eğer da ulaabilirsin. okumak ha · İngilizce dizi veya film İzleyerek zamanını boa harcıyor...

66
Eğer gönderdiğim e-postadan dosyaları bilgisayarına veya akıllı cihazına .zip formatında indirmekte zorlandıysan veya bir sorun oluştuysa, bütün yazılara bu dosya aracılığıyla da ulaşabilirsin. Okumak istediğin yazıyı tıklaman yeterli. Bunlar şüphesiz, yazdığım en iyi yazılar ve İngilizce öğrenme yolculuğunda sana faydalı olacağına eminim. Etkili pratik İngilizce’ye tekrar hoş geldin. İngilizce Dizi Veya Film İzleyerek Zamanını Boşa Harcıyor musun? ................................................ 2 İngilizce Dizi Veya Film İzlerken Yapılması Gereken 6 Şey.............................................................. 5 Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 1) .................................................................................................. 7 Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 2) ................................................................................................ 10 Benim Kullandığım Kelime Öğrenme Yöntemleri ............................................................................ 13 3 Yılda 3 Dil Öğrenen Sid Efromovich’in Kullandığı Dil Öğrenme Teknikleri ............................... 16 Buna dikkat etmen lazım.................................................................................................................... 17 Rezil Olmuştum… ............................................................................................................................. 19 Kendimi kötü hissetmiştim... ............................................................................................................. 22 Collocation Nedir ve Neden Önemlidir? ........................................................................................... 27 İngilizceyi iyi öğrenen insanlar…...................................................................................................... 30 6 Ayda Yeni Bir Dil Öğrenmek İçin Yapabileceklerin...................................................................... 33 Gramer Öğrenmeli miyiz? (Araştırmalar ve Tecrübeler) .................................................................. 34 Üst düzey İngilizce konuşurken kullanılan kalıplar ........................................................................... 38 1000 kelime bilmek yeterli mi? ......................................................................................................... 40 İngilizce konuşma korkunu yenmenin yolları .................................................................................... 42 Phrasal verbs ve en sık kullandıklarım .............................................................................................. 44 İngilizce'nin zor gelmesinin sebebi .................................................................................................... 47 Kafanda çeviri yapmanı engellemenin 4 adımı.................................................................................. 50 80/20 Kuralı ....................................................................................................................................... 53 İngilizce öğrenmeni kolaylaştıracak 9 tüyo ....................................................................................... 55 "Colour" kelimesini anlayamadım... .................................................................................................. 59 İngilizce öğrenmek ne kadar sürüyor? ............................................................................................... 62 Zaman geçtikçe İngilizce öğrenmenin zorlaşması ............................................................................. 64

Upload: others

Post on 19-Sep-2019

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Eğer gönderdiğim e-postadan dosyaları bilgisayarına veya akıllı cihazına .zip formatında indirmekte

zorlandıysan veya bir sorun oluştuysa, bütün yazılara bu dosya aracılığıyla da ulaşabilirsin. Okumak

istediğin yazıyı tıklaman yeterli.

Bunlar şüphesiz, yazdığım en iyi yazılar ve İngilizce öğrenme yolculuğunda sana faydalı olacağına

eminim. Etkili pratik İngilizce’ye tekrar hoş geldin.

İngilizce Dizi Veya Film İzleyerek Zamanını Boşa Harcıyor musun? ................................................ 2

İngilizce Dizi Veya Film İzlerken Yapılması Gereken 6 Şey .............................................................. 5

Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 1) .................................................................................................. 7

Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 2) ................................................................................................ 10

Benim Kullandığım Kelime Öğrenme Yöntemleri ............................................................................ 13

3 Yılda 3 Dil Öğrenen Sid Efromovich’in Kullandığı Dil Öğrenme Teknikleri ............................... 16

Buna dikkat etmen lazım.................................................................................................................... 17

Rezil Olmuştum… ............................................................................................................................. 19

Kendimi kötü hissetmiştim... ............................................................................................................. 22

Collocation Nedir ve Neden Önemlidir? ........................................................................................... 27

İngilizceyi iyi öğrenen insanlar… ...................................................................................................... 30

6 Ayda Yeni Bir Dil Öğrenmek İçin Yapabileceklerin ...................................................................... 33

Gramer Öğrenmeli miyiz? (Araştırmalar ve Tecrübeler) .................................................................. 34

Üst düzey İngilizce konuşurken kullanılan kalıplar ........................................................................... 38

1000 kelime bilmek yeterli mi? ......................................................................................................... 40

İngilizce konuşma korkunu yenmenin yolları .................................................................................... 42

Phrasal verbs ve en sık kullandıklarım .............................................................................................. 44

İngilizce'nin zor gelmesinin sebebi .................................................................................................... 47

Kafanda çeviri yapmanı engellemenin 4 adımı .................................................................................. 50

80/20 Kuralı ....................................................................................................................................... 53

İngilizce öğrenmeni kolaylaştıracak 9 tüyo ....................................................................................... 55

"Colour" kelimesini anlayamadım... .................................................................................................. 59

İngilizce öğrenmek ne kadar sürüyor? ............................................................................................... 62

Zaman geçtikçe İngilizce öğrenmenin zorlaşması ............................................................................. 64

İngilizce Dizi Veya Film İzleyerek Zamanını Boşa Harcıyor

musun?

Dizi veya film izleyerek İngilizce çalışmak ve öğrenmek yaygın ve sevilen bir yöntemdir. Fakat doğru

yapılmazsa vaktini boşa harcıyor ve bunun sonucunda da İngilizce öğrenmeni olumsuz yönde

etkiliyor olabilirsin.

Alt yazılı dizi izlerken alt yazıya konsantre olmanın aslında dinlemeni engellediğini biliyor muydun?

Bir dene istersen. Odaklanmış bir şekilde bir yazı okumaya başla ve tam o sırada birisi sana bir şey

anlatmaya başlasın. Türkçe konuşmasına rağmen ancak birkaç kelime yakalayabileceksindir.

Ayrıca filmde veya dizide konuşulan her şey anlaşılmadığında alt yazıyı okuyarak anlamaya

çalışmanın bir diğer eksisi, uzun vadede özgüvenini kötü yönde etkilemesi.

Dil öğrenme denkleminin yarısı özgüvendir. Konuşurken kendimizi iyi hissetmeliyiz. Hatalar ve

anlamadığımız şeyler olacaktır. Bu durumlarla baş etmeyi öğrenmeliyiz.

Filimde veya dizide söylenenlerin anlaşılmaması sonucunda alt yazıya bakılması bizde bir rahatlık

hissettirir. Fakat gerçek dünyada alt yazı diye bir şey yok ve biz eğer her anlamadığımızda alt yazıya

bakmaya alışmışsak, gerçek dünyada anlamadığımız bir cümle olduğunda moralimiz normalde

olması gerekenden daha fazla bozulacaktır.

“Peki Burak ne yapayım yani dizi veya film izlemeyeyim mi?” dediğini duyar gibiyim =)

Hayır tabii ki de. Dizi izlemenin faydaları var fakat düşündüğünden farklı olabilir. Bu yazının konusu

da bu.

Önce dizi/filim izlemenin faydalarına bakacağız (Sandığından farklı olabilir). Sonra dizi/filim

izlemenin zararlarına ve eksik olan bazı şeylere bakacağız (bu kısım önemli) ve haftaya, harcadığımız

zamana karşılık en iyi faydayı nasıl sağlayabileceğimize bakacağız. Evet hadi başlayalım!

Dizi/Filim İzlemenin Faydaları

Dizi veya filim izlemenin faydalarını bilerek İngilizce öğrenmeye biraz daha stratejik yaklaşabiliriz.

Bolca dinleme yapmamız gerektiğini biliyoruz. Dinlediğimizi anlamamız gerektiğini ve yeni

kelimeler öğrenmemiz gerektiğini biliyoruz.

Peki İngilizce filmler ve diziler bize bunlardan hangilerinde yardımcı oluyor? Başka ne faydaları var?

Dilin akışına ve seslerin birleşmesine alışıyorsun

İngilizce film veya dizi izleyerek İngilizcenin akışını, kelimelerin nasıl birleştiğini ve kelimelerin ne

şekilde telaffuz edildiğini görebiliyorsun.

Bu önemli çünkü ileride İngilizce konuşan biriyle karşılaştığımızda içimizde yayılan bir şok dalgası

olmayacak. Zaten seslere ve dilin akışına alışık olacağız.

Önceden öğrendiğin kelimeleri duyduğun zaman o kelimeleri pekiştirmiş oluyorsun.

Önceden duyduğun ve öğrendiğin kelimeleri farklı cümlelerde farklı anlamlarda gördükçe o kelime

daha fazla oturacaktır.

Bu özellikle “take” ve “get” gibi çok fazla anlamı olan kelimelerin oturması için faydalı olacaktır.

Motivasyonunu arttırıyor

Eğer kültürü seviyorsan, konuşulanların bir kısmını anladığında mutlu oluyorsan ve izlediğin filmi

de seviyorsan bu seni İngilizce öğrenmek için daha fazla motive edebilir.

Bir dil öğrenmenin en belirleyici faktörlerden biri motivasyondur ve her fırsatta bunu tazelemek senin

yararına olacaktır.

Bazı Kalıpları Öğrenmene Yardımcı Oluyor

Dizi veya film izlerken tekrar tekrar karşılaşacağın kalıplar olacaktır (bir şey rica etmek, birinin

kızdığı zaman kullandığı sözler, tartışmalar v.b). Bu kalıplarla düzenli olarak karşılaştıkça onları daha

iyi anlayacaksın.

Eğer zaten zamanını film izleyerek geçireceksen bari İngilizce bir film olsun.

Eğer o gün zaten film izleyeceksen bari İngilizce bir film olsun. Hiç izlememekten çok daha iyidir.

Dile maruz kalmanı sağlıyor

İngilizceye maruz kalmanı sağlıyor ve bu da öğrenme sürecini hızlandırıyor.

Evet, film/dizi izlemenin ana faydaları bunlar. Bütün bunları sana bunları sadece bil diye

anlatmıyorum. İngilizce öğrenirken stratejik olarak bunları kullanabilmen için söylüyorum.

Örneğin önceki maillerimden birinde ben filmleri ve dizileri motivasyon için kullandığımı

anlatmıştım. Kelime çalışmaktan sıkıldığım zaman dizi izliyorum ve bunun sonucunda yeni

öğrendiğim kelimeleri duyup anladıkça motive oluyorum ve canım yeniden kelime öğrenmek istiyor.

Sen de kendi stratejilerini oluşturabilirsin.

Dizi/Film İzlemenin Pek De Yardımcı Olmadığı Alanlar

Şimdi dizi ve film izlemenin yardımcı olmadığı alanlara bakalım. Buradakileri bildikten sonra

İngilizce öğrenirken ne zaman film/dizi izlemen gerektiğini ve ne zaman izlememen gerektiğini daha

iyi ayarlayabileceksin.

Hadi başlayalım

Aslında gerçekten dinlemiyorsun

Dizi ve film izlerken alt yazı açıksa aslında söylenenleri gerçekten dinlemiyorsun. İngilizceyi

duyabiliyorsun ve ara ara bazı kelimileri anlıyorsun ama aslında gerçekten dinlemiyorsun.

İngilizce dinlerken çok odaklı ve konsantre olmalısın. Eğer filmi eğlenmek için izliyorsan filme

odaklı olacaksın ve olanları takip edebilmek için sürekli alt yazı takip ediyor olacaksın. Bu da

filmleri/dizileri dinleme açısından faydasız kılıyor (sadece söylenenlere odaklanıp, anlamaya çalışıp

konsantre olmadığın sürece).

Film izlemek interaktif bir deneyim değil

Film izlemek interaktif bir deneyim değil. Kısaca pasif olarak ekrana bakıyorsun ve bir etkileşimde

bulunmuyorsun.

Kullanılan dilin seviyesi fazla yüksek

Filmlerde/Dizilerde kullanılan dilin seviyesi çok yüksek. Eğer Kullanılan kelimelerin çoğunu

anlamıyorsan dinlediğin şeyden maksimum fayda sağlayamayacaksındır.

Ünlü dil bilimci Stephen Krashen’a göre, ilerleyebilmemiz için, dinlediğimiz içerikteki kelimelerin

yarısından fazlasını biliyor olmamız ve genel olarak ne olduğunu anlayabiliyor olmamız lazım. Eğer

kelimelerin çoğunu bilmiyorsak veya, tam tersi, hepsini biliyorsak pek bir ilerleme gerçekleşmez.

Filmler fazla uzundur

Filmler çok uzundur ve 2 saat boyunca, filmin konusuna kendimizi kaptırmadan, İngilizce öğrenmeye

çalışmak zordur.

Filmi/Diziyi durdurup kelimelere bakmak canını sıkabilir

Filmi sürekli durdurup anlamadığın kelimeye bakıp devam etmek çok mantıklı değil ve filmi

bitirmeni neredeyse imkansız hale getirecektir ve bunun sonucunda da canın sıkılacaktır,

motivasyonun düşecektir.

Sana yardımcı olacak İngilizce metin bulunmuyor

İzleyeceğin filmle ilgili komple bir metin bulmak çok zor. Evet, alt yazı metni var ama burada her

şey parça parçadır ve bir karakterin söylediği tüm cümleleri organize bir şekilde göremezsin.

Eğer filmin metnini bulabilirsen kesinlikle indir ve filmi izlemeden önce metni çalış. Daha sonra

öğrendiğin yerleri izleyerek pekiştir ve bu şekilde devam et.

Aynı filmi defalarca izlemek sıkıcıdır

Çoğu zaman, iyice pekiştirmek için, bir içeriği defalarca dinlememiz gerekir fakat bir film tekrar

tekrar izlenemeyecek kadar uzundur.

Evet filmlerin sıkıntıları da bunlar. Haftaya İngilizce öğrenmek için film veya dizi izlemekten

maksimum fayda sağlamak için yapılabilecekler üzerinde duracağım. Şimdilik seni 2 soruyla

bırakıyorum.

1)İngilizce öğrenmek için dizi izliyor musun? İzliyorsan alt yazıyı açık bırakıyor musun?

2)Sence bir dizi veya filmden maksimum fayda sağlamak için ne yapılmalı?

Burak

İngilizce Dizi Veya Film İzlerken Yapılması Gereken 6 Şey

Geçen haftaki mailimde dizi izlerken seni engelleyebilecek bazı durumlardan ve İngilizce öğrenmede

dizi izlemenin yeri gibi önemli şeylerden bahsetmiştim. Özellikle alt yazının dizi izlemenin

faydalarını yok ettiğinden bahsetmiştim.

Bu mailimde İngilizce öğrenirken dizi veya film izlemekten maksimum faydayı sağlamak için

yapabileceklerinden bahsedeceğim. Hadi başlayalım.

Dizi ve filmlerden maksimum faydayı sağlamak

Artık dizi ve filmlerin eksi yönlerini biliyorsun. Film ve dizi izleyerek İngilizce çalışmak açısından

maksimum faydayı sağlamak için atabileceğimiz bazı adımlara bakalım.

Bu adımları film/dizi izleme rutinine ekleyerek izlediğin içeriklerden daha fazla faydalanman

mümkün olacaktır. Hadi başlayalım!

Her seferinde yeni bir film izlemektense, aynı filmi defalarca izle

İngilizce’de tekrar etmek , özellikle dinleme için, çok önemli. Her içeriği tekrar dinlediğimizde daha

önce kaçırdığımız şeyler duyarız ve o içerikten öğrendiğimiz kelimeleri pekiştirmiş oluruz. O yüzden

bir film izleyip bitirdiğinde başka bir filme geçme ve aynı filmi tekrar izle ( amaç İngilizce

öğrenmekse ).

Alt yazıları kapat

Filmi alt yazılı izleme. Alt yazıya konsantre olma ve sadece konuşulanlara odaklan. Bunu yaparak

izlediğin filmden daha fazla verim alacaksın.

Yanında not defteri bulundur

Filmi sürekli durdurup bilmediğin kelimelere bakmak zor ve sıkıcıdır. Bunun yerine yanında bir not

defteri bulundur ve bilmediğin kelimelerle/kalıplarla karşılaştıkça bunları not al. Film bittikten sonra

bu kelime/kalıplara çalış.

Sevdiğin şeyleri izle

Sevdiğin filmleri izlemen seni daha fazla motive edecektir ve uzun vadede daha fazla çalışmana

yardımcı olacaktır. Sıkıcı bulduğun filmleri sırf İngilizce öğrenmek için izleme.

Eğer sevdiğin bir filmin metnini bulabilirsen harika!

Sevdiğin bir filmin metnini bulursan hemen kullanmaya başla. Diyaloglara bak ve anlamaya çalış.

Bilmediğin kelimeleri çıkar, çalış ve öğren. Bütün bunları yaptıktan sonra filmi altyazısız izle ve

öğrendiklerini pekiştir. Bu çok etkili bir yöntem.

Söylenen bir şeyi anladığında onu sesli bir şekilde tekrar et

Film esnasında söylenen bir kalıbı anladığında o kalıbı kendi kendine sesli bir şekilde tekrar et.

Zaman zaman filmi durdurup neler olduğunu kendi kendi sor ve anlat (sesli bir şekilde). Böylece

eksik olan etkileşim unsurunu birazcık gidermiş olacaksın.

Film yerine dizi izle

Son olarak, daha çok dizi izlemeyi deneyebilirsin. Diziler daha kısadır ve kısa olduğu için de tekrar

tekrar izlenebilirler. Ayrıca sevdiğin bir dizi bulduğun zaman ilerlemek için tek yapman gereken yeni

bir bölüm izlemek. Filmler olduğu gibi sürekli sevebileceğin bir şey aramak zorunda kalmazsın.

Ayrıca dizideki karakterlerin tepkileri ve davranışları tutarlıdır. Böylece bazı kalıpları ve kelimeleri

tekrar tekrar görerek onları beynine kazırsın.

Evet mailin sonuna geldik.

“Burak, tavsiye ettiğin dizi var mı?” dediğini duyar gibiyim o yüzden burada tavsiye edeceğim.

Bu diziyi çeşitli kriterlere göre seçtim. Öncelikle kullanılan dil çok net ve her bölümde değişik

olaylar oluyor. Bu diziyi çalışarak çok kelime öğrenebilirsin

Her bölüm 20 dakika sürüyor bu da çalışmayı kolaylaştırıyor ve bölümlerin tekrar tekrar

izlenmesini kolaylaştırıyor

Dizi 3 sezon ve neredeyse 60 bölüm var bu da süreklilik açısından iyi bir şey

En önemlisi her bölümün yazılı metinleri var. Teker teker her karakter ne diyor, izlemeden önce

inceleyebilirsin. Bu altın değerinde bir şey =)

Diziye ait gerekli linkleri vermeden önce bunun bir çizgi film olduğunu belirtmek isterim. Eğer çizgi

filmlerden nefret ediyorsan bu bağlantıdan uzak dur =)

Dizinin adı: Avatar: The last air bender. Herhangi bir dizi sitesinde bulabilirsin.Her bölüme ait

metinlere de buraya tıklayarak ulaşabilirsin.

Evet ne düşünüyorsun? Dizi izleyerek çalışıyor musun? Faydasını gördün mü?

Burak

Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 1)

En son mailimde İngilizce’de etkili kelime öğrenmek için yapılması gerekenleri göstermiştim.

Bu ve göndereceğim bir sonraki mailde 12 etkili İngilizce kelime öğrenme yönteminden

bahsedeceğim.

Bu yöntemlerden hiçbiri diğerinden daha üstün değil. En güzel yöntem seni en çok motive eden ve

sıkılmadan devam ettirebildiğin yöntemdir.

Önceki mailimde dediğim gibi, bir dili hızlı öğrenen kişiler dersler dışında kendi çabalarıyla sürekli

yeni kelimeler öğreniyorlar ve öğrendikleri kelimeleri sistematik olarak tekrar ediyorlar.

Evet, hadi kelime öğrenme yöntemlerimize bakalım.

Kelime Öğrenme Yöntemleri

1) Çevrenden yararlanarak kelime öğrenmek

Hepimizin boş zamanı oluyor. Sokakta arkadaşımızı beklerken, bankada sıradayken alışveriş

yaparken, otobüste, arabada vb.

Bu yöntem için sürekli yanında taşıdığın küçük bir not defterine ihtiyacın var. Böylece boş zamanını

İngilizce’de kelime öğrenmek için kullanabilirsin. Tek yapman gereken çevrende gördüklerini

İngilizce olarak söylemeye çalışmak.

Bu yöntemi Almanca öğrenirken uyguladım ve gerçekten yeni kelimeleri rahatlıkla öğrenebileceğin

ve tekrar edebileceğin bir yöntem.

Mesela dışarıda yürürken karşıdan gelen insanların ne giydiklerini kendi kendime anlatmaya

çalışıyorum ve bilmediğim bir kelime çıkınca bunu hemen not alıyorum.

Yada sokakta gördüğüm bir etkileşimi kendime anlatıyorum. Mesela:

“Kadın simit satın alacak. Sanırım adamdan 2 simit istedi. Adam simitleri kağıt bir torbaya koydu ve

kadına verdi. Kadın çantasında cüzdanını arıyor. Hala cüzdanını bulamadı. Tamam şimdi cüzdanını

buldu ve satıcıya bozuk para uzattı. Simitleri aldı ve uzaklaştı. “

“ The woman is going to buy … (simit ne bilmiyorum ve hemen not alıyorum ).I think she wanted 2

( simit ) from the man. The man put the ( simit ) in a paper bag and gave it to the woman. The woman

is looking for her … ( cüzdan ne demek bilmiyorum ve hemen not alıyorum. ) in her purse. She still

couldn’t find her ( cüzdan ). Ok, now she found her ( cüzdan ) and gave the seller … (bozuk para ne

demek bilmiyorum ve not alıyorum ). She took the (simit) and walked away. “

Hemen kelimeleri not aldıktan sonra veya vaktim olduğunda kelimelerin anlamlarına bakıyorum

(telefonuna sözlük yükleyerek bunu yapabilirsin).

Simit - Bagel

Cüzdan - Wallet

Bozuk para - Change

Daha sonra kelimeleri kullanarak bütün etkileşimi kendi kendime tekrar anlatıyorum ve bir sonraki

“alıştırmaya” geçiyorum.

