Download - Milliyet Sanat Dergisi 13 Ekim 1972 Sayısı
•""»«'SANArDERGISI 13 Ekim 1972 Saye 3
Bir Türk sanatçısı müzik dalında dünya diploma rekorunu kırdı
ünlü kemancımız Ayhan Tu ran, müzik dal ında beş dip-: ioma birden alarak, ilgi çekici birdUnya rekorunu yenilemiştir.
Aynı dalda en çok diploma, dört tane ile Birleşik A-merikalı bir sanatçıya aitti.
Ayhan Turan ikisi İstanbul Konservatuvarları, bin Roma Devlet Konservatuvan, biri New York Üniversitesi Oda Müziği diploması olmak üzere daha önce dört diploma almıştır.
Geçen hafta Ankara Devlet Konservatuvarı yüksek bolu -
münün bütün derslerini ondört gün içinde vererek beşinci diplomasim alan Ayhan Turan, böylece Amerikalı san' -atçıyı geçiş ve dünyanın en çok "Yüksek Müzik Diploma -sı"na sahip san'atçısı Unvanını kazanmıştır.
İstanbul Belediye Konservatuvarı keman öğretmeni Ayhan Turan Ankara'daki son sınavında bir başka rekorda-' ha kırarak, dışardan girdiği dersleri konservatuvar t a r i hinde ilk defa olmak üzere "bir defada" vermiştir. Ayhan Turan
mammmmmmm HAFTANIN SANAT TAKVİMİ
1938'den bir hatıra.Türk tiyatrosunun ustalarından Nafit.
SERGÎLER • Şehir Tiyatroları Yeni Komedi bölümünde, bugün, "Cum-nuriyet Devri Türk Tiyatrosu" konulu bir fotoğraf se rg i si açılıyor. Başta Vasfi Rıza Zobu olmak üzere, yaşayan sanatçıların albümlerinden yararlanılarak düzenlenen sergide 70*tlen fazla fotoğraf i yer alıyor. Sergi her gün 15.00 - 19.00 arası ziyaret -çilere açık olacak.
• Ankara Kadın Ressamları Derneği, Türk Donanma Vakfı yararına bir sergi düzenle di. Başkentte, Akbank Sanat Galerisi'nde açılan sergide değişik türde yapılmış 50 kadar tablo yer alıyor.
• Pertev Varlı'nın "Çağdaş Kilimler" sergisi Şişli Bank Galeride açıldı.
• Ressam Saim Niyazi Res -nelioğlu 18. resim sergisini Bursa Güzel Sanatlar Gale -risi'nde açtı. Halen Türkiye Ressamlar Cemiyetinde Ge -nel Sekreterlik görevini sü r düren sanatçı bundan önce İstanbul'da 10, Ankara'da 3, İz-1
mit, Sakarya, Kütahya ve Samsun illerinde de birer resim sergisi açmıştı.
GÖSTERİ • Fransız Kültür Merkezi Sinema Kİübü, Philipe de Bro-eamın "Cartouche" adlıfilmi-ui, 13 - 14 - 16 ekim tarihlerinde Ankaralı sinemaseverlere sunacak. I96Pde çevr i len bu filmde başrolleri Clau -dia Cardinale ve Jean - Paul Belmondo paylaşıyorlar. • Amerikan, Kültür Merkezi, bugün.saat 18.00'de, İstanbul-! lu sinemaseverlere "Ail About Eve-Perde Açılıyor " adli filmi sunacak. Joseph L. Man -kiewicz'in yönettiği filmde başrolleri Bette Davis, Anne Baxter ve George Sanders paylaşıyorlar. En iyi yönetim, en iyi prodüksiyon, en başarılı aktör, en iyi kurgu, en iyf Kostüm ve en iyi seslendirme dallarında Akademi ödülleri kazanan film çarşamba günü tekrar gösterilecek.
KONFERANS
• Tanınmış heykeltraş Wolf Spemann, 16 ekim pazartesi günü saat 18.00 de Türk- Al -man Kültür Merkezi salonlarında "Plastik ve Nesne Arasındaki Sınır" konulu bir konferans verecektir. Bir seri diyanın da gösterileceği al -manca konferansın türkçe o ;-* larak bir açıklaması da yapılacaktır.
• "Türkiye Amatör Fotoğraf Sanatçıları Derneği" üyeleri, gelenek haline getirdikleri haftalık konferanslarım aksatmadan sürdürüyorlar. Bunlar -dan sonuncusunu geçtiğimiz hafta içinde ressam Vedat Salgın verdi. Sargın,konuşmasmı "Fotoğrafta Estetik" konusu -na ayırmıştı.
KONSER
• Güneybatı Almanya Pforzheim Oda Orkestrası 19 e -kım'de Ankara Devlet Konser Salonunda, 20 ekim cuma akşamı saat 20.00'de de İstanbul Işık Lisesi salonlarında birer konser verecektir. Mozart, Hartmann, Webern ve Spohr'un eserlerinin yer aldığı her iki konseri Paul An-gerer yönetecektir.
Cumhuriyetin 50. yılı için okul piyesleri yarışması açıldı
Milli Eğitim Bakanlığı , Cumhuriyetin 50. yıldönümü münasebetiyle bir okul piyesleri yazma yarışması düzenlemiştir.
Yarışmaya katılmak isteyenler İlköğretim Müdürlük -leri.Millr Eğitim Müdürlük -leri ve her dereceli okul müdürlükleri ile Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar ve Basılı Eğitim Malzemeleri Genel Müdürlüğüne başvuracaklar -dır.
İSTANBUL OPERASI ÖĞRENCİLERE YÜZDE 50 İNDİRİM YAPACAK
Gençliği küçük yaştan müziğe alıştırmak amacıyla İs -tanbul Devlet Operası'nın matine ve suarelerinde, ükokul • lardan üniversiteye kadar bütün öğrencüere yüzde elli indirim yapılacaktır.
Bundan ayrı olarak yüu bütün matine ve suarelerde grup halinde gelecek öğrencilere öncelik tanınacaktır. J0SE ITURBI İSTANBUL'DA TEK KONSER VERECEK
Dünyaca tanınmış piyanist Jose İturbi, İstanbul'a tek konser vermek üzere gelecektir .
Halen Fransa ve İspanya turnesinde olan.çevirdiği filmlerden hemen herkesin yakından tanıdığı Jose İturbi İs -tanbul'daki tek resitalini 26 kasım pazar günü, İstanbul Devlet Opera ve balesinin maksim salonunda verecektir.
KOLTUK NUMARALARI YERİNE YAZAR İSİMLERİ
Şahin Tek ve sekiz sanatçı arkadaşının ortaklaşa kur -ûukları Türk Yazarları' Tiyatrosu 14 ekim'de Kocamustafa-paşa'daki salonunda perdele -rini halka açacaktır. Koltuklarında sı -a numarası yerine. Türk Tiyatro Yazarlarının i -simleri bulunan tiyatronun re~ portuaruıda tamamen Türk yazarlar inin eserleri yer a -lacaktır.
Türk Edebiyatında bir " İnce Memed" olayı var.Bugüne dek onbir baskı yapan ,200binin üstünde satılan,29 dile çevrilen , İngiltere ve İsveç'de "Best-Seller" listelerine giren,Amerika'da ayın kitabı secilen^ıalen İsveç radyosunda yayınlanmakta olan "İnce Memed"in yaratı -cısı geçtiğimiz hafta yeni bir romanını daha tamamladı: De -mirciler Çarjısı Cinayet i .
" Yeni eserinizi bize bi -raz tanıtır mısınız ?
"Yeni eserim beni epeyce uğraştırdı. Milliyette Akça-sazın Ağaları çıkmıştı 1964 yılında. Onu bitirdim. Akçasa-zın Ağaları iki büyük cilt oldu. Birisi Milliyette çıkan. . . O-nun adı Yusufçuk Yusuf .Öteki, şimdi yazıp da bitirdiğim "Demirciler Çarşısı Cinayeti. " Bu ikisini "Akçasazın Efsanesi " adı altında birleştirdim. Şimdilik, okunmamış bir r o man üstünde konuşmak is temiyorum. İstediğim romana azıcık daha yaklaştığımı sanıyorum. "
"Gene Çukurovada mı geçiyor ? "
"Gene Çukurovada. Cum -huriyetin başından son yıllara kadar. Böyle bir süreci, oluşumu kaplıyor. Kan davası, cinayetler. Atlar. Bu romanda o kadar çok at var ki. . Soy atlar . Bilir misiniz, Çukurova atlar memleketidir, de . . . Arap atları ne kadar ünlüyse, bir zamanlar Çukurova atları dedikleri bir tür de o kadar ünlüydü. . . "
"İstediğim romana yaklaşmak" dediniz. İnce Me-med'den bu yanaromancı-lığınızdaki gelişmeyi söy -ler misiniz ?" **
"İnce Memed I bence ya -lın bir hikaye. O hikayede Topal Alinin dışında belirlenmiş, bütün yoğunluğu,karmaşa sıyla yaşayan roman adamı yok. İnce Memedi yabana atıyor değilim, bir delikanlı. İnce Memed IPde bu delikanlının kişiliği, olayların kökeni ve kişilerin yaşamı daha be-I ir' eniyor. İnce Memedin se -vil meşinde onun ya'm çocuksu, temiz'iği, bir de kurgusu başlıca etken.İnceMemed III.'U yazdığımda roman tamamlan-
YAŞAR KEMAL
" Yeni eserim Demirciler Çarşısı Cinayeti ile istediğim romana biraz daha yaklaştım...,,
mış, kişiler, kurgu, hikaye bütünlenmiş olacak. Zor, ağır yazan bir kişiyim. Bir romanı yıllarca içimde yaşamadan yazamıyorum. Böyle olmamalı bir yazar. Yazar dediğin su içer, hava alır gibi yazmalı. Böyle düşünüyorum ama çabuk yazmaktan da korkuyorum herhalde. Birinci Memed yazılalı şöyle böyle on sekiz yıl oldu. Bu arada Ortadirek dizisini (L Ortadirek, 2. Yer Demir Gök Bakır, 3. Ölmez Otu) tamamladım. Bu üç r o man hem ayrı ayrı romanlar, hem de bir bütün. İnce Me-medden sonra yazdığım bu romanlar insanın gerçeğine, daha çok da psikolojik, yaşam gerçeğine varabilmek için bir çaba. Bu diziyi bana en yakın, yapmak istediklerime en yakın buluyorum.Çabam daha da yalınlığa varmak. Hem anlatım, hem de hikaye yalınlığına varmak.. .Ustalaştıkça yalınlaşmak, amaç bu olmalı bir yazar için. . . Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla,
halk kurtulabilmiştir. " "Romanlarınızda efsa -
ne - destan tezlerini sa -yunduğunuz söyleniyor. Bu tezler neye dayanıyor?"
