular vardı içim-de. O zaman da kendime faz|a geliyordum şimdiki gibi. Aklım birfirtına kadar karışıktı. Her gözümü kırptığımda, kaçak hayatımdayaptıklarımı görüyordum. Yollan, evleri, o§anusu, kadınlan, öl-dürdüğüm isimsiz adamları,.. Hepsi bu gece, beni pişman etmekiçin dönmüşlerdi. Camrn ahşap çerçevesinin, kalın bir kartona

449

benzeyen,odarrrnkaprsrnınaltındarıgiriyorlardr.Ben,sekizyılöncehayattankaçarı.aynradamdım.HiçbirişeyaramaJnıştıacıve zevk dolu yolculuğum,

zevkve acl. İsimlerinden de, hissettirdiklerinden de emin ol_

cluğum kawamlar, Hayatımı bir hayvan gibi yaşadığım günlerde

boynumataktığımtasmanrnüzerindekielmaslar.Zevkveacr.Ha-yatrnanlamr.Merakedilir,sorulurheryerde.İştesöylüyorum!Hayat, ölene kadar hissedilen zevklerden, çekilen acılar çıkanldı_

ğı zamarı geriye kalandır, Hayat = zı;yk- acı, Sonuç pozitifse ya-

şamışsındrr hayatı, Negatifse ölmüşsündür doğduğun gün, Tabii

bir de sıfir ihtimali var. Bu durumda ise zamarırn yetmemiştir ha_

yatıarılamaya.Erkenayrrlmışsrndrrpartiden,göremedensonu-nu... Böyle düşündüm ben yıllarca, Ne kadar eksik oysa! Ne ka-

daritkel.Nekadarkorkunç.Nasılbirinsarıkendinibudenliazaindirebilir?NasıI,sadeceikizıtelektroniksinyalinbütünvarlığı-nahAkimolmasınaizinverebilir?..SorularÇinlilergibi.Milyarınüstünde.

Dönüp bakıyordum geçmişime", Sadece iki renk hatırlryor-

dum.Kı.rmızrvesiyah.Karırnbeynimiişgalettiğinekarııtolankrr-mıZlgözlerim...Vehercinayetimdensonraunutabilmekiçinkar-şımdakidewilenadamr,başımıçevirdiğimsiyahtoprak...Ihrmı-zızevkin,siyahacrnınrengi.Benikisiyledeboyadımzihnimi...Bilmiyorum..'Kimsebilmiyor.Benneyaplyonım?..Eğerbirker-petenletekertekerçekilseydidişterim,belkivermezdibukadaracr.Amayavaşdaolsafarkınavarmakaslındahiçbirşeyindeğiş-mediğinin,",n,*,yakıyordusankibirterzininbütüniğneleriniyutmuşumgibi...Üşümeyebaşlamıştım.Titriyordum.Dişlerimbirbirineçarplyordu...Soğukt.,,ougı,bedenimdekiyedideliğinyaptığıcereyarıdanüşüyordum.Aklımdanhız|ageçenlerinrizgh-rrndan üşüyordum. yıııarca zihinsel ölüm için yaŞamıŞtrm. Vardı

biramacrm.Amaşimdiherşeydentereddütedenbiradamdım.Bilmiyord,.*,,'"."yegideceğimi...Enbaşadönmüştüm.Nefar-kımvardı,ailesininevindengizlicekaçançocuktan?Hiç!..Yıllarboşadönmüştü.Takvimlerdekisayfalarboşunaçewilmişti.Benhilliçindesiyahvekrmızınınhüki.imsürdüğüadamdım...Ken-

Page 223: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

*,rc,

j=*r.

450

dimde duyduğum nefretin seviyesi ölçülse, elbet bir madalyaolurdu boynumda. sadece hilö nefes alabildiğim için yaşıyor ol-mayı kendime yal«ştıramıyordum... Benim sorunum, hayatı ken-dime yakıştırmalnaln oldu. Ben yakışıklıydım aIna o değildi !

Başladığım noktaya döndüğümü görmek midemi bularıdınyor-du. Bütün gözyaşlan boşuna, bütün kanlar boşluğa döktilmüştü.Kinyas, geçen bunca zamanrağmen hAlA Kinyas'tı... Belki de Kay-ra'yı terk ettiğim için şüphe etmeye başlamıştım kendimden.Kendimi ikiye ay,rıp ikizimi yaratmak istedim o aJı... Uyımak is-tedim. Hem de çok. Uruwp unutmak. KaJrra'nın yaptığı gibi.onun gibi rüyalar görmek istedim. Ama bütün dünya sözleşmişti,bana §özlerimi kapattırmamak için... sürekli, kendime bunhansonra ne yapacağımı soruyordum. Hep aynl sonryu. yüz kez. Binkez... Üıkeme, ailemin eünin olduğu yere dönmüştüm. Ama dahadüne kadar bunlardarı tamamen uzakolan ben, korkuyordum sa-ray otel'in boktan odasında, ailemin evine yakın olmaktan. İyileş-miyordu içimdeki Kinyas. Daha da dibe dahyordu.IJzattığım eli-me tüki,irüyordu !..

camı açtım. Rüzg6r girsin istedim odaya ama tek bir toz kıpır-damadı. Bir sigara daha yaktım. Afrika'ya dönmeyi düştirıdüm.Evet. İlk uçağa atlayıp ait olduğum yere dönmeliydim. karış ka-nş tanıdığım toprağa...Ama birden fark ettim ki ne ben, ne debaşka birisi hiçbir yere ait değildi. Aidiyet bir karıdırmacaydı kii-çük çocuklara anlatılan. Hiçbir yerde hiç kimse beklemiyordubeni. Ailemin, ölmüş olduğuma uzun zamarıdır kendilerini alıştır-dıklarını düşünüyordum. salondaki teleüzyonun sesi geliyordu.Du;rmamaya çalıştım. Hiçbir şeye sahip değildim. Doğa barıa biraile vermişti, ama ben onlan da reddetmiştim Hiçbir şeyim yok-tu. ve dönüp içime baktığımda, göle eğilmiş bir çocuk gibi sade-ce kendi yüzümü gördüm. Gözyaşı bile yo}rtu, suJru bularıdıracakolan... Yanlıştı, diye düşündüm. Hepsi yanlıştı. Ewenin her yerinidolduracak kadar büyuk bir hata. Evden kaçmak. Afrika'ya git-mek. İnsan öldürmek. Uyuşturucu satmak. Hepsi hataydı ! Bunubu gece arılayabiliyordum. kendimi, garip düşüncelerle dolu zih-nimi unutmak için yapmıştım her şeyi ama işe yarzımamıştı. HAIA

451

aynı adamdım. Yıllar önce şu an camdarı gördüğüm, üzerinde is-

mi yazan üniversiteye benzer bir okulun amfisinde herkes ders

dinlerken, kendimi öldürmenin en basit on yolunu sraya kazıyangenç adamdım. Yapmam gerekeni yapmamtştım. Diretmeliydimoysa, norma] bir insan gibi yaşamak için. Mücadele etmeliydimdeliliğimle. Çok çabuk yenilmiştim kendime. Ve kaderin bana ar-

mağan ettiği Kayra, belki de bir cezaydı. Şeytarıi bir ortaklıktı bi-

zimkisi. Kafamızdaki en gizli hayalleri ortaya çıkarmak için ku-

rulmuş olan...Bir zamarılar uyurdum. Hatırlıyorum o günleri. Annemin yeni

değiştirdiği çarşaflaruı kokusunu içime çekerdim ve gözlerimikapattığımda gelirdi uyku bekletmeden. Nasıl bu hale geldim ?

Nasıl bu kadar insarıhktarı çıkabildim ? Seyrettiğim filmlerdekikahramanlann gerçek olabileceklerine nasıl inarıdım ? Romanla-rrn, tuvalette okunmak için yazılmış olabileceklerini nasıl düşü-

nemedim ? Belki de kan kardeşimim terk ettiğim ve gömülü oldu-

ğum topraktarı çıktığım için böyle düşünüyordum. Korumasızkalmıştım. Yine şehir beni yemeye çalışıyordu, eskisi gibi.

Kayra'nrn paketi bitmişti, sabah geldiğinde. Bir sonraki hamle-

mi düşünmeye başlaüm. Ve en acıklı bölümüyse, önümdeki ter-

cihleri sıralamaktı. Çünkti hepsi de birbirinden zordu. Yeniden,

herhangi bir Üçüncü Dünya ülkesine gidip yeni bir yasadışı hayatkuracak kadar inançlı değildim. İll< nartasında, ensemden birkurşunla yere sererlerdi beni. Çünkü çığlıklan duyrnaya başlaya-cağımı hissedebiliyordum. Eskisi gibi duygusuz olmadığımı farkediyordum... Bir gecede değişmiş miydim ? Hayır, sadece ken-

dimden gizlediğim insarılığım mezarrndan elini çıkarmaya başla-mıştl.. Bu odada kendimi öldürmeyi düşüncliirn. Önce marıtıklıgeldi. Tavandan sallanan ampul ve kablosu çok uygundu. Zaten,kendimi bir kaşık suda boğabilecek kadar ölümle içli dışlıydım...Ama korktum ! Evet, öliimden korktum. Ölmekten. Yok olmak-tan. Cesedimin kirli bir battaniyeye sarılıp yaşlı bir kamyonetinarkasına konulmasındarı korktum. Sekiz yıldır ölümü adeta birayna gibi yüzüne tutmuş olan ben, ölmekten korktum. Kaybede-ceklerimden dolayı değil. Sadece, hAl6 istediğimi kazanamaInış

Page 224: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

#,

452

olmakhan dolayı yaşamak istedim. sekiz yıl boyunca bulamadığı-mı kazarımak için ölmedim bu gece. ve geriye kalaıı son tercih,son yol en yıpratıcı olandı. Bu düşü."" *rİgeldi aklrma, bilmi-yonrm ama yerleşmişti diğer seçeneklerin yanına. Büyük harfler-le "GERİ DoN !" diyordu barıa, bu tercih. Eve, ailene, kendine,gerçeğe, hayatageri dön !

Saray otel. Cebeci. Hata çıkmış değilim odadan, Afrika'ya gi-den bir uçağa bilet almak için. H6lA €ısmış değilim kendimi, alt-mış vatlık ampulün ucunda sallandığı kabloya. v" urtrı. biliyorumhangi yolu seçtiğimi. Eüme dönmek istiyorum. Ailemin yanma.Hayata yeniden başlamak. Bıraktığım yerden değil. Daha geri,den. saf bir çocukken yaşaüklanmdan itibare., nrşı*rr, ıbiıvorum hayat, Düşünüyorum da, Ka5rra'yla geçirdiğim, yalnız dolaş-tığım onca zar.andünyayı ve kendimi çözmeye çaııştım. Hep bu-nu düşündüm. kendime bir alev yarattım. vegerçekte var olma-yan o alevin karşısında erimeye başladım. zihinsel ölüm buydu.Erime ! Tam bir saçmalık. Hayatı yok etmenin zaJnanr asla gel-mez, çünkü bir saat sonra yaşayacaklarrnı bilemeyecek kadar in-sansrndrr...

Bu, boyalan döktilmüş dört duvar arasrnda ruhum bedenimedöndü. Öıatıratıkıerime hayat verdim. kendi kendimi doğurdum.Artık gerçeği biliyorum. Biryerlerde hayatın ve mutluluğun oldu-ğunu, aşkın kol gezdiğini biliyonıIn. Ve hepsini bulacağım ! Haya-tım boyınca yokluğunu hissettiğim bütün insanhğımı, sergıyı ya-şayacağım. Bugüne kadar reddettiğim bütün hediyeleri kabuledeceğim.

Dışarıdaki televizyon hiç susmaınlştı gece boyunca. kapıyıaçıp çıktım. yaşh adam koltuğunda uyuyordu. yarıındaki kadınsa,birkaç saat önce üzerinde duran battaniyeyi adamın üstüne ört-müŞ ve gitmiştim. Bvsizlik bir kadın için felakettir. Ama sadece,yaşlı bir adamın üzerini örterek borcunu ödeyebiliyorsa, sarayOtel gerçekten de saraydır o kadın için.

Aşağı inip yiyecek bir şeyler bulmaya çıktım. Çöp kamyonucaddenin ortasından gidiyordu. Hava aydınıanmrş ama saat h6lderkendi. Bir polis arabası geçti yanımdan. ve bu sefer kaçmadım.

Dimdik yürüdüm kaldırımın üzerinde, Eğer kaçarsam, geri döne-mezdim. Ve eğer şehirde yaşayacaksam, alşmalıydım insarılarıdüşmarılarım olarak görmemeye. İçimdeki iyimsertiğin nedeninianlamış değildim. Büyuk ihtimalle, çaresizlikten kayııaklantyor-du. O kadar ne yapacağımı bilmez duruma gelmiştim ki, mutluolabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Çünkii bugüne kadar, bel-ki de denemediğim bir o kalmıştı... Bir finn buldum, önünde ek-mek kasalan oları. "Beş dakika bekle ! Poğaçalar çıkacak. O za-marı alırsrn" dedi, daha o saatte terini harcamaya başlamış beyazönlüklü adam. "Eyvallah !" demeyi özlemişim. Tam üç kez, art ar-da söyledim, tadına doyamayıp. Gerçekten de, beş dakika sonrabir gazete sayfasınaqsarılı dört poğaçayla yürüyordum otele doğ-ru. Kepengini kaJdırarı bir bakkal gördüm. Daldım içeri. O an, ağ-

zımdan çıkacak sözün çok büyük bir önemi vardı benim için. İkikelime arasrnda, bir duvar saatinin sarkacı gibi gidip geliyordum.Süt ! Rakı ! Süt ! Rakı ! Süt, yanında çağnştırdığı bütün iyi niyetliduygularla birlikte, Afrika'ya dönmemin ya da kendimi öldürme-min başlangıcı olacak rakıya karşı savaştyordu. Eğer otel odası-na, buradan alacağım iki büyuk rakıyla dönüp, öğlene kadar şişe-lerin içlerini boşaltıp masanın üzerindeki palmiyelere baksay-dım, derhal eşyalarımı toplayıp kendimi bir uçağa atacağımı bili-yordum. Çok sarhoş bile olsam Kayra'nrn yanma gitmeyeceğim-den emindim. Çiirıkii o içimdeki şeytartları uyandınyordu. Beni,mutsuzluğa ve aclya mahküm eden şeytarılan...

Elimi uzatıp, kasanın arkasında duran adamın siya}ı bir torba-ya koyduğu sütü alıp dışarı çıktım. Yıllar sonra, ilk defa kahvaltıyapacaktım. Biraz zayıftı mönü ama yeni bir hayat için mükem-mel olduğunu düşündüm... Kırmrzı halıyı ezip basamaklan tır-marıdım. Almada, içlerini uykusuzluktan karı basmış gözlerimigördüm. Önemsemedim. Bedeliydi bunlar, başlayacak olan temizhayatrmın. Televizyonun sesi hili otel sakinlerinin kulaklarınınpislikleri arasınd,a kendine geçiş yolları aramakla meşguldü Yaş-lı adam uyanm§ yüzümü hatırlamaya çalışıyordu, "Birkaç saatsonra giderim" derken. Sarayrma girdim. Camın yarundaki san-dalyeye oturup gazetenin içindeki poğaçaları çıkardım, Dumanla-

Page 225: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

454

n ve kokulan yayıldı bütün şehre. Ve ben bütün şehri soludumburnumdan. Çiğnemeden yıttum dördünü de. Dışan baktığım za-man, hademe olduğunu tahmin ettiğim bir adamın karşıdaki oku-lun demir parmaklıklı kapılarını açtığını ğördüm. Artık eğitimimedevam etmem imkAnsızdı, ama oturduğum yerden seyredebilir-dim üniversite öğrencilerini. İlk dersin başlamasına bir iki saatolmalıydı. Şimdilik giden gelen yoktu, Kendimi düşünmeme yete-

cek bir zalnan vardı önümde. Verdiğim kararı ve bunun altındankalkıp kalkamayacağımı düşünmeye başladım. Ailemin eüne gi-

decektim ! Kapıyı çahp bekleyecektim. Babamın, annemin, kızkardeşimin hilA hayatta olduklarına ve beni beklediklerine kerr-

dimi inandrrmaya çalışıyordum. Eğer bulamazsam hiçbifini, eğerbirkaç saatliğine de olsa dışan çıktıkları için çaldığım kapı açil-mazsa, biliyordum pes edip gideceğimi, bir daha dönmemek üze-re... Bir tatil olduğunu düşünüyordum yolculuğunun. Bir tatile

çıkmıştım ben, Ve geri dönüyordum. Sadece, sekiz yıl yaşlanmış-tı vücudurn ile yüzüm. Beni kabul edeceklerini hayal etmekten,ümit etmekten başka bir seçeneğim yo}<tu. Ne yaparsam yapa-yım, beni sewneye devam edecek insarıların, ailem olduğunu tek-rar ediyordum kendime, buluşmamızın traj ediye dönüşmeyecekolmasına inarıabilmek için.

Sütün bütün pislikleri temizlediğine inanırdım çocukken. Hergizli giz|ı içtiğim sigara ve içkiden sonra süt içerdim. Anneminbeni tarııyabilmesi için ağzımın süt kokrnasını isterdim. Eğer be-nim ytizümden ailemin bir ferdine herhangi bir fiziksel rahatsız-lık geldiyse, kendimi bunu öğrendiğim arıda öldüreceğime kararverdim. Tek istediğim unutmaktı. Yaptıklarımı, geçmişi, her şeyi.Sevebileceğimi hissediyordum, insanları. Normal bir insan gibi

çalışıp para kazanabileceğimi... Sonra umutsuzluk birden gözya-

şına dönüşüyordrı. Birkaç damla döküyordum, cama sıçrayan.Hayır, diyordum. Hiçbirini bulamayacaksın. Babanı ölmüş, anne-ni deliırıriş, kız kardeşiniyse kayboln-ıuş bulacaksın, diyordumkendime. Değişemeyeceksin. Her gece birileri uyurken, sen göz-

lerin açık kAbuslar göreceksin. ÖlalirOiigün insanların yalvanşla-rını, nefeslerinin kesilmesini duyacaksrn, diyordum. Ve bu ihti-

455

ıııal,küçümsenmeyecekkadarkalabalıkgeliyorduüzerime.tiömleğimi çıXarmaya korkuyordum, dörrmelerimi görecegım

için. Anne* gtl"" l"ç saat ağlar J"" t,"",lamaya çalışıyordum,

Siit işe ,*r*u*uİ, nrl., Trdri Urr*'*oİ, boğazımı ve akhmr",

Ama hayatrmın ,or,o^, kadar ;';;;r^o" da kalamazdım, Bel_

ki yanımdu1,1 p*u, bir yıl Uory", bu yatakta yatmama yeterdi

ııma p eki,u,o,iJ; .i!"111f}H1fi}T}ru#İil?},L?-

l,;*,n ffi :J:'*;İHIJ; o, J* u ir o tllj en z err esi kalm a-

ınrşil içeride, N"t", alamadrm

-""" beni böyle görse, gerçek

duygular a,e*,İ;;p", ,a,U,g,*, tanrk o}sl mutlaka ateş eder-

di üzerime. Çünkii gizli anlaş*;.ö zihinsel öliim efsanesiyle son

bulacaktr. ve ben ihanet etmişiim l Tıpkı aileme ettiğim gıbi, zi,

hinlerimizi boşaltıp öldürecekt", u*'İ *;}1ğl1* Çok büyuk bir

hayaldi. Ama'rfir;;;, uorı""ı* bir ölüm için değil varlrğrmr,

o.,,,vuv,uiıeumu,:'*1iXT,İtuİ**.ffi işl,ffS,İ;şX*'lşilhiil§İİ}',,1Hl*,l";;,*T*"#HT'kolay or*r;;;;, er,ı.r., a. aiı.trti çel«ıreyen bir adama dö_

"uil"}oamarlanmdakibütü",q"{i}lT:1"Hl",;işT"i"canavaradönüşmüşolanu"",.ui.ii.*daotlbilirdim.Sütvera-

klarasındagidensarkaç,Canavarveinsanarasrndauçmayabaş-lamıştı. Benimse, sarkacın *;;;l, ,allanmaktan midem bulanr_

yordu. ,,e"ıii l" suttendir,' dedim. "IJZun zamandrr içmediğim

İ;,"-h;xf#l;İT,1':t'İ;ıan.Eııeril|eı<itanıarıyıamerdi-

venleri çıkıp demir nrr*u5ırtfu arasından geÇtiler' okul baŞlı-

yordu. B_r:;; tığrenci o"r,ivor.ıu, oğlan4 birkaç yıl sonra as_

ker, claha ileride de memur;;;;,;rd*l diyeceklerdi, Haffia, ai_

lebabası.Amaherzanranni,,,r,t,olacaKr,adındanöncegelen.peki, n",ı* o,t,a ne kadar acr çekm:* 9::,Til"Jİl;§::f,rj:,,tat ı.arar-,auiı*"* için? AfrikaYa gitmemı

uykusuzluktu, Peki, insan olmanrrr bedeli neydi?"

Daha kalabalrk nir grui ,g,r]*

*ulun bahçesine, Atılan her

Page 226: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

456

adımda bir plan yatıyordu. Hazırlaııan ödevler, okunarak gelin-miş kitaplar kollannın altında, geleceklerini koparmak için kade-rin ağzından, siriyorlardı okullarının bahçesine... Bense, içeride-ki yaşh adam gibi, televizyon ekrarıına bakarcasma seyrediyor-dum ne istediklerini bilen gençleri. Kayra'nrn ne yaptığını düşün-düm birkaç kez. Barıa nasıl ktifrettiğini duyuyordum, İlk defa bi-rimiz diğerini böylesine bırakıp gitmişti. Gelip, beni bulup ötdü-receğinden korktum. Ama sonra geçti kaygım. Kayıra, bırakıldığı-nı, terk edildiğini bile kabullenmeyecek kadar kibirli bir yapıyasahipti. Kimsenin peşinden koşmayacak kadar kendini, arkayataranmış uzun saçları ve gösterişli bıyığıyla bir yarı tarıny,a ben-zetmeye çalışmıştı. Şimdilik onu düşünmeyebilirdim...

Üzerinde yoğunlaşmaın gereken konu ailemi bulmaktı. Amabana hiç mi sonr sorTnayacaklardı ? Hiç mi babam yumruk atma-yacalctı, kendilerine çektirdiğim onca acrntn karşılığında? Ne arı-latabilirdim ki karşılanna çıkınca? Delirdiğimi mi? İnsarı sekizyıl boyunca bir sinir l,ırizi geçirebilir miydi? Nasıl söylerdim , o za-manlar ölümlerini hayal ettiğimi ? Bütün ailemin yok olmasını,sahip olduklan evlerin bana miras kalmasını istediğimi nasıl söy-leyebilirdim? o evleri satıp dünyarıın öbür ucuna gitmek istediği-mi, onlar ölürse terk edeceğim birileri kalmayacağından arkam-da, daha da uzağa gidebileceğimi nasrl kelimelere dökerdim ?

, Hangi kelimeleç ctimleler bu kadar korkunç duyguları kaldırabi-lirdi? Hangisi beni onlara anlatırdı? Kafamı camayaslamış, düşü-nüyordum. Ailemin, yerleştiklerini tahmin ettiğim evlerine gidenyolun ismini düşünüyordum. Her ayrıntıyı. Her önemsiz ayrıntıyıgeçiriyordum aklımdarı, geciktirmek için yeniden doğuşumu.Sancılanması umurumda değildi, beni doğuracak oları hayatın.Sadece bekliyordum. Ne kadar dayarıabileceğimi görmek için.Peki ya o Meksika'daki kadın ? Ondan ödünç aldığım hastalık ? Yao hastalık, ailemi bulduktarı altı ay sonrabeni öldürürse, o zarnanyaratmış olacağım acıdarı ikinci bir Çin Seddi inşa edilmez miydi?Ne büyük aptallık ! Ne büyük çocukluk ! Evden kaçmak. Haritanınen köşesine gitmek. Suç içinde yaşamak. Var olan bütün canlılar-dan uzak durmak için zihnimi öldürnreye kalkışmak. Ve son ola-

457

ı,ıık, bedenimi doldurması için, bütün gözeneklerimden ölüm gir-

ıııesi için, isteyerek HİV+ bir kadınla yatmak", Düşüşüm çok hız_

lı oluyordu. Hayallerden kurduğum, gerçek olmayanlardan kur-

ıluğum,üzerindedurduğumdağınyıkrlmasıokadarçabukolu..yorduki,düşüşünhızrndaııkulaklartmtıkanıyordu.Sorular.Ya-ıııtlar. pişmarılıklar. çığ gibi kovalıyorlardı beni, YamaÇtarı aŞağı

koşarken düşe kalka. Dtıştııı<çe büyüyorctum. Düştükçe olgunla_

şıyordum. Düştükçe yirmi dokuz yaşında biri oluyordum, Ken-

climdennefretetmemgerekirdi.Hemenbuodadakesikbilekleri-ıni, tekrar kesmem g"oı.ıraı. Dikiş izlerini takip etmem yeterdi!"

Hiçbiriniyup*,d.*.Normalbirinsarıınsahipolduklarınaerişme isteğim o kadar fazlalaşmıştı ki, ne duyııyor, ne de görü-

yordum geçmişimi ve kendimi,

Bir adım attrm. Duvardaki posterin önüne geldim. köşelerine

Zatarvermeden,söktümbeyazboyanınüzerinden.odanıniçin-dekilavaboyayünidiim.BirkaçsarıiyeSonrapalmiyeleryanıyor-du.Afrikaateşebürünmüştü.Sahilinherateşalarıkumtanesin-de,alevyükselipdüşüyordu.Bütüngeçmişimindekirtilavabodayanıyor olmasın, istedim, Biliyordum böyle bir mucizenin olma-

yacağını ama yine de çıkarı alevler bana söylüyorlardr:..Palmiyelenbizhallederiz.Afrikayıyakaru!Senhayatadön!''

DumanlarÖşarıSrzmrşolacakki,kaprvuruldu."Gir',dememegerekkalmadı.Yaşlıadamodayaad.rmınıatmıştıbile.Deminkihareketimin be,delini, yaııan posterin karşılığı olan ba haftalık

oda ücretini verip eşyalanmı topladıktan sonra çrktım,

kaldınmlan dolduITnuş üniversitelilerin arasrndan sıyrılarak

geçerken,kendiÖğrencilikgünlerimidüşündüm.Aslrnda,isteye_rek girdiğim bir bianşta okuyordum. ilgınç ve komik arkadaşla_

rrmvardı.Amahepimizindetekortaknokt,ası,dörtyılsonundaalacağımızdiplomayıyakrnakistiyoroluşumuzdu.Çokciddibirfakiiltede,Yrtreçoı<cioaıprofesörlerleyapılanderslere$iripçıkı-yorduk. Diplomasından kayık yapıp şehri kesen nehirde ytizdür-

meye yemin etmiş olanlar sınavlarrnı verip üst sınıflara geçtiler,

Vebenhdlaçızgifilmindevamettiğinidüşünüyordum.Tom,unJerry,den aıoıgı:tıer darbenin sonucunda fizik kurallarına u}mla_

Page 227: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

458

yan dönüştüğü hallerden, bir sonraki sahnede normal görünümü-ne dönmesini son derece mantıklı buluyordum... Gerçek değil,diyordum. Ne bu dersler, ne bu okul, ne öğrenciler, ne de tuttuk-ları kalemler ! Ben yaşamam onlar gibi diyordum. Kabul etmemverilenleri. Dünyadaki tek gerçek benim. Gerisi dekor, diyordum.Ve bir dekor kınlır, yerine yenisi gelir.,.

Kızıl.ay'a kadar yüriidüm, gömleğimin kollannı indirip. Ellerime döT me yaptırmadığım için şaııslıydım. Zaten, en vahşi dörrme-ler ellere yapılanlardır. Dönüşü olmayaıılar. Tek yönlü yollar. Par-maklanna harfl er yazdıranlar, saklay amaz|ar deliliklerini, ellerinitokalaşmak için, iş istedikleri adama uzatırken. Gizleyemezler iç-lerindeki firtınayı. Dokunduklan anda normal bir insana, rüzgdnhisseder karşıdaki. Üşüı titremeye başlar ve ellerinde yazılar ya-zan adamı, içinden çıktığı çukura geri yollamak amacıyla işi ken-disine veremeyeceğini söylemek için kırıcı olmayan nedenler dü-

şünmeye başlar.Daha faz|a yürümek istemedim. İll< gorOüğüm taksiyi durdu-

rup bindim. "Cinnah Caddesi. Pilot Sokak !" dedim, dikiz a}masn-dan alışık olmadığı tarzdaki saç kesimime bakan şofcire. En son,saçımı kendim kestiğim için bazı yerleri, herhangi garip bir has-talıktan dolayı dökülmüş gibi duruyordu... Haftanın başında mı,yoksa kıçında mı olduğumuzu bilmiyordum. Ama arka koltuğunsağ camından gördüğtim kadanyla, insarılar kravat talorıışlardı,kadınlar tayyörler giymiş, koşuşturuyorlardı. Onlardan biri olma-yı o kadar istedim ki, o arı ! O kadar istedim ki, sabah uyanıp gi-

deceğim bir işim olmasınr. Ne olursa!.. Her çiğnediğimiz metredekalbimin hızlanmasını bekliyordum. Ailemin içinde olduğunuumduğum eve yaklaşıyor olmanın bana bir böbrek taşı sancısıolarak geri döneceğini sanıyordum. Ama hiçbir ipucu yoktu, de-rinlerde hissettiklerime dair. Sekiz yıl. bo;runca bir arkadaşımdakalmış ve evinre dönüyor gibiydim. Sadece, anahtarım olmadığıiçin ailemi uyandır acak olnıamdan çekiniyordunı.. .

Taksinin radyosrı sabah haberleriyle doluydu. Bir erkek konu-

şuyordu. Güney bölgesindeki bir olTnan yangınından bahsediyor-du. Bütün dikkatimi ona vermeye çalışıyordum. Dinlemeye çalı-

459

şıyorclum.ÜlkeninsorunlanylailgilenmeyebaşlamarırnzaJnanrgelmişti. Her şeyi bitmeliydim, uzağında yıllarca yaşadrğım top_

rak hakkrnda... Ama birden, spikerin sesi değişti. Kalınlaştı' Ne

yangrn,nedetoprak.Başkabirşeysöylüyorduartık...Kinyas!''diyorduKa5rra,insanlantehditederkenyaptığıgibifısıldayarak.Vebiraniçin,gerçektenarkamdaduranlroparlörlerdenellerininçıkıp boğazımı sıkacağını düşündüm, Ve tam şoföre durmasınr

söyleyecekken,kaçmakiçin,spikeryenidenbaşladıkonuşmaya.Ekonomi haberlerine geçmişti, Hayal gücümün, kendisini öldür-

mediğimiçinbendennefretedenzihniminbiroyunuyduhepsi.Çokiyibiliyordum^ofisıltıyı.ÇokiyitarııyordumKa5rra'nınsesi_ni. İsmimi söylerk*l,,, ıık harfini bastınp_sonuncusunu nasil uzat_

tığını çok iyi hatırlıyordum, Farkındaydım yaptığım tercihin be-

delinin. ka5rra,nrn fisıltısıydr, unutmasl en zor olacak parçasl geç_

mişimin.-.CinnahCaddesi'nitrrmanmayabaşlamıştık.Hayatımrnenzor

anlnr yaşayacaktım birazdan. Öıumü, hayata dair bir isteğim ol_

madığıiçinönemsemediğimgünlerde,çokkorkunçdakikalarge-çirmiştim. Boğazıma dayanmış Liberya palalan, Defalarca üzeri-

meslkllmışkurşunlar...Amaevedönmekdahazorduterketmek-tenvehepsinden.Amayinede,garipbirsakinlikvardıüzerimde.Anlaşılmazbırhuzur.Belkideitkdefayaptığımbirşeydeneminolduğumiçinböytehissediyordum.Nepahasrnaolursaolsun,ai-lemibirkezdahagörmekistiyordum.BelkihiçbirZaİnanaçıkla-yamayacaktrmo,,ı,,,Kinyas,ramayinedeyanlanndaolmakisti-yordum.Nefesleribenitedaviedecekti.Babamınkanl,benioğul-luğataşıyacaktı.Çokiyimserdim.Masallardakiaptalçocuklarkadar...

üzerinde, beni yeniden var edecek evin sokağının adıyazanta_

belayıgördüm,arabayanrnd'angeçerken,Hafızam,hiçolmadığıkadardirilmiştiSaymayabaşladınrapartmanları.Vedokuzuncu-da..Dur!,,dedim.BundanŞonrasrn],yurümekistiyordum'Fazlayakınd'ımaileme.Taksideninipbirkaçapartmarırnönündengeç-tim ve dtırdunı. İşte ! Ailemin, hayatta kalabilmem için oturuyor

olmasınruırrduğtımapaıtmanlnönünegelmiştim.Biradımdaha

Page 228: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

,#

460

tüm aralanna.

atarsam bahçe kapısından içeri girip srnırlarrna dahil olacaktım.Ama gelmedi o adrm. Takside yoı.ırgrna şaşırdığım nabız hızlaıı-

;;;H"i*'ffi,ffi?,il,::_lrlörn lzoro,^,_^ -^ ^: ı , r

:1-jitri,jl1 9.::* katdınma ç,ü* il;;;Şffi Ş#_

;;;;Ş;liirn qrol-__^

461

Ve imdadıma hafizaınrn Afrika'ya ilk gittiğim dönemlerine ba-

karı departmanı yetişti. Kayra'yla Abidjan'ın sokaklarrnda damakzevkimize uygun bir restoran bulamadığımız için açlıktan bayıl-mak üzereyken aklrrnrza, dünyanrn her yerinde bulunduğundan

şüphe etmediğimiz bir McDonald's olabileceği geldi FildişiKryrsr'nrn başkentinde. Bir tane olmalıydr, bazı semtlerinin gayet

medeni ve gösterişli olduğu şehirde. Bunu en iyi bilebilecek oları-

larsa tabii ki taksicilerdi. Bir tanesini çeürip bindik. Kayra, su ka-

dar bilinen ve tarrrnaJı ewensel bir kawamı ifade ediyormuş gibi

kendinden son derece emin, "McDona]d's !" dedi. Ve şoför, birinciütese takarken, "Tabii" diyerekbizi diinyarırn en mutlu aç adamla-

n yaptl Sonunda alışık olduğumuz medeniyetin bir yüzüyle bulu-

şacak olmamızınhayaliyle camlar açıldr, kollar çıkanldı. Şehrin so-

kaklarınd a hız|a ilerliyor ve McDonald's'rn, en azındarı AmerikarıDoları kadar tanırımrş olmasının ne büyük bir guç olduğunu düşü-

nüyorduk. Hattabir ara, kiiçükbir kaygı bile du5ımuştum konuylailgili. Çiinkıi eğer bulunduğumuz yerde hA]a bir McDonald's bula-bitiyorsak, demek ki yeterince uzaklaşamamıştık...

Kayra'yla birbirimize bakıp tebessümler alıp veriyorduk. Yiye-

ceğimiz burger çeşitlerini sayıyorduk içimizden. Bizim gibi iki me-

derıi hayvarıın rüyasrydı, krzgın yağda kızartıları, kimyasal madde-

lerle soslaJrm§ etler yemek... 0n dakikadır, bir sokaktarı diğerinegiriyorduk. Ama hala McDonald's'dan bir haber yoktu. Kayra sa-

bırsızdı. Bir kez daha, "McDonald's?" dedi. Radyodaki yerel dildesöylenen şarkıya eşlik eden şoför çok rahattı. "Evet. Donald..." di-

ye yarııt verdi. Ne yaptığını biliyor olması bizi de rahatlatmrytı.Telırar arkamıza yaslarııp, yıllar sonra üzerinden yüzlerce kez, kAh

kovalamak, kah kaçmak için geçeceğimiz Grand-Bassam yolunun

çewesindeki binaları se5rretmeye başladık. Ama binalar azaJıyor-

du her dakika. Bir süre sonra hiç kalmadı. McDonald's'rn genelde,

şehir merkezlerine yatınm yaptığını bilecek kadar kapitalizmlebüyümüştük. Mora]imizi kimse bozarrıazdı ancak. Kendimiz bile !

Beş dakika daha geçti ve anayoldan ayrılan ktiçük bir topraksapağa girip yıiz metre gittikten sonra durduk. Frene bastığı arı-

da şoför, sağ eliyle tarafimızdaki tek katlı, beyaz binayı gösterir-

son adımın çok zor olacağı belliydi. Belki de kapısını, hiç tanr-maüğım insanlar açacaktr, karşıdaki apartmanın ikinci katında-ki dairenin. Belki de evi satmış ya da kiraya vermişlerdi. Belki debütün ailem bir trafik kazasında ölmüştü. İhtimaller kafamı acr-tan buz parçalan gibi yağıyordu üzerime. korunmaya çalıştırn ya-ğarı doludan çöktüğüm yerde, başımı ellerimin arasrna alarak.Garip görünüyor olmahydım. o kaldırımda, öyle hareketsi z du-rurken, Bir kadın çıktı, duvanna yaslandığım bahçenin kapısın-dan. sadece bir saniye baktı bana. ve hızlı adımlarla yürüdü cad-deye doğnı. Emindim arıladığına. Anlamıştı bir katil olduğumu.kötü bir evlat olduğumu. ı'ıasıı gizleyebilirdim ki, çaresizlik için-de çrılçıplak yüzerken ? okyanusun dibi bir sarıiye görünür, birsarıiye sonra kararır. Ben de onun gibiydim. ve kadın beni, içimingöründüğü o anda yakalamıştı. Belki de, annemin bir arkadaşıy-dı, Birbirlerine çay içmey" gid".,, hayattan bahseden, aruıemin

çocukları hakkında konuşurken gözleri dolduğu için bu konuyuaçmamaya özen gösteren komşulardl belki ae. nger bir süre da-ha böyle duvara yaslarımış oturursaın, çewedeki apartmanlarınkapıcılan tarafindan fark edilip süpürgelerle tehdit edileceğimibiliyordum. İıı< kararlilığımı, ayağa kalkarak gösterdim. karşıda-ki apartmarıın ikinci katına baktığımda, crmıidaki kapaiı tüller-den, evde birilerinin hayatını sürdürdüğünü görebiliyordum.Ama yazmıyordu tabii perdelerin üzerinde, içeride kimin yaşadı-ğı, Gerginliğim bitmeyecek gibiydi. Asla ronu erTneyecek bir he-yecan gibi ruhumu sıkıştırıyordu. kendimi rahatlatmam gerekti-ğini biliyordum. Birazsonra ailemle karşılaşacağım gerçeğindenbaşka bir şeyler düşünmeliydim. Farklı ni. g"".ç"ği. Geçmişteolan, komik bir hikiyeyi mesela !

Page 229: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

462

ken "Donald. İşte geldik !" dedi. Kayra'nın ve benim almı anda,kafamızı açık olan sağ camdan dışarı çıkarıp gördüğümüz karşı-sında sinirden ya da şaşkınlıktan bayılmamamz, o an için bir mu-cize olmuştu. Binanın kapısının üzerindeki dev tabelada DonaldDuck'ın ördek ördek gülümseyerek bakan suratı vardı. Ve altındada, geceleri yanıp söndüğünü sonradarı öğrenmek zorunda kaldı-

ğımız neonlarla, "Donald Duck Chinese Restaurant" yazıyordu.

Şoföre hatırı sayılrr bir para verdikten sonra şehirden en az onkilometre uzaklıktaki bu Çin lokantasında, yine en az şehirdeki-ler kadar damak zevkimize uJ.rnayan yemekler yemek zorundakaldık. Şofcirle ararrıızdaki yarıhş anlaşılrnada kimin hatalı oldu-ğu konusunu ise aylarcatartışmamıza rağmen mutlak bir sqnucaulaştıramadık.

Geçmişe ait hikAyeyi düşünüp o anları yaşarken, farlonda ol-madarı gülmeye başlamştım. Toz içindeki yolda durarı taksinincamından çıkardığımız kafalarımuı ve Walt Disney'in en asabikarakteriyle karşılaşmamızı düştindükçe gülüyordum. Ve yürü-meye başladım. Önce karşıya geçtim. Bahçe kaprsından içeri gir-dim. Tabii, Ka5ıra'nın elinde mönüyle gelen Çinli kıza umutsuzca"Hamburger yok muydu?" diye sormasını da unutamazdım. O gö-rüntüyle beraber apartmanın merdivenlerini çıki,ım. Kahkahala-nm boşlukta yarıkılanıyordu. En son aklıma gelense, benim o günyediğim sebzeli pilav sosunun bozuk olmasındarı dolayı ishalolup günde beş sefer, şehirde dolaşırken otel aramamdı. Ve tabiisebzeyle arasr hiç iyi olmayarı ve tavuk yemiş oları Kayra'nın, benotellerin tuvaletlerinde can çekişirken, dışandan sesini benimki-ne benzetip, değişik tonlarda, "Bir sebzeli pilav alabilir miyim ?Lütfen !" diyerek alay etmesiydi. Mönüdeki yirmi yemek arasln-daki tek bozuğu bulmuş olmam Kayra'ya göre, hemen hemenkendimi oracrküa derhal asmamı gerektirecek kadar büyük birşanssızlil<tı. "Bir sebzeli pilav alabilir miyim? Yoksa, kalsın !" So-nuçta, Afrika'daki ilk haftam midemden gelen garip seslerle iş-kence halini almıştı...