Bu şekilde boş vaktimi değerlendirmiş oluyorum, hiç sıkılmıyorum ve günlük hayatta ihtiyacım olan

kelimeleri öğrenip tekrar edebiliyorum.

Bu yöntemle olasılıklar sınırsız ve yapabileceklerin tamamen hayal gücüne kalmış. Mesela otobüste

veya dolmuşta giderken etrafında gördüğün her şeyin rengini söylemeye çalışabilirsin. Bunu 3-4 defa

yapınca renkleri bir daha asla unutmazsın. Denemeni tavsiye ederim.

2) Okuyarak kelime öğrenmek

Okuyarak ve bilmediğin kelimeleri çıkartarak kelime öğrenmek etkili yöntemlerden biridir. Karşına

sürekli olarak aynı bilmediğin kelimeler çıkıyorsa bunlar muhtemelen önemli ve sık kullanılan

kelimeler.

Bu yöntemle eğer düzenli olarak okursan önceden öğrendiğin kelimelerle sürekli karşılaşacaksın ve

böylece otomatik olarak tekrar etmiş olacaksın. Ayrıca kelimeleri cümle içinde öğrendiğin için hem

hatırlaman daha kolay olacak hem de kelimeyi nasıl kullanman gerektiğini bileceksin.

Bir kitabı hem İngilizce hem de Türkçe olarak takip etmek de son derece etkili bir yöntem. Bu

yöntemi denedim ve iyi sonuçlar aldım. Takıldığın yerlere Türkçe kitaptan bakıp, anlayıp devam

etmek hem hızlı hem de eğlenceli oluyor. Böylece hızlı bir şekilde kelime öğrenmiş oluyorsun.

Ayrıca kelimeleri öğrenip okuduğun kısımı anlayıp üstüne kitabın ses kaydını anlayarak 3-4 defa

dinleyince gerçekten çok etkili oluyor.

Türkiye’de Pandora kitapevi veya Robinson Crusoe gibi kitabevlerinden İngilizce kitap satın

alabilirsin.

Ayrıca ücretsiz İngilizce e-kitaplar için free-ebooks.net adresine gidebilirsin. Buraya üye olarak ve

“ücretsiz” üyeliği seçerek ayda 5 tane e-kitabı PDF formatında indirebilirsin.

Ayda 7 dolara ise bütün kitapların sesli olarak okunmuş hallerini de indirebilirsin. Böylece kitapları

hem metinden hem de ses kaydından takip etmek mümkün.

3) Yeni öğrendiğin kelimeleri sürekli göz önünde bulundurmak

Bu yöntem yeni öğrendiğin kelimeleri sürekli göz önünde bulundurmak ve onları sürekli tekrar etmek

üzerine.

Yeni öğrendiğin kelimeleri yapışkanlı not kağıtlarına yazarak buzdolabına, bilgisayarına veya sürekli

baktığın bir duvara asabilirsin ve yeni kelimeler öğrendikçe düzenli olarak bu kelimeleri yenileriyle

değiştirebilirsin.

Ayrıca bu kelimeleri küçük bir not defterine yazarak ve bu defteri yanında taşıyarak boş zamanlarını

değerlendirip yeni öğrendiğin kelimeleri sürekli tekrar edebilirsin.

Eğer yeni öğrendiğin kelimelerin sürekli gözünün önünde olmasını istiyorsan bu kullanabileceğin iyi

bir yöntem.

4) İngilizce hikayeler/makaleler okuyarak öğrenmek

Kısa İngilizce hikayeler ve makaleler okuyarak kelime öğrenmek de iyi yöntemlerden biri. Bu kuru

kuru kelime ezberlemekten çok daha etkili bir yöntem ve öğrendiğin kelimeleri cümle içinde görmen

açısından çok önemli.

Cümle içinde öğrendiğin bu kelimeleri sistematik olarak tekrar ettiğin zaman hızlı bir şekilde çok

kelime öğrenmek mümkün.

Bolca İngilizce makale/hikaye bulabileceğin sitelerden biri bu site. Her konuda makale bulmak

mümkün ayrıca bazı kelimelerin İngilizce olarak açıklamaları da var.

5) Konuşarak kelime öğrenmek

Bu yöntem 4-5 dili iyi konuşabilen bazı insanların kelime öğrenme yöntemi. Dışarı çıkarak

öğrenmeye çalıştıkları dili konuşan insanları buluyorlar ve hemen konuşmaya başlıyorlar.

Hatırlayamadıkları bir kelime olunca bunu karşı tarafa el kol hareketleriyle anlatıyorlar ve karşı taraf

kelimeyi söyleyince ezberliyorlar.

Çoğu zaman bu sırada duydukları utancın kelimeyi beyinlerine kazıdığını iddia ediyorlar.

Şahsen bu yöntemi denemediğim için bu konuda yorum yapamayacağım ama son derece etkili bir

yöntem gibi gözüküyor.

6) Mnemonics (mems)

Eğer “hafıza tekniği” kullanma fikri hoşuna gidiyorsa bu yöntem sana göre olabilir. Bu yöntemde

öğrendiğin yeni bir kelimeyi bir resim veya durumla ilişkilendiriyorsun ve bunun sonucunda kelimeyi

daha iyi hatırlıyorsun.

Bu konuda kullanabileceğin iyi bir site “Memrise”. Orada kelimelerle ilgili kendine göre hafıza

dosyaları oluşturabiliyorsun ve kelimeleri tekrar edebiliyorsun.

Evet ilk 6 kelime öğrenme yöntemi bunlar. Bu yöntemlerden birkaçını birleştirip beraber kullanarak

da kendi yöntemlerini oluşturabilirsin ve kendine göre sıkılmadığın bir yöntem oluşturabilirsin.

Bundan bir sonraki mailimde diğer 6 kelime öğrenme yöntemine bakacağız. Ayrıca Almanca

öğrenirken kendi uyguladığım kelime öğrenme yöntemini de seninle paylaşacağım.

Burak

Kelime Öğrenme Yöntemleri (Part 2)

En son mailimde İngilizce’de 6 tane kelime öğrenme yöntemi göstermiştim. Bu mailde 5 tane daha

etkili kelime öğrenme yöntemi göstereceğim.

Bu yöntemlerden birini veya birkaçını kullanarak kendine uygun olan ve sürdürülebilir bir sistem

oluşturabilirisn.

Aslında kendi kullandığım yöntemi de bu maile yazacaktım fakat mail çok uzun olunca onu ayrı bir

mail olarak göndermeye karar verdim.

Evet hadi 5 kelime öğrenme yöntemine daha bakalım

7) Flashcard kullanarak öğrenmek

Flashcard kullanmak popüler bir kelime öğrenme yönteml. Bu yöntemde kırtasiyeden rahatlıkla

bulabileceğin küçük kartlar kullanılıyor. İstersen kağıtlardan keserek kendi kartlarını da

oluşturabilirsin.

Kartın bir yüzüne yeni öğrendiğin kelimeyi, diğer yüzüne ise Türkçe anlamını yazıyorsun.

Daha sonra bunları 4 desteye ayırıyorsun ve düzenli olarak tekrar edip yeni kelimeler ekliyorsun.

Sistem şu şekilde:

Öğrenmeye çalıştığın kelimeleri kartlara yazıyorsun ve yeni desteni oluşturuyorsun. Bu deste senin

birinci desten oluyor. Bu desteyi her gün gözden geçirmen lazım ve tavsiyem burada 50 taneden fazla

kelime/kart olmaması çünkü deste gözüne büyük gelirse çalışmaktan kaçınabilirsin.

Ertesi gün bu desteyi alıp kelimelerin bir kısmını öğrenmeye çalışıyorsun. İyi öğrendiğini

düşündüğün kelimeler senin ikinci desten oluyor. İkinci desteyi haftada en az 1 - 2 kez gözden

geçirmen lazım.

Eğer ikinci destedeki bir kelimeyi hızlı bir şekilde bilemezsen bu kelimeyi tekrar birinci desteye

koyuyorsun. Eğer o kelimeyi hiç duraksamadan saniyesinde bilebiliyorsan artık o kelimeyi 3. desteye

koyma vakti gelmiştir.

3. desteyi ayda bir gözden geçirmen yeterli. Bu şekilde her gün yeni öğrendiğin kelimeleri sistematik

olarak tekrar edebilirisn. Bir sonraki mailimde bunu ücretsiz bir yazılımla otomatik olarak nasıl

yapabileceğini de göstereceğim.

Kendi tarzına göre kartlara örnek cümleler de yazabilirsin. Hatta kelimeyi hangi cümleden

öğrendiysen o cümleyle beraber kelimeyi yazıp, altını çizip kartın arkasına kelimenin anlamını

yazman daha etkili bir yöntem.

Aradan 6-7 ay geçtikten sonra artık bir kelimeyi kesinlikle bildiğine eminsen o kartı çöpe atabilirsin.

Yani 4. desten “çöp destesi” oluyor.

8) Online yazışarak kelime öğrenme

Bir başka kelime öğrenme yöntemi insanlarla sürekli yazışarak bilmediğin kelimelere bakmak. Eğer

yeni insanlar tanımak ve onlarla yazışmak hoşuna gidiyorsa bu yöntem sana uygun olabilir. İnsanlarla

yazışarak ve bilmediğin kelimelerin anlamlarına bakarak da kelime hazneni arttırabilirsin.

Burada öğrendiğin kelimeleri not alıp sürekli tekrar edebilirsin. Bunu yaptıkça ve yazışmaya devam

ettikçe öğrendiğin kelimelerle tekrar tekrar karşılaşacaksın ve bu kelimeler aklında kalacaktır.

Pratik yapma kaynaklarını gösterdiğim kitapta yazışacak insan bulmak mümkün. Daha fazla detay

için oraya bakabilirsin.

9) Okuyarak dinle

Bu anlatacağın yöntemi kendim denemedim fakat kelime öğrenme açısından faydalı olduğunu

söyleyen insanlar gördüm. ( hepsi dil öğrenmede başarılı )

Bu yöntem için bir kitap veya bir içeriğin İngilizce ses kaydı ve o ses kaydının Türkçe metni

gerekiyor. Bununu için “Harry Potter” gibi popüler kitapların İngilizce ve Türkçe versiyonlarını

kullanman ulaşılabilirlik açısından daha rahat olabilir.

Yöntem, kitabın veya içeriğin ses kaydını dinlerken aynı zamanda Türkçe metnini okumaktan

oluşuyor. Dinledikçe ve kitaptan takip ettikçe ses kaydını anlamaya çalışman lazım.

Bu yöntemi tek başına bu şekilde kullanmaktansa başka kelime yöntemleriyle birleştirip kullanman

daha mantıklı olabilir. Ama uzun vadede seni motive ediyorsa ve yeni kelimeler öğrenmeni sağlıyorsa

bu yöntem sana göre olabilir.

10) Şarkı dinleyerek kelime öğrenmek

Şarkı dinleyerek de kelime öğrenebilirsin. Eğer İngilizce şarkı dinlemeyi seviyorsan, tane tane ve

yavaş söylenen cümleler içeren bir şarkı bulabilirsin ve bu şarkının sözlerine bakarak yeni kelimeler

öğrenebilirsin.

Ayrıca bu şarkıları tekrar ederek ve kelimeleri doğru telaffuzla söyleyerek telaffuz da çalışabilirsin.

Dinlediğin bir şarkının sözlerini kolayca bulabileceğin bir site www.lyrics.com sitesi. Burada hemen

hemen bütün şarkıların sözleri var.

Şarkıyı burada bulamasan bile Google’a şarkının adını ve ardından “lyrics” kelimesini yazdığın

zaman şarkının sözlerini rahatlıkla bulabilirsin.

11) Çeşitli kelimeleri birbiriyle ilişkilendirerek

Eğer temel kelimeler (mesela renkler veya in, on, at kelimelerini) veya belli bir konuyla ilgili

kelimeler (mesela oturma odasında bulunan eşyalar) öğreniyorsan bu yöntemi kullanabilirsin.

Teker teker kelimeleri ezberlemektense 2-3 temel konuyu birden öğrenmek ve kendi cümlelerini

kurmak daha yararlı olacaktır. Ayrıca cümleleri ne kadar enteresan bir şekilde kurarsan kelimeler

aklında o kadar iyi kalacaktır.

Mesela diyelim hayvanları, oturma odasındaki eşyaları ve in, at, on, under prepositionlarını

öğrenmeyi seçtin. Gerekli kelimeleri çıkardıktan sonra bunlarla ilgili kendi cümlelerini oluştur.

Örneğin;

The tiger is on the couch (Kaplan koltuğun üzerinde)

The elephant is under the rug (Fil halının altında)

There is a dog on the television (Televizyonun üzerinde bir köpek var)

I can see a bird in the vase (Vazonun içinde bir kuş görebiliyorum)

There are ants on the wall (Duvarın üzerinde karıncalar var)

Bu cümleleri sadece yazarak değil de söyleyerek tekrar edersen konuşma akıcılığını da arttırabilirsin.

Kuracağın cümleler tamamen hayal gücüne bağlı. Bu şekilde aynı anda 2, 3 hatta 4 temel konuyu

çalışmak mümkün.

Evet diğer 5 kelime öğrenme yöntemi bukadar. Dediğim gibi bunlardan birkaçını birleştirerek

kendine özgü, sıkılmadığın yöntemler oluşturabilirsin. Kelime öğrenmek çok uzun bir süreç ve buna

sürekli devam etmeslisin. Eğer büyük bir ara verirsen öğrendiğin kelimeleri unutma ihtimalin

artacaktır.

Birkaç gün sonra atacağım mailimde kendi kelime öğrenme ve tekrar etme yöntemlerimi, kullandığım

yazılımları, kendimi nasıl motive ettiğimi ve sıkıldığım zaman ne yaptığımı göstereceğim. Bunu

görmen kendi yöntemini oluşturman açısından sana yardımcı olacaktır.

Burak

Benim Kullandığım Kelime Öğrenme Yöntemleri

Bu mailimde kullandığım ve işime yarayan kelime öğrenme yöntemlerinden ve zaman kazanmak için

kullandığım güzel bir yazılımdan bahsedeceğim.

Kelime öğrenmek ve öğrenilen kelimeleri unutmadan akılda tutmak ve bunları konuşma içerisinde

kullanmak dil öğrenme açısından en zor şeydir. Fakat başardığın zaman da çok güzel bir duygudur.

Evet son kelime öğrenme yöntemine bakalım. Bunu seni motive etmek ve sana bir örnek vermek için

yazıyorum.

Bire bir aynısını kullanmak zorunda değilsin. Senin için işe yarayan ve karakterine uygun yöntemler

kullanmak sürdürülebilirlik açısından her zaman en iyisi olacaktır.

12) Benim kullandığım yöntem

Öncelikle beni motive edecek ve uzun vade devam ettirebileceğim yöntemler seçmeye çalışıyorum.

İngilizce tekrar etmek açısından yaptığım fazla bir şey yok. audible.com sitesinden ilgilendiğim

konularla ilgili her ay 2 kitap satın alıp dinliyorum. Ayrıca sürekli internet üzerinden her gün İngilizce

içerikler ve haberler okuyorum. Herhangi bir çaba harcıyormuşum gibi hissetmiyorum.

Öğreniyormuş gibi de hissetmiyorum çünkü her şeyi anlıyorum.

Çok nadir de olsa spesifik bir konuyla ilgili (mesela politika veya bir konuyla ilgili terim) bilmediğim

bir kelime çıkıyor. Eğer karşıma çok sık çıkarsa sözlükten bakıyorum ve öğreniyorum. Onun

haricinde kelime öğrenmiyorum. Sadece sevdiğim şeyleri İngilizce olarak yapıyorum.

Almanca öğrenirken ekstra bir çaba harcamam lazım ve aktif olarak kelime öğrenmem gerekiyor.

Bazen karşılaştığım bir kelimenin oturması için 4-5 defa o kelimeyle tekrar karşılaşmalıyım. 6-7 defa

karşılaşıp hatırlayamadığım kelimeler de oluyor.

Yeni kelimeler öğrenirken 3-4 tane farklı yöntemi değişmeli olarak kullanıyorum ve bu yöntemler

hem sıkılmamı engelliyor hem de bana moral veriyor.

1) Kitap okuyarak

Kitap okuyarak kelime öğrenmek en sevdiğim yöntemlerden biri. Seçtiğim kitabın ses kaydı mutlaka

olmalı ve kitapla ilgilenmeliyim.

Bilmediğim kelime sayısına göre 1,2 veya 3 sayfa okuyup bilmediğim bütün kelimeleri çıkarmaya

çalışıyorum. Bazen sözlükten bakmama rağmen bir anlam ifade etmeyen cümleler oluyor. Eğer kitap

popüler ise (ki genelde popüler kitaplar seçiyorum ) kitabın İngilizcesinden veya Türkçesinden

cümleye bakıp anlamaya çalışıyorum. Eğer kitabın orjinalini bulamıyorsam bu cümleyi komple

geçiyorum. Çok önemli değil.

Belli sayıda kelime çıkardıktan sonra bu kelimeleri önceki mailimde anlattığım “Flashcard”

yöntemiyle tekrar ediyorum. Fakat ben elimle flashcard hazırlayıp çalışmak yerine bilgisayarıma

indirdiğim popüler bir yazlımı kullanmayı tercih ediyorum.

Bu yazılımla otomatik olarak bir kelimeyi iyi bilip bilmediğimi buluyorum ve bilme seviyeme uygun

aralıklarla yazılım bana bu kelimeleri tekrar ettiriyor. Benim tek yapmam gereken kelimeleri girmek

ve her gün yazılımı açıp bu kelimeleri tekrar etmek.

Bahsettiğim yazılım Anki. Anki gibi yazılımlara SRS (Spaced Repetition Software) deniyor ve

“Flashcard” sistemini çok kolay bir şekilde uygulamanı sağlıyor.

Eğer ilgileniyorsan yazılımı nasıl kullanabileceğinle ilgili bir dosya hazırladım. Buraya tıklayarak

indirebilirsin - Kelime öğrenmek için Anki

Bütün kelimeleri öğrenip anki yazılımına girdikten sonra çalıştığım ve anladığım sayfaları 5-6 defa

tamamen anlayarak dinliyorum. Son 2 dinlemede sesli olarak tekrar etmeye çalışıyorum.

Ertesi gün Ankiyi açıyorum ve bana sorduğu kelimeleri ve cümleleri çalışıyorum. Daha sonra

yukarıda söylediklerimi tekrar ediyorum.

2) Dizi izlemek

Yukarıda anlattığım yöntem ara ara beni sıkıyor. Çalışmayı bırakmak yerine kısa bir süreliğine

çalışma yöntemimi değiştiriyorum.

Canım kelime çalışmak istemediği zaman kendime güzel bir dizi buluyorum. Mesela bu sıralar

Almanca olarak “türkisch für anfänger” dizisini izliyorum.

Bu diziyi izlerken amacım kelime öğrenmektense diziyi olabildiğince anlamak. %60

anlayabiliyorsam veya olayları takip edebiliyorsam benim için yeterli. Fakat bunu yapmamın bir

amacı var.

Dizinin konusuna kendimi kaptırdığım zaman bazen önemli fakat anlamadığım bir yer olduğunda

çıldırıyorum ve ne olduğunu deşifre etmek için kelimeleri sözlüğe giriyorum ve anlamaya

çalışıyorum. Böylece yine yeni kelime öğrenmiş oluyorum fakat öğreniyormuşum gibi

hissetmiyorum. Bu da beni yormuyor.

Ayrıca dizide bazı noktalarda okuduğum kitaplardan öğrendiğim 3-4 kelimeyle karşılaşıyorum ve

bunun sonucunda söylenenleri anlıyorum. Mesela “Ich bin stolz auf dich” cümlesi söyleniyor ve ben

çalıştığım kitaplardan “stolz” kelimesini önceden öğrendiğim için cümleyi hemen anlıyorum. Bu da

beni mutlu edip heyecanlandırıyor ve belli bir süre sonra diziyi bırakıp tekrar kitaptan kelime

çalışmak için motivasyonum oluyor.

3) Günlük hayatta lazım olacak kelimeler

Bazen dışarıda boş vaktim olduğunda etrafımda olan şeyleri kendi kendime, öğrenmeye çalıştığım

dilde anlatmaya çalışıyorum. Bilmediğim bir kelimeyle karşılaştığım anda telefonumda yüklü olan

bir sözlükten bilmediğim kelimeye bakıyorum ve devam ediyorum.

Eskiden bilmediğim kelimeleri not alırdım fakat bunu yapmaya çalışmanın beni engellediğini ve

bunun sonucunda da bir süre sonra komple bu yöntemi kullanmadığımı fark ettim.

Kendimi not almaya zorlayıp canımı sıkacağıma hiç not almıyorum ve kelimelere hemen o saniye

telefonumdan bakıyorum. Kelimeleri ileride hatırlamamam çok önemli değil. Eninde sonunda o

kelimelerle yeterli kez karşılaşıp onu ezberleyeceğimi biliyorum.

Evet benim kullandığım ana kelime öğrenme yöntemleri bunlar. Deneye deneye kendimi sıkmadan

sürekli uygulayabildiğim yöntemleri kullanmayı öğrendim ve sıkılırsam vakit kaybetmeden ne

yapmam gerektiğini buldum.

Tabii ki de çalışamadığım günler oluyor ve bazen ara veriyorum fakat fırsatım olduğu an tekrar

çalışmaya başlıyorum.

Evet, benim kelime öğrenme yöntemim bu şekilde. Sen de buna benzer bir şekilde birkaç farklı

yöntemi birleştirerek sistematik olarak kelime öğrenebilirsin.

Burak

3 Yılda 3 Dil Öğrenen Sid Efromovich’in Kullandığı Dil

Öğrenme Teknikleri

Dil öğrenmeyi başarmış insanların tecrübeleri çok önemli. Bu videolu yazıda, kısa sürede 3 dil

öğrenmeyi başaran Sid Efromovich’in Konferansını inceleyeceğiz.

Sid, bu videoda en sık kullandığı dil öğrenme tekniklerini anlatıyor. Eğer videoda söylenen her şeyi

anlamakta zorluk yaşıyorsan, videonun altında dakika dakika nelerin anlatıldığını yazıp kendi

yorumlarımı da kattım.

