güngören dergi - eylül
DESCRIPTION
Güngören Belediyesinin İlçede gerçekleşen faaliyetler, etkinlikler, hayata geçen projeler, devam eden çalışmaların yanı sıra sağlık, teknoloji ve birçok güncel haberi bulabileceğiniz aylık dergisi.TRANSCRIPT
Sevgili Güngörenliler!
Sizlere hizmet etme ufkumuzun bir gereği olarak yaptığımız yatırımlar,
doğru ve yerinde çözümler, geleceğe yönelik hazırladığımız planlara
var gücümüzle devam ediyor, Güngören'de yaşayan her bireyin yaşam
kalitesini artırmak için çalışıyoruz. Bu minvalde, belediyemizin bütün
imkanlarını seferber ederek eğitim kurumlarımızın fiziki şartlarından
ilçemizin alt ve üst yapı hizmetlerine, sosyal ve yeşil alanlardan spor
tesislerine kadar sosyal belediyecilik anlayışının gereği olan bütün
uygulamaları hayata geçiriyoruz.
Yaptığımız her hizmet, sizlere olan minnet duygusuyla şekilleniyor ve
birbirimizden aldığımız güç ve inançla harmanlanıyor. İlçemizin sosyal
ve kültürel dokusu ile uyumlu projelerimizi bir bir hayata geçirirken
sahip olduğumuz tüm varlık değerlerimizi adaletli biçimde sizlere
sunuyoruz. Sürekli gelişime açık, şeffaf, katılımcı ve kucaklayıcı hizmet
perspektifimize verdiğiniz destek, bizim azmimizi her gün bir önceki
günden daha ileriye taşıma gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Kendimizi
sürekli yeniliyor, her geçen gün güzelleşen ve daha yaşanabilir bir ilçe
olan Güngören'e ve sizlere layık olmaya çalışıyoruz.
Yeni eğitim ve öğretim yılının başlaması vesilesiyle de bütün öğrenci
kardeşlerime başarılar diliyor, tüm hemşehrilerimize sağlıklı ve mutlu bir
ay temenni ediyorum.
Güngören Belediye BaşkanıŞ. Yücel KARAMAN
Yıl 1 | Sayı 6 | Eylül 2013
Gün
göre
n B
eled
iyes
i’nin
Ayl
ık S
ürel
i Yay
ın O
rgan
ıdır.
gungorendergi.com
GÜNDEM HABERAYNI SOFRAYI 40 BİN KIŞI PAYLAŞTI
İSTANBULGÖNÜL ÇEKEN İSTASYON; SİRKECİ GARI
YAZI DİZİSİKALEMİŞİ
RÖPORTAJ ÖMER TUĞRULİNANÇER
04
SAĞLIKBAHAR NEZLESİUZM. DR. İMRAN ÖZDEMİR
46
42
GEZEN BİLİRTARİHİN KADİM DURAKLARINDAN BİRİ; SİVAS
34
EĞİTİMGÜNGÖREN’DEKI OKULLAR EĞITIME HAZIR
20
İmtiyaz SahibiGüngören Belediyesi Adına Şakir Yücel KARAMAN
Yazı İşleri Müdürüİrfan ERSAN
Yayın Koordinatörü Fatih DOĞAN
Yayın Yönetmeni Ferhat BULUT
ISSN1039-2731
0 212 493 0 456www.afmiletisim.com
54
Yayın KuruluSüheyla SÜLEZ, Yasemin EKMEKCİ Ayhan YILDIRIM, Pınar KARTI, Merve KIRDEMİR
Görsel YönetmenReyhan SULA
Foto MuhabirBüşra BULUT
Baskı TarihiEylül 2013
Yönetim YeriGüven Mahallesi Marmara Cad.Belde Sokak No:38 34160Güngören / İstanbulTel: 0 212 449 55 00 www.gungoren.bel.tr
Yayına Hazırlık ve Baskı
facebook.com/groups/gungorenbld twitter.com/gungorenbldtwitter.com/sykaraman
youtube.com/user/GungorenBelediyesi
SÖYLEŞİGÜNGÖREN'DE BİR OSMANLI TORUNU: HARUN OSMANOĞLU
1450
29
RÖPORTAJ ÖMER TUĞRULİNANÇER
bu sayıdaGÜNDEM HABERAynı Sofrayı 40 bin Kişi Paylaştı | 04Bayram Kahvaltısında Buluştuk | 05Başkan Karaman, Personelle Bayramlaştı | 06Her Çocuğa Bayram | 06Temizlik Personeline Göz Taraması ve İşitme Testi | 07Kültür ve Dostluk, Gorazde’de Buluştu | 08
KENTLİKOrtaç Caddesi | 10Razaki Sokak | 11
SÖYLEŞİGüngören’de Bir Osmanlı Torunu: Harun OSMANOĞLU | 12
AİLE / YAŞAMÇocukların Başarısı İçin Ne Yapmalı | 16Eşit Olmak mı? Huzurlu Olmak mı? | 17Parmak Emme Alışkanlığı | 18Okul Ailede Başlar | 20Güngören Aşevi | 22
EĞİTİMAmerika'da İmam Hatip Modeli | 24Güzel Konuşabilmek | 25Güngören Bilgi Evleri | 26Güngören’deki Okullar Eğitime Hazır /28Çocuk ve Televizyon | 30Okul Ödevini Cazip Kılmak | 32Sevgi ve Güven | 33
SAĞLIKBahar Nezlesi | 34Okullarda Sağlık | 38Tempolu Yürüyüş | 39Düzenli Uyku Başarının Bir Parçası | 40Doğal Diş Macunu | 41
RÖPORTAJÖmer Tuğrul İNANÇER | 42
TEKNOLOJİ5G Teknolojisi 2020'de Geliyor | 46Rus Kozmonotlar Uzayda | 46Babuşkafon | 46Doğal Boyutlu Hologramlar | 47Gözümüzün En Büyük Düşmanı | 48
SIRADIŞIMoeraki Kayaları | 49
YAZI DİZİSİKalem işi | 51
GEZEN BİLİRTarihin Kadim Duraklarından Biri; Sivas | 54
İSTANBULGönül Çeken İstasyon; Sirkeci Garı | 54
SPORGüngören Belediyesi Yaz Kursları Sona Erdi | 62Güngören Belediyesi Güz Dönemi Eğitim ve Spor Kursları Başlıyor | 63
gündem haber4
gungorendergi.com
eylül2013
Ramazan ayının bereketi ve aynı sofrayı paylaşmanın güzelli-ği Güngören'de bir ay boyunca yaşandı. Güngören ilçesinde 11 mahallenin her birinde gerçekleştirilen sokak iftarları ile toplam 40 bin kişiyle bir araya gelindi. Güngören Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman, AK Parti İlçe Başkanı Ercü-ment Sever ve belediye başkan yardımcılarının hepsinin bulunduğu bu iftarlara zaman zaman İstanbul milletvekille-rinden Ömer Dinçer, Tülay Kaynarca ve Bülent Turan da eşlik ederek, Ramazan ayının güzelliğini Güngören'de yaşadılar.
Birlik, beraberlik ve kaynaşmaya vesile olan sokak iftarları yanında sivil toplum kuruluşları, şehit-gazi ve yakınları, ilçe protokolü, müftülük ve cami derneklerine de iftar veren Gün-gören Belediyesi, hemşehrileriyle birlikte Ramazan ayının bütün güzelliğini teneffüs etti. Sadece iftarla sınır kalmayan Ramazan programı iftardan hemen sonra çocuklara ve te-ravih namazından sonra da büyüklere yönelik düzenlenen kültür-sanat etkinlikleriyle herkesi kucakladı.
Aynı Sofrayı 40 bin Kişi PaylaştıRamazan ayı boyunca 40 bin kişiye iftar veren Güngören Belediyesi, iftar dışındaki programlarıyla da göz doldurdu.
gündem haber5
gungorendergi.com
eylül2013
Ramazan ayı sonrası ilk kahvaltı Güngören Mer-kez Camii'nin önünde yapıldı. Bayram namazını Güngörenlilerle birlikte kılan Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman, cami önündeki sokakta 6000 kişilik kahvaltı sofrasında vatandaşlarımız-la buluşarak bayramlaştı. Dört yıl önce ilk sokak iftarlarını başlatan Güngören Belediyesi, deva-sa bayram kahvaltısıyla da bir ilki gerçekleştir-miş oldu. Bayramın ilk günü kurulan bu kahvaltı sofralarının gelenekselleşmesini ve her ilçede yapılmasını temenni eden Şakir Yücel Karaman, kahvaltıda şunları söyledi: “Ramazan ayını bay-ramlaşma merasimiyle birlikte uğurlamış olaca-ğız. Güngören'de 11 ayın sultanına yakışır bir ay geçirdiğimizi düşünüyorum. Bizi hiçbir programı-mızda yalnız bırakmadığınız için hepinize teşek-kür ediyorum. İnşallah Ramazan’dan sonra da bu kardeşlik, sevgi ve paylaşma duyguları devam eder. Hepinizin bayramını tebrik ediyorum.”
Kahvaltının ardından çocuklarla da bayramlaşan başkan Karaman, çocuklara bayram harçlıkları dağıtarak onların bayram sevincine ortak oldu.
Bayram namazının
ardından Merkez Camii önünde 6000 kişilik bir kahvaltı sofrası
tertip eden Güngören Belediyesi,
bayram kahvaltılarını
geleneksel hale getiriyor.
Bayram Kahvaltısında Buluştuk
gündem haber6
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören Belediyesi ilçedeki 600 yetim, öksüz ve
şehit yakını çocuğa bayramlık kıyafetler dağıtarak
onlara da bayramın sevincini yaşattı. Ailesinin bir
parçası eksik olan çocukları, bu mübarek günler-
de, bayram arifesinde unutmayan Güngören Be-
lediyesi, çocukları bayram alışverişi ile sevindirdi.
Bayramlık kıyafet alışverişi yapan çocuklar günü
İstanbul Boğaz’ındaki iftar yemeği ile tamamladı.
Her Çocuğa BayramGüngören Belediyesi ilçedeki yetim ve öksüz çocukları bayram arifesinde yalnız bırakmadı.
Ramazan ayının ardından kavuştuğumuz Ramazan Bayramı'nın sevinci ilk olarak Güngören Belediyesi binasın-da yaşandı. Güngören Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman yardımcıları, belediye personeli ile bayramlaşarak bu sevince ortak oldular. Bütün personel ile tek tek bayramlaşarak ha-tırlarını soran Karaman, bir bayram klasiği olan çikolata ikra-mını da ihmal etmedi. Personele hitaben bir konuşma yapan
Karaman, “Bayram tatilinin size ve ailenize huzur ve mutluluk getirmesini diliyorum. Bayramlar kardeşlik ve paylaşma duy-gularının en yoğun şekilde yaşanıldığı anlardır. Bu günleri sev-diklerinizle geçirmenizi temenni ediyorum. Tatil yapanlar ka-dar bayramda çalışmak zorunda kalanlarda olacak. Şimdiden onlara hayırlı işler diliyorum. Ramazan bayramınız mübarek olsun” temennilerini iletti.
Başkan Karaman, Personelle Bayramlaştı
Güngören Belediye Başkanı Şakir Yücel
Karaman ve yardımcı-ları belediye personeli ile bayramlaştı. Tüm
personelle bir araya gelen Karaman herkese bir bayram klasiği olan
çikolata ikram etti.
gündem haber7
gungorendergi.com
eylül2013
16 Temmuz 2013 tarihinde yasalaşan torba ka-nunla Güngören'deki patlamada vefat edenlerin 'sivil şehit' kapsamına alınması ve birçok hak ta-nınması şehit aileleri ve gazileri memnun etmişti.
Güngören Belediyesi, personelinin vatandaşa
daha iyi hizmet vermesi için yaptığı uygulama-
lara bir yenisini daha ekledi. Güngören Beledi-
ye Başkanlığı temizlik işlerinde araç kullanan
personeline göz taraması ve işitme testi uy-
guladı.
Güngören Belediyesi tarafından yapılan bu
uygulamalar kapsamında, Halkla İlişkiler Eği-
timi, İlk Yardım, Sivil Savunma ve Motivasyon
eğitiminin yanı sıra, bu kez temizlik işlerin-
de çalışan personelin, gündüz ve gece araç
kullanımlarında daha iyi hizmet sağlaması
açısından, özel olarak dizayn edilmiş sağlık
aracında göz taraması ve işitme testi yapıldı.
Güngören Belediyesi tarafından düzenlenen
bu uygulamaya katılan personel, hizmet ve
çalışma standartları açısından uygulamadan
oldukça memnun olduklarını belirtti.
Temizlik Personeline Göz Taraması ve İşitme Testi
gündem haber8
gungorendergi.com
eylül2013
Gorazde'de BuluştuKültür ve Dosluk,
Bosna-Hersek'in en stratejik bölgelerinden birisi olan Gorazde'de 16 yıldır Uluslararası bir buluşma yaşanıyor. Savaşın izlerini silmek ve bölge halkına moral vermek için gerçekleştirilen “16. Uluslararası Gorazde Kültür ve Dostluk Festivali”ne Güngören Belediyesi bu yıl da destek verdi.
gündem haber9
gungorendergi.com
eylül2013
Bosna-Hersek'in en stratejik bölgelerinden birisi olan ve
Fatih Sultan Mehmet'in Bosna'ya ilk adım atığı yer olarak
bilinen Gorazde, kültür, dostluk ve kardeşliğe ev sahipliği
yaptı.
Bosna savaşı sırasında 1365 gün boyunca kuşatma altında
kalan ve dünya ile bağlantısı koptuğu için hiçbir yardım alma-
dan direnişi sürdüren Gorazde'nin savaş sonrası yaralarını
silmek amacıyla yapılan etkinlikler 16. yılına ulaştı.
Kardeşlik hukukunun bir gereği olarak bu yıl düzenlenen “16.
Uluslararası Gorazde Kültür ve Dostluk Festivali”ne katılan
Güngören Belediyesi, açtığı el sanatları standıyla büyük ilgi
gördü. 10 Ağustos günü görkemli bir açılışla başlayan festi-
vale 20 ülke katıldı.
Güngören Belediyesi'nin yaptırdığı Gün-Gor Park'ta kortejle
başlayan ve Gün-Gor Kültür Merkezi'ndeki protokol konuş-
malarıyla devam eden festival renkli görüntülere sahne oldu.
Gün-Gor Kültür Merkezi'nde geçen yılki festivalde oluştu-
rulan sanat kolonisinin yaptığı eserlerin de yer aldığı bir de
sergi açıldı. Sergide Türkiye adına Güngören Belediyesi'nden
katılan Havva Bayburtlu'nun bir çalışması da yer aldı. Bosna
oyunları ekibi ve Polonya'dan gelen ekibin gösterileri ve yerel
sanatçıların şarkılarıyla bir bayram yerine dönüşen festivalde
Güngören Belediyesi'nin standında ebru sanatı icra edilerek,
aynı zamanda Bosnalı çocukların yüzleri boyandı. Takı tasa-
rım kursumuzda yapılan ürünler sergilendi.
Gorazdelilerin büyük ilgi gösterdiği ebru sanatını Gorazde
Belediye Başkanı Ramovic'de denedi ve ebru yaparken çok
heyecanlandığını ifade etti.
k e n t l i l i k10
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören Belediyesi vatandaşların daha rahat bir yaşam sürdürebilmesi
için yatırımlarına devam ediyor. Sokak yenilemeleri, Park ve Yeşil
alanların genişletilmesi, spor alanları ve merkezleri ile Güngörenliler daha
konforlu bir çevreye sahip oluyor.
Ortaç Caddesi
Güngören Belediyesi
Prestij Caddeler ve Erişilebilir Standart Yol projelerine
hızını kesmeden devam ediyor.
k e n t l i l i k11
gungorendergi.com
eylül2013
Razaki Sokak
Hem altyapı hem de çevre düzenlemesi ile birlikte yenilenen
Ortaç Caddesi ve Razaki Sokak Güngörenlilerin yaşam stan-
dardını yükseltiyor. Erişilebilir standart yollar projesi Güngö-
ren genelinde vatandaşların memnuniyetini kazanarak devam
ediyor.
Kaldırımların genişletilmesi, alt yapı bakım onarımının yapıl-
ması, asfaltın yenilenmesi ile ortaya çıkan yeni sokaklar çevre
düzenlemelerinin tamamlanmasıyla birlikte sokak sakinlerinin
yaşamını kolaylaştırıyor.
Erişilebilir standart sokakların en göze çarpan özelliği en-
gelli vatandaşların rahatça kullanabileceği nitelikte olma-
sıdır. Engelli vatandaşların ulaşım sağlarken karşılaşabile-
cekleri tüm risk faktörleri düşünülerek uygulanan çözümler
ile sokaklarda engeller kaldırılıyor.
Yayaların özelliklede çocukların güvenliği için düşünülmüş
demir korkuluklar sürücülerinde sokaklarda rahatça ilerle-
mesini sağlıyor.
s ö y l e ş i12
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören'de Bir Osmanlı Torunu:
Harun Osmanoğlu
gungorendergi.coms ö y l e ş i13
eylül2013
Bir şehzade ile tanışacak olmanın heyecanı içinde Harun Bey’in çalışma ofisine girdik. Bizi güler yüzlü çalışanları ve oğlu Orhan Bey karşıladı. Odasına girdiğimizde masası-nın hemen üstünde büyük dedesi Sultan İkinci Abdulhamid Han’ın resmi ve hemen yanında sıralı şekilde duran; kendi-sinin, babasının, dedesinin ve büyük dedesinin fotoğraflarını gördük. Odanın neredeyse her yerinde bir anı vardı. Biz bu anılarla bir tarihin kapısını çalmışken nihayet odaya oğlunun eşliğinde Harun Osmanoğlu girdi. Tebessümle bizleri selam-layarak, ikramda bulunmak için ne içeceğimizi sordu ve soh-bete başladık.
1935 Lübnan doğumlu Harun Osmanoğlu hayattaki 24 Os-manlı şehzadesinden biri. Harun Bey, Osmanlı Padişahı Sul-tan İkinci Abdulhamid Han’ın 3. Kuşak torunu. Dedesi Se-lim Efendi Türkiye’den sürüldükten sonra Lübnan’a gitmiş. Suriye’de büyümüş olan Harun Bey 3 çocuk babası ve 8 to-run sahibi. Kendileri tahsillerini Suriye’de tamamlamış. Halen Suriye Şam’da yaşayan bir abisi var Şehzade Harun Bey’in.
Babası Mehmed Abdülkerim Efendi Amerika’da ölü bulun-muş. Kabri halen Amerika’da Mehmed Abdülkerim Efendi’nin. Harun Bey, son dönemlerde gelen, babasının mezarının
Türkiye’ye getirilebileceği teklifine karşı, “İslamiyet’te eziyet yoktur cana. Yıllardır orada. Şimdi getirilmesini isteyemem.” dyor ve üzülerek devam ediyor sohbetine.
Babası Mehmed Abdülkerim Efendi ve dedesi Mehmed Selim Efendi ülkeden sürülürken 1 yıllık pasaport verilmiş ve bu-nunla birlikte 5 altın. Bu 5 altın ancak 1 aylık giderlerini karşı-
s ö y l e ş i14
gungorendergi.com
eylül2013
larmış. Bütün mallara da devlet el koymuş ve satmış. Hiçbir şeyleri kalmayınca dedesi Selim Efendi madalyalarını satmak zorunda kalmış.
Harun Bey bu yaşam öyküsünü anlatırken bizleri yakın geç-mişin soğuk sokaklarında yürütüyordu adeta. Ve artık yol bizi Lübnan ve Şam’dan çıkarıp Türkiye’ye doğru getiriyordu.
Oğlum Orhan Türkiye’de Okumak İstedi ve Hiç Türkçe BilmiyorduTürkiye’de 1974'te af kanunu çıktığında ben Şam’da Milli Sa-vunmada çalışıyordum. 1975 yılında oğlum ve eşim Türkiye’ye gelmek istediler. Büyük oğlum burada okumak istiyordu fakat Türkçe bilmiyordu. Bana ısrar etti, okulda öğrenebileceğini söyledi. Sonra buraya geldi ve Fatih’te bir okula yatılı olarak yerleşti. 2 yıl boyunca onun yanına gidip geldim. Sonunda 1977 yılında ben de Türkiye’ye geldim. Geldiğimde Türkçem azdı ve iş bulmakta zorlandım. Haliyle kuvvetli bir Türkçe gerekiyordu çalışabilmek için. Arapça tahsilim olduğu için
Suud-i Arabistan Konsolosluğu’nda göreve başladım. Gel-dikten sonra her 3-4 ayda bir beni emniyete çağırıp buraya neden geldiğimi, hangi partiyle çalıştığımı soruyorlardı. Çok
uzun süre vatandaşlığımızı alamadık. 9 yıl.
Türkiye’ye ilk geldiğimizde halam Nemika Sultan’ın kızı yaşı-yordu İstanbul’da. Onlarda 1 ay kaldık. Biz buraya geldikten sonra Suriye’den Lübnan’dan çok misafirimiz oluyordu ve ge-liş-gidişleri rahat olsun diye havaalanına yakın bir yere taşın-dık. Böylelikle Merter’e geldik. O zamandan beri bu semtte oturuyoruz.
9 sene bekleyen 1 ay da beklerDönem Turgut Özal dönemiydi. Cumhurbaşkanının karde-şi Korkut Özal ile tanışıyordum. 1985 yılında Korkut Özal bana, 9 yıl bekledin 1 ay daha bekle vatandaşlığın çıkacak, dedi. Tabi, 9 sene bekleyen 1 ay da beklerdi. Biz de bekle-dik. O arada Ankara’ya gitmişti. 1 ay sonra vatandaşlığım
"Dönem Turgut Özal dönemiydi. Cumhurbaşkanının kardeşi Korkut Özal ile tanışıyordum. 1985 yılında Korkut Özal bana, 9 yıl
bekledin 1 ay daha bekle vatandaşlığın çıkacak, dedi."
gungorendergi.coms ö y l e ş i15
eylül2013
geldi. Zannediyorum ki Özal dönemi olmasaydı biz vatan-daşlığımızı alamazdık. Çok zor zamanlarda gelmiştik bura-ya. Çok karışıktı o dönem. Oysa ben Lübnan’dan Suriye’ye geçtiğimde 1 ay içinde vatandaşlığımı vermişlerdi. Orada hiç sıkıntı çekmemiştim, bizi biliyorlardı ve çok hürmet gös-termişlerdi.
