TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ....SINIRLARI VE UFUKLARI
10 Haziran 2017
Haramoon Çağdaş Araştırma Merkezi, Genel olarak Arap bölgesi özel olarak da Suriye ile ilgili araştırmalar ve bilimsel çalışmalar üreten, Medya, kültür ve araştırma alanlarında faaliyet gösteren ve kar amacı gütmeyen bağımsız bir kuruluştur. İnsan Haklarıyla ilgili diyalog ve saygı değerlerinin yaygınlaştırılması, demokratik bilincin yayılması, Sivil toplumun performansının geliştirilmesi ve Kültürel gelişim gibi konularla da ilgilenmektedir. Bununla Birlikte, Suriye Toplumuna hizmet veren bazı kuruluşlara da Suriye ulusal kimliği altında Siyasi ve medya alanlarında danışmanlık ve eğitim hizmetleri sunmaktadır.
Haramoon Çağdaş Araştırma Merkezi, hedefini geçekleştirmek için (Politika Çalışmaları Birimi, Sosyal Araştırmalar Birimi, Kitap İnceleme Birimi, Hukuki Araştırmalar Programı, Çeviri Birimi) gibi bir dizi Uzman birimden oluşmaktadır. Ayrıca (Siyasi Girişim Programı, Hizmet ve Medya Kampanyası Programı, Kamuoyu Oluşturma Programı, Kültür ve Diyalog Destek Programı, Belgelendirme ve Gözetim Programı ve Suriye’nin Geleceği Programı) gibi çeşitli programlar ile de desteklenmektedir. Suriye durumu ve bölgeni ihtiyaçları kapsamında merkezimiz yeni programlar açabilir. Söz konusu programları gerçekleştirmek için dersler, seminerler, konferanslar ve eğitim kursları gibi birçok organizasyonlar tertip etmektedir.
1
İÇİNDEKİLER
Giriş ..................................................................................................................................... 2
1- Ankara'nın Moskova'ya yönelme tarihi :....................................................................... 2
2- Türk-Rus yakınlaşmasının dayanakları ......................................................................... 3
A. Rusya'nın dayanakları .................................................................................................................. 4
B. B- Türkiye'nin dayanakları .......................................................................................................... 5
3- Suriye meselesinde Rusya-Türkiye anlaşmalarının sınırları . ...................................... 8
4- Türk-Rus yakınlaşması handikapları. .......................................................................... 12
A. Türkiye'nin Stratejik Konumu : ................................................................................................ 12
B. Nüfuz bölgeleri çakışması ......................................................................................................... 13
C. Türkiye'nin NATO üyesi olması ............................................................................................... 13
D. Rus'ların Türkiye'nin güvenli bölge projesini sabote etmesi ............................................. 14
E. Türkiye'nin, Rusya'nın Kürt'lerle ilgili duruşundan kuşkulu olması . .............................. 14
5- Türkiye kayıp zamanda oynuyor ................................................................................. 15
Sonuç ................................................................................................................................. 16
2
Giriş
Rusya ve Türkiye'nin ortak noktası, ikisinin de Euro-Asya imparatorlukları mirasçısı
olmasıdır, ancak -hali hazırda ve tarihte- İkinci Dünya savaşı ve soğuk savaşın bitiminden
günümüze kadar, Batı Avrupa'nın düzenlemelerinden uzak tutuluyorlar. Buna NATO birliği-
Rusya arasındaki uzaklık, ve aynı zamanda NATO'nun Türkiye'ye karşı dikkatli yaklaşımını
ekleyince, Rusya-Türkiye yakınlaşmasının belirleyici unsurlarından birini görürüz, ve bu tür
bir yakınlaşma-ilerlediği takdirde- jeopolitik denklemleri etkileyebilir niteliktedir .
Öte yandan, iki ülke arasında görmezden gelinemeyecek kadar derin tarihi ihtilaflar var, en
belirginleri : Boğaz'dan geçişler, orta Asya ve Hazar petrollerini taşıma yarışı, Azerbaycan ve
Ermenistan arasındaki Karabağ meselesinde farklı tutumlar, Kıbrıs Meselesi ve Rusya'nın
Yunanistan'ı desteklemesi, Türkiye'nin Çeçenistan Sorunu da tutumu.
Binaenaleyh, Ekonominin Rus-Türk ilişkilerinde köşe taşı rolü oynadığını söyleyebiliriz,
zira Türkiye Rusya'nın en büyük yedinci ticari ortağıdır, Rus Turistlerin birinci yöneldiği yerdir,
Gazprom Şirketinin Almanya'dan sonra ikinci pazarıdır, ve Rusya ,Türkiye'nin en büyük ikinci
ticari ortağıdır .
Rus-Türk İlişkileri Siyasi pragmatizmin örneği olarak görülmektedir, zira iki ülkenin bazı
konularda farklı düşünmesine rağmen, bu farklılık genel olarak ilişkilerini etkilememiştir,
ancak iki ülke İlişkileri,Siyasi coğrafya gerçekleri ve onlarca yıllık güvensizlik ortamına
mahkum kalacaktır.
1- Ankara'nın Moskova'ya yönelme tarihi :
Tarihsel olarak, bu yöneliş Türkiye'nin Rusya'ya ilk yönelişi değildir, Sovyetler birliğinin
Mustafa Kemal ATATÜRK 'e desteğini geçerek farklı örnekler bulabiliriz, örneğin : Adnan
MENDERES,Bülent ECEVİT, Süleyman DEMİREL,ancak ilişkilerin en sıcak ve uzun olduğu
dönem, Adalet ve Kalkınma partisinin 2002 yılında iktidara gelmesiyle başlamıştır .
