Ekim 2012
Bu taslak rapor;
12 Eylül 2012 tarihinde Burdur’da
gerçekleştirilen 1. Bölge Çalıştayı
sonuçları dikkate alınarak, 12 Ekim
2012’de Afyonkarahisar’da
düzenlenecek 2. Bölge Çalıştayı için bir
tartışma metni olarak hazırlanmıştır.
Afyonkarahisar Çalıştayı’ndan elde
edilecek sonuçlar doğrultusunda
sonlandırılacak olan “Göller Bölgesi
Etkileşim Planı”; Kültür Öncelikli
Bölgesel Yol Haritaları Programı
kapsamında, Tarihi Kentler Birliği adına
ve Türkiye Belediyeler Birliği’nin
desteğiyle, ÇEKÜL Vakfı tarafından
hazırlanmaktadır.
İÇERİK
Bölüm1 ÜÇLÜ BAKIŞ: GÖLLERİN ETKİLEŞİMİ
1. SINIRSIZ SINIRLAR: HAVZALARIN BULUŞMASI – 5
1.1. ANADOLU – 5
1.2. BATI AKDENİZ – 6
2. GEÇMİŞTEN GELECEĞE BAKMAK:
DÜN, BUGÜN, YARIN – 7
2.1. DÜN: Değerler – 7 2.1.1. Tarihsel Bağlam – 7 2.1.2. Doğal Çevre – 7 2.1.3. Uygarlık Katmanları – 8
2.2. BUGÜN: Bölgeye Bakış – 16 2.2.1. Bölgesel Değerler – 16 2.2.2. Koruma Alanları – 21 2.2.3. Ekonomik Kaynaklar – 21 2.2.4. Sorun ve Tehditler – 22
2.3. YARIN: Bölgenin Geleceği – 23 2.3.1. Yerel - Ulusal Planlama Çalışmaları – 23 2.3.2. Temel Beklentiler – 24
3. GÖLLERİN ETKİLEŞİMİ – 26
Bölüm2 BEK ANALİZİ
B ANALİZİ – 29
E ANALİZİ – 35
K ANALİZİ – 39
Bölüm3 TEMATİK STRATEJİLER, TEMEL ÜRÜNLER
Tematik Strateji 1. EKO: Ekoloji ve Ekonomi – 46
Tematik Strateji 2. YOL: Kesişen İzler – 50
Tematik Strateji 2. KIYI: Kıyı Yaşamı – 56
Tematik Strateji 4. SU: Suyun Gücü – 58
Bölüm4 ÇARPAN ETKİLEŞİM STRATEJİ ÇERÇEVESİ – 58
4
Bölüm 1
ÜÇLÜ BAKIŞ:
GÖLLERİN ETKİLEŞİMİ
1. SINIRSIZ SINIRLAR: HAVZALARIN
BULUŞMASI
Coğrafi açıdan Batı Akdeniz bölgesinde yer
alan Göller Bölgesi, Burdur ve Isparta
illerinin tamamını, Konya’nın batısını,
Afyonkarahisar’un güneyini, Denizli’nin
doğusunu ve Antalya’nın kuzey kesimlerini
kapsamaktadır. Bölgede özellikle göllerin
baskın olduğu coğrafi yapının meydana
getirdiği bir bütünlük izlenir. Aynı zamanda,
tarihsel açıdan bakıldığında izlenen bu
bütünsellik, Göller Bölgesi’nde idari
sınırların ötesine geçen bir değerler
sisteminin varlığını işaret eder.
Burdur, Acıgöl, Işıklı, Eber, Akşehir, Eğirdir,
Beyşehir ve Suğla başta olmak üzere, irili
ufaklı ve her biri kendine özgü karakterleri
olan çok sayıda gölün ve çayların meydana
getirdiği havzalar bölgenin
tümünü kapsamaktadır. Bu
nedenle, Göller
Bölgesi’nin, havzaların
buluştuğu ve buna bağlı
olarak ortak bir su
kültürünün ortaya çıktığı
bir coğrafya olduğu
söylenebilir.
1.1. ANADOLU
Anadolu, coğrafi yapısının çeşitliliği,
bereketli toprakları ve Asya ile Avrupa
arasında sınırları kaldıran bir geçiş alanı
olması nedeniyle, tarih öncesi
dönemlerden günümüze birçok uygarlığın
izlerini taşımıştır. Bu uygarlıklar
zenginliğinin içinde ise Göller Bölgesi’nde
yaşamış olanlar Pisidya ve Frigya’dır.
Göller Bölgesi, barındırdığı tarih öncesi
izlerin yoğunluğu ve niteliğiyle Anadolu’nun
bu devirlerine ışık tutmakta ve diğer
bölgelerden bu özelliğiyle ayrışmaktadır.
Bunun yanında, coğrafyadaki yoğun göl
varlığı da bu bölgenin ayırt edici
değerlerindendir. Antik dönemde bölgenin
büyük kısmında
5
Pisidya uygarlığının izleri görülürken, kuzey
kesimlerde Frigya Devleti’nin hüküm
sürdüğü bilinir. Bölge; güneyinde Pamfilya
ve Likya, batısında Karya ve İyonya,
doğusunda ise Isaura ile komşudur.
Bölgenin Anadolu coğrafyasındaki tarihsel
rolü incelendiğinde, öncelikle iç
kesimlerden Akdeniz’e geçiş alanı üzerinde
olduğu görülür. Tarih boyunca önemli
ticaret yolları üzerinde bulunması, sahip
olduğu geçitlerle ise Akdeniz ve Ege’ye
geçiş vermesi bölgenin tarihsel önemini
işaret etmektedir.
1.2. BATI AKDENİZ
Coğrafi açıdan Batı Akdeniz Bölgesi’nde yer
alan Göller Bölgesi, Isparta ve Burdur
illerinin tamamına yayılır. Bunun yanında
Antalya’nın kuzeyi, Konya’nın batısı ve
Afyonkarahisar’un güneyine uzanan
bölgede bu idari sınırları aşan bir değerler
sistemi ve bütünlüğü mevcuttur. Bu
nedenle, başta gölleri olmak üzere,
bölgenin değerler sistemi idari sınırlarından
bağımsız bir bütün olarak
değerlendirilmelidir.
Kentsel ilişkileri açısından incelendiğinde,
günümüzde Burdur ve Isparta illerinin daha
Antalya ile ilişkide oldukları,
Afyonkarahisar’ın ise bu sistemden daha
ayrı olduğu görülmektedir.
Türkiye’nin kapsadığı 26 akarsu ve göl
havzasının beşi Göller Bölgesi’nde
buluşmaktadır.
1. Burdur Gölü Kapalı Havzası: Burdur
Gölü, Acıgöl, Salda Gölü, Bozçay
2. Orta Akdeniz Suları Havzası: Eğirdir
Gölü, Kovada Gölü, Aksu ve Köprüçay
nehirleri
3. Orta Anadolu Kapalı Havzası: Beyşehir
Gölü, Suğla Gölü, Çarşamba Çayı
4. Afyonkarahisar Suları Kapalı Havzası:
Eber Gölü, Akşehir Gölü, Akarçay
5. Büyük Menderes Havzası: Işıklı Gölü ve
havzanın doğu kesimi çayları
6
2. GEÇMİŞTEN GELECEĞE BAKMAK:
DÜN, BUGÜN, YARIN
Göller Bölgesi’nin geleceğini ilgilendiren
temel kavramlar, temalar ve stratejik
yönlerin belirlenmesi amacıyla, bölgenin
değerleri, sorunları ve potansiyelleri “dün,
bugün, yarın” zaman dilimleri çerçevesinde
ele alınmalıdır. Bu bağlamda,
- Dün: Tarihsel bağlam, bölgenin geçmiş
bileşenleri ve değerleri,
- Bugün: Dünden bugüne taşınmış izler
ile mevcut durumun özellikle sorun ve
tehditler bağlamında
değerlendirilmesi,
- Yarın: Geleceğe ilişkin mevcut
projeler, potansiyeller ve beklentiler,
başlıklarıyla şekillenen bir bakış açısıyla,
geçmişten geleceğe doğru bir
değerlendirme yapılmalıdır.
2.1. DÜN: Değerler
Göller Bölgesi’nde sürdürülen araştırma ve
kazı çalışmaları sonucunda, bu coğrafyanın
tarih öncesi devirlerden beri yerleşime
sahne olduğu bilinmektedir. Karstik toprak
yapısına bağlı olarak oluşmuş tektonik
göller ve diğer su kaynakları, bölgenin
Paleolitik çağdan beri iskan edilmesinde
öncelikli tercih sebebi olmuştur. Zengin
tarihsel derinliği ve karakteristik doğal
yapısıyla Göller bölgesi, öncelikle “doğal
çevre” ile bu çevre üzerindeki olanak ve
kısıtlara bağlı olarak gelişen bir “kültür
coğrafyası” olarak incelenebilir. Bu
bağlamda, ilk olarak bölgenin çevresiyle
kurduğu ilişki ve konumuyla ilgili tarihsel
bağlamı, ardından doğal çevre
incelenmiştir. Sonuçta, bu coğrafya
üzerinde şekillenen yerleşim katmanları
ana hatlarıyla ele alınmıştır.
2.1.1. Tarihsel Bağlam
Göller Bölgesi bulunduğu konuma bağlı
olarak, tarih boyunca İç Anadolu’nun güney
ve batıya açıldığı güzergahlar üzerinde
önemli bir durak noktası olmuştur. Bugün
Burdur ve Isparta illeri ile Antalya’nın kuzey
kesimini içeren alan antik dönemde Pisidya
olarak anılmışken, bu bölgenin kuzeyinde
ve günümüz Afyonkarahisar il sınırlarında
kalan kesim ise Frigya uygarlığının güney
bölgesini oluşturmuştur. Bölge, kuzeyinde
yer alan Frigya devletinin, güneydeki
Pamfilya uygarlığı ve Akdeniz’e geçişi
üzerinde, aynı zamanda, doğudan gelen
önemli yolların güneybatı komşuları Likya
ve Karya uygarlıklarına, oradan da Ege’ye
ulaşmalarında önemli bir durak noktası
olmuştur.
Bölge verimli araziler ve Anadolu’nun
önemli ticaret yolları üzerinde olması
nedeniyle, tarih öncesi dönemlerden beri
yerleşime sahne olmuştur. Göller Bölgesi,
Antik dönem Psidyası iken genel anlamda
Anadolu uygarlıkları tarihi içerisinde önemli
bir role sahip olmamakla beraber, Selçuklu
devrinde -başta Beyşehir olmak üzere-
bölgenin önemi artmış, Osmanlı da ise bu
önemi tekrar yitirilmiştir.
2.1.2. Doğal Çevre
Göller Bölgesi’nde ilk yerleşimlerden bu
yana izlenen yerleşim dokusu ile kültürel ve
ekonomik yapı; bölgenin yer aldığı karstik
toprak yapısı, su kaynakları ve geçitler
doğrultusunda şekillenmiştir. Bölgedeki
dağlar, Toros sıradağlarının kuzeybatı-
güneydoğu doğrultusundan, kuzeydoğu-
7
güneybatı doğrultusuna geçtiği kırılma
bölgesi görünümündedir. Yöredeki dağlar
kendi içlerinde vadiler, kanyonlar ve
geçitler barındırır.
Tarım arazilerinin verimli yapısı ve su
kaynaklarının bolluğuna bağlı olarak,
yörenin eğimli arazilerde konumlanmış ilk
yerleşimleri bu avantajlardan
faydalanmıştır. Meyve yetiştiriciliği ve keçi
yetiştiriciliği başta olmak üzere hayvancılığa
izin veren iklim ve toprak yapısı, bölgenin
geçmişindeki ekonomik hayatı
şekillendirmiştir. Güneyde hakim olan
ılıman Akdeniz iklimi, Toroslar’ın kuzeyine
geçemediği için Göller Bölgesi’nde daha
sert bir geçiş iklimi izlenir. Bitki örtüsü alçak
kesimlerde step ve maki iken, yükseklere
çıkıldıkça çam ormanlarına rastlanır.
Bölgenin geçmişten günümüze kültürel ve
ekonomik yapısını şekillendiren doğal çevre
öğeleri; göller, sazlıklar, dere ve çaylar,
dağlar, kanyon ve geçitler, mağaralar, yer
altı kaynakları, yaylalar ve flora-fauna
karakteridir.
Bölgedeki başlıca göller; Burdur Gölü
(Ascania), Salda, Gölhisar, Yarışlı (Takina),
Karataş, Eğirdir (Limnae), Kovada, Gölcük,
Beyşehir (Karalis), Suğla (Trogitis), Acıgöl
(Anaua), Akşehir, Eber, Kestel (Paludes) ve
Karagöl krater gölüdür.
Bölgedeki akarsuların başlıcaları ise
kaynağını Isparta Çayı’ndan alan Aksu
(Kestros), Köprü Suyu (Eurymedon), Bozçay
(Tauros) ve sularını Eğirdir Gölü’ne
boşaltan Pupa Çay (Hippophoras) ile
Akçay’dır(Anthios).
2.1.3. Uygarlık Katmanları
Göller Bölgesi, tarih öncesi dönemlerden
itibaren kesintisiz bir yerleşim dokusuna
sahne olmuştur. Konumu ve çevresel
kaynakları nedeniyle tarihte birçok
uygarlığa ev sahipliği yapan bölge,
günümüzde de izleri okunabilen çok
katmanlı bir kültürel miras dokusunu
sergilemektedir. Antik dönemde güney
kesimi (günümüzde; Burdur- Isparta-
Antalya’nın kuzey kesimi) Pisidya, kuzey
kesimi ise (günümüzde; Afyonkarahisar)
Frigya olarak anılan coğrafyanın tarihsel
yerleşim dönemleri; tarih öncesi ve Neolitik
dönem, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu,
Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemleri şeklinde özetlenebilir.
Bölgede sürdürülen araştırma ve kazı
çalışmaları, burada Üst Paleolitik devirden
itibaren kesintisiz bir yerleşim dokusunun
varlığını göstermektedir. Bölge, tarihi
boyunca en canlı ve zengin zamanlarını
Roma İmparatorluğu ve Selçuklu
dönemlerinde yaşamış, Osmanlı hakimiyeti
ile birlikte ise eski önemini kaybetmiştir.
Göller Bölgesi’nin en erken buluntularından
günümüze dek geçirdiği dönemler ve
bunların genel özellikleri aşağıdaki gibi
özetlenebilir;
Paleolitik (Yontma Taş) Devir:
Bölgedeki yerleşim tarihi, Ağlasun
çevresinden edinilen buluntularla en erken
Üst Paleolitik devre (M.Ö. 40.000-12.000)
tarihlenmiştir. Bunun yanında, bölgede
Paleolitik devri kanıtlayan esas buluntular;
Isparta civarında, Senirce- Bozanönü
mağaralarından olan Kapalıin
Mağarası’nda 1944 yılında elde edilmiştir.
Ayrıca, Ağlasun yakınlarında keşfedilen
8
Dereköy– Karain Mağarası ve Harmancık
köyü– Sandal Asar (Sandalion) da bu devre
ve daha sonrasına tarihlenen buluntular
sunmuştur.
Neolitik (Cilalı Taş) ve Kalkolitik
(Bakır) Devirler: Göller Bölgesi, yerleşik
yaşama geçilmeye başlanan Neolitik devire
ait izler bakımından oldukça zengindir. Bu
devre tarihlenen Hacılar Höyüğü’nün
önemi Anadolu arkeolojisinde öne çıkar.
Günümüz Burdur il merkezinin 26 km.
güneybatısında yer alan Hacılar Höyüğü
M.Ö. 7000 – 5000 tarihleri arasında,
yaklaşık 2000 yıllık bir yerleşim sürecine
sahne olmuştur. Bunun yanında Höyücek,
Kuruçay, Bademağacı, Gölde, Çamur,
Düden ve Keçili yerleşimleri dahil 52
yerleşim merkezi Neolitik devre
tarihlenmiştir. Bölgenin doğusunda ise,
Beyşehir’in 10 km. kuzeybatısında bulunan
ve M.Ö. 6000’e tarihlenen Neolitik Çağ
höyüğü Erbaa Höyüğü bulunmaktadır.
Yerleşik yaşama geçilmesiyle birlikte
gelişen alet ve çanak-çömlek üretiminde
maden kullanımı, Kalkolitik devire (Bakır
Çağı) denk gelir. Hacılar ve Kuruçay
örneklerinde olduğu gibi, bu devre ait
Göller Bölgesi’ndeki tarih öncesi yerleşimlerin dağılımı
9
yerleşimler, genellikle Neolitik devrin
yerleşimleri üzerinde devam etmiştir.
Tunç Çağı: Göller Bölgesi’nde
yapılan yüzey araştırmalarında bu devre
tarihlenen yaklaşık 125 yerleşim yeri tespit
edilmiş, sonuç olarak bölgenin Tunç
Çağı’nın ilk devirlerinde yoğun bir
yerleşime sahne olduğunu anlaşılmıştır. Bu
yoğunluğun bir dönem azalmış olmasının
nedeni henüz tam olarak bilinmese de,
Tunç Çağı’nın ortalarında yerleşim
sayısında tekrar artış olduğu bilinmektedir.
Orta Tunç Çağı’nda kurulan ve giderek
gelişip, Pamfilya’yı da sınırlarına katan Hitit
İmparatorluğu’nun bu bölgeyi de
hakimiyeti altına almış olabileceği
düşünülmektedir. Bu devire ait en belirgin
eserler Beyşehir’de bulunan Eflatunpınar,
Kurtbeşiği ve Fasıllar anıtlarıdır. Ne var ki
kazı çalışmalarının eksikliği, konuyla ilgili
verileri sınırlı tutmaktadır. M.Ö. 1190’da
Frig Devleti’nin Hitit İmparatorluğu’nu
yıkmasıyla, Anadolu’da Demir Çağı’na
geçilir.
Demir Çağı: Frigler, M.Ö. 8.
yüzyılda bir devlet haline ulaşmış ve
güneydeki sınırları Pisidya’nın batısına
kadar genişlemiştir. M.Ö. 547’de ise Pers
Devleti, Lidya Krallığı’nı yenerek Ege
sahillerine kadar Anadolu’yu hakimiyeti
altına almıştır. Bu devirde Göller Bölgesi de
Pers egemenliğine girmiştir, ne var ki bu
devre ait arkeolojik buluntular sınırlıdır.
Hellenistik Dönem: Büyük
İskender, M.Ö. 333’de Likya- Pamfilya
satraplığı adıyla güney kesimleri idaresine
alır ve buradan Pisidya’ya ilerler. Sagalassos
kentinin işgal eden İskender’in Pisidya’nın
diğer kentlerinden hangilerini işgal ettiği
hakkındaki bilgiler sınırlıdır. İskender’in
M.Ö. 323’te ölümünün ardından Pisidya ile
ilgili veriler yine kısıtlıdır. Antik
kaynaklarda, bölgede yaklaşık 20 yerleşim
yerinin adı verilmektedir, ancak bunlar
dışında da yazıtlar ve sikkeler yardımıyla
yerleşim tespitleri yapılmıştır. İskender
sonrasında bölgede kentleşmenin
hızlandığı bilinmektedir.
İskenderin ölümünün ardından Makedonya
İmparatorluğu yıkılmış ve dört yeni
Hellenistik krallık inşa edilmiştir. Bunlardan,
İskender’in kumandanlarından Lysimakhos
ve Seleukos tarafından kurulan yeni
krallıklar bölgeyi sırasıyla yönetmiş,
Seleukos Krallığı, Göller Bölgesi’ni M.Ö.
281-188 arasında idaresinde
bulundurmuştur. M.Ö. 188’de ise Seleukos
Krallığı Magnesia Savaşı’nda yenilip
Anadolu topraklarından çekilmiş ve Roma
burada hakim güç haline gelmiştir. Göller
Bölgesi toprakları ise Roma tarafından,
Bergama Krallığı’na bırakılmıştır.
Bölgedeki önemli merkezlerin başında
Sagalassos, Antiokheia, Termessos,
Kremna, Olbasa, Kibyra, Apameia, Comana,
Pednelissos, Adada ve Selge kentleri
sayılabilir.
Roma Dönemi: Romalıların M.Ö.
129 yılında Anadolu’ya egemen olup, Asya
Eyaletini kurmalarının ardından, Pisidya
M.Ö. 102 yılında Kilikya Eyaleti’ne dahil
edilmiştir. M.Ö. 25’te ise Galatya
Eyaleti’nin kuruluşu sırasında, Pisidya’da
bölgeyi kontrol altında tutma amacıyla
Roma kolonileri kurulmuştur; Pisidya
Antiokheia (Yalvaç), Parlais (Barla), Olbasa
(Belenli), Comana (Şeref Höyük), Kremna
(Çamlık Köyü), Sagalassos (Ağlasun).
10
Bölgenin antik dönem tarihi için önemli bir
gelişme sayılan kolonileşme sürecinde, Via
Sebaste yolu inşa edilmiş, Pisidya
Antiokheia merkezde olmak üzere birçok
kent bu yol ve diğer tali yollarla birbirine
bağlanmıştır.
Roma döneminde kentleşme hareketlerinin
oldukça ileri düzeylere taşındığı Göller
Bölgesi’nde bu dönemin önemli yerleşim
merkezleri Seleukia Sidera (Bayat), Apollonia
(Uluborlu), Antiokheia (Yalvaç), Dabenae
(Gelendost), Adada (Sütçüler), Neopolis
(Karaağaç), Sagalassos (Ağlasun), Kremna
(Bucak), Prostanna (Eğirdir), Parlais (Barla)
ve Komama (Şerefönü)’dır.
Roma döneminde bölgede ticaret hayatı
yeni inşa edilen yolların da katkısıyla
canlanmıştır. Via Sebaste başta olmak üzere
bu dönemde geliştirilen yol ağına ek olarak,
günümüzde Zindan Köprüsü (Aksu) ve Barla
Köprüsü (Barla Deresi) gibi örneklerinin
izlendiği çok sayıda köprü de inşa edilmiştir.
M.S. 395 yılında, Roma İmparatorluğu Batı
ve Doğu olarak ikiye ayrılmış, Göller Bölgesi
Doğu Roma: Bizans sınırlarında kalmıştır.
Göller Bölgesi’ndeki antik dönem yerleşimlerinin dağılımı
11
Göller Bölgesi’nin tarihsel yerleşim
dokusu;
Bölgede en yoğun yerleşim alanları göller
ve bataklıklarla kaplı, verimli çukurluklarda
toplanmıştır. Bölgenin tarih öncesi
devirlerden beri en yoğun iskan gören
düzlükleri; batıda Burdur, Keçiborlu,
Tefenni, ve Bozova; orta kesimde Isparta ve
çevresi; kuzey kesimde Senirkent ve çevresi
ile doğuda Yalvaç ve çevresi, Karaağaç
Ovası’dır.