Gerekli videoya ulaşmak için bu bağlantıya tıklayabilirsin:

- http://etkilipratikingilizce.com/dil-ogrenme-teknikleri/

Burak

Buna dikkat etmen lazım...

Bu hafta önemli ve çoğu kişinin pek çalışmadığı bir konu üzerinde duracağım; Telaffuz.

Telaffuz önemli mi? Hangi tarz telaffuzu öğrenebilirim? Ne zaman telaffuza ağırlık vermeliyim? Ne

şekilde çalışmam lazım?... Aklına bu tarz sorular takıldıysa, merak etme. Bu ve bundan sonraki yazıda

hepsini inceleyeceğiz =) Uzatmadan, başlayalım…

Telaffuz önemli mi? ve Telaffuzunun iyi olup olmadığını nasıl anlarsın?

Telaffuz önemli mi? sorusuyla başlayalım. Tahmin de edebileceğin gibi evet, telaffuz önemli. Ama

düşünülenin aksine, mükemmel bir İngiliz veya Amerikan aksanına sahip olman gerekmiyor.

Şu an yaşadığımız dönemde İngilizce o kadar çok konuşuluyor ki, artık her ülkenin kendine özgü bir

aksanı var. Araplar farklı şekilde konuşurken, hintliler çok farklı konuşuyor. Mısır aksanıyla, İtalyan

aksanıyla ve fransız aksanıyla konuşan milyonlarca insan var.

Kısaca önemli olan nokta anlaşabilmek ve iletişim kurabilmek haline geldi.

Buna rağmen telaffuz çalışmamak tehlikeli olabilir. Bütün kelimeleri, kalıpları ve gramer kurallarını

bilsen de ve doğru cümle kursan da, karşındaki kişi seni yine anlamıyorsa telaffuzun kötü demektir.

Bu durum başına geldiyse, gerçekten enteresan bir deneyim olduğunu biliyorsun. Cümleyi son derece

doğru kurduğuna eminsin fakat karşındaki kişi yine de anlayamadığını söylüyor. Sen cümleni

tekrarlıyorsun ve karşındaki yine anlamıyor.

3. kez tekrarladıktan sonra sonunda seni anlıyor, senin kurduğun cümlenin aynısını sana geri

söyleyerek gülüyor.

Bu noktada iki şey oluyor. Ya telaffuzunun kötü olduğunu ve bu yüzden insanların seni anlamakta

zorlandığını fark ediyorsun, ya da karşındaki kişinin sırf seninle dalga geçmek için tuhaf tuhaf

davrandığını düşünüyorsun. İkisi de güzel duydular değil…

İngilizce’de kelimelerin telaffuzu gerçekten sıkıntı yaratabiliyor. Çoğu zaman sadece kelimenin

yazılışına bakarak telaffuzunu tahmin edemiyorsun. Bu özellikle sadece okuyarak veya bir liste

üzerinden öğrendiğin kelimeler için kötü sonuçlar oluşturabiliyor.

Beard (biyırd) kelimesinin telaffuzu heard (hörd) kelimesinden çok farklı. Goes (gous) kelimesinin

telaffuzu ile does (daz) kelimesinin telaffuzu birbirine yakın bile değil. Sea kelimesi “sii” şeklinde

telaffuz edilirken, idea kelimesi “aydia” şeklinde telaffuz ediliyor.

Hal böyle olunca, telaffuzundan emin olduğunu düşündüğün kelimeler bile yanlış çıkabiliyor.

Örneğin, mine (mayn) kelimesini öğreniyorsun ve daha sonra “determine” kelimesini “ditörmayn”

şeklinde telaffuz etmek doğruymuş gibi geliyor. Halbuki bu kelimenin telaffuzu “ditörmin” şeklinde.

Bu sefer doğru konuşsan da, karşındaki insanlar seni anlamakta zorlanabiliyor. Özellikle karşındaki

kişi İngilizce konuşulan bir ülkeden geliyorsa. Çünkü genelde bu insanlar bu tarz telaffuzlara alışkın

olmuyorlar. İkinci dili İngilizce olan insanlar bu konuda biraz daha tecrübeli.

Peki bu kadar farklı aksan varken hangisini öğrenmem lazım?

Sormana sevindim =) Hangi ülkeden olursa olsun, iyi İngilizce konuşan herkes, şu iki aksandan birini

rahatlıkla anlayabiliyor: General American (GenAm) ve İngiliz aksanı (buna aynı zamanda Received

Pronunciation ve RP de deniyor).

Bir sonraki e-postamda, ikisinin de artılarına ve eksilerine değineceğim ama şimdilik şunu bilmeni

istiyorum; İzlediğin dizilerin ve filmlerin %90’ı GenAm yani amerikan aksanıdır. Benim

videolarımdaki telaffuzlar da GenAm. Bu sebepten; GenAm konusunda yardım almak ve pratik

yapmak çok daha kolay olacaktır.

Bir sonraki e-postamda seçimini, ne şekilde telaffuz çalışabileceğini ve kullanabileceğin siteler gibi

konular üzerinde yoğunlaşacağım. Bunlara bu e-postada girmemeye karar verdim.

Sonuç

Sonuç olarak bir İngiliz veya Amerikalı gibi konuşmak için kendini zorlayıp zaman kaybetmene

gerek yok. Önemli olan temiz ve karşı tarafın seni rahatlıkla anlayabileceği bir telaffuza sahip olmak.

Bir kelimenin telaffuzunu bildikten sonra ona benzeyen başka bir kelimenin aynı telaffuza sahip

olacağını varsaymaman lazım (beard ve heard gibi). İngilizce’de kelimelerin telaffuzu değişkenlik

gösteriyor ve kötü telaffuzlar karşındaki kişinin seni anlamasını engelleyebilir.

Bir sonraki hafta bu konuyla ilgili çok daha fazla detaya gireceğim ve yapabileceklerini adım adım

sıralayacağım.

Şimdilik seni bir soruyla bırakıyorum. Aynı yazılsa da farklı telaffuz edilen kelimelere dikkat ediyor

musun?

Burak

Rezil Olmuştum…

Kahvemi yaptım, klavyeyi önüme aldım ve yine karşındayım =) Bugün sürekli mail aldığım “hata

yapmaktan korkuyorum” konusu üzerinde duracağım.

Hata yapmaktan korkmak, rezil olmak, komik duruma düşmek, “konuşurken takılacağım” stresine

girmek herkesin bir noktada yaşadığı bir şey.

Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: “İngilizce konuşurken hata yapmak benim başıma gelen en

güzel şeydi.”

Evet söyledim işte! Sürekli hata yapmak benim İngilizcemi mükemmelleştirdi.

Çoğu zaman hatalı söylediğimiz bir şeyin farkında bile olmuyoruz. Benim başıma gelen de tam olarak

buydu.

Yıl 2004. Amerikalı komşumun okuldan İngiliz arkadaşları evine geldi. Beni de eve playstation

oyunu oynamak için çağırdılar. İngilizlerle o zamana kadar pek konuşmuşluğum olmadığı için ilk

birkaç saat tepkilerine ve telaffuzlarına alışamadım. Çok tuhaf geliyordu…

Eve ulaşıp Josh ve Joe ile tanışır tanışmaz bana aralarında şakalaştıkları ve tartıştıkları bir konudan

bahsettiler. Bir karara varamadıklarını ve bu yüzden bana bir soru soracaklarını söylediler;

Josh: “How do you spell colour?” diye sordu ( Sen “renk” kelimesini nasıl yazarsın? gibi bir anlama

geliyor. )

Fakat ben İngilizce aksanına alışkın olmadığım için soruyu “How do you spell cola?” diye anlayıp

“C-O-L-A” cevabını vermiştim.

2 saniye süren derin bir sessizliğin ardından bir kahkaha koptu. Durumu tam olarak anlamasam da

tuhaf ve aptalca bir şey söylediğimin farkındaydım.

“No, not cola, COLA!” dedi Josh.

Suratına “eeeee?” der gibi baktım.

“Like red, blue ,green, you know, colour! (Kırmızı, mavi , yeşil gibi. Bilirsin işte, Renk!)”

Hemen “Oooo, C-O-L-O-U-R” dedim.

Mike kızmıştı, hayal kırıklığıyla yüzüme bakıyordu.(Amerikalılar “color” diye yazar.) Ben

kitaplardan hep “colour” olarak gördüğüm için böyle bir farkın olduğunu bilmiyordum. Enteresan!

Bana güldükleri için utanmıştım. Biraz şakalaştıktan sonra oyun oynamaya başladık. Ne oynadığımızı

şuan hatırlamıyorum. Sanırım futbol oyunuydu. İşin ilginç tarafı o günle ilgili en net hatırladığım

anlar hep rezil olduğum anlardı. =)

Bir noktada oyunu durdurmam gerekti. Bende;

“Pause(pauz) for two seconds (iki saniyeliğine dur/durdur)” dedim. Yine gülme sesleri…

“Bu sefer ne oldu?” dedim.

“Az önce ne dedin sen? Bir daha söylesene!” dediler. Cümleyi tekrar ettim. Bu sefer daha fazla

güldüler…

Bana aslında onun “pauz” diye değil “paaz” diye telaffuz edildiğini söylediler. “Nereden öğrendin ki

öyle söylemeyi?” deyip güldüler.

O günden sonra “pause” kelimesini bir daha asla yanlış söylemedim…

Günün sonunda çok eğlendiklerini söylediler ve benim de Mike’la arada sırada onların evine gelmemi

istediler. Ben de kabul ettim.

Geçen aylar içinde yine sürekli hatalar yaptım, anlamadığım komik şeyler oldu ama sonunda İngiliz

aksanına da tamamen alıştım. Bir süre sonra yanlarında konuşurken çok rahat hissediyordum.

Söyledikleri her şeyi Türkçe anlar gibi anlıyordum.

Bu süre içinde;

“Break in (alıştırmak/alışmak)

Amerikalıların “mom” derken İngilizlerin “mum” dediğini

Amerikalılar “while” derken İngilizlerin bazen “whilst” dediğini ( “while walking home” ile

“whilst walking home” gibi)

İngilizlerin kullandığı “blimey, bloody, ace” gibi kelimeleri...

Öğrendim. Bunlar sadece şu anda hatırlayabildiklerim. Bunun haricinde onlarca şey öğrendim ve bir

o kadar da hata yaptım.

Bir gün Mike’ın okuluna gittik. Akşam sınıf arkadaşlarıyla konsere gideceklerdi ve beni de davet

etmişti. Beni arkadaşlarıyla tanıştırdı.

Tanıştırırken “Bu Burak. Türk ama mükemmel İngilizce konuşuyor.” diye tanıştırdı.

“Yok ya mükemmel falan konuşmuyorum.” diyerek ellerini sıktım. Mike “ Don’t be ridiculous

(saçmalama)” dedi. O kadar rezil olduğumu hissettikten sonra beni arkadaşlarıyla bu şekilde

tanıştırması beni çok şaşırtmıştı.

Akşamında Josh ve Joe ile buluştuğumda ve onlar da beni kendi arkadaşlarıyla tanıştırdığında, Türk

olmama rağmen mükemmel İngilizce konuştuğumu söyleyince durumu anladım.

Kimse senin yaptığın küçük ve komik hataları aldırmıyor. Yeter ki karşı tarafla genel olarak etkili bir

şekilde anlaş. Soru sorduklarında kendini doğru zamanda doğru şekilde ifade et. Kafandakileri

“yanlış” da olsa karşı tarafa aktar.

Zamanla, hata yapa yapa o küçük hatalar da yok olmaya başlıyor.

O hataları yaptığımda ve insanlar bana güldüğünde, yalan söylemeyeceğim, kötü hissetmiştim.

İngilizce konuşmaktan çekinmeye başlamıştım. Ağzımı açıp birşey söyleyesim gelmiyordu. Sadece

susup dinlemek istiyordum.

Ama geriye baktığımda iyi ki susmamışım diyorum. Bu hataları yapmak uzun vadede bana inanılmaz

bir özgüven kattı. İngilizcemin gerçekten de mükemmelleşmesini sağladı.

Bunları sana anlatıyorum çünkü kafanda “hata yapma korkusu” olmasını istemiyorum. Okullarda ve

kurslarda hata yapmak hep kötü bir şey gibi gösteriliyor.

Yanlış kelime kullanınca hata yapmış oluyorsun, gramer yapısını yanlış hatırlayınca hata yapmış

oluyorsun, cümleyi hatasız bir şekilde söyleyemeyince hata yapmış oluyorsun…

Bütün bunlar sana hata yapmayı kötü bir şeymiş gibi gösteriyor. Ama gerçek dünyada böyle değil.

Gerçek dünyada başlangıç noktan iletişim kurabilmektir. Hatalarsa İngilizceni mükemmele götürecek

yoldur.

İleride biri seni işe aldığında konuşurken hata yapmadığın için almayacak. O önemli bir detay değil.

Etkili bir şekilde iletişim kurup iş halledebiliyor musun? En önemli soru bu. Bunu yapabiliyorsan

kimse hatalarını umursamayacak.

Niye umursasınlar ki? Sen Türksün. Nasıl kimse bir Amerikalının mükemmel Türkçe konuşmasını

beklemiyorsa, senin de mükemmel İngilizce konuşmanı kimse beklemiyor.

Asla başlangıç noktasını “hata yapmamak” olarak görme. Böyle görürsen kolay kolay çıkamayacağın

bir döngüye girmiş olursun.

Bu yüzden bu günden sonra düşünce şeklini değiştirmeni istiyorum. Mümkün oldukça hata yapmanı

istiyorum. Hatta, eğer yapabiliyorsan, kendine günlük minimum hata yapma miktarı koymanı

istiyorum. (10, 15, 20 gibi). Bu sayıda hata yapmadan o günlük çalışman bitmesin.

Bunu yaptığın zaman,

Otomatik olarak seviyene uygun miktarda çalışmış olacaksın. Eğer seviyen yüksekse hata yapmak

için daha fazla konuşman gerekecek.

Yanlışlarını keşfetmene yardımcı olacak. Çoğu zaman neyi yanlış yaptığımızı bilmeyiz bile. Hata

yapmak bunu öğrenmenin en iyi yolu.

Hatalarını düzeltip doğru konuşmaya başladıkça motivasyonun artacak.

Bunu yaparak iletişime odaklı olacaksın. İletişim de etkili İngilizce konuşmanın ilk adımı.

“Yıllardır İngilizce çalışıyorum ama hala cümle kuramıyorum” döngüsünden yavaş yavaş

çıkacaksın.

İngilizce konuşabileceğin her ortamda rezil olacağını düşünmeden İngilizce konuşacaksın çünkü

hata yapmanın ve iletişime odaklanmanın önemini biliyor olacaksın.

Bunu yapmak zor mu? Doğrusunu istersen, evet zor! Kimse rezil olmak, komik duruma düşmek

istemez. Ben kesinlikle istemiyordum.

Peki karşılığında kazanacakların buna değecek mi? Kat kat değeceğine emin olabilirsin! Uzun vadede

kazanan sen olacaksın. Herkes “İngilizce konuşamıyorum” diye üzülürken sen olayı çözmüş

olacaksın.

O yüzden susma. Konuş ve hata yap…

Ne düşünüyorsun? Sen konuşmaktan ve hata yapmaktan korkuyor musun? Bu durumu düzeltmek için

planların var mı? Bu maile cevap vererek bana anlatabilirsin.

Burak

Kendimi kötü hissetmiştim...

Yıllar önce, Amerikalı arkadaşım Mike ve onun iki İngiliz arkadaşı Josh ve Joe ile evlerinde

Playstation üzerinden oyun oynuyorduk. Tam ne oynadığımızı hatırlamasam da bir futbol oyunu

olduğunu hatırlıyorum.

Her şey iyi gidiyordu. Yavaş yavaş İngiliz aksanına alışmıştım ve kendimi rahat hissediyordum.

Bir noktada bir şey söylemek için oyunu durdurmak istedim ve onlara “Pause the game!” dedim. Ama

pause kelimesini “pauz” şeklinde telaffuz ettim.

Bir saniyelik bir sessizlikten sonra gülmeler başladı. Mike sürekli “What did you say?”, “Say it

again!” deyip duruyordu. Bense hala neyi yanlış söylediğimi anlamaya çalışıyordum.

Sonra taklidimi yaparak “Pauz!” demeye başladıklarında durumu anladım.

Ben de gülüyordum ama içten içe kendimi kötü hissediyordum. O kadar iyi İngilizce bilmeme rağmen

(o noktada akıcı konuşup kafamdaki her düşünceyi karşı tarafa rahatlıkla aktarabiliyordum) canım

daha fazla konuşmak istemiyordu.

Aynı hatayı tekrar yapmamak için kelimenin doğrusunu sorduğumda bana “Paaz” şeklinde telaffuz

edilmesi gerektiğini söylediler.

O kadar sene İngilizce konuşmuştum ve bu kelimenin doğru telaffuzunu öğrenmemiştim. Sanırım

daha önce kimse o kelimeyi telaffuz ettiğimde beni uyarmadığı çin farkına bile varmadım. Bazen

dalga geçilmek bile faydalı olabiliyor =).

Bu durum senin başına da gelecek. Özellikle başlarda… ve eğer konuşurken sürekli olarak kelimeleri

yanlış telaffuz ediyorsan, cümleyi doğru kursan da insanların seni anlamama ihtimali var. Bu da moral

bozucu bir durum.

Bu yazıda ne şekilde telaffuz çalışman gerektiğini ve atman gereken adımları listeleyeceğim. Böylece

bu duruma gereken önemi vermeye hazır olduğunda ne yapman gerektiğini bileceksin.

Telaffuz Yol Haritası

Aksan seçmelisin

İstikrar önemli ve istikrarlı bir telaffuz için öncelikle bir aksan seçmelisin. İngilizce’de çok farklı

aksanlar var ama dünyadaki herkesin anladığı ve kabul ettiği en yaygın iki aksan Amerikan aksanı

(GenAm) ve İngiliz aksanı (British accent veya RP).

Hangisini seçeceğin tamamen sana bağlı. İkisinden birinde iyi bir telaffuza sahip olmak, herkes

tarafından anlaşılmak için yeterli. İşte değerlendirmen gereken birkaç nokta;

Materyal bulmak açısndan Amerikan aksanı (GenAm) en iyisi. İzlediğin dizilerde, dinlediği

podcastlerde, en iyi filmlerde ve oyunlarda %90 oranında GenAm kullanılıyor. Bu sebepten, çalışacak

ve dinleyecek çok daha fazla materyalin var. Buna ek olarak takıldığın yerlerde yardım almak çok

daha kolay.

İngiliz aksanına sahip insanlara oranla çok daha fazla Amerikan aksanı konuşan insan var. Bu

sebepten bu aksanla çok daha fazla karşılaşacaksın.

En iyi sözlükler genelde İngiltere’den çıkıyor ve o sözlükteki telaffuzların çoğu İngiliz aksanına

odaklanıyor.

Amerikan aksanı herkes tarafından kabul gören standart bir aksan. İngiliz aksanı ise elit bir aksan

olduğu için, onu konuşan insanlar genelde daha yüksek sosyal statüye ve zekaya sahiplermiş izlenimi

yaratıyor.

Bu noktaları göz önünde bulundurarak aksanını seçebilirsin. Kişisel olarak Amerikan aksanını

öğrenmenin ve anlamanın daha kolay olduğunu düşünüyorum. Fakat dediğim gibi, bu kişisel bir

tercih.

Sitemdeki videolarda ve ses kayıtlarında kullanılan aksan Amerikan aksanı.

Dinlerken seslere odaklan

Aksanını seçtikten sonra, sırada düzenli olarak alıştırma yapmak var. En önemlisi de dinleme

alıştırmaları yapmak.

İngilizce’de dinleme yaparken seslere odaklanmaya çalış. Eğer elinde metin varsa, öncelikle

telaffuzunu bilmediğin veya emin olmadığın kelimeleri belirle. Daha sonra dinleme yaparak bu

kelimelerin seslerine odaklan. Son olarak metni kendi kendine yüksek bir sesle oku.

Yeni bir kelime öğrendiğinde, telaffuzuna da bak

Yeni bir kelime öğrendiğinde, kelimenin telaffuzuna da bak. Benzer şekilde yazılsa da kelimelerin

farklı telaffuzlara sahip olabileceğini unutma (heard (hörd) ve beard (biyırd) gibi)

İçeriklerde söylenenleri taklit etmeye çalış

İçeriklerde (videolarda, ses kayıtlarında v.b) duyduğun cümleleri ve kalıpları taklit etmeye çalış.

Duyduğun şekilde, aynı vurguyu ve telaffuzu kullanarak duyduklarını kendi kendine sesli bir şekilde

tekrar et. Bunu, cümleleri ve kalıpları rahatlıkla söyleyebilene kadar yapmaya devam et.

Konuşurken söylediklerini kaydet

Çoğu zaman hangi kelimeleri yanlış telaffuz ettiğinin farkına varmıyorsun Bu sebepten kendi sesini

kaydederek çalışmak da çok faydalı bir yöntem.

Elinde bir metin ve ses kaydı varsa, metni sesli bir şekilde okuyarak ses kaydı yapabilirsin. Daha

sonra paragraf paragraf metnin ses kaydındaki telaffuzla kendi telaffuzunu karşılaştır.

Bu şekilde nerelerde eksik olduğunu çok rahat bir şekilde görüp onların üzerine gidebilirsin.

Kullanabileceğin Kaynaklar

Bu kısımda, yukarıda anlattıklarımı uygularken kullanabileceğin birkaç kaynaktan bahsetmek

istiyorum. Böylece vakit kaybını en aza indirerek ilerleyebileceksin =).

Ses kayıt kaynakları

Eğer kendi sesini kaydedip içeriğin aslıyla karşılaştırmak istiyorsan, bunun için kullanabileceğin

pratik siteler ve ücretsiz yazılımlar var. İşte birkaçı;

Audacity: Bilgisayarına indirebileceğin ücretsiz ve kullanması kolay bir ses kayıt yazılımı

GarageBand: Mac kullanıyorsan, bu programla kendi sesini rahatlıkla kaydedebilirsin.

Vocaroo: Hemen sesini kaydetmeye başlayabileceğin pratik bir site. Girip “Record”düğmesine

basman yeterli.

