fatİha suresİan-i... · web view002/195 allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi...

408
Kur’an-ı Kerim Meali’nin hazırlanışında yararlanılan kaynaklar: 1. Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli - Elmalılı Hamdi Yazır 2. Hak Dini Kur’an Dili – Elmalılı M. Hamdi Yazır 3. İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri – Celal Yıldırım 4. Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm – Hasan Basri Çantay 5. Yeni bir anlayışla Kuran-ı Kerim Meâli – Ahmet Dursun Akdoğan 6. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi – Dr. Ali Özek, Hayreddin Karaman, Ali Turgut, Mustafa Çağırıcı, Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Sadreddin Gümüş SÛRELER VE AYET SAYILARI Sûre No Sûrenin adı Geldiği yer Ayet sayısı Sayfa 001 002 003 004 005 006 007 008 009 010 011 012 013 014 015 016 017 018 019 020 021 022 023 Fâtiha Sûresi Bakara Sûresi Ali İmrân Sûresi Nisâ Sûresi Mâide Sûresi En’âm Sûresi A’râf Sûresi Enfâl Sûresi Tövbe Sûresi Yûnus Sûresi Hûd Sûresi Yûsuf Sûresi Ra’d Sûresi İbrahim Sûresi Hicr Sûresi Nahl Sûresi İsrâ Sûresi Kehf Sûresi Meryem Sûresi Tâ-hâ Sûresi Enbiyâ Sûresi Hac Sûresi Mü’minûn Sûresi Mekke Medine Medine Medine Medine Mekke Mekke Medine Medine Mekke Mekke Mekke Mekke, Medine Mekke Mekke Mekke Mekke Mekke Mekke Mekke Mekke Mekke, Medine Mekke 7 286 200 176 120 165 206 75 129 109 123 111 43 52 99 128 111 110 98 135 112 78 118 04 04 21 31 41 48 57 67 71 79 84 90 96 99 101 104 110 115 120 123 128 132 136

Upload: others

Post on 18-May-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Kur’an-ı Kerim Meali’nin hazırlanışında yararlanılan kaynaklar:

1. Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli - Elmalılı Hamdi Yazır2. Hak Dini Kur’an Dili – Elmalılı M. Hamdi Yazır3. İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri – Celal Yıldırım4. Kur’an-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm – Hasan Basri Çantay5. Yeni bir anlayışla Kuran-ı Kerim Meâli – Ahmet Dursun Akdoğan6. Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi – Dr. Ali Özek, Hayreddin Karaman, Ali

Turgut, Mustafa Çağırıcı, Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Sadreddin Gümüş

SÛRELER VE AYET SAYILARI

Sûre No Sûrenin adı Geldiği yer Ayet sayısı Sayfa001002003004005006007008009010011012013014015016017018019020021022023024025026027028029030031032

Fâtiha SûresiBakara SûresiAli İmrân SûresiNisâ SûresiMâide SûresiEn’âm SûresiA’râf SûresiEnfâl SûresiTövbe SûresiYûnus SûresiHûd SûresiYûsuf SûresiRa’d Sûresiİbrahim SûresiHicr SûresiNahl Sûresiİsrâ SûresiKehf SûresiMeryem SûresiTâ-hâ SûresiEnbiyâ SûresiHac SûresiMü’minûn SûresiNûr SûresiFurkân SûresiŞûarâ SûresiNeml SûresiKasas SûresiAnkebût SûresiRûm SûresiLokman SûresiSecde Sûresi

MekkeMedineMedineMedineMedineMekkeMekkeMedineMedineMekkeMekkeMekkeMekke, MedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekke, MedineMekkeMedineMekkeMekkeMekkeMekke

MekkeMekkeMekke

72862001761201652067512910912311143529912811111098135112781186477227938869603430

0404213141485767717984909699101104110115120123128132136140145148154158162165168170

Page 2: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

033034035036037038039040041042043044045046047048049050051052053054055056057058059060061062063064065066067068069070071072073

Ahzâb SûresiSebe’ SûresiFâtır SûresiYâ-sîn SûresiSâffât SûresiSâd SûresiZümer SûresiMü’min SûresiFussilet SûresiŞûrâ SûresiZuhrûf SûresiDuhân SûresiCâsiye SûresiAhkâf SûresiMuhammed SûresiFeth SûresiHucurât SûresiKaf SûresiZâriyât SûresiTûr SûresiNecm SûresiKamer SûresiRahmân SûresiVâkı’a SûresiHadîd SûresiMücâdele SûresiHaşr SûresiMüntehine SûresiSaf SûresiCum’a SûresiMünâfikun SûresiTeğâbûn SûresiTalâk SûresiTahrîm SûresiMülk SûresiKalem SûresiHâkka SûresiMeâriç SûresiHûh SûresiCin SûresiMüzemmil Sûresi

MedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMedineMedineMedineMekke

Mekke

MekkeMekkeMekkeMekkeMedineMedineMedineMedineMekkeMekkeMekkeMedineMedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekke

73544583182887585545389593735382918456049625578962922241314111118121230525244282820

171175178180183188190194197200202205207208210212213214216217219220222224226228229230231232233233234235235237238240241241243

Page 3: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

074075076077078079080081082083084085086087088089090091092093094095096097098099100101102103104105106107108109110111112113114

Müdessir SûresiKıyâme Sûresiİnsan SûresiMürselât SûresiNebe’ SûresiNaziât SûresiAbese SûresiTekvîr Sûresiİnfitâr SûresiMutaffifin Sûresiİnşikâk SûresiBürûc SûresiTârık SûresiA’lâ SûresiGâşiye SûresiFecr SûresiBeled SûresiŞems SûresiLeyl SûresiDuhâ Sûresiİnşirâh SûresiTin SûresiAlâk SûresiKadir SûresiBeyyine SûresiZilzâl SûresiÂdiyat SûresiKaari’a SûresiTekâsür SûresiAsr SûresiHümeze SûresiFîl SûresiKureyş SûresiMâ’un SûresiKevser SûresiKâfirûn SûresiNasr SûresiLeheb Sûresiİhlâs SûresiFelâk SûresiNâs Sûresi

MekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekke, MedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekke, MedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMekke, MedineMekkeMekkeMekkeMekkeMekkeMedine

5640315040464229193625221719263020152111881958811118395473635456

243245246247248249250251252252253254254255255256256257257258258258258259259260260260260260260261261261261261251262262262262

Page 4: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

001/FATİHA SÛRESİ

001/01 Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

001/02 Hamt (övme ve övülme), Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

001/03 O, Rahman ve Rahimdir.

001/04 Ceza gününün mâlikidir.

001/05 (Ey Allah’ım!) Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

001/06 Bize doğru yolu göster.

001/07 Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

Âmin.

002/BAKARA SÛRESİ

002/01 Elif, Lâm, Mim

002/02 Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o Kitap (Kuran), Muttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.

002/03 O Muttakiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan zekât verirler.

002/04 Yine onlar (muttakiler), sana indirilenlere (İslâm'a) ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahret gününe iman ederler.

002/05 Onlar (Muttakiler) Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler ancak onlardır.

002/06 Gerçekten kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da müsavidir. Çünkü onlar iman etmezler.

002/07 Zira Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahrette) büyük bir azap vardır.

002/08 İnsanlardan bir takımları vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahirek gününe inandık." derler.

002/09 Çünkü onlar güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.

002/10 Onların kalplerinde nifak ve haset hastalığı vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar nedeniyle de onlar için elim bir azap vardır.

002/11 Onlara; "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiği zaman, "Biz ancak ıslâh edicileriz." derler.

002/12 Kesin olarak biliniz ki, onlar ancak kötülük yayan bozgunculardır. Lâkin anlamazlar.

002/13 Onlara, insanların iman ettiği gibi siz de iman ediniz, denildiği vakit, “Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmakların) iman ettikleri gibi iman eder miyiz?” derler. Biliniz ki, akılsız ve ahmak olanlar yalnızca onlar kendileridir, fakat bunu bilmezler.

002/14 (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit “(Biz de) iman ettik” derler. Hâlbuki kendilerini saptıran şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise “Biz sizinle beraberiz, biz ancak onlarla (müminlerle) alay ediyoruz” derler.

002/15 Gerçekte Allah onlarla istihza (alay) eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.

002/16 İşte onlar hidayete karşı delâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazanmamış ve kendileri de doğru yola girmemişlerdir.

002/17 Onların (münafıkların) misali, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimsenin misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır (artık hiçbir şeyi) göremezler.

002/18 Onlar sağırlar, dilsizler ve körler gibidirler. Çünkü onlar geri dönmezler.

002/19 Yahut onların durumu, gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. O kâfir ve münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm

Page 5: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.

002/20 O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.

002/21 Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet (kulluk) ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.

002/22 O Rab ki, yeri sizin için bir zemin (döşek) göğü de bir tavan yaptı. Gökten size bir su indirdi. O su sebebiyle türlü meyvelerden (ve ekinlerden) size bir rızk çıkardı. Bunları bilerek sakın Allah'a ortaklar koşmayın.

002/23 Eğer kulumuza (Muhammet’e a.s.) indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın.

002/24 Bunu yapamazsanız ki, elbette yapamayacaksınız, yakıtı insan ve taş olan ateşten sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.

002/25 İman edip iyi hareket ve davranışlarda bulunanlar için, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızk olarak verildiği vakit, “Bu, bundan önce dünyada bize verilenlerdendir.” derler. Ve bu rızk onlara bazı yönlerden dünyadakine benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedi kalacaklar.

002/26 Şüphesiz Allah, sivri sinek ve ondan daha büyüğü ile misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, "Allah böyle misal vermekle ne murat eder?" derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır.

002/27 Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın, ziyaret edilip halve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve

yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.

002/28 Ey kâfirler! Siz ölü (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Şunu bilin ki, sonra sizi (eceliniz gelince) O, öldürecek, tekrar sizi O diriltecek ve tekrar Ona döndürüleceksiniz (orada hesap vereceksiniz).

002/29 O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra kendine has bir şekilde semaya dönüp doğruldu ve onu yedi kat olarak sağlamca tesviye ve tanzim etti. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

002/30 Hatırla ki: Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." dedi. Onlar, "Bizler hamdinle sana tespih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?" dediler. Allah da onlara, "Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim." dedi.

002/31 Allah, Âdem’e bütün isimleri (eşyanın adlarını ne işe yaradıklarını) öğretmişti. Sonra onları meleklere gösterip: ”Eğer sadıklardan iseniz, bunların isimlerini bana bildirin!” buyurmuştu.

002/32 Melekler, ”Seni tenzih ederiz. Senin öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü, hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki Sensin.” demişlerdi.

002/33 (Bunun üzerine) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat.” buyurdu. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca, ”Ben size demedim mi ki, göklerde ve yerde görülmeyenleri (oradaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim?” buyurdu.

002/34 Bir zamanlar biz, meleklere: ”Âdem’e (yahut, Âdem için Allah’a) secde edin!” demiştik. İblisten başkası secde etmişti. O, yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.

002/35 Biz Azimüşşan, "Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin, orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz." dedik.

Page 6: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/36 Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine, "Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana kadar yaşamak vardır." dedik.

002/37 Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah, tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.

002/38 Dedik ki, "Hepiniz cennetten inin! Şayet benden size bir hidayet gelir de, her kim ona tabi olursa, onlar için her hangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler.

002/39 İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar ateşliklerdir, zira onlar orada ebedi kalırlar.

002/40 Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat ettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.

002/41 Elinizdekinin (Tevrat'ın) aslını tasdik edici olarak indirdiğime (Kuran'a) iman edin! Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.

002/42 Hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bilerek hakkı gizlemeyin.

002/43 Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.

002/44 (Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tevrat'ı) okuyup gerçekleri bildiğiniz halde, insanlara iyiliği emrediyor, kendinizi unutuyor musunuz?

002/45 Gerçekleri yüklenip taşımakta sabır ve namaz ile yalnız Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o, (sabır ve namaz) kalbi Allah’a saygı ile ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.

(Ayette geçen sabırdan muradın oruç olduğu söylenmiştir. Oruç ve namaz imanı takviye eder. Nefsin kibrini kırar, tembelliği ve uyuşukluğu giderir. Zor işler karşısında insanı güçlü kılar. Et Tabera’nın rivayetine göre Resülullah (s.a.v.) zor bir işle karşılaşınca hemen namaz kılardı.)

002/46 İşte o, kalbi Allah’a saygı ile ürperenler, kendilerinin her halde Rablerine

kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve kabullenen kimselerdir.

002/47 Ey İsrail oğulları! Özellikle size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar diğer) insanlardan üstün kıldığımı hatırlayın.

002/48 İleride gelecek bir günden korkun ki, hiç bir kimse başkası için her hangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz ve fidye de alınmaz.

002/49 Hatırlayın ki sizi Firavun ailesinden kurtardık. Çünkü onlar size azabın kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, fenalık için kızlarınızı yaşatıyorlardı. Ve o size reva görülenlerde sizin için (ve sizi onlardan kurtarmada) Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

002/50 Yine hatırlayın ki, siz görüyorken, sizin sebebinizle, denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun taraftarlarını denizde boğduk.

002/51 Kırk gece (söyleşmek) için Musa ile sözleşmiştik. O (huzurumuza gelmek için aranızdan) ayrıldıktan sonra, kendilerine kötülük edenler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz.

002/52 O davranışınızdan sonra belki (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.

002/53 Doğru yolu bulursunuz ümidiyle Musa'ya Kitabı ve hak ile batılı ayıran (hükümleri) verdik.

002/54 Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (ilâh) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için yaratanınıza tövbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tövbelerinizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp, tövbeleri kabul eden ancak Odur.

002/55 Bir zamanlar, "Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız." demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.

002/56 Sonra ölümünüzün akabinde sizi dirilttik, umulur ki şükredersiniz.

002/57 Sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın kebabı indirdik ve verdiğimiz güzel nimetlerden yiyiniz dedik. Hakikatte onlar sadece kendilerine kötülük ettiler.

Page 7: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/58 Bir zamanlar biz. (Tih'ten çıktıkları vakit Beni İsrail'e), "Bu karyeye (şehre, kasabaya) girin, dilediğiniz yerde ondan dilediğinizi bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) Hıtta! (Ya Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, muhsinlere ziyade vereceğiz." dedik.

002/59 Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz azimüşşan, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten bir pislik (murdar bir azap-taun hastalığı) indirdik.

002/60 Yine bir zamanlar Musa (Tih çölünde) kavmi için su istedi. Biz de ona "Asanla taşa vur!" dedik. Derhal (taştan) on iki pınar aktı. Her bölük, içeceği pınarı tanıdı. (Onlara) Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin." dedik.

002/61 Hatırlayın (ey İsrail oğulları!). Verilen nimetlere karşılık, "Ey Musa! Bir tek yemekle dayanamayız, bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın." dediniz. Musa ise, "Daha iyiyi daha kötü ile değiştiriyor musunuz? O halde Mısır'a (şehre) inin. Herhalde istedikleriniz sizin için orada vardır." dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine zillet (alçaklık) ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler, Allah'ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Onların hepsi, sadece isyanları ve düşmanlıkları sebebiyledir.

002/62 Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah’a ve ahret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir.

002/63 Ey Beni İsrail! Bir zamanlar sizden sağlam bir söz almış, Tûr'u üzerinize kaldırmış, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki korunursunuz (demiştik).

002/64 Ondan sonra (size söylenenlerden) yüz çevirdiniz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti mevcut olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.

002/65 Cumartesi günü içinizden azgınlık edenleri elbette bilmiş olacaksınız. Çünkü biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun." dedik.

002/66 Biz onu (maymunlaşmayı), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, muttakiler için de mir mev'iza (öğüt) kıldık.

002/67 Bir zamanlar Musa kavmine, "Allah, bir sığır kesmenizi emreder" dedi. "Bizimle alay mı ediyorsunuz?" dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.

002/68 "Rabbine dua et, bize o sığırı açıklasın." dediler. "Allah diyor ki, o, ne yaşlı ne de körpe. İkisi arası bir inek. Size emredileni hemen yapın" dedi.

002/69 Tekrar "Rabbine dua et, bize onun rengini anlatsın." dediler. "O diyor ki, sarı renkli, parlak tüylü bir inektir, bakanlara sevinç ve sürur verir." dedi.

002/70 "Ya Musa! Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, zira o, bizce karıştı (Başka ineklere benzer oldu.) Biz inşallah emredileni yapmaya yol buluruz." dediler.

002/71 Dedi ki, Allah şöyle diyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan, renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. Bunun üzerine, "İşte şimdi gerçeği anlattın." dediler. Hemen ineği (güç belâ bulup) kestiler, ama az kalsın kesemeyeceklerdi.

002/72 (İnek kesildikten sonra Allah buyurdu): Hani sizden biriniz bir adam öldürmüştü de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya koyacaktır.

002/73 Haydi şimdi (öldürülen) adama (kesilen ineğin) bir parçası ile vurun." dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir, size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir. Umulur ki, düşünür de gerçeği anlarsınız.

002/74 Ne var ki, bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. İşte onlar (kalpleriniz) şimdi katılıkta taş gibi, yahut daha da ileri. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su kaynar. Taşlardan bir kısmı Allah korkusuyla yukarıdan

Page 8: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

aşağı düşer. Allah yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.

002/75 Şimdi (ey müminler) onların size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Gerçek şu ki; onlardan vaktiyle bir zümre vardı. Allah'ın kelâmını işitirler, sonra onu iyice anlamalarını müteakip bile bile tahrif ederlerdi.

002/76 (Münafıklar) inananlara rastladıklarında "İnandık" derler. Birbirleriyle yalnız kaldıkları vakit ise "Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri) onlara anlatıyor musunuz? (Sakın öyle demeyin) Zira Rabbiniz katında onu, sizin aleyhinize hüccet getirmelerini sağlamış olursunuz. Bunları düşünemiyor musunuz?" derler.

002/77 Gizlediklerini de alenen yaptıklarını da Allah'ın bildiğini bilmezler mi?

002/78 Onlardan ümmiler (okur-yazar olmayanlar) vardır ki, birtakım kuruntular hariç Kitabı (Tevrat'ı) bilmezler. Onların bildiklerinin hepsi, sadece zan ve tahminden ibarettir. (Bilmezler fakat bilgiçlik taslarlar).

002/79 Vay haline o kimselerin ki, Kitabı (Tevrat'ı) elleriyle yazarlar, sonra o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır." derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Yine kazandıklarından ötürü vay haline onların!

002/80 (Beni İsrail) dediler ki, sayılı birkaç gün müstesna, ateş bize dokunmayacaktır. De ki onlara: Yoksa Allah katından bir söz mü aldınız? Şayet öyle ise Allah mutlaka sözünü tutacaktır. Yoksa siz Allah katında bilir bilmez konuşup duruyor musunuz?

002/81 Hayır! Her kim bir kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar.

002/82 İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalacaklar.

002/83 Bir zamanlar biz, Beni İsrail'e "Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya iyi davranacaksınız, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere iyilik edeceksiniz." diye emretmiş, onlardan bunu tutacaklarına dair söz almış ve "İnsanlara güzel söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin." demiştik. Ey Beni İsrail! Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek geri dönüp gittiniz.

002/84 "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız." diyerek sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.

002/85 Bir zaman sonra siz o kimseler oldunuz ki, artık (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürmeye, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarmaya, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşmeye başladınız. Eğer onlar size esirler olarak getirilirse, onları esirlikten çıkarmak size haram kılınmışken esir mübadelesi yapıyordunuz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası ancak dünya hayatında rüsvaylıktır. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.

002/86 Onlar, ahrete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. O halde onlardan azap azaltılmaz ve onlar, kendilerine yardım edilenlerden de olmazlar.

002/87 Ant olsun biz Musa'ya Kitabı verdik. Arkasından peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kuds (Cebrail) ile destekledik. Ne zaman gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi gelmişse ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanlarken, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

002/88 (Yahudiler, peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir." dediler. Bilakis küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etti. O yüzden çok az inanırlar.

002/89 Daha önce kâfirlere karşı yardım isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki Tevrat'ı doğrulayan bir kitap gelip de Tevrat'tan bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince derhal inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.

002/90 Kullarından dilediğine Allah'ın lütuf ve ihsanından (Kuran ve peygamberliği) göndermesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiklerini inkâr edip kendi canlarına karşılık satın aldıkları şey (azap) ve o sebeple de önceden gelmiş bir lânet üstüne azaba uğramaları ne kadar kötü! Ayrıca kâfirler için ihanet verici bir azap vardır.

002/91 Kendilerine "Allah'ın indirdiği Kuran'a iman edin." denilince, "Biz sadece bize

Page 9: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

indirilene (Tevrat'a) inanırız." derler. Ondan başkasını inkâr ederler. Hâlbuki o Kuran, kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak bir kitaptır. Ya Muhammet! Onlara "Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?" deyiver.

002/92 Ant olsun Musa size apaçık mucizeler getirmiştir. O, aranızdan ayrılıp bir müddet Tur'a gidince, zalimler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz.

002/93 Hatırlayın ki, sizden söz almış da Tur'u üstünüze kaldırmış "Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri işitin." demiştik. Buna mukabil "İşittik ve isyan ettik." dediler. Küfürleri sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi içirildi. De ki, eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!

002/94 Ya Muhammet! Onlara da ki: "Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahret evi Allah katında diğer insanlara değil de özel olarak yalnızca size ait ise ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım)!

002/95 Onlar, ellerinin yapıp koyduğu işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah, zalimleri iyi bilir.

002/96 Yemin olsun ki, sen Yahudileri, yaşamaya karşı insanların en harisi bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa ki yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını birer birer görür.

002/97 De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kuran'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.

002/98 Zira kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.

002/99 Ant olsun ki sana apaçık ayetler indirdik, (ya Muhammet). Onları hiç kimse inkâr etmez, ancak fasıklar inkâr eder.

002/100 Ne zaman onlar bir anlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.

002/101 Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir grup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi sırtlarının arkasına atarcasına terk ettiler.

002/102 Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek herkese “Biz imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayınız.” dedikten sonra ancak sihir ilmini öğretirlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç ir hususta zarar veremezler. Onlar kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Onlar kesinlikle bilmişlerdir ki, kim onu (sihri) satın alırsa (ona para verirse) onun ahretten nasibi yoktur. Karşılığında kendi varlıklarını sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!

002/103 Eğer onlar Allah’a inanıp kendilerini kötülükten korumuş olsalardı, şüphesiz, Allah tarafından kendilerine verilecek sevap daha hayırlı idi. Eğer bunu bilselerdi ne iyi olurdu.

002/104 Ey iman edenler! "Raina" demeyin "Unzurna" deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için acı bir azap vardır.

002/105 (Ey Müminler!) Kâfirler de putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.

002/106 Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ertelersek), ondan daha hayırlısını, yahut da benzerini getiririz. Bilmedin mi ki Allah her şeye kadirdir.

002/107 Bilmedin mi ki göklerin ve yerin (hâkimiyet ve idaresi) yalnızca Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.

002/108 Yoksa siz de (Ey Müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize (bir takım) sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dümdüz yoldan sapmış olur.

Page 10: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/109 Ehl-i kitaptan çoğu, hak ve doğru olan kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah, onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

002/110 Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için yapıp gönderdiğiniz iyi amellerden her şeyi Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı noksansız görür (ve bilir).

002/111 (Ehli kitap), “Yahudi ve Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek” dediler. O iddia onların kuruntusudur. Sen onlara de ki: “Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin.”

002/112 Bilâkis, muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah'a döndürürse onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.

002/113 Her ikisi de kitabı (Tevrat’ı ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: “Hıristiyanlar değer verilecek bir şey üzerinde değillerdir.” dediler. Hıristiyanlar da : “Yahudiler bir üzerine değillerdir” dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirlerine tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah farklı görüşler söyledikleri şeylerde, kıyamet günü onlar arasında hükmünü verecektir.

002/114 Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahrette de büyük bir azap vardır.

002/115 Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah (ın rahmeti ve nimeti) geniştir. O her şeyi bilendir.

002/116 "Allah, çocuk edindi." dediler. Haşa! O, yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi Onundur, hepsi Ona boyun eğmiştir.

002/117 (O), göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Bir şeyi yaratmak istediği vakit ona sadece ”Ol!” der, o da hemen oluverir.

002/118 Bilmeyenler dediler ki: "Allah bizimle konuşmalı, ya da bize bir ayet

(mucize) gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri (akılları) birbirine benzerdi. Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik.

002/119 Doğrusu biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennemlikten sen sorumlu değilsin.

002/120 Sen onların dinine uyuncaya kadar ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olurlar. De ki: “Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına bilfarz uyacak olursan, Ant olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

002/121 Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu (Kuran'ı), tilâvet hakkını göstererek okurlar. Çünkü onlar kitaba inanırlar (yani onunla amel ederler). Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.

002/122 Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

002/123 Ve bir günden sakının ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat (aracılık, iltimas) fayda vermez, onlara hiçbir yardım da gelmez.

002/124 Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince, "Ben seni insanlara önder yapacağım." demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. "Zalimler ahdime (rahmetime) ermez (onlar için söz vermedim)" buyurdu.

002/125 Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara (sevap için) toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: "Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için evimi temizleyin." diye emretmişti.

002/126 İbrahim de demişti ki, "Ey Rabbim! Bu şehri emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle." Allah buyurdu ki: İnkâr edeni de az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına (girmeye) zorlarım. Ne kötü varılacak yerdir orası!

Page 11: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/127 Hani bir zamanlar İbrahim İsmail ile beraber Evin (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyor, "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin" (diyorlardı).

002/128 "Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin."

002/129 "Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin."

002/130 Ancak nefsini aşağılık yapan kimse İbrahim'in dininden yüz çevirir. Ant olsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, ahrette de o iyilerdendir.

002/131 Rabbi ona: "İslâm ol" dediği anda. "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.

002/132 İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yakup da, "Oğullarım! Allah sizin için o dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz." (dedi).

002/133 Yoksa siz Yakup'a ölüm geldiği zaman orada mı idiniz? O zaman (Yakup) oğullarına: "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti. "Senin Allah'ın ve ataların İbrahim İsmail ve İshak'ın Allah'ı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz Ona teslim olanlarız." dediler.

002/134 Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız (Ey Yahudiler!).

002/135 Yahudiler ve Hıristiyanlar, Müslümanlara "Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız." dediler. De ki: "Bilakis biz, hanif olarak (dosdoğru) yaşamış İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi."

002/136 "Biz Allah'a ve Onun katında bize indirilene; İbrahim İsmail, İshak, Yakup ve esbata (torunlarına) indirilene, Musa ile İsa'ya verilenlerle, Rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk." deyin.

002/137 Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.

002/138 Allah'ın boyası (İslâm fıtratı- ile parlayın). Boya yönünden Allah'tan daha güzel kimdir? Biz ancak Ona kulluk ederiz.

002/139 Söyle (Onlara): "Allah, bizim de sizin de Rabbiniz iken, Onun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz Ona gönülden bağlananlarız."

002/140 Yoksa siz, İbrahim İsmail, İshak, Yakup ve torunların (ın) Yahudi, yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah’ın katından şahitliği gizleyen kişiden kim daha (büyük) zalimdir? Ve Allah sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.

002/141 Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.

002/142 İnsanlardan birtakım beyinsizler, "Üzerinde bulundukları kıblelerinden onları çeviren nedir?" diyecekler. De ki onlara: "Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru bir yola iletir."

002/143 İşte böylece sizi insanlar üzerinde şahitler olmanız, Resulün de sizin üzerinizde bir şahit olması için sizi orta (dengeli) bir millet kıldı. Senin arzulayıp da şu anda üzerinde bulunduğun kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygambere uyanı, ökçesi üzerinde geri dönenden (münafıktan) ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu şekilde kıblenin (Kudüs'ten Kâbe'ye) çevrilmesi, Allah'ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Şüphesiz Allah, insanlara (her şeye rağmen) şefkatli ve merhametlidir.

002/144 (Ey Muhammet !), Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (haber beklediğini) görüyoruz. Hemen seni, hoşlanacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Yüzünü (namazda) artık Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar !) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun gerçek olduğunu çok iyi

Page 12: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

002/145 Yemin olsun ki (Habibim!) sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen, yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen haksız davrananlardan olursun.

002/146 Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler.

002/147 Hak ve gerçek olan Rabbinden gelendir. Sakın kuşkulananlardan olma!

002/148 Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. O halde (ey müminler!) Siz de hayır işlerine koşun. Nerede olursanız olun, sonunda Allah sizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

002/149 Nereden yola çıkarsan (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Bu emir elbette sana Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

002/150 (Evet Habibim!) Nereden yola çıkarsan yüzünü (namazda) Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delil bulunmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler hariç. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun ki, hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem de hidayete eresiniz.

002/151 Nitekim, kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı ve hikmeti getirip size bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.

002/152 Öyle ise siz beni (taat ve ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin.

002/153 Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.

002/154 Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) “Ölüler” demeyiniz. Bilakis onlar

diridirler, lâkin siz onu hissedemez, anlayamazsınız.

002/155 Ant olsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan ve canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele.

002/156 İşte o sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman, “Biz Allah için varız ve biz sonunda Ona döneceğiz.” derler.

002/157 İşte Rablerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır.

002/158 Safa ile Merve şüphesiz Allah’ın nişanlarındandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.

002/159 Biz, kitapta açıkça belirttikten sonra indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder.

002/160 Ancak tövbe edip, durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Zira ben onları bağışlayanım ve ben (Tevvab) tövbeleri fazlaca kabul eden ve (Rahim) çok esirgeyenim.

002/161 Fakat ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.

002/162 Onlar (kâfirler) ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de onların yüzlerine bakılır.

002/163 İlâhınız bir tek ilâhtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O, rahmandır, rahimdir.

002/164 Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın, gökten indirdiği bir su ile ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları döndürmesinde elbette düşünen bir topluluk için (Allah’ın kudretini ispatlayan) pek çok deliller vardır.

Page 13: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/165 İnsanlardan bazısı Allah’tan başkasını Allah’a (haşa) eşler ve benzerler edinir de onları, Allah’ı sever gibi severler. İman edenler de Allah’ı daha çok severler. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabına dayanmanın zorluğunu önceden anlayabilselerdi.

002/166 O zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüşler, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.

002/167 Uyanlar şöyle derler: "Ah, keşke dünyaya bir daha geri dönmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" Böylece Allah onlara işledikleri bütün işlerini kendilerine hasret, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkmazlar.

002/168 Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.

002/169 O (şeytan) size ancak ve daima kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

002/170 Onlara (müşriklere) "Allah'ın indirdiğine uyun." denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?

002/171 Kâfirlerin hali, bağırıp çağırmak dışında bir şey duymayan, yine de haykıran kimsenin haline benzer. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Onun için düşünmezler.

002/172 Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızkların iyilerinden yiyin, eğer siz gerçekten yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, Ona şükredin.

002/173 Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki, Allah çokça bağışlayan, çokça esirgeyendir.

002/174 Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman peygamberinin vasıflarını)

gizleyip onu az bir paha ile değişenler (onu maddi karşılık ile satanlar) var ya, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne onlarla konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için acıtıcı bir azap vardır.

002/175 Onlar doğru yolu bırakıp sapıklığı, mağfirete bedel de azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!

002/176 (İnsana reva görülen) o azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmesidir. (Buna rağmen) kitapta farklı yorum yapıp ayrılığa düşenler elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.

002/177 Gerçek iyilik yüzlerinizi doğu ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler (hakka uyan sadıklar ve takva sahipleri) ancak onlardır.

002/178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gelir. O halde söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.

002/179 Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi (kötülüklerden) korursunuz.

002/180 Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.

002/181 Her kim işittikten ve kabul ettikten sonra onu (vasiyeti) değiştirirse, günahı, onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işiten ve (her şeyi) bilendir.

002/182 Her kim, vasiyet edenin haksızlığa meyletmesinden yahut günah

Page 14: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

işlemesinden endişe eder de (alakalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah bolca bağışlayan, esirgeyendir.

002/183 Ey müminler! Oruç, sizden önce gelip-geçmiş ümmetlere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki korunursunuz.

002/184 Oruç, size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktarıdır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

002/185 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kuran indirilen aydır. Sizden her kim hilâli (Ramazan ayının ilk hilâlini) görürse oruç tutsun (oruca başlasın). Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık ister, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı ta’zim etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

002/186 Kullarım sana, beni sorduğu vakit de ki, ben her halde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir, ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar, umulur ki doğru yolu bulurlar.

002/187 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbise gibisiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Şimdi (ve bundan sonra Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın, sizin için yazdıklarını isteyin (arayın). Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Ve onlar ile (ailelerinizle) mescitlere itikâfta olduğunuz vakit birleşmeyin. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Artık onlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayletlerini insanlara açıklıyor. Allah’dan sakınıp muttakilerden olsunlar diye.

002/188 Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını, yalan yemin

ve şahadet ile yemeniz için o malları hâkimlere (reislere, yetkili idarecilere veya mahkeme hâkimlerine el altından) vermeyin.

002/189 Sana yeni doğan hilâl şeklindeki ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. Bununla birlikte evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. Fakat iyi, sakınan kimsedir. Artık evlere kapılarından girin ve Allah’dan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz.

002/190 Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda olarak savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları (haddi aşanları) sevmez.

002/191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle savaşmadıkça, Mescit-i Haram'da siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar (orada) size karşı savaş açarlarsa, derhal onları öldürün. Böyledir kâfirlerin cezası.

002/192 Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse (şunu iyi bilin) ki Allah gafur ve rahimdir.

002/193 Fitne tamamen yok oluncaya ve din de Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın. Fitne çıkarmaktan vazgeçerlerse zalimler ve aşırılar hariç (hiç kimseye) düşmanlık ve saldırı yoktur.

002/194 Haram aya karşılık, haram aydır. İşlenen suçlara karşılık da kısas vardır. Kim size saldırırsa, siz de ona mukâbele (bil misil) olacak kadar saldırın (ileri gitmeyin). Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah muttakilerle (aşırı gitmeyenlerle) beraberdir.

002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü Allah dürüstleri sever.

002/196 Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (elde olmayan bir sebeple) bunlardan alıkonulsanız, kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından gelen bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye vermesi gerekir. Emin olduğunuz vakit, kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.

Page 15: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Kurban kesemeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Bilin ki, Allah’ın verdiği ceza ağırdır.

002/197 Hac bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihram giyerse) hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Hayır işlerden neyi yaparsanız Allah onu bilir. Ahret için azık toplayın. Bilin ki, azığın en hayırlısı takvadır (Allah korkusudur). Ey akıl sahipleri! Yalnız benden korkun.

002/198 (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütuf ve keremi aramanızda size her hangi bir günah yoktur. Arafat’taki vakfeden ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Maş’ar-i Harem’de zikir ile Allah’ı anın. Her ne kadar Onun göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiyseniz de (zararı yok).

002/199 Sonra insanların sel gibi akın ettiği yerden siz de akın edin. Allah’tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.

002/200 Hac ibadetinizi bitirince, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı zikredin. İnsanlardan öylesi vardır ki, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin ahretten hiç nasibi yoktur.

002/201 Onların bir kısmı da, "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir iyilik, ahrette de bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru!" derler.

002/202 İşte onlar için, kazandıklarından (ahrette) büyük bir nasip (hisse) vardır. Şüphesiz Allah'ın hesaba çekmesi süratlidir.

002/203 Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte) Allah’ı anın (Telbiye ve tekbir getirir). Kim ki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönmek isterse, üzerine günah yoktur. Kim geri kalırsa, o zaman da kötülükten sakınan için günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz Onun huzuruna toplanacaksınız.

002/204 İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri hoşuna gider. Hatta öyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır.

002/205 O, dönüp gitti mi, insanlar arasında bozgunculuk etmek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için yeryüzünde koşar. Allah bozgunculuğu sevmez.

002/206 O gibilere, “Allah’tan kork!” denilince, işlediği günahlar sebebiyle benlik ve gurur kendisini yakalar (da daha çok günah işler). Ceza ve azap olarak ona cehennem yetişir. Ne kötü yataktır o!

002/207 İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah'ın rızasını almak için kendini satar (feda eder). Allah da kullarına şefkatlidir.

002/208 Ey iman edenler! Hep birden barışa girin (barışçı olun). Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, sizin aşikâr düşmanınızdır.

002/209 Size (Kuran ve sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer tökezlerseniz (kötü yollara saparsanız) şunu iyi biliniz ki Allah azizdir, hâkimdir.

002/210 Onlar, ancak buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerin gelmesini beklerler. İş bitirildi (Allah nizamı artık değişmez). Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

002/211 İsrail oğullarına sor! Kaç tane açık mucize verdik? Kim, mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini tebdil (değiştirirse) ederse, bilsin ki Allah, cezası şedid (şiddetli) olandır.

002/212 İnkâr edip kâfir olanların, dünya hayatı süslendi. Bu yüzden onlar, iman edenlerden bazısı ile alay ederler. Oysaki (iman edip) Allah’ın azabından korunanlar, kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızk verir.

002/213 İnsanlar bir tek ümmet idi (kimi iman etmek, kimi küfre sapmak sûretiyle ihtilâfa düştüler). Bundan dolayı Allah, (rahmetinin) müjdeciler (i, azabının) haberciler (i) olarak peygamberleri gönderdi ve beraberlerinde -insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için, onlarla beraber- hak yolu gösteren kitaplar da indirdi. Hâlbuki kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirine karşı olan ihtiras ve hasetten ötürü ihtilâfa düştüler; o (Kitap) verilenlerden başkası değildir. İşte Allah (böylece) iman edenleri, kendi iradesiyle,

Page 16: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

hakkında ihtilâfa düştükleri hakka (gerçeğe) ulaştırdı. Allah kimi dilerse onu doğru yola iletir.

002/214 (Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ki, Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İşte o zaman (onlara), “Şüphesiz Allah’ın yardımı yakın” (denildi).

002/215 Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.

002/216 Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, Hâlbuki siz bilmezsiniz.

002/217 Sana haram aydan ve onda savaşmanın haram olup olmadığından soruyorlar. De ki: Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Ancak (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak; bunlar Allah katında daha büyük günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahrette de geçersiz sayılmıştır. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.

002/218 İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler; şüphesiz bunlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah gafur ve rahimdir.

002/219 Sana, şaraptan ve kumardan sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım zahiri faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Ve sana (Allah yolunda) ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki, ihtiyaçtan fazlasını. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar gerçekten düşünesiniz diye.

002/220 Dünya ve ahrette (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında sorarlar. De ki: Onları ıslah edip yetiştirmek daha hayırlıdır. Eğer (yeme, içme ve oturma gibi işlerde) onlarla

beraber olursanız, unutmayın ki onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah müfsit (fesat çıkaran) ile muslihi (insanların arasını düzelteni) bilir. Ve eğer Allah dileseydi meşakkate, zora sokardı sizi. Şüphesiz Allah azizdir, hakimdir.

002/221 Ve (Allah’a) ortak koşan kadınlarla iman etmedikçe evlenmeyin. Ve mümine olan cariye (Allah’a) ortak koşan (hür) kadından daha hayırlıdır. Ve eğer sizin hoşunuza gitse de, iman etmedikçe (Allah’a) ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Ve elbette mümin olan köle, (Allah’a) ortak koşan (hürden) daha hayırlıdır. Ve eğer sizin hoşunuza gitse de işte onlar ateşe çağırıyor. Ve Allah izni iradesiyle cennete ve mağfirete (bağışlamaya) çağırıyor. Ve O, ayetlerini insanlara açıklıyor ki, gerçekten onlar düşünüp öğüt alsınlar.

002/222 Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O bir ezadır (bir çeşit hastalıktır). Ay halinde olan kadınlardan uzak durun (onlarla cinsi temasta bulunmayın). Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.

002/223 Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendinizi (temasa) önceden (iyi davranışlarla) hazırlayın. Her davranışınızda Allah'tan korkun, biliniz ki, siz Ona mülâki olacaksınız. (Ya Muhammet!) Müminleri müjdele!

002/224 Ve iyilik etmemek ve takva sahibi olmamak ve insanlar arasında sulh edip düzeltmemek için Allah’ı yeminlerinize alet etmeyin. Ve Allah her şeyi hakkıyla işiticidir, bilicidir.

002/225 Allah sizi, yeminlerinizdeki kasıtsız yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin kalplerinizin kazandığı şeyler ile (kötü düşüncelerden) sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir.

002/226 Kadınlarından uzak kalmaya yemin edenler için, dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dönerlerse, şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve esirgeyendir (yeminden vazgeçip kadınına tekrar yaklaşabilirler).

002/227 Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse

Page 17: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir (içinizdeki niyetinize göre karşılık verir).

002/228 Boşanmış kadınlar, bizzat kendileri üç aybaşı hali veya üç temizlik müddeti beklerler (beklesinler). Eğer onlar (kadınlar) gerçekten Allah’a ve ahret gününe inanıyorlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocaları barışmak, kendileriyle yeniden evlenmek isterse, bu durumda boşanmış kadınları tekrar almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde bir takım iyi davranışa dayalı hakları vardır. Ancak erkekler için kadınlar üzerinde bir üstünlük payı vardır. Allah Aziz’dir, Hâkim’dir.

002/229 Boşama iki defadır. Bunlar, ya iyilikle tutmak (geri almak), ya da güzel ve adaletli bir biçimde salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma anında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah’ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. Ey müminler! Siz de karı ile kocanın, Allah’ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz (kadının serbest boşanması için) erkeğe fidye vermesinde her iki taraf için de günah yoktur. Bu söylenenler Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimlerdir.

002/230 Eğer erkek kadını üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe, onu alması kendisine helâl olmaz. O evlendiği erkek o kadını boşarsa, her iki taraf da Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları taktirde, evlenmelerinde sakınca yoktur. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bunları, bilmek, öğrenmek isteyen bir millet için açıklar.

002/231 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun (tekrar evlenin) yahut iyilikle bırakın. Fakat onları, haksızlık ederek ve zor kullanarak tutmayın. Kim öyle yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah’ın ayetlerini oyuncak yerine koymayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini (size verdiği hidayeti ve ahir zaman peygamberini), kendisiyle size öğüt vererek size indirdiği Kitabı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, her her şeyi bilir.

002/232 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit,

aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte o, sizden Allah’a ve ahret gününe inanan kimselere verilen öğüttür. Sizin o öğüdü tutmanız kendiniz için daha parlak ve daha temizdir. Allah her şeyi bilir, siz ise bilemezsiniz

002/233 Emzirmenin tamamlanmasını isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların beslenmesi ve giyimi iyilikle baba tarafına aittir. Bir İnsan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalı, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara girmemeli. Onun benzeri varise de gerekir. Eğer ana ve baba her ikisi de birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermeyi taahhüt ettiğiniz miktarı iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah gerekmez. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.

002/234 Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendiliklerinden dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında iyilikle yaptıkları işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.

002/235 Kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bildi ki siz onları anacaksınız, lâkin güzel sözler söylemeniz müstesna; sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya yeltenmeyin. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Allah’tan sakının. Şunu iyi bilin ki, Allah gafurdur, halimdir.

002/236 Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size günah yoktur. Bu durumda onları faydalandırın (kendilerine hediye kabilinden bir şeyler verin). Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre verir. İyilikle faydalandırmak muhsinler (iyi davranışlılar) için bir vazifedir.

002/237 Evlendiğiniz kadınları mehir tayin ettiğiniz halde temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onundur. Ancak kadının vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunan erkeğin vazgeçmesi müstesna (o zaman mehri bir taraf alır). Affetmeniz (mehirden

Page 18: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

vazgeçmeniz, tamamını kadına vermeniz) takvaya daha yakındır. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.

002/238 Namaza, (özellikle) orta namaza (ikindiye) devam edin. Saygı ve bağlılık içinde Allah’a kulluk edin.

002/239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek, yahut binek üzerinde (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman da, tıpkı Allah'ın size bilmediğiniz şeyleri öğrettiği şekilde, Onu anın (zikredin).

002/240 İçinizden ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar evlerinden çıkarılmayarak faydalandırılmalarını varislerine vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah Aziz’dir, Hâkim’dir.

002/241 Boşanmış kadınların, iyilikle faydalandırılmak haklarıdır. Bu Muttakiler için bir vazifedir.

002/242 Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünür hakikati anlarsınız.

002/243 Sayıca binler oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlar üzerinde ikram sahibidir. Lâkin insanları çoğu buna şükretmezler,

002/244 Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.

002/245 Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (ödünç) verecek olan kim var? Allah (dilediğine) bol verir, (dilediğinden) kısar. Sadece Ona döndürüleceksiniz

002/246 Musa'dan sonra Beni İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Ne yaptılar! Kendileri için gönderilmiş bir peygambere, "Bize bir hükümdar gönder ki başımıza geçsin de Allah için savaşalım" dediler. "Size savaş yazılır da ya savaşmazsanız!" dedi. "Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde neden savaşmayalım?" dediler. Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.

002/247 Peygamberleri onlara, "Bilin ki Allah, Talût'u size hükümdar gönderdi." dedi. Bunun üzerine, "Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?" dediler. "Allah, sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve cüssede ona, sizden daha çok üstünlük verdi. Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eder ve her şeyi bilendir." dedi.

002/248 Peygamberleri onlara, "Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabutun size gelmesidir. Onun için de Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, meleklerin taşıdığı, Âl-Musa ve Âl-Harun'un bıraktıklarından bir miktar bakiye vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için onlarda herhalde bir ayet ve alâmet vardır." dedi.

002/249 Talût askerlerle beraber (cihat için) ayrılınca, "Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan hiç tatmazsa bendendir. Ancak eliyle bir avuç içen de istisna edilmiştir." dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, "Bugün bizim Calût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur." dediler. Kendilerinin, sonunda Allah'ın huzuruna varacaklarını bilenler, kendi aralarında, "Nice az kişiler vardır ki, sayıca kendilerinden çok olan topluluklara Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." dediler.

002/250 Calût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır akıt. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et.” dediler.

002/251 Allah'ın izniyle onları yendiler. Davut, Calût'u öldürdü. Allah ona (Davut'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah, insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savıp hizaya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa lütuf ve keremiyle muamele etmiştir.

002/252 O söylenenler Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerden birisin.

002/253 O Peygamberler ki, biz onlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah'ın kendisi ile konuştuğu onlardandır.

Page 19: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Bazısının derecelerini yükselttik. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik, kendisini Ruhu'l-Kuds ile teyit ettik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilâfa (herkes farklı görüşe) yöneldi. Onlardan bir kısmı iman etti, bir kısmı da inkâr etti. Allah dileseydi elbette onlar savaşmazlardı. Lâkin Allah murat ettiğini yapar.

002/254 Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve iltimas bulunmayan gün gelmeden önce, size verdiğimiz azıklardan hayır yapın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.

002/255 Allah, kendinden başka hiçbir İlâh bulunmayan Allah’tır. O Hay (diri) ve Kayyum (yaratıkları koruyup yöneten) dur. Onu dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez. O kullarını yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. Dilediği kadarından başka Onun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Kürsüsü (Tahtı) gökleri ve yeri içine alır. Onları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O, yücedir, büyüktür.

002/256 Dinde zorlama yoktur, çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim Tagut’u (gayıptan haber veren, büyücü) inkâr edip Allah'a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir.

002/257 Allah, inananların dostudur. Zira onları karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkarır. İnkâr edip kâfir olanların dostu ise Tagut'tur. Çünkü onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalırlar.

002/258 Kendisine mülk ve peygamberlik verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi? İşte o zaman İbrahim "Rabbim dirilten, yaşatan ve öldürendir." deyince "Ben de yaşatır ve öldürürüm." dedi. Bunun üzerine İbrahim "Bil ki Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir." dedi. Münkir olan, o anda hapt olup kaldı (söyleyecek söz bulamadı). Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.

002/259 Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatıları, duvarları üzerine çökmüş, ıssız bir kasabaya uğradı, ”Ölümünden sonra

Allah bunları nasıl diriltir acaba?” dedi. Hemen Allah onu öldürdü, yüz sene sonra tekrar diriltti. ”Ne kadar kaldın burada?” dedi. ”Bir gün yahut birkaç saat” dedi. Allah ona ”Bilakis yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Bir de (geriye kemikleri kalan) eşeğine bak. Seni insanlar için bir ayet (ibret işareti) kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl birbiri üstüne koyuyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz.” dedi. Durum kendisince anlaşılınca ”Şüphesiz Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmeliyim.” dedi. (Bu ayette bahsedilen kisi Üzeyir a.s. dır)

002/260 Bir zamanlar İbrahim de Rabbine: ”Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster!” dedi. Rabbi ona ”Yoksa inanmadın mı?” deyince, ”Hayır! inandım. Kalbimin mutmain (emin) olması için görmek istedim.” dedi. Bunun üzerine ”Öyle ise kuşlardan dört tanesini yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra onları kendine çağır, koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hâkimdir” buyurdu.

002/261 Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine daha da fazla verir. Allah güçlüdür, her şeyi bilir.

002/262 Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, alanların gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında kendilerine has mükâfatları vardır. Onlara korku olmadığı gibi onlar üzülmeyecektir.

002/263 Çünkü güzel söylemek ve hoş görmek, peşinden başa kakılan, gönül inciten sadakadan daha iyidir. Ve Allah zengindir, hâlimdir, mühlet vericidir.

002/264 Ey iman edenler! Malını gösteriş için hayra veren, gerçekte Allah’a ve ahret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek sûretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Sağanak halinde yağan bir yağmur isabet eder de onu sert kaya haline getiriverir (toprağı gider, kaya kalır). Yaptıklarını bu şekilde Allah için yapmayanlar kazandıklarından hiçbir şeyi tutmaya muktedir olamazlar. Allah nankör kimselere doğru yolu göstermez.

Page 20: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

002/265 Allah'ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki imanı kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağınca iki kat ürün verir. Bol yağmur yağmasa bile en azından bir çisinti düşer (de yine bolca ürün verir). Allah, yapmakta olduğunuz amellerinizi görür.

002/266 Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve içinde her çeşit meyveden bir miktar bulunan güzel bir bahçesi olsun. Tam bu durum elde edilmişken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken, içinde ateş bulunan bir kasırga gelip o bahçeyi yakıp kül etsin! İşte bu şekilde Allah size ayetleri açıklar, umulur ki düşünür, gerçekleri anlarsınız.

002/267 Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızk olarak yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın (malınızın zekâtını verin). Size verilse gözünüzü yummanız hariç, severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyler vererek sakın hayır yapmaya kalkmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övülmüştür.

002/268 Şeytan sizi fakirlikle tehdit eder (korkutur, fakir olursunuz diye sadaka vermenize mâni olur) ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise size katından bir mağfiret ve lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.

002/269 Allah dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir. Gerçekleri ancak akıl sahipleri anlar.

002/270 Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur.

002/271 Eğer sadakaları (zekât ve hayırları) açık verirseniz ne güzeldir o. Eğer gizler de fakirlere gizlice verirseniz işte o sizin için daha hayırlıdır. Böyle yaptığınızdan ötürü, Allah sizin günahlarınızı bağışlar. Allah yapmakta olduklarınızı noksansız bilir.

002/272 (Ya Muhammet!) Onları doğru yola koymak senin üzerine borç değildir. Lâkin Allah dilediğine doğru yolu gösterir. Hayır olarak harcadıklarınızdan hepsi, kendiniz içindir. Yapacağınız harcamayı, ancak Allah'ın rızasını

kazanmak için harcayın. Hayır kastıyla verdiğiniz ne varsa, size tam olarak noksansız verilir ve siz asla haksızlığa uğramazsınız.

002/273 (Yapacağınız yardımlar) kendilerini Allah yolunda cihada adamış, Allah’a taattan başka bir düşüncesi olmayan, o sebeple yeryüzünde dolaşıp kazanmaya imkân bulamayan, durumunu bilmeyen kimselere karşı gösterdikleri tokluktan dolayı onlarca zengin sayılan fakirlere verilmelidir. (Habibim) sen onları görünce yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Yaptığınız ve yapacağınız yardımlarınızı Allah eksiksiz bilir ve karşılığını verir.

002/274 Mallarını gece ve gündüz, açık-gizli hayra sarf edenlerin mükâfatları Allah katındadır. Onlar için ne bir korku vardır ne de bir üzülme.

002/275 Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden), tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali, ”alışveriş (ticaret) de faiz gibidir” demelerindendir. Oysaki Allah, ticareti helâl, faizi naram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. (Allah dilerse onu affeder.) Kim tekrar faize dönerse, işte onlar ateşliktir, orada devamlı kalırlar.

002/276 Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir). Sadakaları çoğaltır (içinden sadaka verilen malları bereketlendirir). Ve Allah, çok günahkâr, ziyade küfredici (nankörü) sevmez.

002/277 İman edenler, iyi işler yapanlar, namaz kılanlar ve zekât verenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlara korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.

002/278 Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın.

002/279 Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından ilân edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin. Eğer tövbe edip faizcilikten vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlık da edilmezsiniz.

002/280 Eğer (borçlu) darlık içinde ise, bir kolaylığa ulaşıncaya kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer gerçekleri çok iyi anlayan

Page 21: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kimselerden iseniz (ödeyemeyecek derecede güçsüz olan borçlunun borcunu) sadaka (veya zekât) saymak sizin için daha hayırlı bir iş olur.

002/281 Hep birden Allah’a döndürüleceğiniz bir günün sorumluluklarından sakının. Sonra her şahsa, orada kazandıkları noksansız verilir ve onlar haksızlığa uğramazlar.

002/282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Hiç bir kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği (emrettiği) gibi yazmaktan çekinmesin (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Rabbine sığınsın, üzerindeki haktan hiçbir şeyi noksanlaştırmasın. Şayet borçlu sefih veya zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramaya-cak durumda ise, onun velisi adaletle yazdırsın. Bu şekilde yapılan muamelede erkeklerinizden iki şahit gösterin. Eğer iki erkek bulunamazsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak şartıyla bir erkek iki kadın gösterin ki, onlardan biri yanılırsa diğeri onu düzeltsin ve doğru söylesin. Çağırıldıkları vakit şahitler gelmezlik etmesinler. Büyük veya küçük vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Öyle yapmanız daha adaletli, şahadet için daha kuvvetli, şüpheye düşmemeniz için daha sağlamdır. Ancak aranızda çevirdiğiniz bir ticaret olursa bu durum farklıdır. İşte o zaman yapmakta olduğunuz alışverişlerinizi yazıp şahit göstermezseniz sorun yoktur. Hiç bir şahide ve hiç bir kâtibe zarar verilmesin. Eğer onlardan birine bir zarar verirseniz şunu iyi bilin ki bu, kendiniz için de bir kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size bunları öğretiyor. Allah her şeyi bilir.

002/283 Yolculukta olur da, yazacak bir kâtip bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin kâfidir. Bir kısmınız diğerlerine bir şey emanet ederse yed-i emin olan kimse kendisine emanet edileni yerine versin ve bu hususta Allah’tan korksun. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.

002/284 Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah’ın mülküdür. Gönlünüzde olanları açığa vursanız da gizleseniz de (fark etmez), Allah onunla sizi sorguya çeker, sorgudan sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kâdirdir.

002/285 Gönderilen peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de iman ettiler. Onlardan her biri Allah’a, Onun meleklerine, kitaplarına,

peygamberlerine iman ettiler. (Biz de onun için) Allah’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız (hepsine inanırız). Onlar “İşittik, itaat ettik. Ey Rabbiniz mağfiretini niyaz ederiz. Dönüş yalnızca sanadır.” derler.

002/286 Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet! Bize acı! Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirlere karşı bize yardım et!

003/ALİ İMRÂN SÛRESİ

003/01 Elif, lâm, mim.

003/02 Hayy ve Kayyûm (Allah, kendinden başka hiçbir İlâh bulunmayan Allah’tır. O Hay (diri) ve Kayyım (yaratıkları koruyup yöneten) dur. Onu dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez. O kullarını yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. Dilediği kadarından başka Onun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Kürsüsü (Tahtı) gökleri ve yeri içine alır. Onları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O, yücedir, büyüktür.) olan Allah’tan başka İlâh yoktur.

003/03 (Resulüm!) O, sana kitabı hak ile ve önceki kitapları tasdik edici olarak tedricen indirmiş;

003/04 Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ile İncil’i ve hakkı batıldan ayırt eden hükümleri göndermiştir. Bilinmeli ki, Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, cezaları vermede mutlak güç sahibidir.

003/05 Şüphesiz ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

003/06 Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren Odur. Ondan başka hiçbir İlâh yoktur. O, azizdir, rahimdir.

003/07 Sana Kitabı indiren Odur. Onun (Kuran'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar kitabın esasıdır. Diğerleri de müteşabih (birden çok anlamlara gelen ayetler) dir. İşte kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun teviline (ayrı anlam vermeye) yeltenmek için müteşabih ayetlere yapışıp, onlarla uğraşıp dururlar. Hâlbuki onun tevilini (gerçek anlamını)

Page 22: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: "Ona inandık. Hepsi Rabbimizin tarafındandır." derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlarlar.

003/08 Ey Rabbimi! Bizi doğru yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi saptırıp döndürme. Bize kendi nezdinden bir rahmet ver. Şüphesiz ki bağışı en çok olan sensin.

003/09 Ey Rabbimiz! Geleceği şüphe götürmeyen bir günde sen insanları mutlaka toplayacaksın. Şüphesiz ki Allah sözünden dönmez.

003/10 Bilinmelidir ki, inkâr edenlerin ne malları, ne de evlâtları Allah huzurunda kendilerine bir falda sağlamayacaktır. İşte onlar cehennemin yakıtıdırlar.

003/11 (Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Zira onlar bizim ayetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.

003/12 (Resulüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlûp olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir kalma yeridir.

003/13 (Bedir’de) karşı karşıya gelen iki grubun halinde sizin için mühim bir ibret vardır: Bir grup Allah yolunda çarpışıyor; diğeri ise kâfirdi. Bunların gözüne ötekiler iki misli görünüyordu. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.

003/14 Kadınlardan, oğullardan, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşten, yaylıma salınmış atlardan, sağmal hayvanlardan ve ekinlerden gelen zevklere düşkünlük ve bağlılık insanlar için bezenip süslendi. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Nihayet varılacak güzel yer, Allah'ın huzurudur.

003/15 (Resulüm!) De ki: Size bundan (dünya nimetlerinden) daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.

003/16 Ey Rabbimiz! Biz şüphesiz inandık, günahlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru.

003/17 Sabrederler, dürüst olurlar, huzurda boyun bükerler, hayra harcarlar ve seher vaktinde Allah'tan bağış dilerler.

003/18 Allah, melekler ve adalette sebat eden ilim adamları şahitlik etmiştir ki, Ondan başka İlâh yoktur. (Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka İlâh yoktur.

003/19 Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.

003/20 Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim. Ehl-i kitaba ve ümmilere (okuma-yazması olmayan, ya da kitap verilmemiş Arap müşrikleri) de ki: Siz de Allah'a teslim oldunuz mu? Eğer teslim olurlarsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görür.

003/21 Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu); onlara acı bir azabı müjdele.

003/22 İşte bunlar dünyada da, ahrette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.

003/23 (Resulüm!) Görmez misin kendilerine kitaptan bir pay verilenleri (Yahudileri) ki, aralarında hakem olması için Allah'ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir grup cayarak geri dönüyor.

003/24 Onların bu tutumları, "Bize ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır." demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeylerde, dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır.

003/25 Fakat, onları, gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?

003/26 De ki: Ey mülkün gerçek sahibi Allah'ım! Sen mülkü kime dilersen ona verirsin, kimden dilersen ondan alırsın. Kime dilersen ona izzet veririsin, yükseltirsin. Kime

Page 23: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

dilersen ona zillet verirsin, alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.

003/27 Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini hesapsız rızklandırırsın.

003/28 Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, artık Allah'tan hiçbir şey beklemesin. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnızca Onadır.

003/29 De ki: İçinizdekileri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kâdirdir.

003/30 Herkesin, iyilik ve kötülük olarak yaptığı her şeyi karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah kendisine (karşı gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah, kullarına oldukça şefkatlidir.

003/31 De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

003/32 De ki: Allah’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kâfirleri sevmez.

003/33 Gerçek şu ki Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesiyle İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldık.

003/34 Onlar birbirinden (türeme) bir zürriyet olarak; (hep tevhit dininden) Şüphesiz ki Allah en iyi işiten ve bilendir.

003/35 İmran'ın karısı şöyle demişti: Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.

003/36 Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken “Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu sana ısmarlıyorum.” dedi.

003/37 Rabbi Meryem'e hüsn-i kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı da onun bakımı için görevlendirdi. Zekeriya, onun yanına, mabede her girişinde

orada bir rızk bulur ve "Ey Meryem bu sana nereden geliyor?" der, o da, "Bu, Allah tarafındandır, çünkü Allah, dilediğine sayısız rızk verir." derdi.

003/38 Orada Zekeriya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. İnanıyorum ki sen, duayı hakkıyla işitensin." dedi.

003/39 Zekeriya mihrapta durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.

003/40 Zekeriya, "Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir?" Allah şöyle buyurdu: Öyle de olsa Allah dilediğini yapar.

003/41 Zekeriya: "Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet ver." dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tespih et.

003/42 Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah, seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti (üstün kıldı).

003/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et: Secdeye kapan (Onun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.

003/44 (Resulüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirdiğimiz gayp haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kâlemleriyle kur'a atışırlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirlerken de yanlarında değildin.

003/45 Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime’yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa’dır. Mesih (İbrani’ce, mübarek anlamında) tir; dünyada da, ahrette de itibarlı ve Allah kendisine yakın kıldıklarındandır.

003/46 O, beşikte de, yetişkinlikte de insanlara peygamber sözleri ile konuşacak ve salihlerden olacak.

003/47 Meryem “Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur?” Allah şöyle buyurdu: Öyle de olsa, Allah

Page 24: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince sadece “Ol!” demesiyle o oluverir.

003/48 (Melekler, Meryem'e hitaben, İsa hakkındaki sözlerine devam ettiler): Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

003/49 İsrail oğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek): Size Rabbiniz tarafından bir mucize ile geldim. Size çamurdan bir kuş sûreti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izniyle o kuş oluverir. Yine Allah'ın izniyle körü ve alacayı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer iman getirenler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.

003/50 Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah’tan korkun, bana da itaat edin.

003/51 Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona kulluk edin. İşte bu, doğru yoldur.

003/52 İsa, onlardaki inkârcılığı sezince, “Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir?” dedi. Havariler, “Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah’a inandık. Bil ki, bizler Müslümanlarız.” cevabını verdiler.

003/53 (Havariler), Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygambere uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.

003/54 (Yahudiler gizlice) tuzak kurdular; Allah da onların hilelerine karşılık verdi. Allah, hilelere karşılık vermekte en güçlü olandır. (Yahudiler, Hz. İsa’yı öldürmeyi planladılar ve öldürecek kimseyi tayin ettiler.)

003/55 Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.

003/56 İnkâr edip kâfir olanlara gelince, onları dünya ve ahrette şiddetli bir azaba çarptıracağım; onların hiç yardımcıları olmayacak.

003/57 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz olarak verecektir. Allah zalimleri sevmez.

003/58 (Resulüm!) O söylenenleri biz sana ayetlerden ve hikmet dolu Kuran’dan okuyoruz.

003/59 Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona “Ol!” dedi, ve oluverdi.

003/60 (Bu) Rabbinden gelen gerçektir. Öyle ise şüphecilerden olma.

003/61 Sana bu ilim geldikten sonra, seninle bu konuda tartışanlara: “Gelin, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, karşılıklı olarak çocuklarınızı ve kadınlarınızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lânet diyelim.” de.

003/62 Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler) gerçek kıssadır. Allah'tan başka İlâh yoktur. Muhakkak ki Allah, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

003/63 Eğer yine yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

003/64 De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda anlamı eşit bir kelimeye geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman, Bizim Müslüman olduğumuza şahitler olun! deyiniz.

003/65 Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin tartışırsınız? Hâlbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?

003/66 İşte siz böyle kimselersiniz! Çünkü, az bir miktar bilginiz olan şey hakkında münakaşa ettiniz. Hal böyle iken hiç bilginiz olmayan bir hususta niçin tartışırsınız? Oysaki Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.

003/67 İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi, fakat o Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.

003/68 İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammet) ve ona iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.

Page 25: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

003/69 Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar, sadece kendilerini saptırdılar da farkına bile varmazlar.

003/70 Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın ayetlerini inkâr edersiniz?

003/71 Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye (hakkı batıla) karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

003/72 Ehl-i kitaptan bir grup, “Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.” dedi.

003/73 "Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın." dediler. (Resulüm! Onlara) Doğru yolun ancak Allah'ın yolu olduğunu söyle. Onlar kendi aralarında, "Bir kimseye, size verilenin benzeri, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getirecekleri şeyler verilmiş olsa da inanmayın." dediler. De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.

003/74 Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.

003/75 Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Çünkü bunlar, “Ümmilerin malını almakta bizim için vebal yoktur.” derler. Allah’a karşı da bile bile yalan söylerler.

003/76 Hayır! (Gerçek onların dediği değil). Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa bilsin ki Allah sakınanları sever.

003/77 Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince, işte bunların ahrette bir payı yoktur. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır.

003/78 Ehl-i Kitaptan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Hâlbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah

katından olmadığı halde, "Bu Allah katındandır." derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ederler.

003/79 Hiçbir beşerin, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir:) Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz.

003/80 Ve size "Melekleri ve peygamberleri İlâhlar edinin." diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi?

003/81 Hani Allah; peygamberlerden, "Size kitap ve hikmet verdikten sonra nezdimizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz." diye söz almış ve "Kabul ettiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik." cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: "O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim." buyurmuştu.

003/82 Artık bu misaktan sonra her kim dönerse işte onlar, yoldan çıkmışların ta kendileridir.

003/83 Göklerde ve yerdekiler, ister istemez Ona teslim olduğu halde onlar (Ehl-i Kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Hâlbuki Ona döndürüleceklerdir.

003/84 De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim İsmail, İshak, Yakup ve Yakup oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırt etmeyiz. Biz ancak Ona teslim oluruz.

003/85 Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahrette ziyan edenlerden olacaktır.

003/86 İman ettikten, Resulün hak olduğuna şahadet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

003/87 İşte onların cezası: Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lâneti onların üzerinedir.

Page 26: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

003/88 Bu lânete ebedi gömülüp gidecekler. Zira onların azapları hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz.

003/89 Ancak, bundan sonra tövbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

003/90 İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.

003/91 Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya onların hiç birinden -dünya dolusu altın fidye olarak verecek olsalar dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.

003/92 Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça (en) iyiye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.

003/93 Tevrat'ın indirilmesinden önce -(bilâhare) Yakup'un kendisine haram kıldıkları dışında- yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz, o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.

003/94 Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendileridir.

003/95 De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.

003/96 Doğrusu insanlar için (mabet) olarak kurulan ilk ev, Mekke’deki o çok mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.

003/97 Orada apaçık alâmetlerle, İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse emin olur. Ona yol bulabilen herkesin, Kâbe’yi hac etmesi insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilsin ki, doğrusu Allah, âlemlerden müstağnidir.

003/98 De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah’ın ayetlerini inkâr edersiniz?

003/99 De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz?

003/100 Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi çevirip kâfirler haline getirirler.

003/101 Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken, nasıl inkâra saparsınız. Her kim Allah'a dayanırsa, kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

003/102 Ey iman edenler! Allah'tan, Ona yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.

003/103 Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a, Kuran’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmiş ve Onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki, doğru yolu bulasınız.

003/104 Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

003/105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır.

003/106 Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşün). İmdi, yüzleri kararanlara. "İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı!" (denilir).

003/107 Yüzleri ağaranlara gelince, Allah’ın rahmeti içindedirler; onlar orada ebedi kalacaklardır.

003/108 İşte bunlar, Allah’ın, sana hak olarak okuya geldiğimiz ayetleridir. Allah, âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.

003/109 Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır; işler dönüp dolaşıp Ona varır.

003/110 Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var (fakat) pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

Page 27: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

003/111 Onlar size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

003/112 Allah'tan gelmiş olan bir ipe, insanlar tarafından ortaya konan bir ipe (sisteme) sığınmaları müstesna; onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, kendilerine zillet (damgası) vurulmuş, Allah'ın hışmına uğramışlar, miskinliğe mahkûm edilmişlerdir. Bunun sebebi, onların, Allah'ın ayetlerini inkâr etmiş ve haksız yere peygamberlerini öldürmüş olmaları, ayrıca isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarıdır.

003/113 Hepsi bir değildir; Ehl-i Kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secde ederek Allah'ın ayetlerini okurlar.

003/114 Onlar, Allah'a ve ahret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler, hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar salih insanlardandırlar.

003/115 Onların, hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah' takva sahiplerini çok iyi bilir.

003/116 İnkâr edenler var ya onların ne malları, ne de evlâtları Allah nezdinde kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştırmayacaktır. İşte onlar, orada ebedi kalacaklardır.

003/117 Onların, bu dünya hayatında harcadıkları şeyler, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da telef eden kavurucu bir rüzgâra benzer. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.

003/118 Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar; size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Gerçekten kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmuştur. İçlerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız her halde ayetlerimizi size açıklamış oluyoruz.

003/119 İşte siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütünüyle kitaba inanırsınız, onlar ise, sizinle karşılaştıklarında “İnandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. “Kininizle geberin!” deyiver.

003/120 Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

003/121 Hani sen, sabah erkenden, müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah, hakkıyla gören ve işitendir.

003/122 O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısıydı. Müminler, yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.

003/123 Ant olsun ki, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir’de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah’tan korkun ki, şükretmiş olasınız.

003/124 O zaman sen müminlere şöyle diyordun: ”İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?

003/125 Evet siz sabır gösterir ve Allah’tan sakınırsanız, ve eğer onlar (düşmanlarınız) şu anda üzerinize gelirlerse, Rabbimiz, alâmetli beş bin melekle (Bedir savaşında) sizi takviye eder.

003/126 Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'ındır.

003/127 Ta ki o küfredenlerden önde gelenlerini helak etsin veya perişan etsin de, bozulup hüsrana uğramış vaziyette dönüp gitsinler diye!

003/128 Allah’ın onların tövbelerini kabul buyurması veya zalim olmalarından dolayı onlara azap etmesinden sana bir sorumluluk yoktur.

003/129 Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

003/130 Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.

003/131 Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!

Page 28: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

003/132 Allah ve Resulüne itaat ediniz ki size merhamet edilsin.

003/133 Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yerler kadar olan cennete koşun!

003/134 O takva sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.

003/135 Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine bizzat zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.

003/136 İşte onların mükâfatı, Rablerinin mağfireti ve zemininden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.

003/137 Sizden önce nice milletlerin vak'aları gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezip dolaşın da (Allah'ın ayetlerini) yalanlayanların akıbeti ne olmuş görün!

003/138 Bu (Kuran), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.

003/139 Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer kalpten inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.

003/140 Eğer siz (Uhut’ta) bir acıya uğradınızsa (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim aynı acıya uğramıştır. İşte böylece biz, zafer günlerini insanların kâh bir kesimine, kâh diğer kesimine nasip ederiz. Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.

003/141 Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.

003/142 Yoksa, Allah, içinizden cihat edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?

003/143 Ant olsun ki siz, ölümle yüz yüze gelmeden önce onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu ayan-beyan gördünüz.

003/144 Muhammet, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah'a hiç bir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.

003/145 Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahret sevabını isterse ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.

003/146 Nice peygamberler vardır ki, beraberlerinde Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler; boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

003/147 Onların sözleri sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımız ve işimizdeki şaşkınlığı bağışla! Sebatımızı artır, ayaklarımızı kaydırma! Kâfirlere karşı bize yardım et!

003/148 Allah onlara dünya nimetini ve daha da güzeli, ahret sevabını verdi. Allah güzel davrananları sever.

003/149 Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi eski dininize geri çevirirler; o takdirde büsbütün kaybedersiniz.

003/150 Bilâkis Mevlâ’nız Allah’tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.

003/151 Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Ona ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!

003/152 Siz Allah’ın izniyle düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığı galibiyeti size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve asi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahreti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, sizi denemek için onlara karşı yardımını üzerinizden çekti. Yine de sizi bağışladı. zaten Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

Page 29: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

003/153 O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde, siz boyuna (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Size keder üstüne keder verdik ki, bundan dolayı ne elinizden gidene, ne de başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

003/154 Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir grup da, Allah’a karşı haksız yere, cahiliyet devrindekine benzer düşünceler kaplıyorlar, “(Zafer için) Bizim elimizden ne gelir?” diyorlardı. De ki: Emir bütünüyle Allah’ındır. Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. (Zafer için) Bizim elimizden bir şey gelseydi, burada öldürülmezdik.” diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah, içinizde ne varsa hepsini bilir.

003/155 (Uhut’ta) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri şeytan, sırf işledikleri bazı şeyler yüzünden şımartmak istemişti. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcı ve çok yumuşaktır.

003/156 Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler gibi, yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında, “Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi.” diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Hayatı veren de, alan da Allah’tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.

003/157 Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah’ın rahmet ve mağfireti, onların elde edecekleri bütün şeylerden daha hayırlıdır.

003/158 Ant olsun, ölseniz de, öldürseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

003/159 O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; (umuma ait) işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da

Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allan, kendisine sığınanları sever.

003/160 Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiçbir kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.

003/161 Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese, -asla haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tastamam verilir.

003/162 Allah’ın hoşnutluğunu gözetip Ona uyanla; Allah’ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü varış noktasıdır.

003/163 Allah'ın hoşnutluğunu arayanlar, Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir. Her ne kadar daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlar idiyseler de.

003/164 İçlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.

003/165 (Bedirde) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiniz bir musibet (Uhut'ta) kendi başınıza gelince, "Bu nasıl oluyor!" dediniz ha? De ki: O kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.

003/166 İki ordunun (Uhut'ta) karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırt etmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi.

003/167 Ki, onlara “Gelin Allah yolunda çarpışın; yahut karartınızla düşmana gözdağı olun.” denildiği zaman, “Harp etmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik.” dediler. Onlar o gün, imandan çok kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarında, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, onların gizledikleri niyeti çok iyi bilir.

003/168 (Evlerinde) Oturup da kardeşleri hakkında, “Bize uysalardı öldürülmezlerdi.” diyenlere, “Eğer doğru sözlü

Page 30: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!” de.

003/169 Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın! Bilakis onlar diridirler, ve Rablerinin indinde rızıklanmaktadırlar.

003/170 Allah’ın lütfundan kendilerine bahşettiği saadetle sevinçlidirler. Arkalarından şahadetle kendilerine yetişemeyen mücahitler hakkında da şunu müjdelerler ki, onlara bir korku yok, onlar mahzun da olmayacaklardır!

003/171 Onlar, Allah'tan gelen nimeti ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.

003/172 Yara aldıktan sonra, yine Allah'ın ve peygamberin çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takva sahibi olanlar için pek büyük mükâfat vardır.

003/173 Bir kısım insanlar müminlere: “Düşmanlarınız size karşı toplandılar; aman sakının onlardan!” dediklerinde, bu onların imanlarını bir kat daha artırmış ve “Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir!” demişlerdir.

003/174 Bunun üzerine kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.

003/175 İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.

003/176 (Resulüm!) İnkâra koşuşanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara ahretten yana bir nasip bırakmak istemiyor. Onlar için çok elemli bir azap vardır.

003/177 Şurası muhakkak ki, imanı verip inkârı alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler.

003/178 İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını artırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

003/179 Allah, müminleri bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir, nihayet murdarı temizden ayıracak. Bununla

beraber Allah size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder. O halde Allah'a ve Peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takva sahibi olursanız, sizin için de çok büyük ecir vardır.

003/180 Allah’ın kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Alla, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

003/181 "Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz." diyenlerin sözünü Ant olsun ki Allah işitmiştir. Onların bu sözünü, haksız yere peygamberi öldürmeleriyle birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!

003/182 Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.

003/183 "Muhakkak ki Allah, bize (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamızı emretmedi." diyenlere şöyle de: Size, benden önce mucizelerle, (özellikle) dediğiniz mucize ile nice peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?

003/184 (Resulüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi.

003/185 Her canlı ölümü tadacaktır. Herhalde kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.

003/186 Ant olsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.

003/187 Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız; onu gizlemeyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu

Page 31: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü!

003/188 Ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övünmek isteyenlerin (davranışlarını) doğru sanma! Ve onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için elemli bir azap vardır.

003/189 Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.

003/190 Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akl-ı selim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.

003/191 Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tespih ederiz. Bizi ateş azabından koru.

003/192 Ey Rabbimiz! Sen kimi ateşe koyarsan, onu rüsvay etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.

003/193 Ey Rabbimiz! Doğrusu biz "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Günahlarımızı bize bağışla! Kötülüklerimizi ört! Canımızı iyilerle beraber al.

003/194 Ey Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vaat ettiklerini ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil etme, rüsvay etme! Şüphesiz ki sen vâdinden caymazsın.

003/195 Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; Ant olsun ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah, mükâfatın en güzeli kendi nezdinde olandır.

003/196 İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!

003/197 Azıcık bir menfaattir o, sonra onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü varış yeridir.

003/198 Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, zemininden ırmaklar akan, içinde

ebedi kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.

003/199 Ehl-i Kitaptan öyleleri vardır ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene, tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini en az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.

003/200 Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihat için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, başarıya erişebilesiniz.

004/NİSÂ SÛRESİ

004/01 Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.

004/02 Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin. Mallarınızı onların mallarına katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır.

004/03 Eğer (kendileriyle evlendiğiniz taktirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

004/04 Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarsa onu da afiyetle yiyin.

004/05 Allah’ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

004/06 Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine

Page 32: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter.

004/07 Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.

004/08 (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa ondan, bunları da rızklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.

004/09 Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah’tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

004/10 Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.

004/11 Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis olmuş ise anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa anasına altıda bir (düşer). (Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçta sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah (tarafın) dan konmuş farzlar (paylar) dır. Şüphesiz Allah, ilim ve hikmet sahibidir.

004/12 Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsı, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onların (zevcelerinizin) dır. Çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları bulunmadığı halde malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek, yahut bir kız kardeşi varsa her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak) dır.