Bulunduğumuz yüzyılın ilk on yılında, Rusya ve Türkiye dünya sisteminde daha büyük rol
almaya çalıştı, ancak batının bu isteği reddetmesi algısı, onları hayal kırıklığına uğrattı . ve
3
Ortaklıklarında en büyük etken , 2002 de Erdoğan'ın iktidara gelmesi, ve Rusya'nın Sovyetler
birliğinin dağılmasından sonra, Türk sınırlarından uzaklaşmak zorunda kalmış olmasıdır .
Ekim 2015'te Rus uçağının düşürülmesinden sonra, Ağustos 2016'da gerçekleşen Türkiye
Cumhurbaşkanı'nın St.Petersburg ziyareti, yoğunu ilgiyle takip edildi, zira bu ziyaret, başta her
iki tarafın zorda olduğu Suriye meselesi olmak üzere, farklı alanlarda çalışma imkanları
sunmuştur .
Soğuk savaş kalıntıları, (kafkaslarda, Ukrayna, Ermenistan ve Azerbaycan, Balkanlarda
Kosova, Kıbrıs, ve son olarak Suriye) meselelerinde derin anlaşmazlıkların olması,iki ülkeyi
Siyasi anlaşmazlıkları bir tarafa bırakıp, Ekonomi'ye odaklanmaya sürükledi .
2- Türk-Rus yakınlaşmasının dayanakları
Büyük siyasi oluşumların yakınlaşma veya uzaklaşmaları, keskin dönüşler temelinde değil,
sekmeli ve yere basan adımlarla ilerler, işbirliğiyle başlar, tekamül eder, ve sağlam ittifakla
sonuçlanır.
Bu bağlamda, her iki Lider -Erdoğan ve Putin- Siyasi Coğrafyadan başlamaktan çekinmiyor.
zira Putin, her Rus lideri gibi Doğu Avrupa ve kafkaslarda Rusya için tampon bölgeler
oluşturma zorunda olduğunu biliyor, aynı zamanda Erdoğan, Avrupa'da nüfuz sahibi
olabilmek için, Ortadoğu'da önemli bir güç olması gerektiğini biliyor, ve her iki lider, Batının
her ikisine de kuşkuyla yaklaştığını ve kendisini onlardan uzak konumlandırdığını görüyor ve
rahatsızlık duyuyor. Her iki taraf, ilişkilerinin tekrardan restore edilmesinin ve karşılıklı
pragmatizmin faydasını ve ehemmiyetini çok net bir şekilde idrak ediyor. Çıkar politikaları,
müttefikleri ayırır, ve düşmanları bir araya getirir.
4
A. Rusya'nın dayanakları
Rusya'nın batıyla (Avrupa ve ABD) olan ilişkileri, Sovyetler birliği sonrasında en kötü
dönemini yaşıyor, Ukrayna sorunu, bu gerginliğin fitilini ateşleyen en önemli faktör olmuştur,
nitekim Rusya'nın Ukraynalı ayrılıkçıları desteklemesi, ve Kırım yarım adasını ilhak etmesi
batılı güçlerde eşi görülmemiş boyutta Rusya'yı cezalandırma arzusu uyandırdı, ve batılı
güçlerin Rusya'ya karşı ekonomik savaşı, Rus ekonomisini boğma aşamasına getirdi, Bundan
ötürü, Rusya'nın Türkiye ile yakınlaşmasının dayanakları çoğalıyor :
* Türkiye, Rusya'nın Karadeniz'den Akdeniz'e açılan deniz kapısıdır, bu kapı Rusya için can
damarıdır .
* Moskova, Ankara'ya hem ekonomik nefes alanı, hem de 2014 Ukrayna krizinden sonra
batılı güçlerin uyguladığı ağır ekonomik ambargoların etkisini azatlamak için stratejik bir
kurtulma kapısı olarak bakıyor, zira Türkiye bu ambargoları uygulamayacağını ilan etmişti, öte
yandan, Türkiye, Rus doğal gazını Avrupa'ya taşımakta ortak olması, özellikle Avrupa'nın
(güney akımı) gibi önemli enerji projelerinin başarısız olmasından sonra daha fazla
ehemmiyet kazanmıştır .
* Putin, Türkiye'nin uluslararası güçlerin dengelerini etkilemekte çok sınırlı imkanlarının
olduğunun farkında, ancak Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan boşluğu lehine kullanmak
istediği gibi, ABD'nin Rusya çevrelemek ve etki coğrafyasını sıkıştırmak istediği, Ukrayna,
Romanya ve caydırıcı füze kalkanı projesine, Türkiye'nin de katılmasını engellemeyi
amaçlıyor, nitekim bu planlar batının Rusya ile son üç yüz yıldır tarihinin bir gerçeğidir.
Bunlara ilaveten, Putin, Türkiye'nin (Kürt meselesi gibi) Milli güvenliğini ilgilendiren
konularda dahil, hiç bir isteğine olumlu yanıt vermeyen ABD ile aralarında oluşan güven
bunalımını kullanıyor .
Öte yandan, Rusya, Türkiye'nin stratejik çevresinde tamamen kuşatıldığını görüyor, ve
Ankara, sadece nüfuzunun değil, stratejik çevresindeki siyasi ilişkilerinin de tehlikeye girdinin
farkında olduğunu biliyor, dolayısıyla Putin, Batı başkentlerine mesaj veriyor, ambargo ve
yaptırımlara rağmen, batı bloğunu delebildiğini gösteriyor .