Kelimelerin telaffuzlarını bulmak

Kelimelerin telaffuzlarını aksanlara göre bulabileceğin birçok site var. Hatta hemen hemen her online

sözlük bunu sağlıyor. Örneğin;

Sesli Sözlük: Kelimeleri 3 farklı aksanda dinleyebileceğin bir online sözlük

Fakat bu tarz sözlüklerde ses kayıtları elektronik ve yapay oluyor. Eğer sen de benim gibi bundan

hoşlanmıyorsan, Forvo.com sitesine bakmanı tavsiye ederim. Burada, hemen hemen her kelimenin

gerçek insanlar tarafından telaffuz edilmiş halini bulabilirsin.

Kelimeler dışında cümlelerin, hatta sık kullanılan deyimlerin de telaffuzlarını dinleyebilirsin.

Gerçekten güzel bir site =)

Yeni kelimeler öğrenebileceğin siteler

Son olarak, yeni kelimeler öğrenebileceğin ve dinleme yapabileceğin iki siteye bakalım.

English Online: Hemen hemen her konuda kısa yazılar ve makaleler bulabileceğin güzel bir site.

Sürekli tavsiye ediyorum o yüzden önceden biliyor olabilirsin =).

Deep English Blog: İlginç konularla ilgili yazılar, ve o yazıların değişik hızlarda okunmuş ses

kayıtlarına ulaşabileceğin bir site.

Evet, telaffuz çalışma yöntemleri ve kullanabileceğin kaynaklar bu şekilde. Telaffuz çalışmak için

bilmen gereken her şey artık elinin altında =).

Burak

Bu durum gitar çalmayı bırakmama neden oldu ...

Bazı şeylerin bazı insanlara kolay gelmesi hep ilgimi çekmiştir. Örneğin yıllar önce kardeşimle aynı

anda gitar çalmaya başladık. Temelleri öğrendikten sonra ben gitarımı alıp ünviersiteye, başka bir

şehire gittim.

Aradan iki yıl geçtikten sonra kardeşim benden fersah fersah öndeydi. Her eve gelişimde beni

şaşırtmayı başarıyordu.

Hayatta çalamayacağım şarkıları, soloları ve ileri düzey teknikleri (sweep picking - gerçekten zor ve

çoğu kişinin yapamadığı bir şey) rahatlıkla uygulayabiliyordu ve bu beni sinir ediyordu.

Ben de her gün gitar çalmama rağmen neden onun kadar iyi değildim? Nasıl bu kadar fark oluştu?

Bu durum, gitarımı kardeşime vermeme ve “bu senin işine daha çok yarar” diyerek gitarı bırakmama

neden oldu. Onun inanılmaz yetenekli olduğunu düşünüp kendimi de yeteneksiz gördüğüm için asla

o şekilde gitar çalamayacağımı düşünüyordum.

Sonra yaz tatilinde kardeşimin neden o kadar iyi olduğunu fark ettim.

Öncelikle her gün ortalama 6 saat gitar çalıyordu. Bu benim çaldığım miktardan 2 bazen 3 kat

fazlaydı.

Buna ek olarak, ilgilendiği ve çalınması zor şarkıların nasıl çalındığını internet üzerinden düzenli

olarak araştırıp çalmaya çalışıyordu.

Yeni bir şarkı öğrenmeye başladığında, onu baştan sona çalabilmesi bir haftasını alıyordu. Bir hafta

geçtikten sonra, şarkıyı onlarca hata yaparak çalabiliyordu.

Bir ay boyunca aynı şarkıyı sıkılmadan ve başka bir şeye odaklanmadan, her gün 6 saat boyunca

çaldı.

1 ayın sonunda hatasız bir şekilde, ustaca o şarkıyı çalabiliyordu. Orada durumu anladım…

Benden çok daha fazla çalışıyordu. Buna ek olarak, bir şarkıyı öğrendikten sonra, sistematik olarak

daha zor teknikler içeren yeni bir şarkıya geçip haftalarca onu çalışıyordu.

Şarkıyı hatasız olarak çalabilene kadar tekrar ve tekrar çalışıyordu. Bu da birkaç hafta içinde şarkıyı

mükemmel olarak çalabilmesini sağlıyordu.

Ben, bütün gün öğrendiğim 3-5 şarkıyı çalıyordum, yeni şarkı öğrenmeye çok zaman ayırmıyordum

ve yeni öğrendiğim şarkılar da zaten uygulayabildiğim teknikleri içeriyordu.

Kısaca, farkında olmadan kendimi zorlayacak teknikleri öğrenmekten kaçınıyordum.

Bunu fark ettikten sonra kardeşimin gitarda benden çok daha iyi olması hiç şaşırtıcı gelmemeye

başladı. Evet, yeteneği vardı ama benden 3 kat daha fazla ve benden çok daha doğru ve sistematik

olarak çalışıyordu.

Bu da iki yıl gibi bir sürede çok zor şarkıları ustaca çalabilmesine yardım etti. İnsan çalarken

baktığında o şarkıların arkasında nasıl bir emeğin olduğunu anlayamıyor ve kendisini suçluyor.

Bunun böyle olmadığını ilk kez orada anladım.

Bazı insanlar 30 saniyede, hiç uğraşmadan harika resimler çizebiliyor. O çizimi 30 saniyeyle değil,

ondan önce yıllarca verilmiş emekle değerlendirmeyi öğrendim.

Yürümeyi ele alalım. Her gün insanlar yataklarından kalkıyor ve hiç düşünmeden yürümeye başlıyor.

Ancak biri senden nasıl yürüdüğünü anlatmanı istediğinde aslında ne kadar zor bir iş yaptığını

anlıyorsun.

Önce iki ayak üzerinde dengede duracaksın. Daha sonra bir ayağını havaya kaldırmaya başlayacaksın.

Tam o esnada bütün ağırlığını yerle temas eden ayağına yönelteceksin.

Havaya kaldırdığın bacağı öne attıktan sonra, topuğundan başlayarak yerle temas eden ayağını

kaldıracaksın ve tam o esnada bütün ağırlığını diğer bacağına verip bu hareketi tekrarlayacaksın.

“Peki ya koşmak?”

Koşarken bu hareketi hızlı bir şekilde tekrar edeceksin fakat düzenli olarak ayaklarının ikisi de

tamamen havada olmalı…

“...”

Hepimiz bu aşamadan geçtik. Küçükken denedik, düştük, tekrar denedik ve tekrar düştük.

Aylarca yalpalayarak yürüdük, yıllar içinde koşmayı öğrendik ve artık ne kadar zor bir şey

yaptığımızı düşünmüyoruz bile.

O alanda profesyoneliz, çünkü gereken zamanı ve emeği vaktinde verdik ve öğrendiğimiz şeyi her

gün tekrar ediyoruz.

Neyse…

Bu haftaki yazı çok felsefi ve çılgın bir yazı oldu özür dilerim =)

Kısaca söylemek istediğim şey şu;

Yeni bir şey öğrenmenin kolay bir yolu yok. Bu özellikle İngilizce öğrenmek için geçerli.

Yıllarca çabalaman lazım ve öğrenmenin büyük bir bölümü hata yapmaktan oluşuyor. Bu süreci özel

bir teknikle 10 kat hızlandırmanın veya emek vermeden bu süreci atlatmanın bir yolu maalesef yok.

Düşünmeden başka bir dilde konuşmak için uzun bir süre boyunca o dili kullanarak düşüncelerini

karşındaki kişiye aktarmaya çalışmalısın ve bol bol dinleme yapmalısın.

O yüzden, İngilizce öğrenmek için 3 şeyde ustalaşman lazım. Motivasyon, istikrar ve hata yapmaktan

korkmamak.

Bunu yaptığın takdirde, yürümeyi öğrenip sonrasında düşünmeden yapmaya başladığın gibi, İngilizce

konuşmayı da öğreneceksin ve sonra nasıl öğrendiğini unutacaksın. Geriye sadece İngilizce

konuşabildiğin gerçeği kalacak.

Burak

Collocation Nedir ve Neden Önemlidir?

Bu hafta İngilizce’de kelimelerle ilgili bir yazım olacak. Bu yazıyı baştan sona okuman senin yararına

olacaktır çünkü çoğu kişinin bilmediği hatta bilenlerin de pek uygulamadığı bir şeyden bahsedeceğim.

Burada anlattıklarımı uygulaman, uzun vadede İngilizcenin kulağa daha doğal ve akıcı gelmesine

yardımcı olacak.

Ayrıca bu yazının sonunda kelimeleri sadece kelime listelerinden öğrenmemek için önemli bir

sebebin daha olacak.

Yazının konusu “Collocation”

Nedir bu Collocation?

Sormana sevindim =) Collocation aslında kelime öğrenmek açısından çok çok önemli. Hatta “kalıp

öğren” olayı buradan geliyor.

Collocation bir kelimenin belli başlı diğer kelimelerle sık kullanımıdır.

Türkçe’den örnek vereyim. Mesela biz Türkçe’de “Kafadan atarız”. Kafadan fırlatmayız, kafadan

yollamayız veya kafadan göndermeyiz. İşte bu bir çeşit “Collocation”.

Biri “Kafadan attım işte” dediği zaman tuhaf gelmez ama “Kafadan fırlattım işte” derse bir tuhaflık

hissederiz. Bu kişinin Türkçeyi sonradan öğrendiğini bile düşünebiliriz.

Veya “O noktada yollarımızı ayrıldık.” cümlesi normal gelirken, “O noktada yollarımızı böldük”

veya “Yollarımızı parçaladık” cümlesi kulağımızı tırmalıyor. Çünkü bu söylemi bu şekilde pek

duymayız.

Bunun gibi şeyler İngilizce’de de var. Hem de çok var. Örneğin İngilizce’de sınava girmek “ To take

an exam” demek. “To grab an exam”, “To enter an exam (Türkçe’de böyle deriz)” veya “To do an

exam” değil.

Ya da “izin” kelimesine bakalım. Bu İngilizce’de “permission” demek. Bunu bir kelime listesinden

ezberlediğini varsayalım ve “Bugün izin alırım” demek istediğini düşünelim.

Bu cümleyi “I will take permission” şeklinde kurma olasılığın yüksek olacaktır. Evet karşı taraf ne

demek istediğini anlayacaktır, bunda bir sorun yok, fakat “Permission” kelimesi “take” ile değil “get”

ile kullanılır. Yani doğrusu “I will get permission” olmalı.

Bunu teker teker kelime ezberleyerek bilme ihtimalin sıfır ve böyle şeylerin moralini bozması olası.

Ama artık durumun ne olduğunu ve sorunun sende olmadığını biliyorsun o yüzden moral bozmak

yok =)

“Collocation” öğrenmenin düşmanı kelime listelerinden kelime ezberlemektir. Örneğin “take”

kelimesini öğrenip geçmek yeterli değil. Take ile birlikte kullanılan onlarca kalıp var. (Take a taxi,

Take an exam, Take your time, Take a break, Take a look …)

Bir gün “take” kelimesini öğrenip ertesi hafta “look” kelimesini öğrendikten sonra “to take a look”

kavramını kendi kendine anlayamadığı ve kullanamadığı için üzülenler ve “bu iş bana göre değil”,

“ben dil öğrenmede başarılı değilim” hatta “kendimi salak gibi hissediyorum” demeye başlayanlar

oluyor.

Problem bu kişilerde değil sadece bütün resmi görememelerinde. O yüzden sürekli dinlemek, okumak

ve “gerçek” içeriklere maruz kalmak çok önemli. Gramer çalışmak ve listelerden kelime ezberlemek

işin çok küçük bir kısmı.

Peki collocationlar nasıl öğrenilir?

1) Farkında ol

Collocationları öğrenmenin ilk adımı farkında olmak. Böyle bir şeyin olduğunu ve bunlara dikkat

etmen gerektiğini bilmek çok önemli. Bu kısmını zaten hallettik =)

2) Collocationlara da kelime gibi davran

Bu tür yapılarla karşılaştıkça onları kelime olarak gör ve bir bütün olarak öğren. Kullanırken de bir

bütün olarak kullanman sana zaman kazandıracak, anlatmak istediğine yoğunlaşmaya yardımcı

olacak ve İngilizcenin kulağa çok daha doğal gelmesine yardımcı olacaktır.

3) Okumaya ve dinlemeye vakit ayır

Gerçek içerikleri okumaya ve dinlemeye vakit ayır. Tekrar tekrar kullanılan kalıpları gördükçe

bunları not al ve öğren.

4) Tekrar edebileceğin bir sistem kullan

Bu öğrendiklerini bir yere kaydet ve düzenli olarak tekrar et. “Anki” gibi ücretsiz bir programdan

yararlanabilirsin. Bu tür programlar bütün tekrar ayarlama işlemini senin için yapıyor. Tek yapman

gereken her gün programı açmak ve girmiş olduğun kelimeleri programın sana verdiği sırayla tekrar

etmek.

5) Sabret ve tekrarla

Bu uzun bir süreç ve öğrendiklerini sürekli tekrar etmen gerekiyor. Bunu ne kadar vurgulasam az.

Collocation tipleri

Evet şimdi sık kullanılan bazı collocation tiplerine bakalım. Bunlara bakarak collocationların çeşitli

şekilleriyle ilgili biraz daha bilgi sahibi olacaksın.

1) Adverb + Adverb (zarf) collocation

Örneğin;

Eagerly await (heyecanla beklemek) / Excitedly await değil

Perfectly fine (gayet iyi / hiç sorun değil) / Flawlessly fine değil

Totally amazed (Çok şaşırmak gibi bir anlama geliyor) / Completely amazed değil

2) Adjective - Noun (Sıfat - İsim) collocation

Bu collocation sıfat ve isimden oluşuyor. Örneğin,

Rich history (Zengin tarih) / Wealthy history olmaz

Heavy traffic (Yoğun trafik) / Intense traffic değil

Strong wind (Sert Rüzgar) / Powerful wind değil

3) Verb - Noun ( Fiil - İsim ) collocation

Bu belki de en sık karşılaşacğın collocation türü. Örneğin,

Make a mistake (Hata yapmak) / Do a mistake değil

Take a seat (Oturmak)

Break the ice (Ortamı yumuşatmak / insanların birbirleriyle kaynaşmasını sağlamak)

4) Verb - Adverb (Fiil - Zarf) collocation

Son olarak Verb - Adverb collocationlarına bakalım;

See clearly (Düzgün görmek)

Wait patiently (Sabırla beklemek)

Agree completely (Tamamen katılmak / Ör: Sana tamamen katılıyorum)

Sonuç ve kaynaklar

Sonuç olarak collocationların farkında olmak çok önemli ve bunları öğrenmek İngilizcenin kulağa

çok daha doğal gelmesini sağlayacak.

Collocationları içeriklerden karşılaştıkça öğrenmek en güzel ve doğal yol fakat daha fazla örneğe

bakmak istersen aşağıdaki bağlantıları tıklayarak collocation listelerine ulaşabilirsin

https://www.englishclub.com/vocabulary/collocations-lists.htm

http://www.ugr.es/~inped/documentos/lista_coloc_freq.pdf

Evet artık collocationların ne olduğunu ve neden dikkat etmen gerektiğini biliyorsun =)

Burak

İngilizceyi iyi öğrenen insanlar…

Bu mailde bir dilin nasıl öğrenildiğini hem kendi tecrübelerimden hem de 10 dil bilen Steve

Kaufmann ve Dil Bilimcisi Dr.Steven Krashen ’dan öğrendiklerimden ve Almanca öğrenirken

başarıyla uyguladığım yöntemlerden yararlanarak anlatacağım.

Hazırsan başlayalım!

Dil öğrenmeye karşı yeteneğim var mı?

Dil öğrenirken en önemli şeylerden biri dile karşı olan tavrın ve yaklaşımın. Bu gerçekten çok önemli

çünkü defalarca yapılan araştırmalar dilin stressiz ve öğrenme isteğinin olduğu ortamlarda

öğrenildiğini bulunmuş.

“Benim dile karşı yeteneğim yok”, “Ben öğrenemem”, “3 ay içinde öğrenmem lazım” gibi negatif ve

stresli düşünceler dil öğrenimini yavaşlatan şeyler.

“Dile karşı yetenekli olmak” durumuna bakalım. Eğer sen Türkçeyi düzgün konuşabiliyorsan tebrik

ederim. Dile karşı yeteneklisin ve İngilizceyi de öğrenebilirsin. Hepimiz dil öğrenmeye yatkınız.

Dili iyi öğrenen kişiler (yani “yetenekli” olduğu düşünülen kişiler)

Dili öğrenmeye kendilerini motive ediyorlar

Dil öğrenmek için gerekli zamanı ayırıyorlar

Dile karşı direnmiyorlar ve dili kabul ediyorlar

Ve en önemlisi, hata yapmaktan korkmuyorlar

Bunu yapmanın en etkili yolu dili öğrenirken eğlenmek ve motive olacak sebepler bulmak. Kendi

hikayemden de bunu görebilirsin.

Harry Potter kitaplarında olanları anlamak istiyordum ve bunun için sürekli sözlükten kelimelere

bakmam gerekiyordu. Bu motivasyonla 7 kitabı da bitirdim.

Son kitabı bitirene kadar sayısız kelime ve kalıp öğrenmiştim ve bütün bu zaman boyunca hiç

öğreniyormuş gibi hissetmedim. Bu, dil öğrenirken başına gelebilecek en güzel şeylerden biri.

Eğlenerek öğrenmek ve gerçekten öğrenmek istediğin içerikler kullanmak.

Örneğin ben çocuk hikayesi ve sahte “gerçek olmayan” hikayeleri okumayı ve dinlemeyi

sevmiyorum.

Hani şu ince ve çeşitli seviyelere ve kelime bilgisine göre ayrılmış çocuk kitapları var ya...İşte onları

okumayı ve dinlemeyi sevmiyorum!

Bu sebepten kendimi 3 günden fazla çalışmaya motive edemiyorum çünkü ben de her insan gibi

sürekli çalışıyormuş gibi hissetmeyi sevmiyorum.

Ama anlamaya çalıştığım şey ilgilendiğim bir içerikse durum farklı oluyor. Onu gerçekten anlamak

istiyorum.

Örneğin fitness ve tenis ile ilgili Almanca yazılar okuduğum zaman bunları gerçekten anlamak

istiyorum. Her kelimeyi öğrenmek istiyorum.

Çünkü bunlar ilgi alanlarım. Bu konularla ses kayıtlarını ve yazıları defalarca sıkılmadan okuyup

dinleyebiliyorum. Bu da kelimelerin iyice oturmasına yardımcı oluyor.

Her şeyi tabii ki de anlamıyorum. Anlamayı da beklemiyorum ama bu uzun bir süreç ve zaman

geçtikçe daha fazla ve daha hızlı anladığımı fark edip motive oluyorum.

Kaldı ki sen İngilizce öğreniyorsun. Çok şanslısın! Çünkü internette her yerde, ilgi alanın her ne

olursa olsun materyal bulmak mümkün.

Podcastler, blog yazıları, Stumble upon, Youtube…Her yerde ilgi alanınla ilgili içerikler bulabilirsin.

Konu ne olursa olsun.

Kız tavlamak ile mi ilgileniyorsun? Youtube da bunlarla ilgili yüzlerce video var… Örgü örmeyi mi

seviyorsun? Sınırsız yazı ve “tutorial (birşeyin nasıl yapıldığını anlatan yazılar)” bulabilirsin.

İlgi alanın iş ve iş ile ilgili yazılar mı? İş kurma, insan yönetme ve bunlarla ilgili binlerce podcast var

hem de çoğunun transkriptleri (Söylenenleri içeren metin) mevcut.

Teknoloji ilgini mi çekiyor? En güncel teknoloji haberlerini saniyesinde yayınlayan siteler ve

Youtube kanalları var. Herkesten önce teknolojideki gelişmeleri takip edebilirsin…

İşin özünde yaptığın şeyin seni heyecanlandırması lazım. Konunla ilgili yazıları defalarca okusan da,

dinlesen de bıkmaman lazım.

İçerik dinlemek

Bir diğer nokta ise İngilizce dinlemek. Dil öğrenirken dinlemenin yerini hiçbir şey alamaz (evet buna

konuşmak dahil!)

Hiç konuşma sadece dinle demiyorum. Konuşmak tabi ki de çok önemli ama dinlemenin önemi daha

fazla. Özellikle başlarda.

Başka ne şekilde duyduğunu anlayacaksın? Ne şekilde kafanda söylenenleri Türkçeye çevirmeden

hemen İngilizce anlayabileceksin?

Bunu sadece kendi tecrübelerimden değil aynı zamanda bu konuyla ilgili okuduğum araştırmalardan

da biliyorum (bkz:http://www.sdkrashen.com/content/articles/skrashen_case_histories.pdf (sayfa

14/conclusion))

Bu araştırmada İngilizceyi akıcı konuşmayı öğrenmiş olan her insan dinlemeye çok zaman ayırmış

ve dinlemeye zaman ayırmayanlar akıcı olarak konuşma seviyesine gelememiş.

Bu yüzden saatlerce dinlemen lazım… Bazen aynı içerikleri tekrar tekrar dinlemen gerekiyor ve

öğrendiğin kelimeleri düzenli olarak tekrar edebileceğin bir sistem oluşturmalısın. (Bu konuya başka

bir mailimde çok daha detaylı bir şekilde bakacağız)

Her şeyi sorgulamamak

Genelde dil öğrenen kişiler her cümlenin ve her yapının neden öyle olduğunu öğrenmeye

çalışıyor.”Neden orada -s var?” “iyi de neden burada to yok?” gibi sorular genelde yardımcı olmaktan

çok dikkat dağıtıyor ve dile karşı bir sevgisizlik oluşturuyor.

Amacın konuşabilmek ise İngilizce’de bu şekilde her kalıbı sorgulayıp kuralını ezberlemeye çalışman

konuşmanı engelleyen şeylerden biri olabilir.

Konuşma anında her şey o kadar hızlı yaşanıyor ki bunları düşünmeye zamanın olmuyor. O yüzden

sürekli farklı içerikler okuman ve bunları kafana kalıp olarak oturtman lazım.

Amacın konuşmaksa, yapabileceğin en iyi şey bunları kafana kalıp olarak oturtmak. Bunu da çok

fazla dinleyerek ve dile sürekli maruz kalarak yapabilirsin.