Bunlar Allah’tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, halimdir.

004/13 Bunlar, Allah'ın (koyduğu) sınırlarıdır. Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur.

004/14 Kim Allah'a ve peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.

004/15 Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.

004/16 İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa caza verin; eğer tövbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.

004/17 Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tövbe edenlerin tövbesidir; işte Allah bunların tövbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

004/18 Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tövbe ettim diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tövbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır.

004/19 Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın, hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.

004/20 Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?

004/21 Vaktiyle siz birbirinizle haşır-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız?

Page 33: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

004/22 Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin; çünkü bu bir hayasızlıktır, iğrenç bir şeydir ve kötü bir yoldur.

004/23 Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/24 Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar (la evlenmeniz) de size haram kılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar kesinti için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.

004/25 İçinizde imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyla, sahiplerinin izniyle onları (cariyeleri) nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/26 Allah size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizi, sizden önceki (iyi) lerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor. Allah hakkıyla bilicidir, yegâne hikmet sahibidir.

004/27 Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar (kötü arzuların esiri olanlar) ise büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.

004/28 Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.

004/29 Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç; batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah sizin için Rahim olandır.

004/30 Kim düşmanlık ve haksızlık ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe sokacağız; bu ise Allah'a çok kolaydır.

004/31 Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.

004/32 Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’tan, Onun lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilendir.

004/33 (Erkek ve kadınlardan) her biri için, ana-baba ve akrabanın bıraktığından (hisselerini alacak olan) varisler kıldık. Yeminlerinizi bağışladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.

004/34 Erkekler, kadınlar üzerine koruyucu ve işlerini yürütücü üstünlüktedirler. Bu da Allah’ın kimini kimine üstün kılması ve erkeklerin mallarını (mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyledir. O bakımdan güzel huylu, iyi amelli kadınlar itaatlidirler. Allah (onların haklarını ve iffet perdelerini) nasıl koruduysa, onlar da (kocalarının) yokluğunda öyle (hem kendilerini, hem de kocalarının mal ve şerefini) korurlar. O kadınların ki, baş kaldırıp itaatsizliklerinden endişe duyarsanız, önce onlara öğüt verin, sonra da yataklarında yalnız bırakın; (yola gelmezlerse) bu defa dövün. O takdirde (kadınlık vecibelerini yerine getirip) size itaat ederlerse, artık (üzüp incitmek için) aleyhlerinde bir yol aramayın. Şüphesiz ki Allah çok yücedir, çok büyüktür.

004/35 Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barışmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.

Page 34: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

004/36 Allah'a ibadet edin ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yolcuya, ellerinizin altında bulunan (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah, kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.

004/37 Onlar ki cimrilik ederler, hem de insanlara cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği şeyleri saklarlar. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırladık.

004/38 Allah'a ve ahret gününe inanmadıkları halde mallarını, insanlara gösteriş için sarf edenler de (ahrette azaba duçar olurlar). Şayet şeytan bir kimseye arkadaş olursa ne kötü bir arkadaştır o!

004/39 Allah'a ve ahret gününe iman edip de Allah'ın kendilerine verdiğinde (Onun yolunda) harcasalardı ne olurdu sanki? Hâlbuki Allah onların durumunu hakkıyla bilicidir.

004/40 Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. (Kulun yaptığı iş eğer bir kötülük ise, onun cezasını adaletle verir). İyilik olursa onu katlar (kat kat artırır), kendinden de büyük mükâfat verir.

004/41 Her türlü ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit gösterdiğimiz zaman durumları nasıl olacak?!

004/42 Küfür yoluna sapıp Peygamberi dinlemeyenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler.

004/43 Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar-, cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut da kadınlara dokunup da bir su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.

004/44 Kendilerine kitaptan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar!

004/45 Allah, düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kâfidir.

004/46 Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak “işittik ve karşı geldik”, “dinle, dinlemez olası”, “raina” derler. Eğer onlar “işittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar.

004/47 Ey ehl-i kitap! Biz, birtakım yüzleri silip dümdüz ederek, arkalarına çevirmeden, yahut onları, Sebt halkına yaptığımız lânet gibi onları lânetlemeden önce iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.

004/48 Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.

004/49 Kendilerini temize çıkaranları gördün mü? Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl kadar haksızlık görmez.

004/50 Bak, nasıl da Allah üzerine yalan uyduruyorlar; apaçık bir günah olarak bu (onlara) yeter!

004/51 Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi; putlara ve batıla iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: "Bunlar, Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır." diyorlar!?

004/52 Bunlar, Allah'ın lânetlediği kimselerdir; Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.

004/53 Yoksa onların mülkten bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi.

004/54 Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.

004/55 Onlardan bir kısmı İbrahim'e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; (onlara) çılgın alevli cehennem yeter.

004/56 Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, onların derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar; Allah daima üstün ve hâkimdir.

Page 35: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

004/57 İnanıp iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.

004/58 Gerçekten Allah size, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.

004/59 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resulüne götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.

004/60 Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Zira şeytana inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, şeytanın önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.

004/61 Onlara: "Allah'ın indirdiğine (kitaba) ve Resule gelin (onlara baş vuralım) denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.

004/62 Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felâket gelince hemen sana gelirler de: "Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ederler!

004/63 Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle!

004/64 Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi, Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.

004/65 Hayır: Rabbine Ant olsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.

004/66 Eğer onlara "Kendinizi öldürün, yahut yurtlarınızdan çıkın." diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu.

004/67 O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat verirdik.

004/68 Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.

004/69 Kim Allah'a ve Resule itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!

004/70 Bu lütuf Allah'tandır. Bilici olarak Allah yeter.

004/71 Ey iman edenler! İhtiyatlı davranın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın.

004/72 İçinizden bazıları vardır ki pek yavaş davranırlar. Eğer size bir felâket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.

004/73 Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun arasında bir dostluk yokmuş gibi- "Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım." der.

004/74 O halde dünya hayatını ahret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.

004/75 Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden (Mekke'den) çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla." diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Buna hakkınız yok.)

004/76 İman edenler, Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise Tagut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın düzeni ve tuzağı zayıftır.

004/77 Kendilerine "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin." denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş

Page 36: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yazılınca içlerinden bir grup insanlardan, Allah'tan korkar gibi, yahut daha fazla bir korku ile korkmaya başladılar da: "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahret daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez."

004/78 Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır: Sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!..

004/79 Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter.

004/80 Kim Resule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!

004/81 “Baş üstüne” derler, ama yanından ayrılınca onların bir kısmı gece, senin dediğinden başkasını (gizlice) kurar. Allah da onların geceleri kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah’a dayan; sana vekil olarak Allah yeter.

004/82 Hâlâ Kuran üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.

004/83 Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar: Hâlbuki onu Resule veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasında işin iç yüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna şeytana uyup giderdiniz.

004/84 Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah, kâfirlerin gücünü kırar. Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.

004/85 Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun da o işten bir nasibi olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse, onunda ondan bir payı olur. Allah her şeyin karşılığını vericidir.

004/86 Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.

004/87 Allah, -ki ondan başka hiçbir İlâh yoktur-, elbette sizi kıyamet günü toplayacaktır; bunda asla şüphe yoktur. Söz bakımından Allah'tan daha doğru kim vardır?

004/88 Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Hâlbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı (tepe taklak) etmiştir. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdığı kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın!

004/89 Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.

004/90 Ancak kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, ne sizinle, ne de kendi toplumlarıyla savaşmak istemediklerinden yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve barışı size bırakırlarsa bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yol (a girme hakkı) vermemiştir.

004/91 Hem sizden hem de kendi toplumlarından emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Bunlar her ne zaman fitneye götürülseler ona baş aşağı dalarlar (daldırılırlar). Eğer sizden uzak durmaz, sulh işini size bırakıp ellerini çekmezlerse onları yakalayın, rastladığınız yerde öldürün. İşte onlar üzerine sizin için apaçık yetki verdik.

004/92 Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölenin ailesi o diyeti bağışlamış ola! (Bu taktirde diyet vermez). Eğer ölen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lazımdır. Eğer kendileriyle aranızda anlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve mümin bir köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peşi aralıksız oruç tutması lazımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

004/93 Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı

Page 37: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, ona lânet etmiş ve onun için büyük azap hazırlamıştır.

004/94 Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, "Sen mümin değilsin." demeyin. Çünkü Allah'ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

004/95 Müminlerden -özür sahibi olanlardan başka- oturanlar ile malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler bir olmaz. Allah, malları ve canlarıyla cihat edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de cennet vaat etmiştir; ama mücahitleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.

004/96 Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/97 Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz?" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik!" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir, orası ne kötü gidiş (yeri) dir.

004/98 Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) aciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar müstesnadır.

004/99 İşte bunları, umulur ki Allah affeder; Allah affedici, bağışlayıcıdır.

004/100 Allah yolunda hicret eden kimse, gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allah ve Resulü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/101 Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur.

004/102 Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silâhlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde edince (diğer kısım) arkanızda

olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan diğer kısım gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur, yahut hasta bulunursanız silâhlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirlerinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

004/103 Artık namazı bitirince ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın, çünkü namaz, Müminler üzerine vakitli olarak farz olmuştur.

004/104 O (düşman) topluluğu takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da, sizin çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ümit edemeyeceği şeyleri umuyorsunuz. Allah ilim ve hikmet sahibidir.

004/105 Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma.

004/106 Ve Allah'tan mağfiret iste, çünkü Allah, çok yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.

004/107 Kendilerine hainlik edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.

004/108 İnsanlardan gizler de Allah'tan gizlemezler. Hâlbuki geceleyin, Onun razı olmadığı sözü düzüp kurarken O, onlarla beraber idi. Allah yaptıklarını kuşatıcıdır.

004/109 Haydi siz dünya hayatında onlara taraf çıkıp savundunuz, ya kıyamet günü Allah’a karşı onları kim savunacak, yahut onlara kim vekil olacak?

004/110 Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.

004/111 Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah her şeyi bilicidir, büyük hikmet sahibidir.

004/112 Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine

Page 38: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

atarsa muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

004/113 Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.

004/114 Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka, yahut bir iyilik, yahut da insanların arasını düzeltmeyi isteyen (in fısıldaşması) müstesna. Kim Allah’ın rızasını elde etmek için onu yaparsa, biz ona yakında büyük mükâfat vereceğiz.

004/115 Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim peygambere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda bırakırız; o, ne kötü bir yerdir.

004/116 Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.

004/117 Onlar (müşrikler) Onu bırakıp yalnızca bir takım dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar.

004/118 Allah onu (şeytanı) lânetledi; o da: "Yemin ederim ki kullarından bir pay edineceğim." dedi.

004/119 "Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesin olarak onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yaratıklarını değiştirecekler." (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.

004/120 (Şeytan) onlara söz verir, onları ümitlendirir; Hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir.

004/121 İşte onların yeri cehennemdir; ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır.

004/122 İman eden ve iyi işler yapanları, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, o söylenenleri hak bir söz olarak vaat etti. Söz

verme ve onu tutma bakımından kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir?

004/123 Ne sizin kuruntularınız, ne de Ehl-i Kitabın kuruntuları (gerçektir); kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka dost da, yardımcı da bulamaz.

004/124 Erkek olsun kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

004/125 İşlerinde doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrahim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tabi olan kimseden dince daha güzel kim vardır? Allah İbrahim'i dost edinmişti.

004/126 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır.

004/127 Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: Onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitapta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar hakkında, çaresiz çocuklar ve yetimlerin işleriyle meşgul olmanız hakkında adaleti yerine getirmeniz için size okunan ayetler (Allah’ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır.). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.

004/128 Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinde endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefislerde kıskançlık hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

004/129 Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birisine tamamen kapılıp da diğerlerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/130 Eğer eşler birbirinden ayrılırsa Allah, bol nimetinden her birini zenginleştirir (diğerine muhtaç olmaktan kurtarır); Allah’ın lütfu geniş, hikmeti büyüktür.

004/131 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size "Allah'tan korkun" diye emrettik. Eğer inkâr ederseniz (biliniz ki) göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.

Page 39: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Allah hudutsuz zengindir, ziyadesiyle övgüye lâyıktır.

004/132 Göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.

004/133 Ey insanlar! Allah dilerse sizi yokluğa gönderip başkalarını getirir; Allah ona kadirdir.

004/134 Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.

004/135 Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker, yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

004/136 Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, peygamberine indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır.

004/137 İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını artıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.

004/138 Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu müjdele!

004/139 Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet, yalnızca Allah'a aittir.

004/140 O, Kitapta size indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini, yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.

004/141 Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah'tan bir zafer (nasip) olursa, "Sizinle beraber değil miydik" derler. Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de onlara), "Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde)

müminlerden korumadık mı?" derler. Artık Allah, kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.

004/142 Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; Hâlbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.

004/143 Bunların arasında bocalayıp durmaktalar; ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara. Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın.

004/144 Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

004/145 Şüphe yok ki münafıklar, cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.

004/146 Ancak tövbe edip hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sarılıp dinlerini (ibadetlerini) yalnız Onun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdir ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.

004/147 Şükredip iman ederseniz, Allah size niçin azap etsin? Allah Şakir (şükreden) ve Alim’(ilim sahibi) dir.

004/148 Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.

004/149 Bir iyiliği açıklar, yahut gizlerseniz, veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.

004/150 Allah'ı ve peygamberini inkâr edenler ve Allah ile peygamberini birbirinden ayırıp: "Bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız." diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;

004/151 işte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

004/152 Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara (gelince) işte Allah onlara

Page 40: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

mükâfatlarını yakında verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

004/153 Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa’dan bunun daha büyüğünü istemişler de: ”Bize Allah’ı apaçık göster” demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra da buzağıyı (İlâh) edindiler. Bundan dolayı da onları affettik. Ve Musa’ya apaçık delil (ve yetki) verdik.

004/154 Söz vermeleri için Tûr'u başlarına diktik de onlara: "Baş eğerek kapıdan girin." dedik. "Cumartesi günü sınırı aşmayın." dedik. Kendilerinden sağlam söz aldık.

004/155 Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz perdeli" demeleri sebebiyle; (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.

004/156 Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından;

004/157 Ve: "Allah elçisi, Meryem oğlu İsa'yı öldürdük." demeleri yüzünden. Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldüremediler.

(Allah tealâ, Nuh'u tufandan, İbrahim'i ateşten, Musa'yı Firavun'dan Muhammet Mustafa'yı müşriklerin tuzağından koruyup kurtardığı gibi, İsa'yı da onu öldürmek isteyen Yahudilerin elinden kurtarmıştır. Hz. İsa'ya ihanet ederek bulunduğu yeri askerlere gösteren kişiyi İsa'ya benzeterek onu öldürtmüşlerdir.)

004/158 Bilâkis Allah onu (İsa'yı) kendi (nezdi) ne kaldırmıştır. Allah büyük izzet ve hikmet sahibidir.

004/159 Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona (Hz İsa’ya) muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır.

004/160 Yahudilerin zulmü sebebiyle kendilerine (daha önce) helâl kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık; bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmeleri sebebiyle.

004/161 Men edildikleri halde faizi almaları ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemeleri yüzünden (onları güzel şeylerden mahrum ettik) ve içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık.

004/162 Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahret gününe inananlar. İşte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz.

004/163 Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahiy ettiğimiz gibi sana da vahiy ettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, torunlara, İsa'ya, Eyüp'e, Yûnus'a, Harun ve Süleyman'a vahiy ettik. Davut'a da Zebur'u verdik.

004/164 Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile de gerçekten konuştu.

004/165 (Yerine göre) müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların, peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir.

004/166 Fakat Allah sana indirdiğine şahitlik eder; onu kendi ilmiyle indirdi. Melekler de (buna) şahitlik ederler. Ve şahit olarak Allah kâfidir.

004/167 İnkâr eden ve (başkalarını da) Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.

004/168 İnkâr edip zulmedenleri Allah asla bağışlayacak değildir. Onları (başka) bir yola iletecek de değildir.

004/169 Ancak orada ebedi kalmak üzere cehennem yoluna (onları iletecektir). Bu da Allah'a çok kolaydır.

004/170 Ey insanlar! Resul, size Rabbinizden gerçeği getirdi. Şu halde kendi yararınıza olarak (ona) iman edin. Eğer inkâr ederseniz, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz

Page 41: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

hepsi Allah’ındır. Allah geniş ilim ve hikmet sahibidir.

004/171 Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Mesih, ancak Meryem’in oğlu İsa’dır, (O) Allah’ın Resulüdür, Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir. Ondan bir ruhtur. Artık Allah’a ve peygamberine iman edin de Allah üçtür demeyin. Bundan vazgeçin, hakkınızda hayırlı olur. Allah yalnız bir tek İlâhtır; çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa ancak onundur. Ve vekil, şahit olarak Allah yeter.

004/172 Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan çekinirler. Ona kulluktan çekinip büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.

004/173 İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince, onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar.

004/174 Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.

004/175 Allah'a iman edip Ona sımsıkı sarılanlara gelince Allah onları kendinden bir Rahmet ve lütuf içine kaldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.

004/176 Senden fetva isterler. De ki: “Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kız kardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona varis olur. Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise, erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.

005/MÂİDE SÛRESİ

005/01 Ey iman edenler! Akitleri (n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helâl saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

005/02 Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu, dini) işaretlerine, haram aya, (Allah’a hediye edilmiş) kurbana, ondaki gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram’a yönelen kimselere tecavüz ve saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram’a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin, sizi tecavüze sevk etmesin! İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allah’ın cezası çetindir.

005/03 Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar-ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna-, dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. Kim, gönlünden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

005/04 Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: "Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır." Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın hesabı çok çabuktur.

005/05 Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilen (Yahudi, Hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere mehirlerini vermek şartıyla size helâldir. Ve kim imandan küfre dönerse gerçekten onun ameli boşa gider (yok olur). Ve o ahrette hüsrana uğrayanlardandır.

005/06 Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi ve başlarınıza meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın. Hasta

Page 42: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsi birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemiyor; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak istiyor; umulur ki şükredersiniz.

005/07 Allah'ın size olan nimetini ve: "Duyduk ve kabul ettik." dediğiniz zaman sizi bununla bağladığı (Ona verdiğiniz) sözü hatırlayın ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, kalplerin içindekini bilmektedir.

005/08 Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.

005/09 Allah, iman eden ve iyi şeyler yapanlara söz vermiştir; onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır.

005/10 İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir.

005/11 Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a güvensinler.

005/12 Ant olsun ki Allah, İsrail oğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel borç verirseniz Ant olsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur."

005/13 Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine zikredilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen oları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.

005/14 Biz Hıristiyanlarız (nasara) diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilenin (verilen öğütlerin veya Kitabın) önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.

005/15 Ey ehl-i kitap! Resulümüz size kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi.

005/16 Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürüyor ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıyor, dosdoğru bir yola iletiyor.

005/17 ”Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’dir” diyenler Ant olsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ”Öyle ise Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse, Allah’a kim bir şey yapabilecek (kim engel olabilecek) tir. Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manası ile kadirdir.

005/18 Yahudiler ve Hıristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz." dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu: Siz de Onun yarattığı insanlardansınız. O dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak Onadır.

005/19 Ey ehl-i kitap! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki, (kıyamette): “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi.” demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Ve Allah her şeye kadirdir.

005/20 Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: Ey kavmim! Allah size (lütfettiği) nimetini hatırlayın; zira O, içinizden peygamberler çıkardı ve sizi hükümdarlar kıldı. Âlemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi.

005/21 Ey kavmim! Allah'ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.

005/22 Onlar şu cevabı verdiler: Ya Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan

Page 43: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

çıkmadıkça biz oraya asla giremeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.

005/23 Korkakların içinden, Allah'ın kendilerine lûtufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a güvenin.

005/24 "Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız." dediler.

005/25 Musa: "Rabbim, ben kendimden ve kardeşimden başkasına hâkim olamıyorum; bizimle, bu, yoldan çıkmış toplumun arasını ayır." dedi.

005/26 Allah: "Öyleyse orası onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen de yoldan çıkmış toplum için üzülme." dedi.

005/27 Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden): “Ant olsun seni öldüreceğim.” dedi. Diğeri de, “Allah ancak sakınanlardan kabul eder.” dedi.

005/28 "Ant olsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim: Ben âlemlerin Rabbı olan Allah’tan korkarım."

005/29 "Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılanlardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.” dedi.

005/30 Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.

005/31 Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş): “Yazık bana! Şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum?” dedi ve ettiğine yananlardan (pişman) oldu.

005/32 İşte bu yüzdendir ki, İsrail oğullarına şöyle yazmıştık: Kim bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı

kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama ondan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde israf edicidirler.

005/33 Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya acımadan öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahrette de büyük azap vardır.

005/34 Ancak siz, kendilerini yenip ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesna; biliniz ki Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

005/35 Ey iman edenler! Allah'tan korkun. Ona yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz.

005/36 İnkâr edip kâfir olanlar, yeryüzündeki her şey ve bunun yanında da bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verseler, onlardan asla kabul edilmez; onlar için acı bir azap vardır.

005/37 Ateşten çıkmak isterler, fakat onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.

005/38 Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan (başkalarına) bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.

005/39 Kim (bu) haksız davranışından sonra tövbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tövbesini kabul eder. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

(Zaruret halinde yapılan hırsızlıkta el kesmek söz konusu değildir. Zaruret olmadan yapılan hırsızlık olayında, durum mahkemeye intikal etmeden hırsızın tövbe ederek çaldığı malı iade etmesi, bazı içtihatlara göre mal sahibinin affetmesi durumunda ceza düşmektir.)

005/40 Bilmez misin ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. Dilediğine azap eder ve dilediğini bağışlar. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.

005/41 Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "inandık" diyen kimselerden ve Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar (ın hali) seni üzmesin. Onlar

Page 44: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

durmadan yalana kulak verirler, sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden sonrasına kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse Allah'a karşı sen, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahrette onlara mahsus büyük bir azap vardır.

005/42 Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Allah adaletten ayrılmayanları sever.

005/43 İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir.

005/44 Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik. Kendilerini (Allah’a) vermiş peygamberler onunla, Yahudilere hükmederlerdi. Allah’ın kitabini korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zahitler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi.) Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. (Ey Yahudiler ve hâkimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

005/45 Tevrat’ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o kefaret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.

005/46 Önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak izleri üzerine, Meryem oğlu İsa’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik.

005/47 İncil sahipleri, onun içinde Allah’ın indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır.

005/48 Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere Kitabı (Kuran'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyle ise iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri (n gerçek tarafını) O haber verecektir.

005/49 (Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.

005/50 Yoksa onlar cahiliyet idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?

005/51 Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.

005/52 Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.

005/53 (O zaman) iman edenler: "Bunlar mıdır bütün güçleriyle, sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" diyeceklerdin. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de kaybedenlerden olmuşlardır.

005/54 Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki): Allah, sevdiği ve kendisini seven, müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihat ederler ve hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği lütuftur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.

005/55 Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki, Allah’ın

Page 45: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.

005/56 Kim Allah'ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır.

005/57 Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz.

005/58 Namaza çağırıldığınız zaman onu alay ve oyun konusu yaparlar. O davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.

005/59 (Onlara) şöyle de: Ey Kitap Ehli! Yalnızca Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmış kimselersiniz.

005/60 De ki: Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar çıkardığı kimseler; işte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan daha ziyade sapmış bulunanlardır.

005/61 Yanınıza küfürle girip yine küfürle çıktıkları halde size geldiklerinde "inandık" derler. Allah gizlediklerini daha iyi bilmektedir.

005/62 Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür!

005/63 Zahitleri ve Hahamları, onları günah olan sözleri söylemek ve haram yemekten men ederlerdi ya! İşledikleri (fiiller) ne kötüdür.

005/64 Yahudiler: "Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır)" dediler. Hay dediği yüzünden eli bağlanası ve lânet olası! Bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Ant olsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah da bozguncuları sevmez.

005/65 Eğer ehl-i kitap iman edip (kötülüklerden) sakınsalardı, her halde (geçmiş)

kötülüklerini örter ve onları nimetli cennetlere sokardık.

005/66 Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rablerinden onlara indirileni (Kuran’ı) doğru dürüst uygulasalardı, şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi (yer altı ve yer üstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). Onlardan aşırılığa kaçmayan bir zümre vardır; fakat onlardan çoğunun yaptığı ne kötüdür.

005/67 Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.

005/68 “Ey kitap ehli! Siz. Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça, (doğru) bir şey üzerinde değilsinizdir” de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme.

005/69 İman edenler ile Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah’a ve ahret gününe inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.

005/70 Ant olsun ki İsrail oğullarının sağlam sözünü aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhi hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.

005/71 Bir belâ olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tövbelerini kabul etti. Sonra yine içlerinden çoğu kör ve sağır oldu. Allah onların yapmakta olduklarını görmektedir.

005/72 Ant olsun ki, “Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kâfir olmuşlardır. Hâlbuki Mesih: “Ey İsrail oğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Biliniz ki, kim Allah’a ortak koşarsa, muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur” demişti.

005/73 Ant olsun “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler de kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır.

Page 46: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

005/74 Hâlâ tövbe edip Ondan bağışlanmayı dilemezler mi? Allah çok yarğılayıcı, çok esirgeyicidir.

005/75 Meryem oğlu Mesih ancak bir Resuldür. Ondan önce de (birçok) Resuller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak (haktan) nasıl yüz çeviriyorlar.

005/76 De ki: "Allah'ı bırakıp da, sizin için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla bilen ve işiten yalnız Allah'tır.

005/77 De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.

005/78 İsrail oğullarından kâfir olanlar, Davut ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır.

005/79 Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Ant olsun yaptıkları ne kötüdür!

005/80 Onlardan çoğunun, inkâr edenlerle dostluk ettiklerini görürsün. Nefislerinin onlar için (ahret hayatları için) önceden hazırladığı şey ne kötüdür: Durum şu ki, Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde devamlı kalıcıdırlar.

005/81 Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları dost edinmezlerdi; fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır.

005/82 İnsanların, iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetlisini, Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onların, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanlarını da: “Biz Hıristiyanlarız” diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.

005/83 Resule indirileni duydukları zaman, tanıdıkları gerçekten dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: Rabbimiz! İman ettik, bizi (hakka) şahit olanlarla beraber yaz.

005/84 "Rabbimizin bizi iyiler arasına katmasını umup dururken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim?

005/85 Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükâfatı işte budur.

005/86 İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir.

005/87 Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.

005/88 Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızklardan yiyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah'tan korkun.

005/89 Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!

005/90 Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları ancak şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

005/91 Şeytan ancak içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçersiniz değil mi?

005/92 Allah'a itaat edin, Resule de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resulümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.

005/93 İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyla sakınıp iman ettikler ve iyi işlen yaptıkları, sonra yine hakkıyla sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyla sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. Allah iyi ve güzel yapanları sever.

Page 47: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

005/94 Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır.

005/95 Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse, öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe’ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen hayvanın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası) bir kefaret vardır ki, o ölçüde fakirleri doyurmaktır, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse, Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.

005/96 Hem size, hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

005/97 Allah, Kâbe’yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da, Allah’ın, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah’ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir.

005/98 Biliniz ki, Allah’ın cezalandırması çetindir ve yine Allah’ın bağışlaması ve esirgemesi sınırsızdır.

005/99 Resule düşen (vazife) ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.

005/100 De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşunuza gitse) de (bu böyledir). Öyle ise, ey akıl sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

005/101 Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın.) Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.

(Hz.Muhammet s.a.v.): "Allah size haccı farz kıldı, hac vazifenizi yapınız." dediği

zaman birisi kalkarak: "Her sene mi ya Resülallah?" demiş ve sorusunu üç kere tekrarlamış. Peygamberimiz bir müddet sükût ettikten sonra: "Eğer evet deseydim her sene farz olurdu; eğer her sene farz olsaydı buna da gücünüz yetmezdi." buyurdu. Yukarıdaki ayetin geliş sebebi budur.)

005/102 Sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da bunları inkâr eder olmuştu.

005/103 Allah, bahira, saibo, vasile ve ham diye bir şey (meşru) kılmamıştır. Fakat kâfirler yalan yere Allah'a iftira etmektedirler ve onların çoğunun da kafaları çalışmaz.

(İslâm öncesi adetlerine göre bazı bahanelerle hayvanları putlara kurban ederler ya da onları putlar adına serbest bırakırlardı. Bu cümleden olarak beş kere doğuran ve beşinci yavrusu dişi olan deveye "bahira" denir, kulağı çentilir, sağılmaz, sütü putlara bırakılırdı. Put adına serbest bırakılan ve sütünden yalnızca misafirlerin faydalandığı develere "saibe" denirdi. Biri erkek, diğeri dişi olmak üzere ikiz doğuran koyun veya deveye "vasile" derler, erkek yavruyu puta kurban ederlerdi. On nesli dölleyen erkek deveye "ham" denir, o da serbest bırakılırdı.)

005/104 Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Resule gelin." denildiği vakit: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter." derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?

005/105 Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.

005/106 Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alı kor, “Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız. Akraba (menfaatine) de olsa; Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz” diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz.

005/107 Eğer bu iki şahidin (vebal altına girip) bir günah hak edeceklerine bilgi

Page 48: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

edinilirse, onların yerine, ölene daha yakın hak sahibi varislerden iki kişi geçer ve Allah’a yemin ederek şöyle derler: “Ant olsun ki bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha haktır ve hakkı da aşmadık, aksi halde zalimlerden oluruz.”

005/108 Bu (usul) şahitliği gerektiği şekilde yapmaya yahut yeminlerinden sonra (mirasçılar tarafından) ret edilmesinden korkmalarına (çekinmelerine) daha uygundur. Allah'tan korkun ve (Onu) dinleyin. Allah yoldan çıkmışlar topluluğuna rehberlik etmez.

005/109 Allah, kıyamet gününde peygamberleri toplayıp şöyle buyurur: “Ümmetinizi davet ettiğinizde, size ne cevap verildi?” Onlar da: “Bizde hiç bir bilgi yok, şüphesiz gizlileri hakkıyla bilen ancak sensin” diyeceklerdir.

005/110 Allah o zaman şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim: (Bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrail oğullarını (seni öldürmekten) önlemiştim. Kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman inkâr edenler: “Bu apaçık bir sihirdir, başkası değildir” demişlerdi.

005/111 Hani havariler: “Bana ve peygamberime iman edin” diye ilham etmiştim. Onlar (da): “İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler olduğumuza sen de şahit ol.” demişlerdi.

005/112 Hani havariler: “Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. O: “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun” demişti.

005/113 Onlar: “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz rahatlamış olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve onu gözleriyle görmüş şahitler olalım” demişlerdi.

005/114 Meryem oğlu İsa şöyle dedi: "Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki bizim için, geçmiş ve geleceklerimizin için bayram ve senden bir ayet (mucize) olsun. Bizi

rızklandır; zaten sen rızk verenlerin en hayırlısısın.

005/115 Allah da şöyle buyurdu: “Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiçbir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim.

005/116 Allah: “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara: “Beni ve anamı, Allah’tan başka iki tanrı bilin” diye sen mi dedin? Buyurduğu zaman o, şöyle dedi: “Haşa! Seni tenzih ederim; Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin. Hâlbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.

005/117 Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onların üzerinde kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.

005/118 "Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin."

005/119 (Bu konuşmadan sonra) Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğrulukların fayda vereceği gündür. Onlara; içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Ondan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.

005/120 Göklerin, yerin ve içindeki her şeyin mülkiyeti Allah’ındır. O her şeye hakkıyla kâdirdir.

006/ENÂM SÛRESİ

006/01 Hamt, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. (Bunca ayet ve delillerin zuhurundan) sonra kâfir olanlar (hâlâ putları) kendilerini yaratan, besleyip büyüten Rab'leri ile denk tutuyorlar.

006/02 Çünkü sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak Odur. Bir de Onun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. (Ey kâfirler!) hal böyle iken siz hâlâ (direteceğinizde) şüphe (mi) ediyorsunuz?

Page 49: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

006/03 O, göklerde ve yerde (ibadete lâyık) tek Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı (hayır ve şerden) ne kazanacağınızı bilir.

006/04 Rablerinin ayetlerinden kâfirlere bir ayet gelmeye dursun, onlar o ayetlerden hemen yüz çevirirler.

006/05 İşte böylece onlar, kendilerine Hak (Kuran) geldiğinde onu yalanlamışlardır. Fakat yakında onlara alay ettiklerinin haberleri gelecek (Dünya ve ahrette cezalarını çekeceklerdir).

006/06 Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde size vermediğimiz bütün imkânları kendilerine verdiğimiz, gökten üzerlerine bol bol yağmurlar gönderip evlerinin altlarından ırmaklar akıttığımız nice nesilleri helâk ettik. Biz onları, günahları sebebiyle helâk ettik ve onların ardından başka nesiller yarattık.

006//7 Eğer sana kâğıt üzerinde yazılı bir kitap indirmiş olsaydık da elleriyle ona dokunsalardı, yine de inkâr ediciler “Bu apaçık bir büyüden başkası değildir.” derlerdi.

006/08 (Muhammet'e, bizim de görebileceğimiz) "Bir melek gönderilmeliydi" dediler. Eğer biz öyle bir melek gönderseydik elbette (onların helâk olma) işi bitirilmiş olur, sonra (tövbe etmeleri için) kendilerine göz bile açtırılmazdı.

006/09 Eğer peygamberi bir melek kılsaydık her halde onu bir insan sûretinde gönderirdik ve onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.

006/10 Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, o yüzden maskaralık edenleri, alay ettikleri şey kuşatıvermişti.

006/11 De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu düşünüp araştırın.

006/12 (Onlara) "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" diye sor ve "Allah'ındır" de. (Öyle ise " Neden münkirleri hemen cezalandırmaz" derlerse, de ki:) Çünkü O, kendi üzerine rahmet yazdı. Sizi elbette varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ancak (küfrü tercih edip) kendilerini ziyana sokanlar inanmazlar.

006/13 Gecede ve gündüzde barınan her şey Onundur. O her şeyi işiten ve bilendir.

006/14 De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineyim? De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emrolundu. Ve "Sakın Allah'a ortak koşanlardan olma!" (denildi).

006/15 De ki: Eğer Rabbine isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.

006/16 O gün kim azaptan kurtarılırsa, gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte bu kesin kurtuluştur.

006/17 Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa, onu kendisinden başka giderecek hiçbir kimse yoktur. Şayet sana bir hayır da dokundurursa, işte O, her şeye kadirdir.

006/18 O, kullarının üstünde (her türlü tasarrufa) sahiptir. O, her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyden haberdar olandır.

006/19 De ki: Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Kendisiyle sizi ve bundan sonra onu duyacak herkesi uyarmam için bu Kuran bana vahiy olundu. Allah'la beraber başka ilâhlar da olduğuna yoksa siz de mi şahitlik ediyorsunuz? De ki: Ben buna şahitlik etmem. O ancak bir tek ilâhtır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

006/20 Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (Hıristiyan ve Yahudiler), tıpkı kendi oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar (Onun Allah tarafından gönderildiğini bilirler). Fakat kendisini ziyana sokanlar (inatçılar) inanmazlar.

006/21 Kim Allah'a karşı yalan sözlerle iftira edenden veya Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şurası iyi bilinsin ki, zalimler kurtuluşa ermezler!

006/22 Sonra onları hep birden toplayacağımız günde, Allah'a ortak koşanlara: "Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız?" deriz.

006/23 Sonra onların aldanması ancak, "Rabbimiz Allah hakkı için, biz ortak koşanlar olmadık." demeleridir.

006/24 Bak da gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (ilâh diye)

Page 50: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

006/25 Onlardan seni (okuduğun Kuran'ı) dinleyenler de vardır. Fakat Onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde, "Bu Kuran eskilerin masallarından başka bir şey değildir." diyerek seninle tartışırlar.

006/26 Onlar (hem insanları) peygambere yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışırlar hem de kendileri ondan uzaklaşmaya çalışırlar. Eğer onlar bir şey helâk ediyorlarsa, o da ancak kendileridir. Bunu anlamıyorlar.

006/27 Onların ateşin karşısında durdurulup, "Ah ne olur, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve Müslümanlardan olsak" dediklerini bir görsen!

006/28 Bilakis daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer onlar (dünyaya) geri gönderilseler yine men olundukları şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar.

006/29 Çünkü onlar dünyada iken, " hayat ancak dünya yaşayışımızdan ibarettir. Biz bir daha diriltilecek değiliz" demişlerdi.

006/30 Rablerinin huzurunda durdukları zaman sen onları bir görsen! (O vakit Allah onlara): "Bu (yeniden dirilme olayı), hak değil miymiş?" diyecek. Onlar da: "Rabbimize ant olsun ki evet" diyecekler. İşte o zaman Allah; "Öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı çekiniz!" diyecektir.

006/31 Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyana uğramışlardır. Nihayet onlara kıyamet ansızın gelip çatınca, onlar, günahlarını sırtlarına yüklenerek diyecekler ki: Hayatta iyi amelleri terk etmemizden dolayı eyvah bize! Yüklenip taşıdıkları şey ne kötü yüktür!

006/32 Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. (Allah'ın azabından) korkanlar için elbette ahret yurdu daha hayırlıdır. (Dünya hayatının geçici olduğuna) hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?

006/33 Onların dediklerinin hakikaten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar

seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler açıktan açığa Allah'ın ayetlerini yalanlıyorlar.

006/34 Ant olsun senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek kimse yoktur. Muhakkak ki gönderilen peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.

006/35 Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel, ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki, onlara bir mucize getiresin!

006/36 Samimiyetle dinleyenler ancak davete icabet ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra yine Ona döndürüleceklerdir.

006/37 "Keşke ona Rabbinden bir mucize indirilseydi." dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.

006/38 Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan (ne varsa) hepsi ancak sizin gibi ümmetlerdir. (Onların da durumları, ecelleri, rızkları takdir edilmiş ve yazılmıştır.) Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (onların hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerdir.

006/39 Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediğini de doğru yola iletir.

006/40 De ki: Ne dersiniz; size Allah'ın azabı veya o kıyamet saati gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru söyleyicilerden oldunuz ise.

006/41 Bilakis yalnız Allah'a yalvarırsınız: O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belâyı kaldırır. O zaman ortak koştuğunuz putlarınızı unutursunuz.

006/42 Ant olsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. (İnkârlarından dönüp bize) boyun eğsinler diye, onları yakalayıp darlık ve çeşitli hastalıklarla cezalandırdık.

006/43 Hiç olmazsa onlara böyle azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat

Page 51: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(inatları yüzünden) kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını cazip gösterdi.

006/44 Onlar, kendilerine yapılan uyarıları unutunca (daha önce indirmiş olduğumuz darlık ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine bütün nimetlerin kapılarını açıverdik. Nihayet onlar, verilen bu nimetlerle şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire bütün ümitlerini yitirdiler.

006/45 Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamt âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.

006/46 De ki: Ey Mekke müşrikleri! Ne dersiniz? Eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizin de üstüne mühür vurursa, Allah'tan başka size bunları geri verecek ilâh kimdir? Bak, delilleri nasıl türlü türlü açıklıyoruz. Fakat onlar yine yüz çeviriyorlar.

006/47 De ki: Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?

006/48 Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim onlara inanır ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

006/49 Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır.

006/50 De ki: Ben size "Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum! Gaybı da bilmem; size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahiy olunan Kuran'dan başkasına uymam." De ki: Körle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?

006/51 Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kuran'la) uyar. Çünkü onların Rablerinden başka ne dostları, ne de aracıları vardır. (Onları bu şekilde uyarırsan) belki (kötülüklerden) sakınırlar.

006/52 Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam Ona yalvaranları (o zayıf müminleri) kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur. Zira senin onları yanından kovman, zalimlerden yana olmana sebep olur.

006/53 Böylece "Aramızda Allah'ın kendilerine lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar mı?" demeleri için biz onların bir kısmını diğerleriyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilmez mi?

006/54 Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde de ki: Size selâm olsun, çünkü Rabbiniz rahmet etmeyi (yarattıklarına acıyıp esirgemeyi) kendi üzerine yazdı. Durum şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse, şüphesiz Allah, yarlığayıcı ve esirgeyicidir.

006/55 Böylece suçluların yolu belli olsun diye ayetleri (tekrar tekrar) açıklıyoruz.

006/56 De ki: Allah'tan başka sizin taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza uymam, (sizin isteklerinize uyduğum takdirde) sapıtmış olurum ve hidayete erenlerden de olamam.

006/57 De ki: Şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerindeyim. Hâlbuki siz onu yalanladınız. Zira çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. Çünkü O, gerçeğe uyar ve O, sağlam hüküm verenin en hayırlısıdır.

006/58 De ki: Acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş şimdi (çoktan) bitirilmişti. Allah zalimleri daha iyi bilir.

006/59 Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Onun için gaybı ancak O bilir. O, karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir Kitaptadır (Lehv-i mahfuzda veya Allah’ın ilmindedir).

006/60 Odur geceleyin sizi kendinizden geçiren. Gündüzün de sizin ne yaptığınızı bilir. Sonra sizi tekrar kaldırır. Ta ki, belirli bir ecelin hükmü yerine gelsin. Sonra sizin dönüşünüz Onadır. Sonra ne yaptığınızı size haber verecektir.

006/61 O, kulları üzerinde yegâne hâkimdir. Size koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi, elçilerimiz bir eksiklik yapmaksızın onun canını alırlar.

006/62 Sonra onlar gerçek Mevlaları olan Allah’a döndürülürler. Bilesiniz ki, hüküm

Page 52: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yalnız Onundur ve O, hesap görenlerin en çabuğudur.

006/63 De ki: ”Karanın ve denizlerin karanlıklarından sizi kim kurtarır?” Siz gizlice Ona yalvarır yakardığınızda: ”Bizi bundan (bu tehlikeden) kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız!” (deyip durursunuz).

006/64 De ki: ”Sizi, ondan da, her sıkıntıdan da Allah kurtarır. Sonra da siz yine şirk koşarsınız.”

006/65 Di ki: Allah, size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeye, ya da sizi parti parti birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya kadirdir. Bak ki, anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!

006/66 Kuran, hak olduğu halde kavmim onu yalanladı. De ki: Ben size vekil değilim.

006/67 Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır. Yakında (siz) bileceksiniz.

006/68 Ayetlerimiz hakkında (ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak ol (meclislerini terk et). Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk) o zalimler topluluğuyla oturma.

006/69 (Allah'ın azabından) korunanlara, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Lâkin onlara doğruyu hatırlatın. Umulur ki korunurlar.

006/70 Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen, böylece kendilerini dünya hayatı aldatmış olan kimseleri (kendi hallerine) bırak. Sen yalnız Kuran’la nasihat et ki, hiçbir kimse kazandığı (günah) yüzünden helâke sürüklenmesin. Onun Allah’tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçısı vardır. O, bütün varını fidye olarak verse yine de ondan alınan (kabul olunmaz). Onlar kazandıkları günahlar yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr etmekte oldukları gerçeklerden ötürü onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve acıklı bir azap vardır.

006/71 De ki: Allah'ı bırakıp da bize fayda ya da zarar veremeyecek olan putlara mı tapalım? Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: "Bize gel!" diye doğru yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi

ökçelerimizin üzerinde gerisingeri (küfür ve şaşkınlığa) mı döndürüleceğiz?" Allah'ın (gösterdiği hidayet) yolu, doğru yolun ta kendisidir. Ve bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emrolundu.

006/72 Namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan korkun. O, huzuruna varıp, toplanacağınız Allah’tır.

006/73 O, gökleri ve yeri hak ve hikmetle yaratandır. ”Ol!” dediği gün (her şey) oluverir. Onun sözü gerçektir. Sur’a üflendiği gün de mülk Onundur. O, gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.

006/74 İbrahim atası Azer’e demişti ki: Sen bir takım putları İlâh mı ediniyorsun? Ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.

006/75 Böylece biz, (birlik ve kudretimize) kesin iman edenlerden olması için İbrahim’e, göklerin ve yerin muhteşem varlıklarını gösteriyorduk.

006/76 Gece karanlığını üstüne örtünce bir yıldız gördü, ”Rabbim budur.” dedi. Yıldız batınca da ”Batanları sevmem.” dedi.

006/77 Ayı doğarken görünce: ”Rabbim budur.” dedi. O da batınca, ”Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette (doğru yoldan) sapan topluluklardan olurum.” dedi.

006/78 Güneşi doğarken görünce: ”Rabbim budur, zira bu daha büyük” dedi. O da batınca dedi ki: ”Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a)ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.

006/79 Çünkü ben yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben Ona ortak koşanlardan değilim.

006/80 Kavmi bu hususta onunla tartışmaya kalkıştı. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin Ona ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbim ne dilerse o olur. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz?

006/81 Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm göndermediği şeyleri Ona ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz putlardan nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki gruptan hangisi:

Page 53: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Allah'ı birleyenler mi yoksa Ona ortak koşanlar mı) güvende olmaya daha lâyıktır?

006/82 İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar (var ya), işte güven onlarındır. Ve doğru yolda olanlar da onlardır.

006/83 İşte bunlar, bizim hüccetimiz (delilimiz) dir. Biz onu, kavminin karşı koymasına rağmen İbrahim'e verdik. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki, Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

006/84 Biz ona (İbrahim'e) İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakup'u da armağan ettik, hepsini de doğru yola ilettik. Nitekim daha önce de Nuh'u ve onun soyundan Davut'u, Süleyman'ı, Eyüp’ü, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.

006/85 Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik).Hepsi de iyilerden idiler.

006/86 İsmail, El-Yesa, Yûnus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık.

006/87 Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarına da (üstün meziyetler verdik). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.

006/88 İşte O, Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsalardı kendileri için yapmakta oldukları amelleri elbette boşa giderdi.

006/89 İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bunlar onları inkâr etselerdi, derhal biz, onları inkâr etmeyecek bir toplumu onlara vekil bırakırdık.

006/90 İşte o peygamberler, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben ona (peygamberlik görevimin ifasına) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O Kuran, âlemler için öğütten başka bir şey değildir.

006/91 (Yahudiler) Allah'ın kadrini hakkıyla takdir etmediler. Çünkü "Allah hiçbir beşere hiçbir şey indirmedi." dediler. De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de parça parça kâğıtlar haline

koyup açıkladığınız, (fakat işinize gelmediği için de) çoğunu gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin de atalarınızın da bilmediniz şeyler (Kuran'da) size öğretilmiştir. (Ya Muhammet!) Sen "Allah" de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oynaya dursunlar!

006/92 Bu (Kuran), ümmül-kura denen Mekke ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz mübarek ve kendinden önceki kitapları doğrulayıcı bir kitaptır. Ahrete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.

006/93 Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiç bir şey vahiy edilmemişken, "Bana da vahiy olundu." diyenden ve "Ben de Allah'ın indirdiği ayetlerin benzerlerini indireceğim." diye söyleyenden daha zalim kim vardır! O zalimler, ölüm dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara, "Haydi (bakalım bizim elimizden) canlarınızı kurtarın, Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve Onun ayetlerine karşı kibirlilik taslamamızdan ötürü, bugün alçaltıcı azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!

006/94 Ant olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi, yine teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verip de hayaline daldırdığımız şeyleri (malları) arkanızda bırakacaksınız. Ve sizinle beraber sizin görmüyoruz. Onlar ki, sizin hakkınızda şüphesiz onların (Allah’ın) ortakları olduğunu sanıyordunuz. Gerçekten sizin aranızdaki bağlar kesildi. Ve (Allah’ın) ortağı olduğunu sanmış olduğunuz şeyler sizden kayboldu gitti.

006/95 Muhakkak ki, Allah, taneyi ve çekirdeği yaratandır. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. Nasıl olur da yüz çeviriyorsunuz?

006/96 O, sabahı açandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bütün bunlar aziz olan (ve her şeyi) pekiyi bilen Allah'ın takdiridir.

006/97 O, kara ve denizin karanlıklarında kendileriyle yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum için ayetleri geniş geniş açıkladık.

Page 54: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

006/98 O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. Sizin için bir kalma yeri (yeryüzü), bir de emanet olarak konulacağınız (ana rahmi ya da mezar) yer vardır. Böylece biz anlayan bir toplum için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

006/99 Odur gökten su indirmiş olan. Onunla her bitkiyi çıkardık. Ondan yeşillikler çıkardık. Ondan yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler yapıp çıkarıyoruz. Meyvesine; bir meyve verdikleri zaman, bir de olgunlaştıkları vakit bakın. Şüphesiz ki, Bunlarda iman eden bir kavim için ibretler vardır.

006/100 (Durum böyle iken) Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysaki onları da Allah yaratmıştır. Bilmeden Ona oğullar ve kızlar icat ettiler. Haşa! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.

006/101 Gökleri ve yeri yoktan var eden Odur. Onun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilen de Odur.

006/102 O, size anlatılan Rabbiniz Allah’tır. Ondan başta İlâh yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Onun için Ona kulluk edin. O her şeye vekildir.

006/103 Gözler Ona erişemez, hâlbuki O, gözleri görür, O, eşyayı pekiyi bilen, her şeyden haberdar olandır.

006/104 (Doğrusu gerçekleri iyi kavramanız için) size Rabbiniz tarafından kalp gözleri (kalbi idrakler) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de (gerçeğin karşısında) kör olursa zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bekçi değilim.

006/105 Böylece biz, ayetleri türlü türlü açıklıyoruz ki, "Sen ders almışsın (Bunları bir yerden okumuş öğrenmişsin)" desinler de o sebeple biz, anlayan toplum için Kuran'ı iyice açıklayalım.

006/106 Rabbinden sana vahiy olunana uy. Ondan başka İlâh yoktur. Ona ortak koşanlardan yüz çevir.

006/107 Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. Sen onların vekili de değilsin.

006/108 Onların, Allah'ı bir tarafa bırakarak taptıklarına (putlarına) sövmeyin; sonra, onlar da bilmeyerek Allah'a söverler! Böylece biz her ümmete yaptıkları işleri cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. Onlara, ne yaptıklarını O haber verecektir.

006/109 Eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair olanca güçleriyle Allah adına andiçerler. De ki: Mucizeler ancak Allah tarafındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?

006/110 Onların kalplerini ve gözlerini ters çeviririz de, ilkin ona (Mucizeye) inanmadıkları gibi (mucize geldikten sonra da) inanmazlar. Ve onları şaşkın olarak azgınlıkları içerisinde bırakırız.

006/111 Eğer biz onlara (putperestlere) melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın dilemesi müstesna yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmez.

(Allah dilerse her şeyi kendi arzu ettiği şekle getirir. Burada anlatılan, Allah, insana akıl-fikir vermiş olması sayesinde, onun doğruyu bulmasını istiyor.)

006/112 Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık, (bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.

006/113 Ahrete inanmayanların kalpleri ona (inanmayanların yaldızlı sözlerine) kansın, ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçu işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.

006/114 (De ki): Allah'tan başka bir hakem mi arayacağım? Hâlbuki Kitabı size açık olarak indiren Odur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler. Kuran'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler, onun için sakın şüpheye düşenlerden olma!

006/115 Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. İşiten de bilen de Odur.

006/116 Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan

Page 55: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka (söz) de söylemezler.

006/117 Muhakkak ki, senin Rabbin evet O, kendi yolundan sapanı en iyi bilendir, yine O, doğru yolda gidenleri de en iyi bilendir.

006/118 Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, yalnızca O’nun adı anılarak kesilen şeylerden (hayvanlardan) yeyin.

006/119 Üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? Allah, çaresiz (kalıp da) yemek zorunda kaldığınız (şeylerin) dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden kendi isteklerine uyarak şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.

006/120 Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Çünkü günah kazananlar yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.

006/121 Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkin ederler. Eğer onlara uyarsanız siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.

006/122 Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan bir kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.

006/123 Sonra onların aldanması ancak, "Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık." demeleridir.

006/124 Bak da gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (İlâh diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

006/125 Allah, kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü (kalbini) İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü daraltır ve göğe çıkıyormuş gibi meşakkatlendirir. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık indirir.

006/126 Bu (İslâm ve Kuran), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.

006/127 Rableri katında olanlar için şenlik ve esenlik yurdu (cennet) vardır.

Yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle, Allah onların dostudur.

006/128 Onların hepsinin bir araya toplandığı gün Allah "Ey cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz (aldatmak için) insanlarla çok uğraştınız." der. Onların, insanlardan olan dostları ise: "Ey Rabbimiz! (Biz) birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna (kıyamet gününe) ulaştık." derler. Allah da buyurur ki: Allah'ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedi kalmak üzere duracağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.

006/129 İşte böylece kazandıkları günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız.

006/130 Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimizi anlatan ve bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: Kendi aleyhimize şahitlik ederiz. İşte böylece dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına yine kendileri şahitlik ettiler.

006/131 Durum şu ki: İçinde yaşayanlar gafil oldukları halde senin Rabbin bir zulüm ve haksızlık ile ülkeleri helâk eden değildir, (helâke sebep kendileridir).

006/132 Herkesin yaptıkları işlere göre birtakım dereceleri vardır. Rabbin onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.

006/133 Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizden sonra yerinize dilediği bir kavmi yaratır; tıpkı sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi.

006/134 Size vaat edilen (kıyamet) mutlaka gelecektir, siz onun önüne geçemezsiniz.

006/135 De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağımı yapıyorum! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermezler.

006/136 Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, "Bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza)" dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklara ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!

006/137 Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını)

Page 56: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

öldürmeyi hoş bir şeymiş gibi gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi onu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile baş başa bırak!

006/138 Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: Bu (Tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtları (binilmesi) yasaklanmış hayvanlardır. Bir takım hayvanlar vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) ona iftira ederek üzerlerine Allah'ın adını anmazlar (besmelesiz öldürürler veya ölü olarak yerler). Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.

006/139 Dediler ki: Şu hayvanların karınlarında olanlar, yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (hayvanın karnındaki yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın, erkek) hepsi onda ortaktır. Onların vasıflandırmalarından ötürü, Allah onların cezasını verecektir. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

006/140 Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.

006/141 Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez zeytin ve narları yaratan Odur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekâtını) verin, fakat israf etmeyin: Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

006/142 Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan Odur. Allah'ın size verdiği rızktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın, çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

006/143 Sekiz çift (hayvan yarattı): Koyundan ve keçiden ikişer çift; De ki: O iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin.

006/144 Deveden ve sığırda ikişer (çift yarattı). De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle

vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Kim, ilimsizlikle insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

006/145 De ki: Bana vahiy olunanda (Kuran'da) onu yiyecek kimse için, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir-. Ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ama kim çaresiz kalırsa (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve (zaruret) sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.

006/146 Yahudilere (deve, yırtıcı hayvanlar ve kuşlar gibi) bütün tırnaklı hayvanları haram ettik. Sırtlarının yahut bağırsaklarının taşıdığı, ya da kemiğe karışan yağlar hariç, sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Böylece onları zulümleri yüzünden cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

006/147 Eğer seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber Onun azabı mücrim kavimlerden uzaklaştırılamaz.

006/148 Putperestler diyecekler ki, "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız ortak koşardı. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık. Bu şekilde onlardan öncekiler de (peygamberleri) yalanladılar da sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.

006/149 De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.

006/150 De ki: Ben size, "Allah'ın hazineleri yanımdadır, demiyorum! Gaybı da bilmem; size ben bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahiy olunan Kuran'dan başkasına uymam." De ki: Körle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?

006/151 De ki: Geliniz, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizin de onların da rızklarını biz veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve haksız yere Allah'ın yasakladığı cana

Page 57: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kıymayın! İşte şu size anlatılanları Allah size vasiyet etti. Umulur ki düşünüp anlarsınız.

006/152 Erginlik çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en güzel bir niyet ve maksatla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz her kese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. (söz) söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaleti gözetin; Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emreder.

006/153 Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yol sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte (kötülükten) sakınmanız için Allah size bunları emretti.

006/154 Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa'ya da Kitabı (Tevrat'ı) verdik. Umulur ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına iman ederler.

006/155 İşte bu (Kuran) bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ona uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.

006/156 (Onu size indirdik ki), kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (Hıristiyan ve Yahudilere) indirildi. Biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik demeyesiniz.

006/157 Yahut "Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk." demeyesiniz diye (bu kitabı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Kim, Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenlerden daha zalimdir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.

006/158 (İnanmak için) hâlâ kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ancak Rabbinin, (onları imana mecbur edecek) bazı ayetleri (işaretleri) geldiği gün, önceden inanmamış, ya da imanından bir hayır kazanmamış olan kimseye, (o günkü) imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!

006/159 (Bir kısmına inanıp bir kısmını da inkâr etmek sûretiyle) dinlerini parça parça edip, gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak

Allah'a kalmıştır, sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir.

006/160 Kim bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse o, sadece onun misliyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

006/161 De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, (İbrahim hiçbir zaman Allah'a) ortak koşanlardan değildi.

006/162 De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

006/163 O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.

006/164 De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben Ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

006/165 Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan Odur. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır ve gerçekten O bağışlayan, merhamet edendir.

007/ARÂF SÛRESİ

007/01 Elif, Lâm, Mim, Sâd.

007/02 (Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Onun için (bunu tebliğ ederken kâfirlerin inkârından ötürü) kalbinde bir sıkıntı olmasın!

007/03 Rabbinizden size indirilene (Kuran’a) uyun. Ondan başkasını dostlar edinip peşlerine düşmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

007/04 Nice memleketler var ki, biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.

007/05 Onlara azabımız geldiğinde “Biz gerçekten zalimler idik” demelerinden başka çağırışları olmadı.

Page 58: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/06 Elbette kendilerine peygamberler gönderilenlere de, gönderilen peygamberlere de soracağız.

007/07 Ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız, çünkü biz, (onların yaptıklarından) uzak değiliz.

007/08 O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

007/09 Kimin de (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimizi inkâr ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.

007/10 Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve size orada geçim vasıtaları verdik. (Buna karşılık) ne kadar da az şükrediyorsunuz!

007/11 Ant olsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: "Âdeme secde edin." diye emrettik. İblisten başka hepsi secde ettiler. Fakat o secde edenlerden olmadı.

007/12 Allah buyurdu ki: Sana emrettiğim vakit seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): "Ben ondan daha hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın, onu da çamurdan yarattın." dedi.

007/13 Allah, "Öyle ise, dedi oradan (cennetten veya meleklerin içinden) in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!"

007/14 İblis, "Bana insanların dirilecekleri güne kadar mühlet ver." dedi.

007/15 Allah, "Haydi sen mühlet verilenlerdensin." buyurdu.

007/16 İblis: "Öyle ise beni azdırmana karşılık, ant içerim ki, ben de onları (insanları) saptırmak için senin doğru yolunun üstünde tuzak kuracağım.

007/17 Sonra onlara elbette önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın!" dedi.

007/18 Allah buyurdu: Haydi sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Ant olsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım.

007/19 (Allah buyurdu ki) Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşin, dilediğiniz yerden

yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz.

007/20 Derken şeytan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan men etti, başka bir sebepten değil, dedi.

007/21 Ve onlara, "Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim." diye yemin etti.

007/22 Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında çirkin yerleri, avret mahalleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?" diye nida etti.

007/23 De ki. Rabbim açık ve gizli kötülükleri; günahı ve haksız yere zulmetmeyi, hakkında hiçbir delil indirilmeyen bir şeyi Allah’a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

007/24 Allah buyurdu: Birbirinize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşip kalma ve yaşayıp faydalanma vardır.

007/25 "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız." dedi.

007/26 Ey Âdem oğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).

007/27 Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı (Âdem ile Havva'yı) çirkin yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp bir belâya sürüklemesin. Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.

007/28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti." derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

007/29 De ki: Rabbim bana adaleti emretti. Her mescide yüzlerinizi ona (kıbleye) doğrultun ve dini yalnız Allah'a has kılarak Ona

Page 59: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yalvarın. İlkin sizi yarattığı için yine Ona döneceksiniz.

007/30 O bir grubu doğru yola iletti, bir gruba da sapıklık müstahak oldu. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

007/31 Ey Âdem oğulları! Her mescide gidişinizde ziynetli elbiseleri giyin; yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

007/32 De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel rızkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında (inanmayanlarla birlikte) inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz.

007/33 De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri; günahı ve haksız yere zulmetmeyi, hakkında hiçbir delil indirilmeyen bir şeyi Allah'a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

007/34 Her ümmetin (mukadder) bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri atabilirler ne de bir an ileriye alabilirler.

007/35 Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden ayetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

007/36 Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onları kabule tenezzül etmeyenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada (cehennemde) ebedi kalacaklardır.

007/37 Kim Allah'a iftira eden ya da Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Onların kitaptan nasipleri (ne ise) kendilerine erişecektir. Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken derler ki: "Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğumuz ilâhlar nerede?" (Onlar da): "Bizden kaybolup gittiler." derler. Ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerinde şahitlik ederler.

007/38 (Kıyamet gününde Allah onlara) diyecek ki: Sizden önce geçmiş cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin. Her ümmet girdikçe (tabi oldukları) yoldaşlarına lânet edecekler. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, sonrakiler öncekiler

için: "Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar. Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver." diyecekler. Allah da (onlara), "Her biri için bir kat daha fazla azap vardır, fakat siz bilmezsiniz:" diyecektir.

007/39 Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de kazandıklarınıza karşılık azabı tadın!

007/40 Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğinden girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız.

007/41 Onlar için cehennem ateşinden bir döşek ve üstlerinde de örtüler vardır. İşte zalimleri böyle cezalandırırız!

007/42 İnanıp da iyi işler yapanlar -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz-. İşte onlar cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklardır.

007/43 (Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken kalplerinde (dünyadan kalma) kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: Lûtf edip hidayetiyle bizi buna (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamt olsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Ant olsun ki, Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdir. Onlara: "İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız." diye seslenilir.

007/44 Cennet ehli, cehennem ehline: "Biz, Rabbimizin bize vaat ettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenir. (Onlar da): "Evet" derler. Ve aralarında bir münadi (tellal), "Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun!" diye bağırır.

007/45 Onlar hakkı Allah yolundan men eden ve onu eğriltmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahreti de inkâr edenlerdir.

007/46 İki taraf arasında bir perde ve Araf üzerinde de (cennetliklerin ve cehennemliklerin) her birini yüzlerindeki alâmetlerinden tanıyan erkekler vardır ki bunlar henüz cennete giremedikleri halde (gireceklerini) umarak cennet ehline:"Selâm sizin üzerinize olsun!" diye seslenirler.

(Araf: Cennetle cehennem arasında yüksek bir sur veya dağdır ki, sevapları ile

Page 60: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

günahları eşit olanlar, Allah’ın dilediği bir zamana kadar burada kalacaklardır. Daha sonra Allah’ın affına nail olarak onlar da cennete gireceklerdir.)

007/47 Onların gözleri cehennem ehli tarafına çevrildiği zaman da: "Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğuyla beraber bulundurma." derler.

007/48 (Yine) Araf ehli (kâfir olduklarını) yüzlerindeki alâmetlerinden tanıdıkları birtakım adamlara nida ederek derler ki: Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.

007/49 Allah onları hiçbir rahmete erdirmeyecek diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı? (ve cennet ehline dönerek): "Girin cennete, artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz."

007/50 Cehennem ehli cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızktan biraz da bizim üzerimize dökün." diye seslenirler. (Onlar da) derler ki: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır.

007/51 O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve ayetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.

007/52 Gerçekten onlara ilim ile açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak bir kitap gönderdik.

007/53 (Fakat onlar), Onun te’vilinden başka bir şey beklemiyorlar. Onun tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya tekrar geri döndürülmemiz (dünyaya geri gönderilmemiz) mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını (daha güzelini) yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti.

007/54 Şüphesiz ki, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine kurulan, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örten: Güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Rabbiniz Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de Ona mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!

(Gökler ve yer yaratılmadan önce bizim anladığımız anlamda gün kavramı yoktu. Allah'a göre gün, an manasına geldiği gibi uzun devreler manasına da gelir. Hac suresinin 47. ayetinde, Allah katında bizim sayımızla 1000 yıl; Maaric suresinin 4. ayetinde de 50.000 yıl süren bir günün var olduğu ifade edilmektedir. Yanı Allah katında gün, çeşitli zaman birimlerini -devri- ifade etmektedir.)

007/55 Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki, O, haddi aşanları sevmez.

007/56 Yeryüzü ıslah edildikten sonra orada bozgunculuk yapmayın. (Allah'ın azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak Ona dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.

007/57 Rüzgârları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen Odur. Sonunda onlar (o rüzgârlar) ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevk ederiz. Orada su indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.

007/58 Güzel memleketin bitkisi Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz.

007/59 Andolsun ki. Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.

007/60 Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!

007/61 Dedi ki: Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok. Fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.

007/62 Size Rabbimin vahiy ettiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediğiniz şeyleri Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum.

007/63 (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?

Page 61: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/64 Söylenenleri dinledikten sonra onu yalanladılar, biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar kör bir kavimdiler.

007/65 Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O, (kavmine) dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. (Hâlâ Ona karşı gelmekten) sakınmayacak mısınız?

007/66 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz.

007/67 (Bunun üzerine Hûd): "Ey kavmim! dedi, bende beyinsizlik yoktur, fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği peygamberim."

007/68 Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.

007/69 Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra (onların yerine) hâkimler kıldı ve yaratılışta sizi onlardan üstün yaptı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.

007/70 Dediler ki: Sen bize tek Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin (azabı bize) getir.

007/71 (Hûd) dedi ki: Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!

007/72 Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve ayetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.

007/73 Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i (peygamber olarak gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka İlâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. İşte o da size bir mucize olarak (gönderilmiş), Allah’ın şu devesidir. Onu (kendi

haline) bırakın. Allah’ın toprağında otlasın. Sakın ona her hangi bir kötülükle dokunmayın; sonra sizi acıklı bir azap yakalar.

007/74 Düşünün ki, (Allah) Ad'dan (Ad kavminden) sonra (onların yurduna) sizi hükümdarlar kıldı. Ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.

007/75 Kavminin ileri gelenlerinden, büyüklük taslayanlar içlerinden zayıf görülen inananlara dediler ki: Siz Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz? (buna inanıyor musunuz?) Onlar da, "Şüphesiz biz onunla gönderilene inananlardanız." dediler.

007/76 Kibirlenenler de dediler ki: Biz de sizin inandığınızı inkâr edenlerdeniz.

007/77 Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: "Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı getir." dediler.

007/78 Bunun üzerine onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da diz üstü donakaldılar.

007/79 Salih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Ant olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.

007/80 Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?

007/81 Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz, haddi aşan bir kavimsiniz.

007/82 Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın, çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış!" demelerinden başka bir şey olmadı.

007/83 Biz de onu ve karısından başka aile efradını (iman edenleri) kurtardık, çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi.

007/84 Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu?

Page 62: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/85 Medyen (oğullarına) da kardeşleri Şuayb’ı (peygamber olarak gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin. Islâh edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

007/86 Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz ve O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur.

007/87 Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah, aranızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hâkimlerin en iyisidir.

007/88 Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: Ey Şuayip: Kesinlikle seni ve seninle beraber inananları memleketimizden çıkaracağız yahut dinimize döneceksiniz. (Şuayip) dedi ki: İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz)?

007/89 (Ant olsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

007/90 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Eğer Şuayip'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.

007/91 Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü dona kaldılar.

007/92 Şuayip'i yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Asil ziyana uğrayanlar, Şuayip'i yalanlayanların kendileridir.

007/93 (Şuayip) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum. ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!

007/94 Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (Peygambere başkaldırmasınlar ve bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.

007/95 Sonra kötülüğü (yoksulluk ve darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: Âtalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu." (Onlar da sıkıntılı ve sevinçli günler geçirmişlerdi.) dediler. Biz de onları hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık.

007/96 O ülkelerin halkı inansalar ve (Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk kapılarını) açardık, fakat yalanladılar, biz de kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları yakalayıverdik.

007/97 Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler?

007/98 Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin miydiler?

007/99 Allah'ın tuzağından (onlara mühlet verip de sonra ansızın yakalamasından) emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz

007/100 Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara hâlâ şu gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.

007/101 Ant olsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi, İsrail oğullarına sor: Musa onlara geldiğinde Firavun ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"

007/102 Onların çoğunda sözde durma (diye bir şey) bulamadık. Gerçek şu ki: Onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.

007/103 Onlardan sonra Musa'yı mucizelerimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o mucizeleri inkâr ettiler. Ama bak ki, fesatçıların sonu ne oldu!

Page 63: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/104 Musa dedi ki: Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.

007/105 Allah'a karşı, gerçekten başkasını söylememek benim üzerime borçtur. Size Rabbinizden açık delil (mucize) getirdim artık İsrail oğullarını benimle gönder.

007/106 (Firavun) dedi ki: Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım.

007/107 Bunun üzerine Musa asasını (yere) attı. Bir de ne görsünler o, apaçık bir ejderha (oluverdi).

007/108 Ve elini (cebinden) çıkardı, birden o da bakanlar için bembeyaz parlayan bir şey oldu.

007/109 Firavun’un etrafındakiler “Bu, şüphesiz çok bilgiç bir sihirbazdır;

007/110 Sizi yerinizden çıkarmak istiyor!” dediler. Firavun: “Öyle ise ne yapmamı istersiniz? diye sordu.

007/111 Çevresindekiler: “Onu ve kardeşini burada alıkoy ve şehirlere toplayıcılar yolla.

007/112 Usta sihirbazların hepsini sana getirsinler!” dediler.

007/113 Bütün sihirbazlar Firavun'a geldi ve "Eğer üstün gelen biz olursak, bize kesin bir mükâfat var mı?" dediler.

007/114 (Firavun), "Evet hem de siz mutlaka yakınlarımdan olacaksınız." dedi.

007/115 (Sihirbazlar). "Ey Musa, sen mi (önce hünerini ortaya) atacaksın, yoksa önce atanlar biz mi olalım?" dediler.

007/116 "Siz atın" dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir (ortaya) getirdiler.

007/117 Biz de Musa'ya " Asanı at!" diye vahiy ettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.

007/118 Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.

007/119 (Firavun ve kavmi), orada yenildi ve küçük düşerek geri döndüler.

007/120 Sihirbazlar ise secdeye kapandılar.

007/121 “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a iman ettik.”

007/122 "Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik” dediler.

007/123 Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde (Mısır'da), Kıpti olan halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) bileceksiniz!

007/124 Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım.

007/125 Sihirbazlar “Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz!

007/126 Senin bize kızman da sırf Rabbimizin ayetleri gelince iman etmemizdendir. Ey bizim Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı iman selametiyle al!” dediler.

007/127 Firavun kavminden ileri gelenler dediler ki: "Musa'yı ve kavmini, seni ve ilâhlarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar (halkı senin aleyhine) kışkırtsınlar diye bırakacak mısın?" (Firavun) ise, "Biz onların oğullarını öldürüp, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz." dedi.

007/128 Musa kavmine dedi ki: Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Sonuç ise (Allah'tan korkup) sakınanlarındır.

007/129 Onlar da, "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da bize işkence edildi." dediler. (Musa), "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helâk edecek ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılacak da nasıl hareket edeceğinize bakacaktır." dedi.

007/130 Ant olsun ki, biz de Firavun ailesini ders alsınlar diye, yıllarca kuraklık ve mahsul kıtlığı ile cezalandırdık.

007/131 Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, "Bu, bizim hakkımızdır." dediler. Eğer kendilerine bir fenalık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır, fakat onların çokları bunu bilmezler.

Page 64: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/132 Ve dediler ki: Bizi sihirlemek için ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.

007/133 Biz de ayrı ayrı mucizeler olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular.

007/134 Azap üzerlerine çökünce, "Ey Musa! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et, eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrail oğullarını seninle göndereceğiz." dediler.

007/135 Biz, ulaşacakları bir müddete kadar onlardan azabı kaldırınca hemen sözlerinden döndüler.

007/136 Biz de, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kalmaları sebebiyle kendilerinden intikam aldık ve onları denizde boğduk.

007/137 Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi de, içini (bolluk ve) bereketle doldurduğumuz yerin doğu tarafına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrail oğullarına verdiği güzel söz, sabırlarına karşılık yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını (binaları) ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.

007/138 İsrail oğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme (Amalika kavmine) rastladılar. Bunun üzerine"Ey Musa! Onlara ait ilâhlar gibi bizim için de bir ilâh yap!" dediler. Musa, "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz." dedi.

007/139 Şüphesiz bunların (Amalika kavminin) içinde bulundukları (din) yıkılmıştır ve yapmakta oldukları da batıldır.

007/140 Musa dedi ki: Allah sizi âlemlere üstün kılmışken ben size Allah'tan başka ilâh mı arayacağım?

007/141 Hatırlayın ki, size azabın en kötüsünü yapan Firavun ailesinden sizi kurtardık. Çünkü onlar oğullarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardır.

007/142 (Bana ibadet etmek için) Musa ile otuz gece sözleştik ve ona on gece daha ilâve ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit

kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmim içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.

007/143 Musa, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr-i Sina'ya) gelip de Rabbi onunla konuşunca "Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (Rabbi), "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim ve inananların ilkiyim.

007/144 (Allah) "Ey Musa, dedi, ben risalelerimle ve sana konuşmamla seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol."

007/145 Musa için, nasihat ve her şeyin açıklanmasına dair ne varsa hepsini levhalarla yazdık (ve dedik ki): Bunları kuvvetle tut, kavmine de onun en güzelini tutmalarını emret. Yakında size, yoldan çıkmışların yurdunu (nasıl harabeye çevirdiğimi) göstereceğim.

007/146 Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım, (onları anlayamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler, yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen onu yol edinirler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.

007/147 Hâlbuki ayetlerimizi ve ahrete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yalnız yapmakta oldukları amellerle cezalandırılırlar.

007/148 (Tûr'a giden) Musa'nın arkasından kavmi, ziynet takımlarından, böğürmesi olan bir buzağı heykelini (yapıp ilâh) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (ilâh olarak) benimsediler ve zalimler oldular.

007/149 (Sonra pişmanlıklarından ötürü) Başları elleri arasına düşürülüp, (başlarını iki elleri arasına koyup) da kendilerinin gerçekten sapmış olduklarını görünce dediler ki: Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa mutlaka ziyana uğrayanlardan olacağız.

007/150 Musa kızgın ve üzgün kavmine dönünce; "Benden sonra arkamdan ne

Page 65: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. (Tevrat'ın yazılı olduğu) levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi), "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi.

007/151 (Musa da), "Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kabul et, zira sen merhametlilerin en merhametlisisin!" dedi.

007/152 Buzağıyı (ilâh) edinenlere, mutlaka Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir alçaklık erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.

007/153 Kötülükler yaptıktan sonra ardından tövbe edip de iman edenlere gelince, şüphesiz ki o tövbe ve imandan sonra, Rabbin elbette bağışlayan ve esirgeyendir.

007/154 Musa'nın öfkesi dinince, levhaları aldı. Onlardaki yazıda Rablerinden korkanlar için hidayet ve rahmet vardır.

007/155 Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti (ve huzura getirdi). Onları o müthiş deprem yakalayınca, Musa dedi ki: Ey Rabbim, dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velimizsin, bizi bağışla ve bize acı, sen bağışlayanların en iyisisin!

007/156 Bize bu dünyada da iyilik yaz, ahrette de. Çünkü biz (tövbe ederek) sana döndük. (Allah) buyurdu: "Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu (kötülükten) sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.

007/157 Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygambere uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara temiz (ve güzel) şeyleri helâl, pis (ve zararlı) şeyleri haram kılar. Ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar (yani, hata ile adam öldürmekte kısas icrasını ve günah işleyen azaların, pislik değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri kaldırır). O Peygambere inanıp ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla

birlikte gönderilen nura (Kuran'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

007/158 De ki: Ey insanlar: Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın (gönderdiği) elçiyim. Ondan başka İlâh yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve Onun ümmi Resulüne, Allah'a ve Onun kelimelerine gönülden inanan Resulüne iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız.

007/159 Musa'nın kavminden hak ile doğru yolu bulan ve onunla adil davranan bir topluluk vardır.

007/160 Biz İsrail oğullarını (Yakup'un on iki oğlundan gelen) oymaklar halinde on iki kabileye ayırdık. Kavmi Musa'dan su isteyince ona, "Asanı taşa vur!" diye vahiy ettik. Derhal on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki): "Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yiyiniz." Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.

007/161 Onlara şu şehirde (Kudüs'te) yerleşin, ondan (onun nimetlerinden) dilediğiniz gibi yiyin, "Bağışlanmak istiyoruz." deyin ve kapıdan eğilerek girin ki, hatalarınızı bağışlayayım. Ayrıca biz, iyilik yapanlara ileride daha da artıracağız." denildi.

007/162 Fakat onlardan zalim olanlar, sözü kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulümlerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap (Taun-veba hastalığı) gönderdik.

007/163 Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı. (Cumartesi günü avlanmaları yasak olduğu halde avlanıyorlardı.) Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi, cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi. İşte böylece biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihan ediyorduk.

007/164 İçlerinden bir topluluk "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? dedi. (Öğüt verenler de) dediler ki: Rabbinize mazeret (beyan etmek) için, bir de belki sakınırlar diye (öğüt veriyoruz).

Page 66: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

007/165 Onlar kendilerine verilen öğütleri unutunca, biz de kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri yapmakta oldukları kötülüklerden ötürü şiddetli bir azap ile yakaladık.

007/166 Kibirlerinden dolayı kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara, "Adi maymunlar olun." dedik.

(Yahudi kabilelerinden bir grup cumartesi gününe saygı göstermediği için hınzır ve maymun şekline konulmuşlardır. Bu insanların bozulması sonucu Allah tarafından verilen bir ceza idi. Ancak bunun hakiki olarak insanın maymun biçimine sokulması mı, yoksa ahlâken bozulup maymun gibi taklitçilik ve aç gözlülük durumuna düşürülmesi mi olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır.)

007/167 Rabbin, elbette kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler göndereceğini ilân etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

007/168 Onları (Yahudileri) parça parça topluluklar olarak yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır; içlerinden bundan daha düşükleri de vardır. (Yaptıkları kötülüklerden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.

007/169 Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp, "Nasıl olsa bağışlanacağız." diyerek Kitaba varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki, kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mıydı ve onlar Kitaptaki ahdi okumamışlar mıydı? Elbette ahret yurdu (günahlardan) sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız ermiyor mu?