* Moskova'nın stratejik yaklaşımına göre Türkiye, Putin'in Hayalindeki Sovyetler birliği
sonrası Rusya nüfuz alanı Avrasya'da çok kritik bir konuma sahip, zira Türkiye'nin Orta Asya
5
halklarıyla etnik,inanç ve tarihi ortaklığı vardır, bu müşterekler, endişe veren farklı ve İslami
bir gelecek tasavvuru oluşturabilir korkusu var, özellikle Moskova'da Türkiye'nin Ruslarca
aşırıcı sayılan bazı Kırım Tatar örgütlerini desteklediği yönünde yankılardan sonra .
* Rusya, 15 Temmuz 2016 Darbe girişiminden sonra, bazı konularda endişelerinin
giderildiği, ve Rusya'nın öngördüğü bölgesel nüfuz paylaşımına ortak edildiği takdirde,
Türkiye'nin ortaklığa daha yatkın olabileceğini düşünüyor, bu durumda Türkiye - bazı
yüzeysel değişiklikler yaparak- Suriye'de emrivaki durumunu kabul edecektir, ve aynı durum
diğer ihtilaf alanları olan, İran, Irak, Doğu Avrupa, Karadeniz ve Doğalgaz transferi içinde
geçerlidir.
* Moskova, Suriye rejimine karşı olan uluslararası koalisyonu delebilmek için, Türkiye
kapısını aralamak peşinde, her iki ülkenin Suriye konusunda tutumlarının çok farklı olmasına
rağmen, yinede Türkiye ile ortak zemin yakalamaya çakışıyor, nitekim Türkiye hala Esed'in
gitmesine ısrar ediyor, Suriye kuzeyinde tampon bölge istiyor, ki bunlar Moskova'nın
kesinlikle reddettiği isteklerdir, zira Esed konusunu sonraki dönemlere ertelemek
amacındadır.
Moskova, Suriye muhalefetine en büyük etkisi olan ve Suriye sahasında bölgesel gücün
Türkiye olduğunu bilmektedir, zira Suriye ile 900 kilometreye varan bir sınırı var, aynı
zamanda sahada aktif İslami guruplarla İlişkileri var
B. B- Türkiye'nin dayanakları
İki lider -Putin ve Erdoğan-, Aralarındaki anlaşmalar ışığında, tehdit dilinin yerine
pragmatik bir dil kullanmaya başladı, ve defalarca görüşme ve telefon konuşmaları
gerçekleştirdiler, belki de bu anlaşmaların arka perdesinde üç ana neden vardır : birincisi,
Türkiye ve batı (ABD ve Avrupa) İlişkilerinin sıkıntılı dönemden geçmesi, nitekim Türkiye,
batının Suriye politikasından çok rahatsız oldu, özellikle Kürt Suriye Demokratik Güçlerine
olan destek, ikincisi, Rus-Türk ilişkilerinde en önemli faktör olan Ekonomik boyut, üçüncüsü,
Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahale etmesi, bu ülkede yeni bir denklem oluşturdu, Ve
Türkiye'nin , Suriye'de güç dengelerini ve bölgesel yaklaşımları göz önünde bulundurarak,
yeni durumla ilişkide olmanın faydalı olacağı düşüncesi .
6
* Ankara, özellikle Arap baharından sonra yaşanan bölgesel ticari durgunluk, ve
uluslararası ekonominin durgunluğu neticesinde ve turizm sektöründe yaşanan sıkıntılar
nedeniyle, Moskova ile stratejik ve zorunlu yakınlaşmasını ekonomik zararlarını giderici
unsur olarak görmektedir. Artan ticari İlişkiler, artarak devam eden Rus turist akımı, enerji
güvenliği ve uluslararası enerji lojistik projelerinde yüksek düzeyde koordinasyon, ticari
kayıpların giderilmesinde önemli unsurlardır.
Öte yandan, Ankara'nın Moskova'yla ortaklığından beklediği ekonomik gelir, bu ülkeye
açılmasının temel nedenlerindendir, zira Rusya Türkiye'nin enerji güvenliği denkleminde çok
önemli bir konumdadır.
Uçağının düşürülmesi sonrası Rusya'nın Türkiye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımlar
neticesinde, turizm, inşaat, gıda ihracatı gibi bazı Türk ekonomi sektörleri negatif bir şekilde
etkilenmiştir. Türkiye'nin bu yaptırımlar sonucu kayıpları 10 milyar doları aşmıştır, nitekim
Rus turistlerin sayısı 80% oranında gerilemiştir, buna ilaveten, Türkiye'nin Rus doğalgazına
olan ihtiyacı çok büyüktür, zira ihtiyacı olan doğalgazın 70% oranını Rusya'dan karşılıyor, ve
bu konu Türkiye için siyasi, ekonomik, ve sosyal düzeylerde hayati bir öneme sahiptir. Çünkü
Türkler Rus doğalgazı taşıma borularının topraklarından geçmesi durumunda, Avrupa'ya Rus
doğalgazı satımında önemli bir aracı olacaklarına yatırım yapıyordu .
Türk-Rus ilişkilerinin normalleşmesi, Ankara'yı çeşitli konularda yalnız bırakan batılı
müttefiklere daha fazla baskı uygulama konusunda faydılar sağladı, zira Türkiye'nin batıya
olan güvenini sarsan farklı etkenler oldu, bunlardan bazıları : batılı güçler Türkiye'de başarısız
darbe girişimine cılız tepkiler vermişti, ABD'nin Kürdistan İşçi partisine destek veren Suriye
yaklaşımı, Avrupa birliğinin Türkiye'nin birliğe katılım sürecinde gösterdiği isteksizlik, mülteci
anlaşmasında verdiği sözleri yerine getirmemesi, ve Türk vatandaşları için Vize uygulamasını
kaldırmaması (Şengen birliği), NATO'nun Rusya ile yaşanan krizde verdiği cılız destek, Ve
müttefiklerin füze savunma sistemi kurulmasına destek vermemesi, ve aynı zamanda bu
alanda bir Çin şirketiyle varılan anlaşmayı iptal etmesi için baskılar uygulaması .