"Böyle bir roman tezimin olduğunu sanmıyorum. Roman üstünde düşüncelerim,romanda, insan anlayışında varmak istediğim amaçlar olmalı diye düşünüyorum. Efsaneye g e lince, insan düş kuran,mit kuran, yaşayan, yaratan bir yaratıktır. İnsan yaratıcı bir yaratıktır. Belki de biraz ya -pay bir yaratıktır. Yaratmağa başladın mı, yaratılmağa da başlıyorsun demektir. Bir yaşam boyu, bütün gün , bütün aylar, yıllar boyunca insan düş içinde yaşar. Gerçeği a -raştırırken, bu gerçek nedir diye sormaz mıyız ? Şu ara -dığımız, varamadığımız ne dir ola ? Gerçek dediğimiz ne ki, bu gerçek dediğimiz i ne kadar yaşıyoruz ? Şu düş, mit, efsane dediğimiz nedir , onu ne kadar yaşıyoruz? Bana bu
sorular ilginç geliyor. Gerçek sandığımızla düş sandığımız ne kadar birbirine yaklaşık ? Ne kadar içice? İnsan yaşarken türlü türlü acı çekiyor. Birisi düpedüz maddi acılar, işkenceler, dayaklar... Gerçekten acıların en aşağılığı. Bir de insanın başka acıları, iç acıları var. Düş acıları, ölüm karşısındaki acıları var örneğin.Hangisi daha gerçek ? Hangisini daha beter yaşıyor insanoğlu ? Bu belki kaba bir örnek. Yaşamımız düş mü ? Ben bunun sınırsızlığını, iç -içeliğini yazmayı deniyorum. Bu yüzden de Efsane demek , romanlarıma efsane demek hoşuma gidiyor. İnsanın mayasında düşçüllük ağır bası -yor. İnsanın düşçüllüğü olmasaydı, en önemli, birinci ö -zelliği, onun yaratma özelliği olmazdı. Destan türüne gelince. . . Roman destan, bu da hoşuma gidiyor. Önce şiirle başlıyor, düz yazıya geçiyor , dal budak salıyor söz sanatı. İnsanın hamurunda, yaşama sevincinde dünyanın tadı var; insanoğlu o tadı,güzelliği çağlar boyunca deli bir sevinçle, coşkuyla dile getirmiş. Ben destan türüne bağlılığı bu yüzden duyuyorum. Bir destan türünün coşkunluktan gelen bir kurgusu, bir tadı, lirizmi var . . . Destan türünün burasına da bağlı olmak isterim.. Çağın getirdikleriyle , büyük destan ustalarımızın kervanına katılmak isterim. Söz sanatı, halkın hep bir ağızdan , tekmil bir dünyanın halklarının bir elden oluşturdukları bir sanattır. Ne güzel bir iş bu: İliklerinde çağların tadını, oluşumunu, insanoğlunun ya -samlarını duymak, hep b i r likte yaratmak, halkla b i r likte sözü, sözün tadını ge -liştirmek.. . Benim destan hayranlığım, insanoğlunun söz sanatının geleneğine bağ-lılığımdandır."
"Elektronik çağında kimsenin roman okumağa vakti yok deniyor .Romanın yeri ve geleceği nedir sizce ?"
"Bunlar çağımızın moda sorularıdır. Dünya durdukça, halkların sanatçılarla birlikte oluşturdukları romana, hikâ-
(Devamı 7. sayfada)
Çehov'un genç yazarlara mektupları
"Halk saf bile olsa,yönetmen ve oyunculardan daha akıllıdır „ Okuyacağınız ilginç pasajlar, Çehov hm (1886 -1888 yıllarında) hem doktorluk, hem yazarlık yaptığı sıralarda, bazı genç yazarlara yazdığı mektuplardan alınmıştır:
"Tiyatrolar ımızın bu kadar berbat durumda olma -sındaki suçu halka yüklemek doğru değil. Halk her z a man, her yerde aynıdır : zeki ve aptal, anlayışlı ve a-c ımasız , gününe göre değişir .
Halk, saf bile olsa, genellikle yönetmenden ve o— yunculardan daha akıll ıdır ; ama bu sonuncularda kendilerini daha akıllı san ı r la r . Karşıl ıklı anlaşmazlık .'
"Büyük bir yazar olmak pek o kadar hoş bir şey değil. Sabahtan akşama kadar çal ış ıyorsun, ortada gene bir şey yok. Para desen yok denecek kadar az. Zola ile Sçedrin'in hali nicedir bilmiyorum ama,benim o tu rduğum kat soğuk ve kasvetli . . .
Öte yandan yazarlığın iyi yönleri de var. Bir incis i , son haber lere göre ki taplarım iyi sat ı l ıyormuş, ikincisi, ekimde elime para geçecek, üçüncüsü, yavaş y a vaş ektiğimi biçmeye başlıyorum : Lokantalarda p a r makla gös te r iyor la r beni Servis de ona göre , t e reyağlı ekmeğe bile lâyık görülüyorum .' Korş, beni t iya t rosunda gördü de, hemen mevsimlik bir abonman bileti sundu. . . Terzi Bielusov kitabımı a lmış , evinde yüksek sesle okuyormuş, geleceğimin çok parlak olacağı kehanetinde bulunuyor. Meslektaşlar ım, yani doktorlar beni gördükleri zaman içlerini çekiyor, edebiyattan söz etmeye başlıyor ve 'doktorluktan inan ki biz de bıktık' diyorlar . "
" . . . Bana, iki sevgiye birden gönül bağlama, doktorluğu düşünme, diyorsun. İnsan niye yapmasın bunu ? Bir yerine iki mesleğim olduğunu düşününce kendimi daha güvenli, daha memnun duyuyorum. Doktorluk n i kâhlı kar ım, edebiyat da met res im. Birinden bıkınca geceyi öbürüyle geçir iyorum. Belki biraz bozuk bir düzen bu, ama hiç de can sıkıcı değil, hem sonra s a d a katsizl iğim hiç birine z a r a r vermiyor . "
"Kendi benliğine saygı göster , Tanrı aşkına, beynin tembelleşt i diye elinin de durmasına meydan verme . Haftada ancak iki öykü yaz, onları da iyice cilala ki, ü-zerinde çalışıldığını eser in belli etsin. Hiç duymadığın ac ı la r ı uydurmaya kalkma, görmediğin şeyleri a n l a t maya çal ışma ; çünkü öyküdeki yalanlar, konuşurken söylenen yalanlardan daha da çok rahatsız edicidir . . . "
"Bence doğanın tanımı kısa olmalı ve kişiyi inandır-malıdır . Beylik sözlerden, örneğin, 'Koyulaşan d e n i zin dalgaları aras ında yıkanan gurup, eflâtunla kar ışan altınlığını sulara gömüyordu, ' ya ua 'Suyun yüzeyinde uçuşan kır langıçlar şakrak şakrak ö t ü y o r l a r d ı . . . • 'gibi beylik sözlerden kaç ınma l ı . . . Doğayı tanımlarken a y r ın t ı la r üstünde durmalı ; öyle ki, yazı lanları okuyanl a r gözlerini kapayınca, o manzarayı olduğu gibi g ö r e bilmeli.
Tanrı bizi bevlik sözlerden korusun. . . "
'Vanya Dayı" bundan yedi yı l önce Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelenmi;ti.
KENTERLER"VANYA DAYI"YI OYNAMAKTAN VAZGEÇTİ
ÇEHOV'UN "İNSAN DENEN GARİP HAYVAN..I OYNANIYOR
Halen, "Kim KimiKimle" -yi oynamakta olan Kent Oyuncuları , kas ım ayından i t ibaren Çehov'un "İnsan Denen Garip Hayvan" is imli eser in i sahneleyeceklerd i r . Çehov 'un yedi hikâyesini bu is im altında Gabr iel Araout oyunlaş t ı rmış t ı r . Ese r i di l imize,ünlü ç e v i r menler imizden, rahmetl i Asude Zeybekoğlu çev i rmiş t i r . . . Kent Oyuncuları daha önce Çe-
Marcel Marceau'nun II my.
Bıp„ıfyenı bir kişilikle tekrar sahnede
Dünyanın en ünlü mim sanatçıs ı Marcel Marceau,1944u
le rde yara t t ığ ı"Bip"adın ı t a şıyan tipi, yepyeni bir k i ş i l ik le t ek ra r seyirciye sunmaya başladı. Bir haftadan beri Par i s ' i n ünlü Champs Elysees Tiyatrosu'nda sanatsever le r , Marcel Marceau'yu bu yeni kişiliğinde a lk ı ş l ıyor la r .Evet , bugüne kadar ezi lmiş ,basi t insanlar ın simgesi olan " Bip" bundan böyle "Robot - Adam" olarak seyircinin karş ıs ına çıkıyor.
1944 yılım kadar.büyük t i yatro adamı Char lesDul l in ' le birlikte t iyatro ça l ı şmalar ı yapan Marcel Marceau,bu tar ih -ten sonra kendini pandomim
hov'un "Vanya Dayı"sım oynamağa ka ra r ve rmiş l e rken , bu ka ra r ı değ i ş t i rmiş le rd i r .
Müşfik Ken te r ' i n sahneye koyacağı "İnsan Denen Garip Hayvan" oyununda, Meral Tay-gun,Güler Ökten ,Ers in S a n -ve r ,Kamuran Yüce ve Salih Sarıkaya rol a lacakt ı r . Eser in dekorlar ını Doğan Aksel ha -z ı r lamaktadı r .
sanatına vermiş t i r . Par is 'deki son pandomim
göster i ler inde , "Bip"-"Robot-Adam"ı takdim eden Marcel Marceau başar ı lar ına bir ye -nişini eklemişt i r . " Robot -Adam" günümüzün belli başlı sorunlar ı aras ında , havanın k i r l e n m e s i ; maddiyatçılığın duygusallığın yerini a lmas ı ; elektronik beyinlerin insan gücüne tercih edilmesi ; i n sanlarda kin, nefret gibi d u y guların her gün biraz daha gel i şmes i gibi mesele ler le u ğ raşmaktadı r .
1972-73 TİYATRO REHBERİ
A N K A R A D E V L E T T İ Y A T R O S U
ALTINDAĞ TİYATROSU Sacide Yazan : Ülker Koksal Sahneye Koyan : Tekin Akmansoy Kadro : Ja le B i r se l , Melek Tar tan ,Hikmet Orhon.Ümit
Kiper ,Vedat Özkök,Refika Özbayar .Ero l Amaç. BÜYÜK TİYATRO Dördüncü Murat Yazan : Turan Oflazoğlu Sahneye Koyan : Şahap Akalın Kadro : Cihan Ünal ,Nermin Sarova,Sadret t in Kı l ıç ,Çe
tin Tekindor, Ferd i M e r t e r , P ı n a r Çelebi,Zafer Ergin, Fevzi Gür, Güven Besimoğlu, Zekai Müf-tüoğlu,Coşkun K a r a , Alp Oyken,Muammer Es i , Tuğrul Çet iner .Nur Subaşı, Mithat Demokan , Mustafa Şeker cioğlu, Adnan Başer , Kaya Akarsu, Atilla Olgaç, İsmet Hürmüzlü, Adnan Başer , Sa -vaş B a ş e r .
Chaillot 'daki Deli Yazan : Jean Giraudoux Sahneye Koyan : Tar ık Leventoğlu Kadro : Nihat Akçan,Orhan Aral ,Haluk Kurdoğlu, Se
mih Sergen, Erdoğan Göze, Yavuz Osman , EnİB Fosforoğlu.Bozkurt Kuruç,Muzaffer Gökmen , Elçin Sanal, Gültekin Gürkan, Münir Canar , Haldun Marlal ı , Mediha Gökçer, Lütfi Ükici, Can Gürzap, Nur Bar tu , Çetin Doğuer, Nurşen Gir -g inkoç .Tomris Oğuzalp,Olcay Poyraz .