007/170 Kitaba sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.

007/171 Bir zaman da dağı İsrail oğullarının üzerine gölge gibi çektik de üstlerine düşecek sandılar. (De ki): Size verdiğimi (Kitabı) kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayın (onunla amel edin) ki, (azabımızdan) korunasınız.

007/172 Kıyamet gününde, "Biz bundan da habersizdik." demeyesiniz diye

Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (Onlar da), "Evet (Rabbimiz olduğuna) şahit olduk." dediler.

(Bu ayette geçen "Kâlü belâ " ifadesi hakkında farklı görüşler vardır. Bunun ezelde mi, ana rahminde mi, yoksa bulûğ çağında mı olduğu hususunda görüşler vardır. Bu konuda geniş bilgi için Ahmet Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kuran Dili adlı eserine (4. cilt s.2323-2333) bakılması tavsiye olunur.)

007/173 Yahut (ne yapalım) daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onun için biz de onların izinden gittik. Ahdi) iptal edenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?

007/174 İşte böylece (kâfirlikten) dönmeleri için ayetleri açıklıyoruz.

007/175 Onlara (Yahudilere) kendisine ayetlerimizden verdiğimiz ve fakat onlardan sıyrılıp çıkan, o yüzden de şeytanın takibine uğrayan ve sonunda azgınlardan olan kimsenin haberini oku.

007/176 Dileseydik elbette onu (Yahudilerden bir bilgin olan Bel'am'ı) ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Eğer üstüne varsan, dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, umulur ki düşünür, ibret alırlar.

007/177 Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmekte olan kavmin durumu ne kötüdür!

007/178 Allah kimi hidayete erdirirse, doğru yolu bulan odur. Kimi de saptırırsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.

007/179 Ant olsun, biz cin ve insanlardan birçoğunu (sanki) cehennem için yaratmışız. Zira onların kalpleri vardır, ama onlarla gerçeği kavrayamazlar; gözleri vardır, lâkin onlarla göremezler; kulakları vardır, fakat onlarla işitemezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha sapıktırlar. Onlar gaflete düşenlerin ta kendileridir.

007/180 En güzel isimler (Esmaül-hüsna) Allah'ındır. O halde Ona o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola

Page 67: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.

007/181 Yarattıklarımızdan, daima hak ile doğru yolu bulan ve onunla adil davranan bir ümmet (millet) vardır.

007/182 Ayetlerimizi yalanlayanları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke yaklaştıracağız.

007/183 Onlara mühlet veririm. Çünkü benim tuzağım (önce mühlet verip sonra yakalamam) çetindir.

007/184 Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammet'te) delilikten hiçbir eser yoktur? O, apaçık bir uyarıcıdır.

007/185 Göklerin ve yerin melekûtuna (hükümranlığına), Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde ondan sonra hangi söze inanacaklar?

007/186 Allah kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde azgın olarak bırakır.

007/187 Sana kıyamet saatinden, onun ne zaman gelip çatacağından soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini Ondan başkası açıklayamaz. O göklere de yerlere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır ama insanların çoğu (bunu ) bilmezler.

007/188 De ki: Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda ve zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

007/189 Sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratan, gönlü ısınsın diye ondan da eşini (Havva'yı) yaratan Odur. Eşini sarıp örtünce (onunla birleşince) hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca Rableri Allah'a: "Ant olsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız." diye dua ettiler.

007/190 Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında Allah’a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.

007/191 Kendileri yaratıldığı halde hiçbir şeyi yaratamayan varlıkları (Allah'a) ortak mı koşuyorlar?

007/192 Hâlbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur.

007/193 Onları doğru yola çağırsanız size uymazlar, çünkü onları çağırmanız yahut onlar gibi sizin susanlar olmanız müsavidir (inanmazlar).

007/194 (Ey kâfirler!) Allah'ı bırakıp da taptığınız kimseler, sizler gibi kullardır. (Onları tanrılığı hakkında iddianızda) doğru iseniz, onları çağırın da size cevap versinler.

007/195 Onların ayakları mı var? Yoksa tutacakları elleri mi var? Veya görecekleri gözleri mi var? De ki: Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve (elinizden geliyorsa) bana göz bile açtırmayın!

007/196 Şüphesiz ki benim velim o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, bütün salihlere de velilik eder.

007/197 Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine yardım edebilirler.

007/198 Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onların sana baktıklarını görürsün, oysa onlar görmezler.

007/199 (Ey Muhammet!) Sen affı (kolaylık yolunu) tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

007/200 Eğer şeytandan bir fit gelip seni dürterse hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten ve bilendir.

007/201 Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.

007/202 (Şeytanların) dostlarına gelince, şeytanlar onları azgınlığa sürüklerler. Sonra da yakalarını bırakmazlar.

007/203 Onlara istedikleri bir mucizeyi getirmediğin zaman, "Ötekiler gibi onu da toplasaydın ya!" derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahiy olunana uyarım. Bu (Kuran ayetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (gönül gözlerini açan nurlardır ki hak onlarla

Page 68: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

görülür), inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.

007/204 Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.

007/205 Rabbini, içinden, yalvararak ve Ondan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Gafillerden olma.

007/206 Kuşkusuz Rabbin katındakiler Ona kulluk etmekten asla kibirlenmezler, Onu tespih eder ve yalnız Ona secde ederler.

008/ENFÂL SÛRESİ

008/01 Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygambere aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun (iyilik ve adaletle) aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin.

008/02 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

008/3 Müminler o kimselerdir ki, namazı gereği üzere kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızklardan Hak yolunda harcarlar.

008/04 İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve tükenmez rızk vardır.

008/05 (Onların bu hali), müminlerden bir grup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak ile çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.

008/06 Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihat hususunda) seninle tartışıyorlardı.

008/07 Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (Kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vaat ediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

008/08 (Bu yaptıklarını), müşrikler istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak için (yaptı).

008/09 Hatırlayın ki, Rabbinizden yardım istiyordunuz. Buna karşılık olarak O,

"Ben size meleklerden peş peşe gelen bin tanesiyle yardım edeceğim." diyerek duanızı kabul buyurdu.

008/10 Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın (güven ve huzura kavuşsun) diye yapmıştı.

008/11 O zaman katında bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.

008/12 Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim, haydi iman edenlere destek olun." diye vahiy ediyor: "Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım, siz hemen boyunlarının üstüne vurun, onların bütün parmaklarına vurun." (parmaklarını doğrayın diye emrediyordu).

008/13 O söylenenler, onların Allah'a ve Resulüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.

008/14 İşte size Allah'ın azabı. Şimdi onu tadın. Kâfirlere bir de (cehennem) ateşinin azabı vardır.

008/15 Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. (Korkup kaçmayın.)

008/16 Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında. Kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah'ın gazabı ile döner, onun yeri de cehennemdir. O ne kötü varılacak yerdir!

008/17 (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz Allah işiten ve bilendir.

008/18 O güzel imtihan öyledir. Allah, kâfirlerin tuzağını bozucu olduğu için (bunu böyle yaptı).

008/19 (Ey kâfirler!) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken yenildiniz) ve eğer (küfürden) vazgeçerseniz bu sizin için daha iyidir. Yine (Peygambere

Page 69: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

düşmanlığa) dönerseniz, biz de (ona) yardıma döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz, çünkü Allah müminlerle beraberdir.

008/20 Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.

008/21 İşitmedikleri halde işittik deyenler gibi olmayın.

008/22 Çünkü Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Yani, hakkı işitip kabul etmeyen kâfirlerdir).

008/23 Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlara duyururdu. Onlara (bu hallerinde) duyursaydı bile yine yüz çevirerek dönerlerdi.

008/24 Ey insanlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve (siz) mutlaka Onun huzurunda toplanacaksınız.

008/25 Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.

008/26 Hatırlayın ki, bir zamanlar siz yeryüzünde aciz tanınan az (bir toplum) idiniz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah sizi barındırdı (ev bark sahibi yaptı), yardımıyla sizi destekledi ve size en temiz ve güzel şeylerden rızk verdi.

008/27 Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin, (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.

008/28 Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah'ın katındadır.

008/29 Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, sizin iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

008/30 Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri, yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar sana tuzak kurarlarken Allah da onlara tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak

kuranların en iyisidir. (Tuzağa düşmeye kim lâyık ise Allah onu düşürür.)

008/31 Onlar ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki, (evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

008/32 Hani (o kâfirler) bir zaman da, "Ey Allah'ım! Eğer bu kitap senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır yahut bize acıklı bir azap getir!" demişlerdi.

008/33 Hâlbuki sen onların içinde olduğun halde Allah, onlara azap edecek değildi. Ve onlar mağfiret dilerlerken (içlerinden Allah'tan bağışlanmasını isteyenler bulunurken) de Allah onlara azap edecek değildir. (Bu durum onlara tanınmış bir imtiyaz değil, sizlerin hürmetinedir.)

008/34 Onlar Mescit-i Haram'ın bakıcı ve koruyucuları olmadığı halde (müminleri) oradan geri çevirirlerken Allah onlara ne diye azap etmeyecek? Oranın bakıcı ve koruyucuları takva sahiplerinden başkaları değildir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

008/35 Onların (müşriklerin) Beytullah yanındaki duaları da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkâr etmekte olduğunuz şeylerden ötürü (şimdi) azabı tadınız.

008/36 Şüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar! (Ama) sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme sürükleneceklerdir.

008/37 (Bu sürükleme) Allah’ın, murdarı temizden ayıklaması (mümini kâfirden ayırması) ve bütün murdarların bir kısmını diğer bir kısının üstüne koyup, hepsini yığarak cehenneme atması içindir. İşte onlar ziyana uğrayanların kendileridir.

008/38 İnkâr edenlere: Eğer (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş (günahlarının) bağışlanacağını söyle. Yok, yine (savaşa) dönerlerse öncekilerin (başına gelen Allah) kanunu (onlar için de uygulanmaya) devam edecektir.

008/39 (Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer (küfre) son verirlerse

Page 70: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(onları bırakın). Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görendir.

008/40 Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

008/41 Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiriyle karşılaştığı (Bedir savaşı) günü kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere yoksullara (harçlıksız kalmış) yolcuya aitti. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.

008/42 Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında, (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda, (deniz tarafında) idi. Eğer (böyle bir savaş yapmak için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit (hususunda) ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmek, helâk olanın açık bir delille helâk olması; yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işiticidir, bilicidir.

008/43 Hatırla ki, Allah, uykuda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve iş hakkında çekişecektiniz. Fakat Alla (sizi bundan) kurtardı. Çünkü O, kalplerin özünü bilir.

008/44 Allah, yapılması gereken emri yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Bütün işler ancak Allah'a döndürülecektir.

008/45 Ey iman edenler! (Savaşmak için) her hangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz.

008/46 Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da devletiniz (gücünüz) gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

008/47 Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve (insanları) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkaranlar (kâfirler) gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

008/48 Hani şeytan onlara (Kureyşlilere) yaptıkları işi süsledi (güzel gösterdi) de, "Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur, şüphesiz ben de sizin yardımcınızım." dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce ardına döndü ve "Ben sizden uzağım, ben sizin göremeyeceğinizi (melekleri) görüyorum, ben Allah'tan korkuyorum, çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir." dedi.

008/49 O zaman münafıklarla kalplerinde hastalık bulunanlar, (sizin için), "Bunları dinleri aldatmış (çünkü kendilerinden çok üstün bir ordu ile savaşmaya kalkışıyorlar)." diyorlardı. Hâlbuki kim Allah'a dayanırsa, (o kazanır). Şüphesiz Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

008/50 Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın cehennem azabını." (diyerek) canlarını alırken onları bir görseydin.

008/51 İşte bu, ellerinizin yapıp ileri sunduğu işler yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.

008/52 (Bunların gidişi) tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişi gibidir. (Onlar da) Allah'ın ayetlerini inkâr etmişlerdi ve Allah onları günahları sebebiyle yakalamıştı. Çünkü Allah güçlüdür. Onun cezası şiddetlidir.

008/53 Bu azabın sebebi de şudur: Bir millet kendilerinde bulunanı (güzel ahlâk ve meziyetleri) değiştirinceye kadar Allah onlara verdiği nimeti değiştirecek değildir ve gerçekten Allah çok iyi işiten, pekiyi bilendir.

008/54 (Bunların durumu) da Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidişi gibidir. (Onlar) Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahlarından ötürü helâk etmiştik ve Firavun ailesini (denizde) boğmuştuk. Hepsi de zalimler idiler.

008/55 Yeryüzünde yürüyen canlıların, Allah katında en kötüsü şüphesiz ki, küfredenlerdir. Artık onlar inanmazlar.

008/56 Onlar kendileriyle antlaşma yaptığında hiç çekinmeden her defasında yaptıkları antlaşmayı bozan kimselerdir.

008/57 Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin ceza ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt.

Page 71: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

008/58 (Antlaşma yaptığın) bir kavmin, hainlik yapmasından (ahdini bozmasından) korkarsan, sen de hak ve adaletle (onlarla yaptığın ahdi) onların üzerine at. Çünkü Allah hainleri sevmez.

008/59 İnkâr edenler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar. Çünkü onlar (bizi) asla aciz bırakamazlar.

008/60 Onlara (düşmanlara karşı) gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, çünkü onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.

008/61 Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkül et, çünkü O, çok iyi işiten, pekiyi bilendir.

008/62 Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

008/63 Ve (Allah), onların kalplerinin arasını birleştirendir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

008/64 Ey peygamber! Sana ve sana tabi olan müminlere Allah yeter.

008/65 Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi (kişi) bulunursa (onlar) iki yüz kâfire galip gelirler. Eğer sizden yüz (kişi) olursa, kâfir olanlardan bine galip gelirler. Çünkü onlar, kavraması olmayan bir millettir.

008/66 Şimdi sizde (savaşa karşı) bir zaaf olduğunu bildiği için Allah sizden (yükü) hafifletti. O halde sizden sabırlı yüz (kişi) bulunursa, (onlardan) iki yüzüne galip gelir. Ve eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) iki bin (kişiye) galip gelirler. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

008/67 Yeryüzünde ağır basıp (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah (sizin için ebedi olan) ahreti istiyor. Çünkü Allah azizdir (dostlarını düşmanlarına galip kılar), hâkimdir

(dünyanın mı ahretin mi daha iyi olduğunu pekiyi bilir).

008/68 (Yanılma ile verilen hükümlerden ötürü azap etmemek hususunda) Allah'tan bir yazı geçmemiş olsaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.

008/69 Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Ve Allah'tan korkun, şüphesiz ki Allah bağışlayan, merhamet edendir.

008/70 Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalbinizde (iyi niyet ve imandan) hayırlı davranış olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

008/71 Eğer sana hainlik yapmak isterlerse (üzülme, çünkü onlar) daha önce Allah'a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı sana imkân ve kudret vermişti (nitekim Bedir savaşında onları öldürdün ve esir aldın). Allah (hainlik edenleri) çok iyi bilendir, (yaptıklarında) hikmet sahibidir.

008/72 İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmın velileridirler (malda da birbirilerine varistirler). İman edip de hicret etmeyenler ise, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından hiçbir şey yoktur (siz onlara varis olamazsınız). (Bununla beraber) eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o Müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir.

008/73 Kâfir olanlar da bir kısmı bir kısmının yardımcılarıdır. Siz onu (Allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.

008/74 İman edip de Allah yolunda hicret ve cihat edenler; (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızk vardır.

008/75 Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihat edenler de sizdendir. Ve yakın akrabalar Allah’ın kitabına göre onları bazısı bazısına (varis olmaya) daha lâyıktır. Şüphesiz Allah her şeyi ziyadesiyle bilicidir.

Page 72: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

009/TÖVBE SÛRESİ

009/01 Allah ve Resulünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar!

009/02 (Ey Müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha dolaşın, iyi bilin ki siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah ise kâfirleri rezil edecektir.

009/03 Hacc-ı ekber (en büyük haz) gününde Allah ve Resulünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resulü müşriklerden uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz biliniz ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammet!) o kâfirlere acıklı azabı müjdele!

009/04 Ancak (kendileriyle) antlaşma yaptığınız müşriklerden (sözlerinde duran ve antlaşma şartlarındaki) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize her hangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Bundan dolayı onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Çünkü Allah (sözünde durup haksızlıktan) sakınanları sever.

009/05 Haram ayları çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Çünkü Allah çok yarlığayan, çok esirgeyendir.

009/6 Ve eğer müşriklerden biri senden eman dilerse Allah'ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver, sonra (Müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte böyle (kâfirlikte ısrar etmeleri) onların, bilmeyen bir kavim olmalarındandır.

009/07 Mescit-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız hariç, (diğer) müşriklerin Allah ve Resulü yanında nasıl sözleşmesi olabilir? Size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahde vefasızlıktan) sakınanları sever.

009/08 Onların nasıl ahdi olabilir, zira onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit ne de bir anlaşma gözetmezlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, hâlbuki kalpleri

(buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fasıklardır.

009/09 Allah'ın ayetlerine karşılık az bir değeri (dünya malı ve nefsane işleri) satın aldılar da (insanları) Onun yolundan alıkoydular. Gerçekten yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür.

009/10 (Onlar) bir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların kendileridir.

009/11 (Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip) tövbe eder, namazı kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.

009/12 Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onların yemin (diye diye bir şeyleri) yoktur. (Onlara karşı savaşınsanız) umulur ki küfre son verirler.

009/13 (Ey müminler!) Verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız, yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, korkmanız gereken yalnızca Allah'tır.

009/14 Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.

009/15 Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tövbesini kabul eder. Çünkü Allah pekiyi bilendir, hikmet sahibidir.

009/16 Yoksa siz, Allah sizden cihat edenlerle Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri bilmeden (siz böyle bir imtihan geçirip, iyiler ve kötüler müstehakını almadan başıboş) bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

009/17 Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur. Çünkü onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedi kalacaklardır.

009/18 Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahret gününe iman eden, namazı

Page 73: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

009/19 (Ey Müşrikler!) Siz, hacılara su veren ve Mescit-i Haram'ı onaran kimseyi, Allah'a ve ahret gününe iman edip de Allah yolunda cihat edenlerle bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

009/20 İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.

009/21 Rableri onlara kendinden bir rahmet ve rıza ile onlar için içinde ebedi tükenmez bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.

009/22 Onlar orada ebedi kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük mükâfat vardır.

009/23 Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.

009/24 De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

009/25 Ant olsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn (savaşı) gününde size yardım etmişti, hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmişti, fakat sizden (size gelen hezimet ve savaş sıkıntılarından) hiçbir şeyi gidermemişti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri kaçtınız.

009/26 Sonra Allah, Resül'ü ile müminler üzerine sekinetini (sükûnet sağlayan emniyetini) indirdi, size görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de (onlarla) kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.

009/27 Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tövbesini kabul eder. Zira Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

009/28 Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından (hicretin 9. yılından) sonra Mescit-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer (onların hacca gelmemesi neticesinde iktisadi hayatınız sarsılıp içine düşeceğiniz) yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki), Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Çünkü Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.

009/29 Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (kendine) din edinmeyen kimselere, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

009/30 Yahudiler, "Üzeyir Allah'ın oğludur." dediler! Hıristiyanlar da, "Mesih (İsa) Allah'ın oğludur." dediler! Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kâhretsin. Nasıl da (haktan batıla) döndürülüyorlar!

009/31 (Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) Rabler edindiler. Hâlbuki hepsine de tek Tanrı’ya kulluk etmekten başka bir şey emrolunmadı. Ondan başka hiçbir İlâh yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

009/32 Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.

009/33 O, müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resulünü hidayet ve hak din ile gönderendir.

009/34 Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele.

009/35 (Yahudi hahamları ile Hıristiyan rahiplerinin Mukaddes kitaplardaki ayetleri değiştirmek ya da kendi menfaatleri doğrultunda yorumlamak karşılığında aldıkları bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı

Page 74: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

gün (onlara denilir ki): İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın.

009/36 Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah'ın katında ayların sayısı On iki olup bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu doğru dindir. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekûn savaşın ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir.

009/37 (Haram ayları) ertelemek, ancak kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılırlar. Allah'ın haram kıldığının sayısını çiğnemek ve Onun haram kıldığını helâl kılmak için (haram ayını) bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da haram sayarlar. (Böylece) onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

009/38 Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Ahret (hayatına) dünya hayatını tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahretin yanında pek azdır.

009/39 Eğer (size emrolunan bu savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek acıklı bir azap ile cezalandıracak ve yerinize sizden başka (emirlerine itaat edecek) bir kavim getirecek; siz (savaşa çıkmamakla) Ona hiçbir zarar veremeyeceksiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.

009/40 Eğer siz ona (Muhammet'e) yardım etmezseniz, (iyi bilin ki) iki kişiden biri olduğu halde (Resulullah ve Ebubekir) kâfirler onu (Mekke'den) çıkardıkları zaman Allah ona yardım etmişti. Hani onlar mağarada (Sevr mağarasında) idiler, (Ebubekir korkunca Resulullah) o zaman arkadaşına, "Üzülme, Allah bizimle beraberdir." diyordu. Bunun üzerine Allah ona emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu (melekler) ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise (zaten) yücedir. Çünkü Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.

009/41 (Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak hep birlikte savaşa çıkın. Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin. Eğer anlıyorsanız, bu sizin için daha hayırlıdır.

009/42 Eğer yakın bir dünya malı ve orta bir yolculuk olsaydı (Tebuk savaşına katılmayan, o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi sen gazadan dönünce onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık." diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin ederler. Hâlbuki Allah onların yalancı olduklarını mutlaka biliyor.

009/43 Allah seni affetti. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancıları (münafıkları) bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?

009/44 Allah'a ve ahret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pekiyi bilir.

009/45 Ancak Allah'a ve ahret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkular içinde bocalayanlar (savaştan geri kalmak için) senden izin isterler.

009/46 Eğer onlar savaşa çıkmak isteselerdi elbette onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihat gibi güzel bir amelden) geri koydu, onlara, "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!" denildi.

009/47 Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. Hâlbuki içinizde de onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir.

009/48 Ant olsun onlar önceden de (Uhut savaşında) fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın emri galip geldi.

009/49 Onlardan öylesi de var ki, "Bana izin ver, beni fitneye düşürme." der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Çünkü cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.

009/50 Eğer sana bir iyilik (zafer ve ganimet) erişirse, (hasetlerinden dolayı) onların fenasına gider. Ve eğer sana bir musibet erişirse, "Biz (savaşa girmemekle) önceden işimizi (sağlama) aldık." derler ve böbürlenerek dönüp giderler.

Page 75: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

009/51 De ki: Bizim için Allah’ın yazdığından başkası bize asla erişmez. O, bizim sahibimizdir. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvenirler.

009/52 De ki: Siz bize iki güzelliğin (şehitlik veya gaziliğin) birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Hâlbuki biz size Allah'ın ya kendi katından veya bizim elimizle bir azap erişmesini bekliyoruz. Haydi, bekleyin durun, biz de sizinle beraber bekleyenleriz.

009/53 De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.

009/54 Onların sadakalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek sadaka vermelerinden başka bir şey değildir.

009/55 (Ey Muhammet!) Onların malları ya da çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların canlarının kâfir olarak güçlükle çıkmasını istiyor.

009/56 (O münafıklar), mutlaka sizden olduklarına Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değildirler. Fakat onlar kılıçlarınızdan korkan bir toplumdurlar.

009/57 Eğer (sizden korunmak için) sığınacak bir yer yahut (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.

009/58 Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar.

009/59 Eğer onlar, Allah ve Resulünün verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bize de Allah lütfundan verecek Resulü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (onlar için daha iyi olurdu).

009/60 Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyen esir ve) kölelere, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda

çalışıp cihat edenlere, (harçlıksız kalmış) yolcuya mahsustur. Allah âlim ve hâkimdir.

009/61 (Yine o münafıklardan), "O (peygamber her söyleyeni dinleyen) bir kulaktır." diyerek Peygambere eziyet edenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o, Allah'a inanır, müminlere (onların sözlerine) inanır ve (o) sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için her halde acıklı bir azap vardır.

009/62 Gönlünüzü hoş etmek için size (gelip) Allah'a ant içerler. Eğer mümin iseler Allah ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.

009/63 (Hâlâ) bilmediler mi ki: Kim Allah ve Resulüne karşı koyarsa elbette onun için, içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır.

009/64 Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin müminlere indirilmesinden (daima) çekinirler. (Bununla beraber müminlerle alay etmekten de geri durmazlar). De ki: Siz alay edin. Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır (kalplerinizdekini açığa vuracaktır).

009/65 Eğer onlara (seninle beraber Tebuk savaşına giderken, niçin alay ettiklerini) sorsan, elbette ”Biz sadece lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: Allah ile Onun ayetleriyle ve Onun peygamberleriyle mi alay ediyorsunuz?

009/66 (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz. Sizden (tövbe eden) bir grubu bağışlasak bile bir gruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.

009/67 (Sizden olduklarına yemin eden) münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendi. Çünkü onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkorlar ve onlar ellerini sıkı tutarlar (Allah için harcamak hususunda cimrilik gösterirler). Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu. Çünkü münafıklar fasıkların kendileridir.

009/68 Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da, kâfirlere de içinde ebedi kalacakları cehennem azabını vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlar için devamlı bir azap da vardır.

009/69 (Ey münafıklar! Siz de), sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe

Page 76: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. Sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden (öyle) faydalandınız ve batıla dalanlar gibi siz de daldınız. İşte bunların amelleri dünyada da ahrette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.

009/70 Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Ad ve Semut kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve (Lût kavminin başları üstüne) ters dönen şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.

009/71 Mümin erkeklerle mümin kadınların da bir kısmı, bir kısmının velileridirler (dostları ve yardımcılarıdır). Onlar iyiliği emreder, kötülükten alı korlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, Allah ve Rasulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah galiptir, hikmet sahibidir.

009/72 Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.

009/73 Ey peygamber! Kâfirlere karşı cihat et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir.

009/74 (Ya Muhammet! Senin hakkında söyledikleri çirkin sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast yapmaya) da yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resulü kendi lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer (münafıklıktan vazgeçip) tövbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahrette de acıklı bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne dostu ne de yardımcısı vardır.

009/75 Onlardan kimi de, „Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka (ve zekât) vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız!" diye Allah'a ant içtiler.

009/76 (Fakat) Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

009/77 Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (ikiyüzlülük) soktu. (Kıyamete kadar bu hastalıktan kurtulamayacaklardır.)

009/78 (Münafıklar), Allah'ın onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaipları çok iyi bilen olduğunu hâlâ bilmediler mi?

009/79 Sadakalar hususunda müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için acıklı azap vardır.

009/80 (Ya Muhammet!) Onlar için ister af dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Çünkü Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

009/81 Allah'ın Resulüne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar oturmaları ile sevindiler, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihat etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere de); "Bu sıcakta sefere çıkmayın." dediler. De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır (ona nasıl dayanacaksınız?) Keşke anlasalardı.

009/82 Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.

009/83 Eğer Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürür de (başka bir savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız! Çünkü siz ilk defa (Tebuk seferinden geri kalıp evlerinizde) oturmaya razı oldunuz, öyle ise geri kalanlarla (kadın ve zayıflarla) beraber oturun.

009/84 Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma, onun kabri başında da durma. Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler de fasık olarak öldüler.

009/85 (Ey Muhammet!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını

Page 77: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

çoğaltmayı ve onların canlarının kâfir olarak güçlükle çıkmasını istiyor.

009/86 "Allah'a inanın, Resulü ile beraber cihat edin." diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve "Bizi bırak, oturanlarla beraber olalım." dediler.

009/87 Geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, çünkü onların kalplerine mühür vuruldu (dolayısıyla cihattan olan hikmet ve gayeyi) onlar anlayamazlar.

009/88 Fakat peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte bütün hayırlar (dünyada zafer, ahrette cennet) onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.

009/89 Allah, onlar için, içinde ebedi kalacakları ve içinde ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

009/90 Bedevilerden (savaşa katılmak için) özür beyan edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resulüne yalan söyleyenler de oturup kaldılar (ne geldiler ne de özür dilediler). Onlardan kâfir olanlara acıklı bir azap erişecektir.

009/91 Allah ve Resulü için öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine (kınanmasına) bir yol yoktur. Çünkü Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.

009/92 Kendilerini bindirip (savaşa) sevk etmen için sana geldiklerinde, "Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum." deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere de (sorumluluk yoktur).

009/93 Sorumluluk ancak zengin oldukları halde, senden izin isteyenlerdir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (savaştan geri kalmanın sonucunun ne olacağını) bilmezler.

009/94 (Seferden) onlara döndüğün zaman size özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin, size asla inanmayız, çünkü Allah, sizin haberlerinizden (aleyhimizde çevirdiğiniz dolaplardan çoğunu) bize

bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Resulü de. Sonra görülen ve görülmeyeni Bilen'e döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.

009/95 Onların yanına döndüğünüz zaman size, kendilerinden (onları cezalandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına ant içecekler. İşte o zaman onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza olarak varacakları yer cehennemdir.

009/96 Onlardan razı olmanız için size yemin edecekler. Şayet onlardan razı olsanız bile Allah fasıklar topluluğundan asla razı olmaz.

009/97 Bedeviler, kâfirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah'ın Resulüne indirdiği sınırları tanımamaya daha lâyıktır (onlar buna daha müsaittir). Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

009/98 Bedevilerden öylesi vardır ki, (Allah yolunda) harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza belâların gelmesini bekler. (Bekledikleri) o kötü belâ kendi başlarına gelmiştir. Allah (onların söylediklerini) pekiyi işiten, (belâların kimin başına geleceğini) çok iyi bilendir.

009/99 Bedevilerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında), onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Çünkü Allah çok bağışlayan, ziyade esirgeyendir.

009/100 (İslâm’da) birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

009/101 Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır! (Kurnazca davrandıkları için) sen onları bilemezsin, (fakat) biz onları iyi biliriz. Biz onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlara daha büyük azaba itileceklerdir.

009/102 Diğerleri de (Tebuk seferinden geri kalmalarından ötürü) günahlarını

Page 78: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

itiraf ettiler, iyi bir ameli kötü bir amele karıştırdılar (Daha önceki savaşlara katıldıkları halde bu savaşa katılmadılar). Bunlar tövbe ederlerse umulur ki Allah onların tövbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

009/103 Onların mallarından sadaka (ve zekât) al ki, bununla onları (günahlardan) temizleyesin, onların (sevaplarını) artırıp yüceltesin. Ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir, (onların ıstıraplarını yatıştırır). Allah çok iyi işiten ve iyi bilendir.

009/104 Allah'ın kullarından tövbeyi kabul edici olduğunu, sadakaları alıp (kabul edeceğini) ve Allah'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmediler mi?

009/105 De ki: (Yapacağınızı) yapın, amelinizi Allah da, Resulü de, müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.

009/106 (Sefere katılmayanlardan diğer bir taife de Allah'ın emrine bırakılmışlardır (onların işleri Allah'a kalmıştır). O, bunlara ya azap eder veya tövbelerini kabul eder. Allah (onların durumlarını) çok iyi bilen, hikmet sahibidir.

009/107 (sefere katılmayanlar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan (adamın gelmesini) beklemek için bir zarar mescidi kuranlar ve (bununla) iyilikten başka bir şey niyet etmedik diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

009/108 Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan Mescit (Kuba mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allah da temizlenenleri sever.

009/109 Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yerin kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

009/110 Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde

devamlı olarak bir kuşku olacaktır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

009/111 Allah, müminlerin mallarını ve canlarını onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler veya öldürülürler. (Bu) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da Allah üzerine hak bir vaattir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? O halde Onunla yaptığınız bu alış verişten dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur.

009/112 (Bu alışverişi yapanlar), Tövbe edenler, ibadet edenler, hamt edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alı koyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O müminleri (cennetle) müjdele.

009/113 (Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar (Allah'a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de insanlara. (Çünkü Allah müşrikleri bağışlamaz.)

009/114 İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Yoksa onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, (af dilemekten vaz geçip) ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.

009/115 Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya tadar onları saptıracak değildir. Allah her şeyi çok iyi bilendir.

009/116 Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah'ındır. O, diriltir ve öldürür. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

009/117 Ant olsun ki Allah, Müslümanlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında ona uyan muhacirlerle ensarı affetti. Sonra da onların tövbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.

009/118 Ve (savaştan) geri bırakılan üç kişinin (Ka'b b. Malik, Hilâl b. Ümeyye, Memare b. Rabi'in) de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tövbesini kabul etti.

Page 79: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.

009/119 Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla beraber olun.

009/120 Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevi Araplara, Allah’ın Resulünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. Şöyle ki: Allah yolunda olanlara bir susuzluk, bir yorgunluk ve bir açlığın erişmesi, kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir. Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatlarını zayi etmez.

009/121 Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük, büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vadi mutlaka onların lehine yazılır.

009/122 (Bununla beraber) müminlerin hepsinin toptan sefere (savaşa) çıkmaları doğru değildir. Onlardan her topluluktan bir grup dinde (dini ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde (onları Allah'ın azabı ile) korkutmak için geride kalmalıdır. Umulur ki dikkatli olurlar.

009/123 Ey iman edenler! Kâfirlerden size yakın olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar (onlara karşı şiddetli ve çetin olun, sakın gevşeklik ve korkaklık göstermeyin). Biliniz ki, Allah (korkaklıktan) sakınanlarla beraberdir.

009/124 Herhangi bir sûre indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: Bu sizin hanginizin imanını artırdı? İman edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.

009/125 Kalplerinde hastalık olanlara gelince (bu sûre) onların murdarlığına murdarlık katar. Onlar artık kâfirler olarak ölürler.

009/126 Onlar her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tövbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.

009/127 (Münafıkların aleyhine) bir sûre indirildiği zaman, (göz kırpıp alay ederek) birbirlerine bakar (ve "Çevreden) sizi birisi görüyor mu?" diye sorarlar, sonra da (sıvışıp)

giderler. Anlamayan bir kavim oldukları için Allah onların kalplerini (imandan) çevirmiştir.

009/128 Ant olsun ki size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir.

009/129 (Ey Muhammet !) Yüz çevirirlerse, de ki: Allah bana yeter. Ondan başka İlâh yoktur. Ben sadece Ona (güvenip) dayanırım. Çünkü O büyük Arş’ın sahibidir.

010/YÛNUS SÛRESİ

010/01 Elif, Lâm, Ra. İşte bunlar hikmet dolu Kitabın (Kuran'ın) ayetleridir.

010/02 İçlerinden bir adam, "İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu müjdele." diye vahiy etmemiz, insanlar için aşılacak bir şey mi oldu ki, (peygamber onları uyarınca) o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır." dediler.

010/03 Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri (yerli yerince) idare ederek Arş’a yerleşen (Arş’a hükmeden) dir. Onun izni olmadan hiç kimse şefaat alamaz. İşte özellikleri size anlatılan O güç, Rabbiniz Allah'tır. O halde Ona kulluk edin, hâlâ düşünmüyor musunuz?

010/04 Hepinizin dönüşü ancak Onadır. Allah (bunu size) bir gerçek olarak vaat etmiştir. Çünkü O, halkı önce yarattı, sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için (onları öldürüp kendisine) geri çevirir. Kâfir olanlara gelince, inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.

010/05 Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona (aya) bir takım menziller takdir eden Odur. Allah bunları ancak bir gerçeğe (ve hikmete) göre yaratmıştır. O bilen bir kavme göre ayetlerini açıklamaktadır.

010/06 Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp kısalmasında) Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, (Onu inkâr etmekten) sakınan bir kavim için elbette nice deliller vardır.

Page 80: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

010/07 (Öldükten sonra dirilip) bize kavuşmayı beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlar var ya!

010/08 İşte onların kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer ateştir.

010/09 İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akan (köşklere) erdirir.

010/10 Onların oradaki duası, "Ya Allah, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirlerine sağlık dilekleri ise, "selâm" dır. Onların dualarının sonu da şudur: "Hamt; âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."

010/11 Eğer Allah, insanlara, onların hayrı çarçabuk istemeleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat biz, bize kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.

010/12 İnsana bir zarar (sıkıntı) dokunduğu zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak bize dua eder, fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler süslü gösterildi.

010/13 Ant olsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mucizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletlerini helâk ettik, (onları helâ etmeseydik bile) iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.

010/14 Sonra da, sizin nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.

010/15 Onlara ayetlerimiz açıkça okunduğu zaman, (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler, "Ya bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir!" dediler. De ki: Onu kendiliğimden getirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahiy olunandan başkasına uymam. Çünkü (sizin arzunuza uyar da) Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.

010/16 De ki: Eğer Allah dileseydi (bu Kuran'ı bana indirmezdi. Ben de) onu size

okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce (40 yıllık) bir ömür boyu içinizde durmuştum, (ve böyle bir iddiada da bulunmadım) Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?

010/17 Kim Allah'a karşı yalan uydurandan veya Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Bilesiniz ki suçlular asla onmazlar (daha iyi bir duruma girmezler).

010/18 Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar, Allah katında bezem şefaatçılarımızdır." diyorlar. De ki: Siz Allah'a, göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa! O, onların ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir.

010/19 Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ilham eyle. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.

010/20 "Ona (Muhammet'e) Rabbinden bir mucize indirilse ya!" diyorlar. De ki: Gayp ancak Allah'ındır. Bekleyin (bakalım), ben de sizinle bekleyenlerdenim.

010/21 Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (sağlık ve bolluk zevki) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların (hazırlamış) bir tuzağı vardır. De ki: Tuzak kurma bakımından Allah daha çabuktur. Çünkü elçilerimiz kurduğumuz tuzakları mutlaka yazıyorlar.

010/22 O, sizi karada ve denizde yürütendir. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri güzel bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bununla neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak, “Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız.” diye Allah’a yalvarırlar.

010/23 Fakat Allah onları kurtarınca, bir de bakarsın ki, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar! Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fani dünya hayatının menfaatini elde edersiniz, sonunda dönüşünüz yine bizedir. (O zaman) yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.

010/24 Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve

Page 81: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sebebiyle karışırlar. Nihayet yeryüzü ziynetini takınır, süslendiği ve sahipleri de ona kadir olduklarını sandıkları bir sırada, gece veya gündüz ona emrimiz (afetimiz) gelir de onu sanki dün (öyle süslü) değilmiş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.

010/25 Allah, kullarını selâm yurduna (cennete) çağırıyor ve o, dilediğini doğru yola iletir.

010/26 Güzel amel edenlere daha güzel mükâfat (cennet), bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedi kalacaklardır.

010/27 Kötü amel kazananlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları bir de zillet kaplayacaktır. Onları Allah’tan (onun azabından) koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.

010/28 O gün, onların hepsini bir araya toplayacağız. Sonra da Allah'a ortak koşanlara, "Siz ve koştuğunuz ortaklar (hakkınızda hüküm verilinceye kadar) yerinizde durun." diyeceğiz. Artık (bu durumda tanrılarıyla) onların aralarını tamamen ayırmışızdır. Ve onların ortakları, "Siz bize ibadet etmiyordunuz." diyecekler.

010/29 Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz sizin (bize) tapmanızdan tamamen habersizdik.

010/30 Orada herkes geçmişte yaptıklarını bilecek ve onlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülecekler de uydurmakta oldukları şeyler (batıl İlâhlar) kendilerinden kaybolup gidecek.

010/31 De ki: ”Gökten ve yerden size rızk veren kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?” Onlar: ”Allah’tır” diyecekler. ” O halde, Ona karşı gelmekten korkmaz mısınız?” de.

010/32 İşte kudreti size anlatılan bu zat, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl (haktan sapıklığa) döndürülüyorsunuz?

010/33 İşte böylece Rabbinin, yoldan çıkanlar hakkında, "Onlar inanmazlar." (diye söylemiş olduğu) sözü gerçekleşmiş oldu.

010/34 De ki: ”Allah’a ortak koştuklarınızın içinde, önce yaratan, sonra bu yaratmayı tekrar eden (dirilten) var mıdır?” De ki. ”Allah önce yaratır, sonra bunu tekrar eder. Nasıl da (haktan) döndürülürsünüz?”

010/35 De ki: ”Sizin o ortaklarınız içinde doğruya ileten (hakka götüren) var mıdır? De ki: ”Allah doğruya, gerçeğe eriştirir. Gerçeğe eriştiren mi, yoksa götürülmeden gidemeyen mi uyulmaya daha lâyıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?”

010/36 Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pekiyi bilendir.

010/37 Bu Kuran, Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini (Kitabı) doğrulayan ve o Kitabı açıklayandır. Onda şüphe yoktur. O âlemlerin Rabbindendir.

010/38 Yoksa "Onu (Muhammet) uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka (çağırmaya) gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.

010/39 Bilâkis onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan bir şeyi (Kuran'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de (Peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı. Bak ve araştır! Zalimlerin sonu nasıl oldu!

010/40 Onlardan öylesi vardır ki ona (Kuran'a) inanır, yine onlardan öylesi de vardır ki, ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilir.

010/41 Onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.

010/42 (Kuran okuduğun zaman) onlardan seni dinleyenler de vardır. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın. Üstelik akılları da ermiyorsa.

010/43 Onlardan sana bakan (senin peygamberliğine ait delilleri gören) de vardır.

Page 82: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Fakat hele (kalp gözleri ile gerçeği) göremiyorlarsa körleri sen mi doğru yola ileteceksin?

010/44 Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şeyle (duyu veya akıl gibi nimetleri ellerinden almakla) zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmeder.

010/45 (Allah'ın) onları bir araya toplayacağı gün, sanki onlar (dünyada) kendi aralarında görüşüp tanışacakları gündüzün bir saatinden başka kalmamış gibi olurlar. (Ahrette) Allah ile karşılaşmayı yalanlayıp doğru yolu tutmamış olanlar gerçekten ziyana uğramışlardır.

010/46 Eğer onlara vaat ettiğimizin (azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne âlâ); yok eğer (göstermeden) seni öldürürsek, nihayet onların dönüşü de bizedir (O zaman onlara ne olacağını göreceksin). Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.

010/47 Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.

010/48 “Doğru iseniz bu söylediğiniz vaat (azap) ne zamandır?” diyorlar.

010/49 De ki: Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar, ne de bir menfaat verme gücüne sahip değilim. (Durum bu iken size vaat edilen azabı nasıl çabuklaştırabilirim!) Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.

010/50 De ki: Ey müşrikler ne dersiniz? Onun (Allah'ın) azabı size geceleyin veya gündüzün gelirse (ne yaparsınız?). Suçlular ondan hangisini acele istiyorlar?

010/51 Olan olduktan sonda mı ona iman edeceksiniz? (O zaman size), "Şimdi mi inandınız? Hâlbuki onu (azabın gelmesini) acele istiyordunuz." denilir.

010/52 Sonra o (kendilerine) zulmedenlere, "Ebedi azabı tadın!" denilecek. "Kazanmakta olduğunuzdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız?"

010/53 "O (söylediğin azap) bir gerçek midir?" diye senden haber istiyorlar. De ki: Evet, Rabbime Ant olsun ki o şüphesiz bir gerçektir ve siz (ondan Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz.

010/54 (O zaman kendine) zulmeden herkesin yeryüzü dolusu malı olsa (azaptan kurtulmak için) elbette onu feda eder. Ve azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını açıklarlar. Onların aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.

010/55 Bilesiniz ki, göklerde ve yerde olan (her şey) Allah'ındır. Yine bilesiniz ki; Allah'ın vaadi haktır, fakat onların çoğu bilmezler.

010/56 O hem diriltir, hem de öldürür ve yalnız Ona döndürüleceksiniz.

010/57 Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.

010/58 De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Çünkü bu, onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.

010/59 De ki: Allah'ın size indirdiği rızktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi? Yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?

010/60 Allah'a karşı yalan uyduranların kıyamet günü (hakkındaki) zanları nedir? (O gün kendilerine nasıl muamele edileceğini sanıyorlar?) Şüphesiz Allah insanlara karşı lütûf (ve kerem) sahibidir. Fakat onların çoğu (bu nimete) şükretmezler.

010/61 Sen hiçbir işte bulunmazsın; Kuran'dan bir şey okumazsın ve siz hiçbir iş yapmazsınız ki ona daldığınız zaman biz üstünüzde şahit olmayalım. Çünkü ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bulunmasın.

010/62 İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına (veli kullarına) korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.

010/63 Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır.

010/64 Onlar için dünya hayatında da ahrette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. (O verdiği sözü mutlaka yerine getirir.) İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

010/65 Onların (seni yalanlayan) sözleri seni üzmesin! Çünkü bütün izzet (ve

Page 83: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

üstünlük) Allah'ındır. O çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.

010/66 İyi bilin ki! Göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. (O hale) Allah'tan başka ortaklara tapanlar, neye tabi oluyorlar? Dorusu onlar kuru zandan başka bir şeye tabi olmuyor ve onlar sadece yalan söylüyorlar.

010/67 O (Allah), içinde sükûnet bulup (istirahat etmeniz) için geceyi yaratan. (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz bu söylenenlerde dinleyen bir toplum için ibretler vardır.

010/68 Allah çocuk edindi." dediler. Haşa! O bundan münezzehtir. Çünkü O, bundan müstağnidir (çocuğa ihtiyacı yoktur). Göklerde ve yerde ne varsa hep Onundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?

010/69 De ki: Allah'a karşı yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.

010/70 (Onlar için) dünya menfaati vardır (dünyadan bir miktar yararlanırlar. Fakat) sonra dönüşleri bizedir, sonra da inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onlara şiddetli azabı tattıracağız.

010/71 Onlara Nuh'un haberini oku: Hani o, kavmine demişti ki: Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, ben yalnız Allah'a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın, sonra işiniz başınıza dert olmasın, bundan sonra (vereceğiniz) hükmü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.

010/72 Eğer (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, (zaten) ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.

010/73 Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; ayetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılıp da (inanmayanların) sonu nasıl oldu!

010/74 Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kendi toplumlarına gönderdik, onlara mucizeler getirdiler. Fakat (onlarda

kâfirlik, tabiat haline geldiği için) önceden yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalbini biz böyle mühürleriz.

010/75 Sonra onların ardından da Musa ile Harun'u mucizelerimizle Firavun ve toplumuna gönderdik, fakat onlar kibirlendiler ve (peygamberi yalanlayarak) günahkâr bir toplum oldular.

010/76 Katımızdan onlara hak (mucize) gelince, "Bu elbette apaçık bir sihirdir." dediler.

010/77 Musa, "Size hak geldiğinde onun için (hep böyle) mi edersiniz? Bu bir sihir midir? Hâlbuki sihirbazlar iflah olmazlar." dedi.

010/78 Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin? Hâlbuki biz size inanacak değiliz.

010/79 Firavun dedi ki: Bilgili bütün sihirbazları bana getirin.

010/80 Sihirbazlar gelince Musa onlara, "Atacağınızı atın." dedi.

010/81 Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onun batıl olduğunu mutlaka açığa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.

010/82 Suçluların hoşuna gitmese de Allah (Musa'ya vaat ettiği) sözleriyle gerçeği açığa çıkaracaktır.

010/83 Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden bir korkuya düşerek kavminden bir grup gençten başka kimse Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun, yeryüzünde bulunan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.

010/84 Musa dedi ki: Ey kavmim, eğer Allah'a inandıysanız ve Ona teslim olduysanız, sadece Ona güvenip dayanın.

010/85 Onlar da dediler ki: Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi, o zalimler topluluğuna bir fitne (konusu) yapma!

010/86 Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!

010/87 Biz de Musa ve kardeşine, "Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın,

Page 84: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa size uyan) müminleri (zaferle) müjdele!" diye vahiy ettik.

010/88 Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırmaları için mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerini de şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar iman etmesinler.

010/89 (Allah), "İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa (ve insanları doğru yola çağırmaya) devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin!" dedi.

010/90 Biz İsrail oğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere arkalarından onlara yetişti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince "Gerçekten İsrail oğullarının inandığı İlâh'tan başka İlâh olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!" dedi.

010/91 Şimdi mi (iman ettin, Firavun)? Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.

010/92 (Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız. İşte insanlardan birçoğu, hakikaten ayetlerimizden gafildirler.

010/93 Ant olsun biz İsrail oğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızk verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.

010/94 (Ey Muhammet!) Eğer sana indirdiğimizden (bu anlattığımız olaylardan) kuşkuda isen, senden önce Tevrat'ı okuyanlara sor. Ant olsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!

010/95 Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyana uğrayanlardan olursun.

010/96 Haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit olanlar elbette inanmazlar.

010/97 (Ey Firavun!) Senden sonda geleceklere ibret olması için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız. İşte insanlardan birçoğu, hakikaten ayetlerimizden gafildirler.

010/98 Yûnus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de imanları da kendilerine fayda verseydi! Onlar iman edince, onlardan dünya hayatındaki rüsvaylık hayatını kaldırdık ve onları bir süre daha (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.

010/99 Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen inanmaları için insanları zorluyor musun?

010/100 Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, murdarlık (azabını), akıllarını kullanmayanlara verir.

010/101 De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın)! Fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.

010/102 Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başka mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

010/103 Biz, sonra peygamberlerimizi sonra iman edenleri kurtarırız. İşte böylece (seni ve sana) inananları üzerimize bir borç olarak kurtaracağız.

010/104 De ki: Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza (putlara) tapmam. Ben ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Çünkü bana müminlerden olmam emrolundu.

010/105 Ve "Yüzünü, muvahhit (Allah'ın birliğine inanmış) olarak hak dinine döndür, sakın müşriklerden olma!" (denildi).

010/106 Allah'ı bırakıp da sana fayda ya da zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.

010/107 Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine Ondan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, Onun

Page 85: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

keremini geri çevirecek (hiçbir güç) yoktur. O hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

010/108 De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kuran) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendisi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim.

010/109 (Ey Muhammet!) Sen, sana vahiy olunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.

011/HÛD SÛRESİ

011/01 Elif, Lâ, Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da (her yönüyle) açıklanmış bir kitaptır.

011/02 (Bu kitap size) Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

011/03 Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tövbe etmeniz için (Bu Kuran indirildi). Eğer bu emrolunanları yaparsanız sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır ve faziletli olan herkese kendi lütfunu verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.

011/04 Dönüşünüz Allah'adır. O her şeye kadirdir.

011/05 Bilseniz ki onlar, Allah'tan gizlemeyi dileyerek göğüslerini bükerler (sırtlarını dönüp giderler). İyi bilin ki, onlar (gerçeği işitmemek için) elbiselerine büründükleri zaman dahi. (Allah onların) gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü bilendir.

011/06 Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Çünkü (bunların) hepsi, açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) dır.

011/07 O, hanginizin âmel bakımından daha güzel olduğu hususunda sizi imtihan etmek için Arş'ı su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, "Siz ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz."

desen, kâfir olanlar derhal, " Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir." derler.

011/08 Ant olsun eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka derler ki: Onu bizden erteleyen nedir? Bilseniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan döndürülecek değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.

011/09 İnsana tarafımızdan bir nimet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak Ant olsun ki, o pek ümitsiz, pek nankör olur.

011/10 Şayet, başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırırsak: “Kötülükler gitti başımdan” der, şımarır ve övünür.

011/11 Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.

011/12 Belki de sen (müşriklerin), "Ona, gökten bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahiy olunan ayetlerin bir kısmını terk edeceksin ve bu yüzden göğsün daralacaktır. (İyi bil ki), sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.

011/13 Yoksa, "Onu (Kuran'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru (söylüyor) iseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.

011/14 (Putlarınız) eğer size cevap vermezlerse, bilin ki o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve Ondan başka da ilâh yoktur. O halde Müslüman olur musunuz?

011/15 Kim (yalnız) dünya hayatını ve onun ziynetini istemekte ise, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğramazlar.

011/16 İşte onlar, ahrette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir, halen yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır.

011/17 Rabbin tarafından gelmiş açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitabı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kuran'a) inanırlar.

Page 86: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Gruplardan her kim onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın: Zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.

011/18 Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Onlar (Kıyamet gününde) Rablerine arzedilecekler, şahitler de, "İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir." diyecekler. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerinedir.

011/19 Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğriltmek isteyenlerdir. Çünkü onlar özellikle ahreti inkâr ederler.

011/20 Onlar yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değiller ve onların Allah'tan başka dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar, gerçekleri işitmeye tahammül edemiyorlar ve hakikati de göremiyorlar.

011/21 İşte onlar kendilerine yazık ettiler. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.

011/22 Şüphesiz onlar, ahrette en çok ziyana uğrayanlardır.

011/23 İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.

011/24 Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumu hiç eşit olur mu? Hâlâ ibret almıyor musunuz?

011/25 Ant olsun biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Onlara, "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

011/26 Allah'tan başkasına tapmayınız! Çünkü ben size (gelecek) acıklı bir günün azabından korkuyorum."

011/27 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana bizim basit görüşlü alt tabakamızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizi yalancılar sanıyoruz.

011/28 (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden ( doğruluğumu tasdik eden ) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu

istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?

011/29 Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben, iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.

011/30 Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan kim korur? (Hiç) düşünmüyor musunuz?

011/31 Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir." diyemem. Çünkü onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.

011/32 Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin (azabı) bize getir.

011/33 (Nuh) dedi ki: Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz.

011/34 Eğer Allah sizi azdırmak istemişse, ben size öğüt vermek istesem de nasihatim size fayda vermez. Çünkü O, sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) Ona döndürüleceksiniz.

011/35 Yoksa "Onu (kendisi) uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer onu uydurduysam günahı bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.

011/36 Nuh'a vahiy olundu ki, artık kavminden iman etmiş olanlardan başkası (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.

011/37 Bizim gözlerimizin önünde vahyimiz uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır.

011/38 Nuh, gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, (yanına) her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ettinizse biz de sizinle alay edeceğiz.

Page 87: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

011/39 Kendisini rezil edecek azabın geleceği ve sürekli bir azabın başına ineceği (şahsın) kim olduğunu yakında bileceksiniz.

011/40 Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca, Nuh'a dedik ki: (Hayvan çeşitlerinin) her birinden iki çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle. Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.

011/41 Nuh dedi ki: Gemiye binin, onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

011/42 Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onlarla birlikte yüzüp gidiyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: “Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma.” diye seslendi.

011/43 Oğlu, "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım." dedi. "(Nuh), bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyucu yoktur." dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

011/44 (Kâfirler boğulduktan sonra yere) "Ey yer, suyunu yut; ey gök (sen de suyunu) tut!" denildi. Su çekilip azaldı, iş bitirildi, (gemi de) Cudi (dağının) üzerine yerleşti. Ve "O zalimler topluluğu yok olsun!" denildi.

011/45 Nuh, Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz boğulmuş olan oğlum da ailemdendir. Senin vaadin ise haktır. Sen Hâkimler Hâkimisin.

011/46 Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir amel sahibiydi (kâfirdi). O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.

011/47 Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden olurum.

011/48 Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızklarla) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı ümmetler de vardır.

011/49 (Ey Muhammet!) İşte bunlar sana vahiy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde (Nuh gibi) sen de sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.

011/50 Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. Siz (Putları İlâh edindiğinizden dolayı, Allah'a karşı) yalan uyduranlardan başkası değilsiniz

011/51 Ey kavmim! Ben (Allah'ın emirlerini tebliğ etmek için) ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

011/52 Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra da Ona tövbe edin (Ona dönün) ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın, günahkârlar olarak (Allah'tan) yüz çevirmeyin.

011/53 Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek değiliz.

011/54 Biz “Seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış!” demekten başka bir söz söyleyemeyiz! (Hûd) dedi ki: Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.

010/55 O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin (elinizden geleni yapın).

011/56 Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. (Çünkü) yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, onun perçeminden tutmuş olmasın. (Hepsinin hükmü, tasarrufu ve yönetimi Onun elindedir.) Şüphesiz Rabbim doğru bir yol üzerindedir. (Kimseye haksızlık ve zulüm etmez.)

011/57 Eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki ben, kendisiyle gönderildiğim şeyi size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavim yerinize getirir de Ona hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.

011/58 Emrimiz gelince Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri bizden bir rahmetle

Page 88: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kurtardık ve onları katı bir azaptan kurtuluşa erdirdik.

011/59 İşte Ad (kavmi)! Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler, Onun peygamberine asi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.

011/60 Böylece onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tabi tutuldular. Biliniz ki Ad (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd'un kavmi Ad, Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.

011/61 Semut kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin Odan başka ilâhınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde Odan mağfiret isteyin, sonra da Ona tövbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakın ve (Onların dualarını) kabul edendir.

011/62 Dediler ki: Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına (putlara) tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphedeyiz.

011/63 (Salih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir mucize üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse buna ne dersiniz? Bu durum karşısında Ona âsi olursam beni Allah'tan (Onun azabından) kim korur? Siz bana ziyan vermekten başka bir şey artırmazsınız.

011/64 Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın, sonra sizi yakın bir azap yakalar.

011/65 Fakat Semut kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Salih dedi ki: Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız). O söz yalanlanamayan bir tehdit idi.

011/66 Emrimiz gelince, Salih ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Çünkü senin Rabbin kuvvetli ve (her şeye) galip olandır.

011/67 Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

011/68 Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semut kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz

ki, Semut kavmi Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.

011/69 Ant olsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler de, "Selâm (sana)" dediler. O da "(size de) Selâm" dedi ve beklemeden kızartılmış bir buzağı getirdi.

011/70 Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan kalbine bir korku geldi. Dediler ki: Korkma, biz meleğiz. Lût kavmine gönderildik.

011/71 O esnada hanımı (hizmet için) ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Yakup'u müjdeledik.

011/72 (İbrahim'in karısı), "Vay halime! Ben bir koca karı, bu kocam da ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!" dedi.

(Tefsir alimlerine göre bu sırada İbrahim A.S. yüz yirmi, hanımı ise doksan yaşında idi.)

011/73 (Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.

011/74 İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle mücadeleye başladı.

011/75 Çünkü İbrahim cidden yumuşak huylu, içli, kendisini Allah'a vermiş biriydi.

011/76 (Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap, mutlaka gelecektir.

011/77 Elçilerimiz Lût'a gelince, onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı göğsü daraldı da, "Bu çetin bir gündür." dedi.

(Çünkü melekler genç delikanlılar şeklinde gelmişlerdi. Onları insan sanmış ve kavminin onlara tecavüz etmekten korkmuştu.)

011/78 (Delikanlı şeklindeki melekleri gören Lût'un) kavmi, koşarak onun yanına gelirler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût). "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır, sizin için bunlar daha temizdir, Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni

Page 89: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

rezil etmeyin! İçinizde (sizi bu kötülükten alıkoyacak) aklı başında bir adam yok mu?" dedi.

011/79 Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımızın olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.

011/80 (Lût), "Keşke benim size karşı (savunacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim." dedi.

011/81 (Melekler), "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiç biri geri kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vaat olunan (helâk) zamanı, sabahtır. Sabah yakın değil mi?" dediler.

011/82 Emrimiz gelince, onların üstünü altına getirdik ve üzerlerine (balçık) çamurundan pişirilip istif edilmiş bir çeşit taş yağdırdık.

011/83 (O taşlar), Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden (Mekke halkından) uzak değildir.

011/84 Medyen'e de kardeşleri Şuayip'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için ondan başka ilâh yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ve ben gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.

011/85 Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.

011/86 Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı kâr) sizin için daha hayırlıdır. (Bununla beraber ben sadece bir nasihatçiyim, yoksa) ben sizin üzerinize bir bekçi değilim.

011/87 Dediler ki: Ey Şuayip! Babalarımızın taptıklarını bırakmamızı yahut mallarımızda (eksik veya fazla verme hususunda) dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Hakikaten sen yumuşak huylusun, çok akıllısın, (diyerek alay ettiler).

011/88 (Şuayip) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana tarafından güzel bir rızk vermişse

bana ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerde aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız Ona dayandım ve yalnız Ona döneceğim.

011/89 Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hût kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir (zaman ve mekân olarak).

011/90 Rabbinizden af dileyin, sonra Ona tövbe edin. Çünkü Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.

011/91 Dediler ki: Ey Şuayip! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde cidden seni zayıf (âciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa seni mutlaka taşla öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin.

011/92 (Şuayip), "Ey kavmim! Size göre benim kabilem Allah'tan daha mı şereflidir ki, (kabilemin hatırı için beni öldürmüyorsunuz da) onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza atılmış (değersiz) bir şey kabul ediyorsunuz? Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır." dedi.

011/93 Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, ben de (vazifemi) yapacağım. Kendisini rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının kim olduğunu yakında bileceksiniz. Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.

011/94 Emrimiz gelince, Şuayip'i ve onunla beraber iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık, zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

011/95 Sanki orada barınmamışlardı. Biliniz ki, Semut kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.

011/96 Ant olsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

011/97 (Onu) Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik), fakat onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi.

011/98 Zira Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!

Page 90: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

011/99 Onlar burada da kıyamet gününde de lânete tabi tutuldular. (Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!

011/100 İşte bu, (halkı helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz, onlardan (bugüne kadar izleri) ayakta kalanlar da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.

011/101 Onlara biz zulmetmedik fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlardan hiçbir şeyi çevirmedi ve onların davranışı kendilerini ziyana düşürmekten başka hiçbir şey artırmadı.

011/102 Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Çünkü onun yakalaması acıklı ve çetindir.

011/103 İşte bunda, ahret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.

011/104 Biz onu (kıyamet gününü) ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik.

011/105 O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz, (ve şefaat edemez). Onlardan bedbaht da vardır, mutlu olan da vardır.

011/106 Bedbaht olanlara gelince, onlar ateştedirler, orada onların (çok feci) nefes alıp vermeleri vardır.

011/107 Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedi kalacaklardır. Çünkü Rabbin istediğini hakkıyla yapandır.

011/108 Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedi kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.

011/109 O halde onların tapmakta olduğu şeylerden şüpheye düşme. Çünkü onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azapta) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.

011/110 Ant olsun ki Musa'ya Kitabı verdik de ona ihtilâf ettiler. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı elbette onların arasında hüküm verilmişti (ve işleri de bitirilmişti). Şüphesiz ki onlar (Mekkeliler) de Kuran'da kuşkulandırıcı bir şüphe içindedirler.

011/111 Ant olsun Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

011/112 O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Ve aşırı gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.

011/113 Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.

011/114 Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindi), gecenin de yakın saatlerinde (akşam ve yatsı) namazı kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere (güzel bir) hatırlatmadır.

011/115 (Ey Muhammet!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.

011/116 Sizden önceki asırlarda yeryüzünde bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimselerin bulunması gerekli idi. Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır. Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.

011/117 Halkı ıslahatçı olduğu halde Rabbin, bir haksızlık ile memleketleri helâk etmez.

011/118 Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapmıştı. Fakat onlar ihtilâfa düşmeye devam ederler.

011/119 Ancak Rabbinin rahmetine nail olanlar müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için (rahmet etmek için) yarattı. Rabbin, “Ant olsun ki, cehennemi insanlar ve cinlerle toptan dolduracağım.” şeklindeki sözü yerini buldu.

011/120 Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda

Page 91: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

sana hak, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.

011/121 İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de gerekeni yapacağız!

011/122 Bekleyin! Şüphesiz biz de bekleyeceğiz!

011/123 Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş Ona döndürülür. Öyle işe Ona kulluk et ve Ona dayan (O sana yeter). Çünkü Rabbin sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.

012/YÛSUF SÛRESİ

012/01 Elif, Lâm, Râ. Bunlar apaçık Kitabın ayetleridir.

012/02 Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kuran olarak indirdik.

012/03 (Ey Muhammet!) Biz, sana bu Kuran'ı vahiy etmekle (geçmiş milletlerin haberlerini) en güzel bir şekilde sana anlatıyoruz. Gerçek şu ki: Sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin.

012/04 Bir zaman Yusuf, babasına (Yakup'a) demişti ki: Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm, yani onları bana secde ederlerken gördüm!

012/05 (Babası), "Yavrucuğum! Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır." dedi.

012/06 İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup'un soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

012/07 Ant olsun Yusuf ve kardeşlerinde, (onların haberlerinden) soranlar için ibretler vardır.

012/08 (Kardeşleri) dediler ki: Yusuf'la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Herhalde babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.

(Yusuf ile Bünyamin bir anadan, diğer oğulları ise başka bir anadandı.)

012/09 (Aralarında dediler ki:) Yusuf'u öldürün veya onu uzak bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tövbe ederek) salih kimseler olursunuz!

012/10 Onlardan bir sözcü (Yehûda), "Yusuf'u öldürmeyin, onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün)." dedi.

012/11 Dediler ki: Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf'u bize emanet etmiyorsun! Oysaki biz, ona iyilik isteyen kimseleriz.

012/12 Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.

012/13 (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.

012/14 Dediler ki: Vallahi biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu kurt yerse, o zaman gerçekten biz âciz kimseler sayılırız.

012/15 Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a, "Ant olsun ki sen onların bu işlerini, onlar farkına varmaksızın, (bir gün) kendilerine haber vereceksin:" diye vahiy ettik.

012/16 Akşamleyin ağlayarak babalarının yanı geldiler.

012/17 "Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için (sahraya) gittik, Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık, (ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın." dediler.

012/18 Gömleğinin üstünde yalancı bir kan ile geldiler. (Yakup) dedi ki: Belki de nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah'tır.

012/19 Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce) "Müjde, işte bir oğlan!" dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Hâlbuki Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.

Page 92: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

012/20 (Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona karşı rağbetsizdiler.

012/21 Mısır'da onu satın alan, karısına dedi ki: Ona değer ver ve güzel bak, umulur ki bize faydası olur. Ya da onu evlât ediniriz. İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.

012/22 (Yusuf) bulûğ çağına ulaşınca, ona hüküm ve ilim verdik, işte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.

012/23 Evinde bulunduğu kadın onun nefsinden (murat almak) istedi, kapıları iyice kapattı ve "Haydi gel!" dedi. O da, "(böyle bir iş yapmaktan) Allah'a sığınırım. Zira kocanız benim efendimdir, bana güzel davrandı. Durum şu ki: Zalimler felâh bulmaz." dedi.

012/24 Ant olsun ki, kadın ona meyletti. Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi o da kadına meyledecekti. İşte böylece biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için (delillerimizi gösterdik). Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.

012/25 İkisi de kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında onun efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan ya da acıklı bir işkenceden başka bir şey midir?

012/26 (Yusuf) "Hayır, o kendisi benim nefsimden (murat almak) istedi." dedi. Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti. Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o ise yalancılardandır.

012/27 Eğer onun gömleği arkadan yırtıldıysa, kadın yalan söylemiştir. O ise doğru söyleyenlerdendir.

012/28 (Efendisi, Yusuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına), "Şüphesiz bu, sizin tuzağınızdır. Çünkü sizin tuzağınız gerçekten büyüktür." dedi.

012/29 Ey Yusuf! Sen bundan uzak dur ( bu meseleyi kimseye söyleme). (Ey kadın!) Sen de günahının affını dile. Çünkü sen günahkârlardan oldun.

012/30 Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki: Azizin karısı delikanlısının nefsinden (murat almak) istiyormuş, Yusuf'un sevdası onun kalbine gelmiş! Biz onu gerçekten açık bir sapıklık içinde görüyoruz.

012/31 (Zeliha) onların dedikodusunu duyunca, onlara (davetçi) gönderdi, bir yandan da onlar için dayanacak yastıklar hazırladı. Her birinin eline bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken Yusuf'a); "Çık karşılarına." dedi. Kadınlar onu görünce (gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz, bu asla bir beşer değildir. Bu ancak değerli bir melektir!

012/32 Dedi ki: İşte hakkında beni kınadığınız şahıs budur. Ben onun nefsinden (murat almak) istedim, fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. Ant olsun, eğer o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve elbette zelillerden olacaktır.

012/33 (Yusuf), Ey Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir. Eğer sen onların hilelerini benden çevirmezse, onlara meyleder ve cahillerden olurum." dedi.

012/34 Rabbi onun duasını kabul etti ve onların hilesini uzaklaştırdı. Çükü o çok iyi işiten, pek iyi bilendir.

012/35 Sonra (Aziz ve arkadaşları) kesin delilleri görmelerine rağmen (halkın dedikodusunu kesmek için) yine de onu bir zamana kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun görüldü.

012/36 Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: "Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm." Diğeri de, "Ben de başımın üstünde kuşların yediği ekmeği taşıdığımı gördüm. Onun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz." dediler.

012/37 (Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek size gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Çünkü ben Allah'a inanmayan bir kavmin dinini terk ettim. Onlar ahreti inkâr edenlerin kendileridir.

012/38 Atalarım İbrahim İshak ve Yakup'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, bize ve

Page 93: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

insanlara Allah'ın lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

012/39 Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli ilâhlar mı daha iyi, yoksa kâhredici olan bir tek Allah mı?

012/40 Siz Allah'ı bırakıp sadece sizin ve atalarınızın taktığı (bir takım anlamsız) isimlere tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında her hangi bir delil indirmemiştir. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. O da kendisinden başkasına ibadet etmememizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

012/41 Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyalarınıza gelince), biriniz (daha önce olduğu gibi) efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından (beynini) yiyecekler. Yorumu hakkında sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir.

012/42 Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.

(Hz. Yusuf, Allah'tan başkasından yardım istediği için beş yıllık hapislikten sonra yedi yıl daha hapiste kalmaya mahkûm oldu. Böylece hapislik süresi toplan on iki yıl oldu.)

012/43 Kral dedi ki: Ben (rüyada) yedi arık ineğin yediği, yedi semiz inek görüyordum. Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de kuru gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız.

012/44 (Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık, yalancı düşlerdir. Biz böyle yalancı düşlerin yorumunu yapanlardan değiliz.

012/45 (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.

012/46 (Yusuf'un yanına gelerek dedi ki): Ey Yusuf! Ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumda) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.

012/47 Yusuf dedi ki: Âdetiniz üzere yedi sene ekin ekersiniz, sonra yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.

012/48 Sonra bunun ardından, (tohumluk olarak) saklayacaklarınızdan az bir miktar hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek, yedi kıtlık yılı gelecektir.

012/49 Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda, insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve) sıkacaklar. (Bol bol meyve ve sebzelere kavuşacaklar.)

012/50 (Adam bu yorumu getirince), Kral dedi ki: "Onu bana getirin." Elçi, Yusuf'a geldiği zaman, (Yusuf) dedi ki: Efendine dön de ona, "Ellerini kesen o kadınların zoru neydi?" diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.

012/51 (Kral) dedi ki: Yusuf'un nefsinden (murat almak) istediğiniz zaman durumunuz neydi? (Kadınlar) Haşa! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik." dediler. Aziz'in karısı da dedi ki: Şimdi hak meydana çıktı. Ben onun nefsinden (murat almak) istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.

012/52 (Yusuf dedi ki: Onların) bu (itiraflarına lüzum görmem), benim kendisine gıyapta hainlik etmediğimi ve Allah'ın, hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını Onun da bilmesi içindir.

012/53 (Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin acıyıp koruduğu hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emredicidir. Zira Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

012/54 Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel (danışman) edineyim. Onunla konuşunca dedi ki: Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin.

(Kral, gördüğü rüyanın yorumunu bir de Hz. Yusuf'tan bizzat dinlemek istedi. O da yorumu tekrarladı. Kral, nasıl tedbir almak gerektiğini sorunca, Hz. Yusuf, "Bolluk yıllarında çok ekin ekip ürünü stok etmek gerekir. Böylece kıtlık yıllarında hem kendinizin geçimini sağlarsınız, hem de ihracat yaparak hazineyi zenginleştirmiş olursunuz." dedi. Kral, peki bu işi kim yapacak? diye sorunca, Hz. Yusuf)

Page 94: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

012/55 "Beni bu yerin (Mısır'ın) hazinelerine tayin et. Çünkü ben onları çok iyi koruyan ve (tasarrufunu) pekiyi bilenim."

012/56 Ve böylece Yusuf'u orada dilediği yerde konaklamak üzere o yerde yerleştirdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatlarını zayi etmeyiz.

012/57 İman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için ahret mükâfatı daha hayırlıdır.

012/58 Yusuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. (Yusuf) onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı.

012/59 (Yusuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafirperverlerin en iyisiyim.

(Hz. Yusuf, kardeşlerine kim olduklarını ve nereden geldiklerini sordu. Onlar da Yakup isminde bir peygamberin oğulları olduklarını, kendileri on iki kardeş olup birisinin çöle gidip öldüğünü, bir diğerinin de babalarının yanında kaldığını anlattılar.)

012/60 Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir ölçek erzak yoktur, bana hiç yaklaşmayın.

012/61 Dediler ki: Onu babasından istemeye çalışacağız, kuşkusuz bunu yapacağız.

012/62 (Yusuf) genç adamlarına dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki, ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki yine geri gelirler.

012/63 Babalarına döndüklerinde dediler ki: Ey babamız! Ölçek bize yasaklandı. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle beraber gönder de (onun sebebine) ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.

012/64 Yakup dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne gibi bir güven duyduysam, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! Bu yüzden (ben onu sadece Allah'a emanet ediyorum); koruyucu olarak Allah en hayırlı olanıdır; O, acıyanların en merhametlisidir.

012/65 Eşyalarını açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Dediler ki: Ey babamız daha ne

istiyoruz! İşte sermayemiz de bize geri verilmiş. (Onunla yine) ailemize yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu (seferki aldığımız) bir ölçek azdır.

012/66 (Yakup) dedi ki: Etrafınızın kuşatılması (ve çaresiz kalma durumunuz) hariç, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle beraber göndermem. Ona (istediği şekilde) teminatlarını verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize Allah şahittir.

012/67 Sonra şöyle dedi: Ey oğullarım! (Mısır'a) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi sizden savamam. Çünkü hüküm Allah'tan başkasının değildir. Onun için ben yalnız Ona dayandım. Dayananlar yalnız Ona dayansınlar.

012/68 Babalarının kendilerine emrettiği yerden girdiklerinde Allah'tan gelecek hiç bir şeyi onlardan savamazdı, ancak Yakup'un nefsindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

012/69 Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini (Bünyamin'i) yanına aldı. "Şüphesiz ben, senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme." dedi.

012/70 (Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrapayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir münadi (tellal), "Ey kafile, herhalde siz hırsızsınız!" diye seslendi.

012/71 (Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek, "Ne yitirdiniz." dediler.

012/72 "Kralın su kabını yitirdik, onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim dedi (ler).

012/73 "Allah'a Ant olsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz." dediler.

012/74 (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız onun cezası nedir?

012/75 "Onun cezası, kayıp eşya, yükünde bulunan kimseye verilir. İşte ona el koymak, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız." dediler.

Page 95: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Yakup a.s.'ın şeriatına göre hırsız yakalanarak, çaldığı malın karşılığında mal sahibine bir sene köle olarak hizmet ettirilirdi. Mısır kanunlarında ise hırsıza sopa vurulur ve çaldığı malın iki misli ödettirilirdi.)

012/76 Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların kaplarını (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutacak değildi. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelere yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.

012/77 (Kardeşleri) dediler ki: Eğer o çaldıysa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı. Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı, (kendi kendine) dedi ki: Siz (onlardan) daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlatmakta olduğunuzu çok iyi biliyor.

(Rivayet edildiğine göre Hz. Yusuf'un halası onu çok severdi. Yusuf büyüyünce, babası onu yanında bulundurmak istedi. Halası da Yusuf'un kendi yanında kalmasını istiyordu. Bunun için İbrahim a.s.'dan kendisine miras kalmış olan kuşağını Yusuf'un beline bağladı. Sonra kaybolduğunu söyledi. Kuşak arandı ve Yusuf'un üzerinde çıktı. Şeriatın hükmü gereği Yusuf'u yanında alıkoydu. İşte Yusuf'un kardeşleri bu duruma işaret etmek istemişlerdir.)

012/78 Dediler ki: Ey Aziz! Gerçekten onun çok yaşlı babası var, (bununla kendini teselli ediyor). Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.

012/79 "Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız. Çünkü o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz." dedi.

012/80 Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Ben, babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.

012/81 Siz babanıza dönün ve deyin ki: Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz

sadece gördüğümüze şahitlik ettik. (Ötesini bilmiyoruz). Çünkü biz gaybın bekçileri değiliz.

012/82 (İstersen) içinde bulunduğumuz şehre (Mısır halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Şüphesiz biz doğru söyleyenlerdiniz.

(Kalkıp babalarına geldiler ve kardeşlerinin söylediklerini aynen söylediler.)

012/83 (Babaları) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (böyle bir) işi güzel gösterdi. (Bana düşen) artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

012/84 Ve onlardan yüz çevirdi de gamını yutarak dedi ki: Ey Yusuf'un üzerindeki gamım! (Gel, senin zamanındır!). Ve üzüntüden iki gözü ağardı (görmez oldu).

012/85 (Oğulları), "Allah'a Ant olsun ki sen hâlâ Yusuf'u anıyorsun. Sonunda ya hasta olacaksın, ya da helâk olacaksın." dediler.

012/86 (Yakup), "Ben sadece gam ve kederimi Allah'a arzediyorum. Ve ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından (vahiy ile) biliyorum." dedi.

012/87 Ey oğullarım! Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.

012/88 (Bunun üzerine Mısır'a döndüler.) Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki: Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı ve biz, değersiz bir sermaye ile geldik. Bize yetecek miktarı tam ver. Çünkü Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır.

012/89 Yusuf dedi ki: Siz, cahilliğiniz yüzünden, Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?

012/90 "Yoksa sen gerçekten Yusuf musun?" dediler. O da, "(Evet) ben Yusuf'um, bu da kardeşim (birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim Allah'tan korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah, güzel davrananların mükâfatını zayi etmez.

012/91 (Kardeşleri) dediler ki: Allah'a Ant olsun hakikaten Allah seni bize üstün kılmış. Hakikat şu ki, biz elbette hataya düşenlerden olduk.

Page 96: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

012/92 (Yusuf) dedi ki: Bugün sizi kınama yok, Allah sizi affetsin. Çünkü O, merhametlilerin en merhametlisidir.