Kapının yanrnda iki düğme gördüm. Biri ışık, diğeri zil. Hangi-sinin ne olduğunu düşünemeyecek kadar, kafamda yeniden can-

463

lııııdırdığım komik hiklyemin içindeydim, İkisine de bastım, ken-

tli kendime ğülmeye devam ederken, lçeriden sesler geldi, Birile_

ı.itıyanıktı.Belkiı<artvaıtıyaprlıyordu.Kimse,..Kimo?''demedi.'/,ııtenbu soruya düzgün bir yanıt da veremezdim,

Kapıyı arınem açtı,

Page 230: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Apartmanın ışığı söndü. Tel«ar bastım iki düğmenin üzerine.

Çıkan zil sesi donmuş annemi çözdü."Tolga ! Sen misin ?" sözleri çı}<tı sonunda. Yıllar sonra gerçek

ismimi duymak tuhaftı. O kadar uzaktı ki barıa bu isim, neİedey-se dönüp arkamda bir Tolga olup olmadığına bakacaktım. "Be-nim arıne !" dedim. Sadece bana değil, blitün ruhuma sarıldı. Da-kikalarca. İçeriden babamın anneme, gelenin kim olduğunu sor-duğunu duyuyordum. Annem yanıt vermiyordu, Sadece sanlıyor-du. Bir hayal olmadığımdan emin olamadığı için birden yok olupkaybolmamı önlemeye çalışıyordu. Sonra "Oğlum..." dedi.

"Oğlum !"

Sözü hıçkınklara karışmrştı. Ona sanlmaktarı başka bir şey ya-pamıyordum. Tek kelime çıkrnıyordu ağzımdan. Bu kadar sesebabamuı kayıtsız kalmasına imk6n yoktu. Gözlerimi açtığımda,arıtrede bizi seyrettiğini gördüm. Tanryamıyordu beni, sönen ışı-

ğın kararttığı kapının ağzında. Bir adım daha attı ve annemin om-zunun üstünden göz göze geldik. "Tolga !" diyebildi. Ve iki adımatıp arınem ile bana katıldı. İkisi de ağhyordu. Umurlarında değil-di komşular, şehir, ülke, dünya. Birbirimize sanlmış duruyordukkapının önündeki paspasın üzerinde. Bitmeyen dakikalardı, g|eç-

meyen bir zamartdı benim için çünkii ben ağlamıyordum. Sarhoşgibiydim. İnarıamıyordum anneme ve babama dokunuyor olduğu-ma. Gerçek gelmiyordu hıçkınklan, "Oğlum !" demeleri yıllar son-ra. Sadece, ikisine de sanlıyordum. Yapabileceğim bir tek bu var-dı, onlara döndüğümü antatabilmek için. Önce babam çözdü elle-rini, sonra annem. İkisi de ellerimden tutup çeküiler beni evin içi-

465

ııe. Titriyorlard,ı bütün vücutlanyla, Gözbebeklerinden saç telle-

rine kadar titriyorlardı,"Gel !" diyordu babam, "Gel oğlum !"

BeniböylesineSeveninsanlarınkatpleriylebudenlikolayca<ıynayabildiğimiçinkenditırnaklarrmrsökmeyiistedim.Annemelimi bıral«nadan, kapryı kapattı, Ve çok daha yüksek bir sesle

ağlayarak sarrldı" Başını göğsümden ayuTnak istemiyordu, Ba-

rramsa seyrediyordu, diğer elimi tutmuş",

Salonagirdik,birsaniyeiçinbilebirbirimizibırakmadan.Ağ-lama]arıgeçmiyo,duikisininde.Dökemediğimiçingözyaşı,nef-retediyordumkendimden.Vücudumdalitrelercesudolarııyorduama sarıkı r,"pri ,orı"ş*iş gibi saklanıyordu, onlara en çok ihti_

yacrmolanarıd,,Ku.,"peyeoturduk.ortalanndaydım.Sadecearadabiçağzımdan..Anne...Baba...,'kelimeleriçıkıyordu.Yirmidokuzyaşındadeğil,yirmidokuzaylı}<tım...Babamgözyaşlannısilmiş, yüzümü aJt, iyi görebilmek için karşıdaki koltuğa geç_

rnişti.YabinlerceSonrsoracaktryadadönüşümesevinecekİi.oan,gözlükleriniçıkarıpyaşlarınısildikİenSonrabanasessizcebaktığıan,Tann,nrnÖnündecenneteyadacehennemegidilece-ğinedairkaranbeklemektendahazordubenimiçin.Veailemihiçbirzaİnanhaketmediğimidüşündürendawanışlannabirta-nesi daha eklendi. Babam tekrar gözlüklerini takarken, tek bir

sordu. Sadece bir tane,

"İyi misin oğlum?"Annemsoltarafimdaotunryor,elimitutarakbeniseyrediyor-

du.ÖncebabamaSonra*,."*"bakarak"İyiy,m,'dedim.SÖyle-yecekbinlercegüzelsözümolmasınıistedim.Beniaffetmeleriiçin yalvarm*ri ur, gösterişli yollarını biliyor olmayı istedim,

Kayrakadariyibirkonuşmacrolmayıistedim.Amahiçbirsözçrlİmad, ağzımdan, "iyiyim" diyordum sadece,

..Siziçoközled.im,,diyecektim.Vazgeçtim.Çünktisekizyıldır

başka bir yerde olduğumu unutmaya çalışıyordum ve özlemim-

denbahsedersem,sevincimizüzüntüyedönüşürdü.Çektikleriacılarakıllarınagelecekti.Yaşadığımdanümitkestiklerigünüha-tırlayacaklardı. öyru şimdi, niruiri*izin tadını çıkanyorduk, sa_

Page 231: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

466

dece gözlerimizle doyuyorduk birbirimize. Nasıl olsa geçmişi ha-

tırlayıp daha sonrabana kızabilir ya cla ağlayabilirlerdi. Şimdi, ya-

şadığımıza ve birbirirnize dokunabilecek kadar yakın olduğumu-za inanmanrn zaınanıydı. Annem elinin tersiyle gözyaşlannı sildi.Ağlamalar iç çel«nelere döndü. Ve tonlar çeken sessizlik yavaşça

çökıneye başladı üçümüzün üzerine. Evet şimdi, geçmişe yolcu-luk başhyordu akıllarda. Düşünülüyordu bütün hissedilenler. İs-

temedim sessizliğin bize bunu yapmasnı. "Beni affedebilecek mi-siniz ?" diyerek yüriidüm geçtim sessizliğin üzerinden. Sorumubitirmiştim ki, annem tekrar kısık sesle ağlamaya başladı ve boy-numa sarıldı. Gözlerim ifadesiz olduğu için bütün sarrlmalar es-

nasrnda kapatıyordum kapaklannı. Babamsa artık gözya§larınısilmiyordu.

"Tabii oğlum. Tabii ki !" diyordu. "Sen bizim çocuğumuzsun !"

Dünyarıın en derin çukuru, doğal yollardan oluşmuş on bir binmetre uzunluğunda bir deliktir. Ve o deliğin dibinde olduğunu be-nim kadar hissedebilen başka kimse yoktu o arı yerytizünde. Bü-tün yaptıklarımdan sonra babam baııa, "Sen çocuğumuzsun !" di-yordu. Ve ben sonılabilecek en aptal sonıyu sormuştum. Annemellerini boyrıunrdarı çekip iç çelcırelerine dönerken hAl6 kısıksesle, "Oğlum... Tolga!" diyordu. Birden, bütün hayata, bütün ger-

çeklere, geçmişin bütün acılarına büruk bir tokat patlattı, saçla-n beyazlaşmış kadın, "Aç nrısın?" diye sorarak.

"Evet" dedim. "Evet anne !"

Afrika'da öldi"irdüğünr, Meksika'da baltayla kestiğinr o insan-lar benim çamurdan yapılmadığımı ve bir annem olduğunu bilse-lerdi ne düşünürlerdi acaba? Görselerdi annesinin okuldan gelenkiiçük çocuğuna sorduğu gibi bir sonıyu içtenlikle yanıtladığımı,ne derlerdi acaba, diye geçirdinr aklınrdan... Tabii ki, kendileriniöldüren ile burada annesiniıı elini ttıtup babasının gözlerinden,duyduğu utanç yıizünden kaçmaya çalşan adamın aynı insan ol-nradığına yemin edebilirlerdi. Annem ayağa kal}<tı, elimi bırak-madan. Sürükledi beni mutfağa. Babam ne düşüneceğini bilmiyordu büyük ihtimalle. Nasıl dawanmalıydı bana? Affettiğini söy-leyerek dev bir adım atrnıştı, ama ya sonra? Ne olacaktı şimdi ?

457

Srınğördüğündedahabirçocuktrrm.Amaşimdi,karşısındaortayı4a at koşturarı bir adam a,^vo,a", O da kal}<tı ayağa, Geldi

ıııutfağa p"şi*irJ".. Sessizliğin tekrar çökeceğini hissediyor_

ılum. Konuşmam gerekiyordu. Bir şeyler söylemeliYdim bizi ra-

,, 1,fffffr l]TJ f iŞL"Ti.u"m mutf aktaki masanı n baŞrnda,

lıabama bakarak' "Bir arkadaşında kalıyor' Ders çalışıyorlar' Sı-

ıravlan r*,, d"oi babam. sovı"oiği her kelın", .h"lnrlY*]}j:demirin derime değmesiyle aynı acıyı veriyordu, Babamın agzn-

dançıkarı,kardeşiminyaptıklar,nadairherkelime,uçtrrumdan**, sallandığım hisşini vermişti,

Masanın "t"nnJa oturduk, ni, ş"yl" yapmak için, önümdeki

el«rrekdiliminetereyağısüniyordum.Annemytımurtapişiriyor_clu.okadarçoı.,.m,r,g"ç*iştıu',,,"usabahl.arınehazırladığı.nı düşünüyor olmahydı, Biliyordum ""*Ti:ığını,

Dolaptan çı-

kardığı U,,1,1,1u ;"d,, "Süt ka-;amış 'l_Y?^İ"men

$idip ala-

yım !" dedi, Ben süt içirdiği çocu}<tum :":" için, Kimseye kötü-

ltik yapm,ş ol,*"dım, Ben Tolga'ydrm ! Annesine her firsatta çı-

, "Tşr*;İ:T::}11 dim. Sesim titriyordu. Sonunda, vücudumda_

ki medcezire dayanamamrştr sular. yiikseliyorlardı, Burnumu ge-

çipgözseviyemegeldiler.v"u.t.ı.sadecedüşmekkaldıonlara,yana$mdanaşağıya.Annemintitreyenelleri,çaydarılı}<tanfinca.nrma içinoeı<iıLjni geçırirı."^, nu. uğıryororm, Srrabendeydi, In_

san olduğumu hatırlu*r r,.rr,. KenJimi affetme Srrası, Tek elim_

le yüzümü kapatmış ağlıyorJ"* Büwk bir felaket sonrasrnda

söylenebilecek en doğru söz babamdan geldi,

"Geçti yavrum, He|si geçti ! Ağlama,: _,

Saçlarımı okşuyordo uo.,i* "royı"rı."n. İkisi de dudaklarını

ısrrryordudaha-f'az|aağlamamakiçin.Babamıağlarkenhiçgör-mediğimi düşünclüm o an. s.ıü.i o da cleğişmiŞti, benim gibi, An-

nem de oturdu masaya. r"rginr" üzerindeki sigara paketini alıp

bana doğruluttu. yapbğı haieketi kenclisine, bana ve bütün dün_

yaya,oannefesalanr,u,t","verebileceğienbüyukaclylverdi.Çiinkii vir*i lı, yaşıır.ıdayx* "igura

içtiğimi bilmiyorlardı, Ben

Page 232: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

458

öyle bir çocuk değildim. Ve o zamanlar, bunun asla olmayacağınıdüşünen annem, bana sigara paketini uzatıyordu. Kendisine rağ-men yapıyordu bunu. Beni rahatlatmak için, o an bütün dünyayıyakabilirdi. Ama daha beterini yapıyor ve biraz önce süt teklif et-

tiği çocuğuna sigara tutuyordu. Ekrneğimden bir parça yıyıp bı-ral«nışhm. Paketten bir sigara çektim. Biliyordum yapmamamgerektiğini. Annemin karşısına bir adam olarak çıkınamam ge-

rektiğini biliyordum, a.Ina bütün acılann kaynağında, çok küçükyaşlanmdan itibaren onlara söylediğim yalanlar yatıyordu. Siga-rayı masanın üzerindeki çal«nakla yakarken, bir daha asla yalansöylemeyeceğime yemin ettim.

Çaylar bitti. Babam beni seyretmekle yetiyordu. Annefttse be-ni nasıl doyurabileceğini düşünüyordu. Ağlamıyorduk artık. Geç-mişti iç çelcrıelerimiz. Sigarayı söndürdükten sonra gereksizbırlaf daha ettim.

"Ben sizi çok seüyoıum."Yeni bir ağlama salgını yaratabilecek kalibrede bir sözdü ama

olmadı. İkisi de a}rnı anda, "B\z de !" dediler...Annem alışkanlıktan, tabaklan ve kahvaltılıkları kaldırmaya

başlamıştı. Babam da saçımı okşayarak sordu."Yorgun musun ?" Bana sorulacak en yerinde soruydu. Evet,

diye bağıran bir stadyum dolusu ses duydum içimde. Çok yor-gundum. Herkesten çok. Yorgunluğum Tanrı kadardı. Sekiz yıldıruwmuyordum insan gibi. Çok yorgundum ve babam bunu arılr-yordu. "Evet" dedim kısık sesle. "IJyu biraz" dedi, bir sigara ya-

karken. "Dinlen" diye ekledi ilk nefesten sonra. Babam, her za-manki gibi yine en doğru sözleri buluyordu, Yetişemeyeceğimdoğrulukta sözler... Uyku. İnsanaverilmiş tek mucize. Kendindengeçmek. Gözleri kapatıp huzura dalmak. Ve uyanıldığında yeni-den başlamak. Tek ihtiyacım buydu. Bir zaman dilimi geçmeliydi,son bir saat içinde yaşadıklarrmrzın üzerinden. Dinlenmeliydiyorgun kalplerimiz,b\raz da olsa... Ben uyumalıydım, hiç uyuma-dığım gibi. Annemin hazırlayacağı yatağa yatıp gözlerimi kapat-malıydım. Belki kendime geldiğimde yirmi bir yaşıma dönmüş ol-mayacaktım aına ınrmi dokuzuma gelene kadar ailemden uzalda

469

geçirdiğim her gün için bir dakika uyııyacaktım, Tek istediğim

buydu."Evet" dedim. "BirazuyursalTt iyi olur","

Hata gerçek bir ses tonu çıkmamrştı ağzımdarı, sanki kalın ve

çatlak sesimden rahatslz olacaklarmış, oğullannrn yerine bir ya_

bancıyla konuştuklannr hissedeceklermiş gibi fisıltlyla konuşu_

yordum.Annem..Gel!,,dedi.Blimdentutupkoridoraçıkardı.oradan bir odaya girdik. T[rğba,nın yatak odasıydı burası, "Çan_

tandakirlilerinvardır.Benşimdiyıkarımonlarl!''deüannem.Bucümleleri duyabileceğime asla inanmazdrm, Annemin giysilerimi

yıkaması o kadar uzaktı ki l Yanıt veremedim' "Sen u5ru' Dinlen"

deyip öptü yarıaklarnndarı, Ve kapıyı ardından kapatıp çıktı",yatağın üzerindeki örtüyu açtım. Gömleğim Pisti ama Çıkar-

makistemiyordum,dörrmelerimyüzünden.Sadecepantolonumuçıkardım. Ve tam yatağagirecektim ki, babam kapıyı açtı, Elleri-

niikiyarıağrmakowpbirsüreyüzümüseyretti.Haterslaktıgöz-lerinin altr. "Hoş g"ıair, evine" dedi. Öyle bir sözdü ki ! oyle dolu

dolu çıl«nıştı ki ince dudaklarrnrn arasrndan ! once ellerini tut_

tum. Sonra ben sarıldım, Kapının önünde yapamadığımı yaptım,

Bütüngücümlebabamasarrldım...Hayd.iuyuartık,'diyerekçektikendini. Ve çıktı, kapıyı kapattıktan sonra, Yatağagirdim, Dışarr_

srsrcakamaçarşafserindi.Yandöndüm.Yastığınaltınasolkolu-musoktum.Sağkolumudayüzümünyarıınakoydum.Derinbirnefesaldım.Gözlerimikapattım,sekizyıllıkbiruyküyadalmakiçin...

Page 233: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Kafeden içeri girdiğimizde, ma§ajınn ayannı kaçırmış ortayaşlarda bir kadın gülümseyerek kaşıladı bizi. Kendisini takip et-tik. Genç kız ve erkeklerin çewelerini doldurdukları masalarrn ya-nından geçip gösterdiği yere oturduk. Fazla nazlkve güler ytizlüy-dü yer gösterici kadm. Asla ulaşamayacağı bir medeniyeü seviye-sinin kötü taklidiydi. Ülkenin yüzde beşi de benzerleriyle doluy-du. Bir an önce modernleşip diğer geri kalmış yüzde doksan beş-le alay etmek için yarııp tutuşan cinsten. Babam, "Ne içersin?" di-ye sordu.

"Capuccino" dedim, kadının gizlemeye çalıştığı kırışıklannabakarak...

Eve gelişimin üzerinden iki gün geçmişti. Ve babam, elbet birzamafl. olacağını beklediğinı ciddi konuşma için beni buraya ge-

tirmişti. İl<i gtln boyunca evden çıkmamış ve önemsiz konulardanbahsetmiştik. Daha ailemin hiçbir ferdiyle gidişim ve dönüşümhakkında konuşmamıştım. Ama zamanl gelmişti kaçınılmaz ko-nuylı açmanrn. Belki asla sormayacaklardı neden gittiğimi, amaneden döndüğümü merak ediyor olmalılardı. Misafire bile, kapı-dan içeri adımını attığmdan ancak iki gün sonra geliş nedeni so-rulur, diyen sözü hatırlatırcastna, babam da ziyaretçi konumu-mun sona erdiğini anlatmaya çalışıyordu benimle yalnız kalıp ko-nuşma çabasıyla...

Düşündüğüm gibi başladı söze."Bak Tolga, sen gittikten sonra, hiç haber vermeden, ne kadar

üzüldüğümüzü tahmin edersin. Tek kelimeyle, mahvolduk ! Yıllar-ca hatayı kendimizde aradık. Ve gidiş nedenini çözemedik. Bir

lıı

türlüanlayamadıkbununed'enyaptığını.Zamangeçtikçe,yoıüığunukabulettik.Benşahsenikiihtimatüzerincleduruyordun.Ya öldü ya da asla dönmeyecek, diyordum, Ama a,nnen her ış_

Iılan, bir gün çıkıp geleceğini hayal etmeye devam etti, bunca $e=

çen yrla ,rg*"", §",,, neden bizi terk ettiğini solTnayacağım

çünkti hiçbir işe yaram az Amabil ki, biz böyle bir üzüntüyü tek,

rar kaldıraUilecel< güce sahip değiliz, Annen, ben ve kardeşin, sen

lriç gitmemişsin gıf,i, dat a şimaiaen sana alıştık. Eğer telaar git_

meyi düşünüyo,J",, burada şimdi söylemelisin !"

Sustu.Garsonunçayilecapuccino,yumasayakoyupgitmesinibekledi. O aır, g-""lu, geldiği için bugüne kadar kesilmiş bütün

konuşmal*, ot{t.,dtim. Ne ölüm tehditleri, ne evlenme teklifle-

ribeklemiştikimbilir,masanın,Verilensiparişlerledonatılma.Srnr.Dünyanınenölüanlanndanbiri,garsonunmasayaservisi...Amababam h^l1 susuyordu. Benden bir yarırt bekliYordu, İnandıncı

olmalıydım çünkii doğnıyu söyleyecektim,

Gözlerinebakıp,..Aslabirdahagitmeyeceğim''dedim...Asla!,'Ağrbirkonuşmayapmamgeretirdi.Gidişimedairelletutulur

nedenlerortayako5rmalıydım.Yadabenievlerine,yanlarınaka.bulettikleriiçinminnettarlığımıanlatacakdevifadelerbulmalıy-dım. Ama hiçbiri aklıma gelmedi, Sadece şekere uzandım,

..Peki,neyapmayıdüşünüyorsunbundanSonra?',diyesordu

babam.Büyükbirsoruydu.Normalhayatadönebilmemiçinbir-çokteknikkonuyuhalletmemgerekiyordu.Capuccino'danbiryudum alıp arkama yaslandım. ğabamı korkutmadan, kalp l«izi

geçirtmeyecekkelimelerleiçindebulunduğumhukukistatüyüanlatmaya başladım,

..Baba,öncelikle,şuansahtebirFrarıslzpasaportutaşıyo-

rum."Gözleri açıldı ama ben devam ettim,..BununlaburadaSonSuZakadaryaşayanıaIn.Vetabii,askerlik

var. Herhalde vatandaşlıktan çıkanlma seviYesine gelmiŞimdir,

Öncelikle,busorunlarıhalletmeliyim.Birkimlikçıkartmamveaskerlikyapamayacağımadairbirraporalmamgerekiyor.Çünküaskerlikyapabi}ecekgücükendimdebulmuyorum.Vezatenvü-

Page 234: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

472

cudumdaki yaralan da gördükten sonra beni askere alacaklarınıSanmıyon-ım."

Bir sigara yaktım. Babam artık hiçbir şeye şaşırmıyordu. Hayretetme eşikleri, sayemde tahmin edemeyeceği gen§liklere ulaşmıştı.

"ve bütün bu işleri hallettikten sonra bir işe girip çalışmak is-tiyorum. senin de bildiğin gibi yapabileceklerim çok sırurlı. Ter-cümanlık yapabilirdim belki. ve sonra da, yeterince para kazanıpsizin yarıınızdan ayı,ılır, başka bir eve taşınınm. sonra da evleni-rim" diyerek bitirdim hayat taslağımı. Duyması güzeldi söyledik-lerimi. kulağa hoş geliyordu. Ama gerçekleştirmek hiç de o kadarkolaY değildi planlanmı. iık defa bir plarum vardı hayata dair.Ama o da, Merkez Barıkası'nı so5rmak kadaruo.dr. İ*$;;eminim, ben yokken hayatının daha kolay olduğunu dıiştınııyor-du babam. söylediklerimin hangisine yanıt vereceğinde karar kıl-mış olmalı ki, askerlikten barsladı.

"Bvet, askerlik halletmen gereken bir konu. Benim tanıdıkla-rım var. Onlann yardımıyla çözebiliriz.''Burada, acl ac| gülmeye başlamıştı."zaten, seni de askere alacak bir ordu olduğunu sanmıyorum

dünyada ! kimlik işini dert etme. Nüfus dairesine gidip kaybetti-ğini söyler ve çıkarttrrrrsın. sorun olmaz. oğlum, beni iyi dinle !Bunların hiçbiri önemli değil. sen bizim oğr-rr.un. İstediğinkadar yanımızda kalabilirsin. Önemli olan bizimle burada yaşa-mak istemem- Gerisi kolay ! Elimden gelen her şeyi yapanm. ''

Babam, hayatının geri kalanrnı beni yeniden ti, ir,"rr, yapma-ya adıyordu. ve ben bu adak törenini izliyordum. yirmi birime ka-dar beni çok beladan kurtarmıştı. Ama şimdi kurtancılığınin bo-wtu sınıf atlamıştı. Tanrr'dan farksızdı. yolrtan bir insan var et-meye çalışıyordu. Belki anlatmalıyım, diye düşündüm, babama.onların istedikleri gibi bir adam olamayacağımı, değil bir adam,yanlarında kaldığım takdirde bir insan oıarak yaşayamayacağımıanladığım için ve benim zavallılığımı, işsizliğimi her gcırdıiklerin-de kahrolacaklarma, yok olduğum için bir defaya mahsus kahrol-malannı tercih ettiğimi söylemeyi düşündüm. Bu, genel olarak,evden kaçış nedenimdi. okulunu bitirmeyecek, askerde büyuk

473

sonrnlar yaşayacak, kalabalık içinde yatıp kalkamadığı için her

gün ya dövecek ya dövülecek, evlenemeyecek, hiçbir işte çalışa_

mayacak, düşüncelerinin hiçbiri gerçekleşmediği için alkole gö-

mülecek bir insan olacağımdarı emin olduğum için ve ailemin

böyle bir evladın varlığına yapacaklan tarııklığın yaratacağr acr

sonsuz olacağı için ortalılı;tan kaybolmuştum. Tabii, denklemimyirmi bir yaşımdayken bana son derece mantıklı geliyordu. Ken-

dimi o kadar iyi karıdırıyordum ki, aileme duyduğum sevgiden

ötürü, onlar için onlan terk ettiğime inanıyordum. Yarıi çıkıp de-

selerdi bana, "Evladım, istediğin kadar arıormal bir hayat yaşaya-

bilirsin. Biz hiç üzü}meyiz;' O zamaır hiçbir yere gitmezdim. Saç-

ma sapan düşüncelerdi hepsi de. Başka bir sıfat yoktur herhalde,

o günterde aklımdan geçenlere yakıştırabileceğim.

Devam etti babamın tarihi konuşması."Bizi çok mutlu ettin, yawum. Yeniden doğmuş gibiyiz. Sakın

bizleri bir daha brrakma. Şimdi yarrn ilk iş, nüfus dairesine git-

mek olacak. Oradan da askerlik şubesine geçeriz. En geç bir ay

içinde her şey hallolmuş olur. Barıa güven !"

Güveniyordum. Bir tek o vardı güvendiğim. Biliyordum baba-

mın bütün sorunlarımı çözebilecek güce sahip olduğunu. Zaten

istediklerim de faz\a değildi. Sadece, içine dahil olacağım toplu-

mun bir kurumunun, askerlik yapamayacak kadar kınlmış bir vü-

cuda ve beyne ya da yeterli sayıda HİV taşıdığıma kanaat setir-mesini, bunun yanında başka bir kurumunun da, sekiz yıl önce

ortadan kaybolmuş olan beni, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı

o}arak yeniden tarırmasrnı istiyordum. Bir ara, babam ben yok-

ken neler olduğunu anlatacak oldu, ama kendisini susturmak zo-

runda kaldım. Söyleyeceklerini duymaya dayanacak direncim ol-

madığını biliyordum. Beni a.rama çalışmalarınr, her ça]an telefon-

da kanlarının beyinlerine hücum etmesini ve uykunun kay-

bolduğu geceleri dinlemek istemiyordum. Eğer yeni bir hayata

başlayacaksam, eskiyi unutmalıydım. Ve daha, hafizamda sekizyıllık yolculuğumu silememişken, bir de ailemin çektiği acılannfotoğraİlarını albümüme katmak istemiyordum. Yırtmak yıllanmı

alırdı, o resimleri de...

Page 235: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

474

Dünden iğrenen bütün insanlar gibi biz de gelecekten konuş-tuk sürekli. Babam, Eski Foça'da bir ev yaptırdığını, bittiği za-man annemle yılın yansrnı orada geçireceğini arılattı. Ben yapa-bileceğim işlerden bahsettim... Yarrn, bugünü yaşanılabilir halegetiriyordu. Kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşlu-ğa bırakmaytşımrzn tek nedeni yarındı ! Lotonun çıkma ihtimali-ni, 5şık olunacak insarıla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ih-timalini içinde banndırarı o sihirli sözcük yarm. Gelecek iyi birselTnayeydi. Yaşadığımız sürece bitmeyen bir arıapara gibi. Gele-cek zamanda çekilmiş fiiller kulağa çok tath bir melodi yayıyor-du. Hele planların aynntılarna girmek, babamın yaptırdığı evinbanyosunu tarif etmesini dinlemek o kadar dinlendiriciydi ki...Eskiden de, yarıi ilk garip duygular ya da duygusuzluklar hİsset-tiğim zamanlarda da yannrn büyuk bir önemi vardı. O zamanlar-da kurmuş olduğum hayallerin sınırsızlığı ve saçmalığı beni sar-hoş ederdi. Kendi kendimi sarhoş edemediğim zaman içkiye baş-ladım zaten. Bedenimi büyuk bir kutuya koyup, üzerinde Avust-ralya'da herhangi bir adres yazdırıp sokaktan geçen birine posta-latacaktım. Böyle bir yarın hayalim vardı. Ama kutuyu kargodaters koyarlarsa ne yapacağımı hiç düşünmemiştim. Seyrettiğimfilmlere inanan bir çocuktum. Ve hep inandım. Kafasrnrn etrafin-da dört tane televizyon ekranı taşıyan bir çocuktum... Bütün ha-yatı televizyondarı seyrediyordum... O zamanlar, hayatla aramdaekran vardı. Sonra krrıp geçtim öbür taraia. Hayata!Afrika'ya...

Babam konuşamaya devam ediyordu. Pek yaşlandığını söy-leyemezdim. Kendine iyi bakardı zaten hep. Ve onu görTnediğimsekiz yıl içinde de çok değişmemişti. Evet, saçları bvaz daha be-yazdı. Birkaç kırışık daha yayılmıştı yüzüne ama elleri, gözleri,bıraktığınr gibiydi. Fazla kilo da almamıştı. Nedenini anlamamuzun sürmedi. Ha.ftada iki kez üç arkadaşıylatoplarııp tenis oyna-dığını anlattı. Hiç şaşırmadım. Babamdan daha yaşlıydım. Bunuikimiz de biliyorduk...

Aynı kafeye bir gün sonra, hemen hemen a5rnı saatlerde an-nemle geldik ve yine babamla oturduğumuz aynı masaya otur-duk. Kafeyı işlettiğini tahmin ettiğim, ağır ma§4ilı kadın annemi

475

tarııyorolmalıydı.Birazkonuştular.Sonragitti.Annemlekonuşa-bileceğimfaziakonuyoktu.Benimiçinyapabileceklerievdekira-lratınrr sağlamakla sınrrlrydı. ona yaptıklarımdan, kendisine çek_

tirdiklerimdenötürübenikarnındataşldığıhergüniçinbeynimebirkurşunsıl«ııasınıisterdim.Amaannemotarzbirintikamme-leğideğitdi.Birinsandanuzunsürenefreted"emezdi.Kin,bilmedi.ğibirduyguydu.Artık$özlerimebat<tığıZamanağlamıyorduamageleceğim için endişelendiğini bitiyordum. onun istediği gibi her_

hangibirmesleğesahipolamamıştrm.Sondiplonram,doğumbel-gemden itibaren benimle ilgili bütün tarihi belgeleri sakladığı dos_

yadakilisedenkalmaolartdı.VebukAğıtlada,hayalindekiyüksekbürol«atoğulolmaihtimalimsıfiraeşitti.Amaannemyinedeşül«etmesini bilirdİ. Net", alnramdaıı başlayarak, işleyen her or_

garırm için şüt«edebilirdi", Unrutsuzca bunu yapıyordu, Babam

gibiodabenyokkennelerolcluğunuarılatmamayagayretederek,havadan sudan konuşmayı tercih ediyordu, sadece, benimle itgili

bir arııyı artlatırken eskiye dönüp gözlerini sularıdırdı,

Altıyaşımdayken,yenidoğmuşkızkardeşimikıskanmlşolma-lıyım ki evden !ı**"ı. istediğimi söylemişim anneme. o da güle_

rek,bununas,lyapacağlmıSormuş.Büyukihtimalletelevizyondagörmüşolduğumdeltaparabellumutarifederek,uçarakAmeri-ka'ya gideceğimi anlatmışım, Ve o da, yolumun çok uzun olduğu-

nu,aJamrzdadevbirdenizolduğunuvekarnımrnacrkacağınısöyleyince,tabiikiyanımabirdeoltaalacağımıbelirtmişim.Hi-kiyeyıbitirdiğinaeni,aniçinikimizdesustuk.Anneminğözleriyaşhydı.sonrubirden,verdiğimyanıtmçocukçazekiliğinihatır-layıpaynrandagülmeyebaştadık.o§anusunüzerindeuçarakgi_den ve elindeki oltayla balık avlamaya çalışan altr YaŞındaki bir

çocukgelmiştigözümüzünÖnüne.AshndapekfarklıdeğildimAf-rika,da dolanırken. Etimde olta yerine silah vardı, Ama uçuyor_

dum yine de ! ı :__

Annem, akşama p\zzayaptığını söyledi, Babamın aksine, o yaş_

lanmıştı.Saçtarınıdoğalrengineboyuyorduamaytizündekikırı-şıklaryaşmmbırazilerisinegeçmişti.Hemenhemenaynıyaştay-dık annemle...

Page 236: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

475

Küçüklüğümden bahsetti. Tlığba'yla nasıl sürekli kavga ettiği-mizi anlattı. Ben fazla konuşmadan dinliyordum. İhtiyacı vardıarınemin, oğluyla konuşmaya. Çok erken kaybettiği erkek çocu-ğunu yeniden kazanmış ve elinden geldiğince arayı kapatmayaçalışıyordu. Hayatımda ilk defa, annem ile babama karşı gerçekbir oğul gibi bal«nayı öğreniyordum ben de. Se,rmeyi, sanlmayı,öpmeyi, doğal olmayı, alfabeyi tanıyan bir çocuk gibi öğreniyor-dum. Şimdiye kadar hiçbir gerçeğe sahip olmanrıştım ve yine ger-

çekte var olmayan bir geçmişi kazmak da korkunçtu. Ama artıkgörebiliyordum, dokunduğumu hissedebiliyordum. Annemi, ilkdefa bütün benliğimle dinliyordum ve aklıma gençken okuduğumbir şiir geldi: 1

Dişlerimiz olduğu için ısınyoruz.Bu yüzden bu kadar vahşiyiz...

Gözleriıniz olduğu için hayran kalıyoruz.Bu yüzden bu kadar aşığız...

Ben de şiirin dizelerindeki gibi beş duyumu ilk defa doğru kul-larımaya çalışıyordum. Suç ortağım olan hafizam unutmuştu budoğal yetenekleri. Duymayı, görmeyi, hissetmeyi, hepsini. Ve in-sarıoğlunun en büyuk kötülüğü bende vücuda gelmişti. Yarıi kut-larıılmayanı unutmak. Gerçek bir hainlik !

Annemin konuşurken, arada bir dö}<tüğü gözyaşları ruhumutemizliyor ama geçmişi silemiyordu. Sonsuz sevgisine o temizle-nen ruhumun ihtiyacı vardı. Şeytanın annesiyle ortak bir kaderpaylaşan karşımda oturan insan, insanoğluna dair içimdeki umutfitilini alevleyebilecek tek canlıydı. Bğer annem bu kadar ağlama-saydı, ben insanlan öldürmek için dönerdim geldiğim yere. Çün-kii yolcrıuş, derdim. İnsaııın içinde insanlık yokrnuş ! Soğumamış

çamur hala, insan dediğimiz canavar, diye düşünürdüm. Ama an-nem ağlıyordu. Beni hAli seviyordu. Babam hayatımı, annem ru-humu kurtanyordu. Kendimi onlann ellerine bıral«naktan başkabir şey düşünemiyordum. Ben mahvettim, onlar düzeltsin. Bunla-

477

rıdüşünürken,biranönceçocuksahibiolmayıistedim.odaha-yatınr parçalasın da, ben toplayayrm diye !

EvedönüşümündördüncügecesindeTiığba'yladışançıktık'Aslında,aramrzdapekkonuşmadığımızıfarkedenannemileba-bam rsrar etmişlerdi T\ığba,ya, beni alıp dışan Çıkartması için,

Dönüşümü kabullenemeyen, varlığrmdan rahatsu olan^evdeki

tekinsarıdıTüğba.Çokgüzelbirgençkarlınolmuştu.oDTU'desosyolojibölümününsonsrnrfind'aydı.Vesekizyıldırkayıpolanağabeyinden nefret ediyordu",

Beniyatağındauyurkengörmüştüilkdefa,sekizyılsonra.Veo an, belki de öldürmek istemişti ısmini bile anmak istemediği

ağabeyini. Çü"kü ;"bdığım kadarıyla yokluğumda, hayatında

tersgidenherolaydanbeniSonımlututmuştu.onubıraktığımdaonbeşyaşındaküçükbirkızdı.Arkadaşlanntnbanaişıkolmasıdışında büyuk bir sorun yaşamazdık birlikte, Daha çok, yrlda bir_

l<aç kez gordüğü Kayra'yla iyi zaman geçirirdi, Çünkii Kayra onu

dinler,gezdirirvebirsürügereksizbilgiyledoldunırdukafasml.Benimse, patlamasrna ramak kalmış beynimden ötürü onunla

gerçekbirağabeygibiilgilenmemimkinsrzdr.Ben,ulaşamadığıve a)mr kanı paylaştığı bir insandım, Belki de o zamanlar, bana

anlatmak isteoiği uirrLr." hiköye vardr. Ama kimseyle hiçbir şey

paylaşabilen bir insan olamadım. sadece kardeşimi değil, kimse_

yidinleyebilecekdurumda<teğildim,özellikleTlrğba'nınarhkha-yatı öğrenmeye başladığı o ilk yıllarda",

Ve şimdi de, tek ço",t gibi büyümüş, asi denilebilecek kadar

karakterliveneistediğinibilengençbirkadınvardrkarşımda.Annemivebabamıdahaöncedenhatırlıyordum.Nasılinsanlarolduklannı, zevklerini unutmamıştrm, ama T\ığba daha önce kar-

şılaşmadığımbiriydi.Uzunsansaçlanveinceparmaklarlylaha-fizamdayeriolmayarıbirkadrndı.Benktiçükbirkızbıra}«rııştımgeride.Çokkonuş*,y,..,DurarıDuranhayranıolaıı,yaşıtlarınabenzeyenküçükbirkız...Yunarıtragedyalannakonı-ıolacakka-dariğrençbirtesadüfolmadığıiçinşükrettim.Çıinki'ieğerher-harıgibiryerdekarşılaşsaydımbukadınla,kesinlikleonutanı-mazvebirlikteyatmakiçinbütünçabayıgösterirdim.Vetabiiki,

Page 237: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

478

T\ığba beni hatırlayıp kendini tanıttığı zaman da, elimdeki barda-ğı önce kafamda kırıp sonra da kırık bir cam parçasıyla, deminkız kardeşime kur yapan clilimi oracıkta keserdim...

Tiığba'yla ilk konuşmamız, evde ben uyarıınca gerçekleşmişti.Bııyrı. bir sarılma değildi. Ne de büyü.ik bir buluşma. Daha çok birşaşkınlık ve beni ilk gördüğü zaman söylemeyi planladığı kelime-lerin birbirine çarpışmasıydı. Çok keskin bir konuşma yapmayıhayal etn-ıişti belki de bunca zamaf|,beni ilk gördüğü yerde. Amahiçbir hesabın dikiş tutturamadığı hayatta o Ja herkes gibi çuval-lanmaktan nasibini almış ve beni görünce, boğazında çözemedi-ği düğümler kurşunların ağzından çıkmasıni engellemişti. Enboktan hikAye bile aynaya anlatılırken iyi gelir !..

Ama şimdi arabayı kullanan geırç kadın hazırlıklıydı. Beni piş-man edece}cti- İntikanın ne olduğunu gösterecekti. Nasıl aılnemve babanr beni bu kadar çabuk affedebilmişterdi ? o cta belki dü-şünmüştü yüzlerce kez evden kaçıp gitmeyı. Ama yapmamıştı lBenim yüzünrden. Belki cle sorumluluklarını bildiği için gitme-miŞti, Ne kadar zayıf, bencil ve yalancıydım ! Bütün aileni kandır_mıştım. İnsan, sırf kendini kötü hissettiği için annesini, babasınıve en öneınlisi kız kardeşini brakıp gicler miydi ? Bunlar, benimde yarııtlamaya hazırlandığım sorulardı. Tabii, Soru tahminlerisonsuzdu. kiın bilir beni daha başka nelerle suçıuyo.cıu ? Anne vebabamur, ben giftikten sonra bütün itgilerini üzerine çevirnriş ol-malanndan, dizlerinin dibinden ayırmamalarından, ikinci kez birÇocuk kaYbetmeye dayanamayacaklan için aşırı bir korumacılık_la, on yedi yaşındayken arkadaşlan gibi akşamlan dışan çıkması-na izin vermemelerinden de ben sorumluydum. Bütün suçlanmıdüşünmeye, kaçışımın, kardeşimin üzerinde yaratmış olduğu bü-tün etkileri tahmin etnreye çalışıyorduırr. savunmasız yakaian-nrak istemiyordunr kızgınlığına.

Arabada nerecleyse hiç konuşmadık. İıısanın kardeşiyle nasıltanışabileceğini bilmediğim için susuyordum. Bir ara durup siga-ra alacağını söyledi. Ben, tam onun yaşlarındaydım çekip gittiğinızaman ve sigara içtiğimi kimse bilmezdi. Ama kardeşim normalbir insandı ve yalan söylemeye ihtiyaç du5rmuyordu. sigara içi-

479

vordu. O kadar!Sonra, dar bir sokağa girip park etti arabayı. Gaziosmanpa-

şa'da bir yerlerdeydik. Tek katlı bir binaya doğru yurüdük. Kapı-tla bir tabela yoktu, aına onun yerine fazlairi bir adam vardı. İçe-ri girdik. Bir masaya oturduk. Ben, yanrmıza gelen garsona beyazş:rrabrn şişesinin ne kadar olduğunu sordum. Fiyat önemliydi.Çünkii Kayra'dan alüğım para sonsuz değildi ve ailemden harç-lık alacak yaşı biraz geçmiştim. Ben, ne tür bir içkinin birazdankardeşimle yapacağım konuşmaya uyacağını düşünürken, Ttığbaçokian barda oturarı arkadaşlarrnrn yanrna gitmişti. Hayatımı sir-ke çeviren ve unutmaya, yok etmeye çalıştığım Kinyas, benzerbirbarda, masadan izinsiz kalkıp giden bir kadının ve selam verdiğiherkesin, önümde dıfrarı merner ktil tablasıyla, yıllarca çıl«naya-cak yaralar açardı ytizlerinde. Ama ben sadece seyrediyordumkz kardeşimin arkadaşlanyla konuşmasını.