Sultan Hamit’in en ufak oğlu Âbid Efendi var. O Lübnan’a, Suriye’ye geldikçe biz görüşürdük. Bana, gitme üzülürsün. Ya oturduğun evden atarlarsa seni ne yapacaksın dedi hiç unut-muyorum. O zamanlar Merkez Bankası’na para yatıyordu adı-mıza. Onları alıyorduk. Biz geldikten 3 ay sonra kesildi para. Hazineye devrettik, dediler. Biz de elimizdeki arazi tapularını götürdük. Bize, Kızıl Sultan (II. Abdulhamid) bu arazileri gasp etmiş. Bunlarda hakkınız yok, devletin hazinesine alınacak bunlar, dendi. Ve burada ne varsa satıldı. Şimdi elimizde bü-yük tapularımız var dedelerime ait ama kullanamıyoruz. Çün-kü Sultan’ın eşleri ve çocuklarının tespit edilmesi gerekiyor-muş yani mirasçıların. Bu çok zor değil. Osmanlı arşivlerinde bunların hepsi kayıtlı ama kabul etmiyorlar.
Dedelerimin Yaşadıkları Yerler Harap Edilmişti Buraya ilk geldiğimde Yıldız Sarayı’nı gezdirdiler bana. O vakit Kenan Evren devriydi. Sarayda askerleri yatırmışlar, bina harap olmuştu. Birçok yeri çürümeye yüz tutmuştu.
Beni gezdirirlerken onlara kitaplardan okuduklarımı sordum. Şöyle yazıyordu kitapta; Saray’ın önünde bir havuz varmış, Sultan Hamid o havuzun oraya gidermiş, havuza giren kız-lardan beğendiklerine çiçek atarmış. Baktım havuzun orada kafes gibi yeşil bir alan var önünde de Ayetel Kürsi yazıyor-du. Burada Sultan Hamid namaz kılarmış. Döndüm beni gezdirenlere ve dedim ki, burada namaz kılan insan nasıl bu söylediklerinizi yapar? Cevap veremediler. Daha nice yalan yanlış şeyler yazılıyor ve anlatılıyor.
Saray rahmetli Özal zamanında epeyce düzenlenmişti. Temiz-lenmişti. Şimdi de gördüm, çok daha güzel ve temiz.
Özal zamanında ve şimdi de Ak Parti zamanında biz rahat-ladık. Vatandaşlık haklarımız verildi. Bizimle ilgilendiler. Hiç sıkıntı çıkarmadılar. Öncesinde çok şey yaşamıştık.
Sultan Hamid’in Mührünü Bir Fransız Satın Alıp Topkapı Sarayı’na Hediye EtmişBizden önce gelenler dedelerimin eşyalarını aldılar. Mesela bir yerde bir eşyayı görüyorum, bunun nasıl oraya geldiğini soruyorum müzayedelerden alındığı söyleniyor. Çok acı. Sul-tan AbdulHamid’in mührünü torunlardan biri Fransa’da müza-yedede satmış. Alan kişi de getirip Topkapı Sarayı’na hediye etmiş. Çok üzücü.
a i l e16
gungorendergi.com
eylül2013
Ne YapılmalıÇocukların Başarısı İçin
Günümüzde, çocukların okul başarıları, göz ardı edilmeyecek kadar önem kazanmıştır. Eskiye nazaran iş ve kariyer sahibi olmak zorlaşmış, çocukların da derslere olan ilgisi azalmıştır.
Bu nedenle yeni nesil anne-babalara daha fazla görev dü-şüyor. Eğitimin sadece okulda olmadığını, evin de eğitimde önemli bir rolü olduğunu unutmamalıyız.
Okullar açıldığı zaman velileri tatlı bir telaşe sarar. Bu telaşenin altında hem çocuğun geleceğiyle ilgili planlar, ümitler hem so-rumluluktan doğan korkular vardır. Günümüzde, ebeveynler ve öğretmenler, öğrencilerin niçin her geçen gün okula ve dersle-rine daha az ilgili göründüklerini anlamak için çaba sarf ediyor. Ancak, çocukların eğitimi konusunda bazı anne-babaların yaptı-ğı tek şey ise karne zamanında görüşlerini ileri sürmektir.
Oysa karne zamanı gelmeden de yapabileceklerimiz vardır. Çocuğun okula uyum ve başarısı, anne-babanın, onu yetiş-tirmedeki başarısının bir ölçüsüdür. Okullar eğitim kurumla-rıdır, ancak okula başlamakla, anne-babanın eğitici görevini tamamen öğretmene aktardığını düşünmesi de yanlış olur. Genel anlamda eğitim, evde ve okulda ortaklaşa yürütülür. Bu nedenle anne-baba, imkânlar ölçüsünde çocuğu öğretim hayatında da takip etmelidir.
Çok değil, yaklaşık elli yıl öncesi, anne-babaların görevi, basitçe, çocuğu okul için hazırlamak, onu okula götürmek, devamlarını kontrol etmek ve ödevlerin düzenli olarak yapıl-masını sağlamaktı. Öğretmenlerin görevi de öğrenciye bilgi-yi sunmak ve alıştırmalarda onlara yardımcı olmaktı. Bunlar, artık yeterli görünmüyor. Bunun iki sebebi olduğunu söyle-yebiliriz: Biri, öğrencilerde derslere karşı ilgisizlik ve çalışma isteksizliği; diğeri hayatta başarılı iş ve kariyer sahibi olmanın güçleşmesidir. İşte bu nedenle, anne-babalar ve eğitimciler olarak, öğrencilerin akademik başarılarını sağlamak için yeni yöntemler geliştirmek zorundayız.
Öğrencilerin ilgisizlik ve isteksizliğine, güdülenme (motivas-yon) eksikliği diyoruz. Güdüleme, kişiyi istekli hâle getirmek eski deyişle şevklendirmek; güdülenme de bir işi zevkle is-tekle yapmak demektir. İçsel ve dışsal olmak üzere iki tür
güdülenmeden bahsedebiliriz. Dışsal güdülenme, ödüller, hediyeler, notlar, diğerlerinden daha iyisini yapma isteği gibi dış etkenlerden kaynaklanır. İçsel güdülenme, kişinin içinden gelir. Okulda öğrenmeye istekli, evde ödevlerini zevkle yapan öğrenci yüksek derecede güdülenmiş demektir.
Kontrol Edin, Baskı KurmayınEbeveynler, okul başarısı için, öncelikle çocukları için sağlıklı bir ortam ve çevre sağlamalı ve en önemlisi iyi örnek olmalıdır.
Çocuğun sağlık durumu ile yakından ilgilenilmelidir. Çocuğun temizliğine ve kılık kıyafetine özen gösterilmelidir. Çocuğun düzenli beslenmesi ve uyumasına dikkat edilmelidir.
Çocuğun, erken yatıp erken kalkmasına özen göstermeli; sa-
bah kahvaltısı yaptırmadan çocukları asla okula gönderme-melidir.
Öğretmenlerle sıkı bir işbirliği kurulmalıdır. Okula gidersem para alırlar diye toplantılara gitmemezlik yapılmamalıdır.
Her istediği yapılan, her istediği alınan çocuk, doyumsuz ve hiçbir şeyden mutlu olmamaya başlar. Çocuğa yeteri kadar harçlık verilmelidir. Harçlığı, önce günlük, sonra haftalık ola-rak verilebilir.
Okul dışındaki arkadaşları kontrol edilmelidir. Sigara ve uyuş-turucu kullanımından uzak kalması sağlanmalıdır.
Çocuklar kardeşleri veya başka çocuklarla kıyaslanmamalıdır.
Çocuk sık sık ve olur olmaz her yerde eleştirilmemelidir.
Televizyon seyretmede çocuğa seçici olma alışkanlığı kazan-dırılmalıdır. Televizyona sınırlama getirilmelidir.
Çocuğun evde ders çalışması kontrol edilmelidir. Çocuklara nasıl ders çalışılacağı öğretilmelidir. Kendimiz televizyon sey-rederken, çocuğa git öbür odada ders çalış dememizin hiçbir faydası yoktur.
Prof. Dr. Mehmet Zeki AYDIN
Ebeveynler, okul başarısı için, öncelikle çocukları için sağlıklı bir ortam ve çevre sağlamalı ve en önemlisi iyi
örnek olmalıdır.
eylül2013
Batı dünyası, aileyi yıkım faaliyetinde en çok, ai-lenin temelini teşkil eden kadını istismar etmekte-dir. Onlar da çok iyi biliyorlar ki, ailenin temel taşı olan kadın yerinden sökülürse yıkım kendiliğinden gerçekleşmiş olacak. Son 60-70 yıldır, kadının iyi-liği için, kadını kurtarmak için yapılan her faaliyet kadını daha da zor durumda bırakmış olup, onu ayrıca büyük bir çıkmaza sürüklemektedir.
Kadını özgürleştirmek, kocasına bağımlılıktan kur-mak adına yapılan çalışmalar, onun özgürlüğünü daha da kısıtlıyor; koca bağımlığından kurtulan kadınlar başka yerlere daha çok bağımlı olmak zorunda bırakılıyor. Yağmurdan kaçayım derken doluya tutuluyor kadın.
Geriye dönüşü olmadığı için de, şunun bunun oyuncağı olarak perişan bir halde hayatlarını ta-mamlıyorlar. Bu da, zaten nazik ve hassas yapılı olan kadını yıpratıyor. Depresyona ve çeşitli hasta-lıklara sebep oluyor.
Nitekim son zamanlarda yaptıkları ilmi çalışmalar-da Uzmanlar; kadınların son yüzyılda kazandıkları özgürlüklerin sağlıklarına zararlı olduğu, bu özgür-lüklerin yol açtığı stresin sonucu olarak sigara ve alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların etkisi ile ömürlerinin kısaldığı yorumunda bulunuyorlar. Bir müddet sonra erkeğin ortalama ömür açısından kadını geçeceği tahmininde bulunuluyor.
Bilim adamları, genç kadınlar arasında alkol, uyuş-turucu, fuhuş ve sigara tüketimi ile stresin arttığını ve bunun sonucu olarak ömürlerinin kısalmasının kaçınılmaz olacağını savunuyorlar. Bu konu ile ilgili raporu hazırlayan Continuous Mortality Investiga-tion Bureau adlı özel araştırma şirketinin direktörü Tony Leonardo, kadın ömründe kısalma trendinin bu şekilde sürmesi halinde kadın ve erkeğin or-talama ömürlerinin bir noktada eşitleneceğini ve sonra erkeğin ortalama ömür konusunda kadını geçeceğini söylüyor.
Bu tehlikeli gelişmeyi gören bazı Batılı devlet-ler şimdiden tedbir almaya başlamış. (A.A)’nın “ Hollanda’da geleneksel aileye dönüş” başlıklı ha-berinin özeti şöyle: “Hollanda'da, ailelerde erkek
ve kadının rol dağılımında, geleneksel yapıya dö-nüş başladı. Merkez İstatistik Bürosu'nun verileri-ne göre, çalışan kadınlar arasında tam gün yerine yarım gün çalışma tercih ediliyor, kadınlar giderek evine ve çocuklarına daha çok zaman ayırıyor.
Karı- koca tam gün çalışanların sayısında 1980 ve 1990'lı yıllarda görülen artış tersine döndü. Erke-ğin tam gün çalıştığı ailelerde çalışan kadın sayı-sı azaldı. Son 10 yılda tam gün çalışan kadınların yaklaşık yüzde 44'ü yarım gün çalışmaya başladı. Hollanda'da halen 18 yaşın altında çocuğu olan ailelerin yüzde 30'unda geleneksel yapı hakim gö-rülüyor. Erkek çalışırken kadın evinde çocuklarına bakıyor.” Değişim üzerine seri konferanslar veren ve bu konuda birçok kitabı olan araştırmacı yazar Pat Mesiti de, aile üzerine bakınız ne diyor:
“ Bugün, bazı kimseler aile fertlerinin görev ve so-rumluluklarını yeniden yorumlamak ve aile kavra-mını yeniden tanımlamak istiyorlar. Ailenin birliğini, gücünü yıkmakla, aile fertlerinin rollerini değiştir-mek, yeniden tanımlamak eş anlamlıdır. Böyle bir davranış, toplumun yapısı bakımından çok tehli-kelidir. Çünkü aileyi parçalamak, toplumu parça-lamak demektir...”
Ailede görev ve sorumlulukların yeniden yorum-lanması ile kadın erkek eşitliği adı altında evde baba otoritesi yıkılmak istenmektedir. Halbuki sosyal hayatta matematiksel olarak eşitlik yoktur. Her iş yerinde, eşit olmamalarına, faklı konumda olmalarına rağmen çalışanlar işyeri sahibini veya müdürünü memnun etmek için elinden gelen gay-reti gösterir. Bunun gibi aile fertlerinin de ailenin reisi olan babayı kendilerinden üstün görüp onu memnun etmek için gayret etmeleri eşitsizlik de-ğildir.
Aslında babaya iyilik, aile fertlerinin kendilerine iyi-lik etmeleri demektir. Çünkü babanın zarar görme-si, ailenin bütün fertlerine müteselsilen intikal eder. Babanın iyi, rahat ve huzurlu olması fertleri etkiler. Aileyi yıkmak için o kadar yoğun propaganda yapı-lıyor ki, bu gerçekler kimsenin aklına gelmiyor. Aile fertleri, -özellikle evin kadını- şuursuzca bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller.
Eşit Olmak mı Huzurlu Olmak mı
Kadını özgürleştirmek, kocasına bağımlılıktan kurmak adına yapılan çalışmalar, onun özgürlüğünü daha da kısıtlıyor; koca bağımlığından kurtulan kadınlar başka yerlere daha çok bağımlı olmak zorunda bırakılıyor.
a i l e17
gungorendergi.com
a i l e18
gungorendergi.com
eylül2013
Parmak emme alışkanlığı 3-4 yaşına kadar normal kabul edi-lebilen bir davranıştır. Bu yaştan sonra devam eden alışkanlık, patolojik (normal olmayan davranış) kabul edilmektedir ve ge-nellikle duygusal yoksunluk ve gerginlik sırasında ortaya çık-maktadır. Bebeklerin çoğu parmak emme davranışı sergiler-ler. Bunun nedeni henüz anne karnındayken parmak emmeyi öğrenmiş bulunmalarıdır ve yenidoğan bebeklerin (0-1 yaş) en güçlü refleksi emme refleksidir.
Parmak Emme Hangi Nedenlere Bağlı Olarak Ortaya Çıkar.
Aileler parmak emmenin açlık ile ilgili olduğunu düşünebilirler. Fakat araştırmalar sonucunda, parmak emme alışkanlığının %20 ila %87 oranında beslenme ile ilgili olmadığı tespit edil-miştir. 1 yaş çocuklarının hemen hemen yarısı parmak emme davranışı gösterirler. Dokuzuncu aydan itibaren uyku ile par-mak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür.
Parmak emme davranışını tetikleyen diğer sebepler şu şekil-de sıralanabilir: Utanma ve sıkılma, okulda öğretmen ve ar-kadaşları ile olan ilişkisi, çocuğun anne ve babası arasında yaşanan tartışmalara şahit olması, aile içi şiddet, anne ya da baba kaybı, kardeş doğumu, taşınma, boşanma benzeri önemli olaylar, çevresinde parmak emme davranışı sergileyen bir model olması, parmak emme davranışını anlık çözüm ola-rak görme, yeni diş çıkarma, hiperaktivite, emme alışkanlığın-dan zevk alma.
Parmak Emme Sonucunda Karşılaşılması Muhtemel So-runlar
Genellikle 1.5 yaş dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını, ancak süregelmesi halinde dişlerde ve çenede bozukluğa neden olabileceğini kanıtlamıştır.
Parmak Emme
Alışkanlığı
Mer
ve Y
ÜC
E
eylül2013
"Aileler parmak emmenin açlık ile ilgili
olduğunu düşünebilirler. Fakat araştırmalar
sonucunda, parmak emme alışkanlığının
%20 ila %87 oranında beslenme ile
ilgili olmadığı tespit edilmiştir."
a i l e19
gungorendergi.com
Parmak emme davranışı zamanında engellenemediği takdir-de overjette artışa, ön açık kapanışa, üst çenede darlığa ve çapraz kapanışa sebep olabilmektedir. Parmak emen çocu-ğun emdiği parmakta zamanla deformasyon meydana gele-bilmektedir.
Uzmanların yapmış olduğu bir çalışmada özellikle parmak emme alışkanlığının 31. ve 46. aylar (yaklaşık 2.5 - 4 yaş) ara-sında çocuklarda üst dudak ve üst çene gelişimini etkilediğini rapor etmiştir.
Aileler Bu Duruma Nasıl Yaklaşmalı?
• Ebeveynler olayı telaşa kapılmadan, sabırla karşılamalı ve sürekli bu durumla ilgilenmekten kaçınmalıdırlar.
• Çocuğa bu alışkanlığının doğru olmadığı basit bir dille an-latılmalıdır.
• Çocuğa bebek gibi davrandığı, anne babasını üzdüğü asla söylenmemelidir.
• Çocuğu parmak emmeye sürükleyen nedenler araştırılmalı, bu alışkanlığı tetikleyen etkenler keşfedilerek ortamdan uzak-laştırılmalıdır.
• Söz konusu davranış belli bir zaman diliminde gözleniyorsa; çocukta kaygı uyandıran, onu etkileyecek bir durumun olup ol-madığı araştırılmalıdır.
• Ebeveynler, her zaman ve her koşulda onu sevmekten vazgeç-meyeceklerini çocuğa söylemelidirler. Bunlar yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi, yeni bir eve taşınma, okul değiştirme benzeri durumlar olabilir. Bu süreçlere çocuklar da dahil edilmelidir. Bu durum onların yeni duruma uyum sağlaması açısından önemlidir.
• Bu alışkanlığından dolayı çocuğun eline veya ağzına acı sürülmemeli, şiddet hareketleri uygulanmamalı, tehdit edil-memeli ve çocuk korkutulmamalıdır. Aksi takdirde bu dav-ranışlar çocukta olumsuz duyguların gelişmesine neden olacaktır.
• Ödüller verilerek çocuğun bu davranışı bırakması yoluna gidilmelidir.
• Tedavi için gerekirse bir uzmandan yardım alınabilir. Dav-ranış devamında fiziksel bozukluklar ortaya çıkmış ise, diş doktoru ile görüşülmelidir. Ayrıca bu tedavi sürecinde ko-nuşma terapistinden yardım alınmalıdır.
Parmak Emme Alışkanlığının Tedavisi:
Parmak emme alışkanlıklarında, tedavi genellikle 4 ve 6 yaşları arasında yürütülür. Bu tip olguların tedavisinde öğüt verme, hatırlatma, ödül sistemi ve destek tedavi şeklinde yaklaşımlar mevcuttur.
Bu alışkanlık ne kadar erken önlenirse, kalıcı ve süt diş-lerinde bozukluklara yol açma riski o kadar azalmaktadır. Parmak emmenin engellenmesi amacıyla diş hekimleri, ta-kılıp çıkarılabilen ağız içi aygıtlar üretmişlerdir. Bu aygıtların kullanımında başarı oranı, hastanın aygıtı kullanma sıklığı-na bağlıdır. Daha küçük çocuklarda ise eldiven, yüzük veya parmaklık aygıtı takılması önerilebilir.
Ağız içi veya ellere takılan aygıt kullanımında sadece doktor-diş hekimi ve aile değil; doktor-diş hekimi, aile ve terapist ile gerçekleştirilecek üç ayaklı bir tedavi süreci uygulanmalıdır. Tedavi süresince terapi gören çocuklardaki başarı oranı, di-ğerlerine göre daha yüksek bulunmuştur.
a i l e20
gungorendergi.com
eylül2013
Çocuğun temel eğitim kurumu ailedir. Yeni anlayışa göre ço-cuğun eğitimi ana rahminde başlar, doğumdan sonra devam eder. Kişiliği, altı yaşına kadar, aileden aldığı eğitimin kalitesi-ne ve şekline uygun olarak yüzde seksen tamamlanmış olur. Bir çocuk okula başladığında ya güvenli veya güvensiz, ya bağımlı veya bağımsız, ya sorumlu veya sorumsuz bir kişilik kazanmış olacaktır. Ailede eksik kalan ve yanlış verilen eği-timin okulda düzeltilmesi çok zordur. Onun için diyoruz ki: “Okul ailede başlar.”
Bir aileye sahip olmak, fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal gelişimi için gereken maddî ve manevî desteği almak her ço-cuğun temel haklarındandır. Bazı anne babalar çocukları için çok çalışarak, çok para kazanarak onların maddî ihtiyaçlarını karşılayarak, bakıcı tutarak, özel okullarda okutarak görevle-rini yaptıklarını zanneder; bundan çok daha önemli olan sev-gi, güven, yardımlaşma, paylaşma, işbirliği, dinî eğitim gibi manevî ihtiyaçlarını ihmal ederler. Çocuğun kişilik gelişiminde
anne baba modeli çok önemlidir. Taklit ve oyun çocuğun en etkili öğrenme araçlarındandır. Çocuk, sevdiği aile üyelerini ve arkadaşlarını taklit ederek yeni şeyler öğrenir ve onlarınkine benzer davranış kalıpları edinir.
Çalışan anneler çocuklarına gündüzleri yeterli zaman ayıra-madıkları için, onların bakımını ve eğitimini başkalarına (bü-yükanne, komşu, bakıcı, kreş, yuva) bırakmak zorundadırlar. Çocuğun teslim edileceği kişi, tercihen, çocukla kan bağı olan büyükanne, hala, teyze gibi yakın akrabadan biri olmalıdır. Ya-kın akrabadan seçilmesinin iki faydası vardır. Birincisi, çocuk-la kan bağı olduğu için ona kötü davranma, şiddet uygulama ihtimali çok düşüktür. İkincisi, yakın akrabalar arasında çocuk eğitimine ve terbiyesine bakış açısı, davranış biçimleri, ge-lenek ve görenekler birbirine çok benzer. Eğer yakın akraba imkânı yok ise ikinci alternatif, çocuğun yaşına uygun, tanıdık ve güvenilir bir kreş/anaokulu olabilir. Komşu ve bakıcı riskli olduğu için en son çare olmalıdır.
Ailede BaşlarOkul
gungorendergi.coma i l e21
eylül2013
Ailenin ve Ana Okulunun Çocuk Eğitimindeki YeriAnne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşı-yan, ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek bir ailede yetişen çocuk, anne baba olma sorum-luluğundan ve bilincinden habersiz, kültürel ve ekonomik seviyesi düşük bir ailede yetişen ço-cuğa göre daima avantajlıdır. Ekonomik seviye-si yüksek olduğu halde kültürel seviyesi düşük ailelerde yetişen çocuklar genellikle anne baba ve aile büyükleri tarafından şımartılmış, her is-teği yerine getirilmiş, yapabileceği işlerde bile hizmet almaya alışmış olduğundan okula uyum sağlaması çok zordur.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında bazı temel davranışlar ve kişilik özellikleri ka-zanmış olmalıdır. Kısa sürede okula uyum sağ-lamalı, okul ve sınıf içi kurallara uymalı, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Bir çocuk 6 yaşına gelip okula başladığında, okula uyum sağlayabilmesi, okulun kuralları-na uyabilmesi, ders dinleme ve ödev yapma sorumluluğunu yerine getirebilmesi için bazı temel davranışları, becerileri ve kişilik özellik-lerini kazanmış olması gerekir. Bu da ancak anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan ideal bir aile ortamında gerçekleşebilir. Çalışan annelerin çocuklarına bu becerileri kazandırma sorumluluğu büyük çapta anaokuluna aittir.