KÜÇÜK TİYATRO İbişin Rüyası Yazan : Tar ık Buğra Sahneye Koyan : Raik Alnıaçık Kadro : Ejder Akışık.Dinçer Sümer,Obman Daloğlu.Sü
ha Tuna,Defne Subaşı,Ayşegül Arsoy, Füsun Demi re r , Saner Ağın.
Mutemet Ali Rıza Beyin Yaşanmış Hayat Hikayesi Yazan : Başar Sabuncu S. Koyan : Mahir Canova Kadro : Nuri Altınok, Meliha Ar s, Umut Demirdelen ,
Coşkun Orhon, Değer Osman, Önder Alkım, F i k re t Ergin , Mustafa Yalçın, Meral Gözendor.Nur-tekin Odabaşı ,Kemal Okurer .
YENİ SAHNE Bir Tavsiye Mektubu Yazan : Ephraim Kıshon Sahneye Koyan : Asuman Korad Kadro : Sönmez Atasoy.Baykal Saran ,Ero l Kardeseci ,
Aykut Sözeri .Vedii Cezayi r l i ,Leyla Togay,Turgut Sarıgöl , Iş ı l Leki.
A N K A R A Ö Z E L T İ Y A T R O L A R I
ANKARA SANAT TİYATROSU Evler Evler Yazan : İsmet Küntay Grup Yönetmeni : Çetin Öner
Kadro : Meral Niron.Emel Çeviren, Güner Ekin, Cavi-dan Polatkan, Serap Kıran , Yaşar Akın, F e r i dun Akyürek,Şamil Altan.Rutkay Aziz,Erol De-miröz.Aydoğen Ergezen,Levent E r s in , Erdal GUlver, E r s in İmer , Şener K okkaya, Çetin Öner, Kur te r Tolgay, Savaş Yur t taş , Süleyman İnanç. (Bu oyun Ekimin ikinci yar ıs ında başlayacaktır)
KARDEŞ OYUNCULAR Spor Toto Kazım (Bize p a r a lazım) Sahneye Koyan : Ziya Demirel Kadro : Ahmet Demire l , Ziya Demire l , Sermet Serden-
geçt i ,Osman Gidişoğlu,Kamu Sönmez, Ayşe Sönmez,Belkls Akçıl,Raif Hikmet,Süha Yıldız, Nilüfer E m r e .
ORHAN ERCİN VE ARKADAŞLARI Laçka Kadro : İlhan Ersoy,Sevgi Gülöz, Filiz E rc in , Nihat
Türkoğlu, Ziya Soley,Kazım Eryüksel .OrhanErcin.
YENİ ANKARA TİYATROSU Maltepe Küçük Komedide Oyuncaklar Yazan : George Michel Sahneye Koyan : Yaşar Güner Kadro : Yaşar Güner ,Erhan Gökgüçü,Ufuk Aydın, Se
vinç Sayram, Seçil Er tan , Levent Kı rca , Deniz Şentürk,Mümtaz Sevinç,Nusret Çetiner , Naci Baş sa r gun, Şükrü Bulut, Orhan Güner, Bülent Savaş. (Bu oyun 25 Ekim 1972 de başlayacak)
B U R S A D E V L E T T İ Y A T R O S U
Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosunda Hırçın Kız
Yazan : W. Shakespeare Sahneye Koyan : Ali Cengiz Çelenk Kadro : Ekmel Hür ol, Oğuz Bora , Cihan Büyükı şık, Ya
lın Tolga,Babür Nutku, Selami Üney, Tahsin Konur,Erdoğan Aydemir, Yıldıral Akıncı, Emin Gümüşkaya,Celal Cümürcül , Beyhan Hürol , Feyha Çelenk,Meral Üner .Reha Taşman , Ba -
hattin Aydınoğlu,Türkan Bora .Vecide Kılan, S. Aktansel Çetinok.Ayşe Akıncı.
Batak Yazan : Galip Gür an Sahneye Koyan : Mahir Canova
İ ZM İR D E V L E T T İ Y A T R O S U
Tut ki Öleceksin Yazan : Yıldır ım Keskin Sahneye Koyan : Aktan Günalp
Bir Tavsiye Mektubu Yazan : Ephraim Kîshon Sahneye Koyan : Ragıp Haykır Kadro : Aktan Günalp, Bayazıt Güler can, Cengiz Yılmaz
Er tan Dincer , Orhan Alpayım, Metin Oyman,Ali Algın,Işı l Yücesoy,Şener Ünal , İnciMel is İçelli
©
Türk karikatürcüleri yurt dışında beş ödül daha aldı Yugoslavya'da ödül alanlar: M. Simer, T. Yaşar, F. Doğan, A.Ulvi ve F.Özkurt
kazandı. On ikincilik ödülünden üçünü Türk kar ika -tu r i s t l e r i , Meral Simer-, Tonguç Yaşar ve Fer ruh Doğan aldı lar . Aynı gün (29 Eylül) Semih Balcıoğlu ile Fe r ruh Doğan'ın kar ikatür se rg i le r i Üsküp'te açıldı .
Sarayova 'da(Saraybos-na) yapılan 1. Ulus la ra ras ı Karikatür Yar ışmasında ı -se Faruk Özkurt, Tonguç Yaşa r , Fe r ruh Doğan jüri özel ödüllerini, Ali Ulvi de , Svet gazetesinin "Bar ış Ö-dülü"nü k a z a n d ı l a r . . .
Türk ka r ika tü r i s t l e r i , 1972'deki başa r ı l a r ına y e nilerini eklediler ve Yugoslavya' da yapılan iki U lus l a r a r a s ı yar ı şmada beş ödül daha k a z a n d ı l a r . . .
Üsküp' de yapılan 4. Ulus la ra ras ı Karikatür Yar ı şmas ına 40 ülkeden 350 kar ika tür i s t katıldı. Y a r ı ş mada bir birincil ik ödülü (Altın plaket ve 5000 l i r a ) , on ikincilik ödülü (Gümüş plaket ve biner l i r a ) dağı -t ı ldı .Birincil ik ödülünü Çek kar ikatür is t i Zabransky
Ferruh Doğan,Meral Simer ve Tonguç Yajar Üsküp'deki ya rifmadan sonra ikincil ik ödüllerini alıyorlar.
Totib'AÇ.
TONGUÇ YAŞAR
FARUK ÖZKURT
FERRUH DOĞAN MERAL SİMER
Dünya Basın Fotoğrafları Yarışması Hollanda'da, Ams -terdam'da yapıldı ve 45 ülkeden 550 fotoğrafçının 3000 fotoğrafla katıldığı yarışmada 5 fotoğrafa armağan verildi.Bi-r incil iği "Bir banka soyguncusunun vuruluşu ve yakala -nişi" fotoğrafı ile Hamburglu Peter Geller kazandı. Çatışma s ırasında, tehlikeye atılarak olayı tesbit eden Geller "Altın Göz Heykeli" ile 20. 000 lira aldı. Çin Halk Cumhuriyetinin Birleşmiş Milletlere kabulü sırasında Çinli delegelerin neşesini tesbit eden fotoğrafla, Kosigin'in çok düşünceli bir ânını yakalayan fotoğraflar i-kinci ve üçüncülüğü kazandı.
yeye hiç bir şey olmayacaktır. Roman okuyucusu çağımızda her çağdan daha çoktur. Roman hiç bir zaman ölmeyecektir. Söz sanatlarının yerini hiç bir sanat alamayacaktır. Elektronik çağda insanların roman okumağa daha çok vakti olacak. Söz sanatları insanlıkla birlikte gelişerek yaşayacak. İnsanlık kaldıkça roman da kalacak. Sözün tadının yerini hiç hiç bir sanat tuta -mayacak. İnsana en yakın, insanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır."
"Türk romancılığı son yıllarda ne durumda sizce ? Genç romancılardan umut-
DÜNYA BASIN FOTOĞRAFLARI YARIŞMASI YAPILDI
Afrikadaki ırk olaylarıyla ve bir ayının uçakla nakliyle il -gili fotoğraflar da diğer dereceleri paylaştı. Armağanları Hollanda Dışişleri Bakanı
lu musunuz ?" "Sonunu ilkini bilmem a -
ma, ben bizim romancılığımıza saygılıyım. Gençlerden de çok umutluyum. Bir Hali-karnas Balıkçısı, bir Orhan Kemali olan romanın sırtı yere gelir mi ? Bir romanda Halikarnas Balıkçısı gibi bir büyük usta varsa, coşkulu,yalın, zengin, ağzına kadar dünya dolu, bir Orhan Kemal var sa , insanın derinliklerine varmış, insanda yeni olanaklar aramış o romanın arkasından bir Fakir Baykurt bü -tün güzelliği, yeniliği, coşku -suyla, ustalığıyla gelir. Bir milletin romanında bir Kuyu-
Schmelzer dağıttı. 1955'den beri her yıl tek
rarlanan bu yarışmalarda derece alan fotoğraflar Avrupa1-nın belli başlı şehirlerinde ve Japonya'da sergilenecek.
Yarışma gelecek yıl Ağustos sonu ya da Eylül başında yapılacak, 20. 000 liralık para ödülü arttırüacaktır. Çeşitli fotoğrafçılık kurumları ile fir* malar yarışmaları maddi yön* den desteklemektedir. 1973 b» şında, bu yarışmalara şimdiye kadar katılmamış ülkelere, bu arada Türkiyeye de \ yarışmayı zenginleştirmek için davet yapılacağı bildirilmektedir.
caklı Yusuf, bir Murtaza, bir Ötelerin Çocuğu gibi roman -lar varsa mutlu olmalıyız. Bu köklü bir anlatım kültürünün varoluşudur. Bir edebiyatta bir Fakir Baykurt bile, tek başına gerçekten mutluluktur.. < Ve Fakir Baykurtun ardından da niceleri sökün edecektir, Bizim romanımızın dünyada gereğince tanınmama sının sebepleri var. Yoksa romanımı-zın ilkelliğinden değil. . . Eğer bir Kuyucaklı Yusufu, bir Ötelerin Çocuğunu dünya daha bilmiyorsa, romanlardan dolayı değil. Dilimizin sapalığından, çevirecek adam bulunmama -sından. Aydınlar bu durumla hiç ilgilenmiyorlar,Üniversi -teler bize sırt çevirmişler. Bizim gerçekten ilginç bir romanımız var,ama çi fayde. . ."