Şarapla aynı anda Tuğba da gelip oturdu karşıma. Odasındakikitaplığa $öz attığımda her cinsten yazar görmüştüm. Geliştirmiş-ti kendini. Yapacağı konuşmanın üstesinden gelecek kadar keli-meye sahipti. Ama başlamak en zoruydu ve bu hiçbir kitapta yaz-ınıyordu. İşini kolaylaştırmak için ban ve kulakları dolduran şar-kmın sona ermesinden yararlarıarak ben başladım.

"Biliyorunr Ttığba. Döndüğüm için mutlu olmadın. Ama bizkardeşiz. Ne kadar benden nefret etsen de, ben seni seveceğim."

Bvaz sert bir giriş olmuştıı. Onun yerine ben heyecanlaıımıştrm.O sakindi, kadehini masaya koyarken. Ne gözkapaklan, ne de el-leri titriyordu. "Evet, hiç mutlu olmadım. Çünkii dönmeni bek]e-miyordum. Ölatigılnti kabullennriştim ben ! Ve sensiz çok ıyı yaşı-yordunr. Ve açıkçasr, seni te}«ar bir ağabey olarak görebilecek mi-yim, bilmiyon-ım" dedi. O kadar mantıklıydı ki sözleri, hiç banabenzenrediğini düşündüm o an. Sanki ben, Ttığba'nın ki.içük karde-

şiymişinr gibi hissettim. Devam etti, sigarasmı yaktıktaı sonra."Annemler döndüğün için çok mutlular. Belki ben de olmalı-

yınr ! Ama ben seni tanımıyonrm. Seninle ilgili hatırladıklarıın okadar uzak ki ! Sanki hiç yaşanıamrşsrn gibi. Sanki hiç abim olma-mış gibi..."

Page 238: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

#480

Önümdeki şişe gittikçe ktiçülmeye başladı gözümde, duyduk-larımdarı sonra. Yarılış bir seçimdi beyaz şarap. T\ığba'nın konuş-ması sek viskiye daha çok uyuyordu.

"Hepsini biliyonrm" dedim. "En azından, tahmin etmeye çalışı-yonım. Ama eğer izin verirsen, seninle yeniden arkadaş olabiliriz.Ağabeyin olmak için geç kaldığımı biliyorum."

Müzik rahatsız etmiyordu bizi. Ne söylediğimizi iyi duyuyor-duk. Ama konuşma kilitlenmişti. Ne söyleyebilirdim ki çelik birduvara? Birilerini ikrıa etme yeteneği Kayıra'ya verilmişti. Barıaverilense 5şık etme yeteneğiydi, ki içinde bulduğum durumdahiçbir işe yaramazdı. O an, aklıma benimle ilgili merak ettiği ko-nuların olabileceği geldi. Bn azındaır, birkaç sonr solTnasrnı ümitettim. Bu şekilde konuşabilirdik ! O bana sorular sorar, ben'yanıt-lar veririm ve sohbetimiz ilerlerdi.

"Bana sormak istediğin herharıgi bir şey var mı?" dedim. Kar-deşimin sevgisini kazanmak için çabalamak çok zordu. İnsarı ol-mak çok zordu. Ama arhk mutlu olmak istiyordum. Hayatım bo-

Jrunca garip olan ne varsa peşinden gitmiştim. Ulaşamayacağımne varsa istemiştim. Şimdiyse belki de en zorunu, kardeşiminsevgisini istiyordum. Bana, doğumuyla beraber verilmiş olan vebenim yırtıp attığım sevgisini yeniden istiyordurn. Ama, hiç dekolay olmadığını anlıyordum yıllar sonra ortaya çıkan bir ağabe-ye "Abi!" demenin. T\rğba'nın, belki de beni asla affetmeyecek ol-masrnı anlayabiliyordum. Ve yanrtr ağzından zehir gibi aktı.

"Hayır ! Sana soracak tek bir sonım bile yok ! Neden gittiğini,niçin döndüğünü hiç merak etmiyorum. Sen, on beş yaşındaykenterk ettiğin kardeşini merak etmiş miydin? Sormuş muydun onaneler hissettiğini ? Bak Tolga, ben sadece annemler şu an çokmutlu olduklan için dönüşünü kabullenmiş gibi gözükiiyorum.Elimden sadece bu geliyor. Kusura bakrnı!"

Bakmıyordum. Değil kusuruna, gözlerine bile bakamıyordumkardeşimin. Gerçek oları buydu. Gerçek tepki buydu ! Annem ilebabamınki temiz bir uykudaki rüya gibiycti. Ama hak ettiğim tep-kiyi almıştım...

Ve müzik durdu. Sadece bir saniyeliğine. Duyduğum ismi söy-

481

lemek o kadar sürüyordu... Artık duymaya dayanamadığım bir

ses, bund,an sonraki hayatımda yeri olmayan bir ismi söyledi,

Kayra fisıldayarak "Kinyas !" dedi. Ve müzik başladı. Çewemebalrtım, hoparlörlerden çıkarı sesi başka biri de duydu mu diye;

ama hayır, kimse fark etmemişti Ka5tra'nın çatlak gırtlağından çı-

kan hınltılı konuşmasını. Demek yine ben faz|adan duymuştum,

Sakin olmalıydım. Flerkesten ve lrer şeyden daha sakin, Çöldendaha sakin... Korktuğumu biliyordum hayali Ka5ıra'nın hayali se-

sinden... Bana kimse Kinyas demesin ! Ben Kinyas değilim ! diye

bağınyordum bütün iç organlanmla. kimse duymuyordu ama. Bo-

ğazımdaki damarların gerildiğini hissettim... Ben Kinyas değilim,

T\ığba konuşurkğn, önce masadaki şişeye Sonra da, yan ma.Sa-

da oturan insanlara bal«nıştım. Üç tane adam oturuyordu, Ve iç-

lerinden biri Tirğba'yı sürekli süzüyordu_ İlgilenmiyordum artık

söyledikleriyle. Hepsi birbirinden doğruydu. Hataydı ! Dönmem

hataydı. Ve kardeşim, barıa bunu anlatmaya çalışıyordu. Kaçarak

öldürdüğüm ailemin, dönerek ceşetleriyle o1muyordum, Normal

bir insan gibi yaşayamazdım ben. Çünkii öyle değildim, Yine ken-

dimi karıdırmıştım. Sahip olmadığım yetenekler eklemiştim bey-

nime ve yüreğime. Ama hiç yakışmamışlardı. Nasıl beklerdim

T\ığba'nın, ailemin, insanların beni hiçbir şey olmamrş gibi karşı-

lamalarını? Nasıl beklerdim bunca yaşadığım şiddet, acı ve zevk-

ten sonra sevginin, dürüstlüğün gelmesini ? Yanıt veremedim

Tirğba'ya...Yan masadaki adama]ann konuşmalannl dinledim. Gerçekten

öyle mi diyorlardı yoksapişmantıktan, d.uvara çarpmaktan uğulda-

yarı kulaklarrm mı öyle duruyordu, bilmiyonrm. Ama Ti,rğba'dan

bahsettiklerini biliyordum. Gögüslerinden, gözlerinden, bacakla_

rrndan, dudaklanndarı. Yıllar önce kimliğimi yırttığım gece, aklıma

geldi. Bileklerimi kestikleri gece, okyarıusun büttİı yaratıklannı

uykulanndan uyandrracak kadar acıdarı bağırdığım aklrma geldi,

Sekiz yıl aklıma geldi. Yirmi dokuz yıl aklıma geldi. Tlrğba'ya, artık

bir ctaha asla kardeşim diyemeyeceğim aklrma geldi",

sadece şişeyi gördüm. uzerinde "çankaya" yazarı yeşil şişeyi.

Sonra ona uzanan elimi. Kardeşime asla ağabey olamayacağımın

Page 239: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

482

cezasrnr herkes çeloneli, diye düşündüm. Bütün dünya ! Yan ma-

sadaki adamlar. Kinyas, "Vur !" diyordu. Sağ elimle şişenin üstti-nü kawayıp kolumu omzumdan itibaren bir yay gibi açarak, he-

men yanlmdaki adamın alnına vurdum. Önce elindeki rakı kade-hine çarptığı için a]nınrn üst tarafina gelmişti. Aynı anda, ileriytıdoğru atılarak, sol yumruğumu T[ğba'nın yakınındaki adamm çe-nesine firlattım. Geriye sadece, oturduğumuzdan beri Tlığba'yıseyreden, Afrika'daki açlıküan, benim deliliğimden ve al«nış ak-mam§ bütün gözyaşlarmdarı sorumlu olan adam kalmıştı. İki ya-nındaki arkadaşının da hemen hemen aynı anda aldıkları darbe-lerin harıgi biriyle ilgilenmesi gerektiğini anlamasrna izin verme-yecek bir hızla, tam oturduğu koltuktarı kalkrnaya çaiışır}<en, on-larrn cam krrıklarıyla dolu masalanndan o an için ödünç atdığımkalın birviski bardağını, yumruğu firlatıp çek[iğim sol elimle kav-rayıp alnı ile saçlarının birleştiği noktada patlattım. Kesme cam !

Ifuista] yoktu kırdıklarımrn araslnda. Bütün dünya gibi bardaklarda taklitti. Ben de iyi bir insarıın taklidiydim ! Ama gerçek yüzümdayarıamamıştı ma§ajıma. Alorııştı, elimi kesen cam kırıklannındöktüğü karıımla. Silinmişti ma§ajım. Şarap şişesinin kafasındaparçalandığı adam, büyuk bir gürültüyle sağ tarafima düşmüştükoltuğuyla beraber. Yumrrık attığıma bal«nama gerek yoktu. Bili-yordum 5rumruğun hafif geldiğini ve yerinden kalkınca, kaşrnıaçmak için sabırsızlarıdığımı. Bu sefer özenerek vıırdum, üzerin-de hayali bir hedef tahtası gördüğüm yere sol yumruğumla. Herparmağımın üzerinde bir harf vardı. "ÖLÜM" yazıyordu bu geceyumruğumda. Eğer ben mutsuzsaJn, herkes peşimden gelmeli !..

Bütün bunlar olurken geçen saniyeleri saymadığım için pişman-dım. Çünkti Liberyalı işgal kuwetlerini kıskandıracak bir çabuk-lukta safdışı bırakmıştım üç kişiyi. Tabii, saldırıyı beklemiyoroluşları işimi çok kolaylaştırmıştı. Belki de, sarhoş olduklan içinkendilerini topar}ayamaInışlardı. Ama kabul etmeliyim k\, ağız-lardan Tiığba'yla ilgili çıkarı sözleri duymamdan, kendimi herke-sin bana dehşetle baktığı bir barda ayakta, yere düşmüş üç insa-nın ortasında bulmama kadar on beş sarıiyeden fazla geçmiş ola-mazdı. Tek bir sızr hissettim ensemde. Bir şişe ya da yumruk de-

483

ğildi. Bir sopa olmalıydı. Belki demir bir sopa, Demirden aşağısı_

ııı kabul etmezdim gözlerimin kararması için",

Kendime geldiğimde, üç tane yarı yana konmuş sandalyenin

tizerinde yattığıml fak ettim. Başrmrn arkasr, sanki o noktadan bir

lil doğuracal«nışrm gibi zonkluyordu, Ve yüzümde bir ıslakhk

vardr.Tanıyordum,busıcakıslaklığı.Belkideeniyitanıdığımşeydi,budünyada.Kendikanımdan«lahayakınbaşkabirdostyoktu Tabii, öyle bir dost ki, asla görmek istemediğim ama hep

içerilerde bir yerlerde dolandığını bilme}<ten mutluluk duydu_

ğum... Televizyonu yaJr yatmış seyreder gibi, gözlerimi aralayınca

Ttığbanınyeredikolanyüzünügördüm.Sonratelevizyonekranrbarıa uydu. yarıi T\ıgba kafasınr barıa göre ayarlayıp yere paralel

t rı" g"rirdi. "İyi mısın?" dedi. "Evet" diyebildim, Eğer tek bir di_

şim kınlmışsa, bardaki herkesi öldüreceğimi, barmenden, kapı_

nrn biraz ilersinde bekleyen taksi şoförlerine kadar herkesi iş_

kenceyle öldüreceğimi düşünüyordum. Ama sonrnsuz bir "Evet"

çıktığınagöreağzımdarı,herhart$ibirdişeksikliğiyoktu.Girdi-ğim hiçbir kargada, aldığım onca yarayarağmen tek bir dişim bi-

le kırılmamıştı. ve bende bir tür saplantı haline gelmişti. Dişimin

kınlmasındarısa ölmeyi tercih ederdim.., Öıtimtı her şeye tercih,

ederdim...Lacivertpantolonlargördüm.omzumdantutupsarstılar.oldu-

ğum yerde doğnılup biraz önce üzerlerine yattığım sarıdalyelerin

ortadaolanınaoturdum.KarşımdaçömelmişolarıTiığbavardı.Elindeki bezle yüzümü siliyordu. kafamı kaldırdığımda, başımda

bir beyzbol şapkasr olan adamr gördüm, "Ne yapmrşsrn sen, kar-

deşirn?,, dediği anda, şapkanın altındakinin polis, sarıdalyelerin

de herhangi bir karakolun demirbaş listesinde sıralandıklarrnr

anladım. Ttığba kısı,k sesle konuşuyordu,,,Adamlardan birini hastaneye kaldırdılar, Diğerleri daha iyi,

çok sarhoşlardı. Nasıl o hale geldiklerini bile hatırlamıyorlar,

Amasen,yinedesabah,mahkemeyeçıkacaksrn.Kaşınaçıldığıiçin,nezaretyerineburadayatmarıaizinverdiler.''

okonuşurken,aklımdansadecetekkelimegeçiyordu:mü-kemmel!Herşeymükemmel.Dahaailemeyenidöndüm.Vebir

Page 240: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

=&

4,84

hafta geÇmeden hapisteyim. yüzüm karı içinde. Mükemmel ! An_ne ve babamın sevgisi, benim bütün deliliğimi, hatalanmı terk et-meye çalışmam, Tiığba'nın bana oları nefreti ve beyazşarabın ye-şil şişesi. Hepsi mükemmel ! Dar gelmişti şehir. Dar gelmişti, bir-kaç saat önce oturduğum bardaki koltuk...

Gözlerimi kapattım. Babamrn sesini duydum. sonra başka ko-nuşmalar. Herkes konuştu. ben dinledim. T\ığba'nın yüzümü sili-şini hissettim. ka5rra'nrn kahkahasını duydum. sonra hepsi bitti.Kararıl* geldi. Sessizlik kolunda...

Gözlerimi açtım, yeterince siyah olunca her yer. sadece anne-mi gördüm- "Uyu oğlum. Dinlen" diyordu. gana hazırladığr, kori-dorun başındaki odadaydım. Ne mahkeme, ne hapis, ne kimliksizbir Frarısız ! Nefsi müdafaa. Ağır tahrik. Bir ı<şıve karşı üç eşkı-Ya, ŞikAYetÇi olmaYarı sarhoşlar. Ve konuşmasını bilen emekli birbüyükelçi !

Başladığımu yere dönmüştük. Babam yine beni bir yerlerdenkurtarmıştı. onu maaşa bağlamalıydım. profesyonel bir ''trouble-shooter." Gizli servislerde dedikleri gibi... şimai artrk, gerçekteneümde olduğumu hissediyordum. Annem başımda ağlıyor, ba-bam beni kavga ettiğim için karakoldan kurtanyor ve kardeşimbana karşı acı ile nefret arasında bir duygu hissediyordu. ''ışteev" dedim- "İşte aile ! Daha ne istiyorsun? Gerçek hayata hoş gel-din..." Hoş bulduk !

"Kollarrnı göster... Nasıl oldu bu yaralar?""Hatrrlamıyor,ı.ım" dedim. "Ama tek bildiğim, bu dikişler yü-

zünden beş şınavdarı fazla çekemediğim. "

"İntihar etmeye çblışmış olabilir misin ?" dedi, koltuğuna otu-rurken.

"Evet" dedim. "Olabilirim.""Peki; bu kurşun yarası ne ?" devam etti, elindeki altın kapla-

ma olduğunu tahmin ettiğim gösterişli dolmakalemle, önündekiGATA arıtetli kiğıda vücudumdan çıkardığı sonuçlan yazarken.

"Afrika'da oldu. Liberya'da. Bir kavga çıl«nıştı. Ateş ettiler.Önemli bir şey değil."

Kafasını sallıyordu yazarken Söylediğim hiçbir sözde, dahaönceden duyduğu kelimeler yer almıyordu. Ama aslında yanılı-yordum böyle düşünürken. Emindim insanoğlunun en berbat tür-lerine en ince a5rrrntrsrna kadar tanıklık etmek zorunda kalmış ol-duğuna. Uzun boylu ve zayıf adamın mesleği, belki de dünyanınen geçersiz olanıydı. En hayalperesti mi demeliyim yoksaZ Öle-ceğini bildiği insanlan kurtarmaya çalışmak. Doktorluk ! Öltlmtidizginleyemeyeceğini bilen doktorun üzerinde yoğunlaşabileceğitek konu, aclls|z bir hayat ve dolayısıyla ac§ız bir ölümdür. "Benacılara dayanırrm, nasrl olsa öleceğim" diyen birini beyaz önlük-lere ihtiyacı olmaz. Keyfe keder bir meslek. Aslmda tiyatrocula-ra, sarıatçılara benziyorlar. Onlar gibi, şu anı iyileştirmeye çalışı-yorlar ve en önemlisi ölümü unutabiliyorlar. O yol«nuş gibi çalış-maya devam ediyorlar. Doktorluk dışındaki bütün mesleklerde,başarılı olanlann ölümsüz eserleri, kendilerinden sonra var ola-

Page 241: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

486

cak yapıtları olur. Bunlar, bir avukatın adıyla anılan yasadarı, biı,

kaporta ustasrnın yeniden hayat verdiği hurda arabaya kadar gi-

der. Ama doktorun, en sağlam yaptığı adam bile en fazla elli yılyaşar. Onun için, doktor isimleri de sadece hastanelerdeki bö-lümlere, tıp faktiltelerindeki amfilere verilir. Gönüllerini almakiçin. Bir zamanlar iyileştirdikleri, ölümden kurtardıklan insanla-rtn mezarlarınaverilemeyeceğine göre isimleri, ancak kendi alan-larrnda yaşanraya devam eder. Oysa belki de mezarlıklara veril-melidir adlan. "Doktor X sayesinde bu kadar uzun yaşadık ve ra-hat öldük" benzeri yazı|ar süslenelidir mezarlıkların girişini.

"Arkanı dön !" cümlesi beni tıbbi hayalimden uyandrrdr. "Budörrmelerin arılamı ne?" sorusu dafaz|a yarııtsız kalmadı.-,

"Bilmiyorum.""Peki, giyinebilirsin !" komutu da geldi.Aslında, söylenecek pek bir şey yoktu. Vücudum, düzenli bir

orduya katılamayacağımrn sessiz karııtıydı. Ve karşımda oturanaskeri hastarıenin doktoru da, kanıtrmm söylemeye çalıştıklarınıarılayacak kadar tıp bilgisine sahipti. Babam kapınrn arkasındabekliyordu. Doktorun verdiği knğıtla dışarı çıküğımda yanımageldi. "Şimdi de, bir psikiyatra görünmem gerekiyormuş" dedim.Koridorun sonundaki merdivenlere doğru yürürken, babam elin-deki dosyalan karıştırıyordu.

"Evet" dedi. "Alt katta bir yerde olmalı odasl."Basamakları yavaş yavaş inerken, aslında askere gidip gitme-

menin o kadar da önemli olmadığını düşünüyordum. Ancak ger-

çekten de, daha normal bir hayata alışmadan, yüksek disiplinlibir kuruma dahil olduğumda, kendime ve çeweme zarar verebileceğimin de farkındaydım... Birkaç gün önce kimliğim çıkrnıştı.Babamın başarısıydı. Kabul etmeliyim. Belki de en büyük adımdıhayatın içine atılan. Yeniden, sekiz yıl sonra üzerinde gerçek ada-mrn ve soyadımın yazdığı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu-

ğumu kanıtlayan bir kiğıt taşıyordunr. Bana güç veriyordu. Yıl-lardır hiçbir yere ait olmayan ben, artık bir devletin himayesin-deydim. Kurallara uyduğum takdirde toprakları üzerinde özgürceyaşamam a izin verecek bir devletin vatandaşıydım. Doğarken ka-

487

zandığım,ylrmibirimdeisteyerekkaybettiğimherşeyigerialma-ya çalışıyordum. Kimliğimi, insanhğrmr, ailömi",

Beyazkapınınüzerinde,doktorunismininyazdığısandemirplaketin bıraz altrna üç kez vurdum, parmaklarımın büküldüğü

noktalarla. .Girin !,, sesi geldi. Girdim. Gözlüklü, şişman bir adam

oturuyorduiçeride.Yetişkinbütünerkeklerinyapmasıgerekenaskerlik görevini yerine getirmemek için baharıeler uydurart bir

sürü geri zekilı görmüş olmaırm rahathğı vardr yüzünde, dokto_

run. Güler ytizıuydü. Bliyle, karşısındaki siyah deri koltuğa otura_

bileceğimi işaret etti. Ne gibi bir hayalı hastalık, ne gibi uydurul_

muş bir psikolojik rahatsızlık çıkaracağımı, ma.sasrnrn üzerinde

birleştirerek, meral* ettiğini gösteren ğözlerini büyuk büytik açtı",

Önce, elimdeki resmi kiğıtları uzattrm. on saniye bakıp kena_

ra koydu. yazılanlarla değil, insanlarla ilgileniyordu. ve o an, be_

nim ağzımdan, şimdiye kadar duymadığı bir rahatsızlığın adrnrn

çıkrrıayacağuıdarı emin olduğunu anladım_ yani biraz da olsa, alna_

törce dinleyecekti beni. Askerlik yapaınayacak kadar deli biri, ar_

kasındaki camdarı durup dıırurken atlayaır adamdı, Benim gibi sa_

kin sakin resmı kiğıtları,nı kendisine nazikçe uzatarı biri değil!,,Bvet, Sonınun nedir ?" diye, yanıtınrn şaşlrtmayacağından

emin bir soruyla başladı. Ama ben de artık yalan söylememeye

kararlıydım. Düşündüklerimi, yaptıklarlml, tabii ki cinayet ve

benzer işlerimi eS geçerek, anlatmaya kararlıydım. Hiköyemi, d_

cudumu bir harita olarak kullanıp bazıyara\art ve dövmeleri gös-

tererek güçlendirebilirdim. yutkundum. uzun bir tirat olacaktl,,,Sorunumun ne olduğuna siz karar verin. Ben, sadece yaptık_

larımı anlatayım. yirmi bir yaşımda aileme, dostlarıma ve sevgili_

me haber vermeden Afrika'ya gittim","

on dakika boyunca, iki soruyla kesilen bir konuşma yaptım,

Her cümlenin sonunda şişman doktonın gözlerinin çapnrn daha

da büyüdüğünü görebiliyordum. Şaşırmıyordu. ilk defa yeni bir

insan türüyle kaşılaşıyordu. konuşmam sırasında üç kez gömle_

ğimiaçıpinarıd.ırrcılıkseviyemidüşürmemekiçinbazınoktalarıgösterdim parmağımın ucuyla. zaten gittiğim şehirlerin, yaşadı_

ğrm ye.ı"rin basit bir haritasr vardı sol böbreğimin üzerinde", Ve

Page 242: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

488

on dakikanın sonunda şu sözler çıkıyordu ağzımdan."Ancak, artık tek kurtuluşumun ailemin yanına, eüme dön-

mek olduğunu artladım. Artık, iyi ve mutlu bir insan olabilme ih-timalimi geri istiyorum. Kimliğim var. Ve yaşamak istiyonım ! So-runumun ne olduğuna karar verin. Yaşadığım müddetçe kölenizolayım !"

Gerçeküen de, karşıma ilk çıkan psikiyatra bunu sormak isti-yordum. Yarıi sorunumun, dokuz yaşlannda başlayan garip dü-

şüncelerimin ve giderek canavarlaşarı be5minrin nedenlerini öğ-renmek istiyordum. Belki bıraz da olsa Tanrr'ya inanmam, birile-rine bir gün bu soruyu sorabilecek olma ihtimalinin beni rahatla-tıyor olmasındandır...

Tam on altı saniye gözlerimin içine baktı. Bir çeşit orgafiik ya-

lan makinesiydi gözlükleri ve gözleri. Ama hikAyem uydurulama-yacak kadar a5nıntılı, ben yaları söylemiyor olacak kadar sakin,vücudum da anlattıklarıma tarııklık edecek kadar yıprarımıştı.Ağzını açtı. Telcnik ve mesleki terimler srraya girdi. Ve srra benimde anlayabileceklerime geldi.

"Uykusuzluk, halüsinasyon[ar, gerçek dünyadan istemli kop-ma ve tek doğrunun kendininki olduğunu düşünmen. Tabii, bir dehiçbir zaman tıbbi yardım ğörmemiş olduğunu göz önüne alırsak,bütiin bunların katlanarak çewende bir kabuk halini aldığını söy-leyebiliriz. Yalnız, anlaşılamayan tek bir husus var. O da, kırılma-sı imk6nsız kabuğunu sen, kendi başına nasıl deldin? Nasıl anla-yabildin yaşadığın hayatın yanlışlığını? Aileni özlediğin için onla-ra döndüğünü sanmıyorum... Belki de korktun. O şekilde yaşadı-

ğm sürece, her an ölebileceğini anladın ve korktun. Küçük bir ço-cuk gibi, sokağın ilerisindeki hayattarı korkup evine döndün."

Olümden korl«na fikri ilginçti. Vücudumd,a, şu an için gezipgezmediğini bilmediğim ama sürekli varlığını hissettiğim HİV'ninhücrelerimi teker teker dişlemesini duyuyordum, doktor barıaölüm korkusundan bahsederken. Kabul etmeliydim ki, etkilen-mişti hikiyemden. İlginç bir vakaydım. Üzerinde düşünülmesigereken. Belki de, emekliliği için planladığı kitabın en az on say-fasını kaplayabilirdim. Benim gibi bir insarıın eline boş ya da dolu

489

herharıgi bir sitah verilmesinin, otuz kişiyle ayrı koğuşta yatırılma-

StnnkesinlikleTiirkSilahhKuwetleri,nebiryararrolmayacaktr.iyileşmemsadecebanabağlıydı.Tabii,doktorbuaçıklıklaifadetltmedidi§iirıceleriniraporlınunüzerinde'a[laanafikirbuydu...

Günler geÇti", :yetle tartışıldı.

Durumum, askeri doktorlardan oluşarı bir ht

Raporlanmeld.eneledolaşh.Hayretleokunduhakkımdakiteş.hisler.Eminim,birkaçkişibenişarlatanlıkla,yalancıhkla,asker-lili:ten kaçmaya çalışan bir aptal olmakla suçlaü, Ama en sonun_

<la, heyet.upo*"d,, "Askerlik yapmaya müsait değildir" yaz|yor-

du. yarıında da, newotikle başlayan patolojikle geliŞen, dePres-

yonla biten ,.rrrn bir kelimuıe, çut"sivardı. Tabiİ, vücudumdaki

dikişterin ço 6ur,rr, tileklerimdg olmalar ı da bir az etkili olmuştu,

Şrnavçekemeyenbiraskerkabuledilemezdi...Sonkezgittiğimizaskerlikşubesindençı}<tığımızda,babamtükenmekbilmeyenba-balığıyla, "Evet, artık hepsi bitti !" dedi,

Arabada trafiğin içinde kayıp giderken, düŞundüm bu sözünü'

Gerçekte., o" uit*ışii. vasaı olarak, başladığınr noktaya çok zor

da olsa dö"*;;;;,ri. yu.,roen bir kimliğim vardr ve devletle iliş_

kimsadecearadabiroyveeğerparakazanırsamVergivermeklesrnrrlanmıştı böylece,

Bu geçen ,U," içi"de T\,ığba'yla geçirdiğim geceyi unutmaya

çalıştıkailece.Alışmıştıknasılolsaunutmaya.ogeceyaptıkla-rım sadece eski hayatımrn çırprnrşlarrncian biriYdi, Artık, olTnan-

<la ya da bir Uçüncü Dünya ülkesinin kayıp şehirlerinde olmadı-

ğımıbiliyordum.Vedawarırşlarrmmedenileşmeyebaşlıyordu.Tuğbaylailişkimidüzeltemediğiminfarkındaydım.Bvdeyalnrzkalmamaya Özen gösteriyora,ri çünkü birbirimize söyleyebile_

ceklerimi z çok azdı. zamanınge[; bizi içine düştüğümüz çukur_

darı çıkarmasrnt bekliyorduk",

Babamarabayıevinöniuıeparketti.Annemcamdabizibekledi-ğiiçinkapıdakaşıladı.onaıyibirhaberverdik.Artrk,oğluhiçbirkurumda kaçak olarak göriınmuyordu, 1çT1"

kaları son yalanı,

SonSuTldabenimhalletmemgerekec"ü.ti.AIDSolmaihtimalim.ottama çekildim. Y*, yurtrığımı göruyorlardı. Bir defasrnda,

Page 243: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

490

babam ne yazdığımı sornuş ve ben de, "{Jnutmak için aklıma negelirse" diye yarut vermiştim. Annemin arada bir, odamı temizler-ken yazdıklarıma baktığını da görüyordum, ama cümlelerime biı,arılam vereb ildiğini sanm ıyo rdum, Y azar ak g eç iyordum no rmalli-

ğe. İçimdeki son Kinyas parçalarını kiğıtlara dökerek rahatlıyor-dum... Önceleri uykusuzluğum devam etmişti. Evdeki ilk geceter,gençken yaptığım gibi attığım voltalarla geçti. Ama sonra kimliği-mi alrnca, annem ile babamın sevgisini görünce, yatakta geçirdi-

ğim saatler arttı... Aklımı işgal eden iki konu vardr. Hasta olup ol-madığımı öğrenmek ve kardeşimin barıa yeniden yakınlaşmaslnısağlamak. Eğer bunlar da belli bir sonuca ulaşabilirse dört saat-ten fazla uyuyabileceğimi biliyordum. Ama uyku aynl zamandada rüya arılamrna geliyordu. Ve kendimle ilgili hakim olmadığımbu tek alanda zihnimin, üzerlerini örtmeye çalıştığım bölümleri-nin bana gösterecekleri resimlerle beklediklerini biliyordum.Belki de bu nedenden dolayı uyuyamıyordum. Oldürdüğüm in-sanları, seviştiğim kadınları düşünmüyordum. Onlar değildi benikorkutanlar. Daha çok, okyarıusun ritmik sesi ve toprağın koku-su tehdit ediyordu aklımr. Onlardan uzak olmak istiyordum. Hiç-bir gününden pişman değildim yolculuğumun. Ama döndüğümiçin pişman olmaktan korkuyordum. Sürekli bir mücadele vardızihnimde. Ailemin yanında kalmanın, ihtiyacım olan huzuru barıavereceğinden emin olmak istiyordum... Bazen Kayra aklıma geli-yordu. Saçlarını geriye tararken parmaklarıyla, anlattığı o hikAye-ler, kurduğu teoriler... Ve acaba ihanet mi ettim büyuk zihinselölüm idealine, diye düşünüyordum odamda yalnız otururken.Acaba bir gün daha geçseydi yolculuğumda, zihnim ölecek miydi? Hayır, ihanet değildi yaptığım ! Ben Kayra gibi değildim. Ona tekbir hücrem bile benzemiyordu. Çocukluğumuzdan beri reddede-rek büyüdüğümüz hayat aynı izleri bıra}<rnamıştı üzerimizde. Be-nim insan yanım hiçbir zalnarı tamamen kaybolmamıştı. Ve yokolması da mümkün değildi. Ben sadece barıa sonı sorTnadığı vehiçbir hareketiırri tuhaf karşılamadığı için Kayra'yla yapmıştımyolculuğumu. Beıı sokaklara bırakılmış bir ev köpeğiydim. O iseaynı sokaklarda doğduğuna inanmıştı. Zihinsel ölüm diye nitelen-

491

dirctiğimiz, belmimizin çalışmasrnrn sona ermesi sadece bir ha-

yaldi. Anlamları olmayan hayatlara icat edilmiş bir anlam, Kay-

ra'nın bunu g.,r,U'"utirebileceğine inanmryordum", Ve bütün

bunlarıdüşünmekbeniuykusuzbırakıyordu.Amaartıkiyiyimben,diyordumkendimesürekli.Hiçbirkuralabağlıkalmadaııya-şam§yaratıktan,bütüntoplumsalkaııunlarariayetedenbireyedönüşmey" çaUal,yordum, O gece, barda çıkardığım kavganrn

birkaçsarıiyeöncesindekidüşünselkrizimsadecegeçmişimino1madığı bir oyundu, Seyrettik, Bitti",

Artı.k, kalıcılığa inarımak istiyordum, Değerlere, ilişkilere, in-

sanlara. Öırr*ıtıllmayart bir dünya vardı ve ben ona dahil olmak

istiyordum. Çünkti hiçbir şeyin sonsuz, ölümsüz olmadığı düşün-

cesi beni tembel bİr vahşi yapmıştı, Oysa sevgi, dostluk yüzlerce

kuşak eskitecek kadar gençti hala!

Kapı açıldı," içu,i Tuğba girdi, ben bunları düşünüp yazarken,

,,Annemle, ""r,i

salond.a bekliyorlar. Konuşmak istiyorlarmış"

dedi.Yüzündehiçbirbetirleyiciifadeyoktu.Kendikızkardeşim-den ve beni affetmeyeceği gerçeğinden korkuyordum, Fazla ol-

gun ve gerçekçiydi benim yanımda, Omuzlanna yüklediğim bin-

Ierce sorumluluktan dolayı yaşı bine gelmiş gibiydi",

Yata}<tarıkalkıpelimdekikiğıtilekalemiçalışmamasasrnmüzerine brraktım. Hava trrarmğtı. salona yürürken, evin hiçbir

ışığınınyanmadığınıgördüm.Karanlıkkoridordayürüyecekka-dar öğrenmiştim artık ailemin evini. Hiçbir v}zoyaçaıpmadan sa_

lona adımr*, rir,g,mda ampuller Yandı. Avize parladı. Ve ışık gös_

terisine bir de ses yağmuru eklendi,

"İyi ki doğdun Tolga!"

Birkaç saniyemi aldı, doğum günümün kutlandığını anlamak,

Annem,eıinaeı<içikotatalıpastayışarkılarınıbitirdiktenSonrabana doğru uzattı', Uzerinde bir tane mum vardr' T\rğba' "Dilek

tut!,,diyebağırdı.Hayatımdailkdefabirtarıetutttım.Arzumtrnmuhatablrrrr, ii* olduğunu bilmiyordum tabii. pasta tarrrrsr mr,

mumtarursrmı,kremamı?Veiçimdenodilekcümlesinikurdum:"İyi bir insan olmak istiyorum"," Mum söndü,

İıköncebabamıÖptüm.trlindeufakbirhediyepaketivardı.

Page 244: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

t492

''Bunu, sana annenle aldık'' dedi.Ben hiçbirinin ne doğum tarihini, ne de burçlarını biliyordum.Eskiden, sadece aJıneme çiçek alırdım. Hiçbirine gerçek bir hedi-ye vermemiştim. sonra, pastayı yemek masasrnln üzerine koy-muŞ Ve dilimlemeYe baŞlamış oları anneme sarıldım. otuz yıldırhayattaydım artık. ve sanki beşinci yaş günüm kutlanıyordu. Işıkoyununun mucidi olan Tüğba'ya ise

".,.o., sanldlm. Ve onda dabir sıcaklık hissettim. Anneme, babama dokunduğumda hissetti-ğimin aJmısrnt. Sonra elinde tuttuğu paketi verdi.

"İşte hediyen ! Doğum günün kutlu olsun !''Ne söyleyeceğimi biliyordum bu kez. Artık kelimeler geliyorduaklıma, Ben de gizel bir konuşma yapabilirdim. onları ne çoksevdiğimi, dünyanın en iyi nisanları olduklarını ve beni kabul et-tikleri iÇin ne kadar mutlu olduğumu anlatacak cümleler kurabi_lirdim. ve kurdum da l Tiığba'nın alkışlan, annemin gözyaşları vebabamın bana tekrar .r.rı**ryla sonuçlarıarı bir konuşma yap-tım, Şimdiye kadar dünya üzerinde yapılmış en dürüst konuş-maydı. Gerçekten anladılar onlara karşı neler hissettiğimi. pasta-yı yedik, Hediyeleri açtım. Annemler bir saat almışlardı. Bu, be-nim için bir saatten çok daha fazlaydı.Medeni dünyanın, ''Aı.amı-za hoş geldin !" partisinin en önemli anıydı. Gerçek hayatın altınanahtanydı saat. Bir hayat olduğunu, bir gıin r" ıçı.,o" yirmi dörtsaat olduğunu, iŞ, Yemek, uyku, seks, tuvaiet, sohbet için ayrılanzamanlara bölündüğünü bana hatırlatacak dev bir eşyaydı. Gü-nün hangi saatinde olunduğunu sekiz yıldır merak etmemiş birinsana verilecek en güzel hediyeydi. Bu saat, beni hayata döndü-recekti. Bir yerlere yetişecektim, bazıIannageç kalacaktım sa-atim sayesinde. Ama, gideceğim daima bir yerler olacak anlamı-na geliyordu, koluma taktığım deri kemerl| omega marka saat.Medeniyetimin kanıtı oüacaktı, denize girerken çıkardığımda solbileğimde kalacak olan izi...

Sıra, T\ığba'nın hediyesindeydi. Paketi açarken gözlerinin içi-ne bakıYordum, Çok heyecanıryor. o olgun kadrn terk ettiğim kü_çük kıza dönüşmüştü. Bir kitaptı hediyesi. Hayıı bir defter. Birgünlük", İlk sayfasının sağ tısi tararında, evden ayrıidığım gün-

493

den bir hafta sonrasınrn tarihi vardı...

Annemler yemek masastna oturmuş, babam şampanya kadeh-

lerini doldururken kafamı kaldırıp tekrar baktım kardeşimin göz-

lerine."Bunlar..." dedi. "Sana yazdığım me}<tuplar. Adresini bilemedi-

ğim için postalayamadığım mektuplar. Ve en sonuncusunu da,

sen dönmeden bir gün önce yazmrştım."

Daha faz|a konuşmadı. Aramızda tek bir tereddüt zerresi bı-

rakmayacak kadar sıkı sanldık birbirimize. Yeniden iki kardeş gi-

biydik. Demek ki, beni unutmamıştı ! Unutmamak için yazmıştı.

"Seni çok özledim" diyebildi."Ben de !" dedim. "Ben de çok özledim."Salondaki büyuk yemek masasınrn etrafina oturmuş, pasta yi-

yip şampanya içerken ailemi seyrettim. Aralarındaki konuşmala-

rı dinledim. Gözlerine baktım. Kayra, gerçek hayatta başanh ol-

fruş, mesleğinde ilerlemiş, hayatın zorluklarıyla mücadele etmiş

her gördüğü insanın hakkında şöyle derdi:"İçi ne kadar doldurulursa doldurulsun, yine de hafiftir hayat.

Çünktl altı deliktir. Delikse ölümdür ! Bütün kazançIar bu delik-

ten kayıp gider."

Ve böylece kendi vahşiliğini, mevcut dünyayı reddedişini ken-

dince meşnılaştırırdı. Ama bu sözü söylemesinin bir nedeni daha

vardı. O da, bahsettiği deliği tıkayacak yeteneğe sahip olmadığınıbilmesi. Bilmiyordu sevgiyle, dostlukla, aileyle o deliğin kapana-

bileceğini. Sahip değildi bu değerlere. Amaben görüyordum, çev-remdeki insanların hayatlarının akıp gitmesine engel oları sevgi-

den, hatıradan, mutluluktan oluşan sihirli sıvayı. Onlar gibi ol-

mak istiyordum artık ! Annmak, gerçek olmak, 6şık olmak, onlargibi üzülmek istiyordum. Ne demişti askeri psikiyatr ? "Sadece

sen istersen iyileşebilirsin." Evet, istiyordum. Artık, ne istediğimi

biliyordum !.. Babam meşhur fikralannı anlattı. Annem, piyano-

sunun başına geçip şarkı söyledi. Ti-ığba'yla dans ettik. Doğumgünümü kutladık. Yıllardır, neden doğduğumu sorardım kendi-

me. Sadece bu gece bile bir yanıttı sonıma. Doğum $ünümü kut-

lamak için doğmuştum !

Page 245: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

494

saatler ilerledi. Babam eski hikiyelerinden bahsetmeye başla-dı. ve tam anlattığı anısının ortasın da, ağzındarı çıkan bir kelimetüylerimi raptiyeler gibi dikti havaya. peru'da başından geçen birolayı anlatryordu. Ama peru'da kiıryas yoktu ! Herkes dinlemeyedevam ediYordu. Uşümeye başıadım. Kendi ir;;;;#;H.kaç sarıiye önce babam gözlerimin içine naı<arat, bana ka,rra'nınsesiyle "Kinyas !" demişti. Çiğnemeden tükiirdüğü bir *Kinyas !''çıkmıştı ağzından. "Defol gıi ı" derken buldum kendimi, Kay-ra'ya... Siktir git !..