(Yusuf a.s. sabah akşam kardeşlerine ziyafet veriyordu. Kardeşleri bu yakın ilgiden rahatsız oluyorlardı. Ona bir adam göndererek dediler ki: "Siz bizi sabah akşam yemeğe davet ediyorsunuz, fakat biz sana yaptıklarımızdan dolayı senden utanıyoruz." Yusuf a.s. onlara şöyle cevap verdi. Mısırlılar şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri gözle bakıyor ve "Yirmi dirheme satılmış bir köleyi, ulaştığı bu mertebeye yükselten Allah'ı tenzih ederiz." diyorlardı. Şimdi ise sizin sayenizde şeref kazandım. Çünkü benim sizin kardeşiniz ve İbrahim a.s. gibi büyük bir peygamberin torunu olduğumu anladılar.)

012/93 Şu benim gömleğimi götürün, onu babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.

012/94 Kafile (Mısır'dan) ayrılınca, babaları (yanındakilere), "Eğer bana bunak demezseniz inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum." dedi.

012/95 (Onlar da) "Vallahi sen hâlâ eski şaşkınlığındasın." dediler.

012/96 Müjdeci gelince, gömleği onun yüzüne koydu ve (gözleri) görecek duruma geldi, o zaman şöyle dedi: Ben size Allah tarafından (vahiy ile) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?

012/97 (Oğulları) dediler ki: Ey babamız! Allah'tan bizim günahlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar idik.

012/98 (Yakup), "Sizin için Rabbimizden af dileyeceğim. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir." dedi

012/99 (Hep beraber Mısır'a gidip) Yusuf'un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı "Emin olarak Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin." dedi.

012/100 Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: Ey babacığım! İşte bu daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkarıp şeytan benimle kardeşimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdiği için Rabbim bana ihsanda bulundu. Şüphesiz Rabbim

dilediğine lütfedicidir. Çünkü O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

012/101 Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahrette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat.

012/102 İşte bu Yusuf kıssası, gayp haberlerindendir. Onu sana biz vahiy ediyoruz. Çünkü onlar hile yaparken, işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.

(Rivayet olunduğuna göre Hz. Yakup, Mısır'da oğlunun yanında 24 sene yaşadıktan sonra vefat etti. Vasiyeti üzerine nâşı Şam'da babası İshak'ın yanına gömüldü. Hz. Yusuf da babasından sonra 23 yıl yaşadı. Mısırlılar onu çok sevdikleri için onu ülkelerinde alıkoydular. Mermerden bir sandığın içine koyarak onu Nil'e gömdüler. Daha sonra Hz. Musa onun nâşını bularak babası Yakup'un yanına götürerek defnetti.)

012/103 Sen (iman etmelerine) düşkün olsan bile yine de insanların çoğu iman edecek değillerdir.

012/104 Hâlbuki sen buna karşı onlardan bir ücret istemiyorsun. Kuran âlemler için ancak bir öğüttür.

012/105 Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.

012/106 Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.

012/107 Allah tarafından herkesi kapsayacak bir musibetin gelmesinden veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopmasından emin mi oldular?

012/108 De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim. Ve ben ortak koşanlardan değilim.

012/109 Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahiy ettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber) göndermedik. (Kâfirler) yeryüzünde hiç gezmediler mi ki onlardan öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler.

Page 97: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Sakınanlar için ahret yurdu elbette daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

012/110 (O kâfirler, kendilerine verilen mühlete aldanmasınlar. Çünkü önceki toplumlara da böyle mühlet verdik) ama tam peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.

012/111 Ant olsun onların (geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır. (Bu Kuran) uydurulacak bir söz değildir. Ancak kendinden öncekilerin tasdiki, her şeyin açıklanması, iman eden bir toplum için bir rahmet ve bir hidayettir.

013/RÂ’D SÛRESİ

013/01 Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar o Kuran'ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.

013/02 Allah, görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra arş üzerine istiva eden (kurulan), güneşi ve ayı emrine boyun eğdirendir. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için işi düzenleyip ayetleri açıklayandır.

013/03 Odur yeri düzenleyen, onda oturaklı dağlar (akan) ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden iki çift yaratandır. Geceyi de gündüzün üstüne O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.

013/04 Yer küresinde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalar vardır. Bunların hepsi bir su ile sulandığı halde yemişlerinde, onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda da akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

013/05 (Ey Muhammet! Onların seni yalanlamalarına) Şaşıyorsan, asıl onların, "Biz mi toprak olduğumuz zaman yeniden yaratılacağız?" demeleri şaşılacak şeydir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir. Onlar (Kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar ateş ehlidir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır!

013/06 (Müşrikler) senden iyilikten önce kötülüğü çabucak istiyorlar. Hâlbuki

onlardan önce ibret alınacak birçok azap gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar (kendilerine) zulmettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret edicidir. (Bununla beraber) Rabbin gerçekten çok şiddetli azap edicidir.

013/07 Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Hâlbuki) sen ancak bir uyarıcısın. Zira her toplumun bir uyarıcısı vardır.

013/08 Allah her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.

013/09 O gaybı ve hazırı bilir, çok büyüktür, yücedir.

013/10 Sizden sözü gizleyenle onu açığa vuran; geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen (Onun ilminde) eşittir.

013/11 Onun önünde ve arkasında Allah'ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki iyi özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı (güzel nimetleri) değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.

013/12 Odur sizi, korku ve ümide düşürmek için, şimşeği gösteren ve yağmur yüklü bulutları meydana getiren.

013/13 Gök gürültüsü Allah’a hamt eder. Melekler de Onun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Durum bu iken onlar, Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı pek şiddetli olandır.

013/14 Hak dua ancak Allah'a yapılır. Ondan başka dua ettikleri şeyler, onların istediklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. (Onların karşılaması) ancak (kuyu başında durup su) ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Hâlbuki (suyu avuçlayıp ağzına koymadıktan sonra) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası böylece boşa gitmiştir.

013/15 Göklerde ve yerde bulunanlar kendileri de gölgeleri de ister istemez Allah'a secde ederler.

013/16 De ki: ”Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” ”Allah’tır.” de. Yoksa Onu bırakıp kendilerine bir fayda ve zararı olmayan

Page 98: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

veliler mi edindiniz?” de. De ki: ”Hiç körle gören bir olur mu? Yahut karanlıkla aydınlık bir midir?” Yoksa Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler?” De ki: ”Her şeyi yaratan Allah’tır. Ve O Vahid’(tek) dir, Kâhhar’ (yok edici) dır.”

013/17 (Allah), gökten su indirdi de vadiler kendi miktarlarınca sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak için ateşte erittikleri şeylerden de bunlara benzer köpük olur. İşte Allah hak ile batıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.

013/18 İşte Rablerinin emrine uyanlar için (mükâfatın) en güzeli vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde onların tümüyle bunun yanında onun bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!

013/19 (Düşünün) Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkâr eden) kör kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak akıl sahipleri anlar.

013/20 (O akıl sahipleri) ki onlar, Allah'ın ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar.

013/21 Onlar Allah'ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten (akrabalık bağlarını koparmayıp, onlara iyilik eden), Rabbinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.

013/22 Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açık olarak (Allah) yolunda harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte bunlar var ya, dünya yurdunun sonucu (cennet) sadece onlarındır.

013/23 (O sonuç) Adn cennetleridir, oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklar.

013/24 (Melekler), "Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir." derler.

013/25 Allah'a, verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah'ın, riayet edilmesini emrettiği şeyleri terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.

013/26 Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahret yanında dünya hayatı (basit) eşyadan başka bir şey değildir.

013/27 Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır. Kendisine yöneleni de hidayete erdirir.

013/28 (Onlar Allah'a) iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla sükûnet bulur

013/29 İman edip güzel âmel edenler için, mutluluk ve sarılacak güzel yurt (cennet) vardır.

013/30 Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahiy ettiğimizi onlara okuyasın. Çünkü onlar Rahman'ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. Ondan başka İlâh yoktur. Sadece Ona tevekkül ettim ve dönüş sadece Onadır.

013/31 Eğer bir Kuran'la dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı ya da onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kuran yine bu Kitap olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vaadi gelinceye kadar devamlı olarak inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı, ya ansızın büyük belâ gelecek, ya da o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah vaadinden asla dönmez.

013/32 Ant olsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi ve ben onlara mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (görseydin ki) azap nasılmış!

013/33 Her nefsin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Hâlbuki onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: Bari onlara ad verin (onlar necidirler?). Yoksa siz Allah'a, yeryüzünde bilemeyeceği bir şey mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş lâf mı ediyorsunuz? Aslında inkâr edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru

Page 99: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.

013/34 Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah'tan (Onun azabından) koruyacak kimse de yoktur.

013/35 Takva sahiplerine vaat olunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur.

013/36 Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kuran'a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde birleşen) gruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve Ona ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız Ona çağırıyorum ve dönüş de yalnız Onadır.

013/37 Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, işte o zaman Allah tarafından senin ne bir dostun ne de koruyucun vardır!

013/38 Ant olsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her zamanın (kulların maslahatlarına göre) yazılmış hükmü vardır.

013/39 Allah dilediğini silip, iptal eder, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı Onun yanındadır.

013/40 Biz, onlara vaat ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.

013/41 Bizim, yeryüzüne gelip onu, uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, onun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O hesabı çabuk görendir.

013/42 Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; Hâlbuki bütün tuzaklar Allah'a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir (Dolayısıyla istediğinin tuzağını bozar.).

013/43 Kâfir olanlar, "Sen Resul olarak gönderilmiş bir kimse değilsin." derler. De

ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitap (Kuran) ilmi olan yeter.

014/İBRÂHİM SÛRESİ

014/01 Elif, Lâm, Râ (Bu Kuran) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip, (ve) övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.

014/02 Allah öyle bir varlıktır ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Şiddetli azaptan dolayı kâfirlerin vay haline.

014/03 Dünya hayatını ahrete tercih edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve onun eğriliğini isteyenler var ya, işte onlar uzak bir sapıklık içindedirler.

014/04 (Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Sonra da Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.

014/05 Ant olsun ki, Musa'yı da, "Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat." diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda, çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

014/06 Hani Musa bir zamanlar kavmine demişti ki: Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, Çünkü o, sizi işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı kesip kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.

014/07 Hatırlayın ki Rabbiniz size, "Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." diye bildirmişti.

014/08 Musa dedi ki: Eğer siz ve yeryüzünde olanların hepsi nankörlük etseniz (Allah'ın bir şeyi noksan olmaz). Çünkü Allah gerçekten zengindir. (O, zatında) hamt edilmeye lâyıktır.

014/09 Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine

Page 100: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

mucizeler getirdi de onlar ellerini peygamberlerin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden şüphelendirici bir kuşku içindeyiz.

014/10 Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var? Hâlbuki O, sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlamak ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatmak için sizi (hak dine) çağırıyor. Onlar dediler ki: Siz de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz. Öyle ise bize apaçık bir delil getirin.

014/11 Peygamberleri de onlara dediler ki: (Evet) biz sizin gibi bir beşerden başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın lütfu olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar.

014/12 Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde, ne diye biz Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler.

014/13 Kâfir olanlar peygamberlerine dediler ki: Elbette sizi, ya yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz! Rableri de onlara, "Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz!" diye vadetti.

014/14 Ve (ey inananlar!) Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkan ve tehditten sakınan kimselere hastır.

014/15 (Peygamberler), fetih istediler. (Allah da verdi). Her inatçı zorba da hüsrana uğradı.

014/16 Ardından da (o inatçı zorbaya) cehennem vardır, orada kendisine irinli su içirilecektir.

014/17 Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki azaptan kurtulsun). Bundan ötede de daha şiddetli bir azap vardır.

014/18 Rablerini inkâr edenlerin durumu (şudur:) Onların amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer.

Kazandıklarından hiç bir şeyi elde edemezler. İşte bu, (haktan) uzak sapıklığın kendisidir.

014/19 Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir.

014/20 Bu, Allah'a güç değildir.

014/21 (Kıyamet gününde) hepsi Allah'ın huzuruna çıkacak ve zayıflar, o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: Biz sizin tabilerinizdik, şimdi siz, Allah'ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz? Onlar derler ki: (Ne yapalım) Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi, doğru yola iletirdik. Şimdi biz sızlansak da, sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.

014/22 (Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki; şüphesiz Allah size gerçek olanı vaat etti, ben de size vaat ettim ama yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi (inkâra) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, (beni Allah'a) ortak koşmanızı reddettim. Çünkü zalimlere, elbette acıklı bir azap vardır.

014/23 İman edip de iyi işler yapanlar, Rablerinin izniyle içinde ebedi kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Orada onların (birbirlerine karşı) sağlık temennileri, "selâm" dır.

014/24 Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi? Güzel bir sözü; kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).

014/25 O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.

014/26 Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan pis bir ağaca benzer.

014/27 Allah iman edenleri dünya hayatında da ahrette de değişmeyen sözle sağlam yolda yürütür. Buna mukabil Allah zalimleri saptırır. Allah dilediğini yapar.

014/28 Allah'ın nimetini nankörlüğe çevirenleri ve sonunda kavimlerini helâk yurduna sürükleyenleri görmedin mi?

Page 101: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

014/29 Onlar cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır!

014/30 (İnsanları) Allah yolundan saptırmak için Ona ortaklar koştular. De ki (istediğiniz gibi) yaşayın. Çünkü dönüşünüz ateşedir.

014/31 İman eden kullarıma söyle, namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendilerine ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.

014/32 Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızk olarak size türlü meyveler çıkaran, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır.

014/33 Adetleri üzere seyreden güneşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Allah'tır.

014/34 O size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!

014/35 Hatırla ki, İbrahim şöyle demişti: Rabbım! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!

014/36 Çünkü, Rabbim; onlar (putlar) insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse (o da senin merhametine kalmıştır). Şüphesiz sen çok bağışlayan, pek esirgeyensin.

014/37 Ey Rabbimiz! Ey Sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben; çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızk ver. Umulur ki, bu nimetlere şükrederler.

014/38 Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

014/39 İhtiyar (olduğum) halde bana İsmail'i ve İshak'ı bağışlayan Allah'a hamt olsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir (kabul edendir).

014/40 Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlar eyle. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et.

014/41 Ey Rabbimiz! Hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!

014/42 (Ey Muhammet !) Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Şu kadar var ki, Allah onları (cezalandırmayı), gözlerin şaşkınlıktan bakakalacağı bir güne erteliyor.

014/43 (O gün onlar) başlarını dikerek koşarlar. Gözleri kendilerine dönmez. Kalpleri ise bomboştur.

014/44 İnsanları, kendilerine azabın geleceği (kıyamet) gününden korkut ki, sonra zalimler, "Ey Rabbimiz! Yakın bir müddete kadar bize süre ver de senin davetine uyalım ve peygamberlere tabi olalım." derler. (Onlara) "Daha önce, sizin için bir zeval olmadığına, yemin etmemiş miydiniz?" (denilir).

014/45 (Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl işlem yaptığımız size apaçık belli olmuştu. Ve size birçok misaller de vermiştik. (Bütün bunlara rağmen yola gelmediyseniz, şimdi belli bir süreye kadar ertelemekle mi doğru yolu bulacaksınız?)

014/46 Hilelerinin cezası Allah katında (malûm) iken onlar, tuzaklarını kurmuşlardı. Hâlbuki onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildi!

014/47 O halde sakın, Allah'ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Çünkü Allah, intikam sahibi mutlak üstündür.

014/48 Yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) değiştirildiği ve (insanlar) bir ve kahredici olan Allah'ın huzuruna çıktıkları gün (Allah bütün zalimlerden intikam alacaktır).

014/49 O gün günahkârların (şeytanlarıyla birlikte) bukağılara vurulmuş olduğunu görürsün.

014/50 Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir.

014/51 Allah herkese kazandığı ile ceza vermek için (onları diriltecektir). Kuşkusuz Allah hesabı çabuk görendir.

Page 102: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

014/52 İşte bu (Kuran), tehlikelere karşı uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.

015/HİCR SÛRESİ

015/01 Elif, Lâm, Ra. Bunlar kitabın ve açık bir okumanın ayetleridir.

015/02 Kâfir olanlar vaktiyle kendilerinin Müslüman olmalarını nice kez arzu edecekler.

015/03 Onları bırak, yesinler, eğlensinler ve boş emel onları oyalaya dursun. (Kötü sonucu) yakında bilecekler!

015/04 Kendisi hakkında (bizce) bilinen bir yazı yokken biz, hiçbir ülkeyi helâk etmedik.

015/05 Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.

015/06 Dediler ki: Ey kendisine Kuran indirilen (Muhammet!) Sen mutlaka bir mecnunsun!

015/07 "Eğer doğru söyleyenlerden idiysen, bize melekleri getirmeliydin. dediler

015/08 Biz melekleri ancak hak ile indiririz. İşte o zaman onlara mühlet verilmez.

015/09 Kuran’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.

015/10 Ant olsun, Senden önceki milletler arasında da elçiler gönderdik.

015/11 Onlara bir peygamber gelmeye dursun, hemen onunla alay ederlerdi.

015/12 İşte böylece biz onu, suçluların kalbine sokarız.

015/13 Eskiden yaşamış kimselerin âdet ve kanunu geçtiği halde onlar buna (Kuran'a) inanmazlar.

015/14 Üzerlerine semadan bir kapı açsak da oradan inip çıksalar bile,

015/15 Yine de “Muhakkak gözlerimiz bulandı, belki biz büyüye tutulmuş bir kavimiz!” diyeceklerdir.

015/16 Ant olsun, biz gökte birtakım burçlar yarattık ve bakıp temaşa edenler için onu süsledik.

015/17 Onları, taşlanmış (kovulmuş) her şeytandan koruduk.

015/18 Ancak kulak hırsızlığı eden müstesna. Onun da peşine açık bir ateş alevi düşmüştür.

015/19 Yeri uzatıp yaydık, orada sarsıntıyı önleyen dağlar yerleştirdik ve yeryüzünde (ölçülüp) tartılan her şeyden nice bitki bitirdik.

015/20 Orada hem sizin için, hem de sizin besleyicileri olmadığınız varlıklar için gerekli besinler ve geçim vasıtaları yarattık.

015/21 Kâinatta bulunan her şeyin hazineleri ancak bizim yanımızdadır. Biz onu, ancak belli bir miktar ile indiririz.

015/22 Biz, rüzgârları (bitkileri) aşılamayı sağlayan vasıtalar olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz bunları yapmasaydık) siz o suyu saklayamazdınız.

015/23 Ancak biz diriltir ve biz öldürürüz! Ve sonunda her şeye biz varis oluruz.

015/24 Ant olsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz.

015/25 Şüphesiz onları (kıyamette) toplayacak olan senin Rabbindir. Çünkü O, hâkimdir, âlimdir.

015/26 Ant olsun biz insanı, kuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan yarattık.

015/27 Cinleri de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık.

015/28 Hani Rabbin meleklere demişti ki: Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş cıvık bir balçıktan bir insan yaratacağım.

015/29 Onu düzenlediğim (insan şekline koyduğum) ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.

015/30 Meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

015/31 Fakat İblis, secde edenlerle beraber secde etmekten imtina etti.

Page 103: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

015/32 (Allah), "Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmayı terk etmene sebep ne?" dedi.

015/33 (İblis); "Ben, kuru bir çamurdan oluşan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım:" dedi.

015/34 Bunun üzerine Allah, "Öyle ise oradan çık! Çünkü artık kovuldun!" dedi.

015/35 Muhakkak ki, kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır.

015/36 (İblis), "Ey Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver." dedi.

015/37 Allah, “Tamam, izin verildi sana.

015/38 Daha önce belirlenmiş güne kadar!” buyurdu.

015/39 (İblis) dedi ki: Ey Rabbim! Ant olsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!

015/40 Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kullarım müstesna.

015/41 (Allah) buyurdu: İşte benim gözetmem gereken doğru yol budur.

015/42 Şüphesiz kullarım (benimdir). Onların aleyhine sana verilmiş bir hâkimiyet yoktur. Ancak azgınlardan sana tabi olanlar müstesna.

015/43 Muhakkak cehennem, onların hepsine vaat olunan yerdir.

015/44 Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapı için ayrılmış bir zümre vardır.

015/45 Allah'ın azabından korkup rahmetine sığınan Muttakiler, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır.

015/46 "Oraya emniyet ve selâmetle girin!" denilir (onlara).

015/47 Biz, onların göğüslerindeki kini söküp attık; onlar artık, köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olup (sohbet ederler).

015/48 Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmayacak ve onlar, oradan çıkarılmayacaklardır.

015/49 (Ey Muhammet!) Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.

015/50 Bununla beraber benim azabım da acıklı azap olduğunu bildir.

015/51 Onlara İbrahim'in misafirlerinden (meleklerden) de haber ver.

015/52 Onun yanına geldikleri zaman, "selâm" dediler. (İbrahim onları tanımadığı için) "Biz sizden korkuyoruz!" dedi

015/53 Dediler ki: "Korkma, hakikaten biz sana çok bilgin bir oğul müjdeliyoruz."

015/54 (İbrahim) "Bana ihtiyarlık çökmesine rağmen beni müjdeliyor musunuz? Beni neye dayanarak müjdeliyorsunuz?" dedi.

015/55 "Sana hakkı müjdeledik, sakın ümit kesenlerden olma!" dediler.

015/56 (İbrahim), "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?“ dedi.

015/57 Onlar, “Haberin olsun, biz mücrim bir kavme gönderildik.

015/58 Ey elçiler! (Başka) ne işiniz var?" dedi.

015/59 Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.

015/60 (Fakat Lût'un) karısı müstesna, biz onun geri kalanlardan olmasını uygun bulduk.

015/61 Elçiler Lût ailesine gelince,

015/62 Lût onlara, "Hakikaten siz tanınmayan kimselersiniz." dedi.

015/ 63 Dediler ki: Bilakis, biz sana, onların şüphe etmekte oldukları şeyi (azabı ve helaki) getirdik.

015/64 Sana gerçeği getirdik, biz, hakikaten doğru söyleyenlerdeniz.

015/65 Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, gitmeniz istenen yere gidin.

Page 104: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

015/66 Ona (Lût'a), şu kesin emri vahiy ettik ki: Sabaha çıkarlarken mutlaka onların ardı kesilmiş olacaktır.

015/67 Şehir halkı (kötü arzularını tatmin maksadıyla) birbirlerini kutlayarak (meleklerin yanına) geldiler.

015/68,69 (Lût) onlara, "Bunlar benim misafirimdir. Sakın beni utandırmayın, Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!" dedi.

015/70 "Biz seni halkın işine karışmaktan men etmemiş miydik?" dediler.

015/71 "Şayet siz kötü işinizi yapmakta kararlıysanız işte bunlar kızlarımdır (onlarla evlenebilirsiniz)" dedi.

015/72 (Ey Muhammet!) Hayatın hakkı için, onlar, sarhoşluklar içinde bocalıyorlardı.

015/73 İşrak (güneşin doğma) zamanına girerlerken, onları, o korkunç ses yakaladı.

015/74 Böylece ülkelerinin, üstünü altına getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

015/75 İşte bunda düşünen, ferasetli kimseler için ibretler vardır.

015/76 O şehrin harabeleri bir yol üzerinde hâlâ durmaktadır.

(Lût kavminin yaşadığı yerler, Lût gölü civarında, Amman'ı Medine'ye bağlayan yol üzerinde bulunduğu belirtilmektedir.)

015/77 Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır.

015/78 Eyke halkı da gerçekten zalim idiler.

015/79 Fakat biz, onlardan da intikam aldık. Ve şüphesiz onların ikisi de elbette açık bir yol üzerindedirler (Lut kavmi ile Eyke halkının beldeleri)

015/80 Ant olsun Hicr halkı da peygamberlerini yalanlamıştı.

015/81 Biz, onlara mucizelerimizi vermiştik, fakat onlardan yüz çevirmişlerdi.

018/82 Onlar dağlardan emniyetli evler yontmuşlardı

015/83 Onları (Hicr halkı) da sabaha çıkarlarken, o korkunç ses yakaladı.

015/84 Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.

(Hicr: Salih peygamberin kavminin yaşadığı bölgenin adıdır. Burada yaşayan halka Semut kavmi denir.)

015/85 Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri, ancak hak ile yarattık. O saat (kıyamet saati), mutlaka gelecektir. Şimdi onlara güzel muamele et.

015/86 Şüphesiz Rabbin, hakkıyla yaratan, pek iyi bilendir.

015/87 Ant olsun biz sana tekrarlanan yedi (ayeti) ve büyük Kuran'ı verdik.

015/88 Sakın bazı kimselere (kâfirlere) geçici fayda için verdiğimiz dünya malına gözlerini dikme, onlara üzülme ve müminlere kanat ger.

015/89 De ki: Ben apaçık bir uyarıcıyım.

015/90 Nitekim o bölücülere (azap) indirmişizdir.

015/91 Onlar Kuran'ı parça parça edenler (Kuran'ın bir kısmını kabul edenler, bir kısmını da kabul etmeyenler) dir.

015/92 Rabbin hakkı için, biz onların hepsine soracağız,

015/93 Yaptıkları işleri sebebiyle.

015/94 Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!

015/95 (Seninle) alay edenlere karşı biz sana destek olmaktayız.

015/96 Çünkü onlar Allah ile beraber başka bir ilâh edinenlerdir. (Kimin doğru olduğunu) yakında bileceksiniz.

015/97 Ant olsun, onların söylemekte oldukları şeyler yüzünden, canının sıkıldığını biliyoruz.

015/98 O halde sen Rabbini hamt ile tespih et ve secde edenlerden ol!

015/99 Sana yakın (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!

Page 105: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

016/NAHL SÛRESİ

016/01 Allah'ın emri gelmiştir, artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.

016/02 Allah melekleri, kullarından dilediği kimseye kendinden bir vahiy ile "Benden başka İlâh olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun." diye gönderir.

016/03 (Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir.

016/04 Çünkü insanı da bir damla meniden yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım olmuştur.

016/05 Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı (şeyler) ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.

016/06 Sizin için onlarda ayrıca akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken, bir güzellik (bir zevk) vardır.

016/07 Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak, canlara eziyet ederek varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.

016/08 Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve süslenmeniz için (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil vasıtaları) yaratır.

016/09 Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

016/10 Gökten suyu indiren Odur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve ot) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız.

016/11 (Allah), su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.

016/12 O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Diğer yıldızlar da Allah'ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda, düşünen bir millet için pek çok deliller vardır.

016/13 Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için büyük bir ibret vardır.

016/14 Allah, içinde taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için, denizi emrinize verendir. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini görüyorsunuz. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.

016/15 (Allah), Sizi sarsmaması için, yeryüzünde sağlam dağları; doğru yolu bulmanız için de ırmakları ve yolları meydana getirdi.

016/16 Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.

016/17 O halde, yaratan (Allah) yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?

016/18 Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Rabbin çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

016/19 Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.

016/20 Allah'ı bırakıp da kendilerine taptıklarınız (putlar), hiç bir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmıştır.

016/21 Onlar, diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

016/22 Sizin İlâhınız bir tek İlâh'tır. Fakat ahrete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

016/23 Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.

016/24 Onlara, "Rabbiniz ne indirdi?" denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını." derler.

016/25 Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki, yüklenecekleri şey ne kötü bir şey!

016/26 Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı, sonunda Allah, onların binalarına temellerinden geldi de üstlerindeki tavan üzerlerine çöküverdi. Bu azap onlara, fark etmedikleri yerden gelmişti.

Page 106: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

016/27 Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil ve rüsvay eder ve der ki: Haklarında (müminlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede? Kendilerine ilim verilmiş olanlar da derler ki: Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir.

016/28 Melekler, kendilerine (küfürleri sebebiyle) zulmedenlerin canlarını alacakları zaman onlar: ”Biz hiçbir fenalık yapmazdık” diyerek teslim olurlar. (Melekler de onlara cevap olarak) ”Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.” derler.

016/29 O halde, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

016/30 Allah’tan korkup sakınanlara ise “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde “Hayrın ta kendisini!” derler. Bu dünyada güzel iş yapanlara güzel bir mükâfat vardır ve elbette ahret yurdu daha hayırlıdır! Takva sahiplerinin yurdu da ne hoştur!

016/31 (O yurt), onların girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada kendilerine diledikleri her şey verilir. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.

016/32 Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.

016/33 (Kâfirler), kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.

016/34 Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşattı.

016/35 Ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi ne biz, ne de babalarımız ondan başkasına ibadet ederdik. Onun emri olmadan hiç bir şeyi de haram kılmazdık!" Onlardan öncekiler de böyle demişlerdi. Peygamberlerin üzerine açık-seçik tebliğden başka bir şey var mı?

016/36 Ant olsun ki, biz, "Allah'a kulluk edin ve putlardan sakının." diye (emretmeleri için) her millete, bir peygamber gönderdik. Allah onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı için de sapıklığa

düşmek hak oldu. Yeryüzünde gezin de görün. İnkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!

016/37 (Ey Muhammet!) Her ne kadar sen, onların hidayete ermelerine düşkün isen de şüphesiz Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Ve onların yardımcıları da yoktur.

016/38 Onlar, olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler ve dediler ki: "Allah ölen bir kimseyi tekrar diriltmez." Aksine! Bu, hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmezler.

016/39 Hakkında ihtilâf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah onları diriltir).

016/40 Biz, bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona sadece “ol!” dememizdir; o da hemen oluverir.

016/41 Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahretin mükâfatı elbette daha büyüktür.

016/42 (Onlar), Rablerine tevekkül ederek sabrederler.

016/43 Senden önce de, kendilerine vahiy ettiğimiz erkeklerden başkasını (Peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun.

016/44 (Peygamberler), apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kuran'ı indirdik. Umulur ki düşünüp anlarlar.

016/45 Kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilmeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

016/46 Veya onlar dönüp dolaşırken kendilerini Allah’ın kendilerini yakalayamayacağından (emin mi oldular)? Çünkü onlar (Allah’ı) aciz bırakacak değillerdir.

016/47 Yoksa Allah’ın kendilerini bir korku üzerine yakalamayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin, çok şefkatli, pek merhametlidir.

016/48 Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner.

Page 107: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

016/49 Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.

016/50 Çünkü onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.

016/51 Allah buyurdu ki: İki İlâh edinmeyin, O ancak bir İlâhtır. O halde yalnız benden korkun.

016/52 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur, din de yalnız Onundur. O halde Ondan başkasından mı korkuyorsunuz?

016/53 Sizdeki her nimet Allah’tandır. Sonra bir sıkıntıya uğradığınızda yalnız Ona sığınırsınız. Sonra sıkıntınızı giderince de içinizden bir grup Rablerine şirk koşarlar. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmeleri için (böyle yaparlar). (Bu nimetler içinde rahat) geçinin bakalım, yakında göreceksiniz.

016/54 Sonra da sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak koşarlar!

016/55 Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın, fakat yakında hakikati bileceksiniz

016/56 Bir de kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a Ant olsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!

016/57 Onlar, kızları Allah’a -ki Allah bundan münezzehtir-, beğenip hoşlandıklarını (erkek çocukları) da kendilerine nispet ediyorlar.

016/58 Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman, öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.

016/59 Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde kalarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.

016/60 Kötü sıfat, ahrete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.

016/61 Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar, ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

016/62 Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. En güzel sonuç kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalan söylüyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve onlar (ateşe) terk olunacaklar.

016/63 Allah'a ant olsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi de (iman etmediler). İşte o, bugün oların velisidir. Ve onlar için acıklı bir azap vardır.

016/64 Biz bu kitabı (Kuran'ı) sana sırf hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi insanlara açıklaman ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olması için indirdik.

016/65 Allah, gökten su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.

016/66 Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük ibretler vardır. Zira size, onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.

016/67 Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

(Bu ayet, Mekke'de inmiştir. O zaman içki henüz haram kılınmamıştı.)

016/68 Rabbin bal arısına vahiy etti: Dağlardan ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovan) edin.

016/69 Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına git. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar. Onda insanlar için bir şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.

016/70 Sizi Allah yarattı, sonra sizi yine öldürecek. Bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin de (bilgisizliğin ne demek olduğunu anlasın) diye sizden bazı kimseler erzeli ömre

Page 108: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kadar (Bunaklık günlerine kadar) yaşatılır. Allah âlim ve kadirdir.

016/71 Allah, rızk hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altındakilere (köle ve hizmetçilere) vermiyorlar ki rızkta hepsi eşit olsunlar. (Onlar ellerinin altındakilerle kendilerini eşit tutmazlarken, Allah'ı putlarla nasıl eşit sayıyorlar? Yoksa) Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar.

016/72 Allah, size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla besledi. Onlar hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

016/73 Onlar, Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen şeylere tapıyorlar.

016/74 İşte böylece siz de Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah her şeyi bilir. Hâlbuki siz pek çok şeyi bilemezsiniz.

016/75 Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamt Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

016/76 Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi bu (adamla), doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?

016/77 Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) saatinin durumu ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan başkası değildir. Çünkü Allah her şeye kadirdir.

016/78 Siz hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı, şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.

016/79 Göğün hava boşluğunda ve uçmalarına uygun hale getirilen sahada uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.

016/80 Allah, evlerinizin bir kısmını sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve hayvanların derilerinden, gerek göç gününüzde gerekse konaklama gününüzde, sizin için taşınması kolay evler (çadırlar, portatif evler yaptı). Onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi.

016/81 Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, Müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.

016/82 (Ey Muhammet!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.

016/83 Onlar, Allah'ın nimetini bilirler (itiraf ederler). Sonra da onu inkâr ederler. Çünkü onların çoğu kâfirdir.

016/84 Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir olanlara (özür dilemelerine) izin verilir, ne de onların özür dilemeleri istenir.

016/85 O zulmedenler, azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, onlara mühlet de verilmez.

016/86 (Allah'a) ortak koşanlar, ortaklarını gördükleri zaman derler ki: Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır. Onlar da bunlara, "Siz mutlaka yalancısınız." diye söz atarlar.

016/87 O gün Allah'a teslim (bayrağını) çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.

016/88 Kâfir olup da (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat artıracağız.

016/89 O gün her ümmetin içinden kendilerinin üzerine birer şahit göndereceğiz. Ayrıca, seni de onların üzerine tam bir şahit olarak getirdik. Bu kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için de bir müjdeci olarak indirdik.

016/90 Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin

Page 109: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

016/91 Anlaşma-sözleşme yaptığınızda Allah’a karşı sözünüzü yerine getirin. Sağlama bağladıktan sonra yeminlerinizi bozmayın; (nasıl bozabilirsiniz ki) Allah’ı kendinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

016/92 İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aleti edinmeyin. Çünkü Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilâfa düşmekte olduğunuz şeyi, kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.

016/93 Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet kılardı, fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptığınız işlerden mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

016/94 Yeminlerinizi aranızda fesada alet edinmeyin, aksi halde bir ayak, (İslâm'da) sebat etmişken, kayar da, bu kayma sonunda insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötü azabı tadarsınız. (Ayrıca) sizin için (ahrette de) büyük bir azap vardır.

016/95 Allah'ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin. Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.

016/96 Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındaki (rahmet) ise bakidir, (tükenmez). Elbette sabırlı davrananlara, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.

016/97 Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.

016/98 Kuran okunduğu zaman, (önce) o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!

016/99 Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler onun (şeytanın) üzerinde bir hâkimiyeti yoktur.

016/100 Onun (şeytanın) hâkimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.

016/101 Allah, neyi indireceğini pekiyi bildiği halde, biz bir ayeti başka bir ayetin yerine değiştirdiğimiz zaman, “Sen ancak bir iftiracısın” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

016/102 De ki: Onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.

016/103 Şüphesiz biz onların, "Kuran'ı ona ancak bir insan öğretiyor." dediklerini biliyoruz. Kendisine nispet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kuran) apaçık bir Arapçadır.

016/104 Allah'ın ayetlerine inanmayanlara gelince, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için acıklı bir azap vardır.

016/105 Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

016/106 Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye zorlanan hariç), kim, iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse (ona Allah'ın gazabı vardır). Ama kim, kâfirliğe göğüs açarsa, onların üzerine Allah'tan bir gazap ve onlar için büyük bir azap vardır.

016/107 Bu da onların (kâfirlerin) dünya hayatını ahrete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.

016/108 İşte onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.

016/109 Hiç şüphesiz onlar ahrette ziyana uğrayanların ta kendileridir.

016/110 Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihat edenlerin (yardımcısıdır). Çünkü Rabbin onların bu amellerinden sonra, elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

016/111 O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.

016/112 Allah, güven (ve) huzur içinde olan bir şehri misal verir ki, o şehrin (halkının) rızkı her taraftan bol bol gelirdi. Fakat,

Page 110: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de yapmakta oldukları şeylerden dolayı Allah, onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.

016/113 Ant olsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar (kendilerine) zulmederlerken azap onları hemen yakalayıverdi.

016/114 Artık, Allah'ın size rızk verdiği şeylerden helâl ve temiz olarak yiyin de eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.

016/115 (Allah) size, ancak ölü hayvanı, akan kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

016/116 Dillerinizin yalan olarak vasfettiği şeyler hakkında, "Bu helâldir, bu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

016/117 (Kazandıkları) pek az bir menfaattir. Hâlbuki onlar için acıklı bir azap vardır.

016/118 Daha önce sana anlattıklarımızı, Yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine haksızlık ediyorlar.

016/119 Sonra, şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tövbe edip (durumunu) düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar, tövbe ettikten sonra Rabbin de elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

016/120 Gerçekten İbrahim Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi.

016/121 (İbrahim), Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.

016/122 Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahrette de salihlerdendir.

016/123 Sonra da sana, "doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy, zira o müşriklerden değildi" diye vahiy ettik.

016/124 Cumartesi tatili, ancak onda ihtilâf edenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilâfa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.

016/125 (Ey Muhammet!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbim, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.

016/126 Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

016/127 Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Onlara üzülme, kurmakta oldukları tuzaktan dolayı sıkıntıya düşme.

016/128 Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.

017/İSRÂ SÛRESİ

017/01 Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammet) kulunu Mescit-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescit-i Aksa'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

017/02 Biz, Musa'ya Kitap verdik ve İsrail oğullarına, "Benden başkasını, dayanılıp güvenilen bir Rab edinmeyin." diyerek bu Kitabı bir hidayet rehberi yaptık.

017/03 (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.

017/04 Biz, Kitapta İsrail oğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibire katılacaksınız." diye bildirdik.

017/05 Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak sizi aradılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.

017/06 Sonra onlara karşı size tekrar galibiyet ve zafer verdik; servet ve oğullarla gücünüzü artırdık; sayınızı daha çok çoğalttık.

017/07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı

Page 111: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescit-i Aksa'ya girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).

017/08 Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz, eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.

017/09 Şüphesiz ki bu Kuran, en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdele.

017/10 Ahrete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.

017/11 İnsan hayrı istediği gibi şerri de ister. İnsan pek acelecidir!

017/12 Biz, geceyi ve gündüzü birer ayet (delil) olarak yarattık. Nitekim Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık açık anlattık.

017/13 Her insanın amel defterini boynuna astık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.

017/14 Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.

017/15 Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.

017/16 Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.

017/17 Nuh'tan sonraki nesillerde nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeterlidir.

017/18 Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını verir, sonra da onu, kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak gireceği cehenneme sokarız.

017/19 Kim de ahreti diler ve bir mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.

017/20 Hepsine; dünyayı isteyenlere de, ahreti isteyenlere de, Rabbinin ihsanından, ayırt etmeksizin veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

017/21 Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.

017/22 Allah ile birlikte bir İlâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak kalırsın.

017/23 Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "Of!" bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle.

017/24 Onları esirgeyerek üzerlerine kanat ger ve "Rabbim, onlar beni küçüklüğümde nasıl yetiştirmişlerse, sen de onları esirge!" diye dua et.

017/25 Rabbiniz, sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülüklerden yüz çevirerek tövbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.

017/26 Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.

017/27 Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.

017/28 Eğer, Rabbinden umduğun bir rızkı beklemek durumunda olduğun için onlara bakamıyorsan, hiç olmazsa, kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.

017/29 Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) acısını çeker kalırsın.

017/30 Çünkü Rabbin rızkı dilediğine çok, dilediğine az verir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.

017/31 Geçim endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da,

Page 112: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek, gerçekten büyük bir suçtur.

017/32 Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.

017/33 Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velisine (mirasçısına, hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, yardıma mahzar olmuştur.

017/34 Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, tam bir iyi niyet taşımaksızın yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.

017/35 Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.

017/36 Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptığından sorumludur.

017/37 Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yaratabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.

017/38 Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir.

017/39 İşte bunlar, Rabbinin sana vahiy ettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka İlâh edinme; sonra kınanmış (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.

017/40 (Ey müşrikler) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz.

017/41 Biz onların akıllarını başlarına getirmek için (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

017/42 De ki: ”Onların dedikleri gibi, Allah ile beraber İlâhlar bulunsaydı, o zaman hepsi Arş’ın sahibi olmaya bir yol ararlardı.”

017/43 Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur.

017/44 Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes Onu tespih eder. Onu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki, siz onların tespihini anlamazsınız. O çok yumuşak ve bağışlayıcıdır.

017/45 Biz, Kuran okuduğun zaman, seninle ahrete inanmayanların arasına gizlice bir örtü çekeriz.

017/46 Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kuran'da Rabbinin birliğini yâd ettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.

017/47 Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin, "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz.

017/48 Baksana; senin için ne türlü teşbihler yaptılar! Bu yüzden (öyle bir) sapıklar ki, artık (doğru ) yolu bulamayacaklardır.

017/49 Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi?

017/50 De ki: İster taş olun, ister demir!

017/51 İsterse aklınıza imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık. (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez). Diyecekler ki: Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek? De ki: Sizi birinci defa yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve "Ne zamanmış o?" diyecekler. De ki: Yakın olması gerek.

017/52 Allah, sizi çağıracağı zaman, kendisine hamdederek çağrısına uyarsanız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız.

017/53 Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.

017/54 Rabbiniz sizi iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik.

017/55 Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Gerçekten biz,

Page 113: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davut'a de Zebur'u gönderdik.

017/56 (Resulüm!) De ki: Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler.

017/57 Onların yalvardıkları bu varlıklar, Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; Onun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı sakınmaya değer.

017/58 Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek (alelade ölüm) veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız (çeşitli musibetlere maruz bırakacağız). Bu Kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılıdır.

017/59 Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semut kavmine açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular.

017/60 Hani sana, "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kuran'da lânetlenen ağacı, insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da bu, onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.

017/61 Meleklere, "Âdem'e secde edin!" demiştik. İblisin dışında hepsi secde ettiler. İblis, "Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim?"

017/62 Dedi ki: Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!

017/63 Allah buyurdu. Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki cehennem hepinizin cezasıdır. Mükemmel ve tam bir ceza!

017/64 Onlardan, gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun," Şeytan, insanlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.

017/65 "Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın

hâkimiyetin) olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter."

017/66 (Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nail olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir.

017/67 Denizde size bir sıkıntı dokununca yalvardıklarınızın hepsi kaybolur. Ancak Allah kalır. Ama O sizi karaya çıkarıp kurtarınca yüz çevirirsiniz. Ve insan zaten pek nankördür.

017/68 Onun sizi kara tarafından yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.

017/69 Yahut Onun, sizi bir kez daha denize gönderip bir kasırga yollayarak, inkâr etmiş olmanız sebebiyle sizi denizde boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı intikamınızı almak için bizi arayıp soracak bir destekçi de bulamazsınız.

017/70 Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızklar verdik; yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.

017/71 Her insan topluluğunu, önderleriyle birlikte çağıracağımız günde kimlerin amel defterleri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okurlar.

017/72 Bu dünyada kör olan (hakkı göremeyen) kimse, ahrette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.

017/73 Müşrikler, sana vahiy ettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahiy ettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirdedir ki seni candan dost kabul edecekler.

017/74 Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.

017/75 Ama o zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.

017/76 Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar

Page 114: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar.

017/77 Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.

017/78 Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı (gece ve gündüz melekleri tarafından) şahitlidir.

017/79 Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.

017/80 Şöyle niyaz et: Ey Rabbim! Beni koyacağın yere sıdk ile hoşnutlukla koy, çıkaracağın yerden de sıdk ile, hoşnutlukla çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.

017/81 Yine de ki: Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur.

017/82 Biz, Kuran'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.

017/83 İnsana nimet verdiğimiz vakit, yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de ümitsiz olur.

017/84 De ki: Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru yol tuttuğunu, Rabbiniz en iyi bilendir.

017/85 Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin işlerindendir. Size, ancak (bu konuda) az bir bilgi verilmiştir.

017/86 Hakikaten, biz dilersek sana vahiy ettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın.

017/87 Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kuran baki kalmıştır). Çünkü Onun sana lütufkârlığı çok büyüktür.

017/88 De ki: Ant olsun, bu Kuran’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine desten de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.

017/89 Muhakkak ki biz, bu Kuran'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde

anlattık. Yine de insanların çoğu, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.

017/90 Onlar, "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.

017/91 Veya "Senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akmalı.

017/92 Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri (söylediklerinin doğruluğuna) şahit getirmelisin.

017/93 Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın, bize okuyabileceğimiz bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben sadece beşer bir elçiyim.

017/94 Zaten, kendilerine bir hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir.

017/95 Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş, gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.

017/96 De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.

017/97 Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah’tan başka dost olacak kimseler bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör ve sağır bir halde yüzükoyun bir halde haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız.

017/98 Cezaları işte budur. Çünkü onlar, ayetlerimizi inkâr etmişler ve "Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olunca yeni bir hilkatte diriltilmiş olacağız, öyle mi?" demişlerdir.

017/99 Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da kadirdir. Allah onlar için bir vaade takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.

Page 115: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

017/100 De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır!

017/101 Ant olsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi, İsrail oğullarına sor: Musa onlara geldiğinde Firavun ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"

017/102 (Musa Firavun'a), "Pekâlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer birer olmak üzere ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de hakikaten senin mahvolduğunu sanıyorum.

017/103 Derken, Firavun onları ülkelerinden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve mahiyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk.

017/104 Arkasından da İsrail oğullarına, "O topraklarda oturun! Ahret vaadi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz." dedik.

017/105 Biz, Kuran'ı hak olarak indirdik; o da hak olarak indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarı olarak gönderdik.

017/106 Biz onu, Kuran olarak (ayet ayet) ayırdık ki insanlara karşı, dura dura (ağır ağır) okuyasın. Biz onu tedricen indirdik.

017/107 De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kuran) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.

017/108 Ve derlerdi ki: Rabbimizi tespih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.

017/109 Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kuran okumak) onların saygısını artırır.

017/110 De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler Ona hastır. Namazında açıktan okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisi arası bir yol tut.

017/111 Ve de ki: ”Hamd O Allah’a mahsustur ki, bir çocuk edinmemiş ve Onun mülkünde bir ortak bulunmamıştır. Düşkünlükten ötürü, Onun asla bir yardımcısı da olmamıştır. Ve Onu tekbir ile tespih et!”

018/KEHF SÛRESİ

018/01 Hamt o Allah’a mahsustur ki, içinde hiçbir tutarsızlık olmayan kitabı, insanlar arasındaki münasebetleri tanzim etmek için kuluna indirdi.

018/02 Kendi tarafından, inkâr edenleri şiddetli bir azap ile korkutmak, iyi ve güzel amel yapan mü’minlere de, gerçekten güzel bir mükâfat olduğunu haber vermek için.

018/03 Orada ebedi olarak kalacaklardır.

018/04 Ayrıca, “Allah çocuk edindi” diyenleri de azapla korkutmak için.

018/05 Ne onların ("Allah evlât edindi." diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. (Onların küfür ve iftira hususunda) ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Çünkü yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

018/06 Bu yeni kitaba (Kuran'a) inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle nerdeyse kendini harap edeceksin.

018/07 Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi, dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.

018/08 Bununla beraber biz, mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız.

018/9 (Resulüm !) Yoksa sen, (sadece) Kehf ve Rakim sahiplerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?

018/10 O yiğit gençler, mağaraya sığınmışlar ve ”Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, şu durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!” demişlerdi.

018/11 Bunun üzerine biz de onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık).

018/12 Sonra da, iki gruptan (Ashab-ı Kehf ile düşmanlarından) hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.

018/13 Onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar,

Page 116: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini artırdık.

018/14 Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler (Bizans imparatoru Dekyanos karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: ”Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, Ondan başkasına İlâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.

018/15 Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka İlâhlar edindiler. Bari bu İlâhlar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?”

018/16 (İçlerinden birisi şöyle demişti:) ”Mâdem ki siz, onlardan ve onların Allah’ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz, size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın.”

018/17 (Resulüm! Orada bulunsaydın) Güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaranın sağına meyleder; batarken de sol taraftan, onlara isabet etmeden geçerdi. Böylece onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde uyurlardı. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.

018/18 Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde, ön ayaklarını uzatmış, yatmaktaydı. Eğer onları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.

018/19 Öylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırırdık: İçlerinden biri, ”Ne kadar kaldınız?” dedi. (Kimi) ”Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler. (kimi de) şöyle dediler: Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş parça ile şehre gönderin de, baksın, şehrin hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.

018/20 Çünkü onlar sizi tanırlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyen iflah olmazsınız.

(Beyzavi’nin naklettiğine göre, şehre gönderilen adam, elindeki parayı harcamak üzere

çıkarınca, şehir halkı, paranın üstündeki Kral Dekyanos ‘un resmini görür ve adamın bir hazine bulduğunu sanarak kendisini devrin hükümdarına götürürler. Aradan uzun zaman geçmiştir. Artık bu hükümdar, tevhit akidesine bağlı bir Hıristiyan'dır. Genç adam, krala başlarından geçeni anlatır. Hep birlikte mağaraya giderler ve gencin anlattıklarının doğruluğunu hayretler içinde görürler. Yeniden dirilmenin imkânını ispatlayan bu müşahededen sonra, Allah Teâlâ bu gençleri tekrar ebediyet uykusuna daldırır.)

018/21 Böylece insanları onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu kesinlikle bilsinler. Hani onlar aralarında Ashabı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: Üzerlerine bir bina yapın. Çünkü Rableri onları daha iyi bilir. Onların durumuna vakıf olanlar ise, ”Bizler kesinlikle onların yanı başlarına bir mescit yapacağız.” dediler.

018/22 (İnsanların kimi:) ”Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir.” diyecekler; yine: ”beş kişidir; altıncıları köpekleridir.” diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ”Onlar yedi kişidir; sekizinci köpekleridir.” derler. De ki: ”Onların sayılarını Rabbin daha iyi bilir.” Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashabı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malûmat isteme.

018/23 Hiçbir şey hakkında da “Ben bunu yarın muhakkak yaparım” deme!

018/24 Ve unuttuğun vakit Allah’ı zikrederek “Ola ki Rabbim beni bundan yakın bir vakitte dosdoğru bir muvaffakiyete eriştirir” de!

018/25 Onlar mağaralarında üç asır kalmışlar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.

018/26 De ki: ”Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.” Göklerin ve yerin gizli bilgisi Ona aittir. Onun görmesi de işitmesi de şayanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), Ondan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.

018/27 Rabbinin Kitabından sana vahiy edileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ondan başka bir sığınak da bulamazsın.

018/28 (Resulüm!) Sabah akşam Rablerine, sırf Onun rızasını dileyerek dua

Page 117: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.

018/29 Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar, imdatlarına erimiş maden gibi, yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!

018/30 İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zayi etmeyiz.

018/31 İşte onlara, içinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerinde kurularak orada altın bileziklerle bezenekler; ince ve kalın dibadan elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!

018/32 Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de bağını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.

018/33 İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç birini eksik bırakmamıştı. Aralarından bir de ırmak fışkırtmıştık.

018/34 Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve şerefliyim."

018/35 (Böyle gurur ve kibirle) kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmıyorum.

018/36 Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülüp Ona götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.

018/37 Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?

018/38 Fakat O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.

018/39 Bağına girdiğinde: Maşallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan.

018/40 Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ, kupkuru bir toprak haline gelir.

018/41 Yahut bağının suyu dibe çekilir de, bir daha onu arayıp bulamazsın.

018/42 Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbime ortak koşmamış olsaydım!"

018/43 Kendisine, Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi, kendi kendini de kurtaracak güçte de değildir.

018/44 İşte burada yardım ve dostluk, hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine Odur.

018/45 Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gürleşip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah her şey üzerinde iktidar sahibidir.

018/46 Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür, ölümsüz olan iyi işler ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit etmeye daha lâyıktır.

018/47 (Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız.

018/48 Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır. Ant olsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size vaat edilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?

018/49 Kitap ortaya konmuştur: Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! Derler, bu nasıl kitapmış! Küçük, büyük hiç bir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!" Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulüm etmez.

Page 118: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

018/50 Hani biz meleklere: "Âdem'e secde edin." demiştik; İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; o yüzden Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Allah'a karşı İblis ve onun yolundan gidenleri tercih eden) zalimler için bu, ne fena bir değişmedir!

018/51 Ben onları (İblis ve soyunu) ne yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.

018/52 Yine o günü (düşün ki, Allah, kâfirlere) "Benim ortaklarım olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın." buyurur. Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk.

018/53 Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anlarlar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.

018/54 Hakikaten biz bu Kuran'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat insanoğlu tartışmaya her şeyden çok düşkündür.

018/55 Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini yahut azabın ansızın kendilerini enselemesini beklemeleridir!

018/56 Biz Resulleri, sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı batıl ile ortadan kaldırmak için mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.

018/57 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır? Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.

018/58 Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet sahibidir; şayet, yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine tanınmış belli bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır.

018/59 İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik.

018/60 Bir vakit Musa, genç adamına (Yuşa bin Nûn) demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; ta iki denizin birleştiği yere kadar varacağım yahut senelerce yürüyeceğim."

018/61 Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir deliğe doğru yola koyulmuştu.

018/62 (Buluşma yerlerini) Geçip gittiklerinde Musa genç adamına: "Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi." dedi.

018/63 (Genç adam): "Gördün mü, dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde, (ölü olduğu halde) denizde yolunu tutup gitmişti."

018/64 Musa, "İşte aradığımız o idi." dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler.

018/65 Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

018/66 Musa ona: "Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?" dedi.

018/67 Dedi ki: "Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.

018/68 (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?"

018/69 Musa: "İnşallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem."

018/70 (O kul): "Eğer bana tâbi olursan, sana bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma." dedi.

018/71 Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o, (Hızır) gemiyi deldi. Musa: "Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın!" dedi.

018/72 (Hızır): "Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.

Page 119: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

018/73 Musa: "Unuttuğum şeyden dolayı beni azarlama; işimde bana güçlük çıkarma." dedi.

018/74 Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: "Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!"

018/75 (Hızır): "Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.

018/76 Musa: "Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan son özüre ulaştın."

018/77 Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Bunun üzerine köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Bu arada, orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: "Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın." dedi.

018/78 (Hızır) Şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim.

018/79 O gemi var ya, işte o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu yapmak istedim. (Çünkü) Onların gerisinde, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı."

018/80 "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk."

018/81 (Devam etti): "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.

018/82 Duvara gelince, şehirde iki yetimindi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi yaşayışlı bir kimse idi. Rableri istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rablerinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."

018/83 Sana, Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Ondan size bir haber anlatacağım:

018/84 Şüphesiz ki biz onu yeryüzünde kudretli biçimde yerleştirip imkân verdik ve ona (gereken) her şeyden (kolaylaştırıcı bir) sebep verdik.

018/85 O da bir sebebi (seçip ona göre) bir yol izledi.

018/86 Sonunda güneşin battığı yere (iyice batı cihetine) ulaştı; onu kara balçıklı bir suya batar (görünümünde) buldu. O kesimde bir millete rastladı. Biz de ona, “Ey Zülkarneyn! Ya azaba uğratırsın, ya da haklarında güzel muamelede bulunabilirsin, (bu hususta serbestsin)” dedik.

018//87 Dedi ki: “Kim zulmederse, ona azap edeceğiz; sonra da o Rabbine döndürülür. O da ona görülmedik bir azap ile azap eder.

018/88 Ama kim iman edip iyi-yararlı amelde bulunursa, ona da en güzel mükâfat vardır ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz.”

018/89 Sonra o başka bir yol tuttu.

018/90 Ta ki güneşin doğduğu yere (iyice doğu kesimine) ulaşınca, güneşi öyle bir millet üzerine doğuyor buldu ki, onlara güneşten (korunacak) bir siper yapmamıştık.

018/91 İşte böylece onun yanında olan her şeyi kuşatıp biliyorduk.

018/92 Sonra o başka bir yol tuttu.

018/93 Ta ki, iki set arasına ulaştığında, onların önünde neredeyse hiç söz anlamaz bir millete rastladı.

018/94 Onlar, “Ey Zülkarneyn! Doğrusu şu Ye’cüc-Me’cüc, yeryüzünde durmadan fesat çıkarıyorlar; bizimle onlar arasında bir set yapman için sana bir harç (gereken vergi ve masrafı) versek olmaz mı?” dediler.

018/95 Zülkarneyn onlara dedi ki: “Rabbimin bana verdiği imkân, kudret ve iktidar daha hayırlıdır. Bununla beraber siz gücünüzle bana yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir set yapayım.

018/96 Bana demir kütleleri getirin.” Bununla iki dağ arası (doldurulup) eşit duruma gelince Zülkarneyn, “körükleyin!” diye emretti.

Page 120: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Sonunda demirler ateş haline gelince, “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim.” dedi.

018/97 Artık onu ne aşmaya muktedir oldular, ne de onu delebildiler.

018/98 Zülkarneyn, “Bu Rabbimden verilen bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince bunu yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz haktır (hedefinden, amacından) şaşmaz.” dedi.

018/99 O gün biz onları birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; sûr da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.

018/100 O gün cehennemi kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki,

018/101 Onların gözleri, Beni ihtar eden ayetlerime karşı bir perde içinde idi, işitmeye de tahammül edemiyorlardı.

018/102 Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık.

018/103 De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildireyim mi?

018/104 (Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.

018/105 İşte onlar, Rabbinin ayetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz kıyamet gününde onlar için hiçbir ölçü tutmayız.

018/106 İşte, inkâr ettikleri, ayetlerimi ve Resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.

018/107 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için konak olarak Firdevs cennetleri vardır.

018/108 Orada ebedi kalacaklar. Oradan hiç ayrılmak istemezler.

018/109 De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenir.

018/110 De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahiy olunuyor. Artık her

kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.

019/MERYEM SÛRESİ

019/01 Kaf, Ha, Ya, Ayin, Sad

019/02 Bu, Rabbin rahmetini, kulu Zekeriya’ya anmasıdır.

019/03 Hani bir vaki o, Rabbine gizli bir seslenişle seslenmişti de,

019/04 “Ey Rabbim! Kemiklerim iyice zayıfladı ve başımdaki saçlarım da aklaşıp alev alev tutuşurcasına ağardı. Rabbim, sana yalvarıp yakarmakla hiç de bedbaht olmadım.

019/05 “Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olanlardan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.

019/06 Ki o bana varis olsun; Yakup hanedanına da varis olsun, Rabbim, onu rızana lâyık kıl! Yerime geçecek yakınlarımdan endişeliyim. Karım da kısır bulunuyor. Artık sen kendi katından bana da, Yakup ailesine de varis olacak bir veli (işleri senin adına yürütecek bir erkek evlât) bağışla. Rabbim! Onu rızana lâyık kıl”

019/07 Allah şöyle buyurdu: “Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya’dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.”

019/08 “Rabbim, dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?”

019/09 “Öyledir.” Rabbin buyurdu. “O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım.” dedi.

019/10 O, “Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir işaret ver.” Allah: “Sana işaret, sapasağlam olduğun halde üç gün insanlarla konuşmamandır.” buyurdu.

019/11 Bunun üzerine Zekeriya, mabetten kavminin karşısına çıkarak, “Sabah akşam tespihte bulunun.” diye onlara işaret verdi.

019/12 “Ey Yahya! Kitap’a (Tevrat’a) kuvvetle sarıl!” (dedik) ve henüz sabi iken ona hikmet verdik.

Page 121: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

019/13 Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.

019/14 (Yahya), ana-babasına iyilik ederdi, isyankâr bir zorba değildi.

019/15 Doğduğu gün, öleceği ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selâm olsun.

019/16 (Resulüm !) Kitapta Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.

019/17 Meryem onlara karşı bir perde çekmişti. Derken, biz ona Ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.

019/18 Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici Allah’a sığınırım! Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).

019/19 Ruh; “Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.” dedi.

019/20 Meryem: “Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.

019/21 Melek: “Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.” dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi.

019/21 Melek: “Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: bu (Hz. İsa'nı babasız dünyaya gelmesi) bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.” dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi.

019/22 Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla uzak bir yere çekildi.

019/23 Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti. “Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!”

019/24 Altında (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: “Tasalanma! Rabbin, senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.”

019/25 “Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, üzerine olgun, taze hurma dökülsün.

019/26 Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok

merhametli olan Allah’a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.

019/27 Nihayet onu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen çok garip bir iş yapmışsın!

019/28 Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

019/29 Bunun üzerine çocuğu gösterdi. “Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?”

019/30 Çocuk şöyle dedi: Ben, Allah’ın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.

019/31 Nerede olursam olayım, O, beni mübarek kıldı. Yaşadığım süre bana namazı ve zekâtı emretti.

019/32 Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.

019/33 Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.

019/34 İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa, Hak sözünde budur.

019/35 Allah için bir evlât edinmek, olur şey değildir. O, münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece “Ol!” der, ve hemen olur.

019/36 Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona kulluk ediniz. İşte doğru yol budur.

019/37 Sonra gruplar (Yahudi ya da Hıristiyanlar) kendi aralarında ayrılığa düştüler. Büyük güne şahit olduğu zamanda vay o kâfirlerin haline!

019/38 Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olanları) ne de iyi duyarlar ve görürler! Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.

019/39 (Resulüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.

Page 122: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

019/40 Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz varis oluruz ve onlar ancak bize döndürülürler.

019/41 Kitapta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.

019/42 Bir zaman o, babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?

019/43 Babacığım! Hakikaten bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.

019/44 Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a asi oldu.

019/45 Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.

019/46 (Babası): Ey İbrahim! dedi, sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, Ant olsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur.

019/47 İbrahim: "Selâm sana, dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana çok lütufkârdır.

019/48 Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht olmam."

019/49 Nihayet onlardan ve Allah'ın dışında taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona İshak ve Yakup'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.

019/50 Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir şan-şöhret nasip ettik.

019/51 (Resulüm!) Kitapta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs ve samimiyete ulaşmış ve hem elçi hem de peygamberdi.

019/52 Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik ve özel olarak konuşmak için onu iyice yaklaştırdık.

019/53 Rahmetimizin bir sonucu olarak ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak armağan ettik.

019/54 (Resulüm!) Kitapta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı ve bir elçi-peygamberdi.

019/55 Halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin nezdinde beğenilen bir kimseydi.

019/56 Kitapta İdris'i de yâd et. Hakikaten o, pek doğru bir peygamberdi.

019/57 Onu üstün bir makama yücelttik.

(Hz. İdris, Hz. Nuh'un üçüncü soydan dedesidir. Kendisinden önce insanlar hayvan postlarından giydikleri halde o, elbise dikmeyi icat etmiş, ayrıca ilk defa kâlem kullanan, yıldızlar ve hesap ilmi üzerinde düşünen insan olmuştur. Kendisine otuz sayfa vahiy inmiştir.)

019/58 İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail' (Yakup) in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar.

019/59 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride azgınlıklarının cezasını çekecekler.

019/60 Ancak, tövbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna! Çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmeyerek cennete gireceklerdir.

019/61 Rahmanın kullarına vaat ettiği Adn cennetlerine! Şüphe yok ki, O’nun vaadi yerine gelecektir.

019/62 Orada boş söz değil, sadece selam duyarlar. Orada sabah-akşam rızkları da kendileri için hazırdır.

019/63 Kullarımızdan takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet, işte budur.

019/64 Biz ancak Rabbimin emriyle ineriz. Önünüzde, arkanızda ve bunlar arasında olan her şey Ona aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.

019/65 (O) Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde Ona kulluk

Page 123: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

et; Ona ibadette sabırlı ve metanetli ol. Onun bir adaşı olduğunu biliyor musun? (asla).

019/66 İnsanlar derler ki: "Öldüğüm zaman sahi diri olarak çıkarılacak mıyım?"

019/67 İnsan düşünmez mi ki, daha önce hiç bir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?

019/68 Öyle ise, Rabbine Ant olsun ki, muhakkak sûrette onları da, şeytanları da mahşerde toplayacağız. Sonra onları diz üstü çökmüş halde cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.

019/69 Sonra her milletten, çok merhametli olan Allah’a daha çok âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız.

019/70 Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi biliriz.

019/71 İçinizden, oraya (cehenneme) uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.

(Bir rivayete göre, iyi veya kötü her insan cehenneme bir uğrayacak, ama Allah, iyileri oradan kurtaracaktır. Cabir (r.a.)'ın naklettiği bir hadise göre, cennetteki müminler, daha önce cehenneme uğrayacaklar. Fakat cehennemde onların uğradığı yerlerin ateşi sönecektir. Bir diğer rivayete göre cennetlik müminlerin cehenneme uğramaları, sırattan geçmelerinden ibarettir.)

019/72 Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.

019/73 Kendilerine ayetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkâr edenler iman edenlere: "İki topluluktan hangisinin (dünyadaki) mevki ve makamı daha hayırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir?" dediler.

019/74 Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından güzel olan nice nesiller helâk ettik.

019/75 De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet verir. Nihayet kendilerine vaat olunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi) veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve topluluğu daha zayıf olanın kim olduğunu çok geçmeden görecekler.

019/76 Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha hayırlıdır.

019/77 (Resulüm!) Ayetlerimizi inkâr eden ve: "Muhakkak sûrette bana mal ve evlât verilecek." diyen adamı gördün mü?

019/78 O, gayba mı muttali oldu, yoksa Allah'ın katından bir ahit mi aldı?

019/79 Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.

019/80 Onun dediğine biz varis oluruz, kendisi de bize yapayalnız gelir.

019/81 Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka ilâhlar edindiler.

019/82 Hayır hayır! (O taptıkları) onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.

019/83 (Resulüm !) Görmedin mi? Biz kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevk eden şeytanları gönderdik.

019/84 Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onların günlerini teker teker sayıyoruz.

019/85 Takva sahiplerini heyet halinde mahşerde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağız.

019/86 Günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün,

019/87 Rahman nezdinde söz ve izin alandan başkasının şefaate gücü yetmez.

019/88 Dediler ki: "Rahman, çocuk edindi."

019/89 Hakikaten siz pek çirkin bir şey ortaya attınız.

019/90 Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp dağılacaktır!

019/91 Rahmana çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.

019/92 Hâlbuki çocuk edinmek Rahman’ın şanına yakışmaz.

Page 124: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

019/93 Göklerde ve yerde olan herkes, istisnasız kul olarak Rahman'a gelecektir.

019/94 O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tespit etmiştir.

019/95 Bunların hepsi de kıyamet gününde Onun huzuruna tek başına gelecektir.

019/96 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.

019/97 (Resulüm!) Biz Kuran'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve inat edenleri uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.

019/98 Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık belirtisi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?

020/TÂ-HÂ SÛRESİ

020/01 Tâ, Hâ.

020/02 Biz Kuran’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.

020/03 Ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.

020/04 (Kuran) Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir.

020/05 Rahman Arş’a istiva (Rahman, Arş’ı hükmü altına almıştır.) etmiştir.

020/06 Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan her şey ile toprağın altında olanlar hep Onundur.

020/07 Eğer sen, sözü açıktan söylersen bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.

020/08 Allah, kendisinden başka İlâh olmayandır. En güzel isimler sırf Ona mahsustur.

020/09 (Resulüm!) Musa'nın haberi sana ulaştı mı?

020/10 Hani o, bir ateş görmüş ve ailesine: "Bekleyin! Eminim ki bir ateş göndüm. Belki size ondan bir parça kor getiririm veya ateşin yanında bir rehber bulurum." demişti.

020/11 Oraya vardığında kendisine: "Ey Musa!" diye seslendik.

020/12 "Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen nalınlarını çıkar! Çünkü sen, kutsal vadi Tuva’dasın!

020/13 Ben seni seçtim. Şimdi vahiy edilene kulak ver.

020/14 Muhakkak ki ben kendim Allah'ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyle ise bana kulluk et: Beni anmak için namaz kıl.

020/15 Kıyamet zamanı mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye, neredeyse onu açıklayacağım.

020/16 Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (kıyamete inanmaktan) alıkoymasınlar!

020/17 Sağ elindeki nedir, ey Musa?

020/18 "O, benim asamdır, dedi. Ona dayanırım; onunla davarlarıma yaprak silkerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır."

020/19 Allah: "Yere at onu, ey Musa! dedi.

020/20 Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan oldu.

020/21 Allah buyurdu: "Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız.

020/22 Bir de elini koltuğunun altına sok ki, bir başka mucize olmak üzere, o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın.

020/23 Ta ki sana, en büyük ayetlerimizden birini gösterelim.

020/24 Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı.

020/25" Musa: "Rabbim! dedi, ruhuma genişlik ver.

020/26 İşimi bana kolaylaştır.

020/27 Dilimin bağını çöz,

020/28 Ki sözümü anlasınlar.

020/29 Bana ailemden bir de vezir ver,

020/30 Kardeşim Harun'u.

020/31 Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.

020/32 Ve onu işime ortak kıl.

Page 125: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

020/33 Böylece seni bol bol tespih edelim.

020/34 Ve bol bol analım seni.

020/35 Şüphesiz sen bizi görmektesin."

020/36 Allah: "Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi.

020/37 Ant olsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.

020/38 Bir zaman, annene vahiy edilecek şeyi şöyle vahiy etmiştik:

020/39 "Musa'yı sandığa koy; sonra denize at ki, deniz onu kıyıya atsın da, benim ve senin düşmanlarımız olan biri onu alsın." (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendi sevgimi lütfettim (Firavun, diğer erkek çocukları öldürtürken Musa'yı sevip yanında büyütmesi).

020/40 Hani, kız kardeşin gidip "Ona bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Bu yüzden seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bu yüzden Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra sen, takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!

020/41 Seni, kendim için seçtim.

020/42 Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi (Firavun’a) götürün. Beni anmayı ihmal etmeyin.

020/43 Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı.

020/44 Ona tatlı dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar.

020/45 Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe ediyoruz.

020/46 Buyurdu ki, "Korkmayın, ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.

020/47 Haydi, gidin de ona deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını hemen bizimle birlikte bırak; onlara eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir ayet getirdik. Kurtuluş, hidayete uyanlarındır.

020/48 Hakikaten bize vahiy olundu ki: Azap, (peygamberleri) yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir."

020/49 Firavun, "Rabbiniz de kimmiş, ey Musa?" dedi.

020/50 O da, "Bizim Rabbimiz, her şeye hilkatini veren, sonra da hidayete yöneltendir." dedi.

020/51 "Öyle ise önceki milletlerin hali ne olacak?" dedi.

020/52 Musa: "Onlar hakkındaki bilgi, dedi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim ne yanılır ne de unutulur.

020/53 O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir." Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.

020/54 Yiyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) alâmetler vardır.

020/55 Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine oraya döneceksiniz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.

020/56 Ant olsun ona (Firavun'a) delillerimizin hepsini gösterdik; yine de yalanladı ve diretti.

020/57 Dedi ki: Yaptığın büyü ile bizi yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin bize, ey Musa?

020/58 Öyle ise, muhakkak sûrette biz de sana, aynen onun gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda, ne senin, ne de bizim muhalefet etmeyeceğimiz uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla.

020/59 Musa: "Buluşma zamanınız, bayram günü, kuşluk vaktinde insanların toplanması (zamanı) olsun." dedi.

020/60 Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Hilesini tertipledikten sonra çok geçmeden geldi.

020/61 Musa onlara: "Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bir azap ile kökünüzü keser! İftira eden, muhakkak perişan olur."

020/62 Bunun üzerine onlar, durumlarını aralarında tartıştılar; gizli gizli fısıldaştılar.

Page 126: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

020/63 "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin ideal yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." dediler.

020/64 Öyle ise hilenizi kurun; sonra sıra haline gelin! Muhakkak ki bugün, üstün gelen kurtulmuştur.

020/65 Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.

020/66 "Hayır, siz atın." dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları gerçekten koşuyor gibi görünüyor.

020/67 Musa, birden içinde bir korku duydu.

020/68 Korkma" dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin.

020/69 Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa iflah olmaz.

020/70 Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar, "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik." dediler.

020/71 (Firavun) Şöyle dedi: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız ha! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli olduğunu iyice anlayacaksınız."

020/72 Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.

020/73 Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en şiddetli olandır."

020/74 Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür, ne dirilir.

020/75 Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak Ona varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.

020/76 İçinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte tertemiz arınanların mükâfatı budur.

020/77 Ant olsun ki biz Musa'ya, "Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç." diye vahiy etmiştik.

020/78 Bunun üzerine o, askerleriyle birlikte onların peşine düştü. Deniz onları öyle bir kapladı ki, boğuverdi onları.

020/79 Firavun, kavmini saptırdı, doğru yola sevk etmedi.

020/80 Ey İsrail oğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tur'un sağ tarafına (gelmeniz için) size vade tanıdık ve size, kudret helvası ile bıldırcın eti lütfettik.

020/81 Size rızk olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz; sonra size gazabım çarpar. Her kim ki kendisine gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.

020/82 Şu da muhakkak ki ben, tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra (böylece) doğru yolda giden kimseyi bağışlarım.

020/83 "Seni acele ile kavminden ayırmaya sevk eden nedir, ey Musa?"

020/84 "İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim."

020/85 Allah buyurdu: "Senden sonra biz, kavmini imtihan ettik ve Samiri onları yoldan çıkardı."

020/86 Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. "Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vaadinizden döndünüz?"

020/87 Dediler ki: "Biz, sana olan vaadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısırlıların) ziynet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Samiri de atmıştı."

020/88 Bu adam, onlar için, böğürme kabiliyeti olan bir buzağı (heykeli) icat etti. Bunun üzerine, "İşte dediler, bu sizin de, Musa'nın da ilâhıdır. Fakat onu unuttu."

020/89 O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir

Page 127: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

zarar, ne de bir fayda verme gücünde olmadığını görmezler mi?

020/90 Hakikaten Harun, onlara daha önce, "Ey kavmim! demişti, siz, bunun yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz, şüphesiz çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat ediniz."

020/91 "Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!"

020/92 (Musa döndüğünde) "Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da, bunların dalâlete düştükleri vakit,

020/93 Benim peşimden gelmedin? Emrime sen de mi âsi oldun?

020/94 (Harun) "Ey annemin oğlu! dedi, saçımı başımı yolma! Ben, senin: İsrail oğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın! demenden korktum."

020/95 "Ya senin zorun nedir ey Samiri?" dedi.

020/96 O da, "Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira o elçinin izinden bir avuç toprak alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle bana nefsim hoş gösterdi." dedi.

020/97 Musa: "Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: Bana dokunmayın! diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun ilâhına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize atacağız.

(Rivayete göre, Hz. Musa'nın bedduasından sonra Samiri, ağır ve bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış ve ömrü boyunca insanlardan uzak kalmış.)

020/98 "Sizin ilâhınız, yalnızca, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır."

020/99 (Resulüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik.

020/100 Kim ondan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o, ağır bir günah yükünü yüklenecektir.

020/101 Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedi kalırlar. Onlar için, kıyamet gününde bu, ne kötü bir yüktür!

020/102 O günde sur’a üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşere toplarız.

020/103 Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız."

020/104 Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman, "Bir günden fazla kalmadınız." der.

020/105 (Resulüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbin onları ufalayıp savuracak.

020/106 Böylece yerlerini dümdüz, boş boş bırakacaktır.

020/107 Orada ne bir iniş ne de bir çıkış görebileceksin.

020/108 O gün insanlar, kendisine muhalefet etmeksizin davetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.

020/109 O gün Rahmanın izin verdiği ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.

020/110 O, insanların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların ilmi ise, bunu kapsayamaz (Onlar bilgice Allah'ı kavrayamazlar).

020/111 Bütün yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.

020/112 Her kim mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.

020/113 (Resulüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kuran olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sayede günahtan) korunurlar; yahut da o (Kuran) kendileri için bir ibret ortaya koyar.

020/114 Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana onun vahiyi tamamlanmadan önce,

Page 128: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Kuran (ı okumada) acele etme, “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.

020/115 Ant olsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (Ahdi) unuttu. Onda sabır ve karar da bulamadık.

020/116 Bir zaman biz meleklere, "Âdem'e secde edin!" demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis hariç. O diretti.

020/117 Bunun üzerine "Ey Âdem! dedik, bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersiniz!

020/118 Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.

020/119 Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaklığın sıkıntısını duymayacaksın."

020/120 Sonunda şeytan onun aklını karıştırıp, "Ey Âdem! dedi, sana ebedilik ağacını ve eskimeyen bir saltanatı göstereyim mi?"

020/121 Bunun üzerine ondan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstlerini cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup şaşırdı.

020/122 Sonra Rabbi onu (Âdem'i) seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.

020/123 Dedi ki: Birbirinize düşman olarak oradan (cennetten) inin! Artık, benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.

020/124 Kim de benim zikrimden (Kur’anımdan) yüz çevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim vardır. Ve kıyamet günü biz onu kör olarak haşrederiz.

020/125 O, "Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!" der.

020/126 Buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana ayetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!"

020/127 Böylece, israfa sapanı ve Rabbinin ayetlerine inanmayanı cezalandırırız. Rabbinin azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir.

020/128 Bizim, onlardan önce nice nesilleri helâk etmiş olmamız kendilerini yola getirmedi mi? Hâlbuki onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda, elbette akıl sahipleri için nice ibretler vardır.

020/129 Eğer Rabbinden, daha önce sadır olmuş bir söz ve tayin edilmiş vaat olmasaydı, (helâk olmak onlar için de) gerekli olurdu.

020/130 (Resulüm!) Sen onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbini övgü ile tespih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında da tespih et ki, Allah'ın rızasına eresin.

020/131 Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.

020/132 Ailene namazı emret; kendin de ona sabır ile devam et! Biz, senden rızk istemiyoruz; biz seni rızklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.

020/133 Onlar dediler ki, "(Muhammet) bize bir ayet (alâmet, mucize) getirmeli değil miydi?" Önceki kitaplardakinden kendilerine apaçık bir burhan gelmedi mi?

020/134 Eğer biz, bundan önce onları helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerine uysaydık!