©
YAŞAR KEMAL M
ŞAKİR PAŞA AİLESİNİN YEDİ SANATÇISI Ressam Fahrünnisa Zeid'in İstanbul'a gelişi aynı aileden dört kadın sanatçıyı bir araya getirdi
Ünlü kadın ressamları-1
mızdan Fahrünnisa Zeid' in, çok başarılı bir sergiden sonra, yerleşmiş olduğu Pa r i s ' ten İstanbul'a gelişi, yedi sa natçı yetiştirmiş bir ailenin dört kadın sanatçısını bir a -raya getirdi. Bu dört kadın sanatçı, dört ay içinde , dört ayrr şehirde, dört değişik sa -nat türünde kendilerini bir kere daha ispatlamışlardı. Ni -san'da Füreya Ankara'da bir seramik sergisi açmıştı. Ma-yıs'ta Aliye Berger İstanbul'da açtığı gravür sergisinde
ilk kez büyük ebatta ve çok renkli gravürler sergilemişti. Haz iran'da Fahrünnisa Zeid, Paris'te halâ yankıları devam eden resim sergisini açmıştı. Temmuzda ise Şirin Devrim, Amerika'da Cincin -nati'de "Şatoda Davet" adlı o -yunun galasında başrolü oynamıştı. Bu kadın sanatçıların hepsi aynı aileden, Şakir Paşa A ile sindendiler. Bu aile ayrıca üç sanatçıyı, "Halikarnas Balıkçısı" Cevat Şakir ' i ,ressam Nejat Devrim'i, ressam Cem Kabaağaç'ı da yetiştir -
Şakir Paja A i l e s i : (Üstte sağda) Cevat Şakîr, (Ortada ) Şakir Paşa ve e j i Sara Hanım,önler inde A l i y e Berger i le Fahrün -nisa Z e i d , (Al t ta) Füreya'nın annesi Hakiye Hanım ve kuca -ğında Suat Şakir
©
(Soldan sağa) Seramikçi Füreya , Ressam Fahrünnisa Z e i d , gravürcü A l i ye Berger ve Tiyatro Sanatçısı Şirin Devrim
misti. Fahrünnisa Zeid,Aliye Berger, Cevat Şakir kardeştiler. Füreya, onların kızkar-deşlerinin, Cem Kabaağaç erkek kardeşlerinin çocuklarıydı, yani yeğenleriydi. Şirin Devrim ile Nejat Devrim ise
Fahrünnisa Z e i d ' in bir çocuk portresi
Fahrünnisa Zeid'in ilk evliliğinden çocuklarıydı.
SANATÇI SADRAZAM
Yedi sanatçı yetiştirmiş aile dünyada azdır,Türkiye'de ise tektir diyebiliriz. Bunda j aile geleneğinin, Şakir Paşa ile onun ağabeyi Sadrazam Cevat Paşa'nın da etkisi vardır. Cevat Paşa Sadrazamlığı sırasında bile fotoğrafçılıkla uğraşmış, Nişantaşındaki e -vinde mine çalışmaları yapmış, Yadigâr adlı bir dergi yayınlamış, en önemlisi on cüt-iik bir "Askeri Tarih" yaz -mıştır. Kardeşi Şakir Paşa, bir süre ağabeyi Cevat Paşanın yaverliğinde bulunmuş,
bir ara Galatasaray Lisesinde resim hocalığı yapmıştır. Resim merakı yüzünden okul sıralarında hapis cezası alması m e şhu rdur . Fotoğ rafç üıkta ( 1901 yılında ) Paris'te altın madalya alması bu sanat da-
Fahrünnisa Z e i d ' i n son sergisinden bir portre
Fahrünnisa Z e i d ' i n son sergisi -ni açt ığı ünlü ga ler in in sahibi Kat ia Granof f 'un portresi
lıyla da ne kadar uğraşmış olduğunu gösterir. Oda ağabeyi gibi tarih eserleri ,özellikle Osmanlı Tarihi üzerine eserler yazmıştır. Şakir Pa -şa'nın eşi Sara Hanım da ço cukluğundan itibaren resimle uğraşmıştır. Bütün bu çalışmalar çocuklarında profesyonellik derecesinde gelişecektir. Nitekim, "Halikarnas Balıkçısı" daha çok büyük bir yazar olarak tanınmakla beraber, bir ressamdır da . Roma Akademisinin resim kısmına da devam etmiştirJahrünnisst Zeid Sanayii Nefise'ye(Bugünkü Güzel Sanatlar Akademisi) gitmiştir. Aliye Berger de ablası Zeid'in teşvikiyle g r a vüre başlamıştır. TÜRKMENİSTAN'DAN KABAAĞAÇ'A
Mayısta Paris'te Katia Granoff Galerisinde açtığı il -ginç portre sergisiyle sana-
hüreya'nın çok güzel siyah beyaz bîr seramik panosu (Divan O te l î nded i r . )
tında büyük bir aşama daha yaptığı belirtilen Fahrünnisa Zeid, seramikçi Füreya.gra-vürcü ve ressam Aliye Ber -ger ve Şirin Devrim birbirlerini candan seviyor, konuşup şakalaşıyorlar. Şakir Paşa Ailesiyle ilgili sorulara bir
ağızdan cevaplar verilince sözü hanım sanatçıların büyüğü Fahrünnisa Zeid alıyor :
"Onsekizinci Yüzyılın sonlarına doğru Türkmenistandan göçedip Karahisar dolaylarındaki Kabaağaç köyüne yerleşen yörüklerden geliyor Şakir
Paşa Ai les i . . . " Köylüler "yapmayın, e t
meyin. Buraya yerleşemez -siniz. Toprak verimsizdir. Hiç bir şey yetişmez. Kuraktır" demişler. Onlar da "gerekirse, bütün mandalarımız. çatlatırız yine de yerleşiriz1'
Fahrünnisa Z e i d ' i n "Cehennemimden" ad l ı soyut tablosundan
Şirin Devrim,Amerika'da Milwaukee'de yankılar uyandıran (Medea"daki başrolünde...
cevabını vermişler. Nitekim mandaları çatlatmışlar ve Ka-baağaç'a yerleşmişler.
Burada, tarihe geçen Un -lü Kabaağaç medresesini kurmuş büyükbabam. Büyükbabamız, Mustafa Asım Kabaağaç, İstanbul'a ilk gelen olmuş. Büyükannemiz de Suriyeli. İşte bu ailenin bir kızı ve iki oğlu oluyor. Sara Hanımefendi ile Cevat ve Şakir Paşalar. İki erkek kardeş askeri okula de -vam ediyorlar. Tahsillerini bitirdikten uzun bir süre son-' ra ikisi de sarayda görev a l ı yorlar. Amcamız Cevat Paşa Sadrazam, babamız Şakir Paşa resim hocası olarak... "
CEVAT ŞAKİR, SUAT ŞAKİR VE CEM KABAAĞAÇ
Söz Cevat ve Şakir Paşalardan sonra, ailenin orada bulunmayan kişilerine geli -yor. Fahrünnisa Zeid ile Aliye Berger'in erkek kardeşlerinden Cevat Şakir bugün (81 yaşında) İzmir'de yaşıyor ve durmadan yazıyor. Diğer kardeşleri Suat Şakir Side'ye yer» leşmiş ve orayı tanıtmak işini benimsemiştir. Oğlu, ressam Cem Kabaağaç da Side'1 i olmuştur. Cem Kabauğaç'ı Şe -. hir Galerisindeki sergileriyle ve Avrupa toplu sergilerine
katılışıyla hatırlıyoruz. FAHRÜNNİSA ZEİD
Fahrünnisa Zeid 1972'de ?'D Grubu"na katnmış ve I9441-te Maçkadaki evinde ilk özel sergisini açmıştı. 1946 ' dan beri Avrupa'da yaşıyor. Çağdaş resim sanatının ileri g e len sanatçılarından biri. ola -rak kabul ediliyor. Şimdiye kadar 41 sergide eserleri ser -gilenmiş. Ankara'da 1966'da Hitit Müzesinde açtığı resim sergisi de büyük yankılar yapmıştı. Paris'te Modern Sanat Müzesinde, New York Modern Sanat ve Cincinnati Müzelerinde eserleri yer alıyor.
Fahrünnisa Zeid'in Pa -ris'te açtığı son sergisinin yankıları hala devam ederken, eleştirmenler, ünlü sanatçının, portre ressamlığında yeni bir çığır açmış olduğunu belirtmektedirler. "Eşim, Ze-id'imi kaybettikten sonra ken -dimi bir uçurumda buldum. Bu uçurumdan kurtulmam için kendimi başka bir çılgınlığa atmam gerekiyordu. Eşimi Amman'a bırakıp, atölyeme dönünce, bu bomboş yerde bana bir mevcudiyet gerektiğine inandım. Ünlü galeri s a hibi KatiaGranof f'unteşvikiy-le onun portresini yapmaya
Nejat Devrim, 1946'dan beri yerlejmîj olduğu Paris'deki atölyesinde, tabloları arasında. . .
başladım. Artık atölyemde yalnız değildim. Portre ve ben birbirimizi bulmuştuk. r1 Bu şekilde başlanan portrele-i ire diğerleri eklendi. "Benim için portre, ne bir figür, nei bir düş, ne bir renk, ne biri şekil, ne bir formdur.Yalnızca bir ruh halidir. "İşte bir çılgınlık diye başlanan port -i reler, bu tür sanat dalında ibir yenilik oldu. Bu portrelerin taşıdığı en büyük özellik , her portrenin ardından koskoca bir medeniyetin izlerine rastlamamız dır.
ALİYE BERGER Hayat arkadaşı ünlü vio 4
lonist Charles Berger'i kaybetmenin acısı Aliye Berger'i I947'de gravüre başlatmıştı., Londra'da Uç yü gravür tek-* niği üstünde yoğun bir çal ışma yapmış, I95I'de İstanbul-da, TUrkiyenin ilk gravür Belgisini açmıştı. Tahrandaki Uluslararası Gravür Sergi -sinde ( 1966 ) ikinci olmuştur. Viyana Albertina Müzesinde 3, Resim ve Heykel Müzesinde 4 gravürü yer almaktadır.
Aliye Berger istanbul'da bir bankanın düzenlediği Uluslararası Sanat Kritikleri Sergisinde de, ünlü sanat kritikleri Sir Herbert Read.Lionel-lo Venturi ve Paul Fiearans'-
tan kurulu jüriden birincilik ödülü almıştır. FÜREYA
Şakir Paşanın torunu olar Füreya Felsefe eğitiminder sonra on yıl kadar müzik öğ -renimi görmüş, beş yıl müzik eleştirmenliği yapmıştır. Sanat çalışmalarını bir mesleğe dönüştürmesi I947'de olmuş, bu tarihte İsviçrede. sonra Pariste seramik çalışmalarına başlamıştır. İlk sergilerini ( I95I'de) Paris'te ve İstanbulda açmıştır. Bugün bu sayı 34'ü bulmuştur.
Füreya : "Anadolunun çinicilik ge -
leneğine bağlı kalarak, çiniciliği mimarlıkla bağdaştırmaya çal ışıyorum"diyor" ^'Amacım mimarlığın seramikle bütünleşmişidir. "
Füreya'nın Prag, Meksiko ve İstanbul MUzeleriyle birçok özel koleksiyonda eserleri yer alıyor. Birçok yapının duvarlarını da bazıları yüz metrekareye varan büyüklükteki seramikleri değerlendiriyor.
Füreya,Cannes 'daki Uluslararası Seramik Sergisinde (1955) gümüş madalya, Prag '-daki Uluslararası Seramik Sergisinde (1962) altın madalya kazanmış, 1968 'de de Fransa ' dan onur diploması al -mıştır.
®
NEJAT DEVRİM VE ŞİRİN DEVRİM
Nejat ve Şirin Devrim, Fahrünnlsa Zeid'in, İzzet Melih Devrim'le ilk evliliğinden çocukları. Birçok müzede, bu; arada Paris Modern Sanat Müzesinde eserleri olan Ne '4 jat Devrim, 1946 • dan beri Fransada yaşıyor. Şirin Devrim ise altı yıldan beri Amerika'nın birçok şehirlerinde! piyesler sahne ye koyuyor; başrollerde oynuyor. "Bunlar a -rasında önceki yıl Milwau -i kee'de 'Medea' yi unutamam"! diyor. Gerek Medea •dakibaş-j rolü, gerek Cincinnati'de"Şa-i toda Davet" oyunu büyük yan-; kılar uyandırmıştır.