Gecenin sonunda, odamrn kapısrnı kapatınca ardımdan , fazLagecikrnedi gecenin şeytaJılarrnrn üzerime kapanmasr. Sen kimsinki, mutlu olacaksın ! Hiçbir görevini yerine gutı.*"-iş pis bir ya-lancısın. Ailen melekler kadar iyi olduğu içi"n sıcak yatağında ya-tabiliyorsun. Mutsuzluk bütün beynine ,urı-rş bir tümör. Bede-nin de, belki de içine kendin yerleştirdığın mıkrop tarafindan çö-kertilme}<te. HAIA mutluluktan bahsedÇorsun. Senin ruhun has-ta. İyileşemezsin... ve benzer cümleleri fisıldıyorlardı kulakları-ma. kafam, birpolitikacıdan il olma sözü.ıacaı. kadar kalabaiık-

|l*"Jlill. susturmanın tek yo lu, T\-ığba'nın h ediyesi mektuplan

sabaha kadar okudum yazdıklarını. Bazı sayfalar, yazarkendökttığü gözyaşlanndan buruşmuştu. §klarlnl, annem ve ba-bamla ilişkilerini, bana karşı hissettiği tanımlayamadığı duygula-nnr anlatrYordu, Çocukluktarı yetişkinliğe geçen ciımlelerle. Hermektup, "Sevgili Ağabey..." dıye başlıyordr. H", rıeredeysem iyıuJrumaml, rahat olmamı dileyen cümlelerle de bitiriyordu. Birçoktarihte nerede olduğumu hatrlamıyordum, ama emindim o bun_lardan bir tanesini yazarken benim, hiç tanımadığım bir adamınkarnına bıçak soküuğumdarı... Ama o,kadar güçlüydü ki cümlele-ri, kelimeleri ! Ne hafizamdaki çığlıklar, ne n]yri*a"ki dehşet re-simleri yanıma yaklaşmaya cesaret edebildiler. Ttığba,nın banabütün yoktuğuma rağmen hissettiği inatçı sevgi, kendi kötülü-ğümden koruyordu beni... Sonra uyı.ıdum... Belki niya görmedimama yine de dinlendiğimi hissettim . yalnızolmamarıın ne anlamageldiğini biliyordum uyandığımda. Ben ki, Tarırı'yla yarıştığımı

495

düşünürdüm o kulvarda...Evden çıkarken, anneme biraa dolaşacağımı ve iş bakacağımı

söyledim. Param vardı. Kaynağını bilmedikleri bir miktar paramolduğunu görüyorlardı evde. Sormuyorlardı aına. Hiçbir şey sor-muyorlardı. Soyluluk sadece şatolarda yaşamak değildi. İşte buy-du ! Sormamak. Sadece anlatılmak isteneni dinleyecek kadar me-raka sahip olmak...

Günü, tabii ki iş ya da eski arkadaşlanmı aramakla geçirmeye-cektim. Zaten bu şehirde, beni tarumış olan insarılarrn hiçbirinigörmek istemiyordum. Onlar bana eskiyi hatırlatacaktı. Yüzleribeni bir sirk hayvanı gibi seyredecekti. Sorular soracaklar, neleryaptığımı öğrenmejie çalışacaklar ve beni, içimdeki melarıkolikcanavarları uyarıdırm ay a zorLayacaklardı. Yaşadığım ve yaşattı-

ğım acılar, onlann birkaç dakikalık sohbet konusu olacaktı. Ha-yır, eski tarııdıklarımı görmek istenriyordum. Yeni dostlar edine-cektim. İyi bir insana yakışan sağlam dostlar. En büytik delilikle-ri, içkili araba kullarımak olan dostlar. Gerçi, nasıl dürüstçe dostedinildiğini bilmiyordum ama bu öğrenemeyeceğim arılamına dagelmezdi. Bir taksiye bindim. "Bayındır Hastarıesi" dedim. Önce-den randevu atdığım bir doktorla ğörüşmeye gidiyordum. Bedeni-min durumunu öğrenmem gerekiyordu. Yeni hayat tarzımauygunsağlıklı bir vücuda sahip olup olmadığımı bilmem şarttı. Çünkiizihnim değil ölmek, yaşamak için çırpınmaya başlamıştı. Ve artıkyavaş yavaş düzenli bir dosyalar bütününü andırmaya başlamştı.Departmarılannın smrrlan belirginleşmeye başlıyordu...

yirmi dakika bekledikten sonra doktor beni odasrna kabul et-

ti. Kısa ifadelerle Meksika'da girdiğim ilişkiyi ve kadının HİV+ ol-ma ihtimalini anlattım. Beni dinlerken takındığı ciddi tavrr hoşu-ma gitmişti. Yaptığı işi iyi biliyordu. Ve benden hiçbir ayrıntıyıgizlemeyecek kadar zeki ve net görünüyordtı. "Demek, tam ola-rak ilişkinizin tarihini hatırlamıyorsunuz..." diyerek konuşmayabaşladı.

"Zaten bu pek de önemli değil. Eğer gerçekten bir HIV+ isebahsettiğiniz insan, ilişkiye girdiğinizden itibaren kırk sekiz saatiçinde herhangi bir kliniğe gidip düşük de olsa ürüsü yok etme

Page 246: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

496

şansmu olurdu. Ancak bu yapılmadığına göre üzerinde konuşma-mızın bir yararı yok... Size iki tarıe test uygulayacağız. Bunlarınikisi de HtV ürllsüne karşı vücudun ürettiği antikorlan tespiteden testlerdir. Sizinle açık konuşmalıyım. O kişinin H[V+ oldu-

ğunu varsayarsak, cinsel ilişkiye girerek virüsü vücudunuza taşı-mış olma ihtimaliniz yüzde doksan dokuz. Ama dediğim gibi, test-lerin sonucunu beklemeliyiz kesin konuşmak için. Aslında, yineen kötü ihtimaJi göz önüne alırsak, Güney Amerika'da daha çokHİVl görüldüğünden, bu ürüsle mücadele şansrnrz Batı Afrika'dagörülen HtVz tipine karşı olanlardan daha yüksek. İlk testinizEnzyme-İynked immunosorbet assay, yani ELİSA. Bir günde so-nucunu a|ırız. Ancak sonuç yüzde doksan dokuz kesinlik,içerirve doksan gün sonra o yüzde birlik ihtimali de ortadan kaldırma-mız için tekrar uygulamamız gerekir. İkincisiyse çok daha hassasbir testtir. Virüs çok az sayıda hücreyi işgal etmiş dahi olsa, tes-pit edebilecek özelliktedir. Polymerase chain reaction ismindekibu testi daha çok anneleri H[V+ oları yeni doğmuş bebeklere uy-gularız. Şimdi sizden kan örnekleri alınacak ve emin olmak içinikisini de uygulay acağız."

Hiçbir kelimeyi kaçırmamıştım. Bir ara, anlamayacağımı bilebile söylediği uzun test isimleriyle, doktorun bıraz gösteriş yaptı-

ğını düşündüm ama yine de dinlemeye çalıştın-ı. Telaffuz ettiğiher harfi sindirmeye uğraşıyordum. İlk defa kendi vücudumla il-gili başka birinin söylediklerini bu kadar dikkatle dinlemiştim.Verdiği istatistikler korkutmamıştı beni. Biliyordum bedeniminbir karanlığa yürüdüğünü ama öğrenmek istediğim, koyuluğununseüyesiydi. Laboratuvarda gömleğimi sıyırdığım zaman, kan al-mak için kolumu tutarı hemşire önce döırmelerime ve dikişlerimesonra da yüzüme baktı. Ancak bir katilde bulunabilecek kolu-mun, böylesine masalsı bir güzelliğe sahip yüzle aynı vücutta neişi olduğunu merak etmiş olmalıydı. İçimden, "Ben de merak edi-yorıım" dedim...

Hastaneden çıldıktan sonra, bir taksiye binip l{ızı|ay'a geldim.Kalabalığrn arasrnda yürüdüm. Kafamın karıştığını hissediyor-dum. İçimde varlığını hissettiğim katil, beni boktan bir ishalden

497

boktanbirkarıseresürükleyereköldürecekti.Krzmıyordumken-dime,bununolmasınaizinverdiğimiçin.ogeceçokfarkhydıçünkii.Nevücudum'nedezihnimönemliydibenimiçin.Pişmandeğildim...Amapeki,yaşimdineolacak?''dedimkendime'..Bey-nim, yeni yağlanmış bir makine gibi hatasız ga}lıma yolunda gi-

derken, vücudum çr**"ye mi iaşlayacak ?" Kayra, hep şanslı

olduğumu söylerdi, Girdiğim bütün çatışmalardan canlı çıkma-

mmgerçekbirmucizeolduğunuanlatırdıbizitanıyanlara.Amaartıkgeçersizolduğuanlaşılmlştrteorisinin.Mucizelerbitmişti!Benbitirmiştim.ya,...virüsüniçimdeolduğunu.belirtentestso-nuçlannı öniiirne atacaktı doktor, V.ei'elt1,1

l1'"O" ölürsün, öl-

mesenbilesürünüy'sün!,,diyecekti.Bendeyenidenhayatagel-mekteolanzihnimekürtajyapmakzorunda.ka]acaktım.onuce-henneme yollayıp peşinden de ben gidecektim, Önümde yine bir

bekleme varü. güiiı" şehir artık bir bekleme odasıydı, yirmi dört

saatsonraalacaklardıbeni,gerçek}erodasrna.Aramızdasaatfar-krvardlgerçeklerle.Yirmidörtsaatgerilerindeydimben!..

Sakarya,yagirdim.Çokeskidenhatırlactığımbirbirahaneyiaradrgözlerim.Adımlanm'ut"nyolubiliyordu.BKSPRES.İşteönündeyim", Bir ufak rakı, beyazpeynir, Yirmi dört saat boyunca

içki içebiıi, *J*, diye duşundüm. Belki Zaman daha hızh geçer_

di.Yadabirt,ı.iş"buluponunlaeğlenebilirdim.Ama,aklımage-lenkorkusuzfikirlerimgeçmişeaitti.YapmaJngereken,rakrmriçip eve gitmek, babamla iş meselesini konuşmak ve uyumak için

odamaçekilmekti.Uyumakmı?Bugecemi?Gerçeğinarifesin-demi?..Evet,,dediminad.rna.İkincikadehinde'SuSuZvebuzsuzılıkrakının,dahasakindüşünebiliyordum.Kendimi,herşeyinüs-ksinden gelebilecek bir güçte go.*"yu başlamıştım, Alkolün

yard.ımrazlmsanamazdı.KendimerekortmenSporculargibi,enilkel reklam slogarılarındaki gibi, "Yapabitirsin !" diyordum, Ister_

sen,başarabilirsin!Virüsünseniöldürmesineengelolabilirsin!Beyninbıçakgibi!Laponbıçaklarıkadarkeskin!Belkidearanıpbulunam,yu,,-."*mdur,zihninlAIDS'Iyokedenl..Veneyazıkki,söylediklerimeinanıyordum.Zihnimgeriniyordu,hayalikavgadüşünceleriyle.ÇYaruşınıkutluyordu.Amabedenimgörebilecek

Page 247: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

498

miydi zihnimin yeniden dünyaya gelişini? Üçüncü kadehten soıı-ra hesabı istedim. Şişenin dibiyle ilgilenmiyordum. Parayı ödey\ıçıktım.

Otuzuncu yılrmırt ilk gününde, Kızılay Meydarıı'ndarı evime git-

mek için taksiye bindim. Ve aklrmdaki tek şey, başbakan olup Al-marıya'ya yapacağım ilk ziyarette, yüzlerce kameranın öniinde to-

kalaşmak için elini ızatarı ev sahibi başbakarıa alürmadan topuk-lanmı vunıp sağ elimi mızrak gibi kalürarak "Sieg Heil !" diye ba-

ğırmaktı. Hayatım bir skandal. Bir eksik bir fazla, ne fark eder !..

Şoför dikiz a;rnasındarı barıa bal«yordu. Ben gülüyordrun...

Kapıyı annem açtı. Belki alkolden, belki yannr beklemektenkızarmış gözlerimi fark edip, "İyi misin?" diye sordu. "İyiyim an-

rıe" dedim. Gerçekten iyiydiın ama ya vücudum? T\ığba okiıldandönmemişti. Anneırr, okuduğu kitabın başına döndü. Ben de,

odama yazılarınıın yanına. Bir sün bırakacaktrm yazfilay;,. Yete-rince yazdığınr güıı bitirecektim. Geçmişe dair hissettikleriminhepsinden kurtulrıp zihnimi özgürleştirdiğim sün, normal bir in-sana dönüştüğüm gün duracalctı, düşüncelerimi klğıtlara harfler-le resmetme işi. İlk defa, Kayra'yı silahla yazmayazorladığım ge-

ceyi düşündüm. O gece, bütün zihinsel ölüm yolculuğumuzuplanlamıştım. Yazacaktık ikimiz de, bildiğimiz ve hatırladığımızbütün hayatı. Dünyadan aklımızda kalanlan. Kelimeleri ağızları-mızda sakız niyetine geveleyeceğimize sayfalara dö}arremizin bi-zi daha da rahatlatacağını düşünmüştüm. Ve boşaltaca}<tık zihin-lerimizi, htızur içinde yok olmak için. Ama şimdi başka bir neden-den dolayı yazıyordum. Rota değişmiştl l Ölatmeye çalıştığımzihnimi diriltmek için kalemi alıyordum elime. Suni teneffüstüyaptığım, boğulnrakta olan düşüncelerime. Tabii, o geceyi düşün-mek, yaırında Kayra'nrn yazmaylreddettiği takdirde kendisini vu-nrp vurntayacağınr sonrsunu da getirdi. Acaba çeker miydim teti-

ğini, alnına doğrulttuğum silahın ? Bilmiyordum, doğrusu. Ama oda anlamış olmalıydı ki yazmarun gerekliliğini, devam etmiştioyunu oynamaya... Durmaksrzın yaznrıştı, otellerden çaldığı kA-

ğıtlann üzerine. Beni geçmişti zihinlerimizdeki çöp döl«ne yarı-

şında...

499

Bir labirent gibidir Kayra nın içi. Dünyadarı büyük bir labirent

taşır için,de, ,\,1*İ, l-,e,kes b\raztlvb Annem, ,|abam, kız karde-

şim...Hepsibirerlabirent.o.....ıçi,.se',rnedimbeninsarılan'Çunkii girince içi"ri.", nerelerino"" irı.*ağüm belli değil, Belki

ilrlŞlff :[İ}'ffiİİ;m ıçime çektim keskin parfümü,

TuğbanınanahtarıevinkapıSrnrniçi,.a"oondü.Sonraayakses.teri. Ve kapım açıldı,

ffilT;,itİ}';ı ar a r ağm e n gülüms eY eb iliY o rdu Tuğb a'

;ırryi*; dedim. "okul nasrldr ?"

"Bildiğin g'OI'a"O' alışkanlıktan, Oysa okuluna dair en ufak

bir bilgi krnntrs,;;;" bende. N*a"r, sosyoloji gibi gereksiz bir

branşseçtiğini,okulubitirincenasılbirişegirmekistediğinibilebilmiyordum.Fazlacüil.,u,,,*,,gelmişgörünmemekiçinde;"ff;*Y,,1İll1t;:*hdum,1::111:;i**Tffi;}T}

beni bu kadar ,.\^"roir,. nurla Jovlesine bir güven duyman, ha_

yallerini,,'ı,vuuıleceğimio,,şıi"*"nbeniçokmutluetti.BelkiSanagaripgelecekamagurtt,J,.,yo.,*kendimle.Veaçıkkonuş-mak gerekirse, ben kendimle ;il; drry*lll on beş yıl kadar

oluyor !" dedim, yanlma _g"l"^.

İr,gU""" elini tutarak,

*Tabiİ ki sana yazaca|<İ,rm 1er{a;uu::,,.:,1gizli sırlarımı' Baş-

ka kime *ı";;ı:;im ki bunları? Sen en iyi sır saklayan dostum

oldun. Çünkii yazdıklarr*, nirir," anlatabilmen için onlarr önce

okumarıg",*,,o,.Belkiivinı,me}<tuparkadaşldeğitdin,amayi-ne de ivi dlnlİvordun beni!" dedi gülerek,

ıdiKim bilir * l,uO- ağlamıştı o yu"la" yazarken, ama şuT

sanki, hepsi;;* y"*"ı. tarinvmiş gibi alay edebiliYordu el YaZL-

lı mektuplarıyla. yanağıma o.,huı.ırn birkaç saniyeliğine dokun_

du ve gitti, Yarınr aklrma g"İO*",rdum, Ciddi *:*:::":"testleri terminolojisini düş;**:id*^_İ_*iyeler

geÇiYordu,

annemlerindoğumgünühediyelerininüzerinde.Kapıte}.ırarçal-dr ve T\ığbanın içeri uzanan kafası göründü,

,,unutnıadan söyleyeyimı i.i siuirakı kokuyorsun, Bir dahaki

Page 248: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

500

sefere haber ver de beraber gidelim içmeye."Haklıydı. Banyoya girip kısa bir duş yaptım. Çıktığrmda, hol<lı,

babamla kaşılaştık."Merhaba. Salona gel, sana bir haberim var" dedi...Yanlanna gittiğimde, annem babama şu kelimeleri söylüyorclıı:"Çok sevindim !"

Beni görünce sustular. Babam bir sigara yaktı."Oğlum, sana iyi bir haberim var. Daha doğnısu, bir teklif. Bi-

liyorum, daha yorgunsun. Alışmaya çalışıyorsun. Ama iyi bir firsat çıktı ve belki değerlendirmek istersin diye düşündüm."

Durdu ve girişinin üzerimde yarattığı etkiden memnun kalmışolacak ki, a5rnı ses tonundan devam etti. -3

"Bilmem, hatırlar m§rn? Srıriye'deyken Lütfü isminde bir dos-tumuz vardı. O zamanlar, nakliyat işlerine daha yeni başlamıştı.Artık çok büyiik bir firmanın başında. Dünyarrın dört bir yanıylaiş yapıyor. Bugün onun yanındaydım. Dün Ankara'ya gelmiş. Şir-ketinin merkezi İstartbul'da. Ve burada da bir tır garajı kurmuş.Bir de depo. Büyuk bir yer. Bn önemlisi de, buraya bir yöneticiyardrmcısı anyor. Senin döndüğünden bahsettim. Ve daha isminiduyar duymaz, hemen kendisini görmeye gelmeni istedi. Senin gi-bi üç dil bilen ve tarudığı birine ihtiyacı valm§. Çünkti Ortadoğu'yagiden tırların hepsi brıradan dağılıyormuş. Tabii, tam olarak işinşartlarını bilmiyorum. Ama eminim, sılolacak zaınanrn olmaz ! Se-ni tatmin edecek bir nıaaş da alacaksındu. Ustelik Lütfü'niirı yanın-da çalışıyor olman seni merak etmememizi sağlar. Ne diyorsırn ?Yaruı seni btirostında bekliyor... Salih'i o işin başına getirmiş. Ço-cukken beraber oynardınız. Onun yaırında çalışacaksın. Tabii is-tersen..."

Benzer bir konuşmayı ben bugün daha önce de duymuştum.Hiçbir harfini kaçırnradığım, hayatımı ilgilendiren ciddi bir ko-nuşma. Doktorun yaptığı gibi babam da, geleceğimle ilgili teklif-ler getirmişti. Bir tanesi testlerden, diğeri de nakliyat işlerindenbahsediyordu ama aslında, ikisi de a5mıydı benim için. Evet, Lüt-fü'yü hatırhyordum. Adanalı bir ağa çocuğuydıı. Toprakla uğraşı-yordu. Sonra demire döndü. Şam'a alım satım yapmak için gelir-

5o1

ılı. Babasınrn despotluğuna rağmen Çukurova Universitesi'nde

ışlt:tmeokumuş,t.,,,ı,vemuhafazakirbirişadamlydı.TabiioZa-ııı:u_ı.lar, birkaç trirı.çırk işine de karıştığı söylenirdi. Ama, o Za_

ııııurlar, slnrnn ıı.ivaı.rsrnda, katırlar dahil her canlr için benzer

ıltlclikodul,,y,pı.,dı.Evet,Salih'idehatrrlıyordum.Bendenikivıış büyük, tembel, aptal bir çocuktu, Babasının tam tersiydi, ka-

ı.;ıkter açısındarı okuyamadığı için, işi öğrensin diYe babasr onu

vıınrndadolaştırırdı.Lütfünekadarnazikveentelektüelse,Salihıle bir o kadar kaba ve hırçındı, Babamın çizdiği resimdeki gibi

lıizberaberoJmamazdıkŞam,rntozluçıl«nazlarında.Birbirimizinl<afasınr}<ırmayaçalışırdıkherfirsatta.Çünkünefretederdikbir-lıirimizder,. e*, iı.i*i, de o kadar yalancıydık ki, ailelerimizin

kesinliklehaberiolmazdıaramızdakiçekişmeden.Yanyanaotu-rupyemekyerkenbirailetoplantısrnda,çatalıırrızısaplamayaça.lışırdık birbirimizin bacağrna, Ya da en geçerli kötüIük olan ye-

ıneğetükürmeyitercihederdik.VeyıllarSonrabuikiinsan,bubaba oğul benİU"lmoşlardr demek", Güzel, Ben de onlarr bekli-

yordum!Tabiikibeklemiyordum.Amabirilerininbanagüveniptırlannr ve mallannı teslim etmesi ve üstelik kaşılığında da para

vermesi güzeldi, Hiç düşünmedim, Hem de hiç, Yeniden hayata

dönmeninyoluo*.,,g*,zolmaktangeçiyordu.Şeytanlaalışve-rişten, Sorun değildi, Tanışıyorduk uzun zamandır",

*Tabii l Tabii' Yarın hemen giderim' Çok teşekkür ederim baba'

Salih,leçokrahatçahşabilirim.İnanrmıSln'h6tiıArapçayıunut-madrm!Yarıiuayağ,ı.eıim"eksiğimvar,aInabirazçalrşırsamya-kalarım eski günleri,"

Neşeli,,"ı,.,,.çır,hattabelkifazlaiyimserkonuşmamıduyanherkesşaşırdıonce.Amabaktılargözlerimdesözlerimeparalelparlryor, "Tamam" dediler, "Yann git ve göruş,"

Annem özellikle belirtti, Lütfü'yü ve oğlunu bir akŞam Yemegl-

ne almak istediğini. Lütfü,nün karrsrnı hiç görmemiŞtim, Belki de

yoktu,ölmüştü.Salih,e,annesinincinselhayatıylailgiliktifürleredince,herhangibirinsandanonkatfaz|asinirlenmesininnede.ni buna benzer bir şey olabilirdi", Şu an nasıldrr acaba, diye dü-

şündüm. salih,in, natirıaaığım çocuk kafasını büyuk bir vücuda

Page 249: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

502

yerleştirdim hayaiimde. Olmadı. Gözümün önüne gelmedi yetiş-kin Salilı. Ama benim umurumda değildi yanında çalışacağım in-sarı. Tek istediğim, düzenli bir işti. O kadar.

Saatler ilerledi. Televizyon seyrettik biraz, birlikte. Odalarımızaçekildik. Sonra ben, kendimden sanki ölmüş gibi, di'li geçmiş za-manda bahsettiğim yazılarıma döndüm. Çok uğraşmıştım ölmekiçin. Şimdi de yaşamaya çalışıyordum. Ama mutluluğa da yakınolduğumu hissediyordum. Öltimll kovalarken bulamadığım birhuzurun ters yönde bir noktada beklediğini biliyordum. Böyle ol-mast şart, diye düşündüm. Çünkti iki gerçek ve bir insan var.Ölüm, hayat ve insan. Mahşerin üç boku. Sadece insarrın ayaklanolduğuna göre aralannda, o koşar ya birine ya diğerine. Eğep mut-luluk ölümden gelmezse, o zalnan sadece hayat kalır geriye. Çöz-mesi kolay alna zaJnan isteyen bir problem. İlk aşamayı ve seçe-neği eleyebilmek otrız yılrmı almıştı. Şimdi kendi izlerimin üzerin-den geçip hayata yürüyordum...

O§anusun sesini hayal ettim. Hatırlıyordum sahili nasıl okşa-dığını. Sonra hafif bir rüz96r estiğinde dev palmiye yapraklannınbirbirlerine sürtünmelerini seyrettim. Eğer yarınki görüşmem ve-rimli geçerse, birkaç hafta sonra iş arkadaşlarımla dirseklerimizsürttüğünde de duyacaktrm o aJmr sesi... Ve bir iki güzel kadın dü-

şündüm, çok uzaklarda olan. Aşrk olmak ıstediğimi fark ettim.Hiç kimsenin olamayacağı kadar aşık. Hissedebilirim ! .§ık olu-ntm. "Eğer ailemi sevciiğimi gerçekten hissedebiliyorsam, duy-gumda yalan ve sahtecilik yoksa, herhangi bir kadına da 6şık ola-bilirim" dedim kendime. Geçen onca zamarrdan sonra insarıınkendini yeniclen aşka atması biraz tuhaftı ama EflA'yı hatırlıyor-dum. O güzel kızı. Tanıdığım en ilginç kadını. Hatırlıyordum deri-sinin, babasının İranlı oluşundan gelen esmerliğini. Belki tekrarbulabilirim onu, diye düşünclüm. Serrmemişti beni son görüştüğü-müzde. Belki bu kez sever. Aslında hatırlamıyordum, birbirimiz-den kopuşumuzun gerçek nedenini. Ben herhalde kaçmışımdırher zamanki gibi. Bağımlılık öldürür ! Bu sloganı attıktan sonra,"Sigara öldürür !" diyenler kadar aptal olduğumun farkına vara-madığım günlerde kaçıp gitmişimdir herhalde. Babası İranlı bir

503

diplomattı. Annesiyse Türk bir İngilizce öğretmeni, Tesadüfler çı_

kartmıştı beni karştstna, Ben tek başıma yok olmuştum sonradan

ama.ona6şıt<tım.Hiçbircanlıyrseı,rmediğimiçinoaralar,depo-lanmışbütiİtaşktmonaydı.Belkidefaz|ageldizayıfvücudununzarıfomuzlarırıa. "Neden taşınır ki btı kadar aŞk tek bir bedende?"

diyesordubelkide.Veattıüzerinclenyüktinü,yolırnadevamet-mek için. Ben de devam ettim. Anra bir cla]ıa aşkı aklımabile ğetir_

medim. Çünkii duygusuzluğa varmak için yiirüyordunr, Ve en

ucunagelmiştiminsanlığın,Kayra'yrterkct,t;iğiırrgeceHilton'da.Belki bir adım daha atsaydım, çıkacakhırr, sadcc:e insanlıktan de_

ğil, bütün dünyadan. İr,"ur,rr, ke.ncli imkanlarlyla lıir Üzay mekiği

inşa etmesi böyle oluyor işte. Önce deneme ıılahiyctinde firlatı_

lanmayrnunlargibibirkaç«lrıygtıbiırdiriliyormekiğe.Sonradabütün beden, bütürı beyin }razırlanıyor, dünyanın dışına yollan-

maya.Tekamaç,Ay,abenzeyenbiruyduolmak.Dünyagüzelamauza}<tan, çok uzaktan, diyebilmek",

Artıkuyırmalıyım.Uyumalıyımveyarrnahazrlarımahyım.Lüt-fü,yleolarısabahkirandevumVeöğtedenSonrad.oktorunelindeolacak test sonuçlarımla buluşmam var. Bugünlük düŞünebilece-

ğimbaşkabirş"y,.*mıdiyebaktrm,aklımınsağnasoluna.Yok.Peki. Zatenhayat dayetmeyecek düşünmeye her Şeyl... Biz insan-

lar,sadeceiyibirperformansğÖsteripöyteötmekistiyoruz.Yok-sa, başka yapacak bir şey yok!

Page 250: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Döktilmüş saçlannın ortaya çıkardığı kafa derisi, odayı aydın-latan spotlara çarpmca gözümü alacak kadar parlıyordu. Arnaben yine de, ciddi ve ilgili yüz ifademi bozmadan dinlemeye çalr-şıyordum bütün çabamla.

"Hepiıniz hatalar yaptık bu hayatta."Güzel bir kamçıydı, bu cümle. Lütfü düşünerek konuşuyordu.

İncitmeden, kırmadan ama yine de patronum olacağını unuttur-mayacak kadar tehditkar. Devam etti, Sol eli cebinde, sağ işaretparmağı havada. Tabii ki parmağın nereyi gösterdiği önemli de-ğildi. Önemli olaıı, ağzından çıkan bilirkişi sözlerine uygun bir be-den dili kullanıp etkiyi arttırmaktı. Ben hazırdım etkilenmeye.

"Ben de gençliğimde birçok istemediğim işe kanştım. Arna neyaptım ? Bir gün durdum ve Lütfü, kendinden memnun musun,diye sordum. "

tütfü'nün basit bir mantığı vardı. Kendini bile yanında çalışanişçileri gibi görüyordu. Ve dolayısıyla sürekli olarak kendindende yüksek bir randıman beklentisi vardı.

"Hayrr, memnun değilim, dedim. Yanlış giden bir şeyler var ! VeTolga inarı bana, bütün yanlışlarımdan geri dönüp bugünkti duru-muma geldim. Gördüğiim kadarıyla, sen de o önemli kararı ver-mişsin. Baban çok eski bir dostum. Ve sıına da güveniyonrm. Ye-ni bir hayat kuracaksın. İnanı5ıonım ki, elinden geleni yapacak-sın. Sahip olduğun bilgiler, yabancı lisanlar asla harcanmamalr.Ve bu israfin farkına va"rtp durduğun için seni kutlanm ! Şimdi,daha önce de söylediğim gibi, Sa]ih'in yarümcısı olarak işe baş-layacaksın. Git eüne, biraz daha dinlen. Hafta sonu b|raz gez. Ve

505

1lazartesisabahısekizdedepodaol.SalihSanayapmangereken-leri anlatacak. Bu arada, o da senin]e ealııacls_ için çok mutlu,

Bana, eskiden nasrl oyunlar oynadığınızt, ne iyi anlaŞtrğrnızr arı-

İuril aUn gece, Hiç unutmaJrüış seni !"

Evet, ben de bundarı korkuyordum, Demek, Salih de hatırlı-

yordu yaptığımı, l",g,l"ı, Bilseyd'* rlY:::i," ikinci patro-

numolacağrnı,tükürmezdimokadartatlılarınıniizerine.Amabubilemoralimibozamazdı.Birkaçgünsonrabaşlayabileceğimbirişim vardı artık Tek eksiğim uiitatlm elbise ile }«avattı, Lüt_

fü,ylesrkrca,erkekçe,işadaınıusulütokalaşarak,benimdeiçim-de bir tacir yattığını gösterrneye çalştım, Ve bürodan çıkıp ilk

gördüğüm taksiye Qindim,Yenmem g","t"; bir heyecan ğözükmüyordu ufukta, Evet,

hastaneye bedenimin durumrr,u oğenmeye gidiyordum, ve bir_

çokinsarıiçi..pu..iğeyolaçabilecekbirziyaretti.Amaartıkbe-nimiçinzihniminiyiçalışmasr'organlarrmındoğruişlemelerin-dendahaÖnemliydi.Doktor.,,,"o-yı"yebileceklerinivebundansonraki hayat,ımda, ölümümü ertelemek için ne kadar çok uğraş

vermem gerektiğinin farkındaydım", .^*o nrızfıı.,,ı KoriHastaneyegiripdoktonrnodasrnrnolduğukataçıktım.Kori-

dordaki koltuilardan birine oturdum. on dakika sonra beni içeri

almasr g"r"ı.rv.ra*. g,. or, dakika içinde, dünYa üzerinde ötdürü-

len,tecavüzedilen,açlıktanöIeninsanlarrnSayrsınrdüşünerek,onlardarıbiriolmadığımıı<enaımehatırlatarakrahatlamayaçalış-ilm. İşe yaramıştı, Neredeyse bir milyona yakın insan acrsl say-

mıştım,,,.an",.gayetsakinoturuyordum,üstelikonlardarıçokdaha sağlıklı görünüyordum,

Yarıımdakikapıaçıldı.lçeridençıkarıbendenöncekivaka,ses-sizceönümdengeçipeıınaeurontgenfilminebakarakyürüdü.§ağa kalkıp iki adım attım, K,piy.,

1*i Y_!sa aralıkla ıırruP

"Bu5[un l" çağrısının gelmesini bekledim ve girdim,

Doktorayağakalktı.Tokalaştık.oturduk..Hemenhemenaynıanda. Misafirliğe gelmemiştim, dolayısıyla_birbirimizin hatrnnr

sormafitrz. g",]l, İol<tu, Hemen konuya girdi,

*TolgaBey,trLlSAtestinizinsonucugeldi.Vekendinizipsiko-

Page 251: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

506

lojik olarak hazırladığıruzı gördlĞtim için hemen açıklamakh lıiı.sakmca gö:nüvo.r*. N" vlzrl. ki, sonuç pozitif !''Dinliyordum. "Pozitifse pozitif ! Uzatmuı H"*"., tedaviye başlayalım. Yaşamak istiyorum'' diye bağırdım içimden."Tabii daha önce de konuşlsr-"?;il il, "o.r, yüzde dol<-san dokuz geçerli. Alrıca ilişkini:

""" ;;;;çinde gerçekleşmi.şolduğu için doğruluk payıb,irazdaha dtıştiyor. Ancak kabul etme-ffil

vücudunu zla HN -.tı.ıı-r* noi*.rıa PCR testinin so-ön c e aJdım ;trİ,lffi*l,İ,, i?şHTtr ;:;*xİnx:kadaşımla görüştüm. Şu u.,.irı odasında n"ı.ıiro.. Bundan sonra-ki tedaün izi vehastalğın,rr, nuiu. *ffiil;izi kendisi ycinete-cek, ismi Suat Gür"*. çor""eksiniz ! Ç"k;;;dımcı olacak. Bili-yorsunuz, en önemlisi ruhsal dirençtir. ;ru;;."iğe kapılmayln.Sakin olun ve tedavinize bir arı önce başlayın.''Ben de biliyordum, normalde huy"cani;*; gerektiğini. ofuzyaşındaki birçok insandarı daha azveçok daha acılı yaşayacağımıöğrendiğim için ağlamuvu nrşır*am, doktoru ve büilin laboratu-var çalışanlarını yaJancılıkl, .uçüryr.uk hakaretler yağdırmaln ge-rekirdi, Ama ne bir kızgınlık, .r" o" bir damla tu. uıçni. şeyyoktu.içeri girdiğimden berı"g;;^;;"de, on uir, ı.ra* daha tecavüzeditip öldürülmüştü ama ben h6l6 yrş,yo.ou*.- ruori, bu arada is-

lİ#}H#JX."^T:l l]'?*r" au ro.ı*mamıştrm. . . po ııyanna, be_

yirmi ..*, #H}J;*"Jş,il şnH;r xiT*l;- ;;dakika. Yirmi dakika. sııreı<ıi .-r" bakıp neyı ne kadar zamandayaptığlmı öğrenmek biıyrı. zevkti. Ne gerisinde, ne ilerisinde. Hi_zada YürüYen askerler ginı avnı anda adımıarım ızı atıyorduk za_

;,'H.İTn'' koluna gıttıli anda; ben daha aoı.ur,-rdan aşa_spreydeno"*,"il}u"*[ı1,.:l',1"-,:?:İ1?#İrHffi;hr;:fYük, AİDS mütehassısı Suat u",

,g*, çoı., ı.*rp kılığına girmişemekli birjokeye benziyo.ar. çuıtimserken sergilediği san haftabazıları tunrncu olan dişleri, uır kat aıttaı<ioııörr, odasına pekuğramadığınln kanıtıydı. Belki de iyi aeğiıoi a.rları. ona inat,

rı ()7

ıt,ırkli dişleriyle dolaşıyordu ortalıklarda belki de... Mer}ııılııı ljı.s-

lıııı geçmiştik, ben bunları düşünürken. Güler yüzlü bir arlıııııtlı.Ağzının iki tarafı mandalla tutturulmuş gibi, hep yarılara d«ığı,ıı

;ıçık duruyordu. Bir çeşit iyimserlik gösterisiydi, seyrettiğim. I{iç-lıir şey hayatın sonu değildir. Hayatın sonu bile hayatrn sonu de-

ğildir ! Çünkii sen ölürsün, başkalan yaşar !

"Tolga Bey..." diyerek, yeni ve çok daha ciddi bir konuya geçişyaptı.

"Bakın, test sonuçlarrnızı inceledim. Maalesef, kanrnızda HİVvar. Meslektaşım, hastalığınuzve testlerle ilgili size genel bir bilgivermiştir, ancak ben, aklınızda bir soru işareti kalmaması için bi-raz daha açıklayaÖağım. Öncelikle bilmeniz gerekir ki, ürüsünvücuda girdiği andarı itibaren dört aşama gerçekleşir. Bunlardanbirincisini siz bitirmişsiniz. Yani virüsün ilk hücrelere saldırdığıanda meydana gelen grip benzeri, krsa süreli bir rahatsızlık. Buaşama önemsizdir. İkinci etaptaysa ürüs çoğalmaya başlar. Yanidaha çok hücreyi kaplamaya başlar. Şunu belirteyim, HİV virüsü

çok narin ve zayıftır. Hücre dışında asla var olamaz, hemen yokolur... Evet, ikinci aşamada virüs çoğalmasrna karşın, hastalık be-lirtileri yoktur. Ve bu aşama yıllarca devam edebilir. Biz, sizinhastahğınızı elimizden geldiği sürece bu seviyede tutmaya çalışa-cağız. Hedefimiz bu ! Üçüncü aşamada belirtiler kendilerini gös-

termeye başlar. Vücudun bağışıklık sistemi zayıflamış, yorgun-luk, ishal, kilo kaybı ve gece terlemeleri ortaya çıl«ınıştır. Sonaşamaysa krsaca AİDS dediğimiz durumdur. Genellikle kanseredöner ve hasta maalesef kaybedilir... Şimdi bakrn, bugün dünya-daki HİV taşıyıcılarırun beşte biri ikinci aşamada kalabilmekte-dir. Önemli olan doğru tedaüyi bulmak... Öncelikle, size bir sorusormak istiyorum. Durumunuzu öğrendiniz. Tedaviniz, yaşadığı-nız müddetçe sürecek. Dolayısıyla bizimle bu tedaüyi götürmekisteyip istemediğinizi bilmeliyim. Tercih sizin."

Şimdiye kadar bütün tercihler benimdi zaten! Hayatım tercih-ler tarlası gibiydi. Ama ben, hep dipleri çürük olanları çel«niştim.Karşımdaki emekli jokey, şimdiye kadar yaptığım hatalardan nedaha uzun boyJu, ne de daha ağırdı.

Page 252: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

509

508

"Kesinlikle, Suat Bey. Sizin beni tedavi etmenizi istiyorum" dt.-

dim, kendimi şaşırtacak bir sıcaklıkla.Suat, ellerimin titrememesini, terlemememi biraz garipsemişti.

Hiç de, HİV+ olduğunu yaJnr saat önce öğrenmiş birine benzemi-yordum. Demek ki çelik gibi sinirlerim vardı. Tam üzerinde bin-lerce deney yapılacak türden bir hastaydım. Ölümü önemseme-yen bir hastadarı daha iyi ne olabilirdi ki, bir do}ctor için?

"Tamam, O zamarı, bugün birkaç karı tahlili ve radyografi ya-pacağız... Şimdilik, bir ay kadar durup bekleyeceğiz, asıl tedaviyegeçmeden önce. Çünkii alyuvarlarrnrzrn virüslerle baş edebilme-si için vücudunuzda oluşan CD4+ dediğimiz bir ttir haberci alyu-vann saJnmmı yapmamız gerekiyor. Bu sayı bizim için çok önem-li. Ne kadar yüksek olursa, vücudunuzun bağışıklık sistemi o ka-dar iyi çalışıyor demektir. Gelecek ay saytmı yapacağız.Ye her üçayda bir telaarlayacağız. Ya|nız bu çok önemli. Sayımın hep gü-

nün aynı saatinde yapılması gerekiyor. Çünkii sonuçlar bazenfarklı çıkabiliyor günün değişik saatlerinde. Bunun yarıında, yinedüzenli olarak kanınrzdaki HtV sayısrnr da tespit edeceğiz. CD4+ve HİV sayıları bizim için, uygulanacak tedavi tercihi açısındançok önenrli. Onun için nerede olursanız olun, mutlaka günündeve saatinde buraya gelip sayımlannızı yaptınn. HİV bir retrovi-rüstür. Yarti bağışıklık sistemini çürüterek vücudu çözmeye çalı-şır, Sayım sonuçlarma göre üç ya da dört ilacı birlikte kullarıa-caksınrz. Tbanscriptose ve proctease dediğimiz salgılarla ilgiliolarak ilaçlar vardır... Ancak kafanızı daha fazla karıştırmak iste-mem... Balon Tolga Bey, inanç, tedavinin en önemli kısmıdır. Mo-ralinizi, kendi iyiliğiniz için daima yukarıda tutacaksınız. Bahset-tiğim ikinci aşamada ka]abilenlerin çoğu, yoga ya da tai-chi tek-nikleriyle ruhsal bağışıklık sistemini güçlendirme dediğimiz biryolu kullaııır. Size de önerim, bir terapistle düzenli olarak temashalinde bulunmanızdır... Şimdilik A, C vitaminleri, magnezyum vedemir yaztyorum. Bunları sürekli kullarıacaksınız. Sayım sonra-sında esas ilaçlann neler olacağına karar vereceğiz. On beş günsonra da, Virocept'e başlamanrz gerekecek, ama zaten ben sizihaberdar ederim.,. Bunların yarrında, ürüsün bulaşma yollarını

tı,l<rarlamama gerek var mı? Yok herhalde, Dikkat etmeniz gere-

lıt,rr unsu r|arı zaten biliyorsunuz,"

Ilvet, biliyordıİm,-H;* de çok iyı, Eğer birini öldürmeye kal-

li:ı,rsam, namluya prezervatif takaca}<tım !

