günümüz ve murabıtlar - tasavvufdergisi.net · sıradan insanlar olağanüstü bir şahsiyet...

16
Günümüz ve Vincent MONTEIL Çeviren: Dr. Kadir ÖZKÖSE BaZJ gözlemcilere göre Kara Afrika' ya özgü bir olgudur. Öyle ki, gene l manada, olarak Bu kelime as- ortak bir fenomenidir. bu terimler Birer dindar bilgin, ker-Jmet ehli bir veli, nefesi kuvvetli samimi olarak kabul edil- mektedirler. duygutarla bir araya gelen cemaat ve bulunmakta- du·. Kuzey ve lVtoritanya'da bir ve Türk diyarlannda bir molla, Hindistan ve Çin'de Bu ruhuna uymasa bile, inananlada Allah birer olarak ka- bul edilmektedirler. "Onlar, iman edip de rakvaya ayetinin velayete Yelayet konusu, beri tasavvufun temel meselesi Hucvuri, on birinci yaz- isimli eserinde söylemektedir: "Ulu ve Yüce Allah' kendi muhabbetini, ve velayetini tahsis et- mülki.indeki valileri O, ve kendi fiilini izhar etmenin onlara keramet- ler ve lütuflar tahsis afetlerinden ve nefse tab! ol- maktan kendilerini Bu suretle himmeti O'ndan de- ünsü O'ndan ile beraber olmaz. Hak Teala, velileri aleme vali Böylece, onlar sadece O' nun sözünü söyler (ve hükmünü lfa) eder Allah, nefse tabi olma yolunu onlar için ve) kat- Bunun in semadan bereketine ve yüzü suyu 1 10/ 63.

Upload: others

Post on 23-Sep-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Günümüz Afrikası'nda Murabıtlık ve Murabıtlar

Vincent MONTEIL

Çeviren: Dr. Kadir ÖZKÖSE

Murabıtlık'ın Aslı

BaZJ Avnıpalı gözlemcilere göre Murabıtlık, Kara Afrika'ya özgü bir olgudur. Öyle ki, genel manada, İslam'la eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu kelime as­lında, İslam Dünyası'nın ortak bir fenomenidir. İslam Dünyası'nda bu anl<ıyışı

yansıtan farldı terimler kullanılmal<tadır. Birer dindar şahsiyet, enıelektüel bilgin, ker-Jmet ehli bir veli, nefesi kuvvetli şeyh, samimi mutasavvıf olarak kabul edil­mektedirler. İslami duygutarla bir araya gelen cemaat ve çevreleıi bulunmakta­du·. Kuzey Afıib ve lVtoritanya'da bir şeyh, İran-Hint ve Türk diyarlannda bir molla, Hindistan ve Çin'de biı· gunı pozisyonundadırlar. Bu şahsiyetler,

Kur'an'ın ruhuna uymasa bile, inananlada Allah arasındaki birer aracı olarak ka­bul edilmektedirler. Kur'an'ın ; "Onlar, iman edip de rakvaya enniş olanlardır"' ayetinin velayete işaret ettiği düşünülmekr.ediı·. Yelayet konusu, başından beri tasavvufun temel meselesi olmuştur. Örneğin, Hucvuri, on birinci yüzyılda yaz­dığı Keşfu'l-Mahcub isimli eserinde şöyle söylemektedir:

"Ulu ve Yüce Allah' ın , kendi muhabbetini, dosthığumı ve velayetini tahsis et­tiği evliyası bulunmaktadır. Allah'ın mülki.indeki valileri bunlardır. O, bunları seçmiş ve kendi fiilini izhar etmenin nişanesi kılmış, onlara çeşic çeşit keramet­ler ve lütuflar tahsis etmiş, tab'ın afetlerinden onları anndırmış ve nefse tab! ol­maktan kendilerini kurtarmıştır. Bu suretle oruarın himmeti O'ndan başkası de­ğildir, onların ünsü O'ndan başkası ile beraber olmaz. Hak Teala, velileri aleme vali kılmıştır. Böylece, onlar sadece O'nun sözünü söyler (ve hükmünü lfa) eder olmuşlardır. Allah, nefse tabi olma yolunu onlar için (di.irmüş, kapatmış ve) kat­laınıştır. Bunun için semadan yağmur onların bereketine ve yüzü suyu hüımeti-

1 Y\ınus, 10/63.

218 tasaZJtJt((

ne yağar. Yerden bitkiler onların hallerindeki safa sebebiyle biter. Müslüınanlar,

onların hi mm eti ile kafidere karş1 zafer kazanırlar" .'

Louis Massignon, 1922 yılında gerçekleştirdiği çal ışmasında, Müslüman Arap

dünyasında ri yazetin yedinci yüzyılın sonunda göıiilmeye başladığını , ilk zahid­

lerin ise sekizinci yüzyıl Abadan'ında görülmeye başladığını, evliya kültünün de

onuucu yüzyılın başlarında ortaya çıktığını söylemektedir.

Ulema, süfilere pek az sempati duymuştur. Çoğu zaman tasawuftı inkar

edenler oLnuştur. Çoğu Müslümana göre, sırf inanç yeterli değildir. Bu minval- ,

de, Allah'la kul arasındaki karşılıklı sevgiyi yansıtan şu Kur'an ayetleri üzerinde

çokça yorum yapılmıştır: "(Rasulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyu- .

mız ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışla­

yıcı ve esirgeyicidir.'', ' "Ey İman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin

ki): Allah, sevdiği ve kendisini seven, mi.i'minlere karşıalçakgönüllü (şetl<atli) ,

kafidere karşı omırlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda ci­

had ederler ve hiçbir kmayanın kınamasmdan korkmazlar (hiçbir kınayanın kı­

namasına aldırmazhır). Bu, Allah'ırı , dilediğine verdiği lürfudur. Allah 'ın lütfu ve

ilmi geniştir."," "İnsanlardan bazısı Allah'tan başkasım Allah'a (başa) eşler ve

benzerler edinir de onları, Allah' ı sever gibi severler. İıuan edenler ise daha çok

Allah'ı severler. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacaklan gibi) bü­

tün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'm azabına dayanmanın zorluğunu

önceden anlayabilselerdi."' Son ayetinilginç bir yonımu, 1962 yılında, Senegai-

li Sokone ınurabıtının K\ır'an Tefsid'nde yapılrruştır . Tasavvufi hayat tecrübldir.

Tasavvufi: hayat fukalü\nın tepkisini çekıniştir. Massignon, tasavvufi hayatın için­

de, yabancı unsurların bulunduğunu söylemektedir. Bu yabancı unsurların Hint,

Yunan, İran rnistisizminden kaynaklandığını ifade etmektedir. Massignon bu

noktada iki farklı eğilimden bahseder. Bunlar: 'TUnicite du Temoignage" (İlahi

Aşkınlık) ve 'TUnicite de I'Existence" (Varoluş Felsefesi)dir. Yüzyıllar sonra, ta­

savvufl düşünq: ve zühd hayatı, sonunda kun.ımlaşınış ve tarikatlar kı.ınılımıştur.

İslam Dünyası'nın ilk dönemlerine varıncaya kadar, her dönemde, hadisiere bü­

yiik önem verilmiştir. Bir hadis-i şerifte, "İslam'da ruhban hayatının olmadığı"be­

linilmiştir. "Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerirnizi gönderdik. Mer­

yem oğlu İsa'Y1 da arkalanndan gönderdik, ona tncil'i verdik ve ona uyanların

yüreklerine bir şefkat ve merhamet koydı.ık. Uydı.ırdukları nıhbanlığa gelince

onu, biz yazmadık Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama

2 Hucvı.ıri, Al i b . Osman e i-Cülli\bT. Ke§(u'I-Mahctth, Arp. çev. Malııını d Alımed ei-Hazaim. Ka-

hire 1974, ss. 257-8 .

