1
1. ATOMİK ABSORPSİYON SPEKTROMETRİSİ (AAS) İLE BAKIR TAYİNİ
1.1 Teori ve temel prensip:
Bir elementin atom halinde buhar fazında kendine özgü belirli dalga boylarında ışıma
(elektromanyetik radyasyon) absorplamasına “Atomik Absorpsiyon” denir. Absorplanan ışımalar
genellikle ultraviyole ve görünür alan ışımalarıdır. Metal katyonları içeren bir çözelti, uygun
sıcaklıktaki ortama püskürtüldüğünde önce çözücü buharlaşır. Ardından alev bölgesindeki metal
tuzundan ilgilenilen elementin atomik buharı oluşur. Sıcak ortamda kararlı konumdaki bu atomlar
üzerine metale özgü karakteristik dalga boylarındaki bir ışıma gönderilirse ışımanın bir kısmı
absorplanır; ölçülen absorbans değeri, ortamdaki atomların miktarı ile orantılıdır. AAS tekniğinde
analizlenen element, uygun bir alevle (FAAS) ya da elektrotermal yoldan (ETAASGFAAS) atom
buharına dönüştürülür ve analizlenen elementi katodda içeren oyuk katod lambası (OKL) gibi
çizgisel bir ışıma kaynağından çıkan belirli dalga boylarındaki ışıma, atom buharı tarafından
absorplanır. Absorpsiyon sonrası bir monokromatörden geçirilen ışıma, intensitesi (şiddeti)
zayıflamış olarak dedektöre ulaşır. Böylece ölçülen absorbansdan madde derişimine geçilir.
1.2 Cihazın tanımı:
1) Tayin edilecek elementin keskin rezonans çizgisini yayınlayan kararlı bir ışıma kaynağı (Oyuk
Katod Lambası)
2) Örnek çözeltisinin sabit hızda emilip içine püskürtüldüğü bir alev sistemi veya örneğin içine
enjekte edildiği grafit fırın atomlaştırıcı. Alev kullanılıyorsa sıcaklığı, tayin edilen elementi atom
buharına dönüştürebilecek büyüklükte olmalıdır.
3) Tayin edilen elemente özgü rezonans çizgisini ayıran ve fotoçoğaltıcı üzerine odaklayan bir
monokromatör
4) Üzerine düşen ışıma şiddetini ölçen bir fotoçoğaltıcı dedektör
Şekil 1. AAS yönteminin çalışma prensibinin şematik gösterimi
2
1.3 Ölçüm teknikleri:
Analizlerin yürütülmesinde, örnek ve standart hazırlamada uygulanan çok sayıda yöntem
geliştirilmiştir. Bu denemede
1) Normal kalibrasyon yöntemi (sadece ilgilenilen elementi içeren basit standart çözeltiler
kullanılarak çizilen çalışma grafiği yardımıyla yapılan tayinler)
2) Standart katkı yöntemi
3) Ekstraktif derişiklendirme yöntemi
uygulamaları görülecektir.
2. Denemenin yapılışı:
Denemede kullanılan çözeltiler: 100 mg/L (ppm) CuSO4.5H2O stok çözeltisi, %1’lik
amonyum pirolidinditiyokarbamat (ADPC) çözeltisi, isobutilmetilketon (IBMK).
2.1 Normal kalibrasyon yöntemi:
Derişimi bilinen standart çözeltilerin absorbansları alevli atomik absorpsiyon spektrometresinde
(FAAS) ölçülerek absorbans ile derişim (mg/L=ppm) arasında çizilen çalışma eğrisinden
yararlanarak bilinmeyen örneğin derişimi belirlenir. 1.0, 2.5, 5.0 ve 10.0 ppm derişiminde dört ayrı
Cu(II) standart çözeltisi hazırlanır. Oluşturulan grafikten bilinmeyen örneğin derişimi saptanır.
2.2 Standart katkı yöntemi:
Tayin edilen elementin birlikte bulunduğu yabancı maddelerden gelen etkilerin niteliği
bilinmediğinde standart katkı yöntemi uygulanır. Standart katkı yönteminde, uygun seyreltiklikteki
analiz çözeltisi A, B, C ....... gibi kısımlara ayrılır; A kısmının kendi başına absorbansı okunur; B, C
ve diğer kısımlarına ise tayin edilen elementin bilinen miktarları katıldıktan sonra absorbansları
okunur. Böylece absorbans değerleri ile katkı derişimleri arasında bir kalibrasyon doğrusu çizilir.
Başlangıçtaki katkısız örneğin absorbansı (A0), katkısız örneğin bilinmeyen derişimi (C0), element
için absorplama (ekstinksiyon) katsayısı (k), katkılı örneğin derişimi (C1) olacak şekilde ilave
yapılmış çözeltinin absorbansı (A1), katkılı örnek derişimi (C2) olacak şekilde ilave yapılmış
çözeltinin absorbansı (A2) okunuyorsa;
A0 = k.C0 buradan k = A0/C0
A1 = k(C0C1) ................. A2 = k(C0C2)....... vb
k değeri A1 ve A2 denklemlerinde yerine konursa
A1 = (A0/C0) (C0C1) ve A2 = (A0/C0) (C0C2) .........’den
C0 = A0C1/(A1A0) = A0C2/(A2A0) ........... hesaplanır.
Grafiksel olarak C0 derişiminin hesaplanması için, ppm cinsinden standart katkı derişimleri absise,
absorbans değerleri ordinata konularak grafik çizilir. Çizilen doğrunun absis eksenini kestiği
noktanın orijine uzaklığı, bilinmeyenin başlangıç derişimini (C0) ppm olarak verir.
Derişimi bilinmeyen Cu(II) örnek çözeltisinden 10’ar mL alınarak 5 ayrı 50 mL’lik balonjojeye
aktarılır. Birinci balonjoje saf su ile 50 mL’ye tamamlanır. Örnek çözeltisinin aktarıldığı 50 mL
hacmindeki diğer dört balonjojeye 100 ppm derişimindeki stok Cu(II) çözeltisinden sırasıyla 2, 4, 6
ve 8 ppm olacak şekilde ilave edilir ve saf su ile çizgiye kadar tamamlanır. Bu şekilde hazırlanan
çözeltilerin absorbansları cihazda ölçülür. Elde edilen değerlerle grafik çizilir.
3
2.3 Ekstraktif derişiklendirme yöntemi:
Analizlenecek metal derişiminin çok küçük olduğu durumlarda uygulanan bu yöntemde, örnek
çözeltisine ekstraksiyon işlemi uygulanarak örnekteki metal iyonunun tayin edilebilecek miktara
derişiklendirilmesi amaçlanır.
0.05, 0.1 ve 0.2 ppm derişiminde 3 ayrı Cu(II) standart çözeltisi hazırlanır. Sırası ile her bir
çözeltinin 100 mL’si ayırma hunisine alınır. 0.5 M HCl ve 0.5 M NaOH çözeltileri ile pH 2.2-2.8
aralığında olacak şekilde gerekli ayarlamalar yapıldıktan sonra, 5 mL %1’lik ADPC çözeltisi ve 10
mL IBMK çözücüsünden ilave edilerek 2 dakika süre ile çalkalama işlemi yapılır. Sulu faz atılır.
Ağır metal iyonunun derişiklendiği (10 kez) organik ekstrakt fazı bir deney tüpüne alınır. Her üç
farklı derişim için de aynı işlemler tekrarlanır. Deriştirilecek (derişimi bilinmeyen) örneğe de aynı
işlemler uygulanır. Deriştirilme işlemleri yapılan standart çözeltilerle çizilen çalışma eğrisinden
yararlanılarak derişiklendirme işlemi yapılmış örnekteki analit derişimi belirlenir.
Şekil 2. Standart katkı yöntemiyle bilinmeyen örnekte bakır derişiminin grafik yöntemiyle
belirlenmesi
4
2. METİL KIRMIZISININ DİSOSİYASYON SABİTİ TAYİNİ
Bir pH indikatörü ve zayıf bir asit olan metil kırmızısının disosiyasyon sabitini spektrofotometrik
olarak tayin edebiliriz. Asit, baz denge sabitlerinin spektrofotometrik tayini, dengede bulunan
türlerin oldukça farklı dalga boylarında absorpsiyon yapmaları prensibine dayanır. Bu prensip genel
olarak bütün kimyasal dengelere uygulanabilir. Organik asit ve bazlar ortamın pH’ına bağlı olarak
absorpsiyon spektrumları verirler. Bunun nedeni bunların zayıf asit veya baz olmalarıdır. HA bir
organik asit olduğuna göre çözeltisinde;
HA H+ + A- dengesi kurulur, bu dengeden çözeltinin iyonik kuvveti de dikkate alınarak,
+ -+ -
+ -
H AH Aa
HA HA
f H f Aa aK
a f HA
(1)
eşitliği yazılır ve Ka (maddenin asitlik sabiti) bulunur.
Çözeltinin molar derişimi yüksekse; (I>10–1) molar derişim yerine aktiviteler kullanılır.
( HA HAa HA f ; A A
a A f
; 2
i i
Ilog f 0.5 Z
1 I
; 2
i i
1I C Z
2 )
a: Aktivite, f: Aktivite Katsayısı, I: İyonik Kuvvet
Denklemde iki tarafın eksi logaritmaları alınarak;
-
HA
a -
A
f HApK pH log
f A
(2) denklemi ele geçer.
HA’nın molar derişimi çok düşük olduğunda, aktiviteler molar derişimlere eşit kabul edilip
HA Aa HA , a A
(2) nolu denklemin iyonik kuvvet içeren kısmı ihmal edilebilir.
pKa ve dolayısıyla Ka bu eşitlikteki pH, [HA], ve [A-] ayrı ayrı tayin edilmeden de bulunabilir.
Bunun için iki yöntem vardır: Birincisi pH ile çözelti absorpsiyonunun değişiminden yararlanan
grafik yöntemidir. İkincisi ise denge denklemlerinden, izobestik noktadaki ε , zayıf asidin
tamamının HA halinde olduğu HAε ve zayıf asidin tamamının A- haline dönüştüğü Aε
pH’lardaki molar absorplama (ekstinksiyon) katsayılarından yararlanılan hesap yöntemi.
1. Grafik Yöntemi
Yukarıdaki eşitlikte [HA] = [A-] yani -HA Aa a olursa, pKa = pH olur. pH - absorbans grafiği
bir sigmoiddir (S şeklindedir). Bu sigmoidin orta noktasında [HA] = [A-]’dır. Bu noktadaki pH’a
yarı titrasyon pH’ı denir. Çünkü bu noktada HA’nın yarısı titre edilmiştir. Sigmoidin orta noktasını
bulabilmek için pH ile absorpsiyonun artık değişmediği en düşük ve en yüksek absorbanslar
belirlenir. En düşük ve en yüksek değerlerin orta noktasından pH eksenine bir paralel çizilir. Bu
doğrunun sigmoid eğrisini kestiği noktadan pH eksenine bir dikme indirilir. Dikmenin pH ekseni
üzerinde gösterdiği değer pKa’ya eşit olur.
--------------------
A520
--------------------------------
--------------------------------------
pKa pH
5
2. Hesap Yöntemi Metil kırmızısı, HA şeklinde bir zayıf asit olduğu için sulu çözeltide yukarıdaki
HA H+ + A-
denge denklemine uyar. Çözünmüş maddenin (indikatörün) toplam derişimi (x), disosiyasyon
sonucu oluşan iyonların derişimleri (y) ise, her üç türün dengedeki derişimleri ;
[HA] = (x-y), [A-] = y ve [H+] = y olacaktır.
Her iki [HA] ve [A-] bileşenleri de Beer kanununa uyuyor ise ve H+ iyonunun absorpsiyonu ihmal
edilirse; herhangi bir dalga boyunda A: absorbansı, HAε ve -Aε : HA ve A- bileşenlerine ait molar
absorplama katsayılarını ve l: çözelti tabakasının cm olarak kalınlığını (ışımanın çözelti içinde
aldığı yolu) göstermek üzere,
-HA AA ε HA l ε A l
bağıntısı yazılabilir. İzobestik noktada (λ = 460 nm’de) absorbans sabit olduğundan toplam
derişimin (x) de sabit olduğu bilindiğinden A ε x l yazılabilir.
