edİnİlmİŞ mallara katilma rejİmİnİn sona ermesİ mal ... · yapıldığı tarihtir. (tmk...
TRANSCRIPT
EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN SONA ERMESİ,
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ,
İSTENEBİLECEK ALACAKLAR, BELİRLENMESİ VE HESABI
(Yargıtay Kararları ile)
Av.Ünzüle Küçüköner
A) EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN SONA ERME ANI
TMK Madde 225-“ Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin
kabulüyle sona erer.
Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına
geçilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”
“GEREKÇE MADDE 225 - Birinci fıkrada edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erme
hâli olarak, eşlerden birinin ölümü veya başka rejiminin kabul edilmesi öngörülmüştür.
İkinci fıkrada evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine ya da mal ayrılığına
geçilmesine mahkemece karar verilmesi hâllerinde, edinilmiş mallara katılma rejiminin son bulması
öngörülmüştür. Burada mahkemenin buna ilişkin kararının kesinleşmesinden itibaren değil, dava
tarihinden itibaren mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye edilmesi söz konusu olacaktır. Mal rejiminin
tasfiyesinde, malların tasfiye anındaki değerleri göz önüne alındığından, bu düzenlemeyle birinin davayı
olabildiğince uzatarak diğer eşin edinilmiş mallarındaki artışa ve bu artış dolayısıyla kendi payını
arttırmasına engel olunmuştur.”
hükmü gereği;
Katılma Rejiminin sona erme anı;
-Evlilik boşanmayla sona ermişse, boşanma davasının açıldığı tarih,( TMK Madde 179
- Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır.”
-Evlilik iptal sebebiyle sona ermişse, iptal davasının açıldığı tarih,( TMK Madde 158 -
Evlenmenin butlanına karar verilirse, evlenirken iyiniyetli bulunan eş bu evlenme ile kazanmış olduğu
kişisel durumunu korur. Eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesi, tazminat, nafaka ve soyadı
hakkında boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır.”
-Hakim kararıyla Mal Ayrılığı Rejimine geçilmesi halinde, davanın açıldığı tarih, (
TMK md.206 - Haklı bir sebep varsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal
ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Özellikle aşağıdaki hallerde haklı bir sebebin varlığı kabul
edilir: 1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması, 2.
Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması, 3. Diğer eşin,
ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan
esirgemesi, 4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları
hakkında bilgi vermekten kaçınması, 5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.
Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe
dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.”…. Olağanüstü Mal Rejimi olarak Mal
Ayrılığa geçişmesi davasında TMK md.207 – “Yetkili mahkeme eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri
mahkemesidir.” TMK Madde 208 – “Eşler, her zaman yeni bir mal rejimi sözleşmesiyle önceki veya
başka bir mal rejimini kabul edebilirler. Mal ayrılığına geçişi gerektiren sebebin ortadan
kalkması halinde hakim, eşlerden birinin istemi üzerine eski mal rejimine dönülmesine karar verebilir.”
TMK Madde 212 – “Mal ayrılığına geçildiği takdirde, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşler
arasında önceki mal rejiminin tasfiyesi, bu rejime ilişkin hükümlere göre yapılır.” TMK Madde 462 –
“Aşağıdaki hallerde vesayet makamının izni gereklidir:..9. Mal rejimi sözleşmeleri..” TMK Madde
706/.f 2- “Ölüme bağlı tasarruflar ve mal rejimi sözleşmeleri, kendilerine özgü şekillere tabidir.”)
-Eşlerden birinin ölümüyle sona ermişse, eşin ölüm tarihi,
-Eşlerin başka bir mal rejimini kabul etmeleri halinde, noterde mal rejimi sözleşmesi
yapıldığı tarihtir. (TMK md.203 -Mal rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya sonra yapılabilir.
Taraflar, istedikleri mal rejimini ancak kanunda yazılı sınırlar içinde seçebilir, kaldırabilir veya
değiştirebilirler.” TMK Madde 204 “ Mal rejimi sözleşmesi, ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar
tarafından yapılabilir. Küçükler ile kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadırlar.”
TMK Madde 205 – “Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılır. Ancak,
taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler.
Mal rejimi sözleşmesinin taraflarca ve gerektiğinde yasal temsilcilerince imzalanması zorunludur. )
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/8138,Karar: 2006/15389,Karar Tarihi: 09.11.2006 “ Evlilik
boşanma sebebiyle sona erdirilmesine karar verilmesi halinde mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak
üzere sona erer.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/12451,Karar: 2005/14803,Karar Tarihi: 25.10.2005 “
Taraflar evlendiklerine ve mal rejimi sözleşmesi yapmadıklarına göre aralarında yasal rejim olan
edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Mahkemece evliliğin
iptal ve boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi halinde
mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”
Açılmış olan boşanma, iptal davası veya mal ayrılığına geçilmesi davasının red edilmesi
halinde, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi eşler arasında geçerli olmaya devam edecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/10089,Karar: 2006/18428,Karar Tarihi: 26.12.2006 “ Davacı
koca tarafından açılmış bulunan boşanma davası reddedilmiş, karar kesinleşmiştir. Eşler arasında yasal
rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Davacı kocanın talebi, edinilmiş mallar yönünden
de tasfiyeyi amaçlamaktadır. Açılmış olan boşanma davası reddedildiğine göre yasal mal rejimi devam
etmektedir. Evlilik içinde ortak alınan eşyalar hakkındaki davada dava şartı oluşmadığında <hüküm
verilmesine yer olmadığına> karar verilmesi gerekir.”
Ayrıca
TMK Madde 213 – “Mal rejiminin kurulması, değiştirilmesi veya önceki rejimin tasfiyesi,
eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının, üzerinden haklarını alabilecekleri malları sorumluluk
dışında bırakamaz.
Kendisine böyle mallar geçmiş olan eş, borçlardan kişisel olarak sorumludur; ancak, söz
konusu malların borcu ödemeye yetmediğini ispat ettiği takdirde, bu ölçüde kendisini sorumluluktan
kurtarabilir.”
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi ve tasfiyede, eşler arasındaki evlilik
birliği 1.1.2002 öncesine dayanıyor ise; EŞLER ARASINDAKİ MAL REJİMLERİNİN VE SONA
ERME TARİHLERİNİN ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir.
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi ve tasfiyede, eşler arasındaki evlilik birliği
1.1.2002 öncesine dayanıyor ise, TMK md. 179 gereği uygulanacak hükümlerin belirlenmesi için, eşlerin
hangi tarihlerde hangi rejime tabi olduklarının belirlenmesi gerekecektir.
TMK Madde 179 – “Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler
uygulanır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “ Taraflar
19.10.1984 tarihinde evlenmişler. 3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma
kararı 24.4.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumunda olup,
davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir
yapılmıştır. Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren
mal rejiminin sona erdiği 3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre kooperatif ödemelerine davacının da kazancıyla
katkı da bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak katkının oranı ve miktarının belirlenmesi bakımından
1.1.2002 tarihinden önce ve sonra yapılacak araştırmalar farklıdır.”
* Eşler arasındaki evlilik birliği 1.1.2002 öncesine dayanıyor ise, evlilik tarihinde 743 sayılı
Türk Kanunu Medenisi hükümleri yürürlükte olacak ve evlenme mukavelesiyle kanunda muayyen
diğer usullerden biri de kabul edilmemiş ise, aralarında evlenme tarihinden- 1.1.2002 tarihine
kadar 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümleri gereği yasal rejim olan Mal Ayrılığı Rejiminin
geçerli olduğu kabul edilecektir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmesi ile,
4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Madde 10-“Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu
tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak
bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal
rejimini seçmiş sayılırlar” hükmü ve
4721 sy. TMK ( Yasal Mal Rejimi başlıklı md.Madde 202/f1”- Eşler arasında edinilmiş
mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır.” hükmü gereği,
taraflar ayrıca bir sözleşme yapmamış ise, aralarında; 1.1.2002 tarihinden itibaren
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi geçerli olacaktır.
4721 sy.TMK md.225 “..evliliğin… boşanma sebebiyle..sona erdirilmesine karar verilmesi
hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.” hükmü gereği, taraflar
aralarındaki Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, boşanma davasının açıldığı (boşanma hükmünün
kesinleşmesi şartı ile) tarihte de sona erecektir.
Bu durumda, 1.1.2002 öncesine dayanan evliliklerde, yeni TMK yürürlüğe girdikten sonra
açılan bir boşanma davası var ise ve eşler mal rejimleri konusunda ayrıca bir sözleşme de yapmamış ise
taraflar arasında,
-Evlilik tarihinden- 1.1.2002 tarihine kadar Mal Ayrılığı Rejimi
-1.1.2002 tarihinden- Katılma Rejiminin sona erdiği (boşanma davasının açıldığı tarihe
kadar) da Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi geçerli olacak
Ve mal rejiminin tasfiyesinde uygulanacak hükümler de buna göre belirlenecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/16726,Karar: 2006/1095,Karar Tarihi: 07.02.2006 “ Türk
Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında, bu tarihe kadar, tabi
oldukları mal rejimi devam eder. Eşler, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde
başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş
sayılırlar.”
20.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/5436,Karar: 2005/7112,Karar Tarihi: 31.05.2005 “ Türk
Medeni Yasasının yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 4722 Sayılı Yasanın 10. maddesinde
"T.M.Y.'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları
mal rejimi devam eder. Eşler kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal
rejimi seçmedikleri taktirde bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar."
hükümleri yer almaktadır.”
* Eşler arasındaki evlilik birliği 1.1.2002 öncesine dayanıyor ise, evlilik tarihinde 743 sayılı
Türk Kanunu Medenisi hükümleri yürürlükte olacaktır. Ancak eşler Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Madde 10 /f. 3 da belirtilen bir yıllık süre içerisinde, mal rejimi
sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul etmişler ise, bu
durumda;
Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Madde 10 /f. 3-
Şu kadar ki eşler, yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal
mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler.” hükmü gereği,
taraflar arasında evlenme tarihinden itibaren Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi
geçerli olacağı kabul edilecektir.
Yine bu durumda da; 4721 sy.TMK md.225 “..evliliğin… boşanma sebebiyle..sona
erdirilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.”
hükmü gereği, taraflar aralarındaki Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, boşanma davasının açıldığı
(boşanma hükmünün kesinleşmesi şartı ile) tarihte de sona erecektir.
Bu halde; 1.1.2002 öncesine dayanan evliliklerde, yeni TMK yürürlüğe girdikten sonra
açılan bir boşanma davası var ise ve eşler Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun Madde 10 /f. 3 da belirtilen bir yıllık süre içerisinde, mal rejimi sözleşmesiyle yasal
mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul etmişler ise,
Taraflar arasında,
-Evlilik tarihinden- Katılma Rejiminin sona erdiği (boşanma davasının açıldığı tarihe kadar)
da Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi geçerli olacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/2065,Karar: 2012/1101,Karar Tarihi: 23.02.2012 “Dava, mal
rejiminden kaynaklanan alacak ve mülkiyet hakkının tanınması isteğine ilişkindir.
Taraflar 07.06.1979 tarihinde evlenmişler, kural olarak eşi B. A. A.'ın 10.11.2006 tarihinde
vefatıyla TMK.nun 225. maddesi uyarınca evlilik ölümle son bulmuştur. Ne var ki, taraflar 30.12.2002
tarihinde Bakırköy 18. Noterliğinde 20851 yevmiye numarasıyla <Düzenleme Şeklinde Edinilmiş
Mallara Katılma Sözleşmesi>ni yapmışlar ve bu sözleşmeyle evlendikleri 7 Haziran 1979 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere aralarında edinilmiş mallara katılma rejimini kabul ettikleri anlaşılmıştır.
4722 sayılı TMK.nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 10/3. maddesinde; <Şu kadar
ki, eşler, yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal
rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler> denilmiştir. Görüldüğü gibi tarafların
maddede açıklandığı biçimde edinilmiş mallara katılma rejimini evlilik tarihinden geçerli olmak üzere
kabul ettikleri saptanmıştır.
Mahkemece, taraflar arasında geçerli bulunan ve noterlikte düzenlenen edinilmiş mallara
katılma sözleşmesinde yer alan hükümler değerlendirilmediği gibi konuya ilişkin TMK.nun 202, 218 ve
devamı maddeleri ile 239 ve 240. maddeleri karşısındaki hukuki durumda değerlendirilmemiştir.
Mahkemenin gösterdiği ret gerekçesi ise dosya kapsamına uymamaktadır.”
B) EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN SONA ERMESİ DURUMUNDA
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ, İSTENEBİLECEK MALLAR, ALACAKLAR VE
BELİRLENMESİ
Eşlerin tabi oldukları mal rejiminin; evlilik birliğinin boşanma veya eşlerden birinin ölümü
ile sona ermesi; haklı nedenle hakim kararı ile veya eşlerin sözleşme yaparak başka bir rejimi kabul
etmeleri ile sona ermesi durumunda, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermekle,
Malların geri alınması ve karşılıklı borçlar ( TMK md.226), Değer Artış Payı alacağı ve
borcu ( TMK md.227), Eşlerin paylarının hesaplanması; Kişisel malların ve edinilmiş malların
ayrılması ( TMK md.228), Eklenecek değerler( TMK md.229), Kişisel mallar ile edinilmiş mallar
arasında denkleştirme ( TMK md.230),Artık değer ( TMK md.231), Değerin belirlenmesi (TMK
md.232, 233 234), Değerlendirme anı ( TMK md.235), Artık değere katılma ( TMK md.236,237,238),
Katılma alacağının ve değer artış payının ödenmesi ( TMK md.239) hükümlerinin uygulanması
gündeme gelecektir.
Mal rejiminin sona ermesi durumunda, malların geri alınması,
*Eşler arasında malların geri alınması konusu TMK md.226 da düzenlenmiştir.
TMK Madde 226 – “Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.
Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer
olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını
ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir.
Eşler karşılıklı borçları ile ilgili düzenleme yapabilirler.”
“GEREKÇE MADDE 226 - Maddenin birinci fıkrası her eşe, edinilmiş mallara katılma
rejiminin tasfiyesinde, diğer eşin zilyetliğinde bulunan mallarını geri alma hakkını tanımıştır. Aslında her
eş gerek kişisel, gerek edinilmiş bütün malvarlığı üzerinde evlilik süresince mülkiyet hakkını muhafaza
ettiğinden, kendi mallarından yararlanma veya yönetim amacıyla diğer eşe bıraktığı mallarını geri
alacaktır.
İkinci fıkrada eşlerin paylı mülkiyetinde bulunan bir malın belli koşullar altında taksim
edilmeden eşlerden birine verilmesi öngörülmüştür. Buna göre daha üstün bir yarar sahibi olduğunu
kanıtlayan ve diğer eşin payını ödeyen eş, taksimi önleyebilecek, paylı mülkün kendisine verilmesini
sağlayabilecektir.
Üçüncü fıkrada, eşlerin karşılıklı borçlarını tasfiye etmek için kendi aralarında düzenleme
yapabilecekleri kabul edilmiştir.”
**TMK md. 226/ f 1 hükümleri gereği, Mal rejiminin sona ermesi durumunda her eş, diğer
eşte bulunan mallarını geri alacaktır.
TMK md.226 gerekçesinde de belirtildiği üzere “Maddenin birinci fıkrası her eşe,
edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde, diğer eşin zilyetliğinde bulunan mallarını geri
alma hakkını tanımıştır. Aslında her eş gerek kişisel, gerek edinilmiş bütün malvarlığı üzerinde
evlilik süresince mülkiyet hakkını muhafaza ettiğinden, kendi mallarından yararlanma veya
yönetim amacıyla diğer eşe bıraktığı mallarını geri alacaktır.”
Eşler, kişisel mallarını, her zaman mal rejimi sona ermeden de isteyebilir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/5567,Karar: 2011/2071,Karar Tarihi: 11.04.2011 “ Eşlerden
her biri kişisel eşyalarını her zaman mal rejiminin sona ermesinden önce ya da sonra isteyebilir. Bu
istek mal rejiminin tasfiyesi halinde, istenilecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere katılma
alacağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemez. Bu tür eşyalarla ilgili dava, boşanmanın fer'i (eki)
niteliğinde davalar olarak da düşünülemez.”
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2010/6-46,Karar: 2010/75,Karar Tarihi: 17.02.2010 “Dava,
T.M.K.'nun 220, 222 ve 226'ncı maddelerine dayalı kişisel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı
takdirde bedelinin tahsiline ilişkindir.
T.M.K.'nun 220'nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel
mal kapsamındadır. T.M.K.'nun 222'nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226'ncı
maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/16299,Karar: 2006/467,Karar Tarihi: 30.01.2006 “ Eşler
arasında edinilmiş mallara katılma rejimi bulunduğundan, eslerin yapılan katkıya dayalı değer artış payı
işleyebilmeleri için bu mal rejiminin sona ermiş olması gerekir. Ancak kişisel mallar için eşler, bu mal
rejimi sona ermeden de malların iadesini veya bedelini isteme hakkına sahiptir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/7014,Karar: 2006/18417,Karar Tarihi: 26.12.2006 “ Davacı-
karşı davalı, kendisine ait olduğunu iddia ettiği ev eşyalarının iadesini istemiş ve harç da yatırmıştır.
Eşlerden her biri kişisel eşyalarını mal rejimi sona ermeden de isteyebilirler, bu istek mal rejiminin
tasfiyesi halinde istenebilecek değer artış payı veya artık değere katılma alacağı olarak
değerlendirilemez. Bu talebin esası hakkında taraf delilleri toplanıp hüküm kurulması gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/12873,Karar: 2004/13349,Karar Tarihi: 09.11.2004 “ Eşler
arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler tarafından Mal Rejimi
Sözleşmesiyle kanunda öngörülen diğer rejimlerden biri seçilmemişse katılma rejiminin uygulanması
gerekir. Mal rejimi eşler arasında borçların muaccel olmasını önlemez. Davacı dilekçesindeki
mallarının kişisel mal olduğunu ileri sürmüştür. Her eş diğer eşteki malının geri verilmesini isteyebilir.
Belli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden eş, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Açıklanan nedenlerle esas girilmeden verilen karar usul ve kanuna aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/670,Karar: 2005/2549,Karar Tarihi: 22.02.2005 “ Davacı
dava konusu eşyaların kişisel malı olduğunu iddia ederek iadesini istemiştir. Delillerin Türk Medeni
Kanununun 217, 222, 223, 226/1. maddeleri çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca karar
verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/1122,Karar: 2005/3941,Karar Tarihi: 14.03.2005 “: Davacı,
kişisel malı olduğunu ileri sürdüğü aracın trafik kaydının iptali ile kendi adına tescilini istemiştir. (
MK. md.220 ) Eşler arasında halen edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulandığı anlaşılmaktadır.
Medeni Kanunun 217 ve 4787 sayılı yasanın 4. maddesi uyarınca davanın Aile Mahkemesinde
görülmesi gerekir. Görev kamu düzeni ile ilgilidir. Yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate
alınması zorunludur. Bu açıklama karşısında işin esasının incelenmesine yerine, davanın yazılı şekilde
görev yönünden reddedilmesi isabetsizdir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/8364,Karar: 2006/15957,Karar Tarihi: 20.11.2006 “:
Davanın mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olmayıp, kişisel mal alacağı hakkında olmasına göre
davalının yerleşim yeri mahkemesi davayı görmeye yetkilidir.”
**TMK md.226 / f 2 hükümleri gereği tasfiye sırasında, eşler arasında paylı mülkiyete
konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha
üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine
verilmesini isteyebilecektir.
TMK md.226 gerekçesinde de belirtildiği üzere “İkinci fıkrada eşlerin paylı mülkiyetinde
bulunan bir malın belli koşullar altında taksim edilmeden eşlerden birine verilmesi öngörülmüştür. Buna
göre daha üstün bir yarar sahibi olduğunu kanıtlayan ve diğer eşin payını ödeyen eş, taksimi
önleyebilecek, paylı mülkün kendisine verilmesini sağlayabilecektir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6961,Karar: 2010/1449,Karar Tarihi: 30.03.2010 “Dava,
üstün bir yararı bulunduğu hukuki sebebine dayalı olarak 4721 sayılı TMK'nın 226/2. fıkrası
gereğince açılan paylı mülkiyete konu bir maldaki payın bedeli karşılığında iptal ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm
vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı tarafın dayandığı TMK'nın 226/2. fıkrasında, <tasfiye
sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan
yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek
suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir> denilmektedir. Maddenin bu fıkrasıyla
eşlerin paylı mülkiyetinde bulunan bir malın belli koşullar altında paylaşım yapılmadan eşlerden
birine verilmesi öngörülmüştür. Buna göre daha üstün bir yarar sahibi olduğunu kanıtlayan ve diğer
eşin payını ödeyen eş, paylaşımı önleyebilecek, paylı mülkün kendisine verilmesini sağlayabilecektir.
TMK'nın 226/2. fıkrası, hem mülkiyet hakkına getiren bir yasal sınırlama ve hem de, paylı mülkiyetin
sona erme yollarından birisini öngörmektedir. Bu hükme dayanan eş; yasadan doğan bir hakkını
kullanmaktadır. Bu hükmün emredici nitelikte olmadığı doktrinde hakim görüş tarafından ifade
edilmektedir. Anılan maddede tanımlanan hakkın hukuki niteliği doktrinde oldukça tartışmalı olmakla
beraber <kurucu yenilik doğuran hak niteliğindeki bir yasal onalım hakkı> (kanuni şuf'a hakkı) olduğu
söylenebilir. Davacı Emel diş hekimi olup, dava konusu yapılan ve paylı olarak taraflar adına kayıtlı
bulunan meskende diş hekimliği faaliyetini sürdürmekte ve bu iş için muayenehane olarak
kullanmaktadır. Kural olarak; üstün yararın davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Davacı diş hekimi
olduğuna ve bunu muayenehane olarak kullandığı anlaşıldığına göre üstün hakkının varlığının kabulü
gerekir. Mahkemenin bu yöndeki kabulü de doğrudur.
Eşler arasındaki mal rejimi 4721 sayılı TMK'nın öngördüğü biçimde hangi nedenle olursa
olsun son bulduğunda, mal rejiminin tasfiyesine gidilir. Amaç, ilkönce eşlerin mal varlıklarını birbirinden
ayırmaktır. TMK'nın 226/2. fıkrasının öngördüğü çözüm biçimi konusunda eşler anlaşamadıkları takdirde
diğer eşin üstün yararı bulunduğu hukuki sebebine dayanarak bu tür davaları açma hakkına sahiptir.
Üstün hukuki yararın kanıtlanamaması halinde ise, bu takdirde eşlerin başvuracağı yöntem TMK'nın 699.
maddesinde öngörülen paylaşma biçimi olacaktır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi
aşamasında ve eşler arasındaki her türlü paylı mülkiyet ilişkilerinde TMK'nın 226/2. fıkrası uygulama
alanı bulabilmektedir. Madde metninde sadece istekte bulunan eşin payın değerinin ödenmesi
öngörülmüş ise de, paylı mülkiyette bulunan ve payını devredecek olan tarafın uğramış olduğu bütün
zararların karşılanması gerekeceğinin de kabulü gerekir. Bu nedenle sözü edilen madde uygulanırken
<fedakarlığın (özverinin) denkleştirilmesi> kuralı çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle
bir ödeme yapılması öngörülmüştür. Biçimsel olarak bu tür davalar kanuni şufa hakkıyla ilgili davalara
benzemektedir. Görevli mahkeme Aile Mahkemesidir. Taşınmazlar bakımından yetkili mahkeme ise,
taşınmazların bulunduğu yer mahkemesidir (HUMK m. 13).
Mahkemece, bilirkişilerin 15.10.2006 günlü raporunda belirtilen 140.000 TL'lik değer ile
bilirkişilerin 20.02.2009 tarihli raporunda açıklanan <çalıştırılan yerin dişçi muayenehanesi olması
nedeniyle ve ticari bir ayrıcalık gözetilerek belirlenen 20.000 TL ek değerin> toplamı olan 160.000
TL'nin 1/2'si üzerinden 80.000 TL gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, tespit tarihi
bakımından 140.000 TL'lik değerin doğru olmadığı görülmektedir. Paylı mülkiyetteki payın iptal ve
tescili için TMK'nın 226. maddesinde değer tespiti açısından herhangi bir tarih ve zaman
öngörülmemiştir. TMK'nın paylaşmalı mal ayrılığı rejimi için düzenleme yaptığı 248. maddesinde;
<paylaşmalı mal ayrılığı rejimi sona erdiğinde, üstün yararı olduğunu ispat eden eş, diğer önlemler
yanında, (eşine payının ödeme günündeki karşılığını) vermek suretiyle paylı mülkiyetteki malın kendisine
verilmesini isteyebilir> hükmüne yer verilmiştir. Edinilmiş mallar için öngörülen aynı Kanun'un 235/1.
fıkrasında ise, <...edinilmiş mallar tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar> denilmiştir. 248.
madde ödeme günündeki karşılığını, 235. madde ise, tasfiye anındaki değerini öngörmüştür.
O halde bütünlük sağlamak açısından TMK'nın 226/2. fıkrasında öngörülen paylı
mülkiyetteki payı için, <tasfiye anındaki ve ödeme günündeki> kavramlar da gözetilerek, bu tarihin
karar tarihine yakın bir tarih olarak kabul edilmesi uygun olacaktır. Böyle bir durumda payını
devredecek tarafın da hukuki yararı ve maddi yönden zarara uğratılması önlenmiş ya da en azından
doğabilecek zararın asgaride tutulması sağlanmış olacaktır. Dava tarihi 16.03.2006 olup, karar tarihinin
ise, 02.06.2009 olduğu anlaşılmıştır. Karar tarihine en yakın bilirkişi raporu, 21.01.2009 tarihlidir. Bu
tarihte yapılan keşifte değer tespit edilmiştir. Bilirkişiler inşaat mühendisi S.Sami, diş hekimi Mehmet ve
emlakçı Mustafa tarafından dosyaya sunulan 21.01.2009 günlü ortak raporlarında, keşif tarihi itibariyle
taşınmazın değerini 170.000 TL olarak belirlemişlerdir. Karar tarihi ile keşif tarihi birbirine çok yakın
olup, aralarındaki süre farkı 4 ay 11 gündür. Oldukça kısa bir süre olup, karar tarihine yakın ve makul
bir süre olduğunun kabulü mümkündür. Karar tarihine yakın olarak tespit edilen 170.000 TL'nin 1/2'si
85.000 TL olup, açıklanan ilkeler uyarınca davalının payı için bu bedelin ödenmesi gerekir. Mahkemece
az yukarıda açıklandığı üzere iki değerin toplamı olan 160.000 TL üzerinden 1/2 paya isabet eden 80.000
TL hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü gibi bu miktar bedeli ödeyecek olan davacının lehinedir. Davalı
tarafından da bedelin azlığına yönelik bir temyizi söz konusu olmadığından hükmü bu yönde temyiz eden
davacının sıfatına ve aleyhe bozma yasağı kuralına göre bu husus, bu nedenle bozma sebebi
yapılmamıştır. Bilirkişilerin dişçi muayenehanesi olarak ticari bir ayrıcalık tanınması gerektiği görüşüyle
belirlenen 20.000 TL'lik ek değer ise TMK'nın sistematiğine ve somut olayda dayanılan 226/2. fıkrasına
uygun düşmemektedir. Bu nedenle kabul edilebilir nitelikte değildir. Yapılan açıklama karşısında
davacının bir kaybı da söz konusu değildir. Davalı tarafın başka bir zararının olduğu veya doğduğu da
kanıtlanamamıştır.
Somut olgular içerisinde çözümlenmesi gereken bir sorun da devredilecek payın bedelinin ne
şekilde ödeneceği konusunun açıklığa kavuşturulmasıdır. Mahkemece, koşullu olarak bedelin ödenmesi
ile iptal ve tescile karar verilmiştir. Her şeyden önce bu biçimde kurulan hüküm usul ve kanuna aykırıdır.
Hukuki nitelik itibariyle ve doktrinde de ağırlıklı olarak kabul ediliş biçimine göre bu dava türü, bir yasal
onalım hakkı (kanuni şuf'a hakkı) davasına benzetilmektedir. Nitelendirme böyle olunca paranın
ödenmesinin de yasal onalım davalarında öngörülen yönteme göre yapılması gerekmektedir. Şu halde
hakim kanuni olguların gerçekleştiğini belirledikten ve hüküm tarihine yakın bir tarihte devredilecek
payın değerini de saptadıktan sonra davacı tarafından değeri belirlenen paylı mülkiyete tabi pay
bedelinin, payın iktisabı (edinilmesi) sonrasında payı devredecek kişiye ödenmek üzere üstün hak sahibi
eş (davacı) tarafından depo edilmesi konusunda mahkemece davacı tarafa süre ve imkan tanınması,
80.000 TL'nin depo edildiğine ilişkin makbuz dosyaya sunulduktan sonra kararın verilmesi
düşünülmelidir. Mahkemenin bu kararı nitelik itibariyle eşler arasındaki devir borcu doğuran bir borç
sözleşmesi niteliğindedir. TMK'nın 226/2. maddesine dayalı olarak açılan dava, TMK'nın 716. maddesi
anlamında bir <mülkiyetin tanınması (mülkiyetin hükmen geçirilmesi) davası> niteliğinde olmaktadır.
Erişilen bu sonuç karşısında, her halde faize hükmedilmemelidir.
Davalı vekilinin yargılama giderleri ile vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarına gelince;
dava nitelik itibariyle kanuni şuf'a hakkına benzer bir dava türü olduğu kabul edildiğinden HUMK'nın
416, 417 ve 423. maddeleri gereğince davalı taraf yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile sorumlu tu-
tulmaktadır. Üstün yararı olduğunu kanıtlayan eşe, pay sahibi eşin payını devretmeye yanaşmaması
durumunda TMK'nın 216/2. maddesi gereğince üstün yarar sahibi eş dava açmak zorunda kalacaktır.
Böylece pay sahibi davalının dava açılmasına sebebiyet verdiğinin kabulü söz konusu olmaktadır. Bu
durum karşısında HUMK'nın 94/2. fıkrasına göre, davalı tarafın yargılama giderlerinden sorumlu
tutulmaması için maddede öngörülen iki koşulun birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Davalı taraf <hem
dava açılmasına sebebiyet vermemiş olacak, hem de ilk yargılama oturumunda davayı kabul etmiş
olacaktır.> Somut olayda böyle bir durum söz konusu değildir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 6.
maddesinde öngörülen koşullar da gerçekleşmemiştir. Bu nedenlerle davalı vekilinin yargılama giderleri
ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.”
*Eşlerin mallarının, edinilmiş mallardan mı yoksa kişisel mallardan mı olduğu
hususunda doğacak uyuşmazlıklarda ispat yükü konusu TMK md.222 de düzenlenmiştir.
TMK Madde 222 - Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını
ispat etmekle yükümlüdür.
Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır.
Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.”
“GEREKÇE MADDE 222 - Madde İsviçre Medenî Kanununun 200 üncü maddesini
karşılamaktadır. Burada eşlerin mallarının, edinilmiş mallardan mı yoksa kişisel mallardan mı olduğu
hususunda doğacak uyuşmazlıklarda ispat yükü düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında genel ispat yükü ile ilgili bir kural tekrarlanmakta, belli bir
malın eşlerden birinin kişisel mülkiyetinde olması yani kişisel malı olduğu iddiasında bulunan kişinin
bunu ispat etmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu kişi, eşlerden biri olabileceği gibi üçüncü kişi de
olabilir.
Maddenin ikinci fıkrası paylı mülkiyet lehine bir karine öngörmüştür. Buna göre bir malın
eşlerden birinin mülkiyetinde olduğu iddia edilir ve fakat bu husus ispat edilmezse, bu malın eşlerin paylı
mülkiyetinde olduğu kabul edilecektir. Burada getirilen karine kesin olmayıp, diğer eş bu karineyi
çürüterek, çekişme konusu malın paylı mal değil, kendi mülkiyetinde olduğunu kanıtlayabilir.
Aynı şekilde, maddenin üçüncü fıkrasında da, bir eşin tüm mallarının aksi kanıtlanıncaya
kadar edinilmiş mal sayılması yönünde bir karine getirilmiştir. Bu durumda eş bu malın edinilmiş mal
değil kişisel mal olduğunu iddia ederse, birinci fıkradaki kural gereğince bunu bizzat ispatla yükümlü
olacaktır. Bunu ispat edemediği takdirde ise söz konusu mal eşlerin edinilmiş malı sayılacaktır.”
**TMK Madde 222/ f 1 – “Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse,
iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
TMK Madde 222 gerekçesinde de belirtildiği üzere “Maddenin birinci fıkrasında genel
ispat yükü ile ilgili bir kural tekrarlanmakta, belli bir malın eşlerden birinin kişisel mülkiyetinde olması
yani kişisel malı olduğu iddiasında bulunan kişinin bunu ispat etmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu
kişi, eşlerden biri olabileceği gibi üçüncü kişi de olabilir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/5875,Karar: 2010/266,Karar Tarihi: 26.01.2010 “Taraflar,
15.9.2001 tarihinde evlenmiş, 13.1.2005 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün
kesinleşmesi üzerine boşanmışlardır. Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında
1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı
tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. İddia ve dosya içeriğine göre dava
konusu 5 numaralı villa kooperatif aracılığıyla edinilmiş, ancak eşler arasındaki mal rejimi sona erdikten
sonra 29.12.2005 tarihinde davalı-karşı davacı F.'in babası A. Ş. adına tescil edilmiştir. Mahkemece
yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir. Az yukarıda da belirtildiği gibi, dava
konusu villanın kooperatif aracılığıyla edinildiği ileri sürülmüş, dosya arasında bulunan H... Evleri site
yönetiminin aidatlarına ilişkin makbuzlar gönderilmiş, ancak taşınmazın edinilmesine ilişkin kooperatif
evrakları ile kooperatif aidat makbuzları gönderilmemiştir. Yeniden kooperatif yönetimine yazı yazılarak;
evlenme tarihinden önceki tarihleri de kapsayacak şekilde görülmekte olan davanın taraflarının üye
statüsü kazanıp kazanmadıkları, üye olmuşlarsa haklarını başkasına devredip etmedikleri, A. Ş.'nin
kooperatif üyeliğine kabulüne ilişkin evrak ve yönetim kurulu kararları ile dava konusu villaya ilişkin
üyelik başlangıcından itibaren ödenen tüm aidatlara ilişkin makbuzlar istenmeli, gerek görülmesi
durumunda uzman bilirkişiye inceletilmeli, site yönetimine ödenen aidatların boşanma dava tarihine
kadar davalı-karşı davacı F., bu tarihten sonra babası A. Ş. tarafından ödenmesinin nedeni üzerinde
durulmalı, açıklanan hususlar doğrultusunda taraf delilleri toplandıktan sonra dava konusu villanın
gerçek sahibi belirlenerek uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik
araştırmaya dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/12873,Karar: 2004/13349,Karar Tarihi: 09.11.2004 “ Eşler
arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır. Eşler tarafından Mal Rejimi
Sözleşmesiyle kanunda öngörülen diğer rejimlerden biri seçilmemişse katılma rejiminin uygulanması
gerekir. Mal rejimi eşler arasında borçların muaccel olmasını önlemez. Davacı dilekçesindeki
mallarının kişisel mal olduğunu ileri sürmüştür. Her eş diğer eşteki malının geri verilmesini isteyebilir.
Belli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden eş, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Açıklanan nedenlerle esas girilmeden verilen karar usul ve kanuna aykırıdır.”
**TMK Madde 222/ f-2 – Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların
paylı mülkiyetinde sayılır.”
TMK md.222 gerekçesinde de belirtildiği gibi “Maddenin ikinci fıkrası paylı mülkiyet lehine
bir karine öngörmüştür. Buna göre bir malın eşlerden birinin mülkiyetinde olduğu iddia edilir ve fakat bu
husus ispat edilmezse, bu malın eşlerin paylı mülkiyetinde olduğu kabul edilecektir. Burada getirilen
karine kesin olmayıp, diğer eş bu karineyi çürüterek, çekişme konusu malın paylı mal değil, kendi
mülkiyetinde olduğunu kanıtlayabilir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/13376,Karar: 2009/18899,Karar Tarihi: 04.11.2009 “
Toplanan delillerden dava konusu ev eşyalarının taraflarca ortaklaşa alındığı anlaşılmaktadır. Açıklanan
bu durum karşısında bu eşyaların eşlerin paylı mülkiyetinde olduklarının tespiti ile yetinilmesi gerekir.”
**TMK Madde 222/ f 3 – “Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal
kabul edilir.”
TMK Madde 222 gerekçesinde de belirtildiği üzere “… maddenin üçüncü fıkrasında da,
bir eşin tüm mallarının aksi kanıtlanıncaya kadar edinilmiş mal sayılması yönünde bir karine
getirilmiştir. Bu durumda eş bu malın edinilmiş mal değil kişisel mal olduğunu iddia ederse, birinci
fıkradaki kural gereğince bunu bizzat ispatla yükümlü olacaktır. Bunu ispat edemediği takdirde ise söz
konusu mal eşlerin edinilmiş malı sayılacaktır.”
**TMK Madde 223 – “Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş
mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.
Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu
maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz.”
“GEREKÇE MADDE 223 - Maddenin birinci fıkrası mal ayrılığı rejiminde olduğu gibi,
evlilik birliğinin devamı süresince eşlerden her birinin gerek kişisel malları gerek edinilmiş malları
üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf konusunda serbest olduğunu hükme bağlamaktadır, ikinci
fıkrada ise taraflar arasında mal rejimi sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışsa, eşlerden her birinin
diğerinin rızası ve katılımı olmaksızın paylı mülk konusu mal üzerindeki payda tasarrufta bulunmayacağı
öngörülmüştür. Burada paylı mülkiyette paydaşlardan her birinin kendi payı üzerinde serbestçe tasarruf
kuralından (m.688) sapma söz konusudur.”
T.C. DANIŞTAY 12.Dairesi,Esas: 2006/6076,Karar: 2007/5198,Karar Tarihi: 19.11.2007
“3.10.2003 tarih ve 7071 yevmiye numaralı ipotek işlemi ile de koca E.K adına kayıtlı olan 1/2 payı,
diğer 1/2 payın maliki eşi B.K. 'nın rızası olmadan anılan taşınmazın ipotek edildiği, Türk Medeni
Kanunu'nun 223/2. maddesine aykırı olarak paylı mülkiyette pay maliki kocanın diğer 1/2 pay maliki
eşin rızası olmaksızın kocanın kendi 1/2 payını ipotek etmesi talebini, tasarruf yetkisine ve hukuki
sebebe ilişkin belgeler tamam olmadığı halde reddedilmesi gerekirken, ipotek işleminin
gerçekleştirildiğinin saptandığı”
**TMK Madde 217 – “Mal rejimi, eşler arasındaki borçların muaccel olmasını önlemez.
Bununla beraber bir borcun yerine getirilmesi, borçlu eşi evlilik birliğini tehlikeye düşürecek derecede
önemli güçlüklere sokacaksa, bu eş ödeme için süre isteyebilir. Durum ve koşullar gerektiriyorsa, hakim
istemde bulunan eşi güvence göstermekle yükümlü tutar”.
“GEREKÇE MADDE 217 - Madde, 1984 tarihli Öntasarının 176 ncı maddesinden
alınmıştır. Yürürlükteki Kanunda da bu maddeyi karşılayan bir hüküm mevcut değildir.
Maddeyle eşler arasındaki borç ilişkilerine açıklık getirilmiş ve kabul edilen mal rejiminin
eşler arasındaki borçların muaccel olmasını engelleyemeyeceği belirtilmiştir. Ancak eşlerin herhangi iki
insan değil, evlilik birliğini sürdürmekle görevli ve bu birliğe karşı yükümleri olan kişiler olduğu ve
evlilik kurumunu koruma gerektiği düşüncesiyle, ödemede güçlükle karşılaşacak eşe süre tanınması kabul
edilmiştir.
Bununla beraber, alacaklı eşin yararlarını korumak açısından da hâkime gerekirse borçluyu
güvence vermekle yükümlü tutma yetkisi tanınması suretiyle, yararlar durumu dengelenmeye
çalışılmıştır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/18093,Karar: 2010/17622,Karar Tarihi: 25.10.2010” Eşler,
evlilik birliğinin devamı sırasında müşterek ve müteselsil banka hesabı açtırabilirler. Aksi
kararlaştırılmadıkça taraflar bu para üzerinde yarı yarıya hak sahibidirler. Taraflardan biri, müşterek
hesaptaki payından fazlası için çektiği paradan diğer hesap sahibine karşı sorumludur. Bu sorumluluk
diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmesine dayanır. Davacı, teselsüllü müşterek hesaptaki
paranın tamamının davalı tarafından çekildiğini ileri sürerek 1/2'sinin tahsilini istediğine göre, mal
rejimi dışındaki akdi ilişkiye dayanan bu talebin aile mahkemesinin görevine girmediği, asliye
mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/18253,Karar: 2006/2555,Karar Tarihi: 01.03.2006 “ Miras
bırakan Mehmet ile eşi davalı Aynur adına müşterek açılmıştır. Eşler hesap açarken başka bir şart da
kararlaştırmamışlardır. Mahkemece bu hesaptaki paranın yarı payının davalıya ait olduğu kabul edilerek
inceleme yapılması gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/19185,Karar: 2010/21565,Karar Tarihi: 21.12.2010 “ Davacı,
bankada davalıyla müşterek hesapta bulunan döviz cinsindeki paranın tamamının davalı tarafından
çekildiğini ileri sürerek; 1/2'sinin davalıdan tahsiline karar verilmesini de talep etmiştir. Bu talebin
incelenebilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermiş olması gerekmez. Mal rejimi, eşler
arasındaki borçların muaccel olmasını da önlemez (TMK.md.217). Eşler, evlilik birliğinin devamı
sırasında müşterek ve müteselsil banka hesabı açtırabilirler. Aksi kararlaştırılmadıkça, taraflar
müşterek hesaptaki para üzerinde yarı yarıya hak sahibidir. Taraflardan biri müşterek hesaptaki
payından fazlasını çekmişse, fazlası için diğer hesap sahibine karşı sorumludur. Bu sorumluluk diğer
hesap sahibinin vekili gibi hareket etmesine dayanır. Davacı, teselsüllü müşterek hesaptaki paranın
tamamının davalı tarafından çekildiğini ileri sürerek 1/2'sinin tahsilini istediğine göre, mal rejimi
dışındaki akdi ilişkiye dayanan bu talebin aile mahkemesinin görevine girmediği (4787 S. K.md.4)
talep edilen miktar itibarıyla asliye hukuk mahkemesinin görev kapsamında bulunduğu gözetilerek, bu
talep yönünden tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması
doğru bulunmamıştır.”