Okul KorkusuOkul korkusu, fobiler sınıfında yer alan, anao-kuluna ve ilköğretim birinci sınıfa başlayacak bazı çocuklarda görülen aileden, özellikle an-neden, ayrılma kaygısı ve sıkıntısıdır. Okul fobi-si, okulun kendisinden kaynaklanmayan, sebe-bini çocuğun da bilmediği, eksik ve hatalı aile eğitimi sonucu bilinçaltına yerleşmiş korku-lardan kaynaklanmaktadır. Okul korkusu ana-okuluna başlayan küçük çocuklarda daha sık görülür. Yetişkinlerin bile yeni bir ortama uyum sağlamada zorlandıkları göz önüne alındığın-da, ailesinden ilk defa uzak kalacak küçük bir çocuğun yeni ortama hemen uyum sağlaması beklenemez. İlk gün annesiyle birlikte oturmak istemesi, birkaç gün sınıf arkadaşlarına ve öğ-retmenine alışmada zorlanması normal sayıl-malıdır.
Her çocuk okula karşı aynı tepkiyi göstermez. Ailesi tarafından okul ve öğretmen hakkında olumlu kanaatleri olan, ağabeyi veya abla-sı okulda başarılı olan ve ödül alan çocukla-rın okul korkusu yaşamadıkları görülmektedir. Okula başlamadan önce çeşitli vesilelerle ağa-beyi, ablası ve aile büyükleri tarafından okula götürülmüş, sınıfta oturan, bahçede oynayan öğrencileri gözleme fırsatı bulmuş, öğretmen tarafından saçı okşanmış bir çocuk okulun kor-kulacak bir yer olmadığını görmüştür. Ağabeyi-nin, ablasının veya komşu çocuğunun severek okula gittiğini, ders çalışmaktan zevk aldığını, eve iyi bir karneyle gelip hediyeler ve aferinler aldığını gören bir çocuk da yine okula karşı olumlu duygular besleyecektir. Bu çocuklara okul forması, yeni ayakkabılar, okul çantası, kitaplar, defterler, kalemler çok çekici gelecek, bir an önce okula başlamak için sabırsızlana-caktır. Annesinden ve evinden ilk defa uzakla-şacak ve yeni bir ortama girecek olan anaokulu çocuğunda zaman ve mesafe kavramları yete-rince gelişmediği için kaygı duyacaktır. Açıkça dile getirmese de çocuğun aklında kaygı taşı-yan şu sorular vardır:
• Evimden ne kadar uzaktayım?
• Annemi özlediğimde hemen gelebilir mi?
• Annem beni sevmediği için mi buraya bıraktı?
• Annem ne zaman beni almaya gelecek?
• İhtiyaçlarımı kime söyleyeceğim?
• İhtiyaçlarımı kim karşılayacak?
• Burada istediğim şeyi yapabilecek miyim?
• Bir şey istediğim zaman bana kızacaklar mı?
• Yaramazlık yaptığım zaman ceza verecekler mi?
• Bu çocuklar beni döver mi?
Anaokuluna başlayacak bir çocuk bu soruların cevabını alacak şekilde okul hakkında bilgilen-dirilmiş, okulu gezmesi sağlanmış, çocuklarla ve öğretmenlerle tanıştırılmış ise birkaç gün içinde okula alışması beklenir. Eğer buna rağ-men okulun kapısından girmek istemiyor, an-nesinin eteğinden yapışıp bırakmıyor, ağlıyor, tepiniyor ise aile incelemesi ve terapi gerek-mektedir.
Anne baba olma sorumluluğu ve bilinci taşıyan, ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek bir ailede yetişen çocuk, anne baba olma sorumlulu-ğundan ve bilincinden habersiz, kültürel ve ekonomik seviyesi düşük bir ailede yetişen çocuğa göre daima avantajlıdır.
a i l e22
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören AşeviGüngören Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman
ve ekibinin 2004 yılında göreve gelmesiyle birlikte çalışma sistemini değiştirdiği Güngören Aşevi bugün
en modern tesise sahip ve hizmet kalitesiyle göz kamaştıran bir kurum haline geldi.
gungorendergi.coma i l e23
eylül2013
Yoksul, kimsesiz, yaşlı ve ihtiyaç sahibi herke-se el uzatan Güngören Aşevi evlerimizde ye-diğimiz yemeğin tadında ve incitmeyen servis hizmetiyle Güngörenli vatandaşlarımıza hizmet veriyor.
Sosyal Dayanışmanın geleceğimizi tesis ettiğini düşünen Güngören Belediyesi sosyal yardım-laşma alanında Aşevine büyük önem gösteriyor.
İhtiyaç sahibi kişilerin Güngören Belediyesine yaptığı müracaatlar üzerine sosyal inceleme ekiplerinin kişi durumunu yerinden izlemesi ile gerekli yardım çalışmaları başlatılmış oluyor. Güngören Belediyesi ekipleri tarafından titiz ve özverili bir çalışma sonunda belirlenen kişilere yapılan yardımlar hijyenik şartlarda özel olarak hazırlanıyor. Halihazırda 450 eve günlük 4 çeşit sıcak yemek kapılarına kadar götürülüp elden teslim ediliyor.
Güngören Aşevinde pişirilen yemekler aylık ola-rak belirleniyor ve her gün farklı bir çeşit yemek çıkıyor. Et yemeklerinin ağırlıkta olduğu menüler evlerimizdeki yemekleri aratmıyor.
Yemek çeşitliliği ile Aşevinden yardım alan va-tandaşların memnuniyeti sağlanmış oluyor.
Güngören Belediyesinin Sosyal Dayanışma Merkezi SDM tarafından aylık düzenli olarak yapılan gıda yardımları ile Aşevi hizmetleri bir-birinden ayrı kişilere ulaştırılıyor. Yemek yapabil-me imkanına sahip kişilere SDM tarafından gıda desteği yapılıyor. Yemek yapma imkanı olmayan kişilere de Aşevi tarafından sıcak yemek ulaştırı-lıyor. Bu uygulama ile hem hizmet kalitesi artmış oluyor hem de kişiye özel yardımlar adaletli bir şekilde sahiplerine ulaştırılmış oluyor.
Güngören Belediyesi Sosyal Dayanışma hizmetleri kapsamında yürütülen Güngören Aşevi faaliyetleri Güngörenli vatandaşları cenazelerinde de yalnız bırakmıyor. Cena-ze sahibi evden veya komşularından gelen talep üzerine Belediye ekipleri bu evlere ulaşarak ihtiyaçları tespit ediyor ve gerek-li yardımları cenaze evine ulaştırıyor. Yemek ve ulaşım konusundaki yardımların yapıldığı cenaze hizmetleri ile Güngören Aşevi mem-nuniyetle çalışmalarını sürdürüyor.
Yoksul, kimsesiz, yaşlı ve ihtiyaç sahibi herkese
el uzatan Güngören
Belediyesi Aşevi evlerimizde
yediğimiz yemeğin
tadında ve incitmeyen
servis hizmetiyle Güngörenli
vatandaşlarımıza hizmet veriyor.
e ğ i t i m24
gungorendergi.com
eylül2013
Washington Din Hizmetleri Müşaviri Yaşar Çolak, ABD'deki imam ve müezzin açığına da çare olacak şekilde imam hatip lisesi benzeri okullar açılacağını söyledi. Çolak, bu okulların işlevinin, din hizmeti sunabilecek personeli "mahallinden ye-tiştirmek" olduğunu söyledi.
ABD'de Türkiye'deki imam hatip liseleri müfre-datına benzer içerikle eğitim verecek bir li-senin açılması için hazırlıkların devam ettiğini belirten Çolak, ABD'de Türk vatandaşlarına yönelik din hizmeti sunabilecek personeli mahallinden yetiştirmek amacıyla New Jer-sey bölgesinde din eğitimi ağırlıklı bir okul açmayı planladıklarını anlattı.
Amerika'da doğup büyüyen ve anadili İngi-lizce olan gençlere yönelik düşünülen okul müfredatının, bu gençlere dini değerlerin yanında müsbet ilimleri de öğretecek yapıda olacağını belirten Çolak, mezun olan öğren-cilerin eğitimini Türkiye'deki ilahiyat fakültele-rinde sürdürebileceklerini söyledi.
Çolak, Diyanet İşleri Başkanlığı Washington Din Hizmetleri Müşavirliği'nin öncülük ettiği proje için, Türk nüfusunun da yoğun olduğu, New Jersey eya-letinin güneyinin pilot bölge olarak seçildiğini belirterek, "Ça-lışmaları en kısa zamanda tamamlayacağız. Okulda okutu-lacak kitaplar İngilizce olarak düzenlendi. İlk okulumuz 2014 eğitim öğretim yılına hazır olacak.'' dedi.
''Burada doğup büyüyen gençlerimizin kendi kültürel köken-leri ile aidiyetleri ve irtibatları her zaman sorun olmuştur.'' di-yen Çolak, ABD'deki Türk ailelerin kaygılarını gidermek adına, bu okulların çok büyük bir açığı kapatacağına vurgu yaptı. Çolak, sözlerine şöyle devam etti:
''Hayatın hızlı ritmi karşısında çok çalışmak zorunda kalan aileler, çocuklarına yeterli vakit ayıramıyorlar. Dolayısıyla on
ların ait oldukları kültür ve medeniyet dünyası ile iritbatlarını kurma bir sorunsal olarak karşımıza çıkıyor. Bu soruna da hitap etmek üzere bu projeyi hayata geçirmeyi istiyoruz. Bu ülkedeki varlığımızın geleceğini teminat altına almak istiyo-ruz.''
ABD'deki yeni nesilin Türkçe'ye hakim olmadığını ve farklı kül-türel formatlarla yetiştiğini söyleyen Çolak, ''Onların ilgi dün-yalarına hitap edebilecek kadroları yetiştirmek istiyoruz. Hem dil bakımından, hem de onların zihin kodlarını doğru okuma, ve onları doğru okuyabilecek nesilleri yetiştirme açısından böyle bir projeye ihtiyaç vardır.'' şeklinde konuştu.
Din hizmetleri müşaviri aynı zamanda, ABD'de büyüyen Türk çocuklarının, küçük yaşta Ame-
rikan eğitim sistemine teslim edilerek, kendi değerlerine yabancılaştırılmasının önünün açıldığına işaret ederek, Amerika'da cami bünyelerinde çocuk yuvaları açılması için Türk cami derneklerini teşvik ettiklerini de sözleri-ne ekledi.
-''Müslümanların sergilediği İslam pratiğinde ciddi problemler var''
''İslamofobi'nin en büyük kaynağı cehalettir, insanlar bilmedikleri şeye düşmanlık yapı-yorlar'' diyen Yaşar Çolak, "Anadolu Müslü-manlarının ürettiği medeniyet değerlerini ve İslam anlayışını" doğru bir şekilde temsil yönü yüksek mekanlarda insanlara anlatmanın İsla-mofobik olayları azaltacağına değindi. Çolak,
açılması planlanan okullarda İslami ilimler konu-sunda İngilizce eğitim görecek Amerika doğumlu Türk genç-lerinin, "İslam inancı hakkındaki yanlış algıları tedavi etme yö-nünde büyük bir rol üstleneceği" görüşünü dile getirdi. Çolak, sözlerini şöyle tamamladı:
''Gayrimüslimlerin sokağa çıktığında karşılaştıkları bazı Müs-lümanların sergilediği İslam pratiğinde ciddi problemler var. Amerika'da Müslümanların yaşayışlarındaki yanlışlar da İsla-mofobik olayların yaşanmasında etkili olabiliyor. Bu doğrultu-da, Washington DC yakınında, Maryland eyaletinde yapılan Türk-Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi, İslam'ın estetik değerlerini somut bir şekilde insanların önüne koymak sure-tiyle, doğru bir şekilde anlaşılmasında yaşamsal katkıda bu-lunacaktır.''
Amerika'da İmam Hatip Modeli
"Bu ülkedeki varlığımızın geleceğini teminat
altına almak istiyoruz.''
gungorendergi.come ğ i t i m25
eylül2013
Doğru ve güzel konuşmanın ilk şartı dinlemesini bilmektir. Siz dinlemesini bilirseniz, bu alışkanlığın sirayeti yoluyla herkes dinlemesini bilir ve siz de dinlenen bir konuşma yapabilirsiniz. Dinlenmeyen, gürültülü, ilgisiz bir yerde güzel konuşma da yapılamaz, orada konuşmanın tadı da olmaz.
Doğru ve güzel konuşmanın ikinci şartı, onun sağlam ve sis-temli bir fikre dayanmasıdır. Konuşarak düşünme yerine, dü-şünerek konuşma esas olmalıdır. Boş konuşulmamalıdır.
Bir bilgeye sormuşlar: Bir insanın zekâsını nereden anlarsınız?- Konuşmasından.- Ya hiç konuşmazsa?- O kadar akıllı insan yoktur ki.
Konuşmanın hazırlıklı bir sunuş konuşması olması durumun-da hazırlığın usulüne göre yapılması ve konuşmanın planlan-ması şarttır.
Konuşma ne bıktıracak kadar ağır, ne de makineli tüfek gibi süratli olmalıdır.
Konuşma ile nefes alıp verme ahenkli olmalı, nefessiz ve nefes nefese konuşulmamalı, nefeslenme sesi hissedilmemelidir.
İnsanın kişiliğini yansıtan sesin konuşmada önemli bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Zira ses dalgınlık, korkaklık, aptallık, mahcupluk, kibirlilik, tatsızlık, bünyece zayıflık vb. birçok özel-likleri ortaya koyar. Kaba, pürüzlü, sert, haşin, hım hım, geniz-den gelen, ince sesler dinleyenler üzerinde iyi bir etki bırakmaz.
Konuşmada ses tonu sözün, fikrin ve duygunun mahiyetine uygun bir tarzda ayarlanmalıdır. Sesin duyguları yansıtmaya, heyecanları duyurmaya, her anlamı ifadeye elverişli olması ve yerine göre tonunu değiştirmesi de konuşanın başarısı için önemli bir etkendir.
Konuşmada mümkün olduğu kadar zengin bir kelime kadro-su kullanılmalı, sınırlı bir dilden, tekrarlanan belli kelimelerden kaçınmalıdır.
Konuşmada kelimeleri doğru söylemeye özen gösterilmelidir. Telaffuzun şive ve ağız özellikleri taşımamasına çalışılmalı, edebi dil, kültür dili ile konuşmaya gayret edilmelidir.
Konuşma veciz denecek şekilde ölçülü olmalı, mana ve fikir ile söz arasında seçkin bir uyum olmalı, söz fikri tam ihata ve ifade etmeli, fikir sözü tam doldurmalı, ondan taşmamalıdır. Söz konuya ve mekâna, duruma uygun düşmelidir.
Konuşmada söz açık ve seçik olmalı, anlaşılır ve tatminkâr bir vasıf taşımalıdır.
Konuşmada cümleler düzgün olmalı, cümle yanlışı yapılma-malı, uzun cümlelere tam hakimiyet yoksa mümkün olduğu kadar kısa cümle tercih edilmelidir.
Konuşmada doğrunun yanında güzel de ihmal edilmemeli-dir. Bunun için sanatkârane bir dil ve ifade kullanılmalı; ben-zetmeler, mecazlar, başka anlama gelecek kelimeler, imalar, tezatlar, tekrarlar, parlak anlamlar, abartmalar, kişileştirmeler, çift anlamlı ve benzer kelimeler, paralellikler, ünlemler, hitap-lar, örnekler, fıkralar gibi çeşitli söz ve anlam ustalıklarına yerli yerinde müracaat olunmalıdır.
Konuşmada inandırıcı olmaya dikkat edilmeli, bunun için ko-nuştuğuna önce kendisinin inandığını ispat eden bir üslup ve tavır ortaya konmalıdır.
Konuşmada mimik ve jestlerden; sözün ve fikrin âhengine uy-gun bir şekilde ve ölçülü olarak, şuurla istifade etmelidir. Ses kadar, vücudun da canlı olması, bezgin, isteksiz tavırlar takın-mak, hatta yerine göre anlamı bakışlarımızla da ifade etmek dinleyenlerin ilgisini çeker.
Konuşmada tek bir noktaya değil, dinleyenlerin hepsine ve her tarafa bakacak şekilde ölçülü ve kavrayıcı bir hitap tarzı seçilmelidir.
Konuşma ne doyurmayan bir kısalıkta ne de sabır taşıracak bir uzunlukta olmalıdır.
Konuşmada dinleyenlerin nabzı tutulmalı, konuşmanın dozu dinleyenlerin tepkilerine göre ayarlanmalıdır.
Dinleyiciler, âdeta bitir de gidelim diyen yalvaran gözlerle size bakmaya başlamışlarsa sözü fazla uzatmadan konuşmayı to-parlamakta fayda vardır. Dinleyenlerin bakışlarından yapılan bu konuşmadan haz aldıkları seziliyorsa konuşma aynı canlı-lıkta örneklerle biraz daha genişletilebilir.
Güzel Konuşabilmek
e ğ i t i m26
gungorendergi.com
eylül2013
Her Çocuk Farklı Bir Dünyadır ve Biz Bunun Farkındayız
GÜNGÖREN BİLGİ EVLERİHer eğitim öğretim yılında yenilikler eklenerek geliştirilen Bilgi evleri bu yıl
eklenen yeniliklerle daha zengin bir konsepte sahip oluyor.
gungorendergi.come ğ i t i m27
eylül2013
Güngören Belediye Başkanı Şakir Yücel Karaman ve ekibinin göreve gelmesiyle birlikte geliştirilen Bilgi evleri konsepti kısa bir süre içerisinde tüm Güngörenli çocukların faydalanabile-ceği şekilde yaygınlaştırıldı.
Her eğitim öğretim yılında yenilikler eklenerek geliştirilen Bil-gi evleri bu yıl eklenen yeniliklerle daha zengin bir konsepte sahip oluyor.
Bu yıl yapılacak değişiklikler arasında en dikkat çekeni Eğitim Koçu desteği. Dünya çapında uzmanlar tarafından yapılan ve UNESCO’nun da destek verdiği bilimsel kişisel ve kariyer plan-lama testleri Türkiye’de de uygulanmaya başladı. Bilgi evlerinde ilk defa Güngören Belediyesi’nin uygulayacağı bu planlama testleri her yaş grubundaki çocuklar için uygulanabiliyor.
KÖS (Kişisel Öğrenme Stili Testi) ve KET (Kariyer Eğilim Testi) olarak ikiye ayrılan bu testlerdeki amaç çocukların kişisel eği-limlerini, kendilerine uygun çalışma ortamlarını belirleyerek bu eğilimlere göre kariyer seçenekleri ve hedeflerini belirlemek. Ço-cukların kendilerini iyi tanıması, kişilik özelliklerini bilip buna göre kendini yönlendirmesi ve tercihlerde bulunması, eğilimlerini fark etmesi amaçlanıyor.
Başarısız öğrenci yoktur, kariyeri planlanmamış öğrenci vardır. Bu fikirle yola çıkan eğitim koçları, kişisel eğilimi ön-ceden belirlendiği için öğrencinin başarısız olma ihtimalinin önlenebileceğini söylüyor. Bu çalışma Belediyemizin öncü-lüğünde İlçe Milli Eğitim müdürlüğünün desteği ile okul-larda yapılacak. Güngören’de 56.000 öğrenciye bu testler uygulanarak her bir öğrenci için ayrı bir dosya açılacak. Yapılan faaliyetler ve çalışmalarla her öğrencinin dosyası, kişisel eğilimleri eğitimciler tarafından gözlenmiş şekilde dolacak. Bu bilgi akışı Bilgi evlerinin kendi bölgesindeki öğrencilerini daha yakından tanımasını ve takip edilmesini sağlayacak.
Bu bilgilerle Güngören Kariyer Haritası çıkartılacak. Bireysel bilgiler hariç olacak şekilde istatistik kurulacak ve bu istatistik-ler kitapçık haline getirilecek. Bu kitapçıklar sayesinde bölgesel kariyer planlamaları ve eğilimleri daha net şekilde görülecek.
Bu projeyle ilgili bilgilendirmelere başlandı. İlk turu tamamla-
nan mahalle mahalle gidilip, velilerle yapılan görüşmelerden oldukça olumlu tepkiler alan Güngören Belediyesi ekipleri bil-gilendirme toplantılarına devam ediyor.
Güngören Belediyesi bilgi evlerinin işlevini ve niteliği arttıra-rak öğrenci sayısını 10.000’e çıkarmayı hedefliyor. Halihazırda okul derslerine etütlerle destek veren Bilgi evleri okulların ya-zılı tarihlerinde birebir ders alınabilecek şekilde düzenleniyor. İnternet üstünden randevulu şekilde çalışacak bu işlemle ço-cuklar destek almak istedikleri yazılılarından 2 gün öncesin-den randevu alarak bu derslerden birebir faydalanabilecekler.
Ekip çalışması olarak yürütülecek bu programda her ders-ten bir branş öğretmeni bulunacak. Ve bu eğitimciler her gün bir bilgi evinde dönüşümlü olarak ders verecek. Bu derslere İngilizce ve Arapça dil eğitimleri de dahil. Bilgi evine gelen çocukların karnelerinde zayıf olmayacak, diyen eğitim koçları bunun için Güngören Belediyesi’nin her türlü imkanı sağladı-ğını ifade ediyor.
Çocukların düzenli takibinin yanı sıra velilerin sürekli olarak çocukları hakkında bilgi edinmeleri ve yönlendirilmeleri de sağlanacak. Ayrıca velilere yönelik de aylık eğitim seminer-leri Güngören Belediyesi tarafından ücretsiz olarak verilecek. Bilgi evlerinin işleyişi okula destektir ve çocukların sadece okuldaki başarısını değil yaşam kalitesini ve diğer alanlardaki başarısı hedeflenmektedir.
Her Çocuk Farklı Bir Dünyadır ve Biz Bunun Farkındayız
GÜNGÖREN BİLGİ EVLERİ
e ğ i t i m28
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören’deki OkullarEğitime Hazır
Güngören Belediyesi tarafından her yıl okullara yapılan yenileme, tadilat ve yeni yatırımlar bu yıl da birçok uygulama ile okullar yeni eğitim öğre-tim dönemine hazırlandı. Öğrencilerin daha rahat ve güvenli bir eğitim yılı geçirmeleri amacı ile ya-pılan okul yatırımları hız kesmeden devam ediyor.