Şirin Devrim ayrıca Car -negie-Mellon Üniversitesinde tiyatro profesörlüğü yapmış, ayrıca Amerikan Profesyo -nel Tiyatrosunda rejisörlük yapan ilk ve tek Türk kadı -m olmuştur.
Halikarnas Balıkçısı " Eloğlu bahçeyi alır çekirdek vermez Balıkçı çekirdeği alır, bahçe verir,,
Cem Kaboağaç'ınbir "Nü"$ü
Şirin Devrim "İlk kez sahneye 16 yaşında AmerikanKız Koleji'nde Sophoples'inElect-ra rolü ile çıktım.Çıkış o ç ı kış. . . " diyor : "1950'de Ame -rika'da Yale Üniversitesinin Tiyatro4Bölümünden mezun oldum. 1959'da da DormenTiyatrosu'nda profesyonel olarak çalışmağa başladım.1960-1966 yılları arasında İstanbul Şehir Tiyatrolarında 10 oyunu sahneye koydum. 15 rolde de oynadım. " Son olarak Devrim'inŞehirTi-yatrolarımızın tarihinde ilk kadın yönetici olduğunu be -lirtelim.
ZEYNEP ORAL
Halikarnas Balıkçı -sı Cevat Şakir Kabaağaç (Doğumu 1891), edebiyat çalışmalarıyla ün yap -mış olmakla beraber resim çalışmalarını da sürdürür, bazı kitapla -rını kendi yaptığı resimlerle süsler. Robert Kolej 'den sonra Oxford Üniversitesini bitirmiş, Roma Akademisinin Resim Bölümüne de devam etmiştir. İstanbula dönünce bir yazısından ö-türü Bodrum 'a sürgüne gönderilir. Sürgün yerine büyük bir tutkuyla bağlanan Cevat Şakir.da-ha sonra buraya yerle -şir. Akdenizin .Akdeniz e açılan koca yurdun yaşantısıyla denizi,deniz -ciyi anlatmağa başlar,
."Halikarnas Balıkçısı " olmayı benimser. Bodrumu ağaçlandırır, na -renciye üretimini başlatır ve süngerciliği desteklerken durmadan yazar: "Mavi Sürgün", "A -ganta Burina Burinata", "UluçReis", "TurgutReis", "Otellerin Çocuğu" , "Eğenin Dibi", "Merha -ba Akdeniz", "Anado lu Efsaneleri", "Anado -lu Tanrıları", "Yaşasın Deniz"v. d. Türk Edebiyatı "Balıkçı" ile büyük bir yazar kazanmıştır.
Aşağıda,SABAH AT -TİN EYUBOĞLU ' nun "Balıkçı" üzerine bir yazısını ve bazı sözlerini bulacaksınız;
Bilmeyene zor anlatılır Balıkçı'yi dinlemenin " ne demek olduğu. Derin mağaralara kapatılmış rüzgar -ların birden boşanıverme -si gibi konuşur desem edebiyat sanırsınız. Ama gerçekten bir rüzgâr olur Balıkçı konuşurken. Yıllar yılı içinde birikmiş yıldızlı karanlıklar, masalı ve gerçeğiyle Akdeniz.yaşanmış , tadılmış mavilikler, bir başka türlü yeşil deniz dip
leri,bütün bunlar içinde ö-pülesi, dövülesi.övülesi sövül esi insanlar .yaratan ve sömüren insanlar Balıkçı -mn ciğerinden palas pandıras, üfürüle tükürüle.çev -rile savrula dökülür ortalığa.
Balıkçı Adalar Denizi -ne nereye nasıl bakacağını bilen bir çift dünyaya açık, uyanık, ışıklı göz götürmüş ve bu gözleri yirmi otuz yıl Anadolu'nun Akdenizle en sarmaş dolaş kıyılarına dikmiş. Bizim geçmişimizle birlikte İtalyan, ingiliz ve Fransız kültürleriyle yüklü Türk kafası Balıkçıyla gitmiş o kıyılara. İnsan , balık, yıldız ne varsa görmüş , acı tatlı, alt üst, eski yeni ne bulduysa tatmış,ak-la karayı, yeşille maviyi
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç
seçmiş Balıkçı o dünyada . Süngerci nasıl yaşar Bodrum'da, Balıkçıya sor; ama soğukkanlı bir anlatış, as lına tıpa tıp uygun bir süngerci bekleme Balıkçı'dan. Sevgisi bilgisini hamur gi -bi yuğurup dilediği şekle sokuyor. İçindeki yakamozla aydınlatıyor gerçeği.
En eski ve en yeni kaynaktan, tabiat anadan yana çeker bizi Balıkçı, Öteyi , Yüceyi onun koynunda göstermek ister bize. Ne kadar uzağız hâlâ tabiattan bunca kılavuzlara ve bunca güzel sabahlara rağmen... Tabiatı hâlâ can bahasına keşfediyoruz.
Anadolu gibi yurdun olsun, Balıkçı gibi dostun.
Balıkçı'mn küreği, güm güm eder yüreği.
Balıkçı'yi cennete götürmüşler, hani Cova demiş.
Sözün rengi olsa Balıkçı' nınki mavi olurdu.
Dünyanın sisini pusunu ne temizler,poyraz bir, Ba-lıkçı'nın merhabası iki.
Balıkçı gezmez,gezdirir.
Balık uyur, Balıkçı uyumaz
Halikarnas'ı Balıkçı'ya sor, Balıkçı 'yi Halikar -nas'a.
Ölülere can vermekten daha zor ne var, diye sormuşlar Balıkçı'ya; canlılara can vermek demiş Balıkçı.
Balıkçı'nın öteleri, insanlığın gelecekleridir.
Balıkçı yosun, pas ve para tutmaz.
Hoca'nın Üfürüğüne karşı Balıkçı'nın üfürüğü bire birdir.
Balık tükenir, Balıkçı tükenmez.
Denizin,dağın, ağacın, kökün kabuğu soyulur mu ? Balıkçı soyar.
Balıkçı'ya her şeyi söyle, ağlamaklı türkü söyleme.
Balıkçı'dan mektup gelir sel gibi
Merhabası püfür püfür yel gibi
Yüreği hep Akdeniz'den yakamoz
Saçar dünyaya cömert bir el gibi
SABAHATTİN EYUBOĞLU
©
HAFTANIN FİLMLERİ
Faye Dunaway,"Sisli GUrrler" de sUrekli aksayi} içinde.
StSLİ GÜNLER (La Maison Sous Les Arbres)-Reıİ6. Clâ -ment'nın ne denli bir estetikçi olduğunu biliyoruz. Tar t ı ş ma götürmez bir gerçek bu.. , Yönetmenliğe geçmedenön-ce bir süre de mimarlık yapmış. "Sisli Günler" Clement'-huı biçimciliğine uygun bir film şüphesiz... Ne var ki, t i tizlikle, özenerek anlattığı hikâye doyurucu değil. Boşluk-luklarla dolu ve yüzeyde. Merak verici bir olay bu nedenle olağan, basit bir olayın gerilimi çizgisine düşüyor. Senaryonun gerilimi, hızı ağırlaştıkça oyuncular da kendilerinden birşeyler kaybediyorlar. Özellikle Faye Dunaway sUrekli aksamakta... Belli ki Clement birbirinden güzel görüntüler sıralamak için ilgilenmiş bu hikâye i l e . . . Gö -rüntü yönetmeni Andreas Winding»in başarısı yanında yer yer Gilbert Becaud'nun da filmin mizansenine uygun, ilginç müziklerle karşımıza çıktığını belirtelim. Oyuncular: Faye Dunaway, Frank Langella, Barbara Parking. Senaryo: Eleanor Perry, Renkli bir Les Films Corona-Films Po-mereau-Oceahia Film (İtalyan-Fransız) ortak yapımı. U-zunluğu : 105 dakika. ( Emek ve As'ta)
İTALYAN USULÜ SOYGUN (The Italian Job) - Bir İngiliz soyguncu çetesi İtalya'da bir plan tasarlar. Fakat soygunlarını gerçekleştirmeye çalışırlarken karşılarında polisten önce Mafia'yı bulacaklardır. Film ümit verici bir b i çimde başlamasına rağmen alışılmış bir soygun hikâyesine dönüşüyor... Oyuncular : Michael Caine, Noel Co -ward, Raf Vallone. Rossano Brazzi. Yönetmen : Peter Collinson. Görüntü Yönetmeni : Douglas Slocombe. Müzik: Quincy Jones. Renkli bir Paramount(Amerikan)filmi. (Lâ -le, Kent, Şafak»ta)
Michael Caine, "İtalyan Usulü Soygun" da.
George C . Scott "Son Firar"da eski bir gangsteri canlandırıyor.
SON FİRAR (Last Run) - George C. Soctt "General Pat-ton"dan sonra Amerikan sinemasının en ünlü kişilerinden biri durumuna geldi. Onu oynatmak için ona göre hikâye -ler arıyor film yapımcıları. Bu, Scott'a uygun bir hikâye gerçekte. Emekliliğe ayrılmadan önce bir soygun daha yapmayı deneyen eski bir gangsteri oynuyor Scott... Richard Fleischer soygun filmlerine en yatkın bir yönetmen, biliyoruz... "Son Firar" da hem oyuncusunun hem de yönetmeninin dikkate değer çabaları nedeniyle seyrediliyor. Oyuncular : George C. Scott, Tony Mustane. Yönetmen : Richard Fleischer. Renkli bir MGM (Amerikan) filmi. (Yeni Melek, Site, İpek, Taç, Tınaztepe'de)
FATMA BACI-Halit Refiğ.kısa bir süre içinde çekip vizyona yetiştirdiği son yapıtında ustalığını bir kez daha ortaya koyuyor. Bir anayla üç çocuğunun acıklı öyküsünün dile getirildiği filmde Yıldız Kenter, Fatma Bacı rolünde yine güçlü ve başarı l ı . . . Cahit Engin'in titiz kamera çalışması karşısında üç genç oyuncu Leylâ Kenter, Fatma Belgen ve Sertan Acar ölçülü oyunlarıyla dikkati çekiyorlar. Hem yönetmenin,hem de oyuncuların dikkate değer çabalarıyla "Fatma Bacı" rahatlıkla seyrediliyor.(ATA ve ZENGİN'de)
Yı ld ı z Kenter (sağ da) ve Fatma Belgen "Fatma Bacı"da.
®
Claudette Colbert Sinematek üyeleriyle tanıştı
Birkaç gün önce ülkemizi ziyarete gelen Fransız asıllı ünlü Amerikalı aktris Clau -dette Colbert bugün İstanbul'dan ayrılacaktır. 1905'te Paris ' te doğan Colbert, sekiz yaşında ailesiyle birlikte Amerika'ya gitmiş,New York Sanat Okulu'nda okumuş,Broadway' de dekoratris olarak ça -lışmıştır. Sonra tiyatro ve sinema oyunculuğu yapmaya başlayan Colbert, sessiz sinema döneminin son yıllarında ilk filimlerini çevirmiş veCapra, Lubitsch.Cukor.Ford gibi ünlü ve önemli yönetmenlerin yapıtlarında oynamıştır. Bugüne kadar 60'ın üstünde filim çevirmiştir. Claudette Colbert, dün de adına iki filminin gös -terisini düzenleyen Türk Sinematek Derneği' nin üyeleriyle tanışmış, filmlerinin gösterilmesinden duyduğu memnuni -yeti belirtmiştir.