Öte yandan İngilizceyi akademik olarak öğrenmek istiyorsan veya özellikle bu kuralları kullanman

gerekiyorsa, birinci amacın konuşmak değilse yukarıda söylediklerimi dikkate alma.

Hata yapmaktan korkma

Dil öğrenirken hata yapılmasından çok korkuluyor. Tabii ki de amacın dili öğrenip hata yapmamak

ama bu korku yeri geldiğinde konuşup eğlenmene, iş halletmene ve iletişim kurabilmene engel

olmasın.

Uzun yıllar boyunca seviyen her ne olursa olsun bir şekilde hata yapacaksın. Hata yapmak iyi bir şey.

Hata yaparak ilerlersin ve konuşma korkunu yenersin.

Yurt dışına çıkıp İngilizce’de bütün kuralları yerle bir etsen bile karşındakiyle anlaşabildiğinde

motivasyonun artacaktır.

Hiç unutmuyorum, kardeşimle avrupa turu yaptığımızda karşımıza sürekli olarak İngilizce’de gramer

hataları yapan ama öyle ya da böyle düşüncelerini anlatan insanlar çıktı.

Bu kişiler hata yapmalarına rağmen öyle ya da böyle dertlerini anlattılar, espri yaptılar, el kol

hareketleriyle bilmedikleri kelimeleri açıkladılar. Sonuç olarak çok eğlendik ve saatlerce bu şekilde

muhabbet ettik.

Bu şekilde ben de Almanya’ya gittiğimde her fırsatta Almanca (hata yapsam da) konuşmaya çalıştım

ve derdimi anlatabildim. (Tabii Almanların çok iyi İngilizce bilmesi ve sürekli İngilizce konuşmaya

çalışması işimi bir hayli zorlaştırdı =) )

Sonuç olarak hata yapmaktan korkma… Eğer konuşmaya hazır değilsen tabii ki de kendini

konuşmaya zorlayıp strese girme… Ama hata yapmaktan korkmak seni engelleyen bir durum

olmasın.

Bir sonraki mailimde İngilizce’de hedef belirleme ve belirlediğin hedefe göre ne şekilde

çalışabileceğine bakacağız. O yüzden gözün mail kutunda olsun =)

Burak

6 Ayda Yeni Bir Dil Öğrenmek İçin Yapabileceklerin

Bu videolu yazıda Chris Lonsdale’ın konferansını inceleyeceğiz. Chris, 6 ayda akıcı olarak Çince

konuşmayı öğrenmiş ve yıllardır psikoloji ve dil öğrenme üzerinde çalışıyor. Yıllar içinde geliştirdiği

prensiplerden bazılarını bu konferansta anlatıyor.

Bu yazının sonunda, İngilizce öğrenmende yol gösterecek 5 prensip ve bu prensipleri uygulayabilmen

için yapman gereken 7 eylemi biliyor olacaksın.

Videoyu daha iyi anlayabilmen için Chris’in dediklerini dakika dakika böldüm ve videonun altında

Türkçe olarak yazdım. Yazının hemen hemen hepsi Chris’in söyledikleri.

Kendi yorumum olan yerleri, ** (yorum) ** şeklindede yazdım.

Kısaca ** ** işaretleri arasında yazanlar benim yorumlarım.

Fazla uzatmadan, yazıya ve videoya ulaşmak için alttaki bağlantıya tıklaman yeterli

- http://etkilipratikingilizce.com/6-ayda-ingilizce-ogrenmek/

Burak

Gramer Öğrenmeli miyiz? (Araştırmalar ve Tecrübeler)

Yine bir maille karşındayım ve bugün sürekli tartışılan bir konudan bahsedeceğim. O konu gramer

Evet biliyorum gramer çok heyecanlı bir konu değil ve çoğu kişi gramer çalışmayı sevmez ama yine

de önemli bir konu ve bundan bahsetmem gerekiyor.

Bu mailde gramer hakkında bildiklerimi, tecrübelerimi ve okuduğum araştırmalar sonucu

öğrendiklerimi seninle paylaşmak istiyorum.

2 tane araştırmadan bahsedeceğim. Bir tanesi gramerin tamamen gereksiz olduğunu savunurken

diğeri gerektiğini savunuyor. Ama ikisinin de ortak olarak kabul ettiği bir şey var. Ona da yazının

ilerleyen kısımlarında değineceğim.

Mailin sonunda grameri dil öğrenirken nasıl kullanman gerektiğiyle ilgili daha iyi bir fikrin olacak.

Hazırsan başlayalım...

Dil öğrenme ve Dil edinme

Ünlü dil bilimci Stephen Krashen yıllardır dil öğrenimi ile ilgili araştırmalar yapıyor ve bütün

bulgularını ve verilerini bir kitapta topladı ve kitapta anlattıkları büyük bir çevre tarafından kabul

gördü.(Kitaba buradan bakabilirsin)

Bu araştırmada dil öğrenme ve dil edinme arasındaki farklar ile ilgili detaylı açıklamalar

yapılıyor.”Düşünmeden İngilizce konuşmak istiyorum” diyorsan benimle kal =)

Dil öğrenme sınıfta gramer çalışılması, kelime ezberlenmesi ve kısaca dili aktif olarak kurallarıyla

birlikte öğrenilmeye deniyor.

Dil edinme ise dilin belli kurallarını dile maruz kalarak, duyarak ve dili kullanarak konuşmanın ve

anlamanın otomatik hale gelmesidir. Kısaca İngilizce’de kural düşünmeden bazı şeyleri doğru

söyleyebiliyorsan dilin o kısmını “edinmişsin” demektir.

Örneğin biz Türkçe öğrendiğimiz zaman dili edinmiş oluyoruz.

Türkçe’de hatalı bir cümle duyduğumuz zaman o cümlenin yanlış olduğunu hemen biliriz fakat eğer

dil bilgimiz yeterince iyi değilse onun neden yanlış olduğunu açıklayamayabiliriz. Sadece yanlış

olduğunu biliriz.

Çünkü biz Türkçe’yi “öğrenmedik”. Türkçe’yi “edindik”. Duya duya neyin doğru neyin yanlış

olduğunu otomatik olarak biliyoruz ve doğru konuşuyoruz.

İşte Stephen Krashen’ın araştırması dili öğrenme ve dili edinme üzerine. Dilin kural öğrenilerek değil

edinilerek akıcı konuşulabileceğini savunuyor.

Araştırmada incelediği bazı kişilerden bahsediyor. Örneğin incelediği “P” adında bir kişi (sayfa 86)

uzun yıllar İngilizce’de gramer kurallarını çalışmış ve yazdığı yazılarda neredeyse hiç hata yapmayan

biri.

Yazdığı yazılar incelendiği zaman bu kişinin ana dil seviyesinde İngilizce bildiği gözlemlenebiliyor.

Fakat “P” konuştuğunda yazı yazdığında yapmadığı, hatta bazen son derece basit olan hatalar yapıyor.

Yaptığı hataların hepsini kural olarak biliyor. Bu yazdığı yazılardan gözlemleniyor fakat henüz dilin

kurallarını öğrendiği kısımları “edinmemiş”.

Öte yandan “V” adında bir kişi konuştuğunda ve yazdığında çok az hata yapmasına rağmen

kurallarının hemen hemen hiçbirini bilmiyor.

“Nasıl bu kadar hatasız yazıp konuşabiliyorsun?” diye sorulduğu zaman V’nin verdiği cevap ilginç.

V: “Pek kitaplara ve kurallara bakmam. Konuştuğum ve yazdığım zaman, bunu bana göre doğru

olduğunu düşündüğüm şekilde yapıyorum. Açıkçası bütün bu kuralların nasıl işlediğini bilmiyorum”

diyor. (Sayfa 85)

Birçok durumda hiç kuralları bilmeyen ve “dili edinmiş” son derece doğru konuşan ve yazan kişilerle

karşılaşılmış. (Gramer çalışmadan önce kendim de bu sınıfa giriyordum. Ben grameri zaten bütün

kuralları düzgün bir şekilde kullanabiliyorken öğrendim.)

Öte yandan P gibi kuralları sistematik olarak çok iyi bilen ve yazıda uygulayabilen fakat “dili

edinmediği” için henüz hatasız konuşamayan insanlara da rastlanmış.

Genelde gramer öğrenmek dili edinmekten daha kısa bir süreç olduğu için konuşurken sıkça gramerin

bilinmesine rağmen hatalar yapılıyor.

Ayrıca grameri dil edinmeden önce öğrendiğimiz için sanki öğrendiğimiz gramerin hatasız

konuşmamıza katkı sağladığını düşünüyoruz fakat bu, araştırmaya göre yanlış bir düşünce.

Özetle, dilin iyice kafamıza oturması için ve hatasız konuşmak için bol bol ve anlayarak dinlemeliyiz,

okumalıyız, etkileşim halinde olmalıyız ve dile maruz kalmalıyız. Ancak bu şekilde İngilizce’de bazı

şeyleri düşünmeden, kafamızda çeviri yapmadan anlayabiliriz ve konuşabiliriz.

Bu araştırmaya göre gramerin “dil edinmede” faydası yok ve gramere zaman harcanmamalı.

Gramerin faydalı olduğu yerler

Özellikle yazı yazma durumunda gramer bilgisi faydalı olabiliyor. Eğer hedeflerinden biri hatasız

yazı yazmaksa gramer öğrenmek senin için faydalı olabilir.

Çünkü yazı yazarken geri dönüp gramer hatası olan yerleri düzeltmek mümkün. Hatta bu şekilde

yazının kalitesi ciddi şekilde arttırılabilir.

Fakat konuşma esnasında gramer düşünmek genelde 2 şekilde sonuçlanıyor.

1) Karşıdaki kişi bir şey söylediği zaman gramer düşünülüyor ve cevap vermek çok uzun sürüyor.Bu

da dinleyen kişiyi sıkıyor ve konuşmaya çalışan kişiyi geriyor.

2) Karşıdaki kişi daha cümlesini tamamlamadan konuşacak kişi kafasındakileri düzenlemeye

koyuluyor. Fakat bu şekilde de karşıdaki kişinin ne dediği tam olarak dinlenmiyor. Bu tuhaf durumlar

oluşturabileceği gibi İngilizce’de ilerlemeyi de önleyebilecek bir şey.

Peki gramer hiç çalışılmamalı mı?

Gramerin çalışıp çalışılmaması sürekli tartışılan ve kesin cevabı olmayan bir konu. Bu konularla ilgili

araştırmalar sürekli devam ediyor ve bu çalışmalara göre yeni yöntemler geliştiriliyor.

Yukarıda anlattığım araştırmaya göre gramer hiç çalışılmamalı çünkü “dil edinmede” pek etkisi

olmadığı gözlemlenmiş. Eğer amaç çabuk anlayıp akıcı konuşmaksa gramer çalışılmaması gerekiyor.

Fakat yazı yazarken gramerin faydalarından bolca söz ediliyor. O yüzden gramer çalışıp çalışmamak

kişinin hedeflerine bağlı olan bir şey (3. Mailde belirlediğimiz hedefler gibi)

Öte yandan başka araştırmalar (örneğin buradaki araştırmalar) gramer öğretilmesinin ve

öğrenilmesinin bazı avantajları olduğunu bulmuş.

Buradaki araştırmacılar derslerin dinleme ve konuşma ağırlıklı olması gerektiğini fakat araya biraz

da gramer katmanın fayda sağladığını bulmuş.

Fakat araştırmacılar grameri desteklese de desteklemese de hepsinin ortak olarak kabul ettikleri bazı

noktalar var ve bence bunlar en önemli noktalar.

Ortak kabul edilenler

Bütün bu araştırmalara ve herkesin farklı şeyler bulmasına rağmen ortak olarak kabul edilen ve her

araştırmada değişmeden istikrarını koruyan şeyler var.

Öncelikle herkes gramer ağırlıklı çalışmanın konuşma ve anlama yolunda ilerlemek açısından en kötü

yol olduğunu kabul ediyor.

Gramer öğretilmesi gerektiğini savunanlar bile bunun anlamaya ve konuşmaya yönelik aktivitelerin

yanında az miktarlarda öğretilmesi gerektiğini savunuyor.

Herkes en etkili yolun anlayarak dinleme ve okuma olduğuna inanıyor. Bu düşünce benim

yaşadıklarımla da çok istikrarlı. Bu sebepten, ağırlık verilmesi gereken alanlar bunlar.

Etkili ve takılmadan konuşabilmenin ve duyduğunu hemen anlayabilmenin binlerce saat çalışma

(gramer dışında) gerektirdiğine dikkat çekiyorlar.

Öğrenilen bir gramer yapısının oturması için bu yapıya sürekli maruz kalınarak otomatik hale

getirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Aksi halde takılmadan ve hatasız konuşmak zor.

En önemli noktanın öğrencinin kendisi olduğunu da vurguluyorlar. Öğrencinin ders ve kurs dışında

kendi göstereceği çabaların ve motivasyonun çok önemli olduğunu belirtiyorlar.

Çok sayıda dili iyi konuşanlar ne diyor?

Steve Kaufmann ve Benny Lewis gibi birçok dili akıcı konuşabilen insanlar yeni dil öğrendiklerinde

gramere hiç ağırlık vermiyorlar.

Örneğin 10 dili akıcı konuşabilen Steve Kaufmann grameri sadece dile iyice hakim olduktan sonra

çalışıyor. Yeni bir dil öğrenirken işe hep dili dinleyerek başlıyor ve dile sürekli maruz kalmaya

çalışıyor.

Benny Lewis ise daha birinci günden konuşmaya çalıştığı dilin ülkesine giderek kendini konuşmaya

zorluyor. Örneğin, hedef dilde fiyat sormayı öğreniyorsa 2 gün boyunca dışarı çıkıp girdiği her

dükkanda çeşitli ürünlerle ilgili sürekli fiyat soruyor.

Bu şekilde sürekli olarak kendisini geliştiriyor ve dile maruz kalıyor. Bunun sonucunda da kısa sürede

o dilde rahatlıkla kendini ifade etmeye başlıyor.

Aynı şekilde ben de İngilizce’de bildiğim çoğu kelimeyi Harry Potter serisini İngilizce olarak

okuyarak öğrendim. İngilizce öğrendiğim esnada hiç gramere bakmadım ve İngilizceyi tam

anlamıyla “edindim”.

Sonuç

Sonuç olarak gramer çalışsan da çalışmasan da zamanının büyük bir kısmını anlayarak dinlemeye,

okumaya ve kelime öğrenmeye ayırmalısın.

Hem ses kayıtları hem de metinleri olan içerikler bu şekilde çalışmak için harika. Bilmediğin

kelimeleri çıkardıktan sonra boş vaktinde ses kaydını sürekli dinleyerek hem kelimeleri

pekiştirebilirsin hem de dile daha fazla maruz kalabilirsin.

Grameri bir referans olarak kullanman daha mantıklı olabilir. Sürekli konu konu ilerleyip boşluk

doldurma soruları ve gramer alıştırmaları yapacağına sadece ihtiyacın olduğu zaman gerekli konulara

bakabilirsin.

Evet artık gramerle ilgili çok daha detaylı bir bilgin var. Bu işe zaman ayırmak senin elinde. Kurslarda

ve okullarda ağırlıklı olarak gramer eğitimi veriliyor ve pratiğe çok zaman ayrılmıyor.

Ders dışında bu öğrendiklerini dile maruz kalarak otomatik hale geçirmek senin elinde. Sadece

gramere bağlı kalma. Dili olabildiğince keşfet ve sevdiğin içerikler bulup onları anlamaya çalış.

İngilizce öğrenmeye bu şekilde yaklaşırsan bu iş olacaktır.

Evet bu mail anlatacaklarım bu kadar. Sonraki mailim İngilizce öğrenmede en önemli konulardan biri

üzerine olacak. Kelime öğrenme. Gözün mail kutunda olsun!

Burak

Üst düzey İngilizce konuşurken kullanılan kalıplar

Umarım iyi bir hafta geçiriyorsundur =) Bu hafta değişik bir konu üzerinde duracağım.Üst düzey

İngilizce konuşulurken sürekli olarak kullanılan kalıplar; Idioms.

Idiomlar; İngilizce konuşurken kullanabileceğin deyimlerdir. İlk gördüğünde pek anlam ifade

etmezler ve gözüne rastgele dizilmiş kelimeler gibi gelebilirler. O yüzden genelde ya anlarsın ya da

gözüne tamamen saçmalık gibi gelir.

Doğru bir durumda doğru bir idiom kullandığın zaman etrafındaki insanlar bir anda çok iyi İngilizce

bildiğini hisseder çünkü bunu başarabilmek için genelde bolca İngilizce konuşma tecrübenin olması

lazım.

Idiom öğrenmek için o idiomun kullanıldığı durumu da iyi bilmelisin. Eğer yanlış bir durum için

yanlış bir idiom kullanırsan söylediklerin kulağa saçma gelecektir. Bunu seni korkutmak için

söylemiyorum =) Sadece kullanmadan önce durumun o idiom için uygun olduğundan emin olmalısın

=)

Bu yazıda günlük hayatta en çok kullandığım idiomlardan 7 tanesini ve bunları hangi durumlarda

kullanabileceğini seninle paylaşacağım. Doğru durumda bunları kullanarak konuşmanı

zeginleştirebilirsin.

1- That makes sense

That makes sense deyimi en çok kullandıklarımdan biri ve anlaması kolay. Bu kalıp “mantıklı”

anlamına geliyor.

Diyelim biri sana bir açıklama yaptı ve bu açıklama sonunda durumu anladın. Bunun için “Oh, that

makes sense” diyebilirsin. Bunu yaptığında karşı tarafa “Tamam, anladım. Mantıklı.” demiş

oluyorsun.

Bunu ayrıca olumsuz olarak da kullanabilirsin. Eğer söylenen bir şey mantıklı gelmiyorsa “That

doesn’t make sense.” veya “That makes no sense.” diyebilirsin.

2- Sit tight

“Sit tight” kalıbının “Kendini sıkarak otur” gibi bir anlama geldiğini düşünebilirsin. Ama bu kalıp

aslında “Sıkı dur veya sakin ol ve bekle” anlamına gelen bir idiom.

Eğer birinin senden yeni bir haber alana kadar hiçbir eylemde bulunmadan beklemesini istiyorsan bu

kalıbı kullanabilirsin. Birkaç örnek duruma bakalım;

Diyelim arabanı satmamaya ve biraz daha beklemeye karar verdin ve bunu arkadaşına açıklıyorsun.

Şöyle diyebilirsin: “I’ve decided to sit tight and not sell the car.” Buradan şu anlam çıkıyor: Şimdilik

arabayı satmayıp beklemeye karar verdim.

Girdiğin bir sınavın sonuçları açıklanmadı ve öğretmenine ne zaman açıklanacağını sordun. O da “Sit

tight. We are grading the papers.” dedi. Bunun anlamı “Biraz bekle/dayan. Kağıtları okuyoruz.”

Acil bir durum oldu ve yardımda bulunmak istiyorsun ama biri sana “Sit tight. We are handling the

situation. “ dedi. Bu, “Bir şey yapmadan bekle. Durumu hallediyoruz.” anlamına geliyor.

3- Piece of cake

Bu gayet basit bir idiom. “Çantada keklik” veya “çok kolay” gibi bir anlama geliyor. Diyelim bir şeyi

beklediğinden daha kolay bir şekilde hallettin. “That was a piece of cake” dediğin zaman “Çok kolay

oldu” demiş oluyorsun.

4- On the fence

Bu deyimi çok seviyorum. Aslında anlamdan biraz tahmin edilebiliyor. “On the fence”, “Çitin

üzerinde.” demek. Bu idiom “karar verememek” veya “kararsız olmak” anlamına geliyor.

Gözümde hep çitin üzerinde oturan ve hangi tarafa geçmek istediğine karar veremeyen biri canlanıyor

=)

Diyelim biri karar veremiyorsun “I am on the fence about …. ( Karar ) …” şeklinde bir cümle

kurabilirsin. Mesela, “I’m on the fence about buying a new house.”, ‘’Yeni bir ev almak konusunda

kararsızım.’’ demek.

5 - Cut to the Chase

Cut to the chase the günlük hayatta çok kullanılan bir idiom ve “sadede gel” anlamına geliyor. Eğer

biri söylemek istediğini çok uzatırsa onu “cut to the chase!” şeklinde bölebilirsin. Genelde biraz kaba

bir tepki oluyor. O yüzden kullanacaksan dikkatli ol =)

6 - At the drop of a hat

“At the drop of a hat” kalıbı İngilizce’de “saniyesinde” anlamına geliyor. Eğer birinin bir işi

düşünmeden yapacağını söylemek istiyorsan bu kalıbı kullanabilirsin. Örneğin, “He will be here at

the drop of a hat”, “Düşünmeden saniyesinde buraya gelir.” demek.

Başka bir örnek; Diyelim karşındaki kişiye düşünmeden saniyesinde bir şeyi yapacağını söylemek

istiyorsun. Bunun için “I will do it at the drop of a hat” diyebilirsin.

7 - To get over something

Bahsetmek istediğim son idiom “To get over something”. Bu İngilizce’de “bir şeyi atlatmak”

anlamına geliyor ve değişik durumlar için kullanılabiliyor. İşte bazıları;

Birinden ayrıldın ve sonunda onu unuttun: “I finally got over her.” dersen “Sonunda onu unuttum.”

demiş oluyorsun.

Diyelim biri yakınını kaybetti ve hala üzgün. Bu durumda da bu kalıp kullanılabilir.

Bu kalıbı bir hastalığı atlattıktan sonra da kullanabilirsin. Örneğin “I got over the flu”, “Gribi atlattım”

demek.

Evet, günlük hayatta en çok kullandığım idiomlardan bazıları bunlar. Bu gösterdiklerimi konuşmana

katarak İngilizce konuşma kaliteni arttırabilirsin.

Burak

1000 kelime bilmek yeterli mi?

Hiç İngilizce öğrenirken ilerleme hızının zamanla azaldığını ve ilerlemenin zorlaştığını hissettin mi?

Bu hemen hemen hepimizin bir noktada yaşadığı bir sorun.

İlk kez İngilizce öğrenmeye başladığımızda her şey güzel bir hızda ilerler. Ama zaman geçtikçe bu

ilerleme yavaşlar hatta bazen ilerliyormuş gibi hissetmeyiz.