Her yıl okulların kapanması ile birlikte Güngö-ren Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü tarafından okulların eksikleri ve talepleri tespit ediliyor. Yaz dönemimin tümünü kapsayan yoğun bir çalışma temposu ile Fen İşleri Müdürlüğü yetkilileri, Okul-lardaki gerekli tüm eksikleri tamamlıyor.
gungorendergi.come ğ i t i m29
eylül2013
2013 yaz döneminde Güngören Belediyesi Fen İşleri Müdür-lüğünün yürüttüğü çalışmalar sonucu Güngören genelinde toplam 26 okulda sürdürülen çalışmalar tamamlandı. Okulla-rın iç ve dış cephe bakımları ve boyanması, çatı bakımı ve onarımından Fen ve Teknoloji laboratuvarlarının modernizas-yonuna kadar birçok alan yenileniyor. Tuvaletlerin sterilizasyo-nu ve daha hijyenik kullanılabilmesini sağlayacak düzenleme-ler, bahçe ve çevre düzenlemeleri, yangın merdivenlerinin ve ekipmanlarının bakımı, elektrik ve sıhhi tesisatlarının bakımı, sınıf kapılarının yenilenmesi, kütüphanelerin geliştirilmesi de okullara yapılan yatırımlardandır.
Güngörenli öğrencilerin en modern imkanlar ve sağlıklı koşul-larda eğitim görmelerini hedefleyen Güngören Belediyesi bu yıl toplam 26 okulda çalışmalarını tamamladı.
Güngören Belediyesi tarafından yatırımları tamamlanan okul-lar şöyle; Abdi İpekçi İlköğretim Okulu, Atatürk İlköğretim Okulu, Ergenekon İlköğretim Okulu, Ergün Öner İlköğretim Okulu, Gaziler İlköğretim Okulu, Genç Osman İlköğretim Oku-lu, Güneşli Tepe İlköğretim Okulu, Gündoğdu İlköğretim Oku-lu, Güngören İlköğretim Okulu, İncirli Bahçe İlköğretim Okulu, Kemal Kaya İlköğretim Okulu, Mehmet Akif İlköğretim Okulu, Mehmetçik İlköğretim Okulu, Mustafa Kemal İlköğretim Oku-lu, Şehitler İlköğretim Okulu, Şiir Mektebi İlköğretim Okulu, Yavuz Çavuş İlköğretim Okulu, 75. Yıl İlköğretim Okulu, Genç Osman Anadolu İmam Hatip Lisesi, Güngören Anadolu Lise-si, Güngören Ticaret Meslek Lisesi, İ.M.K.B Lisesi, İzzet Ünver
Lisesi, Tuncay Azaphan Lisesi, Polis Amca Anaokulu, Meslek Eğitim Merkezi, Halk Eğitim Merkezi.
e ğ i t i m30
gungorendergi.com
eylül2013
20. yüzyılın en önemli teknolojik buluşlarından biri olan tele-vizyon günümüz toplumunda ne yazık ki insanların en fazla vakit ayırdığı, en çok yüz yüze geldiği tüketici medya araç-larının başında gelmekte ve evlerde başköşeye oturtularak ailenin baş tacı edilmektedir.
1990’lı yıllara kadar sadece TRT’nin tekelinde bulunan tele-vizyon yayıncılığı 1990’ların başında özel televizyonların ya-yıncılığa başlaması ve özel kanalların çoğalmasıyla beraber insanların yaşantıları da televizyona, televizyondaki dizi, eğ-lence, yarışmalara gibi programlara göre biçim almaya başla-dı. Böylece televizyon her türlü alternatif programı hazırlaya-rak çocuk, genç, kadın, erkek, yaşlı demeden her kesimden kendisine bağımlı izleyici bulmakta çok fazla zorlanmadı. Ve sonuç olarak da yaşadığımız toplumda gerek büyük şehirde gerek kırsal kesimlerde televizyonun olmadığı ve izlenmediği ev hemen hemen hiç yoktur diyebiliriz.
Peki hiç düşündük mü acaba televizyonumuz evde kaç saat açık kalıyor ve biz ve özellikle çocuklarımız günde ortalama en az kaç saat televizyonun karşısında kalıyoruz? Yapılan araştır-malara göre internet vb. ortamlarda geçirdiği zaman hariç bir çocuk yılda en az 900 saat televizyon seyrediyor. Ayrıca bu süreye en az 10 bin reklam filminin sığdırıldığı belirtiliyor.
Yine yapılan araştırmalarda insanların evde geçen zamanla-rının büyük bir bölümünü televizyon karşısında geçirdikleri söyleniyor. Amerika’da bir öğrenci 18 yaşına gelinceye kadar 12 bin saatini okulda, 15 bin saatini ise Televizyon karşısın-da geçirmektedir. Türkiye toplumunda da bu tablo çok farklı gözükmüyor. Birçok eve temel ihtiyaçlardan olan buzdolabı ve çamaşır makinesinden önce televizyonun girdiği gerçeği bunun en önemli kanıtıdır. Ki geldiğimiz süreçte artık her evde en az iki veya üç televizyon bulunmakta ve aile bireylerinin her biri istediği programı rahatlıkla izleyebilmektedir.
Televizyonun tartışılmayan gücü ve etkisi sayesinde ne yazık ki çocukların yetiştirilmesi ve eğitilmesi noktasında da tele-vizyonun ayrıcalıklı bir yeri oldu. “Çocuk ve Televizyon” kitabı-nın yazarı Hüseyin E. Öztürk kitabında modern ve geleneksel çocuğun ayrımını yaparak 20. yy’ın ortalarına gelindiği an-
dan itibaren geleneksel çocuktan kopuşla birlikte oluşmaya başlayan modern çocukluğun medya enformasyonu ile biçim aldığını ifade etmekte ve ne yazık ki çocukluk tarihinde de en büyük değişimin bu yüzyılda gerçekleştiğine dikkat çek-mektedir. Ve böyle bir dönemde sözlü kültür yerini yazılı kül-türe, yazılı kültür de artık yerini elektroniğe devretmiş ve bu ortamda da hedef ne yazık ki yine çocuklar olduğunun altını çizmiştir.
Televizyon okuma-yazma gibi bir zorunluluk içermediği için de özellikle çocuklarımız tarafından çok kolay tüketilen bir ürün halini almıştır. Bunda annelerin katkısı da göz ardı edil-meyecek kadar büyüktür diyebiliriz. Çünkü yapılan araştır-malar sonucunda Türkiye’de yaşayan annelerin önemli bir çoğunluğunun çocuklarının karnını televizyon karşısında do-yurduğu ve yine televizyondaki reklamlarda sunulan yiyecek ve içecekleri almakta olduğu belirlenmiştir. Ve sonuç olarak da çocuklar televizyonu kendilerine kalkan ederek çeşitli yollarla istediklerini elde etmektedirler.
Televizyon çocuğumuzun kimlik edinmesinde de önemli bir rol oynuyor. Çocuğun temyiz yaşına adım atıp özdeşimler kurmaya başladığı bir dönemde televizyon ekranlarından yansıyan görüntüler ciddi anlamda çocuğun kişiliğinin biçim-lenmesinde etki etmekte ve çocuk ekranlarda gördüğü mo-deli çekici bulduğu an kendini o kimlik içine sokma çabasına girmektedir. Ayrıca televizyon insanımızı, özellikle de gelişim ve kimlik oluşturma çağında olan çocuklarımızı sadece izle-yici konumuna düşürmekte; bu nedenle de pasif, tepkisiz, edilgen bir hale getirmektedir. Dayanışmayı, üretmeyi, bir-likte ortak bir eylem gerçekleştirmeyi ve aile içi sohbeti yok etmektedir.
Televizyonun çocuk üzerinde şiddet ve seks gibi önemli iki etkisinin de altını çizmek gerekiyor. Televizyondaki şiddetin çocuklar üzerindeki saldırganlığı artırdığı gerçeğini ve cinsel teşhirin çocuk psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisini görme-mezlikten gelemeyiz. 1990’lı yıllarda Türkiye’nin gündemine düşen ve çocuklarımızın-gençlerimizin de merakını celbeden 900’lü Alo Bilgi hatlarının günümüze yansıyan birçok farklı boyutunun olduğunu unutmayalım.
Çocuk ve Televizyon
Zehr
a Ç
omak
lı Tü
rkm
en
Peki hiç düşündük mü acaba televizyonumuz evde kaç saat açık kalıyor ve biz ve özellikle çocuklarımız günde ortalama
en az kaç saat televizyonun karşısında kalıyoruz?
gungorendergi.come ğ i t i m31
eylül2013
Bütün bunlardan kalkarak elbette televizyo-nun olumlu yönleri de olmakla beraber ancak azının uyarıcı, çoğunun uyuşturucu etkisi yap-tığının altını çizmek gerekiyor. Bu nedenle de “Uzaktan Kumandalı Çocuklar” adlı kitaptan okuduğum ve edindiğim birkaç tavsiyeyi siz-lerle de paylaşmak istiyorum.
1-Öncelikli olarak televizyonu evin en göze çarpan bölümüne yerleştirmeyin. Ulaşması zor olan her şey daha az dikkat çeker.
2-Yemek yerken lütfen televizyonumuzu ka-patalım. Eminim ki yediğimiz yemeğin tadını o zaman daha iyi anlayacağız.
3-Televizyon izleme konusunda tavrımızı net bir şekilde ortaya koyalım. Hatta haftanın bazı gün-lerini televizyonsuz gün ilan edelim.
4-Televizyonu çocuk bakıcısı olmaktan çıkartalım.
5-Çocuğumuzu televizyonla cezalandırıp, yine televizyonla ödüllendirmeyelim.
Bütün bunlara rağmen çocuğumuz bizlere canının sıkıldığını sıkça söyleyecektir. Lütfen kaygılanmayalım. Sadece biraz daha sabır. Eminim ki çocuğumuz bizim kararlığımızı görünce televizyona alternatif daha yaratıcı oyunlar bulacak ve zihin dünyası daha aktif hale gelecektir.
Televizyon okuma-yazma gibi bir zorunluluk içermediği için de özellikle çocuklarımız tarafından çok kolay tüketilen bir ürün halini almıştır.
e ğ i t i m32
gungorendergi.com
eylül2013
Unutmayın ki siz de bir zamanlar çocuktunuz... Arkadaşlarınızın oyun oynadığı saatlerde oturup ders çalışmak sizin için de can sıkıcıydı, değil mi? Ama siz, çocuğunuza ödev alışkanlığı kazandırabilirsiniz.Okul hayatımızın kabusu olmuştur 'ev ödevi'. Hiçbir çocuk yoktur ki ev ödevine karşı istekli olsun. Fakat doğru yaklaşımlarla bu durumun, çocuğunuz ve sizin için bir kabusa dönmesini engelle-yebilirsiniz. NP İstanbul Nöropisikiyatri Hastanesi'nden Psikolog Aynur Sayım, çocuğa nasıl ödev yapma alışkanlığı kazandırılabi-leceğinizle ilgili önerilerde bulundu.
Becerilerine Dikkat!Öncelikle her çocuğun bireysel farkları olduğunu ve öğrenme tarzı-nın değişkenlik gösterdiğini unutmamak gerekir. Çocuğun gelişimi, öğrenme becerileri, dikkatini yoğunlaştırma ve sürdürme becerisi; yaşına uygun mu, ders çalışma motivasyonu nasıl, çocuğun çalışma disiplinini etkileyen nedenler nelerdir incelemek gerekir. Eğer çocu-ğun zekasında, öğrenmesinde ve dikkat becerilerinde sorun yoksa, tek başına çalışma disiplinini kazanabilir. Fakat bu alanlarda sorun ya-şayan bir çocuğun özel eğitim desteği alması, birlikte ders çalışılması gereklidir.
Program ÇıkarınHer çocuğun algılaması, öğrenme şekli farklıdır. Bazı çocuklar sabah daha iyi öğrenir, bazıları akşam. İşitsel-görsel-dokunsal vb. şekilde öğrenme tarzları vardır. O çocuğa uygun zaman ve öğrenme tarzını gözeterek yapılan ve uygulanan bir program, en verimlisi olacaktır.
Onun Da Fikrini AlınProgram; çocuğun ihtiyaçları, neyi ne kadar çalışması gerektiği göz önüne alınarak, kendisinin de fikri alınarak yapılmalıdır. Prog-ramın esnekliği de olmalıdır, çocuk aksattığı çalışmayı telafi ede-bilir. Kendisine ödüller verilebilir. Bu, motivasyonunu artırır. Sa-dece ders konusunda değil, her konuda çocuğun fikri alınmalıdır. Tabii, uygun olmayan istekler tartışılmalı, açıklama yapılmalıdır. Aile içinde aile oturumları yapılmalı, kararlar ortak alınmalıdır. Bu, hem bireysel gelişimi destekler, hem de sorunlara çözümler getirir.
Okul Ödevini Cazip Kılmak
gungorendergi.come ğ i t i m33
eylül2013
Kişilik kavramı davranış bilimciler tara-fından uzun yıllarca araştırılan bir konu olmuştur. İnsanın kişiliği ve kişilik gelişi-mi üzerine sürekli araştırma yapılmak-ta. Ancak günümüzde kişiliğe ilişkin pek çok ayrıntı açıklık kazandı. İnsanın kişiliğinde, anne-babasından ve soyun-dan aldığı genetik şifrelerin, anne-ba-bası tarafından yetiştirilme yönteminin etkilerinin ve çevresel faktörlerin bir bü-tünlük içerisinde rol aldığını biliyoruz.
Çocuğun gelişim dönemlerinin de kişi-lik gelişimindeki etkileri tartışılmaz. Yani çocuğunuzun motor gelişimi, duyusal gelişimi, bilişsel gelişimi, dil gelişimi ve psiko-sosyal gelişimi onun kişilik geli-şimini doğrudan etkileyen süreçler ola-rak karşımıza çıkıyor.
Her anne-baba çocuğunun güçlü bir kişiliği olsun ister. Ancak yine her anne-babaya göre güçlü kişilik farklı anlamlar taşımaktadır.
Anne-Babalarla Yapılan Bir Anketin Sonuçları;"Çocuğunuzun güçlü bir kişiliğe sahip olmasını mutlaka istersiniz. Güçlü kişilik deyince aklınıza gelen nedir?"
Yanıtlar arasında en çok şunlar yer alıyor:• Olaylar karşısında yıkılmayan• Zorluklarla başa çıkabilen• Para kazanmayı bilen• Gerektiğinde tepki gösterebilen ve hayır diyebilen.
Bu saptamalar elbette doğru, ama bun-lardan daha önemli bir faktör var ki, o olmayınca bunların hiçbiri olmaz; çocu-ğun kendisi ile barışık olması ve kendisi-ni sevmesi. Çocuğun kişiliğinin gelişim-de en temel faktör olan kendini sevme ve bunun beraberinde getirdiği kendinle barışık olma duygusu anne-babanın oluşturabileceği bir duygu durumudur. Anne-baba tarafından sürekli eleştiri-len, onaylanmayan, yaptığı olumlu iyi davranışları göz ardı edilen çocukların kendilerine güvenlerinin az olduğunu ve kendilerini sevmediklerini görüyoruz.
Bahar
NezlesiBu sayımızda Güngören ilçemizde hizmetlerine devam eden Kolan Hastanesi sağlık ekibinden Gögüs Hastalıkları uzmanı Dr. İmran Özdemir ile ilk ve son baharda karşı karşıya geldiğimiz bahar nezlesi üzerine konuştuk.
s a ğ l ı k34
gungorendergi.com
gungorendergi.coms a ğ l ı k35
eylül2013
Bahar nezlesinin ilk belirtileri nelerdir ve hangi zamanlar-da görülür?Halk arasında bahar nezlesi adı verilen mevsimsel alerji sık-
lıkla polenlere karşı oluşur ve genellikle ilkbaharın başından
başlayıp sonbaharın sonuna kadar devam eder. Ancak bu
durum bölgesel farklılık gösterebilir. Sıcak bölgelerde polen
mevsimi yıl boyu devam edebilir. En sık belirtileri burunda
sulu akıntı, hapşırık, burun tıkanıklığı, burun, damak, geniz
kaşıntısıdır.
Bahar nezlesinden gözlerimizde sıklıkla etkilenir. Alerjik göz
nezlesi denilen bu durumun başlıca belirtileri ise gözlerde kı-
zarıklık, kaşıntı-yanma, yaşarma, gözde batma hissidir. Mev-
simsel alerjiler tüm bunların dışında geniz akıntısı, boğazda
gıcık hissi, öksürük, koku alma bozuklukları, baş ağrısı, yüz
ağrısı, uykusuzluk, uyku bozuklukları, horlama, ağız kuruluğu,
nefeste kötü koku, yorgunluk, bitkinlik, iştahsızlık gibi şikayet-
lere de sebep olabilir.
Bahar nezlesinin kişilerde ortaya çıkmasının temel se-bepleri nelerdir? Kalıtımsal ya da mevsimsel midir?Alerjik hastalıklar genellikle kalıtsaldır. Özellikle anne tarafında
olması halinde çocukta ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir.
Hem anne hem babada olursa risk daha da artar. Ancak aler-
jik hastalıkların ortaya çıkmasında tek başına kalıtsal faktörler
yeterli değildir. Kişide alerjik bir hastalığın belirti verebilmesi
için mutlaka çevre şartlarının da bunlara eklenmesi gerekir.
Bahar alerjisinin olması için polen mevsiminin olması ve has-
tanın bulunduğu ortamda belli sayıda polen bulunması lazım-
dır. Karşılaşılan polen sayısı arttıkça hastanın şikayetlerinde
de artış görülür.
Bahar nezlesini tetikleyen şeyler nelerdir, hangi bitkiler özellikle etki ediyor?Ülkemizde ağaç, çayır - çimen ve otsu bitkiler olmak üzere 3
ana bitkinin polenleri alerjik reaksiyonlara neden olur.
Bu 3 ana polen grubu arasında alerji yapma gücü en fazla
olan bitki, "Graminea" olarak adlandırılan çayır-çimen po-
lenleridir. Sıklıkla huş ağacı, fındık ağacı, kızıl ağaç gibi ağaç
polenleri ilkbahar başlangıcında; çayır salkım otu, delice otu,
parmak otu gibi çayır-çimen polenleri ilkbahar ve yaz mevsi-
minde; pelin, akkaz ayağı, yapışkan otu gibi yabani ot polen-
leri de sonbahar aylarında ortaya çıkarlar.
Bu hastalar nelere dikkat etmeliler? Bahar alerjisinin so-
nuçları nelerdir?
Alerjik hastalığın tedavisinde temel kural, duyarlı olunan
alerjenlerle teması önlemektir. Çünkü birçok alerjik hasta-
lıkta yakınmalar, genellikle alerjenle temasın ardından or-
taya çıkıyor.
Polen alerjisi olanların, polenlerin yoğun olduğu dönemde
dış ortamda çok bulunmamaları ya da maske takmaları
önemlidir. Araba ve evde cam açmak yerine filtresi iyi olan
klimaların kullanılması ve filtreleri belirli aralıklarla değişti-
rilmesi önerilir. Polenler çoğunlukla sabah saatlerinde yo-
ğun olarak yayıldıklarından bu vakitlerde evi havalandırmak
amacıyla cam açılması önerilmemektedir. Dışarıdan eve
gelindiğinde giysiler değiştirilerek yıkanmalıdır. Mümkünse
burun içi dahi yıkanarak banyo yapılmalıdır. Saçların yıkan-
ması, yapışan polenlerin temizlenmesi açısından yarar sağ-
lamaktadır. Araba ile yolculuk yapıldığında camlar kapalı
tutulmalıdır. Polen tutucu hava filtreleri olan otomobillerin
tercih edilmesi faydalı olacaktır. Otomobilin bakımı esna-
sında polen filtreleri değiştirilmelidir.
Yağmurlu günlerde havada uçuşan polen miktarı azaldığından
polen alerjisi olan kişiler rahat eder. Sıcak ve rüzgarlı günlerde
ise polen yayılımı artar. Bu durumda hasta mümkün olduğun-
ca sokağa çıkmamalıdır. Dışarı çıkıldığında mümkünse polen
maskesi kullanılmalıdır.
Bahar nezlesinin en sık belirtileri burunda sulu akıntı, hapşırık, burun tıkanıklığı, burun, damak, geniz kaşıntısıdır. Bahar nezlesinden gözlerimizde sıklıkla etkilenir. Alerjik göz nezlesi denilen bu durumun başlıca belirtileri ise gözlerde kızarıklık, kaşıntı-yanma, yaşarma, gözde batma hissidir.
s a ğ l ı k36
gungorendergi.com
eylül2013
Alerjik durum tedavi yöntemleri nelerdir ve bunların so-nuçları nelerdir?Alerjik hastalıkların tedavisinde yapmanız gereken ilk şey, duyarlı olunan alerjenden korunmadır. Ancak alerjenden korunmak her zaman mümkün olamamaktadır.
Şikayetlerin olduğu sezonda hastanın yakınmalarını kontrol al-tına almak amaçlı ilaç tedavisi uygulanabilir. Kişinin söz konusu mevsimi rahat geçirmesi amacıyla polen mevsimi başlamadan
2 hafta önce ilaç tedavisine başlanması ve mevsim süresince ilaçlarını kullanılması önerilir. Mevsim sona erdikten sonra ilaç tedavisi kesilebilir. Bu ilaçlar ağızdan hap şeklinde olabildiği gibi burun içine sprey tarzında da olabilir. Göz bulguları olan hastala-ra damla şeklinde ilaçlarda verilebilir.
Nefes darlığı, öksürük gibi astmatik yakınmaları olan hastaların tedavilerine ‘fıs fıs’ diye tarif edilen içinde kortizon bulunan inha-ler ilaçlarda eklenebilir. İlaç tedavisiyle şikayetleri kontrol altına alınamayan, duyarlı olduğu alerjenden korunmayı tam olarak ba-şaramayan, uygun seçilmiş hastalara halk arasında ‘aşı tedavisi’ olarak bilinen immunoterapi uygulanabilir.
Bu tedavi ne kadar erken yaşlarda uygulanırsa başarı şansı o kadar yüksek olan bir tedavi şeklidir. 4 yaşından sonra uygula-nabilen bu tedavide başarı oranı % 60-70 arasındadır. Tedavinin amacı hastalığın tamamen ortadan kaldırılması değil ilaç ihtiya-cının ciddi bir şekilde azaltılmasıdır.
Genel olarak alerjik hastalıklarının tespit edilmesi ve te-davisi hakkında bilgi verebilir misiniz?Alerjik hastalıkların tanısında yakınmalar ve alerjik öykü de-taylı değerlendirilmelidir. Alerjenle karşılaşma ile yakınma-ların başlaması ve şiddeti iyi tanımlanmalı ve ailede alerji varlığı sorgulanmalıdır. Detaylı anamnez alındıktan sonra deri, göz, orta kulak, burun, ağız ve akciğer muayenesi ya-pılmalıdır.