ε karışım çözeltilerinin izobestik noktadaki molar absorplama katsayısıdır. Bu noktada her iki tür
(HA ve A-) de bulunduğundan ve A toplamsal olduğundan,
-HA AA ε x l ε HA l ε A l şeklinde yazabiliriz.
x HA + A olduğuna göre
-HA Aε HA + A l ε HA l ε A l
l =1 cm olduğundan denklem basitleştirilebilir.
Denklemi düzenleyecek olursak,
-HA Aε HA ε A ε HA ε A
- HAAA ε ε HA ε ε
A
HA
ε εHA
ε εA
denklemi elde edilir. Bu HA
A
oranı (2) denkleminde yerine konursa;
-A
HA
ε εpK pH log
ε ε
(3) denklemi ele geçer.
Böylece (3) denkleminden eğer HAε ve A
ε bilinirse ve izobestik noktadaki ε tayin edilirse, pKa
ve dolayısıyla Ka bulunabilir.
3. İzobestik Nokta: Çözelti içinde iki veya daha fazla madde dengede ise ve bu iki maddenin
absorpsiyon spektrumları bir girişim gösteriyorlarsa, dengedeki türlerin derişimleri oranına bağlı
olmaksızın çözeltinin absorbansının sabit kaldığı bir dalga boyu olacaktır. Buna izobestik nokta
denir (Metil kırmızısı indikatörü için bu dalga boyu 460 nm’dir).
6
4. Deneyin Yapılışı a.) 10 mL 0.1 M sodyum asetat çözeltisi, 100 mL’lik bir balon jojeye konur ve 2.5 mL % 0.04’lük
indikatör (metil kırmızısı) çözeltisi katılır. Balon joje distile su ile çizgiye tamamlanıp karıştırılır.
b.) 10 mL 0.1 M sodyum asetat çözeltisi alınıp indikatör ilavesi yapılmadan distile su ile 100
mL’ye tamamlanır. Bu çözelti, referans (kör) çözelti olarak kullanılır.
c.) Her iki çözelti de ayrı ayrı büyük beherlere aktarılır. Her iki çözeltinin pH’ları ölçülür. İndikatör
çözeltisinin absorbansı referans çözeltisine karşı λ = 520’nm de ve izobestik noktada (λ = 460
nm’de) okunur. Ölçümden sonra çözeltiler ait oldukları beherlere boşaltılır.
(0.25 M HAc – 0.1 M KCl) içeren asit çözeltisinden indikatör ve referans çözeltilerine ayrı ayrı 2
kez 1’er mL ve 3 kez 2’şer mL asit çözeltisi katılarak iyice karıştırılır. İndikatör çözeltisinin pH’ı
ve referansa karşı indikatörün absorbansı ölçülerek tabloya kaydedilir. Kullanılan çözeltiler tekrar
beherlere aktarılır.
Son olarak 1 mL 3 M HCl çözeltisi ilavesiyle absorbans ve pH ölçümü yapılır; HCl katılmış
çözeltide indikatör asidik formdadır. İndikatörün bazik formunda sarı olan rengi, asetik asit
ilavesiyle gitgide koyulaşarak turuncuya ve asidik formunda kırmızıya döner.
4.1 Yapılacak Hesaplar
1.) Dışarıdan katılan çözelti (HAc veya HCl) hacmi V ile gösterilirse100 V
V
formulünden
seyreltme faktörü tayin edilir.
2.) Tüm absorbans okumalarında seyreltme etkisini ortadan kaldırmak için ölçülen her absorbans
(A) değeri seyreltme faktörü ile çarpılarak düzeltilmiş absorbans (Aı) değerleri hesaplanır.
3.) % 0.04 (ağırlık/hacim) derişimindeki metil kırmızısı çözeltisinden 2.5 mL alındığı ve mol
tartısının 270 g mol-1 olduğu dikkate alınarak, başlangıç çözeltisindeki indikatörün molar derişimi
hesaplanır.
4.) Tablodaki değerlerden, pH ile düzeltilmiş A520 arasında grafik çizilerek pKa grafikten
hesaplanır.
5.) Tablodaki değerlerden, düzeltilmiş A460 kullanılarak izobestik noktadaki ε (molar absorblama
katsayısı) ve sodyum asetatlı ilk örneğe ait düzeltilmiş A520 kullanılarak da anyonik (bazik tür) icin
Aε ve yine düzeltilmiş A520 kullanılarak 3 M HCl’li son çözelti (asidik tür) icin ε hesaplanarak (3)
nolu formülden hesap yoluyla pKa bulunur.
7
3. Fe(II)-Fe(III) KARIŞIMINDAN TÜRLERİN VE TOPLAM DEMİRİN
SPEKTROFOTOMETRİK TAYİNİ
1. Giriş
Demir, jeolojik örneklerin bileşiminde 2+ ve 3+ değerliklerinde bulunur. Ayrıca
proteinlerin, oksidaz, redüktaz ve dehidraz gibi enzimlerin aktif merkezi olarak oksijen ve elektron
taşınmasında rol oynar. Oksijenin hemoglobin ve miyoglobin vasıtasıyla taşınması ve depolanması
için Fe2+ iyonu gerekir. Demirin 3+ değerlikli olduğu methemoglobin ve metmiyoglobin
(hemoglobin ve miyoglobinin oksitlenmiş şekilleri) ise oksijen bağlamaz. Demirin çevresel ve
biyolojik materyallerdeki varlığı ve bu elementin iki ayrı değerliğinin etkisi ile ilgili bilgilerin
yetersizliği demir tayinini ve türlemesini (farklı değerlikteki miktarlarının saptanmasını) önemli
kılar. Demirin çok sayıda ligandla spektrofotometrik tayini yapılabilmektedir. Bu ligandlardan biri
de pek çok metal katyonu ile renkli ve kararlı kompleks oluşturduğu bilinen 5-Br-PADAP (2-(5-
bromo-2-piridilazo)-5-(dietilamino) fenol)’dır. Bu denemede 5-Br-PADAP ligandı ile toplam demir
tayini kolorimetri, demir türlendirilmesi ise türev spektrofotometrisi yöntemi kullanılarak
gerçekleştirilecektir.
1.1 Kolorimetrik Analiz
Analiz edilmek istenen elementin uygun bir ligand ile renkli kompleksinin oluşturulması ve
en yüksek absorbsiyon gösterdiği dalga boyundaki absorbans değerlerinin kullanılmasına dayanan
yöntemdir. Bilinen derişimlerde bir seri çözeltinin absorbansı ölçüldükten sonra derişim ile
absorbans değerleri arasında çalışma grafiği oluşturulur. Aynı şekilde hazırlanan örneğin absorbansı
ölçüldükten sonra ya grafik üzerinde kestirme yöntemi ile ya da grafikten belirlenen doğru
denklemi kullanılarak örnek derişimi belirlenir.
1.2 Türev Spektrofotometrisi
Türev spektroskopisinin temeli normal absorpsiyon spektrumlarının yerine türev
spektrumlarının kullanılmasıdır. Bazı durumlarda bir çözeltide bileşenlerin UV-görünür bölge
spektroskopisi ile nicel tayini, spektral benzerlikler yüzünden ve bir bileşenin zayıf absorpsiyon
bandının diğer bileşenlerin güçlü absorpsiyon bandları ile örtülmesi sebebiyle zorlaşır. Bu durumda
türev spektrumlarından faydalanılır (Şekil 1)
Türev spektrumlarının oluşturulması için gerekli olan matematiksel işlemlerin uzun ve güç
olması nedeniyle analitik kimyadaki önemi ve uygulamaları ancak analitik cihazların bilgisayarlar
ile donatılmasından sonra büyük gelişme göstermiştir.
8
Şekil 1. (a) Çakışan iki pik, (b) çakışan iki pikin normal spektrumu ve 1-4. türev spektrumları ile
ayrılması
1.3 Türev Spektrumları
Birinci türev absorpsiyon spektrumu dalga boyuna karşı çizilen absorbans türevi eğrisidir
(dA/dλ). Buna benzer şekilde 2., 3., ......n. türev spektrumları, sırasıyla d2A/dλ2, d3A/dλ3,......dnA/dλn
değerleri ile dalga boyu arasındadır. Şekil 2.’de basit bir pikin 1-4. türev spektrumları verilmiştir.
Bir pikin 1. türevi alındığında yükselen bölgeler pozitif, inen bolgeler negatif pikler oluşturmakta,
dönüm noktalarının bulunduğu dalga boylarında ekstremumlar oluşmakta,orijinal spektrumdaki
ekstremumların karşılığı olan dalga boylarında ise türev eğrisi sıfırdan geçmektedir. Orijinal
spektrumdaki bir pike karşılık n. türev spektrumunda n+1 adet pik oluşmakta, türevin derecesi
arttıkça pikler keskinleşmekte ve daralmaktadır. Orijinal spektrumda absorpsiyon maksimumunun
bulunduğu dalga boyunda 2. türev spektrumunda bir minimum, 4. türev spektrumunda bir
maksimum ortaya çıkmakta, 1. ve 3. türev spektrumları ise bu dalga boyunda sıfırdan geçmektedir.
Türev derecesi arttıkça piklerin keskinleşmesi ve daralmasıyla rezolüsyon (ayırım)
artmaktadır. Bundan spektrumların ince yapısının aydınlatılmasında yararlanılır ki bu durum saflık
testleri ve maddelerin belirlenmesinde önemlidir. En çok yararlanılan türev dereceleri genellikle 4’e
kadardır.
9
Şekil 2. Bir pikin normal ve 1-4. türev spektrumlarında karakteristik görünümler
1.4 Nicel Analizler İçin Türev Spektrumlarının Değerlendirilmesi
1.4.1 Pik-sıfır Yöntemi: Peak-zero ya da zero-crossing yöntemi olarak adlandırılan bu yöntem pik
tepesinin absise olan uzaklığının ordinata paralel olarak ölçülmesidir (z). Absise göre simetrik
sinyaller içeren yüksek türevlerin değerlendirilmesinde ve birbiri üzerine binen eğrilerden birinin
sıfırdan geçtiği durumda uygundur.
1.4.2 Tanjant Yöntemi: Birbirini izleyen iki maksimum ya da iki minimuma ortak teğet çizilir. Bu
teğetin aradaki ekstremuma olan uzaklığı ordinata paralel olarak ölçülür (t). Bu yöntem doğrusal bir
zemin olduğu zaman daha iyi sonuçlar verir ve zeminin spesifik olmayan etkilerinin ortadan
kaldırılmasında, en azından azaltılmasında yararlanılır.
1.4.3 Pik-Pik Yöntemi: Birbirini izleyen iki ekstremum arasındaki uzaklık, ordinata paralel olarak
ölçülür (P1 ya da P2). Bu yöntem çok bileşenli karışımların nicel analizinde kullanılmaktadır. Zemin
absorbansının giderilmesinde de kullanılır.
1.4.4 Pik-Pik Oranı Yöntemi: Birbirine komşu iki pikin oranı alınır ( P1 : P2 ). Bu teknik ikili
karışımların kantitatif analizinde kullanılır. Çalışma eğrisi yapay karışımların bağıl derişimleri ile
pik-pik oranları arasında hazırlanır.