– Tarih öncesi yerleşimleri: (1) Burdur
Gölü çevresinde, (2) Acıgöl-Burdur Gölü-
Davras Dağı aksının güney kesiminde,
Tefenni Ovası’nda, (3) Beyşehir
Gölü’nün doğu kenarında, (4) Suğla
Gölü’nün kuzeybatısında
– Tunç Çağı yerleşimleri: Acıgöl-Burdur
Gölü-Davras Dağı aksının güney
kesiminde, Tefenni Ovası’nda
– Antik Dönemde: (1) Eğirdir Gölü’nün
batısında, (2) Eğirdir ve Burdur
göllerinin güneyindeki bölgede
Bizans Dönemi: Göller Bölgesi,
Hristiyanlığın yayılmaya başladığı Geç antik
ve Bizans dönemlerinde önemli bir
merkezdir ve St. Paul ile anılmaktadır.
Antalya’dan başlayan yolculuğunu Pisidya
Antiokheia’da sonlandıran St. Paul,
misyonerlik görevinde yaptığı ilk vaazı bu
kentte bulunan sinagogda
gerçekleştirmiştir. Daha sonra bu yapının
üzerine, St. Paul adına yapılmış bilinen en
eski kilise olan St. Paul Kilisesi inşa
edilmiştir. M.S. 4. yüzyılda Pisidya
Antiokheia, Bizans döneminde bölgenin
ana merkezi haline gelmiştir. Burdur’un
Gölhisar ve Çeltikçi ilçelerinde tescil edilen
Erken Bizans kiliseleri, Dinar ve Beyşehir
ilçelerinde bulunan kiliseler,
Afyonkarahisar’ın İhsaniye, İscehisar ve
Bolvadin ilçelerindeki kaya oyma kiliseler,
(Ayaz İni Kilisesi, Ağın Kaya Kilisesi, Yedi
Kapılar Manastırı…) bölge genelinde inşa
edilen kiliselere örnek olarak verilebilir.
Bu dönemde bölgede kiliselerin yanı sıra
kale ve köprülerin inşa edildiği
bilinmektedir. Örneğin, Eğirdir Kalesi’nin
yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle
birlikte, bugün izlenen kalıntıları Bizans
dönemine tarihlenmektedir. Isparta,
Sütçüler ilçesinde bulunan Sığırlık I ve II
Kaleleri ise Erken Bizans döneminde inşa
edilmiştir. Köprülere örnek olarak,
Afyonkarahisar, Bolvadin’deki Kırkgöz
Köprüsü ile İscehisar Köprüsü verilebilir.
Kırkgöz Köprüsü’nün inşasına Bizans
döneminde başlanmış, Osmanlı’da ise
yapıya Mimar Sinan tarafından eklemeler
yapılmıştır.
Bölgede 518 yılında büyük bir deprem
gerçekleşmiş, 541-543 yılları arasındaysa
veba salgını sürmüştür. Yedinci yüzyılın
ortalarındaysa Arap akınlarının başladığı
bölgede, bu olumsuz gelişmelere bağlı
olarak nüfus azalmış, bölge eski önemini
kaybetmeye başlamıştır. 1176’ya kadar
Bizans ve Selçuklular arasında el değiştiren
bölge, bu tarihte gerçekleştirilen
Miryokefalon Savaşı’yla birlikte tamamen
Selçuklu idaresine girmiştir.
Selçuklular Dönemi: Bölge 11.
yüzyılda Selçuklu egemenliğine girmiştir.
Selçuklular güvenlik, eğitim ve ticaret
alanlarında önemli kurumların gelişmesini
sağlamıştır. Başta Konya olmak üzere tüm
Anadolu’da kaleler, camiler, hamamlar ve
bedestenler inşa edilmiş; eğitimi
12
yaygınlaştırmak ve geliştirmek için
kentlerde medrese; kırsal kesimlerde ise
tekke ve zaviyeler kurulmuştur. Ticaretin
gelişmesi içinse Bronz Çağı’ndan itibaren
kullanılan ancak 5. yüzyıldan itibaren ihmal
edilmiş olan ticaret yolları ıslah edilmiş,
eski yollar onarılmış, mevcut köprüler tamir
edilmiş, yeni köprüler ve kervansaraylar
inşa edilmiştir. Günümüzde de izleri
sürülebilen tüm bu Selçuklu mirası içinde
11. yy’dan 14 yy’a kadar Anadolu’yu
baştanbaşa saran İpek Yolu ve üzerindeki
kervansaraylar gerek sayıca çoklukları,
gerekse kendilerine has plan ve kuruluş
özellikleri ile öne çıkmaktadır.
Anadolu Selçukluların günümüze
bıraktıkları eserler Göller Bölgesi’nde de
izlenmektedir. Selçukluların yazlık saray
olarak kullandıkları Beyşehir ilçesindeki
Kubad Abad Sarayı bu miras içinde en
sağlam biçimde günümüze ulaşmayı
başaranlardandır. Saray, 1220-1236 yılları
arasında I. Alaaddin Keykubad tarafından
yaptırılmış olup, günümüze ulaşmış tek
Selçuklu sarayı olarak bilinmektedir. 1237
yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II.
Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından
yaptırılmış olan ve Eğirdir ilçesinin 3 km
güneyinde bulunan Eğirdir Hanı ise
Göller Bölgesi’ndeki Selçuklu Dönemi eserlerinin dağılımı
13
bölgedeki Selçuklu hanları içinde en büyük
olanıdır. Ayrıca;
– Burdur’da Susuz Han (Bucak), İncir
Han (Bucak), Konya-Antalya kervan
yolu üzerinde bulunan Selçuklu
Hamamı (Ağlasun),
– Isparta’da Afşar Köprüsü (Gelendost),
Ertokuş Hanı (Gelendost), Çandır
Köprüsü (Sütçüler), Gazi Ertokuş
Medresesi ve kümbeti (Atabey), Ulu
(Hızır Bey) Camii (Eğirdir), Dündar Bey
Medresesi (başta han olarak) (Eğirdir),
II. Gıyaseddin Keyhüsrev Kervansarayı
(Eğirdir), Esma Sultan Hamamı
(Eğirdir),
– Afyonkarahisar’da Ulu Cami, İshaklı
Kervansarayı (Sultandağı) ve Çay
Kervansarayı (Çay)
– Konya Akşehir’de Taş Medrese ve Ulu
Cami
Selçuklu mimarisinin bölgedeki başlıca
anıtsal örnekleri arasında sayılabilir.
Beylikler Dönemi: Selçuklu
devletinin son dönemlerinde Göller
Bölgesi’nde Hamid ve Eşref Oğulları ayrı
ayrı bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Anadolu Selçukluların uç beylerinden olan
Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey
tarafından 1280 yılında Beyşehir’de kurulan
Eşrefoğulları Beyliği (1280-1326) ve 1301
yılında Feleküddin Dündar Bey tarafından
Isparta ve çevresinde kurulan Hamitoğulları
Beyliği (1301-1391) bölgede varlık
göstermiş ve günümüze önemli eserler
bırakmış iki önemli beyliktir.
Beyşehir’de kurulan Eşrefoğulları Beyliği
zamanla genişleyerek Seydişehir, Ilgın,
Akşehir ve Bolvadin’i de sınırları içine almış
ve Hamitoğulları’na kadar olan coğrafyada
hüküm sürmüştür. Beyliğin başkenti olan
Beyşehir’deki Beyşehir Kalesi ve Eşrefoğlu
Cami, 65 şehir ve 155 köye sahip olduğu
bilinen Eşrefoğulları Beyliği’nden geriye
kalmış en önemli eserlerdir. Anadolu’daki
ağaç direkli camilerin en büyüğü ve özgünü
olan Eşrefoğlu Cami dikdörtgen planlı
mabedi ve ağaç işçiliğinin inceliğiyle dikkat
çeker.
İlk merkezi Uluborlu, ikincisi ise Eğirdir olan
Hamitoğulları Beyliği ise Uluborlu, Eğirdir,
Yalvaç, Isparta ve Burdur yörelerine
hükmetmiş; zamanla sınırlarını Antalya’ya
kadar genişletmiştir. Özellikle Eğirdir ve
Burdur’da pek çok imar faaliyetlerinde
bulunan Hamitoğulları’ndan günümüze
kalan eserlerin en önemlileri Eğirdir’de Ulu
Cami, Hızır Bey Camii ve Dündar Bey
Medresesi, Burdur’da Mustafa Bey
Medresesi ile Ulu Cami ve Şuhud
kasabasında İbrahim bin Hızır’a ait olan
mescittir. Hamitoğulları dönemine ait
yöredeki en güzel eserlerden biri olan Hızır
Bey Camii’nin özgün bir özelliği ise Cami ile
bitişiğindeki Dündar Bey Medresesi’ni
birleştiren taç kapı üzerindeki minarenin
Anadolu’da bir başka benzerinin
olmamasıdır.
Beylikler döneminin Göller Bölgesi’nde
izlenen mirasının diğer yapıları arasında
Isparta, Uluborlu’daki Gargılı Lala
Medresesi (Taş Medrese), Alaaddin Cami,
Karabey Hamamı, Baltabey Hamamı, Büyük
Çeşme, Muhittin Çeşmesi; Yalvaç’taki
Devlethan Camii; Afyonkarahisar’daki Eğret
Kervansarayı ile Akarçay üzerindeki Altıgöz
Köprüsü sayılabilir.
Osmanlı Dönemi: Göller Bölgesi 14.
yüzyılın sonlarında tamamen Osmanlı
egemenliğine alınmıştır ve bu tarihten
14
itibaren Selçuklu ve Beylikler dönemlerinin
başlıca merkezleri olan Beyşehir, Eğirdir ve
Uluborlu yerleşimleri sahip oldukları önem
Burdur ve Isparta’ya taşınmıştır. Osmanlı
döneminin günümüze taşınan kültürel
mirasının başında sivil mimari örnekleri ve
anıtsal yapıları gelir. Bölge aynı zamanda
Osmanlı döneminde yapılmış kiliselere ev
sahipliği yapmaktadır. Eğirdir’deki Aya
Stefanos ve Aya Georgios kiliseleri ile
Isparta’daki Aya Baniya ve Aya Ishotya
kiliseleri bu dönemin kilise
örneklerindendir.
Bölgenin Osmanlı dönemi anıtsal yapılarını
öncelikle camiler, hamamlar, türbeler,
mescitler, çeşmeler, istasyon binaları ve
eğitim yapıları oluşturur. Afyonkarahisar,
Burdur ve Isparta kentlerindeki başlıca
anıtsal yapılar ve sivil mimarlık örnekleri:
– Afyonkarahisar: Taşhan, Bedesten,
İmaret Cami, Mısri Cami, Ot Pazarı
Cami, Mevlevi Cami, çeşmeler,
geleneksel konutlar, Rüstem Paşa
Cami (Bolvadin), Döğer Kervansarayı
(İhsaniye)
– Burdur: Ulu Cami, Sadrazam Derviş
Mehmet Paşa Kütüphanesi, Pirkulzade
Medresesi ve Kütüphanesi, Tabak
Hamamı, Dörtayak Türbesi, Baki Bey
Konağı, Taş Oda, Mısırlılar Evi,
Piribaşlar Evi, Dengere Cami (Çavdır),
Mülazımoğlu Cami, Eski Bayır Cami
(Ağlasun), Hacı Musa Cami (Gölhisar)
– Isparta: Mimar Sinan (Firdevs Paşa)
Cami, İplikçi Cami, Kavaklı Cami,
Firdevs Bey Bedesteni, Dalboyunoğlu
Hamamı, Karbuz Çeşmesi, Aya Baniya
Kilisesi, Aya Ishotya Kilisesi, Feyzullah
Paşa Cami, Sinan (Kurşunlu) Cami
(Aksu), Aya Stefanos ve Aya Georgios
kiliseleri (Eğirdir)
Osmanlının son dönemlerine ait, günümüze
ulaşmış yapılarını ise istasyon binaları ile
fabrikalar, okullar ve karargâhlar oluşturur.
Akşehir’deki İstasyon Binası ve Batı Cephesi
Karargahı; Yalvaç’taki Eski Ortaokul ve Eski
Deri Fabrikası ile Dinar’daki 100 yıllık Un
Fabrikası geç dönem Osmanlı eserleri
arasındadır.
Cumhuriyet Dönemi: Burdur, 1920
yılına kadar Konya Vilayetine bağlıyken, bu
tarihten sonra ayrılıp sancak ilan edilmiş,
Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte il
statüsüne geçmiştir. Aynı vilayete bağlı
Hamideli sancağı olan Isparta ise
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Burdur
gibi il statüsü kazanmıştır.
Cumhuriyet döneminin izlerini bölgedeki
endüstri yapıları, bankalar, eğitim
kurumları ve sivil mimarlık örneklerinde
görmek mümkündür. Akşehir’deki
Cumhuriyet Okulu ve Eski Osmanlı Bankası
Cumhuriyet dönemi mimarisinin
örneklerindir. Yine Afyonkarahisar’da
bulunan 18 tane okul, istasyon binası vb.
tescilli idari yapının da büyük bir kısmı
Cumhuriyet döneminden kalmıştır. Burdur
merkezde bulunan ve 1936 yılında yapılmış
olan Saat Kulesi ile Eğirdir’de 1926 yılında
Talimgah olarak kurulan ve günümüzde
Dağ Komando Okulu olarak kullanılan
Eğitim Merkezi, Yalvaç’ta bulunan Eski Deri
Fabrikası da Cumhuriyet dönemi mirasının
diğer örneklerindendir.
15
Dönem Temel Özellikler T
ari
h Ö
nce
si D
ev
irle
r
Paleolitik • Kapalıin Mağarası • Karain Mağarası • Sandal Asar
Neolitik & Kalkolitik
Hacılar, Höyücek, Kuruçay, Bademağacı, Gölde, Çamur, Düden, Keçili, Erbaa Höyüğü yerleşimleri dahil 52 yerleşim merkezi
Ta
rih
De
vir
leri
Tunç Çağı
• Yaklaşık 125 yerleşim yeri tespiti
• Hitit Devleti’nin gelişimi • Beyşehir’de;
– Eflatunpınar – Kurtbeşiği – Fasıllar
Demir Çağı • Frig Devleti’nin gelişmesi • Bölgede Pers hakimiyeti
Hellenistik
• Büyük İskender’in seferi • Lysimakhos ve Seleukos
Krallıkları • Önemli merkezler:
Sagalassos, Antiokheia, Termessos, Kremna, Olbasa, Kibyra, Apameia, Comana, Pednelissos, Adada ve Selge
Roma
• Kilikya Eyaleti kontrolü • Roma kolonileri: Pisidya
Antiokheia (Yalvaç), Parlais (Barla), Olbasa (Belenli), Comana (Şeref Höyük), Kremna (Çamlık Köyü), Sagalassos (Ağlasun)
• Yol ağlarının geliştirilmesi; Via Sebaste
Geç Antik & Bizans
• Hristiyanlığın yayılışı • St. Paul’ün kenti ziyareti ve
ilk vaazı • M.S. 4. yüzyılda Pisidya
Antiokheia, bölgenin ana merkezi
• Kilise, kale ve köprülerin inşası
• Büyük deprem (518) ve veba salgını (541-543), 7. Yüzyıl ortalarında Arap Akınları
Ta
rih
De
vir
leri
Dönem Temel Özellikler
Selçuklu
• 1176 Miryokefalon Savaşı ile Selçuklu hakimiyeti
• Ticaret yollarının yenilenmesi • Han, kervansaray, cami ve
köprülerin inşası • Başlıca eserler;
– Kubad Abad Sarayı (Beyşehir)
– Eğirdir Hanı, – Susuz Han (Bucak) – Dündar Bey Medresesi
(Eğirdir) – Taş Medrese (Akşehir) – Ulu Camiler …
Beylikler
• Eşrefoğulları (1280-1326), merkez: Beyşehir
– Beyşehir Kalesi – Eşrefoğlu Camii
(Beyşehir) … • Hamidoğulları (1301-1391),
merkez: Eğirdir – Hızır Bey Camii (Eğirdir) – Dündar Bey
Medresesi(Eğirdir) – Taş Medrese (Uluborlu) – Devlethan Cami
(Yalvaç)… • Hamamlar, çeşmeler,
köprüler
Osmanlı
• 14. yüzyıl sonunda tamamen Osmanlı idaresine geçiş
• Konya Vilayetine bağlı Burdur ve Hamid sancakları
• Anıtsal yapı mirası (cami, kilise, hamam, türbe, mescit, çeşme, eğitim yapıları, istasyon binaları vb.)
• Sivil mimarlık örnekleri
Cumhuriyet
• Sivil mimarlık örnekleri • Endüstri yapıları • Bankalar • Eğitim kurumları • Başlıca örnekler; • Eski deri fabrikası (Yalvaç,
1924) • Talimgah, Dağ Komando
Okulu (Eğirdir, 1926) • Saat Kulesi (Burdur, 1936)
16
2.2. BUGÜN: Bölgeye Bakış
Göller Bölgesi’nin geçmişine ait değerlerin
günümüz bağlamı ve bölgenin mevcut
durumu, gelecek stratejilerini
yönlendirmeleri açısından irdelenmelidir.
Bu coğrafyaya dair kültür öncelikli bir yol
haritasının geliştirilebilmesi için, bölgedeki
özgün değerler anlaşılmalı ve
değerlendirilmeli, diğer bir deyişle değer
grupları tanımlanmalıdır.
Bu değerlendirmenin üzerine ise bölgenin
mevcut dinamikleri; ekonomisi ve koruma
alanları gibi bölgesel göstergeler üzerinden
tariflenebilir. Son olarak, yine stratejileri
yönlendirmesi açısından kültürel ve doğal
değerler ile bölgesel kalkınma için tehdit
unsuru konular ortaya konmalıdır.
2.2.1. Bölgesel Değerler
Göller Bölgesi’ne ilişkin tarihsel veriler
incelendiğinde, doğal çeşitlilik ve kültürel
izler olmak üzere iki ana değer teması öne
çıkmaktadır. Coğrafyanın sahip olduğu
öğeler tarih boyunca kültürel ve ekonomik
yaşamı yönlendirmiş, bu yaşamın izleri ise
günümüze zengin bir tarihsel derinlilik ve
çeşitlilik olarak taşınmıştır.
Doğal Çeşitlilik
Bölgedeki doğal varlıkların yarattığı
çeşitlilik, tarih boyunca gerek kültürel yapı
gerekse ekonomik yapıyı şekillendirmiştir.
Coğrafya geneline yayılmış göller, dağ
sıraları ve hakim iklim yapısı yerleşimlerin
yer seçimlerini etkilemiş, dolayısıyla
kültürel yapı ve ekonomik faaliyetleri de
yönlendirmiştir.
Gerek tarihsel bağlam üzerindeki
şekillendirici etkisi, gerekse günümüz
ekosisteminin devamlılığı açısından, doğal
değerlerin korunması ve geleceğe
taşınması öncelikli ilkelerden biri olarak
kabul görmelidir. Göller Bölgesi’nin sahip
olduğu doğal varlık grupları aşağıdaki
gibidir.
Göller: Bölgeye adını veren göller, doğal ve
baraj gölleri olarak çeşitlenir. Doğal
göllerinin çoğu tektonik olmakla birlikte,
Gölcük ve Karagöl gölleri gibi volkanik
göllere de rastlanır. Bölgedeki başlıca
göller; Ramsar Antlaşması gereğince
korunan Burdur Gölü; Salda, Gölhisar,
Yarışlı, Karataş, Eğirdir, Kovada, Gölcük,
Beyşehir, Suğla, Acıgöl, Akşehir, Eber,
Kestel gölleri ile Karagöl krater gölüdür.
Göller, bölgedeki tarih boyunca tarım ve
balıkçılık gibi ekonomik faaliyetleri
beslediği gibi, günümüzde su sporları, kuş
gözlemciliği gibi aktivitelere de olanak
sağlamaktadır.
Akarsular ve çaylar: Bölgedeki göllerin ana
kaynaklarından olan akarsu ve çaylar doğal
yapının önemli öğelerindendir. Her ne
kadar bölgede büyük bir akarsu bulunmasa
da, dağlardan doğan suyu göllere ulaştıran
dere ve çaylar, coğrafyanın ve ekolojik
dengenin sürekliliği açısından hassas
kaynaklardır.
Sazlıklar: Göller Bölgesi’ndeki sulak alanları
içerisinde sazlıklar önemli bir yere sahiptir.
Gerek yerel halkın ekonomik yaşamı için,
gerekse ekolojik yaşam için önemli alanlar
olan sazlıkların başında Afyonkarahisar’da
bulunan Karamık Sazlıkları ve Burdur’da
bulunan Karakuyu Sazlıkları gelir.
Dağlar: Göller Bölgesi’nde izlenen
yükseltiler çoğunlukla Orta Toroslar’ın
güneydoğu - kuzeybatı doğrultusundan,
kuzeydoğu - güneybatı doğrultusuna
17
geçtikleri kırılma alanında kalır. Kuzeybatı-
güneydoğu doğrultusunda Dedegöl, Sultan
ve Gölcük dağları ile Orta Toroslar’ın
uzantısı olan Geyik Dağı; kuzeydoğu-
güneybatı doğrultusunda ise Sandıklı,
Karakuş, Barla, Davras ve Katrancık dağları
bulunur. Bölgenin en kuzeydeki yükseltisini
ise Emir Dağı oluşturur.
Dağ sıraları açısından zengin olan
coğrafyada önemli bir doğal değer de
kanyonlar ve geçitlerdir. Çandır Yazılı
Kanyon, Karanlıkdere, Kasımlar, Yaka,
Gökbüvet, Serençay, Tokalı, Akdağ ve Frig
Vadisi bölgenin önde gelen kanyonları
arasında sayılabilir.
Özellikle Toros sıradağlarının uzantıları olan
yükseltilerde Yörük kültürü ve hayvancılık
faaliyetlerinin devamlılığı, bölgedeki
kültürel yaşamın önemli değerlerindendir.
Bu noktada yaylalar, doğal yapıda kültürel
önem taşıyan değerler olarak öne çıkar.
Mağaralar: Bölgede, jeolojik yapıya bağlı
olarak çok sayıda mağara bulunmaktadır.
Barındırdığı mağara sayısıyla bölgede
Isparta ili öne çıkmaktadır. Başlıca
mağaraları; Isparta’da Pınargözü, Zindan,
Sorgun, Ayıini, Damlataş, Delikönü, İntepe;
Burdur’da İnsuyu, Seferyitiği, Kızılin;
Beyşehir’de Kızılin ve Afyonkarahisar’da
Suçıkan mağaraları oluşturur. Ayrıca, bu
18
mağaraların bazılarında bulunan yer altı
gölleri ve dereleri de bölgenin doğal yapısı
içinde farklılık yaratan öğelerdir. Ayrıca,
Dedegöl Dağı’nda 1996 yılında keşfedilen
Kuyukuyu Mağarası 832 m. derinliği ve
1231 m. uzunluğu ile en derin mağaralar
içinde dünyada 118. ülkemizde 2. sırada
bulunmaktadır. Göller Bölgesi’nde bulunan
mağaraların bazıları turizm amaçlı
kullanılmaktadır.
Yer altı kaynakları: Jeotermal kaynaklar,
coğrafyanın yer altı zenginliğinin başlıca
değerlerindendir. Ağırlıklı olarak
Afyonkarahisar (Sandıklı, Ömer, Gecek vb.)
ve Denizli’de görülen termal alanlara Göller
Bölgesinin diğer kısımlarında da
rastlanmaktadır. Burdur ilinde sıcaklığı 20
dereceden yüksek Kemer Pınarbaşı ve
Tefenni Barutlu su kaynağı bulunmaktadır.