3 Al-i imran, 3/31. 4 Maide, 5/ 54.

5 Bakara, 2/ 16:'>

gı'iııiimii.z afrikası 'nda murabı rlık ııe mıwabulat 219

buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mi.ikafatlannı ver­

dik İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardu~·r. anlamındaki Kur'an ayetine rağ­

men, zühd hayatı benimsenmiş, inzivaya çekilmişlerdir. Afrika Murabıtları hakkındaki ilk yaklaşımlar; 1617 yılında Mocquet, 1637 yı­

lında Saint-Lo gibi kişilerin seyahat anılan niteliğindeki Fransız kaynaklarında

yer almaktadır, LVlu rabıt kelimesi; al rnoravıd kelimesi ile ayw anlama gelir. Her

ne kadar etimolojik yapısı net değilse de, "Ribat kuran kişi" ya da "dindar" kişi anlamına gelir. Zenci Afrika dilleri açısından bu kelimenin Tokolor arası nda

''tyeerno", Woloflular arasında ''ser!ny" (serigne),- Mandeliler arasında "Karamo­

ko'', Pulbeliler arasında Arapça ıni.ieddib kelimesi anlamına "modibbo" ve "Fod­

yo", Sudan'da Arapça fakih anlamına "alfa" ya da "alfagba" terimleri kullanılmal~­

tadır. Somali'de ''Wadaad", Nubia'da "Faki", Hevsa bölgelerinde "mallam", Swa­

hili'cle "mwaalimu" ve ''shekhe" diye kullanılmaktadır. Hiç kimse kesin olarak ne kadar rnurabıtın bulunduğunu bilmemektedir. Fakat murabıtların sayısının hay­

li fazla olduğu bir gerçektir. Örneğin, Senegaili yetişkin erkek müridierin nüfu­su 300-400 bin dolayında bulunmaktadır. Lider pozisyonui1da bulunan, en azın­

dan 200 tane de şeyh yer almaktadır. Tarikat mensuplarının yaşadığı her köyde, bir murabıt bulunınaktadu. Her yüz elli müride bir murabıt düşmekte veya yak­

laşık iki bin murabıt bulunmaktadır . 1953 yılında, Upper Votta'nın dört bin nü­

fuslu şehri olan Dori'de, otuz bir murabır bulunmaktaydı. Yüz elli müride bir murabıt oranı diğer yerlerde de göıiilmektedir.

Tarikatiara mensup genç ve beldr mün tesipler, murabıtlara körü köıiine ita­

at etmektedirler. Hayli erken bir dönem sayılan dokuzuncu yüzyılda Tüsteı1, '·yı­

kayıcının önünde ölünün teslimiyeti" gibi müridin de şeyhinin huzunında ram

bir teslimiyetle durması gerektiğinden bahsetmektedir. Aynı ıninvalde Keysaniy­

ye'nin Shiite kolu da, ·'din iraat ve insana saygıya dayanır" diyerek bunu doğnı­

lamaktadır.g

Şeyhlerin müridleıi üzerindeki en büyük nüflızu, dillerde dolaşan kerameti e­

ridir. Afrika halklan nazarında keramet kelimesi, karizmatik gücü, erdeınliliği .

manyetik seyyali ve manevi nüfuzu ifade etmektedir. Bu manyelik akım, ya içe­

cek bir suyla,9 ya da dokunmakla ı•ı iletilmektedir. Bereket kelimesi harfi harfine <blessing) yani, talcdis, kutsama, hayır dua, nimet anlamianna gelir. Max W eber

bu dunımu şöyle anlatır: "Bu ayrıcalığa sahip olan kişi diğer insanlardan ayrılır.

6 H:ıdid, 57/27.

7 Asl ında bu kelimeler aynı anlama gelmektedir. Tyeerno·nun çoğul u olan Seerenbe'yle de bu

görülmektedir.

S On ikinci yüzyılda yaşamış bulunan Şehristani'den naklen; Pellaı, 1953, s. 202. 9 Schildknedu, , .ıaru :ç-.'ı'el!lm, 1963.

10 Hiskett, Bau.ake, 1963).

220 ıasa,~.~uf

Sıradan insanlar olağanüstü bir şahsiyet olarak gördükleri bu tip kişileri soruştu­

rur, onları ziyaret ederler. Ya da en azından onları farklı bir kişi olarak telakki

ederler" ." Böylesi yetenelde bu kişiler keramet gösterecek gücü elde ederler. Bu

noktada mucize ile keramet arasındaki farkı ortaya koyalım: Mucize, Peygam­

berler tarafınd<ııı gösterilen harikulade olaylardır. Ken'iıner ise, evliyanın kariz­

masıdır. Abdülkerim el-Clll 0355}, Müridizm Hareketinin kurucusu olan Sene­

gaili ArrıadOtı Bamba 0850-1927} gibi kimi yazarlar bu konuda yaklaşımlarda

bulunmuşlardır. Mesaliku'l-Cinan'da bu fark, şöyle ifade edilmektedir: .: ...

Peygamberlerin gösterdiği mucizenin velilerdeki karşıtı, karizmalannı yansı­

tan kerametleridir. Çünkü sonraki, öncekinin sonucudur. Peygamberler Allah'ın

varlığını ispat ederlerken, veliler de gerçek dinin kendi dinleri olduğunu göste­

rirler. Peygamberler masum ve günahsızdırlar. Velilerse kon.ınmaktadırlar.

Gnostic'e göre, her ikisi de İlahi dokunulmazlık zırhına bürünmüş, ismet sahibi

kişilerdir. Halbuki dokunulmazlık, masumiyer, sadece peygamberler için söz ko­

nusudur. Velilerin masumiyetinden bahsedilmesi ml'ımkün değildir. Kara Afrikalı ınüritler, keraınet salıibi pek çok şahsı örnek almaktadırlar. Bu­

nun en bariz örneği , el-Hac Ömer 0794~1864)'dir. Kendisi Tokolor fal<ihidir. "Bibliotheque Nationale'"de bulunan bir yazma eserde kerametleri yer almakta­

dır. Anlatılan bir öyküye göre, Amadotı Baınba , 1902 yılında ülkeden sınır dışı

edildikten sonr~, havada uçarak Gabon'a geri dönmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in soyundan gelen şeıitler, hayli nüfüz salıibi kişilerdi.

Kendilerine pek çok keraınet atfedilmiştir. Timbukttı şeriflerine Haydara adı veril­

mektedir. Haydara olarak bilinen en meşhur sima, Ali b. Haydar'dır. Kendisi Faslı bir ınücalıiddir. 1672 yılında Sudan'a iltica etmek zon.ında kalnuştır. Casamance'a

göre, Haydariler bizzat kendilerini Şerif Yunus'un evlatları olarak görmektedirler.

Şeıif Yunus aslen, Mekke'nin yerlilerindendir. Şansını denemek üzere Mekke'dcn

ayrılıp, Afrika'ya Jelmiş, 1700 yılında Afıika'nın Sedhiou bölgesine yerleşmiştir. En meşhur şeriflerden biri, Fanta Madi Kaba (1878-1955)'dır. Kankan şerifidir. S<unoıy

ve Maure halkııun ınürşididir. KadiôTarikatı şeylıidir. Zaviyesinde, iki yüz kadar öğ­renci, öğreııim göımekteydi. Ölümünden sonra, 1957 yılında, Ghana Cumhurbaş­

kanı Kwanıe Nkrumah, kabrini ziyaret eımiş ve burada iki boğa kurban etmiştir.

Portekizli turistler, Batı Afrika'nın eski murabıtları hakkında, ilginç bilgi ·ve

anekdotlar sunmaktadı dar. Diogo Comes'in, 1456 yılında karşılaştığı zenci Gam­

bia Kralı hakkındaki tespitlerini şu şekilde sunabiliriz: "Bağlı bulunduğu zaviyenin bir mukaddemi bulunmakradır. Kendisi Mell'in

yerlisidir. Hristiyanlıktaki Tanrı anlayışı konusunda beni sorgulamaya koyuldu.

Ülke halkının inandığı Maffometus hakkında ben de ona soru sordum."