020/135 De ki: Herkes gözetlemektedir; öyle ise siz de gözetleyin. Yakında anlayacaksınız, doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş.

021/ENBİYÂ SÛRESİ

021/01 İnsanların hesap günü yaklaştı. Hal böyle iken onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.

021/02 Rablerinden kendilerine yeni bir ihtar gelmeye görsün, onlar bunu, ille de alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir.

021/03 O zalimler, fısıltı ile şu konuşmayı yaptılar: Bu: (Muhammet), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?

Page 129: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

021/04 Dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.

021/05 “Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o şairdir. Eğer öyle değilse bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir ayet getirsin.”

021/06 Bunlardan önce, helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti de, şimdi bunlar mı iman edecekler?

021/07 Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahiy verdiğimiz erkekleri elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilgi ehline sorunuz.

021/08 Biz onları (Peygamberleri) yemek yemez birer ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedi de değillerdir.

021/09 Sonra, onlara (verdiğimiz) vaadi yerine getirdik; böylece, hem onları, hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik. Müsrifleri de helâk ettik.

021/10 Ant olsun size öyle bir Kitap indirdik ki, şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmaz mısınız?

021/11 Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da başka nice topluluklar vücuda getirdik.

021/12 Azabımızı hissettiklerinde onlar, bakarsın ki oralardan kaçarlar.

021/13 "Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü sorguya çekileceksiniz."

021/14 "Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız."

021/15 Biz kendilerini, kurumuş haldeki biçilmiş ekine çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.

021/16 Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.

021/17 Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu eğlence, şanımıza yakışır biçimde olurdu.) Biz (bunu) yapanlar (dan) değiliz.

021/18 Bilakis biz, hakkı batılın tepesine atarız da o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!

021/19 Göklerde ve yerde kimler varsa Onun hizmetindedir. Onun huzurunda bulunanlar, Ona ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.

021/20 Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz tespih ederler.

021/21 Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecekler?

021/22 Eğer, yerde ve gökte Allah’tan başka İlâhlar bulunsaydı, yer ve gök, (düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki, Arş’ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.

021/23 Allah, yaptığından sorumlu tutulmaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

021/24 Yoksa Ondan başka birtakım İlâhlar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.

021/25 Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona. "Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin." diye vahiy etmiş olmayalım.

021/26 "Rahman (olan Allah, melekleri) evlât edindi." dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler) ikrama mazhar olmuş kullardır.

021/27 Ondan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece Onun emriyle hareket ederler.

021/28 Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmez. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

021/29 Onlardan her kim, "İlâh O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimlere böyle ceza veririz!

Page 130: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

021/30 İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

021/31 Onları sarsmasın diye yeryüzünde birtakım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.

021/32 Biz gökyüzünü sağlam bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirdiler.

021/33 O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

021/34 Senden önce hiç bir insanı ebedi kılmadık. Sen ölürsün de onlar baki mi kalırlar?

021/35 Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

021/36 (Resulüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman, "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek sana, alaydan başka bir şeyle davranmazlar. Hâlbuki onlar, Allah'ın kitabını inkâr edenlerdir.

021/37 İnsan aceleci yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.

021/38 "Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu vaat?"

021/39 İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!

021/40 Bilakis kendilerine bu ateş, öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

021/41 Ant olsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.

021/42 De ki: Allah'a karşı sizi, gece gündüz kim koruyacak? Öyle iken onlar, Allah'ı anmaktan yüz çevirirler.

021/43 Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O, ilah

dedikleri şeyler) Kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar, bizden de alâka ve destek görmezler.

021/44 Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür, kendilerine (hiç bitmeyecek kadar) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi (Mekke müşriklerinin yaşadığı toprakları) çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

021/45 De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymaz (lar).

021/46 Ant olsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz "Eyvah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler.

021/47 Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu adalet terazisine getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.

021/48 Ant olsun biz, Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ışık ve öğüt olan Furkân'ı (iyi ve doğru olanı, kötü ve yanlıştan ayıran şey) verdik.

021/49 (O takva sahipleri ki) onlar, tenhada da Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.

021/50 İşte bu (Kuran) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?

021/51 Ant olsun biz, daha önce İbrahim'e de hidayet, dürüstlük ve bilgi gücü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.

021/52 O, babasına ve kavmine, "Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller nedir böyle?" demişti.

021/53 Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler olarak bulduk.

021/54 "Doğrusu, dedi, siz ve babalarınız, açık bir sapıklık içindeymişsiniz."

021/55 Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?

021/56 "Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, bunları O yaratmıştır ve ben, buna şahadet edenlerdenim.

Page 131: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

021/57 Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!"

021/58 Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.

(Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. İbrahim putları kırdıktan sonra baltayı, sağlam bıraktığı büyük putun boynuna asmıştı. Bir bayram şenliğine giden halk, dönüşte putların kırılmış olduğunu gördüler.)

021/59 "Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir." dediler.

021/60 (Bir kısmı), Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş." dediler.

021/61 "O halde, dediler, onu hemen insanları gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler."

021/62 "Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?" dediler.

021/63 "Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!" dedi.

021/64 "Bunun üzerine kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Siz (var ya), zalim insanlar kendinizsiniz!" dediler.

021/65 Sonra tekrar eski tartışmalarına döndüler: "Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun." dediler.

021/66 İbrahim "Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, hiçbir şekilde size ne fayda ne de zarar verebilen bir şeye hâlâ tapacak mısınız?

021/67 Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuf olsun! Siz akıllanmaz mısınız?"

021/68 Aralarında bir kısmı, "Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da ilâhlarımıza yardım edin! dediler.

(Hz. İbrahim'in kavmi bu teklifi kabul etti, büyük bir ateş hazırlayarak Hz. İbrahim'i kolları bağlı olarak ateşe attılar.)

021/69 "Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.

021/70 Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

021/71 Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.

(Bu bereketli ülke Şam ve Filistin yöreleridir. Çünkü peygamberlerin çoğu oralarda yaşamış, dinlerini oralarda yaymış olmalarından ileri gelmektedir.)

021/72 Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Yakup'u lütfettik; her birini salih insanlar yaptık.

021/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahiy ettik. Onlar, bize ibadet eden kimselerdir.

021/74 Lût'a gelince, ona da hüküm (hâkimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar, gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.

021/75 Onu (Lût'u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, salihlerden idi.

021/76 Daha önce Nuh da dua etmiş, biz de onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve çevresini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

021/77 Onu (Nuh'u), ayetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden de topunu birden (suya) gark ettik.

021/78 Bir zaman Davut ve Süleyman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: Bir grup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz, onların hükmünü görüp bilmekteydik.

(Tefsirlerde yazıldığına göre Hz. Davut, tahrip edilen ekinin değeri, koyunların değerine eşit olduğu için, koyunları ekin sahibine verilmesine karar vermiş. Oğlu Hz. Süleyman ise, bu kararı adaletsiz bularak; eski haline gelinceye kadar ekin tarlasının bakımını koyunların sahiplerine; koyunları da sütünden, yününden ve yavrularından yararlanmak kaydıyla tarla sahibine verilmesine karar vermiş. Hz. Davut,

Page 132: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

oğlunun bu kararını beğenmiş ve kendi kararından vazgeçmişti.)

021/79 Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Tespih eden dağları ve kuşları da Davut'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yaparız.

021/80 Ona, (Davut'a) savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükreder misiniz?

021/81 Süleyman'a da kasırga (gibi esen) rüzgârı (boyun eğdirdik) ki, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru serdi. Biz her şeyi biliriz.

021/82 Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler de vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

(Hz. Eyyüp'ün duası):

021/83 Bana bir dert gelip çattı. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.

021/84 Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

021/85 İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdi.

021/86 Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi yaşayışlı kimselerdi.

(Hz. Yunus’un duası):

021/87 Allah'ım! Senden başka İlâh yoktur, sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zalimlerden oldum.

021/88 Bunun üzerine onun (Yunus’un) duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.

021/89 Zekeriya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın (her şey sonunda senindir).

021/90 Biz, onun (Zekeriyya'nın) da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır

işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar bize derin saygı duyarlardı.

021/91 Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de) an. Biz, ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu, cümle âlem için bir ibret kıldık.

021/92 Hakikaten bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

021/93 (İnsanlar) kendi aralarında (din ve hükümet) işlerinin birliğini bozdular. Hâlbuki hepsi bize döneceklerdir.

021/94 Bu durumda her kim, mümin olarak iyi davranışlar yaparsa, onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz, onu yazmaktayız.

021/95 Helâk ettiğimiz bir beldeye, artık (iyi davranış ve makbul çaba) haramdır; çünkü onlar tekrar (hayata, tövbeye) dönmezler.

021/96 Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (setleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman.

021/97 Ve gerçek vaat (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz."

021/98 Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem odunudur. Siz oraya gireceksiniz.

021/99 Eğer onlar birer ilâh olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Hâlbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

021/100 Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

021/101 Tarafımızdan kendilerine güzellik takdir ve tayin edilmiş olanlara gelince, işte bunlar, cehennemden uzak tutulurlar.

021/102 Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.

021/103 En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler, kendilerini şöyle karşılar: İşte bu, size vaat edilmiş olan (mutlu) gününüzdür.

Page 133: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

021/104 (Düşün o) günü ki, kitapların tomarlarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu yine iade ederiz. (Bu), üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz (vaadimizi ) yaparız.

021/105 Ant olsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da "Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır." diye yazmıştık.

021/106 İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.

021/107 (Resulüm!) Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

021/108 De ki: Bana sadece, sizin İlâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahiy edildi. Şu halde siz, Müslüman kimseler misiniz?

021/109 Eğer yüz çevirirlerse, artık de ki: (Bana emrolunanı) eşitlik esasına dayanarak size açıkladım. Ben artık size bildirilen (mağlup olma, mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı, uzak mı bilmiyorum.

021/110 Şüphesiz Allah, sözün açığını da bilir, gizli tuttuğunuzu da bilir.

021/111 bilmiyorum, belki de o azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi yaşatıp barındırmak içindir.

021/112 (Muhammet,) "Rabbim! Hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahmandır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır." dedi.

022/HAC SÛRESİ

022/01 Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.

022/02 Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer; her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.

022/03 İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.

022/04 O (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır: Kim ona boyun eğerse muhakkak ki bu (şeytan) onu saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.

022/05 Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi

topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belli-belirsiz bir lokma et parçasından yarattık. Sonra (kudretimizi) açıkça gösterelim diye dilediğimizi bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki her şeyi bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten iç açıcı bitkiler verir.

022/06 Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir.

022/07 Kendisinde şüphe olmayan kıyamet vakti de gelecek; Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracak.

022/08 İnsanlardan bazısı, bir bilgisi yahut bir rehberi veya (vahiye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allah hakkında tartışmaya kalkar.

022/09 Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde) mücadele eder ki, Onun için dünyada bir alçaklık vardır; kıyamet gününde ise ona yaygın bir azabı tattıracağız.

022/10 İşte bu, iki elinle yapıp gönderdiklerin (dünyada işlediklerin yüzündendir)." denilir. Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.

022/11 İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden ibadet eder. Şöyle ki, kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dini kötüleyerek ondan yüz çevirir). O, dünyada da, ahrette de ziyana uğramıştır. İşte bu, ziyanın ta kendisidir.

022/12 O, Allah'ı bırakıp, kendine ne faydası, ne de zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir.

022/13 O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir varlığa yalvarır. O (yalvardığı) ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir dosttur.

022/14 Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden

Page 134: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Şüphesiz Allah istediği şeyi yapar.

022/15 Her kim, Allah'ın, dünya ve ahrette ona (Resulüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın (ipi tavana asıp boğazına geçirsin); sonra da kessin! (Böylece peygamberi çekememenin hıncı ile intihar etsin!) Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfke duyduğu şeyi (Allah'ın peygambere yardımını) gerçekten engellemiş mi?

022/16 İşte böylece biz, o Kuran'ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah, dilediği kimseyi doğru yola sevk eder.

022/17 Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde hükmünü verir. Çünkü Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

022/18 Görmedin mi ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi hor ve hakir kılarsa, artık ona ikramda bulunacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.

022/19 Şu iki grup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir.

022/20 Bununla (kaynar su ile), karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!

022/21 Bir de onlar için demir kamçılar vardır.

022/22 Istıraptan dolayı oradan çıkma gayretlerinin her defasında, oraya geri döndürülürler ve "Tadın bu yangın azabını!" denilir.

022/23 Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada, altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.

022/24 Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.

022/25 İnkâr edenler, Allah'ın yolundan -yerli, taşralı ayırımı yapmaksızın- bütün insanlar için (Kıble) yaptığımız Mescit-i Haram'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilsinler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse, ona acı azaptan tattırırız.

022/26 Bir zamanlar İbrahim’e, Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiç bir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.

022/27 İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yollardan yorgun argın develer üzerinde gelsinler!

022/28 Gelsinler, kendilerine ait bir takım yararlıklara şahit olsunlar, Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.

022/29 Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.

022/30 Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Dinde, haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.

022/31 Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (Onun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.

022/32 Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.

022/33 Onlarda (kurbanlık hayvanlarda) sizin için belli bir süreye (kurban edilinceye) kadar birtakım yararlar vardır. Sonra varacakları yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.

022/34 Biz her ümmet için Allah’ın rızk olarak verdiği hayvanların üzerine Onun adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. Sizin İlâhınız bir tek İlâhtır. Ona teslim olun. Sen

Page 135: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Ey Muhammet!) muti ve mütevazı olanları müjdele.

022/35 Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler; namazı kılarlar ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.

022/36 Biz büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerinde dururken üzerlerine Allah’ın adını anın (kurban edin). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıkmış olacağından) onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredersiniz diye sizin istifadenize verdik.

022/37 Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat Ona sadece sizin takvanız ulaşır. Size verdiği hidayetten dolayı Allah'ı büyük tanımanız içindir ki O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammet!) Güzel davrananları müjdele!

022/38 Allah, iman edenleri esirger. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.

022/39 Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.

022/40 Onlar başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır." dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi. Allah kendisine (kendi dinine) yardım edene muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

022/41 Onlar, (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar mevkii verirsek, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten alı korlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah’a varır.

022/42 (Resulüm!) Eğer onlar (inkârcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Ad, Semut kavimleri de.

022/43 İbrahim’in kavmi de, Lût kavmi de.

022/44 Medyen halkı da (peygamberlerini) yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim?

022/45 Nitekim nice memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken biz onları helâk ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar (çökmüş), tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır (oralarda).

022/46 (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.

022/47 (Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbin nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.

022/48 Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş, yanız banadır.

022/49 De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizi apaçık uyaran bir kimseyim.

022/50 İman edip salih ameller yapan kimseler için bir mağfiret ve bol rızk vardır.

022/51 Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini âciz bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennem dostlarıdırlar.

022/52 (Ey Muhammet!) Biz, senden önce hiçbir Resul ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşeri arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (peygamberlerin kalbinde ve zihninde) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

022/53 (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için şeytanın (temennilere) kattığı şeyi bir deneme (vesilesi)

Page 136: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.

022/54 Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kuran'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede ona kalpleri saygı duysun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle doğru bir yola iletir.

022/55 İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelince yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kuran) hakkında hep şüphe içindedirler.

022/56 O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hüküm verir. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar Naim cennetlerinin içindedirler.

022/57 İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

022/58 Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızkla rızıklandıracaktır.

022/59 Allah onları, her halde memnun kalacakları bir yere girdirecektir. Allah kesinlikle tam bilgilidir, hâlimdir.

022/60 Bu böyledir. Kim kendisine verilen cezaya misliyle mukabele eder de sonra yine kendisine saldırılırsa, Ant olsun ki, Allah ona yardım edecektir. Şüphesiz ki, Allah Afuvv (affedici) dur, Ğafur’(çok bağışlayıcı) dur.

022/61 Böylece (Allah), haksızlığa uğrayana yardım edecektir ve buna kadirdir. Çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir.

022/62 Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Onun dışındaki taptıkları ise batıldan başka bir şey değildir. Gerçek şu ki Allah, (evet) O, uludur, büyüktür.

022/63 Görmedin mi Allah, gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, (her şeyden) haberdardır.

022/64 Göklerde ve yerde ne varsa Onundur. Hakikaten Allah, yalnız O, (hiçbir şeye muhtaç olmayacak kadar) zengin ve övgü-değerdir.

022/65 Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı, emri (kanunu) uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de kendi izni olmadıkça, yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

022/66 O, (önce) size hayat veren, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan çok nankördür!

022/67 Biz, her ümmete bir ibadet tarzı gösterdik ki, onlar bunun tatbikçileridir. Öyle ise onlar, bu işte seninle çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın.

022/68 Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girerlerse, "Allah, yaptığınızı çok iyi bilmektedir." de.

022/69 Çünkü Allah, kıyamet gününde, ihtilâf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.

022/70 Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta mevcuttur. (Bu eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.

022/71 Onlar Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.

022/72 Ayetlerimiz, açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Ateş! Allah onu kâfirlere vaat etti. O ne kötü varış yeridir.

022/73 Ey insanlar! Size bir misal verildi, şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız, o maksatla bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de aciz, kendisinden istenen de!

022/74 Onlar, (bu aciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın kadrini hakkıyla ölçemediler. Hiç şüphesiz Allah çok kuvvetlidir, çok üstündür.

022/75 Allah, meleklerden de, insanlardan da elçiler seçti. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.

Page 137: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

022/76 Onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür.

022/77 Ey iman edenler! Rükû edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

022/78 Allah uğrunda, Ona yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi O seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (olduğu gibi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek bundan önce (ki kitaplarda), gerekse bu (Kuran'da) size "Müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sarılın. Ne güzel mevlâdır O ve ne güzel yardımcıdır!

023/MÜ’MİNÛN SÛRESİ

023/01 Gerçekten müminler kurtuluşa ermişlerdir.

023/02 Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.

023/03 Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.

023/04 Onlar ki, zekât (vazifelerini) yerine getirirler;

023/05 Ve onlar ki iffetlerini korurlar;

023/06 Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

023/07 Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

023/08 Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler;

023/09 Ve onlar ki namazlarına devam ederler.

023/10 İşte asıl bunlar (Müminler) varis olacaklardır.

023/11 (Evet) Firdevs’e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalırlar.

023/12 Ant olsun biz insanı çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.

023/13 Sonra onu emin ve sağlam bir karargâhta (rahimde) nutfe haline getirdik.

023/14 Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline soktuk; müteakiben, kan pıhtısını bir lokmacık et yaptık; bu bir lokmacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonunda onu bambaşka bir mahlûk olarak teşekkül ettirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.

023/15 Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.

023/16 Sonra da, şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

023/17 Ant olsun ki, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.

(Müfessirlerin çoğu, ayetteki yedi yolu, yedi kat gök olarak yorumlamışlardır. Müfessir Hamdi Yazır ise, bu yedi yoldan, insanın yedi idrak yolunu anladığını, bunların, görme, işitme, tatma, koklama ve dokunmadan oluşan beş duyu ile akıl ve vahiy yolları olduğunu ileri sürmüştür.)

023/18 Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

023/19 Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

023/20 Tur-i Sina'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.

023/21 Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (yani aldıkları besinleri süt haline getirerek bunu) size içiririz. Onlarda sizin için daha birtakım faydalar vardır; ayrıca etlerini yersiniz.

023/22 Onların (hayvanların) üzerine ve gemilerde taşınırsınız.

023/23 Ant olsun biz, Nuh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim! dedi. Allah'a kulluk edin. Ondan başka İlâh'ınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?

023/24 Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir olan liderler topluluğu, "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer

Page 138: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.

023/25 Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım."

023/26 Nuh, "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"

023/27 Bunun üzerine ona şöyle vahiy ettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde o gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de -içlerinden daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki- aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

023/28 Sen, yanındakilerle gemiye yerleştiğinde, "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamt olsun." de.

023/29 Ve de ki: (Ya Rabbi!) Beni bereketli bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.

023/30 Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başına geçenlerde) sizin için bir takım ibretler vardır. Çünkü biz, hakikaten kullarımızı böyle denemişizdir.

023/31 Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

023/32 Bunun üzerine onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin Ondan başka bir İlâhınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmayacak mısınız?" (mesajını ileten) bir Resul gönderdik.

023/33 Onun (muhtemelen Hûd a.s.) kavminden kâfir olup ahrete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler, "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.

023/34 Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, her halde ziyan edersiniz.

023/35 Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?

023/36 Bu size vaat edilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!

023/37 Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.

023/38 Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.

023/39 O peygamber, “Rabbim!” dedi. “Beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!”

023/40 Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar pişman olacaklar!

023/41 Nitekim Hak tarafından korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!

023/42 Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

023/43 Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

023/44 Sonra biz peyderpey peygamberimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsane yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

023/45 Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir ferman ile Musa ve kardeşi Harun'u Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik.

023/46 Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.

023/47 Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?

023/48 Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.

023/49 Ant olsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye Kitabı verdik.

023/50 Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.

Page 139: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

023/51 Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

023/52 "Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının." denildi.

023/53 Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

023/54 Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıklarıyla baş başa bırak!

023/55 Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile

023/56 Onların hakikaten hayırlarına koşuyoruz. Hayır, bunu anlayamıyorlar.

023/57 Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler.

023/58 Rablerinin ayetlerine inananlar;

023/59 Rablerine ortak tanımayanlar;

023/60 Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yaparlar.

023/61 İşte onlar iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

023/62 Biz, hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.

023/63 Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkârcılıklardan) öte bir takım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

023/64 En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

023/65 Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!

023/66 Çünkü ayetlerimiz size okunurdu da siz, arkanızı dönüyordunuz,

023/67 Ona karşı kibirlilik gösterip geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz” denilecek.

023/68 Onlar bu sözü (Kuran'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

023/69 Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

023/70 Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Hâlbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.

023/71 Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler.

023/72 (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.

023/73 Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

023/74 Ahrete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

023/75 Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.

023/76 Ant olsun, biz onları (inanmayanları) sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda bulunmadılar.

023/77 En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!

023/78 O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!

023/79 Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf Onun huzuruna toplanacaksınız.

023/80 Ve O yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi Onun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

023/81 Buna rağmen onlar, öncekilerin dediklerinin benzerini söylediler.

023/82 Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra yeniden dirilecek miyiz?

Page 140: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

023/83 Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaatte bulunuldu; (fakat) bu, geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!

023/84 (Resulüm!) De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), Bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?

023/85 "Allah'a aittir." diyecekler. "öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.

023/86 "Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor.

023/87 (Bunlar da) "Allah'ındır" diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.

023/88 "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.

023/89 (Bunların hepsi) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olup da büyülenirsiniz?" de.

023/90 Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.

023/91 Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onun yanında hiçbir İlâh da yoktur. Olsaydı, o zaman her İlâh kendi yarattığını (alıp) götürür ve birbirinden üstün çıkmaya çalışırdı. Allah onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.

023/92 Allah gaybı da şahadeti de bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

023/93 (Resulüm) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevi sıkıntıyı ve uhrevi azabı) mutlaka bana göstereceksen;

023/94 Bu durumda beni zalimler topluluğunun içine koyma ya Rabbim!

023/95 Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.

023/96 Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

023/97 Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!

023/98 Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!

023/99 Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ”Rabbim! der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder;

023/100 Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz lâftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecek güne kadar (süren) bir berzah vardır.

023/101 Sûr'a üflendiği zaman artık ne aralarında soy sop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

023/102 Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.

023/103 Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.

023/104 Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.

023/105 "(Allah Teâlâ), Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?" der.

023/106 Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.

023/107 Rabbimiz! Bizi buradan (cehennemden) çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

023/108 Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık!

023/109 Zira kullarımdan bir zümre “Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bize acı! Sen merhametlilerin en iyisisin.” demişlerdi.

023/110 İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni hatırlatmayı unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.

023/111 Bu gün ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.

Page 141: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

023/112 (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar. Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.

023/113 "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.

023/114 Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

023/115 Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğimizi mi sandınız?

023/116 Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. Ondan başka ilâh yoktur. O, bereketli arşın sahibidir.

023/117 Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilâha taparsa -ki bu hususta hiçbir delil yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. (Cezasını O verecektir.) Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmazlar.

023/118 Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.

024/NÛR SÛRESİ

024/01 (İşte bu ayetler) bizim inzal ettiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir süredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık seçik ayetler indirdik.

024/02 Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini (ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

024/03 Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkasıyla evlenemez; zina eden kadınla da ancak zina eden, veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu müminlere haram kılınmıştır.

024/04 Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getirmeyenlere seksen sopa vurun ve onların şahitliğini hiç bir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.

024/05 Ancak bundan sonra tövbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

024/06 Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi,

024/07 Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

024/08 Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ile şahitlik etmesi, kendinden cezayı kaldırır.

024/09 Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah’ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır (hâkim boşamaya hükmeder).

024/10 Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah, tövbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu).

024/11 (Muhammed’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.

(Aşağıdaki on ayetin inzaline sebep teşkil eden ve “İlk iftira hadisesi” diye bilinen olay kısaca şöyledir:

Hz. Peygamber’in bir askeri seferine Hz. Ayşe de katılmıştı. Dönüşte bir ara Hz. Ayşe ihtiyacını gidermek için çekildiği bir köşede gerdanlığını düşürmüş, sonra bunun farkına vararak aramaya gitmişti. Bu arada birlik konaklama yerinden ayrıldığı için Hz. Ayşe orada kaldı. Orduyu geriden takip etmekle görevli bir kişi, Hz. Ayşe’yi alarak birliğe yetiştirdi. İçlerinde münafıkların önde gelenlerinden Abdullah bin Übeyy’in de bulunduğu birkaç kişi, bu hadiseye dayanarak, Hz. Ayşe ile onu birliğe yetiştiren kişi arasında ilişki cereyan ettiği iftirasını uydurdular. Bu iftira Hz. Peygamberi oldukça üzmüştü. Bu sırada zaten rahatsız olan Hz. Ayşe hakkında böyle bir iftira uydurulduğunu bir süre sonra öğrenmiş ve büyük bir ıstıraba boğulmuş; artık kendisi gibi kederli olan ailesine,

Page 142: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

babası Hz. Ebu Bekir (r.a.) ‘in evine gitmeyi tercih etmişti. Bu arada Hz. Peygamber (s.a.v.) zaman zaman Hz. Ebu Bekir’in evine giderek, onlardan Hz. Ayşe’nin sıhhatini, hal ve hatırını sorardı. İşte yine böyle bir ziyaret sırasında ve iftira olayından yaklaşık bir ay sonra Ayşe validemizin masum olduğunu ifade eden aşağıdaki ayetler inzal buyuruldu.)

024/12 Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanlarıyla hüsnü zanda bulunup da, “Bu, apaçık bir iftiradır.” demeleri gerekmez miydi?

024/13 (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendileridir.

024/14 Eğer dünyada ve ahrette Allah’ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azap isabet ederdi.

024/15 Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyük (suç) tur.

024/16 Onu duyduğunuzda, “Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşa! Bu, çok büyük bir iftiradır.” demeli değil miydiniz?

024/17 Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarır.

024/18 Ve Allah, ayetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

024/19 İnsanlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ve ahrette de çetin bir ceza vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilemezsiniz.

024/20 Ya sizin üstünüze Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!

024/21 Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı,

içinizden hiçbir kimse temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

024/22 İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) veremeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

(Hz. Aişe'ye iftira edenlerden biri de, Hz. Ebu Bekir'in himayesini ve bakımını üzerine aldığı Mıstah adında bir kişiydi. Bu olay üzerine Hz. Ebu Bekir, bir daha bu adama maddi yardımda bulunmayacağına dair yemin etti. İşte müfessirlere göre yukarıdaki ayette hem Hz. Ebu Bekir'in faziletine işaret edilmekte, hem de ona ve diğer Müminlere, Allah rızası için yapageldikleri yardımları kesmemeleri öğütlenmektedir.)

024/23 Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahrette lânetlenmişlerdir. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır.

024/24 O gün dilleri, elleri ve ayaklarının, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

024/25 O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın bir gerçek olduğunu anlayacaklar.

024/26 Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar, temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağış ve güzel bir rızk vardır.

024/27 Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu, sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

024/28 Orada kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah yaptığınızı bilir.

024/29 İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bin eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.

Page 143: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

024/30 (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

024/31 Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsi güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek şekilde yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

024/32 Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışlı olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

024/33 Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köle ve cariyelerden) mukatebe (köle ve cariyenin, efendisine belli bir miktar ödeyerek serbest kalması) yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmak için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mukatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra (Allah onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

024/34 Ant olsun ki biz size açık açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

024/35 Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili, içinde lâmba bulunan bir kandil gibidir. O lâmba bir billûr içindedir; o billûr da sanki inciye benzer bir

yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani o ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu, öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah insanlara (işte böyle) temsil verir; Allah her şeyi bilir.

024/36 (Bu kandil) birtakım evlerdir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam Onu tespih eder.

024/37 Bir takım insanlar ki, ne ticaret ne de alışveriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

024/38 Çünkü Allah, kendilerini, yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.

024/39 İnkâr edenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder; nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış üstelik yanı başında Allah’ı bulmuştur; Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görendir.

024/40 Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Birbiri üstüne karanlıklar. İnsan elini çıkarıp uzatsa, nerede ise onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

024/41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tespih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi tespihini ve duasını (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

024/42 Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak Onadır.

024/43 Bilmez misin ki Allah bulutları sürer, sonra onları bir araya getirip üst üste yığar. Ve sen onların arasından yağmurun yağdığını görürsün. Gökten, içinde dolu bulunan, dağlar gibi bulutlar indirir. Dilediğini ona uğratır ve dilediğinden onu uzak tutar. Onun şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alıverecek.

Page 144: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

024/44 Allah, gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikati gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.

024/45 Allah her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi de dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kadirdir.

024/46 Ant olsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

024/47 (Bazı insanlar) "Allah'a ve Peygambere inandık ve itaat ettik." diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir grup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.

024/48 Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve peygambere çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler.

024/49 Ama eğer (Allah ve resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerinde ise, ona gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.

024/50 Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; asıl zalimler kendileridir.

024/51 Aralarında hüküm vermesi için Allah’ ve Resulüne davet edildiklerinde, “İşittik ve itaat ettik.” demek, sadece müminlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

024/52 Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve ondan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.

024/53 (Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

024/54 De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz) dir. Eğer ona itaat ederseniz,

doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık seçik duyurmaktır.

024/55 Alla, sizden iman edip iyi davranışta bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi kendilerine de yeryüzüne sahip ve hâkim kıldığını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.

024/56 Namazı kılın, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki, merhamete nail olasınız.

024/57 İnkâr edenlerin yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir.

024/58 Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar. Allah (her şeyi ) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

024/59 Çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah âlimdir, hâkimdir.

024/60 Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.

024/61 A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlar yapamayacakları görevler yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.) Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın

Page 145: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarını uhdenizde bulundurduğunuz yerlerden yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetlerini böyle açıklar.

024/62 Müminler, sadece Allah'a ve Resulüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, Peygamber ile birlikte içtimai bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver. Onlar için Allah'tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

024/63 (Ey müminler!) Peygamberi kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap gelmesinden sakınsınlar.

024/64 Bilmiş ol ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürüleceğiniz günde ise, yapmış olduklarınızı hemen size bildirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

025/FURKÂN SÛRESİ

025/01 O Allah ne yücedir ki, bütün insanlığa bir uyarıcı olsun diye, kuluna Kuran’ı indirdi.

025/02 O ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O hiçbir zaman çocuk edinmedi. Mülkünde de O’na hiç ortak yoktur. Her şeyi O yarattı ve hepsini de gerektiği şekilde düzene koydu.

025/03 (Kâfirler) Onu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, bizzat kendileri bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.

025/04 İnkâr edenler, “Bu (Kuran), olsa olsa onun (Muhammet’in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta

kendisine yardım etmiştir.” dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır.

025/05 Yine onlar dediler ki: (Bu ayetler) Eskilerin masallarıdır ki, onu bir kâtibe yazdırmıştır. Çünkü o sabah-akşam kendisine okunur da (onu ezberler)

025/06 (Resulüm!) De ki: Onu, göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

025/07 Onlar şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olarak bulunan bir melek indirilmeli değil miydi?

025/08 Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalı değil miydi?

025/09 (Resulüm!) Senin için bak ne biçim misaller getirdiler. Böylece onlar sapmışlardır ve artık (hidayete) hiçbir yol bulamazlar.

025/10 Allah'ın şanı yücedir ki O, dilese sana bunlardan daha iyisini, alt tarafından ırmaklar akan bahçeleri verir ve sana saraylar ihsan eder.

025/11 Onlar üstelik o saati (kıyameti) de yalan saydılar. Biz ise, o vakti yalan sayanlar için alevli bir ateş hazırladık.

025/12 Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.

025/13 Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler.

025/14 (Onlara şöyle denir:) Bugün bir kere yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!

025/15 De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaat edilen ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükâfattır ve bir varış yeridir.

025/16 Onlar için orada ebedi kalıcılar olarak diledikleri her şey mevcuttur; çünkü bu, Rabbinden, yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.

Page 146: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

025/17 O gün Rabbin onları ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?

025/18 Onlar, "Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, (sonunda) seni anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular." derler.

025/19 (Bunun üzerine ötekilerine hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden kim zulmederse ona büyük bir azap tattıracağız.

025/20 (Resulüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerde, şüphe yok ki, istisnasız yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla her şeyi görmektedir.

025/21 Bize kavuşmayı ummayanlar, "Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik!" dediler. Ant olsun ki onlar kendileri hakkında kibre kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.

025/22 (Fakat) Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkârlara hiçbir sevinç haberi yoktur ve "(size sevinmek) yasaktır, yasaklanmıştır!" diyeceklerdir.

025/23 Onların yaptıkları her bir (iyi) işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz.

025/24 O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.

025/25 O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.

025/26 İşte o gün gerçek hükümranlık çok merhametli olan Allah’ındır. Kâfirler için ise, o pek çetin bir gündür.

025/27 O gün, zalim kimse ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberlerle birlikte bir yol tutsaydım!

025/28 "Ne yazık ki bana! Keşke falancayı dost edinseydim!"

025/29 Çünkü zikir (Kuran) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan, insanı (uçuruma sürükleyip, sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmakta."

025/30 Peygamber dedi ki: Ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kuran'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular.

(Kıyamet gününde Hz. Peygamber, Kuran'a inanmayanları ya da inandıkları halde onun çizdiği yoldan gitmeyenleri Allah'a şikâyet edecektir.)

025/31 (Resulüm!) İşte biz böylece her peygamber için günahkârlardan düşman (lar) peyda ederiz. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

025/32 İnkâr edenler, “Kuran ona topluca indirilmeli değil miydi?” dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.

025/33 Onların sana karşı getirdikleri hiç bir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.

025/34 Yüzükoyun cehennemde toplanacak olanlar var ya, işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.

025/35 Ant olsun Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.

025/36 "Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.

025/37 Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz, zalimler için acıklı bir gazap hazırlamıştık.

025/38 Ad'ı, Semûd'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik).

025/39 Onların her birine misaller getirdik (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.

025/40 (Resulüm!) Ant olsun ki (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna

Page 147: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

tutulmuş olan o beldeye (Lût kavminin yaşadığı topraklara) uğramışlardır. Peki, onu da görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.

025/41 Seni gördükleri zaman, "Bu mu Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!" diye hep seni alaya alıyorlar.

025/42 "Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı." diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!

025/43 Kötü duyguları kendine ilâh edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona (Resulüm) sen mi vekil olacaksın?

025/44 Yoksa sen, onların (Mekkeli putperestlerin) çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar daha şaşkın haldedirler.

025/45 Rabbin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kılmışızdır.

025/46 Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmişizdir.

025/47 Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayıp çalışma (zamanı) yapan Odur.

025/48 Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen Odur. Semadan tertemiz bir su indiriyor ki,

025/49 Onunla ölü bir bölgeyi diriltelim ve mahlûkatımızdan nice hayvan sürülerini ve insanları sulayalım diye.

025/50 Ant olsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.

025/51 (Resulüm !) Şayet dileseydik, elbet her kasabaya bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.

025/52 (Mademki cihanşümul uyarıcılık görevini sana verdik) O halde; kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kuran ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!

025/53 Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı, iki denizi salıveren ve aralarında bir engel, aşılmaz bir serhat koyan Odur.

025/54 O (hakir) sudan bir insan yaratıp onu nesep (soy) ve sıhriyet (evlenmeden ileri gelen) akrabalıklarına dönüştüren Odur. Rabbinin her şeye gücü yeter.

025/55 (Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp, kendilerine ne fayda ne de zarar vermeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.

025/56 (Resulüm!) Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

025/57 De ki: Buna karşı sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum.

025/58 Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamt ile tespih et. Kulların günahlarından haberdar olarak O yeter.

025/59 Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra Arş’a yerleşen (ona hükmeden) Rahman’dır. Bunu bir bilene sor.

025/60 Onlara, "Rahman'a secde edin!" dendiği zaman, "Rahman da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç!" derler ve bu emir onların nefretini artırır.

025/61 Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.

025/62 İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de Odur.

025/63 O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendilerini bilmez kimseler onlara lâf attığında (incitmeksizin) "Selâm!" derler (geçerler)

025/64 Onlar ki (Allah'ın has kulları), gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.

025/65 Onlar ki şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici bir şey değildir.

Page 148: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

025/66 “Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır!”

025/67 Ve onlar ki, harcadıklarından ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

025/68 Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir İlâha yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı (nın cezasını) bulur;

025/69 Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.

025/70 Ancak tövbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

025/71 Kim tövbe dip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.

025/72 Onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.

025/73 Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;

025/74 Ve onlar ki, "Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!" derler.

025/75 İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır.

025/76 Orada ebedi kalacaklardır. Orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.

025/77 (Resulüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesin kez yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!

026/ŞÛÂRÂ SÛRESİ

026/01 Tâ. Sin. Mim.

026/02 Bunlar, apaçık Kitabın ayetleridir.

026/03 (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye âdeta kendine kıyacaksın!

026/04 Biz dilersek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.

026/05 Kendilerine, O çok esirgeyici Allah'tan yeni bir öğüt gelmeye dursun, ille ondan yüz çevirirler.

026/06 Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri onlara yakında gelecektir.

026/07 Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz?

026/08 Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) birer nişane vardır; ama çoğu iman etmezler.

026/09 Şüphe yok ki Rabbin, (evet) mutlak galip ve engin merhamet sahibi Odur.

026/10 Bir vakit Rabbin Musa'ya, "Git o zalim kavme” dedi.

026/11 Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?

026/12 Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu onların beni yalancılıkla itham etmelerinden endişeleniyorum.

026/13 Benim de göğsüm daralır, dilim açılmaz. Onun için Harun'a da elçilik ver.

026/14 Hem onların bana isnat ettikleri bir suç var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.

026/15 Allah buyurdu: Hayır hayır (seni öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (olanları) işitiyoruz.

026/16 Haydi, Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbinin elçileriyiz.

026/17 İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.

026/18 (Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?

Page 149: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/19 Sonunda o yaptığın (kötü) işi (adam öldürmeyi) de yaptın. Sen nankörün birisin!

026/20 Musa, „Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını göremeyerek yaptım. (Öldürme kastıyla yapmadım.)

026/21 "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.

026/22 O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrail oğullarını kendine kul, köle etmendir."

026/23 Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?

026/24 Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.

026/25 (Firavun) etrafında bulunanlara, "İşitmiyor musunuz?" dedi.

026/26 Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.

026/27 Firavun, "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir!" dedi.

026/28 Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.

026/29 Firavun, "Benden başkasını ilâh edinirsen, Ant olsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim!" dedi.

026/30 Musa sordu: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?

026/31 Firavun, "Doğru söylemekte isen, haydi getir onu!" dedi.

026/32 Bunun üzerine Musa asasını atıverdi; bir de ne görsünler, asa apâşikâr koca bir yılan oluvermiş!

026/33 Elini de (koynundan) çıkardı; o da temaşa edenlere bembeyaz oluvermiş!

026/34 Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere, "Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!

026/35 Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?

026/36 Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcılar gönder;

026/37 Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.

026/38 Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

026/39 Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi, çabuk olun)" denildi.

026/40 "Üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız dediler.

026/41 Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a, "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi?" dediler.

026/42 Firavun cevap verdi: "Evet o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız.

026/43 Musa onlara, "Ne atacaksanız atın!" dedi.

026/44 Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz." dediler.

026/45 Ardından Musa asasını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!

026/46 Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

026/47 “Âlemlerin Rabbine iman ettik.

026/48 Mûsa ve Hârun’un Rabbine Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine

026/49 Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Doğrusu size sihir öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Ant olsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!

026/50 "Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz.

026/51 Biz (Firavun’un avanesi içinde) ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız."

026/52 Musa'ya, "Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz." diye vahiy ettik.

Page 150: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/53 Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.

026/54 "Esasen bunlar, sayıları azar azar bölük pörçük bir cemaattır.

026/55 (Böyle iken), artık kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.

026/56 Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyorduk).

026/57 Bu suretle onları bostanlardan, pınarlardan

026/58 Hazinelerden ve güzel makamlardan çıkardık

026/59 Böylece, bunlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.

026/60 Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.

026/61 İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık!" dediler.

026/62 Musa, "Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir."

026/63 Bunun üzerine Musa'ya "Asan ile denize vur!" diye vahiy ettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her parça koca bir dağ gibi oldu.

026/64 Ötekilerini de buraya yaklaştırdık.

026/65 Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

026/66 Sonra ötekilerini suda boğduk.

026/67 Bunda şüphesiz bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

026/68 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/69 (Resulüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.

026/70 Hani o, babasına ve kavmine "Neye tapıyorsunuz?" demişti.

026/71 "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz." diye cevap verdiler.

026/72 İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?

026/73 Yahut size fayda ya da zararları olur mu?

026/74 Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.

026/75 İbrahim dedi ki: “Gördünüz mü neye yaptığınızı?

026/76 Sizin ve atalarınızın?

026/77 "İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur).

026/78 Ki O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir;

026/79 Beni yediren, içirendir;

026/80 Hastalandığım zaman bana şifa veredir;

026/81 Benim canımı alacak, sonra diriltecek olandır;

026/82 Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.

026/83 Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler (zümresi) ne kat."

026/84 Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle."

026/85 (İbrahim:) "Beni Naim cennetinin varislerinden kıl."

026/86 Babamı da bağışla (ona tövbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.

026/87 (İnsanların) dirilecekleri gün beni mahcup etme;

026/88 O gün ki, ne mal ne evlât fayda vermez;

026/89 Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa ererler).

026/90 (O gün) cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.

026/91 Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.

026/92 Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız hani nerede?

026/93 Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu?" denilir.

Page 151: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/94 Arkasından da onlar ve azgınlar yüz üstü cehennemin içine atılacaklar.

026/95 İblisin orduları, hepsi.

026/96 Orada birbiriyle çekişerek şöyle derler:

026/97 "Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.

026/98 Çünkü biz, sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.

026/99 Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.

026/100 Bak, bizim için şimdi ne şefaatçiler var!

026/101 Ne de yakın bir dost!

026/102 Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, Müminlerden olsak!

026/103 Bundan elbet (alınacak) ders vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

026/104 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/105 Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

026/106 Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

026/107 Bilin ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir elçiyim.

026/108 Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

026/109 Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbi Allah'tır.

026/110 O halde Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

026/111 Şöyle cevap verdiler: Sana hep düşük kimseler tabi olmakta iken, biz sana hiç iman eder miyiz?

026/112 Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.

026/113 Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!

026/114 Ben, iman eden o kimseleri kovacak değilim.

026/115 Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

026/116 Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!

026/117 Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti.

026/118 Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar."

026/119 Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, yüklü geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.

026/120 Sonra da, geri kalanları suda boğduk.

026/121 Doğrusu bunda (alınacak) bir ders vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

026/122 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/123 Ad (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

026/124 Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

026/125 Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

026/126 Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

026/127 Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbi Allah'tır.

026/128 Siz her yüksek yere-her yol üzerine, bir alâmet bina edip eğleniyor musunuz?

026/129 "Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?"

026/130 "Yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalarsınız?

026/131 Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

026/132 Size bildiğiniz o şeyleri ihsan buyuran Allah’tan korkun.

Page 152: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/133 Bol bol hayvan sürüsü ve oğullar verenden.

026/134 Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ile size ihsanda bulunan Allah’tan korkun.

026/135 Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum."

026/136 Dediler ki: "Sen öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da, bizce birdir.

026/137 Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.

026/138 Biz azaba uğratılacak da değiliz."

026/139 Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

026/140 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/141 Semut kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti

026/142 Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

026/143 Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

026/144 Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

026/145 Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbi Allah'tır.

026/146 Siz burada, güven içinde ve süresiz bırakılacak mısınız?

026/147 Bol bol bahçeler ve pınar başlarında.

026/148 Ekilmiş tarlalarla hoş ve meyveleri olgunlaşmış hurmalıklar arasında.

026/149 Dağlarda mahir ustalar olarak kâşaneler oyar mısınız?

026/150 Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

026/151 Kendilerini israfa kaptıranların emrine uymayın!

026/152 Onlar yeryüzünde bozgunculuk yapıp kötülükleri engellemezler”

026/153 Dediler ki: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.

026/154 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir."

026/155 Salih, "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin." dedi.

026/156 "Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir."

026/157 Onlar ise deveyi kestiler; fakat pişman da oldular.

026/158 Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, (alınacak) ders vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

026/159 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/160 Lût kavmi de peygamberlerini yalancılıkla itham etti.

026/161 Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

026/162 Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

026/163 Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

026/164 Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbi Allah'tır.

026/165 İnsanlar içinde erkeklere mi gidiyorsunuz?

026/166 Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!

026/167 Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürülenlerden olacaksın!

026/168 Lût, "Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinize buğz edenlerdenim.

026/169 Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapa geldiklerin (in vebalin) den kurtar."

Page 153: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/170 Biz de onu ve ehlini tamamen kurtardık.

026/171 Ancak bir kocakarı (Lût’un karısı) kaldı. Bunun üzerine onu ve geride kalan yaşlı bir kadın dışında bütün ailesini kurtardık.

026/172 Sonra, diğerlerini helâk ettik.

026/173 Üzerlerine de yağmur yağdırdık. Uyarılan (fakat yola gelmeyen) lerin yağmuru ne de kötü idi!

026/174 Elbet bunda ibret vardır; fakat çokları iman etmiş değillerdir.

026/175 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/176 Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

026/177 Hani Şuayip onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?

026/178 Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.

026/179 Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

026/180 Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. benim mükâfatımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'tır.

026/181 Ölçeği tam ölçün, eksiltenlerden olmayın.

026/182 Doğru terazi ile tartın.

026/183 İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

026/184 Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) tan korkun.

026/185 Onlar şöyle dediler: "Sen olsa olsa iyice büyülenmiş birisin."

026/186 Sen de bizim gibi bir beşerden başkası değilsin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.

026/187 Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten parça düşür."

026/188 Şuayip, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir." dedi.

026/189 Hülâsa onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabıydı!

026/190 Doğrusu bunda (alınacak) ders vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

026/191 Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

026/192 Muhakkak ki, o (Kuran) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

026/193 (Resulüm!) Onu, (Ruhu’l) emin olan Cebrail indirdi.

026/194 Senin kalbinin üzerine ki, uyarıcılardan olasın diye.

026/195 Apaçık Arap diliyle

026/196 O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.

026/197 Beni İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?

026/198 Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik,

026/199 O da onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmeyeceklerdi.

026/200 Biz onu mücrimlerin kalplerine öyle sokmuşuzdur.

026/201 Onlar acı azabı görünceye kadar ona inanmayacaklardır.

026/202 İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

026/203 O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?" diyeceklerdir.

026/204 (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.

026/205 Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca zevk içinde yaşatıp faydalandırsak,

026/206 Sonra kendilerine vaat edilen (azap) gelse (acaba durumları ne olur) ?

026/207 Edindikleri faydalar ve aldıkları zevkler onlara hiç yarar sağlamaz.

Page 154: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

026/208 Biz hiçbir memleketi öğüt vermek üzere (gönderdiğimiz) uyarıcıları (peygamberleri) olmaksızın yok etmemişizdir.

026/209 Mutlaka uyarılmışlardır ve Biz asla onlara zulmetmiş değiliz!

026/210 Onu (Kuran'ı) şeytanlar indirmedi.

026/211 Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.

026/212 Şüphesiz onlar, vahiyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

026/213 O halde sakın Allah ile beraber başka İlâha kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğrayanlardan olursun!

026/214 (Önce) en yakın hısımlarını uyar.

026/215 Sana uyan müminlere kanadını indir.

026/216 Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.

026/217 Sen, O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan;

026/218 ki O, kıyam ettiğin vakit seni ve secde edenler içinde dolaşmanı (daima) görür.

026/219 Secde edenler arasında dolaşmanı da (görür).

026/220 Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur.

026/221 Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

026/222 Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.

026/223 Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.

026/224 Şairler (e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.

026/225 Görmüyor musun, bunlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşıyorlar?

026/226 Üstelik onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.

026/227 Ancak iman edip iyi işler yaparlar, Allah'ı çok çok anarlar ve haksızlığa

uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

027/NEML SÛRESİ

027/01 Ta. Sin. Bunlar, Kuran'ın ve belâgatlı kitabın ayetleridir.

027/02 Müminlere hidayet ve bir müjdedir.

027/03 Onlar namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirler, Ahrete de kesin olarak inanırlar.

027/04 Şüphesiz biz ahrete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de o yüzden bocalar dururlar.

027/05 İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azap bulunan kimselerdir, ahrette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

027/06 (Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kuran, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından verilmektedir.

027/07 Hani Musa, ailesine şöyle demişti: Gerçekten ben bir ateş gördüm. (Gidip) size oradan bir haber getireyim yahut bir ateş koru getireyim, umarım ki ısınırsınız!

027/08 Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir.

027/09 Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!

027/10 "Asanı at!" Musa (asayı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.

027/11 Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.

027/12 Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun ve kavmine (git). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır.

027/13 Ayetlerimiz onların gözlerinin önüne serilince, "Bu apaçık bir sihirdir." dediler.

Page 155: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

027/14 Vicdanları da bunlara tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!

027/15 Ant olsun biz Davut'a ve Süleyman'a ilim vermişizdir. Onlar, "Bizi, mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamt olsun." dediler.

027/16 Süleyman, Davut'a varis oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşdili öğretildi ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.

027/17 Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman'ın hizmetine toplandı; hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevk ediliyordu.

027/18 Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman, bir karınca, "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin." dedi.

027/19 (Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.

027/20 (Süleyman) kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi: Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?

027/21 Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek ya da mutlaka onu şiddetli bir azaba uğratacağım yahut boğazlayacağım!

027/22 Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip, "Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Saba'dan sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.

(Saba, ya da Sebe’, Yemen'de dedelerinin adıyla anılan bir kabilenin adıdır.)

027/23 "Gerçekten, onlara (Sabalılara) hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkân verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım.

027/24 Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayete giremiyorlar.

027/25 Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğiniz ve açıkladığınızı bilen Allah'a secde etmezler."

027/26 "(Hâlbuki) O çok büyük arşın sahibi olan Allah'tan başka tapılacak yoktur."

027/27 (Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: "Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız?

027/28 Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de, ne sonuca varacaklarına bak."

027/29 (Süleyman'ın mektubunu alan Saba melikesi), "Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı." dedi.

027/30 "Mektup Süleyman'dandır, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla (başlamakta) dır.

027/31 "Bana karşı başkaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin, diye (yazmaktadır)."

027/32 (Sonra Melike) dedi ki: Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam.

027/33 Onlar, şöyle cevap verdiler: Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın.

027/34 Melike, "Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hale getirirler. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır." dedi.

027/35 "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler."

027/36 (Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz.

027/37 "(Ey elçi!) Onlara var (söyle); iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!"

027/38 (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar

Page 156: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?

027/39 Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.

027/40 Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm." dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir."

027/41 (Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayanlardan mı olacak?

027/42 Melike gelince, "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.

027/43 Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler (o zamana kadar tevhit dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.

027/44 Ona "Köşke gir!" dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini çekti. Süleyman "Bu, billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir." dedi. Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman’ın mahiyetinde âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.

027/45 Ant olsun ki Semut kavmine, "Allah'a kulluk edin!" (demesi için) kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.

027/46 Salih dedi ki: Ey kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi? Belki size merhamet edilirdi.

027/47 Cevap verdiler: Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık. Salih, “Size çöken uğursuzluk (sebebi), Allah katında (yazılı) dır. Belki siz imtihana çekilen bir kavimsiniz.” dedi.

027/48 O şehirde dokuz kişi (ya da dokuz grup) vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.

027/49 Allah'a ant içerek birbirlerine şöyle dediler: Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim); sonra da velisine, "Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz." diyelim.

027/50 Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında olmadan, onların plânlarını altüst ettik.

027/51 Bak işte, tuzaklarının akıbeti nice oldu: Onları da (kendilerine uyan) kavimlerini de toptan helâk ettik.

027/52 İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.

027/53 İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.

027/54 Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). Kavmine şöyle demişti: Göz göre göre hâlâ o hayâsızlığı yapacak mısınız?

027/55 (Bu ilâhi ikazdan sonra hâlâ) siz, ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz, beyinsizlikte devam ede gelen bir kavimsiniz!

027/56 Kavminin cevabı sadece "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.

027/57 Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geri (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.

027/58 Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki. Ne kötü idi uyarılan (fakat aldırmayan) ların yağmuru!

027/59 De ki: ”Hamd olsun Allah’a, selam olsun, onun beğenip seçtiği kullarına. Allah mı daha iyidir, yoksa Ona koştukları ortaklar mı?”

027/60 (Onlar mı hayırlı) Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla bir ağacını dahi bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirmişizdir. Allah’la beraber başka bir İlâh mı var? Doğrusu

Page 157: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

onlar sapıklıkta ısrar eden bir güruh (topluluk) tur.

027/61 (Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah'ın yanında başka bir tanrı var öyle mi? Doğrusu onların çoğu (hakikatleri) bilmiyorlar.

027/62 (Onlar mı hayırlı) Yoksa kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri yapan mı? Allah'ın yanında başka bir İlâh mı var? Allah, onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.

027/63 (Onlar mı hayırlı) Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah, onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.

027/64 (Onlar mı hayırlı) Yoksa önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir İlâh mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, (Allah’ın birliğine ait bu delillerden sonra şimdi) siz kesin delilinizi getirin haydi!

027/65 De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

027/66 Hayır; onların ilmi, ahret hakkında (bilgi edinecek seviyeye) erişememiştir. Bilâkis, onlar bundan şüphe etmektedirler. Zira onlar bundan yana kördürler.

027/67 İnkârcılar dediler ki: "Sahi, biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?

027/68 Ant olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

027/69 De ki: Yeryüzünde bir gezin de günahkârların akıbeti nice oldu, bir bakın!

027/70 (Resulüm!) Onların yüzünden tasalanma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü sıkıntı duyma.

027/71 "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaat (ettiğiniz azap) hani ne zaman?" derler.

027/72 De ki: Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı her halde yakında başınıza gelecektir.

027/73 Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

027/74 Rabbin elbette onlarının sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir

027/75 Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bulunmasın.

027/76 Doğrusu bu Kuran, İsrail oğullarına, hakkında ihtilâf ede geldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.

027/77 Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

027/78 Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

027/79 O halde sen Allah'a güven. Çünkü sen apaçık hakikatin üzerindesin.

027/80 Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.

027/81 Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (canı gönülden) teslim olarak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.

027/82 Onlar hakkında söz gerçekleştiği (yaklaştığı) zaman, bunlar için bir “Dabbe” çıkarırız ki bu, onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.

027/83 O gün her ümmetin ayetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağız. Artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevk edilecekler.

027/84 Nihayet (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim ayetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız ( başka) neydi?

027/85 Yaptıkları haksızlıktan ötürü (azaba uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşmiştir. artık onlar konuşamazlar.

Page 158: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

027/86 Dinlensinler diye geceyi yarattığımızı ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık yaptığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.

027/87 Sûr'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak Ona gelirler.

027/88 Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu), her şeyi sapa sağlam yapan Allah'ın san'atıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.

027/89 Kim iyilikle (İlâhi huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.

027/90 (Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. "Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!" (denir).

027/91 Ben sadece bu beldeyi mukaddes kılan, her şey de kendisinin olan Rabbine ibadet etmekle emrolundum. Ayrıca O’na teslim olmakla da emrolundum.

027/92 Ve Kuran okumakla (emrolundum). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

027/93 Ve şöyle de: Hamt Allah'a mahsustur. O, ayetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.

028/KASAS SÛRESİ

028/01 Ta. Sin. Mim.

028/02 Bunlar apaçık Kitabın ayetleridir.

028/03 İman eden bir kavim için (faydalı olmak üzere) Musa ile Firavun haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru nakledeceğiz.

028/04 Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o, bozgunculardandı.

(Bir kâhin, Firavun'a, İsrail oğulları içinden bir erkek çocuk dünyaya geleceğini ve saltanatını elinden alacağını söylemişti).

028/05 Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.

028/06 Ve o yerde onları hâkim kılalım, Firavun ile Hâmân'a ve ordularına (geleceğinden) çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.

028/07 Musa'nın anasına, "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız." diye bildirdik.

028/08 Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.

028/09 Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz." dedi. Hâlbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.

028/10 Musa'nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.

028/11 Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et." dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

028/12 Biz (annesine geri vermezden) daha önce onun sütanalarının sütünü kabulüne müsaade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.

028/13 Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye anasına geri verdik.

028/14 Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece mükâfatlandırırız.

028/15 Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri, kendi tarafından, diğeri düşman tarafından iki adamı

Page 159: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

birbiriyle dövüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu şeytan işidir. O gerçekten saptırıcı apaçık bir düşman." dedi.

028/16 Musa, „Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak Odur.

028/17 Musa, "Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere Ant olsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım." dedi.

028/18 Şehirde korku içinde (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!

028/19 Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek, ara buluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!

028/20 Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve söyledi: Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.

028/21 Musa korka korka (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar." dedi.

028/22 Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım, Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.

028/23 Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara, "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.

028/24 Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım." dedi.

028/25 Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi, "Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını

ödemek için seni çağırıyor." Musa, ona (Hz. Şuayip'e) gelip, başından geçeni anlatınca o, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun." dedi.

028/26 (Şuayip'in) iki kızından biri, "Babacığım, onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edebileceğin en iyi kimse bu güçlü ve güvenilir adamdır." dedi.

028/27 (Şuayip) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın.

028/28 Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir.

028/29 Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine, "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan bize bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm." dedi.

028/30 Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.

028/31 Ve "Asanı at!" (denildi). Musa (attığı) asayı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın." (buyruldu).

028/32 "Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kati delildir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." (diye seslenildi)

028/33 Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.

028/34 Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.

028/35 Allah buyurdu: Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz

Page 160: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

ki, ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tâbi olanlar üstün geleceksiniz.

028/36 Musa onlara apaçık ayetlerimizi getirince, "Bu olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik." dediler.

028/37 Musa şöyle dedi: Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini ve hayırlı akıbetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki, zalimler iflah olmazlar.

028/38 Firavun. "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa'nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir." dedi.

028/39 O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

028/40 Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak zalimlerin sonu nice oldu!

028/41 Onları (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.

028/42 Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.

028/43 Ant olsun biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya, -olur ki düşünür, öğüt alırlar diye- insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitabı (Tevrat'ı) vermişizdir.

028/44 (Resulüm!) Musa'ya emrimizi vahiy ettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden de değildin.

028/45 Bilakis biz (o zamandan senin zamanına kadar) nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, onlara ayetlerimizi okuyarak, Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; aksine biz (başka) peygamber göndermiştik.

028/46 (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, sen Tûr'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir

rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik); onlar düşünüp öğüt alırlar.

028/47 Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, "Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık!" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

028/48 Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince, “Musa’ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Peki, daha önce Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? (Hz. Musa ile Hz. Muhammed ‘i kastederek) “Birbirini destekleyen iki sihir!” demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz hiç birine inanmıyoruz.

028/49 (Resulüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa’ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!

028/50 Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.

028/51 Ant olsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye (vahiyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir.

028/52 Ondan (Kuran) okunduğu zaman, "Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik." derler.

028/53 Onlara (Kuran) okunduğu zaman, "Ona iman ettik. Çünkü o, Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman’dık." derler.

028/54 İşte onlar, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızktan da Allah rızası için harcarlar.

028/55 Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz." derler.

028/56 (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilâkis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.

Page 161: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Rivayete göre, Resul-i Ekrem s.a.v. amcası Ebu Talip'e hitaben şöyle buyurmuştu: "Lâilâhe illâllah de ki, kıyamet günü senin lehine şahadette bulunayım." Ebu Talip ise, "Kureyşliler beni kınarlar, korkudan bunu söyledi derler. Eğer böyle demeyecek olsalardı, Müslüman olup seni sevindirirdim." demişti. Hz. Peygamber'in çok sevdiği, önemli yardımlarını gördüğü amcasının hidayeti için böyle çırpınışı üzerine bu ayet nazil oldu.)

028/57 "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız." dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

028/58 Biz, refahlarına şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek azı oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.

028/59 Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.

028/60 Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebedir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?

028/61 Şu halde, kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından ona kavuşan kimse (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet gününde (azap için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?

028/62 O gün Allah onları çağırarak, ”Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani, nerede” diyecektir.

028/63 (O gün) haklarında azaba itilme hükmü (sözü) gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öyle azdırdık (yoksa onları zorlayan bir gücümüz yoktu). (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arz ederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı)." derler.

028/64 "(Allah'a koştuğunuz) Ortaklarınızı çağırın!" denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine cevap vermezler ve

(karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada iken) doğru yola girselerdi!

028/65 O gün Allah onları çağırarak, "Peygamberlere ne cevap verdiniz?" diyecektir.

028/66 İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur, onlar birbirlerine de soramayacaklardır.

028/67 Fakat tövbe ederek, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, o, kurtuluşa erenler arasında olmayı umabilir.

028/68 Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir.

028/69 Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

028/70 İşte O, Allah'tır. Ondan başka İlâh yoktur. Önünde de, sonunda da hamt Onundur. Ve ancak Ona döndürüleceksiniz.

028/71 (Resulüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç: Eğer Allah üzerinizdeki geceyi kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek İlâh kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?

028/72 De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamete kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek İlâh kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?

028/73 Acımasından ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) ise Onun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.

028/74 O gün Allah onları çağırarak, "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede?" diyecektir.

028/75 (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Kesin delilinizi getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.

028/76 Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

Page 162: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

028/77 "Allah'ın sana verdiğinden (Onun yolunda harcayarak) ahret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

028/78 Karun ise, "O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi." demiştir. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).

028/79 Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; hakikat şu ki o, çok büyük bir devlet sahibidir!" dediler.

028/80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.

028/81 Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

028/82 Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, "Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da verir az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış." demeye başladılar.

028/83 İşte ahret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.

028/84 Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.

028/85 (Resulüm!) Kuran'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.

028/86 Sen, bu Kitabın sana vahiy olunacağını ummuyordun. Bu, ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!

028/87 Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!

028/88 Allah ile birlikte başka bir ilâha tapıp yalvarma! Ondan başka ilâh yoktur. Onun zatından başka her şey helâk olacaktır. Hüküm Onundur ve siz ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/ANKEBÛT SÛRESİ

029/01 Elif, Lâm, Mim.

029/02 İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle mi kalacaklar?

029/03 Ant olsun ki, biz, onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

029/04 Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!

029/05 Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.

029/06 Cihat eden ancak kendisi için cihat etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.

029/07 İman edip amel-i salih işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

029/08 Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşmak için zorlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

029/09 İman edip iyi işler yapanları muhakkak salihler (topluluğu) içine katarız.

029/10 İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de

Page 163: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

sizinle beraberdik." derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

029/11 Allah, elbette (Ona gönülden) iman edenleri de, ikiyüzlüleri de bilir.

029/12 Kâfirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim." derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

029/13 (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

029/14 Ant olsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o, dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

029/15 Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

029/16 İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin, Ona karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.

029/17 Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızk veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. Ona kulluk edin. Ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/18 Eğer (siz tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardı. Peygambere düşen, yalnız açık bir tebliğdir.

029/19 Allah'ın, mahlûkunu ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.

029/20 De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

029/21 O, dilediğine azap eder, dilediğini esirger. Ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/22 Siz, ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

029/23 Allah'ın ayetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr edenler, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

029/24 Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise, "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

029/25 (İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz de kiminizi lânetleyecektir. Varacağınız yer cehennemdir ve hiçbir yardımcınız da yoktur.

029/26 Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim) "Doğrusu ben Rabbim (in emrettiği yer) e hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir." dedi.

029/27 Ona İshak ve Yakup'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükâfatlandırdık; şüphesiz o, ahrette de salihlerdendir.

029/28 Lût'u da gönderdik. O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz!

029/29 "(Bu ilâhi ikazdan sonra hâlâ) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız? " Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!

029/30 Ey Rabbim! Fesatçılara karşı bana yardım et.

029/31 Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.

029/32 (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler; Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini

Page 164: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, geride (azapta) kalacaklar arasındadır.

029/33 Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve onlar sebebiyle takatten düştü. Ona, "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız kalacaklar arasında bulunan karın müstesna." dediler.

029/34 "Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık (feci) bir azap indireceğiz."

029/35 Ant olsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.

029/36 Medyen'e de kardeşleri Şuayip'i gönderdik ve Şuayip, "Ey kavmim: Allah'a kulluk edin, ahret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!" dedi.

029/37 Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

029/38 Ad ve Semut'u da (helâk ettik). Sizin için (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar (Ad ve Semut kavimlerinin harabeleri hâlâ gözler önündedir).

029/39 Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Ant olsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

029/40 Nitekim onların her birini günahları sebebiyle suçüstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.

029/41 Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Hâlbuki evlerin en çürüğü, şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.

029/42 Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

029/43 İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

029/44 Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişane bulunmaktadır.

029/45 (Resulü!) Sana vahiy edilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlık ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

029/46 İçlerinde zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâh'ımız da sizin İlâh'ınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur.

029/47 (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler (inatları yüzünden) bile bile inkâr ederler.

029/48 Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

029/49 Hayır, o, (Kuran), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr ederler.

029/50 "Ona Rabbinden (başka) mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Cevap olarak de ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

029/51 Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette, iman eden bir kavim için bunda rahmet ve ibret vardır.

029/52 De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayanlar onlardır.

029/53 Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş

Page 165: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.

029/54 (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hâlbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.

029/55 O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızı (n cezasını) tadın!" diyecektir.

029/56 Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

029/57 Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

029/58 İman edip güzel işler yapanları, muhakkak ki onları, alt tarafından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükâfatı ne güzeldir!

029/59 Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

029/60 Nice canlılar vardır ki, rızkını kendi taşımaz. Sizin de, onların da rızkını Allah verir. O, Semiğ’ (işiten) dir, Âlim’dir.

029/61 Ant olsun ki onlara, ”Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, ”Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

029/62 Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

029/63 Ant olsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamt da Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

029/64 Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.

029/65 Gemiye bindikleri zaman dini yalnız Ona has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca bir bakarsın ki (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.

029/66 Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!

029/67 Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken ya da esir edilirken), bizim (Mekke'yi) güven içinde kutsi bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

029/68 Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

029/69 Ama bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir.

030/RÛM SÛRESİ

030/01 Elif. Lâm. Mim.

030/02 Rumlar (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar.

030/03 Arap memleketi yakında! Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra muhakkak galip geleceklerdir.

030/04 Birkaç sene içinde. Daha önce olduğu gibi sonunda da emir Allah’a aittir ve o gün mü’minler sevineceklerdir.

030/05 Allah’ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O güçlüdür, merhametlidir.

(Ehli kitap olan Bizanslılar, mecusi İranlılar tarafından mağlûp edilmişti. Mekke müşrikleri bu sonuca çok sevindiler ve Müslümanlara, "Eğer Allah, sizin dediğiniz gibi yegâne galip olsaydı ehli kitaptan olan Bizanslıları üstün getirirdi." gibi şımarıkça sözler söylemeye başladılar. Bunun üzerine Kuran, bir mucize olarak, gelecekteki bir sonucu haber verdi: 3 ile 9 yıl içinde Bizanslılar İranlılara galebe çalacak ve müminler sevineceklerdi. Nitekim 624 yılında Bizanslılar İran'a girdiler. Bundan başka aynı yıl Müslümanlar Bedir'de önemli zaferler elde ettiler.)

030/06 Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler.

(Nitekim Hazreti Ebu Bikir Allah'ın bu gerçek vaadine candan inanarak Mecusi

Page 166: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

İranlıların galibiyetine sevinen müşriklere, "Allah, sizin sevincinizi fazla sürdürmeyecek; çünkü O, birkaç sene içinde Rumların tekrar galip geleceklerini haber verdi." deyince müşriklerden Ubey b. Halef bahse girişmeyi teklif etti. On deve üzerine ve üç yıl içinde Rumların galip gelip gelmeyeceği konusunda bahisleştiler. Hz. Ebu Bekir olup biteni Peygamber'e anlatınca Efendimiz, "bir (birkaç) sene " sözünün 3 ile 9 sene arasında bir süreyi ifade ettiğini, bu sebeple, süreyi de deve sayısını da üç katına çıkarmasını teklif etti. Bu sefer, 9 sene içinde Rumların galip gelmeyeceklerine dair 100 deve üzerine bahsi yenilediler. Gerçekten –Tirmizi’nin Sahih'inde belirtildiğine göre- Bedir savaşına tesadüf eden günlerde Rumlar İranlılara karşı yaptıkları savaşta galip geldiler. Böylece Allah'ın vaadi gerçekleşti. Hz. Ebu Bekir de Ubey b. Halef'in varislerinden kazandığı develeri alarak Peygamber'in tavsiyesi uyarınca fakirlere dağıttı.)

030/07 Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahretten ise onlar tamamen gafildirler.

030/08 Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr etmektedirler.

030/09 Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin (Âd ve Semut kavimlerinin) akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp alt-üst etmişler, onu bunların (Mekkelilerin) imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.

030/10 Sonunda, Allah'ın ayetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların akıbetleri pek fena oldu.

030/11 Allah ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlar. Sonunda hep Ona döndürüleceksiniz.

030/12 Kıyametin kopacağı gün günahkârlar (ümitsizlik içinde) susacaklardır.

030/13 (Allah’a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi

çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.

030/14 Kıyametin kopacağı gün, işte o gün (müminlerle inkârcılar) ayrılacaklardır.

030/15 İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere mazhar olacaklardır.

030/16 İnkâr edenlere, ayetlerimizi ve ahret buluşmasını yalan sayanlara gelince, işte onlar azapla yüz yüze bırakılacaklardır.

030/17 Haydi siz, akşama ulaştığınızda, sabaha kavuştuğunuzda Allah’a ibadet ediniz!

030/18 Göklerde ve yerde hamt Ona mahsustur. İkindi ve öğle vaktinde de Allah’a ibadet edin! (namaz kılın).

030/19 Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.

030/20 Sizi topraktan yaratması, onun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan birer insan oluverdiniz.

030/21 Kaynaşmanız için size kendi (cins) inizden eşler yaratıp da sevgi ve merhamet peyda etmesi de Onun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.

030/22 Onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.

030/23 Geceleyin uyumanız, gündüzün Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da Onun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.

030/24 Yine Onun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği getiriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor. Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır.

030/25 Göğün ve yerin, Onun buyruğu ile durması da Onun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi bir çağırdı mı hemen topraktan (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.

Page 167: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

030/26 Göklerde ve yerde olanlar hep Onundur. Hepsi Ona boyun eğmiştir.

030/27 Önce yaratan, sonra onu tekrar eden Odur. Bu, Onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde en üstün sıfatlar Onundur. Ve O, Aziz’dir, Hâkim’dir.

030/28 (Allah’ın, mülkünde ortağı olmadığını iyice anlamanız için) O, size kendinizden (şöyle) temsil yaptı: Size rızk olarak verdiğimiz şeylerde, sahip olduğunuz köleler, size ortaklar değildir; (böyle kölelerinizi mallarınıza ortak yaparak onları sizinle bir tutmazken, Allah’ın bazı kullarını ve yaratıklarını Ona nasıl ortak yaparsınız?) Siz (ve onlar), mallarda hiç müsavi olur da aranızda birbirinizden, (tek başına mala sahip olma endişesiyle) korktuğunuz gibi, onlardan (kölelerinizden) korkar mısınız? (O halde kölelerinizden bu şekilde korkmaz ve mallarınıza da onları ortak etmeye razı olmazsanız, kullarım olan bazı kimselere, ortaklarım diye ibadet etmekle onların İlâhlarınız olmasına nasıl razı olursunuz?). İşte (kudret ve vahdaniyetimize delâlet eden) alâmet ve delillerimizi, aklını kullanıp, ibret alacak bir kavim için böyle açıklarız.

030/29 Bilâkis haksızlık edenler, bilgisiz olarak kötü arzularına uydular. Allah'ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onlar için herhangi bir yardımcı yoktur.

030/30 (Resulüm!) Sen yüzünü "Hanif" olarak dine, yani, Allah insanları hangi "fıtrat" üzere yaratmış ise o fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.

030/31 Hepiniz Ona yönelerek Ona karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın;

030/32 Ki onlardan dinlerini parçalayanlar ve kendileri de bölük bölük olanlar vardır. (Bunlardan) her fırka, kendi yanındakiyle böbürlenmektedir.

030/33 İnsanlar bir darlığa uğrayınca, Rablerine yönelerek Ona yalvarırlar. Sonra Allah, kendi katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırırınca, bakarsınız ki onlardan bir grup Rablerine ortak koşup durmaktadırlar.

030/34 Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi, sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!

030/35 Yoksa onlara bir delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor?

030/36 İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse, hemen ümitsizliğe düşüverirler.

030/37 Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine geniş geniş vermekte, dilediğinin rızkını da daraltmaktadır. Şüphesiz, imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır.

030/38 O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

030/39 İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz her hangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır.

030/40 Allah, (O yüce varlıktır) ki, sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır, sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. Peki, sizin (Allah'a eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir.

030/41 İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat belirdi ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın: belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.

030/42 (Resulüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin akıbetleri nice oldu, görün. Çünkü onların çoğu müşrikti.

030/43 Allah katında, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü dosdoğru dine çevir! O gün, (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır.

030/44 Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da (cennetteki) yerlerini sırf kendileri için hazırlarlar.

030/45 Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir. Şüphesiz O, kâfirleri sevmez.

030/46 Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından (nasibinizi)

Page 168: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

arayasınız ve olur ki şükredersiniz diye (hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allah'ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir.

033/47 Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini müminlere müjdele.

030/48 Allah Odur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır. Derken, Allah onu dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince seviniverirler.

030/49 Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi.

030/50 Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir.

030/51 Ant olsun biz rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar.

030/52 (Resulüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giden sağırlara o daveti işittiremezsin.

030/53 Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin. Ancak (canı gönülden) teslimiyet gösteren ve ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.

030/54 Sizi güçsüzlükten yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah'tır. Çünkü O, dilediğini yaratır. Hakkıyla bilen ve üstün kudret sahibi olan ancak Odur.

030/55 Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak çok kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.

030/56 Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Ant olsun ki siz, Allah'ın yazısında (kine uygun olarak) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz.

030/57 Artık o gün, zulmedenlerin mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, onlardan Allah'ı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez.

030/58 Ant olsun ki biz, bu Kuran'da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir. Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak batıl şeyler ortaya atmaktasınız.

030/59 İşte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini Allah böylece mühürler.

030/60 (Resulüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vaadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar sakın seni (üzüntü ve) gevşekliğe sevk etmesin!

031/LOKMAN SÛRESİ

031/01 Elif. Lâm. Mim.

031/02 İşte bu ayetler, hikmet dolu kitabın ayetleridir.

031/03 Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).

031/04 (Muhsin vasfını alan kimseler) namazı kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahrete de kesin olarak inanırlar.

031/05 İşte onlar, Rableri tarafından gösterilmiş doğru yol üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerdir.

031/06 İnsanlardan öyleleri var ki, herhangi bir ilmi dele dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lâfı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.

031/07 Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini ver!

031/08 Fakat iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için, Naim cennetleri hazırlanmıştır.

031/09 İçlerinde ebedi kalmak üzere. Bu, Allah’ın gerçekleşen vaadidir. O yücedir, hikmet sahibidir.

031/10 O, gökleri, görebildiğiniz bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın diye yere de ulu dağlar koydu. Ve oraya her türlü canlıları yaydı. Ve gökten su indirdik. Orda her sınıftan güzel bitkiler bitirdik.

Page 169: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

031/11 "İşte bunlar Allah'ın yarattıklarıdır. Şimdi sen, Ondan başkasının ne yarattığını bana göster." de! Hayır (gösteremezler!) Zira zalimler açık bir sapıklık içindedirler.

031/12 Ant olsun biz Lokman'a. "Allah'a şükret!" diyerek hikmet verdik. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah müstağnidir, her türlü övgüye lâyıktır.

031/13 Lokman oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.

031/14 Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılarla taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.

031/15 Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman yapmış olduklarınızı size haber veririm.

031/16 (Lokman öğütlerine devamla şöyle demişti:) "Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi ağırlığınca olsa bile ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yer (in derinliklerinde) de bulunsa, yine de Allah onu senin (karşına) getirir. Doğrusu Allah, çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır."

031/17 "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir."

031/18 "Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övüngen kimseleri asla sevmez."

031/19 "Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini (avaz avaz bağıran) merkeplerin sesidir."

031/20 Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de insanlar içinde -ne bilgisi, ne rehberi ne de

aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.

031/21 Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiğinde: Hayır, biz, babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan, onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse?

031/22 Onu görüyormuşçasına ve iyi davranışlar içinde kendini Allah'a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Sonunda bütün işler Allah'ın huzuruna varıp dönecektir.

031/23 (Resulüm!) İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman, yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah, kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir.

031/24 Onlara biraz geçim sağlar, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz.

031/25 Ant olsun ki, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler. De ki: (Öyle ise) Övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.

031/26 Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. Bilinmeli ki Allah, asıl müstağni ve övülmeye lâyık olandır.

031/27 Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha eklense, yine Allah'ın sözleri yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.

031/28 (İnsanlar !) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah (her şeyi) bilen ve görendir.

031/29 Bilmez misin ki Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmakta, her biri belli bir vadeye doğru akıp giden güneşi ve ayı buyruğu altında tutmaktadır ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.

031/30 Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir; Ondan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah, çok yüce, çok uludur.