"Size ulaşaUiĞ,"a, bir telefonunuz var?"

Blimden gelen dikkati ,"r*işiirL Dinlemiştim, Birkaç kelime

:ı klrmda kalmrştı, Hala gulüyordu,

,,Suat s"v, h;t, "iarg"* aiıemaen kimse bilmiyor, Ve bilme_

ltırini de istemiyonrm, Yakında, ayrı bir ","_tT,^acağım

ve o za-

ııran size bir teiefon numaİasr r"r",",rim, Psikolojik yönden bir

<lesteğe it,tivacım olduğunu duşünmüyorum",,Bakrn, ben çok

tızaklard,an *";;.";# Jrr*u"ui ürü;, yaşadığım hayattaki en

sempatikyaratü.Tırmarııyo**o",.lBunudaezipgeçeceğim!''Tabii, tızetlitle seçtiğim kehmJer kulağa çok komik geliyordu,

Uzaklardangelmek.Ezipgeçmek.Birboksmaçröncesi,rakibinikorkutmaya çalışarı dövüşçunur, *yıeveceği tiirden sözler, BoŞ

bulunmuştum, geçmişimo"^ uir.u"r"u. Ama Suat üzerinde dur_

madr, o.'yg""ı'oıL'ı' yo'"mıadığını ahmln ettiğim' çı}«şımın'

on beş ğün sonrasrna bir ;;;; aldrdr. Gerekli tahliller için

kan verild, "" ;;;.grafi çekildi, Bu hastaneye ve Suat'a a}Pmam

gerekiyorou.Daha!oı.gtıre";;*ikisinindeyüzünü.olmeyeniyetim yoktu çünl«i, Y,ş,*,y, bu kadar aç oları bir zihin taşıyan

'"o*'***t,l'İŞ#*" takside, geçirdiğim günüi uu:l*

düm; yaptlğ; uiruirirraen kilometrelerce uzaklıktaki iki görüş_

meyi.Lütfütıenihayat,o,,"i"*işti.Kabuletmişvegeleceğimiplanlamayr r*iu*ıştım. s.rri ise oiumden kaçmama yardım ede_

ceğini ,ç,kI;;;;,, H", ^"

ı"a,I ;,- rl1_:öylemeyeceğime, ai-

lemden en ufak bir ayrıntıyı gizlemeyeceğime yemin etmiş ,P,*

cla, ikinci gtırtiş*"*i orrlar{anbtamazdım, Bütün dünya Ve lrze_

rindekiler başlanna yıkı}ırd, jr"r_oaki_ virüsün varlığını öğren_

diklerinde.saı<ıayabildiğim.,u,".",böyledevamedecekti.Geç-miş hayatlmln, dö,,rmelerim r"

jrı.ruı,rimin ötesincle bıra}<tığı bir

hediyeydi hastalığım. Ve b;d"^;"o"ıi", ödemeyi kabullenmiş_

tim. Ölümün içimd" g",*",ine rağmen, hayatı en normal şekilde

Page 253: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

510

yaşamak için elimden geleni yapacaktım. Suat'a söylediklerinıidüşündüm. Gerçekten de, bu sinsi ve ağır adımlarla yaklaşaııölüm makinesi yıllardır kendime çektirdiklerimin yanında kri-

çümsenecek bir çizik gibi kahyordu. Bu gece, T\ığba'yla dışarı çı-kacağımızı düşünüp keyiflendim. Son çıktığımızda yaptıklanm-dan dolayı biraz tereddüt etmişti beni davet ederken, ama beııTi-ığba'yı, artık iyileştiğime inandırmıştım... Vahşilerin arasındayaptığım gibi istediğim arı şiddet kullanamayacağımı kabullen-miştim. Artık normal bir insarıdım. En azından kendi hayatını dü-

şünen, idealleri oları bir adam. Suratında patlayarı yumruklardaır,eskiden olduğu gibi tuhaf bir zevk duyan, hasta adam değildip ar-tık. Evet, belki diinyada bilinen en ölümcül hastalıklardarı birineyakalanmrştım, ama önemli değildi. Çiinkii zihnimin, aruıemlerinhediyesi saat kadar düzenli çalışmasına az kalmıştı. Bedenimdekivirüs ktiçük bir ayı"ıntı. Hikiyeye biraz daha gerilim katmak için !

Kapıyı Tuğba açtı. Bir anahtar yaptıracak kadar uzun kalmaya-caktrm evde. Ayn bir eve taşınıp evlenecek ve karımla prezerva-tif yardımıyla sevişecektim. O kadar sıradan olmalıydım ki, kar-deşimin bakire olup olmadığını bile önemsemeliydim.

"Merhaba, nasrl geçti iş görüşmen?" diye sordu."Çok ıyı, Pazartesi başlıyonrm. Akşam beni çıkarıyorsun değil

mi ?" dedin-ı, annemin yanma salona yürürken."Tabii. Arkadaşlanmla konuştum. Yeni bir yer açılmış. Oraya

gicleceğiz. Sarıa da güzel bir kız buluruz."Annem elindeki kitabı kapatmış, konuşmaJnrzt seyrediyordu.

Dinlemiyordu. Sadece tadını çıkarıyordu. İki çocuğunun yenidenbir araya gelip önemsiz konularda, önemsiz plarılar yapmasmızevkle izliyordu, Hayattaki en huzur verici şey, önemsiz projeleryaprnaktı. Çünkii işlerin önemi artınca, verdikleri acı da büyüyor-du. Bunu sadece annem değil, hepimiz öğrenmiştik. Sıradanlıktarıgeçiyordu kurtuluşumuz. İlk seçimde iktidardaki partiye oy ver-meye yemin ettim o an. Yığının içinde olmalıydım. Sıcak tutardı !..

Annenri yanaklanndan öpüp yanına oturdum."Pazartesi işe başhyorum. Lütfü Amca'nrn çok selamı var. Ba-

bam nerede?"

511

"Arkadaşlarıyla buluştu' Yemek yiyeceklermiş' Bilirsin' emek-

liler çetesi. Çok sevindim işi kabu1 eftiğine. Göreceksin ! senin

için çok iyi olacak" dedi, yeni kestirdiğim saçlanmın arasında

1ıarmaklarını gezdirirken, Yıllardır iiç numaraya vurdurduğum

kafamdakitüyleribukezbellibirmodelebağlıkalarakkestirmiş-tim.Yanlarlklsa,üstleridearkayataranacakuzunlukta.Sokakta,hirilerininbeniyakınarkadaşlarrnabenzetipyanımagelmeleriniistiyordu*. S,çİu,ım da normalliğe dönüşümü kutluyordu,

Akşaın yemeği möntisünde larbun ve beyaz şarap vardı, Faz|a

yağlı ,"*"*"*'gereKiğini biliyordum, On beş gün sonra, Suat

çok katı bir diyei verecekti. funa yine de bu, üç büyuk barbunu

yutmamaengelolamadı.Belkiiçtividebıral«namgerekecekti.Bırakabilirdim.Bırazdahav,ş,*uı.içinsağbacağmıbualordrm!Mutlulukyolrındafedaedileııbirkaçorganınneönemivardıki?Şarapşişesindekisonkalarııd,,,.,.uminkadehindeki9ebirleştir-diktenSonra,Ttığba,nınuzattığısigarapaketinebakrp,..Brraktrm.ıçmiyorum anık] otuz yaşınday ri. zaruriı alışkanlıklardarı kop_

mayaşl,,dedim.Busözleriheüangibirindenbirkaçyılönceduy-muşolsam,bütündeliklerinisigarayladolduruphepsiniyakar-dım !.. ^:r^*i_ LorlrnlırıV_

Sofrayıkaldırırkenbirazdahasohbetettimaileminkadınlany|a,pazartesiglintıbaşlayacağımişhakkında.Takımelbiseihtiya_cımısöyleyince,kendineuzunzamandırişdüşmeyenbirgenera-linsavaşç.ı.t.g,.,duyduğundahissedeceğiheyecanla,hemenya-rıngidipkoldüğmelerimdençoraplarımakadarhepsinialacağlnısöylediannem.Banaihtiyacıyoktu.Annelerinbirilerinekıyafetalmasriçinkimseyeihtiyaeıryolrnazdızaten,Gözkararıdeni}enyanılmazanneölçüleri,üzerimedikilmişçesineoturacakbirta-kımlaevedönmesinisağlardı,nasılolsa...

Ttığbanmma§ajınıvegiyinmesinibek]emektensıkılmayabaşlamıştım. srradanlaşmaya taşladığıma bir işaret daha, sabır_

srzlrk,enözlediğiminsaniauyguıuroa,.biriydi...Amagüzelgö-rünmekiçinharcananb,,amunrnarkasrnda,herhangibirgecekulübüziyaretindençok,birerkeğinyattığınıdüşünüyordum.Büyükihtimalle,kızkardeşimbelkideevlenmeyiplanladığıerke-

Page 254: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

512

ği tanıştıracaktı benimle. Eğer tahminim doğruysa, oğlanı kor-kutmamam için şimdiden kendimi hazırlamaliydım. Tabii, böylebir sevgilinin varlığı tamamen hayal gücümün beklemekten sıkıl-dığı için uydurduğu bir çizgifilm de olabilirdi. Ttığba ki.içükken,kayra'yla evleneceğini söylerdi. keşke evlenmiş olsaydı ! Şimdi,hayatımı ölümün elinden söktip almakla uğraşıyor olmazdım...Birden, salonun aydınlığı arttı. *Voltaj

-, ytıkr"ldi acaba?'' der-ken, içeri Tlığba'nın girmiş olduğunu fark eitim annemle. Çok gü-zeldi. Çok... Sadece bir arı için, ama çok küçük bir an için, ensestilişkilerin de sadece bir hastalık olduğunu düşündüm. Grip gibi.Yani bir hafta pençesine düşülen ve tedaviyle kurtulunan. Eskihayatımın zihnime yaptığı ufak, ama geçmişteki korkunçluğumuarılatmaya yetecek bir baskıydı. Bütün aeğerlerden, ahlaktan, ka-nun ve toplumsal kurallardan bağımsz yaşanmış bir hayatın, bu-günün kapısnı tıklatmasından ibaretti. Hatta mutlu olmalıydrm,çünkii o hayatlar genelde vurmadarı girerlerdi ! Ama şimdi barıa,geçmişimin armağanı olan bu fikir o kadar iğrenç geliyordu ki,hiç hissetmediğim kadar iyileşmek ihtiyacı duydum. kendi kar-deşiyle bile yatabilecek kadar ahlak anlayışı oı*ryr., bir adamıgömmeye çalışıyordum arkamda bıraktığım toprağın altına.Eün ikinci arabası lg86 model bir Volvo'ydu. Latince'de ilkçekrnesini öğrendiğim fiil. Volvo, volvas, volvat... Tavarıı baltaylakesilip cabriolet yapılmayacak kadar sağlam. Şehir dışına doğruYol almaYa başladık. Eskişehir yolun da biraz ilerledikten sonrabtiyuı. bir arsanın üzerindeki, önü kalabalık tek katlı binanın ka-p§rna geldik. Anahtarı, bütün dürüst ve gördüğtı her üniformalı-ya güvenen insanlar gibi, kapıdaki görevliye tesıim ettik. Benzermedeni ve ticari dayanışmalara alışmalıydım. Ben sekiz yıl bo-runca çalıntı lüks arabaların motor gürültüleriyle doyurmuştumkarnımı. kimseye emanet etmeciim ne arabamı, ne hayatımı. Amaartık neyim varsa sunuyordum dünyaya. Buynın, işte volvo'nunanahtarı ! Buynın bu da geçmişim !

ıçeri girdiğimizde, techno müziğin ilk basamakları kulaklarımıçekiştirmeye başladı. Tiığba elimden tutarak, insanların ara§rn-dan çıkarıp başka insanlara doğru götürdü beni. Güzel kokan ve

513

ııradabir aydınlarıan diskonun ışıkları altında gördüğüm kadarıy-ta fazlasıyta makyajlı kızların yan yana durarak, oldukları yerde

sallandıklan bir gruptu içine girdiğimiz. Sadece elimi uzattım.İsimlerini anlamak için desibel rekortmeni hoparlörlerin altında,dudak hareketlerini çok dikkatli incelemek gerekiyordu. Ye}iz !

Hayır! İlk harfte dudak kapaiıydı. Melis? Evet olabilir."Ben de Tolga.İki hece ! Tol ! Ga ! Çok ses var. Gürültü değil müzik, her kuşa-

ğınki ayrı. Meksika'daki Devo isimli kulübe benziyordu burası.Sadece, uyuşturucu kokusunu daha az duyuyordum. Be}ki de

herkes kokain ya da anfetamin kullanıyordu. O an, rakrnrn tablet-lere dönüştürülüp satılıp satılamayacağını düşündüm. Küçük blrhayaldi tabii. Müziği bastırmak için, ayakiistü kurulmuş olan...

Mavi, sarr, krrmızı, mor ryıklar darts edenlerin vücutlannda gezi-

yordu...

Bir ara T\ığba'run kendisine bakmam için elimi sıktığını farkettim. Gözlerimi çevirdiğimde, yarıında benden ve herkesten da-

ha uzun bir adam dunryo.rdu. Çok eski ve gereksiz pararıoyakçabir alışkarılıktan dolayı, o an kavga çıksa karşımdaki adamın ne-

resine vurabileceğimi çözene kadar suratrna anlamsızca baktım.Bacaklarının arasına sağ ayağımla bir tel«ne ! Evet, tamam. Şim-di tarııştınlabilirdim. Ttığba onu göstererek, "Cemil" beni göste-

rerek de "Tolga" dedi. Tabii, ardrndan bir de "Ağabeyim !" çıktr ki,bu Tolga'darı daha çok etki yarattı, varlığından evden çıkrnadanönce şüphe etmeye başlamış olduğum Cemil'in yıizünde... Her-kes birbirine söylediklerini duyurrnak için o kadar bağınyorduki, birden müzik kesilse gerçekten bir sağırlar toplantısı gibi gö-

riirıürdü kulübün kalabahğr. Ben böyle yerlerde genellikle ağızo1nıatırdım. Hiçbir şey söylemeden. Bu şekilde, karşıdaki anla-mayaJ} alna nezaketten dinliyormuş gibi yapan insarıa çok rahat

küfür de edilebilirdi. İsminin Melis olduğuna kanaat getiidi$mkız sol tarafimda sa}lanarak drınryordu. Ben değil ama içimdekivirüs öyle istiyordu ki ona atlamayı. Aslında ışıklann yanıp sön-mesini firsat bilerek gördüğüm kadarıyla çok güzel bir profile sa-

hipti. Siyah saçlı, ve eğer bir göz yanılması değilse, yeşi} gözlü bir

Page 255: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

514

kızdı. T\ığba'nın arkadaşı olduğuna göre de onun yaşlannda ol-malıydı. Vücudu, gerçekten de dar pantolonu ve özellikle bir be-den kiiçük alınmış gömleğiyle kendisini saklamaya niyetli değil-di. Çünkü o da biliyordu kulübün en seksi iki kızından biri oldu-

ğunu. Diğeri T\ığba'ydı. Tabii, güzel kızların birlilite dolaştığı pekgörülmez medeni dünyada, ama yine de samimiyetlerinden iyi ar-kadaş oldukları anlaşılıyordu.

Bu arada, bir ara kaybolan Cemil elindeki içkilerle döndü. Ta-

bii, loz arkadaşının yaşı ilerlemiş ağabeyine de ufak bir rüşvetle.Bol buzlu bir viski. "Teşekkür ederim." sözcüklerinin dudak hare-ketleriyle "Ebeni düzerim" sözcük]erininki ayrııydr. "Rica ederim !"

diye bağırdı kulağımın dibinde. Sporcu olmah, diye düşiin,düm.Basketbol, voleybol tarzında, o1madrkça insarılann serpildiği birdisiplin olmalı. Tabii, herhalde büttin iyiliğine rağmen, son sekizyılı nasıl geçirdiğimi öğrense bu denli cana yakın dawanamazdı.Siyah hoparlörlerden yayılan müzik bulutunun altında uzun soh-betler yapmarun pek imkönı olmadığrndan, insanlar dans ederek,ellerini kollarını hareket ettirerek ya da öpüşerek eğlenmeye ça,lışıyorlardı. Tabii, bir de benim ve yantmdaki Melis gibi hiçbir şeyyapmadarı hareketi uzaktan seyredenler vardı. Melis'in kolumagirdiğini fark ettiğimde hili önümdeki dinamik insarı ktitlesiniseyrediyordum. Mekanik bir görünümü vardr, pistte darıs edenkalabalığın. Kafamı çevirip Melis'e baktığımda o da barıa baktı.Birbirimize gülümsedik. Karşılıklı diş göstermemizden ve kolu-ma dolarımış kolundan cesaretlenmiş olacak ki, kulağıma uzantp,"Nasıl? Bğleniyor musun?" diye bağırdı. Sadece kafamı salladım.Nasıl anlatabilirdim ki benim için eğlenmenin, ancak M6lina gibibir travestinin düzenlediği gecede mümktin olabileceğini ? Nasılaçıklayabilirdim, benim için eğlencenin "gore" filmlerde görülensahneleri gerçekleştirmek olduğunu ? Sadece kafamı salladım.Gerek yoktu zaten eğlenmeme de. Ben buraya iş için gelmiştim.Normal bir insan gibi hafta sonunu geçiriyormuş görünmek için !

İçinde durduğumuz insan grubunun her üyesi sanki beni sey-rediyormuş gibi hissettim bir an için. Gömleğimin kıwılmış kol-larından sarkan dörrmelerim ve kadınlara seksi çağnştıran yıi-

515

zümden dolayı, Ttığba run çalışkan ama eğlennreyi de seven okul

ırrkadaşlarının gö;eri tarafindan didikleniyordum. viskim bit_

ınişti. Yeni bir tane alrp, bir de enişte "dly] 9"*:' denen oğlana

bir çeşit yakınlık göstermek için ona da içki alıp dönmek anacıy-

la Melis,in koıunJan sıyrılıp kalabalığa karrştrm. Barrn nerede ol_

cluğunuaradabir,birikisarıiyeliğineyarıarüışlklarınparlattığı,cluvanndaki raflarda durarı içki şiğeterine bakarak bulmaya çalı_

şıyordum.Içkişişelerininbanakılaın-ızluketmesiilkkezolmu-yordu... Birkaç,i".a". ıslanmış bedenden Sonra ulaşacaktım ba_

ra. Ve dünyanın neresinde olursam olayım, almı tadı bulmarıın Şe-

refinebirJackDaniel,sisteyecektim.Veoanönümdesadecebirkaraltıkalmışü.onutageçersembarmenederdimiarılatabilecekkadaryakırılaşmışolacaktrm.Baradoğrudönmüşveyaslanarakayaktaduran,kararılıktaseçebildiğinrkadanylabiçimlikalçalanolanbirkadındıönümdeki.Kalabalıktangelenbirdalgabırazda.hayaklaştudıbenikadınınkalçalarınavetemasımrzdanrahatsızolmuştuki,yavaşçabarilebenimaramd.abulunanboşluktadön-dü.BiIsaniyeiçı,,o"solprofiliylebaşlayıpbütünyüzüylebitenbirdönüştübu.Vegözlerimizbirbirineyirmisantimmesafedenbak-tığında, arada bir bütün kulübü aydınlatarı spotların hepsi yandı,

Her yer beyazoldu, İl<l yuz dışında, Benim ve Efli'nınki !

Kalabalığın,bedeninibenimkineyapıştırdığıkadınEfli,ydı.Bugtine kadar Aşık olunacak tek kadın, En vahşi zamarılanmda

bilehayatlaaramdabirkÖprüolmuştekinsan.Nemüzikkaldı.Nebağıraninsartlar.Sadecebembeyazbirışlkveikisiyahsurat.İki kalp atışı duydum, Aynı anda atan,

Veışıksondtı.MüzikbaşIadı.Yer,titremeyekaldığınoktadandevametti.Birbirimizinisminiyüksekseslefisıldadık.Elinitut-tum.Çıkışkaprsınrnüzerindekikırmızıışığıgözlerimletakipede-rekkaJabaıığıyarmayabaşladım.Kalpatışlarrmkalaşnikof.aya-rındabirgürültüçıkarryordu.Hermermininboşkovarııiçimedü-şüyordu.Elinisıkıyordum.Dönüpbalonıyordum.Sadecearkam-daydı ve ben, onu bu cehennemden çıkanyordum, Dönüp bak-

mak istemiyordum, Dönüp bakarsam eğeı o Yunan efsanesinde-

ki,kadın,,.,""n".,.".,.d",.çıkaranadamgibikaybedeceğimden

Page 256: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

516

korkuyordum Efl6'yı. Yanrlmış olmaktan, ona çok benzeyen birkadının elini tutuyor olmaktan korkuyordum. Bu karşılaşma ba-na nolTnal geliyordu. Mucize değildi ! Dünyarıın en 6şık adamı ileen 5şık olunacak kadınrnrn karşılaşması mucize değildi. Hayattı !

Sadece önümdeki vücutları itiyordum sol elimle. Rahatsız olanla-nn kiifürlerini duyar gibiydim, aJna umursamryordum. Son hare-ketim büyuk kaprnın bir kanadını elimle itmek oldu. Arkamdange}en kaparımarıın sesini duyunca durdum. Kalabalık dağılrnıştı.Sadece kapı görevlileri ve birkaç genç vardı karşımda. Gözlerimikapattım. Yavaşça döndüm. Elimdeki eli bıral«nadan. Kalaşni-koftan daha hızlı bir silah biliyordum, ama ismi aklıma gelmiyor-du. Gözlerimi açtım. İkisini almı anda. Ve Efli bana baloyordu.

Bıraz önceki, kalabalığrn arasuıdan geçişimizden korl«nuş ol-malıydı. Birden, onun beni hiç istediğim gibi sevmediği aklımageldi. Hakkım yoktu elini tutmaya. Bıraktım birden, kınlacak birbibloyla oynayan ve arınesinin sesini duyan kiiçük bir çocuk gibi...

"Bfla" dedim. Ne söylenirdi ki böyle bir dunımda? En aptalca-sı çıl«nakta zorlanmadı ağzımdarı.

"Merhaba.""Merhaba Tolga. Nasılsrn ?"

Konuşmuyorduk. Sadece hayatuı ve karşılaşmaınuın büyüsü-ne kapılmış, birbirimizi seyrediyorduk. Bu arada da konuşuyor-muş gibi yapıyorduk. Birbirini seyreden iki Rodin heykeli gibidurmamak için. "İyiyim Efla" sözleri de uçtu gö§tizüne.

"Döndün demek ! Biliyordum ben, döneceğini."Bu sözler de içerideki müziğin kapının altından srzan artığına

kanştı."Ben de biliyordum" dedim.Bu sefer Efl6 tuttu elimi. Bir adım attı. "Gel" dedi. Yürüdüm

peşinden. Belki de hep böyle tutsaydı elimi, ben hiçbir yere git-

mezdirn, Ne Afrika'ya, ne de başka bir şehre... Beyaz bir duvaradoğnı yurüdük. Diskonun çewesini saran alçak bir duvardı. Ön-ce Efl6 oturdu üzerine, sonra da ben. Yan yarıa oturmayalı on yı-la yakındı.

"Ne yapıyorsun Ankara'da?" diye sordum. Aslında, hiç merak

5ı7

etmiyordum.oansadeceevlenmekistiyordum.olenekııtlıu.onunlayaşamak.ÇünkiibenartıkEfli,nınistediğigibibiriolılıııkiçinçabalıyordum.Bendenkorl«nasrna,kaçmaslnagerekyoktııartık.Ben,barıatercihettiğisrradaninsanlarabenzemekiçiııelimdengeleniyapıyordum.Birişimvardr.Ailemiseviyordrını.Gittikçe toparlıyordum kendimi,

"Çalışıyonrm. Okul bitince burada bir iş buldum, Babamlar

Tahrarı'a döndü. Ben kaldım, Peki sen ! Ne yapıyorsun?"

Ben... Onu seviyordum, Yaptığım iş bııydu": "Pi, insaıırn deri-

sinin yıllar sonra aynı kokması mümkün değil" diyenlere, Efli,yı

kaldınp gösterebilirdim. Sadece kıyafetleri değiŞmiŞti, SaÇları bi-

le almıydı. },

..Çokazoldudöneli.Aileminyanındayım.Artıkhepsibitti.Sı-

ra hayata geldi !"

Beni, karşrmclaki kadından ve bütün dünyadan uzaklaştırdığı

için, bana suç ortağı otduğu için, o an Kayra'yı atomlanna ayır-

makistedim.Mutluluğuncanlıheykeliduruyordukaşımda.Bun-dan iyi bir hayat bilmiyordum. Bundarı daha iyi bir zamanlamay_

la,dahakimsekarşılaşamamıştıdiirıyada.Dünyanınoluşumun-dakitesadüflerleyanşırdıkarşılaşmam|z'..Kinyasevinedöner.Tolga olur. iş bulur. Ve Efli,yla kaşılaşır. Belki oscar,lık değildi

SenaryoamaoscarheykelciğindençokparlıyorduEfli,nındu.daklan !

..Geçenyıü.'.,,dedi.Minikbirkızınşarkısöylemesinebenziyor.

du konuşmasr. Dünyadaki son masum insarıla konuşuyordum,

"Mayrs ayında evlendim,"

Vesonmasumdaöldü...Dim,'hecesininbeynimdekidördüncüyankısında..Evet...Tebriked.erim,'dedim.Bukonuşma,şimdiyekadarBflilytayaşadığımilişkiminözetiydi.obirşeyleribaşanrvebendetebrikederdim.Konuşmayadevamediyordu,amabenbütün dünyayı duyuyordum artık, Efli'nın dışında",

..BOra,kocamiçeride''kelimelerikanştıaltırnilyarinsanınse-

sine. Gözlerimi kapattım birkaç saniyeliğine, Gecenin rüzgArı ört_

tüyüzümü.Efli'yıkolundantutup,parkedilmişaraba]annbirinebindirip gazabastım. Mersin'e gittim. Akdeniz'i uÇarak geÇtim'

#-.:Ğ=

Page 257: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

518

Sahra Çölü'nü geçtim. Ve okyanusa ulaşhm. Frene bastım. Ön ca-

ffiT:"laJnp firladı vücutlarım ız göğedoğru. Suya düştük. Ve sa-

,,-;ffiİİ}rİ,Tİ;ilT,J,, Arada bir çıkıyoruz akşamıan. Deği_

Gözlerimi açtım. Ayağa kalktım. *Ben de hnışmak isterim'' de-

*T..;*a başka bir zaiıan ! Kardeşim n"ı.ılvo, içeride. Görüşü-

yürüdürn, onu duvann üstünde otururken bırakıp. Ayak sesle-ri duydum mu, bilmiyorum. Ama arkamdan, kokusunu çok iyı bil-diğim biri yaklaşıp kulağıma fisıldadı:"Kinyas !"Durdum, dönüp karşılaşmak için hayatımdaki vahşetlö. sesinsahibine saldırmak için dcındüm olduğum yerde. Ama hiç kimse !sadece h6l6 duvarda oturarı ve biraz cınceı<ı konuşmamrzrn sertkapanışından dolayı şaşıITnış oıan Pna. ı<rrr., kaldırdım. Beniduyduğundan emindim. c.ıüruru vahşilerin birbirleriyle haber-

'-u,:iİ;; yerdi, Sadece nır ı.eiime çıktı ağzımdan. Tek bir tane.

ve y,i,tidüm, gözlerimi siyah gökytizünden indirdikten sonra.

ffi:i;lİ:;tfi*o' her yer. br..nu.," "ıki Jack !,, deyip para uzat_

b aı ı ğın **," o,T "#i# ff ::iilff :ihHTil r:,:,fi***tahmin ettiğim adamları- ,*ırrnda dunrp gözlerinin içine bak-tım, Tek bir hareket bekledim. En ufak bir meydan okuma. Amagelmedi, Kafalarını çeürdiler.. - Benim Kayra' yaçeürdiğim gibi.cemil'e sas elimfeki, daha çoı. ooı.rımtış oıan kadehi uzatıpsol elimdekinden bir yudum ,ıar.. sonra da yaruma gelen kızınelini tutup kulağına fisıldadım.

"Melis, seni yarın görmek istiyorum !''

krrmrzı ışık. Hep kendime, kaç saniye sürdüğünü sayacağımadair söz vermişimdir. ve hep unutmuşumdur. Ama şimdi başla-dım sa5nnaya. sanşeler tatlı tatıı akarken, kafamı sağdaki araba-ya doğru çevirerek büyuk bir hata yaptım. Gördüğüm manzara,dudaklarımrn arasındaki sayıları ahp gitti. Rover marka, şık birarabanın içindeki adam, şarjlı tıraş makinesiyle dikiz a}masmabakarak, evinin banyosunda yapması gerekeni yapıyordu. Düz-gün kesilmiş kısa saçları. Beyaz gömleği. Kravatr. Hepsine imren-dim. Annem yıllar önce sorardı barıa, garip herhangi bir alışkarı-hğımı fark ettiğinde, "Kimlere özeniyorsun, bilmem ki?" diye. ozamanlar, kimlere özendiğimi hatırlamıyonrm ama bu sabah, ya-nımda işe gitmek üzere ütülü gömleğini gi5rmiş ve arabasında ıs-lığıyla radyodaki şarkıya eşlik ederek tıraş olan adama özeniyor-dum. Mutluydu. ve aramızda sadece, benim yanımdaki koltuk vebirkaç santim boşluk daha vardr. Tek istediğim, o mutluluktu...

korna sesleri, yeşilin yandığını hatırlatmakta gecil«nedi. sa-bırsızlar ve işi olanlar dünyası. Yetişecek yerleri olan insanlarınçabaları. Volvo'yu kullanıyordum. Melis'i eünden almaya gidiyor-dum. İık buıuşmamrza ve kalbimizin atşını unutturacak kadaryüksek bir müziğin olmadığı ilk konuşmam ıza gidiyordum. Önceokuluna gidecektik, oradan da birbirimizi daha iyi tanımaya..."Evet, kanımda HİV var ama evlenmek istiyorum" dedim kendi-me. Sevgilim olsun istiyordum. Bütün norma] insarılar gibi. Me-lis'e yapacağım açıklamalar çok önemliydi. Tlığba'nın hayatrmadair kendisine bir iki fikir verip vermediğini sormaya zamanrmolmamıştı. ve ne olursa olsun, karşımdaki boş tuvale resmi ben

-.il

Page 258: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

520

çizecektim. yalan söylemeyecektim. Ama, çok gerekirse, sessizkalacaktınr. kinyas'ı ve felsefi maceralannt öğrenmesi, filizlenenilişkimizi arıında bitirirdi. Bana tahammüı eaenıımesi saclece ya-kışıklı ve normal olmama bağhydı... Tabii bunlar iyi bir ilişkininsembolleri, Temiz, Yakışıklı, güçlü ve en önemlisi sağlıklı ! Aslın_da dünya üzerinde sembollei t uı. ettiklerinden fazla bir değeresahipler. Evet. Sevgililer Günü'nü, evde mastürbasyon yaparakgeçirmek anlamlı. Ama üzerine bir kitap yazacakkadar can alrcıbir önerni yok-.. Bütün bunlan düşünerekaraba kullanmak, trafi-ği biraz daha az zehirliyapıyordu...Melis'in tarif ettiği yere geldiğimde, onu kaldınmda beklerkengördüm. Önünden geçen arabaların içlerine dikkatle bakıyordu.Evet, beni de görmesi uzun sürmedi. Güldü, sanki ben ve arabaherhangi bir komedi ikilisi5rmişiz gibi. Aslında tepkisi, insanlarrnbuluşma noktasına doğnı yürtırı<en, birbirileriyle uzaktan göz gö-ze gelince gösterdiklerine benzer doğailıktayar. İr,r* o"arsrı'riYle göz göze gelince gülünrser. işte o ı."6,ir!Ama hepsi bu de_ğil. Çünkıı ben sahip değildim novı" * ;uuu.;hğa. Ben, sadecekomikliğe gülerim. Daha öğreneceğim çok şey varoı, normalliğegiden yolda...

"Merhaba. Çok bekledin mi ?'' dedim, arabanın kapısını çelı:tik-ten sorıra."Hayrr, ben de şimdi gelmiştim.''Yalan söylüyordu. Ben saatinde, o ise erken gelmişti. Bunu, sa-bahın soğuğundan kızarmış yanaklanndan ,"1r*rnun pembeucundan anlayabiliyordum. Dünden beri bekliyormuşçasına kır-mızıydı yuzü...

şehir dışındaki okuluna gidiyorduk. vize sonuçlarını almayakendi vizelerimi hatırladım.-Mahvettiğim ilkel akademik kariye-rimi, Bıkıp usarımadan, ders dintemek dışında, durmadan yaptı-ğım o anlamsız işleri hatırladım. Bazen kayra'ya nrektup yazar-dınr. Bazen sınrftakilerin karikatürlerini çizerdim avııcuma. vegenellikle de eümden kaçtığımı, tropikal bir ormanda kayboldu-ğumu haYal ederek zamangeçırİraim... Hayatı bir kadına benzet_mek fikri , Kayrra'yla, aram,zciasık kullanılan bir teşbih olarak kal-

52l

dı uzun zalnan. Ve bir kadına benzediği için de bazı talepleri ol-duğunu düşünürdük hayatın. Becerilmek gibi ! Ve bunu eğer bizyapmazsak, mutlaka başka birilerinin gelip hayatımrzı becereceğisonucuna varırdık. Dolayısıyla hayatlarımzr becermek, dahacloğrusu mahvetmek için birbirimizle yanşır hale gelmiştik. Tabiiki yanşın bir galibi yoktu. Böyle bir müsabakanın katılanlarınaverilecek herhangi bir ödül de yoliıtıı. Sadece, insarıın kendine acıçektirmesi, başkalarının ona çektirmesinden biraz daha iyi birduygu veriyordu. Kimse bakire bir hayatla ölmeyecekti. Bari enaztecavize uğrayanlar olalım istedik!.. Tek kelimeyle, yirmi yı[ı-mı bir deli olarak }aşamıştım...

Melis, srcak ve ince sesiyle okulunu, bölümündeki arkadaşla-rını, beğendiği kıyafetleri, dinlediği müzikleri, gittiği barlan anla-tırken düşünüyordum, delilik içinde geçen o yirmi yılımı. Oysadinlemelisin, dedim kendime. Dinle ve aklında tut ! Sevgililer bir-birlerini ve özelliklerini hatırlar. Biz, daha resmi olarak aşkımızıbirbirimize ilan etmemiştik, ama yine de sabahrn köründe aynıarabarırn içinde, Eskişehir yolunda ilerliyorduk.

"T\rğba, bana senden uzun süre bahsetmemişti. Sonra bir gün,

o kadar yakınlaştık ki seni ve bildiği kadanyla hikAyeni arılattı.Annemler, seyrek de olsa sizinkilerle görüşüyor. Onlar, senin var-lığını öğrenince çok şaşırdı. Ve tahrnin edersin ki, aslında şu anseninle birlikte olmamdan pek memnun değiller. Ama ben hiçbirtehlike ğörmüyorum, senin yalııınında olmakta. Tabii ki, tam ola-rak neler yaşadığını bilmiyorum, ama seni ilk gördüğüm arıda gü-venebileceğim bir insan olduğunu anladım."

Ne uzun ve sıkrcr cümleler. Bana güveniyorn-ıuş da ! Tahminedermişim de !., Aslında, iyi niyetli bir giriş konuşmasıydı yaptığı.Sadece, kendini sağlama almak istiyordu. Çünkii açıkçası ben-den altı yaş küçük bir kız için pek tekin bir geçmişim yoktu. Üze-rimde bir lanet olduğunu düşünürdüm onun yaşlarındayken. Öl-düğüm zalnan dünyanın da havaya uçacağı bir düzenek kurmayıhayal ederdim. Şimdiyse, lanetin kendisi olduğumu düşünüyor-dum. Tek isteğim, kendimi öldürüp ki"illerimden yeni bir ben ya-

ratmaktı. Ve bunu da, yanımda oturan kız sayesinde yapabilece-

Page 259: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

522

ğimi biliyordum. saf olmayı, }niçük hayaller kurmayr, geçiciüzüntüIer y5amayı öğretecekti bana. ı<rJ*r, hayatım boyuncaffffi:İ:T*,

aptaıı,"tıa suçıaa,gım bir ı.,.r., olmayı öğrenecek-kendisini arabada bekleyeceğimi söyledim, okul binasının

fftr;flİ iİİ* |u** ı"p,o.n çu.ı gird,

"" "u duvarıar güzeı

Capuccino içmeye gitmeliyiz bir yerlere, diye düşündüm. Bel-ki de bir pizza yerizsonra da. Ama olmaz ! Pzeytinli pizzanın her diliminde, ,ı.ı,.n, ı,,ç ';TfrlH:lt;xtdiğim günler gelecek. sıraaan bir restoran ou^, iyi olur. Sağ eli-mi ytizümün karşısrn, gutıç baktığmda titredığini fark eftim.Belki de artık düzenli

"ıt"tlçı.i içrrıediğı*l"çı" titriyordu. Belkide HİV birkaç bin hücre*ı ort, istita ",*r;r: Sol elimle sağ eli-mi tutup tekrar bıraktığımoa nasıı tıtremçe başladığını seyret-mekle meşgul otduğum-bi. r.,au ı.up, uçıar',lr^nusallandı ve ya-nrma Metis oturdu. '*İ-ı oyırtrı, illi

"Geçmişim ! Hepsinden de çok iyi notlar aJmlrşmıştım.,, *v YV^ rJl rtl'LlilJı aJm§lm. Ama çok ça_

u.^T:lT;H;.O, yine bana bakarken. Mutluluk buydu. Güier-

"çok ,urınalff,::İ,"j öYle duran bir yüz,

"Umarım finallerin de iyi geçer.''jffi}1*;H'n*"*T'-.urçsontsorTnaıngerekiyordu,

., #:il:İf":',T,'ffaten öyle bir şey olsa, arınemler ötdünir_küçük ve önemsiz nedenlerden işlenmiş çok cinayet görmüş-

.TŞff :*".*İHİL."T-;i;;;i;;Birders-t",ı.i_"Capuccino s

mibeklem"d";"";";ili;ii"l,Ş;}:i'fiH;,İtş:şffi li*:.lerden birine gidelim" dJ";;i bir sesle-.. ür"rrn'den kaçmışseksen yaşlarında bir *"' ,J", tanımıştım, ama bir ArjantinCaddesi olduğundr. r,rn".i;;;, M.SSAD dünyanın dört bir

52i

yanındaki eski Nazileri avlamaya başladığı tarihlerde kaldığı yt.-

rin güvenli olmadığını anlam§ ve Orta Afrika'ya yerleşmiş, ortlıı-suz bir askerdi. Meşhur gemisiz kaptan Corto Maltese gibi. Aınaçok az eşya ve para getirebilmişti yarıında. Dolayısıyla kısa za-marıda, sefil bir hayat yaşamaya başlamıştı. Daha sonra da onutanıdığım yerde yani bir barda yerleri temizlerken gördüm. Artık,yok etmeye bir zaman|ar yemin ettiği, Ari ırk dışındaki bütün ırk-larırı pisliklerini temizleyen kambur bir adamdı. Açlıktan ölme-mek için zencilerin tuvaletlerini parlatıyordu. MOSSAD ajarılan,ona bu kadar büyuk bir ceza veremeyeceğine göre, yakalanma-mış olması kahroluşunun tek nedeni haline gelmişti.

Yokuşun yukarısında arabayı park edip aşağı doğru yürümeyebaşladık. Yine Melis konuşuyordu. Ben dinliyordum. En azındandinlemeye çalışıyordum. Türkçe'de kullanılan kelimeler değiş-mişti. Yeni sözcükler çıkıyordu ağzından. Anlamıyordum her söy-lediğini. Kafenin içine girdik. Bir güler yüz daha çıktı karşıma. Bi-ze masamıza kadar eşlik etti. Herhangi bir Arrn-ıpa ülkesinde sıra-darı sayılacak yer, bu şehirde daha çok zenginlere hitap ediyor ol-malıydı. Çünkti içerideki ağır paııüm kokuları, pahalı şişelerdençıktıklannı haykınyordu, her nefes alanın burnuna. Zenginliğe dealışmalıyım, diye düşündüm...

Capuccino'larrn köpükleri carı çekişiyordu, garsonun tepsisin-den masamıza doğru uçarken. Görünüşleri bile |ezzetsiz oldukla-rrnr anlamama yetmişti... Beni bekleyen konuşmayı geciktirmeye

çalışmanın bir yan olmayacağındarı, derhal konuya girdim. Keli-meler zorlanmadan, doğnı zamanlarda ve doğnr sıralarda çıkı-yordu ağamdan. İyileştiğime bir kanıttı, zihnimin mahkeme he-yetine sunulan. Vurucu bir giriş iyi olur, diye düşündüm.

"Senden çok hoşlandım Melis. Ve bilmeni isterim ki, bunuuzun zamandrr hiçbir kadına karşı hissetmedim. Yeni bir hayatkuruyonım kendime. Yeni bir hayat inşa ediyonrm. Ve temelindesenin de olmanr istiyorum."