Alvise da Ca .. :a Mosro, 1455 ve 1456 yıllarında, Afrika sahillerine iki önemli yol-

ı

ll Weber, Max, Theory and Econoınic Organization, 1947, s. 329.

gt'inı'i.rnılz afrikası 'nda murabıtlık 1-e m.urahıdar 221

culuk yapmıştır. Kendisi Venedildi genç bir şahsiyettir. Oldukça önemli gözlemler­

de bulunmaktadır. Şöyle ki, Wolof halklarının Senegalli yöneticileri, halktan daha

çok, İslam'a bağlılık göstermekteydil er. Çünkü meclislerinde mutlaka ınurabıtlar bı..ı­

lunınaktaydı. Bu ınurabıtlar, birer dilli şahsiyetti. Bun.lann çoğu, Mağribli, Senegaili

ve Moorlu kişilerdi . Arap asıllı bu şahsiyerlerin siyasi otoriteler üzerinde hayli nüfüz­

ları bulunmaktaydı. Alvise, Gaınbia'da bulunduğu sırada, karşılaştığı Mori'ye giden

gezginci murabıtlardan bahsetmektedir. Moravian Valentim Feınandes, 1506-1507

yılında, Wolof Müslümanlan arasında, bir takım beyaz murabıtlardan (bischerijs ya

da bi.sserijsYı bahsetmektedir. Bunlar Fez ya da Merakeş'ten gelen kişilerdir. Kendi­

lerine ''derigos e pregadores de Maffoma" denir. Femandes'e göre, bu murabıtlar

gençleıin intisaplannı ay başında kabul etmektedirler. Andre Alvares d'Almada

0594) Senegaili bu murabıtları bixiıins olarak isirn.lendinnektedir. Gambia'da, şeyh­

lerine Aıemame (el-İmam) denilen üç büyük zaviyeden bahsetmektedir. BLt kişiler,

çokca nafile namaz kılıp, nafile oruç tutmakraydı. İs11ınlusfıllere uygun olarak ke­

silmeyen hayvanların etlerini yemezlerdi. Daha bir asır geçmeden, yani 1669 yılın­da, Franciscode Lemos Coellio Gambia, kültürlü ve elitşahsiyederinden (bexerins)

bahsetmektedir. Seçkin simalardan Salom Kralı danışman.ıyla tanışmıştır. Senegal'in

her tarafında Tleıncen ve Bougie'den gelme beyaz murabıtlar bulunmakt<ldır.

Beyazların çoğunlukta bulunduğu Kuzey Afıika'da, beyaz ve zenci murabıtların

asıllarının araştırılması gerekmektedir. Batıda Moritanya, bu dindar seyyahlann uğ­

rak yoludur. İki taraftan da gelenler olmaktadır. Faslı bir deyimle, güney üç bela­nın, felaketin kaynağıdır. Bunlar da: Sirocco yani, sıcak rüzgarlar, loctıst yani çekir­

geler ve de murabıtlar. İsınail Harnet 0911) şu değerlendinnelerde bulunmaktadır:

"Morocco'nun günümüz Sultanı Mevlay Hasan, beyaz ile zenci karışımı me­

lez bir sülale olarak, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in soyundan gelen bir kişidir. Tıpkı

Wazzan Şerifi , zıenci bir aileye mensup olan, merhum Sidi Abdusselam bin el­

Arabi ve beyaz tenlllikten çok zenci olan, Güney Cezayir'de oturan, Ticanı tari­

karına mensup dindar bir ailenin lideri Sidi el-Bachir gibl.

Moriranyalı ımırabıc kabilelerinin (zwaya) on yedinci yüzyılın sonundaki li­deri, Nasreddin isimli bir veli dir. Bu kabilderin folklorü , n Kara Afrika ınurabıtla­

nrun modem ve tarihi karakteıistik özelliklerini yansıtmaktadır. Bu şahıs, mane­

v'iyeteneğe ve cazip bir görünüşe sahip bulunmaktaydı. O gelecekten haber ver­mekte, ölümü tahmin etmekte, akıldan geçenleri okuyabilmekte idi . Halkın en

asil ve en güzel kadını onun eşiydi. Fakat o, kadının yatağuıa nadiren giderdi. Çünkü sürekli oruçlu bulunur, daima namaz kılardı. .. " D inin yükümlülüklerini

ihmal edip savsaklamalan karşısında onun rahatsızlığı, hoşnutsuzluğu artardı. Onlarla tokalaşmak zorunda kaldığı zaman da rahatsızlık duyardı.

12 Belki Wolof bi edatıyla kullanılarak bugünlerde kelimenin sonunda yer edinmektedir. 13 Hanıeı, "Chmniqıtes de la Maıırltanie Senegalaise: Naçer Eddirıd', 1911, ss. 164-218.

222 rasatJf>t!(

Murabıtlar ve Tarikatlar

Murabırlar genellikle dini bir cemiyet veya tarikata mensup bulunmaktaydı.

Kara Afrika'nın belli başlı iki ana topluluğu vardı. Bunlar; Ticarnlik ve Kadirilik­

ti. Aslında, her ikisi de paralel iki tarikattır. Birini diğerinden ayıran fark, zikir

meclislerinin kısa ve uzun süreli oluşlandır. Tarikatların farklılığı etnik köken­

den kaynaklanmamaktaydı. Tarikat mensupları, t.anıdığımız kadar, çok özel ki­

şiler değildi. Ticani Tarikatı'nın kurucusu, aslında bir Kadirl deği l miydi?

Maıty'nin iddia ettiği gibi, sayıları 400. OOO'i bulan Senegal müridieri tamamen

Wolof değildir. Onların arasında birçok Serere, Tokolar ve Dyola olanlar vardır.

Taril<atın özel yapısma gelince; tarikat kurucusu olan Amadau Baınba zikir tel­

kinini, okunacak virdleri söyler, zikir halkasında bulunanların herbiri sabah ve

akşam namazlanndan sonra günde iki kez olmak üzere 300 kez tesbih ederler.

Virdleri mümkün mertebe ve olabildiğince hızlı bir tarzda ezberden okunan

1200 cümleden ibaret olmaktaydı. Amadau Bamba, virdini, keşf h~Uinde, bizzat

Hz. Peygamber (s.a.v.Yden aldığmı iddia etmektedir. Hz. Peygamber (s .a.v.)'den

aldığını söylediği bu vird, Kur'an ayetlerincieki özel dualardan oluşmaktaydı.

Bunlardan birisi Ayete'I~Kürsi idi." Tarikat, Amadau Bamba ile yeni bir veche ka­

vuşımıştur. Müridierinden biri şunları söylemektedir:

Tüm virdler, müridi Allah'a yaklaştırır. Ki.şi ister Geylani'nin, ister Ticani'nin

müridi olsun, sfıfi kutublardan ister birine, ister diğerine mensup olsun, farket­

mez. Her ikisi de hak yoldur. Her ikisi de müridi Allah'a itaate sevkeder.

Osman don Fodio, on dokuzuncu yüzyılın başlannda yaşamış Nijeryalı bir is­

lam! hareket önderi dir. " Kendisi, Ka diri tarikatı münresibiydi. Maliki ve Eşari

mezheplerine mensup bir fakihti. ilmi mütah1alarda bulunmaktaydı. Çok sayıda

eser yazmakraydı. 11'

Arnaud, Mağrib'teki islamı akımların etkinliğini inkar etmektecür. Fakat kimse,

kendisine katılınamaktadır. 1957 )'11ında yapılan nüfus sayımına göre, Senegal Müs­

lümanlarınm sayısı, ı. 782. 000 kişidir. Müslüman nüfusun dağılıını şu şekildedir: ı.

000. 000 Tican1, 423. 000 Mürid, 304. 000 Kadiri, 23. 000 diğer MüshimanJardır. 1930

yılından sonra, Sakoto ve Gwanda bölgelerinden Senegal'e gelenlerin çoğu dina­

mik ve atak şahsiyetlerdi. Kidirılik'ten çok Ticfuıiliğe ilgi duymaktaydılar. ı7 ·

14 Bakara, 2/256. 15 Asceticisnı, {i.i ııı nıurabıılarcta bulunmayan bi r karakteristik özelliktir.

16 Eserlerinde, isHim'ın inanç esasların ı inceleıniştir. On beşinci ve on dokuzuneti yüzyıllar ara­sında konuyla ilgili yaklaşınılan gözden geçimıi~tir. Norbert Tapiero'nun Osman don Fodyo üzerine

özel bir çal~ması vardır.

