“liste usulü nispî temsil sisteminde ‘tek İsimli’ seçim Çevreleri: türkiye (tek)...

25
1227 LĐSTE USULÜ NĐSPÎ TEMSĐL SĐSTEMĐNDE “TEK ĐSĐMLĐ” SEÇĐM ÇEVRESĐ: TÜRKĐYE (TEK) ÖRNEĞĐ * A. Ersoy Kontacı ∗∗ I. Seçim Olgusundan Seçim Sistemlerine Kelime anlamıyla “seçim”, birden fazla alternatif içinden birinin veya belli bir grubunun iradî olarak benimsenmesini ifade eden bir kavramdır. Ancak, hiç kuşku yok ki, demokratik değerler dizisi (paradigma) içinde konumlanan anayasa hukuku anlamında seçim, bu geniş ve günlük kullanımdan uzaklaşan ve daha dar ve teknik bir anlatıma yönelen bir içeriğe sahiptir: “Yönetilenlerin, yönetenleri belirlemesiyle sonuçlanan bir usuller, hukukî ve maddi işlemler bütünü”ne. 1 Ne var ki, bu tanım da hâlen çok geniş bir içeriğe sahip olup söz konusu alanda yürütülecek çalışmalar açısından daha net bir belirleme yapma ihtiyacını ortadan kaldırmamaktadır. Gerçekten de, seçimlerin yürütülmesi için sorumluluk üstlenen kamu görevlilerinin tayini ve bunların statülerinin tespiti, seçme hakkının kapsamının ve seçilme yeterliliğinin koşullarının saptanması, temsilci sayısının ve seçim çevrelerinin belirlenmesi, seçim sürecindeki propaganda ve bilgilendirme imkânlarının düzenlenmesi, seçimin idaresi ile bu süreçte ortaya çıkacak uyuşmazlıkların yargısal yollarla çözümü; hatta daha ileri giderek söyleyecek olursak, oy vermede kullanılan kâğıtların temini, bastırılması, dağıtımı ve/veya aynı amaca tahsis edilen teknolojik alt yapının oluşturulması ve idaresi hep bu geniş çerçevenin içinde kendilerine yer bulan unsurlardır. Kısacası, anayasa hukuku anlamında “seçim”den ve bunun uygulanması için kurulan bir “sistem”den söz edildiğinde; seçim sürecinin başlamasından tamamlanmasına kadar geçen sürede görev alan tüm kişi ve kurumlar ile bu süreçte yapılan tüm idarî, siyasî ve yargısal işlemler, anılan sistemin kapsamı * Bu makale hakem incelemesinden geçirilmiştir. ∗∗ Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 1 COTTERET, Jean-Marie ve Cladue EMERI, Seçim Sistemleri, Çev. Tanju GÖKÇÖL, Gelişim Yayınları, Đstanbul 1975, s. 11.

Upload: ankara

Post on 03-Dec-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1227

LĐSTE USULÜ NĐSPÎ TEMSĐL SĐSTEMĐNDE “TEK ĐSĐMLĐ” SEÇĐM ÇEVRESĐ:

TÜRKĐYE (TEK) ÖRNEĞĐ*

A. Ersoy Kontacı∗∗∗∗∗∗∗∗

I. Seçim Olgusundan Seçim Sistemlerine

Kelime anlamıyla “seçim”, birden fazla alternatif içinden birinin veya belli bir grubunun iradî olarak benimsenmesini ifade eden bir kavramdır. Ancak, hiç kuşku yok ki, demokratik değerler dizisi (paradigma) içinde konumlanan anayasa hukuku anlamında seçim, bu geniş ve günlük kullanımdan uzaklaşan ve daha dar ve teknik bir anlatıma yönelen bir içeriğe sahiptir: “Yönetilenlerin, yönetenleri belirlemesiyle sonuçlanan bir usuller, hukukî ve maddi işlemler bütünü”ne.1