031/31 Gemilerin denizde Allah'ın lütfuyla yüzdüğünü görmedin mi? Bu size varlığının delillerini göstermek içindir. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

Page 170: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

031/32 Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) Ona yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit, içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim ayetlerimizi ancak nankör gaddarlar bilerek inkâr ederler.

031/33 Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası için bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve Şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.

031/34 Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.

032/SECDE SÛRESİ

032/01 Elif, lâm, mim

032/02 Kitabın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmesinde asla şüphe yoktur.

032/03 "Onu peygamber kendisi uydurdu" mu diyorlar? Bilakis o, senden önce kendilerine hiç bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir kavmi uyarman için Rabbinden gönderilen hak (Kitap) tır. Umulur ki doğru yolu bulurlar.

032/04 Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde (altı devirde) yaratan, sonra Arş’a istiva eden (hükmü Arş’ı kaplayan) Allah’tır. Ondan başka ne bir dost ne de bir şefaatçimiz vardır. Artık düşünüp öğüt almaz mısınız?

032/05 Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin saydığınız hesap ile bin yıl tutan bir günde Onun nezdine çıkar.

032/06 İşte görüleni de görülmeyeni de bilen, mutlak galip ve merhamet sahibi Odur.

032/07 O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.

032/08 Sonra onun zürriyetini nutfeden, hakir bir sudan üretmiştir.

032/09 Sonra onu şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar,

gözler ve kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

032/10 "Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?" derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.

032/11 De ki: ”Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”

032/12 O günahkârların, Rableri huzurunda başları öne eğik halde, "Rabbimiz! Gördük, duyduk. Şimdi bizi (dünyaya) geri döndür de, iyi işler yapalım. Artık kesin olarak inandık." diyecekleri zamanı bir görsen!

032/13 Biz dilesek, elbette herkese hidayet verirdik. Fakat "Cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan bir kısmıyla dolduracağım." diye benden kesin söz çıkmıştır.

032/14 (O gün onlara şöyle diyeceğiz:) "Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınızdan ötürü ebedi azabı tadın!"

032/15 Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bu ayetlerle kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rabbini hamt ile tespih ederler.

032/16 Onların, (gece namazı kılmak için) yanları yataklarından kalkarak korkuyla, umutla Rablerine yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan Allah yolunda harcarlar.

032/17 Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez.

032/18 Öyle ya, mümin olan yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.

032/19 İman edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.

032/20 Yoldan çıkanlara gelince, onların varacakları yer ateştir. Oradan çıkmak istedikleri her defasında geri çevirilirler ve kendilerine, "Yalandır, deyip durduğunuz cehennem azabını tadın!" denir.

032/21 En büyük azaptan (kıyamet) önce, onlara mutlaka en yakın azaptan

Page 171: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(dünyadaki sıkıntılar) tattıracağız; olur ki (imana) dönerler.

032/22 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenlerden daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki biz, günahkârlara, ettiklerinin karşılığı olan cezayı vereceğiz.

032/23 Ant olsun ki Musa'ya Kitap verdik, "(Resulüm!) Sen ona kavuşacağından şüphe etme." dedik ve onu İsrail oğullarına hidayet rehberi kıldık.

032/24 Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayın etmişizdir.

032/25 Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında, kıyamet günü onların arasında hükmedecektir.

032/26 Kendilerinden önce yaşamış, halen yurtlarında gezip dolaştıkları, nice nesilleri helâk edişimiz onları doğru yola sevk etmedi mi? Bunlarda elbette ibretler vardır. Hâlâ kulak vermezler mi?

032/27 Kupkuru ve çorak yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse kendilerinin diyegeldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi? Hâlâ da görmeyecekler mi?

032/28 "Eğer doğru söylüyorsanız, bu fetih (ve hüküm) günü hani ne zaman?" derler.

032/29 De ki: Fetih ve hüküm gününde inkârcılara imanları fayda vermeyecek ve kendilerine mühlet de tanımayacaktır!

032/30 Artık sen onları bırak ve bekle. Zaten onlar da beklemektedirler.

033/AHZÂB SÛRESİ

033/01 Ey Peygamber! Allah'tan kork, kâfir ve münafıklara uyma. Elbette Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince yapmaktadır.

033/02 Rabbinden sana vahy edilene uy. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

033/03 Allah’a güvenip dayan. Vekil olarak Allah yeter.

033/04 Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, "zihar" yaptığınız

eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlâtlarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.

033/05 Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde size günah vardır. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

033/06 Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür. Eşleri onların analarıdır. Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre (mirasçılık bakımından) birbirlerine muhacirlerden ve Ensar’dan daha yakındırlar; ancak dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar kitapta yazılı bulunmaktadır.

033/07 Hani biz peygamberlerden söz almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den Musa'dan, Meryem oğlu İsa'dan da (Evet) biz onlardan pek sağlam bir söz aldık.

033/08 Allah bu sözü doğrulara sadakatlerinden sormak için aldı. Kâfirler için de çok acıklı bir azap hazırladık.

(Hicretin beşinci yılında Kureyş ve Gatafan kabileleri topluca Medine üzerine yürümüşler; Müslümanlarla ittifakı bulunan Medine'deki Benû Kureyza kabilesi de, ihanet ederek onlarla birleşmişti. Böylece düşman ordusunun sayısı 12.000 kişiye varıyordu. Hz. Peygamber, Araplarda âdet olmayan bir savaş taktiği uyguladı: Medine çevresine hendek kazdırdı ve askerlerini, hendekten çıkan toprakların arkasına mevzilendirdi. Düşman hendeği aşamadı. Bir ay kadar süren kuşatma sırasında yardım alamayan Müslümanlar bunaldılar. İşte bu durumda bir mucize meydana geldi: Birden ortaya çıkan soğuk bir fırtına, düşman çadırlarını söktü, ateşlerini söndürdü, atlarını birbirine kattı, düşmanı toza boğdu. Müslüman askerlerin etrafında sahipleri görülmeyen seslerden tekbirler işitiliyordu. Sonunda düşman perişan oldu, çekip gitti. Daha sonra Benû Kureyza kabilesinden de bu ihanetlerinin hesabı soruldu. İşte aşağıdaki ayetlerin, bu olay hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir.)

Page 172: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

033/09 Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah da ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.

033/10 Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman, gözler yılmış, yürekler ağızlara gelmişti ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşünüyordunuz.

033/11 İşte orada iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.

033/12 Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık (iman zaafiyeti) bulunanlar, "Allah ve Resulü, meğer bize sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar!" diyorlardı.

033/13 Onlardan bir grup da demişti ki: "Ey Yesripliler (Medineliler) ! Artık sizin için durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden bir kısmı ise "Gerçekten evlerimiz emniyette değil" diyerek peygamberden izin istiyordu. Oysa evleri tehlikede değildi, sadece kaçmayı arzuluyorlardı.

033/14 Eğer Medine'nin her yanından üzerlerine saldırılsaydı da, o zaman savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde pek eğlenmezlerdi.

033/15 Ant olsun ki daha önce onlar sırt çevirip kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz mesuliyet gerektirir!

033/16 De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.

033/17 De ki: Allah size bir kötülük dilerse, Ona karşı sizi kim korur, ya da size rahmet dilerse (size kim zarar verebilir?) Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.

033/18 Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve yârânına "Bize katılın." diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.

033/19 (Gelseler de) size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise,

mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleriyle incitirler. Onlar (samimiyetle) iman etmiş değillerdir. Onun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

033/20 Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmeleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.

033/21 Ant olsun ki, Resullullah’da, sizin için, Allah’ı ve ahret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır.

033/22 Müminler ise düşman birliklerini gördüklerinde, "İşte Allah ve Resulünün bize vaat ettiği! Allah ve Resulü doğru söylemiştir." dediler. Bu (orduların gelişi) ancak onların imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını artırmıştır.

033/23 Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.

033/24 Çünkü Allah, sadakat gösterenleri, sadakatları sebebiyle mükâfatlandıracak, münafıklara -dilerse- azap edecek yahut da (tövbe ederlerse) tövbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

033/25 Allah, o inkâr edenleri hiçbir şey elde etmeden öfkeleriyle geri çevirdi. Allah (ın yardımı) savaşta müminlere yetti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.

033/26 Ehl-i kitaptan onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz.

033/27 Allah, onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve ayak basmadığınız topraklara sizi mirasçı yaptı. Allah'ın her şeye gücü yeter.

033/28 Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim.

Page 173: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Bu ayetin nazil olduğu sırada İslâmiyet bütün Arabistan’a yayılmış, fakirliğin yerini refah almıştı. Hz. Peygamberin hanımları da bu refahtan pay almayı arzulayarak Resullullah’tan bazı ziynet eşyaları ve daha iyi bir geçim istemişlerdi. İşte bu sırada gelen vahiy, Hz. Peygambere yine eskisi gibi sadelikten ayrılmamasını emretti. Hz. Peygamberin hanımları isteklerinden vazgeçtiler.)

033/29 "Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahret yurdunu diliyorsanız bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

033/30 Ey Peygamber Hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır.

033/31 Sizden kim, Allah'a ve Resulüne iman ile itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ayrıca biz ona (cennette) bol bir rızk hazırlamışızdır.

033/32 Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız sözü (yabancı erkeklere karşı) yumuşak söyleyin ki kalbinde hastalık bulunan kimse kötü ümide kapılmasın. Güzel ve münasip sözler söyleyin.

033/33 Evlerinizde vakarınızla oturun. İlk cahiliye (devrinin kadınları) nın açılıp saçılarak, ziynetlerini göstererek yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt (Allah Resulünün evlâtları, eşleri, torunları Hasan ile Hüseyin ve damadı Hz. Ali)! Allah sizden sadece şek ve şüpheyi gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

033/34 Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti (emir ve yasaklar, helâl ve haram) hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır.

033/35 (Allah’ın emrine uyan) Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden

erkekler ve zikreden kadınlar; (işte) Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

033/36 Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.

033/37 (Habibim!) Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine ikram edip (hürriyete kavuşturduğun) kimseye: “Eşini yanında tut, Allah’tan kork!” diyorsun. Hâlbuki Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyorsun. Oysa asıl korkmaya lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki, (bundan böyle) evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestikleri (onları boşadıkları) zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.

033/38 Allah'ın kendisine helâl kıldığı bir şeyi yerine getirmekte, Peygambere herhangi bir vebal yoktur. Önce geçen (peygamberler) arasında da Allah'ın âdeti (kanunu) böyle idi. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.

033/39 O peygamberler ki, Allah’ın emirlerini duyururlar, Allah’tan korkarlar ve Ondan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah herkese yeter.

033/40 Muhammet, sizin erkeklerinizden hiç birinizin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir.

033/41 Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.

033/42 Ve Onu sabah akşam tespih edin.

(Sabah-akşam, bütün vakitleri içine almaktadır. Tespih ve zikir, "Sübhanellah, Elhamdülillah, Lâ ilâhe illâllah, Allahu Ekber, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l aliyyi'l azim." ile yapılır.)

033/43 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize melekleriyle beraber rahmetini gönderen Odur. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

Page 174: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

033/44 Kendisine kavuştukları gün, Allah'ın onlara iltifatı "Selâm"dır. Allah onlara çok değerli mükâfatlar hazırlamıştır.

033/45 Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

033/46 Allah'ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir lamba olarak (gönderdik).

033/47 Allah'tan büyük bir lütufa ereceklerini müminlere müjdele.

033/48 Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah'a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah sana yeter.

033/49 Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâhlayıp da, henüz dokunmadan onları boşarsanız, onları iddet müddetince (üç hayız ve temizlenme müddeti) bekletmeniz gerekmez. O halde onları faydalandırın (hem gitmelerine engel olmayın, hem de hediye kabilinden yardım edin). Ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.

033/50 Ey Peygamber! Ücretlerini (mehirlerini) verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında buluna (cariye) leri, seninle beraber göç eden amcakızlarını, halakızlarını, dayı ve teyzekızlarını sana helâl kıldık. Bir de kendisini (mehirsiz) olarak Peygamber'e hibe eden ve Peygamber'in de kendisini almayı dilediği mümine kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Biz hanımları ve ellerinin altında bulunan (cariyeleri) hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı bildirdik (onların bu hususta ne yapmaları gerektiğini açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

033/51 Onların dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Kendilerinden uzak durduğun kadınlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Öyle yapman onların gözlerinin aydın olmasına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilen, cezada acele etmeyendir.

033/52 Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, bunları başka hanımlarla değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse bile sana helâl değildir. Ancak elinin altında bulunan

(cariyeler) hariç, başka kadınlar alamazsın. Allah her şeyi gözetler.

033/53 Ey iman edenler! Bir yemek için size izin verilmiş olması hali müstesna, Peygamberin evlerine girmeyin. (Yemeğe çağırılıp da girdiğiniz vakit) yemek kabını gözetlemeyin. Davet edildiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın. (Yemekten sonra) sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamberi üzüyor, fakat o (bunu size söylemekten) utanıyor. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin, Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olmaz. Çünkü bu Allah katında büyük (bir günah) tır.

033/54 Bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de muhakkak ki Allah her şeyi Bilen’dir.

033/55 Onlara (Peygamberlerin hanımlarına) babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (Mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan (cariye) leri hakkında bir günah yoktur (bunlara karşı örtünmeleri gerekmez). Ey peygamber hanımları! Allah'tan korkun; şüphesiz Allah her şeye şahittir.

033/56 Allah ve melekleri, Peygambere çok salât ederler. (Onun şerefini gözetmeye, şanını yüceltmeye özen gösterirler.) Ey müminler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.

033/57 Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahrette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.

033/58 Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

033/59 Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine almalarını (vücutlarını örtmelerini) söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

Page 175: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

033/60 Ant olsun, ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar) şehirde kötü haber yayanlar, (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz. Sonra orada senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.

033/61 Hepsi de lânetlenmiş (Allah'ın rahmetinden kovulmuş olarak) nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve öldürülürler.

033/62 Allah'ın önceden geçen (millet) ler hakkındaki kanunu budur. (Peygamberlere karşı ikiyüzlülük edenler öldürülürler.) Allah'ın kanununu değiştirmeye asla (imkân) bulamazsın.

033/63 İnsanlar sana (kıyametin) zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah'ın yanındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.

033/64 Şu muhakkak ki, Allah, kâfirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.

033/65 Orada ebedi olarak kalacaklar (kendilerini koruyacak) ne bir dost, ne de bir yardımcı bulacaklardır.

033/66 Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün, “Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik!” derler.

033/67 “Ey Rabbiniz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar” derler.

033/68 “Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.”

033/69 Ey iman edenler! Siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temiz çıkardı. O Allah yanında gözde (değerli, itibarlı) idi.

033/70 Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.

033/71 Çünkü böyle davranırsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.

033/72 Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi; (bununla beraber onun hakkını tam yerine getiremedi). Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.

033/73 (Allah bu emaneti insana vermek suretiyle) münafık erkeklere ve münafık kadınlara, puta tapan erkeklere ve puta tapan kadınlara azap edecek, inanan erkeklerin ve inanan kadınların da tövbesini kabul buyuracaktır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

034/SEBE’ SÛRESİ

034/01 Hamd O Allah’a mahsustur ki, göklerde ve yerde olanlar kendisine aittir. Ahrette de hamd Onadır. O Hâkim’dir, Habir’ (haberli, bilgili) dir.

034/02 Yerin içine gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni, oraya çıkanı bilir. O, çok esirgeyen, çok bağışlayandır.

034/03 İnkârcılar, "(Kıyamet) saati bize gelmeyecek." dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o, mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı hiçbir şey Onun ilminden uzak kalmaz. Bundan daha küçüğü de, daha büyüğü de mutlaka o açık ve açıklayıcı kitaptadır.

034/04 İnanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tespit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve (cennette) güzel bir rızk vardır.

034/05 Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de, iğrenç ve acıklı bir azap vardır.

034/06 Kendilerine bilgi verilenler, Rabbinden sana indirilenin (Kuran'ın) gerçek olduğunu bilirler, onun mutlak galip ve övgüye lâyık olan (Allah'ın) yoluna ilettiğini görürler.

034/07 Hakkı inkâr edip kâfir olanlar kendi aralarında şöyle dediler: Siz öldükten sonra didik didik parçalandığınız vakit, yeniden dirileceğinizi söyleyerek size bir takım haberler veren kişiyi gösterelim mi?

034/08 "Acaba o, Allah'a karşı yalan yere iftira mı etmiştir? Yoksa kendisinde delilik mi var?" (dediler). Hayır! Ahrete inanmayanlar azapta ve (haktan) uzak bir sapıklık içindedirler.

034/09 Onlar, gökten ve yerden, önlerinde ve arkalarında bulunanı görmüyorlar mı? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz bunda (Rabbine) yönelen her kul için bir ibret vardır.

Page 176: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

034/10 Ant olsun, Davut'a tarafımızdan üstünlük verdik. "Ey dağlar ve kuşlar, onunla beraber tespih edin." dedik. Ona demiri yumuşattık.

034/11 "Geniş zırhlar imal et, dokumasını ölçülü yap. (Ey Davut hanedanı!) İyi işler yapın. Çünkü ben, yaptıklarınızı görmekteyim." diye (vah yettik).

034/12 Süleyman'a da sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de bir aylık mesafe olan rüzgârı verdik (emrine âmâde kıldık) ve onun için erimiş bakırı da kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.

034/13 Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davut ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!

034/14 (Süleyman'ın) ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. Bu suretle yere kapanıp yıkılınca öldüğü anlaşıldı. Eğer cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı.

034/15 Ant olsun, Sebe’ kavminin oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. İşte bu, (evlerinin) sağdan soldan iki bahçe (ile çevrili olmasıdır. Onlara): "Rabbinizin rızkından yiyin ve Ona şükredin." denildi. (Çünkü onlar için) güzel bir memleket ve çokça bağışlayan bir Rab (var denildi).

034/16 Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların (çok güzel olan) iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik.

034/17 Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız?

034/18 Onların yurdu ile içine feyz ve bereket verdiğimiz memleketler arasında sırt sırta nice şehirler var ettik ve bunlar arasında yürümeyi mesafelere ayırdık. "Oralarda geceleri, gündüzleri korkusuzca gezin, dolaşın." dedik.

034/19 Bunun üzerine, "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır." dediler ve davranışlarıyla kendilerine yazık ettiler.

034/20 Ant olsun İblis, onlar hakkındaki zannını gerçekleştirdi. İnanan bir zümrenin dışında (hepsi) ona uydular.

034/21 Hâlbuki şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahrete inananı, şüphe içinde kalandan ayırt edip bilelim diye (ona bu fırsatı verdik). Rabbin gerçekten her şeyi gözetleyen ve kollayandır.

034/22 (Müşriklere) de ki: Allah'tan başka ilâh saydığınız şeyleri çağırın! Çünkü onlar ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklıkları yoktur. Ve Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.

034/23 Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince (birbirlerine): "Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?" dediler. (Şefaat edecek durumda olanlar): "Hak olanı buyurdu" dediler. O, yücedir, büyüktür.

034/24 (Ey Muhammet!) De ki: Göklerden ve yerden size rızk veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.

034/25 De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz.

034/26 De ki: ”Rabbimiz, aramızı birleştirir, sonra da aramızda hak ile hükmeder. Fettah (zafer kazanmış, üstün gelmiş), Âlim Odur.

034/27 De ki: İbadette Allah'a ortak koştuklarınızı bana gösterin. Hayır! Şu anda onları gösteremezsiniz. Bilakis yegâne galip ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır.

034/28 Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

034/29 "Eğer sözünüzde doğru iseniz bu tehdit mahiyetinde vaat ettiğiniz (kıyamet) ne zaman kopacak?" derler,

034/30 De ki: Size vaat olunan öyle bir günün vadidir ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz.

034/31 İnkâr edip kâfir olanlar dediler ki: Biz hiçbir zaman bu Kuran'a ve bundan önce

Page 177: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

gelen kitaplara inanmayacağız. Sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda tutuklanmış, birbirlerini suçlayarak söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara, "Siz olmasaydınız, elbette biz inanan insanlar olurduk." derler.

034/32 (Dünyada) büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde): "Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz." derler.

034/33 Zayıf sayılanlar büyüklük taslayanlara, “Hayır! Gece-gündüz (işiniz) hile ve tuzak kurmaktı. Siz daima Allah’ı inkâr etmemizi, Ona ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz.” derler. Artık azabı gördüklerinde, pişmanlıklarını içlerine atarlar. Biz de inkâr edenlerin boynuna (ateşten) demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahlar ile cezalandırılır.

034/34 Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri, "Biz, size gönderilmiş olan şeyi hemen inkâr ediyoruz." dediler.

034/35 Ve ilâve ettiler: Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz.

034/36 De ki: Rabbim dilediğine bol rızk verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.

034/37 Hiçbirinizin malları ve evlâtları huzurumuzda size bir yakınlık sağlamaz. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna. Ancak onlara yaptıklarının kat kat fazlası karşılık vardır. Onlar (cennet) odalarında güven (ve huzur) içindedirler.

034/38 (İnat ederek) ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlara gelince, onlar da azapla yüz yüze kalacaklardır.

034/39 De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızk verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz Allah için ne verseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.

034/40 O gün Allah, onların hepsini (idare edenleri ve edilenleri) mahşere toplayacak, sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı!" diye soracak.

034/41 (Melekler de,) "Sen yücesin, bizim velimiz (koruyucumuz) onlar değil, sensin. Belki onlar cinlere (şeytanlara) tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmıştı." diyecekler.

034/42 Bugün birinizin diğerinize bir fayda, ya da bir zarar vermeye gücü yetmez. Biz haksız davranıp, zalim olanlara "Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın!" diyeceğiz.

034/43 Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman demişlerdi ki: "Bu sizi babalarınızın taptığı (putlardan) çevirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Bu (Kuran) uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir." Hak kendilerine geldiğinde hakkı inkâr edenler de: "Bu apaçık bir büyüdür, başka bir şey değildir." dediler.

034/44 Hâlbuki biz onlara öyle (okuyup) ders alacakları kitaplar verdiğimiz gibi senden önce onlara bir uyarıcı (peygamber) da göndermiştik.

034/45 Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) inkâr etmişlerdi. Bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine erişmemişlerdi. (Böyle iken), öncekiler peygamberlerimi yalanladılar ama benim de inkârım nasıl oldu (onları nasıl mahvettim!)

034/46 (Ey Muhammet!) De ki: Ben ancak şu iki şeyden biri ile öğüt veriyorum: İkişer ikişer ve teker teker karşımda durmanızı, sonra arkadaşınızda delilikten hiçbir eser olmadığını iyi düşünmenizi istiyorum. O, ancak şiddetli bir azap gelip çatmazdan evvel sizi uyaran (bir peygamber) dir.

034/47 De ki: Ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Benim ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her şeye şahittir."

034/48 Her türlü gizliyi noksansız bilen Rabbim, hakkı (peygamberliği) yerine koyar.

034/49 De ki: Hak geldi; artık batıl ne bir şey ortaya çıkarabilir, ne de geri getirilebilir.

034/50 De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahiy ettiği (Kuran) sayesindedir. Şüphesiz O yakındır, işitendir.

Page 178: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

034/51 (Ey Muhammet!) Telâşa düştükleri zaman onları bir görsen! Hiç kaçacak yerleri yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır.

034/52 (İş işten geçtikten sonra) Ona, (Muhammet'e) inandık" demişlerdir, ama uzak yerden (ta dünyadan) imana kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur?

034/53 Hâlbuki daha önce onu (Hz. Muhammet'i ve azabı) inkâr etmişlerdi. Gayba uzak bir yerden atıp tutuyorlardı.

034/54 Artık kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir. Tıpkı bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar kendilerini endişeye düşüren bir korku içindeydiler.

035/FÂTIR SÛRESİ

035/01 Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamt olsun. O, yaratmada (istediğine) dilediği kadar fazla verir. Muhakkak ki, Allah her şeye kadirdir.

035/02 Allah’ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O’nun tuttuğunu ondan sonra salıverecek de yoktur. O üstündür, hikmet sahibidir.

035/03 Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Allah'tan başka size gökten ve yerden rızk verecek bir yaratıcı var mı? Ondan başka İlâh yoktur. Nasıl oluyor da (tevhitten küfre) çevriliyorsunuz?

035/04 Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme), senden önceki peygamberler de yalanlandı. Bütün işler yalnızca Allaha döndürülecektir.

035/05 Ey insanlar! Allah’ın (haşr ve ceza ile ilgili diriltme) vaadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah’ın affına güvendirmek suretiyle sizi kandırmasın.

035/06 Çünkü şeytan sizin amansız bir düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendisine uyan taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.

035/07 İnkâr edenler için şüphesiz çetin bir azap var, iman edip iyi işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

035/08 Kötü işi kendisine güzel gösterip de onu güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Allah, dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde ruhun, onlar hakkında birtakım üzüntülere dalarak yıpranmasın. Allah, onların ne yaptıklarını biliyor.

035/09 Rüzgârları gönderip de bunları harekete geçiren Allah'tır. İşte bu şekilde biz onları ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa hayat verir. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.

035/10 Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. Ona ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a salih amel ulaştırır. Kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır. Ve onların tuzağı bozulur.

035/11 Allah, sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) olarak var etmiştir. Bir dişinin gebe kalması ve doğurması hep Onun bilgisiyledir. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı) dır. Şüphesiz onlar Allah’a kolaydır.

035/12 İki deniz birbirine eşit olmaz. Şu çok tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da çok tuzludur, acıdır. Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve takmakta olduğunuz süs eşyası çıkarırsınız. (Allah’ın) lütfundan (nasibinizi) arayıp şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.

035/13 Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk Onundur. Onu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değildir.

035/14 Eğer onları (putları) çağırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin (onları Allah'a) ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberi olan (Allah'tan) başka hiç kimse haber veremez.

035/15 Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Zengin (Gani) ve övülmeye lâyık (Hamid) ancak Odur.

035/16 Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir mahlûk getirir.

Page 179: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

035/17 Bu (yok etme ve yaratma) Allah'a zor değildir.

035/18 Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, bir şey (alıp) taşınmaz. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Kim (günahlardan) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.

035/19 Kör ile gören bir değildir.

035/20 Karanlık ile aydınlık da,

035/21 Gölge ile sıcaklık da.

035/22 Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Elbette sen kabirlerdekilere işittiremezsin.

035/23 Sen sadece bir uyarıcısın.

035/24 Biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.

035/25 Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme, çünkü) kendilerinden öncekiler de peygamberlerini, kendilerine açık ayetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirdikten sonra yalanladılar.

035/26 Sonra ben o inkâr edenleri yakaladım, benim (onları) inkârım (cezalandırışım) nasıl oldu?

035/27 Allah'ın gökten indirdiği suyu görmedin mi? Biz onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık).

035/28 İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkten olanlar var. Kulları içinde ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.

035/29 Allah'ın kitabını okuyanlar, namaz kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.

035/30 Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Çünkü O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.

035/31 Kitaptan sana vahiy ettiğimiz, kendinden önceki semavi kitapları doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının (her halini) haber alandır, görendir.

035/32 Sonra kitabı, kullarımız arasından seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi kendine zulmeder, kimi orta (yolda) gider, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.

035/33 (Onların mükâfatları) içine girecekleri Adn cennetleridir. Zira orada altın bilezikler takarlar ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.

035/34 (Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah’a hamt olsun. Muhakkak ki, Rabbimiz elbette Gafur’dur, Şekur’ (şükreden) dur.

035/35 O (Rab) ki, lütfuyla bizi gerçek ikamet evine (cennete) yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada bize bir usanç gelecektir.

035/36 İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Cehennem azabı da biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.

035/37 Gece de onlar için bir ibret ayetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

035/38 Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. O, göğüslerin özünde ne varsa onu da hakkıyla bilir.

035/39 Sizi yeryüzünde halifeler kılan Odur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır. Kâfirlerin küfrü (kendilerine) ziyandan başka bir şeyi çoğaltmaz.

035/40 De ki: Siz, Allah'tan başka taptığınız şu İlâhlarınızı gördünüz mü? Haydi, gösterin bana! Onlar yerden hangi şeyi yarattılar? Yoksa onların, göklerin yaratılmasında ortaklıkları mı var? Yahut biz onlara (yaptıkları putları bize ortak koşmalarını söyleyen) bir kitap mı verdik? Bu sebeple onlar, o kitapları aldıkları bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır! O zalimler birbirlerine aldatmadan başka bir şey vaat etmiyorlar.

035/41 Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Ant

Page 180: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

olsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa kendisinden sonra hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, Halim’dir (cezalandırmada aceleci değildir), Gafur’dur (çok bağışlayıcıdır).

035/42 Bütün güçleriyle yemin ederek eğer kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat kendilerine uyarıcı (Muhammet) gelince bu, onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi artırmadı.

035/43 Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzaklar kurmak (istiyorlar). Hâlbuki kötü tuzak ancak sahibine dolanır. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda ne bir değişme bulursun, ne de Allah'ın kanununda bir sapma bulursun.

035/44 (Onlar) kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek için, yeryüzünde hiç gezip dolaşmadılar mı? Hâlbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı aciz bırakacak bir güç yoktur. O bilir ve güçlüdür.

035/45 Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiç bir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Zira Allah, kullarını görmektedir.

036/YÂ-SÎN SÛRESİ

036/01 Yâ Sin

036/02 Hikmet dolu Kuran hakkı için,

036/03 Muhakkak ki sen gönderilen peygamberlerdensin

036/04 Doğru bir yoldasın.

036/05 (Bu Kuran) Üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

036/06 O kitap sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

036/07 Ant olsun ki onların çoğu hakkında azap ile hükmetmek hak oldu. Çünkü onların iman etmeyip kâfir olarak ölecekleri belli oldu.

036/08 Biz onların boyunlarına bir takım kelepçeler geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır.

036/09 Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık görmezler.

036/10 Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

036/11 Sen ancak zikre (Kuran'a) uyan ve görmeden Rahmandan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.

036/12 Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Önden gönderdikleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kitap (olan Levh-i Mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

036/13 Onlara, şu şehir halkını (Antakya'yı) misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.

036/14 İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Derhal onları yalanladılar. Biz de hemen bir üçüncü elçiyi gönderdik. Onlar hep beraber, "Biz, size gönderilmiş Allah elçileriyiz!" dediler.

036/15 Onlar elçilere dediler ki: Siz bizim gibi insanlardan başka bir şey değilsiniz. Rahman, herhangi bir şey indirmedi. O halde siz ancak yalan söylüyorsunuz.

036/16 Elçiler, “Rabbimiz, gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu biliyor.

036/17 Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir." dediler.

036/18 (Bunun üzerine onlar daha da sertleşerek) "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa düçar olduk. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, Ant olsun sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka acıklı bir işkence ve kötülük dokunur." dediler.

036/19 Elçiler şöyle cevap verdiler: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. O bizden değil sizdendir. Hayır! Siz aşırı giden, haddi aşan bir milletsiniz.

Page 181: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

036/20 Bu sırada o şehrin diğer ucundan koşarak bir adam geldi: "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!

036/21 Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, onların sözlerine kulak verin, çünkü onlar hidayete (doğru yola) ermiş kimselerdir.

036/22 (Bu tavsiye üzerine bu sefer adama dönerek "Vay, sen de mi onların dinindensin?" dediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi): "Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Şunu iyi biliniz ki, hepiniz Ona döndürülecek. Ona götürüleceksiniz.

036/23 Ben, Ondan başka İlâhlar edinir miyim hiç? Çünkü O çok esirgeyici Allah, bana bir zarar dilerse o sizin putlarınızın şefaati bana hiç bir fayda vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar.

036/24 İşte o zaman ben (maazallah) apaçık bir dalâlet ve sapıklığın ta içine gömülmüş olurum."

036/25 Hâlbuki ben, sizin de Rabbiniz olan Allah'a inandım. O halde beni dinleyin, bu elçilere uyun.

036/26 (Azgınlar bu sözleri dinleyip o kişiyi taş yağmuruna tuttular. Tam öleceği anda ona) "Gir cennete!" denildi. Bu İlâhi müjdeyi duyan kişi, "Keşke, dedi, kavmim bunu bilseydi!

036/27 Rabbimin, beni bağışladığını, beni cennetle ikram edilenlerden kıldığını."

036/28 Biz ondan (yanı azgınlar tarafından öldürülen sevgili kulumuzdan) sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten her hangi bir asker indirmedik ve indirecek de değiliz.

036/29 Çünkü onların helâki, sadece bir tek sayhadan başka bir şey değildi. İşte o azgınlar (bu sayha ile) bir anda sönüverdiler.

036/30 Ne kadar acınacak haldedir kullar! Çünkü onlara bir peygamber gelmeye dursun, onlar ille de onunla alay etmeye kalkışırlar (Bu yüzden acıklı durumlara düşerler).

036/31 Görmüyorlar mı (müşrikler), kendilerinde önce nice kavimler helâk ettik! Çünkü onlar, peygamberlere dönüp de onları dinlemediler.

036/32 Elbette onların hepsi (hesap vermeleri için kıyamet gününde) karşımıza dikilecekler.

036/33 Kendisine hayat verdiğimiz ölü toprak hakikatte bir ibret ayetidir. Çünkü biz onu yağmurla dirilttik de ondan pek çok tarım ürünleri çıkardık. İşte onlar bunlardan yerler.

036/34 Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar kaynattık.

036/35 Onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yemeleri için (bu nimetleri verdik). Hal böyle iken onlar şükretmezler mi?

036/36 Yerin bitirdiklerinden, insanoğlunun kendi varlığından ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (bileşikleri, karışımları ve elementleri) yaratan Allah'ı tespih ve takdis ederim.

036/37 Gece de onlar için bir ibret ayetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

036/38 Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir. İşte bu, aziz ve âlim olan Allah'ın takdiridir.

036/39 Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.

036/40 Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye (akıp gitmeye) devam ederler.

036/41 Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibret ayetidir.

036/42 Gemilerin benzerlerinden binmekte oldukları ve ileride binecekleri şeyleri onlar için biz yarattık.

036/43 Eğer biz azimüşşan dileseydik onları suda boğardık. O zaman ne onların imdadına koşan olurdu, ne de kurtarılırlardı.

036/44 Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet onları kurtardı. Ve belli bir zamana kadar dünyadan faydalanmaları uygun görüldü.

036/45 Onlara, "Yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'a iltica

Page 182: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

edin, sadece Ondan korkun, böyle yaparsanız esirgenmeniz umulur." denildi.

036/46 Rabbinin ayetlerinden bir ayet geldikçe, mütemadiyen ondan uzaklaşıyorlardı.

036/47 "Allah'ın size rızk olarak verdiklerinden hayra sarf ediniz." denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın, dileseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım? Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz.

036/48 Onlar, "Eğer siz gerçekten doğru iseniz söyleyin bakalım! O sözünü ettiğiniz tehdit ve felâket ne zaman gelecek?" derler.

036/49 Onlar, birbirleriyle gürültü ve şamata ederken kendilerini ansızın yakalayacak bir tek sayhayı bekliyorlar.

036/50 İşte o anda (kıyamet anında) onlar ne bir tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

036/51 Nihayet Sur'un üfürülmesi yaklaştı. Bir de ne göresin! Onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.

036/52 İşte o zaman, "Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim çıkarıp diriltti? Bu Rahman'ın vaadidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!" derler.

036/53 Bu olay bir tek sayhadan başka bir şey değildir. İşte ondan sonra hepsi toplanıp huzuruma dizilirler.

036/54 Artık bugün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak dünyada yaptıklarınıza karşılık alırsınız.

036/55 Bugün (ahrette) cennetlikler, nimetler içinde safa sürerler.

036/56 Onlar ve eşleri, gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

036/57 Orada (cennette) her çeşit meyve onlar içindir. Bütün arzuları yerine getirilir.

036/58 Bağışlayıcı bir Rab olan Allah'tan onlara söz olarak selâm gelir.

036/59 Ayrılın bir tarafa bugün ey günahkârlar!

036/60 Ey insanoğlu! "Şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır." demedim mi? Bunu size

peygamberlerim vasıtasıyla açık seçik bildirmedim mi?

036/61 Ve demedim mi? Sadece bana ibadet ve kulluk ediniz. Çünkü dosdoğru yol budur.

036/62 Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Siz bunu düşünecek, doğruyu anlayacak akla sahip değil misiniz?

036/63 İşte bu, size (şeytanın saptırdığı kişilere) vaat edilen cehennemdir.

036/64 Küfür ve inkârınız sebebiyle yaptığınız kötülüklere karşılık bugün dağlanın ateşle!

036/65 O gün onların ağızlarını mühürleriz. Kazandıklarını (yaptıkları iyi ya da kötü amelleri) bize elleri anlatır. Ayakları da şahadet eder.

036/66 Dilersek gözlerini büsbütün kör ederiz. Bu sefer de yolda itişip kalkışırlar. Çünkü yolu görmezler.

036/67 Eğer biz dileseydik oldukları yerde onların bünyelerini, şekillerini değiştirirdik, ne ileriye gitmeğe güçleri yeterdi ne de geri gelmeğe.

036/68 Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını (gençliğini, güzelliğini) bozar, beli bükük hale getiririz. Onlar bunu hiç düşünmezler mi?

036/69 Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik. Hem bu ona gerekli de değildir. Onun söyledikleri ancak Allah’tan gelmiş bir hatırlatma, açık bir okumadır.

036/70 Bununla onu, diri olanları uyarmasını ve kâfirlere cezanın hak olduğunu söylemesini istedik.

036/71 Onlar bakıp görmediler mi ki, biz azimüşşan kudretimizin eseri olmak üzere pek çok faydalı hayvanlar yarattık. Ve onlar da bunlara malik ve sahip oldular.

036/72 Bu hayvanları onların emrine amade kıldık. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.

036/73 Bu hayvanlarda onlar için içilecek sütler ve daha nice faydalar vardır. Hâlâ şükretmezler mi?

Page 183: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

036/74 Kendilerine bu kadar nimetler verildiği halde yine onlar, yardımlarını umarak Allah'tan başka İlâhlar edindiler.

036/75 Hâlbuki o mabut edindikleri putların onlara yardım etmeye asla güçleri yetmez. Bilakis onlar, bu mabutlar için yardıma hazır askerlerdir.

036/76 Ya Muhammet! O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

036/77 İnsan görmüyor mu ki, biz onu nutfeden (meni) yarattık. Bir de bakıyorsun ki, açıkça isyan ediyor.

036/78 Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal iradına kalkışıyor ve "Şu çürümüş, un olmuş kemikleri kim diriltecek?" diyor.

036/79 De ki, onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

036/80 Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran Odur. İşte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.

036/81 Semavat ve arzı yaratan, onların benzerlerini yaratmağa kadir değil midir? Evet! Onların benzerlerini yaratmağa her zaman elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen bir yaratıcıdır.

036/82 Onun işi, bir şey yaratmak istediği vakit sadece "Ol!" demektir ve o şey derhal var olur.

036/83 Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ı tespih ve takdis ederim. Siz elbette sadece Ona gönderileceksiniz.

037/SÂFFÂT SÛRESİ

037/01 Yemin olsun saf dizip de duranlara,

037/02 Haykırıp da sürükleyenlere,

037/03 Ve zikir okuyanlara,

037/04 İlâhınız birdir sizin,

037/05 O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların ve doğuşların Rabbidir.

037/06 Biz, yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik.

037/07 Ve itaat dışına çıkan her şeytandan (yıldızlarla) gökyüzünü koruduk.

037/08 Onlar artık Mele-i âlâda olup bitenleri dinleyemezler. Dinlemeye kalkışsalar her taraftan taşlanırlar.

037/09 Kovulup atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır.

037/10 Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delen ve yakan bir alev takip eder.

037/11 Şimdi sor onlara! Yaratılış bakımından kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Zira biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.

037/12 Belki de sen (bu muhteşem kudreti inkârlarına) şaşırdın. Hâlbuki onlar (seninle ve Kuran’la) alay ediyorlar.

037/13 Kendilerine öğüt verildiği vakit, düşünüp öğüt almazlar.

037/14 Bir mucize görseler alay ederler.

037/15 (Ayın ikiye bölünmesi mucizesine karşılık) "Bu ancak açık bir büyüdür." derler.

037/16 ”Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirileceğiz?

037/17 İlk atalarımız da mı (diriltilecek) ?”

037/18 De ki: ”Evet, hem de hor ve hakir olarak (dirileceksiniz) ”

037/19 O (dirilme işi) sadece korkunç bir sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri birden bire açılıp etrafa bakacaklar.

037/20 (Bu durumu gören kâfirler) ”Eyvah bize! Bu, ceza günüdür” derler

037/21 İşte bu, yalanlamış olduğunuz hüküm günüdür.”

037/22 Meleklere, “Toplayın onları, onlara eşlik edenleri, bir de taptıklarını

037/23 Allah’ı bir yana bırakarak onlara tapıyorlardı; toplayın da götürün cehennemi doğru.

037/24 Tevkif edin onları; çünkü sorguya çekileceklerdir” buyurulacak.

Page 184: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

037/25 ”Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?”

037/26 Belki onlar o gün teslim olacaklar ve zilletle boyun eğecekler.

037/27 (İşte bu duruma düştükleri vakit,) onlardan bir kısmı, diğerlerine yönelirler, birbirlerini sorumlu tutmaya çalışırlar.

037/28 (Uyanlar, uydukları adamlara) ”siz bize sağdan gelirdiniz (sûret-i haktan görünüp vesvese verirdiniz)” derler.

037/29 Bunlar da, “Hayır, siz zaten iman etmek istememişsiniz.

037/30 Bizim sizin üstünüzde bir saltanatınımız yoktu, fakat siz azmış bir kavimdiniz.

037/31 Onun için Rabbimizin sözü (azabı) bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezayı) tadacağız.

037/32 (Aslında biz), sizi azdırdık. Çünkü kendimiz de azmıştık.”

037/33 Şüphesiz o gün onlar azapta ortaktırlar.

037/34 İşte biz suçlulara böyle yaparız.

037/35 Çünkü onlara: ”Allah’tan başka ilâh yoktur” denildiği zaman büyüklük taslarlardı.

037/36 ”Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?” derlerdi.

037/37 Hayır! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri doğruladı.

037/38 (Yersiz ithamlarınız sebebiyle) siz acı azabı tadacaksınız.

037/39 Başka bir şeyle değil, sadece yaptığınız işlerle cezalanacaksınız.

037/40 (Bu azaptan) Ancak Allah'ın halis kulları istisna edilecek.

037/41 Onlar için bilinen bir rızk hazırlanmıştır.

037/42 Çeşitli meyveler. Ve onlara hep ikramda bulunulur.

037/43 Naim cennetlerinde,

037/44 Karşılıklı koltuklar üzerinde otururlarken.

037/45 Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.

037/46 Berraktır, içenlere lezzet verir.

037/47 O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar.

037/48 Yanlarında güzel bakışlarını yalnız kendilerine tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.

037/49 Sanki onlar sedefler içine yerleştirilmiş incilerdir.

037/50 İşte o zaman birbirlerine dönüp (dünyadaki hallerini) sorarlar.

037/51 İçlerinden bir sözcü: ”Benim bir arkadaşım vardı” der.

037/52 Bana sen cidden inananlardan mısın?

037/53 Biz ölüp kemik, sonrada toprak haline geldiğimiz zaman (diriltilip) cezalanacak mıyız?”

037/54 Onu seyretmek istiyor musunuz? diye soracak.

037/55 Kendisi bakınca, onu ta cehennemin ortasında görecek.

037/56 ”Yemin ederim ki, sen az daha beni de helâk edecektin.

037/57 Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (cehenneme) getirilenlerden olurdum.” dedi.

037/58 Cennettekiler, biz artık bir daha ölmeyeceğiz, değil mi, ?

037/59 İlk ölümümüzden başka! Ve azaba da uğratılmayacağız” diyeceklerdir.

037/60 Şüphesiz bu, büyük kurtuluş.

037/61 Böylesi bir kurtuluş için çalışanlar çalışsın.

037/62 Allah buyurdu: İkamet yeri olarak cennet ehli için anılan o nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?

037/63 Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. (Dünyada kâfirler

Page 185: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

bunu inkâr ettiler) “Ateşin içinde ağaç olur mu?” dediler.

037/64 Zira o, cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır.

037/65 Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir.

037/66 Çünkü (cehennem ehli) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar.

037/67 Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.

037/68 En sonunda onların dönüşü kesinlikle çılgın ateşe olacaktır.

037/69 Çünkü onlar atalarını dalâlette (yanlış yolda) buldular.

037/70 Hal böyle iken atalarının peşinden tehalükle (bile bile) koşar oldular.

037/71 Andolsun ki, eski milletlerin çoğu dalâlete düştü.

037/72 Yine andolsun, biz onların içinden kendilerine uyarıcılar gönderdik.

037/73 Bak (Ey Muhammet) ve düşün: uyarılanların akıbeti ne oldu?

037/74 (Tabii) Allah’ın muhlis kulları müstesna

037/75 Andolsun, Nuh bize dua edip niyazda bulundu. Onun duasını kabul edenler ne güzel oldu (yani biz onu güzelce kabul ettik).

037/76 Kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan (felaketten) kurtardım.

037/77 Biz yalnız Nuh’un zürriyetini kalıcılar kıldık.

037/78 Sonradan gelenler içinde ona (iyi bir ün) bıraktık.

037/79 (Biz) “Âlemler içinde Nuh’a selam” (dedik).

037/80 Çünkü biz muhsinleri (doğruları) böyle mükâfatlandırırız.

037/81 Zira o, bizim inanmış kullarımızdandı.

037/82 Nihayet ötekileri (inanmayanları) suda boğduk.

037/83 Şüphesiz İbrahim de onun (Nuh’un) milletindendi.

037/84 Çünkü Rabbine kalb-i selim ile geldi.

037/85 Bir zamanlar babasına ve kavmine: “Siz kime kulluk ediyorsunuz?” dedi

037/86 (Onların puta taptıklarını görünce): “Allah’tan başka birtakım yalancı ilahlar mı istersiniz?

037/87 O halde âlemlerin Rabbi hakkında düşünce ve görüşünüz nedir? (Neden Allahlı bırakıp da putlara taparsınız?) dedi.

037/88 Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı.

037/89 “Ben hastayım” dedi.

037/90 Ona arkalarını dönüp gittiler.

037/91 Yavaşça putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş yemekleri görünce) “Yemiyor musunuz?

037/92 Hem neden konuşmuyorsunuz? dedi.

037/93 Bunun üzerine yanlarına gelip sağ eliyle vurdu (kırıp döktü).

037/94 (Putperestler putlarının kırıldığını görünce) koşarak İbrahim’e geldiler (Neden putlarını kırdığını sordular)

037/95 (Onların sorusuna cevap olarak) “Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz!

037/96 Oysaki sizi, yapmakta olduklarınızı Allah yarattı.” dedi.

037/97 “Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!” dediler.

037/98 Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.

037/99 (Oradan kurtulan İbrahim) "Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek.

037/100 Rabbim! Bana salihlerden olacak bir evlât ver." dedi.

037/101 İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.

Page 186: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

037/102 Babası ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince, "Yavrucuğum! Rüyamda seni boğazlayacağımı görüyorum; bir düşün; ne dersin?" dedi. O da cevaben: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun." dedi.

037/103 İkisi de Allah’ın iradesine teslim oldular. İbrahim oğlunu şakağı üzerine yere yatırdı.

037/104 Ona şöyle nida ettik: “Ey İbrahim!

037/105 Rüyayı gerçekten doğruladın! Biz iyi kimseleri böyle mükâfatlandırırız!”

037/106 Şüphesiz ki bu büyük bir imtihan idi.

037/107 Biz onun yerine büyük bir kurbanlık verdik

037/108 Sonradan gelenler arasında onun hatırasını yaşattık.

037/109 “Selam İbrahim’e!”

037/110 İyilere böyle mükâfat veririz!

037/111 Çünkü o bizim mü’min kullarımızdan idi.

037/112 Bir de onu, salihinden bir peygamber olmak üzere İshak ile müjdeledik.

037/113 Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden (iyi kimseler) olacağı gibi kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.

037/114 Ant olsun biz Musa'ya da Harun'a da nimetler verdik.

037/115 Hem onları, hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

037/116 Kendilerine yardım ettik de galip gelenler onlar oldular.

037/117 Her ikisine de apaçık anlaşılan bir kitabı (Tevrat'ı) verdik.

037/118 Her ikisini de doğru yola ilettik.

037/119 İkisinin hatırasını sonrakiler arasında yaşattık.

037/120 “Selam Musa ile Harun’a!”

037/121 Doğrusu biz, iyileri böylece mükâfatlandırırız.

037/122 Çünkü onların ikisi de şüphesiz, mümin kullarımızdandı.

037/123 İlyas da gönderilmiş peygamberlerdendi.

(İlyas a.s. Hz. Harun'un torunudur. Ba'lbek havalisine gönderilmiştir.)

037/124 (İlyas) milletine, Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?

037/125 Yaratanların en iyisi olan, sizin de Rabbiniz, bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız?"

037/126 Allah sizin ve sizin atalarınızın da Rabbidir” demişti.

(Ba'l, Şam'da Bek adındaki şehir halkının taptığı altın putun adıydı. Şimdi buraya Ba'lebek denmektedir.)

037/127 Onu yalanladılar, onlar da cehennem için hazır bulundurulacaklar.

037/128 Ancak Allah’ın samimi kulları müstesna.

037/129 Onun da hatırasını sonra gelenler içinde yaşattık.

037/130 Biz iyi kullarımızı böyle mükâfatlandırırız.

037/131 Şüphesiz biz, iyi hareket edenleri işte böyle mükâfatlandırırız.

037/132 Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı.

037/133 Lût da gönderilmiş peygamberlerdendi.

037/134 Onu ve ailesini tümüyle kurtardık.

037/135 Ancak geride kalanlar arasında bulunan yaşlı kadını bunların dışında tuttuk.

037/136 Sonra diğerlerini yerle bir ettik.

037/137 Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara uğrar ve kalıntıları üzerinden geçersiniz.

Page 187: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

037/138 Akşam vakti de. Hâlâ akıl edip de düşünmeyecek misiniz?

037/139 Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.

037/140 Hani o dolu bir gemiye kaçmıştı.

(Hz. Yunus, kavmine haber verdiği ilâhi azap tahakkuk etmeyince bırakıp gitmiş, bir gemiye binmiş, gemi engin denizde -ya da Dicle nehrinde- yüzemeyip durunca gemiciler: "Burada efendisinden kaçan bir köle vardır. Kur'a atalım, ortaya çıkar." demişlerdi.)

037/141 Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de yenilenlerden oldu.

(Kur'a kendisine isabet edince gemiciler onu gemiden attılar.)

037/142 Yunus kendisini kötülerken onu bir balık yuttu.

037/143 Eğer çok tespih edenlerden olmasaydı

037/144 Mutlaka insanların yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.

037/145 Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

037/146 Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik.

037/147 Onu, yüzbin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.

(Hz. Yunus, şimdiki Musul yakınlarında bulunan, Ninova şehrinde peygamber olarak görevlendirilmişti.)

037/148 Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık.

037/149 Putperestlere sor: Kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?

037/150 Yoksa biz melekleri kız olarak yarattığımızda onlar hazır mı idiler?

037/151 Onlar şüphesiz ki yalan söyleyecek.

037/152 “Allah doğurdu!” diyorlar, elbette yalancıdırlar.

037/153 Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş!

037/154 Ne oldu size, nasıl hükmediyorsunuz?

037/155 Hiç düşünmeyecek misiniz?

037/156 Yoksa elinizde açık bir deliliniz mi var?

037/157 Doğru sözlülerden iseniz, kitabınızı getirin!

037/158 Allah ile cinler arasında da bir hısımlık uydurdular. Ant olsun cinler de kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilirler.

037/159 Allah, onların isnat edegeldiklerinden yücedir, münezzehtir.

037/160 Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnadır.

037/161 Çünkü siz ve taptıklarınız,

037/162 O’na karşı kimseyi baştan çıkaramazsınız.

037/163 Meğerki kendisi cehenneme girecek kimse olsun.

037/164 Melekler “Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.

037/165 Ve biz, gerçekten biz saf saf dizilenleriz.

037/166 Ve biz, gerçekten biz tespih edenlerdeniz!” derler.

037/167 İnanmayanlar ise,

037/168 “Eğer yanımızda öncekilere verilen bir kitap olsaydı,

037/169 Mutlaka Allah’ın halis kullarından olurduk” diyorlardı.

037/170 İşte şimdi onu inkâr ettiler. Ama ileride bileceklerdir.

037/171 Ant olsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir:

037/172 "Şüphesiz onlar, mutlaka mansur ve muzafferdirler.

037/173 Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.

Page 188: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

037/174 Onun için sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

037/175 Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir.

037/176 Şimdi onlar azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?

037/177 O azap yurtlarına indiğinde uyarılar, fakat yola gelmeyenlerin sabahı ne kötü olur!

037/178 Sen bir zamana kadar onlardan yüz çevir.

037/179 İnecek azabı gözetle, onlar da gözetlerler.

037/180 Senin kudret ve şeref sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.

037/181 Gönderilen bütün peygamberlere selâm!

037/182 Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamt olsun!

038/SÂD SÛRESİ

038/01 Sât. Zikir ile dolu olan Kuran'a yemin olsun ki,

038/02 İnkâr edenler kibirlilik ve çekişme içindedirler.

038/03 Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ediyorlardı. Hâlbuki artık kurtulma zamanı değildi.

038/04 İçlerinden kendilerine bir uyarıcı gelmesine şaşıran kâfirler “Bu bir sihirbaz, bir yalancı!

038/05 İlâhları, tek bir ilâh mı yapıyor? Bu cidden şaşılacak bir şey, çok tuhaf!” dediler.

038/06 İleri gelenlerden bir grup ayrılıp giderken “Haydi gidin, ilâhınıza sabırla bağlanın, sizden istenen de budur!

038/07 Biz bunu diğer dinlerde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır.

038/08 O Kuran aramızda Muhammet'e mi indirilmeliydi?" dediler. Onlar benim kitabım hakkında büyük bir şüphe içindeler. Doğrusu henüz azabımı tatmadılar.

038/09 Yoksa aziz ve lütufkâr olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?

038/10 Yahut göklerin, yerin, yahut ikisi arasında bulunanların hükümranlığı onların elinde midir! Öyle ise sebeplerine tevessül etsinler de (hükümranlığı ellerine geçirsinler)!

038/11 Onlar derme çatma hiziplerden müteşekkil bir ordudur ki, işte şurada bozguna uğratılmışlardır.

038/12 Onlardan önce de Nuh kavmi, Ad kavmi, sarsılmaz bir saltanatın sahibi Firavun da yalanlamıştı.

038/13 Semût ve Lût kavmi ve Eyke halkı da peygamberleri yalanladılar. İşte bunlar da peygamberlere karşı gelen topluluklardı.

038/14 Onların her biri gönderilen peygamberleri yalanladılar da bu yüzden (kendilerine) azabım hak oldu.

038/15 Bunlar da ancak, bir an gecikmesi olmayan tek bir çığlık beklemektedir.

038/16 "Rabbimiz! bizim payımızı hesap gününden önce ver." derler.

038/17 (Ey Muhammet!) Onların söylediklerine sabret, kulumuz, Davut'u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. Çünkü o, daima Allah'a yönelendi.

038/18 Akşam sabah onunla (Davut a.s.) beraber tespih etsinler diye dağları onun emrine verdik.

038/19 Kuşları da. Her biri daima Allah’a yönelirdi.

038/20 Onun hükümranlığı kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve açık, güzel konuşma vermiştik.

038/21 Sana biri diğerinden davacı iki hasmın kıssası geldi mi? Hani duvardan tırmanıp mescide girmişlerdi.

038/22 Davut onları görünce telaşa kapıldı. Onlar, “Korkma, biz iki hasımız. Birimiz diğerinin hakkına tecavüz etti. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, taraf tutma ve bize doğru yolu göster!” dediler.

038/23 (İçlerinden biri) "Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu var.

Page 189: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Benimse bir tek dişi koyunum var. Böyle iken onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi."

038/24 Davut, "Ant olsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecavüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az!" dedi. Davut, kendisini denediğimizi sandı da Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tövbe edip Allah'a yöneldi.

038/25 Böylece onu bağışladık. Yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.

038/26 Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Heva ve hevese uyma, yoksa bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.

038/27 Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Bu yüzden inkâr edenlere ateşten bir helâk vardır.

038/28 Yoksa biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?

038/29 Ey Muhammet! Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

038/30 Biz Davut'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi.

038/31 Öğleden sonra kendisine, üçayağının üzerinde durup bir ayağını yere diken çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu.

038/32 "Gerçekte ben, mal sevgisini, Rabbimi zikretmenin yerine tercih ettim” dedi. Sonunda atlar ortadan kayboldu.

038/33 “Geri getirin onları bana” dedi ve bacaklarını, boyunlarını okşamaya başladı.

038/34 Ant olsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, tekrar eski haline döndü.

038/35 Süleyman, "Rabbim, beni bağışla. Bana benden başka kimsenin

ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın." dedi.

038/36 Bunun üzerine rüzgârı onun emrine verdik; emri ile istediği yöne doğru tatlı tatlı eserdi.

038/37 Bina yapan, dalgıçlık yapan şeytanları da.

038/38 Zincire vurulmuş diğerlerini de (emrine verdik).

038/39 "İşte bizim bağışımız budur. İster ver, ister tut, hesapsızdır." dedik.

038/40 Doğrusu onun, bizim yanımızda yüksek bir makamı ve güzel bir istikbali vardı.

038/41 (Ey Muhammet!) Kulumuz Eyyüp'ü de an. O, Rabbine nida etmiş ve: "Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve azap verdi." diye seslendi.

038/42 "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su." (dedik).

038/43 Bizden bir rahmet ve olgun akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona, hem ailesini hem de onlarla beraber bir mislini bağışladık.

038/44 "Eline bir demet sap (ekin sapı) al da onunla vur, yeminini bozma." (dedik). Gerçekten biz Eyyüp'ü sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu, daima Allah'a yönelirdi.

038/45 (Ey Muhammet!) Kuvvetli ve basiretli kullarımız İbrahim İshak ve Yakup'u an.

038/46 Biz onları ahret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.

038/47 Doğrusu onlar bizim yanımızda seçkin ve iyi kimselerdir.

038/48 İsmail'i, El-Yesa'yı, Zülkifl'i de an. Hepsi de iyilerdendir.

038/49 İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır.

038/50 Kapıları yalnız kendilerine açılmış Adn cennetleri varıdır.

038/51 Onlar (cennette) koltuklara yaslanıp kurularak orada birçok meyveler ve içecekler isterler.

Page 190: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

038/52 (Adn cennetlerinde) Yanlarında bakışlarıyla eşlerine göz kırpan kendilerine yaşıt güzeller vardır.

038/53 İşte hesap günü için size vaat olunan şeyler bunlardır.

038/54 Şüphesiz bu, bizim rızkımızdır. O hiç tükenmezdir.

038/55 Bu böyle: Ama azgınlara kötü bir gelecek vardır.

038/56 Onlar (azgınlar) cehenneme girecekler. Orası ne kadar kötü kalma yeridir.

038/57 Artık bu kaynar su ve irinlidir; artık onu tatsınlar.

038/58 Bunlara (cehennemdeki kaynar su ve irinli suya) benzer daha başkaları da vardır.

038/59 İnkârcıların ileri gelenlerine, "İşte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir. Onlar rahat yüzü görmesin! Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir." denir.

038/60 Toplulukta bulunanlar ise, "Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin, bizi buraya süren sizsiniz, ne kötü bir duraktır!" derler.

038/61 Yine onlar, "Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azabını iki kat artır!" derler.

038/62 (Kâfirler) dediler ki: "Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?

038/63 Onları alaya alırdık. Yoksa gözlerimiz onlardan uzaklaştı mı?"

038/64 İşte bu, yani cehennem ehlinin (bu şekilde) tartışması, kesin bir gerçektir.

038/65 De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım. Tek ve kahhar olan Allah'tan başka bir İlâh yoktur.

038/66 Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi olan Allah daima üstündür, çok bağışlayıcıdır.

038/67 De ki, bu Kuran büyük bir haberdir.

038/68 Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz.

038/69 Melekler yüce mecliste insanın yaratılışını tartışırlarken benim bundan bir bilgim olamazdı.

038/70 Ben ancak gelecek tehlikeleri apaçık haber verici olduğum içindir ki, bana vahiy olunuyor.

038/71 Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım

038/72 Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!

038/73 Bütün melekler toptan secde ettiler.

038/74 Yalnız İblis secde etmedi. Zira o büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

038/75 Allah, "Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden mi oldun?" dedi.

038/76 İblis, "Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın." dedi.

038/77 Allah, "Çık oradan (cennetten) Sen artık kovulmuş birisin.

038/78 Ceza gününe kadar lânetim senin üzerinedir!" buyurdu.

038/79 İblis, "Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver." dedi.

038/80 Allah, "İzin verilenlerdensin,

038/81 Belirlenmiş vakte kadar!” buyurdu.

038/82 İblis, "Öyle ise izzetine kasem ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatırım,

038/83 Ancak seçilmiş, halis kulların müstesna!” dedi.

038/84 Allah, "Bu doğrudur ve Ben hep doğruyu söylerim!

038/85 Celalim hakkı için, cehennemi seninle ve sana tabi olanların hepsiyle dolduracağım!” buyurdu.

038/86 (Ey Muhammet!) De ki: Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey teklif edenlerden de değilim.

Page 191: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

038/87 Bu Kuran, ancak âlemler için bir öğüttür.

038/88 Onun verdiği haberin doğruluğunu bir zaman sonra çok iyi öğreneceksiniz.

039/ZÜMER SÛRESİ

039/01 Bu kitabın indirilişi aziz ve hikmet sahibi Allah katındandır.

039/02 (Ey Muhammet!) Şüphesiz ki kitabı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak ihlâs ile kulluk et.

039/03 Dikkat et, halis din Allah'ındır. Onu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler, "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz." derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz, yalancı ve inkârcı kimseyi yola iletmez.

039/04 Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O yücedir. O, gücü her şeye yeten tek Allah'tır.

039/05 Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üstüne örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Her biri belli bir süreye kadar akıp giden güneş ve ayı emri altına almıştır. İyi bilin ki O. Aziz’dir, Gaffar’dır.

039/06 Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratmış, ondan da eşini var etmiştir. Sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. Sizi annelerinizin karnında üç türlü karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır. İşte bu yaratıcı, Rabbiniz olan Allah'tır. Hükümranlık Onundur. Ondan başka hiçbir İlâh yoktur. Öyle iken nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?

039/07 Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz bundan hoşnut olur. Hiçbir günahkâr diğerinin günahını çekmez. Nihayet hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O, göğüslerin içindeki her gizliyi hakkıyla bilendir.

039/08 İnsanın başına bin sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek Ona yalvarır. Sonra Allah ona bir nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak

için Ona eşler koşar. (Ey Muhammet!) De ki: Küfrünle biraz eğlene dur, çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!

039/09 Yoksa o (inkâr eden kimse) geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (gibi) mi? (Ey Muhammet!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.

039/10 (Resulüm! Şu sözümü) söyle: "Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın yarattığı yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.

039/11 De ki: Ben dini, Allah'a halis kılarak Ona kulluk etmekle emrolundum.

039/12 Müslümanların ilki olmakla emrolundum.

039/13 De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük gün azabından korkarım.

039/14 De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.

039/15 (Ey Allah'a eş koşanlar!) Siz de Ondan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Dikkat edin, bu apaçık hüsrandır.

039/16 Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da ateşten tabakalar var. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, yalnızca benden korkun.

039/17 Putlara kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere gelince, onları müjdele. Haydi, müjde ver kullarıma.

039/18 Onlar sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler. İşte onlar Allah’ın hidayet verdiği kimselerdir ve onlar temiz akıl sahipleridir.

039/19 (Ey Muhammet!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

039/20 Fakat Rablerinden sakınanlara, üst üste yapılmış, altından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.

Page 192: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

039/21 Allah, gökten bir su indirip, onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.

039/22 Allah, kimin gönlünü İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde olmaz mı? Kalpleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

039/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve mükerrem gelen Kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların bu Kitaptan derileri ürperir, sonra hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın dilediğini onunla doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.

039/24 Zalimlere, "Kazandığınızın cezasını tadın!" denilirken, kıyamet günü yüzünü o feci azaptan kim koruyacak?

039/25 Onlardan öncekiler de (peygamberleri) yalanladılar da farkına varmadıkları bir yerden onlara azap çattı.

039/26 Bu sûretle Allah, dünya hayatında onlara rezilliği tattırdı. Ahret azabı daha büyüktür. Bunu bilselerdi!

039/27 Ant olsun ki biz, bu Kuran'da insanlara her türlü misali, belki öğüt alırlar diye verdik.

039/28 Pürüzsüz Arapça bir Kuran indirdik ki, böylece korunsunlar.

039/29 Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı (mümini) misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamt Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.

039/30 Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

039/31 Sonra şüphesiz siz de, kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda muhakeme olacaksınız

039/32 Allah'a karşı yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kuran'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirler için cehennemde bir yer mi yoktur?

039/33 Doğruyu getiren (Peygamberler) ve onu doğrulayanlar (muttakiler), işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınan muttakilerdir.

039/34 Rableri yanında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu, muhsinlerin mükâfatıdır.

039/35 Böylece Allah, onların geçmişte yaptıkları en kötü amel ve hareketleri bile örtecek, yaptıklarının en güzeliyle mükâfatlarını ihsan edecektir.

039/36 Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni ondan başkalarıyla (putlarla) korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultucu biri yoktur.

039/37 Allah, kime de hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. Allah mutlak güç sahibi ve kötülüklere karşılık veren değil midir?

039/38 Ant olsun ki, onlara, ”Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, muhakkak ”Allah’tır” derler. De ki: Öyle ise bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, Onun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar Onun bu rahmetini önleyebilir mi? De ki: Bana Allah yeter, Güvenip dayanacaklar, ancak Ona güvenip dayanırlar.

039/39 De ki: Ey kavmim! Siz tuttuğunuz yola göre yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum. Yakında öğreneceksiniz.

039/40 Rezil edecek bir azabın kime geleceğini ve sonu olmayan azabın kimin yakasına yapışacağını!”

039/41 (Ey Muhammet!) Şüphesiz biz bu kitabı sana, insanlar için bir hak ve gerçek olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.

039/42 Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümle hükmettiği (ruhu) tutar, ötekini (uykudakini) muayyen bir vakte kadar (bedene) salıverir. Şüphe yok ki bunda, iyi düşünecek bir kavim için kesin ibretler vardır.

039/43 Yoksa onlar, Allah’tan başkasını şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar

Page 193: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçi edinecekler)?

039/44 De ki: Bütün şefaat Allah’ın iznine bağlıdır. Göklerin ve yerin hükümranlığı Onundur. Sonra Ona döndürüleceksiniz.

039/45 Allah, tek olarak anıldığı zaman ahrete inanmayanların kalpleri tiksinir. Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler.

039/46 De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.

039/47 Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Hâlbuki o gün onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.

039/48 Onların (dünyada) kazandıkları kötülükler (o gün) açığa çıkmış, alaya aldıkları şey, kendilerini sarmıştır.

039/49 İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra kendisine tarafımızdan bir nimet verildiği vakit, "Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir." der. Hayır, o bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.

039/50 Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.

039/51 Bunun için işledikleri kötülükler onları musibete uğrattı. Bunların içinde zulmedenlerin de işledikleri kötülükler başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar.

039/52 Bilmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ibretler vardır.

039/53 De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

039/54 Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, Ona teslim olun, sonra size yardım edilmez.

039/55 Kendiniz farkında olmayarak, ansızın başınıza azap gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kuran'a) tâbi olun.

039/56 Kişinin ”Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim!” diyeceği günden sakının.

039/57 Yahut "Allah bana her halde ben Allah’tan korkanlardan olurdum”

039/58 Veyahut azabı gördüğü zaman “Dünyaya bir geri dönebilsem, iyi işler yapardım” demesin.

039/59 (Allah tarafından şöyle buyrulur): Evet, ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış, kibirlenmeye kalkışmış ve inkârcılardan olmuştun.

039/60 Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenleri görürsün: Onların yüzleri siyahlaşmıştır. Kibirlenenler için cehennemde barınacak bir yer mi yoktur!

039/61 Allah, takva sahiplerini imanları sebebiyle kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.

039/62 Allah her şeyin yaratanıdır. O, her şeye vekildir.

039/63 Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.

039/64 De ki: Ey cahiller: Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?

039/65 (Ey Muhammet!) Ant olsun ki sana da senden önceki peygamberlere de (şu husus) vahiy olunmuştur: Ant olsun ki, (bilfarz-diyelim ki) Allah'a ortak koşarsan, işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.

039/66 Hayır! Yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.

039/67 Onlar Allah'ı gereği ve lâyıkı veçhile takdir etmediler. Hâlbuki kıyamet günü bütün yeryüzü, Onun tasarrufundadır. Gökler Onun sağ eliyle (ilâhi kudretiyle) dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.

Page 194: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

039/68 Sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde, kim varsa hepsi düşüp ölmüş olacaktır. Sonra ona bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bakakalacaklardır.

039/69 Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır, kitap konulur, peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez.

039/70 Herkes ne yaptıysa, tamamen karşılığı verilir. Aslında Allah, onların ne yaptıklarını en iyi bilendir.

039/71 O kâfirler, bölükler halinde cehenneme sürülür. Oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara, “Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?” derler. “Evet geldi” derler, ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.

039/72 Onlara “İçinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötü!” denilir.

039/73 Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise cennete bölük bölük sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara, “Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya.” derler.

039/74 Onlar, “Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi dilediğimiz yerde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamt olsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş!” derler.

039/75 Melekleri görürsün ki, Rablerine hamt ile tespih ederek Arş’ın etrafını kuşatmışlardır. Aralarında hak (ve adalet) ile hükmolundu ve ”Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamt olsun” denildi.

040/MÜ’MİN SÛRESİ

040/01 Ha, Mim.

040/02 Bu Kitap güçlü, her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.

040/03 Günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı şiddetli ve lütuf sahibi Allah’tan ki, O’ndan başka tapılacak ilah yoktur, dönüş ancak O’nadır.

040/04 İnkâr edenler müstesna, hiç kimse Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaz. Öyle

ise onların şehirlerde gezip dolaşması seni aldatmasın.

040/05 Onlardan önce Nuh kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) yalanlamış, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti. Batılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları yakaladım. İşte (bak), cezalandırmam nasılmış gör!

040/06 İnkâr edenlerin cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşti.

040/07 Arş’ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunan (melekler), Rabbini hamt ile tespih ederler, Ona iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını (şöyle) isterler: ”Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden, senin yolunda gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru!”

040/08 "Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hâkim olan sensin!

040/09 Bir de onları her türlü kötülüklerden koru. Sen kimi kötülüklerden korursan, o gün muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.

040/10 İnkâr edenlere şöyle nida edilir: Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan kötülüğünüzden elbette daha büyüktür. Zira siz imana davet ediliyorsunuz, fakat inkâr ediyorsunuz.

040/11 Onlar, "Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır?" derler.

040/12 Onlara, "Bir Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. Ona ortak koşulunca inanıp tasdik ediyorsunuz. Artık hüküm, yücelerin yücesi Allah'ındır" (denir).

040/13 Size ayetlerini gösteren, sizin için gökten rızk indiren Odur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.

040/14 Haydi kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah'a, Allah için dindar ve muhlis olarak dua edin.

Page 195: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

040/15 Dereceleri yükselten, Arş’ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine vahiyi indirir.

040/16 O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. "Bu gün hükümranlık kimindir? Kahhar olan tek Allah'ındır?"

040/17 Bu gün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.

040/18 Onlara, yaklaşan günün tehlikesini anlat. O zaman gamla dolu ve yutkunur oldukları halde, yürekleri gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne dostu, ne de dinlenecek şefaatçileri vardır.

040/19 Allah, gözlerin hain bakışın ve kalplerin gizlediğini bilir.

040/20 Allah adaletle hükmeder. Onu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten ve görendir.

040/21 Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet yününden yeryüzünde eserler (bırakmak) bakımından bunlardan daha üstündüler. Böyle iken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın azabından da koruyan olmadı.

040/22 Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri halde, inkâr etmeleriydi. Allah da kendilerini tutup yakalayıverdi. Doğrusu O, kuvvetlidir, azabı da pek çetindir.

040/23 Celalim hakkı için, Musa’yı mucizelerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.

040/24 Firavun’a, Hâmân’a ve Kârun'a da, “Bir sihirbaz, bir yalancı” dediler.

040/25 İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince, "Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın!" dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.

040/26 Firavun, "Bırakın beni, dedi, Musa'yı öldüreyim, varsın Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum."

040/27 Musa da, "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz(olan Allah) a sığındım." dedi.

040/28 Firavun ailesinden olup, imanını gizlemekte olan bir mümin adam (şöyle) dedi: Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır, demesiyle öldürür müsünüz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler de getirmiştir. Bununla beraber eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru sözlü ise sizi tehdit edegeldiği (azap) ın, bir kısmı olsun sizi çarpar. Şüphesiz Allah haddi aşan yalancı kimseyi muvaffak etmez.

040/29 "Ey kavmim! Bugün, bu yerde başta olan kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın hışmı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder?" Firavun: "Ben size kendi görüşümden başkasını işaret etmiyorum. Ben size ancak doğru yolu gösteriyorum." dedi.

040/30 İman etmiş olan (adam) dedi ki: Doğrusu ben o toplulukların karşılaştıkları günün size de size de gelmesinden korkuyorum.

040/31 Nuh, Ad ve Semûd kavimlerinin ve daha sonrakilerin maceraları gibi, ki Allah kullarına haksızlık yapmak istemez.

040/32 Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden (kıyametten) korkuyorum.

040/33 Arkanıza dönüp kaçacağınız gün, sizi Allah (ın azabın) dan kurtaracak kimse yoktur.

040/34 Ant olsun ki (Musa'dan) önce Yusuf da size açık bürhanlar getirmişti. O vakit de onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Hatta o vefat edince de "Allah ondan sonra peygamber göndermez." dediniz. İşte Allah o aşırı giden, şüphecileri böyle şaşırtır.

040/35 Onlar, kendilerine gelmiş hiçbir hüccet (delil) olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerdir. Gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında bu davranışa karşı kin ve öfke büyümüştür. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.

040/36 Firavun da, "Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara erişirim,

040/37 Göklerin yollarına da, Musa’nın tanrısını görebilirim! Çünkü ben onun yalancı olduğuna inanıyorum.” dedi. İşte bu

Page 196: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

suretle Firavun’a kötü ameli süslendirildi ve yoldan çıkarıldı. Firavun’un düzeni hüsrandan başka bir işe yaramadı.

040/38 O iman eden kimse: "Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.

040/39 Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahret, gerçekten kalınacak yurttur.

040/40 Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek mümin olarak faydalı bir iş yaparsa onlar, kendilerine hesapsız rızk verilmek üzere, cennete girerler.

040/41 Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.

040/42 Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri Ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, O aziz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.

040/43 Sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahrette de hiçbir davete yetkisi yoktur. Gerçekte dönüşümüz Allah'adır. Aşırı gidenlere gelince, işte onlar ateş ehlidirler.

040/44 Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a ısmarlıyorum. Çünkü Allah, kullarını çok iyi görendir."

040/45 Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakları kötülüklerinden bu zatı korudu ve Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.

040/46 (Azaptan biri de) ateştir ki, onlar sabah akşam buna sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de, "Firavun ailesini azabın en çetinine sokun!" (denilecektir).

040/47 (Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara, "Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?" derler.

040/48 O büyüklük taslayanlar ise, "Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi. (Değil sizi, kendimizi kurtarmaya dahi gücümüz yok) derler.

040/49 Ateşte bulunanlar, cehennem bekçilerine, “Rabbinize dua edin, bize bir gün olsun azabı hafifletsin!” diyecekler.

040/50 (Bekçiler), "Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi?" derler. Onlar da "Evet getirdiler" derler. (Bekçiler ise). "O halde kendiniz yalvarın" derler. Hâlbuki kâfirlerin duası, heder olmaktan başka hiçbir değeri hayiz değildir.

040/51 Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin (şahitlik) edecekleri günde yardım ederiz.

040/52 O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de, kötü yurt da onlarındır.

040/53 Ant olsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrail oğullarını da Tevrat’a mirasçı kıldık.

040/54 Akıl sahiplerine doğru yol rehberi ve ihtar olması için!

040/55 (Ey Muhammet!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam sabah Rabbini hamt ile tespih et.

040/56 Kendilerine gelmiş kati bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenlerin kalplerinde, hiç şüphe yok ki, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın, çünkü O, işiten ve görendir.

040/57 Göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından elbette daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

040/58 Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!

040/59 Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.

040/60 Rabbiniz (şöyle) buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gideceklerdir.

040/61 Allah, geceyi dinlenmeniz için (karanlık), gündüzü de (işinizi) görmeniz için

Page 197: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

aydınlık yapandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

040/62 İşte Rabbiniz Allah budur, Ondan başka hiç bir ilâh yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz?

040/63 Allah'ın ayetlerini bilerek inkâr edenler (haktan) böyle döndürülür.

040/64 Allah, yeri sizin için bir mesken, göğü de kubbemsi bir yapı gibi bina eden, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandırandır. İşte o Allah, yücelerden yücedir.

040/65 O daima diridir. Ondan başka hiçbir İlâh yoktur. O halde dinde ihlâs ve samimiyet erbabı olarak Ona dua edin. Övmek ve övülmek, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

040/66 (Ey Muhammet!) De ki: Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, o sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklanmıştır. Ben, âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum.

040/67 O, sizi bir cins topraktan, sonra bir meniden, sonra bir kan pıhtısından yaratıp, sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü, kuvvetli çağa erişmeniz, sonra da yaşlılar olmanız için yaşatandır. İçinizden kimi de daha evvel öldürülmektedir. Allah yaşatmayı, belli bir vakte ulaşmanız ve olur ki aklınızı kullanmanız için yapar.

040/68 O, hem dirilten, hem de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını dilediği zaman yalnız "Ol!" der, o da oluverir.

040/69 Allah'ın ayetleri (Kuran) hakkında tartışanlara bakmadın mı? Nasıl döndürülüyorlar (onu tasdike yanaşmıyorlar)!