17 Triminghaın, Islam in West A.(riw, Oxford 1959, ss. 96-98. Afrika'nın doğusunda Kadirilik, hala popüler bir t:arikatur.

gfinıtmliz afrikcısı 'nda mıırabıtlık ıJf! mıtrcıhıtlar 223

Nijeıya'da murabıtların etkinliği bulunmamaktadır. Murabıtların yerini Emirle­rin aldığı söyleu·.:bilir. Kendilerine Malam'8 adı verilen mukaddem ve şeyhler gö­rülınektedir. Bu tarikat şeyhlerinden herbiri, soylu ailelere mensupttı. Ticanller dinamik bir ruha sahip bulunmaktadırlar. Şekil ve merasime pek önem verme­mektedirler. Çoğu zaman Kadirl tarikatının seçkin lider ve temsilcileri olarak bili- . nirler. 1958 yılında Tunus'ta yayımlanan, bir Fransız-Arap dergisi, detaylı bir tarz­da. Ticani virdlerinden bahsetmektedir. Derginin yayın yönetmeni Segulu (Mali) Saadou Oumar, grup taassubundan kurttılmak ve okuyucuya İslam 'ı özgün bir tarzda tanıtmak temel gayemizdir, dedikten sonra, "Müslümanların Ticani ya da

Kadirl diye sınıflandınlması doğru değildir" şeklinde yazmakradır. Halbuki ken­disi el-Ha.cc Ömer'in 1845 yılında kaleme aldığı er-Rimah isimli eserinden çok et­kilendiğini, eserde ortaya konan tüm düşüncelere katıldığını söylemektedir.

el-Hac Ömer, bu eserinde, zühdün dünyadan soyurlanma anlamına gelmedi­

ğini, dünya nimetlerinden yüz çevrilemeyeceğini söylemektedir. "Zühd dünya­dan el etek çekmek anlamına gelmez. Gerçekte zühd, kişinin kalbini dünya sev­gisinden soyutlaınasıdır" der. Hem Kadiri, hem Ticani şeyhi sayılan Muhammed el-Kunt'i 0765-l~26), İbn Arabi'nin şu sözlerini nakletmektedir:

"Mürid şeyhin evine , mezara girer gibi girmelidir. Şehvetlerini öldürüneeye kadar oradan çıkınamalıdır. Şeybin eli Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eli ınesabesin­

dedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eli ise Allah (c.) 'ın eli konumundadır. Tasavvuf

erbabı , şeyhlerini veli olarak görmelidir. ·• el-Hacc Ömer'in şu sözleri şaşkınlığımızı daha fazla artırmaktadır: "V eliler bi­

zi gördüJderi gibi Hz. Peygamber (s.)'i de görürler. Müridler, Hz Peygambeı·

(s.) 'i her yerde e;örebilirler. Ölümle değişen sadece yaşam boyutudur.'' el-Hac Ömer, müslümanlan Muhammed! anlayış etrafında toplanınaya çağırmaktadı r.

Ticani tarikatının ınukaddem ve şeyhleri kadar müridieri de, Allah'ın dostlan ve sevgili kullarıdırlar. Zaman bakımından sonradan yaşam süren ve!iler, daha ön­ce yaşamış bulunan velilerden üstün konumdadırlar. Tıpkı son peygamber Hz. Muhammed (s.)'in diğer peygamberlerden üstün olması gibi.

Ticaniliğin tanınan kollarından biri, Haınmaliyye;dir. Tıcanilik'ten kesin çiz­gilerle ayrılan birekol değildir. Niori'de kurulan bir tarikattır. Burası, bugün Mo­ritanya 'nın güneyinde, Mali ülkesinde bulunmaktadır. Tarikatın kunıcusu Şeyh Hamallah, iki yüz kişilik bir kitleyle 24 Ağustos 1940'ta Maure kabilesinin yanı­

na yerleşti. Dönemin resını otoritesinin haskısma maruz kaldı. Bu dönemde Fransızlar, kendilerine karşı mücadele veren hareketleri, hiçbir gerekçe göst.er­meden, acımasızca ve insafsızca ezmekteydi. Fransızlar, Şeyh Haınallah'ı Asaba isyanının sonıınlusu bildiler ve sııurdışı ettiler. Kendisi 1942 yılında Montlu-

18 Mallanı Musa döneminde (1804-1821), Zari;ı Malanı la rı, Kuzey Nijeıya'da özel bir sınıf hill ine geldiler. (Smith, 1960).

224 Tasauuuf

çan'da vefat etri. Ölümü üzerine SOrete Nationale19da şu rapor yayımlanclı: Şeyh Hamallah'la ilişkisi bulunduğu tesbit edilen bir kişi yakalandı. General

Weygand'ın onayı sonucu Mağrib Fransız Yüksek Korniseri tarafından Kuzey Af­

ıika'da on yıllık hapse mahkum edildi.2"

1941 yılında, Şeyh Hamallah'ın yaşaclığı şehir halkı potansiyel suçlu görüldü. Fransa'ya sürgün edilen Şeyh Hamallah, zonınhı ikamete mahkum edildiği Vals les Bains kentine alışamadı. Bulunduğu yer sağlıklı yaşama elverişli bulurunamak­taydı. Rahatsızlanması üzerine. Montluçon'da bir hastaneye nakledildi. 16 Ocak _ 1942 tarihinde öldü. Rahatsızlığı, akciğerde kan toplanması ve kalb spazmı idi. Be­lediye mezarlığına defnedildi. Alphonse Gouilly Şeyh Haınallah'ı yakından izle­mekteydi. Şeyh Haınallah, kendisini sorgulayan Fransız yetkilileıinin gözü önün­de namazını kılmakta, tesbillatını yapmaktaydı. Şeyh Hamallah batı düşmani ilan edilmekteydi. Halbuki onun batılı sivil halkla ahp-veremeyeceği bir şeyi yoktu. Bu bask1lar sonucu taıikatlar, kabuğuna çekildi ve illegal konuma geldi. İnsanların köleleştirildiği, kadınların bile tutuklandığı bir dönem yaşandı. 1952 yılında yapı­lan tüm bu işlere akıl sır erdirilememekteydi. Luc Moreau, 1962 Şubatında çok sa­yıda Doıili çocuk devşirdi.21 İslami hareket önderleri, birlik ve bütünlüğü sağlayıcı kişiliğe saltip bulunmaktaydılar. Son derece hoşgörülü şahsiyetlerdi . Kadınların

mirastan pay almasını teşvik etmekteydiler. Kölelerin haklarını savunmaktaydilar. Kadınların evinden sorumlu olduğunu dile getirmekteydiler. Konuşmalan mecaz! anlaınlarla yüklüydü. Geleceğe yönelik çok büyük idealleri bulunmaktaydı. Tati­katlar hayli özerk kun.ıınlardı. Yabancı istilasını hazmedeınemekteydiler. Bölge temsilcileriyle yakın temas içerisinde bulunan ınurabıtlar, Avrupa işgaline karşı ci­had ilan etmekteydiler. 1963 Nisanında Bonake Kongresi düzenlendi. Burada, Aınadou Haınpate Ba, Hamaliler'e duyduğu saygı ve hayr.ı.nlıktan bahsetti. Bu dö­nemden sonra saygın on bir Ticani şeyhinin çalışmalanna müsamaha ile bakıldı. Harnınali sorununun sömürge rejiminden kaynaklandığı söylerunekteydi.

Murabıt Kitlesinin Etkinlikleri

Murabıtlar, tarikatlar ve zaviyeler, on beşinci yüzyıldan beri Afrika toplumu­nun geleneksel ıınsuru haline geldi.

Kabile anlaşmazlıklarında birer arabulucuydular. Uzlaştırıcı kimliğe sahipti­ler. Zulme uğrayan güçsüzlerin, kimsesizlerin ve geçimlerini sağlayamayan fa-

19 07 Haziran 1945 tarihinde Dakar'dan Dori'ye gönderilmiştir. Arcbiııes of Dori (Upper V ohal Tarihsiz ve iııızasız.

20 SenegaUi müridierinden Abdullah Fodyo Dokor, Doukoure, 21 Nisan 1942 tarih inde göz altı­

na alındı. (Chea'm, 1952, s. 87).