Sıfırdan İngilizce öğrenmeye başladığımızda bazen kendi kendimize “6 ayda anadil seviyesinde

İngilizce konuşacağım” gibi hedefler koyabilmemizin sebebi bu. Başlarda ilerlemenin hep aynı hızda

olacağını düşünüyoruz, bu da ileride hayal kırıklığı yaşayıp İngilizce’den nefret etmeye kadar

gidebiliyor.

Eğer sen de bunu yaşıyorsan ve moralin bozuluyorsa, bozulmasın =). İlerlemenin yavaşlamasının

bilimsel bir sebebi var. Ama önce sürekli gördüğüm bir ifade üzerinde durmak istiyorum.

İnternet üzerinde görüyorum. Günlük hayatta konuşmak için gereken İngilizce kelime sayısının 1.000

olduğu söyleniyor. Bu kısmen doğru bir ifade ama resmin sadece küçük bir parçası ve gerisini

bilmezsen ileride moralinin bozulması çok olası.

Evet, günlük hayatta konuşulan İngilizcenin %75’i sürekli tekerrür eden 1.000 kelimeden oluşuyor.

Bunlar large, fast, difficult, interesting gibi önemli kelimeler.

Enteresan ve önemli olan nokta bundan sonrası. Intermediate seviyede konuşabilmek için en temel

1.000 kelimeyi bilmen gerekiyor. Bir üst seviyeye yani upper intermediate - advanced seviyeye

çıkabilmek için 6.000 kelime daha öğrenerek toplamda yaklaşık 7,000 kelime bilmen gerekiyor.

Günlük hayatta kullanılan kelimelerin %90’ı 7.000 kelimeden oluşur. %95’i ise 50.000 kelimeden

oluşur.

Bu ne demek?

İngilizce’de ilerledikçe konu yelpazesi sürekli olarak genişler. Kısaca ilerledikçe öğrendiğin kelime

sayısının ilerlemene olan katkısı giderek azalıyor.

Yani kelime öğrenme açısından intermediate seviyesine gelmek için sarf ettiğin çabanın 6 katı

advanced seviyeye çıkmak için gerekiyor. Eğer 1.000 kelimeyi 2-3 ayda öğrenerek intermediate

seviyeye geldiysen advanced seviyeye çıkmak aynı çabayla bir yıl sürebiliyor. Oxford Dictionaries’in

bu konuda yaptığı analiz ve araştırma burada.

Oxford’a göre anadil seviyesinde İngilizce konuşan insanlar 7.000 – 50.000 aralığında bir kelime

sayısını düzenli olarak kullanıyor. 25.000 civarında olduğu tahmin ediliyor.

Bütün bunlardan çıkan sonuç şu; İngilizce seviyen yükseldikçe, ilerleme hissi giderek düşüyor. Bir

süre sonra ilerleme tamamen duruyor veya çok çok yavaş devam ediyor. Bu noktada da anadil

seviyesine gelmiş oluyorsun ve bu seviyeye gelmek yıllar sürebiliyor.

Bu nedenden dolayı ilerlemenin yavaşladığını hissediyorsan üzülme. Bu çok normal ve olması

gereken bir durum.

Ama bu durumun farkında olmazsan İngilizce öğrenmek çok zor veya imkansızmış gibi görünebilir.

Hatta kendinde yetenek olmadığını bile düşünebilirsin. Bir EPİ üyesi olarak durumun böyle

olmadığını biliyorsun =)

Ortaya çıkan başka bir sonuç, sadece gerekli olan ve en sık kullanılan kelimeleri öğrenerek ulaşmak

istediğin seviyeye daha hızlı çıkabileceğin gerçeği.

Peki bu kelimeleri nereden bulabilirsin?

Yeni kelimelerle karşılaştıkça, onların önem yelpazesinde nereye düştüğünü Macmillan Dictionary

yoluyla öğrenebilirsin.

Macmillan dictionary bu kelimelerin önemini ve kullanılış sıklığını kırmızı yıldızlar yoluyla ayırmış

(Detaylı Bilgi).

Kısaca, anlamına baktığın kelimenin yanında 3 tane kırmızı yıldız varsa, onun en sık kullanılan ve

mutlaka bilmen gereken 2.500 kelime arasında olduğunu gösterir (read veya round gibi). 2 yıldızı

olan kelimeler sık kullanılan 2.500 – 5.000 kelime arasında (regain gibi). Tek yıldız olan kelimelerse

5.000 – 7.500 aralığında (retreat ve hug gibi).

Siyahla yazılan ve yanında yıldızı bulunmayan kelimeler ise çok spesifik olan ve sürekli olarak tekrar

edilmeyen kelimeler arasına giriyor (Entrepreneur gibi).

Macmillan online sözlüğünü kullanarak hangi kelimeleri bilmen gerektiğini, hangilerininse spesifik

ve sık tekrar edilmeyen kelime olduğunu ayıklayabilirsin. Böylece en önemli kelimeleri öncelikli bir

şekilde öğrenerek ilerlemeni hızlandırman mümkün.

Evet, kelime öğrenmeyle ilgili mutlaka bilmen gereken önemli noktalardan birini inceledik.

Çalışırken bu duruma ne kadar önem veriyorsun ve kelimelerin kullanım sıklığına dikkat ediyor

musun? Bu e-postaya cevap yazarak bana anlatabilirsin =)

Burak

İngilizce konuşma korkunu yenmenin yolları

Bu hafta hemen hemen herkesin yaşadığı bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Konuşma korkusu.

Herkes yeni bir dil öğrenirken bir noktada konuşma korkusu yaşıyor. Benim başıma da geldi.

2 yıl önce kardeşimle Avrupa turu yaparken Almanya’ya da uğradık. Yemek yemeye karar

verdiğimizde, siparişimi Almanca olarak söylemek istedim.

Daha önce ana dili Almanca olan insanlarla konuşmuştum ama aradan çok uzun bir süre geçmişti.O

an ilk kez konuşacakmışım gibi hissediyordum. Hiç unutmuyorum. Sırada bekleyip söyleyeceklerimi

kafamda kurgularken kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Heyecandan ellerim terliyordu.

Sürekli kendi kendime “alt tarafı yemek siparişi vereceksin be sakin ol!” diyordum. Bekledikçe aklım

sanki beni konuşmamak için ikna etmeye çalışıyordu. Sonunda zamanı geldi ve siparişimi Almanca

olarak verebildim ama gerçekten zor oldu.

Sonraki birkaç gün yol sorarken, yiyecek siparişi verirken ve insanlarla tanışırken mümkün oldukça

Almanca kullanmaya çalıştım. Anlaşabildiğimi gördükçce bu hissettiklerim gittikçe azaldı. Peki o ilk

konuşma neden bu kadar zordu?

Aslında birkaç gerçek ve birkaç psikolojik nedeni var. Gerçek sebeplerle başlayalım;

Ne diyeceğini bilmemek.

Ne diyeceğini bilsen bile bunu nasıl söyleyeceğini bilmemek.

Bunlar o anda konuşmamak için gerçek ama çözmesi de kolay olan sebepler.

Konuşmak istediğin ama ne diyeceğini bilmediğin durumla ilk kez karşılaştığında yanında taşıdığın

küçük bir deftere not al (ya da aklında tut). Daha sonra o durumda söyleyebileceğin kalıpları araştır,

olabilecek durumları ve konuşmaları kafanda canlandır, kendi kendine konuşarak takılmalarını azalt

ve yine o durumla karşılaştığında konuş. Basit…

Şimdi çözmesi o kadar da kolay olmayan psikolojik sebeplere bakalım;

Karşındaki kişinin sana vereceği cevabı anlayamamaktan korkmak.

Karşındaki kişiyi gözünde büyütmek ve aklının sana sürekli “Ben kimim ki. Daha yeni öğrendim

konuşmayı? Bu kişi neden benimle muhabbet etmek istesin ki? Takıldığım an rezil olacağım ve

benimle konuşmak istemeyecek…” gibi şeyler söylemesi.

Konuşmayı sürekli ertelemek ve bunu kendi kendine mantıklı bir sebep vererek yapmak. “Hala

konuşurken telaffuzum tam doğru değil … Şu kalıpları da öğreneyim konuşacağım... ABC konusunu

iyi bir şekilde bilmiyorum. Onu öğrendikten sonra konuşmaya başlayacağım ama şimdi değil…”

Bu son anlattığım 3 durumda aklın sana resmen savaş açıyor ve konuşmaman için elinden gelen her

şeyi yapıyor. Bunu yapması da son derece normal. Acı çekmeni istemiyor!

Karşındaki kişiyle konuştuğunda potansiyel olarak hissedeceğin utançtan, karşındaki kişinin seninle

konuşmak istemeyip seni reddetmesinden ve şu ana kadar verdiğin dil öğrenme çabalarının sonuç

vermediğini hissetmenden korumaya çalışıyor.

O yüzden sana “Daha değil...önce xyz öğren öyle konuş” gibi şeyler söylüyor. O sesi dinleme =)

O konuları öğrensen de sana başka bir bahane bulacak. Ancak aklına ortada bir sorun olmadığını

kanıtlarsan susacaktır...Bunu da sadece başkalarıyla konuşup anlaşabildiğini görerek yapabilirsin.

Genel kural şu yönde; Eğer biriyle konuşmaya karar verdikten sonra 3 saniyeden fazla beklersen,

aklın seni ikna ediyor. Evet, 3 saniye. Sana dünyanın en mantıklı sebeplerini sunuyor ve kendini

konuşmaktan vazgeçmiş bir halde buluyorsun. O yüzden 3 saniyeden fazla beklememeye çalış.

Konuşmaya başla gitsin =)

Biliyorum, söylemesi kolay. Ama küçük adımlarla başlayabilirsin. Örneğin yurt dışına çıkarsan bir

gün boyunca rastgele karşılaştığın insanlara yol sor. Kimse “Bu kişi bana niye yol soruyor ki

şimdi?” diye düşünmeyecek. Biriyle konuşmak için belki de en kolay yol. Bunu yaptıkça her

seferinde biraz daha sakin kalabildiğini göreceksin.

Buna ek olarak günlük durumlarda kullanabileceğin kalıplara odaklan. Söylemek istediklerini kalıp

olarak öğrendiğin zaman konuşurken takılmaların azalacaktır. Bu da konuşurken sakin kalmana

yardımcı olacak.

Son olarak yabancı hocalarla 2-3 saatlik “konuşma korkunu yenme” seansı yapabilirsin. Hocaya

dersten önce konuşmaktan çekindiğini ama bunu yenmek istediğini anlat. Böylece konuşma ortamı

kafanda biraz daha “güvenli” olacaktır.

İlk 10-15 dakika gerçekten zor olacak. Ellerin terleyecek, kalbin hızlı atacak ve hissettiğin

duygulardan dolayı söylemek istediğine odaklanamayacaksın.

Ama karşındaki kişi neler yaşadığını biliyor olacak. Sabırlı bir şekilde seni bekleyecek ve sen onunla

anlaşabildiğini gördükçe sakin kalmaya başlayacaksın.

“Böyle bir hoca nereden bulacağım?” diyorsan Verbling.com gibi bir site deneyebilirsin. Bir saat

konuşman bile korkunu yenmene yardımcı olacaktır =)

Konuşma korkunu yenebilirsen, İngilizce konuşmanı ve ilerlemeni engelleyen büyük bir engeli aşmış

olacaksın.

Evet, bu haftalık bu kadar. Konuşma korkunu yenmek zor, biliyorum. Ama doğru adımları attığın

zaman ne kadar çabuk yenebildiğine sen de şaşıracaksın =)

Burak

Phrasal verbs ve en sık kullandıklarım

Bu hafta sana en sevdiğim ve sık kullandığın phrasal verblerden birkaçını göstermek istiyorum. Ama

önce phrasal verbin ne olduğuna çabucak bakalım.

Phrasal verbs, genelde bir edat veya zarfın fiilden sonra gelerek farklı bir fiil oluşturması. Biliyorum

bu anlatım kafa karıştırıcı olabiliyor. O yüzden örnek vereyim.

Mesela take out, blow up, go through v.b ifadeler phrasal verb. Bunlar cümlelerde bir fiil olarak

kullanılıyor ve bazen bir tanesi birden fazla anlama gelebiliyor.

Phrasal verbs, ana dili İngilizce olan insanlar tarafından sürekli olarak kullanılıyor ve İngilizce

konuşmana “ileri düzey” havası katıyor.

İntermediate seviyeden advanced seviyeye çıkmak istiyorsan, yavaş yavaş phrasal verbleri

konuşmana katman lazım.

Phrasal verbs, genelde iki şekilde oluyor. Cümle içerisinde ayrılabilen (fill out gibi) ve cümle

içerisinde ayrılamayan (go over gibi).

Çoğu zaman bu phrasal verblerin anlamı, onları oluşturan fiilden çok farklı olabiliyor. Örneğin “run

across”, “şans eseri bulmak” anlamına geliyor.

Bu phrasal verbleri ayrı birer kelimeymiş gibi öğrenmen lazım. Bu e-postada sana en sevdiğim ve en

sık kullandığım phrasal verblerden birkaçını göstermek istiyorum. Hadi konuya girelim;

1) Come up with

Come up with, İngilizce’de fikir veya düşünce üretmek anlamına geliyor ve ayrılamayan bir phrasal

verb. Örneğin;

I came up with the plan - Planı ben düşündüm

They came up with the solution to the problem - Problemin çözümünü onlar buldu / düşündü

I am trying to come up with an answer - Bir cevap bulmaya / düşünmeye çalışıyorum

2) Look after

Look after, İngilizce’de bakmak veya ilgilenmek anlamına geliyor ve ayrılamayan bir phrasal verb.

Örnekle açıklayayım;

Can you look after my dog when I’m gone? - Gittiğimde köpeğime bakar mısın?

I need to look after my brother tonight - Bu akşam kardeşime bakmam lazım / kardeşimle

ilgilenmem lazım

The nurse looked after my dad when I wasn’t at the hospital - Ben hastanede değilken hemşire

babamla ilgilendi / babama baktı

3) Look up

Look up, İngilizce’de araştırmak / anlamına bakmak ve pozitif yönde gelişmek anlamında

kullanılıyor. Bu phrasal verb ayrılabiliyor. Örneklere bakalım;

My grades are looking up - Notlarım iyi gözüküyor / iyi yönde gidiyor

Let’s look up this word - Bu kelimenin anlamına bakalım

Ayrılabiliyor olduğu için, şu iki cümle de doğru;

I looked up the word - Kelimenin anlamına baktım

I looked the word up - Kelimenin anlamına baktım

4) Look forward to

Look forward to, İngilizce’de heyecanla / merakla / dört gözle beklemek anlamına geliyor ve

ayrılamayan bir phrasal verb. Örnekle göstereyim;

I look forward to the meeting - Toplantıyı dört gözle bekliyorum

We are looking forward to going on a holiday - Tatile gitmeyi dört gözle bekliyoruz

I look forward to seeing you there - Seni orada görmeyi heyecanla bekliyorum

5) Pick up

İngilizce’de pick up, çok anlamı olan bir phrasal verb. Birini bir yerden almak, kapmak, kaldırmak

hatta tavlamak anlamına bile geliyor. Özellikle birini bir yerden almak anlamıyla çok sık kullanılıyor

ve ayrılabilen bir phrasal verb.

Örneklere bakalım;

Can you pick me up from the airport? - Beni havaalanından alır mısın?

Let’s pick him up on the road - Hadi onu yol üzerinden alalım

Can you pick my jacket up? - Ceketimi kaldırır mısın?

I picked up the flu in İstanbul - İstabul’da grip oldum / kaptım

He picked up a girl at the bar - Barda bir kız tavladı

6) Watch out

Watch out, İngilizce’de dikkat etmek anlamına gelen bir phrasal verb ve ayrılamıyor. Örneğin;

Watch out! There is a car - Dikkat et! Araba var

Watch out when you have a bag. There are thieves everywhere - Çantan varken dikkat et. Her

yerde hırsız var

Buna benzeyen başka bir phrasal verb, look out. Look out, watch out gibi “dikkat et” anlamına

geliyor.

7) Hold on

Hold on, bir yere tutunmak anlamına geliyor. Başka bir anlamı, Bir pozisyon veya işi elinde

tutabilmek. Örneklere bakalım.

I am going to hold on to my job - İşimi kaybetmeyeceğim / İşime tutunacağım gibi bir anlama

geliyor

Hold on to the railing. It’s dangerous here - Korkuluklara tutun. Burası tehlikeli

8) Give up

Give up, İngilizce’de pes etmek veya bırakmak anlamına geliyor. Örneğin;

I gave up playing the gitar - Gitar çalmayı bıraktım

Don’t give up! - Pes etme!

Giving up is not an option - Pes etmek bir seçenek değil

He gave up smoking last year - Sigara içmeyi geçen sene bıraktı

9) Fall apart

Fall apart, İngilizce’de dağılmak anlamına geliyor. Hem fiziksel, hem duygusal olarak. Örneklere

bakalım;

The cake fell apart when I moved it - Kek Hareket ettirdiğimde dağıldı

After her death, I fell apart - Onun ölümünden sonra dağıldım / perişan oldum

She fell apart after the divorce - Boşanmadan sonra dağıldı

The phone fell apart in my hand - Telefon elimde dağıldı

10) Carry on

Bugün son olarak göstermek istediğim phrasal verb, carry on. Carry on, İngilizce’de “devam et”

anlamına geliyor. Örneklere bakalım;

Sorry. Please carry on - Pardon. Lütfen devam edin

I saw him, and I carried on like nothing was happening - Onu gördüm ve hiçbir şey

olmuyormuş gibi devam ettim

Evet, İngilizce’de sık kullandığım ve göstermek istediğim phrasal verbler bu kadar. Phrasal verb

öğrenmek can sıkıcı olabiliyor çünkü çok fazla var ve bazen bir tanesi 3-4 farklı anlama gelebiliyor.

Ama yavaş yavaş bunları konuşmana katmanı öneririm. Ana dili İngilizce olan insanlar tarafından

çok sık kullanılıyorlar ve gerçekten çok kullanışlılar.

Burak

İngilizce'nin zor gelmesinin sebebi

İngilizce bilmediğim için arkadaşlarımla anlaşamadığım ve çıldırdığım günleri hala net bir şekilde

hatırlıyorum.

O zamanlar 7 yaşındaydım ve daha önce hiç yabancı bir arkadaşım olmamıştı. İlk yabancı arkadaşımı

da çok iyi hatırlıyorum.

Stuart adında bir yaşıtımdı ve haliyle Türkçe konuşamıyordu. Etrafta bizim yaşımızda başka çocuk

da yoktu. Bu sebepten yakın arkadaş haline geldik.

Tek bir kelime bilmediğim için onunla sadece el-kol hareketleriyle anlaşıyordum. Konuşamadığım

için de her hareket yapışımda “mmmmmm”, “hııııı” gibi sesler çıkarıyordum.

Enteresan bir şekilde o yolla bile bir çok şey anlatabildiğimi hatırlıyorum =)

Aradan birkaç ay geçtikten sonra bir akşam Stuart yine ailesiyle beraber bizim evimize gelmişti. Hala

çok iyi hatırlıyorum. Hep beraber oturma odasındaydık…

Benim de oyuncak balık yakalamamızı sağlayan bir küçük bir de büyük bir oyuncağım vardı. Büyük

olanı yeniydi.

Yeni olduğu için de kimseye o oyuncağı açtırmak istemiyordum ve kendime saklıyordum =)

Stuart bir noktada büyük oyuncakla oynamak istedi ve doğal olarak onu engelledim. Sebebini sordu

ama bir türlü anlatamıyordum çünkü “new” kelimesini bilmiyordum.

Dolayısıyla ben de 7 yaşında bir çocuğun verdiği yaratıcılıkla kendimle gurur duyar bir şekilde;

“This is yeniis ” dedim. (yeni kelimesini “yeniis” şeklinde söylediğimde beni anlayacağından

emindim)

2 saniyelik sessizlikten sonra annem ve babamdan kahkaha koptu. Utanmıştım ama bir yandan da

hırs yapmıştım. Sanırım o an İngilizce öğrenmem açısından benim için bir dönüm noktasıydı.

Ama sandığım kadar kolay olmadı ve bunun çok net bir sebebi vardı.

İngilizce, Türkçe’ye göre farklı bir sisteme sahip. Bu, o zamanlar canımı çok sıktığı gibi şu an da

milyonlarca insanın canını sıkabiliyor.

İngilizce konuşurken, önemli olan bilgi sonradan söylenir ve cümle uzadıkça bilgiler cümlenin

sonuna eklenir.

Türkçe konuşurkense önemli bilgiyi en başta söyleriz. Örneğin Türkçe’de “3 tekerleği olan araba”

deriz.

İngilizce’de bu cümle “A car that has 3 wheels” şeklinde söylenir.

Önemli olan bilgi İngilizce’de sonradan gelir.

Bu yüzden, uzun yıllar Türkçe konuşmuş ve Türkçe anlamaya alışmış kişiler olarak, yıllarca önemli

bilgiyi cümlenin başında duymaya alışmışız. İngilizce bir cümle duyduğumuzda ise önemli bilgi

cümlenin sonunda olduğundan bu cümleyi kafamızda çevirme ihtiyacı hissediyoruz.

Bu his o kadar iğrenç bir his ki (güven bana, biliyorum =)), insan sanki bu durumdan hiç bir zaman

kurtulamayacakmış gibi hissediyor.

Bu durum, özellikle cümle uzadıkça daha da karmaşıklaşıyor.

“I saw a man that was bald, had a red bandana and was driving an old model car that was green.”

Türkçesi; “Eski model yeşil bir araba süren, kırmızı bir bandana takan kel bir adam gördüm.”

İki cümledeki kelimelerin sıralaması birbirinin tam tersi. Hayatımız boyunca bu şekilde cümle

duymaya alışmış insanlar olarak, bunun gibi cümlelerin İngilizcesi bizi çıldırtıp umutsuzluğa

sokabiliyor.

Ve bu durumdan kurtulmak kolay değil. İngilizce düşünüp cümleyi saniyesinde anlayabilmek için,

öncelikle beynin bu konuşma ve algılama sistemine alışması lazım.