Sustum. Çok mu hızlı olmuştu ? Ama gözleri öyle demiyordu.Hayatlanndan memnundu ! Belki şu an için, Melis'e söyledikleri-mi harfi harfine hissetmiyordum ama bu, bir gün kendisine Aşık

Page 260: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

-..-..'.,*..- '.'->..'..''ş_-.-.:.

524

olmayacağım anlamanı da gelmezdi... Soğumuş capuccino'sunııalışkaıılıktan bir kez üfleyip ktiçük bir yudum aldı. Büyük zevklı.dinlediğini görebiliyordum. trğer bu kadar güzel bir yüzüm olma.saydı, asla normal hayata dönrnem kolay olmazdı. HaH yakışıklıolduğum için toptum beni kucaklıyordu. İyi görünen bir ferdinikaybetmek istemezdi. Nadide parçalarına özen gösterirdi kalabır-lıklar... Bugüne kadar tanıdığı en esrarengiz ve yakışıklr adanı,kendisiyle ilgilendiğini söylüyordu Melis'e. argazmaçok uzak de-

ğildi ! Dikkatinin, sessizlikten dağılmasına izin veITnemek içiııverdiğim kısa moladarı sonra devam ettim.

"Seni görmek isteyişimin nedeni, sana benim sev$ilim olur mu-sun, diye sormaktı. Ve şimdi sonıyonım... Karşrnda oturan, sen-den altı yaş büyuk, neredeyse on yıldır içinde bulunduğu bir çe-şit komadarı yeni çıkrnış bu adamın sevgilisi olur musun?"

Bir evlenme teklifi değildi tabii ki ama yine de asga.ri bir ro-mantizm gerekliydi. Bu romantizm ise, masadaki sol elinin üzeri-ne koyduğum sağ elimle geldi. Böyle durumlarda temas, verile-cek olan kararı hızlandınr. Ama kabulü ya da reddi etkilemez. Sa-dece karar mekanizmasınl çabuklaştırır. Ve benim de, isterse dü-şünebileceğini söyleyecek kadar zaInanım yoktu. Kısa süren ses-sizliği değerlendirmek için çewemde ya da içimde sayacak birşeyler aradrm, ama doğru dürüst bir şey bulmama firsat kalma-dan yanıt geldi. Beklenen tarihten önce gelen bir mektup gibi.Hemen açıp okudum.

"Evet, çok isterim senin sevgilin olmayı ! Birbirimizi hiç tanı-mıyonrz anra senden çok hoşlandığımı biliyorum."

Ben kimseden hoşlanmazdım. Ya aşık olurdum ya da nefretederdim eskiden, ama şimdi bu orta şekerli la.flan da öğreniyor-dum yavaş yavaş. Hayat, mütevazı duyguların miitevazı sıfatlardaaıılatılmasından ibaretti. Sözünü kesmem gerekiyordu.

"Ama önce bir konuyu halletmeliyiz. Kaybolduğum yıllar için-de neler yaptığımı solTnayacaksın. Çünkti anlatmayahazır deği-lim. Eğer bir gün onlarla yaşamayı öğrenebilirsem, ben sana an-latırım, sen dalra sormadan. Kabul ediyor musun, son on yılımrmerak etmemeyi ?"

rı'J'ı

Tabiİkışkırtıcıbirparagraftısöylediğim.Hayatımıniiçt,tllıiriııisrr olarak görüyorci*u* pek hoş değildi. ve Melis ürkctıiliı,tli

şartımdan.Amago,ı",i*inrengide,sokaktakiheradamdaytık-m. Fazla dtlşUnrİeden yanıtladı, Gençti ve önemsemiyordu geç-

mişi çünkü gücünden haberi yoktu,..Tamam.anıaştıı<!,dedi...Senarrlatanakadarbenhiçbirşey

soITnayacağım, Ama benim de senden bir isteğim var, Bana gü-

venmeni istiyonım, Lütfen, hep dürüst ol bana karşı,"

Çocuk saflığuıda başlayan ilişkyy, T,}I-af pazarlığuıa dö-

nüşüyordu.Senşukadarveçbenbukadarvereyim!Aşkınmantık-h yoğrulduğu ç"llş1,ili bir dönemde yaşıyorduk, Tabii ki çıkarlar

grafıği çizilecekti kalplerin yan,n1 Ş,şTT1,,1',* yirmi üç ya-

şındaki krzrn benden bu kadar çok şey istemesine, Daha kendine

güvenemeyen benden, kendisine güvenmemi beklemesi imkAnsıza

yakırt bir arzuydu, Ama yalan söylemek o kadar zor olmadr,

..Bend.eseningibidüşünüyorum.Birbirimizekarşıhepdürüst

olmalryız. Ancak bu şekilde mutlu olabiliriz,"

Artıkfilminheyecanlranrnagelmiştik.ElTliçindekielinisık-tım.Kendime.doğruçet<;tim.p,,m,tı,,,r.ıdudağımagötirrdüm'kuru bir öpücük. sonra masanrn üzerinden uzarıarak, yüzlerimizi

orba]arda bir yerde buluşturduk, Çok srcalııür_dudaklan, Yirmi üç

yıllık dudaklar, Yirmi üç yıllık şarap gibi, Gözlerimizi kapatmştık,

Bensıkrsıloyumuyordum.Açmamakiçin.Eğeraçarsaln,başIaü-ğımyeredönmüşoıo,d.,*.SarıkibirbaşkasıMelis'iöpüyormuşgi-biyukandarıbiryerdenbiziseyrederdim.Te}«argözlerimiaçtı-ğımda,benh6]imasanrnortatanndaydım.Amao,büyükihtimalleha]kaaçıkbiröpüşmeyiuzuntutmaktarıçekinmişolmalıydıkisır.tını çoktarı.*jrıv.rir,e yaslamıştı. Ben, halka açıkbir yerde Moc_

tar,ıvurmuşturn.ozamarı,bendeutanmıştlm.Anlayabi}iyordurnMelis,i.Busefeçbendegülii,rrısedim.Sabahtanberiilkdefadu-daklarımı kulakianma dog5u kaydırüğımı fark ettim, Asık suratlr

olmarnalıyım, diye düşündiim. öı,r, olmaz yerlerde güliimsemeli_

yim. Mutlu olmanrn ilk yolu taklidini yapmakian geÇer ! Güliirnse-

mekmutluymuşgibigörünmemeyardımcıolabilir.Sonuçta,artıkSevgiliolmuştukMelis,le.Birkafedekarşılıklıotrınıyorduk.Vebir-

Page 261: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

526

birimize bakarak gülümsüyorduk. Thbii, herhalde bundan ibaretdeğildi seı,gili olmak. Ama benim de aşk hayatı dağarcığımın genişolduğu söylenernezdi. kadınlann yıllardır, taruşırken söyledikleriisimlerini bile dinlememiştim. iki sevgilinin nasıi zaınan geçirebile-ceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Tabii, ben aklımdarı ışık hızıyla ge-çenleri anlatabilirdim. ve çok da ilginç bir konuşma olurdu ! AmahikAyenin Moctar'ın öltimüyle ilgili olan bölümü Melis'in kusması-na da neden olabilirdi !.. Ben kaün ile erkeğin ilişkisinde sadecetek bir tarza inanmıştım onun yaşlarındayken. Mucidi ben değil-dim, hayır. sadece hayatın bizi içine ittiği bir tarzü.insanın yolu-nu kesen üç haydutlu bir çete gibi, üç bilinenli bil denklem.

"We wil] buy some drugs and watch a bandThen jump in a river, holding harıds !''

Davit Bowie söyledi. Ben inandım. Ama Melis'le, ne kafa kun-daklayacak uyuşturucular, ne ciğeri ağzaçağıracak bir müzik, nede el ele atlanacak bir nehir vardı ! Melis'le, en faz|aiki kadeh be-yaz şaxap, üniversitesinin bahsettiği festivalinde elektronik ritim-de sıçramak ve içkili kullanılan arabalarda emniyet kemeri tak-mak vardı. kimse artık Bowie dinlemiyor herhalde, diye düşün-düm, kimse artık delirmiyor. İntihann modası geçmiş olmalı.ölenlerin ayıplarıdığı bir zamanda, dipdiri bir kadını sevgili yap-tığım için kendime, mutluydum. kolumdaki saat kadar zaJnanmkölesi olmak istiyordum. Moda yaşamaksa, ben yaşanm. Hattakudurmuş bir köpek gibi ısırınm hayatı !..ve her ilişkide olduğu gibi roller belirginleşmeye başladı. Bi-zimkinde boşlukları dolduracak olan, sessizliği kıracak olan Me-lis'ti. Başladı konuşmaya."Karnım çok acıktı. Haydi, bir yerlere yemeğe gidelim... Tiığbaduyunca çok şaşıracak. Hep iki kardeşle evlenmeyı hayal eder-dik, böylece akraba olabilirdik. Ama bu daha iyi !''sevgilim galiba gizli bir lezbiyendi ve kız kardeşimden hoşlanı-yordu. Devam etti.

527

"Ne yemek istersin? Karum'da bir pizzacı var. Çok güzel. Ora-ya gidelim mi ?"

Hiç tebessümümü bozmadarı yanıtladım."Ben pizza sevmem. Hiç yemedim... Uzun zamandır iskender

yemiyorum. Eğer hAl1 dunıyorsa, Ulus'taki lokantaya gidelim !

Ne dersin?"Ne diyecek? Tabii ki kabul etti. Biz aıtık iki sevgiliydik. Pizza

ya da iskender yememiz ilişkimizi etkilemezdi...Yainız bir insandım kafeye girerken. Çıktığımda kapısından,

koluma girmiş bir sevgilim vardı. Derin bir nefes çeküim içime.İlk aklma gelen söz şuydu, içimden söylediğim: "Bu da bitti."

Evet, duygusal desteğimi de bulmuştum. Yeniden hayata dönü-

şümde yardımcı olacak, en basit mutluluklara ulaşmayı bana öğ-

retecek duygusal yardımcımr bulmuştum. Artık ağzından çıkanla-rı dinleyeceğime söz verdim içimden. Çünkii söyledikleri ve dav-rarıışlan götürecekti beni normalliğe. Görerek ve duyarak öğre-necektim normal olmayı. Bir çocuk gibi. Ve beş duyum da bir ço-cuğunkiler kadar diriydi. Çünkü uzun zamarıdır kullanılmaın§-lardı hak ettikleri gibi. Hayatı kapalı dewe zihnimle yaşamıştımbugüne kadar. Artık duyulanmın sahaya girme zamanl gelmişti...Önce, Melis'in dudaklarını tekrar tadarak başladım gerçek dün-yayı algılaJnaya, arabarıın içinde. Sevgilimin dudakları sıcaktı. Vedili de bir porno yıldızınınki kadar ıslaktı...

Melis'in yardımlanyla Ulus'a giden yolu buldum. Pizzaya aler-jisi oları dünya üzerindeki tek insandım ben. Hayır, küçükken birpizza ustasr tecavüz etmemişti bana. Sadece işlediğim cinayetler-den sonra yediğim için, pizza istemiyordum artık. İskenderle ilgi-li hiçbir anun yoktu. Yiyebilirdim. Yeni bir hayat, yeni bir yemek !

Çabalanmrn sonuç verdiğini görmek güzeldi. Arabayı restorarırnkarşısındaki kaldırrmrn yanrna park ederken, Melis'in bek6retinievliliğinin ilk gecesine saklamaya yemin etmiş o}ması için gerek-li yerlere yalvardım.

Günler geçti. Melis kaldı. Belki yeterince zaman geçmediğiiçin, öğrenememiştim hal1 serrmeyi ama yine de onu evine bra-krrken, gülümseyerek iniyordu arabadan. Ti-ığba, birlikte olduğu-

G,

Page 262: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

'>-::!j:-"'- '""=ş------ - "-'*-''""

528

muzu öğrenince çok şaşırmadı. Büyük ihtimalle, Melis'in ilgilen-diğinden önceden haberi vardı. Amabenim bir insanlasevgili ola-bileceğimi düşünememişti. Zor olmadr, en yakın arkadaşının ağa-beyiyle oları ilişkisini kabullenmesi... Hep beraber yemeklere çı-kıldı, sinemalara gidildi. Tabii Cemil de bizimle geldi. Ortak hiç-bir noktarnızrn olmamasma rağmen konuşacak konular buldukbu akşamlarda Çok hlzlı bir ilerleme kaydediyordum. Uykum ya-vaş yavaş saklandığr yerden yüzünü göstermeye başlamıştı.Ayakkabılarırnr boyuyor, trafikte önürndeki arabaların şoförleri-ne sinirleniyordum. Sıradarrlığa ulaşmama az kaldığının farkın-daydım. Kalabahğı bir yorgan yapıp üsttime örtmektense, yorga-nın ipliklerinden biri olmak istiyordum. Sadece yalnız kaldığı za-manlarda kendini öldürmeyi düşünen srradan bir adam olmak is-tiyordum. Herkes gibi...

Patronum Salih'le ilk konuşmalarımız faz|asıyla mesafeli geç-ti. Kuru diyaloglar. Karşılıklı tartrnalar. İkirniz de, geçmişteki anı-ların höl6 birbirimizin hafizalarında olup olmadığını bilmediği-mizden, temkinli dawanıyorduk. İstemeyerek yaptığı bir evlilik,Salih'i ister istemez evine bağlamıştı. Babası zorlamıştı onu ev-lenmeye. Ve kadını da yine kendisi bulmuştu. Büyuk ihtimaile,öğlenleri deponun yakınlanndaki lokantadarı her yemek siparişettiğinde, babasını sırf bu yüzden öldiirmek istiyordu. Çünkü ye-mek tercihi gibi önemsiz bir konuda bile arıcak yarrm saatte ka-rar verebildiğini fark edip hapishaııe yemeğine benzeyen kansıy-la, en ufak bir tercih hakkından yoksıın bırakılarak evlenmiş ol-maktan nefret ediyordu. Hayatındaki suni düzeni babasını kan-dırrnak için kurmuştu... İşe başladıktan bir iki gün sonra depo-nun arka tarafindaki ufak odayı fahişelere benzeyen sevgilileriniağırlamak için kullarıdığını anladım. Herhangi bir saatte, sekrete-ri misafirinin geldiğini söylüyordu. SaJih de önündeki iş ne olur-sa olsun bıralap misafirini depodaki odaya götürüyor ve yarm-t

saat sonra rahatlamış, babasrndan, soyadındart intikam almış ola-rak dönüyordu. Çalışanlann ne düşündükleri umurunda değildi.Ortalıkta dönen hakkındaki dedikodularla kesinlikle ilgilenmi-yordu. Mutsuz bir adam olarak, tek istediği bedensel zevki olabil-

'r .| ')

cliğince sık yaşamak ve rahat bırakılmaktı"' Uzun si'inrıt'tli' ıııil'ııs

kiitüğüyte babasrnrn kafasını parçallm* ]:]:11,1i

aırlı ı ı ı ı ı ıı ı ı,,,

yazılmamış kurallar vard.r aramızda, riayet eütiğimiz, Yıı ır lı ı ı ı t' ı

sıolarakben,onunkiiçükkaçamaklarınrgörmezdengeliytıırlııııı.odapatronumolarak,barıaişlerdebüyukbirserbestlikveiyilıiı.trraaşveriyord.u.BirdefasındaLütfü,oğluhakkrndaistilıtıarııl,yapmakamacıyladepoyagelipsorularSordu,Hiçbirşeysöylt.-mediğimi ve ışıerin voırna" gittiğini görünce çekip gitti, İşim, ııs_

lındahemçokkolay,hemdeçok,o,d.,.Herharıgiteknikbirbilgigerektirmiyordu *riır, kontrol edip, saytmrnr yaprp, tırlara yük_

letmek.Bütünpersonelmuhataplarıolarakbenigöniyordu.Me-lis,in öğrettiği gruigtıı", yüzlü bir adam olabiliyordum. sinirlenmi

yordum hertıangi,i_ırş bir işlem karşısında. Bir an önce, öniıme

gelen sorunu çtlzmel< için ne yapabileceğimi düşünmeyi tercih

ediyordum.okulda,buşekildeişgtı,meye..Taylorizm,'derlerdi.Bilemezdimbirgünişeya,uya",ğ,,.,.Profesörleranlatırkenönemlikonularrnr,benevdekiyalnızkanlarınıdüşünürdüm.

Genellikle, şoförlerle ilgiti problemler çıkıyordu, Zamanında

ulaşmalar,g","ku,,yeregitmiyorlar,birkaçgramdaolsauyuştu-rucuişiyapıyoryadataşıdıklarrma]aZaİaİveriyorlardı.İşinzor-tuğuiseSalih,inbütünsorumluluğubenimüzerimeyıkmışolma.srndankaynaklanıyordu.ÇokyorucuVeuzunçalışmagünlerimoluyordu.Amabutemponunbarıaiyigeldiğinidebiliyordum.Çünkti meşguliyetim arttrkça, zihnimdeki geçmişe ait kalabalık-

larındağlldığırufarkediyordum.Kendimidevtırlarlnaraslnahapsettiğimzamanlarda,aklı.magelmiyordu.Kinyas.Veenönem-lisi,Kayra,pdu5ımuyordumartık.Rüyalarımdabileduymtıyor-dum... onun ,ril sarn,in hiçbir isteğini geri çevirmiyordum, Sü_

rekliolarakzihnimiönemsizbiriştedoldurmuşolmanınrahatlr.ğı vardı üzerimde",

Elimegeçenmaaşlaralratçaküçükbirevinkirasrnıödeyebile-ceğimiçinannemeVebabamatanışmakonusunuaçtım.onceka-buletmediler'Gözlerininönündenuzaklaşmamristemiyorlardı.Yalnızkalıncayapabileceklerimdenkorkuyorlardı.onlarlakonu-şuyor'güli.iyordum.Soyledikleriniilgiyledinliyordunr.Veunuta.

Page 263: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

530

bildiğimin farkındaydılar. Ve bu iyiye gidişin duracağından kor-kuyorlardı, ayTı bir eve taşındığım takdirde. Ancak benim yaşım-daki bir adamı dazor|a evde tutmanın imk6n olmadığı için çare-siz, kabul ettiler. Önce, onları telaşlandırmamak için yakınlarda-ki kiralıklara baktım. Ama mi}<tarlar çok yüksel.ııti. Gelir ve gider-lerimi bir gün hesaplayacağımı söyleselerdi, katıla katıla güler-dim. Ama artık sahip olduğum bir bütçe vardı ve ben ona göredawanmak zorundaydım. Emek semtinde, iki odalı bir ev tuttum.Annemin ve Melis'in zorlamalarıyla bir iki mobilya satrn aldım.Kayra'dan çaldığım paranm büyuk bir bölümünü harcamadığımiçin bir araba alacak kadar naktim vardı. Ucuz olması için pekgenç sayrlmayan bir Skoda aldım. Bindiğim bütün lüks araba}arınyanında bu gerçek bir hurdaydr, ama çalışarak kazandığIm paray-la deposunu doldurduğum için camlarının otomatik olmayışınıönemsemiyordum. Yaşlı ve küçük bir arabayı ucuzluğunun yanrn-

da eskiyi hatırlamamak için tercih etmiştim. Hayatı boyunca ço-cuklara tecaviz etmiş bir adarırın hapisten çıktıktan sonraki ha-liydi. Geçmişim tek düşmanımdı !

Eüme taşındıktan sonra bir parti verdim. İş yerinden birkaçkişi, kardeşim, Cemil, Melis, Salih geldi. O gece biraz kötü hisset-tim kendimi. Çünkü sabahında, hastanede HIV ve CD4+ saytmtyaptırdığım için zayıf düşmüştüm. Artık, eskisi kadar karıımın vü-cudumdan çıkmasına duyarsrz kalamıyordum. Bir iki yıl önce,akan kanlanmı bedenimin çeşitli yerlerine yayarak derimi boyar-dım, ama şimdi yrabantları vardı ofisimdeki masarıın en alt çek-mecesinde...

Tabii uykular çoğaldıkça kibuslar da kendiliğinden gelmeyebaşladılar. Uyanıkken ne kadar az geçmişi düşünüyorsam, gece okadar çok hatırhyordum. Genellikle, yeniden Afrika'da olduğu-mu göriiyordum. Ve aklıma gelen ilk soru şu oluyordu: "Peki, bukez nasıl döneceğim ?" Yeniden oraya gitmiş olma fi}«i beni çokkorkutuyordu. Ensemdeydi Afrika. Ancak iki aynayla görülen tiir-den, zihnimin ve bilinçaltımrn ortak çalışması gerekiyordu orüaya

çıkınıası için. Oraya döndüğümü gördükçe titriyordum. Çünkii ai-lem beni bir kez kalıul etmişti ama tekrar kaçanıam, büyuk ihti-

531

rnalle benden gerçekten nefret ederlerdi, hayatlarında ilk kez",

Çokyoğunbirilaçtedavisinetabitutuluyordum.}hsaboylud,oktorum, sağlığımlabenden çok ilgileniyordu, Hw taşıyıp ölme_

yenşanshyüzdeyırmiiçindeydim.Dahaon,belkideyirmiyılya-şamaihtimalimvardı.Doktorumundediğinegöre,hayatımbo-yunca hiçbir zalnan HİV,in AiDS,e dönüşmeme ihtimali bile var_

dı. Ama o yüzde hayli küçüktü, Yüzdelerle yaşıyordum, Enflas-

yon, dünyadaki yaşayarı HIV taşıyrcrlarr oranı ve daha bir sürü

yüzde.Amabanagerçel,ıı[engereken,benimgibibiradamınKin-yas olmaktan kurtulma orartıydı. İşte bunu bilmeye ihtiyacım var_

dı!..Hernezleolduğumdaöleceğimidüşünerekyaşayacaktım,amayinedehayatgüzelgeliyordubanabazen.Vitaminlerinya-nrnda Nevirapine ve Retroür isminde iki ilaç daha almaya başla_

dım. Geleceğe clair bir umudumun olması gerekmiyordu bu hap_

larıiçmekiçin.Sadecebirazdahayaşamakistiyordum.okadar.Yirmi dokuz yıl bedenimin ölmesi için her şeyı yapmıştrm, Bir o

kadar da, yaşaması için uğraşabilirdim",

Melis,leneyazrkkiyatıyordum.Prezervatifi,aldığıdoğumkontrolhaplarınarağmenkullanmamıtuhafkarşılıyordu,amayi-ne de sesini çıkarmıyordu. kadınsı içgüdü var ml, bilmiyorum-

Amahernekadarbenimleyaşamasadavebenilaçlarımıözenlesaklasam da, bir hastalığımm olduğunu tahmin ettiğini düŞünü-

yordtım. Belki de emindi, Ama, tabii çok daha egzotik ve zarars|z

bir hastalıktan şüpheleniyor olmalıydı... İyi bir çifttik, Genellikle

programl_r*,ri Melis belirliyordu. Nereye ğidilecek? Pizza dı_

şında nerede ne yenecek? Teleüzyonda hangi filmler seyredile_

cek ? Ve ben de itaat ediyordum. Melis'den gizlediğim tek şey,

hastalığımındışındayazılarrmdı.Bütünkiğıtlanmıdolabımrnenücra köşesiııdeki bir kutunun içinde saklıyordum",

Benyazarakyaşamayaçalışlyonrm.Yazdıkçakurtuluyorveunutuyorum.Vebirgünihtiyacımmkalmayacağuııdabiliyorumyazmaya.Amaogünçokyakındeğil,çünkühilienilkelduygula-rı bile tamamen hissedemiyorum. o kadar zorluYorum ki kendimi'

zihnimi kandırdığrmı artlıyolum baz en. Gerçekte hissetmedikleri_

nri derimin altına so}<rnaya çalışıyortım. Dolayısıyla daha yazmam

Page 264: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

532

gerekiyor, nonnal bir insarı olabilmem için. HAli içimde eritmeye

çalıştığım koca bir kıta ve üzerindeki milyonlarca insan var. Hep-si milyarlarca litre karı yapar! Ve içinde yüzüyorum ben halA.

Normal düşünebilmek. Hayal gücümü köreltmek. Zor bir andakontrolü kaybetmemek. Ellerimi bıçak gibi kullanmamak.., İste-

diklerim bunlar. Dönüşümün ilk aynda, kardeşimin hediyesiolan bir günlüğü doldurmaya karar vermiştim. Sayfalarına, sade-ce gün boyunca neler yaptığımı yazacak ve tekrar oktıduğumdaaslında istediğim zaman ne kadar sıradanlaşabildiğimi kendimekanıtlayacaktım. Dawanışlanmrn gündelik hayatın ritminde o1-

duğunu görebilmek beni rahatlatacaktı. Ama ilk günlerin irademiçeliğe çeüren heyecanr geçtikçe, satırlar yine dehşetle bkudu-ğum kelimelerle dolmaya başladı... İş programım için sürekli ya-

nunda b u lundurduğum aj an damda, herke sin ran devulann ı y azdı-

ğı yerlerde ben "İntihar et... İşlerinde geciken şoförlerin sağ ayakbileklerini kes... Melis'in yakın arkadaşı ve a}mı zamanda Ce-mil'in de krızeni olan Derya'ya tecavüz et..." cümlelerini görüyor-dum. Ve bu kelimelerin hemen altında yine işle ilgili unutmamamgereken gtindelik notlar yer alıyordu... Dünyayı parçala. Irak'a gi-

den mallann irsaliyelerini unutma.Akşamları depodan dönerken durduğum her kırmızı şıkta kar-

şıma çıkan, mendil satan küçük çocukları kaçınp, en keskin şe-ki}de yetiştirip bir ordu kurma hayal ediyordum, belirli aralıklar-la. Sokak vahşetinin öz çocuklannın beyinlerini yıkayıp onlandüşünen carıavarlara dönüştürmek istiyordum. Ve birkaç dakikasonra, kurduğum hayallerden ötürü keırdimden utarııyordunr.Medeni hayatla birbirimize benzemiyorduk. Benzer zevklerimizyoktu. Ama ben, bir savaş uçağının hedefine kilitlenmesi gibi,medeniyetle bir olmak istiyordum. Mavi ile sarrnın birleşip yeşilolması kadar iyi anlaşmak istiyordum modern hayatla!

Deliliğimi kesmenin yollarını düşünüyordum, her uykusuz ge-

cemde. Tonlarca eroini şınngalamak istiyordum içime, Kinyas'ıuyutmak için. Bir domuz kadar hayattaydı çünkü. Kalibresi zayrtbir kuışun yemiş yabandomuzu gibi topallayarak çewenrde dönü-yordu. Ben Tolga, nefret ediyordum Kinyas'tan. Yani kendimden...

Uyuyamıyonım.Gözlerimikapatmakaklımabilegelmiyor.Doktorumtedaviminiyigittiğini,MelismutluolduğunuveSalihçalışmamdan memhun olduğunu söylüyor, Ama ben uyuyaJnıyo-

rum. Televizyon seyrediyorum",

Birkaç kitap okumayı denedinr, Ama daha hikiyedeki karak-

terlerin isimlerini bile öğrenmeden sıkılıp bir kenara attım, Hiç-

bir şey çıkrnıyor aklımdarı, Sekiz yıllık yolculuğumu, her gözümü

kapattığımda te}aar yaşıyorum, Kayranın yüzünü görüyonrm,

konuşmalarrnt dinliyorum. sekiz yıl içinde, birçok kez huzurla

kavuştuğumuduşündiiğümanlarıhatırlıyonrm.Amabelkidezih-niminbanaoynadığıbiroyunbu.Hiçbirzamangerçe}<tenmutluolmadığımıbilmemerağmen,Afrika'dakisahtehuzurumunger-çekliğineinandırmayaçalışıyorbeni,süreklisrnrrlarrylaoynadl-ğımzihnim.BirinciDünyaSavaşr'nd,arıdahadakanlrbirmücade-le !.. Hayır. Ben iyiyim, diyorum, Burada ailemle, gerçek ismimle

iyiyim...Geçen hafta, annemin eski ewak çantasında bulup getirdiği

doğum belgemi, hastarıeden verilmiş, doğumumun resmi kanıtr

olankiğıdıçerçeveletipsalonumunduvarrnaastrm.Bazılarıdip_lomasını asar. Ber, i.,srnlığa gelişimin zaptınr astım. GüÇ versin

diye. Barıa, gerçek olduğumu, yaşadığımı hatırlatsın, diye, Ama o

bile işe yu.r-ryor", Hayatla ne yapacağımı bilemediğimden, onu

mahvetmeyeçalışırdımeskiden.Nasılolsabirişeyaramıyordi-ye. Ama şimdi iyİ yaş,yorum, n_l,u].U:'11",i::"'len bir kawam

var.Fakatbeniilgilendirmiyor.NeMelis,insanlıpöpmesi,nedekardeşimir, n"Jivlleri yalnızlığımı bana unutturuyor ! yine bir kez

Page 265: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

534

daha, bu dönüşümle yanlış bir karar vermiş olduğumu düşünüyo-ntm. Sevgiyi, dostluğu, çalışmayı bazen hiç anlamıyonrm. Bunla-ra, ölü anlar ismini taktım. Bütün heyecarıımla bir işin başınday-ken ya da iş çıkışı gittiğim barda bir arkadaşımla sohbet ederkeııbirden hiçbir şey duyrnaz oluyorum. Bütün sesler kesiliyor. Veo§anusu duymaya başlıyorum. Baş döndürücü dalga seslerini,Sadece kıyıya r,ııruşlannın bile, deniz tutarı bir adamı kusturacakkadar düzenli seslerini. Ka5rra'nrn, o kahn ve çatlak sesiyle söyle-diği sözleri duyuyorum. "Hiçbir şey yok !" Bu keşmekeş sürüyorbirkaç saniye. Sonra sarıki gömüldüğü yerden, yaşadığı anlaşıldı-ğı için çıkarılan bir adam gibi dönüyorum gerçeğe. Yeniden kar-şımdakinin konuşma§lnr duymaya başlıyorum. Çok zor geliyorhayata ayak uydurmak. §ağım kayıyor. Her yer çok kaygan.McDonald's'ta duran, üzerinde "Dikkat ! Kaygan zemin !" yazansarı plastik geliyor gözümün önüne. Dünya, üzerinde dunrlmaya-cak kadar kaygan. Nasıl sallanan bir sandalyenin üzerinde ayak-ta durmak imkAnsızsa, dünyada da ayaklarımızın üzerine basmakçok zor. Ancak yere yatarsak düşmeme şansrmrz var... Öltl anlar-darı sonra kendimden nefret ediyorum. Normalleşmek için har-cadığım bütün çabaların boşa gittiğini $örmek beni deli ediyor.Böyle durumlarda, sırf kendime tekme atabilmek için yogayabaşlamak istiyorum !..

İşim, sevgilim ve ailemle yaptığım haftalık görüşmelerimin dı-

şında sahip olduğum hiçbir şey yok. Ne zihnimi meşgul etmekiçin bir kitap okuyorum, ne de televizyonda se5rrettiklerime ken-dimi verebiliyorum. Boş zamanlarımı değerlendirecek triçbir uğ-raşlm yok. Melis evden gittikten sonra koltukta oturuyorum. Sa-atlerce. Ve bu zaITıaIı içinde, hiçbir marıtıklı düşünceye ulaşamı-yorum. Zihnim kırmızı ve siyah renklerin çoğunlukta olduğu birfilmin en şiddetli ve karamsar sahnesi gibi. Gazete okumuyorum.Müzik konusundaysa artık gerçek bir cahilim. Doktorum, bütünbunlarrn depresyon belirtileri olduğunu söylüyor. Ondarı iyi bili-rim depresyonu ! Hayatım boyunca içinde yaşadım. Bu, depres-yon değil. Çok zor geçen bir değişim sürecinin sancıları. Ancakşimdi anlayabiliyorum normalleşmeyi ne kadar ktiçümsediğimi.

535

Bu kadar ağır ve zor olabileceğini hiç sanmryordum, İstemenin

yeterli olduğunu_Juurr,*"k saflıl«nış. Bazen normalliğin, bazı in_

sanlara doğuştan verilmiş bir yetenek olduğunu düşünüyorum,

Ve o zamanlar, terlemeye ve üşümeye başlıyonrm, Paniğin sinyal-

leri.Enderinkaygınınbelirtiteri.Tervetitreme...Kurduğumha-yatın son çarem olduğunu tekrarlıyonım, kendime işin ciddiyeti-

ni anlatabilmek için... Dünya uzerinde başka bir haYat Yok ! Ben

birincisiniotuzyüyaşadım.Yanitoplumdanvekurallarrndanuzakvevaroıu,.t.",şeyireddederek.ŞimdiikincisiVeSonuncu-sunu yaşıyonrm, lCapİya açıktır ya değildir! Sadece iki turO1_I1:

var.Sokakt,go*,",.ıerseuuiı<isinindeğişiktonlan...Eğeryenlbaşladığım hayatı,da başaramazsam ne yapacağımı düşunmek

çokkorkutuyorbeni.N"y,p*mbedenimle,beynimle?lntiharcehennemin altın anahtan, Vururum kendimi, diYonrm, Eğer, bu

hayatın da altındarı kalkamazsam öldürürüm kendimi",

PekiyaKayra?one,,,,,o,şimdi?Bulabildimiaradığını?Zihni, plarıladıg gibi yok olmak üzere çüriimeye başladı mı? Bel-

ki de onunla ı.iıriuı,varm. Hiç dönmemetiydim ülkeye, Devam et_

meliydi,hareketlerinnedenlerininaranmadığıhayatrm.Sürme-liydi vahşet ve zevk. yan yana-yaşayan çelişkili düşüncelerimin

biçim verdikleri hayatım su,m"İiyai_ En azrndan o hayatta başarı

kawamryo}<tu.Sadece,,ş,*,xvetılmekvardr.Yanlışvedoğnr-nunbirdeğeriyo}<tuorad.a.ı,.,,.,,.,kendisindenbaşkahiçbirÖl-;; ohadığı İçin ortada bircoT.1","T:l,.

Ne yapacağrmı bilmiyorum", Ailemle yeniden birlikte olduk-

tansonraxendimiöldürüponlantekrarSonsuzbirkederedebo-ğamam.B,,"t,*.,ıüVorum'.Birileriiçinüzülüyorum.Hissedebili-yorum ı Öıtım haberimi aıorı.ia, anjah yüz ifadelerinin ekşiliği_

nimidemdehissedebiliyorum.Belkideşuansahipolduğumtekduygu. nger allemin duygulan benim için önemliyse, hayat da

önemliolabilir.EğerdüşünüyorsamölümümdenSonrasrnr,geri_dekalanlarıngöZyaşlarrnr,naıaui,ihtimalvardır.Kurtulabilirimhafizamıntuzaklarından,ölüanlardarı,KayradanveenönemlisiKinyas,tan.Gerçekbirinsanoıuuıi,i*.Ağlayabilir,düşebilirim.Melis bana dokununca, ona aşık olduğumu anlaYabilirim", Her-

Page 266: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

536

halde böyle oluyor, en çaresiz anlardan çıkanlan çocukça hırslar.En dipten böyle çıkılıyor. Düşmenin ı,rrrvıu, tel«ar ayakları yerevurup yukan firlamak buna benziyor. v --'

Telefon. Kaldırıyorum ahizeyı. Metis.

," Ş::*Jil -ffi n'il, ! 1",o.. "r var. BuI utsuzluk özlemi ismin_

Ben tanrmlvonırn hx.,ı^ ı^.

Pistols,ı,""T';il,T"H§,:,:.:T:J:.:,l;,1iT"ili:,,*;Band'i hatırlıyorum, biri bana müzik grubu dcukken kurduğum bır grubu

'w ı'ıq4l.. ğruuu oeYrnce, Bir de, ço-"Tama"ı,ıı" diyorum. 'ieni almaya gelirim. Bir saat sonra.''Gruplara isim bulm ak zordeğit. Merak

"r-,J,İffi'::,:?; -.^zisyenleri. Ama evden çıl«na ö;' ;;;;.HİlTil'T:ffi'#İvar, Dövmelerime aynaja bakarken kendimden utanıyorum. solgöğsümün a]tındaki başsız w"rau bakıyoru-. v" sağ göğsümünaltındaki kendisini, elinde tuiirğ., kırık lr. rr^roa seyreden yedibaştı adama ba]<ılorum- u*g.ıyim acabrI; a§am ? Aklımagelmiyor dövmelerin altında nr. *.* olduğu. o:noyrı*rn üzerinekazındığı deriye sahip olduğum. Hangisiviiı ? Başsız olanı tercihediyorum, Düşünmemeyi ı.Ti*.T. Kayr.a'nın yolu. Zıhni:ıskıyaatmak..- Sadece, Melis'in ueni ıııç bilmediği* nr. r".oe, hiç bilme-diğim bir müziği dinlemeY" go*.*usini istiyonım... öıtıp dirilmekistiyorum, DefaJarc.. xo^iin* nrvrt, tutturana kadar !Bir saat sonra, kaldırımda bekleye" on"irJ" rr.,r.,, yaklaştım.flİJİiİ-l"İ: "**'n'" 'o"

ou yolunda gıtmeaıgınin farkınday_sonısorm,,,""?T"Tj:l*Lx't*:ffi ir;**4T:,T:lında sadece yolculuklr rıgiıi.o*ı*

"o.*ryr"rgr., söz vermiş-ti, Ama benim iç dünyam iurui"no yolculukla ooıuydu... Bu sus-kuntuğunu belki dürüstçe no.rvgraan, belki de beni kaybetmekorkusundan sürd.ı.m"y" u;;, görünüyordu. Son birkaç gün-dür yoğun bir şekitde g"ç*iş*i düşündüğüm için, kafamda Me-Iis'e pek bir yer kalmamığr. Lrnraa, konJeri., oiorg, bara gide-ne kadar hiç konuşmadan sadece sigara içti.sokakta bir tane bile araba park "o""eıu

yer kalmamış oldu-

537

ğundan, bayağı uzağa bırakıp bara kadar yurüdük. koluma girdi-ğinde bir şeyler söylemek istedi. Belki de kızmak, bağırmak, üze-riındeki, sırlardan örülü ağı tırnaklanyla yırtmak istedi. Amayap-madı hiçbirini... Bu gece, uzun zamandır yapmadığım bir şey ya-pacaktım. Müzik dinleyece}ctim.

içerisi çok kalabahk ve havasızdı. Artık, aldığım ilaçlardanötürü eskisi gibi içki içemediğim için kendime bir soda, Melis'ede bir kadeh rakı aldım. Melis'in rakıyla olan ilişkisi çekiciliğiniarttırıyordu. İçki tutmasını bilen kadın elleri çok seksi geliyordubana...

İçeri girdikten tam kırk beş dakika sonra grup sahneye çıktı.Bu zaman içinde, $elis bağırarak, elinden geldiğince Bulutsuzluközlemi'yle ilgili bildiklerini anlattı. Anladığım kadanyla, benim"hippie müziği" diye genellendirdiğim bir tarza dahillerdi. ve herpunk temelli müzisyen gibi daima uzun saçlı müzisyenlerden nef-ret etmiş olduğum için, daha tek bir şarkılarını bile dinlemediğimbu gruba karşı şimdiden bir soğukluk hissetmeye başlamıştım.Zaten benim sorunum hep bu oldu. Bütün hayatave dünyaya da-ima soğuk baktınr. Melodik müziklerini kendilerine benzeyenhayranlarına dinletebilirlerdi. Ama ben de molotofkokteyli hazır-lamayı biliyordum. kalabalıkları bıçdk gibi yaran sesini dinletebi-lirdim isteyene. yağmur gibi yağan insan eti parçalarından kaçar-ken bulutsuzluk özlemini elbet çekerlerdi !

üçüncü şarkılarınrn nakaratrnı solist değil, altı milyar insan vebütün ewen söylüyordu. sadece benim için. Daha önceki, sözle-rini önemsemediğim ve bestelerinde basitlikler aradığım iki şar-kıdan sonra, duyduğum nakarat tamamen bana söyleniyordu.uzun sarı saçlr şarkrcıyı daha önceden tanıyıp tanımadığımı dü-şündüm. Hayır, tanımıyordum. İkimizin de hayatı, birbirimizinvarlığından habersiz geçmişti. Ama ilk defa burada gördüğüm sa-rışın adam, sanki evimde benimle beraber, saatlerce yanımda hiç-bir şey yapmadan oturmuşçasına, son günlerdeki karamsarlığı-mın ve üzerime çöken umutsuzluğun farkındaymrşçasına "Neolursa olsun, yaşamaya mecbursun !" diyordu. Ben, şarkı sözleri-ni en son on beş yaşımdayken ciddiye alırdım. Ama şarkının na-

Page 267: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

538

karatı, altı milyar insanın benim iç.in, aralarında para toplayıp dü-zenledikleri bir konserin slogarıı gibiydi. Sarıki her insan, benimkendime karşı verdiğim mücadeleyi destekliyordu. İnsartın ölü-me karşı savaşından bir zaferle dönebilmem için yazılmıştı bu

şarkı. Yaşamaya mecbur olmak hafife alınacak türden değildi.Belki çok farklı amaçlarla yazılmıştı sözler, ama ben biliyordumyaşamaya mecbur olmanın ne demek olduğunu. Ben görmüştüm,hayatta birkaç saniye daha geçirmek için yüreğini satmış insanla-n. Anlıyordum söylenenleri. Görünmez ve adı konulamaz b\r zo-runluluk. Madem doğdun, yaşayacaksın ! Ne kadar acr çeksen de,ne kadar kendinden nefret etsen de, nefes almaya, uyanmaya de-vam edeceksin. Çünkti insansın. Doğal değitsin. Doğanın üs!ün-desin ! Dünyanın Tannsı sensin !..