Sinap Suyu, Tota İçmesi ve Kükürtlü kaynar
suyu ise Isparta’da bulunmaktadır.
Sıcaklıkları 25 ile 45 derece arasında
değişen Beyşehir, Seydişehir, Cihanbeyli ve
Ereğli-Karapınar Konya ilindeki termal
alanlardır.
Jeotermal zenginliğinin yanında, mermer kaynakları da bölgenin zenginliklerinden biridir. Bugün bölge ekonomisinde önemli bir rol oynayan mermercilik, diğer doğal kaynaklarla uyumlu olabildiği ölçüde, bölgesel kalkınmada önemli bir girdi olmaya devam edebilir.
Flora- fauna: Göller Bölgesi’nin başta gelen
doğal değerleri arasında biyolojik çeşitlilik
yer alır. Bölgedeki sulak alan zenginliği balık
çeşitliliğini arttırırken, bölgenin önemli kuş
göç yolları üzerinde bulunması özellikle
endemik kuş türlerinin bu coğrafyada
konaklamasını sağlamaktadır. Önemli kuş
alanı statüsünde olan Burdur, Eğirdir ve
Beyşehir gölleri dikkuyruk, küçük
karabatak, Macar ördeği, angut gibi çok
sayıda kuşu barındırır.
Özellikle nesli tükenme tehlikesi altında
olan dikkuyruklar için kışlama alanı olan
Burdur Gölü bu değeriyle öne çıkar. Benzer
şekilde, Beyşehir Gölü de endemik bir tür
olan gölce balığına ev sahipliği
yapmaktadır, ancak günümüzde göle
yapılan yanlış müdahaleler sonucu bu
türün neslinin tükendiği bilinmektedir.
Bölgenin flora zenginliğine bakıldığında,
sedir ve çam ormanları öne çıkar.
Burdur’un Ağlasun, Altınyayla ve Gölhisar
ilçelerinde görülebileceği gibi anıt ağaçlar
Göller Bölgesi için önemli bir doğal değer
grubunu oluşturmaktadır.
Kültürel İzler
Göller Bölgesi’ndeki tarihsel izler ele
alındığında; tarih öncesi zenginliği, Pisidya
kimliği, Beylikler ve Selçuklu mirası, yollar,
doğa–insan birlikteliği ve geleneksel yaşam
izleri şeklinde altı kültürel değer grubu
tanımlanabilir.
Tarih öncesi zenginliği: Göller Bölgesi’nin
tarihine bakıldığında öncelikle öne çıkan
değer tarih öncesi izlerinin zenginliğidir. En
erken Üst Paleolitik döneme tarihlenen
bölge geçmişi, tüm coğrafyada tespit edilen
çok sayıda höyükte izlenmektedir. Anadolu
arkeolojisi için de son derece önemli izler
barındıran Göller Bölgesi; Paleolitik,
Neolitik ve Kalkolitik döneme ait yerleşim
yerleri ve buluntularıyla arkeolojik ve
bilimsel bir değer taşımaktadır.
Pisidya kimliği: Kuzey kısmında Frigya
uygarlığının var olmuş olmasıyla birlikte,
Göller Bölgesi’nin büyük kısmında Pisidya
uygarlığının izleri takip edilmektedir.
19
Burdur ve Isparta illerinin tamamı,
Afyonkarahisar’un güneyi ve Antalya’nın
kuzey kesiminde var olmuş Pisidya
uygarlığı, günümüze ulaşmış yerleşimleri,
anıtsal yapıları, yolları ve taşınabilir kültürel
mirasıyla (heykel, seramik vb.) bölge için
önemli bir kültürel kimlik unsurudur.
Demir çağından Hellenistik döneme, Roma
hakimiyetinden Bizans devrine dek farklı
dönem ve uygarlık etkilerini yaşamış
Pisidya bölgesinin Dünya ve Anadolu
arkeolojisinde taşıdığı önem büyüktür. Kazı
çalışmaları sürdürülen Sagalassos,
Antiokheia, Kibyra gibi kentlerin bölge
arkeolojisindeki önemi de bu kimliğin
başlıca girdisidir.
Selçuklu ve Beylikler mirası: 12. ve 13.
yüzyıllarda bölgede hüküm süren Selçuklu
Devleti, bu coğrafyadaki gelişmeye önem
vermiş, günümüze ise bu yaklaşımın eseri
olan çok sayıda anıtsal yapı mirası
ulaşmıştır. Özellikle Beyşehir, Eğirdir,
Yalvaç, Burdur ve yakın çevrelerinde
hanlar, kervansaraylar, camiler ve köprüler
inşa eden Selçuklular, aynı zamanda ticaret
yollarını da ıslah etmiş ve bölgedeki
ekonomik ve kültürel yaşamı
zenginleştirmiştir.
14. yüzyılda ise Eşrefoğulları ve
Hamidoğulları Beyliklerinin yaşam alanı
olan Göller Bölgesi, bu devirlere ait bir
kültürel miras grubunu da
barındırmaktadır. Anıtsal mimari alanında
önemli eserler bırakan Beyliklerin izleri
özellikle Uluborlu, Eğirdir ve Beyşehir
civarında görülmektedir.
Yol İzleri: Göller Bölgesi bulunduğu konum
nedeniyle tarih boyunca İç Anadolu’nun
Akdeniz ve Ege Bölgelerine bağlandığı
güzergahlar üzerinde bir geçiş alanı
olmuştur. Bölgede izlenebilen en eski yol
ağını Roma dönemi yolları oluşturmaktadır.
Başta Via Sebaste olmak üzere, çok sayıda
güzergahın birleştirilmesiyle oluşmuş yol
ağı gerek tarihsel bağlam gerekse kültürel
miras için önemli bir değerdir.
Geç Antik dönem ve Bizans dönemi için ayrı
bir önem taşıyan St. Paul yolu ise
Anadolu’da Hristiyanlığın yayılışı
konusunda özel bir değerdir. St. Paul’ün
Antiokheia kentine ulaşmak için kullandığı
güzergah günümüzde de yürüyüş amaçlı bir
kültür rotası olarak işaretlenmiş ve
kullanılmaktadır.
Selçuklular döneminde ise eski ticaret
yollarını ıslah edilmiş, aynı zamanda yeni
kervansaraylar ve köprüler inşa edilerek
Anadolu önemli bir ticaret merkezi haline
getirilmiştir. 11. ve 14. yüzyıllar arasında en
ihtişamlı zamanını yaşamış ve Anadolu’yu
bir ağ gibi sarmış olan İpek Yolu da siyasi ve
ticari hayattaki canlılığın en önemli
göstergelerindendir. Günümüzde izlerinin
kervansaraylar, hanlar ve köprüler
üzerinden sürülebildiği İpek Yolu’nun en
belirgin izleri dönemin başkenti olan Konya
ve çevresinde yoğunlaşmaktadır. Bunun
yanında Antalya ve Ege’ye geçiş yolunda
bulunan Göller Bölgesi’nde de birçoğu
ayakta kalmayı başarmış çok sayıda esere
rastlamak mümkündür.
Doğa-insan birlikteliği: Göller Bölgesi’nin
sahip olduğu yoğun su kaynakları ve buna
bağlı olarak verimli tarım arazilerinin
varlığı, tarih boyunca doğa ve insan
birlikteliği süreçlerini yönlendirmiştir.
Yörede yaşamışların göllerle kurduğu ilişki,
bu birlikteliğin öne çıkan bileşenlerinden
sayılabilir. Günümüzde zayıflamış olan bu
ilişkiler sisteminin geçmiş izleri ise geleceği
yönlendirebilecek bir değerdir.
20
Geleneksel yaşam izleri: Bölgenin sahip
olduğu doğal yapı gereği gelişen yörük
kültürü, beraberinde günlük yaşama dair
birçok değeri de şekillendirmiştir. Bölgenin
zengin folklorik değerlerinde zeybek ve
efelik, yemek kültüründe keşkek, el
sanatlarında ise dokumacılık öne
çıkmaktadır. Teke yöresi olarak anılan
bölgede teke sütü ve süt ürünleri de önemli
yer tutar.
Bölgedeki en eski faaliyetlerden olan teke
yetiştiriciliğine paralel dokumacılık ve
keçecilik de gelişmiştir. Alaca ve İbecik
dokumaları ile Yalvaç keçeciliği örnekleri
gibi bölgeye özgü el sanatlar geleneksel
yaşam mirasının önemli bir bileşenidir.
Sosyal yaşama bakıldığında ise bölgenin
düğün ve cenaze gelenekleri öne
çıkmaktadır. Sipsi, cura ve kabak kemane
gibi yerel çalgılar ise geleneksel halk
müziğinin önemli unsurlarındandır.
Kültürel İzler
Öne Çıkan Öğeler
Değer Grupları
Tarih Öncesi Zenginliği
*Paleolitik Neolitik Kalkolitik dönem izleri *Höyükler *Taşınabilir buluntular
Arkeolojik değer
Araştırma &
Bilgi değeri
Pisidya Kimliği
*Antik kentler *Antik yollar *Taşınabilir buluntular
Arkeolojik, Mimari, Estetik değerler
Selçuklu ve Beylikler Mirası
*Anıtsal yapılar *Tarihsel yollar
Tarihi, Mimari, Estetik değerler
Yol İzleri
Roma yolları, Via Sebaste St. Paul Yolu İpek Yolu ve kervan yolları
Arkeolojik, tarihsel değerler
Doğa-İnsan Birlikteliği
*Göl kullanımı *Tarım mirası
Tarihsel ve ekonomik değer
Geleneksel Yaşam İzleri
Müzik, yemek, el sanatları ve diğer sosyal gelenekler
*Yerellik değeri, *Tinsel ve sosyal değer
21
2.2.2. Koruma Alanları
Bölgenin sahip olduğu doğal ve kültürel
varlıklar gerek nitelik gerekse nicelik
bakımından yüksek bir zenginlik
sunmaktadır ve farklı yasal statülerle
koruma altına alınmıştır. Göller Bölgesi’nde
bulunan doğa koruma alanları; milli parklar,
tabiat parkları ile yaban hayatı koruma ve
geliştirme sahaları şeklinde sınıflanabilir.
– Milli Parklar: Kızıldağ Milli Parkı, Kovada
Gölü Milli Parkı (Isparta), Beyşehir Gölü
Milli Parkı (Isparta-Konya),
– Tabiat Parkları: Yazılı Kanyon Tabiat
Parkı, Gölcük Tabiat Parkı, Gelincik Dağı
Tabiat Parkı (Isparta), Akdağ Tabiat
Parkı, 26 Ağustos Tabiat Parkı
(Afyonkarahisar)
– Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme
Sahaları: Burdur Gölü, Karataş Gölü
(Burdur), Karakuyu Gölü, Akdağ
(Afyonkarahisar)
2.2.3. Ekonomik Kaynaklar
Tarım ve hayvancılık mevcut durumda
bölgedeki başlıca ekonomik sektörlerdir.
Özellikle süt ve süt ürünleri, meyve üretimi,
tıbbi bitkiler ve gül üretimi bölgede öne
çıkar. Bunun yanında doğal taş ve mermer
kaynakları da ekonomiyi yönlendiren ikincil
unsurlardır. Son on yıldır gelişen
mermercilik sektörü ve açılan mermer
ocakları bunun bir göstergesidir. Son olarak
Afyonkarahisar, Burdur ve Isparta
illerindeki üniversiteler ve öğrenci nüfusu
göz önüne alınırsa, eğitim sektörü de
ekonominin kaynaklarından biri arasında
sayılabilir.
Afyonkarahisar: İlin en gelişmiş sanayi
kolları mermercilik ve tarıma dayalı gıda
sanayidir. Tarım sektörüne bakıldığında,
özellikle tahıl üretiminin ilin temel ürün
grubunu oluşturduğu görülür. Bunun
yanında sulanabilen tarım arazilerinin
bolluğu nedeniyle meyve ve sebzecilik de
yaygın tarım kollarıdır.
Burdur: Temel sektör tarım ve hayvancılık
(süt sığırcılığı ve süt üretimi başta). İlde
günlük yaklaşık 800 ton süt üretilmektedir.
Ancak, kentte büyük ölçekli bir süt işleme
fabrikasının olmamasından dolayı, üretilen
sütün %27’si yörede işlenmekte, %73’ü ise
Marmara ve Ege bölgelerinde olmak üzere
Burdur dışında işlenmektedir. Bunun
yanında ilde meyve ve sebzecilik
yapılmaktadır. Sanayi sektörüne
bakıldığında ise mermercilik başta olmak
üzere, tarım makineleri imalatı, gıda sanayi,
silah sanayi ve orman ürünleri imalatı gibi
sanayi kollarının ön sıralarda olduğu
görülür.
Bölgenin geçmişinde önemli bir yere sahip
olan göl balıkçılığı, son yıllarda göllerdeki
suların çekilmesi, su kirliliği, türlerin
azalması vb. nedenlerle gerilemiş ve
ekonomik yapıdaki eski önemini yitirmiştir.
Buna karşın, Isparta ve Afyonkarahisar
başta olmak üzere; gül, gül yağı ve haşhaş
yağı üretimi bölgenin tıbbi ve kozmetik
ürünler sektöründeki yerini önemli kılar.
Isparta: İlin öne çıkan sanayi kolları
arasında dokuma ve giyim, gıda, kereste ile
kozmetik ve gül sanayileri bulunmaktadır.
Tarım sektöründe tahıl ürünleri, meyve ve
yağ gülü (Türkiye’deki üretimin %80’i)
üretimi gelişmiştir. Hayvancılıkta ise balık,
küçükbaş ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği
ile arıcılık ön plandadır. Ayrıca, Isparta’nın
sahip olduğu metalik maden ve enerji
hammaddeleri de ilin ekonomisinde önemli
bir paya sahiptir.
22
2.2.4. Sorun ve Tehditler
Göller Bölgesi’nin ayırt edici özelliği doğal
yapısının niteliği ve çeşitliliği ile kültürel
mirasının derinliğidir. Bu doğal ve kültürel
mirasın günümüze ulaşmış izleri, nasıl ki
geçmişten bugüne üstüne yeni değerler
eklenerek ulaşmışsa, bugünden de yarına
aynı şekilde ve tahrip edilmeden taşınması
gerekmektedir. Bölgedeki doğal ve kültürel
zenginliğin mevcut durumda karşı karşıya
bulunduğu sorunlar ve geleceği ilgilendiren
tehdit unsurları aşağıdaki başlıklarda
özetlenebilir.
Doğal değerlerin yitirilmesi: Bölgenin
tehdit altındaki doğal değerlerinin başında
göller gelmektedir. Bugün göllerin karşı
karşıya olduğu sorun ve tehditlerin başında
şu etkenler sayılabilir;
– Tarımsal ve kentsel su temini sağlama
amacıyla, gölleri besleyen su
kaynaklarının barajlarla kısıtlanması,
– Yine tarımsal amaçlarla yapılan sondaj
çalışmaları nedeniyle yer altı sularının
azaltılması,
– Tarım topraklarının sulanması amacıyla
göllerden doğrudan su çekilmesi,
– Sanayi ve evsel atıklar nedeniyle su
kirliliği yaratılması.
Yukarıda sayılan sorunlara bağlı olarak göl
sularının çekilmesi, göl ekosistemlerinin de
tahribine neden olmaktadır. Bu nedenle,
göl balıkları ve su kuşları türlerinin de
azaldığı izlenmektedir. Bölgenin sulak
alanlarını tehdit eden bu faaliyetler, aynı
oranda zengin biyolojik çeşitliliği de tehdit
etmektedir.
Bunun yanında, bölgede son on yıldır
büyük ölçüde artan mermer ocaklarının
sayısı, doğal yapıyı olumsuz etkileyen bir
diğer unsurdur. Gerekli kontroller ve
değerlendirmeler yerine getirilmeden
açılan mermer ocaklarının gerek bitki
örtüsü ve biyolojik çeşitlilik, gerekse su
kaynakları ve arkeolojik peyzaj üzerindeki
geri döndürülemez zararı öncelikle ele
alınması gereken tehdit konularındandır.
Tarım ve hayvancılıktaki bilinçsiz
uygulamalar doğal yapıyı tehdit eden diğer
etkenlerdir. Aşırı otlatma, kimyasal ilaç ve
gübre kullanımı ve bilinçsiz sulama; bitki
örtüsünün tahribine yol açarken, aynı
zamanda toprak ve su kirliliğiyle de
sonuçlanmaktadır.
Planlama ve yönetim eksikliği: Göller
Bölgesi’ndeki doğal ve kültürel yapıyı tehdit
eden, dolayısıyla dengeli gelişmeyi
kısıtlayan önemli bir etken de planlama
çalışmaları ve yönetim sisteminin
eksikliğidir. Bölgenin öncelikle ihtiyaç
duyduğu su yönetimi konusu, Burdur Gölü
örneğinde olduğu gibi, ele alınmış olsa da
uygulama süreçlerinin etkinleştirilmesi
gerekir.
Ayrıca bölgenin temel geçim kaynakları
olması nedeniyle; tarım, sanayi ve
mermercilik gibi ekonomik faaliyet
alanlarının dışlanmadan fakat bölgesel
değerlerle de uyum içerisinde sürdürülmesi
için planlama ve yönetim çalışmalarının
bölge ölçeğinde tamamlanması gerekir.
Arkeolojik alanların tahribi: Özellikle tarih
öncesi devirlere ait izleriyle ve Pisidya
karakteriyle öne çıkan bölgede, arkeolojik
alanlar üzerindeki temel tehditlerden biri
kaçak kazılar, diğer bir deyişle definecilik
faaliyetleridir. Bölgedeki bilimsel araştırma
ve kazı çalışmalarının eksikliği üzerine
eklenen kaçak kazılar, kültürel mirasın
tahribatına yol açarken, aynı zamanda
arkeolojik verinin de elde edilmeden
yitirilmesine neden olmaktadır.
23
Bunun yanında, tarım ve mermercilik
faaliyetlerinin höyükler ve arkeolojik
alanlara kadar uzanması, yine bu eserleri
tahrip eden bir unsur olarak ortaya
çıkmaktadır.
Geleneksel yaşam değerlerinin yok olması:
Günümüzde yaşam tarzları ve üretim
biçimlerinin değişmesiyle birlikte
geleneksel üretim de yok olmaya yüz
tutmuştur. Makineleşmenin bir sonucu
olarak tarımsal faaliyetler modernleşirken,
sanayileşmenin etkisiyle de geleneksel el
sanatları unutulmaya başlanmıştır.
Günümüz yaşamının gereklilikleri olan bu
faktörlerin, dışlanmamakla beraber,
bölgesel kimlik üzerindeki olumsuz
etkilerinin de en aza indirgenmesi
gerekmektedir. Bölgenin sahip olduğu yerel
değerlerden olan meyvecilik ve hayvancılık
gibi temel faaliyetler ile dokumacılık ve
keçecilik gibi geleneksel üretim dallarının
yaşatılması, yerel kimliğin sürdürülmesinin
bir ön koşuludur.
2.3. YARIN: Bölgenin Geleceği
2.3.1. Yerel ve Ulusal Planlama
Çalışmaları
Antalya, Burdur ve Isparta illerini kapsayan
bölge için Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın
hazırladığı 2010-2013 Bölge Planı, temelde
bölgesel bir vizyon ve gelişme eksenleri
belirlemiştir. Planın belirlediği vizyon;
“Sürdürülebilir yerel kalkınmada
öncü, istihdam ve rekabet gücünü
artırarak Türkiye’nin yaşam kalitesi
en yüksek bölgesi olmak.”
Bölge Planı’nda; tarım, turizm, sanayi,
ulaşım, çevre ve sosyal altyapı başlıklarının
vurgulandığı 6 temel amaç belirlenmiştir;
1. Tarımın geliştirilmesi ve kırsal
kalkınmanın sağlanması
2. Turizmin geliştirilmesi ve
kullanılmayan potansiyelin
değerlendirilmesi
3. Sanayide rekabet edebilirliğin
güçlendirilmesi
4. Ulaşım altyapısının güçlendirilmesi
5. Çevre altyapısının geliştirilmesi
6. Sosyal sermaye ve sosyal altyapının
geliştirilmesi
Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın tanımı
dışında bölgesel bir vizyon bulunmamakla
birlikte;
• Burdur Gölü Yönetim Planı’nda, Göl ve
çevresini ilgilendiren 6 ideal hedef
sunulmuştur. Bunlar;
– Burdur Gölü’ne gelen kirliliğin
önlenmesi,
– Alana yönelik toplumsal ilginin ve
çevre duyarlılığının artırılması,
24
– Burdur Gölü’ndeki biyolojik
çeşitliliğin korunması ve
iyileştirilmesi,
– Göl çevresinde tarım, hayvancılık,
eko-turizm gibi faaliyetlerin alanla
uyumlu ve sürdürülebilir şekilde
yapılmasının sağlanması,
– Alan hakkındaki bilgilerin toplanması
ve paylaşımı, ve
– Alanın uzun vadeli geleceği için
katılımcı ve çok aktörlü bir yönetim
ve izleme mekanizmasının
oluşturulmasıdır.
• Burdur Havzası- Havza Koruma Eylem
Planı’nda göl ekosistemini ilgilendiren
ve korumaya yönelik öneriler
sunulmuştur.
• Burdur, Isparta ve Afyonkarahisar
Belediyelerinin stratejik planlarında
kurumsal belediye vizyonları
tanımlanmıştır.
• Antalya- Burdur Planlama Bölgesi
1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın
amacı; “2025 yılını hedef alarak;
bölgenin tarihi, kültürel ve doğal
değerlerini koruma-kullanma dengesini
gözeterek sürdürülebilir kalkınmasını
sağlamak” şeklinde tanımlanmıştır.
Türkiye Turizm Stratejisi 2023’te ise bölge,
“Göller Bölgesi Eko-Turizm Gelişim Bölgesi”
şeklinde tanımlanmıştır. Bölgedeki göller
esas alınarak, doğa turizmine yönelik
alanlar ve turizmi destekleyen trekking,
araçlı ve çadırlı kamp, yamaç paraşütü,
dağcılık, mağaracılık, avcılık, binicilik,
bisiklet, sörf, foto safari vb. gibi faaliyetler
öngörülmüştür. Bunun yanında belirlenen
hedefler;
– Bölgenin habitat ve ekosistemlerini
bozmayan sürdürülebilir bir turizm
yaklaşımının sunulması
– Ziyaretçilerin doğa ve koruma
konularında bilgilendirilmesi, yöredeki
doğa koruma çabalarına katkı
sağlanması
– Göl odaklı yeni “turizm merkez”lerinin
ilan edilmesi, turizm yatırımcılarına fiziki
planlar doğrultusunda tahsis sağlanması
– Bölgedeki nitelikli tesis sayısının, mevcut
konaklama kapasitesinin ve niteliğin
arttırılması şeklinde özetlenebilir.
Bunun yanında, Turizm Stratejisi
Afyonkarahisar’ı, “Frigya Kültür ve Termal
Turizm Gelişim Bölgesi” kapsamında, sağlık
ve termal turizmin geliştirileceği alanlar
arasında saymıştır.