21 1954 yılının başlarında Konıbissoulu Mossi Haınallileri, diğer Mossililer tarafından ıepkilere nıanız kaldı ve sonunda bölgeyi terk ettiler. (Cbeam, 1952, s. 99.).

gıtnıtmı7z afrikası ·'nda.mıırabttlık ııe mıırahıtlar 225

kirlerin hamisiydiler. Salıra bölgesinde göçebe kitlelerin yerleşik hayata geçişini" sağladılar. Bölgede barış toplumunun kuruluşunu gerçekleştirdiler. Ticari haya­tın organizatörü oldular. Yaşlı, fakir ve kimsesizlere yardım elini uzatmakta, ih­tiyaçlarını karşılamaktaydılar. Toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan

sivil örgüt haline geldiler. Bölgenin eğitim-öğretim hizmetlerini yürüten entelek­tüel şahsiyetlerdi. (Slimar 1962).

Mağrib mı.ırabıtlığı velayet anlayışına dayanmaktaydı. Murabıtlar birer veli olarak görülürdü. Sık sık kerametlerinden bahsedilirdi. Ağzı dualı kullar olarak bilinirlerdi. Kendilerine büyük saygı duyulur, hürmette kusur edilmezdi. Zor du­nımda bulunanlar, kendilerinden ekonomik destek alırlardı. Sosyal barışın temi­

natıydılar.

Murabıtlar, zühdü benimsemekte, yaşamlannda sadeliğe, hareketlerinde iti­

dale önem vermekteydi. Kuraklık zamanında halk, onları aralarına alıp, yağmur duası yapardı. Topraklannın bereketlenmesi için dua etmeleri isten.i.rdi. Hayvan­

larının tedavisinde kendilerine başvuıulurdu. Uzlaştırıcı, yatıştırıcı , öfkeleri önle­yici yaklaşımlarıyla kavgalara engel olurlardı. Çocukların temel eğitimini verirler, evlenecek çiftierin nikahlannı kıyarlardı. Herbir ınurabıt, ya gezginci derviş, ya

bir zaviye şeyhidir. Çoğunlu kla hepsinin bir zaviyesi vardır. Tripolitanya ınura­

bıtlığı SenCıs!ler'le, Cezayir murabıtlığı Sidi Şeyh'le tanınmaktaydı. Sahra 'ıun

kontrol ve güvenliği murabıtların sayesinde gerçekle.şmekteydi. Kayıp eşyanın bulunmasında, l'astaların iyileşmesinde kendilerine başvunılurdu. Medreselerde mi.iderris, zaviyelerde şeyhtiler. Müridierine Kur'an eğitimi verirlerdi. Rene de

Seganzac, 1905 yılında bir seyahatte bulunur. Ziyaret etriği Tamgnıt Zaviyesi kü­ti.iph.anesinde, 10. 000 adet eser ve el yazınası kitap bulunmaktaydı. Touat. ve

Timbtıktu gibi uzak bölgelere seyahat edecek misafirler, sahil bölgelerindeki merkez! zaviyelerde ağırlanmaktaydılar. Bu zaviyelerden kendilerine katılan rehberler, gidecekleri yere kadar onlara eşlik ederdi. Yol güvenliği, çoğu zaman, ınurabıtların himayesinde sağlanırdı. Tüccarların yegane sığınak ve barınakları

zaviyelerdi. Buralarda, canlan kadar ınalları da emniyet içerisinde konınurdu.

Zaviyelerde geniş kitlelere ziyafet verilirdi. Ticari pazar özelliğini taşıyan şehir zaviyelerinde fuarlar kuıulmaktaydı. Zaviye teşkilatı inşaat sektörünü doğur­

maktaydı. 1962 yılı Kasım aymda Acera'da düzenlenen Afrika Kongresi'nde Pe­re Slimor murabıt ve tasavvuf akımları hakkında takdir dolu sözler sarfetti.

Bugün Afrika devletleri ülke egemenliğiili kontrolleri altında tutmaya çalış­maktadırlar. Bu nedenle murabıtların geleneksel işlevleri sınırlanmakta, hatta

engellenmekted~r. Hukuki sonınlar mahkemelerde icra edilmektedir. Murabıtlar

arasında el-Hac Ömer ve Osman don Fodio gibi cihad önderleri, Shekou Aına­

dou gibi devlee başkanları bulunmaktadır. rialen mehdi olduğunu söyleyen mu­rabıtlara da rastlanmaktadır.

226 ta.sawı!(

Murabıtlar birer şeyhtir. Zikir halkalarını icra ederler. Kendilerine rolintesip dervişler kitlesi bulunmaktadır. Kimi tasavv'lıf akımlarında zikirler, müzik aletle­riyle yapılmaktadır. Tasavvufun ortaya çıktığı ilk asırlarda Suriye ve Irak gibi sünru anlayışın halüro olduğu bölgelerde bu uygulamalara müsaade edilmedi. On üçüncü yüzyıl alimlerinden İbn-i Cevzl, bu uygulamaları reddetmekle ve sü­fıleri sert bir dille tenkit etmektedir. Zikir halkalannda söylenen ilaili ve şiirler,

}ra İslami şuuru yansıtmakta, ya kahramanlık duygularını ve cihad azmini açığa vurmakradır. Fas müslümanları Hz. Muhammed ls.a.v.)'in şiiri çok sevdiğini , hat­ta ashaptan bir kısmını şiir söylemeye teşvik ettiğini ifade etmektedirler. Kadiri şeyh ve ısiahat cmderierinden Sidi Muhtar el-Kunt! (1729-1811) Kitabu't-Tara'if isimli eserinde şunları yazmaktadır: "Kadiri şeyhleri şiir ve mGsiklyi yasaklama­maktadırlar. Şiir söyleyenleri kınamamaktadırlar." Senegal şehirlerinden Tiwa­wan valisi Homais, 1905 yılında şu tespitlerde bulunmaktadır:

"Tüm dervişler, mürid ve şeyhler, günlerini ibadet ve raatla geçirirler. Gece­lerini kıyam ve zikirle değerlendirirler. Zikirleri sesli ve toplu i cra ederler. Her bir zikir c.ümJesi beş yüz kez tekrarlanır. Zikir meclislerinde cezbeye gelenler, ken­dinden geçenler, manevi zevki radanlar bulumır. Olağanüstü huzur duyarlar.··

Özellikle Ramazan gecelerinde özel zikir meclisleri düzenlenirdi. Sürekli ila­hiler okunurdu. Radyodan zikir programları yayımlanırdı. En çok Amadou Bam­ha'ya ait na'tlar okunurdu. Amadotı Bamba'run Hz. Peygamber (s.a.v.)'i methe­den na'tlanna Me:vahibu'n-Nebi adı verilmekteydi. Onun na'tlan Tunus'ta yayım­lanan bir eser içerisinde yer almaktadır. Kırk sekiz sayfalık bir bölümdür. Her sayfa iki süttından oluşmaktadır. Her sütunda sekiz ınısra bulunmaktadır. Top­lam sekiz yüz mısradı r. Saint Louis'te yayımlanan Senegal dergisinin 1943 yılı Ni­san ayı sayısında, bir zikir medisi şu şekilde tanıtılmaktadır: ~2

"Zikirleri celir1, ilahileri ahenkli idi. Halka olup birbirlerini galeyana getir­mekteydiler. Ternpoya uydukça, kendinden geçmekte ve coşkuya kapılmaktay­dılar. Birisi kasiclesini bitirince, diğeri başlamaktaydı." Bunlar birer murabıt örne­ğiydi. Müririerin namaz kılmaları , oıuç tutmaları, zeblt vermeleri istenmekteydi. İbadetlerde gevşeklik gösterenler, Allah'ın azabı ile korkutulmaktaydı. Bir takım yaptınınlar uygularunaktaydı. Halk nazarında saygın kişilerdi . 1945 yılından iti­baren çalışmalaıma hız verdiler. 1958 yılından itibaren Bamako'da Divine Press'i yayımlamaya başladılar. Murabıtlardan bir takım kerametler zuhur etmekteydi. Himmetleri talep edilınekteydi. Hayır duaları beklenmekteydi. Dualan makbul, ağzı dualı kişilerdi . 2~ Virdleri Kur'an ayetlerinden teşekkül etmekteydi. Bu duala­ra Fransızlar gris-gris/ ' ingilizler juju demektedirler. Murabıtlann kaza ve belalar-

22 Senegal Dergisi, S. 51, s 137, Nisan 1943

23 Ousıııan Sou 0962, s. 95'ı . Maneviyaı önderi, önde gelen murabıılardan bahseııııekıed ir. Mu­rabıı virdini oluşnımn 107 ayet-i kerlıııeyi ele alnıakı.aclır. Bir takım keşiflerden bahsedilınekıedir.