İdil Biret'in yeni plağı
Değerli piyanistimiz İdil Biret'in yeniye .tanınmayan ve bilinmeyene eğilimi büyüktür Öteden bu yana. Araştırır, bu -luşturur, değerine inandığı ü-nutulmuşları çıkarıverir gün ışığına. Bu alandaki son çabası Sergey Rahmaninof • un 100 üncü doğum yıldönümü nede -niyle"Decca" etiketiyle yayınlanacak plakta yer alan eserler ; bestecinin hemen hiç yayınlanmayan altı "Moments Musicaux" su ve "Corelli Değişimleri". Çevresindeki ilgiyi önceden güvenieyen bu veriminin de gerekli ilgiyi getireceğine inanıyoruz.
MÜZİK FARUK YENER "New York T imes" gaze
tesinln müzik tenkitçisi ,Amerikan müzik çevreler inin ünlü kâhyası Harold C. Schönberg kısa süre önce yayınlanan bir incelemesinde konsere gidenler in azaldığından yakınıyor, nedenini is t idatların aza lmasında değil, genç kuşak yo -rumcula r arasında katı ve tatsız bir sunuş biçiminin y a y gınlaşmasında buluyor. Yazar bu arada eski kuşaktan yo -rumcular ın ele aldıkları v e r imi dinleyiciye aktar ı rken kendi duygularının katkısını da yansıtan süslemeler in ö z lemini duyuyor ve gençlerin bu ak ta r ı ş işleminde b e s t e c i nin yazısına kesin bir sadakat düşünüyle kuru ve yavan k a l dıklarını savunuyor.
Özellikle son yirmi yılın getirdiği yeni ad lar arasında Schönberg'in tanısına hak ve r direnler in çoğunluğu k a p s a ması bir gerçekt i r . Ne ol -muşsa olmuş, kökleri d e r i n le re inen etkiler sonucu başka
Mevsim İdil Biret'le acildi bi r "üslup" eğilimi doğmuş -tu r . Belki de öncekilerin öl -çüsUz "ağdalı" , a ş ı r ı " g ö s t e r i ş l i " yorumlarından gelen bir tepkiden ö t ü r ü . . .
Acaba or ta laması bulunmaz mı ; ne eskinin çağdaş dinleyiciye abar t ı lmış gelen anlayışı , ne yeni kuşakların makineleşme e ğ i l i m i . . . Böylesine bir ortalama zekâ is -t e r , tecrübe ve güven i s te r , kültür ve sezgi i s t e r . . .
Bizim bir sanatçımız bu çizginin temsi lc i s id i r bence ( İdil Biret . İstanbul Devlet O -pera ve Balesinin mevsim konse r l e r i onunla başladı. Saydığım özell ikleri tanıtlayan bir diğer program düzeni ve s u nuş çabasıyla.
Bu programla İstanbul dinleyicisi Alban Berg ' in, ünlü
çağdaş devrimcinin i lkönemli verimi olan sonatını, gençlik coşkusuyla sürüp mistik bir duruluşa yönelerek tükenen bu ilginç ş i i r i tanımış oldu. Gene bu programlar Franz Lisz t ' -in gös te r i ş endişesinden k a çarak duygu ve anlamın öne -mine inandığı ender anların dört ürününü dinledi : • Gon -dol iera ' , 'İl pensiero ' . ' Bir pmarın başında ' ve 'Mefisto V a l s i ' . Sonra Johannes Brahms ' ın a r a ş t ı rma ç a ğ l a rından, gençliğin verdiği d i namizminden bir örnek ; 'Fa minör ' sonat. Ve uzun a l k ı ş lara cevap olarak İstanbulda ilk defa yorumlanan iki küçük parça ; Sergey Rahmaninof -un 'Moments Musicaux ' la r in -dan ikisi .
İdil, yorumunda şu veya
bu yönleri ele alınıp ' şurada beyleydi *, * burada şöyleydi* denilmesi gereksiz bir olgunluğun temsi lc is id i r bence. İ -cinde bulunduğu günlerin ruhsal koşulları ve esini onu bazı bi leş imlere i ter , o b i l e ş i m ler i yansıt ır o çağ boyunca. Yapmacıksız, inançlı, içten ve yalın bir sunuşla, tar t ış ı l -maz bir ustalıkla.
Ve İdil böylece Harold C . Schönberg'in gözleminde' *'a— ralık kapı* bırakmaya yeterli bir değer, olağanüstü bir y o rumcu olduğunu İstanbul konser mevsimini açarken bir daha ispat lamış oldu.
TİYATRO Yazan :Başar Sabuncu-Sah-neye Koyan:Mahir Cano -ta-Dekor-Kostüm : Hüse -yin Mumcu - Oynıyanlar : Nuri Altınok,Meliha Ar s , Umut Demir delen, Coşkun Orhon, Değer Osman, Önder Alkım, Fikret Ergin, Mustafa Yalçın , Meral Gözendor, Nur tekin Odabaşı, Kemal Okur er (Ankara, Küçük Tiyatro 'da)
Devlet T iya t ro su ,ge l ene ğine uygun olarak 1 Ekimde Küçük Tiyatro 'da bir Türk yazarının oyuniyle yeni döneme girdi . Başar Sabuncu'nun bu son oyununun uzun bir adı va r : Mutemet Ali RızaBey ' in Y a şanmış Hayat Hikâyesi.
Arada s ı rada gazetelerde başl ıklar ı görürüz. ". . . çocuk. babası mutemet zimmetine geçirdiği pa ra la r ı bar a r t i s ti met res ine yedirdi . " Say -fayı s ı radan ezik b i r erkek ile boyalı saçlı metres inin fotoğrafları süs le r . Bu gazete havadisinin ardındaki yaşanmış , ya da yaşanmamış g e r - , çek öyküleri kaç okuyucu b i -l i r , m e r a k e d e r ? Ancak b i r yazar . Başar Sabuncu geçen
ÖMER ATILA
Mutemet Ali Rıza Bey J yıl İstanbul'da Dostlar T i -
yatrosu'nun Ankara 'da Dene -{ me Sahnesi'nin sahnelediği ! "Zemberek " t e de böylesine
bir haber başlığından yola çıkmış t ı . Mutemet Ali Rıza Bey' -in öyküsü yazarın bu yoldaki ikinci yapıtı.
Mutemet Ali Rıza Bey , yirmi yılı aşkın görev yaşantısında kendisine öğretilen -l e r e uygun yaşamış bir me -mur . Ahlak ve din kural la -rınca iyi-kötü yadagünah-se-vap diye bel let i lenlere uymuş hep. Ama bu dürüst yaşantısına rağmen sonunda b i r köşe ye sıkıştığını görüyor . P a r a ile kura l la r çat ış ıyor b i r noktada. Evde ka r ı s ı , oğlu,kayın-b i rader i . Çalıştığı yerde i ş arkadaş la r ı ;k ısacas ı bütün bir toplum onu inançlarıyla çat ışmaya sürüklüyor. " İn -san pa ras ı olduğu ölçüde dü -rüş t tür , güvene layıktır." Mutemet Ali Rıza Bey'in inançlar ıyla çatışan b i r değer y a r gısı bu. Ama büyük bir ağ ı r lıkla bas t ı r ıyor yaşantısına . Düştüğü bunalımdan kurtul?
bilmek için beklenmedik b i r olay ge rek i r : Bir piyango b i leti .
"Kör Talih" bir g ö r ü v e r -se onu. Kör Talih, umut satan, amâ piyango sa t ıc ıs ıd ı r . Bu , bütün bir toplumun bes in id i r . Radyolardan , gazetelerden , gezgin sat ıcı lardan hep aynı umut yemi uzatılır .Milyonlar, apartman da i re le r i , bedava yolculuklar, ev eşyası v. b.Pi -yangoculuk bütün bir toplu -mun besini olmuştur. Herkes gerçek bir çabamn ürünü de -ğil, beklenmedik kazancın u -mudunu sürdürür hale g e l i r . Mutemet Ali Rıza Bey de, düzenli, dürüst onurlu b i r ya -şantının bir noktasında bu düzenin çarkına kapılır.Kaç günlük yaşantısı ka lmış t ı r ki.bi -raz da gönlünce yaşamayı i s temesin.
Başar Sabuncu ,düşle-ger-çeğin kesişt iği bu noktada Mutemet Ali Rıza Beyin ge rçekçi dramiyle düşsel yaşant ı s ı nı bir araya getiren b i r biçim denemesine g i r i ş iyor .
Bir bakıma olaylar dizisi
kolaylıkla bir melodramın da konusu olabilir . Ünlü "Şeh -vet KurbanT'da böylesine bir öykü değil m id i r ? Başar S a buncu, özenle duygusal ilişkile r in altındaki toplumsal ve ekonomik öze inme çabası göster iyor . Bunda başar ı l ı oldu -ğu da söylenebilir . Ne var ki , sahne düşeni ve uygulama yazarın çabasını desteklemiyor.
Oyun aslında yazarın ö -nemli savdığı b i r temayı daha baştan bel i r l iyor . Bu tema durmadan tekrar lanarak ge -l iş t i r i l iyor . Bu noktada y a zarın gereksiz b i r t ek ra r -cılığa kapıldığı söylenebi l i r . Ama bu t ek ra r b i r yoğun -laşma isteği biçiminde yorum-lanmalıdır . Oysa Mahir Cano-va'nın sahne düzeninde yoğunlaşma yerini ağdalaşmaya bı -rakıyor. Yazarın , toplumda yaygınlaşan ucuz felsefeyi vurgulamak için kullandığı şa rk ı l a r seyirciyi bar h a v a sına sürüklüyor. Bir a ra acaba Devlet Tiyatrosu yerine b i r bara mı geldim diye d ü şündürüyor.
Mutemet Ali Rıza Beyin hikayesi doğru b i r yorum, iy i bir sahne düzeniyle yeni dö -nemin ilk önemli başar ı s ı o l maya adaydı. Ne yazık ki , o-yunu okuyanlara verdiği umut sahnede yeterince gerçekleşmiyor.
®
YENİ YAYINLAR TARIK DURSUN
Bütün dünyada, toplumla -rın alt ve üst yapılarının zevk ve beyenisi birbirine benzemez. Belirli bir eğitimle kültür tornasından geçmiş üst yapı kişileri,daha bir incelmiş -lerden, süzülmüşlerden oluşur. Zevklenme ve beyenme duygusunun doyurumu, bir tür ihtiyaçtır. Derler ki ;Picasso' ya bakılmaz, görülür, duyulur, resmettiğinin anlamına varılır. Dinlendiğinde Beethoven de öyledir,okunduğunda Dos-toyevski de.
Zevk ve beyeni açısından ilerieyememiş, geri kalmış -ların ressamları, bestecileri, yazarları yok mudur, peki ? Vardır elbet. Tüketim, özellikle ikincüer için daha yaygın olduğundan üreticiler asıl bunları hedeflerler, üretim çalışmalarını bunlar adına arttırıp yoğunlaştırırlar... Çünkü nereden bakılırsa bakılsın,iş, sonunda ticarf çıkara gelip dayandığından, üretici içinbirin-ci kesimdekiler bir çeşit mutlu azınlıktır ve tüketim alanı, onlardan çok ikincilerdedir.