2.3.2. Temel Beklentiler
Bölgenin geleceğine yönelik beklentiler ve
temalar;
– Doğal değerlerin ve 9000 yıllık yerleşim
izlerinin geleceğe taşınması,
– Ekonomi- ekoloji dengesinin elde
edilmesi
– Sektörler arası uzlaşma ve denge için
ilke kararlarının alınması
– Su havzalarının ve ekolojik çeşitliliğin
korunması amacıyla üniversite ve kamu
kurum ve kuruluşlarının işbirliği ile
yönetim planının hazırlanması ve
uygulanması, göllerin kaybının
engellenmesi
– Yerel yönetimlerin tarım ve hayvancılığı
geliştirme konusunda destek olması
– Köylerin kalkınması
– Turizm sektörüne yönelik altyapının
hazırlanması ve kentlerde daha nitelikli
yaşam alanları yaratılması
– Değerlere, insan ve çevre sağlığına
yönelik eğitim ve bilinçlendirme
25
çalışmaları ve uygulama alanları
yaratılması, su kullanım bilincinin
özellikle vurgulanması
– Çevre kirliliği açısından özel sektörün
sorumluluk alması
– Yönetim karmaşasının çözülmesi, işlem
süreçlerinin kolaylaştırılması ve yapılan
planların uygulanabilir kılınması
– Üniversitenin işbirliği kurması
– Eko-kapasitenin etkin kullanılması ve
bölge için ortak bir stratejik yaklaşım ve
ortak bir plan geliştirilmesi
26
3. GÖLLERİN ETKİLEŞİMİ
27
28
29
Bölüm 2
BEK ANALİZİ
Kentsel Strateji tarafından geliştirilen BEK
Analizi, bölgelerin gelecek planlarına altlık
oluşturacak, dinamiklerini canlandıracak ve
toplumsal yarar ilkesiyle hayata geçmesini
sağlayacak stratejileri tespit etmek
amacıyla uygulanır. Analiz, bölgelerin sahip
olduğu zenginlik ve birikimi tespit ederken,
aynı zamanda bu değerlerin yerel bir
kalkınma modeline dönüşmesini
engelleyen ve destekleyen etkenleri
inceleme fırsatı sunan bir yöntemle
kurgulanmıştır.
BEK Analizi, genel toplantı düzeninde 6B
[Birikim, Bereket, Beceri, , Bakış, Büyüme,
Beklenti+ ve Tematik Gruplar düzeninde 6E
*Ekoloji, Ekonomi, Eşitlik, Etkinleştirme,
Edinim, Entegrasyon] ve 6K [Koruma,
Kapasite, Kalkınma, Kimlik, Katılım, Kurgu+
başlıklarında gerçekleştirilen katılımcı bir
yöntemle uygulanır.
B ANALİZİ
B Analizi bölgenin bereket, birikim ve
becerilerini; kamu, yerel, sivil ve özel
kesimlerin karşılıklı beklentilerini ve
geleceğe yönelik büyüme olanaklarını
ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. B Analizi;
Bereket, Beceri, Birikim, Bakış, Büyüme,
Beklenti kavramları üzerinden tartışılmıştır.
BİRİKİM
Bölgenin özgün konumu ve doğal yapısı
sebebiyle önemli derinliğe sahip tarihinin
getirdiği birikim, bu bölümde bölgeden
geçen uygarlıkların bıraktığı somut miras ve
yaşam kültürü üzerinden tanımlanmıştır.
Bölgenin sahip olduğu en büyük birikim,
ortak su kültürü ve yaşam derinliğidir.
Göller, buraya yaşamın ve en eski
yerleşimlerini getirmiştir. İlk yerleşimler,
göllerin ve sulak alanların etrafında
kurulmuştur. Yerleşim ve kültür katmanları,
bölgeye 9000 yıllık derin bir yaşam
zenginliği ve kültür birikimi sunmuştur.
Kesişen İzler
Bölge, birçok uygarlığın yollarının kesiştiği
bir noktada yer almaktadır. Bu nedenle
tarihin ayak izlerini barındırır. Bölgede En
eski yerleşimler Frigya ve Lidya
uygarlıklarına aittir. İlk yerleşimlerinden bu
yana katmanları ve birikimi arkeolojik
açıdan en iyi izlenebilen bölgedir.
Bölgeden Hanlar Yolu olarak bahsetmek
mümkündür. Saint Paul Yolu ve Kral Yolu da
bölgeden geçmektedir. Ayrıca Selçuklular
döneminde bölgeye verilen değer ve Kuvayi
Milliye planlarının burada yapılması da
bölgeyi tarihsel birikim açısından zengin
kılmaktadır. Bölgeye Selçuklular
döneminde verilen değerin en güzel örneği,
İslamköy’ün 16 dönümlük külliyesinden
okunabilmektedir.
Yörük Kültürü
Doğal yapısı gereği gelişen yörük kültürü,
beraberinde günlük yaşama dair birçok
değeri şekillendirmiştir. Bölgenin zengin
folklorik değerlerinde yemek kültüründe
keşkek, zeybek ve efelik, el sanatlarında
dokumacılık öne çıkmaktadır. Teke yöresi
olarak anılan bölgede teke sütü ve süt
ürünleri önemli yer tutmaktadır. Bölgenin
tarihsel derinliğini ortaya koymak amacıyla
30
Burdur’da tarihi miras üzerine çalışmalar
yapılmıştır.
BEREKET
Bereket bölgenin arkeolojik, doğal
bereketine ve bunların ortaya koyduğu
kültürel yapının bereketine ilişkin değerler
ortaya konulmuştur. Bereket anlamında ön
plana çıkan iki alan arkeoloji ve ekolojidir.
Ekolojik bereket, aynı zamanda bölgede
ekonomik bereketi de temsil ettiğinden bu
iki kavram “eko bereket” olarak
tanımlanmıştır.
Bölgenin ortak bereketi, ortak bir değer
olan sulardan gelmektedir. Suyun getirdiği
ekolojik bereket, bölgede bulunan ilk
uygarlıklardan “Pisidya”nın kelime
anlamının, Anadolu’nun en eski dillerinden
kabul edilen Luvi dilinde “reçineli çam
ormanı ülkesi” anlamına gelmesiyle en iyi
şekilde anlatılmıştır. Ekolojik bereket,
yerleşimlerle birlikte tarihsel ve kültürel
derinliği bölgeye taşımıştır. Günümüze
bölgedeki yerleşimlerin arkeolojik ve
kültürel bereketi ulaşmıştır.
Arkeolojik Bereket
Bölge, antik kentlerin hem nitelik hem de
niceliği açısından Türkiye’nin en bereketli
bölgelerindendir. Yeri tespit edilen ve
edilemeyen toplam 330 antik kent
barındıran bölge, antropolojik açıdan
sürecin en iyi takip edilebildiği bölge olma
özelliği taşımaktadır.
Kibyra ve Sagalassos gibi önemli antik
başkentler bölgede bulunmaktadır.
Selçuklular döneminden ise günümüzde en
çok eseri barındırdığı bilinen bölgedir.
Eko-Bereket
Bölgenin bereketinin en önemli kaynağı
ekolojik ve jeolojik yapısıdır. Bölgenin
ekolojik yapısından doğan değerlerinin
büyük kısmı, ekonomik bereketini de
besleyen ya da besleyebilecek değerlerdir.
Bölgenin eko-değerleri:
Göller ve sulak alanlar: Bölgenin ortak
değeri olan, Ege, Akdeniz ve orta Anadolu
coğrafyalarının kesişiminde yer alan
bölgenin sulak alanları, göçmen kuşların
konaklama noktası olarak çok önemli bir
kuş gözlem bölgesi. Ancak kurulan barajlar
ve yanlış su politikası sebebiyle Burdur,
Eber ve Akşehir gölleri tehdit altındadır.
1990’dan bu yana Burdur Gölü’nün su
seviyesi 15 m düştü, günümüzde de gölün
çekilmesi devam etmektedir ve kuş türleri
ile sayısı doğal tahribattan dolayı giderek
azalmaktadır.
Doğal peyzaj: Kanyonlar, Dağlar, Mağaralar
Yeraltı kaynakları: Bölge, yeraltı kaynakları
açısından çok zengindir. Termal kaynaklar
ve mermer, bölgenin en önemli yeraltı
zenginlikleridir. Ancak özellikle
Afyonkarahisar’da bulunan termal
kaynaklar yeterince iyi
değerlendirilememektedir.
Mermerin merkezi niteliğindeki bölgede,
çıkarılan mermerin kalitesi çok iyidir.
Özellikle “bej” adı verilen mermer türü,
dünyaca bilinen türde bir taştır.
Tarım ve hayvancılık: Tarım alanında
bölgede ön plana meyve, gül ve kozmetik
alanında kullanılabilen tıbbi aromatik
bitkiler çıkmaktadır. Ayrıca elma üretimi
konusunda Isparta, Türkiye’nin genelinde
%22 paya sahiptir.
31
Bölge, hayvancılık konusunda Türkiye’nin
en verimli bölgesidir. Özellikle bölgenin
yöresel değeri olan teke hayvancılıkta ön
plandadır. Günlük 900 ton süt üretimi
yapılmaktadır ve süt ürünleri çok kalitelidir.
Ancak doğal değerlerin tahribatı sebebiyle
hayvancılık da tehdit altındadır.
BECERİ
Bölgenin birikim ve bereketini oluşturan
değerlerin yönetimine ve dengesine ilişkin
becerinin boyutu incelenmiştir. Bu bölümde
öne çıkan kavramlar; denge, uyum,
koruma, ekonomi, girişim, yönetim ve
politikadır.
Doğal bereket açısından çok sayıda değere
sahip olan bölgede çeşitli sebeplerden
dolayı değerlerin denge içinde yönetimi,
günümüze dek zayıf kalmıştır. Bölgede
beceriye dair en büyük sorun, eko
kapasitenin (hem koruma açısından, hem
de ekonomik açıdan) iyi kullanılmıyor
olmasıdır. Bunun en önemli nedenleri:
– Harekete geçme konusunda
eksiklikler,
– Yasal süreçlerde yaşanan
problemler,
– Yönetim karmaşası,
– Kaynaklara ilişkin politikaların
bulunmaması,
– İletişim ve tanıtım eksikliği
– Hazırlanan projelerin hayata
geçmemesi.
Ekonomi-Değerler Dengesinin
Sağlanması
Bölgenin yaşam kaynağı olması nedeniyle
en önemli değerleri olan göller ve sulak
alanlar, yönetim karmaşası, koruma
politikaları eksikliği sebepleriyle tehdit
altındadır. Birçok göl, yanlış politikalar ve
korumanın hayata geçirilememesi
sebebiyle kurumuştur. Bununla birlikte bu
değerleri korumaya ilişkin hazırlanan
projelerin hayata geçirilemiyor olması,
mevcut çabaları da hükümsüz kılmaktadır.
Bölge, tarım ekonomisine yönelmesi
gerekirken kalkınma politikaları yetersizliği
sebebiyle öncelik farklı sektörlere
verilmiştir. Süt ürünleri bölgede çok önemli
bir yer tutarken 1980’lerde bölgedeki
önemli sanayi tesisleri kapatılmıştır. Tıbbi
aromatik bitkiler, bölgede işlenmeyip
hammadde olarak dışarıya satılmaktadır ve
katma değeri düşüktür. Kozmetik alanında
yaygınlaşan salyangoz kremi de bölgede
düşük maliyete üretilmektedir ancak ihraç
edilmekte ve yüksek ücretlerle farklı
bölgelerde pazarlanmaktadır.
Bölgenin tarım, hayvancılık, mermer,
tarihsel derinlik gibi değerleri arasında bir
uyum stratejisi geliştirilememiştir. Son
dönemde bölgede ekonomik değer olarak
yükselen mermercilik, yasal eksiklikler,
koruma politikaları eksikliği gibi nedenlerle
hem doğal ve ekolojik yapının bozulmasına,
hem de antik kentlerin çevresinde görüntü
kirliliğine sebep olmuştur. Kibyra yolu
üzerinde yaklaşık 80 km boyunca doğal
peyzaj mermer ocaklarıyla bozulmuştur.
Mermer ocaklarından hammadde olarak
mermerin ihraç edilmesi, hem ekonomik
olarak nitelikli mermerin katma değer
açısından yeterince iyi
değerlendirilememesine, hem de bölgenin
yerel değerinin kendi kültürel ve fiziksel
çevresinde değerlendirilememesine sebep
olmaktadır. Afyonkarahisar’un jeotermal
kaynaklarını tanıtma ve kullanma açısından
da eksiklikler söz konusudur.
Yörük kültürü, özellikle yemekleri, günlük
yaşam kültürü, el sanatları; bölge insanının
32
becerisini ortaya koyan en önemli kültürel
değerlerdir. Ancak tanıtım, iletişim,
sahiplenme eksikliği, kültür değerlerinin
hem kültürel hem de ekonomik anlamda
yönetme konusunda problemler olduğunu
ortaya koymaktadır.
Tüm bunların yanı sıra, bölge, kırsal
dokusunu ve ekonomisini ayakta tutma
konusunda güçlüdür. Bölge, kırsal
kalkınmayı başarmış ender yerleşimleri
barındırmaktadır. Şehir merkezine göç
yoktur; merkez köyler altyapı ve sunduğu
imkanlar açısından yeterlidir. Ayrıca
köylerde eğitim kalitesi üst düzeydedir.
Değer yönetiminde beceriyi
geliştirmeye yönelik adımlar
- Gölün sorunları, yönetimi,
ekonomisi üzerine BAKA’nın
projeleri
- Burdur gölünü gezdirerek tanıtmak
üzere “Mavi Lekeler” projesi
BAKIŞ
Bölgeye, sınırsız sınırlar ilkesi ile bakarak
ortak değerlerin çizdiği sınırlar ve
tanımladığı ilişkiler ve ilişki potansiyelleri
tartışılmıştır. Ön plana çıkan kavramlar
ortak su kültürü, sakin kent, ruh ve stratejik
yoldur.
Bölgenin en önemli bütünleştirici gücü,
ortak su kültürüdür. Coğrafya, aslen
planlama sınırlarını doğanın sunduğu bir
coğrafyadır; bu nedenle ortak özellikleri
taşıyan bölgeye bütüncül bir bakış
gerekmektedir. Bütüncül bakış açısı için
öncelikle bir çerçeve belirlenmelidir.
Göller Bölgesi, Ege, Akdeniz ve orta
Anadolu’nun kesişim bölgesindedir.
Isparta, Burdur ve Afyonkarahisar doğal
yapı ve kültür açısından aynı özelliklere
sahiptir ancak Antalya bu illerden daha
farklı bir karaktere sahip bir çekim gücüdür.
Bölge kentleri için “huzurlu kent” kavramı
uygun düşmektedir.
Bölgenin illerinin en önemli özelliği,
hepsinin idari sınırları içindeki göllerin
tehdit altında olması ve su yönetiminin
bulunmamasıdır. Burdur ve Isparta,
kültürel ve ekolojik değerler açısından aynı
yapıya sahiptir ancak Isparta, ekonomik
açıdan kendisini daha çok geliştirme fırsatı
bulmuş bir kenttir. Afyonkarahisar ise
İstanbul, Ankara ve İzmir kavşağında
bulunmaktadır, stratejik bir konuma
sahiptir. Tamamı Göller Bölgesi’nde yer
alan Isparta Burdur ve Afyonkarahisar’un
bir diğer ortak özelliği, her kentte
üniversitenin varlığıdır. Sadece Burdur’da
50.000 öğrenci bulunmaktadır. Üniversite,
bölgenin standartlarının gelişimi için önemli
bir çark görevi üstlenmelidir. Kent ruhunu
ayağa kaldırmak için öğrencinin varlığı
önemsenmelidir.
Bölge için, Antalya’nın verimli arka bahçesi
demek yanlış değildir. Antalya’nın güçlü
konumu ve yakınlığı bölge için hem bir
avantaj, hem de dezavantajdır. Antalya’nın
bu yönünü değerlendirerek avantaja
çevirmek için doğru işbirlikleri ile kurulmuş
doğru bir etkileşim gereklidir.
Göller Bölgesi’ne bütüncül yaklaşımda
Burdur, Isparta, Afyonkarahisar’un tamamı,
Konya’dan Beyşehir ve Akşehir, Antalya’nın
kuzey kesimi ele alınmalı ve Antalya ile
etkileşim içinde bir stratejik yol çizilmelidir.
33
BÜYÜME
Büyüme başlığı altında bölgenin değerleri
ve mevcut dinamikleri ile birlikte
büyümesinin önündeki engeller ve
büyümeye yönelik stratejiler ve temalar
ortaya çıkmıştır.
Ekonomik anlamda bölgede 3 lokomotif
sektör mevcuttur: tarım – hayvancılık, son
10 yılda gelişen doğal taş - mermercilik ile
eğitim. Ancak bu sektörlerin doğru şekilde
yönetilememesi kaynaklı birçok sıkıntı,
bölgeyi büyüme anlamında ileri taşımak
yerine değerlerine zarar vermektedir.
Büyümede eko-denge ve katma değer
Bölgenin ekonomik ve kültürel
büyümesinin önündeki en büyük engel,
sektörler ve değerler arası dengenin
kurulamaması, yanlış ekonomik politikalar
nedeniyle ekonomi ile ekolojinin arasındaki
dengenin bozulmasıdır. Özellikle tarım,
hayvancılık ve mermercilik arasındaki
denge kurulamamıştır. Bu durum
günümüzde bölgenin taşıdığı alternatif
turizm (kültür turizmi) potansiyelini de
tehdit etmektedir.
Tarımsal gelişimde özellikle süt üretiminin
devamlılığı açısından barajların inşa
edilmesi, su yönetimi planlarının eksikliği
ile birlikte su kaynaklarının göllere
ulaşamamasına ve göllerin bir kısmının
tamamen kurumasına bir kısmının ise
kurumaya yüz tutmasına sebep olmuştur.
Mermercilik bölgede son 10 yılda hızla,
altyapı kurulmadan ve çevre
değerlendirilmesi yapılmadan gelişmiş bir
sektördür. Küçük işletmelerin karlılık
üzerinde durması ve büyürken ekolojik
açıdan sorumluluk üstlenmemesi,
dengelerin bozulmasına sebep olmuştur.
Yeraltı sularının kaymasına sebep olduğu,
hayvanların davranışlarının değişmesi
nedeniyle ekolojik denge bozulmuştur.
Ayrıca antik kentler yolu üzerindeki doğal
peyzaj alanında konumlanan mermer
ocakları, görüntü kirliliği de yaratmakta ve
bu alanların cazibesini yitirmesine sebep
olmaktadır. Bölgede işlenmediği için katma
değeri yüksek olmayan mermerciliğin,
fayda-maliyet hesaplaması yapıldığında
ekonomik gelişime katkısının ekolojik
açıdan verdiği zararın üstüne çıkmadığı
açıktır. Atıklar bilinçsizce doğaya
bırakılmıştır ve işlenerek bölgede yöresel
bir malzeme olarak kullanılabilecekken
değerlendirilmemiştir.
Kozmetik ürünlerinin üretimi için kullanılan
tıbbi ve aromatik bitkiler de hammadde
olarak satılmaktadır. Yerel girişimcilik
eksikliği, hammadde olarak değil de
işlenerek pazarlandığı takdirde ekonomiye
katkısı olabilecek mermer konusunda
olduğu gibi bölgenin diğer değerlerinin
sunumunda da büyümede katma değer
eksikliği olarak bölgede kendini
hissettirmektedir. Ayrıca koruma ve işletme
konularındaki yasal eksiklikler de işletmeler
için rahat bir hareket alanı sunarken
aslında büyüme için olumsuz etkiler
doğurmaktadır.
Büyüme strateji ve temaları:
Bölgenin tüm kentleri için ortak kanaat,
tarım kenti, doğal taş zengini, hayvancılıkta
ileri bir noktaya gelmek ve turizmden pay
almaya yöneliktir. Bu bağlamda bazı
kavramlar ve öncelikler bulunmaktadır:
Yeraltı – yerüstü etkileşimi ve ekoloji-
ekonomi ilişkisi:
Madencilik, tarım – hayvancılık ve alternatif
turizm sektörlerinin birlikte kurgulanması
34
gereklidir. Alternatif turizm için doğal
peyzajın bozulmasını önlemek adına
madencilik başta olmak üzere tüm olumsuz
faktörlere kısıt ve ilke getirilmelidir.
Mermer ocaklarından çıkan küçük
parçaların kentlerde girdi olarak
kullanılması, hem kültürel hem de
ekonomik anlamda önemli bir faktördür.
Ayrıca kozmetik hammaddeleri, süt
ürünleri ve özellikle Türkiye’nin meyve
deposu niteliğindeki Isparta’da meyve
üretimi alanlarında girişimcilik ve büyüme
için iyi bir fırsattır.
Suyun yönetimi:
Bölgede “tarihin yarattığı su, suyun
yarattığı tarım, tarımın yarattığı sonuçlar”
çerçevesinde öncelikle su yönetimi konusu
ele alınmalıdır, su yönetiminde ise damla
sulama sistemine geçiş, suyun daha verimli
kullanılmasını sağlayacaktır. Suyun
yönetimi, tarımsal büyümeyi de
beraberinde getirecektir.
Yerel kültürün önceliği:
“Önce yerel, sonra genel” yaklaşımıyla el
sanatları ve günlük yaşam kültürü değerleri
hakkında bilinçlendirme ve eğitim
faaliyetleri, öncelikle kültürel sürekliliğin
sağlanmasında birincil öneme sahiptir. Bu
değerlerin tanıtımı ve sunumu
metalaştırılmamalıdır ancak ekonomik
fayda sağlayacak bir yön çizilmelidir.
Alternatif turizm:
Özellikle Burdur ve Isparta’da yörük
kültürü, yayla turizmi kapsamında
değerlendirilebilir niteliktedir ve bunu
hayata geçirmek için bir program
gerekmektedir. Böyle bir stratejide
Antalya’nın çekici gücü önem
kazanmaktadır.
Bölgenin antik kentlerinin bir envanteri
yapılmalı ve bölgenin antik kent bereketi
ekonomik bir girdi olarak
değerlendirilmelidir.
Bölgede değerlendirilebilecek bir diğer
turizm alternatifi ise eko-turizmdir. Göllerin
sunduğu kuş gözlem imkanları, barajlarda
olta avcılığı, su sporları, eko turizm için
alternatif olarak değerlendirilebilir. Turizme
yönelik kültür ve turizm kümelenmesi
çalışması, sürecin başında yapılmalıdır.
Bölgenin ruhu:
Yerleşimleri ayakta tutan en önemli güç
ruhtur. Göller Bölgesi’nin de rekabet
edebilir ve büyüyen bir bölge olabilmesi
için bu ortak ruhun yakalanması çok
önemlidir. Bölgeyi ekonomik ve kültürel
açıdan canlı tutmak ve potansiyel göçleri
engellemek için ortak ruhun ortaya çıkması
adına ise bölgede en önemli dinamiklerden
biri üniversitelerin ve öğrencilerin varlığıdır.
Üniversiteler bölgeyi hem ekonomik açıdan
ayakta tutmak hem de yapılacak işbirlikleri
ve çalışmalar sayesinde bölgenin ileri
taşınmasına ivme kazandıracak bir ruh
taşımaktadır.