Sahnede çalan müziği gözleriyle dinleyen Melis'e baktım.Ayakta, kalabalığın içinde yan yana duruyorduk. Yüzlerimiz yaşa-ma zorunluluğuna dönüktü. Hayat bir malrkümiyetten çok, zo-runlu bir tatil gibi getdi bana o an. Önce yarıağındart öptüm. Son-ra dudağından. Dakika]arca öptüm Melis'i dudaklanmı ayıITna-dan. Yolda kaybettiğim hayatımı, düşürdüğüm insanlığımı geri al-mak için. Bilmeden, suni teneffüs yaptı bana Melis. Kulaklarımdahayatın şarkrsı, dudaklanmda kendisi. Ben hayatla öpüşüyor-dum... Melis bile şaşırmrştı, heyecanımm karşısında. Çünki.i ge-

nelde ilk dokunan kendisi olurdu... Bilmiyorum, o insan olTnanr-nın arasında beni gördü mü gözlüklü şarkıcı? Bilmiyontm, şarkı-sının nakaratını benim için yazdığını fark etti mi ? Tesadüf mü ?Belki. Mucize mi ? Evet... Ne olursa olsun, kavgama bıraktığımyerden devam edecek kadar güç toplanrıştım. Kayı,a yazsaydı buşarkryı, şöyle söylerdi: "Ne olursa olsun, ölmeye mecbursun !" Veben ona yanıt verirdim:

"Ölmeye hepimiz mecburuz ! Kolaysa yaşamaya mecbur ol !"Hayatın kendisinden sarhoş olmaya başladığım bu gece, nere-

deyse Melis'le hiçbir önlem almadan sevişiyordum. Son anda ak-lıma geldi, bedenimin ölümcül olduğu. Diretti. Ama dinlemedim.İstemem, ölümünün benden gelmesini ! Ve istemem, bir mayına"Sevgilim" dediğini öğrenmesini. Aslında, ben bastım o mayına.

539

Patladıçoktaniçim.Amaölmedim.Çunkübiz,zihinleriylemis-ket oynayanlar, beyinlerini uçurtma niyetine uçuranlar, toprağın

yiyemediği plastikİer gibiyiz, Herkes ölür, biz kalrrrz, Ne ölü, ne

diri.Mutluluğutanıyamayız.Görsekbiletarıımayrz...Doğuştanefkirlı adanrlar !

Bu gece Melis'in kollarında, yavaşça sıynldığımı hissettim o

ad,amların arasından, Dirilerin ve mııtlulann yanrna kaydığımı

gördüm. Hayat çağırdı, ben gittim, Ağzıma çektiğim oksijenle

karnrmrdoyurdum,Melisuyurken.Sevebileceğimiarıladrm,sö-nen bedenimi öpücüklere boğan kadrnı,

İnsanrnçalışmadan,terdökmedeneldeettiğiikişeyvardrr.Bunların ilki, herhangi bir talih oyunundan gelen Fil&, ikinci_

siyse bir ülkede uzun süre kalıncafarkrnda olmadan öğrendiği ve

ister istemez konuşmaya başladlğı o toprağın lisanı,

Arapça,nın zihnİmin bir yerlerine küçük yaŞta YerleŞmiŞ olma-

srnr yadırgamtyonım, Şam'da geçirdiğim yılları düşününce, Ama

h6ti o bilginin kullanıma hazr, beni beklediğini ğörmek şaşırtı_

cı... İran üzerind,en geçen ve Ortadoğu'ya dağılan bütün malların

kontrolüiçinArapça,yıyenidenkullanmayabaşlamamgereki-yordu. Önceleri, t"ı"rorrrrr, diğer ucundaki takım elbiseli Bedevi_

lerinnesöylediklerinikesinlikleanlayamadım.Ancakbirkaçko-nuşmavebirsözlüktenSonrayeteneğiminhilibendesaklıoldu-ğunugördüm.Büwkzevkti,devbirdiliyenidenkonuşabilmek.Kelimelerdöndü.Cümlelergetdi.Yazmak,benimiçinherzamaJlbirsorunolduğuiçinvezatenArapırkrnınbasılmlşharflerdençokağızdançıkanseslereönemvermesindendolayısözkonusu

"l..l1.1lgi*in üzerine de düşmedim, Sadece konuştum",

Arap,laArapçakonuşmakbüwkkeyiftir.Ditininbiryabancıtaraflndanöğrenilmişolması,sakatlanm§gunrrunuokşar.Ame-rikalı, Ingilizcesini bir Japon,darı duyunca heyecanlanmaz ama

Arap,rn, karşısındakinin kendisiyle anadilinden konuştuğunu du_

yunca gözleri yaşarır", Sahip olduğum ve kazarımak için hiç ça-

balamamrş oıjrjrm yeteneğim sayesinde, krsa sürede nakliyat

firmasrnın Doğuişlerinin hepsini kontrol etmeye başladım, salih,

eğer önem."J"vai yaptığı işi, mutlaka krskanırdı konu üzerinde_

-

Page 268: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

540

ki otoritemi. Ama kesinlikle ilgilenmiyordu. Son günlerde depo-ya bile ancak birkaç saat uğradığından, yüzünü çok az görüyor-dum. Altlarına imzasını attığ boş kAğıtları masasına bırakıyor,ben de doldurup gerekli yerlere yolluyordum. Babasının, Salih'inaymazlığından haberdar olmaması için sekreteri ve ben büyukbir çaba gösteriyorduk. Bu iyiliği neden yaptığımı düşünüyordumbazen. Ama hiçbir yanıt gelmiyordu. Belki de, beni işe aları ve bil-meden hayata dönmemde büyük yardrmı dokunmuş aileye ken-dimi borçlu hissediyordum. Değil Türkiye'de, İngiltere'de bile,vticudunda bu kadar çok resim olan birine böylesine önemli birsorumluluk verilmezdi !..

Geçen zaman içinde, Salih'le bir yakınlaşmamız olmadı. İşinbüyl]k bir bölümünü ben yaptığım için artık depoyla ilgili sorularda sormuyordu. Bazen, bakanlıklara gidip görüşmeler yapıyor,babasını tanıyan bürokratları hediyelere boğarak işlerin hızlan-masınr sağlıyordu... Kansı hakkında hiç konuşmazdı ama genç ve

çok güzel bir kadın olduğunu duyuyordum şoförlerden. Beni dekendilerinden gördükleri için karısının iri kalçalan hakkındakiprojelerini yanımda anlatmaktan çekinmiyorlardı.

Gerçekten de şoforlerle çok iyi anlaşıyordum. Aramızda gö-rünmez bağlar vardı. Cassandra'daki gemicilerle olduğu gibi. Pekfarkları yo}rtu çünkti, Meksikalı canilerden. Cehalet, hepsini birörnek giyinmiş okul çocuklanna döndürmüştü. Akıllarındaki tekşey seks ve şiddetti. Saygılarını, en iyi kavga eden ile en güzel ka-dını koluna takana saklıyorlardı. Benim hiç tereddüt etmeden uz-manr olduğumu iddia edebileceğim iki konu. Ve dolayısıylaşofor-lerden çok daha geniş bir çeşit zenğinliğine sahip olduğum içinher iki konuda da, bana belli bir saygı duyuyorlardı. Arada bir çı-kan ağır kavgalarını sonlandırmak için kendimi nasıl ortalannaattığımı görünce hakkımdabazı fikirlere sahip olmuşlardı. Onlarbu bölgenin vahşisiyse, ben de dörrmelerim ve yaralarımla başkabir bölgenin korkulan adamrydım. Birbirimize saygı duyuyorduk.Çünkil hepimiz de soğukkanlıydık.

Ama ben, onların hiçbir zaman akıllanna getirmeyecekleri

şeyleri düşünüyordum bazen. Bir uğultu olarak sürekli bacakları-

541

mrzın arasında dolaşan seks ve şiddet kawamlarını düşünüyor-

dum. Neden hayatlarımızr bu a"r,ii etkilediklerini çözmeye çalışı_

yordum.Yüzlerceihtimaldüşüyorduaklıma.Vebirğün,birtane-sidüştüğüyerdenkalktı.Gerçekliğineinandığımtekihtirnal.Var-sayımlarr vard.ı ancak, yuruttüğüıi mantığın. Bir yaratıcr olduğu_

nukabulediyordumenbaşta.Veinsanıniçineikitaneiçgüdüyerleştirdiğiniduşunüyordum.Bütunbilinenlerinyaırındaikita-ned,aha.Vebunlar,asrlinsanaklınışekillendirenistek,'",},,*:rıyorduiçlerde.Gösterişlidawanışlarayolaçıyorlardı..Insanınçewesini kanabulayan dawanışlar, Seks ve şiddet! İnsanoğlunun

hem en derininde, hem d,e en yüzeyinde yatan i|,_]çqldü U:"t,

rüttüğümmantıkşolunadevamediyordu.Zevkliydise)ıretmesıikisini de. tsugür,J krdr. milyarlarca dopl,dökiitmüştü ikisine

cle.Milyarlarcadolarçılcrrtıştıceplerden,birkaçsaniyesinetanıkolabilmek için, Dergiler, kitapl-, nl*l"r", Ve yaratrcı da zevk alı-

yordu bunları r"yr"i^"kten. Bir anahtar deliğinden seyreder gibi

zevkahyord,uinsanlarınbirbirinidüzüpöldürmelerinden.Rönt.genciliktiyaratıcryrhayatıicatetmesineiten.Seyrediyorduyap-tıklarımızı.Bunlanarılamakiçinbiraztelevizyonseyretmekye.ter... Bizinsanlar, canımrz acıdığı için medenileşmiştik, İkisini, de

yaparkenutartdığımıziçinicatetmiştikyasaları,evlilikleri.Aslın-da yaratıcrnrn hayalinde yoktu meJur,i bir dünya, B\z istemiştik

sulanndurulmasını.Karırndurmasınr.Başımızağnmayabaşladl-ğı için l<aOınlann orgazm çığlıklarını du5rmaktan, yavaşlatmak

içintecavüz|erı,i,,şa"tmiştikhapishaneleri'BiraztelevizyonSey_retmek yeter. Birkaç saat. Fazla değ ı||.. Zor değil, insanrn dünYa-

n],n sonu olduğunu arılamak !

Altımilyarlıkbirseksveşiddetbahçesi.A]tımilyarlıkbirgazodasr... G"rç;;i oırır* ! İyi bir gösteriyiz bizi seyredene, onun

için ölüp ölüp joğuy oruz, Gösteri devam etsin diye !

Birsabah,bürodağününilkcapuccino'sunuiçerkenkapıaçıl-d'ıveSalih,insolukyüzügörundü.,,B\razkonuşabilirmiyiz?,'di-yerek, davetimi beklemeden i|eri girdi, *Ui}: erken saatlerinde,

dahadoğrusuöğledenönce,zayıf'veuzunvticuduntlgörmeyealı-

Page 269: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

542

şık olmadığım için olağanüstü bir durumla karşı karşıya olduğu-mu anladım. Mini bardan viski şişesini çıkanp kadehe doldurdu.İçki içmek için erken bir saat olmadığını düşündüğümden, bıımanzara beni şaşırtmadı. Genişlemiş hayret etme duygumu da-raltmak ve normal bir insanınkine yaklaştırmak kolay olmadığın-dan, tanık olduğum hiçbir şeyın beni etkilememesine alışıktım.Mücadelenin, sıradaır insanlar gibi şaşrma yeteneğiyle ilgili olancephesinde düşmarıa teslim olmuştum.

"İşe düzenli gelmediğimi biliyorsun" diyerek, söze başladı.Söyleyecekleri önemli olmaJıydı ki, düşünerek konuşuyordu. Ağ-zrnın içinden bıraz sonra çıkaracağı cümlelerden ayıkladığı bir-kaç sır olduğunu görebiliyordum, oturduğum yerden.

"Ve nedenini herhalde merak ediyorsundur..."Hayr diyebilirdim ama sustum. Konuşan patronumdu, ne de

olsa."Srr tutmayı bildiğinden eminim. Her ne kadar dost değilsek

de, birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz. Bunca yıl neler yap-tığını hiç sormadım. Ama ben sana anlatacağrm... Hatrrlarsın,Şam'dayken daha kiiçücük veletlerdik. Ve birileri durmadan ya-nrmİra gelip afyon isteyip istemediğimizi sorardı. Biz de korkupkaçardık, afyon tohumları çiğneyen o adamlardan. Siz Suriye'denayrıldıktan sonra babamla düzenli olarak Şam'a gidip gelmeyedevam ettik. Ve on beşinci yaş günümü kutladığım bir gece gidipo adamlan ben buldum, bu kez. Belki meraktan, belki de sıkıntı-dan. Ve alışverişimiz yıllarca sürdü, babamın hiç haberi olmadan.Ama yetmemeye başladı. Babam, ben büyüdükçe o kadar çok so-rumluluk ytikledi ki omuzlanma, onun isteklerine yarııt verebil-mek için daha sertlerine geçtim. Bütün Ortadoğu'yu hiç uyuma-dan geziyordum, işlerin büyüme aşamasmda. Yoıulmadan, herverilen işi yapabiliyordum. Düzenli olarak günde iki defa aldığımkokain, hepsinin üstesinden gelmeme yetiyordu. Ama o da eksikkaldı bir gün. Yetmemeye başladı... Sonuçta ben, büyuk nakliyat-çı Lütfü'nün oğlu Salih, şınngasını yanında taşıyan bir eroinma-nım bir buçuk yıldrr."

Gerçekten de büyuk bir itiraftı. Sıkıcıydı ama kendisi için bü-

543

yüktü.Anlattığınabenzeyenbinlercehiklyedinlemiştim.Kronikeroinmanlannhikhyeleri.UçurumdanbiradımgerideyaşaJıanhayatları.Sadecenormalgörünebilmekiçinalınarıhesaplanmışdozlar.AsIaevsizbağımlılarlakarıştırmamakgerekir!Buadamvekadınlar,dünyarılnensrradaninsanlangibiyaşarken,birgün'aldıkları eroinin bir gergedarır uyutmaya yeteceğini fark ederler",

Uy.rrştunıcusadec","a.ı..v*ınfarkındaolacakkadarakılsahibiancaküzerindeyaşayaİnayacakkadarsakatbedenliolaıılarasu-nulması geret"n bİr maddedir oysa! Çünkii onlann hayata olan

kinleriniVeyaslarrnıbirazdaolsadindirmenintekyoludurbu.Asıl tekerlekli sandalyelerde oturan hayatların ihtiYacı vardır rü-

yalargörmeye.Koş4maÖklarıyollarıhayallerindearşrnlayabil_meleriiçin.Bedenininsaatgibiçalıştığıbireroinmarıutançverı-ci. Bütün hayatı boyunca eroinle atti6ı acının üzerinden tekerlek_

li sarıdalyeyle bir saatte geçilir! Evet, yürüyen,ıemek, konuşama-

mak,görememuk,",,u*lıolduğuiçinsevilmemekeroinmanol-ma nedenleridir, Ama dayanamadığı için iş hayatının temposuna,

kokainli kaşığını burnuna götürenİnsan böcekten beterdir !

Vereceğimtepkilerlistesinigözdengeçirdim.Dinlemekiste-mediğimi söylemekten, yanrn İa biraz va"rsa benimle paylaşıp

paylaşamrru"g",r solTnaya kadar gidiyordu, uzun listem, Ve or-

talard.an bir tepki alıp çektim,"Evet?""ve artrk dayanamryonrm!tler geçen gün daha dazayıf hisse-

diyorumkendimi.Neyapacağımıbilmiyorum.Kurtulmakistiyo-nrm.AmagüCümyok.BunuSanaarılatıyorumçünkiitanıdığımkimseyebenzemŞorsun.Biryardımı.nolabileceğiniSanmryonımtabii,aJnaen,,,nd-,yıllardırherkestengizlediğimbirgerçeğianlatmak b\raz olsun rahatlatrcr,"

__ J^ı_:_i _.,n ny*, _

Evet,insanlarbutarzsrrlannıanlatarakkarşldakinisuçortagıyaptıklarrnısanrrlar.Böyleceomuzlarındakisorumlulığuikiyebölerler. İyi bir yoldur günahlardan kurtulmak için",

şimdi rr,ıuvrlıiyordum, salih,in gün içinde defalarca depoda_

kiodayağiripkaybolmasını.Be]kiokadınlarlayatmıyordubile.sadece eroinman srfatrnın yerine seks kölesi sıfatının şoförler

Page 270: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

544

araslnda daha saygı uyandıracağını düşünüyordu... Nasıl suratı-nın ortasına söyleyebitirdim, hikAyesiııi çok ama çok yanlış biradama anlattığını ? Her hücresini eski yerine koymaya çalışan,düğüm olmtış damarlarmı çözmeye uğraşarı ve unutmak isteclik-lerinin, bütün düşüncelerinin yarısından faz|aolan birinden des_tek istemek çok yarılış bir tercihti. Ben hilA değil uyuşturucuya,nrermiye mi başIasam, diye düşüniirken, birinin çıtap da duygusalsorunlannı önüme sermesi büruk bir çelişkiydi. kendimi sakin-leştirmek için, eğer çelişki varsa hayat devam ediyor, dedim. HA-16 ölmediğime göre elbet kurtuluşu vardır, karşıma ç*an duru-mun da, melek olup uçmarıın drşında !.. Daha, tawımı açıklayıcıbir tepki vermediğim için rahattım. Bvazdaha zaınan kazarımahy-dım. Milyonlarca yanıt ve bilgi yukarıdarı aşağıya düşüyorö,r--

--'

"senin için üzüldüğümü söylememe gerek yok çünkü bir işeyaramaz" diyerek başladım. soğukkarılı ve sanrimi bir girişıi.Beynim ile gözlerimin arasından, büruk bir hızla yukarıdarı aşa-ğıya düşen düşünceleri biraz daha seyrettim. Şu arıa kadar hayat-tan öğrendiklerimin ışığında durumtı incelemeye çalışıyordum.ve aşağı kayıp giden, havada asılı bilgiler yavaşlamaya başladı.Casino'lann tek kollu makinelerindeki "777" gibİyan yana durduüç fikir: "Salih'in hayatını kurtar ! Böylece kendi hayatını kurtar-mış olursun ! Ve özlemini çelctiğin mutltıluk gelir!..''

önce, bu kadar ahnrakça fikirlerin yarı yana durduğuna inana-nradım. Bunlann dışında her fikri kabullenebilirdim ama böylesi-ne bir sorumluluğun altına girmenin ne anlaını olabilirdi ki? Amazihninıin yardım çığtığıydı belki de duyduğum. kurtuluşunu, ha-yata dönüşünü böyle bir yolun sonunda görüyordu. karşınrdaoturan, gözlerinin altında mor ve maü ince hilaller olan adamıkurtarmakta görüyordu mutluluğunu... salih iyileştikçe ve mutluoldukÇa, ben de normal bir inoan olacaküım. Artık, ilk andaki ka_dar aptalca gelmiyordu. İş, sevgili, aile yetmemişti normalleşme-me, Daha büyük bir şey gerekiyordu. Daha zor. Bir insanın haya-tını düzenlemekten claha zor ne olabilircii ki ? Dudaklarımı ara|a-dınr, Can çekişen zihnim konuştu. Ben ve Salih dinledik.

"Bak Salih. Ben, senin karşına gelene kadar çok zor günler ge-

5"1'ı

çirdim. Hayal edebileceğin en büWk acryı, bildiğin en büyiik sııyıyla çarpsan dahi yaklaşamazsın bir zamanlar içimde tüten zt,lı.re. Dolayısıyla neden bahsettiğini iyi biliyorum. Tam olarak biı,insanrn kafasındarı geçenleri tahmin etmenin imkAnsız olduğı.ıııııda biliyorum. Ama seni arılayabilecek tek insanım. Sarıa yardııııedeceğim. İkimiz de geçmişe dönüp ba}<tığımızda, birbirimize ııa-sıl dawandığımızı hatırlıyoruz. Arıa hepsi geride kaldı. Seni mut-lu bir insan yapacağım. Nedenini sorma! Belki dost değiliz dalıaama ikimiz de acrlar içindeyiz. Ve yardımımı, bir tür mutsuzlararasındaki dayanışma olarak gör. Bana suTını açtığın için teşek-kür ediyonım. Ve şimdi ben sana sorumu soruyonım. Sarıa teklifettiğim yardımımf'kabul ediyor musun ?"

Kararlı bir ses tonuyla konuşan insanların, sorunlular üzerin-de kurabilecekleri etkiler neredeyse sonsuzdur. Otuz küsur ya-

şında hayatını mahvettiğini düşünerek en son çareyı benim gibievinden kaçıp dönmüş bir adama açılmakta bulmuş olan Salihde, kendimden emin yaptığım konuşmaya hayran kalmıştı. Bira,ıönce söylediğim kelimelerin benden çıkmış olmasına inanamıı-makla beraber, ufak da olsa gözlerinde kendisini kurtarabilecı,-

ğim ihtimalinin panltısını görebiliyordum. İkimiz de şimdilik bilmiyorduk anruşm nasrl gerçekleşeceğini, ama önemli olan ilkadımı atmaktı.

"Evet, kabul ediyorum" dedi. "Ben kurtulmaya hazınm !"

Son cümlesini dikkate almayacaktım tabii ki. Hayatrm boyııııca taıııdığım bütün gerçek eroinmanlar gibi her dozdan sonra, kı,sinlikle bırakabileceğini düşünüyordu Salih de. Aramızdaki kııısal anlaşmanrn heyecarıının ürünüydü, kendini kandırması. Aılında ben de aynı heyecarıı hissediyordum. Bir an için, tıp tıı.rilııne geçebileceğimi düşündüm. Toksikoloji uzmarılannı hayı,ı.lı,düşürecek bir tedaü sonucu, HİV taşıyıcrsr olan ben, bir er«ıiııııı:ını kurtaracaktım. Büyük hayaller. İnarımak yetiyordu...

Oturduğum yerden kalkıp kendime bir viski koydum. Bir 1ı:ıı,

mak içkiye tahammül edebilirdi ilaçlanm. Salih'in yanına gi«lilı

kadehimi onunkine vururken gözlerinin içine baktım. Alışl<ıııılıktan olsa gerek, "Sağhğa !" dedim. İkimizin durumu da gii,ı (iııııııı.

Page 271: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

546

alındığında söylediğinr, komik ve zayıfbir dilekti ama boğazınrızdan akan üski, sadece mutlu olacağımız günü düşünmemiziöğütlüyordu. Artık, Salih'in diplomas Iz veyeminsiz, eroini bıral<masından sorumlu doktoruydum. o da farkında olmadarı, iyileşmesiyle beni lrayata döndürecek bir çeşit makineydi. Makineyitamir edersem hayata gidebilecektim, Birbirimizin yemeğine tii-kiirdüği-imüz günler geride kalmıştı. Artık tam tersine, birbirimi-ze mutluluk yedirme günlerine gelmiştik. İlk ikram benden geldi:"Bu akşam, işten sonra bana gel.''

İnsanın tek gerçek özgürlüğü yalnızhğıdır. Ve yalnızlığı küçükdüşürense bağımlılı}lardır. §klaç alkol, nikotin, ahlaki değer_ler, uyuşturucular... Hepsi de birer pranga olabilir her an, insa_nın ayağına. Zevk veren prangalar. Ortak özellikleri, varlıkları_nın verdikleri zevkin uzun bir süre sonra hissedilefnemesi, yok_luklarının ise derhal kalpte bir ağrı yaratmasıdır. §2grmlr insanatlı kanncaya binmiş gibidir. Ne bir vanş noktası, he de bir iler_leme vardır hayatında. Herkes ilk başladığı yerde, rnidesi kaldı_rana kadar döner dunır... İnsanın kendİyle mücadglesi, bağımlı_lıklarını yok etmesiyle başlar. Yıllarca uğraştım hepsinden vaz_geçmek için. Yıllarca teker teker vücudumu ve beynimi kapla_yan bu kabuklarr soydum. Ama her erken koparılrnış kabuk gibiizleri kaldı zihnimde. İnsanı hayvan yapan bağımlilıklardan ta_mamen kurtulmanın tek yolunun ölmek olduğunq geç de olsaanladım. Kayra'yla aramızdaki farktı bu. O diretti hepsini buhar_laştırabileceği konusunda.. .

Neyse ! Dönelim bağımlılığın daha hayattayken yok edilme şe_killerine... Asla bitmezler. Şekil değiştirirler. Terk edilmek istene-nin yerine yeni bir tane konur, o kadar, Tek yol budur bir bağım_lılıktan kurtulmak için. Bağımsız insan yoktur. Dola5a5lyla kencli_mize en yakışanları seçeriz. "Ben sigara içeyim, beni uzun göste_riyor" deriz. Ya da "İnsanları çok seüyorum, hep ohlarla birlikteolmak, kalabalık arkadaş grupları arasında ytirümek istiyorum,,deriz, insan eti bağımlısı olduğumuzu itiraf etmenin daha kibarbir yolu olduğu için...

Salih'in iyileşrnesinin yolu da benzer bir noktadan geçiyor. Da_

Page 272: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

548

ha doğrusu, ruhunun çewesinde yapılaıı bayraklı maraton yarı-şında eroinin, koşuyu bir başka bağımlılığa bırakrnası gerekiyor.onu ve kendimi kurtarabilmek için buldrlr* tek çözüm. Ancakbir sonın var. salih'i tarıımıyorum. onunla neredeyse, işe başladı-ğımdan beri on dakikadan fazlakonuşmadığm için nelerle ilgi-lendiğini bilmiyorum. sadece eski giinleri hatırlıyorum. Şam'dageçen o kuru geceleri. Ailelerimiz akşam yemeğine otururlarken,bizim Amerikan askerlerinin gittiği striptease ı.uıtıntı.,ıın pence-resinden iÇeriyi görmeye çahştığımızı hatırlıyorum. Ve eve dön_düğümüzde babam geç kaldığım için barıa fazlalazmazken Sa_lih'i, geç geleceğine intihar etseydin diyen gözlerle karşılayartLütfü'yü hatırlıyorum- o ki.içük çocuk üzerinde kurduğu baskı,suwn baraja yaptığındarı fazlaydı o günler. ve ben salih'ten da-yak yediğimde, seünirdim onun da ruhunun babası tarafindandövüldüğünü düşündüğümde. vurmazdı babası, tokatlam azdı ya-naklarınr. Ama öyle bir bakardı ki, öyle bir konuşurdu ki ! Her ke-limesi, ewenin öbür tarafina gidip hayat belinisı bulamamış birastronotun hayal kınklığıyla yarışırdı. Acı vardr sözlerinde. Haketmek, en çok kullarıdığı fiildi. Salih'in Lütfü'yü hak etmesi gere-kiyordu. oğlun babayı, kendisini yaratmış olmasının yararlı bir işolduğuna ikna etmesi gerekiyordu. Ama salih o yaşlard a,butarzkanıtlama işlerine girmeyecek kadar asiydi. Babasrnın, üzerinedölftüğü ağır kokudan arrnmak için kendini alkolle yıkardı, dahaon üç yaşında. Lütfü oğul değil, bir genel müdür istemişti. keşkehazır bir tane alsaydı, diye düşünürken, kapı çaldı.ılk terapi seansımız için gelen salih, iş sonrası dozunu da da-marlanna yollamış olmalı ki, uygun adımlarla ve güler yüzle salo-na yürüyüp kanepeye oturdu. zaten bir mucize beklemiyordum.ışin eczane tarafi beni kesinlikle ilgilendirmiyordu. Atdığım ilaç-lardan ötürü eczanelerden de nefret etmeye başlamıştım. sokak-ta gördüğiim her eczane tabelasında, ben ''cenaze'' kelimesiniokuyordum... sadece canrnı daha az yakacak bir bağımlıhk arı-yordum Salih'e !

Bir yandan nezaket konuşmaları sürüyor, bir yarıdan da düşü-nüyordum. Esas konuya girmemek için kelimelerden ürajlı yol-

549

lar çiziyordum, Salih beni takip edemesin diye. Hiçbir şey aklıırıagelmiyordu. Neden bu evde bu adamla karşılıklı oturduğuırruunutmama ramak kalmıştı ki, dini hiçbir motifi olmayarı ama yi-ne de kutsal görünen bir ışık yarıdı içimde. O an, bütün delikle-rimden o ışığın çıktığını ve bir abajura dönüştüğümü sarıdım.Yüksek voltajlı bir enerji. Tek bir fikir: Salih'in Lütfii'den intika-mı. Evet ! Aradığım bağımlılık, bir saattir düşündüğüm konununuzarıtısrnda yatıyordu. Salih babasından nefret ediyor ama hiçbirşey yapmıyordu. Şirketle ilgili bütün işler İstarıbul'da dönerken,o Ankara'da bir deponun başında oturuyordu. Ve Salih kabullen-mişti durumu. Yenilmişti babasına. İnandırmıştı Lütfü oğlunu,hak etmeyen bir insbn olduğuna. Ama artık bunların değişme za-manr gelmişti. Çünki.i ben vardrm mutsuz oları. Ben vardım haya-tı hak etmeye çalışan. Ve Salih'i döndürerek yaşama, dönecektimben de sırtımr ölüme. Hiç tereddüt etmedim. Derhat bir t<roki çiz-dim alnımın iç tarafında. Kısa ve sinsi bir plan. Her aşamasındayalarılayabileceğim bir plan. Lütfü'nün haberi olduğu takdirde işi-mi kaybetmeyeceğim türden bir plan. Ve yavaş yavaş başladı, Sa-lih'i eroinsizleştirme projesinin ilk seansl. Tamamen bilinçaltınaseslenen gizli reklamlann usullerine uygun bir aşamaydı... Benkonuşacaktım. Tek bir eroin kelimesi geçmeyecekti aramızdan.Tek bir Lütfü ismi duyulmayacaktı evimde. Ama yine de geceninsonunda Salih'in aklrna, eroin denince Lütfü gelecekti ! Bunu ya-pabilmek çok terlemek anlamına geliyordu. Kayra'nın yanımdaolup her şeyi halletmesini istedim, ama çok uzaklarda olduğun-dan emindim. O hili çocuktu. Ben büyümüştüm. Hatta başkala-rınr da büyütmeye çalışıyorum. Eğer Salih'i kurtarırsam ilk se-

çimlerde milletvekili adayı olabileceğimi düşünerek konuşmayabaşladım, buzlu üski servisini yapıp sigarasını yalonasını bekle-dikten sonra.

"Salih, sana bir hikiye anlatacağım. Nefreti çok erken yaştaöğrenmiş bir insanın hik1yesi. Dengesini kaybetmiş birinin hikd-yesi. Benim hikAyem..."

Çok ağır konuşuyordum. Bir cenaze merasimine benziyordu,ağzımdan ağır adımlarla çıkan kelimelerin yürüyüşleri. Her biri

Page 273: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

550

ayrı bir bayrağa sarılı. Otopsilerini Salih yapıyordu. Önce midesibularuyor, bakamıyordu gerçeklere. Başını çeviriyordu. Ama sonrııalıştı kokusuna. Mahvettiği hayatının, yarunlş yemeğinkine benze-yen kokusrına alıştı. Bahsetmiyordum babasındarı. Kendiminkiniarılatıyordum. Yaları söylüyordum ilişkimiz haklonda Beni sürekliaşağılaüğnı arılatıyordum. Onu her gece yatağımda binlerce deği-

şik şekilde öldürmeyi hayal ederek uyuduğumu arılatıyordum.Eroinden bahsetmiyordum. Deliliğimi arılatıyordum. Gitrnek iste-diğimi. Yolculuk bağımlılığımı. Terk etmenin verdiği hazza olan aş-}amı Ve uyarııyordu Salih. Açılıyordu gözleri. Esniyordu h6]A amakarıı da hızlarımaya başlamıştı. Bahar geliyordu Salih'e. Değişiyor-du toprağı. Farkına varıyordu gerçek düşmarıını.n. Ben sadece yo-lu gösteriyordum. Kararılık bir ormarıda, arada bir ortaya çıİ<anışık saçarı periler gibi. Masallardaki kılavuzlar gibi. Kendisi anla-malıydı kimin suçlu olduğıınrı. Ne eroin, ne de Salih ! Sadece Lüt-fü'ydü bütün acılann sorumlusu. Her şeyın ! Ve inarımaya başlaüSalih. Kendine. Ben de inanıyordum. Ama ben Lütfü'ntirı kötiilüğü-ne inanryordum. Doğru yerinden tutmuştum Salih'in hayatuıı. Enacıyan yerinden sı}«yordum, iki parmağımın arasrnda. İçindeki ce-rahat çıkıyordu. Lütfü'ydü ismi. Bir babarıın oğlundarı, daima im-k6nsızı istemesiydi korku filminin adı. Bütün kavgarıın ilk rumnı-ğuydu, yıllar önce eve gelen karneyi beğenmeyen gözler. Bir za-manlar hayattan nasıl nefret ediyorsam ben, Salih de babasındanaynı şiddette iğreniyordu. Kimseyi istemiyorclu, kendisiyle aJmı so-yadı taşıyarı. Ben de o zamanlar, yarumda tek bir canlıyı görmeyedayanamazdım. Sa}ü'in nefret etmesini istiyordum. Babasından.Ailesinden. Soyadındarı. Nüfus memurlanndan. Aile ağaçlaruıdarı !

Ve içinde köpürecek olan kinin, Salih'in beyninde aloşlannı hızları-dracağı salgılara güveniyordum. O satgılar, nefretin çocuklan ero-inin yerini alacaklardı yavaş yavaş. Salih babasını yok etmek içinyaptığı her hamlede bir miligrarır azdıtacal<tı dozunu. Sadece yete-rince kin gerekiyordu barıa. Ve elimin a]tında vardı bu kin. Geçmi-şim onunla doluydu. Adımırı yar§ı kindi !

Durmak bilmedi günler, saatler... Geceler... Yürüdüler... Ama Sa-lilr'le altına inrzalarrmızı attığımız anlaşmalnz durdu. O yıirümedi.

551

Çünkü karşımdakinin gerçeU |'i madde bağımlısı olduğunu unut-

muştum.Küçümsemiştimeroinivekullanlclsrnahediyeettiğipa-ranoyaklığı. Barıa gtivenmiyordu Salih, Kimseye güvenmiyordu,

Sadeceşınngasıyladosttu.Giirıiçinde,kansrndançokgörüyorduonu. Ve ben de güvennriyordum kendime, Ne yapacağımı düşü-

nüyordum. Ko,1İnaya başlamıştım, Eğer Salih reddederse tara-

fimdan iyileştirilmeyi, ne yapacalı;tım ? Kayra'nın kulağıma ismi-

mifisıldamasındankorkuyordumyeniden.NasılinarıdırabilirdimSalih,i,bana*..t,oçolduğuna?Nasıliknaedebilirdimruhunubanateslimetmesine?Günler,zor|adaolsaoluşturduğumgün-delikdüzenimdenkomisyonlaratıpgeçiyordu.Uyuyamıyor,be.nimlebuluşmakistemByenSalih,inasılkendimeçekebileceğimidüşünüyordum, Çok çabuk mu heyecanlanmıştınr ? Tünelin so-

nunu gördüğüm und,, içinden çıktığıma mr inarımıştım ? Benim-

lekonuşmakistemeyen,evimaeı<igtırıışmemizdenSonradepoyahiç uğramamış olaıı, telefonlanma çıkmayarı Salih'in kurtulması

mümktin değil miydi? Eğer öyleyse, ben ne yapacaktım?"

Düşündüm.eirfikirmüsveddesibulabilmekamacrylaeskire-simliromanlanbileokudum.Saclecekonuşarak,Salih,inbanagüVenmesınısağıayamayacağrmıanlamıştım...Vebirğünseyret-tiğim bir filmin Jonrrrd, televizyonun önünden kalktığrmda, artık

neyapacağımakararvermiştim.Gülüyordum,filmdenesinlene-rekbulduğurnçözümünbasitliğine...İşeyaIaJml?,,diyesormu-yordumkendime.Düşünmüyo,d,*gerçekleştireceğimhareke-tin sonucunu, İlk defa olmuyordu bu, tabii ki !

Veişekoyuldum.oncelikle,suratrkadarhayatıdakaranlıkolanşoförlerdenRamazanismindebiradamıodamaçağurpneyapmak ı.t.oüı*i anlattım Dört kişiye ihtiyaclm olduğunu söy_

ledim. Suç adJnlarına. trllerinin dışının da, avuÇlan kadar nasrr-

laşmışolarıadarırlara...Kolayağabey,buluruz''dedi.Aylıkkazan-crnlnüçkatını,,,,,,daağzınıdolututsunvekonuşmasındiyeverdim.-.

SonraikigeceüstüsteSalih,itakipettim.Hepaynışeyleriya-pıyordu. Ak;^, saat sekiz gibi çıkıyor, arabaslylaboktan bir ma_

halleyegidiyor.Vesatıcısıylaalışverişiniyapmakiçinbuluşına

Page 274: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

552

yerlerinden uzakta bir sokağa arabasını park edip yürüyerek gi

diyordu günlük dozunu almaya. Toplu mal taşımıyordu üstündıı,Eroinmandı ama aptal değildi. Ve tozu aldıktan sonra yine ytirü-yerek arabasına gidiyordu. Artık biliyordum gece programlarııııSalih'in...

Ramazarı'rn ayarladığı adanrlarla Ankara'nm dşındaki bir sem-tin kahvesinde buluştuk. Ne istediğimi anlattım. Para da sonın çı-karmadım. İstedikteri kadar verdim. Anlaşıyorduk birbirimizle.Geçmişte bir suçlu olmarun yararlannı ğörüyordum Ankara'dakisade hayatımda. Anlaşılıyordu tabii ki böylece, hiçbir hayatın ta-mamen sade olamayacağı da. Her normal hayatta asgaJi düzeydede olsa, bir şiddet derinliği vardı. Bazılarında diz, bazılarında belhizasında!..

"Eyvallah !" dediler, yüzlerindeki bıçak yaralarının vücudum-dakilerle yarışabileceği adamlar.

"Yaılrı" dedim. "Unutmayın söylediklerimi. Ne eksik, ne fazla!Hikim olun kendinize. Yarn a§am..."

Uzun sürmedi yarrnrn gelmesi... İşten çıkıp eve geldim. Siyahgömleğimi ve siyair pantolonumu giyip arabaya bindim. Salih'iyeniden kazanmam için, barıa güvenmesini sağlamam için kurdu-

ğum plan basitti. Hatta çocukça... Parayla tuttuğum dört adama,Salih'i dövdürtecektim. Ve büyük bir tesadüf sonucu, tam yereyatmış kaburgalarını aldığı tekrıreleri sayarken deweye girip sal-dırganları safdışı bırakacaktım. Salih bana minnettar kalacaktı.Ben "Önemli değil" diyecektim. Hayatrnı kurtardığım için her ke-limemi ayn bir dikkatle dinleyip beynini yıkamamaizin verecek-ti. O kurtulacaktı, ben kurtulacaktrm, film bitecekii. Mutsuz ha-yatlarımıza yakışmayan mutlu bir son !

Arabayı Salih'inkinin bir sokak aşağısına park ettinr. İnip çev-reme baktım. Gerçekten de pis bir mahalleydi. Çocuklarının bilekan koktuğu bir mahalle. Yürüdüm saldırının gerçekleşeceği so-kağa doğru. Daha Salih de, adamlar da ortalarda görünmüyordu.Erken gelmesi gereken bendim. Takip gecelerimde belirlediğimapartman girişinin karanlık kapı önüne sığındım. Durduğum yer-den Salih'in üzerine atlayacakları noktayı görebiliyordum. Ancak

55i

kimseninvarlığımdanşüpheetmeyeceğibirsiyahlıkvardıçılv-remde. Ve üzerimdeki gömlekte",

Bekledim.Vebekledim.TamyirmialtıklasikAmerikanarırlııı-sı modeli saymıştrm ki içimden, bir gürüttü duydum, Sağ göziinrii

betonduvarınköşesindensarkıtıpbaktımsesingeldiğiyere.Bi-raz geç kalmıştım, Tiyatro başlamıştı, Ama yerim önde olduğu

için rahatça görebiliyordum aktörlerin ytizlerindeki terleri, İlk

yumruğu yemişti salih. Arkasındaki duvara yaslanmrş, ayakta

durmaya çalışıyordu, Eroinden zayıflamış kasları değit kendini

konrmasrna, ayaklarrnln üzerinde durmasrna yettiği için bile şük_

retmeliydi bence. profesyoneldi ad.amlar. srayla vuruyorlardı,

Aceleetmiyorlardı.Sindirmesinibekliyorlardıkaşılarındakiza-vallının,karnınayediğiyumrukları.Etinetevurmasesinealışıkmahalle sakinleri çrkr*ryorlardı kafalarınl pencerelerinden,

yalnızdı satih şiddeiin karşısında. Hepimiz gibi ! Tekmelerle baş

başaydı. Antaşmam rua görebenim ortaya ilk beş dakikadan son-

raçıl«nanrgerekiyordu.EvetSaatimebakıyordum.Görüyordumsokağıncılızışığınınaltrnauzattığımda,sahneyegirrnezaInanr-mıngeldiğini...e*ubirsestıkadısolkulağımı.Krrıkbircamka-darkeskinbirses.Duymaınakiçingözlerimikapattığımosesiduydum-

"Kinyas !"... ı.. .:I_^^ ^^ı*.Veogece,zorsığdığımkapınıneşiğinde,Salih,indövülmesinr

seyrettim.Bağırnrıyo,auYardımistemiyordu.Neredeolduğununfarkındaydı.Adamlarınvurd'uklanyerdençıkansesleridinledim.okadarheyecanlandırdıkibeni,safşictdetiuzunzanansonrabukadaryakındanseyretmek,neadamlarlayaptığımanlaşma,nedeSalih,inkarrnboşluğtındakisancıtarkaldıakllmda.okadarbü-yükbirzevkverdikitanıkolduğumgösteri,bacaklanmıntitredi-ğinihissettim.Salyalarımdaboğu}acağımısandrm.Defalarcavur-dular.YerdeyatanvehertekmedebirsolucangibikıwananSa-lih,in gözlerinde o kad,ar acı vardı ki, ben cludaklarımr rsırdım",

Adamlarçewelerinebakıyordu.Benigörmekumuduyla.Bek-liyorlardı kurtarıcının gelnresini. Ama karıla dolu on beş dakika

geçti.Nebençıktımortaya,nedeonlarkestivurmayl.Veanla-

Page 275: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

554

dıkları zaInan gelip dövüşe katılmayacağınrı, pili bitmiş oyuncakbebekler gibi durdular. Ve birer sigara yaktıktan sonra ytirümeyebaşladılar sokağın içine doğru. Ve o an tek istediğim, içlerindenbir tanesinin geri dönüp yerdeki Salih'in bitmemiş tablosuna sonteknre darbesini indirmeseydi... Ama olmadı. Profesyoneldiadamlar. Aldıkları para kadar dövmüşlerdi Salih'i. Ne eksik, nef,az\a...