İkinciler için üretilenler -de ölçek,her zaman doğru o-rantılı tutulur ; belirli bir çia-ginin üstüne hiçbir zaman çı -kılmaz,çıkılması da istenmez. Alıcı,ister okur olsun , ister dinleyici ona tanınmış düzeyde tutulur hep. Türkiye' miz-den örnek vereyim : Ünü dünyayı sarmış bunca sanatçımız var ; sözgelişi,bir İdilBiret' in, bir Suna Kan'ın hangi piyano ya da keman yorumu plak yapılmıştır da bir Zeki Mü -ren'in ya da bir Orhan Gence-bay'ın plaklarının girdiği yerlere girmiş, çalınmış, dinlen-mistir? Bedri Rahmi'nin tablolarım kaç kişi görmüştür , kaç kişi gezmiştir sergisini? Sait Faik, Sait Faik deriz hep, üç-beş bini geçmiş midir o-kurunun sayısı?
Sinatra'lar, Elvis'ler, Hal-liday'ler,Jurgens'ler, Müren ve Gencebay'lar kimler için? Ya Irvin Shaw'lar, Stone Uar, Simmel'ler,Victoria Holt'lar,
Barbara Cartland olayı
Dennis Robbins'ler, Robbins'ler ?
Harold
Besteciler şarkıcılar nasıl müzikte yeni akımlar yaratırlarsa, yazarlar da aynı yolu izlerler . Bir parmak bal çalmak için, zekâca ileri olanları , romanlarına azıcık s o runlara eğilmişlik de katar -lar,sözde teşhircilikle çözüm yolu aranırlar. Bu tür ve bu türün dışmda kalanlarım (inlemek, yığınların ilgisini üze -rine çekmek için elden gelen esirgenmez. Her türlü araç seferber olur, her türlü araçtan yararlanılır. Beyenisi -ne uygun düştüğünden, yığınlar karşı çıkmazlar buna,alıp-lar, rahatça kabullenirler.
Her ülke dışardan "ithal " ettiği kadar kendi yapısı içinden de böylelerini çıkarır,yi -ğınlara sunar. Bizde Kerime Nadir, Muazzez Tahsin, Güzi -de Sabri.Oğuz Özdeş, Esat Mahmut Karakurt, vb. bunlara örnektir. Dışardan "ithal" edilenlere gelince ; geçen yılın "gözde"si Avusturya asıllı Johannes Mario Simmel'di , bu yıl ise Barbara Cartland. Çok kısa bir sürede - onbir ay -bu kadın yazardan tam otuzye-di kitap birbiri arkasına dili -mize çevrilmiş, okura sunulmuştur. Bu otuzyedi kitabın o-tuzyedisi de- eskilerin deyimi ile- okurdan büyük "hüsnü kabul" görmüştür, görmektedir.
Ne söyler,ne anlatır Barbara Cartland romanları? İngiliz edebiyatında geçmiş yılların kadın yazarlarınca ortaya atılan "Gotik Roman" türü, Cartland vebenzerlerinceaynen uygulanmaktadır .Konular, bilinen beylik konulardır :Yani, "oğlan ,","kız"a âşık olur," araya türlü engeller ve kadınlı erkekli kötü insanlar girerler , türlü çekişmelerden sonra iki sevgili "mutlu son"a e -r iş i r , birbiri erine kavuşurlar. Böylesi konul ar , yıllar yılı yukarda adları anılan Türk yazarlarınca da işlenegelmiştir. Zaten Cartland ve benzerlerinin okurları, bu yazarlardan devredilen okurlardır. Aradaki tek ayrım, gerilimin biraz , serüven ve "sus-pence" ro -inanlarına yatkınlığıdır, o kadar. Cartland romanlarında kahramanlar, ilkel okurun hoşlandığı,düşlediği ve hemencecik yerine geçtiği kişi -lerden seçilmiştir. İki çizgide yürür : Birincisi,ya "oğlan " varlıklıdır,, "kız" yoksul ya da "kız" varlıklıdır,"oğlan"yoksul, ikincisi, kahramanların çok yükseklerdeki kişilerden oluşmasıdır. Soylular, onların dünyaları,saraylar, görülmemiş bir görkemi ilik, tam bir düş evreni,ilkel okuru büyülemektedir. Eh,bu kadarı da Barbara Cartland'dan otuzye-. di değil, yüzotuzyedi, hatta binotuzyedi kitap yayınlanmasına yeter de artar b i le . . .
EN ÇOK SATAN KİTAPLAR
1 .Baba: Mario Puzo (E.Ya -yınevi) 2.Barbara Cartland'ın r o manları. 3. An il ar, Soru lar, Sorumlu -lar: O.Erkanlı (Barej). 4. Aziz Nesîn'in eserleri (Zl>-bUk ba§ra) 5.Şi}kodan Pokerde Kazandığım Adayı da Yeğenime Bırakıyorum : David Forrest
(Hürriyet Y . ) 6.Hastane: Arthur Hailey (Milliyet ve E Yayınevi) 7. Havaa 1 an ı: Arthur Hai ley (E Yayınevi) 8.Nobel : Irving Wallace (Milliyet Yayınları). 9.ÖztUrkçe SozlUk:Ali Püs -küllüoğlu (Bilgi Yayınevi) 10. Yasımı Tutacaksın: Larry Colins (Payel Yayınevi)
FRANSA'NIN ÜNLÜ SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ
"Les Lettres Francaises,, kapanıyor
Fransa'da Alman işgali sırasında (1941'de) Mukavemet Hareketine katılan yazarlar tarafından çıkarılan ünlü sanat ve edebiyat gazetesi " Les Lettres Françaises"in ekonomik güçlüklerden dolayı kapatılmasına karar verilmiştir . 1953'den beri ünlü şair Ara-gon'un yönetiminde olan ga -zete son yıllarda Sovyetler Birliği 'nde bazı yazarların suçlanmasına karşı koymuş , bu yüzden gazetenin, birçok komünist ülkede satışı önlenmişti. Eşi Elsa Triolet*in ölümünden sonra çok yıpranan ve birkaç gün önce 75 yaşına basan Aragon da kendi -si için çok yorucu olan gaze -te yöneticiliğini bırakmağa karar vermiştir . Gazetenin kapanışı Fransa'da büyük tepkilere yol açmış, " Le Mon -de" Gazetesi de bu olaya dört sütun yer vermiştir.
behçet necatigil
gedichte törktach-deulscr»
auıgv«»hM, Gb*rs «infuhruno»et»»y v
NECATÎGİL'İN ŞİİRLERİ ALMANCA YAYINLANDI
Şair ve yazar Behçet Ne -j batigil'in şiirleri Almanca'ya; çevrilerek Stuttgart'daki Hat-tusa Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Yüksel Pazar -kaya tarafından çevrilmiş o -lan şiirler bir sayfada Türkçe, karşı sayfada Almanca çevirisiyle basılmıştır. 120 sayfalık kitapta Necatigil'in ilk şiirlerinden son şiirlerine kadar seçmeler yer almaktadır.
®
( Foto : Ozan Sağdıç )
Bir kadın yazar daha edebiyat dünyamıza girdi
Sanat eserlerini yağmadan kurtaracak tedbirler alınıyor
Ülker Koksal 'Türk Kadını Avrupalı ve Amerikalı kadından daha özgür" diyor
Devlet Tiyatrosunda yenil bir oyun başladı: " Sacide Oyunun yazarı tiyatro dünya -j mız için yeni olduğu kadar da: ilginçtir: Ülker Koksal. İlginç oluşu, dünyada sayıları pek az olan kadın yazarların, ö zellikle son yıllarda ülkemiz-; de övünülecek nisbette çoğa -j lışı ve Ülker Köksal'ın yeni bir isim olarak tiyatro ve e -I debiyat dünyamıza katılışıdır;
Birkaç radyofonik oyun vö skecin dışında Ülker Koksal adını ilk kez I970»te yapılan TRT Bilim ve Sanat Ödülleri yarışmasında duyurmuştu. "Binbir Çiçek-Kolonya Fabrikası" ve "Sil Baştan" adlı radyofonik oyunlarıyla başarı ö -dülleri aldı. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi mezunu olan Ülker Koksal Fransada da Yüksek İdarecilik okuluna devam etmiş.
Yazarlıktan başka uğraşı-j şı olmayan Ülker Koksal çe-> şitli görüşlerini şöylece özet-j İedi :
"Yazmaya on iki, on Uç yaşlarında şiirle başladım. " [
"Türk kadını Avrupalı ve A 4 merikalı hemcinslerinden da -4 ha bağımsız, daha özgür. Bu hakkını ge,ç elde eden Türk kadını büyük bir açlıkla işe sarılmıştır. Bu nedenle Ulke-̂ mizde kadın yazar her yer -den fazladır." "Amerikan kadını bağımlıdır i Avukat ya da doktor olduğu zaman toplum hoşgörüyle kar-Işılamaz. Bu bakımdan Türk
ierkeği çok hoşgörülü. Baba A annemle benim aramda büyük bir fark var. Fransada bile toplum daha tutucu, orada bir genç kız büyükannesinden da -I ha farklı haklara sahip değil 4 idlr. Türkiyede yönetim kad 4 rolarındaki kadın sayısı dâ Avrupa seviyesinin çok Us -[ tündedir." l'Sacide ilk yazdığım oyun de-j Kil. Gülsüm Ana, Duvar, Ev-4 İatlık adlarında Uç oyunum da-i ha var. Fakat bunları hlçbiıj tiyatroya vermedim." "Bu oyun kadınlar için yazıl -mıştır ama ben toplumsal bir sorun olarak ele alıyorum. Çünkü kadınların mutsuzluğu erkekleri de mutsuz kılıyor. Ayrı ayrı dünyalarda yaşıyorlar. " "Feminist bir yazar değilim* Toplumun hırpalanan kesimi kadında daha çok belirleniyor,! bunun için kadını seçiyorum J Ayrıca kadın derneklerine dej karşıyım. İnsan sorunu, ayı-i rım olmaksızın ele alınmalı-; dır bence."
"Tiyatronun mutlaka söyleye-: ceği bir fikri, mesajı olmalı-! dır. Bu da yazarın içinde ya-Şadığı toplumun sorunlarıyla; İlgili olmalıdır. Tiyatronun! İnsanı ele almasından ve in-j şan için olmasından yanayım, "!' " Orhan Kemal, Yaşar Kemal»; Başar Sabuncu,Arthur Millerj O'Neill beğendiğim yazarlar-r d ı r . "
CAN KOLUKISA
Sanat eserlerinin yağma-; dan kurtarılmasını önlemek için, Belçika'da, Unesco* nuri da yardımıyla önemli bir top-! lantı düzenlenmiş, bu toplan-! tıya Interpol, Uluslararasi Müzeler Konseyi, Gümrük İş-i birliği Konseyi,Avrupa Kon-! şeyi, Avrupa Ekonomik Top-i luluğü yetkilileri katılmışlar-! dır. Yağma ve hırsızlıkların önlenmesi için öncelikle şu tedbirlerin alınmasına karar verilmiştir :
1. Bir eser çal indiği z a man Interpol bunun künyesini derhal bütün dünya polis ör-* gütlerine bildirecek, ayrıca çalınmış sanat eserlerinin bir kütUğünU tutacaktır.
2 . Gümrük İşbirliği Konseyi çalınmış eserlerin ya -I bancı ülkelere kaçırılmaması için tedbirler alacaktır.
3 . Uluslararası Müzeler Konseyinin teşebbüsleriyle müzelerdeki kontrollar arttı-! irılacaktır.