BEKLENTİ
Beklenti başlığı altında işbirliğine,
çalışmaları hayata geçirmeye, ileride nasıl
bir bölge hayal edildiğine yönelik konulara
ve bu konularda kurumların üstüne düşen
sorumluluklara değinilmiştir.
Bölgenin en büyük beklentisi huzurlu ve
kendine yeten, medeniyetler koridorunda
Göller Yöresi olmaktır.
- Doğal değerleri, 9000 yıllık yerleşim
izlerini ve kültürü geleceğe taşımak.
Ekonomi-ekoloji dengesi – birlikteliği:
35
Doğa alınıp satılan bir meta haline
dönüştürülmemesi, sektörler arası
uzlaşma ve denge için ilke kararlarının
alınması
- Su havzalarının ve ekolojik çeşitliliğin
korunması amacıyla üniversite ve kamu
kurum ve kuruluşlarının işbirliği ile
yönetim planının hazırlanması ve
uygulanması, göllerin kaybının
engellenmesi
- Yerel yönetimlerin tarım ve hayvancılığı
geliştirme konusunda desteği
- Yaptığı işten mutlu, topoğrafyaya,
coğrafyaya sahip çıkan köylü; Gelir
edinen, kalkınan köyler.
- Turizm için altyapı hazırlanması ve
kentlerde daha çok yaşamsal alanlar
yaratılması
- Değerlere, insan ve çevre sağlığına
yönelik eğitim ve bilinçlendirme
çalışmaları ve sonrasında bir uygulama
alanı oluşturmak ve su kullanım
bilincine ayrı bir önem atfetmek
- Çevre kirliliği açısından özel sektörün
sorumluluk alınması
- Yönetim karmaşasının çözülmesi, işlem
süreçlerinin kolaylaşması ve böylelikle
yapılan planların uygulanabilir kılınması
- Uygulanabilir ve sürekliliği sağlanabilir
projelerin üretilmesi
- Üç üniversitenin işbirliği
- Eko kapasitenin iyi kullanılması
- Bölge için ortak bir stratejik yaklaşım
- Ne, nerede, ne zaman, kim, nasıl?
Sorularına kesin yanıtlar verilmesi.
- Planlı çalışma
- Söylemden eyleme geçmek
- Ve tüm bunların uygulanabilmesi için
gerekli bir üst çerçeve olarak Göller
bölgesi ortak strateji planı: Her kentin
hazırladığı stratejilerin ortak yönleri
alınarak yapılan ortak bir plan.
E ANALİZİ
Çalıştay katılımcıları tarafından
sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşenleri
Ekoloji, Ekonomi, Eşitlik ve bu hedefin
gerçekleşmesinin anahtarı olan
Etkinleştirme, Edinim, Entegrasyon
kavramları tartışılmıştır.
EKOLOJİ
Göller Bölgesi’nin doğal çeşitliliği, ekoloji-
ekonomi dengesi, yeşil ağlar, eko tasarım
ve yeşil ekonomi gibi kavramlar önemli
tartışma konuları olmuştur.
Çeşitlilik
Göl eko sistemi, sulak alanları, milli parklar,
Ramsar alanı, doğal sit alanları, yaban
hayatı geliştirme sahası, kıyı ekosistemi,
endemik türleri, flora ve fauna çeşitliliği,
kuş göç yolları, jeotermal kaynakları ile
bölge doğal çeşitlilik açısından çok zengin
ve hassas bir alandadır. Bölge bu nitelikleri
ile uluslararası öneme sahiptir ve
değerlerinin gelecek kuşaklara aktarılması
önemlidir.
Doğal çeşitliliği tehdit eden en önemli
bileşen bilinçsiz insan faaliyetleridir. Sorun
insan odaklı olduğu için, insan odaklı
çözümler ortaya konulmalıdır.
Katılımcılar tarafından göllerin merkezi,
çam ormanı ülkesi, gen merkezi olarak
nitelendirilen bölgede doğanın alınıp
satılan bir meta olarak görülmemesi ve
korunması gerektiği mesajı verilmiştir.
Bölgede öne çıkan doğal değerler:
- Göller
- Bataklık ve sazlık alanlar
- Ormanlar: sedir ve çamlık ormanlar
- Akarsular
36
- Kuşlar ve kuş göç yolları: Türkiye’deki
kuş türlerinin üçte biri bu bölgededir.
(dik kuyruk ördeği, uzunbacak, arı
kuşu).
- Dağlar
- Vadiler, kayalık alanlar
- Balık türleri: Burdur dişli sazancığı
- Doğal taş: mermer, boza taşı
Sorunlar
Baraj, göletler ve sondaj: Tarımsal sulama,
kentsel kullanım amacıyla gölü besleyen
akarsular üzerine inşa edilmiş baraj ve
göletler, bilinçsiz ve denetimsiz sondajlar
sulak alanlara zarar vermektedir. Örneğin
Bozçay üzerinde kurulmuş olan 14 baraj ve
gölet bulunmaktadır.
Burdur Gölü günümüzde 12m çekilmiş,
Eber Gölü de kurumaya yüz tutmuştur.
Bölgedeki diğer göllerde benzer biçimde
küçülmektedir. Gereken önlemler
alınmadığı sürece uygarlıkların beşiği olmuş
göller kaybedilecektir.
İklim değişikliği: Bölge hassas eko sistemi
ile Türkiye’de iklim değişikliğinden en çok
etkilenecek alanlar arasındadır. Göller
bölgesi ve iklim değişikliği süreci üzerinde
geniş çaplı araştırmalar yapılmalıdır.
Yönetim planı eksikliği: Göller bölgesinin
tümünü kapsayan yönetim planının
eksikliği önemli bir sorundur. Bölgede;
Burdur Gölü yönetim planı bulunmasına
karşın planın uygulanamaması ve plan
sınırlarının gölü etkileyen alanların hepsini
kapsamaması; bölgenin yalnızca Burdur
gölünü değil, tüm sulak alanları kapsayıcı
bir yönetim planına ihtiyaç olduğunu
göstermektedir.
Bilinçsiz tarım ve hayvancılık faaliyetleri:
Kimyasal gübre, ilaç kullanımı ve bilinçsiz
sulama toprak ve su kirliliğine sebep
olmaktadır. Bölgede 950 endemik bitki türü
bulunmaktadır. Aşırı otlatma bu bitki
türlerinin geleceğini tehdit etmektedir.
Balık çiftlikleri akarsuları kirletmektedir.
Mermer ve taş ocakları: Bölgede bilinçsiz
mermercilik faaliyetleri doğal peyzajı geri
döndürülemez biçimde zarar vermektedir.
Kentsel atıklar: Atık su arıtma ve geri
dönüşüm tesislerinin eksik olduğu
belirtilmiştir. Aynı zamanda bölge halkının
bu konuda bilinç eksikliği, tüketim
biçimlerinin değerlendirilmesi, geri
dönüşümün yaygınlaştırılması
gerekmektedir.
EKONOMİ
Bölgenin ekonomik değerleri, temel
ekonomik sektörleri, yenilikçi sektörler,
girişimcilik fırsatları ve istihdam olanakları
tartışılmıştır.
Bölgenin lokomotif sektörleri;
– Hayvancılık ve tarım: et, süt, süt
ürünleri, meyve, sebze, gül, tıbbi bitkiler
– Doğal taş, mermercilik
– Eğitim ve öğrenci ekonomisi olarak öne
çıkmaktadır.
Katılımcılar bölgenin temel sektörlerinin;
doğal değerlere zarar vermeden
geliştirilmesi gerektiği görüşündedir.
Gelişim fırsatları
Yerinde üretim: Bölgede yerinde üretim
desteklenmelidir. Hammaddelerin bölge
içinde işlenmemesi sebebiyle katma değer
yaratılamadığı belirtilmiştir. Bu duruma;
mermerin bloklar halinde satılması, sütün
37
bölge dışında işlenip satılması örnek
gösterilebilir.
Hayvancılığın gelişim potansiyeli:
Hayvancılık açısından Türkiye’nin en önemli
bölgeleri arasındadır. Süt ve süt ürünleri
üretimi geliştirilmeli ve süt ürünleri bölge
içinde işlenmelidir.
Organik ürünler: Organik tarım ve organik
gübre üretimi açısından uygun bir
coğrafyaya sahiptir.
Tarımsal ürün çeşitliliği: Bölgede tarımsal
ürün çeşitliliği arttırılmalıdır. Kapari üretimi
örnek olarak gösterilebilir.
Turizm: Bölgede alternatif turizm türlerinin
gelişme potansiyeli yüksektir: arkeo turizm,
termal turizm, doğa turizmi, eko turizm,
yayla turizmi örnek olarak sayılabilir.
Tanıtım stratejileri oluşturulmalı, turizm
acenteleri ile etkin çalışıp Göller Bölgesi
turları arttırılmalıdır. Eko turizm projeleri
kurgulanmalıdır.
Tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği: Gül, gül
yağı, haşhaş yağı, haşhaş kapsülü kozmetik
ve tıp alanında önemli bir yere sahiptir.
Doğa ve su sporları: Yürüyüş, kayak, kuş
gözlemciliği, olta balıkçılığı vb. aktiviteler
için bölgenin coğrafi yapısı uygundur.
Orman ürünleri: Bölgenin ormanlık alanları
ekonomik gelişim için önemli potansiyeller
taşımaktadır. Örneğin bölgenin dağlık ve
ormanlık alanlarında doğal olarak yetişen
mantar kekik gibi ürünler
değerlendirilebilir.
Su ürünleri: Balıkçılık, kontrollü saz
hasadının bölge ekonomisine getirileri
olacaktır.
Geleneksel üretim: Dokumacılık, el işleri
gibi geleneksel ürünler üretilip
pazarlanmalıdır.
EŞİTLİK
Kaynaklara erişim, katılımcılık, değer,
kaynakların paylaşımı, toplumsal yapıya
ilişkin değerlendirmeler eşitlik kavramı
çerçevesinde tartışılmıştır.
Bölge, kırsal kalkınma açısından önemli
almış ve katılımcılar toprağından kopmayan
köylülerin bölgesi olma beklentisi içindedir.
Köylerin eğitim ve alt yapı durumları
Türkiye geneline göre iyidir. Buna rağmen
bölgenin dağıtılan destek fonlarından az
yararlandığı ve bölgeye teşviklerin
çekilmesi önemli sıkıntılar yaratmaktadır.
Yine de bölge illeri göç vermektedir.
Ekonomik getirisi olan ürünlerin bölge
halkına geri dönüşünün az olması, sosyal
imkânların yetersiz olması bu durumun en
önemli sebepleri arasındadır.
Sivil toplum kuruluşlarına katılım ve destek
oranı azdır. Üniversiteler ve genç nüfus
sivilleşme hareketlerine uzak durmaktadır
bu sebeple sivilleşme hareketleri
desteklenmelidir.
ETKİNLEŞTİRME
İşbirliği ve uzlaşma imkânları, paylaşım,
buluşma ve erk konuları tartışılmıştır.
Bölgede işbirliği az fakat üniversiteler, sivil
toplum kuruluşları, kamu kuruluşları, yerel
yönetimler, ticaret ve sanayi odaları,
işbirliğine açık ve uzlaşma konusunda
isteklidir.
İşbirliği başlıkları:
- Kamu- özel- sivil birlikteliği
desteklenmelidir.
38
- Kamu kuruluşları sivil toplum kuruluşları
ile ortak projeler yürütmelidir.
- Stratejik planlama süreçlerinde
üniversiteler etkin olmalıdır
üniversitelerin bilimsel araştırmaları
projelere altlık oluşturmalıdır.
- Bölge üniversiteleri arasında işbirliği
platformu oluşturulmalıdır.
- BAKA ve yerel halk etkileşimi
sağlanmalıdır.
- Kalkınma Ajansı daha aktif bir yapıya
kavuşmalıdır. Yerel ticaret odaları ve
sivil toplum örgütlerinin BAKA
toplantılarına katılması, bölgeyi
ilgilendiren süreçlere gereken katılımı
sağlaması gerekir.
- Koruma kurulları ve yerel yönetimler
ortak çalışmalar yürütmelidir.
- Yukarıdakilere benzer işbirlikleri
çeşitlendirilmeli ve geliştirilmelidir.
EDİNİM
Kaynak ve değer yaratımı, ortak aklın
kurgulanması ve yerel gücün ortaya
çıkarılmasının olanakları öncelikli olarak ele
alınmıştır.
Göller Bölgesi’nde mali kaynak önemli bir
sorundur, buna rağmen merkezi yönetim
kaynak aktarımını doğru
yönlendirememektedir. Kaynakların
yönetimi yerel iradeler ile işbirliği içinde
yapılmalı, yerelleşme desteklenmelidir.
Bölge halkı başarıya ulaştığını gördüğü
projelere yanaşmaktadır. Bu sebeple halkla
etkileşimli pilot uygulamalar yapılmalıdır.
Kalkınma Ajansları vb. kurumların yarattığı
destek fonlarına erişim için gereken
prosedür kolaylaştırılmalıdır. Girişimcinin
proje geliştirme kapasitesini geliştirecek ve
hızlandıracak mekanizmalar kurulmalıdır.
Mekân yaratım ve edinim biçimleri tarihsel
ve kültürel değerler ile örtüşmelidir. Göl
sulak alanlar vb. hassas noktalarda arazi
edinimi, yapılaşma şartları belirlenmelidir.
Güneş, rüzgâr enerjisi, bio-gaz, jeotermal,
alternatif enerji üretim olanakları
araştırılmalıdır; Ar-Ge faaliyetleri
yapılmalıdır.
ENTEGRASYON
Toplumsal, mekânsal ve ekonomik
dinamiklerin entegrasyonunun nasıl
sağlanacağı ve buna yönelik plan
kararlarının neler olabileceği önemli
sorulardır.
Üç il; Isparta, Afyonkarahisar ve Burdur
entegre olmalı; Antalya, Konya ve Denizlide
bu etkileşim içinde yer almalıdır. Bölgedeki
üç kentin birlikte hareket etmesi, bölgenin
gelişimine destek olacak, rekabet gücünün
artmasını sağlayacaktır.
Kurumlar arası entegrasyon ve eşgüdüm
eksiktir. Kurumlar ortak çalışmalıdır.
Bölgenin lokomotif sektörleri birbirini zarar
verici değil destekleyici biçimde
örgütlenmelidir. Örneğin tarım, sanayi,
mermercilik, turizm sektörleri arasında
uyum stratejileri katılımcı ortamlarda
oluşturulmalıdır.
Öğrenci ekonomisi bölgenin geleceği
açısından önemlidir. Üniversiteler yaşama
ve kentlere entegre olmalı, etkileşimleri
arttırılmalıdır. Bu soruna yönelik öncelikli
eylem, kentlerde öğrencilerin sosyal ve
kültürel imkânlarının arttırılması olmalıdır.
Göller Bölgesi illeri ortak etkinlikler
düzenlemelidir. Fuar ve festival gibi
etkinlikler bölgenin tanıtımı ve ekonomik
gelişimi için önemli roller oynayacaktır.
39
Göller yöresi festivali, tarım fuarı gibi
başlıklar altında bu etkinlikler
düzenlenebilir.
Göller Bölgesi’nin turizm gelişimi için
Antalya ile entegrasyonu önemlidir.
Kır ve kent entegrasyonu güçlendirilmelidir.
Merkez köylerin alt yapıları daha da
güçlendirilmeli, kentlere günlük gidiş
gelişler kolaylaştırılmalıdır.
Göllerin insan yaşamına entegrasyonu
sağlanmalı ve su kültürü geliştirilmelidir.
K ANALİZİ
Koruma, Kapasite, Kalkınma, Kimlik, Katılım
ve Kurgu başlıkları altında Göller
Bölgesi’nin geleceği tartışılmıştır. Bölgenin
kimliğinin ve kültürel değerlerinin
korunması yaklaşımıyla, kalkınmaya yönelik
kapasiteyi geliştirecek ve yeni bir bölgesel
ve kentsel kurguyu oluşturacak anahtar
kavramları ortaya çıkmıştır.
KORUMA
Göller Bölgesi’nin olduğu doğal değerleri
bölge kimliğinin en önemli bileşenini
oluşturmaktadır. Bu oturumda
katılımcılarla bölgenin korunması gerekli
doğal ve kültürel mirası, koruma bilinci ve
bölgenin doğal ve kültürel değerlerinin
sahiplenilmesi konuları tartışılmıştır.
Sahip olduğu doğal mirasıyla öne çıkan
Göller Bölgesinin Anadolu’da ilk Neolitik
çağdan günümüze kadar net olarak
izlenebilen 7000 yıllık kesintisiz bir
medeniyete ev sahipliği yapıyor olması
bölgenin zengin kültürel mirasının en
önemli göstergesidir.
Doğal miras
Bölgenin doğal mirasını oluşturan öğeler;
göller, kanyonlar, dağlar, ormanlık araziler,
yaylalar, çayır ve meralar, tarım ve
hayvancılığa imkan veren araziler şeklinde
sıralanmıştır.
Bölgedeki göllerin başlıcaları: Burdur,
Beyşehir, Kovada, Eğirdir, Gölcük Gölhisar,
Karataş, Salda, Yarışlı, Eber, Acıgöl, Akşehir
ve Uyuz Gölü olarak belirtilmiştir.
Kanyonlar: Çandır Yazılı Kanyon,
Karanlıkdere Kanyonu, Kasımlar Kanyonu
(tehdit altında, baraj yapılacak), Yaka
40
Kanyonu, Gökbüvet Kanyonu, Serençay
Kanyonu, Tokalı Kanyon, Akdağ Kanyonu ve
Frig Vadisidir.
Giden gelmez Dağları, Sultan Dağları ve
Kızıldağ ise bölgedeki en önemli dağlar
arasındadır.
Bölgenin korunması gerekli flora ve fauna
başlığında bölgeye özgü bir kuş türü olan ve
Burdur Gölü’nde kışlayan ‘dikkuyruk’,
dünyaca ünlü ‘sedir’ ağaçları, sütü ve süt
ürünleri çok kıymetli olan ‘Honanlı keçisi’
belirtilmiştir.
Kültürel Miras
Arkeolojik miras: Sagalassos, Kibyra, Psidia
Antiochia, Kremna, Adada, Tekesarayı
yollar (St. Paul Yolu ve Roma Yolları)
Mimari miras: Sivil mimarlık örnekleri,
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinin anıtsal
yapıları, Çeşmeler
Geleneksel yaşam kültürü: Düğün ve
cenaze gelenekleri, el sanatları (Alaca
dokuma, İbecik el bezi dokuması, İbecik
üçeteği), Hacılar seramikleri, bakır rölyef,
keçecilik, yerel halk çalgıları, sipsi, cura,
kabak kemane ve halk müziği, zengin şive
mozaiği, yemek kültürü (keşkek), tarımsal
birikim, 3000 yıllık hamam kültürü, Yörük
kültürü
Korumanın bölgesel sorunları
Bölgenin zengin doğal mirası ve hala ayakta
duran derin tarihsel geçmişin izlerine
rağmen, bu değerlerin korunması
konusunda ortak sorunlar mevcuttur.
Sorunlar genel olarak sulak alanların
kullanımı, arkeolojik alanların karşı karşıya
olduğu tehlike ve bilinçsiz kaynak kullanımı
konusunda yaşanmaktadır.
- Sulak alanlar ve göllerin çeşitli
sebeplerle kuruması ve bunun
sonucunda kuş türlerinin yok olması,
tarım ve hayvancılığın azalması ve
insan yaşamına olumsuz etkisi )
- Gölleri besleyen suların barajlarla
kesilmesi
- Mermer ve taş ocaklarının hem tarıma
hem arkeolojiye hem de çevreye
verdiği zarar
- İşlevini yitirmiş mermer ve taş
ocaklarının atıl olarak kalması ve
çevreye karşı yasal yükümlülüklerinin
olmaması
- İzinsiz sondaj yapılarak yeraltı sularının
kontrolsüz çekilmesi
- Define bulma amaçlı kaçak kazı
yapılması
- Afyonkarahisar’daki peri bacalarında
meydana gelen tahribat
- Teke ve keçinin ormanlara zarar
verdiği gerekçesiyle Orman Müdürlüğü
tarafından yok edilmesi
- Göller Bölgesi’ndeki her göl için
yönetim planı gerekliliği buna karşın
sadece Burdur Gölü’nün yönetim
planının varlığı
Koruma bilincini arttırma önerileri
Doğal ve kültürel mirasın korunması
konusunda yaşanan sorunlara rağmen bu
konuda yerelde ve sivil toplum örgütleri
tarafından sürdürülen çalışmalar vardır.
Lisinia grubunun çevresel kirlenmeye karşı
halkı bilinçlendirme amacı taşıyan Anti
Kanser Projesi bu örneklerden biridir.
Atılması gereken ilk adımın ortak bir
koruma bilincinin oluşturulması ve
değerlere karşı sahiplenme duygusunun
güçlendirilmesi olduğu tüm katılımcılar
tarafından dile getirilmiştir. Maden
ocaklarıyla ilgili 1960’dan beri değişmeyen
41
mevzuatla ilgili yeni bir düzenlenme
ihtiyacı, koruma - önlem derecelerinin
yeniden belirlenmesi, sulak ve tarım
alanlarının kullanımı konusunda eğitim,
eski eser kaçakçılığı konusunda eğitim, ilk-
orta-lise seviyesinde verilecek doğa koruma
ve çevre bilinci oluşturma eğitimleri,
damlama sulama yönteminin
yaygınlaştırılması, kimyasalsız tarımsal
üretim ve toprak-tohum-zirai ilaçlar
konusunda bilgilendirme, flora ve fauna
çeşitliliğini vurgulayan ilkelerin belirlenmesi
gerekliliği katılımcılar tarafından
vurgulanan konulardı.
KAPASİTE
Bölgenin insan, mekân, kaynak, gelişim ve
yatırım kapasitesinin tartışıldığı bu başlıkta
bölgenin kapasitesini tehdit eden etkenler
de dile getirilmiştir.
İnsan – Mekân Kapasitesi
Burdur il genelinde nüfus azalırken, merkez
çevresindeki köyler nüfus kaybı
yaşamamaktadır. Kentsel her türlü
altyapıya sahip olan köyler sakin ve huzurlu
yaşam imkânı sunmaktadır. Yazın artan kır
nüfusu buranın sunduğu doğal yaşamın
niteliğini göstermektedir.
Yaşam kalitesi açısından yüksek imkânlar
sunan bölgede nüfus açısından iller
arasında dengeli bir dağılım
görülmemektedir. Üniversiteli genç
nüfusun ve kalifiye nüfusun kentte
kalmasını engelleyecek ekonomik ve sosyal
alt yapı sorunları mevcuttur. Üniversite
sonrasında bölgede istihdam edilemeyen
kalifiye genç nüfus Antalya ve Konya gibi
daha büyük illere göç etmektedirler. Bu
durum bölge kentlerini gelişim açısından
önemli bir potansiyelden mahrum
etmektedir.
Kaynak- Gelişim – Yatırım Kapasitesi
Bölge doğal ve kültürel kaynaklar açısından
zengin olup, çeşitli sebeplerle bu kaynakları
ekonomik getiriye dönüştürmek konusunda
zayıf kalmaktadır. Bölgenin en önemli doğal
kaynakları; mermer yatakları, kozmetik ve
ilaç sanayisinde kullanılan gül ve sudur.