24 Bunlar sayesinde, kötülüklerden konınur. (Thevet, 1575) grigıy; Braun, 1625, eıyery; Salnı­

Lo 0637); jannequin 0643) ilk gris-grislerdir.

gilrıümilz afrikası 'nda mumbulık ve m.nrabıtlar 227

dan korunmak için okuyup, kendileri için yazdığı dualar kaplıydı. Üzerieri kal kat sanlmakraydı. Avnıpalı gözlemciler, bu tür uygulamalan animizmin kalınrı ­

lan şeklinde görmektedir. Kara Afrika'nın en bariz örnekleri olarak değerlendi­

rirler. Fakat bu uygulamalar, onuncu yüzyıl İslam Dünyası'nda da görülmekte­dir. er-Risale isimli eserde konuyla ilgili şu ifadelere yer verilmektedir: "Kişinin ,

kem gözlerden veya zararlı ve tehlikeli dummlardan konınınası için dua ayetle­rini taşımasında sakınca yoktur. Kişinin yanında yazılı Kur'an ayetlerini taşıması

olağan bir durumdur.'' On ikinci yüzyılda yaşamış bulunan Faslı İbn Tumart, ko­yun veya keçi düisiyle kaplı ayet metinleri bazırlardı. İbn Tumarr, misafiri oldu­ğu Cezayirli ev sahibine bunu sunar, bela ve musibetleJden korunması için bu

metinleri saklamasım isterdi .ı5 Kara Afrika'nın dualada konınma anlayışı, en er­ken dönemlere kadar gitmektedir. Avnıpalı seyyahlardan Valentim Fernandes,

1506 yılında Wolof diyarında bulundu. Gözlemlerini şu şekilde sunmakradır:

"Murabıtlar, Arapça metinler yazarlar. Kutsal bilinen bu metinler, siyah! Afrikalı­lar tarafından boyunlanna asılı tutulur." Senegalli Walo şunları yazmaktadır: "En çok rağbet gören muska, Boer-Tyaaka (1576-1640)'dir. Savaş anlarında ve tehli­keli zamanlarda bu dualara sığınılmaktadır. "

Chevalierde Boufflers, 1785-1787 yıllan arasında kaleme aldığı mektuplannda

Senegaili Podor Sultanı 'nı şu ifadelerle tanıtnıaktadır: "Murabıtlann etkisi aJtında

bulunmaktadır. SiyaSı icraatlan, ınurabıtlann onayına dayanmaktadır. Murabıtlar

tarafından yazılan yüzlerce dua yı okumakta ve üzerinde taşımaktadır." Avrupalı

gözlemciler, on dokuzuncu yüzyılın sonundaki Dyolof Sultam A1-Buri Ndyay'ı şu

şekilde tanıtmaktadır: "Sara yından ayrılmadan önce , her sabah virdlerini okumak­

taydı. Üzerinde, çok sayıda yazılı Kur'an ayeti bulurunaktaydı. Doğu Afrika ve Se­

negal halkları , dıurabıtlara son derece sadakat dı.ıymaktaydılar. Çocuklar ve genç­

ler, üzerlerinde çok sayıda kutsal metin bulundurmaktaydılar. "

Murabıt Örnekleri

Murabıtlar, kişilikleri , dilleri, renkleri ve etkinlikleriyle farklı tutumlar sergile­

mekteydiler. Bunların bir kısmını tanıtmak istiyoruz.

a. Alfa Yaya: Büyük Mücahid adıyla anılır. Gine Cumhuriyeti'nin nıilll kah­

ramanıdır.1(, Gine'nin milli marşı Liberte'de adı yad edilmekte ve kendisinden

saygıyla bahsedilmektedir. 27

Alfa Yaya 1850 yılında doğdu. Labe eyalerinin önde gelen ailesine mensup­

tu. Labe ve Gabon lideriydi. 1905 yılında Dahomey'e sürüldü. 1910 yılının Eylül

25 E. Levi-Provençal, Docmnents Inedi/s d'Hiswrie Almobade, Pa.ris, s. 92.

26 Şeyh Bushiri'nin önderliğiyle 1909 yılında büyük bir direnlş sergilend i. Zafer, Tanzany:ı·nın b~ğıııısızlığı ile sonuçlandı.

27 Ray-At~.tra, 1%0, s. 17.

228 Jasaw11[

ayında sürgünden döndü. Koran valisi, Kararneka Silla'ya teslim oldu. Siyasi oto­

rite, faaliyetlerinden rahatsız olmaya başladı. 1911 yılında tekrar ttmıkiandı ve

Port-Etienne'ye sürgün edildi. 1912 yılında, burada vefat etti. Arşiv belgelerinden

gerekli bilgiler edinilebilir b. Abdoulaye Kone: Gine velisidir. Alfa Yaya ile çağdaşur. Şazıliyye tarikatı­

na müntesiptir. Muttakl bir alimdir. 1911 yılında 60. 000 Soussioulu'nun, 17. 000 Kindia Peullu'nun desteğini kazandı. Şöhretinin zirvesine ulaştığı bu yıllarda, hay­

li yaşlı ve hastaydı. Buna rağınan, genelde oruçlu bulunur, riyazete büyük önem

verirdi. Sürekli tefekkür halinde bulunurdu. Siyasi otorite, onun kazandığı yüksek

itibardan tedirgin olmaya başladı. Asi ve bozguncu olmakla suçlan dı. 30 Mart 1911

günü icra edilen zikir merasimi sırasında tlıtuklandı. Onun ttıttıklaruşı resmi ına­kamlarda sevinçle karşılarurken, bağlılarının sert tepkisine yol açtı. Gerçekleştiri­

len çatışmada iki Fransız subayı, on iki asker öldüıi.ildü. Gelişen bu olayların ar­

dından Abdoulaye Kone, idama mahkum edildi. 1912 yılında, hapishanede öldü.

Kendisi hakkında detaylı bilgiler, resmi kayıtlarda aynntısıyla bulunabilir.

c. Bambara Albino: Bougouni yerlilerindendir. Yüzyılın başlannda ınüslü­manlığı kabul eden şahsiyetlerdendir. Mekke'ye yaya yolculuk yaparak gitti. Al­

tı yıl kadar Hicaz'da ikaınet etti. 1953 yılında geri döndii. Khayes'te vaaz etmeye

başladı. Vaazlaı ı büyük etki uyandırınaktaydı . ikna kabiliyeri çok yüksekti. 1955

yılında nüfüzunun zirvesine ulaştı. Albino ismi saygıyla anılır oldu. Kadirl tarika­tına müntesipti. Fakat, öğretileriyle yeni bir vizyon sağlayamadı. ıs

d. el-Hacc Seydou Nourou Tal: Sa'id b .. Muhammed en-Nür ismiyle de anı­

lı r. Meınleketi ~enegal, Murabıtlar diyarıdır. el-Hacc Ömer et-Tal'in torunudur.

Babasının isıni Mortado'dur. el-Hacc Ömer'in en büyük oğludur. Nioro'da yaşa­

mıştır. Yaklaşık doksan yaşlarında vefat etmiştir. Bu ilerlemiş yaşlarında bile, ata

biner, Land Rover'de gezintiye çıkardı. Gineli 11dnllerdendi. Tokolor halkının

manevi lideriydi. Resrrii makamlar tarafından sempatiyle karşılanmaktaydı. Eşi

Gogo, zekası ve maharetiyle tanınınaktaydı. Masina eyaJetlerinden Dyawandoli­dir. ı<J Seydou Nourou TaJ, Dakar'da yaşamaktaydı. Kendisi debbağcıydı. ei-Hacc

Makik Sy t:uaf.ndan önemli resıni makamlara getirildi. Şeyhi, el-Hacc Makik

Sy'in kız kardeşiyle evliydi.

e. el-Hacc Makik Sy: Tokolor göçmeni Woloflu bir ailedendir. ilim ve tak­

vasıyla tanınmaktadır. Günümüz Ticani dervişlerinden pek çoğunun şeyhidir.