040/70 Onlar, Kitabı ve peygamberlerimizi kendisiyle gönderdiğimiz kuralları yalanlayanlardır. Onlar yakında gerçeği anlayacaklar.

040/71 Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir.

040/72 Kaynar suya, sonra da ateşte cayır cayır yakılacaklardır.

040/73 Sonra onlara, "Allah'ı bırakıp da ortak koştuklarınız,

040/74 Allah’ı bırakıp da?” diye sorulacak. Onlar da, "Bizden uzaklaştılar, zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk." diyecekler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır.

040/75 "Bu sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür."

040/76 İçinde ebedi kalıcı olarak cehennem kapılarından girin. Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!

040/77 Onun için (Ey Resulüm!), sen sabret. Şüphesiz Allah'ın vaadi bir gerçektir. Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını ya sana gösteririz yahut seni kendimize alırız. (Nasıl olsa) Onlar bize döndürülüp getirileceklerdir.

040/78 Ant olsun senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarnı anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiç bir peygamber Allah'ın izni olmaksızın her hangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak ve (adaletle) uygulanır. İşte burada Allah'ın nizamını yıkmaya uğraşanlar hüsrana uğrarlar.

040/79 Allah, kimini binesiniz, kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır.

040/80 Onlarda sizin için daha nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya onlara binerek ulaşırsınız. Onlar ve gemilerin üstünde taşınırsınız.

040/81 Allah, size ayetlerini gösteriyor. Siz Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr edersiniz?

040/82 Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, baksınlar? Hem onlar bunlardan daha çoktu. Kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından ise daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler kendilerine asla fayda vermemiştir.

040/83 Peygamberlerimiz onlara apaçık mucizeleri getirince, kendilerinde bulunan bilgi ile gururlandılar. Alaya aldıkları şey kendilerini kuşatıverdi.

040/84 Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman, "Allah'a inandık ve Ona ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik" dediler.

Page 198: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

040/85 Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah'ın kulları hakkında câri olagelen âdeti budur. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.

041/FUSSİLET SÛRESİ

041/01 Ha, mim.

041/02 (Kuran) Rahman ve rahim olan Allah katında peyderpey indirilmiştir.

041/03 (Bu), Ayetleri, bilen bir kavim için Arapça bir okunuşla açıklanmış bir kitaptır.

041/04 (Onu getiren elçi) müjdeleyici ve uyarıcıdır. Lâkin insanların çoğu yüz çevirdi. Zira onlar (hakkı) işitmezler.

041/05 Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz anlamaya mâni örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık var. Bizimle senin aranda bir perde var. Onun için sen istediğini yap, biz de yapıyoruz.

041/06 De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana İlâh'ınızın bir tek İlâh olduğu vahiy olunuyor. Artık Ona yönelin, ondan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!

041/07 Onlar (putperestler) zekât vermezler ve ahreti inkâr edenler de yalnız onlardır.

041/08 Şüphesiz iman edip iyi iş yapanlar için tükenmeyen bir mükâfat vardır.

041/09 De ki: Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip Ona ortaklar mı koşuyorsunuz? O âlemlerin Rabbidir.

041/10 Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada dört günde rızıklarını arayanlar için eşit gıdalar takdir etti.

041/11 Sonra buhar halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik” dediler.

041/12 Böylece onları, yedi gök olarak iki günde var etti ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz dünya semasını kandillerle donattık, bozulmaktan koruduk. İşte bu, o aziz, âlim Allah’ın takdiridir.

041/13 Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgayla uyardım.

041/14 Onlara, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diyerek önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği vakit, "Rabbimiz dileseydi melekler indirirdi. Onun için biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdi.

041/15 Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi (mucizelerimizi) bile bile inkâr ediyorlardı.

041/16 Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde bir rüzgâr gönderdik. Ahret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.

041/17 Semûd’a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü, doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.

041/18 İnananları ve (Allah'tan) korkanları kurtardık.

041/19 Allah'ın düşmanları ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler.

041/20 Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.

041/21 Derilerine, "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Onlar da, "Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır. Yine Ona döndürülüyorsunuz." derler.

041/22 Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.

041/23 İşte Rabbinizi böyle sanmanız, sizi mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.

041/24 Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer tekrar dünyaya dönüp

Page 199: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

memnun olmak isterlerse, memnun edilecek değillerdir.

041/25 Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de, onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) söz (azap), kendilerine de gerekli olmuştur. Çünkü onlar hüsrana düşenlerdir.

041/26 İnkâr edenler: "Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, umulur ki galip gelirsiniz." dediler.

041/27 O inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.

041/28 İşte böyle, Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinden dolayı, ceza olarak orada ebedi kalma yurdu (cehennem) vardır.

041/29 Kâfirler cehennemde: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım. Onlar en aşağıda kalanlardan olsunlar!" diyecekler.

041/30 "Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, "Korkmayın, üzülmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin!" derler.

041/31 "Bizler sizin hem dünyada hem ahrette koruyucularınız ve dostunuzuz. Size orada hoşlanacağınız her şey var. Orada ne isterseniz bulacaksınız.

041/32 Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’ın ikramı olarak” derler.

041/33 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslüman’ım." diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

041/34 İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost olur.

041/35 Bu (haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur.

041/36 Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.

041/37 Gece ve gündüz, güneş ve ay Onun ayetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin.

041/38 Eğer insanlar büyüklük taslarsa (bilsinler ki,) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz Onu tespih ederler.

041/39 Onun ayetlerindendir ki sen yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görürsün. İşte o halde iken, biz ona suyu indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Ona can veren (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.

041/40 Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Doğrusu O, yaptıklarınızı görendir.

041/41 O (yanlış yola sapa) nlar, kitap kendilerine gelince onu inkâr ettiler. Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır.

041/42 Ona önünden de, ardından da batıl gelemez O, hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan indirilmiştir.

041/43 (Ey Muhammet!) Sana söylenen, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi, hem de acı bir azap sahibidir.

041/44 Eğer biz onu, yabancı bir dilde okunan bir kitap kılsaydık, diyeceklerdi ki, “Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklamalı değil miydi? Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan bir kitap mı geldi?” De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuran onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar.

041/45 Ant olsun biz Musa'ya Tevrat'ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olsaydı, aralarında derhal hükmedilir (işleri bitirilir) di. Onlar Kuran hakkında şüpheci bir tereddüt içindedirler.

041/46 Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.

Page 200: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

041/47 Kıyamet gününün bilgisi, Ona havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan ayrılmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün. "Buna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz." derler.

041/48 Böylece önceden taptıkları onlardan uzaklaştı ve onlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.

041/49 İnsan hayır istemekten usanmaz fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğini ortaya koymuş bir kederdide oluverir.

041/50 Ant olsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak, "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak Onun yanında benim için daha güzel şeyler vardır." der. Biz, o inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara ağır azaptan tattıracağız.

041/51 İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve kendine yönelir. Fakat ona bir şey dokunduğu zaman da yalvarıp durur.

041/52 De ki: Ne dersiniz! Eğer o (Kuran), Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan ) uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?

041/53 Ufuklarda (Yer, gök ve dünya memleketlerinde) ve kendi nefislerinde insanlara ayetlerimizi göstereceğiz ki o, (Kuran) 'ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?

041/54 İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmaktan şüphe içindedirler. İyi bil ki O, her şeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır.

042/ŞÛRÂ SÛRESİ

042/01 Hâ, Mim,

042/02 Ayin. Sin, Kaf.

042/03 Aziz ve hâkim olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

042/04 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. O yücedir, büyüktür.

042/05 Nerde ise gökler tepelerinden çatlayacaklar! Melekler de Rablerini hamt ile tespih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret

diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

042/06 Allah'tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üstünde daima gözetleyicidir. Sen onlara vekil değilsin.

042/07 Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için sana öyle Arapça bir Kuran vahiy ettik. (Onlardan) birtakımı cennette, birtakımı da çılgın alevli cehennemdedir.

042/08 Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.

042/09 Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki dost yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.

042/10 (De ki:) Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte, bu, benim Rabbim olan Allah'tır. Ona dayandım ve Ona yöneldim.

042/11 O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yarattı. Zira sizi (ve hayvanları) bu şekilde üretir. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.

042/12 Göklerin ve yerin anahtarları Onundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O her şeyi bilendir.

042/13 Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin, diye din olarak Nuh'a tavsiye ettiğini sana vahiy ettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi sizin için hukuk düzeni yaptı. Fakat kendilerini çağırdığın bu nizam, Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

042/14 Onlar kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir erteleme sözü geçmiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) da onda (Kuran'da) bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

Page 201: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

042/15 İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların kötü arzularına uyma ve de ki: Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz’dir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bir durum yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de Onadır.

042/16 İnsanlar kabul edip girdikten sonra, Allah'ın dini hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onların aleyhine bir gazap ve çetin bir azap vardır.

042/17 Allah, kitabı ve mizanı hak olarak indirendir. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır.

042/18 Ona (kıyamete) inanmayanlar, onun çabuk gelmesini isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar, uzak bir sapıklık içindedirler.

042/19 Allah, kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetledir, galiptir.

042/20 Kim ahret kazancını istiyorsa, onun kazancını artırırız. Kim dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahrette bir nasibi olmaz.

042/21 Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir) di. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır.

042/22 Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerinde olacaklar. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.

042/23 O söylenenler Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimettir. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını artırırız. Şüphesiz Allah bağışlayan, (iyiliğe) karşılık verendir.

042/24 Yoksa onlar (senin hakkında) "Allah'a karşı yalan uydurdu" mu diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler, batılı yok eder.

Sözleriyle hakkı yerleştirir. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.

042/25 O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

042/26 Allah, iman edip iyi işler yapanların tövbesini kabul eder. Lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.

042/27 Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alan ve onları görendir.

042/28 O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur. Övülmeye lâyık olandır.

042/29 Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da Onun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları (tekrar) toplamaya da kadirdir.

042/30 Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu affeder.

042/31 Yeryüzünde Onu aciz bırakamazsınız (vereceği belâlara engel olamazsınız). Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.

042/32 Denizde dağlar gibi akıp giden (gemi) ler de Onun ayetlerindendir.

042/33 Dilerse O, rüzgârı durdurur, gemiler denizin yüzünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

042/34 Yahut yaptıkları yüzünden gemileri helâk eder. Bir çoğunu da affeder (kurtarır).

042/35 Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.

042/36 Size verilen şey yalnızca dünya hayatının geçimidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler içindir.

(Dünyada insanlara verilen maddi imkân ve bolluk sadece bir geçim vasıtasıdır.

Page 202: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Allah'ın yanındaki sevap ise kalıcı ve daha faydalıdır. Ayeti kerime, Hz. Ebu Bekir bütün malını Allah yolunda harcadığı zaman, bir topluluğun onu kınaması üzerine nazil olmuştur. Bu davranışıyla Hz. Ebu Bekir, Allah'a dayanıp güvenmenin en güzel örneğini vermiştir.)

042/37 Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.

042/38 Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri, aralarında istişare (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızktan harcarlar.

042/39 Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederler.

042/40 Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Elbette O, zalimleri sevmez.

042/41 Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol (mes'uliyet) yoktur. (Onlar kınanmazlar ve cezalandırılmazlar.)

042/42 Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere yönelir. İşte böylelerine acıklı bir azap vardır.

042/43 Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

042/44 Allah kimi saptırırsa bundan sonra onun artık hiçbir dostu yoktur. Göreceksin ki zalimler azabı gördükleri zaman "Geri dönecekleri bir yol var mı?" diyecekler.

042/45 Ateşe arz olunurlarken onların aşağılıktan başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnsanlar da, "İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır." diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler sürekli bir azap içindedirler.

042/46 Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.

042/47 Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize

uyun. Çünkü o gün hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, inkâr da edemezsiniz.

042/48 Eğer yüz çevirirlerse biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir, ama ellerinin işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür.

042/49 Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bağışlar.

042/50 Yahut onları hem erkek hem kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi bütünüyle bilendir., (her şeye) gücü yetendir.

042/51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahiy der. O, yücedir, hâkimdir.

042/52 İşte böylece sana da emrimizle Kuran'ı vahiy ettik. Sen kitap nedir bilmezdin. Fakat biz onu (Kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

042/53 (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Dikkat edin bütün işler sonunda Allah’a döner.

043/ZUHRÛF SÛRESİ

043/01 Ha, Mim.

043/02 Apaçık kitaba ant olsun ki,

043/03 Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kuran yaptık.

043/04 O, katımızda bulunan ana Kitapta (Levh-i Mahfuz'da) dır. Onun şanı yücedir, hikmetle doludur.

043/05 Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kuran'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

043/06 Daha önce gelen milletlere nice peygamberler gönderdik.

043/07 Onlar kendilerine gelen bir peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

Page 203: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

043/08 Biz de bunlardan daha güçlü olanları helâk ettik. Öncekilerin de örneği geçmiştir.

043/09 Ant olsun, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette "Onları, çok üstün, çok bilen Allah yarattı" diyeceklerdir.

043/10 O, size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz için yeryüzünde size yollar gösterendir.

043/11 Gökten bir ölçüye göre suyu indiren Odur. Biz onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat verdik. İşte siz de böyle (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

043/12 Bütün çiftleri yaratan O’dur. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı.

043/13 Ki sırtlarına rahatça oturursunuz, sonra da Rabbinizin nimetini anarak “O Allah ne yücedir ki, bunu bizim emrimize amade kılmış, yoksa biz bunu kendimize boyun eğdiremezdik.

043/14 "Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

043/15 Ama onlar kullarından bir kısmını Onun bir cüz'ü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

043/16 Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?

043/17 Rahman'a isnat edilen kız çocuğuyla, onlardan biri müjdelenince hiddetinden yüzü simsiyah kesilir.

043/18 Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı istemiyorlar mı?

043/19 Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

043/20 Ve dediler ki, "Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

043/21 Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?

043/22 Hayır! Sadece, "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.

043/23 Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

043/24 Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din) den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki: "Doğrusu biz sizin gönderdiğiniz şeyi inkâr ediyoruz"

043/25 Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

043/26 Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki, "Ben sizin taptıklarınıza uzağım.

043/27 "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir."

043/28 Bu sözü ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki insanlar (dinine) dönsünler.

043/29 Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine hak ve hakikati açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

043/30 Fakat kendilerine hak gelince, "Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz." dediler.

043/31 Ve dediler ki, "Bu Kuran iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?"

043/32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

043/33 Şayet insanların bir tek inkârcı ümmet olması mahzuru bulunmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerini (tavanlarını) ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

043/34 Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

043/35 Ve onları altın ziynetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçici ve metaından ibarettir. Ahret nimeti ise Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

Page 204: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

043/36 Kim Rahman'ın Kuran'ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.

043/37 Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

043/38 O şeytan dostu kimse en sonunda bize geldiği zaman "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın sen!" der.

043/39 İkiniz de (şeytan ve ona uyan) zalim olduğunuz için bugün nedamet (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta müştereksiniz.

043/40 (Ey Muhammet!) Sen mi sağırlara işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

043/41 Eğer biz seni alıp götürsek onlardan intikam alırız.

043/42 Yahut onlara vaat ettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

043/43 Sen, sana vahiy edilene sımsıkı sarıl. Zira sen, dosdoğru yoldasın.

043/44 Doğrusu Kuran, sana ve kavmine bir ikaz ve öğüttür; yakında ondan sorguya çekileceksiniz.

043/45 Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimize sor! Rahman'dan başka tanrılar yapmış mıyız?

043/46 Ant olsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik de "Ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim." dedi.

043/47 Onlara ayetlerimizi getirince, birden bire onlarla alay etmeye koyuldular.

043/48 Bizim onlara göstermekte olduğumuz ayet (mucize) lerden her biri elbette diğerlerinden daha büyüktür. Biz onları azap ile yakaladık. Umulur ki küfürden imana dönerler.

043/49 (Azabı görünce) dediler ki: Ey büyü ustası! Sana verdiği ahit uyarınca bizim için Rabbine dua et; çünkü biz doğru yola gireceğiz.

043/50 Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, hemen sözlerinden caymaya başladılar.

043/51 Firavun kavmine seslendi ve dedi: Ey kavmim! Mısır'ın mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?

043/52 Yoksa ben, kendisi zayıf ve nerdeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?

043/53 Ona altın bilezikler verilmeli, yahut kendisi ile beraber yardımcı melekler gelmeli değil miydi?

043/54 İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi; onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.

043/55 Bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, böylece hepsini suda boğduk.

043/56 Böylece onları, geçmişin karanlıklarına boğup, sonradan gelenlere bir ibret örneği kıldık.

043/57 Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

(Hz. İsa ve annesi Meryem’le ilgili bir meselenin konuşulduğu toplantıda müşriklerden biri “Eğer tapılan İsa, Meryem Uzeyir ve melekler cehennemdeyse onlarla beraber olmaya razıyız.” demiş, bu söze müşrikler şımararak gülmüşlerdi. Ayet, onların bu şımarık tavırları hakkında inmiştir.)

043/58 “Bizim Tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu?” dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Öyle ya onlar kavgacı bir toplumdur.

(Bu sözleriyle Hz. İsa ile tanrılarını karşılaştırmaya yeltendiler.)

043/59 O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

043/60 Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerine geçecek melekler yaratırdık.

043/61 Şüphesiz ki o (İsa), kıyamet için (onun yaklaştığını gösteren) bir bilgidir. Sakın onda şüpheye düşmeyin ve bana uyun, çünkü bu (yol) dosdoğru yoldur.

043/62 Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

Page 205: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

043/63 İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.

043/64 Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Ona ibadet edin. İşte bu, doğru bir yoldur.

043/65 Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle anlaşmazlığa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline.

043/66 Onlar farkında değillerken (başlarına) gelecek olan o günden başkasını mı bekliyorlar?

043/67 Allah'a saygı duyup, kötülükten sakınanlar müstesna olmak üzere, (dünyada iken kötülükte) dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.

043/68 “Ey benim kullarım! Bugün size hiç korku yoktur ve siz hiç mahzun da olmayacaksınız

043/69 Ayetlerimize iman edip de tam teslimiyet gösterenlere denilecek ki,

043/70 Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!”

043/71 Altın tepsiler ve bardaklarla etraflarında dönülür, dolaşılır, nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep orada ve siz orada ebediyyen kalacaksınız.

043/72 Ve işte bu, sizin yaptığınız güzel işler sebebiyle varis kılındığınız cennettir.

043/73 Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.

043/74 Günahkârlar ise ebedi olarak cehennem azabında kalacaklardır.

043/75 Azapları hafifletilmeyecek ve orada ümitsizlik içinde kalacaklardır.

043/76 Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar sırf kendileri zalimler oldular.

043/77 (Kâfirler cehennemin bekçisi olan Malik'e:) "Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin!" diye seslenirler. Malik de, "Siz böyle kalacaksınız!" der.

043/78 Ant olsun biz size hakkı getirdik, fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

043/79 Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Biz de kararlıyız.

043/80 Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Aksine işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

043/81 De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı elbette ben (ona) ibadet edenlerin ilki olurdum.

043/82 Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah, onların uydurdukları noksan sıfatlardan yücedir, münezzehtir.

043/83 Sen bırak onları, azabı ile tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar. Oyun ve eğlence ile meşgul olsunlar.

043/84 Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da Odur. O hâkimdir (işinde hikmet sahibidir), âlimdir (her şeyi bilir).

043/85 Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin ilmi Onun nezdindedir. Ve siz Ona döndürüleceksiniz.

043/86 Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat etmeye malik değillerdir. Ancak bilerek, hak dine inanıp, ona şahitlik edenler müstesnadır.

043/87 Ant olsun onlara "Kendilerini kimin yarattığını" sorsan, elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çevriliyorlar?

043/88 Resulullahın "Ya Rabbi! Bunlar iman etmeyen bir kavimdir." demesine karşı (Allah),

043/89 "Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selâm olsun (ben sizden ayrılıyorum), de. Yakında bilecekler!" buyurdu.

044/DUHÂN SÛRESİ

044/01 Ha, Mim.

044/02 Apaçık kitaba andolsun,

044/03 Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyızdır.

044/04 Hikmetli her iş, o gecede karara bağlanır.

Page 206: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

044/05 Tarafımızdan gelen emirle; çünkü biz resul gönderiyorduk.

044/06 Rabbinden bir rahmet olarak! Şüphesiz ki O, işitendir, bilendir.

044/07 Eğer kesin olarak inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.

044/08 Ondan başka İlâh yoktur. O diriltir, O öldürür. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.

044/09 Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar (Tekrar dirilmeyi kabul etmiyorlar).

044/10 O halde semanın açık bir duman ile dolacağı günü gözetle.

044/11 Ki insanları saracaktır; bu yakıcı, korkunç bir azaptır!

044/12 (İşte o zaman insanlar) “Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz” (derler).

044/13 Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.

044/14 Ondan yüz çevirdiler, "Bu, deli görünümünde eğitilmiş biridir." dediler.

044/15 Biz sizden azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.

044/16 Zira biz büyük bir şiddetle çarpacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız.

044/17 Onlardan önce Firavun’un kavmini imtihana tabi tuttuk. Onlara da şerefli bir peygamber gelmişti.

044/18 Onlara “Bırakın, Allah’ın kulları benimle gelsinler; ben de size gönderilen güvenilen bir peygamberim.”

044/19"Allah'a karşı ululuk taslamayın. Çünkü ben size apaçık bir delil getirdim."

044/20 "Ben, beni taşlamanızdan dolayı, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım."

044/21 "Eğer bana inanmadınız sa, hemen yanımdan uzaklaşın.

044/22 Bunun üzerine Musa, "Bunlar suç işleyen bir toplumdun." diye Rabbine seslendi.

044/23 Allah, "O halde kullarımla geceleyin çıkıp git. Çünkü takip edileceksiniz." buyurdu.

044/24 "Denizi sakin iken geride bırak. Çünkü onlar boğulacak bir ordudur."

044/25 Onlar geride neler bırakmışlardı: Nice bahçeler, pınarlar.

044/26 Ekinler, güzel konaklar!

044/27 Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler!

044/28 İşte böylece biz de onları başka bir topluluğa miras bıraktık.

044/29 Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

044/30 Ant olsun biz İsrail oğullarını o küçültücü azaptan kurtardık.

044/31 Yani Firavun'dan. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.

044/32 Ant olsun biz, İsrail oğullarına, bilerek âlemlerin üstünde bir imtiyaz verdik.

(O devirde İsrail oğulları, çevrelerine hâkim, seçkin bir topluluk olmuşlardı.)

044/33 Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler verdik.

044/34 Fakat Mekke’nin inkârcıları,

044/35 “İlk ölümümüzden sonrası yok ve biz yeniden diriltilecek değiliz.

044/36 Eğer doğru söylüyorsanız o zaman ölmüş babalarımızı getirin” diyorlar.

044/37 Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tubba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Suç işledikleri için biz onların hepsini helâk ettik.

044/38 Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

044/39 Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

044/40 Şüphesiz hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.

Page 207: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

044/41 O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.

044/42 Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Çünkü O, hem üstündür, hem de merhametlidir.

044/43 Şüphesiz o zakkum ağacı

044/44 Günahkârların yemeğidir.

044/45 Karınlarında erimiş maden gibi kaynayacaktır.

044/46 Kaynar suyun kaynaması gibidir.

044/47 Görevlilere “Tutun onu da yaka paça doğru cehennemin ortasına sürükleyin,

044/48 Sonra da başının üstünden kaynar su dökün” denilecek.

044/49 Ona da “Tat bakalım azabı. Hani sen güçlü idin, çok şerefli idin” denilecek.

044/50 İşte bu, sizin şüphe edip de tartıştığınız şeydir.

044/51 Elbette Allahtan korkanlar güvenilir bir makamda olacaklardır.

044/52 Cennetlerde, pınar başlarında,

044/53 İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek ve karşı karşıya oturmuş halde.

044/54 Böyle olduğu gibi biz onları, ayrıca iri gözlü hurilerle evlendiririz.

044/55 Orada güven içinde (canlarının çektiği) her meyveyi isterler.

044/56 Orda ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.

044/57 Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir). İşte o, büyük kurtuluştur.

044/58 Biz onu (Kuran'ı) senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Umulur ki öğüt alırlar.

044/59 (Onların başlarına gelecekleri) bekle, zira onlar da beklemektedirler.

045/CÂSİYE SÛRESİ

045/01 Ha, Mim.

045/02 Kitabın peygambere indirilmesi, aziz ve hâkim olan Allah tarafındandır.

045/03 Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok ayetler vardır.

045/04 Sizin yaratılışınızda ve yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan topluluklar için nice ibret verici işaretler vardır.

045/05 Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah’ın gökten indirmiş olduğu bir rızkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerde estirmesinde, aklını kullanan topluluklar için pek çok ayetler vardır.

045/06 İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Sana bunları doğrulukla okuyoruz. Artık Allah'tan ve Onun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar.

045/07 Vay haline her yalancı ve günahkâr kişinin! ki,

045/08 Allah kendisine okunan ayetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi (küfründe) direnir. İşte onu acı bir azap ile müjdele!

045/09 (O büyüklük taslayan kişi) ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onunla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

045/10 Cehhennem onların peşindedir. Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azap vardır.

045/11 İşte bu Kuran bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkâr edenlere gelince, onlara tiksindiren, can yakan bir azap vardır.

045/12 Allah o (yüce) varlık ki, gereğince denizde yüzmek üzere gemileri ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için denizi sizin hizmetinize vermiştir. Umulur ki şükredersiniz.

045/13 O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen topluluklar için birtakım ibretler vardır.

045/14 İman edenlere söyle: Allah'ın (cezalandırma) günlerinin geleceğini beklemeyenleri bağışlasınlar. O günler, Allah'ın her toplumu, yaptığına göre cezalandırması içindir.

Page 208: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

045/15 Kim iyi iş yaparsa faydası kendisinedir ve kim de kötülük yaparsa zararı yine kendisinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

045/16 Ant olsun ki biz, İsrail oğullarına Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdik. Onları güzel rızklarla besledik ve onları dünyada bazı kavimlere üstün kıldık.

045/17 Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

045/18 Sonra seni din konusunda bir şeriat (ve düzen) sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.

045/19 Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur.

045/20 Bu (Kuran), insanlar için kalp gözü, kesin olarak inanan bir toplum için de hidayet ve rahmettir.

045/21 Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

045/22 Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.

045/23 Hevasını (kötü duygularını) İlâh edinen ve Allah'ın bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir?

045/24 Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. (kimimiz) Ölürüz, (kimimiz) yaşarız. Bizi ancak zaman helâk edin. Bu hususta onların bir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zannediyorlar.

(Dirilmeyi, ahret hayatını inkâr eden dehriler, ölümü "dehr" denen sürekli zamana veya tabiata bağlayarak, onun dışında ve üstündeki hakiki müessiri, Allah'ı tanımadıklarını ifade ederler. Buna göre ölümü, gece ve gündüz hazırlar. Ruhları alan bir ölüm meleği yoktur. Bütün olaylar zamana dayandırılır. Ama onlar bu

inancı beslerken zandan başka hiçbir delile sahip değildirler.)

045/25 Onlara ayetlerimiz açıkça okunduğu zaman, "Doğru sözlü iseniz babalarımızı getirin." demelerinden başka delilleri yoktur.

045/26 De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra şüphe götürmeyen kıyamet gününde sizi buraya toplar. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler

045/27 Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.

045/28 O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır, onlara, "Bugün, yaptıklarınızla cezalanacaksınız." denilir.

045/29 Bu, bizim kitabımızdır; sizin hakkınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyoruz.

045/30 İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.

045/31 Ama inkâr edenlere gelince onlara, "Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuşsunuz değil mi? " denilir.

045/32 "Allah'ın vadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak bir takım tahminlerde bulunuyoruz, onun hakkında kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" demiştiniz.

045/33 Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır.

045/34 Denilir ki: Siz bu güne kavuşacağınızı nasıl unutmuşsanız biz de bu gün sizi unuttuk! Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur!

045/35 Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın ayetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bu gün ateşten çıkarılmayacaklar ve onların özür dilemeleri de kabul edilmeyecektir.

045/36 Hamt, göklerin Rabbi, yerin Rabbi, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

Page 209: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

045/37 Göklerde ve yerde bütün ululuk yalnız Ona aittir. O azizdir, hâkimdir.

046/AHKÂF SÛRESİ

046/01 Ha, Mim.

046/02 Kitabın indirilişi aziz, hâkim olan Allah tarafındandır.

046/03 Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları biz, ancak hak ile ve belli bir süre için yarattık. İnkâr edenler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.

046/04 De ki: Dikkat edip baktınız mı hiç, Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar, göstersenize bana! Yoksa onların ortakları göklerde midir? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, size indirilmiş bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.

046/05 Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdir.

046/06 İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (bunlar) onlara düşman kesilirler ve onların, kendilerine tapınmalarını inkâr ederler.

046/07 Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, hak olan Kuran'ı inkâr edenler, hak kendilerine gelince, "Bu, apaçık bir büyüdür." dediler.

046/08 Yoksa "Onu uydurdu" mu derler? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah'tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O, sizin yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O bağışlayan, esirgeyendir.

046/09 De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahiy olunana uyarım. Ve ben apaçık bir uyarıcıyım.

046/10 De ki: Hiç düşündünüz mü? Şayet bu Allah katından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, İsrail oğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız haksızlık etmiş olmaz mısınız? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

046/11 İnkâr edenler, iman edenler için dediler ki: "Bu iş bir hayır olsaydı, onlar bizi geçemezlerdi." Fakat onlar bununla doğru yola

girmek arzusunda olmadıkları için, "Bu eski bir yalandır." diyecekler.

046/12 Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.

046/13 “Rabbimiz Allah’tır.” deyip sonra dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

046/14 Onlar cennet ehlidirler. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedi kalacaklardır.

046/15 Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi toplam otuz ay sürer. Nihayet İnsan güçlü çağına erip kırk yaşına varınca derki: Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın yararlı işler yapmamı temin et! Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir! Ben sana yöneldim ve elbetteki ben Müslümanlardanım.

(Bu ayetin de Hz. Ebu Bekir hakkında indiği rivayet edilmiştir. Hz. Ebu Bekir, Resülullah'ın peygamberliğinden iki sene sonra kırk yaşına girmiş, kendisi, ana babası, oğlu ve torunu iman etmişlerdi. Nüzûl sebebinin hususiliğinin, hükmün umumiliğine engel olmayacağı düşünülürse, bütün müminlerin bu karakteri taşımak durumunda oldukları anlaşılır.)

046/16 İşte kendilerinden, yaptıklarının en iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar.

046/17 Anne ve babasına, "Öf be size! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken beni mi tekrar dirilmekle tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, anne ve babası Allah'a sığınarak, "Yazıklar olsun sana! İman et. Allah'ın vaadi gerçektir." dedikleri halde o, "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der.

046/18 İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azap sabit olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar, ziyana uğrayanlardır.

046/19 Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının

Page 210: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz.

046/20 İnkâr edenler ateşe arz olundukları gün, "Dünyadaki hayatınızda bütün güzel şeyleri harcadınız, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı alçaltıcı bir azap göreceksiniz!" denir.

046/21 Ad kavminin kardeşini (Hûd'u) an. Zira o, Ahkâf'ta (46. sûrenin adı; Yemen'de denize nazır kum tepeleri) kavmini uyardı. Kendinden önce ve sonra (başka) uyarıcılar da gelmiş olan kavmine, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti.

046/22 sen bizi İlâhlarımızdan çevirmek için mi geldin? Haydi, doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir." dediler

046/23 Hûd da, "Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben, kendisiyle gönderildiğim şeyi (İslâm'ı) size duyuruyorum. Fakat sizi cahil bir kavim olarak görüyorum." dedi.

046/24 Nihayet onu, vadilerine yayılan bir bulut şeklinde görünce, "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur." dediler. Hayır! O, sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır.

046/25 O, Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Bunun üzerine onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.

046/26 Ant olsun ki onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.

046/27 Ant olsun biz, çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. Belki doğru yola dönerler diye ayetleri tekrar tekrar açıkladık.

046/28 Allah'tan başka kendilerine yakınlık sağlamak için İlâh edindikleri şeyler kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, onlardan kaybolup gittiler. Bu onların yalan olarak uydurup durdukları şeylerdir.

046/29 Hani cinlerden bir grubu, Kuran’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kuran’ı dinlemeye hazır olduklarında (birbirlerine) “Susun” demişler, Kuran tamam olunca da uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi.

046/30 “Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.

046/31 “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun.”

046/32 Allah'ın davetçisine uymayan kimse, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulamaz. İşte böylesiler, apaçık bir sapıklık içindedirler.

046/33 Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeğe de gücünün yettiğini görmüyorlar mı? Evet, O, her şeye kâdirdir.

046/34 İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün "Nasıl bu gerçek değil miymiş?" denildiğinde, "Evet, Rabbimize ant olsun ki gerçekmiş" derler.

046/35 O halde (Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine karşı) azim sahipleri olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında (azap için) acele etme. Onlar o vaat olundukları acıyı görecekleri gün, sanki gündüzün bir saatinden başka (bir müddet dünyada) durmamışa döneceklerdir. Bu kadarı kâfi bir tebliğdir. Öyle ise, fasıklar (kâfirler) topluluğundan başkası mı helâk edilecektir?

047/MUHAMMED SÛRESİ

047/01 İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alı koyanların işlerini Allah boşa çıkarmıştır.

047/02 İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammet'e indirilen gerçeğe inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.

047/03 Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah,

Page 211: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

insanlara kendi davranışlarını anlatır. (Çünkü inkârcılar şeytana, inananlar da Kuran'a uymuşlardır.)

047/04 (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.

047/05 Allah onları hidayete iletecek ve durumlarını düzeltecek.

047/06 Onları, kendilerine tanıttığı cennete sokacak.

047/07 Ey iman edenler! Eğer siz Allah (ın dinine) 'a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sağlam tutar.

047/08 İnkâr edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah, onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.

047/09 Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.

047/10 Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Allah onları yere batırmıştır. Kâfirlere de onların benzeri vardır.

047/11 Bu, Allah'ın inananların yardımcısı olmasındandır. Kâfirlere gelince onların yardımcıları yoktur.

047/12 Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar, inkâr edenler ise (dünyada) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.

047/13 Biz, halkı seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik, fakat onlara bir yardım eden çıkmadı.

047/14 Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi kendisine süslendirilen ve kötü arzularına uyan kimse gibi olur mu?

047/15 Muttakilere vaat olunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan

sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır. Bunlardan da öte Rablerinden bir bağışlama vardır. Bu, ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu hiç?

047/16 Onların arasında, öyleleri vardır ki seni dinler. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara, "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği heva ve heveslerine uyan kimselerdir.

047/17 Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini artırır ve onlara takvasını (ateşten nasıl korunacaklarını) öğretir.

047/18 Onlar, kıyamet zamanının ansızın gelip çatmasından başka bir şey mi bekliyorlar? Şüphesiz onun alâmetleri belirtilmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?

047/19 Bil ki, Allah’tan başka İlâh yoktur. (Ey Muhammed !) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, duracağınız yeri de bilir.

047/20 İman etmiş olanlar, "Keşke cihat hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı!" derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin!

047/21 (Onların vazifesi) itaat ve güzel sözdür. İş ciddiye bindiği zaman Allah'a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

047/22 Demek sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını da koparacaksınız öyle mi?

047/23 İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lânetlediği, bu yüzden kendilerine sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir.

047/24 Onlar Kuran'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?

047/25 Şüphesiz ki kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, ona arka dönenleri şeytan sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir.

Page 212: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

047/26 Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara "Bazı hususlarda size itaat edeceğiz." demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

047/27 Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?

047/28 Ona sebep, onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.

047/29 Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın, kendilerine besledikleri kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

047/30 Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Ant olsun ki sen onları, konuşma tarzlarından tanırsın. Allah bütün işlediklerinizi bilir.

047/31 Ant olsun ki içinizden cihat edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.

047/32 İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Hâlbuki Allah, onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.

047/33 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.

047/34 İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz.

047/35 Sakın gevşemeyin. Üstün olduğunuz halde barışa davet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O, amellerinizi asla eksiltmez.

047/36 Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatını verir. Ve sizden mallarınızı tamamen sarf etmenizi istemez.

047/37 Eğer onları isteseydi ve sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz ve bu da sizin kinlerinizi ortaya çıkarırdı.

047/38 İşte sizler öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda infak etmek için çağırılıyorsunuz da içinizden kiminiz cimrilik

ediyor. Fakat kim cimrilik ederse ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirlersiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir, sonra da onlar sizin benzerleriniz olmazlar.

048/FETH SÛRESİ

048/01 Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.

048/02 Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.

048/03 Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.

048/04 İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren Odur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.

048/05 (Bütün bu lütuflar) mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük kurtuluştur.

048/06 (Bir de bunlar) Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük onların başlarına gelmiştir. Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü bir yerdir.

048/07 Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah azizdir, hâkimdir.

048/08 Şüphesiz biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik

048/09 Ki, (sizler ey Müslümanlar!) Allah'a ve Resulüne itaat edesiniz, ona (onun dinine) destek olasınız, Ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Onu tespih edesiniz.

048/10 Muhakkak ki sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük mükâfat verecektir.

048/11 Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı

Page 213: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

dilleriyle söylerler. De ki: Allah bize bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmemizi isterse Ona karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

048/12 Aslında siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

048/13 Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

048/14 Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

048/15 Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar "Bırakın, biz de arkanıza düşelim." diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: "Bizi kıskanıyorsunuz." diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

048/16 Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

048/17 Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildirler).

048/18 Ant olsun ki o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana biat ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetihle mükâfatlandırmıştır.

048/19 Allah onları, elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah üstündür, hikmet sahibidir.

048/20 Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler (ilki Hayber) vaat etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların (Esed kabilesi, Catafan kabilesi, Mekkeliler) ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola iletsin.

048/21 Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah'ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah her şeye kadirdir.

048/22 Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

(Kureyşliler Hudeybiye'de barış teklifinde bulunmayıp savaşa girişselerdi mağlûp olacaklardı. Cenab-ı Hakk'ın takdiri böyle tecelli edecekti.)

048/23 Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

048/24 O, sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke’nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah yaptıklarınızı görendir.

048/25 Onlar, inkâr eden ve sizin Mescit-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların yerlerine ulaşmasını men ederlerdir. Eğer (Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek ezmek suretiyle bir vebalın altında kalmanız ihtimali olmasaydı, Allah savaşı önlemezdi. Dilediklerine rahmet etmek için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri, elemli bir azaba çarptırırdık.

048/26 O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.

048/27 Ant olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.

048/28 Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen oldu. Şahit olarak Allah yeter.

048/29 Muhammet, Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Allah'ın geniş lütfunu, bol ihsanını ve Onun rızasını arzu ederler.

Page 214: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Alâmetleri, yüzlerindeki secdeden oluşan izdir. İşte bu onların Tevrat'taki misalleridir. İncil'deki misalleri ise, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da sapı üzerine doğrulmuş, ziraatçıların hayranlığını çeken bir ekin gibidir. (Bu da) Allah'ın, kâfirleri öfkelendirmesi içindir. Allah, iman edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara çok bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.

049/HÜCÛRAT SÛRESİ

049/01 Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

049/02 Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.

049/03 Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük mükâfat vardır.

049/04 (Resulüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

049/05 Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

049/06 Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bir topluluğa bilmeden sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

049/07 Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat size Allah imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize ziynet yapmıştır. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

049/08 Bu, Allah'tan bir lütuf ve nimettir. Allah âlimdir, hâkimdir.

049/09 Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her

işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

049/10 Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.

049/11 Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tövbe etmezse işte böylesi kimseler zalimlerdir.

049/12 Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü bazı zan günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, birbirinizin arkasından çekiştirmeyin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bundan tiksindiniz değil mi? Allah’tan korkun, şüphesiz ki Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.

049/13 Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haberi olandır.

049/14 Bedeviler "İnandık " dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "İslâm olduk." deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

049/15 Gerçek müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.

049/16 De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

049/17 Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet ediyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Bilakis sizi imana erdirdiği için Allah sizi anar. Eğer doğrulardan iseniz (Allah'a minnettar olmanız gerekir).

Page 215: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

049/18 Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görendir.

050/KAF SÛRESİ

050/01 Kaf. Şerefli Kuran'a ant olsun.

050/02 Kâfirler, aralarında bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, "Bu şaşılacak bir şeydir" dediler.

050/03 Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu uzak bir dönüştür.

050/04 Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

050/05 Bilakis, onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

050/06 Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiçbir çatlak da yok.

050/07 Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

050/08 Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

050/09 Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik.

050/10 Kullara rızk olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

050/11 Ve o su ile ölü bir toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

050/12 Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semut da yalanlamıştı.

050/13 Ad, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).

050/14 Eyke halkı ve Tubba kavmi de. Bütün bunlar peygamberleri yalanladılar da üzerlerine tehdidim hak oldu.

050/15 İlk yaratışta acz mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe etmektedirler.

050/16 Ant olsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

050/17 Çünkü onun (insanın) sağında ve solunda oturan, her davranışı yakalayıp tespit eden iki melek vardır.

050/18 İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen, dediklerini zapteden (bir) melek hazır bulunmasın.

050/19 Ölüm sarhoşluğu bir gün gerçekten gelir de, " İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir." denir.

050/20 Sûr'a üfürüldü mü, işte bu, geleceği vaat edilen gündür.

050/21 Herkes yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelmiştir.

050/22 "Ant olsun sen bundan gafletteydin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir." (denir.)

050/23 Ve yanındaki görevli, "İşte defterin, yanımda hazır” diyecek.

050/24 Allah, “Her nankör inatçıyı cehenneme atın!”

050/25 Hayra engel, haşarı, şüpheci kâfiri

050/26 Allah’ın yanında başka ilâh tutmuştur. Haydi, ikiniz birden onu şiddetli azabın içine atın!” buyurulacak.

050/27 Müşrikin arkadaşı şeytan der ki: Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi.

050/28 O esnada Allah buyurur. Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim.

050/29 Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim. Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullarıma asla zulmedici değilim.

050/30 O gün cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da “Daha var mı?” der.

050/31 Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır. Zaten uzakta değildir.

050/32 "İşte size vaat edilen bu cennet! Ki o, Allah'a yönelen, emirlerine riayet eden,

Page 216: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

050/33 Görmediği halde Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur."

050/34 Oraya selâmetle girin. İşte bu, ebedi yaşama günüdür!

050/35 Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızdan daha fazlası da verilir.

050/36 Biz, onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Gerçekte onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Buna rağmen (Ölümden kurtulmak için) memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?

050/37 Şüphesiz ki bunda aklı olan veya hazır bulunup, kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.

050/38 Ant olsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık bize hiç bir yorgunluk dokunmadı.

050/39 (Ey Muhammet!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamt ile tespih et.

050/40 Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da Onu tespih et.

050/41 Çağıranın yakın bir yerden nida edeceği güne kulak ver.

050/42 O gün insanlar bu hak sesi işiteceklerdir. İşte bu, çıkış günüdür.

050/43 Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.

050/44 O gün yer yarılır, onlar çabucak çıkarlar. Bu, bize kolay olan bir haşirdir.

050/45 Biz onların dediklerini çok iyi biliriz. Sen onların üzerine bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

051/ZÂRİÂT SÛRESİ

051/01 Tozu dumana katıp savuran rüzgârlara,

051/02 Yağmur yüklü bulutlara,

051/03 Kolaylıkla akıp giden gemilere

051/04 İş bölümü yapan meleklere yemin olsun ki,

051/05 Size söz verilen şeyler mutlaka yerine gelecektir.

051/06 Şüphesiz âmellere göre ceza ve mükâfat gerçekleşecektir.

051/07 Yıldız yörüngeleriyle donatılmış semaya kasem ederim ki,

051/08 Siz birbirini tutmayan çelişkili görüşlere sahipsiniz.

051/09 Bu görüşlerden dolayı ancak haktan yüz çevirenler sapıtırlar

051/10 Kahrolsun o koyu yalancılar! (Kuran ve Hz. Muhammet hakkında çeşitli sözler söyleyenler).

051/11 Onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir.

051/12 Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.

051/13 O gün onların ateşe sokulacakları gündür.

051/14 “Azabımızı tadın! Acele gelmesini istediğiniz şey budur işte!” denir.

051/15 Şüphesiz ki Allah’tan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.

051/16 Onların Rableri kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar, bundan önce dünyada iyilik yapmayı âdet edinenlerdir.

051/17 Geceleri pek az uyurlardı (Kalan saatlerinde de namaz kılar ve ibadet ederlerdi).

051/18 Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.

051/19 Mallarında, ihtiyacını açan ve yoksul durumda bulunan için bir hak olduğunu kabul ederlerdi.

051/20 Kesin olarak inananlar için yeryüzünde işaretler vardır.

051/21 Kendi nefislerinizde de ibretler vardır. Görmüyor musunuz?

051/22 Rızkınız da, size vadedilen şeyler de semâdadır. (Yağmur, sevap, ikab ve amel defterleri, hepsi göktedir.)

051/23 Göğün ve yerin Rabbine ant olsun ki, bu vaat, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

Page 217: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

051/24 İbrahim'in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

051/25 Zira onun yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrahim de selâmı almış, "Bunlar tanınmamış bir topluluk" demişti.

051/26 Hemen ailesinin yanına giderek, semiz bir dana kebabı getirmiş,

051/27 Onların önüne sürüp “Yemez misiniz?” demişti.

051/28 Derken onlardan endişeye düştü. "Korkma" dediler ve ona bir oğlan çocuğu (İshak'ı) müjdelediler.

051/29 Karısı hayretle seslenerek geldi, Yüzünü kapayarak, "Ben kısır bir kocakarıyım." dedi.

051/30 Onlar “Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O hikmet sahibidir, bilendir” dediler.

051/31 (İbrahim) “O halde işiniz nedir ey elçiler dedi.

051/32 Biz dediler, suçlu bir kavme gönderildik.

051/33 Üzerlerine çamurdan taş yağdırmamız için geldik.

051/34 Onlar, aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiştir.

051/35 Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.

051/36 Zaten orada bir ev halkından başka Müslümanlardan kimse bulamadık.

051/37 Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.

051/38 Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.

051/39 Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve "Musa, ya bir büyücü veya bir delidir." demişti.

051/40 Nihayet onu (Firavun'u) da ordularını da yakalayıp denize attık. Bu esnada (yaptıklarından ötürü) kendini kınamaktaydı.

051/41 Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.

051/42 Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.

051/43 Semut kavminde de (ibretler vardır). Onlara, "Bir süreye kadar faydalanın." demiştik.

051/44 Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden kendilerini göre göre yıldırım çarpmıştı.

051/45 Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.

051/46 Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.

051/47 Bir de semaya bakın, biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz, büyük kudrete sahibiz.

051/48 Yeri de biz döşedik. (Bak biz) ne güzel döşeyiciyiz.

051/49 Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.

051/50 "O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, sizi Ondan açık bir şekilde korkutuyorum."

051/51 Allah ile beraber başka bir İlâh edinmeyin. Zira ben sizi ona karşı uyarıyorum.

051/52 İşte böyle, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde sadece "Büyücüdür veya delidir" dediler.

051/53 Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.

051/54 Onlardan yüz çevir. Artık sen (görevini yaptığın için) kınanacak değilsin.

051/55 Ama yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.

051/56 Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.

051/57 Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

051/58 Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.

051/59 Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, arkadaşlarının payı gibi bir azap payı vardır. Acele etmesinler!

Page 218: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

051/60 Vaat edildikleri günlerin-den dolayı vay o kâfirlerin haline!

052/TÛR SÛRESİ

052/01 Kasem olsun o Tur’a

052/02 Satır satır yazılmış kitaba

052/03 İnce deri üzerine

052/04 Ve Beyt-i Ma’mur’a

052/05 Ve yükseltilmiş tavana

052/06 Ve ısınarak kabaran denize yemin ederim ki,

052/07 Rabbinin azabı elbette gerçekleşecektir.

052/08 Onu önleyecek bir güç yoktur.

052/09 O gün gök sallanıp çalkalanır.

052/10 Dağlar yürüdükçe yürür (dağlar yerinden koparak zerreler gibi uçuşur).

052/11 Yalanlayanların vay haline o gün.

052/12 Ki onlar daldıkları batıl içinde oynayıp duranlardır.

052/13 O gün cehenneme itildikçe itilecekler

052/14 Onlara, “İşte bu, yalanladığınız ateştir!

052/15 Bir büyü müdür bu? Yoksa görmüyor musunuz?

052/16 Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Çünkü yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız.

052/17 Allah’tan korkup sakınanlar ise cennetlerde, nimetler içindedirler,

052/18 Rablerinin kendilerine verdiğiyle safa sürerler, Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

052/19 Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için!

052/20 Sıra sıra dizilmiş yüksek koltuklara yaslanırla. Kendilerini güzel, iri gözlü hurilerle evlendireceğiz.

052/21 İman eden ve zürriyetleri de iman ile kendilerine tabi olanlar (var ya!) işte biz,

onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.

052/22 Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verilir.

052/23 Orada bir kadehi kapışırlar ama onda ne saçmalama vardır ne de günaha sokma.

052/24 Kendilerine ait bir takım Gılmanlar onların etrafında divan dururlar. Bu gençler sanki sedefine gizlenmiş inciler gibi pırıl pırıldırlar.

052/25 Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:

052/26 Derler ki: daha önce biz ailemiz içinde korkardık.

052/27 Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.

052/28 Gerçekten biz bundan önce Ona yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak Odur.

052/29 (Ey Muhammet!) Sen öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.

052/30 Yoksa onlar "Muhammet bir şairdir, onun zamanın felâketlerine çarpılmasını gözetliyoruz." mu diyorlar?

052/31 De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

052/32 Onların akılları mı bunu emreder, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

052/33 Yahut "Onu kendisi uydurdu!" demek mi isterler? Bilakis onlar iman etmezler.

052/34 Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.

052/35 Acaba onlar herhangi bir yaratıcısız mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?

052/36 Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

052/37 Yahut Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hâkim olan kendileri midir?

Page 219: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

052/38 Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyle ise dinleyenleri açık bir delil getirsin.

052/39 Demek kızlar Allah'ın, oğullar sizin, öyle mi?

052/40 Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

052/41 Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

052/42 Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, inkâr edenlerdir.

052/43 Yoksa onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allah, onların ortak koştuğu şeylerden uzaktır.

052/44 Gökten bir parçanın düştüğünü görseler “Üst üste yığılmış bulutlardır” derler.

052/45 Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.

052/46 O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.

052/47 Şüphesiz zulmedenlere ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.

052/48 Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalkacağın zaman da Rabbini hamt ile tespih et.

052/49 Gecenin bir kısmında (akşam ve yatsı) ve yıldızların batışından sonra (sabah) da Onu tespih et.

053/NECM SÛRESİ

053/01 Yemin ederim doğup batan yıldıza ki,

053/02 Arkadaşınız sapıtmadı, azıtmadı da.

053/03 Heveslerine uyarak konuşmaz.

053/04 Söyledikleri ancak indirilen vahiydir.

053/05 Ona üstün bir güç sahibi öğretti.

053/06 Bir kuvvet sahibi; hemen doğruldu.

053/07 Ve en yüksek ufukta idi.

053/08 Sonra ona yaklaştı ve sarktı.

053/09 İki yay kadar yahut daha yakın oldu.

053/10 Kuluna verdiği vahyi verdi.

053/11 Gözün gördüğünü kalp tekzip etmedi.

053/12 Onun gördükleri hakkında şimdi tartışacak mısınız?

053/13 Ant olsun ki, o, onun başka bir inişini de gördü.

053/14 Sidretü’l-Münteha’nın yanında

053/15 Cennetü’l-Me’va da onun yanındadır.

053/16 Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.

053/17 Muhammet’in gözü kaymadı ve kamaşmadı.

053/18 Ant olsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.

053/19 Gördünüz mü o Lât ve Uzza’yı?

053/20 Ve üçüncüleri olan öteki Menat’ı.

053/21 Demek erkek size, dişi Allah’a mı?

053/22 O halde bu insafsızca bir taksim.

053/23 Bunlar (Putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar zanna, nefislerinin aşağı hevesine uyuyorlar. Hâlbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

053/24 Yoksa her arzu ettiği şey, insanın mı olacaktır?

053/25 Ahret de dünya da Allah’ındır.

053/26 Göklerde nice melek var ki, onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında bir işe yaramaz.

053/27 Ahrete inanmayanlar meleklere dişilerin adlarını takıyorlar.

Page 220: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

053/28 Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

053/29 Onun için sen zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenden yüz çevir.

053/30 İşte onların erişebilecekleri bilgi budur. Şüphesiz ki senin Rabbin, (Evet) O, yolundan sapanı daha iyi bilir; O, hidayette olanı da çok iyi bilir.

053/31 Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Bu, Allah’ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir.

053/32 Ufak tefek kusurları dışında, günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, şüphesiz Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve sizin annelerinizin karnında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

053/33 Gördün mü arkasını döneni?

053/34 Azıcık verip sonra vermemekte direneni?

053/35 Acaba gaybın bilgisi kendi yanındadır da o mu görüyor?

053/36 Yoksa kendisine haber verilmedi mi, Musa'nın sahifelerine yazılı olanlar?

053/37 Ve sözünü yerine getiren İbrahim'in sahifelerindekiler?

053/38 Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez.

053/39 Bilinsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.

053/40 Ve çalışması da ileride görülecektir.

053/41 Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.

053/42 Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir.

053/43 Doğrusu güldüren de ağlatan da Odur.

053/44 Öldüren de dirilten de Odur.

053/45 Erkek ve dişi çiftini yaratan O’dur.

053/46 Bir nutfeden rahime atıldığı zaman.

053/47 Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.

053/48 Zengin eden de varlıklı kılan da Odur.

053/49 Doğrusu Odur Şi'ra (parlak bir yıldız) yıldızının Rabbi

053/50 Durum şu ki, birinci Ad kavmini O helâk etti.

053/51 Semut'u da (O helâk etti) ve geriye hiçbir şey bırakmadı.

053/52 Daha önce de çok zalim ve pek azgın olan Nuh kavmini (helâk etmişti).

053/53 Altı üstüne gelen kasabalarını da devirip yıkmıştı.

053/54 Onlara giydirdi de giydirdi (acıklı azabını üstlerine bindirdi).

053/55 Şimdi Rabbinin nimetlerinden hangisinden şüpheye düşersin?

053/56 İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

053/57 Yaklaşan yaklaştı (kıyamet).

053/58 Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur.

053/59 Şimdi siz bu söze (Kuran'a) mı şaşıyorsunuz?

053/60 Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!

053/61 Ve siz habersiz oyalanıyorsunuz.

053/62 Haydi Allah'a secde edip Ona kulluk edin!

054/KAMER SÛRESİ

054/01 Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.

(Bu ayet, peygamberimizin gösterdiği mucizelerinden birini ifade etmektedir.)

Page 221: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

054/02 Onlar bir mucize görürlerse hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam edegelen bir büyüdür." derler.

054/03 Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Hâlbuki her işin bir durma yeri (gayesi) vardır.

054/04 Ant olsun, onlara kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir.

054/05 Bunlar, gayesine ulaşan birer hikmettir. Fakat peygamberlerin uyarıları fayda vermiyor.

054/06 Çağıranın görülmemiş, tanınmamış bir şeye çağırdığı gün, sen de onlardan yüz çevir

054/07 Dehşetten gözleri önlerine eğik halde dört bir yana yayılan çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar,

054/08 Kâfirler, boyunlarını uzatıp çağırana koşarken, “Bu çok zorlu bir gündür!” derler.

054/09 Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanladı, hem de kulumuzun yalancı olduğunda ısrar ederek "O, delidir" dediler. Ve (Nuh, davetten vazgeçmeye) zorlandı.

54 10 Bunun üzerine Rabbine, "Ben yenik düştüm, bana yardım et!" diyerek yalvardı.

054/11 Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.

054/12 Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti.

054/13 Nuh'u da tahtalardan yapılmış, çivilerle çakılmış gemiye bindirdik.

054/14 İnkâr edilmiş olana (Nuh'a) bir mükâfat olmak üzere gemi, gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) akıp gidiyordu.

054/15 Ant olsun ki onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?

054/16 Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

054/17 Ant olsun biz Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur?

054/18 Ad (kavmi, peygamberleri Hûd'u) onlara karşı yalanladı, azabım ve uyarılarım nasıl oldu?

054/19 Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde şiddetli bir rüzgâr gönderdik.

054/20 O rüzgâr, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

054/21 Nasılmış benim azabım ve uyarılarım?

054/22 Andolsun biz Kuran'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur?

054/23 Semûd kavmi de uyarıcıları yalanladı.

054/24 "Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz." dediler.

054/25 "Vahiy, aramızda ona mı verildi. Hayır, o, yalancı ve şımarığın biridir." (dediler).

054/26 Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.

054/27 Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.

054/28 Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her içene düşen miktar hazır kılınmıştır.

054/29 Bir arkadaşlarını çağırdılar, o da cüret gösterip kılıcını çekerek deveyi kesti.

054/30 Bu azgınlara uyarılarım ve azabım nasıl oldu?

054/31 Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.

054/32 Ant olsun biz Kuran'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur?

054/33 Lût'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı.

054/34 Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lût’un ailesini kurtardık, bir seher vakti.

Page 222: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

054/35 Tarafımızdan bir nimet olarak! Biz şükredeni böyle mükâfatlandırırız!

054/36 Ant olsun ki (Lût) onlara (kendilerini) azap ile yakalayacağımızı da haber vermişti. Fakat onlar bu korkutmaları şüphe ile tekzip ettiler.

054/37 Onlar Lût'un misafirlerine (meleklere) karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).

054/38 Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.

054/39 "Azabımı ve uyarılarımı tadın!" (denildi).

054/40 Ant olsun biz Kuran'ı, öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp ibret alan yok mudur?

054/41 Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti. Lâkin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla yakaladık. Şimdi sizin kâfirleriniz onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraat mı var? Yoksa "Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz" mu diyorlar?

054/42 Lâkin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli yakalayışla yakaladık.

054/43 Şimdi sizin kâfirleriniz onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraat mi var?

054/44 Yoksa “Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz” mu diyorlar?

054/45 O topluluk (Bedir savaşında Mekke müşrikleri) yakında bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.

054/46 Bilakis kıyamet onlara vaat edilen asıl saattir. O saat cidden çok feci ve acıdır!

054/47 Şüphesiz suçlular bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.

054/48 O gün yüz üstü ateşe sürüklendiklerinde "Cehenneme teması tadın!" denir.

054/49 Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.

054/50 Bizim buyruğumuz ancak bir göz açıp kapanana kadar bir tek andır.

054/51 Ant olsun biz, küfür ve inkârda sizin benzerlerinizi hep helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok mudur?

054/52 Yaptıkları her şey kitaplarda (hafaza meleklerinin yazdıklarında) mevcuttur.

054/53 Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır.

054/54 Takva sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarında,

054/55 Güçlü, yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler.

055/RÂHMÂN SÛRESİ

055/01 Rahman olan Allah,

055/02 Kuran'ı öğretti.

055/03 İnsanı yarattı.

055/04 Ona beyanı, maksadını anlatmayı öğretti.

055/05 Güneş ve ay bir hesaba göre hareket eder.

055/06 Bitkiler ve ağaçlar (Hâlik'a) secde ederler.

055/07 Göğü Allah yükseltti ve nizamı O koydu.

055/08 Sakın tartıda haksızlık etmeyin.

055/09 Tartıyı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.

055/10 Allah, yeri mahlûkat için koymuştur.

055/11 Orada meyveler ve salkımlı hurma ağaçları vardır.

055/12 Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.

055/13 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/14 Allah, insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.

Page 223: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

055/15 Cinleri de yalın bir ateşten yaratmıştır.

055/16 O halde Rabbin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/17 O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir.

(Yaz ve kış mevsimlerine göre doğu ve batının durumunda değişiklik olduğu için "iki doğu" ve "iki batı" tabiri kullanılmıştır.)

055/18 O halde Rabbin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/19 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.

055/20 Aralarında bir engel vardır. Birbirine geçip karışmıyorlar.

055/21 O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/22 İkisinden de inci, mercan çıkar.

055/23 Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/24 Denizde uzun dağlar gibi yükselen gemiler de O’nundur.

055/25 Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/26 Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacak.

055/27 Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zati baki kalacak.

055/28 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/29 Göklerde ve yerde kim varsa Ondan ister. O her an yaratma halindedir.

055/30 O halde Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?

055/31 Ey insan ve cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız. Hal bu iken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/32 Hal bu iken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/33 Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz

yetiyorsa geçin. Ama Allah'ın verdiği bir güç olmazsa geçemezsiniz.

055/34 Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/35 Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir de birbirinizi kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız.

055/36 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/37 Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı olduğu zaman.

055/38 Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/39 İşte o gün insana da cine de günahı sorulmaz.

055/40 O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/41 Suçlular, simalarından tanınır, alınlarından (perçemlerinden) ve ayaklarından yakalanırlar.

055/42 Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/43 İşte bu, suçluların yalanladıkları cehennemdir.

055/44 Onlar, cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar.

055/45 Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

055/46 Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır.

055/47 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/48 İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.

055/49 Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/50 İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.

055/51 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/52 İkisinde de her tür meyveden çift çift vardır.

Page 224: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

055/53 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/54 Hepsi de örtüleri atlastan döşemelere yaslanırlar. İki cennetin de devşirilen meyvesi yakındır.

055/55 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/56 Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş dilberler var ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.

055/57 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/58 Sanki onlar yakut ve mercandır.

055/59 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/60 İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

055/61 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/62 Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.

055/63 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/64 Bu cennetler koyu yeşildirler.

055/65 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/66 İkisinde de durmadan fışkıran iki kaynak vardır.

055/67 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/68 İkisinde de her türlü meyveler, hurma ve nar var.

055/69 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/70 İçlerinde güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar vardır.

055/71 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/72 Çadırlar içinde gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş huriler vardır.

055/73 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/74 Bunlara onlardan önce ne bir İnsan ne bir cin dokunmuştur.

055/75 Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

055/76 Yeşil yastıklara ve harikulade güzel döşemelere yaslanırlar.

055/77 Öyle iken Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?

055/78 Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.

056/VÂKI’Â SÛRESİ

056/01 Kıyamet koptuğu zaman,

056/02 Onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur.

056/03 O, alçaltıcı, yükselticidir.

056/04 Yer şiddetle sarsıldığı,

056/05 Dağlar parçalandığı,

056/06 Dağılıp toz duman haline geldiği

056/07 Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman

056/08 Sağcılar, ne mutludurlar onlar!

056/09 Solcular, ne bahtsızdırlar onlar!

056/10 Önde olanlar, onlar öncüdürler.

056/11 İşte onlar, en çok yaklaştırılanlar.

056/12 Naim cennetlerindedirler.

056/13 Çoğu önceki ümmetlerden.

056/14 Birazı da sonrakilerdendir.

056/15 Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.

056/16 Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.

056/17 Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.

Page 225: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

056/18 Mainden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle;

056/19 Ki bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.

056/20 Beğendikleri meyveler,

056/21 Canlarının çektiği kuş etleri,

056/22 İri gözlü huriler,

056/23 Sedef içinde saklı inci taneleri gibi.

056/24 Yaptıklarına karşılık onlara verilir.

056/25 Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.

056/26 Duydukları söz yalnız "Selam, selam" dır.

056/27 Sağcılar, ne mutlu o sağcılara!

056/28 Dikensiz kirazlar,

056/29 Meyveleri tıklım tıklım muz ağaçları,

056/30 Yayılmış gölgeler,

056/31 Çağlayarak akan sular,

056/32 Pek çok meyve arasında

056/33 Tükenmeyen ve yasaklanmayan,

056/34 Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.

056/35 Gerçekten biz hurileri yepyeni yaratılışla yarattık.

056/36 Onları bakireler kıldık.

056/37 Eşlerine düşkün ve yaşıttırlar;

056/38 Sağcılar içindir (bunlar).

056/39 Birçoğu önceki ümmetlerdendir.

056/40 Birçoğu da sonrakilerdendir.

056/41 Solcular, ne yazık o solculara!

056/42 İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,

056/43 Kapkara bir dumandan bir gölge altındadırlar.

056/44 Ki ne serindir, ne de hoştur.

056/45 Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahata dalmışlardı.

056/46 Büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.

056/47 Ve diyorlardı ki, "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"

056/48 Önceki atalarımız da mı?

056/49 De ki: Hem öncekiler, hem de sonrakiler.

056/50 Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.

056/51 Sonra siz, ey sapıklar, yalancılar!

056/52 Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.

056/53 Karınlarınızı hep ondan dolduracaksınız.

056/54 üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.

056/55 Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.

056/56 İşte ceza gününde onlara (yalancı ve sapıklara zakkum ağacından ve kaynar sudan) sunulacak ziyafet budur!

056/57 Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?

056/58 Söyleyin öyleyse, dökmekte olduğunuz meni nedir?

056/59 Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?

056/60 Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz.

056/61 Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar verelim diye (ölümü takdir ettik).

056/62 Andolsun, ilk yaradılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?

056/63 Şimdi bana ektiğinizi haber verin.

Page 226: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

056/64 Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

056/65 Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.

056/66 Doğrusu borç altına girdik.

056/67 Daha doğrusu, biz yoksul kaldık (derdiniz).

056/68 Söyleyin bana şimdi içtiğiniz suyu,

056/69 Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

056/70 Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?

056/71 Söyleyin şimdi bana tutuşturmakta olduğunuz ateşi,

056/72 Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

056/73 Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.

056/74 Öyle ise büyük Rabbinin adını tespih et!

056/75 Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,

056/76 Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.

056/77 Hakikaten bu değerli bir Kuran’ı Kerim’dir

056/78 Önemle korunan bir kitapta saklıdır.

056/79 Ona ancak temizlenenler dokunabilir.

(Ayette geçen kitabın elimizdeki Mushaf veya Levh-i Mahfuz’daki aslı olduğu söylenmiştir. Fakat elimizdeki Mushaf olduğu görüşü ağırlık kazandığından Kuran’ın ele alınmayacağına hükmedilmiştir. Kuran abdestsiz tutulmaz fakat ezbere okunabilir. Cünüp olan kimse ise Kuran’a el süremediği gibi ezbere de okuyamaz.)

056/80 O, âlemlerin Rabbinden indirilmiş bir kitaptır.

056/81 Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?

056/82 Allah’ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yapıyorsunuz?

056/83 Hele can boğaza dayandığı zaman,

056/84 O vakit siz bakar durursunuz.

056/85 (O anda) o anda biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.

056/86 Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,

056/87 Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.

056/88 Fakat ölen kişiye gelince, eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise,

056/89 Ona rahatlık, güzel rızık ve Naim cenneti vardır.

056/90 Eğer o sağcılardan ise,

056/91 İşte onlardan sana gönderilmiş bir nice selâtü selam vardır.

056/92 Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,

056/93 İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.

056/94 Ve onun sonu cehenneme atılmaktır.

056/95 Şüphesiz ki bu, kesin bir gerçektir.

056/96 Öyle ise Rabbini o büyük adıyla tespih et!

057/HADİD SÛRESİ

057/01 Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tespih etmektedir. O azizdir. hâkimdir.

057/02 Göklerin ve yerin mülkü Onundur. O diriltir, öldürür. O her şeye gücü yetendir.

057/03 O ilktir, sondur, zahirdir, batındır. O her şeyi bilendir.

057/04 O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’ın üzerine istiva edendir. Yere gireni (yağmur, tohum, maden, ölü vs.) ondan çıkanı (bitki, maden), gökten ineni (Rahmet, azap, melaike gibi) ve oraya yükseleni (iyi ve kötü ameller, dualar, buharlar) şeyleri O bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir (ilmi,

Page 227: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

kudreti, fazlı, rahmeti). Ne yaparsanız Allah yaptıklarınızı görür.

057/05 Göklerin ve yerin mülkü Onundur. Bütün işler ancak Ona döndürülür.

057/06 Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir.

057/07 Allah'a ve Resulüne itaat edin. Sizi kendisine halife kılıp sarf yetkisi verdiği şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.

057/08 Peygamber sizi, Rabbinize iman etmeye çağırdığı halde niçin Allah'a inanmıyorsunuz? Hâlbuki O, sizden kesin söz almıştı. Eğer inanacaksanız (hemen inanın).

057/09 Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna (Hz Muhammet'e) apaçık ayetler indiren Odur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

057/10 Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Elbette içinizden (Mekke'yi) fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra infak edip savaşanlarla bir değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vaat etmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan haberi vardır.

057/11 Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat

verir ve ayrıca ona çok değerli bir mükâfatı vardır.

057/12 Mümin erkeklerle mümin kadınları, önlerinden ve sağlarından nurları koşarken gördüğün günde, (onlara), “Bugün müjdeniz, zemininden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir.” denilir. İşte büyük kurtuluş budur.

057/13 Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere, "Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım." diyeceği günde kendilerine, "Arkanıza dönün de bir ışık arayın!" denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap olan bir sur çekilir.

057/14 Münafıklar onlara: "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. Müminler de derler ki: "Evet ama siz kendi canınızı yaktınız, gözlediniz, şüpheye düştünüz

ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!

057/15 Bugün artık ne sizden (münafıklardan) ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Ne kötü bir dönüş yeridir.

057/16 İman edenlerin Allah'ı anma ve Odan inen gerçek için kalplerinin saygıyla yumuşaması zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

057/17 Bilin ki Allah, ölümünden (kıştan) sonra yeryüzünü (ilkbaharda) canlandırıyor. Aklınız ersin diye gerçekten, size ayetleri açıkladık.

057/18 Sadaka veren erkeklere, sadaka veren kadınlara ve Allah'a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükâfat vardır.

057/19 Allah’a ve peygamberleri-ne iman edenler, (evet) işte onlar, Rableri yanında sözü, özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır. İnkâr edip de ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.

057/20 Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı yağmurun bitirdiği ve ziraatçıların de hoşuna giden bir bitki gibi; önce yeşerir, sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahrette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimden başka bir şey değildir.

057/21 Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur ki, onu dilediğine verir, Allah büyük lütuf sahibidir.

057/22 Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen her hangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.

Page 228: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

057/23 Böylece elinizden çıkana üzülmeyiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.

057/24 Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse şüphesiz ki Allah zengindir, hamde lâyıktır.

057/25 Ant olsun biz, peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve nizamı indirdik. Bir de demiri indirdik ki, onda hem çetin bir sertlik, hem de insanlar için menfaatler vardır. Çünkü Allah, kendisine ve peygamberine gıyabında yardım edenleri belli edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, çok üstündür.

057/26 Ant olsun ki biz, Nuh'u ve İbrahim'i gönderdik, peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da yoldan çıkmışlardır.

057/27 Sonra bunların izinden art arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

057/28 Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve Peygamberine inanın ki O, size rahmetinde iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

057/29 Böylece kitap ehl-i, Allah’ın lütfundan hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

058/MÜCADELE SÛRESİ

058/01 Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmalarınızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

(Araplar arasında ”zihar” denen bir adet vardı. Şöyle ki, bir adam karısına, ”Sen anamın sırtı gibisin” şeklinde karısını anasına

bir benzetmede bulunursa, kadın o erkeğe haram sayılırdı ve ebediyen kocası tarafından terkedilmiş olurdu. Ashaptan Avs bin Sabit de karısına kızıp bu sözü söylemişti. Karısı Havle, Hz. Peygamber’e gelip genç yaşında kocasına hizmetler ettiğini, çocukları olduğunu, şimdi bu ihtiyarlık zamanında kocasının o sözü söyleyerek kendisini perişan duruma düşürdüğünü anlattı ve Hz. Peygamber’den tekrar kocasına varması için hüküm istedi. Hz. Peygamber ”Sen ona haramsın” dedi. Kadın, küçük çocuklarına üzüldüğünü söylüyor, lehinde bir hüküm vermesini Allah elçisinden tekrar tekrar istiyordu. Nihayet Allah Resulünde vahiy hali belirdi ve bu ayetler indi.)

058/02 İçinizde zihar yapanların kadınları, onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar çirkin ve yalan bir lâf söylüyorlar. Kuşkusuz Allah, affedici, bağışlayıcıdır.

058/03 Kadınlardan zihar ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.

058/04 Buna imkân bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah’a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.

058/05 Allah'a ve Resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık ayetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

058/06 O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.

058/07 Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka Odur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka Odur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.

Page 229: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

058/08 Gizli konuşmaktan men edildikten sonra yine o men edildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah'ın selâmlamadığı bir tarzda selâmlıyorlar. Kendi içlerinden de "Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi? derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası!

058/09 Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı, düşmanlığı ve Peygamber'e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

058/10 Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu, iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah'a dayanıp güvensinler.

058/11 Ey iman edenler! Size “Meclislerde yer açın” denilince, yer açın ki, Allah da size genişlik versin. Size “ Kalkın” delince de kalkın ki, Allah, sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.

058/12 Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan, esirgeyendir.

058/13 Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekâtı verin. Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.

058/14 Allah'ın kendilerine azap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

058/15 Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür!

058/16 Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır.

058/17 Onların malları da, oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedi kalacaklardır.

058/18 Allah onların hepsini yeniden dirilteceği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi, Ona da yemin ederler. Kendilerinin bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.

058/19 Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın taraftarıdırlar. İyi bilin ki şeytanın taraftarları mutlaka kaybedenlerdir.

058/20 Allah'a ve peygamberine düşman olanlar, işte onlar en bayağılar arasındadır.

058/21 Allah, "Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz." diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

058/21 Allah, "Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz." diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

058/22 Allah'a ve ahret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin. İşte onların kalbine Allah iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki Allah'tan yana olanlar, kuşkusuz kurtuluşa erenlerdir.

059/HAŞR SÛRESİ

059/01 Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tespih etmektedir. O üstündür, hikmet sahibidir.

059/02 Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran Odur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

059/03 Eğer Allah onlara (Nadir oğullarına) sürgünü yazmamış olsaydı, elbette

Page 230: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı. Ahrette de onlar için ateş azabı vardır.

059/04 Bu, onların Allah'a ve Peygamberine karşı gelmelerinden dolayıdır. Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki Allah'ın cezalandırması çetindir.

059/05 Hurma ağaçlarından herhangi bir şeyi kesmeniz veya kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah'ın izniyledir. Bu izin, yoldan çıkan fasıkları rezil etmek içindir. (Bu ayet, Müslümanların, Yahudilerin hurmalarından bir kısmını kesmeleriyle ortaya çıkan sıkıntılı durumu gidermek için nazil olmuştur.)

059/06 Allah'ın, onların mallarından Peygamberine verdiği ganimetler için, siz at ve deveye binip onları sürmüş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir.

059/07 Allah'ın fethedilen ülkeler halkının mallarından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizde yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.

059/08 Allah'ın verdiği bu ganimet malları, yurtlarından ve mallarından çıkarılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber'ine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar bunlardır.

059/09 Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri sever ve onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri zaruret içinde bulunanlar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

059/10 Bunların (Muhacir ve Ensar'ın) arkasından gelenler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile daha önce bizi geçmiş din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, inananlara karşı hiçbir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"

059/11 Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden dostlarına, "Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber

çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz" dediklerini görmedin mi? Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder.

059/12 Ant olsun eğer onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar, savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler, yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

059/13 Onların kalplerinde sizin korkunuz, Allah'ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

059/14 Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.

059/15 (Onların durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve işlerinin cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Onlara acıklı bir azap vardır.

059/16 Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, "İnkâr et." der. İnsan inkâr edince de "Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." der.

059/17 Nihayet ikisinin de sonu, içinde ebedi kalacakları ateş olacaktır. İşte bu, zalimlerin cezasıdır.

059/18 Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

059/19 Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.

059/20 Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli kurtularak isteklerine erişenlerdir.

059/21 Eğer biz bu Kuran'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.

Page 231: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

059/22 O, öyle bir Allah'tır ki, Ondan başka İlâh yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen, bağışlayandır.

059/23 O, öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir İlâh yoktur. O, malik ve sahiptir, münezzehtir, selamet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır. Üstündür, isteğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, puta tapanların ortak koştuklarından münezzehtir.

059/24 O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah'tır. En güzel isimler Onundur. Göklerde ve yerde olanlar Onun şanını yüceltmektedirler. O galip olan, her şeyi hikmet uyarınca yapandır.

060/MÜMTEHİNE SÛRESİ

060/01 Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan dolayı, peygamberi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Oysa ben sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.

060/02 Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size dillerini ve ellerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkâr edivermenizi istemektedirler.

060/03 Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.

060/04 İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki, "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Yalnız İbrahim'in babasına, "Ant olsun ki senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez." demesi hariç. "Rabbimiz! dediler, sana dayandık, sana yöneldik, dönüş sanadır."

060/05 "Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için bir fitne kılma, bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne galip ve hikmet sahibi ancak sensin."

060/06 Ant olsun, onlarda sizin için, Allah'ı ve ahret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde lâyık olandır.

060/07 Olur ki, Allah sizinle, düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah, gücü yetendir. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

060/08 Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.

060/09 Allah; yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

060/10 Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imtihanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduğunu öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar. Onların (kocalarının) sarf ettiklerini (mehirlerini) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarf ettiğinizi isteyin. Onlar da sarf ettiklerini istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.

060/11 Eğer eşlerinizden biri, sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta galip durumda olursanız, eşleri gitmiş olanlara ganimetten, harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının.

060/12 Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

060/13 Ey iman edenler! Öyle bir kavmi dost edinmeyin ki, Allah onlara gazap etmiş, ahretten ümidi kesmişler ve mezarlıklarda yatan kâfirlerin ümitsiz halleri gibi, ümitsizliğe düşmüşlerdir.

Page 232: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

061/SÂF SÛRESİ

061/01 Göklerde ve yerdekilerin hepsi Allah'ı tespih eder. O üstündür, hikmet sahibidir.

061/02 Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?

061/03 Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebep olur.

061/04 Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

061/05 Bir zaman Musa kavmine: "Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz? demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

061/06 Hatırla ki, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrail oğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında (Peygamberimizin İncil’deki ismi) bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince, “Bu apaçık bir büyüdür” dediler.

061/07 İslâm’a çağırılırken, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.

061/08 Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

061/09 Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberlerini hidayet ve hak ile gönderen Odur.

061/10 Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

061/11 Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz ki bu sizin için daha hayırlıdır.

061/12 İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.

061/13 Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müzminleri bunlarla müjdele.