Mermerin hammadde olarak ihraç edilmesi
nedeniyle katma değeri düşüktür. Değerli
bir ürün olan gülün de işlenmesi bölgede
yapılamamakta, yüksek katma değer elde
edilememektedir.
Göl ve kaynak sularının kuruması ve
azalması en önemli ekolojik sorunu
oluşturmaktadır.
Yapı stokuyla ilgili en büyük sorun tarihi
yapılar konusunda yaşanmaktadır. Yıkılan
yapıların restore edilmesi için kaynak
sorunu yaşanmaktadır. Bu anlamda sadece
doğal kaynakların değil, insanların da
haklarından mahrum olduğu dile
getirilmiştir.
Çözüm önerileri
- Öncelikle kalkınmaya yönelik bölgenin
öncelikleri tanımlanmalıdır.
- Mevcutta birbirleriyle çelişen tarım ve
hayvancılık ile taş ve madenciliğin
dengeli bir politika ile yeniden ele
alınması gereklidir.
- Kaynak yönetimi ile koruma ilişkisi
gerçekleştirilmelidir.
- Özellikle genç nüfusun büyük kentlere
göçünü engellemek amacıyla bölgenin
ortak paylaşımla büyümesini
sağlayacak bir büyüme sistemi
geliştirilmelidir. Bölgenin kalkınma
gücü paylaşılmalıdır.
- Kaliteli nüfusun kapasitesini kullanmak
için geniş kapsamlı bir istihdam
politikası ve mesleki eğitime
42
yönlendirme programları
geliştirilmelidir. İhtisaslaşma eğitimleri
verilmelidir.
- Sanayi ve turizm yatırımı planlaması
yapılmalıdır.
- Organize hayvancılık için girişimler
desteklenmelidir.
- Suyun kullanım hakkının düzenlenmesi
için yönetim planı yapılmalıdır.
- Korumanın sürdürülebilir hale gelmesi
için yasa değişiklikleri yapılmalıdır.
- Mermerlerden çıkan parçalar gibi atıl
malzemelerin yeniden kullanılabilir
hale gelmesini sağlayacak projeler
geliştirilmelidir.
KALKINMA
Göller Bölgesi’nin kalkınması konusunda
mermer ocaklarının mevcut durumları ve
etkileri, tarım sektörünün geleceği öncelikle
tartışılan başlıklar olmuştur.
Mermer Ocakları
Bölgedeki 3 il Türkiye geneline bakıldığında
ekonomik yönden zayıf durumdadır.
Ekonominin iki temel sektörü olan
madencilik ve tarım, koruma ve kalkınma
arasındaki karşıtlığı yansıtmaktadır, bu
sebeple zıt kutupları ifade etmektedir.
Sadece Burdur ilinde yaklaşık 900
işletmenin mermer ocağı ruhsatına sahip
düşük kapasiteli yatırımlar olması sektörün
lokomotif bir sektör olarak işlemesini
engellemektedir. Önemli bir mirası olan
mermerin bu hızla tüketilmesi, verimli
görülmemektedir. Diğer sektörlerle işbirliği
içinde olmaması nedeniyle de kendine
yarayan bir sektör olarak nitelenmektedir.
Atıl duruma geçen ocakların ıslahının
yapılmaması çevresel tahribata yol açan
büyük bir sorundur.
Kalkınmaya yönelik neler yapılabilir?
Kalkınmanın en önemli iki bileşeni olan
yerel girişimcilik ve yatırım gücünün
desteklenmesi ve geliştirilmesi gereklidir.
Bölgede su yönetimine gidilmelidir.
Tarım, hayvancılık, eğitim ve madenciliğe
kalkınmada öncelikler verilmelidir. Bölgesel
gelişim politikaları belirlenmelidir. Hangi
ilde neyin geliştirileceğinin belirlendiği,
ihtisaslaşma ve öncelikleri kapsayan bir
bölgesel organizasyon planlanmalıdır.
Kalkınma ve korumanın birlikteliğini
mümkün kılmak için mermer ve tarım
kaynaklarının doğru şekilde işlenmesi
sağlanmalıdır. Bu konuyla ilgili öncelikli
ilkeler ve dengeli üretim için bilinçlendirme
altyapısı hazırlanmalıdır.
- Uranyum ve bor bakımından zengin
olan bölge, yeni kalkınma araçları
olarak bu kaynakları kullanmalıdır.
- Yenilenebilir enerji yatırımları
yapılmalıdır: güneş ve rüzgar bölgenin
en önemli doğal kaynaklarıdır.
- Madencilik yasasında korumaya ilişkin
maddelerin uygulama konusundaki
eksikliklerinin giderilmesi ve bunun
denetlenmesi gereklidir.
- İdari mekanizmalarda yasa
değişikliğine gidilmelidir.
- Altyapı, ulaşım, tanıtım ve iletişim
geliştirilmelidir.
- Bölge temaları belirlenmelidir: “Suya
ve Huzura Dayalı Sakin Öğrenci Kenti”
gibi.
Arkeolojinin bölgenin kalkınmasında
önemli bir faktör olabilmesi için kazı
çalışmalarına ayrılan ödeneklerin
arttırılması, kazı çalışmalarının takibinin
yapılması ve sonuçların kamuoyuyla
43
paylaşılması gibi birçok altyapı çalışmasının
yapılması gerekliliği belirtildi.
KİMLİK
Kimliğin kaybolması
Bölgeye kimliğini veren doğal yapılar ve
kültürel değerler ekonomik ve sosyal
sebepler nedeniyle tehlike altındadır.
Kimliğin kaybolmasına neden olan bu
etkenlerin çözümü için ise bölgesel bir
politika mevcut değildir. Antik kentlerin
çevresinde ve doğal peyzaj çevresinde yer
alan maden ocakları bölgenin kimliğini
oluşturan doğa ve kültürün somut varlığını
ve saygıdan dolayı soyut varlığını
zedelemektedir.
Köylerin kimliğinin kaybolmaması için
mekan kullanımı ve koruma konusunda
bilinçlendirme çalışmalarının yapılması
gereklidir.
Kimliği korumaya yönelik
yapılabilecekler:
- Bölge kimliğinin tanıtımı faaliyetleri
- Kültür varlıkları envanteri hazırlanması
- Görüntü kirliliğine ve çevresel zarar
neden olan maden faaliyetlerinin
ortadan kaldırılması
Kimliği şekillendiren kültür varlıkları:
- Teke Yöresi - Yirmi dört Oğuz boyundan on
altısının bu bölgede olması.
- Folklör (Aziziye Köyü)
- Psidya Bölgesi (Kremna dahil)
- Hamitoğulları beyliği
- Tekeoğulları
- Göller
- Orta Asya kültürünün en önemli değeri olan
Yörükler. Burdur’da Orta Asya Türklerinin 12
köyü mevcuttur. Isparta – Yalvaç,
Şarkikaraağaç, Afyonkarahisar-Sandıklı ve
Dinar’ın dağlık kırsal kesiminde, Burdur’da
Gölhisar, Dirmil, Yarengeceler Bölgesi
- Çancılık (Dimril)
- Güller diyarı olması
- Hitit kültürü
- Frigler: Toroslardan Burdur Gölüne kadar
kendine has bir ortak kültür – Kuruçay
höyücek, Antalya –bademağacı (psidya
burası da)
- Kendine has bir neolitik kültür: Kendine
has, Konya neolitik kültürüyle karışmamış,
etkisi sınırlı ve kültürü kendi içine kapalı bir
bölge özelliği göstermektedir. M.Ö. 12000
den yazının bulunmasına kadar tarihin en iyi
izlendiği bölge. Ayrıca ilk tunç çağı izleri de
görülmektedir. Ege’de ve Anadolu’nun en
derin yerleşimlerinde bile net izlenemeyen
bu süreç kültür turizmi açısından çok önemli
bir veridir.
- Güçlü kent devletleri oluşması
- Roma izleri
- Göçer kültürü : Turizm için hala yaşayan bir
değer olarak kullanılmalı .
- Yol kültürü
KATILIM
Katılımın bölgesel veya kentsel projeler
bazında sağlanmasının bölgeyi sahiplenme
ile doğru orantılı olduğu tüm katılımcılar
tarafından ifade edilmiştir. Aidiyet eksikliği
ve bölgesel bakış açısının yerleşmemiş
olmasından dolayı katılım yeterli ölçüde
sağlanamamaktadır. Farkındalık katılımı
doğrudan etkileyen bir etken olarak
sağlanması gerekli bir bileşendir. Bölgeyle
ilgili bilgi paylaşımının geniş bir platformda
yapılması gerekmektedir.
Kurumlar arası diyalogların zayıf olması
karar ve projelerin hayata geçmesini
zorlaştırırken, yerel ve sivil arasındaki
koordinasyonun da yavaşlamasına neden
olmaktadır. Kaynak sorunu bölge ve
yerelde katılım mekanizmalarının
gelişmesini engelleyen bir sorun olarak
ortaya çıkmıştır.
44
Katılımın her ölçekte sağlanması için fikir
üretenle mali kaynak sahibini bir araya
getiren, bilgi ve kaynak paylaşımını
sağlayan bir platform oluşturulması
Beş üniversitenin ortak çabası ile sağlıklı
yeni alan araştırmaları yapılabilir.
KURGU
Afyonkarahisar, Burdur ve Isparta illerini
kapsayan Göller Bölgesi için ‘bölgesel
kalkınma senaryosu’ için yapılması
gerekenler tartışıldı.
Ortak Değerler
Bölgenin ortak kimlik değerlerinin bilinmesi
ve bu değerlerin ortak bir yönetim
çevresinde bölge kentleri arasında
paylaşımı bu kurgunun temelini
oluşturmaktadır.
Hem doğal hem de kültürel bir zenginliği
paylaşan coğrafyada, ortak bir ‘bölge’
anlayışını pekiştirmek için hazırlanan
yayınlar tüm bölgeyi kapsamalıdır. Bu,
manevi kültür alışverişinin sağlanması
açısından önemli bir adımdır.
Bölgenin yukarıda açıklanan ortak kimlik
unsurları, ‘Göller Bölgesi Kültür Turizmi’
stratejilerinin temellerini oluşturacaktır.
Oluşturulacak yeni bölgesel kalkınma
kurgusunda kültür ile sanayinin koruma
ilkeleri çerçevesinde kaynaştırılması
gerekmektedir.
Sektörde profesyonelleşme, katma
değerinin yükseltmeyi hedefleyen üretim
ve satış stratejilerin benimsenmesi
kalkınma kurgusunun bir parçasıdır.
Kuzey – güney aksında bölgenin etkisinin
artması için ulaşımın çeşitlendirilmesi ve
güçlendirilmesi gerekmektedir.
Nüfus azalmasına karşı konfor- kapasite
bağlamında kent mekânı yeniden ele
alınmalıdır. Yörük kültürünün izlendiği
coğrafyada yaylaların kentle etkileşimi
kurgulanmalı, bu değer kültür turizmi için
bir potansiyel olarak değerlendirilmelidir.
45
Bölüm 4
TEMATİK STRATEJİLER, TEMEL ÜRÜNLER
Tematik Strateji 1
EKO Ekoloji & Ekonomi
Hedef 1: Öncelikler Çerçevesinin
Oluşturulması
Hedef 2: Eko-Denge Gelişim Modelinin
Oluşturulması
Hedef 3: “EKO Vizyon Planı”nın
Hazırlanması
Tematik Strateji 3
KIYI Kıyı Yaşamı
Hedef 1: Kıyısal Coğrafya Çeşitliliğinin
Saptanması
Hedef 2: Kıyı ve Yaşam Bütünleşmesinin
Sağlanması
Hedef 3: “Kıyı Yaşamı Rehberi”nin
Hazırlanması
Tematik Strateji 2
YOL Kesişen İzler
Hedef 1: Bölgesel İzler Sistematiğinin
Kurgulanması
Hedef 2: Kesişen İzler Senaryosunun
Yazılması
Hedef 3: “Kültürel Erişilebilirlik Ağ
Çalışması”nın Yapılması
Tematik Strateji 4
SU Suyun Gücü
Hedef 1: Su Kümelenme Analizinin
Yapılması
Hedef 2: Su Yönetim Çerçevesinin
Oluşturulması
Hedef 3: “Su Yönetim Planı”nın
Hazırlanması
46
Tematik Strateji 1.
EKO: Ekoloji ve Ekonomi Göller Bölgesi’nin doğal çeşitliliği tarih
öncesi dönemlerden günümüze coğrafyada
sürdürülen ekonomik faaliyetler ile sosyal
ve kültürel yapıyı doğrudan etkilemiştir.
Bugün bölgenin temel geçim kaynakları
tarım ve hayvancılık ile mermerciliktir. Ne
var ki, her geçen yıl bu faaliyetlerin doğal
ve kültürel zenginlik üzerindeki olumsuz
etkileri artmakta ve geri kazanılması zor
olan doğal değerler yitirilmektedir.
Bu nedenle, bölgede öncelikle ele alınması
gereken konuların başında ekolojik koruma
ve ekonomik gelişme arasındaki dengenin
sağlandığı, yeni bir kalkınma modeli
geliştirilmesi gelir.
Hedef 1. Öncelikler Çerçevesinin
Oluşturulması
Bölgede ekoloji ve ekonomi dengesine
dayanan yeni bir kalkınma modeli
geliştirilmesine dair ilk hedef öncelikler
çerçevesinin belirlenmesidir. Gerek ekolojik
açıdan hassas ve özel noktaların, gerekse
ekonomik anlamda atılması gereken
adımlar ve alınması gereken önlemlerin
önceliklendirilmesi bu çerçevenin ana
konusunu oluşturur.
Bu çerçeve kapsamında ele alınan ve
değerlendirilen konular doğrultusunda,
bölgenin kalkınma modelini, dolayısıyla
ekonomik geleceğini, yönlendirecek esas
faktörler ortaya konacaktır.
Adım 1. Ekoloji- ekonomi çatışma
alanlarını tespit etmek
Öncelikler çerçevesinin ilk adımı bölge
ölçeğinde ekoloji ve ekonominin çatışma
alanlarının tespit edilmesidir. Coğrafyanın
hangi değerlerinin, ne tür ekonomik
faaliyet alanları tarafından etkilendiğini ve
bu etkinin derecesini, nedenlerini anlamak
açısından çatışma alanları ortaya
konulmalıdır. Böylece, öncelikler çerçevesi
kapsamında belirlenecek ve gelecek
stratejilerini yönlendirecek müdahale
alanları da tespit edilmiş olacaktır.
Göller Bölgesi ölçeğinde, ekoloji- ekonomi
çatışma alanlarına örnek olarak;
– Tarımsal faaliyetlerin göl ekosistemlerini
olumsuz yönde etkilemesi,
– Baraj uygulamalarının su kaynaklarını
kısıtlaması
– Mermer ocaklarının, nitelikli doğal ve
kültürel peyzaj parçaları içeren
çevrelere zarar vermesi
– Endüstriyel faaliyetlerin atık yönetimi
eksikliğine bağlı olarak çevre kirliliği
yaratması verilebilir.
Mevcut durumda ekonomik sektörlerin
olumsuz etkilerini yaşayan ekolojik
bileşenlere yönelik alınacak önlemler,
ekoloji-ekonomi dengesinin kurulmasındaki
temel adımlardan olacaktır. Aynı zamanda,
ekolojik hassasiyete bağlı kısıtlamalar
nedeniyle engellenen ekonomik faaliyetler
için de alternatif gelişme senaryoları
sunulabilecektir.
Adım 2. Eko-potansiyel taşıyan
alanları belirlemek
Bölge için tasarlanacak yeni ekonomi
modelinin; bölgenin değerleri ile uyum
içerisinde olması, doğal ve kültürel kimliği
katma değere dönüştürmesi, yeni iş alanları
yaratması ve bölgede yaşayanların hayat
kalitesini yükseltmesi hedeflenmelidir.
Yukarıdaki hedefler ve ilk adımda tespit
edilen ekoloji- ekonomi çatışma alanları
47
doğrultusunda, Göller Bölgesi genelinde
ekonomik kalkınma için potansiyel taşıyan
ekolojik yaklaşımlar ve mekansal odaklar
belirlenmelidir. Bu şekilde, ekolojik
yaklaşımlar ve değerlerle beslenen,
sürdürülebilir bir ekonomik yapı elde
edilebilir.
Ekoloji ve ekonomi dengesinin kurulması
yönünde potansiyel taşıyan, (tematik ve
mekansal) alanlar için “eko-potansiyel”
tanımlaması yapılabilir. Diğer bir deyişle,
ekoloji ve ekonominin buluşma noktaları
belirlenerek, harekete geçmesi beklenen
potansiyeller ortaya çıkarılmalıdır. Örneğin;
– Çevreye duyarlı endüstri faaliyetleri
– Yenilikçi tarım uygulamaları
– Doğa ve kültür odaklı turizm gelişmesi
(doğa turizmi, su sporları, kuş
gözlemciliği vb.)
Adım 3. Çatışma ve buluşma
alanlarını derecelendirmek
Göller Bölgesi için geliştirilecek yeni
kalkınma modelinin gelecek stratejilerini
yönlendirmesi açısından; ekoloji- ekonomi
çatışma/buluşma alanları “öncelikler
çerçevesi” içerisinde derecelendirilmelidir.
Bu adımda göz önünde bulundurulması
gereken üç derecelendirme ilkesi sayılabilir;
– Coğrafyanın öne çıkan değer grupları ve
mekansal odaklarına yönelik
müdahalelerin geliştirilmesi
– Hassas ve geri döndürülemez doğal
kaynakların korunması
– Ekolojik önemi vurgulayacak ve dengeyi
destekleyecek ekonomik yatırım
alanlarının hareketlendirilmesi
Önceliklerin derecelendirilmesi; yerinde ve
yerelle birlikte yapılacak araştırma ve
değerlendirme çalışmalarına bağlı olarak
değişebilir. Bu noktada, bir başlangıç olarak
temel konuların ele alındığı çerçeve örneği
aşağıdaki şekliyle sunulabilir:
ÖRNEK: Ekoloji & Ekonomi;
çatışması buluşması
Öncelik 1. Tarım Uygulamaları
X Su ve toprak
Eko-tarım uygulamaları
Öncelik 2.
Mermercilik X
Doğal ve kültürel çevre
Doğal ve kültürel kaynaklarla
beslenen turizm alternatifleri
Öncelik 3. Endüstriyel faaliyet
X Doğal kaynaklar
Eko-endüstri çözümleri
… … …
Hedef 2. Eko-Denge Gelişim Modelinin
Oluşturulması
Göller Bölgesi “eko-denge gelişim modeli”,
en temelde coğrafyanın barındırdığı doğal
değerlerin gözetilmesi ve kullanılması
üzerinden şekillenen bir gelişme
senaryosunu işaret etmelidir. Modelin esas
vurgusu ise ekoloji ve ekonomi dengesinin
kurulması, gelişme stratejilerinin bu
dengenin ilkelerine bağlı olarak
kurgulanmasıdır.
Adım 1. Bölgesel gelişme aktörlerini
belirlemek
Eko-denge gelişme modeli daha etkin ve
uygulanabilir süreçler elde etmek adına
yerel kesimler tarafından katılımcı bir süreç
içerisinde hazırlanmalıdır. Bu bağlamda,
bölgesel gelişme aktörlerinin belirlenmesi
ve bu kesimlerin beklentilerinin anlaşılması
öncelikli adım olarak ele alınmalıdır. Göller
Bölgesi eko-denge gelişme modelinin ana
aktörleri, Afyonkarahisar-Burdur-Isparta
illeri ile Antalya ve Konya illerinin ilgili
ilçeleri çerçevesinde ortaya konulmalıdır.
48
Eko-denge gelişme modelinin oluşturulması
sürecinde rol alması gereken bölgesel
gelişme aktörleri aşağıdaki gibidir.
Yerel yönetimler: Gelişme modelinin ana
aktörleri, bölgesel değerlerin sahibi olan il
ve ilçe belediyeleridir.
Ekonomik aktörler: Özel sektör, üreticiler,
zanaatçılar, KOBİ’ler ve kooperatifler yerel
ekonomik faaliyetlerin ana aktörleri olarak
gelişme modelinin temel tarafları
arasındadır.
Kalkınma Ajansları: Kalkınma faaliyetlerini
bölgesel ölçekte destekleyecek olan Batı
Akdeniz Kalkınma Ajansı (Antalya-Burdur-
Isparta), Zafer Kalkınma Ajansı
(Afyonkarahisar) ve Mevlana Kalkınma
Ajansı (Konya) ve ulusal kalkınma
politikalarını belirleyen ilgili Bakanlıklar,
yerel çıkarların korunması ve yönetilmesi
sürecinde eşgüdüm halinde çalışmalıdır.
Sivil toplum örgütleri: Yörede yaşayan ve
çalışanların beklentilerini sürece yansıtacak
olan sivil toplum kuruluşları, gelişme
modelinin geliştirilmesinde rol alması
gereken temel aktörlerdendir.
Meslek örgütleri: Meslek odaları ve üretici
örgütlenmeleri eko-denge gelişme
modelinin oluşturulması sürecinde önemli
katılımcılarıdır.
Üniversiteler: Göller Bölgesi üniversiteleri
ekoloji ve ekonomi dengesinin elde edildiği
bir gelişme modelinin oluşturulması için
çalışması gereken önemli bir paydaş
kesimini oluşturur.
Adım 2. Eko-Denge ilkelerini
tanımlamak
Eko-denge gelişme modelinin tutarlı ve
etkin bir çerçeve sunabilmesi için ortak bir
anlayışa dayanan ilkelerinin tanımlanması
gerekmektedir. Bölgenin bütününü
kapsayacak modelin benimsemesi gereken
temel ilkelerin başında;
Bölge bütününde ortak bir ekolojik
yaşam anlayışının geliştirilmesi ve
benimsetilmesi,
Ekoloji ve ekonomi dengesinin elde
edilmesi,
Kentsel ittifaklar yoluyla yerel
dengelerin sağlanması, ve
Eko-denge konusunda yenilikçi
yaklaşımların geliştirilmesi ve
uygulanması sayılabilir.
Bu temek ilkelere ek olarak, doğal ve
kültürel değerlerin ekonomik kalkınmanın
ana girdisi olarak kurgulanması gerekir.
Bölgedeki çeşitliliğin ekonomik gelişmedeki
itici güç olduğu bir model sayesinde,
yerelde özel girişim desteklenebilir ve
değerlerin katma değeri arttırılabilir.
Adım 3. Gelişme modeli yönlerini
ortaya koymak
Bölgenin sahip olduğu doğal yapı
bileşenlerini değerlendirerek elde edilecek
eko-denge gelişme modelinin yönleri,
mevcut durum analizleri ve yerel kesimin
beklentileri doğrultusunda tespit
edilmelidir. Gelişme yönlerinin doğru
belirlenmesi, eko-denge hedefleri ve
eylemlerine yönelik bütüncül ve etkin bir
çerçeve çizilebilmesini sağlayacaktır. Eko-
denge kavramı gözetildiğinde, bölgenin
gelişme yönleri öncelikle tarım ve
49
hayvancılık, tarıma dayalı sanayi ve eko-
turizm başlıklarında tanımlanabilir.