Bunu oturtmak uzun bir süremi aldı. Başta her şey çok saçma geliyordu ve cümle uzadıkça konuşma

metodum şu hali alıyordu;

1. Cümleyi sonuna kadar dinle.

2. Cümleyi bütünüyle çevir.

3. Cevap oluştur.

4. Cevabı İngilizce’ye çevir.

5. Konuş.

Hal böyle olunca, dışarıdan bakan bir insana göre, karşısındakine her seferinde 4-5 saniye tip tip

bakan ve sonra çok hızlı bir şekilde cevap vermeye çalışan bir insan konumundaydım.

Ne kadar sinir bozucu olduğunu çok net bir şekilde hatırlıyorum.

Ama beynimiz gerçekten esnek bir organ. Zamanla bu konuşma sistemine alışmaya başladım. Bir

kere alıştıktan sonra da sanki kafamda bir şeyler bir anda yerine oturdu. Bir anda her şeyi söylendiği

an anlayabilmeye başladım.

Belli bir süre sonra da söylemek istediklerimi doğru bir şekilde karşımdaki kişiye aktarabiliyordum

ve biriyle konuşmak sinir bozucu bir süreç olmaktan çıktı.

O yüzden, eğer sen de kafanda sürekli Türkçe düşünüyorsan, üzülme. Bu çok normal. Beyninin yıllar

boyunca alışmış olduğu bir sistemi kenara bırakıp aniden başka bir sistem kullanmasını

sağlayamazsın. Belli bir alışma süresi var.

Bu süreyi atlatmak için bilmen ve yapman gereken 4 temel şey var.

1. Bu durumun normal olduğunu kabul edip düzeleceğine inan. Zaman zaman umutsuzluğa

kapılsan da, düzeliyor merak etme =)

2. Bol bol dinleme yap ve aynı şeyleri tekrar tekrar dinlemekten çekinme. Aktif bir şekilde

dinleme yaparak aslında beynine İngilizce düşünme sistemini göstermiş oluyorsun.

Düzelmesi biraz zaman alıyor ama düzelince de her şey aniden gerçekleşiyor =)

3. Özellikle zorlandığın cümlelere benzer cümleleri kendi kendine konuşarak kur. Beynin

karşında bir insan olup olmadığını umursamıyor. Sen kendi cümlelerini sesli bir şekilde

kurduğun zaman, o yine aynı enerjiyi harcayıp gerekli bağlantıları arka planda kurmaya

çalışıyor. O yüzden konuşmak için karşında birinin olmasını bekleme =)

4. İlk üç adımı sürekli tekrar et. Belki de en önemli adım bu.

Biliyorum bazen insan yerinde sayıyormuş gibi hissedip umutsuzluğa kapılabiliyor. Bazen de

İngilizce öğrenmek çok zaman alacakmış gibi geliyor. Ama zaman, öğrensen de öğrenmesen de

geçecek.

Eninde sonunda istediğin sonuca ulaşınca her şeye değiyor. Söz veriyorum =)

Burak

Kafanda çeviri yapmanı engellemenin 4 adımı

İngilizce bilmediğim için arkadaşlarımla anlaşamadığım ve çıldırdığım günleri hala net bir şekilde

hatırlıyorum.

O zamanlar 7 yaşındaydım ve daha önce hiç yabancı bir arkadaşım olmamıştı. İlk yabancı arkadaşımı

da çok iyi hatırlıyorum.

Stuart adında bir yaşıtımdı ve haliyle Türkçe konuşamıyordu. Etrafta bizim yaşımızda başka çocuk

da yoktu. Bu sebepten yakın arkadaş haline geldik.

Tek bir kelime bilmediğim için onunla sadece el-kol hareketleriyle anlaşıyordum. Konuşamadığım

için de her hareket yapışımda “mmmmmm”, “hııııı” gibi sesler çıkarıyordum.

Enteresan bir şekilde o yolla bile bir çok şey anlatabildiğimi hatırlıyorum =)

Aradan birkaç ay geçtikten sonra bir akşam Stuart yine ailesiyle beraber bizim evimize gelmişti. Hala

çok iyi hatırlıyorum. Hep beraber oturma odasındaydık…

Benim de oyuncak balık yakalamamızı sağlayan bir küçük bir de büyük bir oyuncağım vardı. Büyük

olanı yeniydi.

Yeni olduğu için de kimseye o oyuncağı açtırmak istemiyordum ve kendime saklıyordum =)

Stuart bir noktada büyük oyuncakla oynamak istedi ve doğal olarak onu engelledim. Sebebini sordu

ama bir türlü anlatamıyordum çünkü “new” kelimesini bilmiyordum.

Dolayısıyla ben de 7 yaşında bir çocuğun verdiği yaratıcılıkla kendimle gurur duyar bir şekilde;

“This is yeniis ” dedim. (yeni kelimesini “yeniis” şeklinde söylediğimde beni anlayacağından

emindim)

2 saniyelik sessizlikten sonra annem ve babamdan kahkaha koptu. Utanmıştım ama bir yandan da

hırs yapmıştım. Sanırım o an İngilizce öğrenmem açısından benim için bir dönüm noktasıydı.

Ama sandığım kadar kolay olmadı ve bunun çok net bir sebebi vardı.

İngilizce, Türkçe’ye göre farklı bir sisteme sahip. Bu, o zamanlar canımı çok sıktığı gibi şu an da

milyonlarca insanın canını sıkabiliyor.

İngilizce konuşurken, önemli olan bilgi sonradan söylenir ve cümle uzadıkça bilgiler cümlenin

sonuna eklenir.

Türkçe konuşurkense önemli bilgiyi en başta söyleriz. Örneğin Türkçe’de “3 tekerleği olan araba”

deriz.

İngilizce’de bu cümle “A car that has 3 wheels” şeklinde söylenir.

Önemli olan bilgi İngilizce’de sonradan gelir.

Bu yüzden, uzun yıllar Türkçe konuşmuş ve Türkçe anlamaya alışmış kişiler olarak, yıllarca önemli

bilgiyi cümlenin başında duymaya alışmışız. İngilizce bir cümle duyduğumuzda ise önemli bilgi

cümlenin sonunda olduğundan bu cümleyi kafamızda çevirme ihtiyacı hissediyoruz.

Bu his o kadar iğrenç bir his ki (güven bana, biliyorum =)), insan sanki bu durumdan hiç bir zaman

kurtulamayacakmış gibi hissediyor.

Bu durum, özellikle cümle uzadıkça daha da karmaşıklaşıyor.

“I saw a man that was bald, had a red bandana and was driving an old model car that was green.”

Türkçesi; “Eski model yeşil bir araba süren, kırmızı bir bandana takan kel bir adam gördüm.”

İki cümledeki kelimelerin sıralaması birbirinin tam tersi. Hayatımız boyunca bu şekilde cümle

duymaya alışmış insanlar olarak, bunun gibi cümlelerin İngilizcesi bizi çıldırtıp umutsuzluğa

sokabiliyor.

Ve bu durumdan kurtulmak kolay değil. İngilizce düşünüp cümleyi saniyesinde anlayabilmek için,

öncelikle beynin bu konuşma ve algılama sistemine alışması lazım.

Bunu oturtmak uzun bir süremi aldı. Başta her şey çok saçma geliyordu ve cümle uzadıkça konuşma

metodum şu hali alıyordu;

Cümleyi sonuna kadar dinle

Cümleyi bütünüyle çevir

Cevap oluştur

Cevabı İngilizce’ye çevir

Konuş

Hal böyle olunca, dışarıdan bakan bir insana göre, karşısındakine her seferinde 4-5 saniye tip tip

bakan ve sonra çok hızlı bir şekilde cevap vermeye çalışan bir insan konumundaydım.

Ne kadar sinir bozucu olduğunu çok net bir şekilde hatırlıyorum.

Ama beynimiz gerçekten esnek bir organ. Zamanla bu konuşma sistemine alışmaya başladım. Bir

kere alıştıktan sonra da sanki kafamda bir şeyler bir anda yerine oturdu. Bir anda her şeyi söylendiği

an anlayabilmeye başladım.

Belli bir süre sonra da söylemek istediklerimi doğru bir şekilde karşımdaki kişiye aktarabiliyordum

ve biriyle konuşmak sinir bozucu bir süreç olmaktan çıktı.

O yüzden, eğer sen de kafanda sürekli Türkçe düşünüyorsan, üzülme. Bu çok normal. Beyninin yıllar

boyunca alışmış olduğu bir sistemi kenara bırakıp aniden başka bir sistem kullanmasını

sağlayamazsın. Belli bir alışma süresi var.

Bu süreyi atlatmak için bilmen ve yapman gereken 4 temel şey var.

Bu durumun normal olduğunu kabul edip düzeleceğine inan. Zaman zaman umutsuzluğa

kapılsan da, düzeliyor merak etme =)

Bol bol dinleme yap ve aynı şeyleri tekrar tekrar dinlemekten çekinme. Aktif bir şekilde

dinleme yaparak aslında beynine İngilizce düşünme sistemini göstermiş oluyorsun.

Düzelmesi biraz zaman alıyor ama düzelince de her şey aniden gerçekleşiyor =)

Özellikle zorlandığın cümlelere benzer cümleleri kendi kendine konuşarak kur. Beynin

karşında bir insan olup olmadığını umursamıyor. Sen kendi cümlelerini sesli bir şekilde

kurduğun zaman, o yine aynı enerjiyi harcayıp gerekli bağlantıları arka planda kurmaya

çalışıyor. O yüzden konuşmak için karşında birinin olmasını bekleme =)

İlk üç adımı sürekli tekrar et. Belki de en önemli adım bu.

Biliyorum bazen insan yerinde sayıyormuş gibi hissedip umutsuzluğa kapılabiliyor. Bazen de

İngilizce öğrenmek çok zaman alacakmış gibi geliyor. Ama zaman, öğrensen de öğrenmesen de

geçecek.

Eninde sonunda istediğin sonuca ulaşınca her şeye değiyor. Söz veriyorum =)

Burak

80/20 Kuralı

Elde ettiğin sonuçların %80’i, yaptıklarının %20 sinden kaynaklanıyor. Detaya gireyim;

1800’lü yılların sonlarında, Vifredo Pareto adında bir iktisatçı İtalyada’ki gelir ve arsa dağılımını

incelemeye karar vermiş.

Bu incelemelerinin sonucunda, İtalya’daki arsaların %80’inin insanların %20’sinin elinde olduğunu

belirlemiş.

Gelir dağılımında da benzer bir sonuca ulaşmış. Ülkedeki en zengin insanların %20’si, bütün paranın

%80’ine sahipti.

Bunu diğer alanlara da uyarladığında, aşağı yukarı aynı dağılımın olduğunu görmüş.

Bir şirketin karının %80’i, müşterilerinin %20’sinden elde ediliyor.

Gün içinde oluşan trafiğin %80’i, yolların %20’sinde oluyor.

Gün içinde harcadığın zamanın %80’i, yaptığın aktivitelerin %20’sinden kaynaklanıyor.

Bu gözlemleri sayesinde, bugün “Pareto prensibi” olarak bilinen prensibin temelleri atıldı. Buna

ayrıca 80/20 kuralı da deniyor.

80/20 neden önemli?

80/20 kuralını aklında tutarak gününe yaklaştığın zaman, hangi aktivitelerin daha önemli, hangi

aktivitelerin de bir sonuç oluşturmadığını daha iyi görebiliyorsun.

Bunu yaptığında, sana sonuç getirecek alışkanlıkları arttırıp, ilgilendiğin alanda sonuç getirmekte

etkili olmayan alışkanlıklarını azaltabilirsin. Bu, bir anda seviye atlamana yardımcı olacak.

80/20 kuralının İngilizce öğrenmeye uygulanışı

Bu kural özellikle İngilizce öğrenme açısından çok önemli. Sana gerçekten sonuç getirecek önemli

aktivitelere bakarak öğrenmeni hızlandırabilirsin. Birkaç duruma bakalım;

1) Günlük hayatta sürekli kullanılan kelimelere odaklanmak

Eğer İngilizce kelime öğreniyorsan, günlük hayatta gerçekten kullanacağın yaygın kelimeleri

öncelikli olarak öğrenmen ve “derogatory” veya “eradicate” gibi sadece çok spesifik durumlarda

kullanılan kelimelerle vaktini harcamaman (özellikle ilk etaplarda), daha hızlı öğrenmen açısından

çok etkili.

2) Gramer öğrendikten sonra pratiğini yapmamak

İngilizce’de bir gramer konusu çalıştıktan sonra kendi kendine konuşarak, yazarak veya başkasıyla

konuşarak o cümleleri pekiştirmemek, sana sonuç getirmeyecek olan “80” aktivitesinin içinde.

Sonuç getirecek ve ilerlemeni sağlayacak “20” diliminde yer alan bir aktivite, öğrendiğin konunun

bir şekilde pratiğini yapmak.

Elbette yapabileceğin en iyi şey hemen biriyle İngilizce konuşmak. Ama her zaman bunu yapmaya

fırsatın olmayabilir. Bu durumda yazarak veya kendi kendine konuşup cümle kurarak da konuyu

pekiştirmen çok önemli.

3) Korktuğun şeyleri ertelememek

İngilizce öğrenirken hepimizin korktuğu ve üşendiği konular oluyor. Bu konuları ertelemek, sadece

öğrenme süreni uzatacaktır.

Çoğu zaman en çok ilerleme, yapmaktan korktuğun bir şeyi yaptığında veya öğrenmekten üşendiğin

bir konunun üzerine gittiğinde oluyor.

Ertelemek sadece öğrenme süreni uzatacak ve uzun vadede daha da sinirlenmene sebep olacaktır.

Belki de en çok ertelenen şey, mevcut İngilizce bilgini az görüp başkasıyla konuşmayı ertelemek.

Eğer konuşmak için %100 hazır olmayı bekliyorsan, bu günün asla gelmeyeceğini bilmeni istiyorum.

İkinci dili İngilizce olan bir insanın ustalaşması gereken bir nokta, anlamadığı veya anlatamadığı bir

cümle olduğunda, sakin bir şekilde o durumu atlatmanın yolunu bulması.

Bu da ancak bolca konuşarak oluyor. Hızlı bir şekilde İngilizce öğrenen insanlar, ellerindeki İngilizce

bilgisini maksimum bir şekilde kullanmayı başarabilen insanlar. Söylemek istediği şeyi sadece fiil

kullanarak anlatan insanlar gördüm.

“Go, take bag, come” = Eve gidip çantayı al ve bana getir anlamına gelebilir. Veya Cem Yılmaz’ın

bir gösterisinde anlattığı durum;

Hastalanan kişi yabancı ülkede hastaneye gidiyor. Doktorlarla anlaşamıyor fakat parmağıyla midesini

işaret edip çakmak yakarak midesinin yandığını anlatabiliyor... Dahice =)

Özetle, İngilizce çalışırken 80/20 kuralı her zaman aklının bir köşesinde olsun. O anda çalıştığın bir

şey, hedefine biran önce varman konusunda sana doğrudan katkı sağlıyor mu? Sağlamıyorsa, hangi

aktiviteler sağlayacaktır?

Bunu göz önünde bulundurduğun zaman İngilizce öğrenme hızın bir anda artacaktır =)

Burak

İngilizce öğrenmeni kolaylaştıracak 9 tüyo

Yeni bir dil öğrenmek uzun ve kolay olmayan bir süreç. Öğrenme yolculuğun boyunca kızacağın

hatta İngilizce öğrenmeyi bırakmak isteyeceğin anlar olacak. Bu hepimizin başına geliyor ve çok

normal bir durum.

Eğer böyle bir durum içerisindeysen, genelde bu anları aşıp devam ettikten sonra ilerleme göreceğini

hatırlatmak isterim =)

İngilizce öğrenmek zor olsa da, bu süreci zorlaştıran bazı aktivitelerden kaçınarak İngilizce

öğrenmeyi daha kolay ve eğlenceli bir hale getirebilirsin. Bu yazıda da bunu nasıl yapabileceğimize

bakacağız.

Yazı boyunca, dikkat etmen gereken bazı noktalara ve yapmaman gereken bazı aktivitelere dikkatini

çekeceğim. Böylece İngilizce öğrenmeyi daha eğlenceli hale getirerek ilerleyebileceksin.

Dikkat etmen gereken ilk noktayla başlayalım…

1) Sürekli çeviri yaparak çalışma

Başta mantıklıymış gibi gelebilse de, çeviri yaparak çalışmak etkili bir yöntem değil ve uzun vadede

kötü sonuçları oluyor.

Çeviri yapmak, senin için yeni olan bir cümle yapısını anlamak için kullanabileceğin bir yöntem.

Bunun dışında, amacın Türkçe kullanmadan o cümleyi anlayabilmek olmalı.

Çeviri yaptığın zaman, kendini ister istemez sürekli Türkçe düşünmeye alıştırmış oluyorsun. Bu da

bir süre sonra konuşurken ve dinlerken kafanda sürekli çeviri yapmana sebep oluyor.

O yüzden sadece çeviri yaparak çalışman uzun vadede iyi bir çözüm değil ve bir noktadan sonra boşa

zaman kaybetmene sebep oluyor.

Bir cümleyle karşılaştığında, bildiğin kelimelere ve kalıplara konsantre olup o şekilde anlamaya

çalışman ve kalıplar kullanarak konuşman uzun vadede daha iyi sonuçlar verecektir.

2) Kendini başka insanlarla karşılaştırma

Yapabileceğin büyük hatalardan birisi, kendini İngilizce öğrenen başka insanlarla karşılaştırmak.

Herkesin farklı özellikleri var ve biri senden biraz daha hızlı ilerlemesi, senin kötü olduğun anlamına

gelmiyor. Geldiğin noktayla gurur duy ve sadece kendinle yarış.

Önemli olan şey hız değil, istikrar. Eğer istikrarlı bir şekilde çalışıyorsan, 3 ay çalışıp senden hızlı

öğrenen ama sonra çalışmayı bırakan bir insana göre her zaman önde olacaksın =)

3) Öğrenmeyi bir zorunluluk veya külfet olarak görme

İngilizce öğrenmek ve ders çalışmak çoğumuz için sıkıcı olan ve yapmak istemediğimiz bir aktivite.

Çoğu zaman öğrenmemiz ve çalışmamız gerektiğini bilsek bile, istemediğimiz için bunu sürekli

erteleyebiliyoruz ve kendimizde o motivasyonu bulamayabiliyoruz.

Bu sebepten, kendini motive etmenin yollarını bulmalısın. İngilizce öğrenmek “yapmak zorunda”

olduğun bir şeyden ziyade “yapmak istediğin” bir şey olmalı. Bunu yapmanın en iyi yollarından birisi

de öğrendiğin İngilizceyi kullanmak. Mesela;

Yolda yürürken veya dışarıdayken, gördüğün insanlarla ilgili kendi cümlelerini kurmaya çalış.

Ne giyiyorlar, kaç yaşındalar, meslekleri nedir? nereye gidiyorlar? Bu her gün

oynayabileceğin ve kendi cümlelerini kurmanı sağlayacak eğlenceli bir oyun.

Etrafta gördüğün şeylerle ilgili cümle kur. Bu, bilmediğin ve sık kullanılan kelimeleri

belirlemende yardımcı olacaktır.

Her gün, yeni öğrendiğin kelimelerle kendi cümlelerini kurmaya çalış.

İlgilendiğin konularla ilgili videolar izle. Eğer arabalarla ilgileniyorsan, Youtube üzerinden

binlerce araba videosu bulabilirsin. Komediyi seviyorsan, çok güzel yabancı kanallar var.

Onları izle, sevdiğin kısımlarla ilgili yorum bırak ve başka insanların yorumlarına cevap

vermeye çalış. Sevdiğin bir şey yaptığın zaman çalışıyormuş gibi hissetmeyeceğini

göreceksin =)

Sevdiğin konular ve alanlarla ilgili yazılar/makaleler oku. Yazılanları gerçekten anlamak

isteyeceğin için daha motive olacaksın.

Kısaca, ne kadar çok “ders çalışmıyormuş” gibi hissettiğin aktivite yaparsan, farkında olmadan o

kadar çok İngilizce çalışmış olursun.

4) Tek bir alana yoğunlaşıp diğerlerini ihmal etme

İngilizce öğrenirken tek bir alana yönelmek ve zamanla sadece o şekilde çalışmak hepimizin farkında

olmadan düşebileceği bir durum.

Sadece yazarak çalışmak, hiç dinlememek, konuşmamak ve okumamak iyi bir durum değil. Aynı

şekilde sadece konuşmak, hiç okumamak ve yazmamak da ideal bir durum değil.

Mümkün olduğunca her alana eşit bir şekilde ağırlık vermen lazım. 4 ana alan var. Dinlemek, yazmak,

konuşmak ve okumak. Geri kalan her aktivite ( kelime öğrenmek, gramer öğrenmek v.b) bu dört

alanda ilerlemeni desteklemek için kullanılıyor.

Bu sebepten sadece gramer çalışmak ve sadece yeni kelime öğrenip başka bir şey yapmamak etkili

değil ve İngilizce öğrenmeni sağlamıyor.

O yüzden, her zaman bütün alanlarda çalışmalar yaptığından emin ol.

5) Pes etme

Genelde pes etmek istediğin zamanlar, bir süredir ilerlemiyormuş gibi hissettiğin zamanlar olacaktır.

İngilizce öğrenmeye yeni başladığında böyle bir sorun yaşamıyorsun. Fakat intermediate

seviyesinden sonra bu durum kendini göstermeye başlıyor.

Uzun müddetler boyunca ilerlemiyormuş gibi hissedebiliyorsun. Bunun sebebi, eskiden gördüğün

ilerleme miktarını görmek için çok daha fazla kelime öğrenmiş olman gerektiği.

Genelde bu süreyi atlatabilirsen, ilerlemen ani ve gözle görülür oluyor. Daha sonra tekrar uzun bir

müddet ilerlemiyormuşsun gibi hissedip aynı şeyi tekrar yaşıyorsun.

İşte bu noktada insan çalışmayı bırakmak isteyebiliyor. Çünkü boşuna kürek çekiyormuşsun gibi

hissediyorsun. Fakat doğru bir şekilde çalışıyorsan, boşuna kürek çekmiyorsun. Çalışmaya devam

edersen, ilerleme göreceksindir. O yüzden pes etme! =)

6) Özür dileme

Biriyle konuşmadan önce “kötü ingilizcen” için özür dileme. Hata yaptığında da özür dileme. Kötü

bir şey yapmıyorsun.