* Rakka şehrinden (Daeş) Örgütünü kovma operasyonunun en kritik dönemine girmesiyle
birlikte, Türkiye Milli güvenliğini koruma hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlıyor, özellikle
Rusya'nın müttefiki Beşar Esed'in nüfuzunu arttırmaktan başka bir şey düşünmediği, ve
7
ABD'nin, Türkiye'ye sırt çevirerek tarihi düşmanı olan Kürdistan işçi partisinin Suriye kanadı
Demokratik birlik partisine güvenmesi ortamında.
* İki ülke arasında (iş ve ekonomi) meselelerinin ötesinde, uluslararası dengeleri etkileyici,
mega projelerin fikirleri ortaya çıktı, örnek olarak Türk topraklarında elektrik üretmek amaçlı
Rus nükleer santrallerinin inşası düşüncesi, böyle bir projenin -gerçekleşmesi durumunda-
Rusya ve Türkiye İlişkilerini stratejik ortaklık boyutuna taşıyacaktır.
Ancak daha önemli ve dikkat çeken proje, Türk Akımı adıyla bilinen, Rus doğalgazını Türk
toprakları üzerinden borularla Akdeniz'e taşıma projesidir .
Öte yandan, stratejik boyutları olduğu için, bu güne kadar ortaya atılan fikirlerin en önemli
ve en kritiği, Rusya'nın Türk ordusuna füze savunma sistemi kurma önerisidir, zira bu proje
Türkiye ve NATO arasında en hassas konulardan birisidir, ve NATO, Türkiye'nin (Patriot)
dışında farklı bir füze savunma sistemini kullanmasına şiddetle karşı çıkıyor .
Rus-Türk yakınlaşması, 15 Temmuz 2016 da Erdoğan'ı iktidardan indirmeyi amaçlayan
askeri darbe girişimi sonrası, Ankara'nın batıyla olan derin krizi açısından anlaşılabilse de,
mesele daha geniş stratejik boyutludur, zira uluslararası jeopolitiği Asya'ya kaymaktadır, ve
Türkiye böyle bir durumda, ABD,Çin, ve Rusya gibi üç süper gücün yarıştığı çok komplike
uluslararası bir denklemin içine giriyor. Rusya, Putin döneminde, sovyetler birliği sonrası geçiş
hükümetlerinde var olan Avrupa hayallerinden vazgeçerek, Asya'da varlığını pekiştirmek
suretiyle, bu pozisyonunu yeni uluslararası oyun kurallarında göre kullanmayı amaçlıyor .
Türkiye ise, Avrupa hayalinden vazgeçmek zorunda kaldığı takdirde, yeni Asya alanında yerini
alma yönünde ilerleyecektir .
Her iki lider, Putin ve Erdoğan, geçtikleri bu kriz döneminde birbirini kurtarıcı olarak gördü,
ve siyasi ve ekonomik çıkarlar kesişti, bazı gözlemciler bu yakınlaşmanın ihtilaflı konulara
olumlu şekilde yansıyacağını düşünse de, böyle gelişme beklenmemektedir, zira Türkiye
NATO üyesi, ve Rusya ile olan yakınlaşması batılı müttefiklerine baskı uygulamak amaçlıdır,
ve aynı şekilde, Türk-Rus stratejik İlişkileri iki ülkenin karşılaştığı dönemsel krizler üzerine inşa
edilemez, zira Batı için, Türkiye hala stratejik bir zorunluluktur, ve hiç bir şekilde Rusya-
Türkiye stratejik ortaklığına izin müsaade edemez.
8
Binaenaleyh, Rusya-Türkiye stratejik ortaklığından bahsedemeyiz, ancak Sukhoi uçağının
düşürülmesinden sonra, iki ülke arasında oluşan gergin ortama bakılırsa, gelinen barış
ortamının aralarındaki bazı sorunların çözümü konusunda umut vermektedir.
3- Suriye meselesinde Rusya-Türkiye anlaşmalarının sınırları .
Rusya'nın Suriye'de askeri müdahalesi, Türk dış politikasını farklı düzeylerde sıkıntıya
sokmultur, zira Suriye kuzeyinde Rus askeri gücünün varlığı, bölgede uzun vadeli Jeostratejik
değişimlerin güçlü bir uyarısıdır, buna ilaveten, Rus müdahalesi Türkiye'nin Esed rejimini
devirme konusunda hayal kırıklığı yaratmış, ve Suriye kuzeyinde uçuşa yasak güvenli bölge
oluşturulması düşüncesini zora sokmuştur.
Türkiye'nin, başta Lazkiye kırsalı olmak üzere, sahada Suriye-Rusya ilerlemesini frenlemek,
ve Cerablus'tan Akdeniz'e uzanan şeritte tampon bölge oluşturmanın altyapısını hazırlamak
için, Ekim 2015 Rus uçağını düşürmesi, aksi yönde sonuçlar yarattı, zira olaydan sonra Rusya,
Türkiye'nin Rus kırmızı çizgisini aştığını öne sürerek, Suriye'de tüm kırmızı çizgileri çiğnedi ve
hedefleri çoğaltarak vurmaya devam etti. Nitekim bu olaydan sonra ilk defa Rus uçakları Türk
sınırlarına çok yakın bölgeleri bombaladı, ve Afrin bölgesinde Türkiye'nin desteklediği
muhalefete karşı kullanmak için Kürt Savunma Güçlerine yardım elini uzattı.