10
Şekil 3. Kantitatif analizler için türev spektrumlarını değerlendirme yöntemleri (t: tanjant yöntemi,
P: pik-pik yöntemi, Z: pik sıfır (peak-zero) yöntemi)
2. Deneysel Kısım
2.1 Kullanılan Çözeltiler:
i. 1.0x10-3 M Fe(II) stok çözeltisi, (NH4)2Fe(SO4)2.6H2O (392.14 g mol-1)’tan 0.0392g tartılıp 100
mL distile suda çözülerek hazırlanır ve bu stoktan 1,0x10-4M’a seyreltilir.
ii. 1.0x10-3 M Fe(III) stok çözeltisi, NH4Fe(SO4)2.12H2O (482.2 g mol-1)’tan 0.0482g tartılıp 1 mL
1M HCl de çözülerek distile suyla 100 ml ye tamamlanır, bu stoktan 1,0x10-4M’a seyreltilir.
iii. 2.0x10-4 M 5-Br-PADAP (349.23 gmol-1)’dan 0.0175g tartılıp 250 mL metanolde çözülerek
hazırlanır.
iv. pH 7 tamponu ( 0.1 M Tris (hidroksimetil) - aminometan)-0.1 M HCl )
v. %2’lik (ağırlıkça) Hidroksilamin hidroklorür (NH2OH.HCl) çözeltisi
2.2 Denemenin Yapılışı
Fe(II) ve Fe(III) iyonlarının 5-Br-PADAP (2-(5-bromo-2-piridilazo)-5-(dietilamino) fenol)
ile verdiği renkli komplekslerden yararlanılarak hem toplam Fe tayini hem de Fe’in her iki
değerliğinin yan yana analizi gerçekleştirilir. Normal spektrumda her iki değerlikli Fe’in verdiği
spektrum büyük ölçüde çakışmaktadır. 2. Türev spektrumunda ise komplekslerin piklerinin
çakışmadığı iki ayrı dalga boyu (λ) bulmak mümkündür. Toplam Fe tayini ayrı ayrı bulunan Fe(II)
ve Fe(III) miktarlarının toplamından bulunabileceği gibi türev spektrofotometrisine gerek olmadan
çözeltideki demiri tek bir değerlikte, (hidroksilamin hidroklorür (NH2OH.HCl) veya Askorbik asit
gibi bir indirgen varlığında Fe(II) halinde veya sodyum persülfat (NaS2O8) gibi bir yükseltgen
varlığında Fe(III) halinde) tutarak 555 nm dalga boyunda okunan normal absorbans değerinden
saptanabilir.
x mL Fe(II) veya Fe(III) + (1-x) mL distile su + 5 mL ligand + 1mL tampon VT=7 mL
x= 0.25, 0.5, 0.75, 1 mL olacak şekilde karışımlar hazırlanır ve bunların 400-900 nm dalga boyları
arasındaki absorpsiyon spektrumları çizilir. Fe(II) standartları ile 555 nm’de okunan absorbans
değerleri ile çizilen çalışma eğrisinden ve/veya elde edilen doğru denkleminden örnekteki toplam
Fe miktarını belirlemek için yararlanılır. Her bir karışım için 1. ve 2. derece türev spektrumları
alınarak kantitatif analiz için kullanılacak olan türev derecesi (çakışmanın olmadığı ya da en az
olduğu), ∆λ aralığı (yeterince büyük türev absorbans değeri veren, spektrumda yol açtığı bozunma
fazla olmayan) ve türev absorbans değerlerinin ölçüleceği çalışma dalga boyları (ikili karışım
olduğu için iki ayrı dalga boyu) belirlenir. Türev absorbans değerleri ile derişim arasında Fe’in her
iki değerliği için çalışma eğrileri çizilir, doğru denklemleri belirlenir. Bu çalışma eğrilerinden de
Fe’in türlemesi için yararlanılır.
11
2.3 Örnek Analizi Fe(II) ve Fe(III) içerikleri bilinmeyen örnekten 1 mL alınır, 1 mL %2 (ağırlıkça) ) hidroksilamin
hidroklorür (NH2OH.HCl) çözeltisi yukarıda belirtilen miktarda ligand ve tampon çözelti eklenerek
hazırlanan çözeltinin 555 nm’de okunan absorbans değeri ve Fe(II) için çizilen çalışma eğrisinden
ve/veya elde edilen doğru denkleminden örnekteki toplam demir miktarı hesaplanır. Örnek
çözeltiden alınan ikinci 1mL’lik kısma ligand ve tampon eklenerek hazırlanan çözeltinin
belirlenmiş türev derecesinde ve ∆λ aralığında türev spektrumu alınarak, yine daha önce belirlenmiş
olan dalga boylarındaki türev absorbans değerleri ölçülür ve bunlar doğru denklemlerinde yerine
konularak başlangıç çözeltisindeki Fe(II) ve Fe(III) iyonu konsantrasyonları (mol L-1) hesaplanır.
12
4. KROM(VI) ve MANGAN(VII)’IN YANYANA SPEKTROFOTOMETRİK TAYİNİ
1. Giriş
Çözünen iki madde arasında kimyasal bir tepkime yoksa ve absorpsiyon spektrumları,
belirgin bir biçimde birbiriyle çakışmıyorsa bu iki maddenin belirli bir dalga boyundaki
absorbansları toplamsaldır.
1 1 1 2 2 2λ λ 1 λ 2 λ λ 1 λ 2A A A .......... 1 ve A A A .......... 2
Burada 1λ A ve
2λ A , 1λ ve
2λ dalga boylarında ölçülen absorbanslar olup, 1 ve 2 indisleri farklı
maddeleri göstermektedir. 1λ ve 2λ farklı dalga boylarıdır.
Bu dalga boyları, çözünen iki maddenin absorpsiyon maksimumları ile çakışacak şekilde seçilir;
öyle ki, (1) maddesi 1λ ’de zayıf, 2λ ’de kuvvetli absorpsiyon yaparken (2) maddesi de 1λ ’de
kuvvetli, 2λ ’de zayıf absorpsiyon yapmalıdır. Her iki bileşenin de bu iki dalga boyunda Beer
kanununa uyması gerekmektedir.
A ε c l (Beer Kanunu)
ε : Belirli bir dalga boyundaki molar absorplama katsayısı
c: Molar derisim
l: Çözelti tabakasının cm olarak kalınlığı (Işımanın çözelti içinde aldığı yol). ‘l’ genellikle 1 cm’dir.
1 1 1λ λ 1 1 λ 2 2A ε c ε c .......... 3
2 2 2λ λ 1 1 λ 2 2A ε c ε c ......... 4
Bu iki bilinmeyenli iki denklemin yan yana çözümünden c1 ve c2 bilinmeyen konsantrasyonları
bulunur.
Bunun için molar absorplama katsayılarının ( 1ε ve 2ε ), saf (1) ve (2) maddelerinin sudaki
çözeltilerinin absorbanslarından belirlenmesi gerekir. Karışımın 1λ ve 2λ dalga boylarındaki
absorbansları ölçülerek , iki bileşenin karışım içindeki derişimleri hesaplanır.
Bu yöntem, çelik ve diğer demir alaşımlarında Mn ve Cr’un yanyana tayinine olanak verir.
1.1 Bozucu Etkiler
Bikromat anyonuna ait 350 nm’deki pik, Fe(III) iyonlarının 425 nm’nin altında kuvvetli
absorbans göstermesi nedeniyle elverişli değildir; 440 nm’de daha zayıf olan band maksimumuna
Fe(III) etkisi ise genellikle ihmal edilecek boyutlardadır.
MnO4- için absorpsiyon maksimumu 545 nm’de olup, bikromattan gelen absorbans için ufak
bir düzeltme yapmak gerekir. Bu iki iyon için gerek bireysel olarak, gerekse karışım halinde
absorbanslar, H2SO4 derişimi en az 0.5 M olmak koşuluyla Beer kanununa uymaktadır. Fe(III),
Ni, Co, ve V, 425 ve 545 nm’de absorpsiyon yaptıklarından bu iyonların varlığında gereken
düzeltmeler yapılmalıdır.
13
2. Deneyin Yapılışı
Saf permanganat ve saf bikromat çözeltileri 1M H2SO4 çözeltisinde hazırlanır örneklerin ayrı ayrı
spektrumları çizilir. C (permanganat)= 2.5x10-4 M ve c (bikromat)= 1x10-3 M’dır. Bu maddelerden
birinin zayıf, diğerinin ise kuvvetli absorpsiyon yaptığı iki adet dalga boyu (1=440 ve 2=545)
analitik dalga boyları olarak seçilir. Bu dalga boylarında 1λ 1ε ,
2λ 1ε , 1λ 2ε ,
2λ 2ε hesaplanır.
Bileşimi aydınlatacak analiz örneği için, önceden saptanan iki analitik dalga boyunda yapılan
absorbans okumaları ile 1λ A ve
2λ A bulunur. (3) ve (4) nolu denklemlerden örnekteki permanganat
ve bikromat konsantrasyonları hesaplanır.
2.1 Yapılacak Hesaplar
λ , -4(MnO )
A ve 2-2 7(Cr O )
A değerleri tablo halinde verilir. Spektrum üzerinde seçilen analitik dalga
boyları işaretlenir. Bu dalga boylarında saf permanganat ve saf bikromatın molar absorplama
katsayıları hesaplanır. Daha sonra analiz örneğinde bu iki bileşenin konsantrasyonları hesaplanır.
14
5. DEMİR(III) SÜLFOSALİSİLAT KOMPLEKSİNİN FORMÜLÜNÜN VE
KARARLILIK SABİTİNİN TAYİNİ
1. Kompleks Stokiyometrisinin (Birleşim Oranının) Spektrofotometrik Olarak Belirlenmesi
Kompleks stokiyometrisini bulmak için başlıca iki yöntem uygulanır. Bunlar:
i. Job veya sürekli değişmeler yöntemi
ii. Mol oranı yöntemi
1.1 Job veya Sürekli Değişmeler Yöntemi
Metal (M) ve Ligand (L)’dan meydana gelen kompleks için uygun bir çözücü ve
absorpsiyon maksimumu bulunarak böyle bir maddenin bir molünün içerdiği M ve L’nin mol
sayıları bulunabilir. Yöntem Job tarafından geliştirildiğinden çoğu kez Job Yöntemi adını alır.
Bunun için M ve L’den meydana gelen maddenin spektrumu alınır ve bu spektrumun en şiddetli
absorpsiyonunun dalga boyu (max) tespit edilir. M ve L’nin aynı derişimde birer çözeltisi
hazırlanır ve aşağıdaki karışım çözeltilerin absorbansları ölçülür.
M L
10.0 mL
+
0.0 mL
9.0 mL + 1.0 mL
8.0 mL + 2.0 mL
7.0 mL + 3.0 mL
6.0 mL + 4.0 mL
5.0 mL + 5.0 mL
4.0 mL + 6.0 mL
3.0 mL + 7.0 mL
2.0 mL + 8.0 mL
1.0 mL + 9.0 mL
0.0 mL + 10.0 mL
Ölçülen absorbans değerleri alınan mL’lere örneğin M’nin mL sayılarına karşılık grafiğe geçirilirse
Şekil-1’deki gibi bir eğri elde edilir. (Apsiste M veya L’nin mol kesri de kullanılabilir.) Eğrinin tepe
noktasının yuvarlaklığı kompleksin dissosiye olmasını sivri olmasıysa kompleksin kararlılığını
gösterir. İdeal halde eğri bir üçgendir.
Şekil 1. Sürekli değişmeler grafiği
ML2
15
1.2 Mol Oranı Yöntemi
Bu metodda yine kompleksin maksimum absorpsiyon yaptığı dalgaboyunda hazırlanan bir
dizi karışım çözeltinin absorbansı okunur. Çözeltilerde kompleksi oluşturan bileşenlerden birinin
(M) derişimi sabit tutulurken diğeri (L) değiştirilir. Böylece artan mol oranlarında bir dizi çözelti
elde edilir. Her çözeltinin absorbansı, mol oranına (CL/CM) karşı grafiğe geçirilir. Eğer kompleksin
oluşum sabiti (kararlılık sabiti) yeteri kadar büyükse, eğimleri farklı iki doğru elde edilir. İki
doğrunun kesiştiği noktaya karşı gelen mol oranları, metal ve ligandın kompleksteki oranlarını
verir. Tipik bir mol oranı grafiği şekil 2’de verilmiştir.
Şekil-2. Mol oranı grafiği
Mol oranı metodu basamaklı olarak oluşan iki veya daha fazla kompleksin yapı tayinin de de
kullanılabilir. Ancak kompleksler farklı absorptivitelere sahip olmalı ve oluşum sabitleri çok yakın
olmamalıdır.
1.3 Kompleksin Kararlılık (Oluşum) Sabitinin Tayini
Gerek sürekli değişmeler yönteminde, gerekse mol oranı yönteminde, doğruların kesişme noktasına
karşı gelen absorbans değerleri, deneysel olarak bulunan absorbans değerlerinden daha büyüktür.
Bunun sebebi kompleksin ayrışmasıdır. Teorik değer %100 kompleks oluşumuna karşı gelen
absorbanstır. İki değer arasındaki fark, ayrışmanın veya başka bir deyişle kompleks kararsızlığının
bir ölçüsüdür. Bu farktan yararlanılarak kompleksin kararlılık sabiti bulunabilir. Örneğin 1:1’lik
ML formülündeki bir kompleksin kararlılık ve oluşum sabiti,
MLM L ML, K
M L
Gerçek absorbans (deneysel olarak ölçülen) dengedeki ML’nin derişimiyle orantılıdır.