Ana dilin İngilizce değil ve kimse senden ana dili seviyesinde konuşmanı beklemiyor. İnsanlarla

anlaşmaya odaklan, hata yaptığında kötü bir şey yapıyormuşsun düşüncesine kapılma ve kimseden

özür dileme =)

7) Strese girme

Belli bir seviyeye gelsen de, insanlarla konuşmak konusunda strese girdiğini görebilirsin. Beynin

sana “Her şeyi bilmeden insanlarla konuşma” tarzında sinyaller gönderecektir. Bunu, seni korumak

için yapıyor. Bu düşünceyi dinleme! =)

Bu düşünceden dolayı İngilizce konuşarak iş halledebileceğin veya eğlenebileceğin bir fırsatı

kaçırma. Yapabileceğine inan ve insanlarla anlaşmaya odaklan.

Karşına çıkan İngilizce konuşma fırsatlarını değerlendirdikçe, farkında olmadan geliştiğini

göreceksin. Bu da bizi bir sonraki önemli noktaya getiriyor...

8) İnsanlar seni anlamadığında üzülme

Bazen ne yaparsan yap, konuştuğun kişi seni anlamayacak. Bu, bir noktada herkesin başına geliyor.

Bunu kişisel olarak algılamaman lazım.

İngilizce o kadar yaygın bir dil haline geldi ki her ülkeden insan farklı ve kendilerine özgü aksanlarla

konuşuyor. Bazen senin aksanın karşındaki kişiye değişik veya tuhaf gelebilir ve o anda senin

söylemek istediklerini anlamayabilir.

Hatta tam tersi de olabilir ve iyi İngilizce bilsen de karşındaki kişiyi anlayamayabilirsin.

O yüzden bu tarz olaylar seni yıldırmasın. Böyle bir şey yaşasan bile, bir sonraki konuşmanı yine

olumlu duygularla yap.

9) Hata yapmaktan korkma

Bu, belki de en önemli tüyo. Konuşma korkusu, İngilizce’de gelişmen açısından karşılaşacağın çok

büyük bir engel. Gramer kurallarını bilmene rağmen konuşamadığını hissetmen, konuşmaman

gerektiği anlamına gelmiyor.

Tam aksine, konuşarak o kurallar yerine oturacak ve otomatik hale gelecektir. İngilizce öğrenirken

hata yapacaksın. Bunun kaçarı yok ve o yoldan geçmek zorundasın.

Hata yaptıkça ilerlediğini göreceksin. Hatta dil öğrenme konusunda başarılı olan bir çok insan,

kendine gün içinde hata yapmakla ilgili alt limit koyuyor.

Mesela o gün öğrenmeye çalıştığı dilde en az 25 hata yapmadan insanlarla konuşmaya kendisini

zorluyor. Böylece daha iyi seviyelere çıktıkça aynı miktarda hata yapabilmesi için daha uzun bir süre

konuşması gerekiyor.

Bunları takip edersen, standartlardan çok daha hızlı bir şekilde İngilizce öğreneceksindir =)

Burak

"Colour" kelimesini anlayamadım...

Çok iyi İngilizce bilmeme rağmen “colour (renk)” kelimesini anlayamadım...

Yıllar önce ( sanırım 2007 yılında) Amerikalı arkadaşım Mike ve onun İngiliz arkadaşı Josh beni

beraber vakit geçirmek için evlerine çağırmışlardı.

Yanlarına gittiğimde “colour” kelimesinin nasıl yazıldığını tartışıyorlardı.

Amerikan İngilizcesinde “renk” kelimesi “color” diye yazılırken, İngiliz İngilizcesinde “colour”

şeklinde yazılır. Biliyorum...tuhaf.

Mike, İngiliz ingilizcesinin tuhaf olduğunu, Josh da en doğrusunun İngiliz ingilizcesi olduğunu,

Amerikalıların aslında İngiliz olduğunu söylüyordu.

Anlayacağın, hararetli bir tartışmaydı =)

Yanlarına ulaştığıma Josh bana doğru döndü ve “Let’s let Burak decide. ( bırakalım Burak karar

versin. )” dedi.

Tabii o zamanlar bu durumla ilgili hiçbir şey bilmiyordum ve kendimi böyle bir durumun içinde

bulunca kalbim biranda hızlı bir şekilde atmaya başladı.

Bana, ağır bir İngiliz aksanıyla “How do you spell colour? ( colour kelimesi nasıl yazılır?)” diye

sordu.

İngiliz aksanına o zamanlar pek alışkın olmadığım için ben bu soruyu “How do you spell cola? ”(

Kola nasıl yazılır?)” şeklinde anlayıp “C-O-L-A” diye cevap verdim.

2 saniyelik sessizlik...ve ardından kahkahalar koptu.

Josh, zar zor; “No, not cola, colour” dedi.

Tabii ben bunu yine “No, not cola, cola” şeklinde anladım ve “eeee” der gibi suratına baktım.

Gülmeler birkaç saniye devam etti...

Sonunda durumu bana anlatabildiler ve ben de Mike’ın kızgın bakışlarına rağmen kelimenin “colour”

olarak yazıldığını söyledim. (O şekilde öğrenmiştim)

İngilizce öğrenirken bu tarz olaylar her an başına gelebilir.

Bu olayı yaşarken ileri seviyede İngilizce biliyordum ve istediğim her şeyi İngilizce olarak

anlatabiliyordum. Ama yine de telaffuzdan dolayı “colour” gibi basit bir kelimeyi anlayamamıştım.

Fakat Josh ile birkaç gün geçirip söylediklerine konsantre olduktan sonra telaffuzuna alışmaya

başladım. Bu noktada dinlemenin yarattığı farkı ciddi bir şekilde hissettim.

Düzenli olarak İngilizce dinlemek, hangi seviyede olursan ol sana çok şey katacak ve İngilizce

dinlememek, yapabileceğin en büyük hatalardan birisi.

Sebebi ise, duyduğunu anlamayı engelleyecek çok noktanın bulunması ve bunlara alışmanın zaman

alması.

Mesela biz Türkçe’de “Ne yapıyorsun?” sorusunu sıkça “Napıosun?” şeklinde sorabiliyoruz. İki soru

aynı olsa da telaffuzları arasında küçümsenemeyecek bir fark var.

Aynı durum İngilizce’de de var ve bir kelimenin veya cümlenin okunuşunu bildiğini düşünsen bile

seni şaşırtabilecek telaffuzlar ortaya çıkabiliyor. Bunun gibi durumlarda genelde “ Ne kadar da hızlı

konuşuyorlar” diye düşünebiliyoruz ama problem aslında bu değil.

Genelde ortada hızdan ziyede “Ne yapıyorsun? / Napıosun?” gibi bir telaffuz sıkıntısı oluyor.

Buna ek olarak İngilizce’de karşına sürekli olarak aynı şekilde telaffuz edilse de farklı anlama gelen

kelimeler ( Bare ve Bear gibi) ve birden fazla anlama gelen kelimeler ( Set gibi ) çıkacak. Bunlara

hazırlıklı olmalısın.

Hazırlıklı olmanın en iyi yollarından birisi de düzenli olarak dinleme yapmak.

Fakat dinleme alıştırmaları yaparken dikkat etmen gereken noktalar var. Bunlardan belki de en

önemlisi, aktif bir şekilde dinleme yapmak.

Arka planda televizyonun veya radyonun açık olması çok etkili olmayacaktır. Konsantreli bir şekilde

ve anlamak için dinlemelisin. Bunu nasıl yapabileceğini inceleyelim;

İngilizce Dinleyerek Alıştırma Yapmanın Yol Haritası

En iyi dinleme içerikleri, elinde metinleri olan dinleme içerikleridir. Çünkü hem metni hem de ses

kaydını kullanarak belirleyebileceğin önemli noktalar var. Bu tarz içerikler bulduğunda her zaman

arşivle ve düzenli olarak çalış.

Çalışırken en iyi sonucu almak için bu yolu izle:

1) Metne bakmadan ses kaydını dinle

Öncelikle metne hiç bakmadan ses kaydını tamamen dinle. Eğer ses kaydı ve metin çok uzunsa, bunu

2 dakikalık küçük parçalara bölerek yapabilirsin.

Ses kaydını tamamen dinledikten sonra bir kez daha dinle ve anlamadığın noktaları not al ya da

aklında tut.

Bu noktada ikinci adıma geçmeye hazırsın.

2) Metne bakarak anlamadığın noktaları belirle

Metni okuyarak anlamadığın noktaları belirle. Bunu, aynı anda yazıyı okuyup metni dinleyerek de

yapabilirsin.

Bittikten sonra anlamadığın noktaları analiz et ve kendi kendine neden anlamadığını sor.

Eğer kelimeleri bilmediğin için anlamamışsan, onları daha sonra öğrenmek için ayrı bir kağıda not

al.

Eğer kelimeleri bilmene rağmen anlayamamışsan, genelde orada bilmediğin ve öğrenmen gereken

bir telaffuz var demektir.

3) Telaffuzlara dikkat et

Bu durumda Forvo.com gibi bir siteden kelimelerin telaffuzlarını teker teker dinleyebilirsin.

Forvo.com sitesini seviyorum çünkü telaffuzlar gerçek insanlar tarafından yapılıyor (bilgisayar değil)

ve genelde bir kelime birkaç farklı kişi tarafından telaffuz ediliyor.

Siteye kullanarak, anlamadığın bütün kelimelerin telaffuzlarını inceledikten sonra, ses kaydından o

kısmı birkaç defa dinle.

Bu noktada niye anlayamadığınla ilgili önemli şeyler öğreneceksin. Kelimeler yutuluyorsa, bunun

nasıl yapıldığı ile ilgili bilgi sahibi olacaksın.

4) Tamamen anlayarak metni dinle

Bütün telaffuzlara baktıktan ve anlayamadığın kelimeleri ve cümleleri öğrendikten sonra, metni

tamamen anlayarak dinle.

Eğer bir türlü anlayamadığın cümleler oluyorsa, canını sıkma ve bu cümleleri geç. Önemli olan şey

her içerikten yeni bir şeyler öğrenmek ve birazcık ilerlemek. Metindeki her şeyi anlamak zorunda

değilsin ve anlayamadığın durumlar sıkça olacak.

Moralini bozmadan yeni öğrendiğin şeylere odaklan ve bir türlü anlayamadığın kısımları geç. İstikrar

her zaman en önemli şey.

Metni en az 2 kere anlayarak dinle. Buna ek olarak, bitirdiğin metinleri düzenli olarak ( 2-3 haftada

bir ) tekrar et ve unuttuğun kelimeleri tekrar hatırla. Unuttuğun kelimeler mutlaka olacak ve bu çok

normal =)

5) Tekrar et

Bir içeriği bu şekilde bitirdikten sonra artık bir sonraki içeriğe geçmeye hazırsın. Önemli olan şey

ilerleme hızı veya bir metni ne kadar çabuk geçtiğin değil. Olabildiğince çok tekrar yapman her zaman

daha etkili.

Buna ek olarak sevdiğin içerikleri dinlemeye yönelmen, uzun vadede sıkılmaman ve devam

edebilmen için önemli. O yüzden mümkün olduğunca sana ilginç gelen konularla ilgili dinleme

alıştırmaları yap.

Artık dinleme alıştırmalarını mutlaka yapman gerektiğini ve nasıl yapabileceğini biliyorsun =)

Burak

İngilizce öğrenmek ne kadar sürüyor?

Bu hafta, bana çok sık sorulan bir soru üzerinde durmak istiyorum:

“İngilizce öğrenmek ne kadar sürüyor?”

Bu soruyu neredeyse her gün alıyorum ve işin gerçeği, net bir cevabı yok.

İngilizce öğrenmek bir çok faktöre bağlı olarak değişiyor ve her şeyden önce şu soruların cevabını

bilmen lazım:

Neden öğrenmek istiyorsun? Gerçekten istediğin için mi yoksa öğrenmek zorunda olduğun için mi?

Bu sorular çok önemli çünkü cevapları uzun vadede büyük bir fark yaratıyor.

Gerçekten öğrenmek isteyen, ilerlediğinde mutlu olan ve sürekli kendini geliştirmek isteyen bir insan,

İngilizce öğrenmeyi bir işe girmek veya kariyer yapmak için “aşılması gereken” bir engel olarak

gören insana göre çok daha hızlı öğrenecektir.

Önemli olan şey hangi kitabı okuduğun, hangi metodu uyguladığın veya hangi diziyi izlemen

gerektiği değil.

Hangisini yapmak sana daha çok mutluluk veriyorsa onu yapmalısın. 2 hafta boyunca günde 4 saat

çalışıp bırakmaktansa, bir yıl boyunca her gün 30 dakika çalışman çok daha faydalı.

Aynı şekilde, 2 hafta sonra çalışmaktan vaz geçeceğin çok etkili bir yöntemdense, uzun vadeli olarak

sürdürebileceğin bir şekilde çalışman her zaman daha iyi.

İngilizce öğrenmedeki en önemli faktörlerden birisi motivasyon. Motivasyonun yüksek olursa ve her

gün İngilizceni geliştirmek istersen çok daha hızlı öğreneceksin.

Önemli olan başka bir faktör, İngilizcenin farklı bir sistem olduğunu fark edip bunu kabullenmek.

Her cümle Türkçe’de olduğu gibi kurulmayacak.

Bir çok cümle, İngilizce’ye göre ters bir sıralamaya sahip. Türkçe’de çoğu zaman önemli bilgiyi önce

söyleriz ( Ör: Asla kırılmayan bardak ). Fakat İngilizce’de önemli bilgi çoğu zaman daha sonra gelir

ve Türkçe’ye göre cümle tersten kurulur. ( Asla kırılmayan bir bardak - A glass that never breaks )

Veya “Kimse kola istemiyor” cümlesi İngilizce’de “No one wants coke” ( Türkçe’den farklı olarak

“kimse kola istiyor” ) şeklinde söylenir.

Bu başta tuhaf gelebilir, hatta “ne kadar saçma” diyebilirsin. Fakat bu şekilde düşünmek seni hedefe

yaklaştırmayacak. Kimin bakış açısına göre saçma? Bizim kurduğumuz cümle tarzları da Türkçe

öğrenmek isteyen bir Amerikalıya saçma gelecektir.

Örneğin “Kafadan attım” kavramını bir yabancıya “I threw from my head” şeklinde söylersen, doğal

olarak son derece saçma gelecektir çünkü İngilizce’de bu şekilde ifade edilmiyor =)

İngilizce konuşmanın, kendini farklı bir sistemle ifade etmenin bir yolu olduğunu kabul edip her şeyi

Türkçe ile karşılaştırmayı bıraktığında, çok daha hızlı öğrendiğini fark edeceksin.

Kendi kendine “saçma değil, sadece farklı bir sistem” demen uzun vadede çok fark ediyor.

İngilizce’yi “saçma” olarak görmek, ondan nefret etmene sebep olabilir ve bu kesinlikle öğrenme

süreni arttıracaktır. Daha da kötüsü, tamamen öğrenmeyi bırakmana bile sebep olabilir.

Yeni bir dili hızlı öğrenen hemen hemen herkes, yukarıda anlattığım olumlu düşünceleri benimseyip

öğrenmeye çalıştığı dili gerçekten öğrenmek isteyen insanlardan oluşuyor..

Özetle, İngilizce öğrenmenin ne kadar süreceği kişiye ve tutumuna göre değişiyor. Eğer İngilizce

öğrenmek seni mutlu ediyorsa, onu istediğin başka bir şeyi elde etmen yönündeki bir engel olarak

görmüyorsan ve düzenli olarak öğrenmeye zaman ayırabiliyorsan, sıradan bir insana göre çok daha

hızlı öğreneceksin.

Öte yandan, İngilizce öğrenmek seni mutlu etmiyorsa, onu kariyer veya başka bir şey açısından bir

zorunluluk olarak görüyorsan ve öğrenme motivasyonun düşükse, öğrenmek daha uzun sürecektir.

Evet, İngilizce öğrenme süresiyle ilgili üzerinde durmak istediklerim bu kadar.

Burak

Zaman geçtikçe İngilizce öğrenmenin zorlaşması

Yıllar önce üniversitedeyken aşırı kiloluydum ve bir gün bu durumu değiştirmeye karar verdim.

Olay şöyle gelişti;

Bir akşam arkadaşım beni koşu yapmaya çağırdı. Yapacak pek bir şeyim olmadığı için ona

katılmaya karar verdim.

Koşu yapacağımız alana geldiğimizde rahat bir şekilde koşacağımı düşünüyordum. Ne kadar

yanıldığımı hatırlayınca gülümsüyorum =)

Dinlenme ihtiyacı hissetmeden 200 metre bile koşamıyordum. Bunu üzerine arkadaşım bana tur

bindirmeye başlayınca moralim bozuldu.

O kadar moralim bozuldu ki o anda ne pahasına olursa olsun zayıflamaya karar verdim.

Anlayacağın İnanılmaz motive olmuştum!

Ertesi gün diyete başladım…Her gün bana mutluluk veren Nogger’ı ( dondurma ) bile bıraktım...Ve

işe yaradı =)

İlk hafta yaklaşık 2.5 kilo verdim. Bir sonraki hafta 2 kilo verdim. Her gün tartılıyordum ve kilo

verdiğimi gördükçe motive olup daha sıkı diyet yapıyordum.

Sonra bir şey oldu…

Artık eskisi gibi kilo verememeye başladım. Her sabah tartılıyordum ve değişmeyen rakamın bana

baktığını görünce moralim bozuluyordu. Her gün spor yapmama ve yediklerime dikkat etmeme

rağmen çok yavaş kilo veriyordum.

Bu kadar uğraşıp verdiğim çabaya karşılık almam gerektiğimi düşündüğüm sonuçları alamamak

beni çıldırtıyordu.

Sonunda uğraşmayı bıraktım, Nogger tekrar hayatıma girdi ve verdiğim tüm kiloları geri aldım.

Tekrar başladığım yerdeydim…

Birkaç ay bu şekilde motive olup sonra tekrardan her şeyi bırakıp kilo almamla geçti.

Zamanla, başta çok rahat kilo verildiğini ama sonradan gittikçe zorlaştığını öğrendim. Yaşadığım

şey çok normalmiş. Hatta normal kilolara yaklaştıkça haftada 0.5 kilo vermenin iyi olduğunu

anladım.

Bunu aklımda tutarak tekrar spora ve diyete başladım. Çok daha kolaydı. Kendimi zorlamıyordum

ve kesinlikle her sabah tartılmıyordum. Sadece iyi beslenmeye ve düzenli spor yapmaya

odaklanıyordum.

Yaklaşık 8 ayda 14 kilo vererek bugünkü halime ulaştım ve hala spor yapmaya ve iyi beslenmeye

dikkat ediyorum.

Önemli olan şeyin istikrar olduğunu, zamanla verdiğin kilo miktarının azaldığını ve başta çok emek

harcayıp sonradan pes etmenin yanlış olduğunu bilseydim, bu süreç yıllarımı almazdı.

O yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çünkü aynı durum İngilizce öğrenmek için de geçerli.

Belki fark etmişsindir. İngilizce öğrenmeye ilk kez başladığında her şey çok hızlı ilerliyor. Bir anda

kendini tanıtabiliyorsun, sevdiğin şeyleri sorabiliyorsun, yol sormayı ve tarif etmeyi öğreniyorsun.

Basit olarak insanlarla anlaşabilmeye başlıyorsun ve bütün bunlar sadece birkaç ay içerisinde

oluyor.

Bu aşamada insan “Bu hızla giderse bir yıla ana dili seviyesinde konuşurum” diye düşünmeye

başlayabiliyor. Fakat gerçekte hiç bir zaman böyle olmuyor. Çünkü kilo verme hızının zamanla

azalması gibi İngilizce öğrenme hızı da zamanla azalıyor.

Sebebi ise basit. Temel seviyede İngilizce konuşurken öğrenmen gereken çok fazla konu ve kelime

yok. Yol sormak, kendini tanıtmak, sevdiğin şeyler anlatmak, merhaba demek, temel seviyede

muhabbet etmek yeterli.

Fakat advanced seviyeye doğru çıktıkça konular dramatik şekilde artıyor. Medikal terimler, politika,

slang ifadeler, phrasal verbler, uzun ve komplike cümleler, bilim, eğitim, terimler v.b

Her eklenen yeni konu için de yüzlerce yeni kelime öğrenmen gerekiyor. Dolayısıyla seviyen

ilerledikçe İngilizce öğrenme hızın da azalıyor. Önceden 2 günde katettiğin ilerlemeyi artık iki ayda

bile katedememeye başlıyorsun.

Kelime yelpazesi arttığı için doğal olarak ilerleme hızı azalıyor...

İnsan öğrenme süresinin içindeyken bu durumu fark edemiyor ve kendi kendine “eskiden çok hızlı

öğreniyordum şimdi ne yapsam olmuyor” diye düşünebiliyor.

O yüzden bu durumla karşılaştığında üzülme, çok normal. Hatta bazen aylarca ilerleme

katedemiyormuş gibi hissedebiliyorsun. Ama gerçekte yavaş yavaş ilerliyorsun. Bu durum da

ilerleme duygusunu hissetmeni engelliyor.

Bir süre sonra aslında ilerlediğini fark ediyorsun fakat sonra yine ilerlemen durmuş gibi

hissediyorsun.

Intermediate ve advanced seviye arasındaki yol bu şekilde geçiyor. Ve bunun farkında olmak çok

önemli.

O yüzden, eğer şu anda bu durumdaysan, dayan ve öğrenmeye devam et. Zamanla ilerleme

göreceksin. Söz veriyorum =)

Günde 4-5 saat yoğun bir şekilde çalışıp birkaç ayda tükenmek yerine, uzun müddetler boyunca

sıkılmadan çalışabileceğin bir süre seç ve durmadan devam et. Bu çok daha faydalı olacaktır.

Eğer henüz bu duyguyu hissetmediysen de, hazırlıklı ol. Çünkü bu durumu yaşayacaksın. Ve bunun

farkında olmak, bu durumu atlatmak ve pes etmemek için çok önemli.

En önemli şey istikrar =)

Sonraki maillerde tekrar görüşmek üzere,

Burak