Tarım: Göller Bölgesi’nin ilk çağlarından bu
yana temel geçim kaynağı olan tarım ve
hayvancılık sektörleri eko-denge
yaklaşımına dayalı modelin başlıca gelişme
yönlerindendir. Bu sektörlerin bölge
geleceğinde etkin bir role sahip olabilmesi
için mevcut kaynaklarla uyum içerisinde
sürdürülmesi gerekir. Bu nedenle, doğal
kaynakları tahrip etmeyen ve eko-denge
yaklaşımını destekleyen bir sektörel
yapılanma gerçekleştirilmelidir.
Tarıma dayalı sanayi: Bölgedeki sanayi
faaliyetlerinin tarımsal verimlilikle orantılı
şekilde dönüştürülmesi ve geliştirilmesi,
bölge için bütüncül bir ekonomik modele
erişilmesinde önemlidir. Süt ve mermer gibi
bölgeye özgü güçlü ürünlerin yerinde
işlenmesi için, yeni sanayi yatırımı alanları
açılmalı ve teşvik sağlanmalıdır. Bu şekilde,
yerel ürünlerin katma değerleri arttırılırken,
yerelde istihdam olanakları da çoğaltılabilir.
Eko-turizm: Yerel değerlerin turizm sektörü
aracılığıyla sunulması ve korunması, eko-
denge gelişme modeli için önemli bir
yöndür. Bölgenin doğal zenginliği ve
değerlerinin çeşitliliği göz önüne
alındığında, eko-turizm alternatifi öne
çıkmaktadır. Göller, göl adaları, mağaralar,
yaylalar ve köylere odaklanan ortak bir
eko-turizm çerçevesi bölge bütünü
düşünülerek oluşturulmalıdır.
Hedef 3. “EKO Vizyon Planı”nın
Hazırlanması
EKO Vizyon Planı, Göller Bölgesi’nin doğal
ve kültürel değerlerinin korunarak akılcı bir
şekilde yönetilmesi, ekonomik gelişmede
kurgulanması ve yerel çeşitlilikte yatan
potansiyellerin harekete geçirilmesini
mümkün kılacak bir yaklaşımın temellerini
atmalıdır. Bu bağlamda, ekoloji ve ekonomi
arasındaki çatışmalara çözüm getirirken,
eko-denge potansiyellerini değerlendiren
bir yaklaşım ve işbirliği sistematiği
oluşturulmalıdır.
Adım 1. Bölgesel eko-vizyonun
tanımlanması
Eko-vizyon Planı’nda belirlenecek bölge
vizyonu, tüm kesimlerin ortak beklenti ve
yaklaşımlarına dayandırılmalıdır. Katılımcı
ve etkin bir ortamda tartışılacak bölge
vizyonu, eko-denge ilkelerini gözetmeli ve
gelişme modeli yönleri ile hedeflerini
destekler nitelikte olmalıdır.
Bölgesel gelişme aktörlerinin, öncelikle
coğrafyanın tüm değerlerinden haberdar
olmaları, sonrasında ise bu değerler sistemi
içerisinde temsil ettikleri kesimleri ve
özgün değerleri konumlandırmaları
önemlidir. Böylece, ortak bir bölgesel eko-
vizyona ulaşılması için gereken yerel
yaklaşım altyapısı sağlanacaktır.
Adım 2. Eko-ekonomi yaklaşımının
geliştirilmesi
Katılımcı ortamlar yoluyla bölge için bir
eko-ekonomi yaklaşımının geliştirilmesi
Göller Bölgesi EKO Vizyon Planı’nın önemli
adımlarındandır. Bölgenin mevcut sorun ve
potansiyelleri göz önüne alınırsa;
50
– Bölge ekonomisinin yerel kaynakların
korunması ve sürdürülebilirliği
ölçüsünde şekillendirilmesi,
– Tarım, sanayi ve mermercilik
sektörlerinin rehabilite edilerek
geliştirilmesi,
– Jeotermal ve güneş enerjisi gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarının
değerlendirilmesi vb.
konular eko-ekonomi yaklaşımının
desteklemesi gereken temel yönlerdir.
Eko-ekonomi yaklaşımının geliştirilmesi,
sağlıklı ve bütüncül bir vizyon planı elde
edilmesi için önemli bir adımdır. Bu
konuda yapılacak bilimsel araştırma ve
değerlendirme çalışmaları, bölgenin
beklenti ve ihtiyaçlarını gözeten bir
yaklaşımın oluşturulmasını destekler.
Adım 3. Ekoloji ile beslenen
ekonominin kurgulanması
Göller Bölgesi için belirlenecek ortak vizyon
ve eko-ekonomi yaklaşımının üzerine, EKO
Vizyon Planı’nın esas vurgusu olarak ekoloji
ile beslenen ekonomi kurgusu yapılmalıdır.
Bu adımda, tekil olarak il ve ilçeler için
ekonomik senaryolar geliştirmekten öte,
ortak değerlere sahip Göller Bölgesi
bütününe yönelik bir ekonomik yapı
kurgusu geliştirilmelidir.
Ekolojik dengeyi gözetmesi beklenen bu
ekonomik kurguda, gelişme modeli
yönlerinin dikkate alınması gerekir. Tarım,
tarıma dayalı sanayi ve eko-turizm
alanlarının bölgesel ekoloji ve ekonomi
dengesi için yeniden ele alınması,
iyileştirilmesi ve canlandırılması
gerekmektedir.
Tematik Strateji 2.
YOL: Kesişen İzler Göller Bölgesi’nin 9000 yıllık bir geçmişe
yayılan kültürel mirası, günümüze ulaşmış
izlerin bütünü ve yol teması ele alınarak
değerlendirilebilir. Bu coğrafyanın özellikle
bulunduğu konum dolayısıyla önemli
ulaşım güzergahlarının üzerinde olması da
bu tematik bakışı destekleyen fiziksel bir
kanıttır.
Bölgenin ortak mirasının yeni bir anlayışla
ve bütüncül şekilde değerlendirilmesi
amacıyla, bölgedeki tüm kültürel izlerin
ortak bir kapsamda yeniden kurgulanması
ve erişilebilirlik bağlamında geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu şekilde, bölgenin sahip
olduğu miras öğeleri birbirleriyle
ilişkilendirilip, özgün tarihsel bağlamlarında
konumlandırılabilir. Bölgesel kalkınma ise
mirasa dayalı bu ilişkiler sisteminden
beslenecektir.
Hedef 1. Bölgesel İzler Sistematiğinin
Kurgulanması
Bölgedeki kültürel izlerin gerek tarihsel
gerekse günümüz durumlarının anlaşılması
ve bir bütünün, Göller Bölgesi’nin, parçaları
olarak algılanmaları izler sistematiğinin
temelini oluşturacaktır. Bu değerlendirme
ise bölge ölçeğinde etkileşim konusunun
ele alınmasına ve özgün temaların ortaya
atılmasına altlık oluşturur.
Bölgesel izler sistematiği kurgusunun son
adımı ise mirasın tespiti ve temaların
belirlenmesi adımlarına dayanan bir
bölgeleme olmalıdır. Gerek mekansal
gerekse tematik bölge bileşenlerinin
etkileşimi üzerinden tanımlanacak alt-
bölgeler, bölge senaryosu için bir dayanak
noktası olarak düşünülebilir.
51
Adım 1. Bölgesel mirası tespit etmek
Bölgesel izler sistematiğinin kurgulanması
için atılması gereken ilk adım sahip olunan
mirasın tüm bileşenleri ve yönleriyle tespit
edilip, değerlendirilmesidir. Bu adımda,
özellikle tarih öncesi yerleşimler,
Hellenistik ve Roma dönemleri ile Selçuklu
ve Beylikler dönemlerine ait mirasın
kapsamlı bir şekilde ve Göller Bölgesi
bütününde ele alınması gerekmektedir.
Her ne kadar günümüze dek bölgede
yapılmış arkeolojik ve mimari çalışmalar
bulunsa da, bu hedef ve adım aracılığıyla
bu çalışmalardan elde edilen verilerin de
toplulaştırılması ve bölge bütününe
yayılması gerekir. Mirasın tespitine konu
edilesi gereken öğelerin başında;
- Höyükler,
- Antik kentler,
- Tüm dönemlere ait anıtsal ve sivil
yapılar,
- Yol izleri,
- Tarihsel ilişki verileri ve
- Geleneksel yaşam izleri gelmelidir.
Adım 2. Etkileşim temalarını
belirlemek
Bölgesel izler sistematiğinin önemli bir
vurgu alanı olarak etkileşim konusunun ele
alınması gerekmektedir. Bölgesel senaryo
kararlarını yönlendirecek olan etkileşim
tespitleri önem taşır.
Bu adımda özellikle etkileşim temalarının
belirlenmesi ele alınmalıdır. Coğrafyanın
sahip olduğu miras değerleri üzerinden,
etkileşim kavramını destekleyen temaların
belirlenmesi, bölgenin daha iyi anlaşılması
ve tüm yönleriyle değerlendirilmesini
mümkün kılacaktır.
Göller Bölgesi’nin tarihsel bağlamı,
bileşenleri ve günümüz durumu ele
alındığında, gerek mekansal gerekse
tematik anlamda etkileşime konu
olabilecek temalar; tarım, su, kültür, olarak
ortaya çıkar.
Adım 3. Etkileşim coğrafyaları
bölgelemesi yapmak
Bölge bütünündeki mirasın tespit edilmesi
ve etkileşim temalarının belirlenmesine
dayanarak, Göller Bölgesi için etkileşim
coğrafyaları tanımlanmalıdır. Bu bölgeleme
çalışmasıyla birlikte, gelecek senaryoları ve
stratejilerinde nasıl bir yol izleneceğinin
ipuçları edinilebilir.
Bölgenin coğrafi yapısı, kültürel ve kentsel
ilişkileri incelendiğinde;
- Coğrafi,
- Kültürel,
- Kentsel
açılardan etkileşim bölgeleri tanımlanabilir.
Bu bölgelemenin temel çıktıları öncelikle
bölge ölçeğinde bir ilişkiler sistematiğini
coğrafya, kültür gibi çoklu başlıklar
üzerinden tanımlayabilmek ve bölgesel
senaryolara altlık oluşturmaktır.
52
Hedef 2. Kesişen İzler Senaryosunun
Yazılması
Göller Bölgesi’nin coğrafi ve kültürel
etkileşim bölgelerinin tanımlanması,
kesişen izler senaryosunun yazılması için
bir altlık oluşturacaktır. Bu senaryonun ana
hedefi ise bölge genelinde tutarlı ve
bütüncül bir yaklaşımla yeni odak ve
aksların ortaya çıkarılması ve bunların
kültür öncelikli bölgesel kalkınmada
değerlendirilmesidir.
Adım 1. Potansiyel etkileşim düğüm
ve zincirlerini ortaya çıkarmak
Etkileşim bölgelerinin kesişim odaklarında,
değerlerin niteliksel ve niceliksel açıdan
yoğunlaştığı söylenebilir. Bu nedenle, bu
odaklar, bölgesel gelişmede rol
oynayabilecek potansiyel düğüm noktaları
şeklinde tanımlanabilir.
Yine etkileşim bölgelerinin kesişmesi ve
birbirlerini takip ettiği akslar içinse
etkileşim zincirleri kavramı ele alınabilir.
Etkileşim düğümleri ve zincirlerinin
potansiyelini ortaya çıkarmak, bölgesel
kesişen izler senaryosunun farklılık yaratan
noktalarını da harekete geçirmeyi
sağlayacaktır.
Adım 2. İşbirliği ağları yaratmak
Etkileşim bölgeleri ile onların içerdiği
düğüm ve zincirlerde gelişme ve proje
odaklı işbirliği ağları geliştirilmelidir. Yerel
ve özgün değerlerin ele alınmasıyla
kurulacak işbirliği ağlarının temel amacı;
bölgesel değerlerin ortak bir yaklaşımla
korunması ve geliştirilmesi olmalıdır.
İşbirliği ağlarının dayanacağı değer grupları
için;
– Göl coğrafyaları ve su kültürü etkileşim
düğümleri,
– Tarih öncesi yerleşim merkezleri
etkileşim zincirleri,
– Antik yollar ve kervan yolları etkileşim
zinciri,
– Dokuma geleneği etkileşim düğümleri,
öncelikli örnekler olarak ele alınabilir.
Adım 3. Düğüm ve zincirlerde vizyon
projeleri geliştirmek
Etkileşim düğüm ve zincirlerinde kurulan
işbirliği ağlarının hedeflerinden biri bu
noktalarda vizyon projeleri geliştirerek,
özgün değerlerin korunması ve gelişme
senaryosuna entegre edilmesine yönelik
çözüm üretmektir.
Kurulan işbirliği ağlarının birbirleriyle
ilişkilendirilmesi ise, doğa ve kültür öncelikli
gelişme dinamiklerini tetikleyecek program
ve projelerin bölge ölçeğinde ve bütüncül
bir yaklaşımla hayata geçirilmesini
sağlayacaktır.
Hedef 3. “Kültürel Erişilebilirlik Ağ
Çalışması”nın Yapılması
“Kesişen İzler” tematik stratejisinin son
hedefi olarak, Göller Bölgesi bütününde
ortak mirasa yönelik yeni bir yaklaşımın
geliştirileceği “kültürel erişilebilirlik ağ
çalışması” önerilebilir.
Erişilebilirlik ağının öncelikli hedefleri
arasında, bölgesel mirasın bütüncül olarak
algılanıp, anlaşılabildiği yeni koruma ve
sunum çözümleri üretmek, Göller Bölgesi
ölçeğinde mirasın ilişkilendirilip bir ağ
bağlamında değerlendirilmesini sağlamak
sayılabilir.
53
Adım 1. Erişim temalarını belirlemek
Ağ çalışmasının esas belirleyicileri, bölgesel
mirasa ne şekilde bir erişim sağlanacağını
belirleyecek olan temalardır. Bölgesel miras
değerlendirildiğinde;
– Su kültürü,
– Arkeoloji,
– Tarım ve hayvancılık,
– Selçuklu dönemi,
– Beylikler dönemi ve
– Geleneksel yaşam öğeleri
öncelikli erişim temaları arasında sayılabilir.
Bu temalar aracılığıyla ele alınacak bölgesel
miras öğelerinin yenilikçi ve bütüncül
yaklaşımlarla korunması ve sunulması,
bölgesel gelişme senaryolarına entegre
edilmesi önemlidir.
Adım 2. Erişilebilirlik ağı çerçevesini
kurmak
Kamu, yerel, sivil ve özel kesimlerin
işbirliğinde kurgulanacak erişilebilirlik ağı
çerçevesinin temel vurgularından biri
etkileşim bölgeleri ve erişim temaları
doğrultusunda yeni sektörler ve yatırım
alanlarının yaratılmasıdır. Çerçevenin ana
başlıkları;
– Anlama; özgünlük ilkesi
– Yorumlama; tarihsel ve günüz bağlam
– Koruma; bütüncül yaklaşım
– Değerlendirme; gelişme senaryosu
rolleri
– Sunum; yenilikçi ve bütüncül
– Erişim; fiziksel erişim ve etkin iletişim
şeklinde, tüm etkileşim bölgeleri ve
bileşenleri için bölgesel bir ortaklık kurma
amacıyla ele alınabilir.
Kültürel erişilebilirlik ağı çerçevesinin ele
alması gereken öncelikli konular ise şu
şekilde sıralanabilir;
– Kültürel ve doğal etkileşim alanlarının
korunması ve geliştirilmesi,
– Kültürel mirasa erişilebilirliğin gerek
fiziksel gerekse algısal anlamda
arttırılması,
– Bölgesel mirasın ortak bir çatı altında
anlaşılması ve anlatılması,
– Erişilebilirlik ağı genelinde stratejik ilgi
alanları tanımlayarak, yatırım ve
istihdam olanaklarını arttırmak
Adım 3. Erişilebilirlik ağını
kurumsallaştırmak
Kültürel erişilebilirlik ağının proje odaklı
işbirlikleri temelinde kurumsallaşmasını
sağlarken, tematik alana bağlı olarak
Göller Bölgesi bütününde yerel yönetimler,
üniversiteler, sanayi ve ticaret odaları,
kalkınma ajansları, meslek odaları ve yerel
girişimcilerin bir araya getirilmesi
gerekmektedir.
Erişilebilirlik ağının kurumsallaştırılması, bu
yöndeki çalışmaların devamlılığına yardım
edebileceği gibi aslen çok taraflı ortamların
yaratılmasını da sağlayacaktır.
54
Tematik Strateji 3.
KIYI: Kıyı Yaşamı
Coğrafyadaki göllerin çeşitliliği ve nitelikleri
bu bölgeyi gerek çevresinde gerekse tüm
Anadolu’da ayrıcalıklı kılmaktadır. Göller
Bölgesi’nin sahip olduğu su kaynaklarıyla
kurulan ilişki günümüzde tarım faaliyetleri,
belirli ölçüde balıkçılık ve kuş gözlemi gibi
aktivitelerle sınırlıdır.
Su öğesinin bu denli güçlü olduğu bir
coğrafyada, yaşam ve su kıyısı ilişkilerinin
diğer bölgelere göre daha güçlü olduğu
çevrelerin varlığı beklenir. Ne var ki, Göller
Bölgesi genelinde bugün izlenemeyen kıyı
yaşamı, mevcut duruma göllerin günden
güne yitirilmesi sorunu da eklenince,
zayıflama tehdidiyle karşı karşıyadır.
Göller Bölgesi’nin en temel ortak değeri
olan göller için bütüncül ve kapsamlı bir kıyı
stratejisinin ele alınması önemlidir. Yaşam
ve su öğesinin bütünleştirileceği bu
stratejinin esas amaçları;
Kıyıların barındırdığı çeşitlilikten
beslenerek kurgulanacak etkin bir kıyı
yaşamı ile daha yaşanabilir çevreler
yaratılması
Koruma ilkeleri doğrultusunda suya
yaklaşma ve suyu değerlendirme
olanaklarının yaratılması,
Su öğesine duyulan sahiplenme ve
saygının arttırılması, suyun yaşamın
temel bileşeni haline getirilmesi
şeklinde ifade edilebilir.
Hedef 1. Kıyısal Coğrafya Çeşitliliğinin
Saptanması
Su kıyılarının ne şekilde ele alınıp
değerlendirilebileceğini anlamak üzere
öncelikle var olan kıyısal çeşitliliğin
anlaşılması gerekmektedir. Bu bağlamda,
kıyısal coğrafya çeşitliliğinin saptanması
yolundaki temel adımları; yaşam-kıyı
etkileşimini araştırmak, hassas alanları
tespit etmek ve kıyısal temaları ortaya
koymak oluşturur.
Adım 1. Yaşam-kıyı etkileşim odak ve
akslarını belirlemek
Göller Bölgesi’nin gerek tarihteki gerekse
mevcuttaki yerleşim desenleri
incelendiğinde, göllerin çevresinde
konumlanmanın fazla olduğu izlenir. Ancak
yine de suyla doğrudan etkileşim kuran
yaşam alanları sınırlı sayıdadır; Eğirdir,
Beyşehir ve bazı köyler gibi.
Yerleşim ve su ilişkilerinin yeterince güçlü
olarak kurulamadığı bu doku içerisinde,
yaşam-kıyı etkileşim odakları ve akslarının
belirlenmesi, kıyısal coğrafya çeşitliliğinin
barındırdığı farklılaşan değerlerin de
tespitine karşılık gelir.
Bu noktada ele alınabilecek odak ve aksları,
öncelikle günümüze ulaşamamış geçmiş
etkileşim izleri, sonrasında ise günümüz
ilişki alanları oluşturur.
– Göl kıyılarında konumlanmış yerleşim
alanları (Antik kentler, höyükler vb.) ve
bunların oluşturduğu akslar için tarihsel
yaşam-kıyı etkileşiminin odak ve aksları
tanımlaması yapılabilir.
– Günümüzde göl kıyılarıyla ilişki
içerisinde bulunan yaşam alanları için
ise mevcut yaşam-kıyı etkileşiminin
odak ve aksları tanımlaması yapılabilir.
55
Bu bileşenlerdeki etkileşimi belirleyen
öğeler; su ile doğrudan ilişkili faaliyet
alanlarıdır. (balıkçılık, tarım, su sporları,
kuş gözlemi, rekreasyon vb.)
Adım 2. Hassas kıyı bileşenlerini
saptamak
Kıyı yaşamının yaratılacağı veya
canlandırılacağı odak ve aksların tespitine
ek olarak, hassas kıyı bileşenlerinin
saptanması önemli bir adım olarak öne
çıkar. İnsan yaşamının su öğesiyle kurduğu
ilişkinin güçlendirilmesine yönelik alınacak
kararlar, her koşulda hassas ve
yenilenemeyen kaynakların korunması ve
sürdürülmesini gözetmelidir.
Göl coğrafyalarındaki hassas bileşenlerin
başında;
– Su, toprak ve hava kalitesi
– Biyolojik çeşitlilik
- Fauna çeşitliliği (kuş, balık, memeli,
sürüngen vb. türlerin varlığı),
- Bitki örtüsü ve endemik flora türleri
– İnsanın yaşam alanları
Adım 3. Kıyısal temaları ortaya
çıkarmak
Kıyı-yaşam etkileşiminin canlandırılması
için kullanılabilecek kıyısal temaların ortaya
çıkarılması, çeşitliliğin değerlendirilmesine
yönelik son adım olarak kabul edilebilir.
Kıyı yaşamı ilkeleri ve kararlarını
yönlendirmesi açısından önemli olan kıyısal
temaların başında;
– Suya yaklaşım,
– Su ve ekonomi birlikteliği,
– Su ve günlük yaşam,
– Kıyı kullanımı,
– Kıyısal sorumluluk, gibi başlıklar ele
alınabilir.
Hedef 2. Kıyı ve Yaşam Bütünleşmesinin
Sağlanması
Bölge genelinde kıyı ve yaşamın
bütünleşmesini sağlayacak olan temel
adımlar; kıyısal peyzajın iyileştirilmesi, su
kültürünün canlandırılması ve son olarak
sorumluluk alanları ile temel aktörlerin
belirlenmesidir.
Adım 1. Kıyı peyzajını rehabilite
etmek
Kıyı ve yaşamın entegrasyonu için
yaşanabilir ve sürdürülebilir kıyı alanlarının
yaratılması gerekmektedir. Bu bağlamda,
birçok alt başlığı kapsayan kıyı peyzajı
kavramı ele alınmalı ve etkin bir kıyı
yönetimi yaklaşımı geliştirilmelidir.
Doğal yapı elemanları ve kültürel öğeler
gibi bileşenleri içeren kıyı peyzajlarının
rehabilite edilmesi, bölge genelinde
geliştirilecek bir ortak yönetim anlayışına
bağlıdır. Değerlerin koruma ve kullanım
ilkelerinin belirlenmesi, yetki ve sorumluluk
alanlarının tanımlandığı bir kıyı yönetimi
çerçevesi, Göller Bölgesi’nde bulunan tüm
göller için ortak bir yaklaşımla kurulabilir.
Bunun yanında kıyı yönetimi çerçevesi; her
gölün kendine özgü nitelikleri üzerinden
geliştirilecek özel ilke ve kararları
içermelidir.