Ne var ki, bu tanım da hâlen çok geniş bir içeriğe sahip olup söz konusu alanda yürütülecek çalışmalar açısından daha net bir belirleme yapma ihtiyacını ortadan kaldırmamaktadır. Gerçekten de, seçimlerin yürütülmesi için sorumluluk üstlenen kamu görevlilerinin tayini ve bunların statülerinin tespiti, seçme hakkının kapsamının ve seçilme yeterliliğinin koşullarının saptanması, temsilci sayısının ve seçim çevrelerinin belirlenmesi, seçim sürecindeki propaganda ve bilgilendirme imkânlarının düzenlenmesi, seçimin idaresi ile bu süreçte ortaya çıkacak uyuşmazlıkların yargısal yollarla çözümü; hatta daha ileri giderek söyleyecek olursak, oy vermede kullanılan kâğıtların temini, bastırılması, dağıtımı ve/veya aynı amaca tahsis edilen teknolojik alt yapının oluşturulması ve idaresi hep bu geniş çerçevenin içinde kendilerine yer bulan unsurlardır. Kısacası, anayasa hukuku anlamında “seçim”den ve bunun uygulanması için kurulan bir “sistem”den söz edildiğinde; seçim sürecinin başlamasından tamamlanmasına kadar geçen sürede görev alan tüm kişi ve kurumlar ile bu süreçte yapılan tüm idarî, siyasî ve yargısal işlemler, anılan sistemin kapsamı * Bu makale hakem incelemesinden geçirilmiştir. ∗∗ Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi 1 COTTERET, Jean-Marie ve Cladue EMERI, Seçim Sistemleri, Çev. Tanju GÖKÇÖL, Gelişim Yayınları, Đstanbul 1975, s. 11.

1228

içine girmektedir. Bununla birlikte, anayasa hukuku ve siyaset bilimi yazınında “seçim sistemleri” denildiğinde genellikle anlaşılan şey, yukarıda çizilen bu geniş çerçeveye değil; ama daha dar kapsamlı ve teknik bir sürece denk düşmektedir: “Seçimde kullanılan geçerli oyların seçim sonuçlarına dönüştürülmesinde başvurulan yöntemler ve teknikler bütünü”ne.

“Seçim” ve “seçim sistemi” terimlerine ilişkin bu farklı içerikleri birbirinden ayırt edebilmek amacıyla bugüne kadar çeşitli kavramsal çerçeve önerilerinin ortaya atıldığı görülmektedir. Bu öneriler arasında Türk yazınında en yaygın olarak benimsenen ve kullanılan model; “dar” ve “geniş” anlamda seçim sistemleri ayrımıdır. Bu anlatımda “geniş anlamda seçim sistemi”, konuyla ilgili düşünülebilecek tüm düzenlemeleri içine alan bir çerçeve kavram olarak önerilirken; “dar anlamda seçim sistemleri” ise, seçmenlerin oylarını kullanmasında ve bu oyların seçim sonuçlarına dönüştürülmesinde başvurulan yöntem ve teknikleri karşılamaktadır.2 Seçim sistemi kavramının içeriğine ilişkin bu farklı belirlemeleri vurgulamak üzere, dar anlamda seçim sistemleri yerine “seçim formülleri” kavramının önerildiği örneklere de rastlanmaktadır.3