SAHNEYE 30 TON fÖPRAK DÖKTÜLER
Paris'in ünlü Odeon Ti -j yatrosunda oynanmakta olan Gorki'nin "Ayak TakımiAra A sında" oyunu için, sahneyi tam 30 ton toprak dökülmüş -; tür. Gerçekçi bir dekora sa-i hip olabilmek için, altı kamH yon, Orly'den alman toprağa Paris'in göbeğine taşımıştır.! Oyunu sahneye koyan Robert Hossein, "Oyuncuların top-i rakla temasta olmaları gere-j kiyordu. Ruslarm yaşantıla-j rmda toprağm büyük bir rolü yardır. Gerçeklerin ve haya-j tın bir imge sidir toprak. Bu nedenle bu çareye baş vurduk1
demektedir.
FRANSA'DA "TURİZM EDEBİYATI ÖDÜLÜ"
"Fransa Turizm Yazarla -; rı ve Gazetecileri Derneği'H hin turizm edebiyatı ödülünü bu yıl Robert Borlecque ' in "Dauphine" adlı eseri kazan-: mıştır. Borlecque'in bu kitaH bı Fransa'nın "Dauphine" bölgesinin turistik yönlerini iş H 1 emektedir.
4 . Uluslararası Sanat E -serleri Satıcıları Konfederas-yonu, bu çeşit eserleri alıp satan kişilerin ve mağazala -rın durumlarını yeniden inceleyecek, yeni bir meslek statüsü ve bir "Ahlâk Yasası " hazırlayacaktır.
5 . Unesco da konunun hukuki yönünü inceleyerek, ulu&r lararası tedbirler alacaktır. !
İsveçli yazar Türkiye'de 6 ay kalarak kitap yazacak
Lars Ekenborn adlı 30 yaşında bir İsveçli yazar, İsveç Hükümetinin verdiği bursla,! Türkiyede altı ay kalarak in-; celemeler yapmak ve Türkiye üzerine'kitap yazmak üzere memleketimize gelmiştir.
Ekenborn "Mayıs ayında yolum Adana'dan geçti. Memleketinize hayran kaldım. Avrupa Türkiyeyi yalnız İstanbul diye biliyor. Oysa, asıl diğer yörelerin görülmesi, incelenmesi gerek. Silifke folklor e-kibinize hayran olmuştum. Şimdi Adana ve çevresinde altı ay kalarak bütün bölgeyi, müziğini, folklorunu inceliye-! ceğim. Sonra Türkiye Üzerine resimli bir kitap hazırlayacağım" demiştir.
Ekenborn daha önce uzun bir süre Hindistan'da kalmış ve bir eser yazmıştır. Genç yazar aynı zamanda ressam ve çok iyi bir fotoğrafçıdır.
FRANSA'DA SİNEMA SEYİRCİSİ ÇOĞALIYOR
Fransız Ulusal Sinema Merkezi'nin açıkladığı ra -kamlara göre, 1972 yılının üç ayında sinemaya gidenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre artış göstermiştir.Bu artış yüzde 2,72 oranındadır. Bu önemli bir artış sayılmalıdır, çünkü 1970'in aynı dönemine göre geçen yıl yüzde 9 oranında bir azalma kaydedilmişti.
<§>'
— M m
HAFTANIN SANAT ANSİKLOPEDİSİ Haftanın Sanal Ansiklopedi -sinde.Sanat Dergimizde o ha/ -ta çıkan yazılardaki önemli sanat t er iniler i, deyimleriyle ilgili açıklamaları, sanatçı -lar re sanat olaylarıyla ilgi -M bilgileri bulacaksınız.
GRAVÜR Kısaca "Kazıma Sanatı "
denir . Tahta veya madenden bir levhanın kazınmasıyla meydana gelen res im biçimi -dir ve re s im sanatının b i r da l ıdır . Çok eski çağlardan be -r i . b i r res imden daha çokkop-ye elde etmek amacıyla, b i r kalıp meydana get i rmek için gravür yapı lmışt ı r (Çin ve J a pon es tamplar ı gibi).
Bizde II.Abdülhamit dev -rinde gravürcülük taş baskı biçiminde baş lamış t ı r . Hoca Ali Rıza Bey bu çal ı şmalar ın en güzel örneklerini ve rmiş -t i r .
Cumhuriyet devrinde (1937'de) Güzel Sanatlar Akademisinde, Leopold Levy 'nin öncülüğüyle ilk gravür atel -yesi aç ı lmış t ı r .
Sabri Berkel .Bedri Rah -mi, Nurullah Berk,Nuri İyem ve Aliye Berger gibi sana tç ı la r ımız bu alanda başar ı l ı e -s e r l e r ve rmiş l e rd i r .
SERAMİK
Plastik (Biçim verilebi - I len) kilden, çamurdan yapılan |
ev ve süs eşyasıdır. (Ç in i , ça nak, çömlek, vazo ve panolar g i b i . . . ) Bu eşyada güzel bi -ç imler arandığı için seramik güzel sanat lar ın b i r koludur . Seramik eşyayı kullanılan ki -le ve yapılışına göre 1 ) P i ş -miş toprak eşya (Çanak, çöm -lek v. d), 2)Çini i ş l e r i , 3 ) P o r -selen i ş l e r i diye üçe a y ı r ı r l a r .
Çini porselen ve kaolinin özel p i ş i r i lme şekliyle elde edilen se ramik ve fayans i ş -le r id i r . Eskiden bunlara "ser t l eşmiş toprak"anlamına " k a st1' denirdi .Osmanlı lar dev -rinde porselen ve fayanslar Çin'den getirildiği için " Çin i ş i " anlamına çini denildi.
DENEKTAŞI Bir eserin konusu o eserde -ki olaylar dizisidir. Tema ya da tem ise bir eserin işledi -ği ana fikir, özel buluş, verdiği derstir. Aşağıda on yerli ve yabancı oyun yazarının adını, yanında da o yazarla -rın birer eserini göreceksi -niz. Hepsinin başında da birer harf var. Daha sonra da bu eserlerden alınmış, o eserlere ışık tutan, o oyunların tema'sı diyebileceğimiz sözler var. Bunlar da rakamlarla gösterilmiş.Her sözün yanına eserin yanındaki harfi, yazacaksınız.
a - A. K. T e c e r - K ö ş e b a ş ı , b - C. F. Başkut-Paydos c - O. Asena-Gılgameş d - N. Cumalı-Susuz Yaz e - C. Atay-Karalar ın
Memetler i f - T. Oflazoğlu-Deli
İbrahim g - Shakespeare-Venedik
Taci r i h - Çehov-Üç Kızkardeş i - Brecht - Üç Kuruşluk
Opera j - S te inbeck-Fare ler ve
İnsanlar 1 T a n r ı l a r . . . Beni yendiniz , ama köle edemediniz. Bana korkunun ne olduğunu öğ -re t t in iz .ama ihaneti a s l a . ( . . . . )
2 Ayan oldu bize dilsiz yaban-
, da saklı s ı r Anladık m e ş e l e r neden bo
dur ahlat lar neden k ı s ı r
Üç Kızkardej 3 Ve benim güneşim çı rpı -nış lar la sönüp giderken oğullarım b i r yeni burç gibi yansınlar göğsümde .' ( . . . . ) 4 Bizim de küçücük b i r ye -r imiz olacak.İneğimiz olacak, belki de tavukları -m ı z . . . Çevremizde yonca la r bitecek . . . tavşanlar i ç i n . . . tavşanlar i ç i n . ( . . . . ) 5 Mahalle hiç su sa r mı ? Bi r kapı sussa b i r kapı s ö y l e r . Bir tarafı tıka , b i r tarafı pat lar . Bu söz doğru iş te : pat lar . 'Mahalle b i r şey söylemezse p a t l a r ! ( . . . . )
6 Ulan eşkıya buysa ,pata tes
! soymaya paydos benden. 1 ( . . . .
NÜVİT ÖZDOĞRU
I Ben Yahudiyim. Yahudinln i gözleri yok mu ?Yahudinln | e l l e r i , ko l la r ı , duyuları , i s -\ tekler i yok mu? O da aynı | yemekler le beslenmiyor i mu? Aynı s i lahlar la y a r a -İ lanmıyor mu ? İğne ba t ı r -! sanız ,kanımız akmaz m ı ? j Gıdıklasanız gülmez mi -; y iz? Zehirlesenlz ölmez I miyiz? Ya kötülük e d e r s e -i n iz .öc almayacak mıyız ? I ( . . . - )
j Kraliçenin atlı haberc i le r i | öyle pek sık görünmez; t e k leme attığın adam da seni ; t ekmeler . Onun için haksız-[ lığa ka r ş ı çıkmadan önce Ş iyice b i r düşün. ( )
İ ! 9
İ Bükülen belim t e k r a r d o ğ -İ r u l a c a k . . . Şöyle göğsümü | ge re ge r e , ağı r ağı r sınıfa i g i receğim. ( )
İ 10 i Yeni b i r çağ doğuyor. . . Ça-| lışa~cağım; y i r m i - o t u z yıl I sonra da herkes çalışmak i zorunda kalacak. Herkes .' i ( . . . . )
I CEVAPLAR :
•4-0l 'q-6 ' ! -8 '6 -Z 's>-9 'D-Ç 'i-fr v e 'p-z '»-i DEĞERLENDİRME:
1 0 - 9 doğru çok iyi 8 - 7 doğru iyi 6 - 5 doğru o r t a "
ÇEHOV Anton Pavloviç Çehov en
ünlü Rus hikayecisi ve tiyatro yazar ıd ı r . (Doğumu 1860). Bir t a ş r a bakkalının oğludur . Moskova'da tıp öğrenimi y a parken hikâye yazmağa baş -ladı. 1884'te doktor oldu. Fa -kat bir süre sonra yazarlığı te rc ih etti. 1886'da ilk hikaye kitabı "Bukalemun"çıka"Boz-k ı r " hikâyesi (1888) ününü sağladı. Bunları "6 No. lu Koğuş", "Bir Taşra l ın ın Öyküsü" gibi çok güzel hikâyeleri izledi . Sağlığı pek iyi değildi.İlk ti -yatro e se r i "İvanov"u yazar -ken kalp k r iz le r i geç i rd i . "Mar t ı" oyununu yazdığı s ı rada (1896) verem oldu. Yal -ta 'ya yer leş t i . 1899'da "Van -ya Dayı",l901*de ".Üç Kız -k a r d e ş " sahneye konuldu. A y nı yıl ak t r i s tOlga Knipper ' l e evlendi. Son t iyatro e s e r i " Viş-
,ne Bahçesi"di r . Bu eser in i sahnede göremed i . 1904 ' te Almanya'da öldü.Moskova' da gömüldü.
Hikâye türü Rusya'da Ç e -hov'la önem kazanmış t ı r . T i yatroda da a l ı ş ı lmış kalıpla -ra .köhnemişge lenek le re son ve rmi ş t i r .
SENFONİ
Orkes t ra için yaz ı lmı ş , genellikle dört kısımdan mey-| dana gelen en büyük saz mü -> ziği e se r id i r .
SONAT
Türlü karakterde üç ya da dört kısımdan meydana gel -miş müzik e se r id i r . Birinci kıs ım : Allegro ( hızlı ve ne -• sel i ), ikinci kıs ım : adacyo (ağır , yavaş ) veya andante (yarı yavaş), üçüncü kısım menüet veya scherzo, dördüncü kıs ım: finalden (son, bitiş) meydana ge l i r .