1922 yılında vefat etti. Tiwawan'da ınedfundur. Bilhassa mevlid kandillerinde 100. 000 Gamulı.ı Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir. Bugün yerini dol­

durmak için oğlu ile yeğeni arasında rekabet görülmektedir. Her ikisinin de

müstakil zaviye ve nıescidi bulunmaktadır. Cuma geceleri huzur sohbetleri dü-

28 Chea.m, 1962. ss. 12·3, Coııııııandanr Chailley'in çal ışınasından alıntı. 29 Gabriel d'Arbotıssier'in kardeşidir.

gıi.nıtmiiz afri.kası 'nda murabıtlık ı;e tnllrabıtlar 229

zenlemektedir. Bu sohbetlere kalabalık kitleler katılmaktadır. Beyaz Bouboular, kımuzı Tarbouchlular çoğunlukradır. Sohbet meclislerine katılan kadınlar, hayli varlıklı ailelerdendir. Takı ve mücevherleri göz kamaştırmaktadır. Zaviyesini her ziyaret edişimizde, sohbete güzel sesli, ama bir delikanlının Kur'an tiHiveti din­tenerek başlanırdı.

f. Sid Lamine Kounta: Ndiyasan şehrinde yaş<ıyan saygın bir murabıttır. Kadir1 tarikatı şcyhlerindendir. Mi.intesiplerinin çoğu, Bambaralıdır. Zaviyesi bir

kervansarayı andınnaktadır, son derece büyüktür. .Hayranlık uyandıran mimarı

özelliğe sahip bulurunaktadır . Dolup boşalan bir otel gibidir. Elektıikli ev eşya­lan, amika eserlerle dolu bir ortama sahiptir. Zaviyenin tüm masranarını bizzat

şeyilin kendisi karşılamaktadır. Duvarlarda hayvan ve bititi motifleri yer almak­tadır. Çok iyi düzenlenmiş aydınlatma sistemi vardır. Buzdolaplan, teımostatlar,

klimalar, vestiyerler, h indistan cevizleıi ve coca-colalar dikkatimizi çekmektedir. Şeyh Efendi, yaşlı ama sempatik ve hoş sohbet bir insandı. Her geçen gün ken­

disine intisap edip, Ticani tarikatı müridj olmak isteyen kişilerin sayısı artmakta­dır. Kütüphanesi çok meşhurdur. Kütüphanenin raf sistemi düzenlidir. Yeni ya­yımlanan eserler bile hemen temin edilmektedir. Doğudan getirilmiş pek çok eş­

siz eser bulunmaktadır. Şeyh Kounra, Wolof diliyle Fransızca'yı çok iyi konuş­mah"tadır. Zaviyenin bir medresesi bulunmaktadır. Bölge çocuklarına Kur'an eği­

timi verilmektedir. Burada ilköğretimlerini tamamlayan öğrencileri, orta ve yük­

sek tahsillerini tamamlamalan için Moritanya'ya göndermektedir. Hedefi, Arap­

ça ve Fransızca öğretim yapan okullar açmaktı. Kadınların tahsil görmesini, eği­tim ve öğretimlerini tamamlamalarını teşvik ederdi. Kadın ve erkek tüm münte­

sipleri akşam namazlarını zaviyede cemaatle kılarlardı. Senegal Murabıtlarından Şeyh Bou-Kounta ziraada uğraşan zengin bir şahsiyetti.

g. e l-Hacc İbrahim Nyas: Senegaili murabıtlardandır. Ticani tarikatı şeyhle­

rindendir. Babası da bir murabıttı. Dedesi Dyolot1u bir demircidir. el-Hac İbra­him, eğitimini Moritanya'da tamamladı, birçok eser kaleme aldı, seçkin alimler­

den biri oldu. İkamet ettiği Kaolakh şehri, her yıl 30. 000 kişi tarafından ziyaret edilmekteydi. Çok geniş bir evi vardı. Odasının pencereleri perdeli ve Joş bir or­

tam oluşturmaktaydı ve son derece sadeydi. el-Hac İbrahim. profilden yapılmış bir kanepede otururdu. Odasının bir köşesinde televizyon ve telefonu bulun­

maktaydı. Yaşlı ve şişmandı. Oldukça ihtişamlı, beybetli ve görkemliydi. Başın­

da yünlü beyaz bir sarı k, sırunda beyaz bir lurkası vardı. Yüz harlannda belirgin

çizgiler bulunurdu. Sakalları bembeyazdı. Entelekt1iel bir kişiliğe salıipti. Arapça

yayın yapan amatör bir radyo istasyonu bulunmaktaydı. Kendisi ana dili Wolof lisanı kadar, Arapça konuşabilmekteydi. Oğlu Abdoulaye modern ve klasik Arap

dil ve edebiyarında ihtisas yaptı. Arapçanın değişik lehçelerinde eğitim gören oğlu , enrelektüç-1 bir şeyhin gözetiminde sülCık eğitimi aldı. İbrahim Nyas, Ka-

230 wsauuuf

olakh'a gelen Moorlu ve Lebaneseli tüccarlada yakın temas içerisinde bulun­

maktaydı. Özellikle BBC'nin haber programlan olmak üzere, zamanının çoğı.ımı radyo dinlemekle geçirirdi. Sohbet ve derslerini takip eden öğrencileri yeşil ve

mavi kaftan giyinmekte, çok güzel Arapça konuşabilmekteydiler. İbrahim Nyas'ın kütüphanesi pek bakunit değildi . Genelde İslami eserler bu­

lunmaktaydı. Fıkhl eserler, Maliki mezhebine aitti. Fas ve Kano'da yapılan al<a­deınik çalışmalar, üniversite tezleri temin edilmekteydi. Kütüphanenin göze çar­pan bir köşesinde, İbrahim Nyas'ın büyük bir fotoğrafı bulunmaktaydı. Evinele şotben, buzdolabı ve fırın gibi elektrikli ev aletleri, Amerikan markalı bir oromo­

bili vardı. Medresesinde okutulan dersler genellikle, gramer, fıkıh, hadis ve tef­sirdi. 1958 yılında inşaatına başlanılan büyü k bir camiisi vardır. Özel sekreteri ta­rafından Kahire ve diğer İslam kentlerinele yayımlanan İslami yayınlar temin

edilmekteydi. İbrahim Nyas, kanepesine oturur, akın akın kendisini ziyarete ge­len sevenlerini ağırlar, her birinin beklentisine cevap verıneye çalışırdı . Etrafta

pek çok sayıda [esenürsüz genç h'1Z görülmekteydi. 1951 yılın~a gerçekleştirdiği bir uçak yolculuğu sı rasında, Ticani tarikatına müntesip Kano Eıniri'yle tanıştı. Emir, İbrahim Nyas'tan çok etkilendi. Kendisini Kano'ya davet etti. Kaolakh'da

İbrahim Nyas için bir zaviye tahsis erti. Çocuklarını ona gönderdi. Böylece İbra­

him Nyas, Kuzey Nijerya'nın saygın şahsiyetlerinden biri oldu. Emir, Ticani ımı­

kaddemlerini Kano'ya yerleştirdi. Kadirl tarikarına müntesip Sokoto Emiri, Tica­ni zaviyesinin çalışmalanna müsaade etmemekteydi. Buna rağmen, Tidini m lin­tesipleri etkinliklerini devam ettiımekteydi. İbrahim Nyas, hemen hemen tüm Kuzey Afıika'yı dolaştı . Hatta Nijerya Konsolosu gibi göriilmekteydi. · ,. , ..