Seçime ilişkin düzenlemeler arasından belli bir grubu vurgulama ve bunlar ile geri kalan kısımlar arasına net bir çizgi çizme çabası, konuya ilişkin yabancı kaynaklarda da gözlemlenmektedir. Anılan kaynaklarda bu yönde dile getirilen çeşitli öneriler arasında en açıklayıcı olanlardan biri, “seçim sistemleri” (electoral systems) ile “seçime ilişkin düzenlemeler” (electoral regulations) ayrımıdır. Söz konusu ayrımda “seçim sistemleri”, yukarıda “seçim formülleri” veya “dar anlamda seçim sistemleri” olarak ifade edilen kategoriye denk düşmekte ve temsilî bir meclis için ne şekilde oy kullanılacağını ve kullanılan bu oyların söz konusu meclisteki sandalyelere nasıl dönüştürüleceğini belirleyen yöntemleri karşılamaktadır. Buna mukabil, “seçime ilişkin düzenlemeler” kavramı ise, yukarıda “geniş anlamda seçim sistemi” olarak tanımlanan kategoriye karşılık gelmektedir.4 Konu hakkındaki kavramsal kargaşanın önüne geçebilmek amacıyla, yukarıdaki ayrımda “seçime ilişkin düzenlemeler” olarak ifade edilen kategoriyi karşılamak üzere “seçim yasaları” (electoral laws) ibaresinin 2 Anılan kavramın kullanıldığı ve ayrıntılı olarak tartışıldığı bazı kaynaklar için bkz. TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim, Seçim Sistemleri ve Anayasal Tercih”, Anayasa Yargısı, C. 23, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 2006, ss. 76-77; TEZĐÇ, Erdoğan, Seçim Sistemleri, Filiz Kitabevi, Đstanbul 1967; ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s. 270; DAVER, Bülent, “Seçim Sistemleri ve Anayasa Yargısı”, Anayasa Yargısı, C. 5, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 1988, ss. 136-137. 3 ARASLI, Oya, Seçim Sistemi Kavramı ve Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri (1876-1987), Ankara 1989, s. XII. 4 GALLAGHER, Michael ve Paul MITCHELL, “Introduction to Electoral Systems”, The Politics of Electoral Systems içinde, Der. Michael GALLAGHER ve Paul MITCHELL, Oxford University Press, Oxford 2005, s. 3.

1229

kullanıldığı kaynaklara da rastlanmaktadır.5 Bu noktada bir de, “seçim yönetişimi” (electoral governance) kavramına değinmekte yarar vardır. Anılan kavram, seçimlere ilişkin tüm faaliyetlerin içinde gerçekleştiği kurumsal çerçevenin oluşturulması ve sürdürülmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, seçim yönetişimi, zamansal ve mantıksal olarak birbirini takip eden üç farklı aşamada gerçekleşmektedir: kural yapma (rule-making), kural-uygulama (rule-application) ve kural denetleme (rule-adjucation).6

Sonuçta, bu konuda benimsenen kavramsal çerçeve ne olursa olsun, “seçim sistemleri” kavramıyla anlatılmak istenen belirgin bir “alt çerçeve”nin bulunduğu ve bu çerçevenin de seçimde kullanılan oyların seçim sonuçlarına dönüştürülmesinde başvurulan bir dizi yöntem tercihini ifade ettiği açıkça görülebilmektedir. Đşte bu çalışmaya konu olan incelemede de bahsi geçen bu değerlendirme ve tercihlere paralel bir yöntem izlenmekte ve Türkiye’nin “dar anlamda seçim sistemi” (veya ilerleyen sayfalarda kullanılacak tabirle; sadece “seçim sistemi”) tercihi ve bu tercih üzerinde bozucu yan etkiler doğuran bir sorun üzerinde durulmaktadır. Anılan sorun ele alınırken de, yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin belirlenmesi için yapılan milletvekili seçimleri ile sınırlı bir değerlendirme yapılacaktır. Başka bir ifadeyle, bu çalışmada incelenecek olan “seçim sistemi”, milletvekili genel ve ara seçimlerinde geçerli olan sistem olup; yerel yönetimlerin karar organlarının belirlenmesi için yapılan yerel seçimler ile 2014 yılından itibaren yapılması plânlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri incelemenin kapsamı dışında bırakılmıştır.