İki ülkede, projesinin anahtarı Suriye kapısı olduğunun farkında, ve ikisi de projesini
diğerinin engellemesi durumunda gerçekleştiremeyeceğinin farkında, bu sebeple, 2015
sonları yapılan ve Suriye meselesinin ele alındığı Viyana görüşmelerinde, anlaşma zeminini
yakalanmaya çalışıldı, zira görüşmeler, ihtilafların konuşulması ertelenerek, fikir birliği
çerçevesinde, direkt Suriye'nin geleceğini görüşme fırsatı vermiştir, bahsi geçen ihtilafların en
önemlileri : geçiş döneminde Beşar Esed'in geleceği, terör örgütlerinin ve ılımlı muhalefetin
tanımlanarak ayırt edilmesi, Suriyeli olmayan güçlerin ülkeden çıkış programı.
Moskova ve Ankara, Geçen yılın sonundan bu yana, Suriye konusunda anlaşmazlıklarını
ve farklı yaklaşımlarını göz ardı ederek, ateşkesi takip için oluşturulan komite ile, Suriye'de
işbirliği mekanizması oluşturmayı başardı.
Hiç şüphesiz ki, Türkiye farklı ülkelerle olan ilişkilerinde, gerileme ve gerginlik yaşadı, bu
gelişmeler onu rota değişimine zorladı, nitekim Rusya'dan özür diledi, İsrail'le ilişkilerini
normalleştirdi. Öte yandan, NATO'nun kendisini sıkıştırması ve nüfuz alanlarında
9
uygulamaya koymaya çalıştığı projelerle çembere alınan, ve batılı yaptırımların etkisinde
inleyen ve ekonomik zorluklar yaşayan Rusya, Suriye bataklığında boğulmak istemiyor, ve
çıkarlarını sağlayıcı bir çözümü hızlandırmaya çalışıyor. Peki bu zemin, iki ülkenin Suriye
konusunda tutumlarını değişmeye yol açabilir mi ? Ve Türkiye'nin uzlaşmaları geliştirme
çabaları başarılı oldu mu ?
Erdoğan, geçen 9 Mart ayında Moskova'da görüştüğü Putin'le uzlaşmaları geliştirmeye, ve
özellikle El Bab ve Menbiç'te yaşanan saha gelişmelerinden sonra, Fırat Kalkanı
operasyonunu -yeni bölgeleri kapsayacak şekilde- genişletmek ve Daeş’le Kürt birliklerinin
etkisini azaltmak için Rusya'dan yeşil ışık almaya çalıştı, ve ilaveten, görüşmeler siyasi çözüme
varma çerçevesinde odaklandı, Cenevre ve Astana toplantılarının sonuçları değerlendirilerek,
Moskova-Ankara garantörlüğünde gerçekleşen ateşkes anlaşmasına yeni bir ivme
kazandırılması için çalışıldı .
Erdoğan, Putin’den Kürt güçlerini Menbiç şehrinden çıkarmak için yardımlaşma talep
ederek, şehir sınırlarında çatışma çıkmaması için koordinasyonu arttırmayı önerdi, zira şehrin
etrafında, Rusya, Türkiye, Amerika, Suriye rejimi, Şii milisler, ve Fırat kalkanı güçleri
bulunmaktadır.
Türkiye'nin Suriye meselesinde birinci önceliği, çıkarları ve tehlikede olan Milli
güvenliğidir, zira Rusya ve ABD’nin desteğini alan Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) Suriye
kuzeyinde Kürt kantonları oluşturdu, Türkiye, Rusya'nın verdiği desteği çekmesini istiyor.
Diğer Taraftan,stratejik önemini Asya ve Avrupa arasında köprü rolü oynamasından elde
eden bir ülkenin, Rusya politikasına bağlı hale gelmesini dışlayan faktörler vardır, ve buna
ilave olarak, göstergeler, Ankara-Moskova arasında tam bir ittifak kurulduğuna dair bir tablo
sunmuyor, ve aynı göstergeler, Suriye meselesinin iki ülke arasında yaşanan pozitif gelişmeleri
bozamayacağına işaret ediyor.
Şüphesiz ki, Türkiye'nin 24 Ağustos 2016 da başlattığı Fırat Kalkanı operasyonu, iki lider -
Erdoğan ve Putin- arasında gerçekleşen bir takasla mümkün oldu, Rus onayına karşılık,
Türkiye Halep savaşında desteklediği guruplardan vazgeçti, ve büyük bölümünü Cerablusa
çekti .
10
Derinlemesine bakıldığında, her iki taraf, diğerini kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için
kullanmaya çalışıyor, nitekim Rusya Türkiye ile izlediği havuç politikasıyla, sınırları güvene
almayı, muhalif guruplara karşı dayanışmayı, ve Halep savaşından askeri çekilmeyi sağlamayı
amaçlıyordu, Ankara ise, Moskova ile siyasi ve ekonomik yakınlaşmanın, Suriye konusunda
tutumunu değiştirmesine ve uzlaşıya açık hale gelmesine yol açabileceğini, ve belki de
aşamalı olarak Rejimin başından vazgeçeceğini amaçlamıştır, zira Moskova, defalarca
rejimden yana olmadığını, asıl amacının, Suriye’nin toprak birliğini ve devlet yapısını
savunmak olduğunu söylemişti.