h . el-Hacc Falilou Mbake: Muhammed Fazı! ismiyle de tanınınaktadır. Mo­

wideli bir Murabıttır. Seneg~l halkının maneviliderlerindendir. 1927 yılında, alt­mış beş yaşında vefat etti. Amadou Bamba'nın önde gelen halifesictir Yaşamının büyük kısmını ,:ı, 000 nüfuslu Touba şehrinde geçirdi. Kendisine ait modern bir zaviyesi vardır. Yaptırdığı camisinin dörtminaresi, on dört kubbesi bulunmakta­

dır. Bu şehirde, 265 ayak yüksekliğinde bir kule bulunmaktadır. el-Hacc Falilou Mbake, Amadou Bamba 'mn önde gelen balifesi ve "Great Serigne" yani, tarika­

tının en önemli lideri konumundaydı. Betonarme büyükçe bir caminin göze çarptığı 3.000 nüfuslu b ir kasaba olan Djourbel'da yaşamaktadır. Caminin dön

ıninaresi , 14 kubbesi bulunmaktadır. 265 ayak yükseklikteki bir de kule bulun­maktadır. Amadoı..ı Bamba'ya ait türbe hayli görkenılidir. Ön tarafı mor camh, se­

kizgen bir yapı tarzındadır. Arka tarafta kadınlar için ayrılmış bir bölme bulun­maktadır. Ön bölümünde çocukların eğitim gördüğü bir medrese yer almakta­

dır. Dışarda yer alan halifeye ait evlerse hayli temiz, düzenli bir haldedir. Daire

ve bölmelerden ">luşan bu beton binalar mat bir görünüm arzetmekte piramit bi­çi.rnindeki ça tı ağaç direklerle destekli muşamba ile kaplı bulunmaktadır.

gıınıl.mı'iz afrikası 'nda rnıwabıtltk ve mıırabular 231

ei-Hacc Falilou Mbake, manevi mertebesi yüksek bir şahsiyetti. Ziyarerçisi eksik olmazdı. Sevenleri çoktu . Gri bir entari giyerdi. Takkesi siyah-beyazdı.

Ayağındal<i yeşil terlikleri , omuzunda yer alan şahyla kendine has bir görünüme sahipti. Hem Arapça , hem Wolof dilini konuşurdu. Müridleri, huzurunda tam bir teslimiyet duygl•:myla hazır bulunurdu. Her biri takva salıibi kişilerdi. Dua ve ni­yazlarında kendilerinden geçip, göz yaşı dökerlerdi. Şeyhlerinin himmetini talep ederlerdi. Şeyh ve müridier karşılıklı helalleşirlerdi. Şeyh Efendi, elini her birinin başına koyar ve onlara dua ederdi. el-Hacc Falilou Mbake, entelektüel bir şahsi-yetti. Haremlik-seHimlığa riayet ederdi.

Entelektüel Murabıtlar kadar, daha alt düzeyde murabıt şahsiyetler de vardır. Bu tip şahsiyetlerden birinin portresini çizecek olursak, şunları söyleyebiliriz: Kendisi Tıcan1 tarikatına müntesiptir. Hayli yaşlı ve esmer bir şahsiyettir. Ahşap bir evde otur" maktadır. Ziyaretine vardığımda evinde elli çuval yer fıstığı, iki çuval Hindistan cevi­zi bulunmaktaydı. Sanki bir köy ağası gibiydi. Arapça'yı çok güzel konuşmaktaydı.

Ne zaviyesi, ne medresesi, ne de bir kütüphanesi vardı. Hayli muhafazakat bir kişi­liğe sahip bulunmaktaydı. Resını makamlarla yaptığı yazışmalarda, kadınların devlel kademelerinde çalıştınlmasına tepki gösterirdi. Refom1ist anlayışa sert eleştiriler yö­neltirdi. Kullandığı Amerikan marka otomobil, sahip olduğu elektronik ev aletleıi ve teknolojiyle modern imkanlara salıip bulunmaktaydı. Cela.Ili bir kişiliğe sahipti. Eği­timlerini taına~ayamayan, eğitim-öğretim göımeyen gençleri cezalandınrdı.

L el-Hacc Amadon Dem: Sokone şehrinde yaşamaktadır. 1852 yılında dün­yaya geldi. Tokolarlu Ticani bir ailedendi. Sy de Tiwawan, Touba'lı Mbake'le ve Sokoto Emiri ile akrabaydı. Erken yaşlarında babasını kaybetti. Annesi el örgüsü işlemeleri yaparak eğitimini tamamlam. Zor şartlar altında okudu. Hem dini,

hem müsbet bilimlerde eğitim gördü. Öğrenimini tamamlayınca Saloum'a dön­dü ve Sakone'ye yerleşti. 1920 yılında Mekke'ye gitti. Hac vazifesini lfa eni. Mek­ke seyahati çok 1-erimli geçti. Bağdat'ta Malik! fıkhı üzerine araştırma yaptı. Nak­şi tarikatından icazet aldı. Filistin'de Ticani tarikatına intisap etti. Daha sonra memleketine geri döndü. Puta'da faaliyet yürüten ei-Hacc Ömer et-Tal'in halife­leri tarafından kabul gördü . el-Hacc Malik Sy tarafından, mukaddem tayin edil­di. Sudan tarihi

1 üzerine araştırma yaptı. Hem Müslüman araştırmacıların , hem

batılı araştlımacıların çalışmalarını gözden geçirdi. el-Hacc Amadon Dem, yirmi ciltlik bir tefsir hazırlamıştır. Bu esere yirmi yıldan fazla emek verıniştir. İlk bas­kısı 1962 yılında yapıldı. Tangier'de Ziyau'n-Niran adıyla yayımladı. Yüz kadar kaynak eserden yararlandı. Bunların en önemlileri, onuncu yüzyıl m.üfessirlerin­den Taberi'nin tefsiri, on ikinci yüzyıl Zemahşed'nin tefsiri, Celaleyn'in meşhur tefsiri, Mısırlıet-TantaVı el-Cevhed (1923-1935)'nin eseridir.~' Aynı zamanda ta-

30 CeHileyo diye bilinen şalısiyeıler . el-Mulıallili ve es--Suyüıi'dir. Eser, Hausa bölgesinde çokca

okunmaktad ır. Triıııinghanı, 1959, ss; 78· 79.

232 tasalll.nıf

savvufı eserleri okumuştur. Özellikle, İbn Fariz ve Abdulkerim el-Cm (on dör­dündi yüzyıl)'yi incelemiştir. Tüm Ticaniler gibi 1710 yılında Cezayir'de yayım­

lanan Abdulaziz ed-Debbağ'a3' ait el-İbriz'den fayclalanmıştır. Gazzali'ye vurgu yapmıştır . Buhar! ve Mi.islim'i okumuştur. Kaynak olarak kullanılan en önemli eser, el-Hacc Ömer'in er-Rimah (1845) adlı kitabıdu·.

el-Hacc Amadou, eserinde "Müridler şeyhine sevgi duymalıdır. Evladın baba­sına duyduğu sevgiden daha ileri düzeyde olmalıdır. Müridier şeyhlerinin huzu­runda edebe riayet etmelidirler. Sözlerini can kulağı ile dinlemelidirler. Şeyhle­

rine muti' olmalıdırlar. Her bakımdan şeyhlerine benzemeye çalışmalıdırlar. Ha­kikatın esrannı elde etmelidirler. Şeyiıle mürid bi.itünleşmeli, aynı duyguları pay­laşmalıdırlar. Zira, · şeyhler müridierini her an murakabe ederler. Muhabbetin de­recesi muhabbetin şiddetine bağlıdır. Müridier bulunduklan makamların duru­muna göre hareket etmelidir. Mürşidinin huzunında kendine paye vermemeli­dir. Peygamberler masüm, veliler mahfuzdur. İsmet sıfatı peygamberlere aittir. Fatiha süresindL geçen gazaba uğrayanlar sözü, Yahudiler, dalalet içerisinde bu­lunanlar sözü Hristiyanlara işarettir" ,32 demektedir.•

31Kendisi bir İslfun alimi değildir. Faka t büyük bir sufidir. el-l-lacc ömer ondan bahse<ler, Masi­na bölgesinde tanırı.ıııalcıadır.

32 el-l-lacc Anıadou, Teftirıı'I-Kur'i'm, 1957, s. 29.

'Monıeil, Vincent, "Marabouts", Jslaın. in A,(rica, haz. James Kritzeck ve \Xfilliaın H. Lewis, New

York 1969, ss. 87-109.