** TMK Madde 215 – “Eşlerden birinin açık veya örtülü olarak mallarının yönetimini diğer
eşe bırakması halinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça vekalet hükümleri uygulanır.” TMK Madde 216 – “Eşlerden her biri, diğerinden her zaman mallarının envanterinin resmi
senetle yapılmasını isteyebilir.
Bu envanter, malların getirilmesinden başlayarak bir yıl içinde yapılmışsa, aksi ispatlanmış
olmadıkça bu envanterin doğru olduğu kabul edilir.”
**TMK Madde 716 – “Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukuki sebebe dayanarak
malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin
kaçınması halinde hakimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.
Bir taşınmazın mülkiyetini işgal, miras, kamulaştırma, cebri icra veya mahkeme kararına
dayanarak kazanan kişi tescili doğrudan doğruya yaptırabilir.
Bir taşınmazın mülkiyetinde eşler arasındaki mal rejimi dolayısıyla meydana gelen
değişiklikler, eşlerden birinin istemiyle tapu kütüğüne doğrudan tescil olunur.”
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi sona ermesi halinde, eşlerden her biri, diğer eşin Kkatılma
Rejimi süresince edindiği edinilmiş mal değerleri sebebiyle, mal rejiminin tasfiyesi ile KATILMA
ALACAĞINI talep edebilecektir.
TMK Madde 218, TMK Madde 236 ve TMK Madde 228/f1 hükümleri gereği, Edinilmiş
Mallara Katılma Rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar, ancak mal
rejimi sona erdiğinde tasfiyede, katılma alacağı hesabında, karşı eşin sadece EDİNİLMİŞ MALLARI
dikkate alınacak, kişisel mallar tasfiyede artık değer ve katılma alacağı hesabında dikkate alınmayacaktır.
TMK Madde 218 “ Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her
birinin kişisel mallarını kapsar”
TMK Madde 228/f1 - “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona
ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.”
TMK Madde 236 hükmü gereği; Katılma Rejimi sona erdiğinde, “ Her eş veya mirasçıları,
diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.” ve TMK md. 231 gereği “ Artık değer,
eklenmeden ( TMK md.229,TMK md.227) ve denkleştirmeden ( TMK md.230 ) elde edilen miktarlar da
dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar
çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.”
Mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye durumunda katılma alacağından farklı
olarak, eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç
ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, katkısı oranında, tasfiye sırasında bu
malda ortaya çıkan değer artışı için, DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞINI talep edebilecektir.
TMK md.227 gereği “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine
veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda
ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye
sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki
değeri esas alınır.
Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek
alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.
Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay
oranını da değiştirebilirler.”
Ayrıca; Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi durumunda, katılma alacağı ve
değer artış payı alacağından ayrı olarak, evlilik 1.1.2002 öncesine dayanıyor ve bu 1.1.2002 öncesi
dönemde eşler arasında Mal Ayrılığı rejimi geçerli iken, eşlerden biri tarafından sahip olunan bir mala,
diğer eş tarafından, yine mal ayrılığı rejimi döneminde yapılan bir katkı varsa, katkı yapan eş bu katkısı
sebebiyle KATKI PAYI ALACAĞINI da talep edilebilecektir.
Buna göre, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi sona erdiğinde, malların iadesi talep
edilebileceği gibi,
1- Davalı eşin Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi döneminde edinilen, edinilmiş mal
değerleri var ise, Katılma Alacağı
2- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi döneminde, davalı eşin edinilmiş veya kişisel malına
ayrıca yapılan katkı var ise, Değer artış payı alacağı
3- Mal Ayrılığı Rejimi döneminde, davalı eşin malına yapılan katkı var ise, Katkı Payı
Alacağı da
talep edilebilecektir.
1-KATILMA ALACAĞI (ARTIK DEĞERE KATILMA ALACAĞI) TALEBİ VE
BELİRLENMESİ:
Katılma alacağı ( artık değere katılma alacağı) TMK md.231, md.236 hükümleri
gereği belirlenecektir.
TMK md.236 gereği “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde
hak sahibi olurlar” ve TMK md.231 gereği “Artık değer, eklemeden ve denkleştirmeden elde edilen
miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden, bu mallara ilişkin
borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır. Değer eksilmesi göz önüne alınmaz”
“GEREKÇE MADDE 236 - Maddenin birinci fıkrası, her eşin diğer eşe ait artık değerin
yarısı oranında hak sahibi olduğunu hükme bağlamıştır. Mal rejiminin eşlerden birinin ölmesiyle sona
ermesi hâlinde maddede bu istem hakkının ölen eşin mirasçılarına ait olduğu ifade edilmiştir.”
Maddenin ikinci fıkrası, tasfiye sonunda eşlerin birbirinden alacakları bulunması hâlinde,
artık değere ilişkin alacak ile bu alacakların takas edilebileceğini öngörmüştür.”
“GEREKÇE MADDE 231 - Madde artık değerin nasıl hesaplanacağım düzenlemektedir.
Birinci fıkrada artık değerin, eklemelerden ve denkleştirmeden sonra elde edilecek miktarlar da katılmak
suretiyle her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallarla ilgili borçlar çıktıktan sonra kalan
miktardan ibaret olduğu belirtilmiştir.
İkinci fıkra, yapılacak hesaplama sonucu edinilmiş mallarla ilgili bir arak değerin ortaya
çıkmaması hâlinde yani değerdeki eksilme hâlinde bunun nazara alınmayacağını öngörmüştür.”
*Katılma alacağının belirlenmesi için; eşin diğer eşin malına ayrıca bir katkıda
bulunulması gerekli değildir.
Katılma alacağının belirlenmesi için; eşin diğer eşin malına ayrıca bir katkıda ( değer
artış payı alacağı için gerekli olduğu üzere) bulunulması gerekli olmayıp; evlilik birliğinin devamı
sırasında diğer eşin edinilmiş mal niteliğinde bir mal edinmesi halinde, eşin bu malın edinilmesinde,
aile birliğinin yükümlülükleri gereği mutlak katkısı bulunduğu varsayılarak; kanunen, diğer eşin
edinilmiş mallarının değerinin yarısı üzerinde hak sahibi olacağı kabul edilmiştir. Katılma alacağı;
evlilikte olağan karşılanacak maddi ve manevi katkı karşılığıdır. Artık değere katılma alacağında; eşin
evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve evlilikte olağan karşılanacak maddi ve
manevi katkıyı ispat yükümlülüğü yoktur.
*Katılma alacağı, diğer eşin, katılma rejimi süresince ve katılma rejimi sona erdiğinde
mevcut bulunan edinilmiş malları dikkate alınarak belirlenecektir. (TMK md.229 gereği,
karşılıksız kazandırmalar ve kasten temlikler hariç)
TMK Madde 218, TMK Madde 236 ve TMK Madde 228/f1 hükümleri gereği, Edinilmiş
Mallara Katılma Rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar, ancak mal
rejimi sona erdiğinde tasfiyede, katılma alacağı hesabında, karşı eşin sadece EDİNİLMİŞ MALLARI
dikkate alınacak, kişisel mallar tasfiyede artık değer ve katılma alacağı hesabında dikkate alınmayacaktır.
TMK Madde 218 “ Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her
birinin kişisel mallarını kapsar”
TMK Madde 228/f1 - “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona
ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.”
TMK Madde 228 hükmü gereği, eşlerin malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki
durumlarına göre ayrılacak ve artık değer hesabı ve katılma alacağı, sadece diğer eşin mal rejiminin
sona ermesi anında mevcut bulunan edinilmiş malları dikkate alınarak belirlenecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/1722,Karar: 2010/5768,Karar Tarihi: 25.03.2010 “ Dava
konusu araç, mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcuttur.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/18240,Karar: 2010/7486,Karar Tarihi: 15.04.2010 “: Dava
konusu …… Köyü, …… parsel sayılı taşınmazın 4/12 hissesi 18.09.2003 tarihinde davalı-davacı
tarafından satın alınmış olup edinilmiş mal statüsündedir.Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan
edinilmiş mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar.Bu sebeple, …. parsel sayılı taşınmazın
4/12 hissesinin tasfiye anındaki (karar tarihine en yakın tarih) değeri bilirkişi raporu ile tespit edilmeden
eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/896,Karar: 2008/2616,Karar Tarihi: 03.03.2008 “ Mal
rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş malların tasfiye anındaki başka bir anlatımla karar
tarihindeki değerleriyle hesaplama yapılması gerekir.”
Ancak burada TMK md.229 gereği, karşılıksız kazandırmalar ve kasten temlikler
nedeniyle eklenecek değerlerin bu durumun istisnası olduğunu ve bu değerlerin mal rejimi sona
erdiğinde, mal varlığında mevcut olmasa dahi değerlendirmeye alınacağını belirtmek gerekir.
Ayrıca Mal rejiminin sona ermesi anında mevcut bulunan edinilmiş malların, daha sonra
elden çıkartılmış olması, katılma alacağının hesabında önem arz etmemektedir. Mal rejiminin sona erme
anında mal varlığında bulunan mal, daha sonra elden çıkarılsa dahi sona erme anındaki niteliklerine göre
tasfiye anı değeri ile dikkate alınacaktır.
“Sona erme anından sonra, edinilmiş malların maddi durumundaki değişikliklerin artık
değerin hesaplanmasını etkilememesi gerekmektedir. Edinilmiş malın sona erme anındaki mevcut haliyle
tasfiye anındaki sürüm değerinin belirlenmesi gerekmektedir. Hesaplamada bir faraziyeden hareket
edilerek, edinilmiş mal sona erme anındaki haliyle malvarlığında kalmaya devam etseydi,tasfiye anındaki
sürüm değerinin ne olacağı bulunacaktır.”1
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/1153,Karar: 2010/4901,Karar Tarihi: 15.03.2010 “ Rejimin
sona erdiği sırada davalı kocanın işyeri yapı kooperatifindeki hissesi mevcuttur. …Rejimin sona erdiği
1 Suat Sarı- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, 2007 baskı,sf 224,225
sırada mevcut olan edinilmiş malın, daha sonra elden çıkarılmış olması katılma alacağının hesabında
önemli değildir. O halde, rejimin sona erdiği sıradaki edinilmiş malın (kooperatif hissesinin), sona
erme anındaki niteliklerine göre tasfiye anındaki değerinin dikkate alınması gerekirken, hissenin devir
tarihindeki değerinin esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.”
a) Katılma rejiminin sona ermesi durumunda; mal rejiminin tasfiyesinde,
katılma alacağı, karşı eşin artık değer hesabına göre belirlenecektir.
TMK Hükümleri ve Yargıtay İçtihatları gereği; Mal Rejiminin Tasfiyesi, davalı eşin artık
değer hesabı ve sonucunda davacının katılma alacağının hesabı için;
1-TMK md. 219, TMK md.220, TMK md.222 hükümleri gereği davalı eşin edinilmiş malları
belirlenecek;
2-Varsa TMK md. 229 gereği eklenecek değerleri,
3-Varsa TMK md.227 gereği davalı eşin, edinilmiş malından, diğer eşin kişisel ve/veya
edinilmiş malına yapılan katkı sebebiyle, davalı eşin Değer Artış Payı Alacağı,
4-Varsa TMK md. 230 gereği, davalı eşin edinilmiş malından, kendi kişisel malına yaptığı
katkı sebebiyle yapılacak denkleştirme sonucunda elde edilen miktarlar belirlenerek;
davalı eşin edinilmiş mallarının toplam değeri, Davalı Eşin Edinilmiş Mal Değerlerinin
Aktifleri BELİRLENECEK
1- Varsa, TMK md.227 gereği, davalı eşin edinilmiş malına, diğer eşin kişisel ve/veya
edinilmiş malından yaptığı katkı sebebiyle, davacı eşin Değer Artış Payı Alacağı,
2- Varsa TMK md. 230 gereği, davalı eşin kişisel malından, kendi edinilmiş malına yaptığı
katkı sebebiyle yapılacak denkleştirme sonucunda elde edilen miktarlar,
3- Varsa Davalının Katılma Rejimi döneminde edinilmiş mallarından doğan ve boşanma
davasının açıldığı- Katılma Rejiminin sona erdiği tarih itibariyle mevcut bulunan borçları belirlenerek;
Davalı eşin edinilmiş mallarının borçları, Davalı Eşin Edinilmiş Mal Değerlerinin
Pasifleri BELİRLENECEK
*Davalı eşin bulunacak edinilmiş mallarının toplam değerinden (aktifleri
toplamından), davalının edinilmiş mallarına ilişkin borçları (pasifleri toplamı) çıkarılarak da,
davalı eşin artık değeri (TMK md.231) bulunacak ve
*davalı eşin artık değerinin yarısı da, davacı eşin katılma alacağı (TMK md.236) olarak
belirlenecektir.
Ayrıca, katılma alacağı belirlenirken malların tasfiye anı değeri dikkate alınacaktır.
b) Buna göre; Katılma alacağının belirlenmesi (karşı eşin artık değer hesabı) için
öncelikle, DAVA KONUSU EDİLEN MALIN niteliğinin EDİNİLMİŞ MAL/ KİŞİSEL MAL olup
olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Zira katılma alacağı, ancak karşı eşin EDİNİLMİŞ
MALLARI sebebiyle söz konusu olabilecektir.
Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını
kapsar, ancak mal rejimi sona erdiğinde tasfiyede, artık değer ve katılma alacağı hesabında, eşlerin sadece
edinilmiş malları dikkate alınmakta, kişisel mallar tasfiyede artık değer ve katılma alacağı hesabında
dikkate alınmamaktadır.
TMK Madde 218 “ Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her
birinin kişisel mallarını kapsar”
“GEREKÇE MADDE 218 - Edinilmiş mallara katılma rejimi, İsviçre Medenî Kanununda 1
Ocak 1988 tarihinde yürürlüğe giren bir değişiklikle, bu ülkede "yasal mal rejimi" olarak kabul edilmiştir.
Yürürlükteki Kanunda eşler arasındaki yasal mal rejiminin "mal ayrılığı" olduğu belirtilmiştir. Evlilik
birliği sona erdiğinde, mal ayrılığı rejiminin eşler arasında büyük haksızlıklara yol açtığı, özellikle meslek
sahibi kocanın lehine işlediği ve ev işlerini yapan ve hatta kocasına mesleğinin icrasında yardımcı olan
kadının durumunu hiç nazara almadığı, meslek çevrelerinde ve kamu oyunda ağır eleştirilere uğramıştır.
Bu nedenle, "edinilmiş mallara katılma" rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Yürürlükteki
Kanunda bu konuda hüküm olmadığı cihetle, edinilmiş mallara katılma rejimine ilişkin bütün hükümler,
İsviçre Medenî Kanunundan çeviri suretiyle alınmıştır. Madde, İsviçre Medenî Kanununun 196 ncı
maddesinin karşılığıdır. Bu hükümle, edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerin iki grup malı olduğu
kabul edilmiştir. Bunlar, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarıdır. Eşlerden her biri
evlilik birliğinin devamı suresince her iki grup mal üzerinde de mülkiyet hakkına sahip olduğundan, bu
mallar üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarrufta bulunma hakları kendilerine aittir.”
TMK Madde 228/f1 - “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona
ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.”
“GEREKÇE MADDE 228 - Eşlerden her birinin malvarlığı belirlenip karşılıklı borçlar
ödendikten sonra, tasfiye için bu malvarlıkları içinde nelerin kişisel mal, nelerin edinilmiş mal olduğunun
belirlenmesi zorunludur.
Maddenin birinci fıkrası, eşlerin gerek kişisel mallarının gerek edinilmiş mallarının, mal
rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre değerlendirileceğini kabul etmiştir.”
TMK Madde 236 hükmü gereği; Katılma Rejimi sona erdiğinde, “ Her eş veya mirasçıları,
diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.” ve TMK md. 231 gereği “ Artık değer,
eklenmeden ( TMK md.229,TMK md.227) ve denkleştirmeden ( TMK md.230 ) elde edilen miktarlar da
dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar
çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.”
Buna göre Katılma Rejiminin sona ermesi ve tasfiyede, TMK md.231 hükümleri gereği artık
değer ve TMK md.236 hükümleri gereği katılma alacağı hesabı için, öncelikle eşlerin kişisel malları ve
edinilmiş malları TMK Madde 228 “Eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona
ermesi anındaki durumlarına göre ayrılır.” hükmü gereği mal rejiminin sona ermesi anındaki
durumlarına göre ayrılacak ve artık değer ve katılma alacağı hesabı ancak edinilmiş malları dikkate
alınarak belirlenecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3513,Karar: 2010/238,Karar Tarihi: 25.01.2010 “ Katılma
alacağına gelince; dosya kapsamı ve toplanan delillere, davalının evin alımında kullanıldığını iddia ettiği
kredinin 27.3.2003 tarihinde evin alım tarihinden kısa süre önce çekilmiş olması karşısında davalı
tarafından çekilen kredinin dava konusu 25 nolu bağımsız bölümün alımında kullanıldığının kabulü
gerekir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davalının çektiği kredinin çekildiği tarihten itibaren
ödendiği tarihe kadar tüm ödemeleri gösteren belgeleri getirtmek, taşınmazın alındığı 4.4.2003 tarihi
ile taraflar arasında boşanma davasının açıldığı 18.2.2004 tarihi arasındaki ödemeleri edinilmiş mal,
18.2.2004 tarihinden sonraki ödemeleri ise davalının kişisel malı olarak değerlendirmek, taşınmazın
karar tarihine en yakın belirlenen değeri dikkate alınarak davacının katılma alacağını uzman bilirkişi
veya bilirkişiler kurulundan taraf, yargıç ve Yargıtay denetimine elverişli, bilimsel esaslara dayalı rapor
alınarak belirlemek, tarafların kazanılmış haklarını da gözetmek olmalıdır. Mahkemece davalının çektiği
kredi dikkate alınmaksızın bağımsız bölümün tamamının edinilmiş mal olarak kabulü ile yazılı şekilde
hüküm kurulması doğru olmamıştır.”
aa) KATILMA ALACAĞINA ESAS OLABİLECEK, KARŞI EŞİN EDİNİLMİŞ
MALLARI:
Davalı eşin edinilmiş malları, TMK md. 219, TMK md.220,TMK md.221 ve TMK md.222
hükümleri gereği belirlenecek olup,
Buna göre davalı eşin edinilmiş mal değerleri;
*aaa) TMK md. 219 hükmü gereği, karşı eşin edinilmiş malı olarak kabul edilecek
değerler belirtilmiş olup, tüm bu mal değerleri edinilmiş mal değerleridir
TMK Madde 219 – “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını
vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır:
1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler,
8.HD,Esas:2009/2870,Karar:2009/584,Tarih:07.12.2009 “Somut olayda, davalı koca
evlenmeden önce 20.11.1998 tarihinde Mersin Güneyken Toplu Konut Projesine (Kooperatife) üye
OLDUĞU BELİRLENMİŞTİR. Davalı evlendikleri 17.5.2004 tarihine kadar ve ayrıca bu tarihten
boşanma davasının açıldığı ve edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erdiği 15.10.2004 tarihinde
kadar yani evlilik süresince kooperatif aidatlarını ödemeye DEVAM ETMİŞTİR. Evlenmeden önceki aidat
ödemeleri ve verilen peşinat davalının kişisel MALINDAN KARŞILANMIŞTIR. Bu nedenle davacı kadının
bu döneme ait herhangi bir katılma alacağı söz konusu olamaz. Evliliğin yapıldığı tarihle edinilmiş
mallara katılma rejiminin sona erdiği tarihe kadar davalı tarafından yapılan ödemelerin edinilmiş
mallardan karşılandığının KABULÜ GEREKİR.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/7383,Karar: 2011/7765,Karar Tarihi: 27.12.2011 “ Davacı,
tarafların evlilik birliği içinde ortak maddi birikimlerinin toplandığı davalı adına açılan banka
hesabında boşanma dava tarihi itibariyle bulunan paranın yarısının davalıdan tahsiline karar
verilmesini isteyerek alacak isteğinde bulunmuştur. Dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına
göre isteğin TMK.nun 231 ve 236. maddeleri gereğince açılmış katılma alacağı niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.”
2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım
amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler,
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/19110,Karar: 2007/7630,Karar Tarihi: 09.05.2007 “ Davalı
kadına işten ayrılması nedeniyle ihbar ve kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmaktadır. Davaya konu edilen
tutar edinilmiş maldır. Edinilmiş malların tasfiyesi için evliliğin sona ermesi zorunludur. Boşanma
hakkındaki hüküm kesinleşmeden bu istemin gözetilebilme olanağı bulunmamaktadır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/928,Karar: 2007/2515,Karar Tarihi: 22.02.2007 “Ayrıca
alınan emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/6845,Karar: 2006/14701,Karar Tarihi: 01.11.2006
Davalı koca 29.1.2003 tarihinde emekli olmuş, Oyak ve Emekli Sandığı tarafından kendisine
toplu ödeme yapılmıştır. Davaya konu 34 … 46 plakalı araç ise, davalı koca tarafından 15.5.2003
tarihinde alınmış ve 28.5.2003 tarihinde koca adına tescil edilmiştir.
Kocanın aracın emekli ikramiyesi ile alındığı hakkındaki savunmasının aksi de
kanıtlanmamıştır.
Alınan emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır. Dava konusu araçta edinilmiş malla
(emekli ikramiyesi ile) alınmıştır. Mahkemece; kocaya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre
ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte (boşanmanın dava tarihinde
TMK. 225. md.) bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin hesaplanması,
aracın ise edinilmiş mallardan kabul edilmesi, tasfiye hesabının bu esaslar çerçevesinde
değerlendirilmesi, gerektiğinde bilirkişiden de görüş alınması ve sonucu uyarınca karar verilmesi
gerekir. (TMK. m. 228/2) Bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.”
3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar,
4. Kişisel mallarının gelirleri,
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/10436,Karar: 2008/8191,Karar Tarihi: 09.06.2008 “ Davalı
adına kayıtlı olan ticarethane, taraflar arasında mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde alınmış olup, bu
ticari işletme edinilmiş mallara katılma rejiminde davalının kişisel malıdır. Bu işletmenin 1.1.2002'den
sonraki geliri ise edinilmiş maldır. “
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/6042,Karar: 2007/8727,Karar Tarihi: 24.05.2007 “ Toplanan
delillerden; tarafların 11.04.1984'te evlendikleri, 26.02.2004 tarihinde boşanma davasının açıldığı,
tasfiyenin de istenildiği, boşanmanın 26.04.2005'te kesinleştiği, mal rejiminin 26.02.2004'te sona erdiği
(MK. md. 225/2) davanın konusunu oluşturan şirketin 24.04.2000'de kurulduğu, dava konusu şirkete ve
otomobile davacı tarafından maddi bir katkıda bulunulmadığı anlaşılmaktadır.
Şirket hissesi kocanın kişisel malıdır. Kişisel malın yerine geçen değerler de kişisel maldır.
(MK. md. 220/2-4) Kişisel malın geliri ise aksine sözleşme yapılmadığı sürece edinilmiş maldır. (MK.
md. 219/4, 221/2)
Mahkemece yapılacak iş; 4721 Sayılı Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 ile mal
rejiminin sona erdiği 26.02.2004 tarihleri arasında şirket tarafından davalıya payı dikkate alınarak bir
temettü verilmiş ise bunun tesbiti, kar payı verilmemiş ancak şirkete ayın olarak ilave yapılmış ise
bunun da belirlenmesi (MK. md. 221), mal rejiminin sona erdiği sırada (26.02.2004'te) mevcut olan
edinilmiş malların tasfiyede dikkate alınacağının gözetilmesi (MK. md. 235) buna göre katılma alacağı
hesaplanması yoluna gidilmelidir. (MK. md. 236)”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6957,Karar: 2010/2712,Karar Tarihi: 24.05.2010 “Bir eşe ait
olduğu saptanan ancak kişisel mallara mı edinilmiş mallara mı girdiği saptanamayan mallar aksi ispat
edilene kadar edinilmiş mal sayılır (m. 222/3). Edinilmiş mal sayılan bu faiz veya getiri üzerinde
davacının çalışmasa, bir geliri olmasa bile TMK'nın 231.m. gereğince belirlenecek artık değerin yarısı
oranında katılma alacağı hakkı bulunmaktadır (TMK'nın 236.m.). Mahkemece bankadaki para
bakımından 1.1.2002 tarihinden önceki dönem ile 1.1.2002 tarihinden sonraki dönemin farklı
değerlendirilmesi gerektiği, paranın 1.1.2002 tarihinden sonraki faiz veya getirişinin edinilmiş mal
olduğu hususunun gözardı edilmesiyle yazılı şekilde 1.1.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak
geçerli görülen red gerekçesiyle 1.1.2002 tarihinden sonraki dönem bakımından da davanın reddine
karar verilmesi isabetsizdir.“
Ancak burada belirtmek gerekir ki; TMK md.221 “ Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir
mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken
malvarlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler.
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil
olmayacağını da kararlaştırabilirler.”
5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/928,Karar: 2007/2515,Karar Tarihi: 22.02.2007 “Ayrıca
alınan emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır. Dava konusu araçta edinilmiş malla alınmıştır. Mah-
kemece; kocaya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı,
mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin
hesaplanması, aracın ise edinilmiş mallardan kabul edilmesi, tasfiye hesabının bu esaslar çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir. 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/6042,Karar: 2007/8727,Karar Tarihi: 24.05.2007 “ Dava
konusu otomobilin de edinilmiş mallar yerine geçen değerlerden olup olmadığı da araştırılmalıdır. (MK.
md. 219/5)”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/6845,Karar: 2006/14701,Karar Tarihi: 01.11.2006
Davalı koca 29.1.2003 tarihinde emekli olmuş, Oyak ve Emekli Sandığı tarafından kendisine
toplu ödeme yapılmıştır. Davaya konu 34 … 46 plakalı araç ise, davalı koca tarafından 15.5.2003
tarihinde alınmış ve 28.5.2003 tarihinde koca adına tescil edilmiştir.
Kocanın aracın emekli ikramiyesi ile alındığı hakkındaki savunmasının aksi de
kanıtlanmamıştır.
Alınan emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır. Dava konusu araçta edinilmiş malla
(emekli ikramiyesi ile) alınmıştır. Mahkemece; kocaya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre
ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte (boşanmanın dava tarihinde
TMK. 225. md.) bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin hesaplanması,
aracın ise edinilmiş mallardan kabul edilmesi, tasfiye hesabının bu esaslar çerçevesinde
değerlendirilmesi, gerektiğinde bilirkişiden de görüş alınması ve sonucu uyarınca karar verilmesi
gerekir. (TMK. m. 228/2) Bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.”
“GEREKÇE MADDE 219 - Madde İsviçre Medenî Kanununun 197 nci maddesinde olduğu
gibi eşlerin edinilmiş mallarının nelerden oluştuğunu hükme bağlamaktadır. Birinci fıkrada edinilmiş
mallardan bazıları sayılmıştır. İlke olarak mal rejiminin devamı süresince ivazlı, yani bir karşılık ödemek
suretiyle elde ettikleri tüm malvarlıkları edinilmiş mallardan sayılacaktır.
İkinci fıkranın (1) numaralı bendinde, bir eşin çalışmasının yani emeğinin karşılığı olarak
elde ettiği tüm değerler hükme bağlanmıştır. (2) numaralı bentte bir eşe, sosyal güvenlik ve sosyal yardım
kurum ve kuruluşları veya personele yardım amacı ile kurulmuş sandık benzerlerinin yaptığı ödemeler de
edinilmiş mallar arasında sayılmıştır. Bu anlamda olmak üzere Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar
Kurumu, yardımlaşma sandıktan gibi sosyal güvenlik kurumlarınca bir eşe ödenen tazminatlar ya da
bağlanan aylıklar buraya girer.
İkinci fıkranın (3) numaralı bendinde, bir eşin çalışma gücünü kaybetmesi nedeniyle ödenen
tazminatlar sayılmıştır. Bu anlamda olmak üzere bir iş kazası ya da trafik kazası sonucu çalışma gücünü
tamamen veya kısmen kaybeden eşe ödenen tazminatlar edinilmiş mallardan sayılacaktır.
(4) numaralı bentte eşlerin kişisel mallarının gelirleri de edinilmiş mallar arasında
sayılmıştır. Bu anlamda olmak üzere bir eşe miras yoluyla intikal eden ya da ikramiye olarak çıkan bir
taşınmazın kira geliri, buraya dahildir.
(5) numaralı bent hükmü edinilmiş malların yerine ikame edilen değerleri de edinilmiş mal
olarak korumaktadır. Bu anlamda olmak üzere edinilmiş bir malın bedel karşılığında elden çıkarılması
hâlinde bu bedel; edinilmiş mal olan bir arsanın kat karşılığı inşaat sözleşmesine konu edilmesi sonucu
edinilen bağımsız bölümler buraya girer. Aynı şekilde edinilmiş bir malın hasara uğraması ya da yok
olması hâlinde bunun için ödenen tazminatlar da edinilmiş mal sayılacaktır.”
*bbb) TMK md. 222 hükmü gereği “Bir eşin bütün mallarının, aksi ispat edilinceye
kadar edinilmiş mal kabul edileceği” kabul edilmiş olmakla, karşı eş tarafından kişisel malı olduğu
ispatlanamayan tüm mal değerleri edinilmiş mal değerleridir.
TMK md. 222 gerekçesine göre “… maddenin üçüncü fıkrasında da, bir eşin tüm
mallarının aksi kanıtlanıncaya kadar edinilmiş mal sayılması yönünde bir karine getirilmiştir. Bu durumda
eş bu malın edinilmiş mal değil kişisel mal olduğunu iddia ederse, birinci fıkradaki kural gereğince bunu
bizzat ispatla yükümlü olacaktır. Bunu ispat edemediği takdirde ise söz konusu mal eşlerin edinilmiş malı
sayılacaktır.”
Buna göre, aksi ispat edilinceye kadar eşin tüm malları edinilmiş mal sayılacak olup, karşı eş
tarafından kişisel malı olduğu ispatlanamayan tüm mal değerleri de, edinilmiş mal değerleri olarak kabul
edilecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1097,Karar: 2010/3788,Karar Tarihi: 08.07.2010 “TMK'nın
219. maddesi 1. fıkrası hükmüne göre her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde
ettiği malvarlığı değerleri edinilmiş maldır. TMK'nın 222/1. maddesine göre belirli bir malın eşlerden
birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispatla yükümlüdür. Somut olayda; dava konusu
taşınmazın davalının kişisel malı olduğu kanıtlanamamıştır. Her ne kadar; davalı önceki evliliğinin
boşanmayla sonuçlanması üzerine aldığı tazminat ve evlenmeden önce çalışması karşılığı birikimi ve
yakın akrabalarının katkısı ile taşınmazın satın alındığını ileri sürmüşse de, dosya kapsamı ile bu yön
somut delillerle ispatlanamamıştır. TMK'nın 222. maddesi son fıkrası hükmüne göre bir eşin bütün
malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Buna göre, dava konusu taşınmazın sürüm
değerinin verilecek karar tarihine yakın bir tarihte (TMK m. 235/1) belirlenerek hesaplanacak artık
değerin yarısı karşılığı bedelin katılma alacağı olarak belirlenmesi ve taleple bağlı kalınarak hüküm
kurulması gerekirken, hatalı niteleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş bulunması
doğru değildir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/953,Karar: 2010/2148,Karar Tarihi: 27.04.2010 “Dava,
31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK'nın 231. maddesi gereğince istenen katılma
alacağı isteğine ilişkindir.
Öte yandan, davalı vekili her ne kadar tarafların anlaşmalı boşandıklarını ve davacının
tutanağa geçen beyanıyla mal rejimine ilişkin herhangi bir isteği bulunmadığını bildirmiş ise de, Bursa 3.
Aile Mahkemesinin boşanmaya ilişkin 29.12.2009 günlü yargılama tutanağı üzerinde yapılan incelemede;
davalı T.K., (görülmekte olan davada davacı) <Açılan boşanma davasını kabul ettiğini, nafaka ve
tazminat talebi bulunmadığını...> bildirmiştir. Davacı T.K.'nin boşanma dosyasına geçen ve açıklanan bu
beyanının mal rejimiyle ve onun sonuçlarıyla bir bağlantısının ve ilgisinin bulunmadığı açıktır. Sadece
boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan nafaka ve tazminat haklarıyla ilgilidir. Bu nedenle davalı vekilinin
bu yöne ilişkin temyiz isteği de yerinde bulunmamıştır.
Buna karşılık, uyuşmazlık konusu 2061 ada 17 sayılı parsel üzerinde bulunan binadan 41
nolu bağımsız bölümün 31.12.2003 tarihinde satış yoluyla Bekir kızı Fatma K. tarafından satın alındığı ve
onun adına tapuda kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Taraflar … tarihinde evlenmişler, … tarihinde açılan
dava da Bursa 3. Aile Mahkemesinin … tarihinde kesinleşen hükmüyle boşanmışlardır. Dava konusu
yapılan 4 nolu bağımsız bölüm edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı
tarafından satın alınmıştır. Taraflar TMK'nın 6 ve 222. maddeleri gereğince iddiasını kanıtlamakla
yükümlüdürler. TMK'nın 222/son fıkrası uyarınca, bir eşin bütün mallan, aksi ispat edilinceye kadar
edinilmiş mal kabul edilir. Her iki tarafta; 4 nolu bağımsız bölümü kendi kişisel mallarıyla aldıklarını
kanıtlamadıklarına göre edinilmiş mal sayılır.”
ccc) TMK md. 221 hükmü gereği “eşler sözleşme ile edinilmiş mallara ait olması
gereken mal varlıklarından bir kısmının kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler” böyle bir
sözleşme olmadığı sürece, bu değerler edinilmiş mal değerleridir.
TMK md.221 –“ Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin
faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal
sayılacağını kabul edebilirler.
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil
olmayacağını da kararlaştırabilirler.”
“GEREKÇE MADDE 221 - Maddede İsviçre Medenî Kanununun 199 uncu maddesinde
olduğu gibi eşlere mal rejimi sözleşmesiyle edinilmiş malların kapsamını daraltma olanağı tanınmıştır.
Birinci fıkra, eşlerin mesleklerinin icrası veya sahip oldukları işletmelerinin faaliyetinden
elde ettikleri değerlerin edinilmiş mal sayılmayıp, kişisel mal sayılmasının eşlerin yapacakları bir
sözleşmeyle kararlaştırılabileceğini hükme bağlamıştır.
Maddenin ikinci fıkrası, 219 uncu maddenin ikinci fıkrasının (4) numaralı bendinde
edinilmiş mallar arasında sayılmış bulunan "kişisel malların gelirleri"nin edinilmiş mal değil, kişisel mal
olarak kabul edilmesinin eşlerin yapacakları sözleşmeyle öngörülebileceğini hükme bağlamaktadır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/58,Karar: 2010/1634,Karar Tarihi: 06.04.2010 “Somut olayda
dava; edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mal varlıkları için katılma
alacağı isteğine ilişkindir. TMK.'nın 221. maddesi hükmüne göre, bir mesleğin icrası veya işletmenin
faaliyeti sebebiyle doğan malvarlığı, eşler arasında yapılan mal rejimi sözleşmesiyle aksi
kararlaştırılmamışsa, edinilmiş mallardan sayılır ve tasfiyeye katılır. Mahkemece, dava konusu
işletmenin 2004-2005 ve 2006 yılına (taraflar arasındaki mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar olan)
ilişkin olarak işletme karının ne olduğunu belirlemek amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve toplam
110.625,52 TL kar elde edildiği sonucuna varılmış ise de; hükme esas alınan 06.04.2009 hakim havale
tarihli rapor ekindeki hesap özeti ve detay mizanlar incelendiğinde, 2004 yılına ilişkin olarak dikkate
alınan belgenin, ödenecek vergi ve fonlar, sigorta kesintileri, amortisman gibi borçlar bakımından bilgi
içermediği görülmektedir. Bundan ayrı, davalının çalışması karşılığında elde ettiği işletme gelirinden,
yaptığı iş, sosyal statüsü, mesleki konumu, küçük bir çocuk sahibi olması gibi hususların da dikkate
alınmasıyla tespit edilebilecek kişisel harcamalarının belirlenmediği ve işletme geliri olarak belirlenen
miktardan düşülmediği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle ve davalının savunması gözetilerek bu hususlar üzerinde durulması,
söz konusu işletmenin 2004 yılına ait gelir-gider ve borçlarına ilişkin bilgilerin davalıdan istenmesinden
sonra yeniden bir uzman hukukçu bilirkişi, bir mali müşavir ve bir eczacı bilirkişiye inceletilerek 2004
yılına ait tüm borçlar (kişisel masrafları ile çocuk için yapılan harcamalar dahil) çıkarıldıktan sonra
kalan 2004 yılı net işletme gelirinin bulunması, davalı kadının eczacı olarak çalışması karşılığında
edindiği toplam işletme gelirinden yukarıda açıklanan unsurlar dikkate alınarak kişisel harcamalarının;
gelirine göre ne oranda ve ne miktarda olabileceği hususunda bilirkişilerden görüş alınmak suretiyle
tespit edilmesi ve belirlenen miktarın toplam işletme gelirinden düşülmesinden sonra bulunacak artık
değerin yarısı üzerinde davacının hak sahibi olduğunun düşünülmesi (TMK m. 231 f.l, 236 f.l)
gerekmektedir.”
*ddd)TMK md.220 hükmü ile kişisel mallar tahdidi olarak belirtilmiş olup, bu sayılan
kişisel mallar haricinde kalan tüm mal değerleri edinilmiş mal değerleridir.
*TMK Madde 220 – “Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras
yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
8.HD,Esas:2009/2870,Karar:2009/584,Tarih:07.12.2009 “Somut olayda, davalı koca
evlenmeden önce 20.11.1998 tarihinde Mersin Güneyken Toplu Konut Projesine (Kooperatife) üye
OLDUĞU BELİRLENMİŞTİR. Davalı evlendikleri 17.5.2004 tarihine kadar ve ayrıca bu tarihten
boşanma davasının açıldığı ve edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erdiği 15.10.2004 tarihinde
kadar yani evlilik süresince kooperatif aidatlarını ödemeye DEVAM ETMİŞTİR. Evlenmeden önceki
aidat ödemeleri ve verilen peşinat davalının kişisel MALINDAN KARŞILANMIŞTIR. Bu nedenle
davacı kadının bu döneme ait herhangi bir katılma alacağı söz konusu olamaz. Evliliğin yapıldığı
tarihle edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erdiği tarihe kadar davalı tarafından yapılan ödemelerin
edinilmiş mallardan karşılandığının KABULÜ GEREKİR.”
6.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/2160,Karar: 2011/6813,Karar Tarihi: 21.06.2011 “ Düğün
sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kendisine bağışlanmış sayılır ve onun kişisel malıdır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6957,Karar: 2010/2712,Karar Tarihi: 24.05.2010 “ Davalı
adına yurtdışından kesin dönüş öncesinde Ziraat Bankasına 31.1.2001 tarihinde havale edilen 170.000
ABD dolarının edinilmesinde davacının gelir getiren herhangi bir işte çalıştığı, eş anlatımla, varsa
gelirleri, somut olarak ne şekilde katkıda bulunduğu belirlenip ispatlanamadığına, paranın havale tarihi
itibarıyla davalının kişisel malı olup 1.1.2002’den sonra edinilmiş mallara katılma rejimine davalının
kişisel malı olarak gireceğine göre bu para üzerinde davacının gerek katkı payı gerek katılma alacağı
hakkı bulunmadığından “
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2008/2-432,Karar: 2008/444,Karar Tarihi: 18.06.2008 “Somut
olayda; taşınmaz ve araç, taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilmiştir.
Bu mallar, yeni rejime kocanın <kişisel malı> olarak girmiştir. Edinilmiş mal değildir. “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/7233,Karar: 2011/3613,Karar Tarihi: 21.06.2011 “
Meskenle ilgili davacının katılma alacağı isteği bakımından; davalı tarafından dava konusu meskenin
anne ve babasına şehit olan kardeşi sebebiyle ödenen tazminatlarla alındığı savunulmuş ve mahkemece
bu savunmanın ispat edilemediği gerekçede açıklanmış ise de; dosya kapsamı ve toplanan delillere,
davalının sunduğu dekontlar ve banka hesap ekstrelerine göre davalının kardeşi sebebiyle ödendiği
söylenen miktarlarla ilgili 24.04.2003 tarihinde davalının babası M. Adına … Bankası K …
şubesindeki hesaba EFT yapıldığı, bu hesabın aktarıldığı T … Bankası K … şubesindeki M.'e ait
hesaptan dava konusu meskenin alındığı 27.01.2005 tarihinde 11.058,13.-TL çekildiğinin tespit
edilmesi karşısında tanık beyanları da birlikte değerlendirildiğinde bu miktarın meskenin alımında
kullanıldığının kabulü gerekir. Karşılıksız kazandırma niteliğindeki bu miktar TMK.'nun 220/2.
maddesine göre davalının kişisel malı sayılmalıdır. Katılma alacağının hesabında, eklenecek
değerlerden (TMK. m. 229) ve denkleştirmeden (TMK. m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere
edinilmiş malın (TMK. m. 219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık
değerin (TMK. m. 231) yarısı üzerinden (TMK. m. 236/1) tarafların katılma alacakları bulunduğu
gözetilmelidir. Ancak bu hesaplama yapılırken dava konusu meskenin alım tarihindeki piyasa sürüm
değeri uzman bilirkişi aracılığı ile belirlenerek, az yukarıdaki miktarın belirlenecek alım tarihindeki
gerçek değer karşısındaki oranının davalının kişisel malı, kalan oranın ise katılma alacağı hesabında
esas alınacak oran olduğu, bu oran ile meskenin tasfiye tarihindeki (karar tarihine en yakın) değeri
44.160.-TL'nin çarpımı sonucu bulunacak miktarın artık değer olup, artık değerin yarısı oranında da
davacının katılma alacağı hakkının bulunduğu dikkate alınmalıdır. Mahkemece bu şekilde yapılacak
hesaplama sonunda bulunacak miktara hükmedilmesi gerekirken davalının babası tarafından çekilen
kişisel mal niteliğindeki miktar dikkate alınmadan meskenin tamamının artık değer kabul edilip yazılı
şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.”