Alerjik hastalıkların tanısında yakınmalar ve alerjik öykü detaylı
değerlendirilmelidir. Alerjenle karşılaşma
ile yakınmaların başlaması ve şiddeti iyi tanımlanmalı ve ailede alerji varlığı
sorgulanmalıdır.
gungorendergi.coms a ğ l ı k37
eylül2013
Ardından yapılacak olan laboratuvar testleri tanıyı kuvvet-
lendirir. En sık kullanılan test deri testidir. Bu test ile kişinin
duyarlı olduğu alerjen belirlenebilir.
Alerji testi öncesinde test sonucunu etkileyen bazı ilaçlar belli
bir süre önce kesilmelidir. Alerjik hastalıklar tanısı kan tahlili,
burun akıntı örneğinin incelenmesi, solunum fonksiyon testle-
ri ve bazı görüntüleme yöntemleri ile de desteklenebilir.
Alerjik hastalıklar sadece bahara özgü müdür?
Alerjik hastalıklar sadece bahar aylarında görülen, polenlere
bağlı oluşan mevsimsel alerjilerden oluşmaz.Bahar alerjisi dı-
şında perenial rinit denen ve semptomları yıl boyu süren alerji
tipi vardır. Perenial rinitte neden, genellikle yıl boyunca ortamda
bulunan ev tozu ve akarları, küf, hayvan tüyü, çeşitli kimyasallar
gibi alerjenlerdir.
Hava kirliliği ev içi şehir tipi kirlilik te alerjide önemlidir. Ev içi kir-
lilikte sigara, şehir tipi kirlilikte otomobiller ön plandadırlar. Bazı
ağrı kesici ilaçlarda alerjiyi tetikleyebilir. Mesleksel allerjik rinit
denilen ve çalışma ortamındaki allerjenlere ya da irritan (tahriş
edici) maddelere bağlı gelişen bir alerji çeşidi daha vardır. Hap-
şırma, burun akıntısı ve burun tıkanıklığı gibi allerjik bulguları
çalışma ortamına girdikten sonra ortaya çıkar. Hastalar hafta
sonlarında ve tatillerde rahattır.
Alerjik hastalıklar kişinin günlük yaşantısını nasıl etkile-
mektedir?
Alerjik hastalıklar ömür boyu devam eden fakat yaşla beraber
şiddeti azalan hastalıktırlar.
Alerji, hastaya sıkıntı vermesi, yaşam kalitesini bozması ve iş gücü kayıplarına neden olurlar. Eğer gerekli tedbirler alınır ve uy-
gun tedavi verilirse bu hastalığın atak sayısını oldukça azaltılabilir.
Bunun aksine alerjenden korunma önlenemez ve temas sü-
rekli olursa alerjinin görüldüğü organlarda artış olabilir. Allerjik
nezle astıma kadar ilerleyebilir. Çünkü Alerjik nezle ve astım
adeta ayrılmaz iki arkadaş, can-ciğer kuzu sarmasıdırlar.
Bu, son yıllarda ‘one airway, one disease’ (tek havayolu, tek
hastalık) ve ‘united airways’ (birleşik havayolları) terimi ile
ifade edilmeye çalışılmaktadır.
Alerjik nezle ve astım birlikteliği ile ilgili örnek vermek ge-
rekirse;
Alerjik veya non-alerjik rinitli hastalarda astım gelişme ris-
ki, nezlesi olmayanlara göre 11-17 kat daha fazladır. Risk,
sürekli alerjik nezlesi olanlarda yüksektir.
Genel olarak, tüm astımlıların %75-80’ inde alerjik nezle
vardır.
Astım ve alerjik nezle belirtileri hastaların %25 kadarında
aynı zamanda başlar.
Birden fazla maddeye karşı alerjisi olanlarda astım riski
daha fazladır.
s a ğ l ı k38
gungorendergi.com
eylül2013
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabillim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur yaptığı açıklamada ço-cukları okulda hastalıkların beklediğini ifade ederek velileri uyardı.
Kalabalık Sınıflar Sağlık Sorununu TetikliyorProf. Dr. Akdur, kalabalık sınıf ortamına girilmesi nedeniyle çocukların okullarda sağlık problemleri yaşayabileceğini öne sürerek, bu sağlık problemlerini şöyle açıkladı:
"Çocukları okulda bekleyen başlıca üç grup sağlık sorunu vardır. Bunların bi-rincisi kalabalık sınıf ortamına girilmesi nedeniyle; nezle, grip tonsillit ve zatür-ree gibi solunum yolu enfeksiyonlarıdır. İkincisi su, gıda ve el temizliğine dikkat edilmemesi nedeniyle meydana gelen ishalli hastalıklardır. Üçüncü grubu ise yine yaşın ve kalabalık ortamın getirdiği düşme, çarpma ve benzeri nedenlerle oluşan; kırık, çıkık, burkulma ve yaralan-ma gibi kas iskelet sistemi sorularıdır."
Alınması Gereken ÖnlemlerProf. Dr. Akdur, çocukları okulda bek-leyen solunum yolu enfeksiyonları, is-halli hastalıklar ve kas iskelet sistemi
gibi sağlık sorunlarına karşı alınabile-cek önlemlere ilişkin ise; "Bunlara karşı alınacak önlemler aslında çok basit ve belli. Nezle grip ve zatürree için yani birinci grup için en önemli tedbir hasta olan çocukların veliler tarafından oku-la gönderilmemesidir. Anne ve babalar çocuklarını okula göndermeden önce mutlaka ateşini ölçmeli ve yüksek ateşi olan çocuklar, öksüren hapşıran çocuk-lar kesinlikle okula gönderilmemelidir. Aynı şekilde öğretmenler öğrencilerine dikkat etmeli ve hasta olduğunu düşün-düğünde kesinlikle sınıfa almamalı ve okul revirine göndermelidir. ishalli has-talıklara karşı yani ikinci grup için açıkta satılan yiyeceklere müsaade edilmeme-si ve çocuklara el temizliği öğretilmesi gerekir. Okuldaki suyun hem yeterli hem de sağlıklı olması da çok önemli. Yara-lanmalara karşı ise okul binası ve içinin uygunluğu yanında, bahçe ve çevre de çok önemli. Ayrıca çocuklara ani ve dik-katsiz hareketlerden kaçınma alışkanlığı kazandırılmalı" şeklinde konuştu.
"Okul Kantinleri Sağlıksız Beslenme-ye Yönlendiriyor"Okul kantinlerinin çocukları sağlıksız beslenmeye yönlendirdiğini savunan Prof. Dr. Akdur, öğrencilerin kantin alış-
verişinde nelere dikkat etmesi gerektiği-ni ise şöyle belirtti:
"Okul kantinleri çocukları boyalı içeceklere ve şekerli gıdalara yönlendiriyor. Süt ayran ve meyve tüketimini adeta zorlaştırıyor. Öğrenciler, sebze ve meyve hariç ambalajlı olmayan hiç bir gıdayı tüketmemelidir. Çe-kingen davranmamalı ambalaj üzerindeki marka, ve diğer bilgileri kontrol etmeyi öğ-renmelidir. Özellikle gıdaların son kullanma tarihine çok dikkat edilmelidir."
"Teneffüslerde Sınıfta Kalmayın"Son olarak ise öğrencilerin teneffüsler-de sınıf dışına çıkmasını öneren Prof. Dr. Akdur, bedeni hareket ettirmenin kan do-laşımını olumlu etkilediğini kaydederek, "Öğrenci sağlığı için okuldaki dinlenme ve spor saatleri çok önemlidir. Öğrenciler teneffüslerde mutlaka dışarı çıkmalı, temiz hava almalı ve beden hareket ettirilerek kan dolaşımı tazelenmelidir. Bazı öğrenci-ler teneffüslerde dışarı çıkmadığı gibi çeşitli mazeretlerle spor saatlerine de katılma-maktadır, bu çok sakıncalıdır. Öğretmenler teneffüslerde tüm öğrencilerin dışarı çık-masını ve tazelenmelerini sağlamalıdır. Öğ-rencinin bunu yapması için okul bahçe ve çevresinin öğrenciyi teşvik edecek güzellik ve düzenlilikte olması gerekir" dedi.
Okullarda
eylül2013
Sıkıntılardan Kurtulmak İçin En İyi İlaçlardan Biri;
Tempolu yürüme ve egzersizin beyinde rahatlamayı sağlayan bölgedeki sinir hüc-relerini harekete geçirdiği, anksiyete ve depresona iyi geldiği uzun zamandır bili-niyordu ama bunun beyinde nasıl olduğu sırrını koruyordu.
Fareler üzerinde yapılan laboratuvar de-neylerinde fareler stres yaratan bir etkiy-le, fiziksel olarak aktifken karşılaşıyorsa bu aktivite anında sinir hücreleri onları sakinleştiriyor. Hareketli Olanlar Stresle Daha İyi Başa ÇıktıAraştırmacılar deney sırasında hayvanları iki gruba böldü ve bir grubun devamlı ha-reket etmesini sağladı, diğerinin ise sabit durmasını. Daha sonra beyin hücrelerinin egzersizden önceki ve sonraki halleri in-celendi. Umulduğu gibi uyarılgan sinirler, beynin duygusal tepkilerinin oluştuğu hi-pokampüsü harekete geçirdi.
Journal of Neuroscience Dergisi'nde ya-yınlanan araştırmaya göre hareket halin-deki farelerin stresle daha iyi başa çıktığı görüldü ve bu sonucun insanlar için de geçerli olduğuna inanılıyor. Paradoksu da Çözen AraştırmaPrinceton Üniversitesi'nden Prof. Eliza-beth Gould, anksiyetenin beyinde nasıl meydana geldiğini anlamanın, anksiye-teyle başa çıkmada kolaylık yarattığını belirtiyor. Ayrıca bu araştırma beynin ken-di kendini nasıl modifiye ettiğini ve kendi doğasının nasıl cevap verdiğini gösteriyor.Uzmanlara göre araştırma sonuçları bir paradoksu da çözüyor çünkü egzersiz hipokampüste yeni nöronların büyüme-sini sağlarken aynı zamanda anksiyeteyi de önlüyor. Çünkü bu genç hücreler tipik olarak uyarılmaya daha müsait, bu yüzden egzersiz daha çok anksiyeteye neden ol-malı. Ama araştırmacılar egzersiz sayesin-de beyin hücrelerinin yanmasını önleyen mekanizmayı güçlendiriyor. İşte bu yüz-den anksiyete daha az yaşanıyor.
Tempolu Yürüyüşgungorendergi.com
s a ğ l ı k39
Fareler üzerinde yapılan laboratu-var deneylerinde fareler stres ya-ratan bir etkiyle, fiziksel olarak
aktifken karşıla-şıyorsa bu akti-vite anında sinir hücreleri onları sakinleştiriyor.
s a ğ l ı k40
gungorendergi.com
eylül2013
Çocukların beyni henüz hızlı bir gelişim süreci içerisinde ol-duğundan yeterli uyku, fiziksel ve bilişsel gelişme açısından büyük önem taşıyor.
İngiltere'de yapılan araştırmada, 3,5, ve 7 yaşındaki 11binden fazla çocuğun uyku düzeni ve okuldaki başarısı incelendi.
Yapılan araştırmalara göre, yeterli miktarda uyuyamayan ço-cukların okuma, yazma, matematik ve problem çözmedeki kabiliyetlerinin azaldığı, sağlıklı uyuyan çocuklara göre daha düşük notlar aldıkları belirlendi.
Bilim adamları yetersiz uykunun vücudun doğal ritmini ve beynin yeni bilgiler öğrenme becerisini bozabileceğini vurguladı.
Araştırmacılar, en düzensiz dönemin 3 yaş olduğunu, nere-deyse 5 çocuktan birinin farklı saatlerde yatağa girdiğini be-lirtti. 7 yaşından itibaren ise çocukların yarısından fazlasının
uyku saatlerinin düzene (19.30 ve 20.30) girdiğini ifade ettiler.
Ayrıca, uyku düzenini sağlayamamış ve gece geç yatan ço-cukların eğitim seviyesi düşük ailelerden geldiklerine, her gece okuyamadıklarına ve genellikle daha fazla televizyon izlediklerine dikkat çektiler.
Yatma saatlerinin erken dönemde düzenli hale getirilmesinin en iyisi olacağını ancak hiçbir zaman geç kalınmadığını ifade eden araştırmacılar, çocukların saat 19.30'dan önce yatırılma-sının beyne etkisine ilişkin ise kanıt bulunmadığını vurguladı.
Ebeveynlerin çocuklarının uyku saatleri konusunda onları uyarma-lı ancak baskı yapmadan açıklayıcı bir biçimde onları bu konuda aydınlatmalı ve ödünsüz uygulamaları gerekiyor. Elbette ailedeki diğer erişkinlerin de bu konuda uyum içinde davranmaları şart.
Unutmayın çocuklarımız bizim geleceğimizdir.
Düzenli Uyku Başarının Bir Parçası
gungorendergi.coms a ğ l ı k41
eylül2013
Doğal malzemelerle daha sağlıklı ve daha ekonomik bir diş macunu elde etmek mümkün.
Evinizde çok kısa bir zaman diliminde kendi diş ma-cununuzu hazırlayabilirsiniz. Ünlü birçok markanın ürettiği, bizim de eczane ve mağazalardan satın alıp tükettiğimiz, içerisinde birden fazla kimyasal bulu-nan diş macunlarının yerine, evde doğal malzeme-lerle diş macunu hazırlamak sağlığımız ve bütçemiz için daha faydalı.
Bilim adamları yaptıkları araştırmalar neticesinde diş macununun içerisinde bulunan maddelerin ba-zılarının kanserle ilişkili olduğunu ve bu maddelerin zamanla vücutta biriktiğini tespit ettiler. Diş macu-nunun içerisindeki bu toksin kimyasallar, yapay tat-landırıcı, sorbitol, sodyum laurly ve florürü kapsıyor. Diş macununuzu evde kendiniz hazırlarsanız tüm bu kimyasal maddelerden uzak durup, maddi olarak ta-sarruf elde edebilirsiniz.
Diş macunu tarifi:1) 2/3 bardak karbonat
2) 4 çay kaşığı deniz tuzu
3) Yağ veya esans formunda 1-2 çay kaşığı nane ya da sevdiğiniz diğer tatlarla diş macununuzu lezzet-lendirebilirsiniz
4) İhtiyacınız kadar su (kıvamını kendiniz ayarlayabilirsiniz)
Malzemeleri bir kabın içerisine koyup güzelce karış-tırın. Tadının ve kıvamının iyi olup olmadığını kontrol edin. Diş macunu kıvamına geldiğinde hava sızdır-mayan bir tüpe, kavanoz ya da plastik bir poşete ko-yup saklayabilirsiniz.
Unutmayın en iyi sonucu elde etmek için günde en az 2 kez özenle hazırladığınız bu diş macununuzla dişlerinizi fırçalamalısınız.
İnci gibi bembeyaz dişlere sahip olmayı herkes ister, hem de florür kullanmadan.
DoğalDiş Macunu
r ö p o r t a j42
gungorendergi.com
eylül2013
Röportaj / Ekrem SAKAR
Tasavvuf edebiyatını anlamak için insan olmak lâzımdır.
Ömer Tuğrul İNANÇER
gungorendergi.comr ö p o r t a j43
eylül2013
Mutlak Manada Vücut Güzelliğini Tasvir Edip Öven Şiir-ler Dahi Mantık İtibariyle de Dolaylı Olarak Onu Yaratanın Sanat de Kudretini Övgü İçin Allah’ı Övmekle Eşdeğer Sa-yılabilir mi?Evet… Ameller niyetlere göre ölçülür. Vücut, yüz vs. güzelliği nefsin için övüyorsan nefsindendir. Allah’ın güzelliğini sevip övüyorsan, ona zaten vücut güzelliği demezler, “cemâl seyri” derler. Aynı kelimeler kullanılsa dahi o niyet “ehlince” belli olur. Herkes anlamaz. Nasıl baş ağrısının sebebinin hakikisini tabip anlarsa, hangi kelimenin ne şekilde nereye kullanıldığını da ehli anlar. Bu ehil illâ edebiyatçı olmak değildir. Edip olmak, edepli olmak, bunu anlamaya yeterlidir. Ama zannettiğimiz kadar çok edip yoktur.
Peki Bu Mazmunların Ve Remizlerin Arkasına Saklanıp da Vücut Güzelliğinin Gerçek Manasını Kasteden Şairler de Olmuş Mudur?Onlar çoğunluktadır zaten. Sadece Türk Edebiyatında değil; bütün Doğu Edebiyatı, Arap, Fars hatta Urdu Edebiyatında. Muhammed İkbal meselâ, onun bazı yazılarını okusan aşk ro-manı zannedersin, öyle değildir ama, Muhammed İkbal çok ciddi bir âşık-ı resûldur. Felsefesinin, fikriyatının, tefekkürünün yüksekliğinden dolayıdır. Yahut Ali İzzet Begoviç. Çok önemli bir fikir adamıdır.
Şimdi bu mazmunlar akıl edilmeyip, kelimeler zahirî manasıy-la ölçüldüğü zaman zaten ortada derunî bir edebiyat, ilm-i ledün edebiyatı yoktur. Bazıları bu mazmunları inkâr ederler. “Meyhane mukassi görünür taşradan amma, Bir başka ferah başka letafet var içinde” beyti Nedim’indir. Ama bildiğimiz kafa çekilen meyhaneyi anlatmıyor ki.
Pîr-i Mugan meselâ Şeyh Galip’te, “Koyma kadehi elden söz pîr-i muganındır” diyen ehl-i sünnet Mevlevî şeyhi acaba, “Şa-rap kadehini elinden bırakma, meyhaneci sana doldursun” mu diyor acaba? Bunu bu kadar zâhir anlayan, bu işi anlama-mış demektir. Pîr-i mugan aşk sunan zattır, şeyhtir, pirdir vs. Kadeh ise aşkın güzelliğidir. Yine Muzaffer Ozak Hz.’nin “Asıl şarap aşktır” diye bir kitabı vardır.
Meselâ biz şarap kelimesini lûgat mânâsında anlamıyoruz. Şarap Arapça, “içilecek şey” demektir. Müskirat haramdır,
meşrubat değil. Bu kelimeden saçma sapan lâkırdı türetiyor-lar. “Şer” kötüymüş, “ab” suymuş, şarap da kötü suymuş. Biri Arapça biri Farsça, ikisi yan yana gelmez. Kur’an-ı Kerim’de şarap kelimesi varmış; rakı, viski vs. yokmuş, onun için onlar sayılmazmış. Bunlar uydur uydur ipe diz; cahil bile değil, deli lâflarıdır. Deli olmak kolay, saçma bulmak zordur.
Niyazî-i Mısrî “Hamr-ı rûy-i yâr ile sekrân olan anlar bizi” di-yor. Yârin yüzünün güzelliği ile sarhoş olanlar bizi anlar. Bir kadın yazarsa erkeğin, bir erkek yazarsa kadının yüzü değil ki o. Kâinatta gördüğün her şey vech-i ilâhidir. İşte o güzelliğin seyriyle sarhoş olanlar bizi anlar. “Anlamaz câhil olan, zevil-ir-fan olan anlar bizi”. Bütün bunları tarif ettikten sonra bu tarif-lerin insan manasına geldiğini, bu tarifleri taşımayanın hayvan manasına geldiğini söylüyor. Yani anlamaz hayvan olan, insan olan anlar bizi diyor Niyaz-ı Mısri. Onun için tasavvuf edebi-yatını anlamak için “insan” olmak lâzımdır. Nefsinin peşinde giden, Kuran-ı Kerim’de Allah’ın tabir ettiği, “Onlar belki de hayvandan aşağıdır” tarifine uyan mahlûkat bu işleri anlamaz. Ağır olduysa oldu, ağırlığını nazar-ı itibara almam ben, doğru-luğunu yanlışlığını nazar-ı itibara alırım!
Şöyle Bir İddia Var: Yasak Olan Resmin Arab Harfleri Arasına Gizlenip…Resim yasak değildir, kim söylemiş? Ayet göstermedikten sonra Allah’ın yasak demediği bir hususa yasak demek tanrı-lık taslamaktır, küfürdür. Nasıl haram dediğine haram deme-mek küfürse, haram demediğine de haram demek küfürdür.
Takvim yaprağı arkası okuyup kendisini Ebu Suud Efendi zan-nedenler değil, ciddi ulema bu nev’i meselelere haram değil, tahrimen mekruh demişlerdir. Yani, “kaygan bir zeminde olup insanı nefsinin peşine sürükleyebilecek hususları yapmayınız, sonunda nefsinize hâkim olmazsanız kötüye varabilir” mese-leleri haram değildir.
Resim, tasvir, her ân oluş ve oluşumda olan (oluşum derken gelişim değil, şuunat meselesi) Allah’ın makbul kulları da her ân değişim üzeredir. Menkıbeleri olağanüstü hadiseler olarak değil de anlatmak istediği meseleler olarak dikkat eder, okur-sak, doğrularını anlarız.
Günümüzde tasavvuf deyince aklınıza ne gelir bilemeyiz ama bizim aklımıza Ömer Tuğrul İnançer gelir. Kendilerine tasavvufî edebiyattan başlayarak, bu edebiyata ve dolaylı yolda tasavvufa yönelik eleştiriler minvalinde sualler tevcih ettik. Hem sorularımızı cevapladılar, hem de yanlış bilinen veya hiç bilinmeyen birçok şeyin altını çizdiler.
r ö p o r t a j44
gungorendergi.com
eylül2013
Hz.Mevlâna’nın bendegânından Sultan’ın kızı bir Gürcî Hatun vardır. Sizi çok sık göremiyorum, müsaade eder misiniz bir tasvirinizi yaptırayım diyor. Hz.Pîr de kabul buyuruyor. Rum bir resmî devlet ressamı var. Hz.Pîr poz verdiği hâlde resmini yapamıyor. Çünkü yapıyor; baktığı ile yaptığı birbirini tutmuyor. En nihayet Hz.Pîr, “Yapamazsın oğlum” diyor. “Biz her ân değişik ifadelerde oluruz”. Kesrette midir, vahdetde midir bilinmez.