Sahada yaşanan gelişmeler, taraflar arasındaki anlaşmaların sınırlı olduğunu gösterdi, zira
Rusya, Fırat Kalkanı operasyonunun sınırlı kalmasını, ve -net olarak- El Bab önlerinde
durmasını istiyordu, nitekim Rus veya Suriye uçaklarının gerçekleştirdiği söylenen saldırıda
dört Türk Askeri ölmüştü, saldırı Rusya tarafından, operasyon için müsaade edilen sınırlarla
ilgili bir mesaj niteliğindeydi, buradan Rusya, İran ve Suriye arasında Türkiye'nin müdahale
sınırları konusunda belirli amaçlar çerçevesinde, anlaşma olduğu anlaşılıyor.
Ve kendi açısından, Türk stratejisi değişerek, Milli güvenlik ekseninde şekillenmeye başladı,
bu amaca,hem Güney Sınırlarında bir Kürt oluşumunu engellemek, hem de Fırat Kalkanı
operasyonunu Suriye'de Nüfuz sağlamaya kullanıyor.
Ancak, 7-8 Mart tarihinden Antalya’da gerçekleşen ABD, Türkiye, ve Rusya genel kurmay
başkanları buluşmasında, ABD’nin Rakka’yı Daeş terör örgütünden kurtarma operasyonunda
Suriye demokratik güçlerine güveneceği yönünde niyetini belli etmesi, Rusya'nın Şehrin
kurtarıldıktan sonra istikrarını sağlamak için rejime teslim edilmesini savunması, tarafların
Rakka operasyonunda koordinasyon sağlamasını engelledi, ancak Suriye'yi üç taraf arasında
belirli bölgelere bölme konusunda anlaşmalara varıldı, sonraki süreçte, geçen 4 Mart
tarihinde, Suriye demokratik güçlerinin, Menbiç şehrini rejime teslim etmek için anlaştığını
açıklamasıyla, Türkiye, Rusya'nın şehri rejime teslimini kolaylaştırarak, Türk nüfuzunu
azaltmaya mı çalışıyor ? sorusuyla karşı karşıya kaldı.
Bu çelişkili ortamda, Türkiye, Rusya'nın tutumundan şüphelenmeye başladı, zira ABD’nin
kendisiyle koordineli çalıştığı için, Pentagon’la Suriye demokratik güçleri arasında anlaşma
olup olmadığını biliyordur, ve buna ilaveten, demokratik birliğe bağlı Kürt milisleri, tutum ve
11
hareketlerini Rusya’dan gizlememektedir, o zaman, Rusya bu anlaşmaları Türkiye’den gizledi
mi ?
Suriye'de askeri durum, özellikle Menbiç şehri etrafı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova
görüşmelerinin konularındandı, zira Menbiç ve Rakka’nın geleceği, bölgesel politikanın ana
meselesi haline geldi.
Menbiç şehri kontrolü için yaşanan uluslararası anlaşmazlıkların devam etmesi, ve Rakka
operasyonu hazırlıkları yaklaşmasıyla birlikte, tablo daha komplike hale geliyor, zira Türkiye
Başbakan yardımcısı Numan KURTULMUŞ, ABD ve Rusya’yı, Türkiye ile PYD arasında seçim
yapmaya çağırdı :”Rusya ve ABD karar vermelidir, üç beş bin askeri olan Demokratik Birliğimi,
yoksa 80 milyon nüfuslu, istikrarlı, ve bölgenin en güçlü ordusuna sahip Türkiye’yi mi
seçecekler” .
Tablonun çok komplike olmasına rağmen,Türkiye ve Rusya'nın yerel ve bölgesel çatışmacı
taraflar üzerinde nüfuzlarının olmasından ötürü, gerçekleştiği takdirde Türk-Rus anlaşması,
Suriye dramını bitirmekte önemli rol oynayacaktır, özellikle herkese farklı düzeyde etkisi olan
bu krizin bitirilmesi konusunda uluslararası ve bölgesel bir fikir birliği varken, bu amaca daha
kolay ulaşılacaktır.
Ancak gerçek başarı bazı faktörlerin varlığına bağlıdır : birincisi, İran ve kullandığı, Lübnan,
Irak, ve Afganistanlı milislerin askeri varlığına sınır konmalıdır, ikincisi, Rusya ve İran
ajandalarının farklılık göstermeye devam etmesi, üçüncüsü, Amerika Birleşik Devletlerinin
ağırlığını koyup, anlaşmayı desteklemesi, dördüncüsü, Cenevre görüşmelerinde Siyasi geçiş
konusuna diğer konulardan fazla odaklanılması gerekmektedir, beşincisi, Suriye
muhalefetinin kendine çekidüzen vermesi, ve geleceklerinin tasarlandığı ortamda Suriyelileri
daha aktif hala getirmesidir.
12
4- Türk-Rus yakınlaşması handikapları.
Türkiye, Suriye gelişmelerine odaklandıkça, Rusya kendisi engelleyebilecek ve askeri
planlarını aksatacak durumdadır, bunu Kürt ayrılıkçıları destekleyerek, ve Suriye'de Rus askeri
varlığını pekiştirerek yapacaktır, ve aynı politikanın devamı olarak, Suriyeli Kürtleri muhtemel
müttefikler olacakları yönünde vaatler vermiş, ve Rusya’da kendilerine temsilcilik açma
imkanı vererek, Türkiye'nin askeri planlarını aksatacaktır .
.
Buna ilaveten, Rus hava kuvvetleri, Daeş terör örgütünün bölgelerini bombalayarak,
Kürtlerin ilerlemesini, ve Türk sınırına yakın bölgeleri (Ayn El Arap Kobani, Afrin, Fırat batısı)
ele geçirmesine yardımcı olmuştur.
Rus nüfuzunun, Türkiye'nin arka bahçesi olarak değerlendirilen, Karadeniz,kafkas ve
büyük Ortadoğu bölgelerinde artması, Türk nüfuzunun azaldığını gösteriyor, Bu nedenle,
Ankara-Moskova arası Gerçek bir ortaklık beklenmemektedir.