3. Manevi tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
*Ayrıca burada, mal rejiminin sona ermesinden sonraki dönemdeki edinilen değerlerin
de kişisel mal olduğu hususunu belirtmek gerekir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3513,Karar: 2010/238,Karar Tarihi: 25.01.2010 “mahkemece
yapılacak iş, davalının çektiği kredinin çekildiği tarihten itibaren ödendiği tarihe kadar tüm ödemeleri
gösteren belgeleri getirtmek, taşınmazın alındığı 4.4.2003 tarihi ile taraflar arasında boşanma
davasının açıldığı 18.2.2004 tarihi arasındaki ödemeleri edinilmiş mal, 18.2.2004 tarihinden sonraki
ödemeleri ise davalının kişisel malı olarak değerlendirmek, taşınmazın karar tarihine en yakın
belirlenen değeri dikkate alınarak davacının katılma alacağını uzman bilirkişi veya bilirkişiler
kurulundan taraf, yargıç ve Yargıtay denetimine elverişli, bilimsel esaslara dayalı rapor alınarak
belirlemek, tarafların kazanılmış haklarını da gözetmek olmalıdır. Mahkemece davalının çektiği kredi
dikkate alınmaksızın bağımsız bölümün tamamının edinilmiş mal olarak kabulü ile yazılı şekilde
hüküm kurulması doğru olmamıştır.”
“GEREKÇE MADDE 220 - Madde İsviçre Medenî Kanununun 198 inci maddesinde olduğu
gibi, yasa gereği kişisel mallardan sayılan değerleri düzenlemektedir.
Maddenin (1) numaralı bendinde eşlerin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya kişisel mal
sayılmıştır. Eşlerin giysileri, saati, çantası, spor alet ve malzemeleri, ziynet eşyası bunlara örnek
verilebilir. Bunlar evlilik birliğinin başlangıcında mevcut olabileceği gibi karşılıksız olarak sonradan, da
edinilmiş olabilir. Hatta, karşılığı edinilmiş mallardan da ödenmiş olabilir. Ancak bu hâlde diğer eşin
denkleştirme isteminde bulunması hakkı saklıdır.
Maddenin (2) numaralı bendinde eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında
sahip oldukları veya bu rejimin kurulmasından sonra miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız
kazanma yoluyla elde ettiği tüm malvarlığı değerleri kişisel mallardan sayılmıştır.
Maddenin (3) numaralı bendi, eşin kişisel durumu göz önünde tutulmak suretiyle ödendiği,
onun acı, üzüntü ve ızdırabı sonucu tamamen kişisel nitelikteki zararlarının karşılığı olduğu göz önünde
tutulmak suretiyle, manevî tazminat alacaklarının da kişisel mal olduğunu kabul etmiştir.
Maddenin (4) numaralı bendinde, tüm kişisel malların herhangi bir şekilde el ya da şekil
değiştirmesi hâlinde, onun yerine geçen ikame değerlerin de kişisel mal olacağı kabul edilmiştir. Bir
malın tahrip edilmesi dolayısıyla elde edilen sigorta tazminatı veya sair tazminat ya da kamulaştırma
karşılığı olarak ödenen meblağ buraya girer.”
*Yine TMK md.228/ f.2 hükmü gereği, Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım
kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan
tazminatlarda, mal rejiminin sona erdiği tarihten sonraki döneme ait değerlerin de kişisel mal
sayılacağı hususunun dikkate alınması gerekmektedir.
TMK Madde 228/ f 2 “Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca
yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme
veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür
boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin
sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır”.
TMK Madde 228 gerekçesinde de belirtildiği üzere “Maddenin ikinci fıkrası, edinilmiş
mal grubuna dahil kabul edilen sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurumlarınca toplu ödemelerin
yapılması ya da iş gücünün kaybı nedeniyle toplu tazminat ödenmesi hâllerinde, tasfiye sırasında bunların
nasıl değerlendirilebileceğini hükme bağlamaktadır. Buna göre mal rejiminin sona erdiği tarihte, bu toplu
ödeme veya tazminat yerine irat şeklinde bir ödeme plânı olsaydı, bu tarih itibarıyla bundan sonraki
devreler için hesaplanacak iradın sermaye değeri bu miktar üzerinden kişisel mal olarak hesaba
katılacaktır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2273,Karar: 2010/3293,Karar Tarihi: 15.06.2010 “ Dava
konusu taşınmazın alımında kullanıldığı hususunda duraksama bulunmayan davalıya ait emeklilik
ikramiyesi ve tasarruf teşvik ödemesinin mal rejiminin devamı sırasında davalıya toplu olarak ödendiği
hususu da dikkate alınarak söz konusu ödemelerin ne kadarlık kısmının kişisel mal ve ne kadarlık
kısmının da edinilmiş mal sayılması gerektiğinin, bu tür hesaplamalarda kullanılan PMF tabloları
dikkate alınarak, konusunda uzman olan PMF tablosundan anlayan bilirkişiler aracılığı ile belirlenmesi
ve ondan sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/928,Karar: 2007/2515,Karar Tarihi: 22.02.2007 “Mahkemece;
kocaya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal
rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin
hesaplanması”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/6845,Karar: 2006/14701,Karar Tarihi: 01.11.2006
Davalı koca 29.1.2003 tarihinde emekli olmuş, Oyak ve Emekli Sandığı tarafından kendisine
toplu ödeme yapılmıştır. Davaya konu 34 … 46 plakalı araç ise, davalı koca tarafından 15.5.2003
tarihinde alınmış ve 28.5.2003 tarihinde koca adına tescil edilmiştir.
Kocanın aracın emekli ikramiyesi ile alındığı hakkındaki savunmasının aksi de
kanıtlanmamıştır.
Alınan emekli ikramiyesi edinilmiş mallardandır. Dava konusu araçta edinilmiş malla
(emekli ikramiyesi ile) alınmıştır. Mahkemece; kocaya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre
ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte (boşanmanın dava tarihinde
TMK. 225. md.) bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değerinin hesaplanması, aracın ise edinilmiş mallardan kabul edilmesi, tasfiye hesabının bu esaslar çerçevesinde
değerlendirilmesi, gerektiğinde bilirkişiden de görüş alınması ve sonucu uyarınca karar verilmesi
gerekir. (TMK. m. 228/2) Bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.”
*Ayrıca TMK md. 221 hükmü gereği “eşler sözleşme ile edinilmiş mallara ait olması
gereken mal varlıklarından bir kısmının kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler” böyle bir
sözleşme var ise, edinilmiş mallara dahil olması gereken bu mal değerleri kişisel mal sayılacaktır.
TMK md.221 –“ Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin
faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken malvarlığı değerlerinin kişisel mal
sayılacağını kabul edebilirler.
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil
olmayacağını da kararlaştırabilirler.”
TMK Madde 221 gerekçesinde de belirtildiği üzere “Birinci fıkra, eşlerin mesleklerinin
icrası veya sahip oldukları işletmelerinin faaliyetinden elde ettikleri değerlerin edinilmiş mal sayılmayıp,
kişisel mal sayılmasının eşlerin yapacakları bir sözleşmeyle kararlaştırılabileceğini hükme bağlamıştır.
Maddenin ikinci fıkrası, 219 uncu maddenin ikinci fıkrasının (4) numaralı bendinde
edinilmiş mallar arasında sayılmış bulunan "kişisel malların gelirleri "nin edinilmiş mal değil, kişisel mal
olarak kabul edilmesinin eşlerin yapacakları sözleşmeyle öngörülebileceğini hükme bağlamaktadır.”
bb) KATILMA ALACAĞINA ESAS OLABİLECEK, KARŞI EŞİN DİĞER
EDİNİLMİŞ MAL DEĞERLERİ
TMK md. 231 gereği “ Artık değer, eklenmeden ( TMK md.229) ve denkleştirmeden ( TMK
md.230 ) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu
mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.”
Hükmü gereği, davalı eşin edinilmiş mal değerleri belirlenirken ayrıca, TMK md.229, TMK
md.227 ve TMK md.230 hükümlerinin de dikkate alınması gerekmektedir.
Buna göre davalı eşin diğer edinilmiş mal değerleri;
* aaa), TMK md.229 gereği; karşılıksız kazandırmalar ve kasten temliklerin değeri,
eklenecek değerler olup, bu mal değerleri de edinilmiş mal değerleridir.
TMK Madde 229 – “Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir:
1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası
olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla
yaptığı devirler.
Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın
kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da
ileri sürülebilir.”
“GEREKÇE MADDE 229 - İsviçre Medenî Kanununun 208 inci maddesi iki fıkra hâlinde
düzenlenmiştir. Birinci fıkra iki bent hâlinde olup, aynen alınmıştır. Buna karşılık İsviçre Medenî
Kanununun 208 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Bu tür kazandırma ve devirlere ilişkin
uyuşmazlıklarda, kararın, dava kendisine ihbar edilmişse bu devir ve kazandırmalardan yararlanan için
verileceğine ilişkin hüküm alınmamıştır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunumuzda davanın üçüncü
kişiye ihbarıyla ilgili hükümler mevcut olduğundan, bu genel hükümler varken ayrıca böyle bir hükme
gerek olmadığı düşünülmüştür.
Maddede eşlerin edinilmiş mallarına ilâvesi gerekli değerler iki bent hâlinde sayılmıştır.
Tasfiyenin adil bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için eşlerin bazı işlemlerle devrettiği
edinilmiş mallara ait malvarlığı değerlerin tasfiye sırasında edinilmiş mâllara eklenmelidir. Eşlerden her
biri diğerinin malvarlığındaki artıştan pay alacağından, diğerinin bu payı azaltmak maksadıyla yaptığı
tasarrufların tasfiye sırasında hesaba katılması zorunludur. Bu nedenle (1) numaralı bentte, eşlerden
birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmaksızın, olağan hediyeler
dışında yaptığı karşılıksız kazandırmaların edinilmiş mallara ek değer olarak eklenmesi öngörülmüştür,
İsviçre Medenî Kanununda mal rejiminin sona ermesinden önceki beş yıl içinde yapılan kazandırmaların
edinilmiş mallara eklenmesi kabul edilmiştir. Bu hüküm mirasta tenkise tâbi tasarruflara ilişkin 565 inci
maddenin (3) numaralı bendi hükmüne paralel olarak kaleme alınmıştır, İsviçre'de tenkisle ilgili bu
maddeyi karşılayan İsviçre Medenî Kanununun 527 nci maddesinin (3) numaralı bendinde de bizden
farklı olarak beş yıllık süre esas alınmıştır. Tenkisle ilgili olarak 565 inci madde ile paralellik sağlamak
üzere, bu maddede, İsviçre'den farklı olarak son beş yıl içindeki değil son bir yıl içindeki kazandırmaların
edinilmiş mallara ilâvesi kabul edilmiştir.
Maddenin (2) numaralı bendinde, edinilmiş mallara eklenmesi gereken değerlerden ikincisi
olarak, bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin payını azaltmak amacıyla yaptığı devirler
değerlendirilmiştir. Burada da bir önceki bentte olduğu gibi mirasta tenkise tâbi tasarruflar arasında yer
alan "saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan temliklere" benzer bir hüküm
getirilmiştir. Eşlerden birinin mal rejiminin devam ettiği süre içinde diğer eşin edinilmiş mallardan pay
almasını azaltmak üzere yaptığı devirler de tasfiye sırasında edinilmiş mallara, hiç devir edilmemiş gibi
eklenecektir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/16339,Karar: 2010/17563,Karar Tarihi: 25.10.2010 “Dava,
Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesine dayalı olmayıp, davacı vekilinin 19.2.2008 tarihli oturumdaki
açıklamasına göre, katılma alacağını azaltmak amacıyla yapılan taşınmaz devrinin iptaline ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 229/2. maddesine göre, eşlerden birinin mal rejiminin devamı süresince
diğerinin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler, tasfiyede edinilmiş mallara eklenecek
değer olarak dikkate alınabilir.
Yapılan devir işleminin katılma alacağını azaltmak amacıyla yapıldığı sabit olsa bile,
tasfiyede bedeli hesaba katılacağından, tapunun iptal ve tesciline karar verilemez. “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “ Taraflar
19.10.1984 tarihinde evlenmişler. 3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma
kararı 24.4.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumunda olup,
davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir
yapılmıştır. Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren
mal rejiminin sona erdiği 3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Mahkemece, dava konusu 6 nolu dairenin üçüncü kişiye devredildiği 25.7.2005 tarihindeki sürüm değeri
uzman bilirkişi ya da bilirkişilere tespit ettirilmeli, bu değerden 1.1.2002 tarihindeki bina değeri
çıkarılarak dikkate alınacak değer bulunmalı, 1.1.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin bulunacak katkı
payı alacağı, eklenecek değerler ve borçlar yukarıdaki açıklama doğrultusunda dikkate alınarak artık
değer belirlenmeli, artık değerin yarısının katılma alacağı olarak davacı eşe ait olduğu düşünülmelidir.
Tüm bu hesaplamalardan sonra hüküm kurulurken tarafların kazanılmış hakları da göz önünde
tutulmalıdır. Mahkemece, bu yönler gözönünde bulundurulmadan hüküm kurulmuş olması doğru
olmamıştır. “
TMK MD.229 gereği, edinilmiş mallara eklenecek değerler, mal rejiminin sona ermesinden
1 yıl önceki karşılıksız kazandırmalar ve mal rejiminin devam süresince katılma alacağını azaltmak kastı
ile yapılan kasten temliklerdir, rejimin sona erdiği sırada mevcut bulunan edinilmiş malın sonradan
(boşanma davası açıldıktan sonra) elden çıkarılmış olması halinde, bu mal TMK md.229 gereği
eklenecek değer olarak değil, TMK md.219 gereği edinilmiş mal olarak değerlendirilecektir ve
katılma alacağı hesabında da elden çıkma anı değeri değil tasfiye anı (karar anına en yakın tarih)
dikkate alınacaktır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/1153,Karar: 2010/4901,Karar Tarihi: 15.03.2010 “ Rejimin
sona erdiği sırada davalı kocanın işyeri yapı kooperatifindeki hissesi mevcuttur. Edinilmiş malların
tasfiyesinde; ancak, eklenecek değerler varsa, bunların devredildiği tarihteki değerleri esas alınabilir.
Rejimin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş malın, daha sonra elden çıkarılmış olması katılma
alacağının hesabında önemli değildir. O halde, rejimin sona erdiği sıradaki edinilmiş malın (kooperatif
hissesinin), sona erme anındaki niteliklerine göre tasfiye anındaki değerinin dikkate alınması
gerekirken, hissenin devir tarihindeki değerinin esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.”
Ayrıca burada, TMK md.241 gereği, tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya
terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçılarının, TMK md.229 da
belirtilen edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan
yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebileceğinin de kabul edilmiş
olduğunu belirtmek gerekir.
TMK Madde 241 - Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma
alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması
gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı
olarak isteyebilir.
Dava hakkı, alacaklı eş veya mirasçılarının haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten
başlayarak bir yıl ve her halde mal rejiminin sona ermesinin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.
Yukarıdaki fıkra hükümleri ve yetki kuralları dışında mirastaki tenkis davasına ilişkin
hükümler kıyas yoluyla uygulanır.”
“GEREKÇE MADDE 241 - Madde bir eşin katılmadan doğan alacağının, borçlu eşin
malların ayrılması sonucu ortaya çıkan malvarlığından veya borçlu eş ölmüşse terekeye dahil
malvarlığından tahsil edilebilmesini düzenlemektedir. Bu malların kişisel veya edinilmiş mal olmasının
önemi yoktur. Bu malvarlığı diğer eşin katılma alacağını karşılamadığı takdirde, bu madde ile alacaklı
eşe, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları, bunlardan yararlanan üçüncü
kişilerden eksik kalan kısmın tamamlanmasını isteme hakkı tanınmaktadır. Bu düzenleme, katılma alacağı
için borçlunun tasfiye sırasında sahip olduğu veya terekesine dahil bütün malvarlığı ile sorumlu olmasının
doğal bir sonucudur.
İkinci fıkrada dava hakkı, alacaklı eşin veya mirasçılarının haklarının ihlâl edildiğini
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinden itibaren beş yıllık
zamanaşımı süresine tâbi tutulmuştur. Bu maddenin ikinci fıkrasını karşılayan İsviçre Medenî Kanununun
220 nci maddesinin ikinci fıkrasında uzun zamanaşımı süresi on yıl olarak öngörülmüştür. Ancak tenkisle
ilgili hak düşümü süresini düzenleyen 571 inci madde ile paralellik sağlamak amacıyla maddede İsviçre
aslından ayrılmış ve on yıllık süre yerine beş yıllık süre öngörülmüştür.
Maddenin üçüncü fıkrası yetkiye ilişkin hükümler hariç olmak üzere, mirastaki tenkis
davasına ilişkin hükümlere yollama yapmıştır.”
*bbb) TMK md.227 gereği, davalı eşin, edinilmiş malından, diğer eşin kişisel ve/veya
edinilmiş malına yapılan katkı sebebiyle, davalı eşin Değer Artış Payı Alacağı talebi söz konusu ise,
bu alacak değeri de eklenecek değer olup, edinilmiş mal değeridir.
TMK Madde 227 – “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya
korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda
ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye
sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki
değeri esas alınır.
Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek
alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.
Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay
oranını da değiştirebilirler.”
*ccc) TMK md.230 gereği davalı eşin, edinilmiş malından kişisel malına yaptığı katkı
sebebiyle, denkleştirme sonucunda bulunacak mal değeri de, edinilmiş mal değeridir
TMK Madde 230 – “Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya
edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallarından ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme
istenebilir.
Her borç, ilişkin bulunduğu mal kesimini yükümlülük altına sokar. Hangi kesime ait olduğu
anlaşılamayan borç, edinilmiş mallara ilişkin sayılır.
Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına
katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın
tasfiye zamanındaki değerine veya mal daha önce elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.”
“GEREKÇE MADDE 230 - Her bir eşin edinilmiş malvarlığının belirlenebilmesi için,
tasfiye sırasında ilgili eşin kişisel malları ile edinilmiş malları arasındaki alacak borç ilişkileri göz önüne
alınmalıdır.
Maddenin birinci fıkrası, bir eşin mal gruplarıyla ilgili bir borcun diğer mal grubundan
ödenmesi hâlinde tasfiye sırasında bunun denkleştirileceğini düzenlemektedir. Buna göre bir eşin kişisel
mallarına ilişkin borçlarının edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallarına ilişkin borçları kişisel
mallardan ödenmiş ise, tasfiye sırasında denkleştirme yapılacak, edinilmiş mallarda bu yüzden meydana
gelen artma ya da eksilme hesaba katılacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası, eşin borçlarının hangi mal kesimine ait ise sadece o kesimi
yükümlülük altına sokacağını hükme bağlamıştır. Aynı fıkrada hangi kesime ait olduğu anlaşılmayan
borçlar bakımından bu borcun edinilmiş mallara ilişkin olduğu hususunda bir karine getirilmiştir. Burada
adî bir karine söz konusudur. Aksini iddia eden ispatla yükümlüdür.
Maddenin üçüncü fıkrasında, denkleştirmenin değerlendirmesi açısından nazara alınacak
ölçüler ve zaman konusunda bir hüküm getirilmiştir. Buna göre bir mal kesiminden diğer kesimdeki
malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, denkleştirmede katkı
oranına ve tasfiye sırasında mal mevcut ise bu andaki değeri, mal daha önce elden çıkmışsa, hakkaniyet
Ölçüleri göz önünde tutulmak suretiyle belirlenecek değeri esas alınacaktır.”
Denkleştirme, mal sahibi olan eşin bizzat kendisinin, edinilmiş malından kişisel malına, ya
da kişisel malından edinilmiş malına yaptığı katkının karşılığıdır.
Davalı eşin, edinilmiş malından kişisel malına katkı var ise, katkı oranı ve malın tasfiye
anındaki değerine göre denkleştirme yapılarak bu mal değerinin de edinilmiş mal değeri olarak
belirlenmesi gerekmektedir.
TMK 230 Edinmeye,iyileşetirmeye
Denkleştirme = Malın tasfiye anındaki değeri X korumaya katkı miktarı
malın katkı tarihindeki değeri
Değer artması veya azalması durumunda denkleştirme, katkı oranına ve malın tasfiye
zamanındaki değerine veya mal daha önce elden çıkarılmışsa hakkaniyete göre yapılır.
8.HD,Esas:2009/2870,Karar:2009/584,Tarih:07.12.2009 “Somut olayda, davalı koca
evlenmeden önce 20.11.1998 tarihinde Mersin Güneyken Toplu Konut Projesine (Kooperatife) üye
OLDUĞU BELİRLENMİŞTİR. Davalı evlendikleri 17.5.2004 tarihine kadar ve ayrıca bu tarihten
boşanma davasının açıldığı ve edinilmiş mallara katılma rejiminin sona erdiği 15.10.2004 tarihinde
kadar yani evlilik süresince kooperatif aidatlarını ödemeye DEVAM ETMİŞTİR. Evlenmeden önceki aidat
ödemeleri ve verilen peşinat davalının kişisel MALINDAN KARŞILANMIŞTIR. Bu nedenle davacı kadının
bu döneme ait herhangi bir katılma alacağı söz konusu olamaz. Evliliğin yapıldığı tarihle edinilmiş
mallara katılma rejiminin sona erdiği tarihe kadar davalı tarafından yapılan ödemelerin edinilmiş
mallardan karşılandığının KABULÜ GEREKİR.
Bu durum karşısında davalı kocanın, evlilik birliğinin devam ettiği süre içinde ödediği aidatların, üye
olduğu 20.11.1998 tarihinden itibaren evlenme tarihine kadar (17.5.2004) kooperatife ödediği peşinat
ve aidatlarla evliliğin yapıldığı 17.5.2004 tarihinden itibaren mal rejiminin açılan boşanma davasıyla
sona erdiği 15.10.2004 tarihine kadar ödenen aidatlar toplamına oranı bulunarak, daha sonra bulunan
bu oranın taşınmazın tasfiye tarihindeki (temyize konu kararın verildiği 24.4.2008 tarihine yakın bir
tarihte tespit ettiği) sürüm (rayiç) değeriyle çarpılması ve çıkacak değerin yansının hak ettiği katılma
alacağı olarak davacıya verilmesi ve hüküm altına ALINMASI DÜŞÜNÜLMELİDİR.”
c) Katılma alacağı (karşı eşin artık değeri) hesaplanırken, karşı eşin aktifini
oluşturduğu belirlenen EDİNİLMİŞ MAL DEĞERLERİNİN, TASFİYE ANI DEĞERLERİ
dikkate alınacaktır.
TMK Madde 235 – “Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar, tasfiye
anındaki değerleriyle hesaba katılırlar.
Edinilmiş mallara hesapta eklenecek olanların değeri, malın devredildiği tarih esas alınarak
hesaplanır.”
“GEREKÇE MADDE 235 -Maddenin birinci fıkrası katılma rejiminin sona erdiği sırada
mevcut olan edinilmiş malların, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılacağını öngörmüştür. Burada
malların 232 nci maddede öngörülen sürüm değerlerinin hangi andaki sürüm değeri olduğu hükme
bağlanmak istenmiştir. Maddede bu an, tasfiye anı olarak öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrası yapılacak hesaplamada, edinilmiş mallara eklenecek olan malların
değerinin ise, bu malın temlik edildiği tarihe göre belirleneceğini öngörmüştür.”
Katılma rejiminin sona ermesi ve tasfiyede, artık değer ve katılma alacağı hesabında, TMK
md. 235/f.1 gereği mal rejiminin sona ermesi anında –boşanma davasının açıldığı tarihte mevcut
olan edinilmiş mallar ( TMK md.228 gereği mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına göre)
tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar ve TMK Madde 232 gereği “Mal rejiminin tasfiyesinde
bu malların sürüm değerleri esas alınır.”
“GEREKÇE MADDE 232 - Maddeye göre mal rejiminin tasfiyesinde değerlendirme
yapılırken malın sürüm (rayiç) değerleri esas alınacaktır. Böylece bu konuda tasfiye sırasındaki sürüm
değerlerin esas alınacağının hükme bağlanması suretiyle kesin bir ölçü konulmak istenmiştir.”
Yargıtay kararları ile, artık değer, değer artış payı ve katılma alacağı hesabında, malın-
değerin, tasfiye tarihi- tasfiye anı ( yani açılan değer artış payı- katılma alacağı davasının karar
tarihi veya karar tarihine en yakın tarih) değerinin dikkate alınması gerekeceği belirtilmiştir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/7233,Karar: 2011/3613,Karar Tarihi: 21.06.2011 “
Hesaplama yapılırken dava konusu meskenin alım tarihindeki piyasa sürüm değeri uzman bilirkişi
aracılığı ile belirlenerek, miktarın alım tarihindeki gerçek değer karşısındaki oranının davalının kişisel
malı, kalan oranın ise katılma alacağı hesabında esas alınacak oran olduğu, bu oran ile meskenin tasfiye
tarihindeki (karar tarihine en yakın) değerinin çarpımı sonucu bulunacak miktarın artık değer olup,
artık değerin yarısı oranında da davacının katılma alacağı hakkının bulunduğu dikkate alınmalıdır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1097,Karar: 2010/3788,Karar Tarihi: 08.07.2010 “ Bir eşin
bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Buna göre, dava konusu taşınmazın
sürüm değerinin verilecek karar tarihine yakın bir tarihte belirlenerek hesaplanacak artık değerin
yarısı karşılığı bedelin katılma alacağı olarak belirlenmesi ve taleple bağlı kalınarak hüküm kurulması
gerekirken, hatalı niteleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş bulunması doğru
değildir”.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6262,Karar: 2010/611,Karar Tarihi: 09.02.2010 “Olayda,
dava konusu taşınmazın değerinin fahiş olarak hesaplandığı, sürüm değerinin dikkate alınması
gerektiğine ilişkin davalı itirazı üzerinde durulmadan…. katılma alacağı hesabında tasfiye tarihi mal
rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarih olmayıp tasfiyeye ilişkin karar tarihidir. (TMK.
md 227, 235) Mahkemece taşınmazın karar tarihine en yakın sürüm değeri dikkate alınarak hüküm
kurulması gerekirken; yazılı şekilde boşanma davasının açıldığı tarihteki değerin dikkate alınması doğru
değil ise de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/18240,Karar: 2010/7486,Karar Tarihi: 15.04.2010 “ Dava
konusu …… Köyü, …… parsel sayılı taşınmazın 4/12 hissesi 18.09.2003 tarihinde davalı-davacı
tarafından satın alınmış olup edinilmiş mal statüsündedir.Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan
edinilmiş mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar.Bu sebeple, …. parsel sayılı taşınmazın
4/12 hissesinin tasfiye anındaki (karar tarihine en yakın tarih) değeri bilirkişi raporu ile tespit edilmeden
eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”
Ancak, TMK md.235/ f 2 gereği, Edinilmiş mallara hesapta eklenecek olanların ( TMK
md.229 gereği, karşılıksız kazandırmalar ve kasten temlikler) değeri, malın devredildiği tarih esas
alınarak hesaplanır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “ Taraflar
19.10.1984 tarihinde evlenmişler. 3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma
kararı 24.4.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumunda olup,
davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir
yapılmıştır. Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren
mal rejiminin sona erdiği 3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Mahkemece, dava konusu 6 nolu dairenin üçüncü kişiye devredildiği 25.7.2005 tarihindeki sürüm değeri
uzman bilirkişi ya da bilirkişilere tespit ettirilmeli, bu değerden 1.1.2002 tarihindeki bina değeri
çıkarılarak dikkate alınacak değer bulunmalı, 1.1.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin bulunacak katkı
payı alacağı, eklenecek değerler ve borçlar yukarıdaki açıklama doğrultusunda dikkate alınarak artık
değer belirlenmeli, artık değerin yarısının katılma alacağı olarak davacı eşe ait olduğu düşünülmelidir.
Tüm bu hesaplamalardan sonra hüküm kurulurken tarafların kazanılmış hakları da göz önünde
tutulmalıdır. Mahkemece, bu yönler gözönünde bulundurulmadan hüküm kurulmuş olması doğru
olmamıştır. “
Mal rejiminin tasfiyesinin sonuçlandırılması ile sona ermesi arasında, çeşitli maddi ve
hukuki sebeplerle uzun bir sürenin geçmesi mümkündür. Çeşitli ekonomik sebeplerle edinilmiş malların
değerlerinde önemli artış ve azalışların yaşanması mümkündür. Bu tür değer artışlarından eşlerin birlikte
yararlanması ve azalışlarına da birlikte katlanmaları hakkaniyete daha uygun olacağından, kanun koyucu
tasfiye anını edinilmiş malların değerlerini belirleme anı olarak tespit etmiştir.2
d) Katılma alacağı belirlenirken ( karşı eşin artık değer hesabı ), dava konusu edilen
edinilmiş mal nedeniyle, karşı eşin edinilmiş mal değerlerinin pasifini oluşturan borçları varsa, bu
borçlar, edinilmiş mal değerinden düşülerek hesaplamada dikkate alınacaktır.
TMK md. 231 hükmü gereği, artık değer ve katılma alacağı hesabında, sadece edinilmiş
mallar ve edinilmiş mallara ait borçlar dikkate alınacak, kişisel mallar ve kişisel mallara ait borçlar
dikkate alınmayacaktır.
Katılma rejimi sona erdiğinde, tasfiyede, karşı eşin Katılma Rejimi döneminde edinilmiş
mallarından doğan ve boşanma davasının açıldığı- Katılma Rejiminin sona erdiği- tarih itibariyle
mevcut bulunan borcu olup olmadığı belirlenecektir.
Bu sebeple de;
1- Varsa, TMK md.227 gereği, davalı eşin edinilmiş malına, diğer eşin kişisel ve/veya
edinilmiş malından yaptığı katkı sebebiyle, davacı eşin Değer Artış Payı Alacağı,
2- Varsa TMK md. 230 gereği, davalı eşin kişisel malından, kendi edinilmiş malına yaptığı
katkı sebebiyle yapılacak denkleştirme sonucunda elde edilen miktarlar,
3- Varsa Davalının Katılma Rejimi döneminde edinilmiş mallarından doğan ve boşanma
davasının açıldığı- Katılma Rejiminin sona erdiği tarih itibariyle mevcut bulunan borçları da;
Ayrıca belirlenmeli ve bu edinilmiş mallarının borçları, karşı eşin edinilmiş mallarından
düşülerek Edinilmiş Mal Değerlerinin Pasifleri olarak dikkate alınmalıdır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/1722,Karar: 2010/5768,Karar Tarihi: 25.03.2010 “ Dava
konusu araç, mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcuttur. Bulunan borç miktarının aracın tasfiye
anındaki değerinden düşülerek davacının katılma alacağının hesaplanması gerekir. Öte yandan aracın
motorlu taşıtlar vergisi borcunun bulunduğu, bir kısmının ödendiği, davalının bu borçları zamanında
ödemeyerek gecikme faizine neden olduğu, gecikme faizinden davacının sorumlu olamayacağı nazara
alınarak; rejimin sona erdiği tarihten sonraki faiz dışında kalan yasal vergi borç miktarının da aracın
tasfiye tarihindeki değerinden düşülmesi ile bulunan miktarın (artık değer) yarısı üzerinde (katılma
alacağı) davacının hak sahibi olacağının gözetilmesi gerekir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/2863,Karar: 2009/4614,Karar Tarihi: 06.10.2009 “Davalı
vekili, katılma alacağına konu evin Ziraat Bankasından alınan kredi ile satın alındığını, ödemelerin halen
devam ettiğini bildirmiştir. Tapu kaydındaki açıklamaya, banka evraklarına göre davalının ev alırken
banka kredisi kullandığı ve geri ödemesinin boşanma davasının açılmasından sonra da devam ettiği
anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılacak iş; eklenecek değerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden
(TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere davalı koca adına kayıtlı edinilmiş
mal(TMK.m.219) olan evin toplam değerinden bu mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık
değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da gözönünde
bulundurularak hüküm kurmaktan ibarettir. Buna göre, mal rejiminin sona erdiği boşanma tarihi
2 Zafer Zeytin-Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi 2005 Basım-sf 192
itibarıyla dava konusu evin kalan kredi borç miktarının belirlenmesi, evin tasfiye tarihindeki
değerinden bu borcun çıkarılması, kalan değer üzerinden istek doğrultusunda karar verilmesi gerekirken kredi borcunun dikkate alınmaması doğru olmamıştır. “
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi sona erdikten (boşanma davası açıldıktan) sonraki
dönemde doğan borçlar ise hesaplamada dikkate alınmayacaktır.
e) Davalı eşin, edinilmiş malları ve edinilmiş mallarının borçları belirlendikten sonra,
bu belirlemelere göre, davalı eşin artık değeri hesaplanacaktır.
TMK Madde 236/ f.1 – “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde
hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir.” Hükmü gereğince,
Her eşin Katılma alacağı; diğer eşin artık değerinin yarısıdır.
Artık değer ise, TMK Madde 231 gereği – “Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden
elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara
ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.
Değer eksilmesi göz önüne alınmaz.”
“GEREKÇE MADDE 231 - Madde artık değerin nasıl hesaplanacağım düzenlemektedir.
Birinci fıkrada artık değerin, eklemelerden ve denkleştirmeden sonra elde edilecek miktarlar da katılmak
suretiyle her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallarla ilgili borçlar çıktıktan sonra kalan
miktardan ibaret olduğu belirtilmiştir.
İkinci fıkra, yapılacak hesaplama sonucu edinilmiş mallarla ilgili bir arak değerin ortaya
çıkmaması hâlinde yani değerdeki eksilme hâlinde bunun nazara alınmayacağını öngörmüştür.”
Yukarıda da belirtildiği gibi, buna göre, davacı eşin katılma alacağının belirlenmesi için,
davalı eşin edinilmiş malları ve edinilmiş mallarının borçları dikkate alınarak, davalı eşin artık değer
hesabının yapılması gerekmektedir.
Karşı Eşin Artık değeri hesabı = AKTİFLER TOPLAMI - PASİFLER TOPLAMI dır
1- Edinilmiş mal 1- Edinilmiş malın Değer Artış payı borcu
2- Eklenecek değerler 2- Kişisel maldan, Edinilmiş mala giden,
3- Edinilmiş malın Değer Artış payı alacağı malların karşılıkları(denkleştirme)
4- Edinilmiş maldan, kişisel mala 3- Borçlar
TMK 231 giden malların karşılıkları (denkleştirme)
ARTIK DEĞER = +________________________________ +______________________________
AKTİFLER TOPLAMI - PASİFLER TOPLAMI
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/529,Karar: 2010/3086,Karar Tarihi: 08.06.2010 “ Mahkemece
eklenecek değerlerden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, davalı eşin
edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık
değerin yarısı üzerinden, tarafların kazanılmış hakları da gözönünde tutularak, hüküm kurulması
gerekmektedir. Taşınmazın bir kısmı, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde davalıya geçmiş
olduğundan, edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde satılan kısım esas alınarak artık değerin
hesaplanması ve bunun toplamı üzerinden yarısının edinilmiş mallara katılma alacağı olarak hüküm
altına alınması gerekir.”
TMK Madde 231 / f2 – “Değer eksilmesi göz önüne alınmaz.”
Hükmü gereği, Artık değer hesabı sonucunda geriye bir değer kalmıyorsa veya
borçlarının miktarı daha fazla ise,diğer eşin bir Katılma Alacağı söz konusu olmaz. Bu durumda
bir artık değer değil, bir değer eksilmesi mevcuttur. Edinilmiş mallara katılma rejiminde sadece
artık değere katılma geçerlidir. Değer eksilmesi nedeniyle borçlara katılma söz konusu değildir. 3Suat Sarı- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, 2007 baskı, sf 228
f) Karşı eşin artık değer hesabına göre de, talep eden eşin Katılma Alacağı
hesaplanacaktır.
TMK Madde 236/ f.1 – “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde
hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir.”
“GEREKÇE MADDE 236 - Maddenin birinci fıkrası, her eşin diğer eşe ait artık değerin
yarısı oranında hak sahibi olduğunu hükme bağlamıştır. Mal rejiminin eşlerden birinin ölmesiyle sona
ermesi hâlinde maddede bu istem hakkının ölen eşin mirasçılarına ait olduğu ifade edilmiştir.”
Maddenin ikinci fıkrası, tasfiye sonunda eşlerin birbirinden alacakları bulunması hâlinde,
artık değere ilişkin alacak ile bu alacakların takas edilebileceğini öngörmüştür.”
TMK Madde 236/ f.1 Hükmü gereğince her eşin katılma alacağı, diğer eşin artık değerinin
yarısı olmakla;
TMK md.236 / f.1 gereği Talep eden eşin Katılma Alacağı Hesabı Katılma Alacağı : Karşı Eşin artık değeri x ½ dır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/529,Karar: 2010/3086,Karar Tarihi: 08.06.2010 “ Mahkemece
eklenecek değerlerden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, davalı eşin
edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin
yarısı üzerinden, tarafların kazanılmış hakları da gözönünde tutularak, hüküm kurulması gerekmektedir.
Taşınmazın bir kısmı, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde davalıya geçmiş olduğundan,
edinilmiş mallara katılma rejimi döneminde satılan kısım esas alınarak artık değerin hesaplanması ve
bunun toplamı üzerinden yarısının edinilmiş mallara katılma alacağı olarak hüküm altına alınması
gerekir.”
Katılma alacağı kanun gereği diğer eşin artık değerinin ½ sidir. Ancak TMK md. 237
gereği, eşler katılma alacağının oranı hakkında farkı anlaşma yapılabilir.
TMK Madde 237 – “Artık değere katılmada mal rejimi sözleşmesiyle başka bir esas kabul
edilebilir.
Bu tür anlaşmalar, eşlerin ortak olmayan çocuklarının ve onların altsoylarının saklı
paylarını zedeleyemez.”
“GEREKÇE MADDE 237 - Maddenin birinci fıkrası, eşlere artık değerin paylaştırılması
hususunda mal rejimi sözleşmesiyle başka bir esasın kabul edilmesi olanağını tanımıştır. Bunun sonucu
olarak eşler yarı yarıya paylaşım yerine başka oranlar kabul edebileceklerdir.
Edinilmiş malların önemli bir bölümünü eşlerden birisinin malvarlığındaki artışın
oluşturması ve mal rejimi sözleşmesiyle bunun tamamının sağ kalan eşe kalmasının öngörülmesi hâlinde,
ölen eşin mirasçılarının bundan zarar görecekleri tabiîdir. Bu nedenle maddenin ikinci fıkrası bu tür
anlaşmaların, eşlerin müşterek olmayan çocuklarının ve onların altsoylarının saklı paylarını ihlâl
edemeyeceğini öngörmektedir. Bu hükümle eşlerin mal rejimi sözleşmesiyle, ortak olmayan çocukların
saklı paylarını ihlâl edecek çözümler getirmeleri önlenmek istenmiştir.”
Ancak TMK md.238 gereği, eşler arasındaki artık değere katılmaya ilişkin düzenlemeden
farklı anlaşmaların, Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal
ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde de uygulanabilmesi için, bu hususun mal rejimi
sözleşmesinde açıkça öngörülmüş olması şartına bağlıdır.
3 Suat Sarı- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, 2007 baskı, sf 228
TMK Madde 238 - Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine
veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde, kanundaki artık değere katılmaya ilişkin
düzenlemeden farklı anlaşmalar, ancak mal rejimi sözleşmesinde bunun açıkça öngörülmüş olması
halinde geçerlidir.
“GEREKÇE MADDE 238 - Evlenmeyi sürdürmek asıl olduğundan eşler genelde boşanmayı
düşünmezler. Mal rejimi sözleşmesinde öngörülen farklı paylaşım şekilleri, özünde bundan yararlanan eşe
bir atıfet, mükâfat niteliğindedir. Dolayısıyla buna ilişkin sözleşme hükümlerinin boşanma veya evliliğin
iptali sebebiyle son bulması veya mahkeme kararıyla mal ayrılığına geçiş hâllerinde uygulanabilmesi için,
bunun sözleşmede açıkça öngörülmüş olması gerekir. Bu nedenle maddede eşler arasındaki evliliğin iptali
veya boşanma sebepleriyle veya edinilmiş mallara katılma rejimi yerine mahkeme kararıyla mal
ayrılığına geçiş durumunda artık değere katılmanın farklı oranlarda olacağına ilişkin bir anlaşmanın
geçerli olabilmesi, mal rejimi sözleşmesinde bu hususun açık bir şekilde belirtilmiş olması koşuluna
bağlanmıştır. İsviçre Medenî Kanununun 217 nci maddesinde boşanma ve evliliğin iptali yanında ayrılık
hah' de sayılmıştır. Fakat ayrılık ile evlilik sona ermediğinden bu konuda düzenleme yapılmamıştır.”
Ayrıca TMK md. 236/ f 2 gereği, - “Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde
hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya
kaldırılmasına karar verebilir.”
TMK md.236/ f.2 hükmü ancak, zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde ve kusurlu
eş hakkında uygulanabilecek olup, diğer hallerde uygulanamayacağı gibi, değer artış payı alacağı ve
katkı payı alacaklarında da uygulanmayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1096,Karar: 2010/3434,Karar Tarihi: 24.06.2010” TMK.nun
236/2. maddesi hükmü hakkaniyet gereği kusurlu eşin artık değere katılma oranının azaltılması veya
tamamen ortadan kaldırılmasına ilişkin olup, katılma alacağına ilişkin bu düzenlemenin somut olayda
katkı payı alacağı davasında uygulanmamış olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.”
2-DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI TALEBİ VE BELİRLENMESİ:
Mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye durumunda katılma alacağından farklı olarak,
eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir
karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı
oranında alacak hakkına yani DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞINA sahip olur ve bu alacak o malın
tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki
değeri esas alınır.
TMK md.227 “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya
korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda
ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye
sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki
değeri esas alınır.
Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek
alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.
Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay
oranını da değiştirebilirler.”
“GEREKÇE MADDE 227 - Madde İsviçre Medenî Kanununun 206 ncı maddesini
karşılamaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında, tasfiye sırasında, bir eşin diğerinin mal edinmesine, malının
iyileştirilmesine ve korunmasına ivazsız olarak katkıda bulunması hâlinde bu katkısının değerlendirilip
ödenmesi hükme bağlanmıştır. Burada katkıda bulunan eşe tanınan hak bir alacak hakkı olup, bu hakkın
tasfiye sırasında göz önünde tutulması kabul edilmiştir. Böylece tasfiye sırasındaki değer artışı göz önüne
alınarak para değerindeki düşüşler dolayısıyla katkıda bulunan eşin kayba uğraması önlenmiştir.
İkinci fıkrada, eğer mal elden çıkarılmışsa, diğer eşe ödenecek olan alacağı hakkaniyete
uygun olarak hâkimin belirleyeceği öngörülmüştür.
Üçüncü fıkrada eşlerin yazılı olmak kaydıyla yapacaktan bir anlaşmayla değer artışından pay
almaktan vazgeçebilecekleri ya da alacaktan pay oranını tespit edebilecekleri hükme bağlanmıştır.”
TMK md.227 gereği, Katılma Rejiminin sona ermesi durumunda; Mal rejiminin devamı
esnasında, diğer eşin edinilmiş veya kişisel malına; edinilmesine, korunmasına, iyileştirmesine katkıda
bulunmuş olan eş, yaptığı katkı oranında, tasfiye sırasında bu malda meydana gelen değer artışı için,
Değer Artış Payı Alacağı ( Katılma alacağından hariç olarak ) talep edebilecektir.
Değer artış payı alacağı, katılma alacağından farklı bir alacak olup, tasfiye ve
Katılma Alacağı talebi, içeriğinde değer artış payını da bulundurmaz. Tasfiye ve Katılma
Alacağı ile birlikte, diğer eşin malına yapılan katkı varsa, Değer Artış Payı Alacağının da ayrıca
diğer eşten talebi gerekmektedir.
a) ) Değer Artış Payı Alacağı, eşler arasındaki Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi
döneminden doğan bir alacaktır.
Değer Artış Payı Alacağı ile Katkı Payı Alacağı arasındaki en önemli farklılıklarından biri;
Katkı Payı Alacağı, eşler arasında Mal Ayrılığı Rejiminin geçerli bulunduğu dönemde,
eşlerden birinin diğer eşin malına; edinilmesine, korunmasına, iyileştirmesine katkıda bulunmasının
karşılığında doğmakta iken,
Değer Artış Payı Alacağı, eşler arasında Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin geçerli
bulunduğu dönemde, eşlerden birinin diğer eşin edinilmiş veya kişisel malına; edinilmesine,
korunmasına, iyileştirmesine katkıda bulunmasının karşılığında doğmaktadır.
b) Değer Artış Payı Alacağına konu edilen, karşı eşe ait malın, EDİNİLMİŞ MAL/
KİŞİSEL MAL olup olmaması önem taşımamaktadır.
Değer artış payı alacağının belirlenmesinde, evlilik birliği içerisinde katkının diğer eşin
edinilmiş veya kişisel malına yapılmış olması mümkündür. Değer artış Payı Alacağı, bir eşin diğer eşe
ait her türlü mala (kişisel/ edinilmiş) yaptığı katkıdan doğan alacaktır
Katılma alacağı ile değer artış payı alacaklarının en önemli farklılıklarından biri;
Katılma Alacağı, ancak karşı eşin edinilmiş malları sebebiyle söz konusu olabilecek iken;
Değer artış payı alacağı, karşı eşin hem edinilmiş malları hem de kişisel malları için söz
konusu olabilir. Hangi mal grubuna yapılmış olursa olsun değer artış payı alacağı belirlenecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6662,Karar: 2010/21176,Karar Tarihi: 15.12.2010 “ Dava
konusu taşınmaz evlenmeden önce edinildiğine göre, davalının kişisel malıdır. Davacı, bu taşınmazın
evlenmelerinden sonrasına sarkan borcunun ödemelerine geliri ile katkıda bulunmuş ise bu katkısını
veya evlendikten sonra bu taşınmazın iyileştirilmesine hiç ya da uygun karşılık almaksızın katkı
sağlamış ise, sağladığı katkı sebebiyle değer artışı husule gelmesi halinde, katkısı oranında değer artış
payı alacağı talep edebilir.”
c) Değer Artış Payı Alacağı söz konusu olabilmesi için, yapılan bir katkının olması ve
ispat edilmesi gerekmektedir.
* Değer Artış Payı Alacağının belirlenmesi için,eşin, edinilmiş mallara katılma rejiminin
devamı sırasında, diğer eşin edinilmiş veya kişisel malına, edinilmesine, korunmasına, iyileştirmesine
olağan katkıları aşan maddi ve işgücü katkıları şeklinde bir katkısının olması ve ispat edilmesi gereklidir.
Katılma alacağı ile değer artış payı alacağı arasındaki en önemli fark; Katılma Alacağı için, eşin, karşı eşin malına yaptığı maddi bir katkı olması ve ispatı
gerekmemesine rağmen,
Değer artış payı alacağının belirlenmesi için, eşin, diğer eşin edinilmiş veya kişisel malına,
bir katkısının olması ve ispat edilmesi gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/2870,Karar: 2009/5842,Karar Tarihi: 07.12.2009 “Her şeyden
önce mal rejimiyle ilgili davalar, boşanma davasından tamamen ayrı ve bağımsız birer davadırlar. Yani
boşanma davasının fer'i niteliğindeki bir dava değildirler. Bu bakımdan taraf tanıklarının kişisel maldan
edinilmiş mala yapılan katkı nedeniyle doğan değer artış payı ve katılma alacağı için iddia ve savunma
doğrultusunda ayrıca dinlenmeleri ve detaylı bilgilerine başvurulmaları gerekmektedir. Tarafların
varsa iddia ve savunmasını kanıtlayacak tüm delillerini sunmaları için ayrıca kendilerine süre ve
imkan tanınmalıdır. Tefrik edilen davada bu yönde herhangi bir süre ve imkanın tanınmadığı
görülmektedir. Bu da savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir (1982 Anayasası m.36). Kaldı
ki, dinlenen tanık beyanları da, sonuca ulaşmak bakımından oldukça yetersiz kalmaktadır.
Davacı altınlarını bozdurularak kooperatif evinin borcunun ödendiğini iddia ettiğine göre
bu iddiasını ve altın parasının verildiği tarihi kanıtlamakla yükümlüdür. Bu olgunun kanıtlanması
halinde değer artış payı alacağının hesabı için öncelikle paranın verildiği tarih itibariyle ve aynı
bilirkişiler aracılığıyla taşınmazın sürüm (rayiç) değerinin saptanması, davacının katkı yaptığı tarihteki
sürüm değeri ile davacının katkıda bulunduğu miktarın (altın parası) toplamı gözetilerek davacı kadının
yaptığı katkının sözü edilen toplam değer içindeki oranının bulunması ve bu oranın tasfiye tarihindeki
sürüm değeri ile çarpılarak çıkacak miktarın değer artış payı olarak karar altına alınması gerekir.”
* Değer Artış Payı Alacağında, katkı (olağanüstü katkılar), talepte bulunan eş tarafından
ispat edilmelidir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/7543,Karar: 2007/1471,Karar Tarihi: 08.02.2007 “ Davacı;
evlilik sırasında alınan otomobil bedelinin yarı bedelinin kendisine verilmesini istemiştir. Davalı ise
cevabında bir kısım mallarının, edinilmiş mala (otomobile) katıldığını ileri sürmüştür. Bu dava boşanma
davasından tefrik edilmiştir. Mahkemece boşanma davasındaki tanıkların, tasfiye davası yönünden
yeniden ayrıntılı biçimde dinlenilmesi ve davacının alacağının tesbiti gerekir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/2870,Karar: 2009/5842,Karar Tarihi: 07.12.2009 “ Davacı
altınlarını bozdurularak kooperatif evinin borcunun ödendiğini iddia ettiğine göre bu iddiasını ve altın
parasının verildiği tarihi kanıtlamakla yükümlüdür.”
Katkı miktarının geri iade edildiğinin ileri sürülmesi halinde, ispat yükü karşı tarafa
geçmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6188,Karar: 2010/2483,Karar Tarihi: 11.05.2010 “ Davalı
vekilinin cevap dilekçesinde; davacıya ilişkin altınların kooperatife üye olurken alındığını ancak
sonradan iade ettiğini ileri sürmüştür. Dosya içerisine toplanan delillere göre alınan altınların iadesi
kanıtlanamadığından davacının altınları ile kooperatife üye olurken katkıda bulunduğunun kabulü
gerekir.
c) Değer Artış Payı Alacağının belirlenmesinde, katkı miktarının, katkı yapılan malın,
KATKI TARİHİNDEKİ DEĞERİNİN VE TASFİYE ANI DEĞERLERİNİN BELİRLENMESİ
GEREKMEKTEDİR.
4721 sy.TMK md.227/f.1 “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine,
iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye
sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu
alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda
katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.
aa)Değer artış payı alacağının belirlenmesini sağlayacak katkı oranı, katkı yapılan
malın katkı tarihindeki değeri ve yapılan katkı miktarına göre belirlenecek,
bb)Bulunan katkı oranına ve malın tasfiye anı değerine göre de, değer artış payı
alacağı hesaplanacaktır.
TMK md.227 gereği Talep eden eşin Değer artış payı alacağının Hesabı
TMK 227 Edinmeye,iyileştirmeye
Değer Artış payı Alacağı = Malın tasfiye anındaki değeri X korumaya katkı miktarı
malın katkı tarihindeki değeri
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/2870,Karar: 2009/5842,Karar Tarihi: 07.12.2009 “ Davacı
altınlarını bozdurularak kooperatif evinin borcunun ödendiğini iddia ettiğine göre bu iddiasını ve altın
parasının verildiği tarihi kanıtlamakla yükümlüdür. Bu olgunun kanıtlanması halinde değer artış payı
alacağının hesabı için öncelikle paranın verildiği tarih itibariyle ve aynı bilirkişiler aracılığıyla
taşınmazın sürüm (rayiç) değerinin saptanması, davacının katkı yaptığı tarihteki sürüm değeri ile
davacının katkıda bulunduğu miktarın (altın parası) toplamı gözetilerek davacı kadının yaptığı katkının
sözü edilen toplam değer içindeki oranının bulunması ve bu oranın tasfiye tarihindeki sürüm değeri ile
çarpılarak çıkacak miktarın değer artış payı olarak karar altına alınması gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/7609,Karar: 2010/10154,Karar Tarihi: 25.05.2010
“Mahkemece 1.1.2002 tarihi ile mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açılma tarihi olan
21.9.2005 tarihleri arasında kooperatife davalı tarafından yapılan ödemeler dikkate alınarak, bu tarihte
yapının gerçekleşme oranı belirlenerek, rejimin sona erdiği sıradaki kooperatif hissesinin niteliklerine
göre tasfiye anındaki değerinin dikkate alınarak hesaplama yapılması gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/1097,Karar: 2007/17749,Karar Tarihi: 25.12.2007 “ Araç ve
ziynetlerin katkı tarihindeki değerleri belirlenip davacının katkı oranının tespiti, daha sonra aracın
tasfiye tarihindeki değeri esas alınarak değer artış payının belirlenmesi gerekir. Ayrıca tarafların varsa
kişisel mallarının katılma alacağı hesabından düşülmesi, her eşin edinilmiş mallarından bu mallara
ilişkin borçların çıkarılması suretiyle artık değerin belirlenmesi ve artık değerin yarısı üzerinde diğer
eşin hak sahibi olduğu düşünülmelidir. Son olarak gerekirse konuda bilirkişi raporu alınarak kazanılmış
haklarda gözetilerek karar vermek gerekir.
TMK md.227/ f.1 gereği, bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır, bir
değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır.
Kanunun bu hükmü ile, para değerindeki düşüşler sebebiyle katkı yapan eşin zarara uğraması
engellenmek istenmiş, katkı yapılan malda tasfiye esnasında değer kaybı olması durumunda, katkının
başlangıçtaki değerinin esas alınacağı benimsenerek, katkı yapan eşin değer eksilmesinden sorumlu
olmayacağı kabul edilmiştir. Eğer katkıda bulunulan malın değeri zamanla azalmışsa Kanun koyucu
katkıda bulunan eşi bu değer azalışına karşı korumuş, ona başlangıçta yaptığı katkının nominal değerini
değer artış payı olarak garanti etmiştir.4
TMK md.227/ f.2 gereği, Değer Artış payı alacağına konu malın elden çıkarılmış olması
halinde, hakim diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/7011,Karar: 2007/111,Karar Tarihi: 22.01.2007 “ Davacı,
davalı adına kayıtlı dava konusu mallara yaptığı katkının yanı sıra katılma alacağını da istemiştir.
Mahkemece; davalı adına %75'i kayıtlı bulunan limited şirketin kurulma tarihi itibarıyla değerinin
davalının <kişisel malı> olup <katılma alacağı> hesabından bunun çıkartılıp, 1.1.2002 tarihinden son-
raki sürüm değerinin <edinilmiş mal> olarak dikkate alınması, otomobilin elden çıkartılmış bulunması
nedeniyle Değer Artış Payı hesabında hakkaniyete uygun bir ödeneğin belirlenmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/15021,Karar: 2007/8447,Karar Tarihi: 21.05.2007 “
Taşınmazda değer kaybı olup olmadığının keşif yapılmak suretiyle tespiti, değer kaybının söz konusu
olması halinde katkının başlangıçtaki değerinin esas alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek
hasıl olacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “Kooperatife
üye olunan 5.4.1997 tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar olan dönem için mal ayrılığı rejimi gereğince,
kooperatifin (6 nolu dairenin) 1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun belirlenmesi, kooperatife üye
olunan tarih itibarıyla tarafların gelirlerinin birbirlerine oranlanarak katkı oranının olabildiğince
gerçeğe uygun olarak tespit edilmesi, bu tespit yapılırken tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam
tarzları, hayat düzeylerine göre davalı kadının kişisel harcamaları ile TMK. nun 190. maddesi gereğince
aile masraflarına iştiraki nedeniyle gelirinden sarf edebileceği miktarın dışında kalan kısmın ise tasarruf
edebileceği kısım olduğunun ve davacı kocanın TMK. nun 152. maddesinden kaynaklanan eşin ve
çocukların iaşe yükümlülüğünün dikkate alınması, bu hususlarda uzman bilirkişi veya bilirkişiler
kurulundan ilmi esaslara uygun, maksada elverişli rapor alınması, davacının edinimde ne oranda katkı
sağladığının dosyadaki delillere uygun şekilde ortaya çıkarılması, belirlenen bu oran ile dairenin
1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun dava tarihindeki sürüm değerinin çarpılarak edinimde katkı
4 ZEYTİN, Z. (2005). Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi. sf.132
nedeniyle davacıya ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, buna rağmen tazminatın hakiki
miktarının tayini mümkün olmadığı takdirde Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca halin mutat
cereyanına ve tarafların mali durumlarına göre davacıya ödenecek tazminat miktarının adalete
tevfikan tayin edilmesi gerekir. Dairenin dava tarihinden önce üçüncü kişiye devredildiği dikkate
alınarak hakim, davacı eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. (TMK.nun 227/3
m.) “
TMK md 232 gereği “Mal rejiminin tasfiyesinde bu malların sürüm değerleri esas alınır.”
TMK md.227/ f.3 gereği Eşler, yazılı bir anlaşmayla Değer Artış payı alacağından pay
almaktan vazgeçebilir, pay oranını da değiştirebilirler.
3-KATILMA ALACAĞI VE DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞINDA UYGULANACAK ORTAK
HÜKÜMLER:
a) Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin tasfiyesinde, mal rejiminden doğan
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı hakkı ayni hak olmayıp nispi alacak hakkıdır.
Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi sona erdiğinde, eşlerin rejim süresince edindikleri
malların mülkiyeti eşler üzerinde kalmaya devam edecek olup, sadece eşlerden her biri, diğer eşin
edinilmiş malları sebebiyle Katılma Alacağını ve ayrıca diğer eşin edinilmiş veya kişisel mallarına katkısı
var ise de Değer Artış Payı Alacağını talep edebilecektir.
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı alacağı hakkı ayni bir hak olmayıp, nispi bir alacak
hakkıdır. Hak sabinin bu hakka dayanarak mülkiyet- tapu iptali ve tescil talebi söz konusu olamayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/652,Karar: 2010/2147,Karar Tarihi: 27.04.2010 “4721 sayılı
Türk Medeni Kanununun 239/1. maddesi hükmüne göre, katılma alacağı ve değer artış payı alacağı ayın
olarak istenemez. 07.10.1953 gün 8/7 sayılı YİBK’na göre de; mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan
katkı ya da katılma alacağı nedeniyle taşınmazların iptali ile tescili istenemez. Bu açıklamalara göre,
hükmün iptal ve tescil isteğinin reddine ilişkin bölümü usul ve kanuna uygun görüldüğünden
Onanmasına,
Davacı vekili, az yukarıda da açıklandığı gibi terditli dava açarak öncelikle iptal ve tescile
karar verilmesini istemiş, bu isteklerinin yerinde görülmemesi durumunda mal rejiminin tasfiyesinden
kaynaklanan alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir. Bu istek şekline göre, ortada iki ayrı dava
bulunmayıp terditli dava bulunmaktadır. İstek yanlış değerlendirilerek birbirinden bağımsız iki ayrı dava
varmış gibi iptal ve tescil isteğinin esası hakkında red kararı verildikten sonra alacak davası yönünden
davanın tefrikine karar verilmesi doğru olmamıştır. Mahkemece, bir kısım davalılar yönünden açılan
davadan feragat edildiği de göz önünde bulundurularak alacak isteğine ilişkin taraf delilleri tartışılıp
değerlendirilerek uyuşmazlığın esası hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekir.” 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6579,Karar: 2011/3097,Karar Tarihi: 26.05.2011 “Edinilmiş
mallara katılma rejimi süresince edinilen mallarda eşler ayni hak sahibi değildir. Başka bir anlatımla
rejim süresince edinilen mallarda eşlerin alacak hakkı söz konusudur (TMK. m. 236/1). Bu yön gözden
kaçırılarak niza konusu taşınmazın iptal ve tesciline karar verilmiş olması doğru olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4983,Karar: 2011/2095,Karar Tarihi: 12.04.2011 “Eşlerden
birine ait edinilmiş mallar üzerinde, diğer eşin mülkiyet veya diğer bir ayni hak talebi söz konusu değildir
(TMK. m. 231/1, 236/1). Yani katılma rejiminde; eşlere tanınan hak, ayni bir hak olmayıp, şahsi bir
haktır. Sadece mal rejimi sona erdiğinde, eşlerin edinilmiş mallara ilişkin artık değerler üzerinde
karşılıklı alacak hakkı vardır (TMK. m. 236). Açıklandığı gibi davacı M.'in evlilik birliğinde edinilen
taşınmazla ilgili davalı F.'dan ayın isteme hakkı bulunmayıp, değer artış payı veya katılma alacağı
istemesi mümkündür. Bu açıklamalar karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında
tapu iptali ve tescil isteği bakımından bir isabetsizlik bulunmamaktadır.”
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı alacağına dayanılarak mülkiyet- tapu iptali ve tescil
talebi söz konusu olamayacaktır. Ancak Yargıtay bir kararında, katkı payı ( değer artış payı) alacağına
dayanarak, muvazaa sebebiyle açılan tapu iptali ve tescil talebini kabul etmiştir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2292,Karar: 2011/381,Karar Tarihi: 26.01.2011 “ Dava;
bankadan çekilen-kredi taksitlerinin ödenmesi suretiyle edinilen taşınmaza (daireye) yapılan katkıdan
doğan katkı payı (değer artış payı) alacağı ile şahsi hak nedeniyle muvazaa hukuksal sebebine dayalı
olarak açılan tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. İşin esası bakımından yapılan incelemede; davacı,
kredi taksitlerini ödediği ve bundan dolayı alacaklı bulunduğu belgelerle, bilirkişi raporları ve ek raporla
kanıtlanmıştır. Diğer yandan, davalı F. daireyi annesine devretmekle, davacıdan mal kaçırdığı ve
alacağının tahsilini oldukça zorlaştırdığı somut bir olgudur. Davacı da şahsi hakkına dayanarak
belirtilen hukuki sebeple eldeki tapu iptali ve tescil davasını açmıştır. Borçlar Kanunu'nun 18.
maddesinde muvazaa hukuksal sebebi için öngörülen objektif ve sübjektif unsurların somut olayda
gerçekleştiği dosyaların kapsamlarıyla açıklığa kavuşmuştur. Bu bakımdan mahkemece, her iki dava için
gösterdiği gerekçe yerinde ve yeterli bulunmuştur.”
b) Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış
payı alacağı davaları nispi harca ve nispi vekalet ücretine tabidir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/4854,Karar: 2006/11325,Karar Tarihi: 18.07.2006 “
Davacının katılma alacağına ilişkin isteği boşanmanın eki niteliğinde değildir. Bu istekle ilgili davanın
evlilik birliğinin sona ermesi halinde dinlenmesi mümkündür. Başvurma harcı alınmıştır. Nispi harç
tamamlanarak davanın tefrikine karar verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/17661,Karar: 2007/6092,Karar Tarihi: 11.04.2007 “ Davalı
cevap dilekçesinde katılma alacağını istemiş, sonradan buna ilişkin nispi harcı yatırmıştır. Başvuru
harcı ise yatırılmamıştır. Katılma alacağı, boşanmanın fer'i niteliğinde değildir. Sonradan yatırılan
nispi harç bu talebi karşılık dava haline getirmez. Dolayısıyla usulüne uygun bir dava veya karşılık dava
olmadan kesin hüküm oluşturacak şekilde katılma alacağına ilişkin ret kararı verilmesi doğru
görülmemiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/4350,Karar: 2005/5573,Karar Tarihi: 07.04.2005 “ Davalının
aile konutu şerhi konulan evin değerinin yarısının kendisine verilmesine ilişkin talebi boşanmanın eki
niteliğinde olmadığından ayrıca harca tabidir. Mal rejiminin tasfiyesi konusunda harcı verilerek usulüne
uygun olarak açılmış karşılık dava veya bağımsız bir dava bulunmadığı halde kesin hüküm oluşturacak
şekilde davalının müşterek konutla ilgili talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2003/504,Karar: 2003/3356,Karar Tarihi: 11.03.2003 “Kadın
evlilik sırasında yaptığı giderler ile otomobil alınması sırasında yaptığı katkının karşılığı olarak maddi
tazminat isteğinde bulunmuştur. Bu istek boşanmanın eki olarak kabul edilemez. Nispi harç alınmadan
işin esasının incelenmesi de yerinde değildir.”
c) Mal Rejiminden doğan alacak davalarında, alacak taleplerinin tek bir
davada birlikte istenmesi mümkün ise de, taleplerin (katılma alacağı, değer artış payı
alacağı veya katkı payı alacağı) olarak ayrı ayrı belirtilmesi gerekmektedir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/19251,Karar: 2010/1757,Karar Tarihi: 04.02.2010 “Dava
konusu araçlara gelince; davacının katılma alacağına (TMK. md. 231-236) ilişkin davası
bulunmamaktadır. İstek TMK. 227. maddesine dayalı değer artış payına ilişkindir. Davacı bu konuda
katkısını kanıtlayamadığı gibi, talebi olmadığı halde katılma alacağına ilişkin hükümler uygulanarak
hüküm kurulması da doğru görülmemiştir. (HUMK. md. 74)”
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2008/2-432,Karar: 2008/444,Karar Tarihi: 18.06.2008 “Somut
olayda; taşınmaz ve araç, taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilmiştir.
Bu mallar, yeni rejime (edinilmiş mallara katılma) kocanın <kişisel malı> olarak girmiştir. (TMK. m.
220/2) Edinilmiş mal değildir. Çalışmayan, herhangi bir geliri ve kazancı bulunmayan davacı kadının
bu malların edinilmesine herhangi bir katkısı kanıtlanamamıştır. Bu nedenle, davacı; katkı payı
karşılığı veya değer artış payı nedeniyle davalıdan alacak talebinde bulunamaz. Taraflar arasındaki
1.1.2002 tarihinden itibaren başlamış olan edinilmiş mallara katılma rejimi, boşanma davasının açıldığı
18.4.2003 tarihinde sona ermiştir. (TMK. 225/2) Kocanın kişisel mallarının, yeni rejim döneminde geliri
varsa (kişisel malların geliri edinilmiş maldır) kadın ancak, bu edinilmiş mal üzerindeki varsa <katılma
alacağını> (TMK. m. 236 ve 239) isteyebilecektir. Davacının edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiye
edilerek katılma alacağının tahsiline ilişkin bir davası ise bulunmamaktadır.”
Yargıtay içtihatları gereği, mahkemece gerekirse, davacıya taleplerinin açıklattırılması
gerekmektedir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/12160,Karar: 2004/15054,Karar Tarihi: 14.12.2004 “Katkı
bedelinin ne kadarının gayrimenkullere katkı, ne kadarı araca katkı olduğu açıklattırılmamış bu
konuda da hüküm tesisi yönüne gidilmiştir. Oysa mahkemece yapılacak iş belirtilen konuları
açıklattırmak, evlilik birliği içerisinde edinilen gayrimenkuller yönünden delillerin değerlendirilerek
sonucuna göre karar vermekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden evlilik birliğinden önce edinilen
taşınmazları da kapsayacak şekilde katkı bedeline hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı
gerektirmiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/14361,Karar: 2004/134,Karar Tarihi: 05.05.2004 “ Davacıya
terditli istemleri karşısında değer artış payını mı istediğinin, yoksa temyiz dilekçesinde açıkladığı gibi
gerek dükkanın gerekse aracın tüm bedellerinin tarafından mı ödendiğinin açıklattırılarak sonucuna göre
karar verilmesi gerekir.”
Yargıtay İçtihatları gereği, fazlaya dair hakların saklı tutulması şartı ile, daha önce
açılan davada dava konusu edilmeyen mallar ve alacaklar, yeni bir dava konusu edilebilecektir. Her
iki davanın tarafları ve sebebi aynı ise de, konusu (müddeabih) aynı olmamakla derdestlik itirazının reddi
gerekecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6580,Karar: 2011/3100,Karar Tarihi: 26.05.2011 “Davacı
vekili, evlilik birliği içinde vekil edeninin çalışması karşılığı geliriyle katkıda bulunularak edinilen ve
davalı adına tescil edilen 392 ve 1277 parsellerin bilahare davalı tarafından satıldığını, ayrıca davalıya
miras yolu ile intikal eden 2042 parsel sayılı taşınmaz üzerine inşa edilen binaya da katkıda
bulunulduğunu, evlilik içinde edinilen hak ve alacakların, mevduat, menkul ve gayrimenkullerin davalı
uhdesinde olduğunu açıklayarak gerek katkı payı ve gerekse katılma alacaklarının belirlenerek..
istemiştir.
Davalı vekili, aynı hususta açılan davanın derdest bulunduğunu, zamanaşımı süresinin
dolduğunu, nizalı taşınmazların vekil edeninin çalışması karşılığı geliriyle edinildiğini, davacının katkısı
bulunmadığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, derdestlik itirazının kabulü ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi
üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 23.11.1967 tarihinde evlenmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde, Keşan Birinci
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/250 Esas sayılı dosyasıyla yapılan yargılama üzerine boşanmaya
hükmedildiğini, hükmün henüz kesinleşmediğini bildirmiştir. Davacı taraf temyiz incelemesine konu
davanın açıldığı tarihten önce 12.04.2010 tarihinde, evlilik birliği içinde edinilerek davalı adına
kaydedilen 195, 255, 256, 763 parsel sayılı taşınmazlar ile 22 ... 516, 22 ... 390 ve 22 ... 582 plakalı
araçlar için katkı payı ve katılma alacağı istekli dava açmış, Keşan Birinci Asliye (Aile) Hukuk
Mahkemesi'nin 2010/133 Esas numarasına kaydedilen söz konusu önceki dava dilekçesinde parsel
numaraları tespit edilemeyen taşınmazlar ve her türlü alacağa ilişkin fazla hakların saklı tutulduğu
belirtilmiştir. Davalı taraf temyiz incelemesine konu davanın, daha önce açılan Keşan Birinci Asliye (Aile)
Hukuk Mahkemesi'nin 2010/133 Esas sayılı dava ile derdest bulunduğunu bildirerek sürede derdestlik ilk
itirazında bulunmuştur. Derdestlik itirazının söz konusu olabilmesi için aynı davanın iki defa ayrı ayrı
açılmış olması gerekir. Somut olayda incelemeye konu davada daha önce açılan yukarıda esas
numarası yazılı davada ileri sürülmeyen istekler talep konusu edilmiştir. Derdest olduğu kabul edilen
dava ile temyize konu davanın konusu aynı değildir. Her iki davanın tarafları ve sebebi aynı ise de,
konusu (müddeabih) aynı olmadığından derdestlik itirazının kabulü ve davanın açılmamış sayılmasına
karar verilmesi isabetsiz bulunmaktadır. Mahkemece yapılacak iş; öncelikle taraflar arasında görülen
boşanma davasına ilişkin dosyanın getirtilerek boşanmaya hükmedilmiş olması durumunda hükmün
kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenmesi, sonra davanın irtibat nedeniyle halen derdest bulunduğu
takdirde Keşan Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/133 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesinin
düşünülmesi, ondan sonra iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak değerlendirilmesi
ve davanın esası bakımından bir karar verilmesidir. Davanın yazılı gerekçeyle reddi doğru değildir.”
Yargıtay İçtihatları gereği, olayları anlatmak taraflara hukuki niteleme hakime aittir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/4638,Karar: 2006/11090,Karar Tarihi: 17.07.2006 “Olayları
anlatmak taraflara hukuki niteleme hakime aittir.(HUMK. m.76) Dava yerel mahkeme tarafından
<katılma payı alacağı> şeklinde nitelendirilmiştir. Davacı kadının Türk Medeni Kanunun m.227 ve 231
maddesine dayalı bir davası bulunmadığı, açılan davada muvazaa nedeni ile tapu iptali ve tescil olmadığı
takdirde bedeli istenilmiş olmakla delillerin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde
hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/1293,Karar: 2011/1521,Karar Tarihi: 11.03.2011
“HUMK.'nın 76. maddesi hükmüne göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara,
bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim tarafların
yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları sözcükler ve nitelendirme ile bağlı değildir.
Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığın ona göre
çözüme kavuşturulması gerekir. Bu açıklamalara göre, davacı mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak
ile miras hakkından kaynaklanan alacağının tahsili amacıyla başlattığı icra takibine davalının yaptığı
itirazın iptaline ve icra takibinin devamına karar verilmesini istemiştir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6957,Karar: 2010/2712,Karar Tarihi: 24.05.2010 “Davacı,
davalı adına kayıtlı malvarlığı üzerinde tazminat talebinde bulunmuş ise de yapılan yargılama ve bilirkişi
raporu doğrultusunda davalı adına Ziraat 31.1.2001 tarihinde transfer edilen 170.000 ABD doları
dışında tasfiyeye konu edilecek bir malvarlığı tespit edilememiştir. Dava dilekçesi, talebin boşanma
dosyasından tefriki sırasındaki mahkemenin nitelemesi, dosya kapsamı ve HUMK'un 76. madde
karşısında davacının, 1.1.2002 tarihine kadar katkı payı bu tarihten boşanma davasının açıldığı
8.9.2004 tarihine kadar katılma alacağı isteğinde bulunduğunun kabulü gerekir.”
d) Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış
payı alacağı hakkı, boşanmanın eki niteliğinde değildir.
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payı
alacağı hakkı, boşanmanın fer’i niteliğinde bir alacak değildir.
Harcı verilerek açılmış bir dava olması gerekmektedir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/4350,Karar: 2005/5573,Karar Tarihi: 07.04.2005 “ Davalının
aile konutu şerhi konulan evin değerinin yarısının kendisine verilmesine ilişkin talebi boşanmanın eki
niteliğinde olmadığından ayrıca harca tabidir. Mal rejiminin tasfiyesi konusunda harcı verilerek
usulüne uygun olarak açılmış karşılık dava veya bağımsız bir dava bulunmadığı halde kesin hüküm
oluşturacak şekilde davalının müşterek konutla ilgili talebinin reddine karar verilmesi doğru
görülmemiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2003/1418,Karar: 2003/2304,Karar Tarihi: 24.02.2003” Taşınmaza
katkı sebebine dayalı tazminat davası boşanma davası içerisinde istenmesine rağmen , boşanmanın fer'i
olmamakla birlikte harca tabidir. Harcı ödenerek açılmış bir dava da bulunmadığından kesin hüküm
teşkil edecek talebin reddi yasaya uygun değildir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/10484,Karar: 2004/11367,Karar Tarihi: 07.10.2004 “
Eşlerden kadın cevap dilekçesinde ziynetleri ile taşınmazlara yaptığı katkı payını istemiştir. Bu istek
bağımsız yahut karşılık dava şeklinde hakim huzuruna getirilmemiştir. Mahkemenin de gerekçeli
kararının son paragrafında açıklandığı gibi bu istekler hakkında karar verilmesine yer olmadığına
şeklinde, hüküm oluşturulması gerekirken kesin hüküm teşkil edecek şekilde ret kararı verilmesi usul ve
yasaya aykırıdır. İşin temyiz aşamasında bu yönün gözden kaçtığı görülmekle, davalının bu kısma ilişkin
karar düzeltme isteğinin kabulüne karar verilmesi hukuka uygundur.”
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payı
alacağı hakkı, boşanmanın fer’i niteliğinde olmamakla, TMK md.166/ f 3 hükmünde ifade edilen
“boşanmanın mali sonuçları” arasında katılma alacağı ve değer artış payı alacağı yer almamakta
olup, anlaşmalı boşanma için eşlerin bu alacaklar konusunda da anlaşmış olması şartı yoktur. Ancak, zorunluluk olmamasına rağmen, eşler anlaşmalı boşanma davasında bu hususta da
anlaşma yapabilirler.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4983,Karar: 2011/2095,Karar Tarihi: 12.04.2011 “.. Mal
rejiminin tasfiyesi sonunda davacının davalıdan değer artış payı ve katılma alacağı istemesi mümkündür.
Ancak taraflar arasında görülen ve 07.04.2008 tarihinde kesinleşen Kahramanmaraş Aile Mahkemesi'nin
2007/1314 Esas 2008/252 Karar sayılı dava dosyasında 04.03.2008 tarihli yargılama oturumunda davacı
M. ve davalı F.'nın karşılıklı olarak birbirlerinden boşanma nedeni ile nafaka, maddi ve manevi tazminat,
yargılama gideri ve vekalet ücreti istemediklerini ayrıca herhangi bir eşya ve başkaca alacakla ilgili
haklarından feragat ettiklerini ifade ettikleri ve bu hususun mahkeme kararı gerekçesi ile hüküm kısmında
yer aldığı görülmektedir.
Kural olarak tarafların boşanma davasındaki nafaka, maddi ve manevi tazminat
(TMK.'nın m. 174, 175, 182) bakımından anlaşmaları boşanmanın eki niteliğindeki taleplerle ilgili
olup, boşanma davasının eki niteliğinde olma-yan-mal rejiminden kaynaklanan alacak davasını
kapsamaz. Ancak eldeki davada çözülmesi gereken sorun, boşanma davası sırasında davacı M.’in <Karşı
taraftan herhangi bir eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum> şeklinde beyanının
açılan mal rejiminin tasfiyesi davası bakımından M.'i bağlayıp bağlamayacağı, mal rejimi tasfiyesi ile
ilgili açılan davada değer ifade edip etmeyeceğidir.
TMK.'nın 166/3. maddesindeki boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi
tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep
haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye
ettikleri kabul edilemez. Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında
değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme,
mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez. Ne var ki, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin isteklerin
boşanma davasına ait anlaşma protokolü kapsamına alınmasını engelleyen bir hüküm de
bulunmamaktadır. Diğer yandan bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli
olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul
2001, C:2, S:2045 ve HUMK.'nın 236/1. m.). Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte
değerlendirildiğinde; davacı M.'in boşanma davasında 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı
HUMK.'nın 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada
davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında
öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Davacı M. boşanma davası sırasında 04.03.2008 tarihli duruşmada aralarındaki anlaşmaya
göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki düzenlemeye
güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu beyanını yok sayarak görülmekte
olan bu davayı açıp, talepte bulunması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen
<Dürüst Davranma> kuralına da aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle hakkın kötüye kullanılması
anlamına gelmektedir. Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; mal rejiminden kaynaklanan
talepler boşanmanın fer'ilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Somut olayda,
davacının boşanma dosyasındaki 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı, boşanma kararının gerekçe ve
hüküm kısmında bu beyandan bahsedilmiş oluşu dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu
beyan mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı
ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük
kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekir.
Ayrıca davacı M.'in beyanında geçen <eşya> kavramının taşınmaz ve taşınır mallar ile boşanmanın fer'i
niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan <değer artış payı ve katılma alacağı>
taleplerini de kapsadığında duraksamamak gerekir.
Diğer yandan davacının doğmamış haktan feragat edemeyeceği ileri sürülebilirse de;
boşanma nedeniyle eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının dava tarihi itibarıyla sona ermekte
olup (TMK.'nın 225/2. m.), mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava
tarihi itibarıyla doğar ancak bu hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, tasfiyeye karar verilebilmesi için
boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir. Bu durumda davacı M.'in beyanının
boşanma davasının yargılaması devam ederken yapıldığı anlaşıldığına göre doğmamış haktan söz etmek
de mümkün değildir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/20840,Karar: 2007/16523,Karar Tarihi: 27.11.2007 “ Dava
edinilmiş mallarla katkı payı bedelinin tahsiline ilişkindir. Davacı ve davalının boşanma davasının
celsesinde <birbirimizden nafaka, tazminat veya başka bir ad altında herhangi bir ekonomik talebimiz
bulunmamaktadır> şeklinde beyanda bulunarak beyanlarını imzası ile onayladıkları görülmüş olup,
davacı boşanma davasında her hangi bir ekonomik talebinin olmadığını beyan etmekle bu beyanı
davacıyı bağlayacaktır. Bu nedenle davaya konu talepler dinlenemeyeceğinden davanın reddine dair
hüküm kurulmuş olması isabetlidir.”
Ayrıca, eşler arasındaki anlaşmalı boşanma davasında boşanmanın eki niteliğindeki haklar
ve alacaklar ( nafaka ,tazminat) konusunda yapılan anlaşmalar, mal rejimiyle ve onun sonuçlarıyla
bağlantılı ve ilgili değildir. Mal rejiminin tasfiyesi ve mal rejiminden doğan alacaklar konusunda da
ayrıca ve açıkça bir anlaşma yapılmış olması gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/953,Karar: 2010/2148,Karar Tarihi: 27.04.2010 “Dava,
31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK'nın 231. maddesi gereğince istenen katılma
alacağı isteğine ilişkindir.
Öte yandan, davalı vekili her ne kadar tarafların anlaşmalı boşandıklarını ve davacının
tutanağa geçen beyanıyla mal rejimine ilişkin herhangi bir isteği bulunmadığını bildirmiş ise de, Bursa 3.
Aile Mahkemesinin boşanmaya ilişkin 29.12.2009 günlü yargılama tutanağı üzerinde yapılan incelemede;
davalı T.K., (görülmekte olan davada davacı) <Açılan boşanma davasını kabul ettiğini, nafaka ve
tazminat talebi bulunmadığını...> bildirmiştir. Davacı T.K.'nin boşanma dosyasına geçen ve açıklanan
bu beyanının mal rejimiyle ve onun sonuçlarıyla bir bağlantısının ve ilgisinin bulunmadığı açıktır.
Sadece boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan nafaka ve tazminat haklarıyla ilgilidir. Bu nedenle davalı
vekilinin bu yöne ilişkin temyiz isteği de yerinde bulunmamıştır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/19336,Karar: 2010/1724,Karar Tarihi: 04.02.2010 “
Tarafların anlaşması boşanma, nafaka ve boşanmanın ferisi niteliğindeki tazminatlara ait olup, eşya
ve mal rejiminden kaynaklanan haklarla ilgili anlaşma bulunmamaktadır. Boşanma davasına konu
kararda da bu yönde bir hüküm yoktur. Boşanma davasında tarafların anlaşması ve mahkeme
kararına konu edilmemiş eşya ve mal rejiminden kaynaklanan talepler açısından yargılamaya devam
edilerek sunulan deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/560,Karar: 2007/17877,Karar Tarihi: 27.12.2007 “ Taraflarca
kabul edilen düzenleme ve anlaşmalı boşanmaya ait irade ve beyanları, boşanma ve boşanmanın
ferilerine ait olup, aralarındaki mal rejiminin tasfiyesini ve değer artış payından kaynaklanan alacak
haklarını kapsamamaktadır. Davacının isteği değer artış payından kaynaklanan alacağa ilişkindir. O
halde, tarafların delilleri toplanarak ulaşılacak sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekir.”
e) Mal rejiminin tasfiyesi ve Mal Rejiminden doğan alacak davalarının
görülebilmesi için, mal rejiminin sona ermiş olması, açılmış bir Boşanma, İptal veya Mal
Ayrılığına Geçişe ilişkin açılan dava var ise de sonucunun beklenmesi ve kararın
kesinleşmiş olması gerekmektedir.