Habeş kilisesine git bak; kıvırcık sakallı, esmer tenli, patlak gözlü bir Hz.İsa. İsveç kilisesine git; mısır püskülü gibi saçlı, mavi gözlü, burnu yukarı doğru kalkık bir Hz.İsa vs. Hangisi Hz.İsa bunların? Tahayyülâtın aksetmesi elbette sanattır, sanata bir lâfım yok; ama Hz.İsa’yı kendi kafasına göre betimlemek olmaz. Habib-i Edib-i Zîşan böyle muhtelif şekilde resmedilmekten korun-mak için bu bir yasak değil, ta’zimdir. Bu, şuna benzer: Kadınlar analıktan ötürü bazı zamanlarında ibadetlerinden muaftırlar. Muafiyeti yasak olarak an-latan hocaların kulakları çınlansın. Allah’ın ikramına bir israiliyyat kafasıyla pis diyorlar. Ağzından kelime-i şehadet çıkan pis olmaz! Abdestsizlik pis değildir, pislik imansızlıktır.
Resim bir yasak değil, ta’zimdir. Fakat o ta’zimi yerine getirebilmek için be-timlemeler yapılmıştır. Koskoca bir İran, Türk, Kuzey Arabistan minyatür sa-natı vardır.
Yeri Gelmişken Müzik İçin Ne Diyebiliriz? Müziği Tef ve Ney’in İnsafına Bırakıldığını SöylüyorlarHalt ediyorlar. Halt etmek, karıştırmak demektir. Din, Allah’ındır. Bir tane di-nin, bir tane Allah’ı vardır. Sosyolojik olarak din kurumu ile teolojik olarak din kurumu aynı şey değildir. İnanç sistemlerine sosyolojide din derler. Allah indinde din, İslâmdır. Yeryüzünde en yüce yaratık Hz.İnsandır; çünkü yeryü-zünde Allah’ın halifesidir. Kâfir, putperest, ayyaş vs. ne olursa olsun. Onlar sıfattır, tevbe ile temizlenir. İşte bu en yüksek kurum, en yüksek yaratığa aittir. Âletin, paranın, çulun, kılın dini olmaz. İnsanın dini olur. Piyano gâvur da ney Müslüman mı? Hangi kafa söylüyor bunu? “Her şeyi sizin için, sizi kendim için yarattım” diyen bir Allah’ın kuluyuz Müziğin zatının haram olduğuna dair ayet mi var? Ama müzik aynı zamanda nefsi okşayan, eğlenceye kullanılan, günümüzde bilhassa “show buisness” olarak kullanılan bir şeydir. Kötüye kullanılmış olması zâtını bozar mı? Kâbenin içine put koymakla Kâbenin şe-refi eksildi mi? Öyleyse müziğin şerefi de eksilmez. Doğduğunda kulağına okunan ezan da, öldüğünde arkandan okunan mevlid de müziktir. Efendim ezan başka, o insan sesi… Sen sadece aletten çıkanı mı müzik zanneder-sin? En yüksek musikî âleti insan gırtlağıdır. Bunlar boş lâflardır.
Aynı iddia sahipleri edebiyatla ilgili olarak da, itikat ve fıkıh kitaplarının kısıt-layıcı olması sebebiyle tasavvuf şiirine kaçılmıştır diyorlar. Rasulullah Efendi-mizin huzur-u şerîflerinde okunan şiirler var. O şiirleri hiç tetkik etmişler mi? Büyük Türk Musikîsi üstadı Itrî, bir naat-ı şerîfinde “Öyle bir nûr-ı mücessem-sin ki gölgen yere düşmez” diyor. Bu şimdi bir yerden kaçış mı? Kur’an- Ke-rim nesir bir şiirdir. Şiir sadece kalıba sığan kelimeler değildir. O, manzume-dir. Hiçbir yere kaçılmaz. Tasavvuf kaçılacak bir yer değil, yükselenecek bir yerdir. Bunun da asr-ı saadetteki tipik örneği Ashab-ı Suffe’dir. Ne yazık ki, herkesin ağzında sloganlaşmış dualarda Ashab-ı Suffe’nin ismi söylenmez. Ashab-ı Suffe olarak söylenmez. Hâlbuki onlar Hz.Peygamber’in dervişleri-dir. Hz.Ömer’i herkes tanır fakat Utbe bin Hattab’ı herkes tanımaz. Utbe bin Hattab ve kardeşi, Sad bin Ebi Vakkas da Ashab-ı Suffedendir. Hakim riva-yetle sayısını bildiğimiz Ashab-ı Suffe’de dönem dönem bütün sayıları 214- 216 arasındadır. Azdır. Allah Kur’an-ı Kerim’de zaman zaman ayet sonlarında kalîl kelimesiyle anlatılan iyilerin, doğruların az olduğunu söyler.
gungorendergi.comr ö p o r t a j45
eylül2013
Bir Radyo Programınızda “Su Kasidesi”ni Naat-I Şerîf Ola-rak Zikretmiştiniz. Bunu İzah Edebilir misiniz?O kaside su redifli bir kasidedir, naat-ı şeriftir. Klasik divanda bildiğiniz gibi, konuları itibariyle evvelâ münacatlar - ki bu müna-catların içinde tevhidler de vardır, sadece yalvarmak ve dua et-mekten ibaret değildir – sonra naatlar, sonra büyükler hakkında kasideler, ondan sonra gazeller falan gelir. Divan tertibi böyledir.
Fuzuli divanındaki su redifli kaside de bir naattır. Rasulullah Efen-dimize olan muhabbetini ifade etmeye çalışır. Derelerin, çayların, ırmakların akışını hüsn-ü talil sanatıyla başka türlü anlatır. “Hâk-i pâyine yetem der ömürlerdir muttasıl, Başını taş-tan taşa vurup gezer âvâre su”. Bu şaira-ne bir söyleyiştir, hüsn-ü talildir. Son tarafında ne diyor, “umduğum oldur ki ruz-ı haşr mahrûm olmayam, çeşme-i vaslın vere ben teşne-i didare su”. Senin yüzünün güzelliğine susamış olan beni, senin kavuşma çeşmen sulasın. Rûz-ı mahşerde bu talep kime yapı-lır? Rasulullah’a yapılır. Onun şe-faatine muhtaç olmayan tek insan yoktur dünyada. Adem’inden sonu-na kadar. “Yümn-i naatinden güher ol-muş Fuzuli sözleri…” diye kendisi naat olduğu-nu söylüyor zaten!
Tasavvufî Şiirinin O Devrin Halkı-nı Ehl-İ Tasavvuf Olmak Yönünde Teş-vik Edici Rolü Olmuş Mudur?Olmuştur ama küçük bir rol. Esas özendiricilik hâl lisanı ile olur. Efendimiz de bunu tavsiye etmiştir. “Sizin davranış biçimle-rinize bakıp İslâm'a özenenler yoksa imanınızı gözden geçirin” derken ne demek istiyor. Bugünkü Müslüman toplumuna bak-tığımız zaman özeniyor muyuz? Ben çok İslâm'a dönen adam tanıdım, hiçbiri bize bakarak değil, kaynak tetkik ederek Müs-lüman oldu. Bu, bizim ne kadar Müslüman olduğumuzu göste-riyor. Müslüman temiz olur, bak bakalım temiz miyiz? Komşusu açken tok yatan bizden değildir, öyle miyiz? Değiliz. Türkiye’nin malî potansiyeline bak, bir de ödenen zekât miktarına bak. Ya-tıp kalkmakla namaz kılınmaz, aç durmakla oruç tutulmaz. Ama yatıp kalkmadan ve aç kalmadan da namaz kılınmaz ve oruç tutulmaz. Şekil hiçbir şeydir. Ama hiçbir şey şekilsiz değildir.
Şiirlerde Şöyle Bir Algı Vardır: Aşığın En Yakını ve Sohbet Arkadaşı Dert, Azığı İse Gam Yemektir. Bu Dünya Fânidir, Hatta Ebedi Sevgiliye Kavuşmak İçin Ölmek Arzusu Uyanır Yok, o ilk iki cümle yanlıştır.
Âşık Bu Şekilde Depresif Bir Hâldeymiş Gibi GösteriliyorOlur mu öyle şey? Bu kadar mutasavvıf şahsiyetler var. Türbele-rin hâlâ ziyaretçileri var. Depresif adamların mı başına bu kadar ahali toplanmış? Ahali de depresyon sahibi mi? Ahalinin anla-madığı şeye başka isimler takması çok tabiidir. Çille Farsçada “kırk” demektir. Bu, nefsinin peşinde koşup yumuşacık yataklar-
da, en uzunu 8 saat sürecek bir yemek içmek, homini gırt-lak, iki dönüm bostan yan gel Osman vs. dünya
hayatını böyle zannedenler; nefsi bu nev’i nimet görünümlü belâlardan kurtar-
mak için nefisle yapılan mücahe-deyi, nefisle olan cihadı dert
addetmişler. Ahaliye onların anladığı dille anlatmışlar.
Onlara, onların kabul et-tiği dille hitap etmişler. Ahalinin zannettiği, çile, dert, gam böy-le bir depresif hâl değildir. Ateş Hz. İbrahim’i yaktı mı? Süleyman Çelebi, “Ehl-i derdin soh-betine mahrem et” diye dua etmesi acaba dert ehli ol-
ması için mi? Hayır, ahalinin dert zannet-
tiği devaya ulaşması içindir.
Aşk ateşinde yanan, nefsini de yakmıştır. Nefis de adamı
cennete götürür, şeytan da götü-rür. Her dediğini yapmazsın olur biter.
Muhabbet-i İlâhi, Muhabbet-i Rasulullah, ona ulaşmak için de başka muhabbetler ola-
cak.
Kuş tek kanatlı uçmaz, adam tek bacaklı yürümez. O kanatlar-dan biri muhabbettir, diğeri mükellefiyettir. İkisi de beraber ola-cak. Birisine şeriat, diğerine tarikat denir. Uçmaya, yükselmeye, yürümeye, varmaya da hakikat denir. O hakikata erdikten sonra kulluğa devama da marifet denir.
Bunları lâfla anlamak kolaydır, tek başına yapmak zordur. Allah-u Teala istese Peygamber Efendimize namazı şöyle kılacaksın diye anlatırdı. Üç gün üç gece Cebrail ona talim etti. Bu ne demek? Annen baban okuma biliyorken yazmayı kimden öğrendin? Öğ-retmenden. Okuma yazmayı bile öğretmenden öğreniyorken Allah’a kendi başına mı gideceksin? İşte bu kadar kolay.
t e k n o l o j i46
gungorendergi.com
eylül2013
Babuşkafon
Küresel ölçekte 5 yıldır birçok şirket ve resmi kurum 5G mobil hızlı iletişim çalış-maları sürdürüyor.
Derlenen bilgilere göre, 1G'nin tanıtıldığı 1981 yılından sonra ortalama her on yıl-da bir mobil iletişim hızlandı. Buna göre ara bağlantı türleri hariç 2G 1992'de, 3G 2001'de ve 4G de 2012 yılında mobil dünyada yaygınlık kazanmaya başladı.
Geçtiğimiz yıl 60 milyonu geçen 4G mo-bil iletişim abone sayısının 2020 yılına kadar hızla artması bekleniyor. Ancak söz konusu yıla gelindiğinde kullanıcıları çok daha yeni bir teknoloji bekliyor ola-cak; 5G.
Güney Kore'de 2008 yılında başlayan 5G çalışmalarının da katkısıyla Samsung iki ay önce 2 kilometrelik mesafede 28 Ghz spektrumunda 1 Gbps hıza ulaştığını açıkladı. 4G'nin 3G'ye göre teorik olarak 10 kat, 5G'nin de 4G'ye göre 10 kat hızlı olduğu düşünüldüğünde "kundaktaki"
5G'nin gelecekte çok daha yüksek hız-lara çıkabileceği tahmin ediliyor.
Öte yandan bu hıza ulaşmak için aynı anda 60'tan fazla baz istasyonunun kul-lanılmış olması da ticari olarak kullanıma açılması öngörülen 2020 yılında, 5G'ye yönelik özgül soğurma oranı (SAR- Spe-cific Absorbation Rate) tartışmalarını ye-niden alevlendireceği iddia ediliyor.
Şubat ayında Avrupa Komisyonu, kü-resel mobil endüstri liderliğinin yeniden Avrupa'ya getirilmesi için 50 milyon avro-luk AR-GE desteği açıklarken, İngiltere'de Surrey Üniversitesi de, 5G araştırma mer-kezi için geçtiğimiz yıl İngiliz hükümetinden uluslararası mobil operatörler ve altyapı sağlayıclarla birlikte AR-GE yapılması ama-cıyla 35 milyon pound değerinde AR-GE desteği almıştı.
Çin Endüstri ve Bilgi Teknolojileri Bakan-lığı da geçtiğimiz Mart ayında 5G çalışma grubu oluşturulmasına karar vermişti.
5G Teknolojisi 2020'de Geliyor
Rusların yeni telefonu Just5 Brick Moskova'da düzenle-nen bir törenle halka tanıtıldı. Büyük tuş takımı ve uzun şarJ süresiyle dikkat çeken telefon Rusya ve Avrupa'da 91 dolardan satışa sunuldu.
Ünlü Rus tasarımcı Artem Lebedev tarafından dizayn edi-len telefon, sadece konuşma ve mesajlaşma temelinde tasarlandı. Letonyalı Orbita Telekom ve Rus Just5 şirketi tarafından ortak üretilen telefon şimdilik sadece Avrupa ve Rusya'da vitrindeki yerini aldı.
Boyutuna göre büyük bir tuş takımına sahip olan telefo-nun ayrıca el feneri ve radyo özelliği de mevcut. Bu yüz-den telefon Ruslar tarafından Babuşkafon (Nine telefonu) olarak adlandırılıyor.
Bir haftalık şarj süresi vadeden telefon, Nokia telefonların bataryalarını kullanıyor. 5 ayrı renkte piyasaya sürülecek olan telefon, sadece üst yaş grubu için değil basit bir te-lefon ihtiyacı duyan her kesime hitap ediyor.
Bir hafta içinde ABD de satışa sunulacak olan telefonun Türkiye'de ne zaman satışa sunulacağı henüz bilinmiyor.
Rusların yeni telefonu Babuşkafon piyasaya çıkıyor.
Rus kozmonotlar Fedor Yurçihin ve Aleksandr Misurkin, Uluslara-rası Uzay İstasyonu'nun (UUİ) dışına çıkarak, açık uzayda 7 saat 5 dakika kaldı.
Rus МKМ-36/37 uzun seferi uçuş mühendisleri Yurçihin ve Misur-kin, UUİ'den açık uzaya çıkarak, 7 saat 5 dakika boyunca çeşitli faaliyetlerde bulundu.
Rus uzay programı çerçevesinde UUİ'nin dışına çıkan kozmo-notlar, Rusya'nın laboratuvar modülü için elektrik kablosu çeke-rek, modüle lokal internet ağı bağladı.
Yurçihin ve Misurkin açık uzayda 7 saa 5 dakika kalarak, Rusla-rın açık uzayda en çok kalma rekorunu da kırdı.
Planlamalara göre geçen ay düzenlenmesi gereken uzay yürüyü-şü, İtalyan astronot Luca Parmitano'nun başlığındaki su sızıntısı nedeniyle gerçekleşememişti.
Rus Kozmonotlar
Uzayda
gungorendergi.comt e k n o l o j i47
eylül2013
Yıldız Savaşları ve Uzay Yolu gibi Holl-ywood yapımlarında tanık olduğumuz ho-logram, yakın zamanda beyaz perdenin dışına taşarak gerçek boyutlarında otur-ma odalarınıza gelecek. ABD'li bir şirket, havada 3D görüntü oluşturan holovizyon teknolojisini dev boyutlarda sunmaya ha-zırlanıyor.
Başta eğlence ve reklam dünyasının me-rakla adapte olmak istediği hologram tek-nolojisi, yakın gelecekte oturma odalarımı-zı bir 'holograma' çevirebilir.
HolovizyonLos Angeles merkezli Provision 3D Media şirketi, yenilikçi projeleri destekleyen Kick-starter şirketinin desteğiyle 'doğal boyut-larda' holovizyon sunmak için çalışıyor.
Holovizyon teknolojisi, havada 3D hare-ketli görüntüler oluşturabilen bir cihaz ola-rak biliniyor. Hologram oluşturan kutular gibi bir perdeye ihtiyaç olmadan, gözlük takmak gerekmeden gerçek ve canlı gö-rüntüler 3D olarak oluşturuluyor.
3D Media, 950 bin dolar bağış toplamaya çalıştıkları proje kapsamında, 3 inç ile 52 inç 'HoloVizyon' ekranlar üretmeyi hedefliyor.
Mashable sitesine konuşan 3D Media CEO'su Curt Thornton, Kickstarter des-
teğini alarak en kısa zamanda prototip üretip test sürecine başlamak istediklerini açıkladı.
'Oyunseverler Bayılacak'Thornton, HoloVizyon teknolojisinin ho-logramlardan farklı olacağını çünkü görün-tüyü ortaya çıkaran ışık kaynağını yeniden icat etmeye çalıştıklarını belirtti.
Thornton, 'Patentli üretecekleri ışık kayna-ğının, insan boyutunda görüntü sunabile-cek güçte olacağını' söyledi. Teknolojinin detayları verilmese de, ışık kaynağına ko-nacak dijital veriyle, doğal boyutta görün-tüler havada oluşturulabilecek.
Mağazalar ve reklam panolarında kullanı-labilecek olmasının yanı sıra, holovizyon teknolojisi oyunseverlerin aklını başından alabilir. Bu durumun farkında olan Thorn-ton, "Çok büyük bir oyunsever kitlesi var... Xbox, PlayStation, Wii veya PC oynamaları fark etmeden, görsel çevrenin doğal çev-reye taşınmasından hoşlanacaklar." dedi.
Prototipi üretip testleri yaptıktan sonra ilk ürünlerini San Francisco'da tanıtacaklarını belirten Thornton, holovizyon teknolojisi-nin 'herkese ulaşacağını' ifade etti. Thorn-ton, "Sadece bilim kurgu veya bilgisayar delileri değil, herkes günlük hayatında yeni nesil tecrübeyi tadacak." dedi.
Filistinli bir hacker, uyarıları-nı ciddiye almaması nedeniy-le Facebook kurucusu Marc Zuckreberg’in sayfasını hackledi.
Filistinli hacker Khalil Shreateh Facebook’ta arkadaş olmadığı kişilerin bile duvarlarından bil-dirim yayınlamaya olanak veren bir açık keşfetti. Konu ile ilgi-li Facebook ile temasa geçen Shreateh’in uyarıları şirket yetki-lileri tarafından pek dikkate alın-madı.
Yetkililer, Sheateh’e bunun bir hata olmadığını açıklayan bir ce-vap verdi.Ancak, yetkililerin bu ilgisizliği üzerine Shreateh durumu arka-daş olmadığı Facebook kurucusu Zuckerberg’in duvarından açık-ladı. Öncelikle Zuckerberg’den özür dileyen Shreateh bulduğu hatayı açıkladı.
Bu sefer ciddiye aldılar. Daha önce bunun bir hata olmadığını düşünen yetkililer alarma geçti ve Shreateh’in hesabı bloke edil-di.
Facebook mühendisleri olayı çözdüler ancak Shreateh’e Whi-te Hat programı (Facebook’ta açık bulan kullanıcıları ödüllendi-ren bir proje) kullanım koşullarını sağlamadığı gerekçesiyle ödül vermediler.
FilistinliHacker
Doğal BoyutluHologramlar
t e k n o l o j i48
gungorendergi.com
eylül2013
ODTÜ'den Türkiye'de bir ilk!"Birçok ülkede yok ama Türkiye'de üretiliyor"
İngiltere'de yapılan araştırmaya göre ilk akıllı telefonların piyasa çıktığı 1997'den bu yana miyop vakalarında yüzde 35 artış var.
Ortalama bir insan, günde en az 2 saat ilişkide olduğu telefonu gözlerinden 30, bazen 18 santimetre mesafeden kullanıyor.
Gazete ve kitaplarda bu mesafe 40 santimetre. Cep telefonunu bu kadar yakın mesafeden kullanmak miyopla ilişkilendirilen genleri aktive ediyor.
GözümüzünEn Büyük Düşmanı
ODTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendis-liği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. H. Emrah Ünalan ile aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışan Şahin Coşkun Türkiye'de bir ilki başardı.
Gümüş nanotellerin elektronik cihazlarda kullanılmasıyla esnek ve şeffaf cihazla-rın üretimine bir adım daha yaklaşılacak. ODTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendis-liği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. H. Emrah Ünalan ile aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışan Şahin Coşkun, laboratuvar-da gümüş nanoteller üretti.
Konuyla ilgili bilgi veren Ünalan, TÜrkiye'de bir ilki başardıkları projeye 2009'da TÜBİTAK'ın desteğiyle başladıklarını be-lirtti. Çalışmalarına ilişkin araştırma görev-lisi Coşkun'un yüksek lisans tezinin ODTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü tarafından Yılın Tezi Ödülü'ne layık görüldüğünü dile getiren Ünalan, "Saygın bir bilim dergisinde ya-yınladığımız üretim çalışmamız uluslararası bilim camiasında büyük yankı uyandırdı." dedi.
Ünalan, nanomalzemelerle ilgili çalışmala-rın hız kazandığı bu dönemde, gümüş na-notelleri laboratuvarlarda çözelti bazlı yön-temlerle başarılı şekilde ürettiklerini anlattı.
"Bu hammadde dünyada birçok ülkede yok ama Türkiye'de üretiliyor" diyen Üna-lan, üretim ve saflaştırma sonrasında, saç
telinin yaklaşık binde biri kalınlığındaki gümüş nanotelleri bir altlık üzerine, basit sprey kaplama yöntemiyle örümcek ağına benzer bir yapıda ve ince film şeklinde kap-ladıklarını söyledi.
İnce filmlerin şeffaf ve esnek bir yapıda ol-duğunu ifade eden Ünalan, bu filmlerle çe-şitli elektronik cihazları geliştirmeyi amaç-ladıklarını vurguladı.
Ünalan, gümüş nanotel ince filmler kulla-narak, ekran sistemlerinde kullanılan ve LCD teknolojisine alternatif sunulan Işık Ya-yan Organik Diyotları (OLED) da üretmeyi başardıklarına vurguladı.
Gümüş nanotel ince filmlerin dokunmatik ekranlarda da kullanıldığını belirten Üna-lan, şöyle devam etti:
"Bankamatiklerde, tablet bilgisayarlar-da, cep telefonlarında ve hatta masaüstü bilgisayarda bile kullanılmaya başlanan dokunmatik ekranlar da gümüş nanotel ince filmlerle kolay ve ekonomik şekilde üretilebilir. Yerli üretim için bir fırsat yara-tılabilir. Bu konuda biz cihazların proto-tiplerini üretmeye çalışıyoruz. Tüm işler bu prototiplerle başlıyor. Bununla ilgili ci-hazları son ürüne çevirmek tabiki yoğun arge çalışmaları ve mühendislerle işbirliği gerektiriyor. Üretim ölçeğinin büyütülmesi gerekiyor. Dünya ile aynı anda bu teknolo-jiyi üretebiliriz."
gungorendergi.coms ı r a d ı ş ı49
eylül2013
Yeni Zelanda’nın Güney Adasında, Dunedin’in 75 km kuzey
doğusundaki kayalıklar, Koekohe Plajında su canlılarına ben-
zer bir görünüme sahip. “Moeraki Kayaları” olarak bilinen
küre şeklindeki bu kayalar bilim adamlarına göre, okyanus
dibinde 60 milyon yıl önce mineraller ve çamur karışımlarının
sonucunda oluşmuş.