Ekstrapolasyonla bulunan absorbans ise teorik olarak olması gereken ML derişimiyle orantılıdır. Bu
teorik değer, metalin veya ligandın derişimine eşittir. Ölçüm sırasında hangisi az ise sınırlayıcı
reaktif odur ve aynı miktarda kompleks oluşur.
Yani,
ölçülenA ε l ML
teorikA ε l c
Burada c, ölçümün yapıldığı sırada metal veya liganddan az olan türün derişimidir.
ML2
16
Absorbans değerleri oranlanırsa;
ölçülen
teorik
A ε l ML ML
A ε l c c
ölçülen
teorik
AML c
A olur.
Diğer taraftan, kütle denkliğinden,
ölçülen
M M
teorik
AM c ML c c
A
ölçülen
L L
teorik
AL c ML c c
A
Burada cM ve cL sırasıyla metal ve ligandın başlangıç derişimleridir. Denge değerleri, oluşum sabiti
ifadesinde yerine konulursa;
ölçülen teorik
M ölçülen teorik L ölçülen teorik
A / A cK
c A / A c c A / A c
denkleminden denge sabiti hesaplanır.
2. Deneysel Kısım
2.1 Cihaz ve Malzemeler
Görünür bölge spektrometresi (Kolorimetre), genel laboratuvar malzemeleri
2.2 Reaktifler
0.002 M’lık Demir(III) sülfat çözeltisi, 0.10 M HClO4 ile hazırlanır.
0.02 M’lık Sülfosalisilik asit çözeltisi, 0.10 M HClO4 ile hazırlanır.
2.3 Deneyin yapılışı
1. Sürekli değişmeler yöntemi ile tayin için aşağıdaki çözeltiler hazırlanır. Çözeltiler pipetle veya
büretle alınmalıdır.
Çözelti No Demir(III)
çözeltisi, mL
Sülfosalisilik asit
çözeltisi, mL
HClO4 çözeltisi, mL Toplam hacim, mL
1 0.0 5.0 5.0 10.0
2 0.5 4.5 5.0 10.0
3 1.0 4.0 5.0 10.0
4 1.5 3.5 5.0 10.0
5 2.0 3.0 5.0 10.0
6 2.5 2.5 5.0 10.0
7 3.0 2.0 5.0 10.0
8 3.5 1.5 5.0 10.0
9 4.0 1.0 5.0 10.0
10 4.5 0.5 5.0 10.0
11 5.0 0.0 5.0 10.0
Çözeltiler hazırlandıktan sonra yaklaşık 30 dk bekletilir. Sonra her çözeltinin absorbansı Fe(III)–
sülfosalisilik asit kompleksi için önceden belirlenmiş olan 500 nm dalgaboyunda ölçülür. Referans
çözeltisi ile cihaz, “0” absorbansa ayarlanmalıdır. Metalin veya ligandın mol kesirlerine karşı
absorbans değerleri grafiğe geçirilerek kompleks formülü ve kararlılık sabiti bulunur.(Referans
çözeltisi: Analit dışında tüm ayıraçları içeren çözelti).
17
2. Mol oranı yöntem ve tayini için aşağıdaki çözeltiler hazırlanır Çözeltiler pipetle veya büretle
alınmalıdır. Hazırlanan çözeltiler yaklaşık 30 dk bekletilir. Ref. Çözeltisi ile 500 nm’de cihaz
sıfırlanır ve aynı dalgaboyunda her bir çözeltinin absorbansı ölçülür. Mol oranlarına karşı absorbans
değerleri grafiğe geçirilerek kompleksin formülü ve kararlılık sabiti bulunur.
Çözelti
No
Demir(III)
çözeltisi, mL
Sülfosalisilik asit
çözeltisi, mL
HClO4 çözeltisi, mL Toplam hacim, mL
1 2.0 0.0 8.0 10.0
2 2.0 0.5 7.5 10.0
3 2.0 1.0 7.0 10.0
4 2.0 1.5 6.5 10.0
5 2.0 2.0 6.0 10.0
6 2.0 2.5 5.5 10.0
7 2.0 3.0 5.0 10.0
8 2.0 3.5 4.5 10.0
9 2.0 4.0 4.0 10.0
10 2.0 4.5 3.5 10.0
11 2.0 5.0 3.0 10.0
18
6. KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER
1. Giriş
1.1. Tanım:
Kromatografi, kimyasal maddelerin biri hareketli diğeri sabit iki faz arasında çeşitli
mekanizmalara göre farklı oranlarda dağılmalarına dayanan bir ayırma yöntemidir. Maddelerin iki
faz arasında dağılmaları sonucunda bir denge haline ulaşılır. Dengede ayrılması amaçlanan
maddenin iki fazdaki derişim oranları sabittir. Hareketli fazda daha fazla dağılan madde daha hızlı
hareket ederken, sabit fazda daha fazla dağılan madde daha yavaş hareket eder. Bu hızların farklı
olmaları sonucu maddeler birbirlerinden ayrılırlar. Hareketli faz ile bileşenlerin kolondan
sürüklenmesi işlemi elüsyon; kolondan çıkan çözelti ise elüat olarak adlandırılır.
İzokratik elüsyon: Elüsyon işlemi süresince hareketli faz bileşiminin sabit kaldığı
yöntemdir.
Gradient elüsyon: Hareketli fazın bileşiminin elüsyon işlemi süresince sürekli veya
kademeli olarak değiştiği yöntemdir.
1.2. Kromatografik yötemlerin sınıflandırılması:
Kromatografi farklı şekillerde sınıflandırılabilir. Genel olarak kromatografi, kromatografik
yatağın (sabit fazın) şekline göre düzlemsel kromatografi ve kolon kromatografisi olarak ikiye
ayrılır.
i. Düzlemsel kromatografi: Sabit fazın bir düzlem olduğu ya da düzlemde bulunduğu ayırma
yöntemidir (kağıt kromatografisi, ince tabaka kromatografisi gibi).
Gerek kağıt kromatografisinde gerek ince tabaka kromatografisinde ayırılmak istenen
maddeler özel bir kağıt veya ince bir tabaka üzerinde sorplanmış sabit faz ile bununla temas halinde
bulunan hareketli sıvı faz arasında dağılıma uğrarlar.
Şekil 1. Kağıt kromatografisi uygulaması
Bu yöntemde kromatografik kağıdın bir ucundan yaklaşık 5 cm uzaklık kalem ile yavaşça
işaretlenir, ayrılmak istenen örnek bir mikro pipet yardımıyla işaretlenen çizginin ortasına uygulanır
(Şekil 1a). Kağıt genellikle organik bir çözücü olan hareketli fazı içeren kapalı bir cam kaba
yerleştirilir (Şekil 1b). Hareketli faz yaklaşık kağıdın diğer ucuna ulaştığında cam kabın kapağı
açılır ve hareketli fazın sınırı B işaretlenir (Şekil 1c). Kağıt kurumaya bırakılır. Örnek bileşenleri
hareketli ve sabit faza ilgilerine göre kağıt üzerinde farklı noktalarda lekeler halinde belirir (Şekil
1d). Ayrılmış olan maddeler aşağıdaki ilişki ile tanımlanan Rf değerleri ile karakterize edilir:
Leke merkezinin uygulama noktasına uzaklığı (cm)
Rf =
Çözücü sınırının uygulama noktasına uzaklığı (cm)
Rf değerleri belirli koşullar altında maddeye özgüdür ve türlerin nitel tayini için kullanılabilir.
Ayrıca lekenin yoğunluğu da nicel büyüklük açısından fikir verici olabilir.
19
İnce tabaka kromatografisinde ise adsorban cam bir tabaka üzerine kaplanır. İnce tabaka
kromatografisinde çeşitli kaplama materyalleri mevcuttur. En yayın olanlar silika gel ve toz
selülozdur. İnce tabaka kromatografisi kağıt kromatografisiyle kıyaslandığında daha güvenilir, daha
hızlı bir yöntemdir. Ayırım daha keskin ve hassastır. Uygulama kağıt kromatografisine benzer
şekilde gerçekleştirilir (Şekil 2).
Şekil 2. İnce tabaka kromatografisi uygulaması
ii. Kolon kromatografisi: Kolon kromatografisinde sabit faz kolon adı verilen cam yada çelikten
dar bir tüp içine doldurulmuş partiküllerden oluşmuştur. Hareketli faz ise sabit fazın tanecikleri
arasından geçerek ayrılmak istenen maddeleri kolon boyunca sürükler.
İkinci bir sıflandırma yönteminde ise hareketli fazların cinsi göz önüne alınır. Buna göre
hareketli faz gaz ise yöntem gaz kromatografisi (GC), sıvı ise sıvı kromatografisi (LC) olarak
adlandır. Günümüzde sıvı kromatografisi genellikle çok küçük tanecikli sabit faz ve oldukça yüksek
giriş basıncı ile uygulandığı için High-Performance (veya High-Pressure) LC (HPLC) (yüksek
performanslı) olarak ifade edilir. Hareketli fazın kritik bir sıcaklığın üzerindeki bir noktaya kadar
ısıtılmış ve basınç ile sıvılaştırılmış süper kritik bir akışkan olduğu yöntem ise süper kritik akışkan
kromatografisidir (SCF).
Bir diğer sınıflandırmada da ayırma mekanizmaları göz önüne alınır. Ayırma
mekanizmalarına göre sınıflandırıldığında kromatografik yöntemler beş gruba ayrılır.
i. Adsorpsiyon kromatografisi
ii. Dağılım (partisyon) kromatografisi
iii. İyon-değiştirme kromatografisi
iv. Eleme (ekskülizyon, exclusion) kromatografisi
v. Afinite(affinity,benzeşme) kromatografisi
Günümüzde yaygın olarak geniş bir kullanım alanı bulan kromatografik uygulanmalar olan
GC, HPLC ve SFC yöntemlerinin her üçü de kolonda gerçekleştirilir.
Çözünen maddelerin derişimine cevap veren bir dedektör kolon çıkışına yerleştirilirse ve
dedektör sinyali zamanın (veya nadiren kullanılan hareketli faz hacminin) fonksiyonu olarak
kaydedilirse her maddenin derişim profili olan pikler elde edilir ve bu piklerin oluşturduğu grafiğe
kromatogram adı verilir. Şekil 3 de iki bileşenli bir karışıma ait tipik bir kromatogram örnek olarak
verilimiştir.
20
Şekil 3. İki bileşenli bir karışımın kromatogramı
a : Kolonda tutulmamış çözünen piki
b : Temel çizgi (baseline)
HA: A maddesinin pik yüksekliği
HB: B maddesinin pik yüksekliği
(tR)A: A maddesinin alıkonma zamanı (Retensiyon zamanı)
(tR)A: B maddesinin alıkonma zamanı
tM : Ölü zaman(kolonda tutulmayan türün çıkma zamanı)
WA: A maddesinin pik genişliği
WB : B madesinin pik genişliği
Numune enjeksiyonundan sonra, analitin dedektöre ulaşması için gereken süreye alıkonma zamanı
adı verilir. Soldaki küçük pik, kolonda tutulmayan dolayısıyla dedektöre elüsyonun başlamasıyla
hemen ulaşan bileşene aittir. . Bu nedenle bunun alıkonma zamanı hareketli faz molekülünün
kolondan çıkması için gereken zamana (tM) eşit kabul edilebilir. tR karışımdaki bileşenlerin
alıkonma zamanları, W ise pik genişlikleridir. Kromatografide A ile gösterilen bir analit için
dağılım dengesini sıklıkla, aşağıdaki basit denklemle tanımlayabiliriz:
Ahareketli Asabit
Bu dengeye ait sabit, K, dağılım katsayısı olarak adlandırılır: K = Cs / CM
Bu denklemde CS ve CM analitin, sırasıyla sabit ve hareketli (mobil) fazdaki molar
konsantrasyonlarıdır. İdeal olarak dağılım katsayısı, geniş bir konsantrasyon aralığında sabittir, yani
CS, CM ile doğru orantılıdır. Bu eşitliğin uygulandığı kromatografi, doğrusal kromatografi olarak
adlandırılır. Tablo 1'de özetlenen kromatografik büyüklükler ve bunların temeli olan teorik
tartışmalar doğrusal kromatografiyle sınırlıdır.