Ancak birden, kendi plarıımı kendim bozduğum için terlemeyebaşladım. Acıyı seyretmenin verdiği haz geçmiş, yerini pişmarılı-

ğa ve insarthğa bıral«nıştı. Bir adım atıp kaldınma doğru, koşma-ya başladım. "Ben ne yaptım? Ne yaptım ben? Neden seyrettim?Neden izin verdim böyle bir vahşete ?" diye bağıra bağıra içim-den. Yanına gittiğimde ağlıyordu Salih. Acıdan ağlıyordu. Yördenkaldırdım. Konuşmanın bir yaran yoktu. Yanıt veremezdi nasıl ol-sa. Kolunu omzuma attım. Anlaşılmaz sesler çıkarıyordu her attı-

ğı adımda. Arabaya geldik... Ve artık personelinin tarafimdan çokiyi tanındığı Bayındır Hastanesi'ne girdim, yanımdaki sedyedeSalih'in parçalanmış bedeniyle...

On iki gün kaldı özel odasında. Tam on iki gün konuştuk. Dur-madan. Kendisini dövenlerin uyuştunıcu işiyle ilgili bir davadanfirlayıp geldiklerini düşünüyordu. Ben parayla tutmuş olamazdımya ! Tabii ki çewesine ördüğü kirli ağın örümcekleriydi, o geceSalih'i araba mezarlığındaki bir hurdaya çevirenler... KorkmuştuSalih. Hem de çok. Ölmekten korl«nuştu. Hastaneden çı}ctığı günadamların yeniden kendisini bulmalanndan korkmuştu... Ve din-lemeye başlamıştr beni, sargılanndan taşan kulaklarıyla... Ero-inin değil ama eroini elinde tutanların kendisini öldüreceğindenkorkmuştu. Ne polis, ne de Lütfü ! Hiçbiri eşkillerinin hatırlan-madığı adamlan bulamadı. Karısı ağladı. Salih ağladı. Ben ilk de-fa görmediğim için gözyaşınr, sadece seyrettim... Nedeni her neolursa olsun, Salih beni dinleıneye karar vermişti. Mutlu son ağıraksak da olsa geliyordu üzerinrize doğru. Ve bizim kaçacağımızbir yer yolctu. Ezilmek istiyorduk !

Salih, ne yapmak istediğiıni anlamıştı artık. Eroini tamamen bı-rakırrası için babasındarı yeterince nefret etmesinin şart olduğu-

\'ı ıı

nun farkınaValm§tı. Ve bu konuda çok iyıydi, Planurıın ikirıt,i :ı,ş:ı

masına geçmiştik. Şimdi, Salih,in babasını alt edebileceği, yt,ı,lt,ı"

desürükleyebileceğibirçarpışmaalanıbulmakgerekiyordtı.Vt.tabii ki iş hayah olacaktı bu arena. Babasındarı çalacağı lıt,ı,

barılonot, rehinciye bıraktığı hayatını geri almasma yarayacaktı,

Öncelikle, sabahlan işe saatinde gelerek ispat etti içindeki kiııiıı

varlığını.Uzunbiraraverdiğiiçinbirçokkonuyukendisinearılat-maİTIgerekiyordu.Yenidenöğreniyorduticareti'Tabiibuaraclad'eponundiptekiodasrnagidipgelmelerdevamediyordu.Bedeni-nin kolay pes etmesini beklemiyordum tabii",

Mücadeleninyöneticisiolanbenise,buzamaniçindedahaiyi-ye gitmiyordrm. ݧten eve döndüğümde, Salih gelene kadar boş

duvarrseyrediyo,d,*.Melis,ilişkimizinbiraydönümünüunut-tuğum için barıa sinirlenmiş ve bazen benden ayrılmayı düşündü_

ğünıı söylemişti. Ama tam o gece, hiç yapmadığım gibi seviştiğim

içinkararındarıVazgeçmesiuzunsürmedi...Suat,doktorumtah.lil sonuçlarrntn tatmin edici olduklannı söyleyerek hayatımdaki

tek kontrol edemediğim unsunrn iyiye gittiğini söYlüYordu... Sa-

lih'in kurtuluşu tek laremdi, Son ! Bütün düşüncelerimi ontrn

üzerineyığmıştm.Geceyarrsmadoğnıbartageliyorvesabahmilk aydınlığına kadar konuşuyorduk. o kadar çok konuşuyordum

ki, o kadar çok cümle kunryordum ki gerçek bir katiller sürüsü

yaratabilirdimiknaseanslarımla...Salihdinliyordu.Bedeninesözgeçirmeyeçalışıyordu.Amageceyaxlslilesabaharaslortalıkbirsaatte, mutlaka karanlık dozunu vurmak iÇin banYoYa $idiYordu'

Hiçbiraza|magörmüyorduınbağımhlığında.TekfarklıIlk,Sa-lih,in işe düzenli olarak gelmesi ve çalışarılar üzerinde kaybettiği

otoritesini inşa etmeye başlamasıydı. karıslnln umutsuzcave Ça_

resizce olup bitenleri seyrettiğini biliyordum, Elinden hiçbir şey

gelmeyeceğinikendisidebiliyordu.Sadece$üzelyemekyapıyor-du. Aileden biri olmuştum. Melis'i alıp misafirleri olmaya gidiyor-

cluk. Bir ara Melis, salih,le aramdaki yaknlaşmadan kuşkulanıp

erkeklerden hoşlanmaya başladığımı düŞünmeYe baŞladı galiba'

Amabenimleıgıiı.ura"ındakiherşüphe,sabahakadarsürengü-venli seks ayinİeriyle sona eriyordu. Her ŞeY kesinleŞiYordu zih-

Page 276: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

556

ninde sabahları. Sadece bazı kaslan ağrıyordu, o kadar!Biliyordum içimde ölmemiş bir insan olduğunu. Ötmeden gri.

mülmüş bir insan olduğumu. Ve çürümüş yerlerimi, sağdan sol-dan topladığınr etlerle yamıyordum. Salih benden çok inanmay;ıbaşlamıştı kurtulacağına. Lütfü, oğlundaki hareketlenmeden ttı-dirgindi. Rahattı aslında işlere kanşmayan, söylenileni yapan vesusan geçmişteki Salih'le. Ama şimdi karşısında, Ankara'daki iş-lere kendi bildiği gibi yön veren azılı bir çocuk vardı. Beni eüm-den kaçırarı kin yine etkili olmuş ve Salih'i de gerçek bir kapita-lizm carıavarrna dönüştürmeye başlamıştı.

Ortadoğu'ya gitmesi gerekiyordu bazı görüşmeter yapmasıiçin. Ama ben yanımdan uzaklaşmasını istemiyordum. Ve bir ge-

ce olağan toplantılarımızın birinde, artık dozunu günde bire dü-

şürdüğünü söyledi. Zihni o kadar meşguldü ki babasının ayağınıkaydırmak için yapacağı atrlımla, aklına bile gelmiyordu eroin.Ve bu konuşmadarı sonra iş için yapacağı yolculuğa karşı çı}<rna-dım. Tedaüsini artık kendisi yönetiyordu... Onu böylesine istek-li, hırsh gördükçe benim içimde de kıpırdanmalar başlıyordu. İs-tediğim kadar upyamıyordum hili ama Melis'i ve ailemi dahasık görmek istiyordum. İnsanlara ihtiyacım olduğuna inanmayabaşlamıştım. Ve normalliğime giden yolda dev bir adımdı. Başka-ları olmadan yaşanmayacağını düşünmek, insaııın toplumsal birhayvan olduğuna emin olmak büyuk bir başarıydı benim için...

Haftada iki kez yemeğe gitmeye başladım ailemin eüne. An-nem, hemen hemen düzenli olan bir hayat kurduğum için çokmutluydu. Evlenme zalnanımın geldiğini kulağıma fısıldıyordu,mutfakta yalnız kaldığımızda. "Biliyorum" diyordum. Melis artıkhiçbir zaman geçmişimi, yolculuğumun ayrıntılarını anlatmaya-cağımı anlamış, bu konuyu düşünmüyordu bite. Beni, yirmi do-kuz yaşında doğmuş bir adam gibi seüyordu. Ve ben de kendimiöyle hissediyordum. Yalnız çok fazla doğum lekesi vardı vücu-dumda, o kadar. Döıımeleç dikişler...

Ve aile toplantılarının birinde T[ığba, beklenen ancak ne za-man geleceği bilinmeyen haberi verdi. Cemil'le nişanlanmaya ka-rar vermişlerdi. Kardeşimi tebrik etmek için yanına, onu öpmeye

ll 'l ll

giderkenbiraniçingerçektensevindiğimihissettirrı.Kııırlt.şiııiıınişarılarıacağınıt,ğ.*"..herinsangibimutluolmuşt,tıııı.()ııııs:trılmak istemiştiml çocukları otduğu takdirde, dayıları <rlıırıı l< ı ı ı ı

ları çok seveceğimi oııştir,*uştiim. ve çok iyi belirtiler<li lıissı,t

tiklerim...Hayat benimle aynı yönde akıyordu,

Salih,in iran ve israil,de yaptğ, görüşmet9rden Sonra döııtlıi

ğünde ilk işi, beni görmeye g"ı*Jı. oıarr. Evde oturuyor ve bıılııı_

mıntuttuğu,artık"benimdedesteklediğimbirfutboltakınrıırııımaçrnr seyrediyordum kapı çalındığında, Rakip katenin yakınla-

rındakibirpozisyonunout,latamamlanmasrnrbekleyipkapıyıaçmaya gittim. iuıit,ri gelen. Gülüyordu. Kito almıştr biraz, Sarıl_

dık birbirimize. Dost oimuştuk artık. Hayatımızrn en zor günleri_

nibirliktegeçirmiştikbirşekilde.İkimizdeyaşamayıöğrenmiş-tikbirbirimizdenkopyaçekerek...Nasılsın?''d'edimSalih'e.So-rumsağlrğındançoı.,nug,*lısıolduğumaddeyleilişkisinikapsı-yordu.Gittiğiülkelerdehertüruyuşturucununzenginbirişada-mı için sudarı daha kotay nuıunalileceğini ikimiz de biliyorduk,

Ve Salih'in geçmişine boyun eğip eğmediğini öğrenmek çok

önemliydı nenim iİirr. çıır,kü geçen hafta hiÇ iYi bir ŞeY Yapma-

m§ Ve Abiğarı,a nir uçak bileti aümrşt m. Açık bir biletti, Üzerin_

denebiray,nedebirgünyazryordu.Kendimiiçineattığımlabi-rentinacilçıkışkapısıydıEğerSalihyenideneroineeskisigibibağlanmış oıaraı. Jörruru", ben de dönecek[im Afrika,ya, Ya da

yan yolda uçaktarı atlayacalctım ! Her şeyi hesaplamaya çalışan

birihalinegelmiştim.DelirmemibilehesaplarrmaVebütçemeuy-gun gerçekleştirmeye çalışıyordum",

VeSalihheruyuştunıcuwazaltmışinsarıgibigündeikipaketiçtiğisigarasındanbirtarıeyakıp,..Haftadaüçeindirdim.İnanabi-liyormusun?,,ded.i...Gozlerimikapattım.BurundeliklerimdenveağzrmdarıayTlrandanefesverdim.Kınlrnamışhdirenci.Bitme-miştinefreti.Kinyinekazarımıştı.Bütüngece,babasındanğizlikurduğuşirketinortadoğu,danasrlreklamınıyaptığını,tüminin-dençokanlaşmayıhallettiğinianlattı.Gözlerindegerçeğigoriı-yordum.sesi,tutı<uolupdağılıyorduodaya.Ellerititremiyordu.

Page 277: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

558

Sadece babası ve para vardı aklında. Oedipus kompleksinin salı-nelennriş halini seyrediyordum. Sadece, anne yerine para vardı.Salih parayı alıp babasını öldürecekti ! Ve ben ayaküa alkışlaya-caktım !

salih sabahı beklemeden evine döndü. Ben ko,rrnadım. kendi-si gitmek istedi. Karısrnr görmek istiyordu. Özlemişti kadınını hererkek gibi. "Her erkek" olmamıza az kalmıştı. Avuç dolusu ilaçla-rımı içtim bir bardak suyla. Odama gidip dolabımda asrh oları la-civert ceketimin iç cebinden uçak biletini çıkardım. Mutfaga yti-rüdtim. Sadece bir kez daha baktım üzerinde Abidjan yazanbl|e-te. Çalı:tığım kibritin tereddütle aldığ ateşi seyrettim. Buluştulariki elimin yardımıyla havada. Biri diğerine bulaştı. Bilet yandı.Ttrttum köşesinden biraz daha. Sonra da attım musluğun altına.Ve uyumaya gittin. Gözlerimi kapadığımda, yanan bambu kulü-beler göreceğin-ıi sandım. Yanan çocuklar. Ama hiçbir şey. Sade-ce karanlık ve uyku...

Baş ucumdaki çalar saat haber verdi güneşin doğduğunu. Gripantolon, lacivert ceket. Saçımı babamınkine benzettim... Sko-da'nın kontağını kapattım deponun önünde. Birkaç adrm kalmış-tı mutluluğa. Düzenli hayatım kendisini kutluyordu. Tebrik edi-yordu toplum beni, yeniden her şeye saygı duyduğum için... Salihbenden önce gelmişti. Babasına atacağıbüyuk kazığın hazırlıkla-nnı konuştuk. Plarıı basitti. Şoförlerden müşterilere kadar bütünişi kendi kurdrığu şirkete taşıyacaktı. Ben de istifamı verip onunyardımcısı olacaktım. Lütfü, oğlunda bir canavar yarattığım içinbeni işe aldığına pişman olacaktı. Ve Salih de babasının en dişlirakiplerinden biri olacaktı. Mükemmel bir gelecek hayaliydi. Bel-ki biraz acımaszca görünebilirdi, ama hiçbir şey eroinden dahakötü olamazdı !..

Depoda Salih'in özel işleri için kullarıdığı oda tamamen işe ya-ramaz hale gelmişti. Ne kadınlar geliyordu, ne de Salih günün bet-li saatlerinde kendini içine kilitliyordu. Kendimi iyi hissediyor-dum. Hiç hissetmediğim kadar ! Belki Salih'in tek bir canı vardıoyunda, ama yine de bütün öldürdüklerimin yerine onu yaşatmakinsanhğımın garantisiydi. Senediydi normalliğimin, Salih'in nrut-

559

luluğu. Çok yol almıştım, Arkama dönüp baktığımda çok uzak ge-

üyordu artık ",U'-

gU"'er, Sad,ece vücudum a}ml kalmrştı, Ama

onu da sadece M;l* görüyordu '"" "*aya,

sabahlan giyindik-

ten sonra saçImr bramak için bakıyordum",

Ttığba nişanlandr, Güzel Uir geceydi, Hatırı sayrlrr otellerin bi-

rindeverildidavet.Cemil,inneresineVı.rnrrsamdüşer,diyedü-şünmüyordum,,..uAilelerimi,i**ıworduMel.is'inailesiyleda.ha da yakınlaşti*^o g""" Biü^ry;;irro, n*,a olcltığumu, Ben de

bilmiyorm* g*r,rrr,u* Hrf;;;u n, ı.ro" rlerin çukurlar ol_

duğundan l,unu,i* vol,t", N"l"" gtl*müyordum ki teker teker?

Veogece,ou,u",ıt.^imizorlaianbirkarşılT*,oldu.Benim,ğörmeyi ""

1,o"şmat' glm, s"tirmek istemediğim iki insan nr-

şan törenır," ı.ri ioıar. İti nrrr,rr,"ı,* i,"an, Kırık kemiklerle dolaşı_

yormuş g'O' gO,İ"' yerde ,"*;;;İ *,T, Kayra'nın annesi ile

babası... Ç.k ;;;;;. E[erini "rı.*uı,. Gözlerine bakmak, Gözyaş_

larrna hlkim olmak, Her şey", İzmir'de yaşıyor}ardı, Ve döndü-

ğümden beri konuşmamrştı* ,^İ",O, Birçok kez aramayı düşün-

müştüm.*-;;;;i"yu."ı.rck;i;ke[me,arılatacaktekbirhike-ye bile gelmemişti 1T},*i_

Yaralarla o}mamayı becerememiştim

zatenhiçbir zama\,Kimsenin Ü""* dizine üflemedim bugüne

kadar.Yaşlanmışlardı.nlravraüol,hayatgitmiştiruhların.dan.Tekbirsorusordubanası.Sadecebirtane.Yarırmageldi.Eli-nionrzumaattr.KulağımaeğLldiBeniöldürmesiniisterdim.Hiç-birşeyoyaşlıgözlerkadar";;;",;ezdinebuhayatta,nededi-ğerinde ! Tek bir sonr,

,T:Ü[1?l*n^,ntaşıdıs,:,:,l9"*,:İ:"-*,J::5İ,tT*su. Her harfi bir yılda v-rı.rş". s"İ, ben olmamayı istedim o an,

Yaşıyor muydu Kayra? V,ş,yo, muyd,u, omzuma zayıf elini atmrş

,u?il}';:,:İJ;.rmüyorump1*]I1T:"'"**iT",İ.'::İİ''*

yanrmrzdaki masada duran ir* u,rrgıyla karnımı delmesini iste_

dim. Ama o .,peki yawum... ;;il;erim" deyıp yanaklanmdan

öptü.HiV,dendahatıııimctilbırtıast}.;|."":u,buadamn.Uzün-tü, Çok üzgündü, Hep öyle olacaktı, Üzgün ölecekti, Döndüğüm-

Page 278: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

i\1r,6ı il

560

den beri Kayra'ya duymaya başladığım nefret bugüne kadar bi-rikmişlerin on katı daha da arttı o an. Sırf onu öldürmek için Af-rika'ya girnıeyi düşündüm. Emindim oralarda hAl6 tanımadığı ço-cuklara para dağıtarak karşımdaki adamın gözlerindeki yaşlarısilebileceğini sandığına. Oysa görtinmez bir hat vardı aralarında

çekilmiş oları. Ka5rra'nrn zihnini öldürmek isteyişinin en büwkneclenlerinden biriydi bu hat, Anne ve babasının döktüğü her göz-

yaşınl Kayra içiyordu. Gözyaşı hattı vardı İzmir'den Afrika'yauzanan...

Melis'i tuttum kolundan, dışarı çıkarttım. Biraz yürüdük. Ote-lin karşısındaki kararılık sokağa girdik. Yüzüme bakıyordu ne oy-

nadığımı anlamak için. Zor yürüyordum. İyice karanlığa göm,ul-

düğümüzü arıladığımda durdurdum iki kişilik kafilemizi. Ve sarıl-dım Melis'e. Bu sefer aramızda gözyaşlanm kalmıştı. Yeni doğ-

muş bir milyon bebek kadar ağlıyordum. Melis sarılmalctarı baş-ka ne yapabileceğini düşünüyordu. Hiçbir şey, diyordum içim-den. Hiçbir şey yapamazsın ! Kayra ve ailesi için kimse, hiçbir şeyyapamaz. Tann varsa, kader va"rsa hepsini de kundaklamak iste-dim, bu aile ile o çocuğu aynı çatı altına soktuklan için !..

Sonra, aynlmadan birbirimizden yürüdük, kahkaha ve müziğinduyulduğu salona doğru... Kayra'yı yanımda getirmediğim içinpişman değildim. Daha kötü olurdu benimle gelseydi. Kendiniasardı ailesinin salonundaki }«istal avizeye... T\-ığba beni görünceyanıma geldi.

"İyiyim" dedim. "Sadece bıraz başım döndü."Sarıldık birbirimize. Ye Dieudonnd'yle aynı boyda olan Cemil

geldi yanrmrza."Kardeşime iyi bakacağına söz ver" dedim, kulağına uzanarak.

yanıt vermesini beklemeden ekledim. "yoksa öldürürüm seni !"

Kafamı geri çektiğimde gülen yüzümü gördüğü için o da gül-

meye başladı. Şaka yaptığımı düşünmesi için bütün nedenler var-

dı. Bir nişandaydık. Kardeşimi çok seüyordu. Ve ben genelde ar-kadaşlarını güldüren bir insandrm. Ama benim de tehdidimdeciddi olmam için birçok nedenim vardı. Bugüne kadar aldığımhayatların sayısrnr hatırlamıyordum. Ölmek üzere olan bir HrV ta-

şryıcısıydrm.Vekardeşimibütünhayatıboyuncayetecekkıı«l:ıı,üzmüştüm, İçl^O" u"y,y", kalmamıştı artık!"

Güzel bir geceydi. Melis,le ""ı;;;m gerektiğini düşünüytır<lıı

konuştuğu* h";;;;, Tabii Melis de. Ama ben yorgundum, tJytı_

mak istiyordu*.,;;;".e uyumak. Artık uykurn geliyordu, her in_

san gibi yo*ü","u, on iki saaften fazla ayal<i,a kalınca,

Kibuslanm neredeyse tamamen yok olmuştu, Yatağım artık

srrtrmabatarıbirdikenlitelyumağıolma}<tarıçrl«nrş,sabahlarıüzerinden ,", ;;;;ğım slcak rr, ..er*ğa dönüşmüştü, Düşün_

müyordumAf;;;;;,.Dtışunmtıvo;;Jon.l1ı,yılımı.Günlükprogramlu"*lu llgİleniyordu*,huç tedaüm, CD4+ sayrm sonuç-

larımla ilgileniyoioo*. gedenimi., di,"""inin nereden geldiğini

anlayamıyo.u,,**abunutu,.**,mrştm.Doktonrmbirmucı-ze gerçekleştirOiğini düşünüyo;;J, Sağlığımda hiçbir bozul-

ma belirtisı yoktu. Yorulmuyo.Jom,-turlemiyordum faz]ra, Sab ah_

ları depoya gidip iş çıkışlarrrro] Ju,ıılelis,le buluşuyordum, Sa}ih

gece ziyaretlerini azaütmı,* ,*UU ihtiyacı kalmamrştı verdiğim

kindolutavsiyelerime.ı,t,ı.*u,uu'.,,d,,.tekbaşınadanefretedebiliyordu. kurduğum düze"Jrr, saat gibi iştiyordu, sadece

tamamen iyileşmesini bekliv"li"* gerçek bir normalliğe erişe-

bilmek için. Çünkii zihnim PJ;;;öieklerinden daha da şart_

lanmıştrSalih,inarlnmasrna.Kavuettiğimbirçokmedenialışkan-}ığım geri dönmüştü, Dawanışlanm hemen hemen hiç dikkat

çel«niyora* ui, ı.rıabalık i;;elevizyonda bir şiddet sahnesi

gördüğüm ,;; ;r, a"giJirivo,a"*, Ve yazılarımrn,*]ldu

geçirdiğim ,*uu. de azalmıiir. ,1r""rdl Kinvas, Ölııyordu, Ken_

di etlerimle boğuyordum orrrl. ınıuaeniyetle, insanlıkla, içine dahir

o}duğumtoplumlas,ı.,yordu*nog*nı.Unutmamaçokazkal.*,x::;il:İ,#til".

g"ıoi. Melis,in ailesiyle çıKı$m bir akşam

yemeğind""-Tö"*llş, araUayı park ediyor«lum, Birden bir ses

duydum, urrr_r* trrr.,rr,j_ i*ı"", Bir çarpışma sesiydi, Ama

neydi metale çarpan' on" *""'*amıştım' Öımuş bir kuşun ara_

banrntavanrnadüşmüşolrnaitıtimaıınihemenuzaklaştrrdmçev-remden, Ve deminki sesi yaratan aynı wmruk bu sefer çok daha

Page 279: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

552

şefkatli bir şekilde caınıma dokundu. Gördüğüm kemikli ve bü-yük el Salih'e aitti. Eski Skoda'yı kullanmaĞ ,..* ettiğim içinbeni cimrilikte suçlayarı satih, her fırsatta arabanın yıpranmışlı-ğmdan dolayı ne kadar kolay zara.verilebildiğini göstermek içinböylesi şiddet içeren şakalar yapardı. Alşılıüm. Ama bu saatte veeümin önünde değil !

Arabadan indiğimde, beni bir saattir beklediğini söyledi. Bera-ber merdivenleri tırmanıp eve girdik. salih'ten sonra başka bireroinman düa alıp, iyileştirip zamanla evimi bir rehabilitasyonmerkezi haline mi getirsem acaba, diye düşünürken saJih yanm-da getirdiği şampanyanın mantarını tavana fırlattı. yerlere dökti-len şampaıryayı gör[ince önce sinirlendim, alna sonra bir eşyamazaıar geldiği için kızacak kadar normalleşmiş olduğum aklımageldi ve sadece bir tebessi.im sızdı dudaklan*i., **ından."Neyi kutluyoruz ?" ded.im, içini kendi eü kadar ın öğrendiğidairemin mutfağından iki şampanya kadehiyle döndüğünde."Beni !" dedi."Doğum gtinün mü bugün ?'' dedim."Sa;rıhr" diye yanıtladı. .Tam sekiz gündür kesinlikle tek bir şı-nngaya bile dokunmadrm. Ben artık temizim. Bir bebek kadar !''Fazla iriydi bir bebek olmak için ama konumuz o değildi. söy-lediğine inanmak istiyordum."Gerçekten mi ?'' diye sordum."Böyle patıah bir şampanyayı boşuna harcayacağımı düşiin-müyorsun herhalde, değil mi ?" dedi, Sonıma tu.şırı.. Ne diyece-ğımi bilemedim, Çok şey geçiyordu aklımdarı. sadece heyecan-landığımı hissedebiliyordum.-Ö.,"" bir kahkaha attım. Büyük birtane. Sonra da sanldım Salih'e."Başardrn ! Sonunda başardın !'' diye bağınyordum."Hayır" diyordu Saiih. ''Sen başardın !''şampanyanın üçte biri açılışta, bir başka üçte biri de sanlma-mızda dökülmüştü. Geri kalanıyıa kutıaa* r,ryuu*rmızın yeniperdesini. Hatta bir ara, nüfus idaresine gidip yeni kimlikler çı-karmaYı bile düŞündük. Her şeye yeniden başladığımıza datıa dainanmak için... İnarıamıyordum salih'in nu taoar kolay eroini bı-

5 (r.1

rakabilmiş olmasuıa Oysa uyuşturucu, on beş yıldır içinde yaşır-

dığı dünyanın başaktörüydü. Ama şimdi kendisi olmuştu başrrıloyuncusu !

Aklımıza geldikçe gülüyorduk birbirimize bakıp. Aslında çokzor günler geçirmişti. Tonla ilaç kullarımak zorunda kalmıştı.Günlerce uyuyamaJnış ve girilebilecek bütün krizlere teker tekergirmişti. Ama artık hepsi bitmişti. Kurtulmuştuk. Bütün pislikler-den. Kendimizden ! İlk defa nefes alıyormuş gibi havayı çekiyor-duk içimize. Bundan sonra ne yapacağımızı konuştuk sabatıa ka-dar. Lütfü'yü batırma operasyonu için hazırlıklar devam ediyorduve çalışmalar hızlandınlacaktı. Bir ay içinde bünik nakliyat pat-ronunun, ekonorni dergilerine konu olacak kadar hızlı çökiişübaşlayacaktı. Tel«neyi vuranın oğlu olmasr daha da acr verecelitiLütfü'ye. Ve biz de bunu istiyorduk. Acı çel«nesini ! Bizim hayatı-mız boyunca çektiğimiz acrlann bedelini Lütfü ödeyecelıti. Çokparası vardı. Ödeyebilirdi !.. Bir çocuk istiyordu Salih. Bir loz isti-yordu. Bize benzemeyecek bir çocuk. T\ığba gibi bir laz. Hastalı-ğımı bilmediği için Melis'le evlenmem gerektiğini söylüyordudurmadan. Aslında o kadar sarhoş olmuştum ki duyduğum ha-berden, bir an için içimdeki katile rağmen onunla evlenebileceği-mi bile düşündüm. Daha fazlasını istiyordum. Bütün mutlulukla-rı. Evliliği. Çocukları. Parayı. Her şeyi. Alabileceğim bütün sevgi-yi ! Diirıya üzerindeki bütün mutluluğu kendim için istiyordum.Hak etmiştim. Çok uzun zaınan karanlıkta yaşamıştım. Üzerineçöken toprağın içinden çıkarı maden işçisinin gün ışığına baktığıgibi bakıyordum hayata Dev bir ağ vardı elimde. İnsanlığın üze-rine attığm. Bütün aşklan, dostluklan, ğüzel oları her şeyi toplu-yordum. Mutluydum. Tekrar sanldım kurtancrma

Salih'le çocuklar gibi hem ağladık, hem güldük sabaha kadar.Kendi doğumlarına tarıık olan ilk insanlardık!

Page 280: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

Babamı tenis o5marken çok seyı,ettim. Raketi nasıl tuttuğun-darı servis atarken ayaklarını nereye koyduğuna kadar her hare-ketini inceledim yıllarca- Arkadaşl*ryi, ;;, sonları yaptığımaçlarda toplarını topladım. "Satranç, ünr ru tu.,ır... Bunlaİt bil-meyen biri uluslar€ırası ilişkilerde aonora yapsa neye yarar ?''derdi babam- Tabiı kendisi bu kadarla da v"tı.,*"yıp şarap uz-manlığına ve gulTneliğe de terfi etmiştı. ''Ne Jyip içtiğini bilecek-sin, vücudun yemekler için bir otoban gişesi olmamalı !'' derdi.Gittiği her ülkede kendi şnıfinda oyr.,"rırrın bulunduğu kulüp-ler bulur ve kısa sürede dikkat çeken vuruşlanyla, maçlarda sözsahibi olurdu. -Çantasını taşıdım yıllarca. Benimle o1mamazdı.

§ilLi:lİjio'* oynamaın,İr, t,lçul.ken. Ben ae tek başıma öğ-

ve şimdi filenin diğer tarafinda olan babama top atıyordum.çok değişmişti hayatım. Haftada iki kez arı<aJaşıarıyla yaptığıçiftli maçların dördüncüsüydüm. ve yaşımın diğerlerine göregençliği göz önüne alındığında, iyi oyur", olan babamın karşısı-na geçmem gerekiyordu. İki saatlik oyunlarımız benim normalhayata dönüş belgenrin üzerine basımiş "o.,

ar*gaiardan biriy-di, Hayata üze almama az kalmıştı. Genellik}e benim takımım ye-niyordu, Çünkü ben kims"r" r"r*lyordum. Ne beyaz saçlara, nede yeni açılmış toplara. Eski bir alışkanlıktı acrması zlık...Ve farkediYordum, eski haYatımın sadece işime yarayacak kısımlarınıhdlö koruduğumu. Soğukkanlılığım, ."rr.url# o gtınlerın banabir hediyesiydi. ve gerektiğinde açıyordum hediye paketlerimi.Teniste, iş hayatında, dost lllş1.1le.lmau.uu^'ı rtÇ(ıl.

Iı (ı'ı

Modern hayatın piyonlarından biri haline gelmiştiın. Vt, kı,ııılimi iyi hissediyordum. En önemlisi, arabalnrn torpido g(iziiııtlı,

şarjtı bir tıraş makinesi vardr artık ! Siyah hiçbir kıyafetim y«ıklıı

iki çift ayakkabı dışında. Sadece normaldim. Hatta o kadar sıı,ıı

daJıdım ki, insanlar vücudumdaki resimleri birilerinin beni bir ge-

ce bayılıp üzerime çizdiklerini bile düşünüyor olabilirlerdi. Çiiıı-kü benimle tanışan kimse inanmıyordu hayattmtn üçte birini kay-

bolmuşluk ve bilinmezlik içinde geçirdiğime. Ve neredeyse, sa-

bahları evden çılmradarı önce a}manln kaşısında parfümümü sı-

karken ben bile inanmryordum bazen...

Melis yaşadığı ilişkiden dolayı kendini ayrıcalıklı hissediyor-du. Çünkti ilk başlardaki gibi sadece kendisi konuşup planlarıyapmıyordu. On yedi yaşımda olduğum dönemlerdeki gibi yeniden, konuşan ve güldüren bir adam haline gelmiştim. Zihnim, biraskeri akademi öğrencisinin dolabı kadar düzenliydi. Aradığımher bilgiyi, her tepkiyi istediğim zaman bulabiliyordum...

Son bir hamle gerekiyordu. Sadece bir tane. Ve daha sonraKinyas'rn kaçacak yeri kalmayacaktı. Mat olmaktan başka çaresikalnrayacaktı. Hamlem, bütün yazdıklarımla ne yapacağıma dair-

di. Günümi_in en az Ikı saatini a|an yazı).arın artık barıa bir yararıyoktu. Sadece, düzeysiz bir günlüğe dönüştüklerini görebiliyor-dum. Mürekkep ve kAğıttan imal edilmiş bir ilaç olmaktan çıkıpzaman kaybına dönüşmeye başlamışlardı... Ve en kötüsü, şehreilk geldiğim zamarılardaki yazdıklartmt seyrek de olsa okudu-

ğumda midem bulanıyordu. Tek bir kelimesini bile anlayamtyor-dum. O kiğıtlan nerede ve nasıl doldurduğumu hatırlıyor, ancakneden böylesine cümleler yazüğımı çözemiyordum. Kunılanmantıkları, bahsedilen kawamları aklım almıyordu. Sanki birbaşkası, idam mahkümu bir cani yazmış gibi okuyordum geçmi-

şimi. Zihnim, o günlere ait olan bütün dosyaları ya}«nış olmalıydr

çünki.i anlaşılmaz ruhsal soıunlar içinde kıwanan, medeniyet

düşrnanı bir vahşinin yine anlaşılmaz cünrleleri gibi geliyordu ba-

na, okuduklarım. Tolga, Kinyas'ı tanımıyordu. Ve arılamıyordu.Karmaşıklığın arkasına gizlenen birçok başarısrz gibi Kinyas da

kendini esrarengiz adarıı|ar sınıfina koymuş ve kendini insarılığın

Page 281: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

556

üstünde ilan etmişti. Oysa ben insanlığın tam içindeydim. Hiçbirsonınum yoktu onunla. Hiçbir tehdit yoktu bana insanlardan ge-

len. Ben mutlu bir hayatr olan, iyi para kazanan, yakışıklı biradamdım. Ve psikolojik kitaplardan nefret ediyordum ! Biyografi-ler okuyordum. Başanlı insanlann hayatlarını. İdealist liderlerindüşüncelerini. Çelişkilea insanı yavaşlatmaktarı başka bir işe ya-ramıyordu. Ve çewemde beni dizginleyecek, mutluluğumu yavaş-latacak hiçbir şey istemiyordum...

Dolayısıy|a yazıLarrmdan kurtulmam gerektiğini düşünmeyebaşladım. Hepsini çöpe atmak en kolayıydı. Ancak defalarcaokuduğum bazı sayfalarda, Kayra ismindeki kişinin beni ne den-li etkilediğini fark ettim. Utanç vericiydi. Birinin beni, hayatımımahvetmeme ilcıa edebilmiş olmasr korkunçtu ! Ve o an içimdebir kızgınlık doğdu. İşlerini zamarıında bitiremeyen şof<irlereduyduğum, başanlı olabilecekken yeteneklerini harcayanlaraduyduğum türden bir kızguılık. Kayra'yı bulup onu mahkemeyevermek istedim, bana büttin yaptıkları için. Artık her okuduğumcümlede onu ve insanlıkdışı düşüncelerini görebiliyordum. Ve ta-bii, Kinyas'ın çektiğini söylediği o sonsuz acıyt da okuyordum sa-tırlann arasrnda. Bir cezası olmalı, diye düşündüm. Bir cezası ol-malı hayatı reddetmenin. Ölmeden önce anlamalı her kim yadsı-yorsa hayatı, bunun mümkiin olmadığını. Anlamalı hayatın yaşa-mak ve hissetmekten başka bir anlam taşımadığrnı. Ve Ka5na'nında bunu anlamasının tek yolunun benim hikdyemi okumasrndangeçtiğine karar verdim. Çünkti ben görebiliyordum yazılarrmda,ölmüş birinin yeniden hayata dönüşünü. Görebiliyordum en bü-yük kederden en büyük mutluluğa geçişi. Üstelik her an çürüyenbir bedene sahip olan bir adamın bile nasıl bir hayat sevincine sa-hip olabileceğini görebiliyordum. Ben umudu, hayalleri, güzelliği,aşkı görüyordum yazdıklanmda. Ama hayatım geçmişti tanrma-darı onları. Sekiz yılını ise zihnim felçli geçirmişti. Kayra barıa

çektirdiği acıları ve benim ne kadar zor kurtulduğumu görmeli,diye düşündüm. Hepsini görmeli ! Geri dönebileceğini anlamalı.Ter döktüğü takdirde medeni dünyada mutluluğu bulabileceğineinanmalı...

567

Kayraya bütün yazdıklarımr yollamaya karar verdim, İki ne-

denden dolayı... Biiincisi, bana ;;u*u gözyaşları döt<türdüğü_

nü görüp ,rçırı,iı. ;;;;,. İı<incisıyse seçtiği y:lun bir çılanaz

sokakolduğunuanlayıphayatadönmesigerektiğiniarılaması...Betki Kayra yı kendi hayatına '1r" iu.,i*kine yapnklarından ötürü

hiçbir zaman sevemeyeceğim, ancak yine de onun bilinmeyen bir

yerde yok olmas"" j, istemiyonım, Çünkü ben mutluyum, Mut-

lu olunabiı"..g*ı. en büyuk kanıtıyım. İnsanlık, ahlak ve toP-

lum adrna o.r, a, trrrtarmak i$;;;. Hayatın kutsallığına inan_

masrnr ıstıyoruri. c"rç"ı. isminin kayra olmadığını hatırlama§lnr

i$iyonım! _^r.ıi ı ,.^,lerini acma}r. Nefsine sa_

Ve artık bilmesinin zamanr geldi l Gözlerini aç

hip çıl«nas,.r., J*ı geldi. Hayat reddedemeyeceği kadg güzel

ve gerçek, Bu hayatta umut, "",gi, dostluk, insanlık var! Olümse

boş bir ki$t 1

Kayra, yolculuğunun parçaladığı hayatınr toplayıp geri dönme-

lisin. Çünkü burada her şey var !" Her şey var, ]i

l

1

Page 282: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

İçindekiler

"Kiny25 '"

Birinci kitapKinyas,KayraveHayat ....... ||

İkinci kitapKa5ıra'nrnYolu. ..2|ı7

Üçüncü kitap.Kinyas'ınYolu ...44|ı

Page 283: Hakan Günday - Kinyas Ve Kayra

ğıı,ıt*

Hakan Cünduy"Hiç uykum yok. Hiç uyuyarnıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözleriııııkapalı bile tutamıyorum. Sabaha böş saat uar. Annemi düşünüyorum. NeredcılirşimdiZ Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile uücuılıııııyaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatffiaya yetiyor. Sağ omzuma keıı,lıçizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ue altında ayıııkelebeğin bir Japon tarafından çok daba iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parnı,ıkyukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti birArAlar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan aPandisit ameliyatımın izi. Ve sırtıııııkaplayan, TAnrı'nın yüzü. Bilmiyorum... Hızlı yaşadım. Ama genç ölmektcııçok, bızlı yaşlandım ! Ancak hayattayım.Kayra, bir gün bana'Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun' demişti."

29 mayıs T976'da Rodos Adası'nda doğan Hakan Günday,ilköğrenimini Brüksel'de tamamladı. Ankara Tevfik FikrcıLisesi'ni bitirdikten sonra Hacettepe Üniversitesi EdebiyatFakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü'nekaydoldu. Ertesi yıl Universit6 Libre de Bruxelles'in SiyasalBilimler Bölümü'ne geçti. Öğrenimine Ankara ÜniversitesiSiyasal Bilgiler Fakültesi'nde devam etti. ilk romanr Kinyasue Kayra'yla edebiyat çevrelerinin ilgiyle izledigi ve kendiokur kitlesini oluşturan bir yazara dönüştü. Yazarın Doğan

Kitap tarafından yayımlanan diğer eserleri: Zargana (2002), Piç (2003), Malafa(2005), Azil (2007) ve Ziyan (2009).

t K,ıır,ık illiistrasyonu: Emre Orhut ISBN 978-97 5-99I-795-|

ıı]il]]ı|ill, ıı[ilL[UI2Q Tl