Bu kapsamda hemen belirtmek gerekir ki; Türkiye’de hâlihazırda uygulanan seçim sistemi; ülke genelinde kullanılan toplam geçerli oyların en az %10’unu alan partilerin (veya ilgili seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oyların, o seçim çevresinde yapılan sıralamaya girmeye yetecek kadarını almayı başaran bağımsız adayların) Meclis’e girmeye hak kazandığı, kural olarak her ilin bir “seçim çevresi” sayıldığı, partilerin her bir seçim çevresinden çıkarılacak toplam milletvekili sayısı kadar adayın isimlerini içeren ve seçmenler tarafından üzerinde değişiklik yapılamayan –çok isimli– “bloke listeleri” seçmenlere sunduğu ve kullanılan oyların her bir seçim çevresinden çıkarılacak milletvekili sayısına dönüştürülmesinde d’Hondt hesaplama yönteminin kullanıldığı bir nispî (orantılı) temsil sistemidir. Bu bağlamda, anılan sistemin işleyişine ilişkin olarak yıllardan

5 FARRELL, David M., Electoral Systems, A Comparative Introduction, Palgrave, Hampshire ve New York 2001, s. 3. 6 GÖNENÇ, Levent, Türkiye’de Seçim Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları, Adalet Yayınevi, Ankara 2008, s. 29 ve aynı çalışmada atıf yapılan; SHAHEEN, Mozaffar ve Andreas Schedler, “The Comparative Study of Electoral Governance - Introduction”, International Political Science Review, Vol. 23, No. 1 (2002), ss. 7-11.

1230

beri dile getirilen çeşitli eleştiriler olmakla birlikte (%10’luk ülke barajının yüksekliği gibi), sistemin ana karakteri itibariyle tipik bir “liste usulü nispî temsil sistemi” olduğu konusunda herhangi bir fikir ayrılığı bulunmamaktadır.

Ne var ki, 22 Ekim 2009 tarihinde 2983 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’na eklenen ve her Đl’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde en az iki milletvekiliyle temsil edilmesini öngören bir hükmün Anayasa Mahkemesi’nce iptali sonrasında, anılan sistemin işleyişi ve anlam bütünlüğü açısından son derece ilginç ve sorunlu bir durum ortaya çıkmış bulunmaktadır: “Nispî temsil sisteminde tek isimli seçim çevreleri” olgusu.

Bilindiği üzere, her bir seçim çevresinden tek bir temsilcinin seçildiği seçim sistemleri, anayasa hukuku yazınında “dar bölge” sistemleri olarak adlandırılmakta ve sistemin yapısı gereği, nispî temsile değil ama çoğunluk sistemine yönelen bir uygulama olarak değerlendirilmektedir. Zira bu sistemlerde, ilgili seçim çevresindeki siyasî tercihlerin nispî biçimde, yani “güçleri oranında” parlamentoya yansıması söz konusu olmamakta; aksine, o seçim çevresinde en çok oyu alan kişi, aldığı oylar toplamı %51’lik bir orana ulaşamasa bile (çoğu örnekte) temsilci seçilmekte ve kalan tüm oylar değerlendirme dışı bırakılmaktadır. Sonuç olarak, tek kişilik seçim çevrelerinin benimsendiği bir sistemde, oyların değerlendirilmesinde asıl birim olan “seçim çevreleri” bazında bir nispîlik (orantılılık) söz konusu olmamakta ve sistem, doğası gereği, bir çoğunluk sistemine dönüşmektedir.

Buna karşılık nispî temsil sistemi, çok ayrıksı bazı durumlar bir yana bırakılırsa, her zaman “çok isimli” bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, her bir seçim çevresinde kullanılacak oylarla doldurulması plânlanan birden çok sayıda temsilcilik yaratılmakta ve böylece sadece en çok oy alan görüşün değil; ikinci, üçüncü vd. sıradaki görüşlerin de toplumdaki güçleri oranında parlamentoda temsil edilmelerinin yolu açılmaktadır. Bu bağlamda, seçime giren partiler de kendi adaylarını bir “liste” halinde seçmene sunduklarından, anılan sistem yaygın olarak “liste usulü nispî temsil sistemi” olarak anılmaktadır.