21
Tablo 1. Kolon kromatografisinde önemli deneysel büyüklükler ve bağıntıları
Deneysel büyüklüğün ismi Sembolü Elde edilişi
Tutulmayan türün kolondan çıkma
(göçme) zamanı
tM Kromatogramdan (Şekil 3)
A ve B bileşenlerinin alıkonma
zamanları (bileşen piklerinin
maksimumlarına karşı gelen süre)
tR(A) , tR(B) Kromatogramdan (Şekil 3)
A bileşeni için düzeltilmiş
alıkonma zamanı
t'R(A) t'R(A) tR(A) - tM
A ve B bileşenlerinin pik
genişlikleri
WA , WB Kromatogramdan (Şekil 3)
Kolon dolgusu (sabit faz)
uzunluğu
L Doğrudan ölçülerek
Akış hızı (hacımsal akış hızı)
F Doğrudan ölçülerek
Sabit faz hacmı
VS Kolonun hazırlanma verilerinden
Analitin hareketli ve sabit
fazlardaki konsantrasyonu
CM , CS Analiz ve hazırlama verilerinden
Bir çözünenin kromatografik davranışını belirlemek için en sık kullanılan terimler; alıkonma
zamanı, tR (veya alıkonulma hacmi, VR) alıkonma faktörü, k dır.
Alıkonma Faktörü (k): Analitlerin kolonda göçetme hızlarını tanımlamak amacıyla yaygın olarak
kullanılan önemli bir büyüklüktür : kA = (tR — tM) / tM
formülü ile hesaplanabilir. Alıkonma faktörü(k)’nün 1-5 arasında bir değer göstermesi idealdir.
Uygun bir kolonun seçilmiş olması halinde k değeri mobil fazın bileşimi değiştirilerek ayarlanabilir.
1.3. Sıvı Kromatografisi (HPLC)
Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi ya da High Performance Liquid Chromatography
= HPLC) 2-5 mm çaplı, çok ince taneciklerin (5-15 m) doldurulmasıyla hazırlanmış kolonların
kullanıldığı, 100-200 atm gibi yüksek basınç altında gerçekleştirilen likit kromatografisi yöntemidir.
Bu yöntemde, çözücü yani hareketli faz kolondan bir pompa ile geçirilir. Örnek, pompa ile kolon
girişi arasında bir enjektör yardımıyla devreye sokulur. HPLC yönteminde kolon çapının
küçültülmesi, kolona giren madde miktarının aynı tutulması durumunda yöntemin duyarlılığını
arttırmakta ve ayrıca harcanan çözücü miktarını azaltmaktadır.
Sıvı kromatografisinin 4 temel türü: (1) adsorpsiyon veya likit-katı kromatografisi; (2)
dağılım kromatografisi; (3) iyon kromatografisi; ve (4) boyut eleme veya jel kromatografisidir.
Dağılım kromatografisi, sıvı kromatografisinin en yaygın kullanılan türüdür. Dağılım
kromatografisi, sıvı-sıvı ve bağlı-faz kromatografisi olmak üzere iki alt sınıfa ayrılabilir. Bu
teknikler arasındaki fark, dolgu maddesine sabit fazın tutunmasına dayanır. Sıvı-sıvı
kromatografisinde sabit faz dolgu maddesine fiziksel adsorpsiyonla tutunmuştur. Bağlı-faz
yönteminde ise kimyasal bir bağlanma söz konusudur. Bağlı-faz yöntemi, sıvı-sıvı yöntemine göre
üstünlüklerinden dolayı günümüzde yaygın olarak kullanılır.
Dağılım kromatografisinde kullanılan bağlı-faz dolgu maddelerinin bir çoğu için kullanılan
destek maddeleri silis veya silis esaslı bileşimlerden hazırlanmaktadır. Bu katılar, tek düze,
22
gözenekli, genellikle 3, 5 veya 10 μm çapında mekanik olarak dayanıklı yapılardır. Tamamen
hidroliz edilmiş silisin yüzeyi, kimyasal olarak reaktif silanol gruplarından meydana gelmiştir :
Si SiSi Si
OOO
OH OHOH OH
Tipik silis yüzeyleri yaklaşık 8 μmol/m2 OH grubu içermektedir. En kullanışlı bağlı-faz kaplaması,
hidrolizlenmiş yüzeyin organosilan ile reaksiyonundan meydana gelen siloksandır. Örneğin :
Cl Si
CH3 CH3
CH3CH3
RSi OH + Si O Si R
Burada; R, bir alkil grubu veya sübstitüe olmuş alkil grubudur.
Dağılım kromatografisi, hareketli ve durgun fazların bağıl polarlığına bağlı olarak iki kısıma
ayrılabilir. Polar sabit faz ve apolar hareketli faz ile yapılan uygulamalar normal-faz
kromatografisi olarak adlandırılırken, sabit fazın apolar, hareketli fazın polar olduğu yöntem ters-
faz kromatografisi olarak bilinir. Normal-faz kromatografisinde, en düşük polariteli bileşenler
hareketli fazda nispeten çok çözündükleri için en önce elüe edilirler; hareketli fazın polaritesindeki
artış, elüsyon zamanının azalması ile sonuçlanır. Bunun aksine, ters-faz yönteminde, en polar
bileşenler en önde yürür ve hareketli fazın polaritesindeki artış, elüsyon zamanını arttırır.
Bağlı-faz dolguları, bağlanan katman apolar karakterde olduğu zaman ters-faz olarak, bu
katman polar fonksiyonlu gruplar içerdiği zaman ise normal-faz olarak sınıflandırılır. Ters-faz
dolgu maddeleri ile doldurulmuş kolonların çoğunda, R grubu bir C8 zinciri (n-oktil) veya bir C18
zinciridir (n-oktadesil). Alkil gruplarının zincir uzunluğu performans üzerinde etkilidir. Daha uzun
zincirler daha fazla alıkoyma özelliğindeki dolguları meydana getirirler. Ters-faz kromatografisi
uygulamalarında en sık kullanılan polar hareketli fazlar metanol, asetonitril veya tetrahidrofuran
gibi çözücüler içeren oldukça polar sulu çözeltilerdir.
Piyasada bulunan normal-faz bağlı dolgu maddelerinde, R, siyano (C-C2H4CN), diol (-
C3H6OCH2CHOHCH2OH), amino (-C3H6NH2) ve dimetilamino (-C3H6N(CH3)2) gibi polar bir
fonksiyonlu gruptur. Bu dolgu maddelerinin polariteleri, siyano en düşük ve amino tipleri en büyük
polaritede olacak şekilde, geniş bir aralıkta değişir. Normal faz dolgularıyla elüsyon, nispeten
apolar etil eter, kloroform ve n-hekzan gibi çözücüler kullanılarak yapılır.
1.4 HPLC Cihazının Kısımları
1.4.1 Pompalar Pompa gereksinimleri; akış hızı, basınç, kararlılık, basınç değişimi, uyumluluk ve servis
kolaylığı olarak özetlenebilir. Pompa, standart analitik kolonlar için 0.1-10 mL/dakika akış hızını
sağlayabilecek kapasitede olmalıdır. Mikrobor kolonlar için 0.01-0.2 mL/dakika akış hızı istenir.
Preparatif çalışmalar için kullanılan kolonlarda 50 mL/dakika akış hızı gerekli olabilmektedir. 5000
psi’a kadar basınç altında, istenen akış hızını sağlayacak kapasiteye sahip olmalıdır. Tuz, tampon ve
düşük kaynama noktalı çözücüler içeren hareketli faz bileşenlerine uyumlu olmalıdır.
1.4.2 Enjeksiyon Üniteleri
1.4.2.1 Manuel enjeksiyon valfleri
Enjeksiyon valfleri, yüksek basınçlı bir ortama örnek çözeltisini aktarmak amacıyla
kullanılan sistemlerdir. Enjeksiyon valfinin örnek yükleme ve enjeksiyon olmak üzere iki konumu
23
vardır. Yükleme konumunda loop, basınçlı ortamdan izole edilir ve bir şırınga yardımı ile istenilen
örnek miktarı loop’a doldurulur.Enjeksiyon konumunda loop tekrar yüksek basınçlı ortama dönerek
örnek çözeltisini sisteme aktarır.
1.4.2.2 Basit otomatik enjektör
Bu enjektörlerde, manuel enjeksiyon valfine benzer bir valf kullanılır. Bu sistemde örnek
şişesine azot basıncı uygulayarak loop doldurulur ve valfin dönmesi ile örnek enjekte edilir.
1.4.2.3 Programlanabilen otomatik örnekleyiciler
Programlanabilen otomatik örnekleyiciler, örnek loop’unu doldurmak için hassas motor ile
hareket ettirilen şırınga kullanırlar. Enjektörle çekilen hacim kontrol edilerek, istenilen miktarda
örnek, loop’a doldurulur.
1.4.3 Kolonlar Ayırabildikleri maksimum madde miktarına göre kolonlar, mikrobor analitik kolonlar,
standart analitik kolonlar ve preparatif kolonlar olmak üzere üç farklı tipte sınıflandırılır.
Dolgu maddelerinin en önemli karakteristikleri; partikül boyutu, partikül şekli, gözenek
yapısı ve yüzey kimyasıdır. HPLC’de kullanılan dolgu maddelerinin çapları, 3-20 µm arasında
değişmektedir. Partikül çapı ne kadar küçükse kolonun etkinliği ve hareketli fazın kolon boyunca
hareketini sağlamak için gerekli olan basınç o kadar büyüktür. Analitik çalışmalarda, 3-10 µm çaplı
partiküller kullanılır. Preparatif çalışmalarda ise 10 µm’den daha büyük çaplı partiküller
kullanılmaktadır. Kolon dolgu maddeleri, küresel veya düzensiz şekillerde olabilir. Kolon
materyalleri genellikle paslanmaz çelik kolonlara doldurulur. Başarılı bir sıvı kromatografik ayırım,
uygun kolon seçimine bağlıdır.
1.4.4 Dedektörler
Kolondan çıkan maddenin derişimi, kolon çıkışına yerleştirilen uygun bir dedektör ile
ölçülür. Dedektörün görevi örnek derişimi ile orantılı elektriksel bir cevap üretmektir. Dedektör
seçimi, örneğin kimyasal yapısına ve yöntemin gereksinimlerine bağlıdır. En çok kullanılan likit
kromatografisi dedektörü, UV-görünür bölgede absorbans ölçümüne dayanan türdür. Bu dedektör,
ya tek dalga boyunda (Hg lambası, 254 nm) çalışır, ya da bir monokromatör yardımıyla bir
döteryum ışık kaynağından çeşitli dalga boylarını seçerek ölçüm yapar. Daha hızlı bir
spektrofotometrik dedektör türü olarak fotodiyot dizisi kullanılır. Fotodiyot dizisi ile birçok dalga
boyunda, aynı zamanda, çok hızlı bir biçimde ölçüm yapmak mümkündür. Fotodiyot dizisinin
uygulandığı spektrofotometrik dedektörlerde monokromatör, ışık kaynağı ile örnek arasına değil,
örnek ile dedektör arasına yerleştirilir. Bu tür bir optik yerleştirmede ışık kaynağından gelen
ışımaların tümü birden örneğe gönderilerek duyarlılık arttırılmış olur. Spektrofotometrik
dedektörler ancak ışığı absorplayabilen bileşenleri ölçebilir ve dalgaboyunun her bir bileşene göre
ayarlanabilmesi nedeniyle seçimli bir dedektör türüdür. Bu dedektörlerle elde edilen gözlenebilme
sınırı 10-10 gmL-1 ’dir ve bu dedektörün kullanılabilmesi için çözücünün absorbansının olmaması
gerekir. HPLC de kullanılan diğer dedektörler arasında IR absorbans dedektörleri, floresans
dedektörleri, kırılma indisi dedektörleri, buharlaştırmalı ışık saçma dedektörleri, elektrokimyasal
dedektörler ile kütle spektrometrik dedektörler sayılabilir.
2. Deneysel Kısım:
2.1. Kullanılan maddeler
2.2. İşlemin yapılışı: Karışımı oluşturan bileşenler için ayrı ayrı en az dört farklı bilinen derişimde
çözelti hazırlanır. Her bir derişimdedeki çözelti kolona enjekte edilir. Kromatogramdan elde edilen
alıkonma süreleri her bir madde için spesifiktir. Pik alanları ise madde miktarı ile orantılıdır. İşlem
sonucunda hesaplanan pik alanları ordinata, analit derişimleri apsise yerleştirilerek her bir bileşen
24
için standart kalibrasyon doğrusu çizilir. Karışım çözeltisi enjekte edilir. İşlem sonucunda
kromatogram üzerinde görülen alıkonma süreleri maddelerin nitel analizinde kullanılır. Alıkonma
sürelerinden yararlanılarak kromatogramdaki hangi pikin hangi maddeye ait olduğu belirlenir. Söz
konusu pike ait pik alanı standart kalibrasyon eğrisinde yerine konularak pik alanından absise bir
dik indirilerek bilinmeyen örneğin derişimi saptanır.