*Mal rejiminden doğan alacak davasının görülebilmesi için, mal rejiminin sona
ermesi koşulu mevcuttur.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/3156,Karar: 2006/9328,Karar Tarihi: 12.06.2006 “ Edinilmiş
mallara katılma rejimi dışında bir mal rejiminin seçildiği iddia ve ispat edilmemiştir. Şu hale göre
taraflar arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olup, evlilik birliği sona
ermedikçe tasfiye gündeme gelemeyeceğinden davanın reddi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/10089,Karar: 2006/18428,Karar Tarihi: 26.12.2006 “ Davacı
koca tarafından açılmış bulunan boşanma davası reddedilmiş, karar kesinleşmiştir. Eşler arasında yasal
rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Davacı kocanın talebi, edinilmiş mallar yönünden
de tasfiyeyi amaçlamaktadır. Açılmış olan boşanma davası reddedildiğine göre yasal mal rejimi devam
etmektedir. Evlilik içinde ortak alınan eşyalar hakkındaki davada dava şartı oluşmadığında <hüküm
verilmesine yer olmadığına> karar verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/2294,Karar: 2006/8493,Karar Tarihi: 30.05.2006 “ Tarafların
evliliklerinin halen devam ettiğinin anlaşılmasına, aralarında edinilmiş mallara katılma rejimini
sürdürmelerine mevcut mal rejiminin sona ermemesi karşısında değer artış payının istenemeyeceğine göre sonucu itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verildi.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/5586,Karar: 2006/13540,Karar Tarihi: 09.10.2006” Taraflar
arasındaki mal rejimi devam etmektedir. Tasfiye şartları oluşmamıştır. Davanın reddi gerekirken yazılı
olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/13347,Karar: 2005/14563,Karar Tarihi: 03.10.2005 “ Dava
eşler arasındaki değer artış payı istemine ilişkindir. Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi
geçerli olup, değer artış payına ilişkin istemin incelenebilmesi için eşler arasında mal rejiminin sona
ermesi gerekmektedir. Davanın bu nedenle dava koşulları oluşmadığından karar verilmesine yer
olmadığına şeklinde sonuçlandırılması gerekir.”
13.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/7113,Karar: 2004/16067,Karar Tarihi: 08.11.2004 “ÖZET:
Eşlerden birini tasfiye isteyebilmesi için evlilik birliğinin ölüm, boşanma veya iptal sebebiyle sona
ermiş olması veya tarafların bir sözleşme İle yeni bir mal rejimini seçmiş olmaları gerekmektedir.
Oysa, somut olayda evlilik birliği devam ettiği gibi, taraflar sözleşme ile yeni bir mal rejimine de geçmiş
değillerdir. Böyle olunca uyuşmazlık M.K. nun istihkak ve B.K. hükümlerine göre çözümleneceğine göre,
mahkemece işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar vermek gerekir.”
* Ancak, boşanma ile birlikte açılan tasfiye ve mal rejiminden doğan alacak davaları
var ise, tefrik edilerek (yine boşanma veya mal ayrılığı davası sırasında açılan alacak davası var
ise de); boşanma veya mal ayrılığına ilişkin davanın neticesinin beklenmesi
- Boşanma davasının olumsuz sonuçlanması durumunda davanın görülebilirlik koşulu
gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi ve bu durumda karar tarihindeki Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesi dikkate alınarak bir karar verilmesi,
- Boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde ise hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi
ve tarafların delilleri toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi, gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/281,Karar: 2010/1764,Karar Tarihi: 13.04.2010 “Mahkemece;
taraflar arasında görülen boşanmaya ait davanın ret edilerek kesinleşmesi sebebiyle artık değer ve artık
değere katılma talep edilemeyeceği görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmesi üzerine…
Somut olayda, dava mal rejiminin sona ermemiş oluşu, sair bir ifade ile dava ön şartının bulunmaması
nedeniyle reddedildiğine göre davalı yararına davanın görüldüğü mahkemeye göre Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesinin ilgili kısmında yer alan avukatlık ücretine hükmolunması gerekirken, fazla vekalet
ücreti tayin edilmesi doğru olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/1075,Karar: 2009/2003,Karar Tarihi: 27.04.2009 “Davacı
1998 yılında alınan taşınmaza yaptığı katkı bedelini istemiştir. Tarafların 1966 yılında evlendikleri halen
evliliklerini sürdürdükleri ve aralarında boşanma davasının da bulunmadığı toplanan deliller ve dosya
kapsamıyla anlaşıldığına, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi sona ermediğine göre;
(TMK. 206-225 md) TMK.nun 227. maddesinde ifadesini bulan değer artış payı istenemeyeceğinden
mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olmasında aşağıda belirtilen husus dışında
herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından hükmün esasının ONANMASINA,
Davacının davası mal rejiminin sona ermemiş oluşu diğer bir ifade ile dava ön şartının
bulunmaması sebebiyle reddedildiğine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. maddesi gereğince
davalı yararına <davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı
miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunması> gerekir. Ayrıca
davanın reddi halinde 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun (1) sayılı Tarifesinin A) Mahkeme Harçları,
bölümünün III. bendinin 2. maddesine göre maktu harca hükmedilmesi gerekirken maktu miktarı geçecek
şekilde nispi avukatlık ücreti ile nispi karar ve ilam harcının davacıya yükletilmiş olması doğru
olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1425,Karar: 2010/3458,Karar Tarihi: 24.06.2010 “ Somut
olayda mahkemece yapılacak iş; taraflar arasındaki derdest boşanma davasına ait dava sonucunun
beklenmesi, dava dosyasının bekletici mesele yapılması, boşanma davasının olumsuz sonuçlanması
durumunda davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmediğinden şimdiki gibi davanın reddine karar
verilmesi, boşanma davasının olumlu sonuçlanması halinde ise hükmün kesinleşmesinin beklenilmesi ve
tarafların delilleri toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi, davanın
görülebilirlik koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle davanın reddine karar verilmesi durumunda da karar
tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi dikkate alınarak bir karar verilmelidir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/5612,Karar: 2010/9036,Karar Tarihi: 05.05.2010 “ Kadın
evlilik birliği içerisinde edinilmiş malların tasfiyesine yönelik olarak katılma alacağı isteminde
bulunmuştur. Katılma alacağının istenebilmesi için mal rejiminin sona ermesi zorunludur. Mahkemece
verilen boşanma kararı kesinleşmediğinden henüz mal rejimi sona ermemiştir. Davalı-davacı kadın
katılma alacağı talebinin boşanma davasından tefrik edilip, boşanma davasının sonucuna göre tüm
deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/13383,Karar: 2006/14624,Karar Tarihi: 31.10.2006 “
Mahkemece katılma alacağı davasını tefrik edilmeli, tefrik edilen katılma alacağı davasında boşanma
davasının sonuçlanması beklenmeli, boşanma kararı verildiği takdirde eşler arasındaki edinilmiş
mallara katılma rejimi boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren sona ereceğinden katılma alacağı
istemi konusunda inceleme yaparak sonucu uyarınca bir karar vermek gerekir.”
Açılmış olan boşanma, iptal davası veya mal ayrılığına geçilmesi davasının red edilmesi
halinde, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi eşler arasında geçerli olmaya devam edecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/10089,Karar: 2006/18428,Karar Tarihi: 26.12.2006 “ Davacı
koca tarafından açılmış bulunan boşanma davası reddedilmiş, karar kesinleşmiştir. Eşler arasında yasal
rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Davacı kocanın talebi, edinilmiş mallar yönünden
de tasfiyeyi amaçlamaktadır. Açılmış olan boşanma davası reddedildiğine göre yasal mal rejimi devam
etmektedir. Evlilik içinde ortak alınan eşyalar hakkındaki davada dava şartı oluşmadığında <hüküm
verilmesine yer olmadığına> karar verilmesi gerekir.”
Ayrıca belirtmek gerekir ki, eşler arasında mal ayrılığına geçiş davası (TMK m. 206) sonucu
mal ayrılığına geçilmişse ya da eşler sözleşme ile başka bir mal rejimine geçmişlerse (TMK m. 203),
eşler arasındaki evlilik devam etmekle birlikte, katılma rejimi sona ermiş olacağı için, katılma alacağı ve
değer artış payı alacağı evlilik sırasında da doğacak ve talep edilebilecektir. TMK Madde 212 – “Mal ayrılığına geçildiği takdirde, kanunda aksine hüküm
bulunmadıkça, eşler arasında önceki mal rejiminin tasfiyesi, bu rejime ilişkin hükümlere göre yapılır.”
Ancak evlilik süresince eşler arasında zamanaşımı işlemediğinden, evlilik devam ettiği
sürece katılma alacağı ve değer artış payı alacağı için zaman aşımı işlemeyecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/802,Karar: 2010/3138,Karar Tarihi: 10.06.2010 “Diğer
yandan nikah (evlilik) devam ettiği sürece eşler arasında zamanaşımı işlemediğinden zamanaşımının
başlangıcı; boşanma kararının kesinleştiği tarih olarak kabul edilmelidir. Bu tarihten davanın açıldığı
tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresi geçmemiştir. Öyle ise mahkemece, iddia ve savunma
çerçevesinde tüm taraf delillerinin toplanması ve uyuşmazlığın esası bakımından karar verilmesi
gerekir.”
f) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağına dair kararların kesinleşmeden icraya
konulabileceği;
12.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4446,Karar: 2010/16975,Karar Tarihi: 29.06.2010 “ Somut
olayda takibin dayanağı olan ilam katkı payı alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak 4721
sayılı kanunun aile hukuku kitabında yer alsa da, tarafların şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin hukuki
durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları itibariyle ancak tarafların mal varlığını etkileyebilen,
boşanma ilamının fer’i niteliğinde olmayıp ondan bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu nitelikleri
itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamlar ile bu ilamların feri niteliğindeki ilam vekalet ücretinin
diğer edaya ilişkin ilamlar gibi, kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür. O halde mahkemece
şikayetin reddine karar verilmesi gerekir.”
12.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4445,Karar: 2010/17050,Karar Tarihi: 29.06.2010 “ Somut
olayda takibin dayanağı olan ilam katkı payı alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak 4721
sayılı kanunun <Aile Hukuku> kitabında yer alsa da, taraftarın şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin
hukuki durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları itibariyle ancak tarafların mal varlığını
etkileyebilen, boşanma ilamının fer'i niteliğinde olmayıp ondan bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu
nitelikleri itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamların, diğer edaya ilişkin ilamlar gibi,
kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür.” 12.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/23781,Karar: 2009/21947,Karar Tarihi: 28.10.2009
“HUMK'nun 443/4. maddesi gereğince <...... aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet
kesbetmedikçe icra olunamaz>. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medeni Kanunun <Kişiler Hukuku>
ve <Aile Hukuku> kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı
ya da ailevi yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilamlar ile bu ilamların fer'i (eki)
niteliğindeki hükümlerdir. (Örneğin ad, soyad, yaş tashihi, velayetin nez'i, babalık davası, nesep tashihi,
boşanma ve bunun fer'i niteliğindeki hükümler gibi...)
Somut olayda takibin dayanağı olan ilam, Medeni Kanun’un 227 ve devamı maddelerine dayalı katkı payı
alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak anılan kanunun <Aile Hukuku> kitabında yer alsa da,
tarafların şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin hukuki durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları
itibariyle ancak tarafların mal varlığını etkileyebilen, boşanma ilamının fer'i niteliğinde olmayıp ondan
bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu nitelikleri itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamların,
diğer edaya ilişkin ilamlar gibi, kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür.”
g) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davasının, eşlerden her biri veya
mirasçıları ile diğer eş veya onun mirasçıları arasında da görülebileceği,
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davası, eşler arasında görülebileceği gibi, mal
rejiminin ölüm ile sona ermesi halinde veya hak sahibi eşin vefatı halinde eş ve mirasçılar arasında da
görülebilecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/6982,Karar: 2012/130,Karar Tarihi: 17.01.2012 “Mahkemece,
davanın eski eş tarafından açılabileceği, mirasçı durumundaki davacıların dava açmakta aktif dava açma
ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesi ile red kararı verilmiş ise de, E. ile davalı H. arasındaki mal rejimi
boşanma ile sona ermiş olup E.'ın, ölümü halinde ise mirasçılarının boşanma kararının kesinleştiği
tarihten itibaren on yıllık sürede katkı payı alacağı davası açma hakları bulunmaktadır. Bu alacak H.
E.'ın ölümü ile mirasçılarına geçer. Davacıların, E.'ın mirasçıları olması sebebiyle aktif dava açma
ehliyetlerinin bulunduğu ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararlarının olduğu göz önünde
bulundurularak taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulması
gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1695,Karar: 2010/2923,Karar Tarihi: 01.06.2010 “Davacı
Emine vekili, vekil edeninin eşi Ö.Haluk'un 29.09.2008 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak
davacı eşi ile annesi Cavidan ve kardeşi Ufuk'u mirasçı bıraktığını, muris Ö.Haluk'un ölümünden sonra
annesi Cavidan'ın da öldüğünü, muris Ö.Haluk adına kayıtlı bulunan 27527 ada 2 parselde 52/2974 arsa
paylı 39 nolu bağımsız bölüm ile 06 ... 3815 plakalı 2006 model Volkswagen Polo marka araç (değeri
18.000 TL) ve F...bank M... Şubesi 15234559 nolu hesaptaki 35.254 Amerikan Doları üzerinde vekil
edeninin 1/2'şer oranında edinilmiş mallara katılma alacağı hakkının bulunduğunu, hepsinin toplam
değerinin 130.000 TL olduğunu, 1/2'ye isabet eden miktar 65.000 TL olup, bu edinilmiş mallara katılma
alacağı karşılığında (60.000 TL) TMK'nın 240. maddesi gereğince 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39
nolu bağımsız bölümün murise ait 1/2 payının mülkiyet hakkının vekil edenine tanınmasını, 65.000 TL
edinilmiş mallara katılma alacağından 1/2 mülkiyete ilişkin payın bedeli düşürüldükten sonra kalan
bakiye 5.000 TL edinilmiş mallara katılma alacağının 29.09.2008 tarihinden itibaren işletilecek yasal
faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Ufuk vekili, 03.11.2009 günlü cevap dilekçesinde; murisin ölüm tarihinin 29.09.2008 olduğunu,
davanın 14.10.2009 tarihinde açıldığını, talepler için bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, …………
savunmuştur.
Mahkemece, katılma payı alacağına ilişkin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, …….
karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK'nın 218, 231 ve 236/1. maddeleri gereğince edinilmiş mallara katılma rejimi
nedeniyle doğan edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında aynı Kanun'un 240/3. fıkrası gereğince
murise ait 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüme ilişkin 1/2 pay için mülkiyet
hakkının tanınması ve bakiye edinilmiş mallara katılma alacağının tahsili isteğine ilişkindir.
Dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosuna göre, taraflar 12.11.1988 tarihinde evlenmişler ve
muris Ö.Haluk'un 29.09.2008 tarihinde ölümü ile TMK'nın 225/1. maddesi gereğince eşler arasındaki
mal rejimi sona ermiştir. 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüm, 04.04.2005 tarihli
dilekçede sözü edilen Polo marka araç ise 14.04.2005 tarihinde edinilmiştir. Bankada bulunan paranın
da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır. Davacı vekili, edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında 39 nolu bağımsız bölümde
murise ait 1/2 pay üzerinde mülkiyet hakkının tanınmasını ve kalan edinilmiş mallara katılma alacağının
tahsilini istemiştir. TMK'nın 178. maddesinde <evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava
hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar>
denilmektedir. Görüldüğü gibi, madde metninde ölüm sebebiyle mal rejiminin sona ermesinden söz
edilmemektedir. TMK'nın 225/1. fıkrasında; <mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal
rejiminin kabulüyle sona ereceğini> öngörmüştür. TMK'nın 178. maddesinde ölümden söz edilmediğine
göre, TMK'nın 5. maddesi yoluyla somut olayda BK'nın 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık
zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. Yani mal rejiminin ölüm sebebiyle
sona ermesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi bu nedenle
yerinde bulunmamaktadır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/10102,Karar: 2009/16381,Karar Tarihi: 01.10.2009 “Davacı,
14 parsel sayılı taşınmazdaki (4) bağımsız bölüm numaralı meskenin 1/2 payının ölen eşine, 1/2 payının
da kendisine ait olduğunu, bu taşınmazın eşiyle birlikte oturdukları konut olduğunu belirterek, ölen eşine
ait 1/2 pay üzerinde <katılma alacağına> mahsup edilmek üzere kendisine intifa veya oturma hakkı
tanınmasını istemiştir. Buna göre dava, Türk Medeni Kanunu’nun 240’ıncı maddesine dayanmaktadır.
Davacının eşi, 04.07.2006 tarihinde ölmüş, evlilik ve mal rejimi ölümle sona ermiştir. Dava
konusu konutun, eşlerin birlikte oturdukları konut olduğu, davacı ile ölen eşi tarafından 14.08.2002
tarihinde üçüncü kişiden paylı olarak satın alındığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile bağımsız bölüm
niteliğindeki taşınmazın 1/2 payı davacıya, 1/2 payı da ölen eşine aittir. Ölen eşe ait 1/2 payın iktisabı
üçüncü kişiden <alım>dır. Bu payın edinildiği tarihte eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi
geçerlidir. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir (TMK. md.
222/3). Edinilmiş mallar, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği
malvarlığı değerleridir. Ölene ait payın, edinilmiş mal kabul edileceğine ilişkin Türk Medeni Kanunu’nun
222/3. maddesindeki yasal karinenin aksi kanıtlanamadığına göre, davacının bu paya ilişkin talebinin
aynı Yasanın 240. maddesi çerçevesinde incelenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik
inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”
ğ) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında görevli ve yetkili mahkeme
*Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında görevli Mahkeme Aile
Mahkemesidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/7383,Karar: 2011/7765,Karar Tarihi: 27.12.2011 “ Davacı,
tarafların evlilik birliği içinde ortak maddi birikimlerinin toplandığı davalı adına açılan banka
hesabında boşanma dava tarihi itibariyle bulunan paranın yarısının davalıdan tahsiline karar
verilmesini isteyerek alacak isteğinde bulunmuştur. Dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına
göre isteğin TMK.nun 231 ve 236. maddeleri gereğince açılmış katılma alacağı niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.”
Bu davaların çözümü 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama
Usullerine Dair Kanunun 4.maddesi gereğince Aile Mahkemesine aittir. Anılan yasa maddesi 4721 sayılı
Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK. md. 118, 395)
kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını hükme bağlamıştır. Aile Mahkemesi
kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde
davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp karara bağlanması gerekir.
Görev kamu düzenine ilişkin olmakla yargılamanın her aşamasında kendiliğinden göz
önünde bulundurulur. Davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması, taraf delillerinin toplanması ve
sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, bu husus düşünülmeden Asliye Hukuk Mahkemesinin
görevli olduğu açıklanarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve kanuna aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/17490,Karar: 2006/1476,Karar Tarihi: 14.02.2006 “ Karar:
Dava, tasfiyeye ilişkin olup 3.1.2003 tarihinde açılmıştır. 5133 Sayılı Kanunla değişik 4787 Sayılı
Kanunun 4/1. maddesi uyarınca; Türk Medeni Kanunu'nun ikinci bitabından kaynaklanan (üçüncü
kısım hariç) tüm davaların Aile Mahkemesince görüleceği hüküm altına alınmıştır.
Görev kamu düzenine ilişkindir. Yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden
dikkate alınması gerekir. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 202-241. maddeleri gereğince işlem
yapılması için görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla işin esasının incelenmesi
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/10392,Karar: 2005/12702,Karar Tarihi: 03.10.2005 “ Somut
olayda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (üçüncü kısım hariç) ikinci kitaptan kaynaklanan davaların
Aile Mahkemesince bakılması gerekir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece davanın Türk
Medeni Kanununun 222 - 227. maddeleri çerçevesinde işin esasının incelenmesi gerekir.”
9.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2636,Karar: 2010/4120,Karar Tarihi: 20.09.2010 “ Mal
rejiminin sona erdiği tarihte 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlükte bulunduğundan ve davada ölüm
nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi istendiğine göre, görülmekte olan davada aile mahkemesi görevlidir.
Görev, kamu düzeniyle ilgili olduğundan mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate
alınması gerekir. Açıklanan nedenlerle aile mahkemesi görevli olduğundan, mahkemece taraf delilleri
etraflıca toplanarak gerekli araştırma ve incelemeler yapıldıktan sonra sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekir.”
14.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/6710,Karar: 2005/9056,Karar Tarihi: 14.10.2005 “ Dava,
3.6.2004 tarihinde açılmıştır. 1.1.2002 tarihinden itibaren yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara
katılma rejimi uygulanacağından davanın çözüm yeri Aile Mahkemeleridir.”
14.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/556,Karar: 2006/2019,Karar Tarihi: 27.02.2006 “
Uyuşmazlığın çözümünde eşler arasındaki mal rejimini düzenleyen ve katkı payı ile değer artışını
düzenleyen hükümlerin uygulanması gerekir. Bu gibi davaların çözümü görevinin aile mahkemesine
ilişkin bulunduğu gerçektir. Kamu düzenine ait görev hususu resen gözetilerek, dava dilekçesinin görev
noktasından reddine karar verilmesi gerekir.”
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında, Aile mahkemesi kurulmayan
yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk mahkemelerinde
davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/1897,Karar: 2011/3612,Karar Tarihi: 21.06.2011 “ Aile
mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk
mahkemelerinde davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir. Görev kamu
düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Davanın katkı payı alacağı niteliğinde olduğu ve açıldığı tarih itibarıyla davaya aile mahkemesi
tarafından bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden davanın Borçlar Kanunu uyarınca akdi ilişkiye
dayandığı gerekçesi ile görevli olduğu düşünülerek asliye hukuk mahkemesi olarak yargılamaya devam
edilip karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.”
*Mal rejiminin tasfiyesi, Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında
Yetkili Mahkeme;
TMK Madde 214 gereği “ Eşler veya mirasçılar arasında bir mal rejiminin tasfiyesine
ilişkin davalarda, aşağıdaki mahkemeler yetkilidir:
1. Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi,
2. Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi
durumunda, bu davalarda yetkili olan mahkeme,
3. Diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi.”
“GEREKÇE MADDE 214 - Madde, İsviçre, Medenî Kanununun 194 üncü maddesini
karşılamaktadır. 1984 tarihli Öntasarının 174 üncü maddesinde de aynı hüküm kabul edilmiştir.
Yürürlükteki Kanunda bu maddeyi karşılayan bir hüküm yoktur. Bu madde ile mal rejimine
ilişkin genel hükümler arasında, tasfiyeye ilişkin olarak çıkacak uyuşmazlıktan çözümlemek üzere yetkili
mahkemelerin gösterilmesinin uygun olacağı kabul edilmiştir.
(1) numaralı bentte, mal rejiminin ölümle sona ermesi hâlinde, dava ekonomisi bakımından
en uygun olan yerin, ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesi olduğu kabul edilmiştir.
(2) numaralı bentte, boşanmaya, evliliğin iptaline veya hâkim tarafından mal ayrılığına karar
verilmesi durumunda ise, bu davaları görmüş olan mahkemelerin yetkili olacağı belirtilmek suretiyle
birbirleriyle ilişkili olan bu davaların aynı yer mahkemesinde görülmesi sağlanmıştır.
Son bentte ise, diğer hâllerde genel yetki kuralına uygun olarak davalının yerleşim yeri
mahkemesinin yetkili olduğu belirtilmiştir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/6744,Karar: 2011/6654,Karar Tarihi: 06.12.2011 “ Dava; mal
rejiminden kaynaklanan tapu iptali, tescil ve eğer taşınmaz satılmış ise bedelinin faiziyle birlikte
davalıdan tahsili, hayata kast nedeniyle davalının katkı payının kaldırılması, kaldırılmaz ise, davacının
katkı payının hesaplanarak davalıdan tahsiline isteğine ilişkindir. Somut olayda; davalıya dava dilekçesi
usulüne uygun olarak … tarihinde tebliğ edilmiş olup, davacı vekili … tarihli dilekçeyle yetkisizlik
itirazında bulunmuştur. Kanundaki yetki itirazı ilk itirazlardan olduğundan davalı yan, on günlük
cevap süresi içinde süresinde yetki itirazında bulunmadığına göre, yetki itirazının reddi ile davaya
devam edilmesi gerekirken, süresinde yapılmayan yetki itirazının kabulüne karar verilerek yetkisizlik
kararı verilmesi doğru olmamıştır.”
h) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında faiz,
TMK Madde 239/ f.3 “Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak
katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür; durum ve koşullar gerektiriyorsa ayrıca
borçludan güvence istenebilir.”
“GEREKÇE MADDE 239 - Maddenin ikinci fıkrası katılma alacağı ve değer artış payına,
aksine anlaşma olmadıkça faiz yürütülmesini ve durum ve koşulların gerektirmesi hâlinde borçlu eşten
güvence istenmesini kabul etmiştir.”
TMK md.239 hükmü ve Yargıtay kararları gereği, artık değer, değer artış payı ve katılma
alacağı hesabında, talep varsa faize karar tarihinden itibaren hükmedilmelidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1598,Karar: 2010/3337,Karar Tarihi: 17.06.2010 “Türk
Medeni Kanunu’nda aksine anlaşma yoksa katılma alacağına ve değer artış payına tasfiyenin sona
ermesinden-hüküm gününden itibaren faize karar verilebileceği hükme bağlandığı halde, dava
gününden itibaren faize karar verilmiş olması doğru değildir.” 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6262,Karar: 2010/611,Karar Tarihi: 09.02.2010 “davanın
katılma payı alacağına ilişkin olduğu gözardı edilerek hüküm tarihinden başlatılması gereken faizin
dava tarihinden itibaren başlatılması usul ve yasaya aykırıdır
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/8911,Karar: 2007/9935,Karar Tarihi: 12.06.2007 “ Davacı
dava dilekçesinde faiz talep etmemiştir. Bozmadan sonra ıslah yapılamaz ve faiz yönünden ıslah
yapılması sonuç doğurmaz. Davacının faiz isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
ı) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında, borçlu eşin seçimlik hakları
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı alacağı hakkı ayni bir hak olmayıp, nispi bir alacak
hakkıdır. Hak sabinin bu hakka dayanarak mülkiyet talebi söz konusu olamayacaktır.
*Ancak, TMK md.239/ f 1 gereği borçlu borcunu ayın veya para olarak ödemeyi
önerebilir.
TMK Madde 239 / f1 – “Katılma alacağı ve değer artış payı ayın veya para olarak
ödenebilir. Ayni ödemede malların sürüm değeri esas alınır; bir mesleğin icrasına ayrılmış birimler ile
işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir.
Katılma alacağının ve değer artış payının derhal ödenmesi kendisi için ciddi güçlükler
doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini isteyebilir.
Aksine anlaşma yoksa, tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer
artış payına faiz yürütülür; durum ve koşullar gerektiriyorsa ayrıca borçludan güvence istenebilir.”
*Ayrıca TMK md.239 / f2 gereği “Katılma alacağının ve değer artış payının derhal
ödenmesi kendisi için ciddi güçlükler doğuracaksa, borçlu eş ödemelerinin uygun bir süre ertelenmesini
isteyebilir.”
“GEREKÇE MADDE 239 - Eşlerden birinin katılma alacağının derhâl ödenmesi, borçluyu
ciddî güçlüklere sokabilir. Borçlunun bir ticari işletme işletmesi ve nakit sıkıntısı çekmesi hâlinde böyle
bir durum söz konusudur. Bu tür sakıncaları gidermek amacıyla maddenin birinci fıkrasında katılma
alacağının ve değer artış payının derhâl ödenmesinin borçlu eş için ciddî güçlükler doğuracağı hâllerde,
borçlu eşe ödemelerin uygun süre ertelenmesini isteme yetkisi tanınmıştır.”
i) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında, takas
TMK md.236 “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi
olurlar. Alacaklar takas edilir.”
TMK md.236 gerekçesinde “… tasfiye sonunda eşlerin birbirinden alacakları bulunması
hâlinde, artık değere ilişkin alacak ile bu alacakların takas edilebileceğini öngörmüştür.”
TMK md. 236 hükmü ve Yargıtay içtihatları gereği Katılma alacakları ve değer
artış payı alacakları, eşler arasında karşılıklı olarak takas edilir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/953,Karar: 2010/2148,Karar Tarihi: 27.04.2010 “Dava,
31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK'nın 231. maddesi gereğince istenen katılma
alacağı isteğine ilişkindir.
Öte yandan, davalı vekili her ne kadar tarafların anlaşmalı boşandıklarını ve davacının tutanağa geçen
beyanıyla mal rejimine ilişkin herhangi bir isteği bulunmadığını bildirmiş ise de, Bursa 3. Aile
Mahkemesinin boşanmaya ilişkin 29.12.2009 günlü yargılama tutanağı üzerinde yapılan incelemede;
davalı T.K., (görülmekte olan davada davacı) <Açılan boşanma davasını kabul ettiğini, nafaka ve
tazminat talebi bulunmadığını...> bildirmiştir. Davacı T.K.'nin boşanma dosyasına geçen ve açıklanan bu
beyanının mal rejimiyle ve onun sonuçlarıyla bir bağlantısının ve ilgisinin bulunmadığı açıktır. Sadece
boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan nafaka ve tazminat haklarıyla ilgilidir. Bu nedenle davalı vekilinin
bu yöne ilişkin temyiz isteği de yerinde bulunmamıştır.
Davalı vekilinin takas istemine yönelik temyiz itirazlarına gelince; TMK'nın 236/1.
fıkrasında; <Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinden hak sahibi olurlar.
Alacaklar takas edilir> denilmiştir. Görüldüğü gibi fıkranın son cümlesi alacakların takası yönünde
emredici niteliktedir. Ne var ki, takasın yapılabilmesi için takas isteğinde bulunan kişinin de artık
değeri istemesi gerekir. Davalı tarafından ileri sürülmüş böyle bir istek söz konusu değildir. Takasın
olabilmesi için en azından yöntemine uygun bir biçimde harcı yatırılmak suretiyle bir isteğin olması ve
bu isteğe bağlı olarak belirlenmiş ve kanıtlanmış bir alacağın bulunması gerekir. Sadece takas defi
isteğinde bulunmak yeterli değildir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları da
yerinde değildir”.
j) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağının talep edilebileceği süre, zamanaşımı
Edinilmiş Mallara katılma rejiminin sona ermesi durumunda, tasfiye ve katılma alacağı ile
ilgili olarak zamanaşımı süresinin ne kadar olduğu ve ne zaman başlayacağı konusunda, Türk Medeni
Kanunun da her hangi bir düzenle bulunmamaktadır.
Doktrinde; bu konu uzun süre tartışılmış olup, farklı Yargıtay Kararları da çıkmıştır.
Zamanaşımı hususunu, Edinilmiş Mallara katılma rejiminin sona erme hallerine göre,
değerlendirmek gerekmektedir.
aaa) Evliliğin iptal ve boşanma nedeniyle sona ermesi halinde, Katılma Alacağı ve
Değer Artış Payı Alacağında zamanaşımı
*Eşler arasındaki, gerek 743 sayılı Türk Kanunu Medenisindeki gerekse 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunundaki mal rejimlerinden kaynaklanan davaların temyiz incelemesi İkinci Hukuk Dairesi
tarafından yapılmakta iken oluşan içtihatlarda;
“ Mal rejiminden doğan alacaklarda, mal rejiminin sona erme tarihinden itibaren 10 yıllık
zamanaşımı süresinin işleyeceği” kabul edilmiş iken,
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/9383,Karar: 2007/1228,Karar Tarihi: 05.02.2007 ““Katılma
alacağının zamanaşımı konusunda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda bir hüküm mevcut değildir.
Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca; kural olarak alacak davaları on senelik zamanaşımına
tabidir. Borçlar Kanununun 125. maddesindeki <bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı
takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir> hükmündeki (her dava) sözcüklerini <bütün
alacaklar> tarzında anlamak gerekir. Zamanaşımının başlangıcı da mal rejiminin sona erdiği tarihtir.
(MK.m.225) Türk Medeni Kanununun genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan 5. maddesi
uyarınca Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk
ilişkilerine uygulanır. Olayda, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu nedenle
davalının zamanaşımı itirazının reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller toplanarak sonucuna
göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/5877,Karar: 2008/5526,Karar Tarihi: 17.04.2008 “ÖZET:
Katılma alacağının zamanaşımı konusunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda bir hüküm mevcut
değildir. Türk Medeni Yasasının genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan maddesi uyarınca
Borçlar Yasasının zamanaşımına ait hükümleri uygun düştüğü ölçüde bütün özel hukuk ilişkilerine
uygulanır. Olayda, on senelik zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu sebeple davalının
zamanaşımı itirazının reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller toplanarak sonucuna göre karar
verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/6331,Karar: 2008/5733,Karar Tarihi: 21.04.2008 “ÖZET:
Zamanaşımının başlangıcı mal rejiminin sona erdiği tarihtir. Türk Medeni Kanunu’nun genel nitelikli
hükümler kenar başlığını taşıyan maddesi uyarınca Borçlar Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümleri
uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. Olayda, on yıllık zamanaşımı süresinin
uygulanması gerekir. Davalının zamanaşımı def’inin reddi ile işin esası hakkında gösterilecek deliller
toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.”
*Yargıtay Başkanlar Kurulunun kararı ile, temyiz incelemesi İkinci Hukuk Dairesi
tarafından yapılmakta olan, eşler arasındaki, gerek 743 sayılı Türk Kanunu Medenisindeki gerekse 4721
sayılı Türk Medeni Kanunundaki mal rejimlerinden kaynaklanan davaların temyiz incelemesi 02.02.2009
tarihinden geçerli olmak üzere Sekizinci Hukuk Dairesince yapılmaya başlanmış olup,
Mal rejiminden doğan alacak davalarına bakmakla görevli olan 8.Hukuk dairesince, en son
içtihatlarda, “bu davaların boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle
zamanaşımına uğrayacağı” şeklinde karar verilmiştir.
Bu sebeple, son içtihatlar gereğince, evliliğin boşanma nedeniyle sona ermesi halinde,
Edinilmiş Mallara Katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payı alacağı
davalarının, eşler arasındaki boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde
açılması gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6569,Karar: 2011/3630,Karar Tarihi: 23.06.2011 “Taraflar
21.04.2001 tarihinde evlenmiş, 13.09.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 13.12.2006
tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. TMK'nun 179. maddesine göre mal rejiminin
tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Taraflar arasında başka bir mal
rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme tarihinden 4721 sayılı TMK'nun yürürlüğe girdiği
01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı
tarihe kadar TMK'nun 202. maddesine göre yasal edinilmiş mallara katılma rejimine tabidirler. Eşler
arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona
ermiştir. Dava konusu davalının önceki eşinden oğlu E. adına satın alma suretiyle tescil edilen 501 ada 7
parselde 10 numaralı bağımsız bölüm 3.5.2004 tarihinde edinilmiş; dava dilekçesinde açıklanan muhtelif
şirketlere ilişkin olarak da eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu döneme
ilişkin olarak talepte bulunulmuştur. Bu durumda 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı
TMK'nun 178. maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenlemenin somut olayda
uygulanabileceği açıktır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/982,Karar: 2009/2991,Karar Tarihi: 09.06.2009 “ Davacı
evlilik birliği içinde edinilen iki adet ev nedeniyle değer artış payı alacağının davalıdan alınarak vekil
edenine verilmesini istemiştir. Boşanan eşlerin uzun yıllar önce evlilikleri sırasında edinmiş oldukları mal
varlıklarının, alacak ve borçlarının miktar ve değerleri ile katkı paylarının belirlenmesi ve
kanıtlanmasındaki güçlük de dikkate alındığında, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden sonra
doğan ve ancak boşanma kararının kesinleşmesi halinde açılabilecek olan mal rejiminden kaynaklanan
davalarda, Borçlar Kanunu'nun başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için 10 yıllık
zamanaşımı süresinin uygulanması doğru olmaz.
Taraflar 15.06.1995 tarihinde evlenmiş, 29.05.2006 tarihinde kesinleşen hükümle
boşanmışlar, görülmekte olan dava bir yıllık süre geçtikten sonra 20.03.2008 tarihinde açılmıştır. 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun <Aile Hukuku> adlı ikinci kitabının <Evlilik Hukuku> başlıklı birinci
kısım ikinci bölümünde bulunan 178. maddesinde; <Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan
dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar>
hükmü yer almaktadır. Maddenin gerekçesinde, <... eşlerin yıllar sonra maddi ya da manevi tazminat ya
da ilk kez istenilen yoksulluk nafakası dolayısıyla karşı karşıya gelmeleri önlenmek istenmiştir...>
denilmiştir. TMK'nın aynı kısım aynı bölümünde, boşanma, tazminat, nafaka ile birlikte mal rejiminin
tasfiyesine ilişkin düzenleme de yer almaktadır. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalar, boşanma
davasının eki niteliğinde değil ise de, evlilik birliği sona ermeden açılamaz; diğer bir anlatımla,
boşanmaya bağlı olup, boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra bu hakların ileri sürülmesi mümkün
olabilir, aksi halde tasfiye yapılamaz (TMK m. 225/2, 227).
TMK'nın <Aile Hukuku> ile ilgili ikinci kitabındaki düzenlemeler, TMK'nın 178. maddesi
metni ve bu maddenin gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde; kanun koyucunun boşanan eşlerin karşılıklı
olarak birbirlerine karşı maddi ve manevi her türlü dava haklarını 1 yıllık süre içerisinde kullanmalarını
amaçladığı, bu süreyi sadece maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası ile sınırlı tutmadığı,
boşanmanın sonucuna bağlı bulunan ve ancak boşanma kararının kesinleşmesi ile gündeme
getirilebilecek olan mal rejimine ilişkin davaların da TMK'nın 178. maddesi hükmü kapsamında
düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Aksini düşünmek kanun koyucunun amacı ve toplumsal
gerçeklerle bağdaşmaz. Zira, eşlerin belki başkalarıyla yaptıkları ikinci ve daha sonraki evliliklerini
takiben yıllar önce boşandıkları eşin mal rejiminden kaynaklanan istekleri ve dava tehdidi altında
yaşamalarının hem kendileri, hem toplum düzeni bakımından olağan ve katlanılması gereken bir durum
olduğunu söylemek doğru ve mümkün değildir. Eşlerin birbirlerine karşı manevi bağları boşanma ile
tamamen kopmuş olup, eğer bir haksızlığa uğradıkları, karşı taraftan maddi ve manevi alacak ve istekleri
bulunduğu düşüncesinde iseler, boşanma kararının kesinleşmesinin hemen akabinde dava açarak
birbirlerinden alacaklarını istemelerine bir engel bulunmadığı gibi, dava açmak için uzun yıllar
beklemelerini gerektirecek makul ve mantıklı bir neden olabileceği de söylenemez. Kaldı ki, eşler evlilik
içinde edinilen ya da katkı yapılan varlıklarını, alacak ve borçlarından doğan dava haklarını boşanma
gündeme geldiğinde duraksamadan bilebilecek durumdadırlar.
Bundan ayrı, boşanan eşlerin uzun yıllar önce evlilikleri sırasında edinmiş oldukları mal
varlıklarının, alacak ve borçlarının miktar ve değerleri ile katkı paylarının belirlenmesi ve
kanıtlanmasındaki güçlük de dikkate alındığında, TMK'nın 178. maddesinde belirtilen evliliğin boşanma
sebebiyle sona ermesinden sonra doğan ve ancak boşanma kararının kesinleşmesi halinde açılabilecek
olan mal rejiminden kaynaklanan davalarda, Borçlar Kanunu'nun başka suretle hüküm mevcut olmadığı
takdirde her dava için 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören 125. maddesinin uygulanması doğru olmaz.
Kaldı ki, yukarıda açıklandığı gibi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 178. maddesi ile bu konuda getirilen yeni ve ayrı bir hükümle zamanaşımı süresi 1 yıl olarak
belirlenmiştir.
Mahkemece TMK'nın 178. maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması açıklanan nedenlerle usul ve kanuna uygundur.”
Ancak, davalı tarafından açıkça ileri sürülmüş bir zamanaşımı defi mevcut
bulunmaması durumunda, HUMK'nun 75. maddesi uyarınca hakim iki tarafın iddia ve
savunmalarıyla bağlı olup, itiraz niteliği taşımayan zamanaşımı re'sen nazara alınamaz.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6569,Karar: 2011/3630,Karar Tarihi: 23.06.2011 “eşler
arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu döneme ilişkin olarak talepte
bulunulmuştur. Bu durumda 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK'nun 178.
maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenlemenin somut olayda uygulanabileceği
açıktır. Ne var ki, maddi hukuka dayanan savunma vasıtalarından olan definin nazara alınabilmesi
için davalı tarafından ileri sürülmüş olması gerekir. Kural olarak def iler davalı tarafın aslında borçlu
olduğu bir edimi özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına imkan veren bir haktır. Borçlar
Kanunu'nun 140. maddesinde de açıklandığı üzere kişisel bir savunma olup, itirazlardan farklı olarak
savunulmadığı takdirde mahkemece re'sen göz önüne alınamaz ve uygulanamaz. Başka bir anlatımla
davalı zamanaşımını ileri sürmezse, hakim dava dosyasından borcun zamanaşımına uğramış olduğunu
anlasa bile bunu kendiliğinden gözetemez.
Somut olayda davalının cevap dilekçesinde yazılı <......davacı tarafıma boşandıktan 5 yıl
sonra açmış olduğu bu dava ile şu anda devam eden evliliğimi hazmedemediğini göstermekte, ayrıca
bizleri rahatsız ve huzursuz etmektedir. Bu davaya mevcut eşimin adını karıştırması nedeniyle, mutlu
devam eden evliliğime zarar vermesi halinde manevi tazminat davası açacağımı.....> şeklindeki beyanının
zamanaşımı defi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalı tarafından açıkça ileri sürülmüş bir
zamanaşımı defi mevcut bulunmadığına göre, HUMK'nun 75. maddesi uyarınca hakim iki tarafın
iddia ve savunmalarıyla bağlı olup, itiraz niteliği taşımayan zamanaşımı re'sen nazara alınamaz. Mahkemece davanın esasına ilişkin taraf delillerinin toplanarak değerlendirilmesi ve
sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ve hatalı niteleme ile yazılı şekilde hüküm
kurulması doğru olmamıştır.”
bbb) Yabacı Mahkeme Kararı ile boşanmada, Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı
Alacağında zamanaşımı
Yargıtay içtihatları gereği; Yabacı Mahkeme Kararı ile boşanmada, kararın tanınması veya
tenfizi ile kesin hüküm etkisini doğurması şartı ile, Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında
zamanaşımı süresi yabancı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşme tarihinde başlayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1855,Karar: 2010/3896,Karar Tarihi: 13.07.2010 “Dava, 743
sayılı TMK.’nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mala
yapılan katkı payı alacağına ilişkindir.