Đşte, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda anılan kararı neticesinde ortaya çıkan durum, bu anlatılanların tam tersi bir görünüm arz etmektedir. Zira bahse konu kararla birlikte, ülke düzeyinde bütün seçim çevrelerinde nispî temsil sisteminin benimsendiği Türkiye’de, bundan sonra yapılacak ilk parlamento seçimlerinde, seçimin gerçekleştirileceği seçim çevrelerinden birinde –Bayburt Đli– fiilen bir çoğunluk sistemi uygulaması hayata geçirilmiş olacaktır.

Ne var ki, aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere, Yüksek Mahkeme’nin söz konusu kararının veya bu karar çerçevesinde Yüksek Seçim Kurulu tarafından yapılan işlemlerin hatalı ve sorunlu karar ve

1231

işlemler olduğunu ileri sürmek de mümkün görünmemektedir. Öyleyse, yargı ve seçim organlarının karar ve işlemlerinin, bu çalışmaya konu edilen sorunun “görünür hale gelmesine” katkı sağladığı bir gerçek olmakla birlikte; sorunun ortaya çıkışına neden olan asıl dinamiklerin başka yerlerde, daha gerilerde aranması gerektiği düşünülmektedir. Đşte elimizdeki çalışma da, esasen anılan bu durumun ortaya çıkışına neden olan siyasî dinamiklerin doğasına ilişkin bir akıl yürütmeye dayanmaktadır.

Bu kapsamda ilerleyen sayfalarda öncelikle yapılacak olan şey, “liste usulü nispî temsil” sistemlerinde “liste” kavramının merkezîliğine; bir başka deyişle, her bir seçim çevresinden birden çok temsilci seçilmesinin, sistemin mantığı açısından neden vazgeçilmez bir zorunluluk olduğuna değinmek ve bu konuda dünyadan ilginç bazı örneklere bakmak olacaktır. Sonraki adımda ise Türkiye’de geçmişten bugüne uygulanan seçim sistemlerinin ve özellikle de bu çerçevede benimsenen seçim çevresi çözümlerinin niteliklerine kısaca değinilecek ve bugün ortaya çıkan durumun net bir fotoğrafı çekilmeye çalışılacaktır. Son bölümde ise, karşılaşılan sorunun seçim sistemi tercihinden veya yargısal kararlardan değil; kısmen Türkiye’de hâkim olan siyasî kültür ve bunun yansıması olan kimi siyasî tercihlerden, kısmen de aşılması güç bazı ikilemlerden kaynaklandığına işaret edilecektir.

II. Liste Usulü Nispî Temsil Sistemi ve Çok Đsimli Seçim Çevreleri

a. Kavram

“Liste Usulü Nispî Temsil Sistemi” olarak adlandırılan tek bir sistem bulunmamaktadır. Bu isimlendirme, olsa olsa birbirinden çok farklı özelliklere sahip pek çok alt sistem arasındaki kan bağına işaret eden bir çerçeve kavram olarak düşünülebilir. Gerçekten de, “nispî temsil fikri”nin evrimi çok uzun yıllara yayılmış, farklı dönemlerde ve değişen ihtiyaçlara cevaben ortaya atılan çok sayıda katkı ile zenginleşmiş ve o ölçüde de çeşitlilik arz eden bir yapıya bürünmüştür.7 Bu çeşitliliğin bir sebebi de, bu sistemin coğrafî yaygınlığı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan siyasî ve kültürel çeşitliliğidir. Gerçekten de, günümüzde liste usulü nispî temsil