Türk-Rus yakınlaşmasının devamlılığını engelleyen farklı handikaplar vardır,
En önemlileri :
A. Türkiye'nin Stratejik Konumu :
Her ülkenin stratejik konumu, ve çevresindeki tehlikeler, onlarca ve belki de yüzlerce yıla
dayanan tarihi tecrübelere oluşmaktadır.
Buradan yola çıkarak, Rusya, İran, Ermeniler, Yunanistan, ve Kürtler, Türkiye'nin dönemsel
olmayan, stratejik tehdit kaynaklarıdır diyebiliriz .
Binaenaleyh, Türkiye'nin Siyaset, Medeniyet, ve Güvenlik seçimleri, kendisine Demokrasi
ve yasalar alanında, Şangay Örgütünün, Pekin, ve Moskova'nın veremeyeceği kazanımlar
sağlamıştır.
Bu seçim kendisini karşılaştığı tehlikelere karşı korumaktadır, ve aynı zamanda Batının İran
ve Rusya'ya karşı mücadelesinde elini güçlendirmektedir, zira Türkiye'nin, Batı ve ABD’ye
karşı, Rusya ve Şangay örgütüne yönelmesi, ve köklü bir rota değiştirmesi ihtimali çok
13
düşüktür, böyle bir değişim, önemli tehlikeler barındıran çok ciddi bir stratejik karar
gerektirmektedir.
B. Nüfuz bölgeleri çakışması
Türkiye ve Rusya'nın, Karadeniz, Ortadoğu'nun bazı bölgeleri, Kafkaslar, ve orta Asya
bölgelerinde çakışan nüfuz alanları vardır, kritik siyasi ve coğrafi dönemlerde, Ortadoğu
bölgesi her iki taraf için karşı karşıya gelme alanı olmuştur, ve Türkiye'nin, gerek Çeçenistan
muhalif gurupları desteklemesi, gerekse Rusya Güney'inde Türkçe konuşan ülkelerle
(Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan)ilişkilerini güçlendirmesi,
Rusya'nın her zaman kuşkuyla yaklaştığı gayretler olmuştur, ve bu tabloya Ermenistan-
Azerbaycan arasındaki çatışma eklenmektedir, zira Rusya müttefiki ve toplu güvenlik
antlaşması örgütünde ortağı olan Ermenistan'ın yanında, Türkiye ise Azerbaycan'ın yanında
yer almaktadır. Rus (Moskova feskiko mesmolets) gazetesinin 24 Mart 2017 tarihli sayısında
yayınlanan (Putin-Erdoğan arasında ciddi anlaşmazlık belirtileri) başlıklı makalede şu
cümleler geçiyordu
“Türkiye 18 Mart tarihinde, Kırım yarım adasının Rusya'ya ilhak edilmesini tanımayacağını
ilan etti, ve Türk asıllı Tatar halkına destek vermeye devam edeceğini açıkladı”, ve öte
yandan,Astana’da Rusların moralini bozacak bir gelişme yaşandı, zira Suriye muhalif gurupları
Astana'da gerçekleşen görüşmelerin üçüncü turuna, Türkiye'nin desteğiyle katılmadı”. Şu ana
kadar, Putin Türkiye ile ilişkilerin yolunda olduğunu göstermeye çalışıyor, ancak durum
göründüğü gibi değil, ve iki ülke arasında fitiller her an ve en basit gerekçeyle ateşlenebilir
durumda.
C. Türkiye'nin NATO üyesi olması
Türkiye, soğuk savaş döneminde, Atlantik ittifakının Sovyetler birliğine karşı bir mücadele
alanıydı, ve Ruslar Türkiye'nin uçaklarını düşürmekle, bir atışta çok amaca varmak istediğini
anladı, birincisi Putin'e karşı manevi bir darbe uygulamak, ve sonra Moskova'yı Suriye alanını
aşan bir cepheye çekmek, ve en önemlisi, NATO'yu Yeni bir pozisyonla karşı karşıya koyarak,
14
Erdoğan'ın kurmayı planladığı Cerablus’tan Akdeniz'e kadar uzanan güvenli bölge
düşüncesini kabul etme noktasına getirmek.
D. Rus'ların Türkiye'nin güvenli bölge projesini sabote etmesi
Türkiye, Suriye sınır bölgelerine kurmayı planladığı tampon bölge projesinde başarılı
olamadı, ancak Rusya, (S300) ve (S400) füze savunma sistemlerini Suriye topraklarında
kurarak, ve savaş uçaklarını Suriye Sahasında faaliyete geçirerek, bu tampon bölgeyi kendi
Lehine kurmuş oldu.
Bu durumu, Afrin'de konuşlanan Rus askeri birlikleri komutanı Andrey Volkof açık bir
şekilde ifade etti, Rusya'nın askeri varlığının bölge için çok önemli olduğunu söyleyen Volkof,
, şöyle devam etti : “Rus bayrağının herkes tarafından görünürde olması için buradayız, ve
herkesin Suriye hükümetini ve silahlı güçlerini desteklediğimizi bilmesini istiyoruz, bu
bölgede varlığımız, sınır bölgelerinin güvenini sağlamak içindir”.
E. Türkiye'nin, Rusya'nın Kürt'lerle ilgili duruşundan kuşkulu
olması .