Kıyı peyzajının rehabilitasyonunda ele
alınabilecek temel konular;
– Kıyılarda, doğa uyumlu ve duyarlı
aktivite alanlarının geliştirilmesi,
– Göl ve çevresindeki ekosistemlerin
ıslah edilmesi,
– Biyolojik çeşitlilik, su ve toprak kalitesi
gibi hassas kıyı bileşenlerine yönelik
takip ve izleme mekanizmalarının
etkinleştirilmesi,
56
– Koruma statüleri ve sınırlarının,
göllerin ve yaşayan kesimin
ihtiyaçlarına göre yeniden gözden
geçirilmesi şeklinde sıralanabilir.
Etkin, bütüncül ve tutarlı bir kıyı
rehabilitasyonu ile kıyı ve yaşam
bütünleşmesi için önemli bir altlık
oluşturulacaktır.
Adım 2. Bölgesel su kültürünü
canlandırmak
Göller Bölgesi’nin günümüzde tespit
edilebilen önemli sorunlarından biri insan
yaşamının su öğesi ile yeterince bir araya
gelememesidir. Bu eksikliğin giderilmesine
yönelik atılması gereken adım ise bölge
ölçeğinde geçerli bir su kültürü
yaklaşımının canlandırılmasıdır.
Göl kıyılarında yaratılabilecek su kültürü
odaklarının ele alınması bu adım için
öncelikli yaklaşımdır. Bu odaklarda su
öğesinin günlük yaşama eklenebileceği yeni
yaklaşımlar ve müdahale alanları
araştırılmalıdır. Kuş gözlemciliği, su
sporları, göl balıkçılığı gibi bölgede
yaygınlaştırılabilecek aktivite alanları için
gerekli altyapı ve tanıtım çalışmaları
tasarlanmalıdır.
Adım 3. Kıyısal sorumluluk alanları ve
taraflarını belirlemek
Kıyı peyzajının rehabilitasyonu ve su
kültürünün canlandırılması amaçlarıyla
hazırlanması gereken kıyı yönetimi
çerçevesinde, kıyısal sorumluluk alanları ve
taraflarının belirlenmesi önemli bir
adımdır.
Göller ve diğer sulak alanların, tüm
yerleşimler ve kesimler için ortak bir değer
olduğu coğrafyada, kıyı yönetimi çok taraflı
katılımın gerçekleştiği bir süreçte ele
alınmalıdır. Bu noktada, çerçeve
kapsamında “kıyısal sorumluluk” kavramı
gündeme getirilmeli ve bu sorumluluğu
taşıyan taraflar özel olarak belirlenmelidir.
Kıyısal sorumluluk tarafları aşağıdaki gibi
belirlenebilir;
– İl ve ilçe belediyeleri
– Köy muhtarlıkları
– Burdur ve Isparta İl Özel İdareleri
– İlgili Bakanlık birimleri
– Üniversiteler
– Sivil toplum örgütleri
– Özel sektör
– Turizm sektörü temsilcileri
Hedef 3. “Kıyı Yaşamı Rehberi”nin
Hazırlanması
Göller Bölgesi bütününde sulak alanların
korunması ve kıyı-yaşam bütünleşmesini
sağlayacak olan kıyı yönetimi çerçevesinin
uygulamaya yönelik ilkeleri, başta yerel
halk olmak üzere çeşitli hedef kitlelere “Kıyı
Yaşam Rehberi” yoluyla aktarılmalıdır.
Kıyısal yaşam anlayışının ve değerlerin
tanıtımı, kıyının kullanım ilkeleri ve
yatırımcı kesimleri yönlendirmeye yönelik
hazırlanacak Kıyı Yaşamı Rehberi,
sürdürülebilir kıyılar ve yaşam alanları
potansiyelinin kullanıcılara aktarılmasında
önemli bir araç olacaktır. Bu nedenle
çalışmanın; bölgede kıyı ile doğrudan ve
dolaylı olarak ilişkide bulunan tüm
kesimlerin ve doğal yapının ihtiyaçları
doğrultusunda hazırlanması gerekmektedir.
Adım 1. Hedef kitleleri belirlemek
Kıyı Yaşam Rehberi, kıyı alanlarındaki doğal
ve kültürel mirasın korunması, ekonomik
açıdan değerlendirilmesi ve kıyı yaşamı
ilkelerinin belirlenmesi konularıyla ilgili
kesimleri yönlendirecek ürünler olarak
tasarlanabilir.
57
Rehber, kıyısal sorumluluk taşıyan ve kıyı
yaşam alanlarını doğrudan veya dolaylı
olarak kullanan kesimler için birer el kitabı
niteliğinde olacaktır. Hedef kitlelerin
beklentileri ve ihtiyaçlarını anlamak, sağlıklı
bir planlama süreci elde etmek açısından
önemlidir.
Kıyı Yaşamı Rehberi’nin hitap edeceği hedef
kitleler öncelikle;
- Kıyıda ve yakın çevresinde
yaşayanlar
- Turizm, spor vb. amaçlarla
kıyıyı günübirlik kullananlar
- Kıyıda tarım, balıkçılık gibi
ekonomik faaliyet sürdürenler
- Yerel yönetimler,
- Yerel girişimciler şeklinde
sayılabilir.
Adım 2. Rehber bileşenlerini
belirlemek
Kıyı Yaşamı Rehberi’nin temel amaçları
doğrultusunda anlaşılabilir ve ulaşılabilir bir
içerik oluşturulması önemlidir. Aynı
zamanda Rehber’in vurguladığı alanların
kıyı rehabilitasyonu ile kıyı ve yaşam
bütünleşmesini destekleyecek nitelikte
olması gerekir. Bu bağlamda, ele
alınabilecek rehber bileşenleri;
Yaşayanlar ve kullanıcılar için; - Kıyısal coğrafya çeşitliliği - Arazi kullanım ilkeleri - Tarım ve balıkçılık uygulama
ilkeleri - “Su ayak izi” uygulaması
Yerel yönetimler için; - Kıyı yönetimi ilkeleri - İşbirliği olanakları
Yatırımcılar için; - İşbirliği olanakları - Potansiyel yatırım alanları
Adım 3. Kaynakların kullanım
ilkelerini tanımlamak
Kıyı Yaşamı Rehberi’nin temel vurgu
alanlarından biri olarak kaynakların
kullanım ilkelerinin tanımlanması, eko-
denge yaklaşımının geliştirilmesi açısından
da önem taşır. Rehber’in esas amacı,
yaşayanların kıyısal kaynakları akılcı bir
yöntemle kullanmasını teşvik etmektir.
Böylece sürdürülebilirliği yüksek kıyı
coğrafyalarında insan yaşamının su ile
bütünleşmesi sağlanabilir.
Rehber kapsamında belirlenmesi gereken
kaynak kullanım ilkeleri;
– Eko-denge yaklaşımının gözetilmesi,
– Hassas ve yenilenemez kaynaklar için
özel yaklaşımların geliştirilmesi,
– İzleme ve değerlendirme süreçlerinin
etkinleştirilmesi,
gibi konuları göz önünde bulundurmalıdır.
58
Tematik Strateji 4.
SU: Suyun Gücü Göller Bölgesi’nin mevcut durumu göz
önüne alındığında, öncelikli olarak kapsamlı
ve bütüncül bir su yönetim planının
gerekliliği görülmektedir. Tüm bölgesel
değerler içerisinde özel bir yere sahip olan
su öğesi için geliştirilmesi gereken yeni
yaklaşımın, su yönetim planı kapsamında
benimsenmesi ve tüm coğrafyaya yayılmış
her türlü su kaynağı (yer altı, yerüstü,
hareketli, durgun) için geçerli olması
gerekmektedir.
Hedef 1. Su Kümelenme Analizinin
Yapılması
Coğrafyanın barındırdığı her türlü su
kaynağının, mevcut durumları ve kullanım
potansiyelleri ile analiz edilmesi su yönetim
planının ilk hedefidir. Su kaynakları ve
kullanım talepleri üzerinden yapılacak
analiz çalışmaları, yönetim çerçevesinin
temel kararları için bir altlık oluşturacaktır.
Adım 1. Su kaynaklarını tespit etmek
Bölgenin sahip olduğu su kaynaklarının
tespiti bütüncül bir bakış açısıyla, diğer bir
deyişle noktasal analizlerden öte tüm bölge
için gerçekleştirilmelidir. Kaynak tespitinin;
Afyonkarahisar, Burdur, Isparta illeri ile
Konya ve Antalya illerinin ilgili ilçeleriyle
işbirliği içinde yapılmalıdır.
Göller coğrafyası bütününde tespiti
yapılacak su kaynakları;
– Göller
– Sazlık ve bataklıklar
– Karasal yüzey suları (nehir, dere, çay)
– Yer altı suları (yer altı nehirleri, yer altı
gölleri) şeklinde sınıflanabilir.
Adım 2. Su taleplerini belirlemek
Tespiti yapılan su kaynaklarının ardından,
bu kaynaklara ilişkin talep analizinin
yapılması gerekir. Bu noktada yine bölge
bütünselliği önem kazanır. Tüm Göller
Bölgesi için yapılacak bir su ihtiyaç analizi,
yine bölge ölçeğindeki kaynakların
değerlendirilmesi için altlık oluşturacaktır.
Su talepleri analizine konu edilmesi
gereken başlıklar;
– Sektörel ihtiyaçlar;
- Tarım faaliyetlerinin su ihtiyacı ve
su kullanım biçimleri,
- Endüstriyel tesislerin su ihtiyacı ve
su kullanım biçimleri,
– Kentsel ve evsel ihtiyaçlar,
şeklinde özetlenebileceği gibi yerinde
yapılacak araştırma ve değerlendirmelerle
çeşitlenebilir.
Adım 3. Su varlığı ve kullanımı
yoğunluk haritasını hazırlamak
Bölge ölçeğinde su kaynakları ve kullanım
taleplerinin tespit edilmesi ile Göller
Bölgesi için bir su varlığı ve kullanımı
yoğunluk haritasının elde edilmesi
mümkündür. Kaynakların toplandığı alanlar
ile su kullanımının yoğunlaştığı odak ve
aksların tespiti, su yönetimi karar
mekanizmalarını yönlendirecek veriler
sağlar.
Su kullanım alanı Tarım, endüstri, kentsel
Kullanılan su kaynağı Göl, yer altı suyu, dere vb.
Su kalitesi ve potansiyeli
Suyun kullanım derecesi
Az, orta, yoğun vb.
Suyun kullanım yöntemi
Salma sulama, damla sulama vb.
59
Suyun nerede ve kim tarafından
kullanıldığını anlamanın yanı sıra, nasıl
kullanıldığı da yoğunluk haritasının temel
konularındandır. Örneğin, hangi
endüstri/tarım faaliyetinin hangi su
kaynağını nasıl bir yöntemle ve ne ölçüde
kullandığı verisi, bölge ölçeğinde
toplanması halinde önemli bir kümelenme
analizinin hazırlanmasına yarayacaktır.
Hedef 2. Su Yönetim Çerçevesinin
Oluşturulması
Su kümelenme analizine ek olarak, su
yönetim çerçevesinin oluşturulması
Yönetim Planı’nı yönlendirecek temel
çalışmadır. Plan’ın ele alacağı başlıkları ve
vurgulaması gereken esas alanları işaret
edecek olan çerçeve; süreç paydaşlarını
tayin ederken, yönetim stratejileri ve
hedeflerini yönlendirecek ilkeleri de
belirlemelidir.
Su yönetimi çerçevesinin, sadece
günümüze değil, aynı zamanda geleceğe
yönelik farklı yaklaşım ve önlemler
geliştirmesi gerekir. Ekonomik faaliyetler,
yapılaşma, değişen iklim koşulları gibi
birçok nedene bağlı olarak etkilenen su
kaynaklarının, tüm bu etkiler göz önünde
bulundurularak, alternatif gelecek
senaryoları kurgulanmalıdır.
Adım 1. Yönetim aktörleri ve işbirliği
taraflarını belirlemek
Ortak değerlere sahip ve ortak bir geleceği
paylaşan yönetim aktörleri tüm bölge
ölçeğinde tanımlanmalıdır. Bölgenin sulak
alanları ve diğer su kaynakları, öncelikle
Afyonkarahisar, Burdur ve Isparta
illerindeki kesimlerce ortak değerler olarak
benimsenmeli ve buna göre ortak bir
anlayışla yönetilmelidir. Bu nedenle, idari
sınırları aşan bir işbirliği yaklaşımı
geliştirilmeli, taraflar bu yaklaşım
doğrultusunda bir araya gelmeli ve
eşgüdüm sağlamalıdır. Öncelikli yönetim
aktörleri ve işbirliği tarafları aşağıdaki
gibidir;
– Su kaynaklarını, idari sınırları içinde
barındıran belediyeler ve muhtarlıklar
– Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile
yereldeki birimleri
– Su kullanıcıları (kentsel kullanıcılar,
ekonomik sektör kullanıcıları,
rekreasyon amaçlı kullanıcılar vb.)
– Sivil toplum kuruluşları
– Üniversitelerin ilgili bölümleri
Adım 2. Su yönetim ilkelerini
tanımlamak
Su Yönetim Planı’nın öne süreceği strateji,
hedef ve eylem alanlarını yönlendirmesi
açısından öncelikle yönetim ilkeleri
tanımlanmalıdır. Su yönetimi ilkelerinin
üzerinde durması gereken konular;
– Yüzey ve yer altı suları gibi her türlü su
kaynağının yönetim planına konu
edilmesi
– Tüm bölgesel aktörlerin katılımı sonucu
ortak ve ulaşılabilir bir vizyon
belirlenmesi
– Gözlenen sorun belirtileri yerine sorun
kaynaklarına dair çözüm üretilmesi
– Su-toprak-orman kaynakları arasında
etkileşimin sağlanması
– Su kalitesi ölçüm ve izleme sistemlerinin
geliştirilmesi
– Su kullanım standartlarının belirlenmesi
– Hassas ve yenilenemeyen kaynaklara
ilişkin öncelik çalışmasının yapılması
– Çevre ve ona bağımlı kullanıcılar
arasında ihtiyaç ve çıkarların
dengelenmesi
60
– Kurumsal yapılar arasında entegre
yönetimin sağlanması
– Çok disiplinli çalışma zeminlerinin
yaratılması
– Kısa-orta-uzun vadeli önlemlerin
tanımlanması
– Su yönetim yaklaşımına sosyal ve
kültürel perspektif eklenmesi
– Suya eşit erişimin sağlanması
Adım 3. Farklı su kullanılabilirlik
senaryolarına göre değişecek
yaklaşımları belirlemek
Değişen çevresel koşullar ve insan
müdahalelerine bağlı olarak su
kaynaklarının kullanılabilirlik seviyelerinde
değişimler gözlenebilir. Bu nedenle
geleceğe yönelik alternatif yönetim
yaklaşımlarının geliştirilmesi önem
kazanmaktadır.
Değişen su kullanılabilirlik seviyelerine göre
yeni senaryoların yazılması için su
kaynaklarının olası durumları (kurumuş,
kuruma tehlikesinde, normal seviyede ve
iyi durumda gibi) ile değişen çevresel ve
yönetimsel amaçların çakıştırıldığı bir
senaryolar çerçevesi kurgulanmalıdır. Bu
çerçevede geçerli olacak temel ilkeler;
– Kurumuş veya kuruma tehlikesiyle
karşı karşıya olan sulak alanlar için;
olası tahribatın engellenmesi ve geri
kazanım potansiyelinin harekete
geçirilmesi
– Normal seviyede olan sulak alanlar
için; dayanıklılığın muhafaza edilmesi
– İyi durumda olan sulak alanlar içinse;
dayanıklılığın geliştirilmesi şeklinde
ifade edilebilir.
Hedef 3. “Su Yönetim Planı”nın
Hazırlanması
Adım 1. Yönetim kapsamını
belirlemek
Su Yönetim Planı hazırlık sürecinin ilk adımı
yönetim planı kapsamını belirlemektir. Su
kümelenme analizi ve yönetim ilkeleri
doğrultusunda, planın kapsayacağı alan
mekansal açıdan belirlenmeli, bunun
yanında vurgulanacak tematik başlıklar
tanımlanmalıdır.
Yönetim Planı’nın kapsamı belirlenirken göz
önünde bulundurulması gereken nokta; tek
başına sorun alanlarının değil, sorun
kaynaklarının çözümüne odaklanmak
olmalıdır. Örneğin, göllerin su seviyelerinin
azalmasındaki dış etkenler (göl sularını
besleyen yerüstü sularının barajlarla
kısıtlanması, yer altı sularının sondajlarla
azaltılması gibi) tespit edilmeli ve bunlara
yönelik çözümler araştırılmalıdır.
Adım 2. Su Yönetim Platformu’nu
kurmak
Göller Bölgesi Su Yönetim Planı
kapsamında yerel kesimlerden temsilcilerin
bir araya geleceği ve süreklilik esasıyla
çalışan bir Su Yönetim Platformu
kurulmalıdır. Bu Platform’un temel
eylemlerinin başında;
– Yerel ve merkezi yönetim birimleri
arasındaki eşgüdümün takip edilmesi,
– Yerel proje gruplarının yönlendirilmesi
ve desteklenmesi,
– Su yönetimi takip/izleme sisteminin
etkinleştirilmesi,
– Kıyı Yaşamı Rehberi”nin hazırlanması
ve ilgili kitlelerle paylaşılması,
61
– Yerel ölçekte su yönetimi yaklaşımının
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için
örgütlenmenin sağlanması,
sayılabilir.
Adım 3. Su yönetimi takip/izleme
sistemini kurmak
Su yönetimi sürecinin en önemli
adımlarından bir bölge genelinde aktif bir
takip/izleme sisteminin etkinleştirilmesidir.
Zaman içinde değişen çevre koşulları, su
kaynaklarının potansiyelleri, artan/azalan
tehdit seviyelerini tespit edecek olan
sistem sonuçta Su Yönetim Planı’nın
revizyonu için gerekli veriyi sağlayacaktır.
62
Bölüm 5
ÇARPAN ETKİLEŞİM STRATEJİ ÇERÇEVESİ
Göller Bölgesi Etkileşim Planı’nın temel
odağı ve önermesi olan “Çarpan Etkileşim
Strateji Çerçevesi”, etkileşim coğrafyalarını
dün, bugün ve yarın zaman dilimleri ile
değerlendirerek, idari sınırlardan öte
coğrafyayı temel alan bir çerçeve
sunmaktadır. Bu coğrafyaya özgü
sayılabilecek kavramlardan yola çıkan 4
tematik stratejiyi de kapsayan çerçeve,
Göller Bölgesi coğrafyasının geleceğiyle
ilgili bütünsel ve yenilikçi bir kalkınma ve
yönetim anlayışı benimsetmeyi
amaçlamaktadır.
Çarpan Etkileşim Strateji Çerçevesi’nden
yola çıkarak Göller Bölgesi coğrafyasında
kültür öncelikli kalkınma ve ortak bir ekoloji
yönetim modeli için, “SU:Suyun
Gücü” temel stratejisinin
öngördüğü şekilde, “Su Yönetim
Planı” hazırlanmalıdır. Ekolojik
yapısı başta olmak üzere değerleri
ve aktörleri açısından zengin bir
çeşitlilik sunan bu coğrafyada,
öncelikle sınırsız sınırlar, etkileşim
coğrafyası ve etkileşim temaları
üzerinde durulmalı ve farklı bakış
ölçeklerindeki yönetim planı
rasyonelleri anlaşılmalıdır.
ÇARPAN ETKİLEŞİM STRATEJİ
ÇERÇEVESİNİN YAPISI
Göller Bölgesi Çarpan Etkileşim Strateji
Çerçevesi, bölgenin sahip olduğu tarihsel
derinlik ve çeşitliliğe bağlı olarak dün,
bugün ve yarın zaman dilimleri temel
alınarak oluşturulmalıdır. Aynı zamanda,
bölgenin fiziksel ve idari kapsamı; sınırsız
sınırlar, etkileşim coğrafyaları ve etkileşim
temaları kavramlarını ortaya çıkarmaktadır.
Tüm bu girdiler ışığında oluşturulan strateji
çerçevesi; “EKO Vizyon Planı”, “Kültürel
Erişilebilirlik Ağ Çalışması” ve “Kıyı Yaşamı
Rehberi” ve “Su Yönetim Planı” olmak
üzere 4 ürün ortaya koymalıdır.
Göller Bölgesi Çarpan Etkileşim Strateji Çerçevesi;
– Dün: Değerler
– Bugün: Bölgeye Bakış
– Yarın: Bölgenin Geleceği
zaman dilimleri çerçevesinde,
– Sınırsız sınırlar
– Etkileşim coğrafyaları
– Etkileşim temaları
bakış açılarını dikkate alarak, ortak gelecek için;
– EKO Vizyon Planı
– Kültürel Erişilebilirlik Ağ Çalışması
– Kıyı Yaşamı Rehberi
– Su Yönetim Planı
ürünlerini kapsamalıdır.
63
Zaman Dilimleri: Dün – Bugün – Yarın
Göller Bölgesi Çarpan Etkileşim Strateji
Çerçevesi, bölgenin geçmişinden günümüze
taşıdığı ve geleceğine aktarılabilecek
değerler sisteminin anlaşılması ve
değerlendirilmesi amacıyla dün, bugün ve
yarın zaman dilimleri çerçevesinde
oluşturulmalıdır.
Bu bağlamda, Göller Bölgesi’nin
geçmişinden bugüne hangi değerleri
ulaşmış, bugünden geleceğine ise hangi
değerleri ne şekilde taşınabilir sorularının
cevapları aranmalıdır. Böylece, bölgesel
ekolojik kalkınma ve su yönetim stratejileri
bu kurguya paralel şekilde geliştirilecek ve
bölgenin dünü, bugünü ve yarını arasındaki
bağ kuvvetlendirilecektir.
Bakış
Göller Bölgesi’nin fiziksel kapsamı, idari
bölünüşü ve konumuna bağlı komşuluk
ilişkileri, bölgenin yönetiminde çoklu bir
bakış açısını gerekli kılar. Bu nedenle,
Çarpan Etkileşim Strateji Çerçevesi, en
temelde sınırsız sınırlar, etkileşim
coğrafyaları ve etkileşim temaları
kavramlarını benimsemeli ve stratejiler bu
bakış açısıyla geliştirilmelidir.
64
4 Tematik Strateji
Göller Bölgesi Çarpan Etkileşim Strateji
Çerçevesi’ni oluşturan esas bileşenlerden
biri, yukarıda bahsedilen zaman dilimleri
(dün, bugün, yarın), bakış, etkileşim
coğrafyaları ve etkileşim temaları
kavramları gözetilerek geliştirilen 4 tematik
stratejidir.
Çerçeve Ürünleri
Çarpan Etkileşim Strateji Çerçevesi’nin,
“ortak değer, ortak beklenti, ortak vizyon”,
“dün, bugün, yarın” ve “göllerin etkileşimi”
eksenleri dikkate alınarak, 4 tematik
stratejinin son hedeflerinde tanımlanan;
– EKO Vizyon Planı
– Kültürel Erişilebilirlik Ağ Çalışması
– Kıyı Yaşamı Rehberi
– Su Yönetim Planı
ürünleri kısa vadede hazırlanmalıdır.