TMK.’nun 225/2. maddesi hükmü yabancı mahkeme boşanma kararlarının tanıma ve tenfizinde de
uygulanır. Bir yabancı mahkeme kararının tanınması ile o yabancı mahkeme kararının hukuki sonuçları,
özellikle kesin hüküm etkisi Türk hukuku açısından da geçerli hale gelmiş olur. 12.12.2007 tarihli Resmi
Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında
Kanunun 59. maddesinde ".....Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme
kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği...." Hükme bağlanmıştır. Buna göre,
zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak yabancı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşme
tarihinin esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik yoktur.”
ccc) Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı
Alacağında zamanaşımı
Mal rejiminden doğan alacak davalarına bakmakla görevli olan 8.Hukuk dairesince, en son
içtihatlarda, “Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, Edinilmiş Mallara Katılma rejiminden
doğan katılma alacağı ve değer artış payı alacağı davalarının, ölüm tarihinden itibaren 10 yıl
içerisinde açılması gerektiği” şeklinde karar verilmiştir.
Bu sebeple, son içtihatlar gereğince, evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, Edinilmiş
Mallara Katılma rejiminden doğan katılma alacağı ve değer artış payı alacağı davalarının, ölüm tarihinden
itibaren 10 yıl içerisinde açılması gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4114,Karar: 2011/2038,Karar Tarihi: 11.04.2011 “
Mahkemece ölümün gerçekleştiği 27.04.2003 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık
zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili olarak dava konusu her üç taşınmaz
bakımından deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık zamanaşımının
geçtiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1695,Karar: 2010/2923,Karar Tarihi: 01.06.2010 “Dava,
TMK'nın 218, 231 ve 236/1. maddeleri gereğince edinilmiş mallara katılma rejimi nedeniyle doğan
edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında aynı Kanun'un 240/3. fıkrası gereğince murise ait 27527
ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüme ilişkin 1/2 pay için mülkiyet hakkının tanınması ve
bakiye edinilmiş mallara katılma alacağının tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, TMK'nın 178. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma alacağının bir
yıllık zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle reddine, 39 nolu bağımsız bölümde murise ait 1/2 pay üzerinde
mülkiyet hakkının tanınması ve davacıya özgülenmesi isteği; TMK'nın 652. maddesi kapsamında kalan
aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesine yönelik olup, Sulh Hukuk Mahkemesinin görevi
kapsamında kaldığı gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş ise de,
mahkemenin bu gerekçelerine katılma olanağı bulunmamaktadır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat
edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir (TMK m. 222/son). Herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür
(TMK m. 6, 222/1).
Dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosuna göre, taraflar 12.11.1988 tarihinde
evlenmişler ve muris Ö.Haluk'un 29.09.2008 tarihinde ölümü ile TMK'nın 225/1. maddesi gereğince eşler
arasındaki mal rejimi sona ermiştir. 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüm,
04.04.2005 tarihli dilekçede sözü edilen Polo marka araç ise 14.04.2005 tarihinde edinilmiştir. Bankada
bulunan paranın da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiği dosyadaki
bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı vekili, edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında 39
nolu bağımsız bölümde murise ait 1/2 pay üzerinde mülkiyet hakkının tanınmasını ve kalan edinilmiş
mallara katılma alacağının tahsilini istemiştir. TMK'nın 178. maddesinde <evliliğin boşanma sebebiyle
sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle
zamanaşımına uğrar> denilmektedir. Görüldüğü gibi, madde metninde ölüm sebebiyle mal rejiminin
sona ermesinden söz edilmemektedir. TMK'nın 225/1. fıkrasında; <mal rejimi, eşlerden birinin ölümü
veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona ereceğini> öngörmüştür. TMK'nın 178. maddesinde
ölümden söz edilmediğine göre, TMK'nın 5. maddesi yoluyla somut olayda BK'nın 125. maddesinde
öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. Yani mal rejiminin
ölüm sebebiyle sona ermesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Mahkemenin bu yöne ilişkin
gerekçesi bu nedenle yerinde bulunmamaktadır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4114,Karar: 2011/2038,Karar Tarihi: 11.04.2011 “Davacılar
Z. ve arkadaşları vekili, davalıların miras bırakanı M. ile vekil edenlerinin miras bırakanı N.'ın evli iken
iki çocukları ile birlikte 26.04.2003 tarihinde karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüklerini, ölüm
saatleri belirlenemediğinden aynı anda öldükleri varsayılarak birlikte ölüm karinesi sonuçlarına göre
veraset ilamının alındığını, evlilik birliği içerisinde edinilerek davalıların murisi eşlerden M. adına
kaydedilen 1812 ada 88 parselde kayıtlı A2 blok zemin kattaki 4 nolu daire, 310 ada 17 parselde kayıtlı 1.
kat 5 nolu daire ve M... Evleri B... Konut Yapı Kooperatifindeki taşınmazların edinilmesinde vekil
edenlerinin murisleri Nigar'ın daha fazla katkısının bulunduğunu en azından yarı oranda hakkı olduğunu,
bu nedenle, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1000 TL katılma alacağı ile bu hakların
kullanılamaması nedeniyle mahrum kalınan 500 TL maddi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan
tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece ölümün gerçekleştiği 27.04.2003 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 10
yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili olarak dava konusu her üç
taşınmaz bakımından deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık
zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.”
ddd) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında zamanaşımı itirazı
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davaları zamanaşımı süresi geçtikten sonra
açılmış veya zamanaşımı süresi geçtikten sonra ıslah edilmiş ise, süresi içerisinde zamanaşımı itirazında
bulunulması söz konusu olabilecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/4504,Karar: 2012/2318,Karar Tarihi: 29.03.2012 “görülmekte
olan dava ise, …. zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 12.05.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili
süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur.
Davalının maaş ve kira gelirlerine dair katılma alacağına ilişkin davanın zamanaşımı süresinin geçmiş
olması nedeniyle reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamıştır. Davacı
vekilinin buna ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile katılma alacağına ilişkin hüküm bölümünün
ONANMASINA.” 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/6209,Karar: 2011/1087,Karar Tarihi: 01.03.2011 “ Davalı A.
vekili cevap dilekçesinde…….Borçlar Kanunu'nun 66. maddesi gereğince davanın zamanaşımına
uğradığını ve zamanaşımı definde bulunduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini
savunmuştur.
Mahkemece, <...Türk Medeni Kanunu'nun 178. maddesindeki dava zamanaşımı suresinin
geçtiğini, somut olayda 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinin
uygulama olanağının bulunmadığını...> gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi
üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.
Dava, mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmaz ile bu taşınmaz üzerinde inşa edilen 4
katlı binaya yapılan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
TMK'nın 179. maddesinde ise, mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler
uygulanır hükmüne yer verilmiştir. Şu halde TMK'nın 5. maddesi yoluyla, Borçlar Kanunu'nun 125.
maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin somut olayda uygulanması gerektiğinin kabulü
gerekir. Çünkü taşınmaz ve üzerindeki bina 01.01.2002 tarihinden önce edinilmiştir. Bu konuda bir
uyuşmazlık da söz konusu değildir. Bu durum karşısında mahkemenin gerekçesine dayanak yaptığı
TMK'nın 178. maddesi 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen ve eşler arasında yasal mal rejimi dışında
başka bir mal rejimi sözleşmesinin söz konusu olmadığı mallar hakkında uygulanır. Bu bakımdan
mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi hukuki yanılgıya dayalıdır. Öte yandan Borçlar Kanunu'nun 132/1-
2 bendi uyarınca evlilik devam ettiği sürece karı-kocadan birinin, diğerinin zimmetinde olan alacakları
hakkında zamanaşımı işlemez. Borçlar Kanunu'nun 66. maddesinin de somut olayda uygulama yeri
bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması,
ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken, hukuki yanılgı sonucu zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve
kanuna aykırıdır.” 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/953,Karar: 2010/2148,Karar Tarihi: 27.04.2010 “Dava,
31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK'nın 231. maddesi gereğince istenen katılma
alacağı isteğine ilişkindir.
Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunmuştur. Dava dilekçesi 08.01.2008 tarihinde davalı
asile tebliğ edilmiştir. Davalı F.G. herhangi bir zamanaşımı definde bulunmamıştır. 29.02.2008 tarihli
yargılama oturumunda davalı tarafından yapılan açıklamalar ise defi niteliğinde değildir. Davalı
vekili, dava dilekçesinin davalı F.G.'e tebliğ edildiği 08.01.2008 tarihinden çok sonra 27.10.2008
havale tarihli dilekçesiyle zamanaşımı definde bulunmuştur. 27.10.2008 tarihli dilekçe davacı tarafa
tebliğ edilmemiş olup, davacı vekili dosya arasında bulunan 03.02.2009 tarihli dilekçesiyle zamanaşımı
define karşı koymuş ve Borçlar Kanununun 125. maddesi gereğince davanın on yıllık zamanaşımı
süresine tabi olduğunu bildirmiştir. Yapılan bu açıklamalar karşısında davalı tarafın süresinde ve
yöntemine uygun bir biçimde zamanaşımı definde bulunduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Bu nedenle mahkemenin zamanaşımı itirazının reddi yönündeki görüşü yerindedir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1695,Karar: 2010/2923,Karar Tarihi: 01.06.2010 “Davacı
Emine vekili, vekil edeninin eşi Ö.Haluk'un 29.09.2008 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak
davacı eşi ile annesi Cavidan ve kardeşi Ufuk'u mirasçı bıraktığını, muris Ö.Haluk'un ölümünden sonra
annesi Cavidan'ın da öldüğünü, muris Ö.Haluk adına kayıtlı bulunan 27527 ada 2 parselde 52/2974 arsa
paylı 39 nolu bağımsız bölüm ile 06 ... 3815 plakalı 2006 model Volkswagen Polo marka araç (değeri
18.000 TL) ve F...bank M... Şubesi 15234559 nolu hesaptaki 35.254 Amerikan Doları üzerinde vekil
edeninin 1/2'şer oranında edinilmiş mallara katılma alacağı hakkının bulunduğunu, hepsinin toplam
değerinin 130.000 TL olduğunu, 1/2'ye isabet eden miktar 65.000 TL olup, bu edinilmiş mallara katılma
alacağı karşılığında (60.000 TL) TMK'nın 240. maddesi gereğince 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39
nolu bağımsız bölümün murise ait 1/2 payının mülkiyet hakkının vekil edenine tanınmasını, 65.000 TL
edinilmiş mallara katılma alacağından 1/2 mülkiyete ilişkin payın bedeli düşürüldükten sonra kalan
bakiye 5.000 TL edinilmiş mallara katılma alacağının 29.09.2008 tarihinden itibaren işletilecek yasal
faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Ufuk vekili, 03.11.2009 günlü cevap dilekçesinde; murisin ölüm tarihinin 29.09.2008 olduğunu,
davanın 14.10.2009 tarihinde açıldığını, talepler için bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, …………
savunmuştur.
Mahkemece, katılma payı alacağına ilişkin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, …….
karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK'nın 218, 231 ve 236/1. maddeleri gereğince edinilmiş mallara katılma rejimi
nedeniyle doğan edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında aynı Kanun'un 240/3. fıkrası gereğince
murise ait 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüme ilişkin 1/2 pay için mülkiyet
hakkının tanınması ve bakiye edinilmiş mallara katılma alacağının tahsili isteğine ilişkindir.
Dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosuna göre, taraflar 12.11.1988 tarihinde evlenmişler ve
muris Ö.Haluk'un 29.09.2008 tarihinde ölümü ile TMK'nın 225/1. maddesi gereğince eşler arasındaki
mal rejimi sona ermiştir. 27527 ada 2 nolu parselde bulunan 39 nolu bağımsız bölüm, 04.04.2005 tarihli
dilekçede sözü edilen Polo marka araç ise 14.04.2005 tarihinde edinilmiştir. Bankada bulunan paranın
da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiği dosyadaki bilgi ve belgelerden
anlaşılmaktadır. Davacı vekili, edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında 39 nolu bağımsız bölümde
murise ait 1/2 pay üzerinde mülkiyet hakkının tanınmasını ve kalan edinilmiş mallara katılma alacağının
tahsilini istemiştir. TMK'nın 178. maddesinde <evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava
hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar>
denilmektedir. Görüldüğü gibi, madde metninde ölüm sebebiyle mal rejiminin sona ermesinden söz
edilmemektedir. TMK'nın 225/1. fıkrasında; <mal rejimi, eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal
rejiminin kabulüyle sona ereceğini> öngörmüştür. TMK'nın 178. maddesinde ölümden söz edilmediğine
göre, TMK'nın 5. maddesi yoluyla somut olayda BK'nın 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık
zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekir. Yani mal rejiminin ölüm sebebiyle
sona ermesinde 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Mahkemenin bu yöne ilişkin gerekçesi bu nedenle
yerinde bulunmamaktadır.”
k) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında Islah, fazlaya dair
hakların saklı tutulması
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında fazlaya dair hakların saklı
tutulması halinde, dava değerinin ıslahı söz konusu olabilecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/953,Karar: 2010/2148,Karar Tarihi: 27.04.2010 “Dava,
31.12.2003 tarihinde satın alınan taşınmaz nedeniyle TMK'nın 231. maddesi gereğince istenen katılma
alacağı isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde 20.000,00 TL maddi tazminatın hüküm altına alınmasına
karar verilmesini istemiştir. Ne var ki fazlaya ilişkin haklarını dava dilekçesiyle saklı tutmadığı halde,
10.07.2009 tarihli dilekçesiyle dava konusu miktarı 20.000,00 TL'den 26.110,89 TL'ye çıkartmış ve
harcınıda yatırmıştır. Dava dilekçesiyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığına göre isteğini
miktarla sınırlandırmış ve fazlaya ilişkin hakkından da böylece vazgeçmiş sayılır. Bu bakımdan,
10.07.2009 tarihli ıslah dilekçesinin değerlendirmeye alınması düşünülemez. Hükmün HUMK'un 74.
maddesi gereğince istekle bağlı olarak kurulması gerekir.”
Usulüne uygun ıslah yapılmadan, harcın tamamlanmış olması halinde, ıslah kabul
edilemeyecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/5875,Karar: 2010/266,Karar Tarihi: 26.01.2010 “Bundan
ayrı; davacı-karşı davalı E. vekili, dava dilekçesinde 60.000 TL katılma alacağı isteğinde bulunmuştur.
Sonradan inşaatçı bilirkişi tarafından yapılan incelemede dava konusu villanın keşif tarihi itibarıyla
sürüm değerinin 311.111 TL olduğunun bildirilmesi üzerine davacı-karşı davalı E. tarafından 28.5.2009
tarihli makbuz ile belirlenen yeni değer üzerinden harç tamamlanmışsa da adı geçen ya da vekili
tarafından usulüne uygun olarak yapılmış isteğin arttırıldığına ilişkin ıslah bulunmamaktadır.
Mahkemece, ıslah bulunmamasına rağmen HUMK. nun 74. maddesine aykırı olarak istekten fazlasına
karar verilmesi doğru görülmemiştir. “
Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davalarında, ıslah ile talebin değiştirilmesi
veya ilk isteğe kademeli başka bir isteğin eklenmesi de mümkündür.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2531,Karar: 2010/4228,Karar Tarihi: 21.09.2010 “Dava, tapu
iptali ve tescil, olmadığı takdirde TMK.'nun 236. maddesi gereğince açılan edinilmiş mallara katılma
(artık değer) alacağı isteğine ilişkindir.
Dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın sadece aynı dava konusu yapılmış ise de,
12.10.2009 tarihli dilekçe ile ayına ilişkin talep kabul edilmez ise, alacak isteğinde bulunulduğu
belirtilmiştir. Kural olarak iddia ve savunma, karşı tarafın onayı olmadan değiştirilemez ise de; bu
kuralın istisnalarından biri ıslah kurumudur (HYUK mad. 83 ve devamı). Islah tamamen veya kısmen
olabileceği gibi, tahkikata tabi davalarda, tahkikat sona erinceye kadar, tahkikata tabi olmayan
davalarda ise yargılamanın sonuna kadar yapılabilir. Dava dilekçesinde, kademeli istekte
bulunulmamış olması halinde daha sonra yapılan ıslahla ilk isteğe kademeli başka bir isteğin
eklenmesi kısmi ıslah olup, ıslah karşı tarafın oluruna bağlı değildir. Davacı vekilinin 28.01.2010 günlü
oturumdaki <Bizim asıl davamız tapu iptali ve tescildir> şeklindeki beyanı da kademeli istekten
vazgeçildiği anlamını taşımaz. Sadece öncelikli isteğin tapu iptali ve tescil olduğunu belirtme yönünde bir
beyan olup 12.10.2009 tarihli ıslah dilekçesinde belirtilen isteklerle aynı doğrultudadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan olguların göz ardı edilmesi sonucunda, dava sadece tapu
iptali tescil isteğine ilişkin bir dava imiş gibi değerlendirilerek, kademeli (terditli) ikinci talep dikkate
alınmadan ve değerlendirilmeden sadece tapu iptali ve tescil isteği için geçerli olan ve 07.10.1953 tarih
8/7 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı'na uygun bulunan bir gerekçe ile verilen davanın reddine
ilişkin kararda isabet bulunmamaktadır. Hiç şüphesiz tapu iptali ve tescil isteğinin reddi kararı
yerindedir. Ancak, mahkemece, ikinci istek konusunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması
doğru değildir. Bu bakımdan öncelikle 12.10.2009 tarihli ıslah dilekçesi kapsamı gereğince kısmi ıslah
ile istenen alacak miktarının davacı vekiline açıklattırılması, belirlenecek alacak miktarı üzerinden
gerekli harcın alınması için davacı vekiline süre ve imkan tanınması, ondan sonra davanın yürütülmesi
gerekir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/8519,Karar: 2007/9609,Karar Tarihi: 07.06.2007 “
Davacı 17.04.2006 tarihinde davasını ıslah ederek hem kooperatif payı, hem de kırtasiye dükkanı ile
ilgili davasını değer artış payına dönüştürmüştür.(TMK. md. 227) Bu nedenle mahkemece kadının
ıslahtan önceki kooperatif payı ile ilgili tapu iptali ve tescili davasının ispatlanamaması nedeniyle
reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı ise de; Bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı
gerektirmediğinden hükmün bu yönden düzeltilerek onanması gerekmiştir. (HUMK. md. 438 II)”
l) Sözleşme veya dava yolu ile Katılma rejiminden, başka bir mal rejimine geçiş
halinde, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi hali;
TMK md.225/ f.1 gereği “Mal rejimi, ..başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer”
TMK. md. 225/f.2 gereği “Mahkemece, mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi
hallerinde mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer”
TMK Madde 206 - Haklı bir sebep varsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal
rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir.
Özellikle aşağıdaki hallerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir:
1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken
rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında
bilgi vermekten kaçınması,
5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.
Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu
sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.”
“GEREKÇE MADDE 206 - Birinci fıkrada eşlerden birinin istemi üzerine, haklı sebep varsa
hâkim kararıyla mal ayrılığı rejimine dönüşüm düzenlenmiştir. .
İkinci fıkrada kaynak Kanunda olduğu gibi haklı sebeplere örnek niteliğindeki olaylara yer
verilmiştir.
Maddenin son fıkrasında eşlerden birinin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun
bulunması hâlinde, yasal temsilcisinin de "ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun olma" haklı
sebebine dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteme yetkisine sahip olduğu öngörülmüştür. Buna
göre yasal temsilcisinin mal ayrılığına dönüşüm isteminde bulunması sadece, temsil ettiği eşin ayırt etme
gücünden sürekli olarak yoksun olması koşuluna bağlıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/18799,Karar: 2007/7478,Karar Tarihi: 07.05.2007 “ Davacı-
karşı davalı (kadın) dava dilekçesinde, yasal mal rejiminin, mal ayrılığına dönüştürülmesini (T.M.K.206)
de istemiştir. Bu istek, bağımsız olarak harca tabidir. Başvurma harcı alınmıştır. Bu istekle ilgili olarak
da ayrıca peşin maktu harç alınarak, harç noksanlığının tamamlattırılması, hasıl olacak sonuç uyarınca
karar verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/5890,Karar: 2005/8164,Karar Tarihi: 24.05.2005 “ Kocanın
bir başka kadınla yaşamak üzere evi terk etmesinden sonra kadının da ortak konutu terk edip,
çocuklarıyla beraber Diyarbakır'a ailesinin yanına gittiği halen de burada yaşadığı anlaşılmaktadır.
Davalı kadının ayrı yaşamakta haklılığı bu nedenle kabul edilmelidir.
Davalı-davacı kadın, Türk Medeni Kanununun 206. madde uyarınca yasal mal rejimi olan
edinilmiş mallara katılma rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece bu konuda taraf delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı
şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/3039,Karar: 2005/6149,Karar Tarihi: 18.04.2005 “ Tek
başına, eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olmaları yasa uyarınca haklı sebep olarak yorumlanıp mal ayrılığına
geçilmesine karar verilmesi için yeterli değildir. Bunun kabulü; kendi kusurlu davranışıyla ayrı
yaşamaya neden olan eşin; diğer eşin ileride doğabilecek katılma alacağı hakkını ortadan kaldırmasına
olanak tanımak sonucunu doğurur. Bu ise, hiç kimsenin kendi kusurlu davranışıyla kendi lehine sonuç
elde edemeyeceğine yönelik temel hukuk ilkesine aykırı olur.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1733,Karar: 2010/4713,Karar Tarihi: 11.10.2010 “Dava,
TMK.'nun 206. maddesi gereğince açılmış , taraflar arasındaki yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin
mal ayrılığı rejimine dönüştürülmesi isteğine ilişkindir. Olayda, eşlerin fiilen ayrı yaşıyor olmaları da
tek başına mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi için yeterli değildir. O halde, mahkemece isteğin
reddi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/12655,Karar: 2005/15188,Karar Tarihi: 03.10.2005 “: Davacı
kocanın eşler arasındaki edinilmiş mallara katılma rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine ilişkin haklı bir
sebebin varlığını kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Davacı kocanın dönüştürme davasının kabulüne karar
verilmesi isabetsizdir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/2872,Karar: 2004/3909,Karar Tarihi: 29.03.2004 “Medeni
Kanunun 206. maddesi; haklı bir sebebin varlığı halinde hakimin eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut
mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesine karar verilebileceğini hükme bağlamıştır. Davacı eşi
hakkında açmış olduğu boşanma davasının 2.10.2001'de retle sonuçlandığını ayrı yaşadığını belirterek
mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüştürülmesine karar verilmesini istemiştir. 1.1.2002 tarihinde
4721 sayılı Medeni Kanun yürürlüğe girmiş, yasal mal rejiminin edinilmiş mallara katılma rejimi olduğu
kabul edilmiştir. (MK. md. 202) Sözü edilen yasanın 206. maddesindeki beş bent şeklinde yapılan
düzenleme örnek niteliğindedir. Mahkemece tarafların delilleri toplanıp, değerlendirilip sonucu
uyarınca karar verilmesi gerekir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması
usul ve yasaya aykırıdır.”
Ayrıca belirtmek gerekir ki, eşler arasında mal ayrılığına geçiş davası (TMK m. 206) sonucu
mal ayrılığına geçilmişse ya da eşler sözleşme ile başka bir mal rejimine geçmişlerse (TMK m. 203),
eşler arasındaki evlilik devam etmekle birlikte, katılma rejimi sona ermiş olacağı için, katılma alacağı ve
değer artış payı alacağı evlilik sırasında da doğacak ve talep edilebilecektir.
TMK Madde 212 – “Mal ayrılığına geçildiği takdirde, kanunda aksine hüküm
bulunmadıkça, eşler arasında önceki mal rejiminin tasfiyesi, bu rejime ilişkin hükümlere göre yapılır.”
“GEREKÇE MADDE 212 - Madde, İsviçre Medenî Kanununun 192 nci maddesini
karşılamaktadır. Maddede mal ayrılığına geçildiği takdirde önceki mal rejiminin tasfiyesi öngörülmüş,
tasfiyeyi eşlerin kendilerinin yapacaktan ve bu konuda eşlerin o ana kadar tâbi oldukları mal rejimi
hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir. Ancak kanunda aksinin öngörülmüş olduğu hâller maddede
saklı tutulmuştur.”
Ancak evlilik süresince eşler arasında zamanaşımı işlemediğinden, evlilik devam ettiği
sürece katılma alacağı ve değer artış payı alacağı için zaman aşımı işlemeyecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/802,Karar: 2010/3138,Karar Tarihi: 10.06.2010 “Diğer
yandan nikah (evlilik) devam ettiği sürece eşler arasında zamanaşımı işlemediğinden zamanaşımının
başlangıcı; boşanma kararının kesinleştiği tarih olarak kabul edilmelidir. Bu tarihten davanın açıldığı
tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresi geçmemiştir. Öyle ise mahkemece, iddia ve savunma
çerçevesinde tüm taraf delillerinin toplanması ve uyuşmazlığın esası bakımından karar verilmesi
gerekir.”
m) Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı davaları, kamu düzenine ilişkin
olmayıp, taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir.
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2010/2-476,Karar: 2010/504,Karar Tarihi: 13.10.2010 “Dava,
değer artış payı alacağı istemine ilişkindir.
Çekişmeli yargıda taraflarca hazırlama prensibi geçerli olup, hâkim tarafların talepleri ile
bağlıdır. Hâkim, talepte bulunan tarafların iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü delillerle yetinmek
zorundadır. Kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip değildir.”
Somut olay incelendiğinde; eldeki dava 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 227.
maddesine dayalı değer artış payı alacağı istemiyle açılmış, çekişmeli yargıya ilişkin bir davadır. Kamu
düzenini ilgilendiren bir olgunun varlığından söz edilmesi imkanı bulunmamaktadır.
O halde, kamu düzenine ilişkin olmayan ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden (resen) göz
önünde bulundurması gerekmeyen temyize konu dava, taraf iradelerinin hukuki sonuç doğurabileceği
niteliktedir.”
n) Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, miras hükümleri gereğince
paylaştırma yapılmadan önce, Mal Rejiminin tasfiyesi ile var ise Mal rejiminden doğan katılma
alacağı veya değer artış payı alacağının istenebileceği,
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/1293,Karar: 2011/1521,Karar Tarihi: 11.03.2011 “Taraflar
02.08.1986 tarihinde evlenmişler, A.'ın 14.08.2004 tarihinde ölümü ile mal rejimi sona ermiştir
(TMK.'nın 225/1. m.). Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine
kadar 743 sayılı TMK.'nın 170. maddesi uyarınca <mal ayrılığı> bu tarihten ölüm tarihine kadar ise
4721 sayılı TMK.'nın 202. maddesi uyarınca <edinilmiş mallara katılma> rejimi geçerlidir. Dosya
içeriğine, banka, tapu ve nüfus kayıtlarına, bilirkişi raporuna, Hatay Aile Mahkemesi'nin 2008/384 E.
2008/643 K. sayılı dava dosyasına ve tanık anlatımlarına göre; mal rejiminin sona erdiği A.'ın ölüm
tarihinde banka hesabında bulunan 47.005,93 TL'nin 46.806,28 TL'sinin eşler arasında edinilmiş mallara
katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde ölen eş adına bankaya yatırılan edinilmiş mal olduğu, söz
konusu paranın kişisel mal olduğu ileri sürülmüşse de davalı tarafça kanıtlanamadığı (TMK.'nın 222/3.
m.), bu miktar üzerinde sağ eş davasının 1/2 oranda katılma alacağının bulunduğu (TMK.'nın 231, 236/1.
m.) sabittir. Sağ eşinin, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı terekeye ait borç olup, bu
borç çıktıktan sonra ölen eş A. üzerinde kalan diğer yarı pay mirasçılar arasında miras hukuku
hükümlerine göre paylaştırılır. Sağ eş davacının ölen eş A. üzerinde kalan diğer yarı pay üzerinde de
miras hakkı bulunmaktadır. Bu açıklamalar doğrultusunda; davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin ise
aşağıda belirtilenlerin dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
…az yukarıda açıklandığı gibi, sağ eşinin mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak
hakkı terekeye ait ödenmesi gereken borçtur. Buna göre; öncelikle terekeye ait bu borcun sağ eşe
ödenmesi, daha sonra kalan miktar üzerinden yine sağ eşin TMK.'nın 499. maddesine göre oluşan
miras payının belirlenerek hem mal rejiminin tasfiyesinden, hem de miras payından kaynaklanan
alacak miktarlarının toplamı belirlenerek davacının isteği hakkında bir karar verilmesi gerekirken;
davacının miras hakkı göz ardı edilerek, sadece davacı sağ eşin katılma alacağının göz önünde
bulundurulup yazılı miktara hükmedilmesi doğru görülmemiştir.”
o) Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, sağ kalan eşin TMK md.240 gereği aile
konutu üzerinde, katılma alacağına mahsuben intifa ve oturma hakkı, haklı sebeplerin varlığı
halinde de mülkiyet hakkı isteyebilmesi,
TMK Madde 240 – “Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait
olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel
eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul
edilen başka düzenlemeler saklıdır.
Sağ kalan eş, aynı koşullar altında ev eşyası üzerinde kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını
isteyebilir.
Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının
istemiyle intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir.
Sağ kalan eş, mirasbırakanın bir meslek veya sanat icra ettiği ve altsoyundan birinin aynı
meslek veya sanatı icra etmesi için gerekli olan bölümlerde bu hakları kullanamaz. Tarımsal
taşınmazlara ilişkin miras hukuku hükümleri saklıdır.”
“GEREKÇE MADDE 240 - Edinilmiş mallara katılma rejiminde, katılma alacağı istemi, ilke
olarak belirli malların özgülenmesi hakkını kapsamaz.
Maddenin birinci fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve ölüm nedeniyle mal rejiminin
tasfiyesi hâlinde sağ kalan eşe, o ana kadarki yaşantısını koruyabilmek amacıyla, ölen eşiyle birlikte
yaşadıktan konut üzerinde kendisine, katılma alacağına mahsup edilmek üzere, bu yetmez ise bedel
eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteme imkânı getirilmiştir. Maddede eşlerin mal
rejimi sözleşmesiyle aksine düzenlemeleri yapabilecekleri öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrası, birinci fıkradaki koşulların mevcudiyeti hâlinde sağ kalan eşe, ev
eşyası üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasını isteme yetkisini tanımıştır.
Maddenin üçüncü fıkrası, birinci fıkradaki intifa veya oturma hakkı yerine, haklı sebeplerin
varlığı hâlinde, sağ kalan eşin veya ölenin yasal mirasçıların istemiyle, ölen eşiyle birlikte yaşadıktan
konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasını hükme bağlamıştır. Maddede bu haklı sebeplerin neler
olabileceği belirlenmemiştir. Her somut olaya göre bu sebeplerin haklı olup olmadığı hâkim tarafından
değerlendirilecektir.
Maddenin son fıkrasında sağ kalan eşin, ölen eşin meslek ve sanatını icra ettirecek olan
altsoylarının varlığı hâlinde, bu meslek ve sanatın icra edileceği bölümlerde intifa, oturma ya da koşulları
varsa mülkiyet hakkını, kullanamayacağı ifade edilmiştir. Tarımsal taşınmazlara ilişkin miras hukuku
hükümleri, ilgili maddelere yollama yapılarak saklı tutulmuştur.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2007/5770,Karar: 2007/8197,Karar Tarihi: 16.05.2007 “
istek Türk Medeni Kanununun 240. maddesine dayanan; birlikte yaşanılan konut üzerinde, sağ eşin
katılma alacağına mahsuben, mülkiyet olmadığı takdirde intifa veya oturma hakkı tanınmasına
ilişkindir. Mahkemece; davacı sağ eşin katılma alacağı belirlenmeden karar verilmiştir. Davacı sağ eşin;
dava konusu taşınmazdaki yasal mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı (TMK. m. 236, 239)
belirlenmeden, yetmediği takdirde davacının ekleyeceği bedel tespit edilmeden, taşınmaz üzerindeki
davalılara ait miras payları üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.”
“ Uygulama açısından TMK'nın 240 ile aynı Kanun'un 652. maddesi arasında ortak bir yön
bulunduğu ve ortak bir konuyu düzenledikleri görülmekle birlikte aralarında bazı farklar da
bulunmaktadır. TMK'nın 240. maddesine göre, mal rejimi ölüm nedeniyle sona erdiğinde, sağ kalan
eşin bu rejimden kaynaklanan ayni hakkını düzenlemektedir. Yani edinilmiş mallara katılma
alacağı karşılığında mülkiyet hakkının tanınmasını öngörmektedir. TMK'nın 652. maddesinde ise,
eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun, sağ kalan eşin, tereke malları arasında yer alan konut veya
konut eşyası üzerinde mirastan kaynaklanan ayni hakkını düzenlemektedir. TMK'nın 240. maddesi
gereğince sağ kalan eşin, konut ve ev eşyası üzerinde ayni hak isteğinde bulunabilmesi için bazı
koşulların varlığı aranmaktadır. Örneğin, eşler arasında katılma rejiminin bulunması, katılma
rejiminin ölüm nedeniyle son bulması, sağ kalan eşin olması, sağ kalan eşin katılma alacağının
doğması ve sağ kalan eşin ayni hak talep etmesi gibi koşulların gerçekleşmesi gerekmektedir.
TMK'nın 652. maddesi gereğince, sağ kalan eşin konut ve konut eşyası üzerinde ayni hak
istemesinin koşulları ise, şu şekilde açıklanabilir, ölüm olması, sağ kalan eşin varlığı ve mirasçı
olması, tereke malları arasında eşlerin birlikte yaşadıkları konut veya konut eşyasının bulunması
ve sağ kalan eşin konut veya konut eşyasında ayni hak talep etmesi gibi koşullar öngörülmektedir. Görüldüğü gibi, TMK'nın 240 ve 652. maddeleri görünürde ortak yönleri bulunduğu halde
uygulama alanları ve aranan koşullar açıklandığı gibi farklıdır. Katılma alacağı yok ise, mülkiyet
hakkının tanınması TMK'nın 240. maddesi gereğince istenemez. TMK'nın 652. maddesine dayanan
ölüm halinde ise, mal rejimi türü ne olursa olsun, konut ve konut eşyası üzerinde sağ kalan eşin ayni
hakkı tanınmıştır.......Diğer bir deyişle, sağ kalan eşin TMK'nın 240. maddesi gereğince mülkiyet hakkını
talep edebilmesi için bu rejimin tasfiyesi sonucunda ölen eşten alacaklı olması koşuluna bağlıdır. Aksi
halde bu hakkı talep etmeyecektir. TMK'nın 652. maddesinde, az önce değinildiği gibi böyle bir koşul söz
konusu değildir. Miras hakkı karşılığında mülkiyet hakkının tanınması istenilmektedir.” 8.Hukuk
Dairesi,Esas: 2010/1695,Karar: 2010/2923,Karar Tarihi: 01.06.2010 kararı
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1695,Karar: 2010/2923,Karar Tarihi: 01.06.2010 “davacı
vekili dava dilekçesinde, açıkça edinilmiş mallara katılma alacağı karşılığında 39 nolu bağımsız bölümde
murise ait 1/2 pay bakımından mülkiyet hakkının tanınmasını istediği halde mahkemece, TMK'nın 652.
maddesi gözetilerek görevsizlik kararı vermesi doğru değildir. TMK'nın aile konutu ve ev eşyası başlığını
taşıyan 240/1. fıkrasında, <sağ kalan eş eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup
birlikte yaşadıkları konut üzerinde <...kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel
eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir...> aynı maddenin 3. fıkrasında ise,
<...haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle intifa
veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir> denilmektedir. Maddenin metninden
de anlaşıldığı gibi haklı sebeplerin varlığının olup olmadığı mahkemece araştırılıp belirlenmesi
gerekmektedir. Mal rejimi ölümle son bulduğundan sağ kalan eşe bu yönde yükletilebilecek bir kusur da
söz konusu olamaz.
Uygulama açısından TMK'nın 240 ile aynı Kanun'un 652. maddesi arasında ortak bir yön
bulunduğu ve ortak bir konuyu düzenledikleri görülmekle birlikte aralarında bazı farklar da
bulunmaktadır……….
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında TMK'nın 240. maddesi çerçevesinde iddia
ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanarak edinilmiş mallara katılma alacağının olup
olmadığının belirlenmesi, bunun sonucu olarak mülkiyet hakkının tanınıp tanınmaması konusunda olumlu
veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, zamanaşımı ve görevsizlik nedeniyle istekler yönünden
davanın reddine karar verilmesi açıklanan nedenlerle usul ve kanuna aykırıdır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/2065,Karar: 2012/1101,Karar Tarihi: 23.02.2012 “Dava, mal
rejiminden kaynaklanan alacak ve mülkiyet hakkının tanınması isteğine ilişkindir.
Taraflar 07.06.1979 tarihinde evlenmişler, kural olarak eşi B. A. A.'ın 10.11.2006 tarihinde
vefatıyla TMK.nun 225. maddesi uyarınca evlilik ölümle son bulmuştur. Ne var ki, taraflar 30.12.2002
tarihinde Bakırköy 18. Noterliğinde 20851 yevmiye numarasıyla <Düzenleme Şeklinde Edinilmiş Mallara
Katılma Sözleşmesi>ni yapmışlar ve bu sözleşmeyle evlendikleri 7 Haziran 1979 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere aralarında edinilmiş mallara katılma rejimini kabul ettikleri anlaşılmıştır. 4722 sayılı
TMK.nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 10/3. maddesinde; <Şu kadar ki, eşler,
yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin
evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler> denilmiştir. Görüldüğü gibi tarafların maddede
açıklandığı biçimde edinilmiş mallara katılma rejimini evlilik tarihinden geçerli olmak üzere kabul
ettikleri saptanmıştır.
Mahkemece, taraflar arasında geçerli bulunan ve noterlikte düzenlenen edinilmiş mallara
katılma sözleşmesinde yer alan hükümler değerlendirilmediği gibi konuya ilişkin TMK.nun 202, 218 ve
devamı maddeleri ile 239 ve 240. maddeleri karşısındaki hukuki durumda değerlendirilmemiştir.
Mahkemenin gösterdiği ret gerekçesi ise dosya kapsamına uymamaktadır.
Her ne kadar, davacı vekili temyiz dilekçesinde TMK.nun 652/1. fıkrası uyarınca, sağ kalan
eşe tanınan yasal hakkı kullanarak konut ve ev eşyasının mülkiyetinin miras hakkına mahsuben kendisine
(vekil edenine) verilmesini istemiş ise de, uyuşmazlık şu aşamada miras hakkına yönelik olmayıp, mal
rejimi sözleşmesinden kaynaklanan haklara ve TMK.nun mal rejimine ilişkin hükümlerine ilişkin
bulunmaktadır. TMK.nun 652. maddesi uyarınca sağ kalan eş miras payı karşılığında mülkiyet hakkının
tanınmasını isteyebilir. Bu durumda aynı Kanunun 658. maddesinde de, açıkça vurgulandığı üzere
görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir. TMK.nun 240. maddesinde ise, sağ
kalan eş; edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma alacağı karşılığında ev eşyası ve
konut üzerinde mülkiyet hakkının tanınmasını isteyebilir. Bu bakımdan davacı vekilinin bu yöndeki
iddiası pek yerinde görülmemektedir.”
TMK md.240 gereği açılacak davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemesi iken, TMK
md.652 gereği açılacak davalarda görevli mahkeme Sulh Hukuk Mahkemesidir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/11980,Karar: 2011/7046,Karar Tarihi: 26.04.2011 “Davacı;
eşi olan mirasbırakan M. T. T. ile birlikte Bozcaada-Alaybey sok. 505 ada ... parselde yer alan
taşınmazda uzun yıllar birlikte oturduklarını, bu taşınmazın aile konutu olduğunu belirterek Türk Medeni
Kanununun 240/3. ve 652/1. maddeleri gereğince taşınmazın tapu kaydının iptali ile kendi adına tescilini
istemiştir.
Türk Medeni Kanununun 240/1. maddesi: <Sağ kalan eş, eski yaşantısını devam
ettirebilmesi için, ölen eşine ait olup, birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına
mahsup edilmek yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir...> 3.
fıkrası da <Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya ölen eşin yasal mirasçılarının istemiyle
intifa veya oturma hakkı yerine, konut üzerinde mülkiyet hakkı tanınabilir> hükmünü taşımaktadır.
Edinilmiş mallara katılma rejiminde aile konutu üzerinde mülkiyet hakkı isteminde Aile Mahkemesi
görevlidir. (4787 S.K. madde 4)
Eşlerin birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte
yaşadıkları konut varsa, sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet
hakkı tanınmasını isteyebilir. (T.M.K. madde 652/1) Türk Medeni Kanununun 652. maddesine dayanan
isteklerde görevli mahkeme, paylaşma isteklerindeki görev kurallarına göre belirlenmelidir. Her mirasçı,
terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini Sulh
Mahkemesinden isteyebilir. (T.M.K. madde 642) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına
ve ortaklığın giderilmesine ait davalarda Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir. (H.U.M.K. madde 8/11-2)
Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden
dikkate alınır. Bu açıklamalar karşısında her iki istek yönünden ayrı ayrı görev hususu düşünülmeden işin
esasının incelenmesi doğru bulunmamıştır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/15987,Karar: 2008/15044,Karar Tarihi: 12.11.2008 “
Miras bırakan 14.08.2003 tarihinde vefat etmiştir. Eşi ile aralarında 14.12.2002 tarihinde noterde
düzenledikleri sözleşme ile; edinilmiş mallara katılma rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını
kabul etmişlerdir. (4722 s. Yürürlük K.m.10/3) Böyle bir durumda; sağ eşin edinilmiş mallara katılma
rejiminden doğan katılma alacağı; evlenme tarihinden geçerli olmak üzere rejimin sona erdiği tarihe
kadarki edinilmiş mallar (TMK m.219) hesaba dahil edilerek belirlenecektir. (TMK m.228-237) Sağ eş;
birleşen dava ile; 1/2 payı ölen eşine ait olan, birlikte yaşadıkları 1146 parselde kayıtlı (11) no’lu
bağımsız bölüm (mesken) niteliğindeki taşınmaz üzerinde kendisine, katılma alacağına mahsup edilmek
suretiyle ve miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını, bu sebeple aynı taşınmazdaki davacı-
davalılara ait hisselerin iptali ile adına tescilini talep ettiğine göre, istek; hem Türk Medeni Kanunu’nun
240. ve hem de aynı yasanın 652. maddesine dayanmaktadır. Yerel Mahkeme; hükmün gerekçesinde;
<davalı-davacının Türk Medeni Kanunu’nun 240. maddesine dayanan talebinin aile mahkemesinin;
aynı yasanın 652. maddesine dayanan özgüleme isteğinin ise Sulh Hukuk Mahkemesinin görevi
kapsamında olduğunu> kabul ettiği halde; hüküm sonucunda, gerekçeye aykırı olarak bu taleplerin
ikisini de kapsar şekilde bütün halinde görevsizlik kararı vererek dosyanın her iki talep yönünden Aile
Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu taleplerin tefrik edilip her talep için ayrı ayrı
görevsizlik kararı verilerek, Türk Medeni Kanunu’nun 240. maddesine dayanan talep yönünden
dosyanın görevli ve yetkili Aile Mahkemesine; aynı yasanın 652. maddesine dayanan talep yönünden
ise, dosyanın görevli ve yetkili Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, tefrik edilmeksizin
her iki talebin Aile Mahkemesine gönderilmesi sonucunu hasıl eder şekilde hüküm tesisi doğru
bulunmamıştır.”