061/14 Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, havarilere "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havarileri de, "Allah yolunun yardımcıları biziz." demişlerdi. İsrail oğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.

062/CUM’A SÛRESİ

062/01 Göklerde ve yerde olanların hepsi mülkün sahibi, mukaddes, aziz, hâkim olan Allah'ı tespih eder.

062/02 Çünkü ümmiler arasında kendilerine ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen Odur. Hâlbuki onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.

062/03 (Bu peygamber) müminlerden henüz kendilerine katılmamış bulunan diğer insanlara da onu öğretir. O azizdir, hâkimdir.

062/04 O, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

062/05 Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onu taşıyamayanların durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

062/06 De ki: Ey Yahudiler! Bütün insanları bir yana bırakarak yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsunuz, bu iddianızda samimi iseniz haydi ölümü temenni edin.

("Biz Allah'ın oğulları ve dostlarıyız." diyen Yahudilerden hemen ölümü temenni etmeleri istenmiştir. Çünkü Allah'ın dostları ahreti tercih eder. Ölüm ise ahretin başlangıcıdır.)

062/07 Ama onlar, yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.

(Çünkü zalimlerin işleri, inkâr ve isyan olmuştur. Bunları edenler ölümü isteyemezler.)

062/08 De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a

Page 233: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

döndürüleceksiniz. O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

062/09 Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer siz gerçeği anlayan kimseler iseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.

062/10 Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

062/11 Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp oraya giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Zira Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır.

(Hz. Muhammet bir cuma hutbesini irad ederken oradan yiyecek yüklü bir kervan geçti. Herkes kervana koştu, yalnız on kişi kaldı. Ayet bunun üzerine nazil oldu. O devirde bir kervan geldiği zaman ona karşı sevinç gösterisi olmak üzere davul çalınırdı. Ayette anılan eğlence, kervanı karşılamak üzere çalınan davuldur. Çünkü mescittekiler davul sesini duyunca dışarı çıkmışlardır.)

063/MÜNÂFİKÛN SÛRESİ

063/01 Münafıklar sana geldiklerinde “Şahitlik ederiz ki, sen Allah’ın Peygamberisin” derler. Allah da bilir ki sen elbette, kendisinin Peygamberisin. Allah hiç şüphesiz münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.

063/02 Çünkü onlar yeminlerini kalkan yapıp, insanları Allah’ın yolundan saptırdılar. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür!

063/03 Bunun sebebi onların önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.

063/04 Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakının. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar.

063/05 Onlara, “Gelin, Allah’ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin” denildiği zaman başlarını çevirirler ve bundan sonra sen

onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.

063/06 Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları katiyen bağışlamayacaktır. Çünkü Allah yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.

063/07 Onlar, “Allah’ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerlerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.

063/08 Onlar, "Ant olsun, eğer Medine'ye dönersek, en üstün olan, en alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." diyorlardı. Hâlbuki üstünlük ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.

063/09 Ey iman edenler! Mallarınız ve evlâtlarınız sizi, Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğramışlardır.

063/10 Herhangi birinize ölüm gelip de "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce, size verdiğimiz rızktan harcayın.

063/11 Allah, eceli gelince hiçbir nefsi geri bırakmaz. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

064/TEĞÂBÛN SÛRESİ

064/01 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tespih eder. Mülk Onundur, hamt Onadır. Her şeye gücü yeten Odur.

064/02 Sizi yaratan Odur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.

064/03 Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak Onadır.

064/04 Göklerde ve yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, kalplerde olanı bilir.

064/05 Öncekilerden kâfir olanların haberi sana ulaşmadı mı? Çünkü onlar dünyada günahlarının cezasını çektiler. (Ayrıca ahrette) onlar için acı bir azap vardır.

Page 234: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

064/06 O azabın sebebi şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar "Bir insan mı bizi doğru yola götürecekmiş?" dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.

064/07 İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime Ant olsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.

064/08 Onun için Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nura (Kuran'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

064/09 Toplanma günü için sizi topladığı zaman, işte o gün, kimin aldandığının açığa çıkacağı aldanma günüdür. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.

064/10 İnkâr eden ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidir. Orada ebedi kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!

064/11 Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doruya götürür. Allah her şeyi bilendir.

064/12 Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçilerimize düşen apaçık bir duyurmadır.

064/13 Allah öyle bir Allah'tır ki, kendisinden başka hiç bir ilâh yoktur. Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

064/14 Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

064/15 Doğrusu mallarınız ve evlâtlarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır.

064/16 O halde, gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin

cimriliğinden kurtulursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

064/17 Eğer Allah'a içten gelen istekle ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ama ceza vermekte acele etmeyendir.

064/18 Görülmeyeni ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.

065/TÂLÂK SÛRESİ

065/01 Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.

065/02 İddetleri sona erdikten sonra, onları ya güzellikle tutun yahut güzellikle ayrılın ve sizden adalet sahibi iki erkeği hazır bulundurun; siz de ey şahitler, şahitliğinizi de Allah için doğru yapın! Bununla Allah’a ve ahret gününe iman eden kimselere öğüt verilir. Her kim de Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder.

065/03 Onu, hatır ve hayaline gelmeyen cihetten rızıklandırır. Her kim de Allah’a tevekkül ederse, O da ona yetişir! Şüphesiz ki Allah emrini yerine getirir. Allah her şey için bir ölçü tayin etmiştir.

065/04 Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde kolaylık verir.

065/05 İşte o söylenenler, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür.

065/06 Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onları sıkıştırıp gitmelerini sağlamak için zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin,

Page 235: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

aranızda uygun bir şekilde anlaşın, Eğer güçlüğe uğrarsanız çocuğu, başka bir kadın emzirecektir.

065/07 İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da nafakayı, Allah’ın kendisine verdiğinden ayırsın. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah, daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır.

065/08 Rabbinin ve Onun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler halkı vardır ki biz onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları şaşkınlık verecek azaba çarptırmışızdır.

065/09 Onlar yaptıklarının karşılığını tatmışlardır. İşlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur.

065/10 Allah onlara (inanmayanlara) şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı (Kitap) indirmiştir.

065/11 İman edip salih âmel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah böylesine gerçekten güzel bir rızk vermiştir.

065/12 Allah yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunlar arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.

066/TAHRÎM SÛRESİ

066/01 Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

(Hz. Peygamber, hanımlarından Zeynep'in evinde bal şerbeti içmiş ve bu yüzden onun yanında biraz fazla kalmıştı. Bu durumu kıskanan diğer hanımları Ayşe ile Hafsa, aralarında kararlaştırıp, Peygamber yanlarına geldiğinde kendisinden megafir kokusu geldiğini söylediler. Megafir yemediğini söyledi. "Demek ki balı yapan arı megafir yalamış." dedi. Bir daha bal şerbeti içmemeye yemin etti. Sûrenin bu münasebetle indiği rivayet edilmiştir.)

066/02 Allah, yeminlerinizi çözmenizi size meşru kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. O bilen, her şeyi hikmetle idare edendir.

066/03 Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir şey söylemişti. Fakat eşi o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygambere açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber: "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi." dedi.

(Hz. Peygamber Hafsa'ya gizlice söylediği sözün, yememeye yemin ettiği bal şerbeti veya irtihalinden sonra hilâfete sırasıyla Ebu Bekir ve Ömer'in geçecekleri hususu olduğu kaydedilmiştir. Hz. Hafsa bu sırrı Hz. Ayşe'ye söyleyince durum vahiyle Hz. Peygambere bildirilmiştir.)

066/04 Eğer ikiniz de (Hafsa ile Ayşe) Allah'a tövbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Ve eğer Peygambere karşı birbirinize arka verirseniz şüphesiz ki onun yardımcısı ve dostu Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de ona yardımcıdır.

066/05 Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

066/06 Ey insanlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, iri gövdeli, sert tabiatlı, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

066/07 "Ey kâfirler, bugün özür dilemeyin. Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz." denilir.

066/08 Ey iman edenler! Tam bir pişmanlık, gönül huzuru içinde, gösterişten uzak ölçüde, Allah’a tövbe ediniz. Umulur ki Rabbiniz, kötülüklerinizi örtüp temizler ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O günde ki, Allah, Peygamberi ve onunla beraber bulunup iman edenleri rüsvay etmez. Nurları önlerinde ve yanlarında yürür. “Ey Rabbimiz! Bize nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz ki senin kudretin her şeye yeter.” derler

066/09 Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran.

Page 236: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne kötüdür.

066/10 Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lût’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları, Allah’tan gelen hiç bir şeyi onlardan savamadı. Onlara “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.

066/11 Allah, inananlara da Firavun’un karısını misal gösterdi. O, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti.

066/12 Irzını korumuş olan, İmran kızı Meryem’i de Allah örnek gösterdi. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi.

067/MÜLK SÛRESİ

067/01 Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve Onun her şeye gücü yeter.

067/02 O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.

067/03 O ki, birbiriyle ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Çok merhametli olan Allah’ın yaratışında hiç bir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?

067/04 (Aksaklık görebilmek için bir değil) iki defa gözünü çevirip bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.

067/05 Ant olsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Ve onları, şeytanlar için atılacak şeyler yaptık. Bir de, onlar için o çılgın ateş azabını hazırladık.

067/06 Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!

067/07 Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

067/08 Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara, "Size, (bu

azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.

067/09 Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve "Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz!" demiştik.

067/10 Ve “Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” diye ilâve ederler.

067/11 Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun o alevli cehennemin mahkûmları!

067/12 Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem büyük mükâfat vardır.

067/13 Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, sinelerin özünü bilmektedir.

067/14 Hiç yaratan bilmez mi? O en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

067/15 Yeryüzünü size boyun eğdiren Odur. Şu halde yerin sırtlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak Onadır.

067/16 Gökte olanı, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.

067/17 Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? Fakat (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!

067/18 Ant olsun ki onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanlamışlardı; ama benim intikamın nasıl olmuştu?

067/19 Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.

067/20 Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani, kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

Page 237: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

067/21 Allah size verdiği rızkı kesiverse size rızk verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

067/22 Şimdi (düşünün bakalım), kapanarak yürüyen mi varılacak yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?

067/23 (Resulüm!) De ki: Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren Odur. Ne az şükrediyorsunuz!

067/24 De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan Odur. Ancak Onun huzuruna gelip toplanacaksınız.

067/25 "Doğru sözlü iseniz (söyleyin) bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.

067/26 De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise zadece apaçık bir uyarıcıyım.

067/27 Ama onu (azabı) gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine) "İşte sizin arayıp durduğunuz budur!" denecektir.

067/28 De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, söyleyin bakalım, inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?

067/29 De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O Allah çok esirgeyicidir; biz Ona iman etmiş ve sırf Ona güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.

067/30 De ki: Suyunuz çekilecek olsa, söyleyin bakalım, size kim bir akarsu getirebilir.

068/KALEM (NUN) SÛRESİ

068/01 Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına Ant olsun ki

068/02 (Resulüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.

068/03 Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

068/04 Ve sen elbette yüce bir ahlâka sahipsin.

068/05 Yakında göreceksin ve onlar da görecekler ki,

068/06 Hanginizin aklından zoru olduğunu.

068/07 Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilendir.

068/08 O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!

068/09 Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

068/10 Yemin edip duran aşağılık insana

068/11 Kusur arayıp daima insanları kötüleyene, dedikodu yapana

068/12 İyiliği engelleyen, mütecaviz ve günahkâra

068/13 Zorba, üstelik de soysuz olan yardakçıya,

068/14 Malı ve oğulları var diye sakın bunların hiç birine boyun eğme.

068/15 Ona ayetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" demiştir.

068/16 Biz yakında onun burnuna damga vuracağız.

068/17 Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, bunlara (Mekke müşriklerine) da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken (kimse görmeden) onu (n mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.

068/18 Onlar istisna da etmiyorlardı.

068/19 Onlar uykuda iken Rabbin tarafından bir âfet sarıverdi o bahçeyi.

068/20 Bahçe kökünden kuruyup kapkara oluverdi.

068/21 Sabaha yakın birbirlerine seslenerek

068/22 “Eğer bahçeyi devşirmeyi düşünüyorsanız haydi bahçenize erkenden koşun!” dediler.

068/23 Hemen yola çıktılar. Aralarında da fısıldaşarak,

068/24 “Sakın bugün orada aranıza yoksul biri sokulmasın” diyorlardı.

Page 238: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

068/25 (Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, (böyle sözlerle) erkenden yola düştüler.

068/26 Fakat bahçeyi gördüklerinde, "Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.

068/27 (Yanlış yere gelmediklerini anlayınca da şöyle dediler): "Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!"

068/28 Ortancaları, "Ben size demedim mi, Rabbinizi tespih etmeniz gerekmez mi, diye söylemedim mi?" dedi.

068/29 "Rabbimizi tespih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz." dediler.

068/30 Ardından kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.

068/31 (Nihayet) şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.

068/32 Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi (n hoşnutluğunu) arzuluyoruz."

068/33 İşte azap böyledir. Ahret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

068/34 Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.

068/35 Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, o günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?

068/36 Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

068/37 Yoksa size ait bir kitap var da (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?

068/38 Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?

068/39 Yoksa "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

068/40 Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

068/41 Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi, getirsinler ortaklarını!

068/42 O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

068/43 Gözleri düşük bir halde yüzlerini zillet bürür. Hâlbuki onlar, sapa sağlam iken de secdeye davet ediliyorlar (fakat yine secde etmiyorlar) dı.

068/44 (Resulüm!) Sen bu sözü (Kuran'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Yakında biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırırız.

068/45 Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!

068/46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

068/47 Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?

068/48 Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.

068/49 Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka çırıl çıplak, kınanacak bir halde ortaya atılacaktı.

068/50 Fakat ardından Rabbin onu seçti, (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.

068/51 O inkâr edenler Zikr'i (Kuran'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden) "Hiç şüphe yok, o bir delidir." derler.

068/52 Oysa o (Kuran), âlemler için ancak bir öğüttür.

069/HAKKÂ SÛRESİ

069/01 Gerçekleşecek olan,

069/02 (Eve) Nedir o gerçekleşecek olan?

069/03 Gerçekleşecek olan (kıyametin) ne olduğunu sen nerden bileceksin.

069/04 Semut ve Ad (kavimleri), başlarına çarpan felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.

069/05 Semut'a gelince: Onlar pek zorlu bir sarsıntı ile helâk edildiler.

Page 239: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

069/06 Ad (kavmi) ise, uğultulu, önünde durulmaz bir fırtına ile mahvedildiler.

069/07 Allah onu art arda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti, öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

069/08 Şimdi onlardan hiç geri kalan (birini) görüyor musun?

069/09 Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.

069/10 Böylece Rablerinin Peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.

069/11 Şurası unutulmamalı ki, (her tarafı) su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık.

069/12 Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.

069/13 Ve ilk defa Sur’a üfürüldüğü zaman

069/14 Yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek çarpışla parça parça olacağı zaman

069/15 İşte o gün kıyamet kopmuş olacaktır.

069/16 Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.

069/17 Melekler onun etrafındadır. O gün Rabbinin arşını bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.

069/18 (Ey insanlar !) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.

069/19 Kitabı sağ tarafından verilen, "Alın, kitabımı okuyun,

069/20 Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum" der.

069/21 Artık o hoşnut bir hayat

069/22 Yüksek bir cennettedir.

069/23 Meyveleri yakınında, elinin altında bulunacak

069/24 (Onlara denir ki:) "Geçmiş günlerde işlediklerinize karşılık, afiyetle yiyin, için"

069/25 Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, "Keşke, der, kitabım bana verilmeseydi

069/26 Ve hesabımın ne olduğunu öğrenmeseydim!"

069/27 Keşke onunla (ölümle) her iş olup bitseydi.

069/28 Malım bana hiç fayda sağlamadı.

069/29 Saltanatım da benden (koptu) yok olup gitti.

069/30 Onu yakalayın da (ellerini boynuna) bağlayın.

069/31 Sonra alevli ateşe atın onu!

069/32 Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire katın (sarın)!

069/33 Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi.

069/34 Yoksulu doyurmaya (kendi yanaşmadığı gibi başkalarını da) teşvik etmezdi.

069/35 Bu sebeple bugün burada onun herhangi bir candan dostu yoktur.

069/36 Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur!

069/37 Onu, inkâr edenlerden başka kimse yemez!

069/38 Hayır, yemin ederim gördüklerinize

069/39 Ve görmediklerinize

069/40 Hiç şüphesiz o (Kuran), çok şerefli bir elçinin (Peygamber veya Cebrail) sözüdür.

069/41 Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!

069/42 Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!

069/43 (O), Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

Page 240: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

069/44 Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,

069/45 Elbette onu kuvvetle yakalardık;

069/46 Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık),

069/47 Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız.

069/48 Doğru o (Kuran, Allah'a karşı gelmekten) sakınanlar için bir öğüttür.

069/49 İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.

069/50 Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.

069/51 Ve o, kati bilginin tam tamına gerçeğidir.

069/52 O halde ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et!

070/MEÂRİC SÛRESİ

070/01 İstekte bulunan biri, inecek olan azabı istedi.

070/02 Kâfirler için onu kimse engelleyemez.

070/03 O azap göklerin sahibi olan Allah’tandır.

070/04 Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

070/05 (Resulüm!) Şimdi sen güzelce sabret.

070/06 Doğrusu onlar azabı ihtimalden uzak görüyorlar.

070/07 Biz ise onu yakın görmekteyiz.

070/08 O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur,

070/09 Dağlar da atılmış yüne döner,

070/10 Dost, dostun halini sormaz.

070/11 Birbirlerine gösterirler O günün azabından kurtulmak isteyen inkârcı, oğullarını fidye olarak vermek ister.

070/12 Eşini ve kardeşini de

070/13 Kendisini barındıran kabilesini de,

070/14 Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.

070/15 Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o cehennem alevlenen (ve yakalayıveren) bir ateştir.

070/16 Derileri kavurup soyar.

070/17 Arkasını dönüp gideni çağırır

070/18 Ve mal toplayıp yığın yaparak saklayanı

070/19 Gerçekten insan pek hırslı (ve dar gönüllü) yaratılmıştır.

070/20 Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder;

070/21 İyilik dokunduğunda ise, pinti kesilir.

070/22 Bundan sadece namaz kılanlar müstesnadır.

070/23 Onlar namazlarını vaktinde kılarlar

070/24 Onların mallarında belirli bir hak vardır.

070/25 Hem isteyen için hem de istemekten utananlar için.

070/26 Mallarında, isteyene ve (istemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar; Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;

070/27 Ve onlar Rablerinin azabından korkarlar.

070/28 Çünkü Rablerinin azabından emin değildirler.

070/29 Ve onlar mahrem yerlerini korurlar

070/30 Ancak eşleri ve cariyeleri müstesna, çünkü bunlardan dolayı kınanmazlar.

070/31 Bundan ötesini arayanlar ise haddi aşanlardır.

070/32 Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;

Page 241: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

070/33 Ve onlar şahitliklerinde dürüstünler.

070/34 Ve onlar namazlarını vaktinde kılmaya dikkat ederler

070/35 İşte bunlar cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.

070/36 (Resulüm) O kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak koşuyorlar

070/37 Sağından ve solundan bölük bölük

070/38 Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?

070/39 Hayır (hiç ummasınlar)! şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar).

070/40 Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz gücümüz yeter

070/41 Onların yerine onlardan daha hayırlısını getirebiliriz. Bu hususta kimse bizim önümüze geçemez.

070/42 Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynaya dursunlar.

070/43 O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki dikili putlara koşuyorlarmış gibi fırlayacaklar.

070/44 Gözleri eğik, kendilerini zillet ve horluk kaplamış bir durumda. İşte bu, onların tehdit edildikleri gündür.

071/NÛH SÛRESİ

071/01 "Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar." diye Nuh'u kavmine gönderdik.

071/02 Nuh dedi ki: Ey kavmim! Ben sizi açıkça uyarıyorum.

071/03 Allah’a kulluk edin ve O’ndan sakının ve bana itaat eyleyin.

071/04 Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatsın. Şüphesiz Allah’ın takdir ettiği ecel gelince bilmiş olun ki, tehir olunmaz.

071/05 (Sonra Nuh), Rabbim! dedi, doğrusu ben, kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;

071/06 Fakat benim davetim ancak kaçmalarını artırdı.

071/07 Gerçekten de, günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemeleri için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.

071/08 Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.

071/09 Üstelik onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.

071/10 Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayandır.

071/11 (Mağfiret dileyin ki), üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,

071/12 Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.

071/13 Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?

071/14 "Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır."

071/15 "Görmedin mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar (uygun) olarak nasıl yaratmış?

071/16 Onların içinde Ay’ı bir nur kılmış, güneşi de bir çırağ yapmıştır.

071/17 Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.

071/18 Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.

071/19 Ve Allah, yeryüzünü sizin için bir yaygı yaptı.

071/20 Orada geniş geniş yollar yapıp dolaşmanız için,” dedi.

071/21 (Öğütlerin fayda vermemesi üzerine) Nuh, "Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendi ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular."

071/22 "Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular."

Page 242: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

071/23 Ve dediler ki: Sakın ilâhınızı bırakmayın; hele Vedd'en, Suvâ'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!"

071/24 "(Böylece) onlar birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını artır!"

071/25 Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.

071/26 Nuh, "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"

071/27 Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar.

071/28 Ey Rabbim! Beni ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla! Zalimlerin de helâkini artır.

072/CİN SÛRESİ

072/01 (Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kuran'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahiy olunmuştur: "Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kuran dinledik.

072/02 Doğru yola iletiyor; Biz de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize ortak koşmayacağız."

(Hz. Peygamber, Taif dönüşünde Batn-ı Nahle denen yerde kıldırdığı sabah namazı esnasında, söz konusu cinler Kuran'ı duymuşlar, dinlemişlerdi. Tefsirler, bu sırada Hz. Peygamberin onları görmediğini, durumun daha sonra bu ayetlerle kendisine bildirilmiş olduğunu belirtmektedirler.)

072/03 “Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş, ne de çocuk edinmiştir.

072/04 Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (İblis veya azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar uyduruyormuş.

072/05 Hâlbuki biz, gerek insanlar, gerekse cinler, Allah hakkında asla yalan söylemezler sanmıştık.

072/06 Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da onların (şımarıklıklarını ve) azgınlıklarını artırırlardı.

072/07 Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.

072/08 Doğrusu biz cinler, göğe erişmeye çalıştık; fakat onu sert bekçilerle, alevler ve meşalelerle doldurulmuş bulduk.

072/09 Hâlbuki (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir ateş şulesi buluyor.

072/10 Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?

072/11 Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda-, türlü türlü yollar tutmuştuk.

072/12 (Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, yeryüzünde bulunsak da Allah’ı aciz bırakamayız, (başka yere) kaçsak da onu aciz kılamayız.

072/13 Doğrusu biz o hidayet rehberini (Kuran’ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından, ne de haksızlık edilmesinden korkar.

072/14 İçimizde (Allah’a) teslimiyet gösteren de var, hak yoldan sapanlar da var. (Allah’a) teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlar (ve ona lâyık olanlar) dır.

072/15 Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olurlar.

072/16 Şayet doğru yolda gitselerdi, bu hususta kendilerini denememiz için onlara bol su verirdik.

072/17 Ki, bu hususta onları imtihan edelim diye. Her kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirirse O, onu gittikçe artan bir azaba sokar.

072/18 Mescitler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).

072/19 Allah'ın kulu, Ona yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.

072/20 De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve Ona kimseyi ortak koşmam.

Page 243: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

072/21 Deki: Doğrusu ben, (kendi başına) size ne zarar verme, ne de fayda sağlama gücüne sahibim.

072/22 De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, Ondan başka sığınacak kimse de bulamam.

072/23 "(Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, Onun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibileriyle birlikte) içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır."

072/24 Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha azmış bileceklerdir.

072/25 De ki: Tehdit edile geldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem?

072/26 O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali (haberdar) kılmaz.

072/27 Ancak dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.

072/28 Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymış (kaydetmiş) tir.

073/MÜZEMMİL SÛRESİ

073/01 Ey örtünüp bürünen

(Resulüm)! (İlk vahiy geldikten sonra Hz. Peygamber, Hira dağında, ilk kez Cebrail'i asli şekliyle görmüş, vücudunu bir ürperti ve titreme kaplamıştı. Doğruca evine gidip eşi Hz. Hatice'ye "Beni örtün." demişti. İşte bu olayın ardından Cebrail aleyhisselâm yine kendisine vahiyle gelmiş ve Resul-i Ekrem'e bu şekilde hitap etmiştir.)

073/02 Pek azı hariç, geceyi uykusuz geçirir!

073/03 Yarısını, ya da yarısından daha azını,

073/04 Veya ondan daha fazlasını ibadetle geçirir, Kuran’ı da yavaş yavaş, güzel güzel oku!

073/05 Doğrusu biz sana (taşınması) ağır bir söz vahiyedeceğiz.

073/06 Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir.

073/07 Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.

073/08 Rabbinin adını an. Mutlak ihlâs ile Ona yönel.

073/09 O, doğunun da batının da Rabbidir, Ondan başka İlâh yoktur. Öyle ise yalnız Onu vekil tut, Onun himayesine sığın.

073/10 Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onları güzel bir şekilde terk et.

073/11 Nimet içinde yüzen o yalan isnatçılarını bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

073/12 Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş var,

073/13 Ve boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.

073/14 O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.

073/15 Doğrusu biz size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nasıl ki Firavun’a da bir peygamber göndermiştik.

073/16 Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.

073/17 Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günde kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?

073/18 Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah’ın vaadi mutlaka yerine gelir.

073/19 İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.

073/20 (Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve

Page 244: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüz (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı, bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizden hasta (lanan) lar olacak, diğer bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızk) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, başka bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz: Hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere, Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

074/MÜDDESSİR SÛRESİ

074/01 Ey bürünüp sarınan (Resulüm)!

074/02 Kalk artık (insanları) uyar.

074/03 Sadece Rabbini büyük tanı.

074/04 Elbiseni tertemiz tut.

074/05 Kötü şeyleri terk et.

074/06 Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma.

074/07 Rabbin için sabret. (Hz. Peygambere hitap eden ilk ayetler.)

074/08 O Sûr'a üfürüldüğü zaman var ya,

074/09 İşte o gün zorlu bir gündür.

074/10 Kâfirler için (hiç de) kolay değildir.

074/11 O adamı bana bırak. Onu tek olarak yarattım.

074/12 Bol bol mal verdim.

074/13 Her zaman hazır oğullar da verdim.

074/Tek olarak yaratıp, kendisine geniş servet ve gözü önünde duran oğullar verdiğim,

074/14 Kendisine büyük şeref ve itibar da verdim.

074/15 Üstelik o (nimetlerimi) daha da artırmamı umuyor.

074/16 Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır.

074/17 Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım.

074/18 Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

074/19 Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti!

074/20 Sonra, canı çıkası, tekrar (ölçtü biçti), nasıl ölçtü biçtiyse!

074/21 Sonra baktı.

074/22 Sonra kaşlarını çattı, suratını astı.

074/23 En sonunda kibrini yenemeyip sırt çevirdi.

074/24 “Bu, öteden beri nakledilen bir büyüdür.

074/25 Bu, insan sözünden başka bir şey değil!” dedi.

074/26 Ben onu Sekara sokacağım.

074/27 Sen biliyor musun Sekar nedir?

074/28 Hem (bütün bedeni helâk eder, hiç bir şey ) bırakmaz, hem (eski hale getirip, tekrar azap etmekten) vazgeçmez o.

074/29 İnsanın derisini kavurur.

074/30 Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.

074/31 Biz, cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkârcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye inansın, iman edenlerin imanını artırsın; hem kendilerine kitap verilenler, hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de, “Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?” desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu ise insanlık için bir öğütten ibarettir.

Page 245: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

074/32 Hayır hayır (öğüt almazlar)! Aya Ant olsun ki,

074/33 Dönüp gitmekte olan geceye Ant olsun ki.

074/34 Ağarmakta olan geceye Ant olsun ki

074/35 O cehennem en büyük belalardan biridir.

074/36 İnsanları uyarmak ve korkutmak için.

074/37 İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyenler için.

074/38 Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir;

074/39 Ancak, (hesap defteri) sağ yanından verilenler başka:

074/40 Onlar cennetler içindedir. Araştırıp sorarlar.

074/41 Günahkârlardan,

074/42 "Sizi şu yakıcı ateşe (Sekara) sokan nedir?" diye uzaktan uzağa sorarlar.

074/43 Onlar şöyle cevap verirler: "Biz namazımızı kılmıyorduk,

074/44 Yoksulu doyurmuyorduk.

074/45 (Batıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk.

074/46 Ceza gününü de yalan sayıyorduk.

074/47 Nihayet (bu haldeyken) bize ölüm gelip çattı.

074/48 Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

074/49 Şimdi ne mazeretleri var ki, o öğütten yüz çeviriyorlar?

074/50 Sanki ürkmüş yaban eşekleri gibi ki,

074/51 Aslandan kaçan.

074/52 Güya onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (İlâhi vahiy) verilmesini istiyor.

074/53 Elbette olacak şey değil! Aslında onlar ahretten korkmuyorlar.

074/54 Ama bu gerçekten bir ikazdır!

074/55 Dileyen onu (düşünür) öğüt alır.

074/56 Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt almazlar. Kendisinden sakınılmak yaraşan da Odur, kendisine bağışlamak yaraşan da.

075/KIYÂME SÛRESİ

075/01 Kıyamet gününe yemin ederim ki,

075/02 Kendini kınayan (haddini bilen, nedamet çeken) nefse yemin ederim ki,

075/03 İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı sanar öyle mi?

075/04 Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.

075/05 Fakat İnsan ileriye doğru boyuna kötülük etmek ister de,

075/06 "Kıyamet günü ne zamanmış?" diye sorar.

075/07Gözün şaşkına döndüğü,

075/08 Ayın tutulduğu,

076/09 Güneş ve ayın bir araya getirildiği zaman,

075/10 (İşte) o gün İnsan "Kaçacak yer neresi?" diyecektir.

075/11 Hayır hayır! (kaçıp) sığınacak yer yoktur!

075/12 O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

075/13 O gün insana ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.

075/14 Artık insan kendi kendinin şahididir.

075/15 İsterse özürlerini sayıp döksün.

075/16 (Resulüm!) Onu (vahiyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

Page 246: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

(Resul-i Ekrem gelen vahiyi unutmamak için, henüz kendisine okunup bitirilmeden acele ile tekrarlamaya çalışıyordu. (Ayette buna işaret dilmektedir.)

075/17 Şüphe etme ki, onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.

075/18 O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.

075/19 Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.

075/20 Siz dünya hayatını seviyorsunuz,

075/21 Ve ahreti bırakıyorsunuz!

075/22 Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır,

075/23 (Onlar) Rablerine bakacaklar (O’nu görecekler) dir.

075/24 Yüzler de vardır ki o gün buruşacaktır.

075/25 Kendilerinin bel kemiklerini kıran bir felâkete uğratılacağını sezeceklerdir.

075/26 Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can köprücük kemiğine dayanır,

075/27 "Tedavi edebilecek kimdir?" denir.

075/28 (Can çekişen) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar.

075/29 Ve bacak bacağa dolaşır.

075/30 İşte o gün sevk edilecek yer, sadece Rabbin huzurudur.

075/31 İşte o, (Peygamberin getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.

075/32 Aksine yalan saymış ve yüz çevirmişti.

075/33 Sonra da çalım sata sata yürüyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.

075/34 Lâyıktır (o azap) sana, lâyık!

075/35 Evet, lâyıktır sana (o azap) lâyık!

075/36 İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?

075/37 O (döl yatağına) akıtılan meninin içinde bir nutfe (sperma) değil miydi?

075/38 Sonra (nutfe) kan pıhtısı olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti.

075/39 Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.

075/40 Peki (bunları yapan) Allah'ın ölüleri tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?

076/İNSAN SÛRESİ

076/01 İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

(Bu süre, insanın yapısındaki ilk maddeden itibaren insan şekline gelinceye kadarki süre ve yine gebelik süresi şeklinde tefsir edilmiştir.)

076/02 Gerçekten biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadın dölünden) yaratmışızdır. Onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

076/03 Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.

076/04 Doğrusu biz kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

076/05 İyiler ise kâfur katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.

076/06 (Bu) Allah’ın has kullarının içtikleri ve istedikleri yere akıttıkları bir pınardır.

076/07 O kullar, verdikleri sözü yerine getirirler; fenalığı oldukça yaygın olan bir günden korkarlar.

076/08 Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.

076/09 "Biz size Allah rızası için yemek yediriyoruz; binaen aleyh, sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.

076/10 Biz, sert ve belâlı bir günde Rabbimizden (Onun azabına

Page 247: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

076/11 İşte bu yüzden Allah onları, o günün fenalığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.

076/12 Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.

076/13 Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.

076/14 (Cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.

076/15 Kendilerine gümüş kaplarla ve şeffaf kâselerle hizmet sunulur.

076/16 Gümüşten billur kaplar ki, onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır.

076/17 Onlara orada bir kâseden içirilir ki, (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.

076/18 (Bu şarap) orada bir pınardandır ki, adına sel sebil denir.

076/19 O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedimler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.

076/20 Ne yana bakarsan bak (yığınla) nimet ve ulu saltanat görürsün.

076/21 Üzerlerinde yeşil renkli ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.

076/22 (Onlara şöyle denir:) "Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.

076/23 (Resulüm!) Biz, (evet) Kuran’ı sana peyderpey biz indirdik. Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra yahut hiçbir nanköre boyun eğme.

076/24 Sabah akşam Rabbinin ismini yâd et.

076/25 Gecenin bir kısmında Ona secde et; gecenin uzun bölümünde ise Onu tespih et.

076/26 Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (Ahreti) ihmal ediyorlar.

076/27 Onları biz yarattık; bağlarını sımsıkı bağladık (eklemlerini, damarlarını, sinirlerini sapasağlam yaptık). Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.

076/28 Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.

076/29 Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (bir şeyi dilemenize izin vermesi) sayesinde (o şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah âlimdir, hâkimdir.

076/30 O dilediğini rahmetine dâhil eder. Zalimlere gelince, Allah onlar için elemli bir azap hazırlamıştır.

077/MÜRSELÂT SÛRESİ

077/01 Yemin olsun, iyilik için birbiri peşinden gönderilenlere;

077/02 Şiddetle eserek savurup atanlara;

077/03 (hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara;

077/04 (hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;

077/05 Sonra vahyi getirip sunanlara

077/06 İyilerin kabahatini silmek, kötüleri uyarmak için.

077/07 Bütün bunlara ant olsun ki, tehdit edildiğiniz şey muhakkak olacaktır!

077/08 Yıldızların ışığı söndürüldüğü,

077/09 Gök kubbe yarıldığı,

077/10 Dağlar ufalanıp savrulduğu

077/11 Peygamberlere de belli bir vakitte bir araya getirildiği vakit

077/12 Bu âlem ne vakte ertelenmiştir.

077/13 Ayırım gününe (iyilerle kötülerin birbirinden ayrı tutulduğu, hakların ödendiği, herkes, hakkında neye lâyık ise ona göre hüküm verildiği güne.)

077/14 (Resulüm!) Ayırma gününün ne olduğunu biliyor musun?

077/15 O gün (Peygamberleri ve ahreti) yalanlayanların vay haline!

Page 248: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

077/16 Biz (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?

077/17 O gün yalanlayanların vay haline!

077/18 İşte biz suçlulara böyle yaparız!

077/19 O gün yalanlayanlara çok yazık!

077/20 (Ey insanlar!) Biz sizi hakir (basit) bir sudan yaratmadık mı?

077/21 Sonra onu emniyetli bir yere koyduk.

077/22 Belirli bir vakte kadar.

077/23 Biz ne mükemmel bir kudret sahibiyiz.

077/24 O gün yalanlayanların vay haline!

077/25 Biz yeryüzünü bir toplanma yeri yapmadık mı?

077/26 Gerek diriler için gerekse ölüler içir.

077/27 Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik.

077/28 O gün yalanlayanların vay haline!

077/29 (İnkârcılara o gün şöyle denilir:) "Haydi yalanlamış olduğunuz azaba doğru gidin!

077/30 Haydi, cehennemin üç kola ayrılmış, gölge gibi görünen kara dumanına koşun!

077/31 O, ne gölgelendirir, ne de alevden korur.

077/32 O, kızıl saray gibi kıvılcım saçar.

077/33 Onun kıvılcımı sanki kızıl deve gibidir.

077/34 O gün yalanlayanların vay haline!

077/35 O, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

077/36 Onlara izin bile verilmez ki, (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

077/37 O gün yalanlayanlara çok yazık!

077/38 (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

077/39 (Azaptan kurtulmak için) bir hileniz varsa gösterin bana hilenizi!

077/40 O gün yalanlayanların vay haline!

077/41 (O gün) takva sahipleri gerçekten gölgeliklerde ve pınar başlarında bulunurlar.

077/42 Canlarının çektiğinden çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

077/43 (Kendilerine) "Dünyada yapmış olduğunuz iyilikler sayesinde şimdi afiyetle yiyin, için" (denir).

077/44 İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

077/45 (Ama peygamberi ve ahreti) yalanlayanların durumu o gün çok kötü!

077/46 (Ey inkârcılar!) Yiyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz.

077/47 O gün yalanlayanların vay haline!

077/48 Onlar, kendilerine Allah'ın huzurunda eğilin!" denildiği vakit eğilmezler.

077/49 O gün yalanlayanlara çok yazık!

077/50 Onlar artık ondan (Kuran'dan) sonra hangi söze inanacaklar?

078/NEBE’ SÛRESİ

078/01 Birbirlerine hangi şeyden soruyorlar?

078/02 Büyük haberden mi?

078/03 Ki onlar onda ayrılığa düşmüşlerdir.

078/04 Hayır hayır! Anlayacaklar!

Page 249: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

078/05 Yine hayır! Onlar (hakikati) anlayacaklar!

078/06 Biz, yeryüzünü (onlar için) bir döşek kılmadık mı?

077/07 Dağları da birer kazık,

078/08 Evet, sizi çift çift yarattık.

078/09 Uykunuzu bir dinlenme kıldık.

078/10 Geceyi bir örtü eyledik.

078/11 Gündüzü de (yaşamanız için) kazanma zamanı yaptık.

078/12 Üstünüzde yedi kat sağlam gökyüzü bina ettik.

078/13 (Oraya) parlak kandiller astık.

078/14 Ve bulutlardan da şarıl şarıl bir su indirdik.

078/15 Ki onunla yerden taneler ve bitkiler çıkaralım.

078/16 Ve ağaçları, sarmaş dolaş bahçeleri de.

078/17 Şüphesiz (herkes hakkında) adaletle hüküm verme günü, belirlenmiş bir zamandır.

078/18 Sura üflendiği gün, bölük bölük Allah'a gelirsiniz.

078/19 O gün gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur.

078/20 Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

078/21 Şüphesiz ki, cehennem bir pusu olacak.

078/22 Azgınlar için bir barınak.

078/23 Orada nice zaman kalacaklar.

078/24 Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir içecek.

078/25 Ancak kaynar su ve irin içecekler.

078/26 Bu onlara uygun bir cezadır.

078/27 Çünkü onlar bir hesap günü olduğunu ummazlardı.

078/28 Bizim ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.

078/29 Biz ise her şeyi yazıp saymışızdır.

078/30 (Bundan sonra onlara) "Azabı tadın! Size azaptan başka bir şeyi çoğaltmayacağız!" denilir.

078/31 Şüphesiz Allah’tan sakınanlar için kurtuluş ve mutluluk vardır.

078/32 Nice bahçeler ve üzüm bağları

078/33 Göğüsleri tomurcuklanmış genç yaşıt kızlar.

078/34 Ve bir de dolu kadehler vardır.

078/35 Orada ne boş bir laf işitirler, ne de bir yalan

078/36 Bu, Rablerinden bir karşılık olarak yeterli bir ihsandır.

078/37 O, göklerin ve yerin arasındaki her şeyin Rabbidir. Hiçkimse Rahman olan Allah’a hitap etmeye güç bulamaz.

078/38 O gün Cebrail ve melekler saf saf durarak Rahmanın izin verdiğinden başkası konuşamayacak, konuşan da doğruyu söyleyecektir.

078/39 İşte o, hak gündür. Bundan sonra dileyen Rabbine varan bir yola gider.

078/40 Biz, pek yakında gelecek bir azap ile sizi uyardık. Kişi, iki eliyle yaptıklarını göreceği bir gün için hazırlansın. O gün kâfir "Keşke (insan olacağıma) toprak olsaydım!" der.

079/NÂZİÂT SÛRESİ

079/01 Ta derinde acıyla söküp çıkaranlara andolsun!

079/02 Ve hafifçe dokunup, yavaşça çıkaranlara,

079/03 Ve yüzüp yüzüp gidenlere,

079/04 Emirleri, yarış edercesine emirleri hızlıca yerine getirenlere,

079/05 Dünyanın işlerini bir düzen içinde evirip çevirenlere,

079/06 O sarsıntının sarsacağı gün,

Page 250: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

079/07 Onu ikinci bir sarsıntı takip edecek.

079/08 O gün kalpler saygı ile çarpacak.

079/09 Gözler de korku içinde öne eğilecek,

079/10 İnkârcılar da soruyorlar: “Biz gerçekten eski halimize mi döndürüleceğiz?

079/11 Ufalanıp kemikler olduğumu vakit ha!”

079/12 Bu münkirler "O halde bizim yeniden dirilmemiz, bizim için ikinci bir hüsran olur!" dediler. (Alay anlamında).

079/13 (Ey münkirler! Yeniden dirilmeyi zor sanmayın.) O, ancak bir tek nâra ve bir sayhadır

079/14 İşte o sayhadan sonra birdenbire insanlar kendilerini yeryüzünde buluverirler.

079/15 (Habibim!), Sana Musa'nın haberi geldi mi?

079/16 Tûr'daki kutsal vadide Rabbi ona seslenmişti.

079/17 “Firavun'a git! Çünkü o tuğyan (taşkınlık, azgınlık) etti.

079/18 Ona, temizlenmeyi arzu eder misiniz?

079/19 Sana Rabbini tanıtayım. Böylece ondan korkarsın, de”

079/20 O anda ona en büyük mucizeyi gösterdi.

079/21 Hemen yalanladı ve isyan etti.

079/22 Sonra tuzak kurmaya çalışarak geri döndü.

079/23 Derhal adamlarını topladı ve onlara bağırdı:

079/24 “Ben sizin en yüce Rabbinizim!” dedi

079/25 Allah onu herkese ibret olarak dünya ve ahret azabıyla cezalandırdı. (Dünya azabı denizde boğulmak, ahret azabı cehenneme gitmektir.)

079/26 Elbette onlarda korkan kimseler için bir ibret vardır.

079/27 Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa gökyüzünü mü? Onu Allah bina etti.

079/28 Onu direksiz olarak yükseltti, uygun bir nizama koydu.

079/29 Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık etti.

079/30 Ondan sonra da yeryüzünü döşedi.

079/31 Ondan suyunu, otunu çıkardı.

079/32 Dağlarını sabitleştirdi.

079/33 Sizin ve davarlarınızın faydalanması için.

079/34 Fakat o en büyük felâket kıyamet geldiği vakit,

079/35 İnsanlar neler yaptıklarını hatırlayacak.

079/36 Ve cehennem de gören herkese gösterilecek.

079/37 Artık her kim azgınlık etmiş,

079/38 Dünya hayatını tercih eylemiş ise,

079/39 Onun gideceği yer muhakkak ki cehennemdir.

079/40 Her kim de Rabbinin makamından korkmuş, nefsini de kötü arzulardan korumuş ise,

079/41 Onun varacağı yer de muhakkak ki cennettir.

079/42 Sana kıyametten sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? diye sorarlar.

079/43 Sen onu bilmiyorsun ki nasıl anlatacaksın.

079/44 Onu ancak ve ancak Rabbin bilir!

079/45 Sen ancak kıyametten korkanlar için bir uyarıcısın.

079/46 Onu görecekleri gün, dünyada sanki bir akşam veya kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanacaklar.

Page 251: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

080/ABESE SÛRESİ

080/01 Yüzünü ekşitti ve çevirdi.

080/02 Çünkü ona âmâ geldi

080/03 Ne bilirsin belki o temizlenecek.

080/04 Veya senden öğüt alacak da, o öğütten yararlanacaktı.

080/05 Fakat kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını zannedene gelince,

080/06 Sen ona yönelip öğüt veriyorsun.

080/07 Onun temizlenmesinden sana ne.

080/08 Fakat sana can atarak gelen ise,

080/09 Allah korkusuyla gelmişken

080/10 Sen ona aldırmayıp başkasıyla ilgileniyorsun.

080/11 Hayır, sakın öyle yapma! Çünkü Kuran bir öğüttür.

080/12 Onu dileyen öğrenip düşünsün.

080/13 Kuran şerefli, üstün sahifelerde

080/14 Tertemiz kılınmıştır.

080/15 Elleriyle yazılmıştır.

080/16 Şerefli ve dürüst kâtiplerin

080/17 Kahrolası insan ne kadar nankördür!

080/18 Yaratan onu hangi şeyden yarattı?

080/19 Bir damla tohumdan yarattı da, onu halden hale geçirerek en güzel biçimine koydu.

080/20 Sonra ona doğru yolu kolaylaştırdı.

080/21 Sonra öldürdü de kabre koydurdu.

080/22 Sonra dilediği vakit ona yeniden hayat verecek.

080/23 Hayır, doğrusu o, O’nun emirlerini henüz tam olarak yerine getirmedi!

080/24 İnsan bir de yiyeceklerine baksın!

080/25 Biz semadan bol bol yağmur indiriyoruz.

080/26 Sonra yeryüzünü de yardıkça yardık.

080/27 Bu suretle onda hububat,

080/28 Üzümler ve yoncalar,

080/29 Zeytinler ve hurmalar,

080/30 Büyük ve sık ağaçlı bahçeler,

080/31 Meyveler ve çayırlar bitiriyoruz.

080/32 Sizin ve davarlarınızın yaşayabilmesi için.

080/33 Ama kulakları sağırlaştıracak olan o ses geldiği zaman,

080/34 O gün kişi kardeşinden,

080/35 Anasından, babasından,

080/36 Eşinden ve oğullarından kaçacaktır.

080/37 İşte o gün, herkesin başından aşan işi vardır.

080/38 O gün parıldayan yüzler vardır.

080/39 Güler, sevinir.

080/40 O gün kimi yüzler de toz, toprak içindedir.

080/41 Onları bir karanlık kaplayacaktır.

080/42 İşte onlar inkâr eden günahkârlardır.

(Yukarıdaki "080/1-16" ayetlerin iniş sebebi şöyle nakledilmiştir: Efendimiz Velit, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabia gibi Kureyş’in ileri gelenlerine İslam'ı anlattığı bir sırada âmâ olan Abdullah b. Mektun gelir, "Ya Rasülullah! Allah'ın sana öğrettiklerinden bana da öğret" der. O esnada Resullullah s.a.v. cevap vermez. Çünkü Kureyş’in bu ileri gelen kimseleri, zaten kendilerine özel muamele edilmesini istiyorlardı.

Page 252: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Biraz sonra yukarıdaki ayetler geldi. Bu ve benzeri ayetler onun hak peygamber olduğuna en büyük delildir. Çünkü hiç kimse bu şekilde kendini tenkit etmez.)

081/TEKVİR SÛRESİ

081/01 Güneş dürüldüğü vakit,

081/02 Yıldızlar sönüp düştüğü vakit,

081/03 Ve dağlar sökülüp yürütüldüğü vakit,

081/04 Ve kıyılmaz mallar bırakıldığı vakit,

081/05 Ve vahşi hayvanlar toplandığı vakit,

081/06 Ve denizler alev alev yandığı vakit,

081/07 Ve ruhlar bedenlerle birleştiği vakit,

081/08 Ve diri diri gömülen kızcağıza,

081/09 Hangi günahla öldürüldüğü sorulduğu vakit,

081/10 Âmel defterleri dağıtıldığı vakit,

081/11 Ve sema diye bir şey kalmadığı vakit,

081/12 Ve cehennem kızıştırıldığı vakit,

081/13 Ve cennet yaklaştırıldığı vakit,

081/14 Herkes neler yapıp getirdiğini anlayacaktır.

081/15 Yemin ederim o gizlenen yıldızlara!

081/16 Akıp giderek gözden kaybolanlara,

081/17 Ve arkasını dönüp gittiğinde geceye,

081/18 Ve nefes almaya başladığında sabaha,

081/19 Muhakkak ki Kuran şerefli bir elçinin getirdiği kelamdır.

081/20 O, güçlü bir elçidir ve arşın sahibinin nezdinde itibarlıdır.

081/21 Orada kendisine itaat edilir ve kendisine güvenilir.

081/22 Sizin gayet iyi tanıdığınız o zat (Muhammet) deli değildir.

081/23 Yemin ederim o, o elçiyi ufukta açıkça gördü.

081/24 Ve o vahiy konusunda da cimri değildir.

081/25 Ve o Kuran taşlanmış şeytanın sözü değildir.

081/26 Siz nereye gidiyorsunuz?

081/27 O, bütün âlemler için sadece öğüttür.

081/28 İçinizde doğru yolda olmayı dileyenler için!

081/29 Fakat âlemlerin Rabbi olan Allah o şeyi dilemedikçe, siz dileyemezsiniz!

082/İNFİTÂR SÛRESİ

082/01 Sema çatladığı vakit,

082/02 Yıldızlar döküldüğü vakit,

082/03 Denizler birleşip birbirine karıştığı vakit,

082/04 Kabirler alt-üst edildiği vakit,

082/05 Herkes ne yapıp gönderdiğini ve neyi ihmal ettiğini anlar.

082/06 Ey insan! İhsanı bol Rabbine karşı seni ne aldattı?

082/07 Ki, O seni yarattı, vücuduna düzen sağladı ve seni dimdik yapıp,

082/08 Dilediği en güzel şekli verdi.

082/09 Hayır, doğrusu siz, dini tekzip ediyor ve ceza gününe inanmıyorsunuz!

082/10 Hâlbuki üzerinizde bekçiler vardır ki,

082/11 Değerli kâtipler vardır ki,

082/12 Yaptığınız her şeyi bilirler.

Page 253: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

082/13 Şüphesiz iyiler cennettedirler.

082/14 Şüphesiz kötüler de cehennemdedirler.

082/15 Ceza gününde oraya atılacaklardır.

082/16 Ve daima onun içinde kalacaklardır.

082/17 Sen ceza gününün ne olduğunu bilir misin?

082/18 Evet, ceza gününün ne olduğunu bilir misin?

082/19 O gün kimse kimseye yardımda bulunamayacak ve o gün hüküm sadece Allah’ın olacaktır.

083/MUTÂFFİFİN SÛRESİ

083/01 Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline.

083/02 İnsanlardan ölçüp aldıklarında noksansız alırlar,

083/03 Onlara ölçtükleri veya tarttıkları vakit ise eksiltirler.

083/04 Yoksa diriltileceklerini sanmıyorlar mı?

083/05 Büyük bir günde,

083/06 Ki o gün insanlar, âlemlerin Rabbi için kalkacaklardır!

083/07 Hayır, günahkârların defteri Siccin’dedir!

083/08 Sen Siccin’i bilir misin?

083/09 O, yazılı bir kitaptır.

083/10 O gün inanmayanların vay haline!

083/11 Ceza gününü yalanlayanların vay haline!

083/12 Oysa onu ancak haddi aşan ve günaha düşkün kimse yalanlar.

083/13 Karşısında ayetlerimiz okunurken “Öncekilerin masalları” dedi.

083/14 Hayır, öyle değil! Fakat onların kazançları kalplerinin üzerine pas bağlamıştır.

083/15 Gerçekten o gün onlar perde arkasında kalacak ve Rablerinin rahmetinden mahrum kalacaklardır.

083/16 Sonra onlar muhakkak ateşe atılacaklardır!

083/17 Kendilerine: “İşte bu, inkâr ettiğiniz şeydir!” denilecek.

083/18 Şüphesiz iyilerin defteri İlliyyin’dedir!

083/19 Sen İlliyyin’in ne olduğunu bilir misin?

083/20 O, yazılı bir kitaptır ki,

083/21 Onu bekleyen Mukarrebûn melekleri, içindekilere şahitlik yaparlar.

083/22 Muhakkak ki iyiler cennettedirler.

083/23 Koltuklar üzerinde otururlar.

083/24 Yüzlerinde mutluluk parıltısını görürsün.

083/25 Onlara damgalı öyle bir içecek sunulur ki,

083/26 Onun sonu miskü amberdir. İşte onda ancak yarışanlar yarışsınlar.

083/27 Karışımı tesnimdendir. (O içeceğe tesnim karıştırılmıştır.)

083/28 Allah'a yakın olanların içecekleri bir kaynaktır o tesnim.

083/29 Dünyada mücrimler, iman edenlere gülerlerdi.

083/30 Müminlere uğradıklarında birbirleriyle kaş göz hareketleriyle alay ederlerdi.

083/31 Kendi adamlarının yanına döndüklerinde inananlarla alay etmenin zevkini tadarlardı.

083/32 Kâfirler müminleri gördüklerinde, "Şüphesiz bunlar yanlış yola girmiş sapıklardır." derlerdi.

083/33 Hâlbuki onlar, müminleri gözetlemeye gönderilmemişlerdi.

083/34 İşte bugün de iman edenler kâfirlere gülerler.

Page 254: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

083/35 Koltuklar üzerinde onları seyredeceklerdir.

083/36 Nasıl, kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?

084/İNŞİKÂK SÛRESİ

084/01 Gök yarıldığı,

084/02 Rabbini dinleyip Ona yaraşır şekilde boyun eğdiği,

084/03 Yer uzatılıp düzlendiği,

084/04 İçinde bulunanları atıp boşaldığı,

084/05 Böylece Rabbini dinleyip Ona hakkıyla itaat ettiği vakit;

084/06 Ey insan! Şüphe yok ki sen, Rabbine doğru çaba göstermektesin ve Ona varacaksın.

084/07 Kimin kitabı sağından verilirse,

084/08 Kolay bir hesapla hesaba çekilecek.

084/09 Ve sevinçli olarak ailesine dönecek.

084/10 Kimin kitabı arkasından verilirse,

084/11 Derhal yok olmayı isteyecek,

084/12 Ve çılgın ateşe atılacaktır.

084/13 Çünkü o, dünyada iken yakınları (mal-mülk) arasında sevinç içinde idi.

084/14 O, hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

084/15 Evet elbette Rabbi onu görüyordu.

084/16 Yemin ederim akşamın kızıllığına,

084/17 Geceye ve karanlığı ile örttüğü şeylere.

084/18 Ve dolunay halindeki aya yemin ederim ki,

084/19 Siz halden hale geçeceksiniz!

084/20 Şu halde onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar?

084/21 Onlar Kuran okununca neden eğilmezler?

084/22 Bilâkis kâfirler yalanlıyor.

084/23 Hâlbuki Allah onların gizlediği şeyleri bilir.

084/24 Onlara elim azabın müjdesini ver!

084/25 İman edip salih amel işleyenler müstesna, onlar için arkası kesilmeyen bir mükâfat vardır.

085/BÜRÛC SÛRESİ

085/01 Yıldız kümeleriyle süslü semaya,

085/02 Ve vaat edilen o güne,

085/03 Orada hazır olanlarla orada görülenlere yemin ederim ki,

085/04 O hendekleri kazanlara lânet olsun!

085/05 Çıralı ve yakıt dolu o ateşi yakanlara ki,

085/06 Çevresinde oturdukları zaman,

085/07 Bizzat kendileri, mü’minlere yaptıkları zulme şahitlik ediyorlardı.

085/08 Üstün ve güçlü olup hamda lâyık olan Allah’a iman ettikleri için mü’minlerden intikam alıyorlardı.

085/09 Bütün göklerin ve yerin mülkü O’nundur ve Allah her şeye şahittir!

085/10 Şüphesiz inanmış erkeklere ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip sonra tövbe de etmeyenlere cehennem azabı ve (orada) yanma azabı vardır.

085/11 İman edip salih ameller işleyenlere ise, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte en büyük kurtuluş odur.

085/12 Şüphesiz Rabbinin yakalayıp helâk etmesi çok şiddetlidir;

085/13 Çünkü yoktan var eden, yok ettikten sonra tekrar var edecek olan O’dur!

085/14 O bağışlayandır ve sevgi doludur.

085/15 Yüce Arş’ın sahibidir.

Page 255: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

085/16 Dilediğini yapar!

085/17 Sana o askerlerin haberi geldi mi?

085/18 Firavun ve Semût’un haberi!

085/19 O inkâr edenler hâlâ yalanlarında direniyorlar.

085/20 Fakat Allah arkalarından kuşatmıştır.

085/21 Bu, şanı yüce bir Kuran’dır.

085/22 Levh-i Mahfuz’dadır!

086/TÂRIK SÛRESİ

086/01 Gökyüzüne ve Tarık'a yemin olsun!

086/02 Sen Tarık'ın ne olduğunu bilir misin?

086/03 O parlak bir yıldızdır!

086/04 Koruyup gözeticisi olmayan tek bir insan yoktur.

086/05 Onun için insan neden yaratıldığını bir düşünsün!

086/06 O hızla dışa atılan bir sudan (meniden) yaratıldı ki,

086/07 O, bel kemiği ile göğüs arasından çıkar.

086/08 Elbette Allah onu yeniden diriltmeye gücü yetendir!

086/09 Sırların ortaya döküleceği gün,

086/10 İnsanın ne kuvveti olacaktır, ne de bir yardımcısı!

086/11 Yağmurla dolu olan semaya,

086/12 Ve bitkinin çıkması için yarılan toprağa yemin ederim ki,

086/13 Şüphesiz Kuran, hakkı batıldan ayıran kesin bir sözdür.

086/14 Şaka hiç değildir!

086/15 Onlar hep hile kurmaya çalışıyorlar,

086/16 Ben de tuzaklarını hep boşa çıkarıyorum!

086/17 Onun için kâfirlere mühlet ver, biraz daha süre tanı onlara!

087/Â’LÂ SÛRESİ

087/01 Yüce Rabbinin ismini tespih et!

087/02 O Rabbin ki, her şeyi yarattı da düzenine koydu

087/03 O Rabbin ki, her varlığı bir ölçü içinde tasarlayıp onu gayesine yöneltiyor,

087/04 O Rabbin ki, otlakları çıkardı,

087/05 Sonra da onu kara ve kuru bir hale getiriyor.

087/06 Sana Kuran’ı okutacağız da unutmayacaksın;

087/07 Yalnız Allah’ın dilediği başka! Çünkü O açık olanı da bilir, gizli olanı da!

087/08 Ve seni en kolay yola yöneltip, başarılı kılacağız.

087/09 Onun için öğüt ver, öğüt mutlaka fayda verecektir.

087/10 Allah’tan korkan öğüt alacaktır.

087/11 Çok kötü olan da ondan kaçınacaktır!

087/12 O en büyük ateşe atılacaktır.

087/13 Sonra orada ne ölecek, ne de hayat bulacaktır!

087/14 Doğrusu arınan mutlaka felâh bulacaktır.

087/15 Ve Rabbinin adını anıp da namaz kılan!

087/16 Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz!

087/17 Hâlbuki ahret daha hayırlı ve daha süreklidir!

087/18 Şüphesiz bunlar önceki sayfalarda vardır,

087/19 İbrahim ve Musa’nın sayfalarında!

088/ĞÂŞİYE SÛRESİ

Page 256: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

088/01 Sana o büyük felaketin haberi geldi mi?

088/02 Birtakım yüzler o gün korku ve zillet içindedir

088/03 Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur!

088/04 Kızgın bir ateşe atılırlar!

088/05 Kızgın bir membadan sulanırlar!

088/06 Dikenli bitkiden başka yiyecekleri de yoktur,

088/07 Ne besler, ne açlıktan kurtarır!

088/08 Bir takım yüzler de o gün mesuttur,

088/09 Çalıştıklarından dolayı hoşnuttur,

088/10 Yüksek bir cennettedirler,

088/11 Orada boş ve can sıkıcı bir söz işitmezler.

088/12 Orada akan bir pınar,

088/13 Yüksek döşekler,

088/14 Konulmuş kadehler,

088/15 Dizilmiş koltuklar, yastıklar,

088/16 Serilmiş halılar vardır.

088/17 Hâlâ bakmazlar mı o deveye, nasıl yaratılmış?

088/18 Ve o göğe, nasıl yükseltilmiş?

088/19 Ve o dağlara, nasıl dikilmiş?

088/20 Ve yeryüzüne ki nasıl düzenlenip döşenmiş?

088/21 Sen, öğüt ver ve hatırlat! Sen sadece öğüt verensin!

088/22 Onları zorlayan bir zorba değilsin!

088/23 Ancak, tersine giden ve inkâr eden olursa,

088/24 Allah onları en büyük azapla cezalandıracak!

088/25 Muhakkak onlar dönüp dolaşıp bize geleceklerdir.

088/26Onları hesaba çekmek de bize aittir.

089/FECR SÛRESİ

089/01 Yemin olsun sabaha,

089/02 Zilhicce’nin on gecesine,

089/03 Çift ve tek olana,

089/04 Akıp giden geceye,

089/05 Nasıl? Bunlarda bir akıl sahibi için bir yemin var değil mi?

089/06 Görmedin mi Rabbin nasıl yaptı Âd kavmini?

089/07 Sütunlarla dolu İrem halkına,

089/08 Ki, o beldeler içinde bir benzeri yaratılmamıştı.

089/09 Ve vadilerde kayaları oyan Semût’a,

089/10 Ve kazıklar gibi piramit sahibi Firavun’a.

089/11 Onlar o memleketlerde azgınlık etmişler,

089/12 Oralarda kötülüğü çoğaltmışlardı.

089/13 Onun için Rabbin de üzerlerine bir azap kamçısı yağdırıverdi.

089/14 Şüphesiz ki Rabbin devamlı gözetendir.

089/15 İnsana gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet ve zenginlik verirse, “Rabbim bana ikram etti.” der.

089/16 Ama onu imtihan edip rızkını daraltırsa, “Rabbim bana ihanet etti.” der.

089/17 Hayır hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz,

089/18 Ve yoksulu doyurma konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

089/19 Hâlbuki mirası, hak hukuk demeden yiyorsunuz.

089/20 Malı da, yığma tutkusuyla öyle bir seviyorsunuz ki!

Page 257: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

089/21 Hayır, bu doğru değil. Yer sarsılıp parçalandığında,

089/22 Rabbinin emri gelip, melekler saf saf dizildiği vakit

089/23 O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!

089/24 (İşte o zaman insan), "Keşke hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!" der.

089/25 O gün Allah’ın edeceği azabı hiç kimse edemez.

089/26 O’nun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.

089/27 Ve ey tatmin olmuş nefis!

089/28 Sen Rabbinden hoşnut, Rabbin de senden hoşnut olarak Rabbine dön!

089/29 Katıl kullarımın arasına,

089/30 Gir cennetime!

(Bu hitap, Allah'ın rızasını kazanmış kullar için söylenir.)

090/BELED SÛRESİ

090/01 Bu beldeye yemin ederim,

090/02 Sen bu beldenin sakinisin diye,

090/03 Bir babaya ve zürriyetine ki,

090/04 Gerçekten biz insanı, birinden kurtulup diğerine geçtiği, bir meşakkat içinde yarattık!

090/05 O, kendisine karşı kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

090/06 “Ben yığın yığın mal sarfettim!” diyor.

090/07 Hiç kimsenin onu görmediğini mi sanıyor?

090/08 Biz ona iki göz vermedik mi?

090/09 Ve bir dil ile iki de dudak!

09010 İki de yol gösterdik,

090/11 Fakat o, o sarp yokuşun üstesinden gelemedi.

090/12 O sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin?

090/13 Köleyi kölelikten kurtarmak,

090/14 Veya açlık salgınında yemek yedirmek;

090/15 Akrabadan olan bir yetime;

090/16 Veya yerde sürünen bir yoksula,

090/17 Sonra da iman ederek birbirine sabrı öğütleyenlerden ve birbirine merhamet tavsiye edenlerden olmak!

090/18 İşte bunlar mutlu olacak olanlardır!

090/19 Ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, işte onlar da mutsuzlardır.

090/20 Onlara, her tarafı kapalı bir ateş içinde bir azap vardır!

091/ŞEMS SÛRESİ

091/01 Güneşe ve ışığına,

091/02 Ve onun arkasından geldiği zaman aya,

091/03 Ve güneşi açtığı zaman gündüze,

091/04 Ve güneşi örttüğü vakit geceye,

091/05 Göğe ve onu bina edene,

091/06 Yere ve onu döşeyene,

091/07 Nefse ve onu yaratana,

091/08 Sonra da ona kötülüğü ve ondan korunmasını ilham edene yemin ederim ki,

091/09 Nefsini günahsız ve temiz tutan mutlaka felâh bulacak,

091/10 Onu kirletip gömen de şüphesiz zarara uğrayacaktır.

091/11 Semûd kavmi, azgınlığından dolayı inanmadı.

091/12 İçlerinden en azgını, deveyi kesmek için ayağa kalktığı zaman,

091/13 Allah’ın elçisi onlara “Allah’ın dişi devesine dikkat edin!” dedi.

091/14 Fakat ona inanmadılar ve deveyi kestiler; âlemlerin Rabbi de günahlarını başlarına geçirip, o yeri düzleyiverdi.

Page 258: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

091/15 Allah, bu azabın sorumluluğundan korkmaz.

092/LEYL SÛRESİ

092/01 Karanlığı ile her şeyi örttüğünde geceye,

092/02 Aydınlığa kavuştuğu zaman gündüze,

092/03 Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,

092/04 Sizin çalışmalarınız gerçekten dağınıktır!

092/05 Ama her kim Allah rızası için verir ve Allah’tan korunursa,

092/06 Ve en güzeli tasdik ederse,

092/07 Biz ona mutluluk yolunu kolaylaştırırız.

092/08 Fakat her kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse,

092/09 Ve en güzeli yalanlarsa,

092/10 Ona da en zor olanı hazırlayacağız.

092/11 Ve çukura yuvarlandığında malı onu kurtaramayacaktır!

092/12 Doğru yolu göstermek bizim işimizdir.

092/13 Ve şüphesiz dünya da, ahret de bize aittir.

092/14 Ben sizi köpüren bir ateşle uyardım.

092/15 Ona ancak en azgın olanlar atılır!

092/16 Ki o, yalanlamış ve yüz çevirmiştir.

092/17 Allah’tan sakınan ise, ondan uzaklaştırılacaktır.

092/18 Ki o, temizlenmek için Allah yolunda malını verir,

092/19 Ve o, hiç kimseden bir karşılık da beklemez.

092/20 Ancak yüce Rabbinin rızasını kazanmak için verir,

092/21 Ve elbette ileride, kendisi de hoşnut olacaktır.

093/DUHÂ SÛRESİ

093/01 Kuşluk vaktine,

093/02 Ve yerleşip sükûna vardığı zaman o geceye yemin olsun ki,

093/03 Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı!

(Bir ara vahyin gelişi gecikti. Müşrikler: “Rabbi onu terk etti, ona darıldı” dediler. Bu konuşmalar ve sataşmalar Efendimize ağır geliyordu. İşte bu husus ayetlerle izah edildi.)

093/04 Andolsun senin için ahret dünyadan daha hayırlıdır.

093/05 Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.

093/06 O, seni yetim bulup barındırmadı mı?

093/07 Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?

093/08 Fakir iken seni en zengin etmedi mi?

093/09 Yetime gelince, sakın onu üzme.

093/10 Yoksula gelince sakın onu azarlama. Rabbinin nimetine (ihsanına) gelince, onu minnet ve şükranla an.

094/İNŞİRÂH SÛRESİ

094/01 Biz senin göğsünü (kalbini) açıp genişletmedik mi?

094/02 Ve yükünü indirip atmadık mı?

094/03 Ki o yük senin belini bükmüştü.

094/04 Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi?

094/05 Nitekim her zorluğun bir kolaylığı vardır.

094/06 Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.

094/07 Bir işi bitirdikten sonra boş durma, yine kalk ve ibadete başla!

Page 259: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

094/08 Ve ancak Rabbine rağbet et, hep O’na yönel!

095/TÎN SÛRESİ

095/01 Yemin olsun o incire ve o zeytine,

095/02 O Sinâ dağına,

095/03 Bu emniyetli beldeye ki;

095/04 Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık,

095/05 Sonra da aşağıların aşağısına çevireceğiz!

095/06 Fakat iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.

(Ecir, bir hizmet karşılığında verilen şey demektir.)

095/07 O söylenenlerden sonra, ey İnsan hangi düşünce sana dini yalanlatır.

095/08 Allah, hâkimler hâkimi değil midir?

096/ALÂK SÛRESİ

096/01 Yaratan Rabbinin adıyla (besmele ile) oku!

096/02 O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.

096/03 Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.

096/04 Ki O, kalem ile yazmayı öğretti!

096/05 İnsana bilmediği şeyleri O öğretti.

096/06 Okumamaktan sakın! Çünkü insan muhakkak azgınlık eder,

096/07 Bu kendisini müstağni görmesindendir!

096/08 Şüphesiz ki dönüş Rabbinedir!

096/09 Gördün mü o engelleyeni (Ebu Cehil’i)?

096/10 Bir kulu (Peygamberi) namaz kıldığında?

096/11 Gördün mü şu cüreti? Ya o doğru yol üzerinde ise?

096/12 Yahut takva ile emrediyor ise, kötü mü olur?

096/13 Gördün mü? Ya öbürü hakkı yalan saydı, imandan yüz çevirdi ise, iyi mi?

096/14 Acaba o Allah'ın her şeyi görmekte olduğunu bilmiyor mu?

096/15 Sakınsın! Andolsun, eğer akıllanıp vaz geçmezse onu perçemlerinden yakalayacağız,

096/16 Yalancı ve günahkâr alnından

096/17 Sonra gidip arkadaşlarını çağırsın;

096/18 Biz de zebanileri çağıracağız!

096/19 Sakın onu dinleme, Allah’a secde et ve O’na yaklaşmaya bak!

097/KADİR SÛRESİ

097/01 Biz onu (Kuran’ı) Kadir gecesinde indirdik.

097/02 Kadir gecesinin ne olduğunu sana haber veren oldu mu?

097/03 Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.

097/04 Zira o gecede, her iş hakkında bir takım emirler alarak, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail) yere iner.

097/05 O gece, selamettir, esenliktir. Fecrin doğuşuna kadar devam eder.

098/BEYYİNE SÛRESİ

098/01 Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehle-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar küfürden ayrılacak değillerdir.

098/02 Bu delil, Allah’tan bir peygamberdir ki, o tertemiz sayfaları okur,

098/03 Onların içinde dosdoğru yazılı hükümler vardır.

098/04 Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine gönderildikten sonra tefrikaya düştüler.

098/05 Dini yalnız kendine has kılarak ve Hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları, zekât vermeleri için ancak onlara Müslüman olmaları em rolündü. İşte sağlam din odur.

Page 260: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

098/06 Ehle-i kitap ve müşriklerden İslâm'ı kabul etmeyen münkirler, ebedi olarak ateşe girerler. İşte onlar, halkın en şerlileridir.

098/07 İman edip amel-i Salih işleyenlere gelince, onlar halkın en hayırlısıdır.

098/08 Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Ad cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlar. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan, O’na saygı gösterenler içindir.

099/ZİLZÂL SÛRESİ

099/01 Yerküre şiddetli sarsıntısı ile sarsıldığı zaman,

099/02 Ve yer, ağırlıklarını dışarıya çıkardığı zaman,

099/03 Ve insan “Ne oluyor buna!” dediği zaman,

099/04 O gün yer bütün haberlerini anlatır!

099/05 Çünkü Rabbin ona öyle emretmiştir!

099/06 O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için mahşer meydanına bölük bölük çıkacaklardır!

099/07 Her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek,

099/08 Her kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onu görecek!

100/ÂDİYAT SÛRESİ

100/01 Nefes nefese koşan atlara,

100/02 Nallarından kıvılcım saçanlara,

100/03 Ve sabahleyin baskın yapanlara,

100/04 Ve orada tozu dumana katanlara,

100/05 Ve bu toz duman içinde bir topluluğun içine dalanlara yemin ederim ki,

100/06 İnsan Rabbine karşı çok nankördür!

100/07 Ve buna kendisi de şahittir.

100/08 Ve o, mal sevgisinden dolayı çok katıdır!

100/09 Bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar diriltildiği zaman,

100/10 Ve kalplerde olanlar ortaya konulduğu zaman,

100/11 O gün Rableri kendilerinden elbette haberdardır!

101/KÂRİÂ SÛRESİ

101/01 O çarpıcı olay,

101/02 Nedir o çarpıcı olay?

101/03 O çarpıcı olayın ne olduğunu sen nereden bileceksin?

101/04 O gün insanlar, çırpınıp etrafa dağılan pervaneler gibi olacak.

101/05 Dağlar da atılmış renkli pamuk gibi olacaktır!

101/06 İşte o vakit tartıda amelleri ağır basan kimse,

101/07 Artık hoşnut bir hayattadır!

101/08 Fakat kimin de iyi amelleri hafif gelirse,

101/09 Onun da anası hâviyedir.

101/10 Ve sen hâviyenin ne olduğunu bilir misin?

101/11 O kızgın bir ateştir!

102/TEKÂSÜR SÛRESİ

102/01 Çoklukla övünmek sizi o kadar oyaladı ki,

102/02 Ta kabirleri ziyaret edişinize kadar!

102/03 Hayır! Öyle değil, yakında öğreneceksiniz!

102/04 Yine öyle değil, ileride mutlaka göreceksiniz!

102/05 Öyle değil, kesin olarak bilmiş olsaydınız,

102/06 Yemin ederim, o alevli ateşi mutlaka göreceksiniz!

Page 261: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

102/07 Yine yemin ederim ki, mutlaka onu açık gözle göreceksiniz!

102/08 Sonra o gün, dünyadaki nimetlerden muhakkak sorulacaksınız!

103/ASR SÛRESİ

103/01 Asr'a yemin ederim ki,

103/02 İnsan gerçekten ziyan içindedir.

103/03 Ancak, iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna!

104/HÜMEZE SÛRESİ

104/01 Kaş-göz işareti ve dili ile alay ederek, insanları ayıplayan ve incitenlerin vay haline!

104/02 Ve onun haline ki, mal toplamış ve onu saymaktadır,

104/03 Malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.

104/04 Hayır, Öyle değil! Celâlim hakkı için o, hütameye atılacaktır.

104/05 Sen hütamenin ne olduğunu nereden bileceksin?

104/06 O, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir!

104/07 Ki, tırmanıp kalplere çıkan bir ateş!

104/08 O, onların üzerine kapatılacaktır,

104/09 Uzun sütunlarla çevrilmiş olarak!

105/FÎL SÛRESİ

105/01 Görmedin mi Allah fil sahiplerine ne yaptı?

105/02 Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?

105/03 Onların üstüne ebabil kuşlarını göndermedi mi?

105/04 Ki o kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atarlardı.

105/05 İşte bu atışlar onları, yenik ekin yaprağı gibi paramparça ediverdi.

106/KUREYŞ SÛRESİ

106/01 Kureyş'i bir araya getirip alışkanlık verildiği

106/02 Kış ve yaz mevsiminde seyahat imkânı sağlandığı için,

106/3 Hiç olmazsa onun için Bu Beyt’in Rabbine kulluk etsinler!

106/04 Ki, onları açlıktan doyurdu ve korkudan emin buyurdu!

107/MÂÛN SÛRESİ

107/01 Gördün mü, dini inkâr eden o adamı?

107/02 Yetimi kaba bir şekilde itip kakan odur!

107/03 Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen.

107/04 Vay o namaz kılanların haline ki,

107/05 Namazlarını gereği gibi kılmıyorlar;

107/06 Onlar sadece gösteriş yaparlar,

107/07 Ve kimseye de en ufak bir yardımda bulunmazlar!

108/KEVSER SÛRESİ

108/01 (Ya Muhammet!) Biz sana gerçekten çok nimet verdik!

108/02 Bunun için sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!

108/03 Asıl soyu kesik olan, seni kötüleyendir!

109/KÂFİRÛN SÛRESİ

109/01 (Ya Muhammet!) De ki: Ey kâfirler!

109/02 Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmayacağım!

109/03 Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmeyeceksiniz.

109/04 Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim.

Page 262: FATİHA SURESİAN-I... · Web view002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü

109/05 Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmiş değilsiniz!

109/06 O halde sizin dininiz size, benim dinim bana.

110/NÂSR SÛRESİ

110/01 Allah’ın yardımı ve feth geldiğinde,

110/02 Ve insanların, Allah’ın dinine bölük bölük girdiklerini gördüğün zaman,

110/03 Artık Rabbine hamt ederek tespih et ve O’ndan bağışlanma dile! Muhakkak ki O çok bağışlayandır.

111/TEBBET SÛRESİ

111/01 Ebu Lehep'in iki eli kurusun! Kurudu da.

111/02 Ona ne malı fayda verdi, ne de kazancı!

111/03 O, alevli bir ateşe girecek,

111/04 Karısı da odun hamalı olarak,

111/05 Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde!

112/İHLÂS SÛRESİ

112/01 De ki: O, Allah’tır, birdir!

112/02 Allah her şeyden müstağni (hiçbir şeye muhtaç olmayan) dir, her şey ise O’na muhtaçtır!

112/03 O, doğurmadı ve doğurulmadı!

112/04 Hiçbir şey O’nun dengi değildir!

113/FELÂK SÛRESİ

113/01 De ki: Ağaran sabahın Rabbine sığınırım.

113/02 Yarattıklarının şerrinden,

113/03 Ve karanlığını yaydığında kapkara gecenin şerrinden,

113/04 Ve düğümlere üfleyen üfürükçülerin şerrinden,

113/05 Ve kıskançlık gösterdiği zaman, kıskanç kişinin şerrinden!”

114/NÂS SÛRESİ

114/01 De ki: İnsanların Rabbine sığınırım,

114/02 Ve insanların Hükümdarına,

114/03 Ve insanların İlâhına,

114/04 Döne döne kötü şeyler fısıldayan vesvesecinin şerrinden!

114/05 İnsanların kalbine devamlı olarak vesvese veren,

114/06 Gerek cinlerin, gerekse insanların şerrinden!