Şimdi, Türkiye arzularının bir kısmını elde ettikten sonra, ve ciddi manada diplomatik ve
askeri planda gözden geçirilmesi gereken Rakka büyük savaşına ramak kala, “Özgür Ordu” ve
arkasında İran milisleri ve Suriye demokratik güçleri olan “ Suriye rejim güçleri” ‘nin, Rusya
ve Türkiye'nin büyük güçleri dikkat almadan gerçekleştirdikleri ittifakı yeniden ele almadan,
bir arada ve aynı cephede kalması mümkün görünmemektedir,
Bu gelişmeler, Özellikle Kürt-Rus ittifakından yeniden bahsedilmeye başlandığı bir
dönemde yaşanıyor, ve Rusya'nın Türkiye ile ilişkileri tekrar düzeltmeden önceki, halkların
demokratik partisi (HDP) liderini karşılaması, eski defterlerin yeniden açıldığını, ve Kürt
kağıdının seksenler ve doksanlar da soğuk savaş dönemlerinde olduğu gibi NATO doğusunu
vurmaya kullanılacağını göstermektedir.
15
Rusya'nın son dönemde, Afrin bölgesinde Rus silahlı güçlerini konuşlandırması, ve “Suriye
Demokratik güçleri” ile Türk silahlı güçleri ve “Özgür Suriye Ordusu” arasında muhtemel bir
çatışma çıkmasını engellemesi, Kürt emellerine sıcak baktığını göstermektedir.
Türkiye dışişleri bakanlığı sözcüsü Hasan Müftü oğlu, 22 Mart tarihinde yaptığı
açıklamada, “dışişleri bakanlığının, Kürt milislerinin kontrolünde olan bölgeden ateş edilerek
bir Askerin ölümü sonrası, Rus maslahatgüzarının bakanlığa çağırıldığını”. Ve “
maslahatgüzarın bölgede ateşkesin murakabesinden Rusya'nın sorumlu tutulduğu için
çağrıldığını” ve ekleyerek “ Türk yetkililerin maslahatgüzara, bölgede Rus ordusundan
birliklerin bulunmasına Türkiye'nin tutumunu aktardıklarını” söyledi.
5- Türkiye kayıp zamanda oynuyor
Rusya'nın Türklerden (rüya) niteliğindeki beklentisi, Türkiye'nin duruşunda değişiklik
yaparak, Anadolu'yu NATO ittifakından Avrasya projesine kaydırmasıdır, ancak bu tarzda
değişiklik, soğuk savaş esnasında görüldüğü üzere,konumunun gereksinimleriyle
çakışmaktadır, ve buna ilaveten, bu türden stratejik, ABD ve Batıyı karşısına alan bir kararın,
Türkiye tarafından tarihi bir karar gerektirdiği kesindir.
Ve anlaşılıyor ki, Erdoğan Doğu bloğuna kaymak istese de, uluslararası dengeler kendisini
engelleyecektir, zira kendisi bir bölgesel aktör olarak, uluslararası kutuplara karşı hareket
sınırlarını ve imkanlarını çok iyi bilmektedir, ancak batıya bazı mesajlar göndermek istiyor, ve
aynı zamanda Rusya ile yakınlaşmanın Suriye'de Türkiye'nin manevra alanını genişleteceğine
inanıyor. .
16
Sonuç
Rus ve Türk projelerinin her biri diğerinden bağımsızdır, Kafkasya ve bazı Ortadoğu
bölgelerinde temas ve sürtüşme noktaları olsa dahi tamamen örtüşme veya çatışma zorunda
değiller, zira her iki projenin karşında olan tehlikeler birin diğerinin karşısında olmasından
kaynaklanmıyor, ve iki tarafın liderlerini bu gerçeğin bilincindedir. Her iki projenin önündeki
gerçek tehlike, iki ülkenin müşterek rakibi olan batıdan (Avrupa ve ABD) kaynaklanmaktadır.
Batının korkusunun temelinde Ankara ve Moskova'nın stratejik bağımsızlığa kavuşması ve
sahip oldukları potansiyel güçleriyle iki karar merkezine dönüşmesidir : Rusya'nın stratejik
enerji rezervi ve büyük askeri gücü, ve Türkiye'nin sahip olduğu tarihi, coğrafi, ve jeopolitik
gücü, ve ek olarak genç ve hırslı ekonomisi.
Geçen aylar zarfında, Türk Rus- ilişkileri çekişmeli süreçlerden geçti, ve belli ki netleşmesi
Yeni Amerikan yönetiminin Ortadoğu politikasının açıklanmasıyla birlikte ortaya çıkacaktır, o
zamana kadar, Türk-Rus Yeni dönem ilişkileri iki liderin –Putin ve Erdoğan- pragmatik
düzeylerini ortaya çıkaracaktır, zira pragmatizm girişken çıkarlarının gerçekleşmesi için bir
kapıdır.
Çok doğal olarak, Moskova Erdoğan'dan kazanabileceği en yüksek siyasi ve ekonomik, ve
hatta jeopolitik kazanımları elde etmeye çalışacaktır, zira Ruslar Türkiye Cumhurbaşkanının
–özellikle başarısız darbe girişimi sonrası- elinin eskisi kadar güçlü olmadığını düşünüyorlar.
Ve belki de, Türk-Rus ilişkilerinin geleceğin “Türkiye-batı ilişkileri bozuldukça, Ankara
Moskova yakınlaşması artar” formülüne bağlı olacaktır.
Ve akılda kalan soru : Rusya'yla ortaklık ve orta Asya’ya yönelim, Türk devletinin stratejik
bir dönüm noktası olabilir mi ? Yoksa durum, Türkiye'nin özellikle Kürt meselesinde yaşanan
gelişmelerden sonraki milli güvenliğinin gereksinimlerinden yola çıkarak, dönemsel ve
taktiksel adımlardan ibaret mi kalacak ?