TMK md.240 gereği, sağ kalan eşin katılma alacağı ve ödeyeceği bedel belirlenirken, eşin ¼
miras payı dikkate alınmalıdır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/20076,Karar: 2007/17542,Karar Tarihi: 13.12.2007 “Dava
sağ kalan eşe Türk Medeni Kanununun 240. maddesi gereği, ölen eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut
üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedelde eklemek sureti ile konut
üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasına ilişkindir.
Dava davacının istemi doğrultusunda kabul edilmiş, davacının taşınmazın 2/3’lük kısmına
1/2 oranında katıldığı kabul edilerek taşınmazın davacının katkısı oranında alacağı mahsup edildikten
sonra 2/3’lük kısmına ilişkin bedelin murisin diğer yasal mirasçısı olan davalıya ödenmesine karar
verilmiş, davacı 2/3’lük kısmın bedelini yatırmıştır.
Davacı sağ kalan eşin Türk Medeni Kanununun 499. maddesi gereği birinci zümre
mirasçılarla birlikte 1/4 oranındaki yasal miras payı mahsup edilecek bedele dahil edilmemiştir.
Davacı sağ kalan eşin Türk Medeni Kanununun 499. madde gereğince 1/4 oranındaki yasal
miras payı nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”
TMK md. 240. ve 652. Maddelerinde tanınan hakları kullanabilmek için, talep konusu
konutun aile konutu olduğunun tespiti için dava açılabilecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/12535,Karar: 2008/14964,Karar Tarihi: 12.11.2008 “Davacı
vekili, dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinin 02.12.2005 tarihinde vefat ettiğini, 3/4 hissesi mirasbırakan
H.. adına kayıtlı olan Ö.. Ü.. köyündeki 1230 parsel sayılı taşınmazdaki meskenin aile konutu olduğunu,
ölen eşinin diğer mirasçıları tarafından bu payla ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, bu
konuttan çıkarıldığı taktirde mağdur olacağını ileri sürerek, konutun aile konutu olduğunun tespitine
karar verilmesini istemiş; Mahkemece; Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesi gereğince meskenin aile konutu
olduğunun tespitinin istenebilmesi için, eşlerin her ikisinin de sağ olması gerektiği, eşlerden birinin
ölümü halinde Türk Medeni Kanunu’nun 240. maddesi gereğince dava açılmasının mümkün olduğundan
bahisle, istek reddedilmiştir.
Olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir. (HUMK. m.76) Somut
olayda davacı, 1/4 payı kendisine, 3/4 payı da ölen eşine ait olan konutun, aile konutu olduğunun tespitini
istemiştir. Davacının, Türk Medeni Kanunu’nun 240. ve 652. maddelerinin kendisine tanıdığı hakları
kullanabilmesi için, böyle bir tespit kararı istemekte hukuki yararı mevcuttur. O halde, mahkemece
yapılacak iş; tarafların tüm delillerini toplayıp, gerektiğinde keşif de yapılıp, bu konutun aile konutu olup
olmadığını tespit etmekten ibarettir. Açıklanan husus üzerinde durulmadan yasal olmayan gerekçe ile
isteğin reddi doğru bulunmamıştır.”
TMK md. 240. ve 652. Maddelerinde tanınan hakları kullanabilmek için, talep konusu
konutun aile konutu olduğunun tespiti için dava açılabilmesine rağmen, tapu kaydına aile konutu şerhi
verilmesi ise talep edilemeyecektir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/10081,Karar: 2008/13491,Karar Tarihi: 16.10.2008 “
davacının; dava konusu taşınmazın, ölen eşiyle birlikte oturdukları konut olduğunun tespitini
istemekte, Türk Medeni Kanunu'nun 240. ve 652. maddesinin sağ eşe tanıdığı haklar bakımından
hukuki yararının bulunduğunun anlaşılmasına göre, davalıların, hükmün tespite ilişkin
bölümüne yönelik temyiz itirazları yersizdir.
Türk Medeni Kanunu'nun 194/3. maddesi gereğince aile konutu verilebilmesi için
evlilik birliğinin devam ediyor olması gerekir. Şerh, diğer eşin konulmasına ilişkin isteğin reddi
gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”
TMK md.240 hükmünden boşanma halinde yararlanma imkanı bulunmamaktadır.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/15348,Karar: 2006/1505,Karar Tarihi: 14.02.2006 “ Boşanma
halinde diğer eşe aile konutunun özgülenmesi konusunda bir hüküm bulunmamasına göre tarafların
aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2005/15849,Karar: 2006/211,Karar Tarihi: 23.01.2006 “: Taraflar
arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde aile konutunun
özgülenme istemi sağ kalan eşe aittir. Boşanma halinde böyle bir istemde bulunulamaz. Aile konutunun
özgülenmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/4506,Karar: 2004/5669,Karar Tarihi: 03.05.2004 “Türk
Medeni Kanununun 240/1. maddesine göre: "sağ kalan eş, eski yaşantısını devam ettirebilmesi için, ölen
eşine ait olup birlikte yaşadıkları konut üzerinde kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise
bedel eklenmek suretiyle intifa veya oturma hakkı tanınmasını isteyebilir; mal rejimi sözleşmesiyle kabul
edilen başka düzenlemeler saklıdır.
Yararlanma hakkı ölüm nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi halinde sağ kalan eşe tanınmış
bir hak olduğu halde, bu hakkın boşanan eşe de tanınması usul ve yasaya aykırıdır.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2003/7632,Karar: 2003/8691,Karar Tarihi: 12.06.2003 “ Yasal mal
rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde ev eşyalarının mülkiyet hakkını isteme hakkı sadece
sağ kalan eşe tanınmıştır. (TMK. md. 240/2). Boşanma veya evliliğin iptaline karar verilmesi halinde
nasıl bir yol izleneceği hakkında bu rejimde herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle aile
konutundaki ev eşyalarının kanuna aykırı olarak boşanan eşe ve çocuğa ömür boyu özgülenmesi yerinde
değildir.”
TMK md.240 gereği açılan bir dava var ise, paydaşlığın giderilmesi istemi ile açılan davada,
söz konusu davanın bekletici melese yapılması gerekecektir.
6.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/2889,Karar: 2004/2885,Karar Tarihi: 19.04.2004 “
Paydaşlığın giderilmesi istemi ile açılan davada davalı ölen eşi ile birlikte binada aile konutu olarak
oturduğunu ve MK.nun 240.maddesine uyarınca kendisine intifa hakkı tanınması için dava açtığını ve o
dava sonucunun beklenilmesini istemiştir. …Medeni Kanun'un 240. maddesine göre… İntifa hakkı için
açılan davanın derdest olduğu anlaşılmakla O dosyanın bu paydaşlığın giderilmesi davası için ön mesele
kabul edilerek sonucunun beklenmesi, ondan sonra bu parsel hakkında bir karar vermek gerekirken,
bundan zühul olunması doğru değildir. Hüküm bu sebeple bozulmalıdır.”
4-KATKI PAYI ALACAĞI TALEBİ VE BELİRLENMESİ:
Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi durumunda, katılma alacağı ve değer artış
payı alacağından ayrı olarak, evlilik 1.1.2002 öncesine dayanıyor ve bu 1.1.2002 öncesi dönemde eşler
arasında Mal Ayrılığı rejimi geçerli iken, eşlerden biri tarafından sahip olunan bir mala, diğer eş
tarafından, yine mal ayrılığı rejimi döneminde yapılan bir katkı varsa, katkı yapan eş bu katkısı sebebiyle
KATKI PAYI ALACAĞINI da talep edilebilecektir.
Mal Ayrılığı Rejiminde, eşlerden her biri, kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa
hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (743. MK m. 186/1). Eşlerden her birinin mallarının
geliri ve kendi kazançları yine kendilerine aittir. (743 .MK m.189). Bir eşin, diğer eşin mal ayrılığı
döneminde edindiği mal değerleri sebebiyle, doğrudan Mal Ayrılığı Rejiminden doğan bir alacağı Eski
TMK gereği söz konusu olmayıp, ancak Mal Ayrılığı Rejimi dönemi için, ayrıca katkısını ispatlaması
halinde, Borçlar Kanunu’nun genel hükümlerine göre bir KATKI PAYI ALACAĞI söz konusu
olabilecektir.
HGK,Esas:2010/8-231,Karar:2010/255,Karar T.:05.05.2010, kararında açıkça izah edildiği
üzere “ 743 Sayılı Kanun'da, eşlerden birinin edindiği mala, diğer eş katkı yapmış ise, sağladığı bu katkı
karşılığını isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararları ile; katkıyı
sağlayan eşin, diğerinden katkısı karşılığı genel hükümlere göre bir tazminat (veya alacak) talep
edebileceği kabul edilmiştir (HGK'nun 01.02.1985 gün ve E: 2-176, K: 57; 28.09.1994 gün ve 1994/2-47
E. - 564 K.; 18.09.1996 gün ve 1996/2-498 E. - 595 K.; 03.02.1999 gün ve 1999/2-56 E. - 40 K.;
07/06/2000 gün ve 2000/2-959 E. - 972 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamları).
Öğretide ise, eşlerin aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi destek
nedeniyle, katkı sağlayan eşin diğer eşe karşı bir alacak hakkına (katkı tazminatına) sahip olduğu ileri
sürülmüştür….
Gerçekten, karı-kocanın kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlama düşüncesi ile, aralarında
akdi bir ilişki kurdukları her türlü duraksamadan uzaktır. Katkı yapılan malın edinme nedeninin
temelinde de, bu düşünce yatmaktadır. Katkıyı sağlayan eşin, diğer eşe bu maddi desteği, bağışlama
olarak kabul etmek de, mümkün değildir.
Diğer taraftan, katkıyı alan eşin, aldığını para olarak iade edeceği düşüncesinde olduğu da,
ileri sürülemez. Çünkü, evlilik birliğinin temelindeki aile birliği düşüncesi buna engel oluşturmaktadır.
Eşler arasındaki bu ilişkinin temelinde kocanın (veya kadının) taşınmazdan katkısı oranında
yararlanacağı esası bulunmaktadır... ( Sinerji İçtihat)
a) Katkı Payı Alacağı, eşler arasındaki Mal Ayrılığı rejimi döneminden doğan bir
alacaktır.
Katkı Payı Alacağı, taraflar arasında Mal Ayrılığı Rejiminin geçerli olduğu dönemde, bir
eşin diğer eşin mal edinimine, iyileştirilmesine ve korunmasına, aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı
dışında kalan maddi desteği/ maddi katkısı nedeniyle doğan bir alacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1855,Karar: 2010/3896,Karar Tarihi: 13.07.2010 “ Eşler
arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava konusu
taşınmazın edinildiğinin ileri sürüldüğü tarihe göre, eşler arasında mal ayrılığı rejimi geçerli
olduğundan, uyuşmazlık, Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmalıdır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/3082,Karar: 2011/146,Karar Tarihi: 20.01.2011 “Davacı
tarafından katkının yapıldığı ve taşınmazların satın alındığı iddia edilen dönem itibariyle eşler arasında
<mal ayrılığı> rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle
sona ermiştir. Dava konusu taşınmazların edinildiğinin ileri sürüldüğü tarih aralığına göre, uyuşmazlık
01.01.2002 tarihinden önceye ilişkin olup eşler arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan Borçlar
Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmalıdır.”
Katkı payı alacağı, değer artış payı alacağı ile karıştırılabilmekte olup,
Katkı Payı Alacağı, eşler arasındaki Mal Ayrılığı rejimi döneminden doğan, bu mal
ayrılığı rejimi döneminde, bir eşin diğer eşin mal edinimine, iyileştirilmesine ve korunmasına, aile
birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi desteği/ maddi katkısı nedeniyle doğan bir
alacak iken,
Değer Artış payı alacağı Edinilmiş Mallara katılma rejiminden doğan, bu katılma rejimi
döneminde, bir eşin diğer eşin mal edinimine, iyileştirilmesine ve korunmasına, aile birliğinin
gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi desteği/ maddi katkısı nedeniyle doğan bir alacaktır.
b) Katkı Payı Alacağının söz konusu olabilmesi için, yapılan bir katkının olması ve
ispat edilmesi gerekmektedir.
*Katkı payı alacağının belirlenmesi için,eşin, diğer eşin malına, edinilmesine, korunmasına,
iyileştirmesine, olağan katkıları aşan maddi ve işgücü katkıları şeklinde bir katkısının olması gereklidir.
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/7902,Karar: 2010/11014,Karar Tarihi: 03.06.2010
“Tarafların 1972 yılında evlendikleri, 11.6.2007 gününde açılan boşanma davası sonucu, boşanmalarına
karar verildiği, kararın 31.1.2008 gününde kesinleştiği, aralarında 1.1.2002 gününe kadar <mal
ayrılığı> bu tarihten sonra da rejimin sona erdiği 11.6.2007 gününe kadar da <edinilmiş mallara
katılma> rejiminin geçerli olduğu tartışmasızdır. (4722 sayılı Yürürlük K.m.10/1)
Davacının evlilikleri süresince aralıklı olarak yevmiyeli işlerde çalıştığı, dava konusu buzağı
ve koyunların aralarında mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde her ikisinin kazançlarıyla birlikte
satın alındığı davacının ayrıca bir kısım takılarını da bozdurarak bunların alımına katkıda bulunduğu,
emek ve bakımı sonucu bunları çoğalttıkları ve birlikte zilyetliklerini devam ettirdikleri anlaşılmaktadır.
Gerçekleşen bu duruma göre, davacı, alımına sağladığı katkı ve emek ve bakımı ile çoğalttığı bu
hayvanlar üzerinde hak sahibidir. O durumda davalı, buzağıları ve koyunları satıp elden çıkardığına
göre, elden çıkarıldığı tarihteki serbest piyasadaki sürüm değerlerinin bu konuda uzman bilirkişiden
sorulup tespiti ile belirlenen bedellerinin 1/2'sinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken isteğin
reddi doğru bulunmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/4501,Karar: 2010/1591,Karar Tarihi: 05.04.2010 “ Taraflar
29.10.1978 tarihinde evlenmişler, davacı tarafından 30.1.2006 tarihinde açılan boşanma davası sonunda
boşanmışlar ve karar 17.10.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Davalının kuaför olduğu, davacının ise ev
hanımı iken davalının dükkanında sigortalı olarak çalıştığı ve her iki tarafın da emekli oldukları dosya
kapsamından anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, mesken, arsa ve aracın dava tarihleri itibarıyla sürüm değerleri
belirlendikten sonra davacının katkı oranını belirlemeye yönelik bilirkişi incelemesi yaptırılmış,
davacının, alımlarda katkısının rapor doğrultusunda 1/2 oranında olduğu kabul edilmiş ise de, bu oranın
hangi esaslara göre belirlendiği karar yerinde gösterilmemiş, bilirkişi raporunda da açıklanmamıştır.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde mahkemece
öncelikle, aracın alımına ilişkin tescil belgesi ile 10 numaralı meskenle ilgili kooperatif üyeliğinden
itibaren ödemeler ve teslimi (ferdi mülkiyete geçiş tarihini) de gösteren tüm belgelerin, tarafların evlenme
tarihinden mesken, arsa ve aracın alım tarihleri itibarıyla çalışmaları ve emeklilikleri sırasında elde
ettikleri gelirler ile bilgileri de içeren kayıtların dosya arasına getirtilmesi gerekir. Bundan sonra
mahkemece yapılacak iş; tarafların, evlenme tarihinden mesken, arsa ve aracın alım tarihleri arasındaki
dönemlerde ayrı ayrı eşlerin toplam gelirlerini olabildiğince gerçeğe uygun olarak belirlemek, bu
gelirlerden tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre kişisel
harcamaları gereğince gelirlerinden sarf edebilecekleri miktarı tespit etmek, bu yapılırken, davalının 743
sayılı TKM'nin 152. maddesinden kaynaklanan evin bakımı yükümlülüğünü de dikkate almak, bunların
dışında kalan kısmı ise tasarruf edebilecekleri kabul edilerek, tasarruf edebilecekleri bu miktarları
toplam tasarruf miktarına oranlamak, bu şekilde tarafların katkılarını oran olarak saptamak, bu
hususlarda uzman bilirkişi veya bilirkişiler kurulundan; taraf, yargıç ve Yargıtay denetimine elverişli,
bilimsel esaslara dayalı rapor almak, davacının edinme değerlerine ne oranda katkı sağladığını,
dosyadaki delillere dayalı olarak gerçeğe uygun şekilde ortaya çıkarmak, belirlenen bu oran ile mesken,
arsa ve aracın dava tarihindeki sürüm değerlerini çarparak katkı nedeniyle davacıya ödenecek tazminat
miktarını tespit etmekten ibarettir. Bunlar yapılmasına rağmen, tazminatın hakiki miktarını tayin etmek
mümkün olmadığı takdirde. Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca, halin mutat cereyanına ve
tarafların mali durumlarına göre davacıya ödenecek tazminat miktarını adalete tevfikan tayin etmek
gerekecektir. Yani hakkaniyet ilkesi gözetilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeden, eksik inceleme ve
yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir. “
*Katkı (olağanüstü katkılar), talepte bulunan eş tarafından ispat edilmelidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/6646,Karar: 2011/5863,Karar Tarihi: 15.11.2011 “ Dava,
01.01.2002 tarihinden önce edinilen mal varlığına yönelik katkı payı alacağı isteğine ilişkindir. Dava
konusu mallar 743 sayılı TKM'nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli
olduğu dönemde edinildiğine göre; taraflar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel
hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. 743 sayılı TMK. nun yürürlükte olduğu;
01.01.2002 tarihinden önce eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın
diğerinden katkı payı karşılığında bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya para ile
ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle katkısının bulunması gerekir. Eşlerden birinin edindiği
mala diğer eşin doğrudan maddi bir katkısı yoksa bu talep kabul edilemez.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1090,Karar: 2010/3110,Karar Tarihi: 10.06.2010 “A. O. ile C.
O. aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair Ankara 9. Aile Mahkemesinden verilen 605/480
s. hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca tetkiki davacı vekili tarafından istenilmiştir……
Mahkemece mevcut deliller takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına,
davacı taraf son oturumda davalarını kanıtlayacak başka delilleri bulunmadığını ileri sürdüğüne göre,
mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiştir “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/5612,Karar: 2011/343,Karar Tarihi: 25.01.2011” Uyuşmazlık
konusu katkı payı alacağı ile edinilmiş mallara katılma alacağının mahkeme hakimince hesaplandığı,
sonuç olarak bağımsız bölüm nedeniyle hesaplanan katkı payı alacağı ve edinilmiş mallara katılma
alacağının belirlendiği ve bu miktarların hüküm altına alındığı görülmüştür. İşe giriş bildirgesine göre
davacının 1.11.1989 tarihinde işe başladığı ve çalışmasını 2002 yılına kadar sürdürdüğü görülmektedir.
Davacının çalıştığı çalışma süresi göz önünde tutulduğunda ve bu çalışmasıyla gelirde elde ettiği
gözetildiğinde davacının uyuşmazlık konusu taşınmaza bir katkısının bulunmadığı düşünülemez. Aksi
durum hayatın olağan akışına aykırı düşer.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6802,Karar: 2010/2624,Karar Tarihi: 17.05.2010 “ Dosya
arasındaki tercümelerden davacının 7.9.1990 tarihinde çalışmaya başladığı, öncesinde ev hanımı olduğu
ve bir gelir elde etmediği, tarafların 1999 yılı Ağustos ayından itibaren ayrı yaşadıkları, 7.9.1990
tarihinden önce ve 1999 yılından sonra dava konusu taşınmazların edinilmesine ve kooperatif hissesine
yapılan ödemelere davacının bir katkıda bulunma imkanı olmadığı, 1990 ile 1999 yılları arasında
edinilen taşınmaz ve kooperatif hissesine yapılan bir ödeme de bulunmadığı toplanan delillerden
anlaşıldığına göre mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında usul ve kanuna aykırı bir yön
görülmemiştir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/19251,Karar: 2010/1757,Karar Tarihi: 04.02.2010 “Eşlerden
birinin edindiği mala, diğer eşin doğrudan maddi bir katkısı yoksa, bu talep kabul edilemez. Başka bir
ifade ile kadının, ev işlerini yapması ve çocuklara bakmış olması, diğer eşin edindiği mala katkı
sayılamaz. Sonuç olarak; 1.1.2002 tarihinden önce; eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu
dönemde, kadın veya kocanın diğerinden katkı payı karşılığı bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka,
parasal veya para ile ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle bir katkısının olması gerekir. (HGK.
18.6.2008 gün ve 2008//2-432-444 sayılı kararı) Davacı dava konusu taşınmaza katkıda bulunduğunu
kanıtlayamamıştır. O halde taşınmaz hakkındaki davanın reddi gerekirken, usul ve yasaya aykırı olan
bilirkişi raporu esas alınarak taşınmaz hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/13591,Karar: 2007/4966,Karar Tarihi: 27.03.2007 “
Davacının, daha evvelce hiç tanımadığı, oğlunun arkadaşının patronu olan tanığa, 1989 yılında
karşılığında hiçbir senet ve teminat almaksızın o tarihte oldukça yüklü denebilecek bir parayı vermiş
olması hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Davacı bu paranın kaynağını gösterebilmiş de
değildir. Bu bakımdan tanığın beyanı tek başına yeterli görülmemiştir. Davacı başka bir delil de
getirememiştir. Toplanan deliller, davacının, davalıya ait taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu kabule
yeterli değildir. İsteğin reddi gerekir.”
13.Hukuk Dairesi,Esas: 2002/6349,Karar: 2002/8291,Karar Tarihi: 04.07.2002 “ Davacı,
davalı ile evli olduklarını, boşanma davası açtığını, evlilik birliği sırasında kendisine ait evin davalı
tarafından satıldığını kooperatif hissesi ve otomobilinde davalı tarafından satıldığını ileri sürerek ev
değeri ve katkı payı olarak şimdilik 15.000.000.000TL. nin faizi ile birlikte ödetilmesine karar verilmesini
istemiştir. Evin ortak katkılarla alınıp ortak tasarruf edildiği diğer tanıklar tarafından da açıklanmıştır.
Davacı eşi Medeni Kanunun 190. maddesi uyarınca evin gerekli harcamalarına katılmayı aşan
katılımları kocanın mal varlığının artmasını sağlamış ise bu artışın tahsili gerekir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/2870,Karar: 2009/5842,Karar Tarihi: 07.12.2009 “ Davacı
altınlarını bozdurularak kooperatif evinin borcunun ödendiğini iddia ettiğine göre bu iddiasını ve altın
parasının verildiği tarihi kanıtlamakla yükümlüdür.”
Katkı miktarının geri iade edildiğinin ileri sürülmesi halinde, ispat yükü karşı tarafa
geçmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/6188,Karar: 2010/2483,Karar Tarihi: 11.05.2010 “ Davalı
vekilinin cevap dilekçesinde; davacıya ilişkin altınların kooperatife üye olurken alındığını ancak
sonradan iade ettiğini ileri sürmüştür. Dosya içerisine toplanan delillere göre alınan altınların iadesi
kanıtlanamadığından davacının altınları ile kooperatife üye olurken katkıda bulunduğunun kabulü
gerekir.
c) Katkı Payı Alacağının Belirlenmesi ve Hesabı
*Katkı Payı Alacağının belirlenmesini sağlayacak katkı oranı , katkı yapılan malın katkı
tarihindeki değeri ve yapılan katkı miktarına göre belirlenecek,
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/7241,Karar: 2010/2360,Karar Tarihi: 06.05.2010 “ Geçim
yükümlülüğünün nazara alınarak, davacının çalışmaya başladığı tarihten itibaren kalan inşaat bedeline
ve ödemelerine katkı oranının belirlenmesi, belirlenen oranın taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenen
değeri ile çarpılarak bulunacak katkı payı alacağına hüküm olunması gerekirken, varsa borçların
hesaplamada göz önünde tutulması, davacının katkıda bulunduğu dönem ve kısım göz önüne
alınmaksızın davalı taşınmazın toplam değeri üzerinden hesaplanan bilirkişi raporuna itibarla katkı
payı alacağına hükmedilmesi doğru değildir.”
*Bulunan katkı oranına ve malın, açılan alacak davasının dava tarihindeki değerine göre de,
katkı payı alacağı hesaplanacaktır.
Malın değerlendirmeye alınacak tarihi açısından da, katkı payı alacağı, değer artış payı
alacağından farklılık taşınmakta olup,
Değer Artış payı alacağında, malın tasfiye anı değeri dikkate alınacak iken,
Katkı payı alacağında, malın dava tarihi değeri dikkate alınacaktır.
Katkı payı Alacağının Hesabı
Edinmeye,iyileştirmeye
Katkı payı Alacağı = Malın dava tarihi anındaki değeri X korumaya katkı miktarı
malın katkı tarihindeki değeri
Yargıtay Kararları gereğince;
Mal Ayrılığı Rejiminde, eşler evlilik birliği içinde edinilen mal varlığı için, BK genel
hükümleri gereğince, katkıları oranında katkı payı alacağı hakkına sahiptirler, katkı payı alacağını
belirlemek için, eşlerin evlenme tarihinden, dava konusu mal varlığının edinildiği tarihe kadar olan tüm
gelirleri hesaplanmalı, tarafların gelirleri birbirlerine oranlanarak katkı oranının olabildiğince gerçeğe
uygun olarak tespit edilmesi sağlanmalı, bu tespit yapılırken
tarafların ekonomik ve sosyal durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre davalı
kadının kişisel harcamaları ile TMK. nun 190. maddesi gereğince aile masraflarına iştiraki
nedeniyle gelirinden sarf edebileceği miktarın dışında kalan kısmın ise tasarruf edebileceği kısım
olduğu ve davacı kocanın TMK. nun 152. maddesinden kaynaklanan eşin ve çocukların iaşe
yükümlülüğü de dikkate alınarak evi geçindirme ve bakım yükümlülüğü uyarınca yapması gereken
harcamalar çıktıktan sonra yapabilecekleri tasarruf miktarı belirlenmeli,
bundan sonra toplam tasarruf miktarı karşısında davacı eşin tasarruf oranı bulunmalı,
bulunan bu oran dava konusu mal varlığının dava tarihindeki değeri ile çarpılarak, katkı payı alacağı
tespit edilmelidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/5863,Karar: 2010/1479,Karar Tarihi: 01.04.2010 “Taraflar
28.5.1988 tarihinde evlenmiş, 27.6.2003 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 31.10.2003
tarihinde kesinleşmesi ile evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında
1.1.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK.nun 170. maddesi uyarınca <mal ayrılığı>, bu tarihten mal
rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı 27.6.2003 tarihine kadar ise 4721 sayılı TMK.nun 202.
maddesi hükmü uyarınca yasal <edinilmiş mallara katılma> rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal
rejimi TMK.nun 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava
konusu 18106 ada 1 parselde 1/180 arsa paylı 13. Blok 1 no.lu bağımsız bölüm 26.10.2000 tarihinde
davalı A. adına satın alma suretiyle edinilmiş, 11.5.2001 tarihinde dava dışı üçüncü kişilere satış
suretiyle devredilmiştir.
Dava konusu taşınmazın edinim ve satış tarihinde eşler arasında 743 sayılı MK.nun 170.
maddesi hükmü uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel
hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş; tarafların evlenme tarihinden taşınmazın edinildiği 26.10.2000
tarihine kadar olan tüm gelirlerinin belirlenmesine yarayan evrakların dosya arasına getirtilerek
konulması, bundan sonra gerektiği takdirde dosyanın bilirkişiye tevdii ile davacının belirttiği <maaş
geliri yanında G... Konut Yapı Kooperatifindeki hissesini devrederek niza konusu taşınmazın alımına
katkıda bulunduğunu> yönündeki iddiası ile davalının <belirtilen kooperatif hissesinin satışından elde
edilen gelirin davacı adına tescil edilen araç alımında kullanıldığı ve artanın banka hesabına yatırıldığı>
yönündeki savunmaları da gözönünde bulundurularak her eşin ayrı ayrı toplam gelirlerinin hesaplanması
bu süre içinde davalı kocanın 743 sayılı TKM'nin 152. maddesi hükmü uyarınca aileyi geçindirme
yükümlülüğü ile eşlerin sosyal ve ekonomik statüleri göz önünde bulundurularak yapabilecekleri
kişisel giderleri çıktıktan sonra her birinin tasarruf yapabilecekleri miktar belirlenmeli, daha sonra
davacının tasarruf miktarının toplam tasarruf miktarı karşısındaki oranı saptanmalı bu oranının dava
konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri ile çarpılarak davacının katkı payı alacağı tespit edilmelidir.
Mahkemece az yukarıda belirtilen eksiklik giderilmeden yanlış hesaplama ile verilen kararı doğru
değildir.” 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “ Taraflar
19.10.1984 tarihinde evlenmişler. 3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma
kararı 24.4.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumunda olup,
davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir
yapılmıştır. Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren
mal rejiminin sona erdiği 3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Kooperatife üye olunan 5.4.1997 tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar olan dönem için mal
ayrılığı rejimi gereğince, kooperatifin (6 nolu dairenin) 1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun
belirlenmesi, kooperatife üye olunan tarih itibarıyla tarafların gelirlerinin birbirlerine oranlanarak katkı
oranının olabildiğince gerçeğe uygun olarak tespit edilmesi, bu tespit yapılırken tarafların ekonomik ve
sosyal durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre davalı kadının kişisel harcamaları ile TMK.
nun 190. maddesi gereğince aile masraflarına iştiraki nedeniyle gelirinden sarf edebileceği miktarın
dışında kalan kısmın ise tasarruf edebileceği kısım olduğunun ve davacı kocanın TMK. nun 152.
maddesinden kaynaklanan eşin ve çocukların iaşe yükümlülüğünün dikkate alınması, bu hususlarda
uzman bilirkişi veya bilirkişiler kurulundan ilmi esaslara uygun, maksada elverişli rapor alınması,
davacının edinimde ne oranda katkı sağladığının dosyadaki delillere uygun şekilde ortaya çıkarılması,
belirlenen bu oran ile dairenin 1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun dava tarihindeki sürüm değerinin
çarpılarak edinimde katkı nedeniyle davacıya ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, buna rağmen
tazminatın hakiki miktarının tayini mümkün olmadığı takdirde Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca
halin mutat cereyanına ve tarafların mali durumlarına göre davacıya ödenecek tazminat miktarının
adalete tevfikan tayin edilmesi gerekir. Dairenin dava tarihinden önce üçüncü kişiye devredildiği dikkate
alınarak hakim, davacı eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. (TMK.nun 227/3
m.) “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/5863,Karar: 2010/1479,Karar Tarihi: 01.04.2010 "Dava
konusu 18106 ada 1 parselde 1/180 arsa paylı 13. Blok 1 no.lu bağımsız bölüm 26.10.2000 tarihinde
davalı A. adına satın alma suretiyle edinilmiş, 11.5.2001 tarihinde dava dışı üçüncü kişilere satış
suretiyle devredilmiştir. Dava konusu taşınmazın edinim ve satış tarihinde eşler arasında 743 sayılı
MK.nun 170. maddesi hükmü uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan uyuşmazlığın Borçlar
Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir. Buna göre, eşlerin birbirlerinin mal
varlıklarının edinilmesine katkılarının kanıtlanması durumunda, katkı oranında alacak hakkı
doğar...Mahkemece yapılacak iş; tarafların evlenme tarihinden taşınmazın edinildiği 26.10.2000 tarihine
kadar olan tüm gelirlerinin belirlenmesine yarayan evrakların dosya arasına getirtilerek konulması,
bundan sonra gerektiği takdirde dosyanın bilirkişiye tevdii ile davacının belirttiği <maaş geliri yanında
G... Konut Yapı Kooperatifindeki hissesini devrederek niza konusu taşınmazın alımına katkıda
bulunduğunu> yönündeki iddiası ile davalının <belirtilen kooperatif hissesinin satışından elde edilen
gelirin davacı adına tescil edilen araç alımında kullanıldığı ve artanın banka hesabına yatırıldığı>
yönündeki savunmaları da göz önünde bulundurularak her eşin ayrı ayrı toplam gelirlerinin
hesaplanması bu süre içinde davalı kocanın 743 sayılı TKM'nin 152. maddesi hükmü uyarınca aileyi
geçindirme yükümlülüğü ile eşlerin sosyal ve ekonomik statüleri göz önünde bulundurularak
yapabilecekleri kişisel giderleri çıktıktan sonra her birinin tasarruf yapabilecekleri miktar belirlenmeli,
daha sonra davacının tasarruf miktarının toplam tasarruf miktarı karşısındaki oranı saptanmalı bu
oranının dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri ile çarpılarak davacının katkı payı alacağı
tespit edilmelidir."
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/1028,Karar: 2011/6069,Karar Tarihi: 21.11.2011 “ Tarafların
yurtiçi ve davalının yurtdışındaki çalışma ve gelirlerine ilişkin belgeler ile E... Yapı Kooperatifi'ne ait
üyelik kaydı, taksitlerin ödenmesine ilişkin belgeler ile 4 nolu bağımsız bölümün fiilen hangi tarihte teslim
edildiğine ve içinde oturmaya başlandığına ilişkin kayıt ve belgelerin bulundukları yerlerden getirtilerek
dosya arasına konulması, evlenme tarihi ile kooperatif ödemelerine ilişkin eşlerin ayrı ayrı gelirlerinin
olabildiğince gerçeğe uygun olarak belirlenmesine çalışılması, bu gelirlerden tarafların ekonomik ve
sosyal durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre kişisel harcamalarının ayrı ayrı tespit edilmesi,
davalı kocanın aileyi geçindirme yükümlülüğü de göz önünde bulundurularak yapabilecekleri tasarruf
miktarlarının ayrı ayrı bulunması, daha sonra tarafların tasarruf miktarlarının toplam tasarruf miktarı
içerisindeki katkı oranlarının ne olduğunun saptanması, davacıya ait katkı oranının taşınmazın dava
tarihindeki değeri ile çarpılarak davacının katkı payı alacağının belirlenmesi, bu konuda bir hukukçu, bir
mali müşavir ve bir inşaatçıdan oluşan bilirkişi kurulundan yeniden taraflar, mahkeme ve Yargıtay'ın
denetimine açık rapor alınması, bağımsız bölüme ait ödemelerin bir bölümü 01.01.2002 tarihinden
sonraya sarkmış ise, bu yönde de hesabın yapılması, katılma alacağı bakımından durumun
değerlendirilmesi; ondan sonra esas hakkında karar verilmesi gerekir.”
Yargıtay Kararları gereğince; katkı nedeniyle davacıya ödenecek tazminatın hakiki
miktarının tayini mümkün olmadığı takdirde Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca halin mutat
cereyanına ve tarafların mali durumlarına göre davacıya ödenecek tazminat miktarının adalete
tevfikan tayin edilmesi gerekir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/3121,Karar: 2010/114,Karar Tarihi: 15.01.2010 “ Taraflar
19.10.1984 tarihinde evlenmişler. 3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma
kararı 24.4.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumunda olup,
davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir
yapılmıştır. Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren
mal rejiminin sona erdiği 3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Kooperatife üye olunan 5.4.1997 tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar olan dönem için mal
ayrılığı rejimi gereğince, kooperatifin (6 nolu dairenin) 1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun
belirlenmesi, kooperatife üye olunan tarih itibarıyla tarafların gelirlerinin birbirlerine oranlanarak katkı
oranının olabildiğince gerçeğe uygun olarak tespit edilmesi, bu tespit yapılırken tarafların ekonomik ve
sosyal durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre davalı kadının kişisel harcamaları ile TMK. nun
190. maddesi gereğince aile masraflarına iştiraki nedeniyle gelirinden sarf edebileceği miktarın dışında
kalan kısmın ise tasarruf edebileceği kısım olduğunun ve davacı kocanın TMK. nun 152. maddesinden
kaynaklanan eşin ve çocukların iaşe yükümlülüğünün dikkate alınması, bu hususlarda uzman bilirkişi
veya bilirkişiler kurulundan ilmi esaslara uygun, maksada elverişli rapor alınması, davacının edinimde
ne oranda katkı sağladığının dosyadaki delillere uygun şekilde ortaya çıkarılması, belirlenen bu oran ile
dairenin 1.1.2002 tarihindeki inşaat durumunun dava tarihindeki sürüm değerinin çarpılarak edinimde
katkı nedeniyle davacıya ödenecek tazminat miktarının tespit edilmesi, buna rağmen tazminatın hakiki
miktarının tayini mümkün olmadığı takdirde Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca halin mutat
cereyanına ve tarafların mali durumlarına göre davacıya ödenecek tazminat miktarının adalete
tevfikan tayin edilmesi gerekir. Dairenin dava tarihinden önce üçüncü kişiye devredildiği dikkate
alınarak hakim, davacı eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirleyecektir. (TMK.nun 227/3
m.) “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/5612,Karar: 2011/343,Karar Tarihi: 25.01.2011 “Dava,
1.1.2002 tarihinden önce edinilen taşınmaza yapılan katkı payı alacağı ile 1.1.2002 tarihinden sonra
yapılan ödemelerden doğan edinilmiş mallara katılma alacağı isteğine ilişkindir.(743 s. TKM.m.170,
4721 s. TMK.m 231)
Bu tür davalarda fedakarlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet ilkeleri sıkça
uygulanabilmektedir. BK.nun 42. maddesinde; <zararın katkı miktarını ispat etmek mümkün olmadığı
takdirde hâkim, halen mutad cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazarı itibaren
alarak onu adalete tevfikan tayin eder> denilmektedir. Hâkim hakkaniyete uygun takdir yetkisini işte bu
hükümden almaktadır. Öte yandan kararı veren hakim, hal ve duruma göre BK. nun 42. maddesinden
yararlanabilmektedir. Her ne kadar mahkemece dosya bilirkişiye verilerek gerekli hesaplama işlemini
yapmamış ve bizzat mahkeme hakimince yapılmış ise de yapılan araştırma, inceleme ve değerlendirme az
önce açıklanan ilkelere ve belirtilen kanun maddesine uygun olarak yapıldığı görülmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/4501,Karar: 2010/1591,Karar Tarihi: 05.04.2010 “Yerel
mahkemece, mesken, arsa ve aracın dava tarihleri itibarıyla sürüm değerleri belirlendikten sonra
davacının katkı oranını belirlemeye yönelik bilirkişi incelemesi yaptırılmış, davacının, alımlarda
katkısının rapor doğrultusunda 1/2 oranında olduğu kabul edilmiş ise de, bu oranın hangi esaslara göre
belirlendiği karar yerinde gösterilmemiş, bilirkişi raporunda da açıklanmamıştır. Mahkemece yapılan
araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. O halde mahkemece öncelikle, aracın alımına
ilişkin tescil belgesi ile 10 numaralı meskenle ilgili kooperatif üyeliğinden itibaren ödemeler ve teslimi
(ferdi mülkiyete geçiş tarihini) de gösteren tüm belgelerin, tarafların evlenme tarihinden mesken, arsa ve
aracın alım tarihleri itibarıyla çalışmaları ve emeklilikleri sırasında elde ettikleri gelirler ile bilgileri de
içeren kayıtların dosya arasına getirtilmesi gerekir. Bundan sonra mahkemece yapılacak iş; tarafların,
evlenme tarihinden mesken, arsa ve aracın alım tarihleri arasındaki dönemlerde ayrı ayrı eşlerin toplam
gelirlerini olabildiğince gerçeğe uygun olarak belirlemek, bu gelirlerden tarafların ekonomik ve sosyal
durumları, yaşam tarzları, hayat düzeylerine göre kişisel harcamaları gereğince gelirlerinden sarf
edebilecekleri miktarı tespit etmek, bu yapılırken, davalının 743 sayılı TKM'nin 152. maddesinden
kaynaklanan evin bakımı yükümlülüğünü de dikkate almak, bunların dışında kalan kısmı ise tasarruf
edebilecekleri kabul edilerek, tasarruf edebilecekleri bu miktarları toplam tasarruf miktarına oranlamak,
bu şekilde tarafların katkılarını oran olarak saptamak, bu hususlarda uzman bilirkişi veya bilirkişiler
kurulundan; taraf, yargıç ve Yargıtay denetimine elverişli, bilimsel esaslara dayalı rapor almak,
davacının edinme değerlerine ne oranda katkı sağladığını, dosyadaki delillere dayalı olarak gerçeğe
uygun şekilde ortaya çıkarmak, belirlenen bu oran ile mesken, arsa ve aracın dava tarihindeki sürüm
değerlerini çarparak katkı nedeniyle davacıya ödenecek tazminat miktarını tespit etmekten ibarettir.
Bunlar yapılmasına rağmen, tazminatın hakiki miktarını tayin etmek mümkün olmadığı takdirde.
Borçlar Kanununun 42. maddesi uyarınca, halin mutat cereyanına ve tarafların mali durumlarına
göre davacıya ödenecek tazminat miktarını adalete tevfikan tayin etmek gerekecektir. Yani hakkaniyet
ilkesi gözetilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu ile
hüküm tesisi doğru görülmemiştir. “
5- KATKI PAYI ALACAĞINDA UYGULANACAK HÜKÜMLER:
a) Katkı Payı Alacağı hakkı ayni hak olmayıp nispi alacak hakkıdır.