Şekil 4. Pik alanı ile konsantrasyon arasındaki kalibrasyon grafiği
Denemede antioksidan maddeler karışımının analizi gerçekleştirilecektir.
Konsantrasyon
Pik alanı
25
7. FLORESANS SPEKTROFOTOMETRİSİ İLE ASETİLSALİSİLİK ASİT (ASPİRİN) VE
SALİSİLİK ASİT TAYİNİ
Lüminesans; bir maddenin absorpladığı ışımayı daha uzun dalga boyunda geri vermesi
olayıdır. Bu geri verme olayı, singlet uyarılmış seviyeden olursa floresans, triplet uyarılmış
seviyeden olursa fosforesans denir. Floresans süresi çok kısa (10-8 s) iken fosforesans, daha uzun
(10-4 s) ömürlüdür.
So ile gösterilen temel singlet haldeki bir elektron, enerji alarak (S1) uyarılmış singlet
seviyenin herhangi bir titreşim enerji düzeyine çıkabilir. Bu elektronlar, 10-13 s gibi kısa bir süre
içinde titreşim enerjilerini kaybederek S1’in en düşük enerjili titreşim seviyesine gelebilirler.
Elektronlar S1’den S0 temel seviyenin herhangi bir titreşim düzeyine, ışıma yayarak (floresans) veya
ışıma yaymadan enerjisini çarpıştığı çözücü molekülleri vb. aktararak (bu durumda ortam sıcaklığı
artar) geçebilir.
Diğer bir durumda elektron, S1’nin en düşük enerjili titreşim seviyesinden sistemlerarası
geçişle triplet seviyenin (T1) üst titreşim enerji düzeylerine geçebilir. Titreşim hareketi sonucu
enerjisi azalan foton T1’in en düşük titreşim enerjili seviyesine gelir. Bu seviyeden S0 temel
seviyenin herhangi bir titreşim düzeyine, ışıma yayarak (fosforesans) veya ışıma yaymadan geçer
(Şekil 1). Doymuş ya da tek bir çift bağı olan moleküller zayıf floresans verirler. En az bir aromatik
halka içeren, ya da çok sayıda konjuge çift bağ içeren moleküller görünür ve yakın UV bölgede
floresans özellik gösterirler.
Şekil 1. Tipik bir organik molekülün enerji düzeyleri diyagramı (Singlet ve triplet seviyler ile
geçişler)
I: Absorpsiyonla uyarılma
II: Titreşimle sönme
III: Floresans ışıması
IV: Uyarılmış siglet seviyenin
ışımasız sönmesi
V: Sistemler arası geçiş ile
triplet seviyeye geçiş
VI: Triplet seviyede titreşimle
sönme
VII: Uyarılmış triplet seviyenin
ışımasız sönmesi
VIII: Fosforesans ışıması
IX: Sistemler arası geçiş ile
singlet seviyeye geçiş
X: İç dönüşümle ışımasız
sönme
26
–OH, OCH3, -NH2 gibi elektron salıcı gruplar floresansı artırırlar. Fosforesans ise genellikle
soğutma ile katılaştırılmış maddeler de dahil katı maddelerden elde edilir.
1. Floresans Şiddeti ile Derişim İlişkisi
Florimetrede, floresans ışımasının gücü(şiddeti) ölçülerek derişim hesabına geçilebilir. Bu
ilişki aşağıdaki bağıntı ile verilir.
εbc
0 f 0 fF P 1 10 Q k P 2.3 εbc Q k
0 fF 2.3 ε b P Q k c
F α c
Burada;
F: Floresans ışımasının gücü(şiddeti); ε : molar absorptivite; b: çözelti kalınlığı(ışıma yolu); P0:
gelen ışımanın gücü (şiddeti); Qf: Kuantum verimi = Yayılan foton/absorplanan foton; k: ölçülen
foton/yayılan foton’dur.
Bağıntıda parantez içinde kalan kısım sabit (α) kabul edersek, floresans şiddeti, derişimle doğru
orantılı olarak bulunur. α sabiti ise F-c grafiğinden elde edilen doğrunun eğiminden bulunur.
Şekil 2. Kalibrasyon grafiği (c< 10-2 M ise doğrusal bir değişim vardır.)
2. Florimetre Cihazı
Floresans ölçmek amacıyla kullanılan cihazlara florimetre denir. Florimetre cihazı, ışıma
kaynağı, monokromatör veya filtre, örnek kabı, ikinci monokromatör veya filtre, dedektör ve
kaydediciden oluşmuştur.
27
Şekil 3. Florimetrenin başlıca kısımları
A: Işıma kaynağı; B-D: Monokromatör (Optik ağ veya filtre); E: Dedektör; F: Kaydedici
A kaynağından alınan ışıma, floresansa yolaçacak uyartıcı ışıma dalga boyunu seçmek için
bir monokromatörden (B) geçirilir. C örnek kabına düşürülen ışımanın meydana getirdiği floresans,
gelen ışımaya dik açıda olacak şekilde ikinci monokromatöre (D) ulaştırılır. Burada floresans ışıma
diğer kaçak ışınlardan temizlenir ve dedektöre (E) ulaştırılır. Burada ışıma enerjisi, elektrik
sinyaline çevrilir ve F kaydedicisinde floresans şiddeti kaydedilir.
3. Deney
3.1 Cihaz ve Malzemeler
i.) Spektroflorimetre
ii.) Balonjojeler, 8x2.5 mL ve 4x100 mL
iii.) Pipetler, 1x5 mL, 4x10 mL, 1x15 mL ve 1x20 mL
iv.) Süzgeç kağıdı, Whatman No:1
3.2 Reaktifler
Asetilsalislik asit(ASA), salisilik asit(SA), aspirin (Tablet), kloroform (spektroskopik saflıkta),
asetik asit (%1, v/v, kloroform içinde), benzoik asit.
2.22x10-3 M ASA stok çözeltisi, %1’lik asetik asit içinde (0.40 mg/L)
2.22x10-5 M ASA standart çözeltisi, %1’lik asetik asit içinde (4.0 μg/L)
5.43x10-3 M SA stok çözeltisi, %1’lik asetik asit içinde (0.75 mg/L)
5.43x10-5 M SA standart çözeltisi, %1’lik asetik asit içinde (7.5 μg/L)
Salisilik asit Asetilsalisilik asit
28
3.3 Asetilsalisilik asit (ASA), salisilik asit (SA) ve ASA-SA karışımlarının spektrumları
Şekil 4a. 1 10-4 M Asetilsalisilik asidin % 1’lik asetik asit-kloroform karışımı içindeki uyarma-
emisyon spektrumu
Şekil 4b. 2.23x10-5 M Salisilik asidin %1’lik asetik asit-klorofom karışımı içindeki uyarma-
emisyon spektrumu
29
Şekil 4c. Aspirin (asetilsalisilik asit) + salisilik asit karışımının %1’lik asetik asit-klorofom karışımı
içindeki emisyon spektrumu-uyarma 280 nm’de yapıldı.
3.4 Kalibrasyon Grafikleri (F-c)
3.4.1 ASA Kalibrasyonu
2.22x10-5 M’lık ASA standart çözeltisinden (4.0 μg/L) pipetle 5, 10, 15, ve 20 mL’lik
kısımlar alınarak 25 mL’lik balojojelere konur. İşaret çizgisine kadar %1’lik asetikasit-kloroform
karışımı ile doldurulur. 254 nm’deki ışımayla uyarılan saf %1’lik asetik asit-kloroform karışımının
ve her bir çözeltinin (F) floresansı okunur. Elde edilen değerlerle F-c grafiği çizilir.
3.4.2 SA Kalibrasyonu
5.43x10-5 M’lık SA standart çözeltisinden (7.5 μg/L) pipetle 5, 10, 15, ve 20 mL’lik kısımlar
alınarak 25 mL’lik balojojelere konur. İşaret çizgisine kadar %1’lik asetikasit-kloroform karışımı ile
doldurulur. 313 nm’deki ışımayla uyarılan saf %1’lik asetik asit-kloroform karışımının ve her bir
çözeltinin (F) floresansı okunur. Elde edilen değerlerle F-c grafiği çizilir.
3.5 İşlem
3-5 adet aspirin tableti havanda toz haline getirilir. 400 mg’lık bir kısım tartılarak alınır ve
100 mL’lik balon jojeye aktarılır. %1’lik asetikasit-kloroform karışımında çözülür ve işaret
çizgisine kadar bu karışımla doldurulur. Hızlı bir şekilde süzgeç kağıdından süzülür. Bu süzüntüden
alınan örnekte salisilik asidin % floresansı belirlenir (SA kalibrasyonundaki şartlarda).
Süzüntüden alınan 1 mL üzerine 1000 mL %1’lik asetikasit-kloroform karışımı ilave edilir. Bu
karışımdan 10 mL alınıp 100 mL’ye seyreltilerek, ASA’nın % floresansı belirlenir (ASA
kalibrasyonundaki şartlarda). ASA okumaları 1 saat içinde yapılmış olmalıdır. Okunan floresans
değerlerinden kalibrasyon grafikleri kullanılarak konsantrasyonlar bulunur. Sonuçlar ppm olarak
verilir.
30
8. GAZ KROMATOGRAFİSİ
Bir karışımdaki gaz halinde bulunan veya kolayca buharlaştırılabilen bileşenlerin birbirinden
ayrılması amacı ile kullanılan kromatografi yöntemlerinin genel adı gaz kromatografisidir. Bu
yöntemde hareketli faz, helyum, hidrojen, azot veya argon gibi bir gaz olup buna taşıyıcı gaz adı
verilir. Sabit faz ise katı veya bir katı yüzeyine kaplanmış (katıya emdirilmiş) bir sıvı olabilir. Buna
göre gaz kromatografisi ikiye ayrılır;
1) Sabit fazı katı olan gaz-katı kromatografisi (GSC)
2) Sabit fazı sıvı olan gaz-sıvı kromatografisi (GLC)
Sabit fazı katı olan gaz-katı kromatografisi zayıf (fiziksel) adsorpsiyon olaylarına dayanır. Bu
metotla elde edilen pikler genelde kuyrukludur. Kuyruklu piklerin birbirinden ayrılmaları çok
güçtür. Bundan dolayı gaz-katı kromatografisi oldukça az kullanılır. Kullanılması da, daha çok
küçük moleküllü maddelerin ayrılmaları konusunda olur. Gaz-katı kromatografisinde sabit faz
olarak silikajel, alümina (Al2O3), aktif kömür gibi maddeler kullanılır. Bu kromatografi dalında
ayrılacak maddeler üzerinde sadece katı faz etkili olur.
Gaz-sıvı kromatografisinde yüzeyi geniş gözenekli katı maddeye özel bir sıvı emdirilir. Bu sıvı, katı
maddenin gözenekleri dahil bütün yüzeyine dağılır ve sabit bir faz gibi davranır. Hareketli olan gaz
fazı bu fazın içinden kolaylıkla geçer. Bu kromatografi çeşidinde etkin olan olay dağılmadır.
Analizi yapılacak örnek içindeki maddeler, bu iki faz arasında özelliklerine göre dağılarak taşınır.
Günümüzde bu GC tütünde sabit faz, katıya emdirilmiş sıvı yerine destek materyaline kimyasal
olarak bağlı fonksiyonel maddeler (gruplar)dir.
Gaz Kromatografisi Cihazı:
Şekil 1:Gaz kromatografisi cihazının şeması.
Taşıyıcı Gaz Sistemi
Taşıyıcı gaz olarak, helyum, argon, azot, karbondioksit gibi kimyaca inert gazlar kullanılır. Bu
gazlardan hangisinin kullanılacağı, genelde cihazdaki dedektöre bağlıdır. İçinde taşıyıcı gaz
bulunan silindirden regülatörler yardımıyla basınç düşürülerek, sabit akış hızında taşıyıcı gaz kolon
sistemine gönderilir.
ÖRNEK ENJEKSİYON SİSTEMİ
Gaz kromatografisi cihazına örnek enjekte edilmesi çok önemli ve dikkat isteyen bir işlemdir.