Bazı büyük kayalar farklı renk tonlarında ve boyları 4 metreye
kadar çıkabiliyor. Bu dev kayalar aslında okyanus tabanında
oluşmuş, fakat yüzyıllardır devam eden erozyon ve deniz çe-
kilmesi sonucunda bugün deniz kıyısında duruyor.
Bir diğer tahmine göre, yüzlerce kalsiyum karbonat, resif
yüzeylerinden kopmuş ve sulara doğru sürüklenmiş. Küçük
boğumcuklar halinde olan bu yuvarlak yapılar, milyonlarca
yılda, boyu 4 metreyi aşan devasa kayalıklara dönüşmüşler.
yaz ı d i z i s i50
gungorendergi.com
eylül2013
gungorendergi.comyaz ı d i z i s i51
eylül2013
“Biz Kendimize Sanatın İşçisi Diyoruz”Kahramanmaraş doğumlu tezhip ve kalemişi sanatçısı Abdul-lah Oğuzhanoğlu, üniversiteye kadar eğitim hayatını Maraş’ta tamamladı. Üniversiteyi önce Edirne’de sonra da Erzurum’da Klasik Türk Sanatları üzerine okuyan Oğuzhanoğlu kendisi gibi tezhip sanatçısı olan eşi ile birlikte dersler veriyor.
O yıllarını memnun bir tebessümle anlatmaya başlayarak bize bir demir atölyesinden başlayan, sanat mecrasına uzanan bir yolculuk sunuyor.
Ben Marangoz Olmaya Karar Verdim, Ahşap Demirden Daha SıcaktıOkuldan çıktıktan sonra, hafta sonları ve yazları babamın ya-nında çalışıyordum. Babam demir ustasıydı. Demirin soğuklu-ğu ellerimi ağrıtır ve çatlatırdı. Ben bunu babama söylediğimde babam bana ‘Oğlum oku okumazsan böyle olur.’ derdi. Norma-linde çıraklara sıcak su ile zımpara yaptırırken bana soğuk su ile zımpara yaptırıyordu. Başkası olursa başında böyle yaptırır ona göre, derdi. Sonra ben marangoz olmaya karar verdim çünkü ahşap daha sıcaktı. Üniversite gibi bir hayalim yoktu çünkü gö-zümüzü sanayide açmıştık. Ve çevremizde bizi yönlendirecek kişiler yoktu, örnek yoktu.
Ortaokula geldiğimde marangoz çıraklığı yapmaya başladım. Li-sede de Endüstri Meslek Lisesi mobilya bölümüne gittim. Artık karar vermiştik, ben marangoz olacaktım. Lisenin son dönemin-de bir gün kalorifere dayanmış duruyordum. Almanca öğretme-nim yanıma geldi ve ‘Abdullah üniversite sınavlarına girecek mi-sin?’ dedi. Ben de, ‘Bilmem hiç aklıma gelmedi.’ dedim. Akşam eve gidip bunu babama söyledim, babam hemen ertesi sabah beni dershaneye yazdırdı. Ve serüven böyle başladı.
Okulda her şey yolundaydı. Okurken hafta sonları İstanbul’a ge-lip kalemişi ile ilgili işlerde çalışıyordum. Sırtımda çantam nerde iş var oraya gidiyordum. Bir gün okula bir ekip geldi ve eli yatkın başarılı öğrencileri alıp hafta sonları İstanbul’da çalıştıracaklarını söylediler. Okulda yetenek sınavı yapıldı ve kazanan 5-6 kişiyi aldılar. İçlerinde ben de vardım. Böylelikle İstanbul’a daha fazla gelmeye başladım.
Sanat Alanları, Zincirin Halkaları GibidirOkul bitti. Ben o sırada İstanbul’da Cihangir Cami’sinde çalı-şıyordum. Ustam Mehmet Emin Koza bana bu işte ilerlemem için tezhip öğrenmem gerektiğini söyledi. Bu öneri ile rotamı daha da genişleterek tezhip de öğrenmeye başladım. Çünkü sanat zincirin halkaları gibidir. Hepsi birbiri ile bağlantılı.
Bir arkadaşım Atatürk Üniversitesi’nde sınavlar olduğunu söyledi. Önce babama danıştım, beni 4 yıl bir daha okutur mu diye. Babam da sağ olsun bana okutabileceğini söyledi. Ben
de o sınavlara girdim ama hiç ümidim yoktu. Sonuçlar geldi-ğinde kazanmıştım ve Erzurum’a gidip tekrar okumaya baş-ladım. Orada okurken de hafta sonları ve yazları İstanbul’a gelip çalışırdım. Bu çok eğlenceli bir hayattı. Yakınmıyorum, çok şey öğrendim bu günlerde.
Sanat Usta-Çırak İlişkisidir. Önce Ortamın Tozunu Alır, Sonra İçinize Sindirirsiniz. Bu da Usta Elinde Büyümekle OlurHem tezhip, hem kalemişi, hem restorasyonu öğrenmiştim okulda. Okul bittikten sonra İstanbul’da işe başladım yeni-den. Hem kalemişi hem tezhip yapıyordum artık. İstanbul’a döndüğümde Trakya Üniversitesi’nden çağırdılar beni öğretim görevlisi olmam için. Bu çok güzel bir teklifti ama bir talihsizlik oldu. Askerlik şubesi ile evvelden görüşmüş, tecil ettirmiştim. Ama ben göreve başladıktan sonra bir çağrı geldi ve asker kaçağı olarak görülüyorum. Çok uğraştık ve o dönemde öğ-retim görevlisi olarak çalışmaya başlayacaktım Trakya’da ama pek sonuç vermedi bu uğraşmalar ve ben gözümü Şırnak’ta asker olarak açtım.
Şırnak’tan döndükten sonra okulla ilgili aksilikler oldu yeni-den. Ben de nasip değilmiş dedim. Çantamı topladım mem-leketime dönecektim. Süleyman Berk adında bana hep çok destek olmuş olan bir hocam vardı. Gideceğim gün beni Fi-ruzağa Cami’sine çağırdı ve elime zorla bir iş tutturdu. Onu yapmamı istedi. Ben ona gideceğimi izah etsem de o işi yapmam için zorladı. Ben işi almak zorunda kaldım, yaptım, teslim ettim. Bana bu iş karşılığında piyasa değerinin birkaç katı para verdi. Ve bunu birkaç kere daha yaptırdı. Ve artık beni iyice İstanbul’a bağlamıştı. Sonradan anladım ki ben gitmeyeyim diye yapmış.
Abdullah Oğuzhanoğlu;
yaz ı d i z i s i52
gungorendergi.com
eylül2013
Benim çok kaliteli hocalarım vardı. Onlardan çok şey öğrendim. Ve ba-bamın yanında çalıştığım günlerde, marangozda çalıştığım günlerden çok şey öğrenmiştim. Birçok işi rahatlıkla yapabiliyordum. Evlendikten sonra, üniversiteden sınıf arkadaşım olan eşimle birlikte hem tezhip hem de kalemişi yaptık. Kalemişi süresi uzun süren ve sürekli olarak kaplumbağa misali eviniz sırtınızda gezmeniz gereken bir iş. Biz yine kalemişinin alanlarından olan Edirnekâri ve tezhip yapmaya yöneldik.
Mimari Tezyinat Yani KalemişiKalemişi mimari dekorasyon, duvar süsleme sanatlarının bir branşıdır. Kalemişi nitelemesi birçok sanat için kullanılır. Çünkü sanatçılar genel-de kullandıkları boyama, kakma, çakma gibi aletlerine kalem derler. Bu ister kalem olsun, ister fırça olsun, ister demir kakma çivisi olsun fark etmez. Bizim yaptığımız mimari dekorasyonda mimari tezyinattır. Böyle ifade edilmesi daha doğru olur. Mimari tezyinat yani kalemişi cami ve saray duvarları işlemeleri ve ev süslemeleri için kullanılır. Bilinen geçmiş olarak 2500 yıllık bir tarihi olsa da bunun da geçmişi olduğu söyleniyor. Altay Dağları’nda Bezeklik Mağarası’nda en eski örnekleri bulunmuş. Fresk işlemeler bunun örneklerindendir. Bu freskler sadece kalemişinin değil, çizim ve süslemeyle ilgili birçok şeyin ilk aşaması olarak bilinir. Bu bulunan kalıntılar da kendinden önceki birikimin ürünüdür.
Daha sonra kavimler göçü ile bu çizimler yaygınlaşıyor ve coğrafyalara dağılıyor. Bu işlemeler maden sanatı, taş, döğme üzerine de yapılmış. Anadolu Selçuklu, Sultan Bayazıt ve Kanuni Sultan Süleyman zama-nında zirve noktasını buluyor. Günümüzde de hala bu klasik akım ile devam ediyor.
Kalemişi ve Edirnekâri, dini mimaride ve ev içi süslemelerinde duvar-lara yahut ahşaba işlenerek yapılır. Ev içi süslemelerde çok az insan siluetine rastlansa da genelde hayvan şekilleri vardır. Dini mimaride ise siluet yahut hayvan figürleri yerine stilize edilmiş geometrik şekiller kul-lanılır. Yahut ağırlıklı olarak çiçek figürleri kullanılır.
Ben Yine Ahşabın Sıcaklığına Döndüm: Edirnekâri18.yy da yavaş yavaş Osmanlının batı ile etkileşime geçmesi birçok alanda olduğu gibi sanatta da kendisine yer buluyor. Batı sanatının giriş kapısı da malumunuz Edirne. Edirneli ustalar oradan gelen sanatları harmanlamış. Batının ağır, yoğun ve kasvetli, gri tonlarındaki sanatıyla Osmanlı sanatı karıştırılmış ve enteresan ve nadide örnekler verilmiş. Edirnekâri kalemişinin en zirve halidir. Ahşap üzerine yapılır. Zaman-la kendini geliştirip çok boyutludan iki boyutluya kadar birçok şekilde uygulanmış. Bir dönem Batı etkisini kendi üslubunda süzülerek Barok ve Rokoko tarzında eserler de verilmiş. Ahşap üzerinde motifler ka-bartılabiliyor da. Özellikle tavanda uygulanan kısımlarda kabartma kul-lanılarak işlemenin görünürlüğü arttırılıyor. Bu kabartma üzerine altın varak yapıştırılarak üzerine en küçük ışık değdiğinde parlaması sağla-nabiliyor. Çok ender eserler ortaya çıkmış Osmanlı’da. Örneğin Selimi-ye Camii’nin müezzin mahfili ender bir işlemedir. Fakat Edirnekâri’nin bir dezavantajı var maalesef ki. Dış etmenlerden çok çabuk etkilenen duvar ve ahşap süslemeleri çabuk deforme oluyor ve çok güzel sanat eserleri korunmakta zorlanılıyor.
Edirnekari’nin ilk dönemlerinde toprak, yağlı, oksit boyalar kullanılmış. Genelde kök boya da kullanıldığı söylenir ama aslında kök boya bura-larda kullanılmaz. Çünkü kök boya sulandırılır ve boyanacak madde onun içine atılır. Genelde kumaş boyamalarında ya da özel kağıt bo-yamalarında yapılır. Nadir de olsa kök boya örneği olsa da çok göre-mezsiniz Edirnekâri ve duvar işlemelerinde. Kalemişi sanatında bitkisel boyalar, madeni boyalar yahut böcek boyalardan elde edilir.
gungorendergi.comyaz ı d i z i s i53
eylül2013
Camii Duvarlarının RestorasyonuBir tarihi yapıda bir şeye başlamadan önce ilk olarak en üstteki desen kopyalanır ve sonra diğer kısımlarda o katman çok ince, hassas neşterler-le kazınır. Altından muhakkak başka bir döneme ait desen çıkar. O çıkan deseni de kopyalayıp bir sonraki katman için çok ince bir işçilikle o da ka-zınır. Yerine göre bazen 9 üslup bile çıkabiliyor. Ve ta ki dönemine uygun en eski üslubu bulana kadar kazınır. Açılmış olan dönemleri tek tek, alan alan korumaya aldıktan sonra geri kalan kısımları kapatıp, ilk dönemin üslubu-nu yahut son dönemin üslubunu tekrar eder ve bitirirsiniz. Fakat bazen restorasyonlarda ciddi eksiklikler oluyor. Bu konuda kontrolörlerin rolü çok önemli. Kontrolörlerin sadece mimar olması, sanat alanlarına yahut şekil-lerine bakışında eksiklikler getiriyor. Bir kontrolör mimar olabilir ama kale-mişi nedir bilmeyebilir. Bu durumda yapılan işin kalitesini ve doğruluğunu ölçmesi imkansızlaşır. Ve bu da birçok ihmale yol açıyor. Kontrolörlerin bunları bilmeleri gerekiyor.
Sanat Bir Toplumun DNA’sıdır. Bir toplumun sanattan uzak kalması kabul edilebilir değildir. Bunun için imkanların ve alanların çoğaltılması gereklidir. İsmek kursları her ne ka-dar sanatçılar tarafından itiraz uyandırsa da bence sanat dallarının toplum tarafından rahatlıkla öğrenilmesi için iyi imkanlardır. Birçok alanda insan-lar bilgi sahibi olabiliyor. Dikkat ve değer artıyor. Tabi işin kalitesine de dikkat etmek gerek ama ben bu konuda çok güzel gelişmeler olduğunu düşünüyorum. Günümüz sanatçıları ile Osmanlı’yı kıyaslamamız gerek. Osmanlı’da bu sanatlar saray sanatıdır. Mesela devletin yaptığı bir camii-nin tasarımı sarayda yapılırdı. Orada da usta-çırak ilişkisi vardı. Bant usulü çalışılıyordu yani. Herkesin usta olduğu bir alan vardı ve herkes sade kendi işini yapardı. Ama günümüzde işi sadece bir kişi yapıyor. Bu da elbette kaliteyi düşürüyor. Bu açıdan Osmanlı’daki nakkaşhane tarzı çok farklıdır bizimkinden. Ama diğer bir yandan da bu sanatlar Osmanlı’da sadece sa-rayda öğreniliyordu. Aynı sanatın çok kötü ve çok iyi örnekleri vardır aynı dönemde mesela. Bunun sebebi saray dışındaki halkın bu sanatları çok kaliteli şekilde öğrenememesidir. Ama şimdi çok güzel eğitimler veriliyor. Türkiye’nin en iyi ustaları birçok yere gidip eğitim veriyor. Bunlar da değer-lendirilmesi gereken imkanlardır.
Güzele Güzel Demek Sanat Ahlakındandır.Günümüzde iyi olanın sağlamasının nasıl yapıldığı sorusu önemlidir. Sa-natlarımızda sürekli bir çekişme ve kutuplaşma var. Bu hoş değil. Bazen insanlar sadece birbirlerini eleştirmek için eleştiriyor. Güzele güzel demek sanat ahlakıdır. Takdir etmeyi ve güzele güzel demeyi öğrenmeliyiz. Bir sergiye gittiğiniz zaman eserin güzelliğine bakın. Her şeyde hata bulunur çünkü. Ama her yapılan işten de alacağınız bir şey vardır. Bir insanın bir sanatın her yönü mükemmel olamaz, tamamıyla kötü de olamaz. Çünkü sanat biraz da yapanın ruh halidir. Bir sanatı tamamıyla eleştirmek için o kişinin hayatını da bilmek gerek, o sanatı yaparkenki ruh halini düşün-mek gerek. Bu açıdan hocaların da öğrencilerini bu ahlakla yetiştirmesi gereklidir. Bizim sanatlarımızın geçmişi var. Medeniyeti var. Bunu bilerek, bugünkü ilerlemelerle geleceğe daha güzel bakabiliriz. Bu bağlamda Batı sanatı tükenmiştir, tükenmeye mahkumdur. Çünkü bir geçmişi ve mede-niyeti yoktur. Ama bugün bizde maalesef Batı sanatı çok önemseniyor. Elbette Batı’nın da çok önemli ressamları var. Bunları bilmek ve takip et-mek gerekiyor ve yabana atmamak gerekiyor fakat bizlerin bunca değerli ve köklü sanat dalları varken Batı sanatını fetişleştirmek zararlıdır. Bizler elimizde olan sanatın derinliğini kavramamız gerekiyor.
gezen bi l i r54
gungorendergi.com
eylül2013
Sivas’ın tarihinden söz etmek, insanlık tarihinin ve uygarlığın zeminini bilmekle eşdeğerdir. Çünkü Sivas tarih öncesi devirlerden, Hititler’e ve oradan Roma ve Osmanlı’ya ve nihayetinde Cumhuriyet’e kadar birçok uygarlığın, kültürün, impara-torluğun bazen yönetim erkinin bulunduğu bir coğrafya haline gelmiş.
Uzun süre Roma İmparatorluğu’nun tebaası halinde varlığını sürdüren şehir, Ana-dolu Selçuklularının da bir süre başkentliğini yapmış. Osmanlı zamanında ise, bir-çok çevre illerin bağlı olduğu bir sancak haline getirilmiş. Bütün bunların yanında 1.Dünya Savaşı sonrası yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki toprak paylaşımı planlarına karşı Mustafa Kemal’in de girişimleri ile Sivas’ta toplanan kongreler milli birlik ve beraberliğin temellerinin atıldığı bir şehir halini almış.
Böyle büyük ve güçlü İmparatorlukların uğrak mekanı olması şehre ayrı bir entelek-tüel ve çeşitli kültürel zemin bırakmış. Şehrin bir kısmı kültürel olarak Karadeniz özel-likleri gösterse de diğer bir kısmı İç Anadolu ve Doğu Anadolu tarzına sahip. Yani bir Sivaslı ile karşılaştığınızda hem Karadenizli hem de Doğulu deme şansına sahip olabilirsiniz. Aslında birbirinden çokça farklı yönü olan bu iki tarzın kesişmesi çok çe-şitli ve bereketli bir harmoni sunuyor. İkliminden kültürüne, mutfağından giyim tarzına kadar bu kozmopolitliği görebilirsiniz.
Kara ve demir yolları kavşağı olan Sivas, ağırlıklı olarak tarımla geçinen bir şehir. Son dönemlerde sanayinin de ilerlemesi ile kendine farklı Pazar alanları bulmuş.
Büyük ve güçlü İmparatorlukların
uğrak mekanı olması şehre ayrı bir entelektüel ve
çeşitli kültürel zemin bırakmış.
SivasTarihin Kadim Duraklarından Biri;
gungorendergi.comgezen bil ir55
eylül2013
Sivas bir tarih havzası olduğu için müze ve antik kalıntıları da bol. Bu açıdan güzel bir harmanlama içinde bulacaksınız kendinizi. Sivas’ta yazmakla bitmeyecek kadar çok olan me-kanlardan sizler için birkaç tanesini seçerek tanıtmak istedik.
Sivas Arkeoloji MüzesiHep söylenen bir söz vardır “Sivas tarih ve kültür kentidir.” Bunu barındırdığı tarihi eserlerden görebilirsiniz. 2009 yılında açılan Arkeoloji Müzesi Sivas’ta canlı tarihin izlerini de taşıyor. Roma, Hitit ve Selçuklu dönemlerinden eserler görebilirsiniz. Ve halen yapılan kazılarla yeni eserler ortaya çıkıyor Sivas’ta.Türkiye’nin ilk anıt heykeli olan Osman Gazi Heykeli, kutsal-lık atfedilen ve İkiz Boğa Rhyton olarak anılan figür, küçük buluntuların yoğunlukta olduğu insanların kullandığı eşyaların kalıntıları, taş eserler bölümünde mezarlar, mezar taşları, la-hitler… Ve daha nice eserleri görme imkanı yakalayabilirsiniz. Tarih meraklılarının dikkatini çekecek bir müze.
Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi“ Üstad…Bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakş bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır.” Evliya Çelebi
UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan Divriği Ulu Camii, Mengücek Oğullarından hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah tarafından 1228 yılında yaptırılmış. Camii, kendisiyle birlikte bir şifahane ve bir türbeden oluşan dikdört-gen yapı içindedir. Camiye Kuzey, Doğu ve Batı yönlerinden işlemeleri ile ünlü ve insanı kendine hayran bırakan üç fark-lı kapıdan giriliyor. Ulu Camii, özgün boyalı nakışları ile 13. Yüzyıl Anadolu- Türk mimari örnekleri arasında bir şaheserdir. Ayrıca Batı Gotik tarzı olarak yorumlanan üslubun ilk örnekle-rini Ulu Camii kapılarının işlemeleri ve şeklinde görebiliyoruz. Binanın dengede durup durmadığını belirtmek için dönen bir kolon var.
Camiinin aksine şifahane abidesi olmakla beraber, olduk-ça sakin, sade ve sürükleyici bir mekan etkisi var. Şifahane Cami’ye Güney’den bitişiktir. Bir dönem medrese olarak da kullanılmıştır şifahane.
Buruciye MedresesiBuruciye Medresesi Anadolu’da Selçuklu devrinde yapılan di-ğer yapılar arasında taş süslemedeki ölçülülük ve mimarisin-deki açıklık bakımından en başta gelmektedir. Ortadan açık avlusu ve çevresinde dört eyvanlı bir yapı halinde Türk-İslam tarzını yansıtmaktadır.
Anadolu Selçuklu Hükümdarı III. Gıyasettin Keyhüsrev 1271 yılında yaptırmış bu şaheseri. Bu dönemde pozitif bilimlerin okutulması için inşa ettirilmiş olması ayrıca Anadolu Selçuklu devletinin ilim terhis etme önemine de dikkat çekiyor. Orijinal taş renginin büyüsü sizi duvarları dibinde bir çay içmeden bı-rakmayacaktır.
Kangal Balıklı Kaplıca Sivas’ta yapacağınız uzun mimari ve tarihi gezinizin sonun-
da sizi dinlendirecek bir mekandır Kangal Balıklı Kaplıcala-rı. Sedef hastalığının tüm dünyadaki tek tedavi merkezi olan Kangal Balıklı Kaplıcaları hem eşsiz güzelliği hem de dünyaca tanınan tedavi edici balıkları ile size hem sağlık hem de eğ-lence sunuyor.
Bu kaplıcanın önemi suyun kimyevi özelliklerinden ve içinde yaşayan balıklardan gelmektedir. Kaplıca suyunun 35 derece olması ve kimyevi içeriği nedeni ile çeşitli hastalıkları teda-vi edici olduğu yöre halkı tarafından bilinmekte olup her yıl binlerce turisti ağırlamaktadır. Kaplıcalar 2003 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık tesisi olarak tescil edilmiştir.