Katkı Payı Alacağı hakkı ayni bir hak olmayıp, nispi bir alacak hakkıdır. Hak sabinin bu
hakka dayanarak mülkiyet- tapu iptali ve tescil talebi söz konusu olamayacaktır.
1.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/2761,Karar: 2004/5195,Karar Tarihi: 04.05.2004 “ Dava,
evlilik birliği içerisinde edinilen 6 parselde kayıtlı 7 nolu bağımsız bölüm vasıflı taşınmazın tapu kaydının
katkı payı oranında iptali ile tescili, olamadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu taşınmazın davacının katkısı ile alındığı
anlaşılmaktadır. Ancak, davada 7.10.1953 tarih 8/7 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca ayın
isteme olanağının bulunmadığı açıktır. Ne var ki, davacı ayın isteği yanında tazminat talebinde de
bulunmuştur.
Hal böyle olunca, çekişmeli taşınmazın dava tarihindeki değerinin saptanması, davacının
taşınmaz alımına katkısının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/3912,Karar: 2004/5178,Karar Tarihi: 22.04.2004 “ Taraf
eşlerden kadının katkı payına ilişkin maddi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiği halde,
kabul edilen miktar üzerinde, karar tarihindeki yasal nisbi vekalet ücreti takdir edilmemesi usul ve
yasaya aykırıdır.” 13.Hukuk Dairesi,Esas: 2003/8076,Karar: 2003/12975,Karar Tarihi: 03.11.2003 “ Davacı,
davalı ile evlilik birliği süresince edinmiş oldukları taşınmaz mallar ve otomobiller üzerindeki katkı
payının ödetilmesini istemiştir. Mahkemece malların edinilmesinde davacının katkısı olduğu kabul
edilerek davanın kabulüne karar verilmişse de, davacının katkı payı hesaplanmamıştır. Mahkemece,
konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle davaya konu olan taşınmazlar ve otomobillerin
değerleri, davacının bu malların edinilmesindeki katkı miktarı belirlenmeli, kısmi dava olarak açılan bu
davada davacının isteyebileceği toplam katkı miktarı tespit edildikten sonra taleple bağlı kalınmak
suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir.”
Katkı Payı Alacağına dayanılarak mülkiyet- tapu iptali ve tescil talebi söz konusu
olamayacaktır. Ancak Yargıtay bir kararında, katkı payı ( değer artış payı) alacağına dayanarak, muvazaa
sebebiyle açılan tapu iptali ve tescil talebini kabul etmiştir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2292,Karar: 2011/381,Karar Tarihi: 26.01.2011 “ Dava;
bankadan çekilen-kredi taksitlerinin ödenmesi suretiyle edinilen taşınmaza (daireye) yapılan katkıdan
doğan katkı payı (değer artış payı) alacağı ile şahsi hak nedeniyle muvazaa hukuksal sebebine dayalı
olarak açılan tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. İşin esası bakımından yapılan incelemede; davacı,
kredi taksitlerini ödediği ve bundan dolayı alacaklı bulunduğu belgelerle, bilirkişi raporları ve ek raporla
kanıtlanmıştır. Diğer yandan, davalı F. daireyi annesine devretmekle, davacıdan mal kaçırdığı ve
alacağının tahsilini oldukça zorlaştırdığı somut bir olgudur. Davacı da şahsi hakkına dayanarak
belirtilen hukuki sebeple eldeki tapu iptali ve tescil davasını açmıştır. Borçlar Kanunu'nun 18.
maddesinde muvazaa hukuksal sebebi için öngörülen objektif ve sübjektif unsurların somut olayda
gerçekleştiği dosyaların kapsamlarıyla açıklığa kavuşmuştur. Bu bakımdan mahkemece, her iki dava için
gösterdiği gerekçe yerinde ve yeterli bulunmuştur.”
b) Katkı Payı Alacağı davaları nispi harca ve nispi vekalet ücretine tabidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2531,Karar: 2010/4228,Karar Tarihi: 21.09.2010 “Somut
olayda, tapu iptali ve tescil isteğinin reddi kararı yerindedir. Ancak, mahkemece, ikinci istek konusunda
olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru değildir. Bu bakımdan öncelikle ıslah dilekçesi
kapsamı gereğince kısmi ıslah ile istenen alacak miktarının davacı vekiline açıklattırılması, belirlenecek
alacak miktarı üzerinden gerekli harcın alınması için davacı vekiline süre ve imkan tanınması, ondan
sonra davanın yürütülmesi gerekir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/15733,Karar: 2007/4085,Karar Tarihi: 15.03.2007 “ Davacı,
davalıya ait evin yapımına, ailesinden miras kalan yerleri satıp katkıda bulunduğunu, evin evlilik birliği
içinde müşterek katılımları ile yapıldığını ileri sürerek bu nedenle davalıdan maddi tazminat talebinde
bulunmuştur. Katkıya dayalı istek, boşanmanın eki niteliğinde olmayıp nispi harca tabidir. Davacı
başvurma harcı yatırdığına göre, maddi tazminat isteğiyle ilgili olarak nispi peşin harç noksanlığının
tamamlanması için davacıya süre verilmeli, harç noksanlığı tamamlandığı takdirde istek
değerlendirilmelidir. “
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/15443,Karar: 2007/3623,Karar Tarihi: 08.03.2007 “
Davacının, eve yönelik katkı payı isteği ve bankadaki paranın paylaştırılması talebi boşanmanın eki
niteliğinde bulunmamaktadır. Boşanma kararı kesinleşmiş olmakla, taraflar arasındaki mal rejimi sona
erdiğinden tasfiye incelenebilir hale gelmiştir. Kocanın bu istemi nispi harca tabidir.”
c) Katkı Payı Alacağının boşanmanın eki niteliğinde olmaması,
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/15733,Karar: 2007/4085,Karar Tarihi: 15.03.2007 “ Davacı,
davalıya ait evin yapımına, ailesinden miras kalan yerleri satıp katkıda bulunduğunu, evin evlilik birliği
içinde müşterek katılımları ile yapıldığını ileri sürerek bu nedenle davalıdan maddi tazminat talebinde
bulunmuştur. Katkıya dayalı istek, boşanmanın eki niteliğinde olmayıp nispi harca tabidir. Davacı
başvurma harcı yatırdığına göre, maddi tazminat isteğiyle ilgili olarak nispi peşin harç noksanlığının
tamamlanması için davacıya süre verilmeli, harç noksanlığı tamamlandığı takdirde istek
değerlendirilmelidir. “
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/21348,Karar: 2007/16918,Karar Tarihi: 04.12.2007 “ Dava
katkı payı alacağı davasına ilişkin olup taşınmazlar evlilik birliği içinde edinilmiş ve boşanma hükmü
kesinleşmeden katkı payına ilişkin dava dinlenemeyeceğinden boşanma davasının sonucu beklenmelidir.” 2.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/15443,Karar: 2007/3623,Karar Tarihi: 08.03.2007 “
Davacının, eve yönelik katkı payı isteği ve bankadaki paranın paylaştırılması talebi boşanmanın eki
niteliğinde bulunmamaktadır. Boşanma kararı kesinleşmiş olmakla, taraflar arasındaki mal rejimi sona
erdiğinden tasfiye incelenebilir hale gelmiştir. Kocanın bu istemi nispi harca tabidir.”
2.Hukuk Dairesi,Esas: 2004/3912,Karar: 2004/5178,Karar Tarihi: 22.04.2004 “ Taraf
eşlerden kadının katkı payına ilişkin maddi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiği halde,
kabul edilen miktar üzerinde, karar tarihindeki yasal nisbi vekalet ücreti takdir edilmemesi usul ve
yasaya aykırıdır.”
d) Katkı Payı Alacağı Davasının eşlerden her biri veya mirasçıları ile diğer eş veya
onun mirasçıları arasında da görülebileceği,
Katkı Payı Alacağı davası, eşler arasında görülebileceği gibi, mal rejiminin ölüm ile sona
ermesi halinde veya hak sahibi eşin vefatı halinde eş ve mirasçılar arasında da görülebilecektir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2285,Karar: 2010/4122,Karar Tarihi: 20.09.2010 “Davacı Y.
ve arkadaşları vekili, tarafların ortak miras bırakanı Z. ile davalı A. evli iken 03.10.2007 tarihinde
öldüğünü evlilik birliği içinde edinilerek davalı adına kaydedilen İzmir Bayraklı'da 36045 ada 4 parsel
sayılı taşınmazın miras bırakan ve davalı tarafından birlikte çalışarak edindiklerini, miras bırakanın
SSK'ya tabi çalışan olup, katkı alacağının en az yan hisse olduğunu, yan hissenin vekil edenleri adına
tescilini, bu mümkün olmazsa fazlaya dair haklan saklı kalmak kaydıyla dava konusu taşınmazın dava
tarihindeki değerinden 6.000,00.-TL para alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle
birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Tarafların miras bırakanı Z. ile davalı A. 09.09.1980 tarihinde evlenmiş, Z.'nın 03.10.2007
tarihinde ölümüyle mal rejimi sona ermiştir. (TMK'nun 225/1. madde) Miras bırakan Z.'nın ölümü
üzerine geriye mirasçı olarak taraflar kalmıştır…
Olayda; 743 sayılı TKM'nin 5. maddesi yoluyla BK'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık
zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Mahkemece, tarafların miras bırakanı Z.'nın ölmesi nedeniyle
davalı ile arasındaki evliliğin ve mal rejiminin sona erdiği 03.10.2007 tarihinden eldeki davanın açıldığı
tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili deliller
toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken 1 yıllık zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle yazılı
şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4114,Karar: 2011/2038,Karar Tarihi: 11.04.2011 “Davacılar
Z. ve arkadaşları vekili, davalıların miras bırakanı M. ile vekil edenlerinin miras bırakanı N.'ın evli
iken iki çocukları ile birlikte 26.04.2003 tarihinde karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüklerini,
ölüm saatleri belirlenemediğinden aynı anda öldükleri varsayılarak birlikte ölüm karinesi sonuçlarına
göre veraset ilamının alındığını, evlilik birliği içerisinde edinilerek davalıların murisi eşlerden M. adına
kaydedilen 1812 ada 88 parselde kayıtlı A2 blok zemin kattaki 4 nolu daire, 310 ada 17 parselde kayıtlı 1.
kat 5 nolu daire ve M... Evleri B... Konut Yapı Kooperatifindeki taşınmazların edinilmesinde vekil
edenlerinin murisleri Nigar'ın daha fazla katkısının bulunduğunu en azından yarı oranda hakkı
olduğunu, bu nedenle, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1000 TL katılma alacağı ile bu hakların
kullanılamaması nedeniyle mahrum kalınan 500 TL maddi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan
tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, ………… davanın ölüm tarihinden itibaren 1 yıllık dava zamanaşımı süresi içinde
açılmadığını, murislerinin gelirleri ile edinilen mallar olduğunu açıklayarak davanın reddini
savunmuşlardır.
Mahkemece ölümün gerçekleştiği 27.04.2003 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık
zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili olarak dava konusu her üç taşınmaz
bakımından deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık zamanaşımının
geçtiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.”
e) Katkı Payı Alacağı Davasında görevli ve yetkili mahkeme
*Katkı Payı Alacağı Davalarında görevli Mahkeme Aile mahkemesidir.
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2007/13-829,Karar: 2007/845,Karar Tarihi: 14.11.2007 “ Dava
evlilik birliği içinde edinilen mala katkı payı sebebiyle alacak davasıdır. Eldeki dava da 4721 sayılı Türk
Medeni Yasasının yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Bu tür davaların çözümü aile mahkemesine
aittir. O halde, re'sen gözetilmesi gereken görev hususu dikkate alınarak görevsizlik kararı verilmelidir. 20.Hukuk Dairesi,Esas: 2008/16618,Karar: 2008/18242,Karar Tarihi: 23.12.2008
“Taraflar arasındaki katkı payı istemine ait davada…
4787 S. Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanuna 5133 S.
Kanun ile ekleme yapılan 4/2. maddesinde <22.11.2001 günlü 4721 S. Türk Medeni Kanununun 3. kısmı
hariç olmak üzere 2. kitabı, 03.12.2001 günlü ve 4722 S. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işlerin> aile mahkemesi
görevinde olduğu açıklanmıştır.” 14.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/1576,Karar: 2006/3135,Karar Tarihi: 20.03.2006 “ Somut
olayda uyuşmazlığın çözümünde eşler arasında mal rejimini düzenleyen Türk Medeni Kanununun 202 ve
devamı maddeleri ile katkı payı ve değer artış payını düzenleyen aynı yasanın 227. maddesinin de
tartışılması gerektiği, bu maddelerinde Türk Medeni Kanununun 2. kitabında yer aldığı böylece davanın
çözüm görevi 4787 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince Aile Mahkemesine ait olduğundan re'sen
gözetilmesi gereken görev hususu dikkate alınmadan davanın esasına girilerek tesis edilen kararın
bozulması gerekir.”
14.Hukuk Dairesi,Esas: 2006/556,Karar: 2006/2019,Karar Tarihi: 27.02.2006 “ Davacı
aleyhine boşanma davası açan davalı eşin üzerindeki kooperatif hissesini muvazaalı olarak boşanma
davasındaki avukatı sair davalıya devir ettiğini, devir edilen kooperatif payının edinilmesinde katkı payı
olduğunu kooperatif payının tekrar davalı eşi Zekai Özgül adına tescilini istemiştir. Dava, 20.2.2004
gününde açılmıştır. Uyuşmazlığın çözümünde eşler arasındaki mal rejimini düzenleyen Türk Medeni
Yasası’nın 202 ve devamı maddeleri ile katkı payı ve değer artışını düzenleyen aynı kanunun 227.
maddesinin de tartışılması gerektiği bu maddelerin Türk Medeni Yasanın 2. kitabında yer aldığı bu gibi
davaların çözümü görevinin ise 4787 s. yasanın 1. maddesi uyarınca Aile Mahkemesine ilişkin
bulunduğu gerçektir. O durumda kamu düzenine ait görev hususu resen gözetilerek, dava dilekçesinin
görev noktasından reddine karar verilmesi yerine çekişmenin esası hakkında karar verilmesi doğru
olmamış bozmayı gerektirmiştir.”
Katkı Payı Alacağı davalarında, Aile mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk mahkemelerinde davanın aile mahkemesi
sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/1897,Karar: 2011/3612,Karar Tarihi: 21.06.2011 “ Aile
mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca belirlenen asliye hukuk
mahkemelerinde davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerekir. Görev kamu
düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Davanın katkı payı alacağı niteliğinde olduğu ve açıldığı tarih itibarıyla davaya aile mahkemesi
tarafından bakılması gerekirken, bu husus düşünülmeden davanın Borçlar Kanunu uyarınca akdi ilişkiye
dayandığı gerekçesi ile görevli olduğu düşünülerek asliye hukuk mahkemesi olarak yargılamaya devam
edilip karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.”
*Katkı Payı Alacağı Davalarında Yetkili Mahkeme;
TMK'nın 214. maddesinde; mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda boşanmaya, evliliğin
iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda bu davalarda yetkili olan
mahkemelerin, diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
TMK Madde 214 –“ Eşler veya mirasçılar arasında bir mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda,
aşağıdaki mahkemeler yetkilidir:
1. Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesi,
2. Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda, bu
davalarda yetkili olan mahkeme,
3. Diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/6744,Karar: 2011/6654,Karar Tarihi: 06.12.2011 “
Mahkemece, davalının evlilik birliği içinde edinilen şahsi malda diğer eşin katkı payı karşılığı tapu
kaydının iptal ve tescil davası olduğu ve taşınmazın Kastamonu Yargı sınırları içinde tapuda kayıtlı olup,
taşınmazın aynına ilişkin dava olması nedeniyle HUMK'nın 13. maddesinde yazılı bulunan kesin yetki
kuralı ve Aile Hukukundan kaynaklanan ihtilaf olması nedeniyle davanın Kastamonu'da görülmesi
gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde
dosyanın Kastamonu Nöbetçi Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı
vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, 19.07.1984 tarihinde evlenmişler, davacı eş tarafından Amsterdam Asliye Hukuk
Mahkemesi Altıncı Hukuk Dairesi'nin 02.07.2008 tarihinde kesinleşen kararıyla boşanmışlardır.
Gaziosmanpaşa İkinci Aile Mahkemesi'nin 05.06.2009 tarih, 1261-636 Esas ve Karar sayılı kararıyla
kesinleşen boşanma ilamının tenfizine karar verilmiş ve bu karar da 22.06.2009 tarihinde kesinleşmiştir.
Dava konusu 854 ada 296 parsel sayılı taşınmaz, 05.08.1996 tarihinde satış yoluyla davalı
adına tescil edilmiştir.
Eşler arasındaki evliliğin boşanmayla sona erdirilmesine karar verilmesi halinde mal rejimi
boşanmayla ilgili dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer. Taraflar arasında evlilik tarihinden
01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TMK m. 170), bir yıl içinde başka mal rejimini seçmediklerinden
4721 sayılı TMK'nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı tarihe kadar
eşler arasında yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 s. K. m. 10/1, 4721
s. TMK m. 202/1).
Dava; mal rejiminden kaynaklanan tapu iptali, tescil ve eğer taşınmaz satılmış ise bedelinin
faiziyle birlikte davalıdan tahsili, hayata kast nedeniyle davalının katkı payının kaldırılması, kaldırılmaz
ise, davacının katkı payının hesaplanarak davalıdan tahsiline isteğine ilişkindir.
TMK'nın 214. maddesinde; mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda boşanmaya,
evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda bu davalarda yetkili
olan mahkemelerin, diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu
düzenlenmiştir. Bir başka anlatımla, bu nitelikteki davalarda HUMK'nın 13. maddesindeki yetki değil;
konuyla ilgili özel düzenlemelerin yer aldığı 4721 sayılı TMK'nın 214. maddesindeki yetki kuralı
geçerlidir. Mahkemenin HUMK'nın 13. maddesinde yazılı bulunan kesin yetki kuralının uygulanması
gerektiğine ilişkin görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.
Kaldı ki, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, davalı Hollanda'da ikamet etmektedir.
Boşanma davası Hollanda'da açılmış ve kesinleşmiştir. Tenfiz (tanıma) kararı ise Gaziosmanpaşa Aile
Mahkemesi'nce verilmiştir. Bunun yanında davalının dava dilekçesi ile avukatına verdiği
vekaletnamedeki adres aynı olup, İstanbul-Bayrampaşa'daki adrestir. Bu durumda esasen yetki itirazının
genel hükümlere yani HMK'nın 7. (HUMK'nın 9.) maddesine göre belirlenmesi gerekir. Sözü edilen
kanun hükmüne göre davalının Türkiye'deki daimi adresi Bayrampaşa'daki adres olduğuna, davanın
niteliği gereği ve vatandaşlık durumu gözetildiğinde Hollanda Mahkemeleri olamayacağına göre
davalının ikametgahı olan İstanbul-Bayrampaşa Mahkemesi olur. Yetki itirazı bu bakımdan yerinde
görülmemektedir. Bundan ayrı mal rejimi davalarının özelliği gereği bu tür davalarda kesin yetki kuralı
uygulanamaz. Bu nedenle olayda HMK'nın 12. (HUMK'nın 13.) maddesinin uygulama yeri yoktur.
. HMK'nın 7. (HUMK'nın 9.) maddesindeki yetki itirazı ilk itirazlardan olduğundan davalı
yan, 10 günlük cevap süresi içinde süresinde yetki itirazında bulunmadığına göre, yetki itirazının reddi ile
davaya devam edilmesi gerekirken, süresinde yapılmayan yetki itirazının kabulüne karar verilerek
yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.”
f) Katkı Payı Alacağında Faiz
Katkı payı alacağında, kural olarak faizin başlangıç tarihi, dava tarihidir.
T.C. YARGITAY 8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1477,Karar: 2010/3922,Karar Tarihi:
13.10.2010 "uyuşmazlık 1.1.2002 gününden önceki döneme ilişkin katkı payı alacağı isteğine ait
bulunduğuna göre, kural olarak faizin başlangıç tarihi, dava tarihi .." Sinerji İçtihat Programı
Faizin işlemeye başlayacağı tarih açısından da, katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağı
farklılık taşınmakta olup,
Değer Artış payı alacağında, talep var ise, tasfiye anından itibaren faiz işleyecek iken,
Katkı payı alacağında, talep var ise, faizin başlangıç tarihi dava tarihidir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1096,Karar: 2010/3434,Karar Tarihi: 24.06.2010 “ Davacının
faiz isteği bulunmadığı halde belirlenen katkı payı alacağına dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi
hatalıdır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/514,Karar: 2010/3136,Karar Tarihi: 10.06.2010 “dava
dilekçesinde faiz talebi bulunmadığı halde, ıslah dilekçesinde belirtilen faiz isteğinin dava dilekçesinde
talep edilen alacak miktarına uygulanarak karar verilmiş olması da isabetsiz bulunmaktadır.”
Katkı payı alacağında, talep var ise faizin başlangıç tarihi dava tarihidir.Ancak ıslah ile talep
edilen miktar artırılmış ise ve talep varsa ıslah edilen bu miktar için faiz ıslah tarihinden başlayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1477,Karar: 2010/3922,Karar Tarihi: 13.10.2010 “ Olayda,
taraflar arasındaki uyuşmazlık 1.1.2002 gününden önceki döneme ilişkin katkı payı alacağı isteğine ait
bulunduğuna göre, kural olarak faizin başlangıç tarihi, dava tarihi ise de, davacı 21.1.2003 tarihli dava
dilekçesinde faiz talebinde bulunmamış, faize ait talebini 10.2.2006 tarihli ıslah dilekçesinde dile
getirmiştir. Dava dilekçesinde harca esas değer olarak … TL gösterilmiş olup, bu …. TL için faiz talep
edilmediğine ve faize ait talep tarihi 10.2.2006 olduğuna göre, hüküm altına alınan alacağın yalnızca ….
TL'lik kısmı için faiz işletilebileceği ve bu faizin başlangıç tarihinin de ıslah tarihi olan 10.2.2006 tarihi
olduğunun düşünülmesi gerekir. Mahkemece hükmedilen bütün alacağa işletilecek faizin 21.1.2003 olan
dava gününden başlatılması doğru olmamıştır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/7146,Karar: 2010/2493,Karar Tarihi: 11.05.2010 “ Davacının
alacağı <edinilmiş mallara katılma alacağı> niteliğindedir. 1.1.2002 tarihinden önceki dönem için katkı
payı alacağı söz konusu olduğunda faizin başlangıç tarihi dava tarihi olmaktadır. Ancak, edinilmiş
mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönem için 4721 sayılı kanunun 239/son maddesi gereğince
faiz başlangıç tarihi için davanın karar tarihi esas alınmaktadır.”
Yargıtay kararları gereği, Katkı Payı Alacağında, asıl alacak için açılan davada faize
ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına engel teşkil
etmez. Ancak, faiz isteğinin ayrı bir davaya konu yapılması halinde, dava tarihi itibariyle asıl
alacağın ödenmemiş olması, ödenmiş ise de ihtirazı kayıt konulması şarttır. Aksi halde faiz alacağı
da sona ermiş sayılır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/5761,Karar: 2010/1314,Karar Tarihi: 25.03.2010 “taraflar
arasında görülen katkı payı alacağına ilişkin davanın..
Faiz, asıl alacağın bir bölümü olmayıp, asıl alacağa bağlı fer'i nitelikte bir haktır. Borçlar
Kanunu'nun 113. maddesi uyarınca, asıl alacak sona erince fer'i haklar da sona ermiş sayılır. Faiz,
asıl alacağa bağlı olmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl
alacak için açılan davada faize ilişkin hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir
dava açılmasına engel teşkil etmez. Ancak, faiz isteğinin ayrı bir davaya konu yapılması halinde, dava
tarihi itibariyle asıl alacağın ödenmemiş olması, ödenmiş ise de ihtirazı kayıt konulması şarttır. Aksi
halde faiz alacağı da sona ermiş sayılır. Mahkemece yapılacak iş, talep göz önünde tutularak, davanın açıldığı 14.11.2006 tarihine
kadar asıl alacağın ödenip ödenmediğinin tespiti; ödenmemiş veya ödenmiş ise de davacı-alacaklı
tarafından ihtirazı kayıt konulmuş olduğunun belirlenmesi halinde, talep dönemine ilişkin faiz isteğinin
hesaplanarak hüküm kurulmasından ibarettir. Hatalı nitelendirme ve gerekçe ile yazılı şekilde karar
verilmiş olması isabetsiz bulunmaktadır.”
e)Katkı payı Alacağına ilişkin kararların kesinleşmeden icraya konulabileceği;
12.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4446,Karar: 2010/16975,Karar Tarihi: 29.06.2010 “ Somut
olayda takibin dayanağı olan ilam katkı payı alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak 4721
sayılı kanunun aile hukuku kitabında yer alsa da, tarafların şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin hukuki
durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları itibariyle ancak tarafların mal varlığını etkileyebilen,
boşanma ilamının fer’i niteliğinde olmayıp ondan bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu nitelikleri
itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamlar ile bu ilamların feri niteliğindeki ilam vekalet ücretinin
diğer edaya ilişkin ilamlar gibi, kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür. O halde mahkemece
şikayetin reddine karar verilmesi gerekir.” 12.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4445,Karar: 2010/17050,Karar Tarihi: 29.06.2010 “ Somut
olayda takibin dayanağı olan ilam katkı payı alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak 4721
sayılı kanunun <Aile Hukuku> kitabında yer alsa da, taraftarın şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin
hukuki durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları itibariyle ancak tarafların mal varlığını
etkileyebilen, boşanma ilamının fer'i niteliğinde olmayıp ondan bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu
nitelikleri itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamların, diğer edaya ilişkin ilamlar gibi,
kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür.” 12.Hukuk Dairesi,Esas: 2009/23781,Karar: 2009/21947,Karar Tarihi: 28.10.2009
“HUMK'nun 443/4. maddesi gereğince <...... aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet
kesbetmedikçe icra olunamaz>. Anılan maddede belirtilen hükümler, Medeni Kanunun <Kişiler Hukuku>
ve <Aile Hukuku> kitaplarında yer alan konulara ilişkin tüm hükümler olmayıp, kişinin doğrudan şahsı
ya da ailevi yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilamlar ile bu ilamların fer'i (eki)
niteliğindeki hükümlerdir. (Örneğin ad, soyad, yaş tashihi, velayetin nez'i, babalık davası, nesep tashihi,
boşanma ve bunun fer'i niteliğindeki hükümler gibi...)
Somut olayda takibin dayanağı olan ilam, Medeni Kanun’un 227 ve devamı maddelerine dayalı katkı payı
alacağına ilişkin olup, bu nevi ilamlar konu olarak anılan kanunun <Aile Hukuku> kitabında yer alsa da,
tarafların şahsı ya da ailevi yapılarına ilişkin hukuki durumlarında bir değişiklik yaratmayan, sonuçları
itibariyle ancak tarafların mal varlığını etkileyebilen, boşanma ilamının fer'i niteliğinde olmayıp ondan
bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu nitelikleri itibariyle de katkı payı alacağına ilişkin ilamların,
diğer edaya ilişkin ilamlar gibi, kesinleşmeden icraya konulmaları mümkündür.”
g) Katkı Payı Alacağının talep edilebileceği süre;
Zamanaşımı hususunu, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona erme hallerine göre,
değerlendirmek gerekmektedir.
aa) Evliliğin iptal ve boşanma nedeniyle sona ermesi halinde, Katkı Payı Alacağında
zamanaşımı
Mal ayrılığı rejimi döneminden doğan katkı payı alacağının ne zamana kadar istenebileceği
konusunda uzun süre bir fikir birliğine varılamamış olup, farklı Yargıtay Kararları da çıkmıştır.
Hukuk Genel Kurulunun,Esas: 2010/8-231,Karar: 2010/255,Karar Tarihi: 05.05.2010, kararı
ile bu konu değerlendirilmiş ve katkı payı davalarının eşler arasında evlilik birliği devam ettikçe
zamanaşımına uğramayacağı, eşler arasında boşanma davası gündeme geldiğinde ise, boşanma ile ilgili
hükmün kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içerisinde açılabileceğine karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2010/8-231,Karar: 2010/255,Karar Tarihi: 05.05.2010 “
Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar
verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Davalı (kadın) adına tapuda tescili yapılan ve
ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri
sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır. Bu alacak, eşler arasında B.K.'nun genel
hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, on senelik dava zamanaşımı süresine
tabidir. Katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı
02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince on
yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden
itibaren on senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006
tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü
gerekir. Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir senelik zamanaşımı süresine
tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece <davanın on yıllık dava zamanaşımı süresine
tabi olduğu> şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.”
Buna göre, son içtihatlar gereğince, mal ayrılığı rejiminden doğan katkı payı alacağı
davalarının, eşler arasındaki boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içerisinde
açılması gerekmektedir.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2012/558,Karar: 2012/1180,Karar Tarihi: 27.02.2012 “ Dava, katkı
payı alacağı davası niteliğinde olup taraflar arasındaki uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel
hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu durumda, bir yıllık dava zamanaşımına
ilişkin düzenlemenin eldeki dava bakımından uygulanamayacağı açıktır. Borçlar Kanununun başka türlü
hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü on yıllık zamanaşımı süresini öngören
düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama bulunmadığına göre, mahkemece davanın
zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/802,Karar: 2010/3138,Karar Tarihi: 10.06.2010 “Olayda on yıllık genel
zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Diğer yandan nikah (evlilik) devam ettiği sürece eşler
arasında zamanaşımı işlemediğinden zamanaşımının başlangıcı; boşanma kararının kesinleştiği tarih
olarak kabul edilmelidir. Bu tarihten davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresi
geçmemiştir. Öyle ise mahkemece, iddia ve savunma çerçevesinde tüm taraf delillerinin toplanması ve
uyuşmazlığın esası bakımından karar verilmesi gerekir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1855,Karar: 2010/3896,Karar Tarihi: 13.07.2010 “ Eşler
arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava konusu taşınmazın
edinildiğinin ileri sürüldüğü tarihe göre, eşler arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan,
uyuşmazlık, Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmalıdır. Bu durumda,
taraflar arasındaki uyuşmazlıkta, başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava için öngörülen
on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği açıktır.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/6982,Karar: 2012/130,Karar Tarihi: 17.01.2012 “Mahkemece,
davanın eski eş tarafından açılabileceği, mirasçı durumundaki davacıların dava açmakta aktif dava açma
ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesi ile red kararı verilmiş ise de, E. ile davalı H. arasındaki mal rejimi
boşanma ile sona ermiş olup E.'ın, ölümü halinde ise mirasçılarının boşanma kararının kesinleştiği
tarihten itibaren on yıllık sürede katkı payı alacağı davası açma hakları bulunmaktadır. Bu alacak H.
E.'ın ölümü ile mirasçılarına geçer. Davacıların, E.'ın mirasçıları olması sebebiyle aktif dava açma
ehliyetlerinin bulunduğu ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararlarının olduğu göz önünde
bulundurularak taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre işin esası ile ilgili bir hüküm kurulması
gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. “
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1855,Karar: 2010/3896,Karar Tarihi: 13.07.2010 “Eşler arasındaki mal
rejimi, boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava konusu taşınmazın edinildiğinin
ileri sürüldüğü tarihe göre, eşler arasında mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan, uyuşmazlık, Borçlar
Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmalıdır. Bu durumda, taraflar arasındaki
uyuşmazlıkta, başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava için öngörülen on yıllık zamanaşımı
süresinin uygulanması gerektiği açıktır.”
bbb) Yabacı Mahkeme Kararı ile boşanmada, Katkı Payı Alacağında zamanaşımı
Yargıtay içtihatları gereği; Yabacı Mahkeme Kararı ile boşanmada, kararın tanınması veya
tenfizi ile kesin hüküm etkisini doğurması şartı ile, Katkı Payı Alacağında zamanaşımı süresi yabancı
mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşme tarihinde başlayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/1855,Karar: 2010/3896,Karar Tarihi: 13.07.2010 “Dava, 743
sayılı TMK.’nun 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mala
yapılan katkı payı alacağına ilişkindir.
TMK.’nun 225/2. maddesi hükmü yabancı mahkeme boşanma kararlarının tanıma ve tenfizinde de
uygulanır. Bir yabancı mahkeme kararının tanınması ile o yabancı mahkeme kararının hukuki sonuçları,
özellikle kesin hüküm etkisi Türk hukuku açısından da geçerli hale gelmiş olur. 12.12.2007 tarihli Resmi
Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında
Kanunun 59. maddesinde ".....Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme
kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği...." Hükme bağlanmıştır. Buna göre,
zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak yabancı mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşme
tarihinin esas alınmasında herhangi bir isabetsizlik yoktur.”
cc) Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi halinde, Katkı Payı Alacağında zamanaşımı
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/2285,Karar: 2010/4122,Karar Tarihi: 20.09.2010 “Tarafların
miras bırakanı Z. ile davalı A. 09.09.1980 tarihinde evlenmiş, Z.'nın 03.10.2007 tarihinde ölümüyle mal
rejimi sona ermiştir. (TMK'nun 225/1. madde) Miras bırakan Z.'nın ölümü üzerine geriye mirasçı olarak
taraflar kalmıştır…
Olayda; 743 sayılı TKM'nin 5. maddesi yoluyla BK'nun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık
zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Mahkemece, tarafların miras bırakanı Z.'nın ölmesi
nedeniyle davalı ile arasındaki evliliğin ve mal rejiminin sona erdiği 03.10.2007 tarihinden eldeki
davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla
ilgili deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken 1 yıllık zamanaşımının geçtiği
gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
dd) Katkı Payı Alacağında zamanaşımı itirazı
Katkı Payı Alacağı davaları zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılmış veya zamanaşımı
süresi geçtikten sonra ıslah edilmiş ise, süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunulması söz konusu
olabilecektir.
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2010/8-231,Karar: 2010/255,Karar Tarihi: 05.05.2010
“Taraflar arasındaki <katkı payı alacağı> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
(TMK’nun 178. maddesinde, <evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava
hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.> hükmüne
yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiş görülmekte olan dava ise
bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 6.11.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde
sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş
olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi
doğru görülmemiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama
sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu
boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Davalı (kadın) adına tapuda
tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde (02.03.2000 tarihinde), satın alınan taşınmaza
katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır. Bu alacak, eşler
arasında B.K.'nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, on senelik dava
zamanaşımı süresine tabidir. Katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın
satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik
süresince on yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Boşanma kararının kesinleştiği
30.06.2004 tarihinden itibaren on senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın
ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde
açıldığının kabulü gerekir. Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir senelik
zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece <davanın on yıllık dava
zamanaşımı süresine tabi olduğu> şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.”
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2010/4114,Karar: 2011/2038,Karar Tarihi: 11.04.2011 “Davacılar
Z. ve arkadaşları vekili, davalıların miras bırakanı M. ile vekil edenlerinin miras bırakanı N.'ın evli
iken iki çocukları ile birlikte 26.04.2003 tarihinde karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu öldüklerini,
ölüm saatleri belirlenemediğinden aynı anda öldükleri varsayılarak birlikte ölüm karinesi sonuçlarına
göre veraset ilamının alındığını, evlilik birliği içerisinde edinilerek davalıların murisi eşlerden M. adına
kaydedilen 1812 ada 88 parselde kayıtlı A2 blok zemin kattaki 4 nolu daire, 310 ada 17 parselde kayıtlı 1.
kat 5 nolu daire ve M... Evleri B... Konut Yapı Kooperatifindeki taşınmazların edinilmesinde vekil
edenlerinin murisleri Nigar'ın daha fazla katkısının bulunduğunu en azından yarı oranda hakkı
olduğunu, bu nedenle, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 1000 TL katılma alacağı ile bu hakların
kullanılamaması nedeniyle mahrum kalınan 500 TL maddi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan
tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, ………… davanın ölüm tarihinden itibaren 1 yıllık dava zamanaşımı süresi içinde
açılmadığını, murislerinin gelirleri ile edinilen mallar olduğunu açıklayarak davanın reddini
savunmuşlardır.
Mahkemece ölümün gerçekleştiği 27.04.2003 tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık
zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili olarak dava konusu her üç taşınmaz
bakımından deliller toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık zamanaşımının
geçtiği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.”
h) Katkı Payı Alacağı davalarında Islah,
Katkı Payı Alacağı davalarında fazlaya dair hakların saklı tutulması halinde, dava değerinin
ıslahı söz konusu olabilecektir.
Ancak bu durumda ıslah edilen kısım için faiz ıslah tarihinden başlayacaktır.
8.Hukuk Dairesi,Esas: 2011/5886,Karar: 2011/6964,Karar Tarihi: 13.12.2011 “ Eşler
arasındaki mal rejimi Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih
itibariyle sona ermiştir. Dava konusu bağımsız mesken davalı adına satın alınmış olup, alım tarihi
itibarıyla taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerlidir. Davacının isteği, katkı payı alacağına
yöneliktir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; taraf gelirleri, kişisel harcamalar ve erkeğin
Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddesinde yazılı yükümlülüğü gözetilerek erkeğin tasarruf oranının
yüzde kırk, kadının ise yüzde yetmiş olarak dikkate alınması, bu oranlara göre bulunacak davacının katkı
oranı ile meskenin dava tarihindeki sürüm değeri olan ... TL ile çarpılarak katkı payı alacağını
belirlemek, kazanılmış haklar ile davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu da dikkate almak
olmalıdır. Ayrıca faiz bakımından şimdiki gibi dava tarihi ve ıslah tarihlerinin dikkate alınması gerekir.
Açıklanan nedenlerle hükmün bozulması gerekmiştir.”
ı) Katkı Payı Alacağı davaları, kamu düzenine ilişkin olmayıp, taraflarca hazırlama
ilkesi geçerlidir.
Hukuk Genel Kurulu,Esas: 2010/2-476,Karar: 2010/504,Karar Tarihi: 13.10.2010 “Dava,
değer artış payı alacağı istemine ilişkindir.
Çekişmeli yargıda taraflarca hazırlama prensibi geçerli olup, hâkim tarafların talepleri ile
bağlıdır. Hâkim, talepte bulunan tarafların iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü delillerle yetinmek
zorundadır. Kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip değildir.”
Somut olay incelendiğinde; eldeki dava 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 227.
maddesine dayalı değer artış payı alacağı istemiyle açılmış, çekişmeli yargıya ilişkin bir davadır. Kamu
düzenini ilgilendiren bir olgunun varlığından söz edilmesi imkanı bulunmamaktadır.
O halde, kamu düzenine ilişkin olmayan ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden (resen) göz
önünde bulundurması gerekmeyen temyize konu dava, taraf iradelerinin hukuki sonuç doğurabileceği
niteliktedir.”
i)Katkı Payı Alacağının, Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağı ile
karşılaştırılması;
*Yukarıda da belirtildiği gibi Katkı payı alacağı, değer artış payı alacağı ile
karıştırılabilmekte olup,
Katkı Payı Alacağı, eşler arasındaki Mal Ayrılığı rejimi döneminden doğan, bu mal
ayrılığı rejimi döneminde, bir eşin diğer eşin mal edinimine, iyileştirilmesine ve korunmasına, aile
birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi desteği/ maddi katkısı nedeniyle ( 743 sayılı
MK da doğrudan açık bir düzenleme olmamakla) Borçlar Kanunu genel hükümleri gereği doğan bir
alacak iken,
Değer Artış payı alacağı Edinilmiş Mallara katılma rejiminden doğan, bu katılma rejimi
döneminde, bir eşin diğer eşin mal edinimine, iyileştirilmesine ve korunmasına, aile birliğinin
gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi desteği/ maddi katkısı nedeniyle 4721 sayılı TMK md 227
hükümleri gereği doğan bir alacaktır.
* Değer Artış Payı Alacağında “Katkı yapılan malda tasfiye sırasında bir değer kaybı söz
konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır ve böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış
olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.Ayrıca eşler, yazılı
bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler.”
Katkı Payı Alacağında ise bu hükümler uygulanmaz.
*Katkı Payı alacağı ile Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağının farklı olduğu
diğer hususlar;
- Katılma Alacağı ve Değer Artış payı alacağında, talep var ise, tasfiye anından itibaren faiz
işleyecek iken,
Katkı payı alacağında, talep var ise, faizin başlangıç tarihi dava tarihidir.
-Katılma Alacağı ve Değer Artış payı alacağında, dava konusu malın tasfiye anı değeri
dikkate alınmakta iken,
Katkı payı alacağında, dava konusu malın dava tarihi değeri dikkate alınmaktadır.
-Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında, eşler arasında alacaklar karşılıklı olarak
takas edilebilecek iken,
Katkı payı Alacağı için, kanunda bu konuda düzenleme olmadığı için, katkı payı alacağı
eşler arasında takasa konu edilmeyecektir.
-Katılma Alacağı ve Değer Artış Payı Alacağında, borçlu eşin seçimlik hakları mevcut iken,
Katkı payı Alacağı için, kanunda bu konuda düzenleme olmadığı için, borçlu eşin bu hakkı
mevcut değildir.
-Katılma Alacağı ve Değer Artış payı alacağında, zamanaşımı süreleri son Yargıtay
İçtihatları gereğince;
Mal rejiminin boşanma veya iptal ile sona ermesi durumunda, kararın kesinleşmesinden
itibaren 1 yıl, ölüm ile mal rejiminin sona ermesi durumunda ise ölüm tarihinden itibaren 10 yıl iken,
Katkı payı alacağında, Mal rejiminin boşanma veya iptal ile sona ermesi durumunda kararın
kesinleşmesinden itibaren 10 yıl, ölüm ile mal rejiminin sona ermesi durumunda da ölüm tarihinden
itibaren 10 yıl dır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem21/yil01/ss723m-2.htm
Suat Sarı- Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, 2007 baskı,sf 224,225
Zafer Zeytin-Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi 2005 Basım-sf 192
Sinerji Mevzuat ve İçtihat programı
Corpus Mevzuat ve İçtihat programı
Kazancı Mevzuat ve İçtihat programı
Yargıtay Kararları