Ayrılacak bileşikler, kolon girişine bir seferde verilir. Gazlar, gaz kaçırmayan şırınga veya özel gaz
muslukları kullanılarak, sıvılar şırınga kullanılarak, katılar önce inert bir çözücüde çözüp sonra
şırınga kullanılarak sisteme verilir. Sistemin örnek verme yerinde küçük bir lastik tıpa bulunur,
buna ‘‘septum’’ denir. Şırınga septuma batırılarak sisteme girilir ve örnek verilir. Bu septum
zamanla eskir ve buradan gaz kaçakları olur. Bu durumda yenisiyle değiştirilir. Kullanılacak septum
enjektör kısmının sıcaklığına dayanacak cinsten olmalıdır.
31
Optimum kolon verimliliği için, örnek çok büyük hacim, miktarda olmamalı ve kolona çok çabuk
verilebilmelidir. Gaz kromatografisinde aşağıda gösterilen split (bölünmeli)/splitless (bölünmesiz)
enjeksiyon bölmesi yaygın olarak kullanılır. Enjektör bölünmeli ve bölünmesiz olmak üzere iki
farklı şekilde çalışır.
Şekil 2:Bölünmeli/bölünmesiz enjeksiyon bölmesinin kesiti.
Split/splitless enjektörü haricinde iki çeşit enjektör daha bulunmaktadır. Bunlar PTV (Programmed
tempature vaporising injector) ve On-Column enjektördür.
Şekil 3: PTV enjektör şeması. Şekil 4: On-Column enjektör şeması.
KOLONLAR VE SABİT FAZLAR Gaz kromatografisinde genel olarak kapiler ve dolgulu olmak üzere iki farklı kolon çeşidi kullanılır.
Dolgulu kolonlar, sabit faz ile dolu olup uzunluğu 0,5-10 m ve iç çapı 2-4 mm’dir.
Kapiler (kılcal) kolonlarda ise sabit faz, kolonun iç yüzeyine veya destek materyaline ince bir film
halinde kaplanır. Kolonlar bakır, alüminyum, paslanmaz çelik, cam veya plastik olabilir. Kolon
uzunluğu 2-50 m ve iç yarıçapı 0,1-0.25 mm’dir.
Dolgulu Kapiler
Şekil 5: Dolgulu ve Kapiler kolonlar.
32
KOLON FIRINI
Duyarlı ve tekrarlanabilir çalışmalar için kolon sıcaklığı hassas bir şekilde kontrol edilmelidir.
Düşük sıcaklıklar iyi çözünürlük vermekle birlikte elüsyon süresini arttırır. Eğer örnek yüksek
kaynama noktası aralığına sahip ise, sıcaklık programı uygulanabilir. Burada kolon fırını sıcaklığı
sürekli veya kademeli olarak arttırılarak ayrışma sağlanır.
Şekil 6: Kolon fırını.
DEDEKTÖRLER
Gaz kromatografisi sistemlerinde birçok dedektör kullanılabilir. Farklı dedektörler farklı seçicilik
sağlarlar. Seçici olmayan dedektör, taşıyıcı gaz dışında tüm bileşiklere cevap verir. Seçici dedektör
ise belli yapılardaki (kimyasal ve fiziksel özelliklerdeki) bileşiklere cevap verirken, spesifik
dedektörler tek bir kimyasal gruba cevap verir.
Gaz kromatografisi sistemlerinde kullanılan dedektörler; Termal İletkenlik Dedektörü (TCD), Alev
İyonizasyon Dedektörü (FID), Alev Fotometrik Dedektör (FPD), Elektron Yakalama Dedektörü
(ECD), Azot-Fosfor Dedektörü (FTD-NPD), β-Işını Dedektörü ve Kütle Spektrometresidir.
GAZ KROMATOGRAFİSİ VE KÜTLE SPEKTROMETRİSİ (GC-MS)
GC/MS adı verilen teknikte, gaz kromatografisi ile kütle spektrometrisi teknikleri birlikte kullanılır.
Gaz kromatografisi (GC) cihazı karışımdaki bileşenleri birbirinden ayırır ve ona bağlı bulunan kütle
spektrometresi (MS) ise, bu bileşenlerin her birinin yapısal özelliklerine ilişkin bilgiler elde
etmemize yarar. Eğer derişimi bilinen standartlar kullanılırsa, GC-MS yöntemiyle örneğimizle ilgili
nicel veriler de elde edebiliriz.
GC/MS yönteminde karışımın çok küçük bir miktarını analiz etmek mümkündür. Bu yöntemde
uygulama, genellikle örneğin seyreltik bir çözeltisinin 0,001ml (1,0 µL)’lik ya da daha az
miktarının, bir şırıngayla gaz kromatografisinin enjeksiyon sistemine verilmesiyle başlar.
Karışımdaki moleküller, bir gaz tarafından kolon boyunca sürüklenirken, kaynama noktalarına ve
sabit faza olan ilgilerine bağlı olarak kolon içinde değişik hızlarla hareket ederler.
Karışımdaki her bir bileşen GC kolonundan çıktıktan sonra kütle spektometresine girer. Burada
elektron bombardımanına uğrayan örnek moleküllerinden moleküler iyon ve parçalar oluşur ve
kütle spektrumu elde edilir. Böylece, orijinal karışımdaki her bir bileşenin ayrılarak kütle
spektrumlarının kaydedilmesi önemli bir üstünlüktür. GC-MS yönteminin karışımları ayırma ve her
bileşenin yapısı hakkında bilgi sağlama yeteneği onu analitik, adli tıp ve organik sentez
laboratuarlarının vazgeçilmez aracı haline getirmiştir.
33
Şekil 7: GC-MS şeması
Gaz kromatografisi kolonu ile kütle spektrometresi arasında yer alan ve organik bileşikten taşıyıcı
gazı ayıran aygıtlar bulunmaktadır. Bu aygıtlara moleküler arayüzey denir.
Becker-Ryhage (Jet) Arayüzeyi (İnterface)
Becker-Ryhage arayüzeyinde kolondan gelen taşıyıcı gaz ve organik bileşik molekülleri daralan bir
ağızdan geçirildiklerinde hızları arttığından belirli bir momentum kazanırlar, taşıyıcı gazın
molekülleri küçük olduğundan momentumları da azdır. Bu nedenle daralan ağızdan vakuma salınan
moleküllerden taşıyıcı gazınkiler etrafa daha kolay difüzlenir. Büyük moleküller ise daralan ağzın
karşısına yerleştirilmiş ve kütle spektrometresine bağlı toplayıcı deliğe yönlenirler ve gaz jeti
buraya ulaştığında, taşıyıcı gazın büyük bir kısmıyla organik bileşiğin az bir kısmı uzaklaşıp
gitmiştir. Böylece organik bileşikçe zenginleşen gaz karışımı toplayıcı delikten girerek iyonlaşma
bölgesine gider.
Şekil 8: Becker-Ryhage (Jet) Ayırıcı
KÜTLE SPEKTROMETRİSİ
Kütle spektrometrisinde, gaz fazında atom ve moleküllerden hızlı hareket eden iyonlar
oluşturularak, bileşiğin molekül ağırlığı ve kimyasal yapısı hakkında bilgi sağlamak için bu iyonlar
analiz edilir. Kütle spektrometrisi, bu iyonları kütle/yük (m/z) temelinde sınıflandırarak kaydeder.
Kütle spektrometrisi, sonuçları her biri belirli bir m/z oranına karşılık gelen değişik şiddetteki
piklerden oluşan bir grafik şeklinde gösterir. Bu gösterim şekline kütle spektrumu denir. Kütle
spektrumu pratik olarak parçacıkların kütlelerine karşın, bağıl bolluklarının çizimiyle elde edilir.
Bir molekülün ya da iyonun parçacıklara nasıl parçalandığı bileşiğin karbon iskeletine ve bulunan
işlevsel gruplara bağlıdır. Bu nedenle parçacıkların yapı ve kütleleri ana molekülün yapısı hakkında
ipucu verir. Bunun yanında bileşiğin molekül ağırlığının belirlenmesi de olasıdır.
Spektrumun her piki molekülün bir parçacığına aittir. Artan m/z değerlerine göre pikler,
spektrumun solundan sağına doğru sıralanacak şekilde moleküler parçacıklar taranır. Piklerin
şiddetleri parçacıkların bağıl bollukları ile orantılıdır. Bu bolluklar ise bağıl kararlılıklarına bağlıdır.
34
Spektrumun en yüksek pikine temel pik denir ve bu pikin şiddeti %100 olarak kabul edilir. Daha
düşük pikler temel pike göre hangi orana sahiplerse o oranda gösterilir. Temel pik bazen moleküler
iyon piki olmakla beraber çoğunlukla daha küçük parçacıklardan birinin pikidir. Molekül piki
molekül kütlesine eşit olan piktir.
Şekil 9: Kütle spektrometresi şeması.
İYON KAYNAĞI
İyonlaşma bölgesine gelen gaz fazındaki örneğin basıncı yaklaşık 10-6-10-5 Torr dolayında tutulur
ve çoğunlukla;
M + e- → M∙+ + 2e- Reaksiyonuna göre pozitif iyonlar elde edilir.
Pozitif iyon elde edebilmek için elektron iyonlaştırma ve kimyasal iyonlaştırma yöntemleri yaygın
olarak kullanılır.
Elektron İyonlaştırma Yöntemi (EI)
Kütle spektrometresinde, gaz halindeki moleküller, düşük basınç altında, yüksek enerjili elektron
demetiyle bombardıman edilirler. Genellikle, elektron demetinin enerjisi, 70 eV (elektron volt)tur
ve bu bombardıman, moleküldeki elektronlardan birini uzaklaştırarak moleküler iyon adı verilen
pozitif yüklü iyonları oluşturabilir.
Şekil 10: EI şeması.
Kimyasal İyonlaştırma Yöntemi (CI)
Gaz halindeki moleküller, başka iyonlarla çarpışarak da iyonlaştırılabilir. Kimyasal iyonlaştırmada,
[M+H]+ gibi moleküler iyonların oluşumu için örnek molekülünü iyonlaştıran bir radikal oluşumu,
metan gibi uygun bir gazın iyonlaştırılmasıyla sağlanır. Kimyasal iyonlaştırma, bir molekülü
iyonlaştırmanın daha az enerji gerektiren yoludur. Bu nedenle CI’da EI‘dan daha az parçalanma
meydana gelir. Dolayısıyla CI ürünleri molekülün yapısı hakkında detaylı bilgi vermez.
KÜTLE AYIRICILARI
GC-MS sisteminde kullanılan başlıca kütle ayırıcıları; dört kutuplu ve iyon kapanlı kütle
ayırıcılarıdır.
Dört Kutuplu Kütle Ayıracı (Quadrapole)
Elektrod olarak hazırlanmış dört silindirik metal çubuktan oluşmuştur. Karşıt çubuk çiftleri bir
doğru akım (direct current, dc) kaynağının zıt uçlarına bağlanır. Bu çiftler aynı zamanda, radyo
35
frekans bölgesinde bir alternatif akım (alternative current, ac) kaynağına çiftlerin potansiyelleri
arasında 180º faz farkı olacak şekilde bağlanır.
Kaynaktan gelen iyonlar, 5-15 V’luk bir potansiyelle hızlandırılır ve bu çubuklar arasındaki boşluğa
enjekte edilir. Dört kutuplu ayırıcı, belli dc/ac değerinde sadece m/z oranının küçük bir aralığındaki
iyonları geçirir. Bunun dışındaki tüm iyonlar çubuklara çarpar ve yüksüzleştirilir. dc/ac potansiyel
oranını değiştirerek, geçirdiği m/z değerleri aralığını değiştirmek ve böylece spektral tarama
yapmak mümkündür.
Şekil 11: Dört Kutuplu Kütle Ayırıcı (Quadrupole) şeması.
İyon Kapanlı Kütle Ayırıcı (Ion Trap) Bir iyon kapanlı ayırıcı, merkezde halka biçimindeki bir elektrod ve her iki yanda bulunan kapak
elektrodlardan oluşur. Halka şeklindeki elektroda değişken bir radyo frekans gerilimi uygulanır.
Uygun m/z değerli iyonlar halkayla çevrilmiş, boşluksuz, kararlı bir yörüngede dolaşırlar.