Ne yenir?Hingel (Hambal)Hingel hamuru mantı hamuru gibi sert bir hamurla açılıyor. Hingelin hamuru kadar iç malzemeleri de çok önemli. Haş-lanmış patatesler içine konulan baharatlarla lezzetlendiriliyor. Baharat seçimi oldukça önemlidir. Hazırlanan içi açılan hamu-run kare kare kesilmesi ile İki ucu katlanarak boşluk kalmaya-cak şekilde kapatılır. Bu hamurlar hafif tuzla kaynamış suda haşlanarak tabağa alınır.
Hingel, diğer adı ile Hambal Sivas yöresinin en meşhur ye-meklerinden. Dışı yumuşak, içi patatesli baharatlı bir harçla dolu olan ve bu haliyle mantıyı andıran yemek servis edilirken yoğurt ve üzerine salçalı sos ile ikram ediliyor.
Nerelere Gidilir?
gezen bi l i r56
gungorendergi.com
eylül2013
BavikoSivas yöresinde en çok sevilen ve gelen misafirlere ikram edilmeden gönderilmeyen bir yemektir. Yeme-ği yaparken hassas kurallarına dikkat ettiğiniz zaman çok da zor olmayan bir yemek ile karşılaşırsınız.
Kömbesi için su, tuz, karbonat ve un yoğuruluyor. Ba-vikonun hamuru sert olur. Yoğrulduktan sonra tepsiye elle serilerek fırına veriliyor. Hamur fırından çıktıktan sonra hafif nemli bir bezle sarılır ve 1 saat böyle din-lendirilir. Biraz çukur bir servis tabağına elle olacak şekilde kare kare bölerek konulur. Daha sonra koyu şekilde olacak bol sarımsaklı ayranı üzerine dökülür ve tereyağı gezdirilerek afiyetle servis edilir.
Kelle TatlısıKelle tatlısı hamarat kadınların el lezzetlerini göstere-cekleri nadide tatlılardan biridir. Yumurta sarısı, az tuz ve un ile erişte hamuru yoğrulur. Hamur yumak yumak alınarak oklava ile açılır. Açılan hamur şerit şerit kesi-lerek yağlı ve tuzlu suda haşlanır. Hamurlar haşlandık-tan sonra kızmış tereyağında ateş üstünde yağlanır.
İLÇEMİZDEKİ SİVAS DERNEKLERİ
SİVAS İLİ SUŞEHRİ İLÇESİ BOSTANCI KÖYÜ KÜL.YARD. DERNEĞİ ÖĞRETİCİ SOK.NO:12
VEDAT KILIÇ
SİVAS İLİ HAFİK İLÇESİ ÇİMENYENİCE KÖYÜ SOS. YRD.DER. ORTAÇ CD.TAŞÇILAR SK.NO:27
HALİL VIZVIZ
SİVAS ZARA CANOVA KÖYÜ KALKINDIRMA DER. ÜNLÜ SOK NO:13
ATİLLA YILMAZ
SİVAS İLİ SUHŞEHRİ İLÇESİ YEŞİLYAYLA KÖYÜ DERNEĞİ GÜVEN MAH. HANZER SOK. NO:28
REŞİT ERDEM
gungorendergi.comgezen bil ir57
eylül2013
Kelle tatlısı hamarat kadınların el lezzetlerini
gösterecekleri nadide tatlılardan biridir.
Önümüzdeki sayıda,Güngören’e en çok
göç veren illerimizden,Batman'a gideceğiz.
Daha önceden hazırlanmış kavrulmuş fındık, badem, ceviz ve üzüm bu yağın içine katılarak hamurla kızartılır. Ayrı bir yerde reçel kıvamında ha-zırlanan şerbetin içine atılan hamurlar 5-6 dakika ateşte tutulur. Böylece kellenin içi hazırlanmış olur.
İç hamuru ile aynı olacak hamur 12 farklı yumak şeklinde ince ince açılır. Dibi derin bir tencereye yerleştirilerek tereyağı ile yağlanır ve daha ön-ceden hazırlanmış harç içine konur. 12. Yufka bu kellenin üzerine örtülür buna da duvak denir. Tencerenin kenarlarındaki fazla yufkalar da kesilerek üzerine biraz yağ eklenir ve 200 derece fırında 45 dakika kadar pişirilir.
Tatlı sofraya geldiğinde dışı baklava, içi ise kadayıfa benzeyen eşsiz bir görünüm sunar. Bu tatlı Sivas’a gelen ağır misafirlere sunulurmuş.
i s t a n b u l58
gungorendergi.com
eylül2013
Sirkeci Garı
"Ulu Hakan himmet ederek buyruk verdi.Demiryolu için bu gönül çeken istasyonu yaptırdı.”
Gönül Çeken İstasyon;
gungorendergi.comi s t a n b u l59
eylül2013
Garın büyük kapısı üstüne yazdırmış Muhtar Efendi. Binlerce insanın beraberinde binlerce hikaye ile geçtiği o büyük Sirkeci Garı kapısının üstünde, bugün sadece izi kalan bir tuğra ile yazılmış bu sözler. Eski Türk filmlerinin unutulmaz sahneleri bu Gar kapısı önünden mutlaka bir kere geçmiştir. Kavuşmanın tadı ve ayrılmanın acısı hercümerç olmuş, sinmiş Gar duvar-larına.
Ulu Hakan olarak nitelenen isim, Garın yapım emrini vermiş olan Sultan II.Abdulhamit. 1888 yılında temelleri atılan ve 1890 yılında görkemli bir açılışla hizmete başlayan Sirkeci Garı, İstanbul’un ve aslında Türkiye’nin boğazlardan sonra Avrupa’ya açılan kapısı niteliğinde.
Doğu’nun bitip Batı’nın başladığı bir şehir olan İstanbul’un çok renkli ve çok kültürlü halini tarih boyunca her adımın-da hissettirdi. Sirkeci Gar’ının mimarisinin de bu ruhla inşa edilmiş olduğunu göreceksiniz. Sultan Hamit döneminde Al-man mimar A.Jasmund Doğu mimarisi üzerine çalışmak için İstanbul’a gelmiş ve çalışmaları ile Sultan Hamit’in ilgisini çekmiştir. Bunun sonucunda Sultan Hamit Sirkeci Garı’nın yapımını Mimar A.Jasmund’a vermiş.
Mimar, Gar’ın yapımında hem Doğu hem de Batı zevkleri-ni harmanlayarak şehrin siluetiyle bütünleştirmiş. Bu üslu-bu yansıtmak için cephelerde tuğla bantlar kullanıp, Gar’ın pencereleri gotik mimarinin örneği niteliğinde sivri kemerler ile bezenmenmiştir. Gar’ın ortasında ise Selçuklu dönemi taş kapılarını anımsatan geniş bir giriş kapısı vardır. Binanın ka-
idesi granit, cephesi mermer ve Marsilya Arden'den getiril-miş taşlarla örülmüştür. Bekleme salonlarına, Avusturya'dan getirilmiş büyük çini sobalar konulan binanın aydınlatılması ise çeşitli yerlerde bulunan 300 havagazı feneriyle sağlanmış.
Zerafeti ile insanı kendine hayran bırakan Gar, içinde elbette çokça yaşanmışlık, çokça tarih barındırıyor. Balkan Savaşları sırasında Türklerin anavatana kaçarken son durakları olmuştur Sirkeci Gar’ı. Bu bağlamda yapım aşamasından bu yana Tür-kiye tarihinde birçok tarihsel olaya da şahit olmuştur bu Gar.
Sirkeci Gar’ı şimdilerde aktif olarak hizmet vermese de hem yapı olarak hem de anılarıyla hem İstanbullulara hem de tu-ristlere nostaljik bir deneyim sunuyor. Haydarpaşa Gar’ı ile İstanbul’un en eski Gar’ı olan Sirkeci Gar’ı, iki yakanın dünya ile bağ noktası konumundan eşsiz bir tarihi dokunun tadını alacağınız mekanlar haline dönüştürülüyor. Ayrıca son yıllarda kültürel ve sanatsal faaliyetlerin sergilendiği mekanlar olarak da kullanılmaya başlanmıştır.
Sirkeci Gar’ı, şehrin en eski ve nadide köşelerinden Eminönü ile Sultanahmet arasında olmasıyla görülmeden edilemeye-cek bir konumdadır. Eminönü’nde balık ekmeğinizi yedikten sonra yürüyerek gidebilir, Sirkeci Gar’ını ziyaret ettikten sonra tarihi binaların ve sokakların içinden geçerek Gülhane’ye ve sonra Sultanahmet’e ulaşma imkanı bulabilirsiniz. Bu eşsiz şehirde her tarih, her mekan birbirini karşılar. Siz de bu lez-zetin ve deneyimin uzağında kalmayın. Sirkeci tren garında tarihin havasını solumanızı öneriyoruz.
kültür / sanat60
gungorendergi.com
eylül2013
KİTAP MÜZİK
Aşk şarkılarının vazgeçilmez ismi Yalın; İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sevenleriyle buluşuyor.
Yalın, "Kasma", "Olmasa da Olur", "Dadadan" şarkılarının yer aldığı son albümü "Sen En Güzelsin"in en sevilen şarkılarının yanı sıra yıllardır dillerden düşmeyen "Zalim", "Cumhuriyet", "Küçücüğüm", "Meleklerin Sözü Var", "Sonsuz Ol" şarkılarının da bulunduğu özel repertuarı ile sahne alacak.
Son dönemin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun'un oyuncularından oluşan Leyla the Band, 16 Eylül akşamı KüçükÇiftlik Park sahnesinde olacak.
Konser öncesinde alana kurulacak Dev Plazma ekranlardan, Leyla ile Mecnun dizisi dizi ekibi ile aynı anda izlenebilecek. Karnaval havasında geçecek bu gecede, çeşitli sürpriz etkinlikler ve sanatçılara da hazırlıklı olun. Ali Atay - VokalOnur Ünlü - DavulSerkan Keskin - Bas gitarOsman Sonant - KlavyeSarp Aydınoğlu - PerküsyonFırat İkisivri - GitarSarper Aksoy - Klarnet
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanarak hiçbir şeyi olmadan geçiren, yalnızca sorgulama için odadan çıkarılan Dr. B., bir gün rastlantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kaptırarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu. Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı, "Satranç", gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
Yazar : Stefan ZweigYayınevi : Can YayınlarıSayfa sayısı : 85 Tarih : 17 eylül 2013
Saat : 21:30Yer : Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi, İstanbul
Tarih : 16 eylül 2013 Saat : 18:00Yer : KüçükÇiftlik Park, İstanbul
"Dizinin dizime değişi, Handan'ın annesi için bir kelebeğin kanat çırpışıysa benim için kasırgaydı. Kaç sene geçti, hâlâ unutmam, günde en az beş sefer aklıma gelir. Biliyorum bu durumun, kökeni memeden kesildiğim güne kadar uzanan psikolojik nedenleri vardır. Ama bir kadını unutulmaz yapan şey, bir vakitler ona duyulan arzunun şiddetiyle doğru orantılı değil midir? O arzunun kıyısında, gerçekleşme olasılığının tam yanı başında, sanki arada başka hiçbir engel yokmuş gibi rahat davranabilmekle, kendini o tatlı yanılsamaya kaptırabilmekle doğru orantılı değil midir? Bu olgunun da mı sorumlusu benim mutsuz geçen çocukluğum? Cevap? Yok! Kalırsın öyle..."Taşrada ve kâinatta, yapayalnız kalmış erkek çocukların hikâyesi…Erken Kaybedenler... Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...
Yazar : Emrah Serbes Yayınevi : İletişim Yayınları Sayfa sayısı : 143
Yalın
Leyla İleMecnun
Satr
anç
ErkenKaybedenler
Konser ve dizi gösterimi
gungorendergi.comkültür / sanat61
eylül2013
Son dönemin sevilen dizisi Leyla ile Mecnun'un oyuncularından oluşan Leyla the Band, 16 Eylül akşamı KüçükÇiftlik Park sahnesinde olacak.
Konser öncesinde alana kurulacak Dev Plazma ekranlardan, Leyla ile Mecnun dizisi dizi ekibi ile aynı anda izlenebilecek. Karnaval havasında geçecek bu gecede, çeşitli sürpriz etkinlikler ve sanatçılara da hazırlıklı olun. Ali Atay - VokalOnur Ünlü - DavulSerkan Keskin - Bas gitarOsman Sonant - KlavyeSarp Aydınoğlu - PerküsyonFırat İkisivri - GitarSarper Aksoy - Klarnet
SİNEMASERGİ
Film doğum, ölüm, yaşam ve reenkarnasyonu konu ediniyor. Beş yılı aşkın bir sürede, yirmi beş ülkede çekilen Samsara, insanlığın kutsal saydığı topraklardan, endüstrileşmenin en yoğun yaşandığı alanlara kadar geniş bir coğrafyayı kapsıyor. İnsan deneyiminin ve maneviyatının kavranılmaz derinliklerini araştıran saf bir sinema deneyimi sunan film, dünyanın çeşitli yerlerindeki insan topluluklarının umut etme biçimleri kadar korkularının ve arzularının da benzer olduğunun altını çiziyor.
Toni Musulin yaklaşık on yıldır düzenli olarak bir işte çalışmakta ve tam anlamıyla örnek bir çalışan profilini karşılamaktadır. İşe her daim vaktinde gelir, izne çıkmaz ve asla herhangi bir kavgaya karıştığı görülmemiştir. Bir arkadaşının hayatını kaybetmesi sonrasında üstlerinden cenazeye katılmak için izin ister, ancak bu isteği reddedilir. Bu olay ise hikayenin sonu değil başlangıcı niteliğindedir. Ardından yaşadıkları zincirleme olarak bir diğerini tetikler ve bu olaylar zinciri yüzyılın soygunlarından birine kadar ilerler.
Vizyon Tarihi : 13 Eylül 2013Yapımı : 2013 - FransaTür : GerilimYönetmen : Philippe GodeauOyuncular : François Cluzet , Johan Libéreau , Juana Acosta , Bouli Lanners, Stéphan Wojtowicz
11.6
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, Türkiye’de güncel fotoğrafa odaklanan “Yakın Menzil” sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, kişi-sel bir belgeleme fikrinin etrafında, İstanbul Modern Fotoğraf Da-nışma Kurulu tarafından seçilmiş 18 sanatçıyı bir araya getiriyor. Basılı fotoğrafla sınırlı kalmaksızın, video ve enstalasyon gibi farklı sunumlar barındıran sergide, tekil çalışmalar bir yerleştirmeye dö-nüşerek, kendi bütünlüğü içerisinde yeni anlamlar kazanıyor.
“Yakın Menzil” kişisel ve olağanın sıra dışı bir kaydı. Sanatçının, fotoğraf çekmek için uzakları keşfetmek yerine kendi yaşantısına ve temas ettiği durumlara odaklandığı bir sergi. Belgesel fotoğ-rafın tarafsız olma iddiasından ve kurgulanmış sahnelerden uzak, bireysel anlatının izini süren çalışmalarda, sanatçının yaşamı, ya-kın çevresi, anıları, özenle tutulan bir günlük gibi fotoğrafla şekil buluyor. İmajlar farklı yorumlara kapı aralayarak, anlamını daya-tan otoriter bir sesi değil, taşıdıkları belirsizliğin gücünü kullanı-yor. Gündelik hayatın detayları arasında sıradan olanın cazibesi beliriyor, tanıdık gelen bu görüntüler başkalarının hikayelerinde yeniden şekilleniyor.
Sanatçılar: Özgür Atlagan, Fatma Belkıs, Dilan Bozyel, Yusuf Darıyerli,
Cemil Batur Gökçeer, Ege Kanar, Korhan Karaoysal, Metehan Öz-can, Civan Özkanoğlu, Emir Özşahin, Muhitin Eren Sulamacı, Öz-lem Şimşek, Sinan Tuncay, Gözde Türkkan, Devin Yalkın, Begüm Yamanlar, Sarp Kerem Yavuz, Cemre Yeşil
Fotoğraf Bölümü Yöneticisi: Sena Çakırkaya
Fotoğraf Danışma Kurulu: Merih Akoğul, Orhan Cem Çetin, Murat Germen, Sıtkı Kösemen
Tarih : 9 Mayıs - 27 Ekim 2013Yer : İstanbul Modern
Samsara Vizyon Tarihi : 13 Eylül 2013Yapımı : 2011 - ABDTür : BelgeselYönetmen : Ron Fricke
Yakın Menzil
s p o r62
gungorendergi.com
eylül2013
Güngören Belediyesi, ilçe sınırları içerisinde
eğitim gören öğrencilerin eğitim ve öğretimi-
ne katkılarını her alanda sürdürüyor. Güngö-
ren Belediyesinin okulların kapanışıyla birlik-
te başlattığı Bilgi Evleri Yaz Okulları ve Yaz Spor
Okulları kurslarına binlerce öğrenci katıldı.
Yaklaşık iki ay süren eğitimler uzman eğit-
menler tarafından verildi. Binlerce öğrencinin
katıldığı programlarda öğrenciler, bir yandan
ilgi duydukları ve eğitim aldıkları branşlar
hakkında teorik bilgiler alırken diğer yandan
da belediyenin kendilerine sunduğu atölye ve
donanımlı sınıflarda uygulamalı eğitim alma
olanaklarına kavuştular.
Ebru, takı tasarımı, bilgisayar, mental aritme-
tik, ingilizce, yüzme karete, futbol, voleybol,
basketbol gibi farklı branşlarda eğitim alan
öğrenciler yaz tatilini dolu dolu geçirdiler.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Güngören Be-
lediyesinin okul bahçelerine kurduğu yüzme
havuzlarına ve aqua parklara başvuru olduk-
ça fazlaydı. Okul bahçelerinde, hijyenik or-
tamlarda, uzman eğitmenler tarafından öğ-
rencilere yüzme dersleri verildi. Yaz dönemi
boyunca Belediye tarafından günlük bakım-
ları hergün titizlikle yapılan havuzlarda eğitim
alan çocuklar, bir yandan serinleyip eğlenir-
ken diğer yandan da öğrencilerin fiziksel ve
ruhsal gelişimi için büyük bir önem arz eden
yüzme sporunu öğrendiler.
Güngören Belediyesi Yaz Kursları
Güngören Belediyesitarafından günlük bakımları hergün titizlikle yapılan havuzlarda eğitim alan çocuklar, bir yandan serinleyip eğlenirken diğer yandan da öğrencilerin fiziksel ve ruhsal gelişimi için büyük bir önem arz eden yüzmesporunu öğrendiler.
gungorendergi.coms p o r63
eylül2013
Güngören Belediyesi’nin her yıl farklı branşları da içine alacak şekil-
de devam ettirdiği spor ve eğitim kurslarının kayıtları 6 Eylül itibariyle
sona erecek. Binlerce yetişkin ve çocuğun kayıt yaptırdığı kurslar 15
Eylül’de başlıyor.
Hafta içi, hafta sonu olmak üzere farklı branşlarda verilecek eğitimle-
re yeni dönemde de yoğun bir katılımın olması düşünülüyor. Talepler
doğrultusunda eğitim ve spor kurslarının branş sayıları yıl içerisinde
artırabilecek.
Güz döneminde başlayacak olan Basketbol ve Voleybol Kış Okulları’na
Güngörenliler tarafından yoğun ilgi gösterilirken Kültür ve Sosyal İşler
Müdürlüğü Binası içerisindeki spor merkezine, Cevizlik Spor merke-
zine ve Kadın Merkezi spor salonuna başvuru sayısında geçen yıllara
göre daha fazla bir artışın olduğu belirtiliyor. Söz konusu merkezlerde
fitness eğitimi uzman eğitmenler tarafından veriliyor.
Yüzme kurslarına ise her yıl olduğu gibi bu yıl da yoğun bir başvuru-
da bulunuldu. 6-14 yaş arası çocukların başvurabildiği yüzme kursları
Güngören Belediyesinin kalite ve standartlar bakımından ödün ver-
mediği kapalı yüzme havuzunda gerçekleşiyor. Günlük rutin bakımları
titizlikle yürütülen, çocukların sağlığının göz önünde bulundurularak
gerekli hijyen koşullarının sağlandığı yüzme havuzunda, çocuklara
uzman eğitmenler yüzme öğretiyor. Yüzme kursuna katılacak öğren-
cilerin velilerinden izin alındıktan sonra kursa katılabilmeleri için öğ-
rencilerden hepatit B testi ve tam idrar tahlili istenmektedir.
Güz döneminde Güngören Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdür-
lüğüne bağlı Bilgi Evleri’nde İngilizce, Arapça, Kuran ve siyer eğitimi,
yazılı hazırlık kursları, hızlı okuma ve hafıza geliştirme eğitimleri gibi
farklı alanlarda eğitimler veriliyor.
Güz dönemi kursları için kayıtlar Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü,
Bilgi Evleri ve Beyaz Masa’dan alınıyor.
Güngören Belediyesi Güz Dönemi Eğitim ve Spor Kursları Başlıyor
b u l m a c a64
gungorendergi.com
eylül2013
ANAHTARKELİME
ANAHTARKELİME
1
1
2
2
3
3
4
4
5
5
Fotoğraftakipark Başıboş
hayvan
Yersiz,zamansız söz
Atın başlığı,yuları ve gemi
Özlem çekilenmemleket
Ön ad Ağabey İradeli, gayretli,kararlı
Güngören' debir mahalle
Bir türsivrisinek
İkaz edici,münebbih
Çabuk iler-leyen hastalık
Azerbaycan' ınbaşkenti
Borsada işlembirimi
Nema, üremTanrı' yayalvarma
Talep, arzu
Öğütülmüştahıl
Menzil
Ham karpuz
Eski Mısır' dagüneş tanrısı
Düşünce
Yerleşik, stabil
Okuyupyazmasıolmayan
Üçgen gibikatlanmış şey
Karşı çıkış
Güç, derman
Hendek, tuzak Yabani armut
Yenilgi sözü
DoğuülkelerindekiYunan asıllı
Tutsak Futbolda sayıRasyo, nispet
Evet
Ana öge, temelGiderek hızla-nan bir oyun
Kenya' nınİnternet kodu
Albay
Bir ısınmaaracı
Her yiyeceğicanı çeken
Motorsuz uçak Beylik, emirlik Boyun eğen
Bebek mamasıunu Avrupa' da bir
halk
Gemininyanaştığı yer
Bir bağlaç
Gelecek
Aşama
Dua sonundasöylenir Özellikle
Topluluk,zümre
Kısaca 'TürkLirası'
Bir peygamber
Yılaşırı, ikiyılda bir olan
Çölden esensıcak rüzgâr
Evet
İtalya' da birırmak
Âdetlere uygunolan
Lüfer balığınınküçüğü
Adale
Parça, kısım Karışık renkli
Tümler açı