İyon kapanlı cihazlar, yaygın olarak kullanılırlar ve ucuzdurlar. Bunların dört kutuplu cihazlara göre
üstünlükleri daha duyarlı olmalarıdır. Ayrıca daha önemli üstünlüğü yüksek rezolüsyondur (ayırım).
Bu da doğru kütle ölçümü sağlar.
Şekil 12: İyon Kapanlı Kütle Ayırıcı (Ion Trap).
(İYON) DEDEKTÖRÜ
İyon dedektörü olarak genellikle elektron çoğaltıcı dedektörler kullanılır.
Elektron Çoğaltıcı
Dedektöre çarpan pozitif yüklü iyonlar yüzeyden birkaç elektron fırlatır ve bu elektronlar anotta
tutularak elektrik akımına dönüştürülür. Kesitli-dinot elektron çoğaltıcı ve sürekli-dinot elektron
çoğaltıcı olmak üzere iki çeşit elektron çoğaltıcısı vardır.
36
Şekil 13: İyon Dedektörü şeması.
DENEYSEL KISIM
GC-MS Yöntemi ile Triaseton triperoksit (TATP) Tayini
Yöntemin Uygulanışı: GC-MS cihazında elektron iyonizasyonu modunda ve dört kutuplu kütle
analizörü kullanılarak eser miktardaki TATP’nin asetonitrilde hazırlanmış örnekleri ile çalışılır.
Çalışma şartları;
Kolon : Polar olmayan % 5 fenil-metilpolisiloksan 5 MS 30m×320μm×0,25μm
Enjeksiyon : Bölünmesiz (splitless) enjeksiyon ile 1µL hacimde
Bekleme zamanı : 3 dakika
Enjeksiyon sıcaklığı : 110 °C
Sıcaklık programı : Fırın başlangıç sıcaklığı 50 °C, 3 dakika bekleme zamanı sonrası 8 °C dk−1
arttırılarak 100 °C son sıcaklığa getirilir ve 6 dakika bu sıcaklıkta bekletilir.
Ara yüzey sıcaklığı : 150 °C
MS kaynak sıcaklığı : 200 °C
Tarama aralığı : 30-300 m/z
Taşıyıcı gaz : Helyum
Akış hızı : 1,2 mL dk-1
1, 3, 5, 7, 10 ppm örneklere yöntem uygulanarak çalışma doğrusu elde edilir.
GC-MS YÖNTEMİ İLE TATP TAYİNİ SONUÇLARI:
5 mg L-1 derişimindeki asetonitrilli TATP çözeltisi 1’er µL hacimde GC-MS’e enjeksiyonuyla 30-
300 m/z arası taramada 10.45 dakika alıkonma zamanında Şekil 14’de görülen kütle spektrumu elde
edilmiştir. Kütle spektrumunda TATP için elde edilen karakteristik iyonlar m/z 43, 58 ve 75’dir.
37
Şekil 14. TATP (5 mg L-1) için 30-300 m/z aralığında elde edilen kütle spektrumu.
Seçilmiş İyon İzleme (Selected Ion Monitoring, SIM) modunda m/z 43’de yapılan çalışmalarda 1,
3, 5, 7, 10 ppm derişimlerdeki TATP örneklerinden elde edilen pik alanları ile derişimler arasında
standart kalibrasyon doğrusu çizilir. Derişimi bilinmeyen bir TATP örneği GC-MS sistemine
enjekte edilir ve elde edilen pik alanı kalibrasyon doğrusunda yerine konularak örneğin derişimi
belirlenir. Şekil 15’de m/z 43’de 5 ppm derişimde TATP için elde edilen GC-MS kromatogramı
görülmektedir.
Şekil 15 : TATP’nin (5 mg L-1) için SIM modunda m/z 43’de GC-MS kromatogramı.
38
9. ENERJETİK MADDELERİN (PATLAYICILARIN) ELEKTROANALİTİK
YÖNTEMLE ANALİZİ
Elektroanalitik yöntemler
Elektroanalitik Kimyanın temeli, elektronların bir türden diğerine aktarıldığı bir kimyasal
tepkime olan redoks (indirgenme-yükseltgenme) tepkimesidir.
Yükseltgen1 + İndirgen2 İndirgen1 + Yükseltgen2
Yükseltgen1, İndirgen2’den elektron alarak indirgenirken, İndirgen2, elektron kaybettiği için
yükseltgenir. Bir maddenin indirgenme veya yükseltgenme eğilimi, indirgenme potansiyellerine
bağlıdır. İndirgenme potansiyelinin daha pozitif olması, maddenin yükseltgen şeklinin daha
kuvvetli yükseltgen, indirgen şeklinin ise daha zayıf indirgen olması anlamına gelir. Aynı şekilde
daha negatif indirgenme potansiyeli, maddenin yükseltgen şeklinin daha zayıf yükseltgen, indirgen
şeklinin ise daha kuvvetli bir indirgen olması demektir.
Redoks tepkimelerini incelemenin ve bu tepkimelerdeki elektriksel büyüklükleri ölçebilmenin
temeli elektrokimyasal pil oluşumudur. Bir elektrolit ve bir çift elektrottan oluşan elektrokimyasal
pillerin voltaik (galvanik) ve elektrolitik olmak üzere iki türü vardır. Her iki pil türünde de
yükseltgenmenin oluştuğu elektrot anot, indirgenmenin oluştuğu elektrot ise katottur. Voltaik piller,
elektroanalitik yöntemlerden potansiyometrik, elektrolitik piller ise voltametrik yöntemlerde
kullanılırlar.
Bir elektrokimyasal pil oluşturulabilmesi ve çok sayıda kullanışlı analitik yöntemler olarak
çalıştırılabilmesi için birçok yol vardır. Tablo 1’de elektronalitik yöntemlerin bazıları
görülmektedir.
Tablo 1. Bazı elektroanalitik yöntemler
Ölçülen Büyüklük Kontrollü Değişken Yöntem Adı
E (Potansiyel) i = 0 Potansiyometri
Titrant hacmine karşılık E i = 0 Potansiyometrik titrasyon
E’ekarşılık i (akım) Derişim Voltametri
Titrant hacmine karşılık i E Amperometrik titrasyon
Akım miktarı (i x t) E Kulometri
Ayrılan fazın ağırlığı E Elekrogravimetri
Voltametrik Yöntemler
Voltametri, bir indikatör veya çalışma elektrodunun polarize olduğu şartlar altında,
uygulanan potansiyelin bir fonksiyonu olarak akımın ölçülmesinden faydalanılarak analit hakkında
bilgi edinilen elektroanalitik yöntemdir. Voltametride deneyler üçlü elektrot sisteminde
39
gerçekleştirilmektedir. Üç elektrottan birisi zamanla potansiyeli değiştirilen indikatör elektrot
(çalışma elektrodu)dur. Voltametride çalışma elektrodu olarak, civa, platin, altın, karbon elektrot
(grafit, karbon pasta, camsı karbon) gibi elektrotlar yaygın olarak kullanılmaktadır. Elektrot
sistemindeki ikinci elektrot, potansiyeli deney süresince sabit kalan referans elektrottur. Referans
elektrot genellikle Ag/AgCl veya doymuş kalomel elektrottur. Elektrot sistemindeki üçüncü elektrot
ise karşıt veya yardımcı elektrottur. Karşıt elektrot olarak ise genellikle Pt tel kullanılır.
Voltametride akım, çalışma elektrodu üzerinde maddelerin indirgenmesi veya yükseltgenmesi
sonucunda oluşur. İndirgenmeden dolayı oluşan akıma katodik akım, yükseltgenmeden dolayı
oluşan akıma ise anodik akım denir.
Voltametrik ölçümlerde elektrolitik bir pil kullanılır (Şekil 1). Potansiyel kontrolü bir
potansiyostat ile sağlanır. Voltametrik sistemde akım, elektroaktif türün mikroelektroda difüzyon
hızı ile sınırlanır.
Şekil 1.Voltametrik ölçümler için pil
Voltametrik analizlerde kullanılan yöntemler, potansiyelin uygulanış tarzına bağlı olarak,
doğrusal taramalı doğru akım voltametrisi, polarografi, normal puls voltametrisi ve polarografisi,
diferansiyel puls voltametrisi ve polarografisi, kare dalga voltametrisi, hızlı taramalı voltametri,
döngüsel (cyclic, siklik) voltametri (CV), sıyırma voltametrisi şeklinde sınıflandırılabilir
Voltametride kullanılan çözücüler ve destek elektrolitler:
Elektrokimyasal deneyler bir destek elektrolit-çözücü sisteminde yapılır. Seçilecek olan
çözücünün; kimyasal iletkenlik, elektriksel iletkenlik, çözme gücü, asit-baz özelliği, vizkozite,
dielektrik sabiti ve polaritesinin bilinmesi gereklidir. Çözücünün kolay bulunabilirliği ve ucuzluğu,
kolay saflaştırılabilmesi, istenilen şekilde düşük donma noktası ve yüksek kaynama noktasına sahip
olması da istenilen özelliklerdir. Elektrokimyasal çalışmalarda en çok kullanılan organik çözücülere
40
örnek olarak dimetilformamid (DMF), dimetilsülfoksit (DMSO) ve asetonitril verilebilir. DMF’nin
toksik olma ve istenmeyen reaksiyonlara girme gibi dezavantajları vardır. Bu nedenle DMSO ve
asetonitril, DMF’den daha uygun çözücülerdir. Anorganik maddeler için su ve alkoller daha
uygundur. Destek elektrolitler elektrik yükünüm taşınımına katkıda bulunurlar. Ayrıca çözeltinin
elektriksel direncini azaltırlar. Destek elektrolit olarak KCl, KNO3, NaClO4 gibi anorganik bir tuz
seçilebileceği gibi bir mineral asidi ya da bir baz da olabilir. Organik çözücüler kullanıldığı zaman
destek elektrolit olarak tetrabutilamonyumtetrafloroborat (TBATFB), tetrabutilamonyumbromür
(TBAB) ve tetrabutilamonyumtetrafloroperklorat (TBATFP) kullanılmaktadır.
Enerjetik maddelerin (patlayıcıların) döngüsel voltametri ile analizi
Elektrokimyasal analiz yöntemlerinden voltametri, enerjetik (patlayıcı) maddelerin
analizinde kullanılan bir yöntemdir. Cihazların basit, taşınabilir olması ve eser miktarda tayin
yapılabilmesi gibi avantajları vardır. Bu maddelerin yapısında kolayca indirgenen nitro gruplarının
olması elektrokimyasal (voltametrik) yöntemin kullanılabilmesi açısından önemlidir. Genelde
trinitro bileşikleri (TNT veya pikrik asit gibi), dinitro ve trinitro bileşiklerinden daha kolay
indirgenmektedir. Voltametrik yöntemin verimliliği kullanılan elektroda bağlıdır. Civa, karbon veya
altın/amalgam tipi elektrotların yanı sıra modifiye edilmiş karbon nanotüpler de kullanılmaktadır.
Deneyde camsı karbon elektrot kullanılarak döngüsel voltametri yöntemiyle trinitrotoluen
(TNT) tayini yapılacaktır.
Deneyin Yapılışı:
Çalışma doğrusunun oluşturulması için 40-120 ppm derişim aralığında, asetonitrilde
hazırlanmış TNT örneklerinin her birine şu yöntem uygulanır: Analizi yapılacak TNT
örneğinden örnek hücresine 5 mL alınır, üzerine destek elektrolit olarak tetrabütilamonyumbromür
eklenir ve ultrasonik banyoda çözünme sağlanır. Elektrotlar örnek hücresine yerleştirilip
potansiyostat ile elektrot bağlantıları kurulur. Örnek hücresi ortamından 5 dk boyunca azot
geçirilir. Örneklerin ölçümü 0,2 V ile -1,6 V potansiyel aralığında döngüsel voltametri yöntemiyle
yapılır ve analizi yapılan enerjetik madde için karakteristik pik potansiyelleri belirlenerek bu
potansiyeldeki akım değerleri ölçülür. Çalışılan her bir derişim ile bu derişimlerde TNT
örneklerinden elde edilen akım değerleri arasında çalışma doğrusu hazırlanır.
Örnek Analizi:
Derişimi bilinmeyen TNT örneği yukarıda belirtilen yöntemle analiz edilerek akım değeri
elde edilir ve çalışma doğrusu kullanılarak örneğin derişimi tespit edilir.
41
Şekil 2: 100 ppm TNT örneğinin döngüsel voltamogramı.