7 Nispî temsil fikri, esas itibariyle oy hakkının genişlemesi ve kitle partilerinin ortaya çıkışı ile içi içe geçen bir süreç içinde olgunlaşmıştır. Bu tarihsel süreci ele alan Stein ROKKAN, yükselen işçi sınıfının siyasî temsil olanaklarına kavuşmak amacıyla dile getirdiği seçim barajlarının düşürülmesi yönündeki taleplerinden bunalan eski ve yerleşik partilerin, evvelden beri ellerinde tuttukları ayrıcalıklı pozisyonlarını korumak umuduyla, liste usulü nispî temsil sistemine sarıldıklarını dile getirmektedir. Bu bağlamda anılan sistem, oy hakkının genişlemesiyle birlikte siyasî alanı işgal eden ve kendilerine meşru bir zemin arayan yeni seçmen dalgalarının taşıyıcısı olan partiler ile eski ve daha yerleşik toplumsal sınıfları temsil eden partiler arasındaki bir tür uzlaşmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bkz. Citizens, Elections, Parties: Approaches to the Comparative Study of the Processes of Development, Universitetsforlaget, Oslo 1970, s. 157.

1232

sisteminin farklı türlerini benimseyen ülke sayısına bakıldığında, Batı Avrupa’dan Latin Amerika’ya, oradan da Afrika’ya kadar uzanan bir düzlemde 70’ten fazla ülke ile karşılaşılmaktadır. Bu sayı ise, dünyada serbest seçimlerin yapıldığı ülkelerin üçte birinden fazlasına denk gelmektedir. Liste usulü nispî temsil sisteminin dikkat çeken bir diğer özelliği de, bazı ülkelerde doğrudan anayasa normu haline getirilmiş olmasıdır. Gerçekten de, karşılaştırmalı hukukta çoğunluk sistemlerinden birini bir anayasa hükmü olarak kabul eden herhangi bir düzenlemeye rastlanmamakla birlikte; çoğulcu demokrasinin bir güvencesi olarak parlamento seçimleri için açıkça nispî temsil ilkesini kabul eden anayasaların varlığı bilinmektedir. Anılan uygulamanın örnekleri arasında 1994 Belçika Anayasası (m. 62), 1874 Đsviçre Anayasası (m. 73), 1919 Weimar Anayasası (m. 22), 1814 Norveç Anayasası (m. 59), 1849 Danimarka Anayasası (m. 31), 1974 Đsveç Anayasası, 3 Bölüm, m. 8, 1929 Avusturya Anayasası (m. 26) ve 1978 Đspanyol Anayasası (m. 68) sayılabilir.8

Bütün bu çeşitliliğe karşın, liste usulü nispî temsil sisteminin “özü”nün ne olduğuna bakıldığında ise hep aynı siyasî kabulle karşılaşılmaktadır: Siyasî parti veya akımların, toplumda sahip oldukları güçle orantılı bir siyasî temsil imkânına kavuşmasını güvence altına almak. Anılan bu kabulün gerçekleşme derecesi ise, liste usulü nispî temsil sisteminin yapılandırılması sürecinde ortaya konulan bir dizi tercihe bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Başka bir ifadeyle, liste usulü nispî temsil sisteminin nispîlik derecesi, sistemin aldığı farklı görünümlere göre artmakta veya azalmaktadır. Bu bağlamda, liste usulü nispî temsil sisteminin kurgulanması aşamasında üç temel alanda yapılan tercihler, sistemin nihaî karakterini kazanması açısından büyük önem taşımaktadır: Kullanılan oyların temsilci sayısı ve dağılımına etkisini belirleyen “hesaplama biçimleri”, “seçim çevrelerinin genişliği” ve “oy pusulalarının yapısı”.9 Bu üç faktör arasında bu çalışmada bizi ilgilendiren boyut ise, “seçim çevreleri” boyutudur:

8 TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim Sistemleri ve 4125 Sayılı Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, TESAV Haber, Yıl 1, S. 1 (1996), s. 108. 9 Bu son kategorinin varlığına ve önemine dikkat çeken ilk kişi Douglas RAE’dir. RAE, seçmenin tek bir adaya verebilecekleri tek bir oyunun olduğu sistemler (“kategorik” veya “nominal” oy pusulalarının kullanıldığı sistemler) ile; seçmenin oyunu çeşitli partiler veya adaylar arasında bölmesini mümkün kılan sistemler (“sıralı” oy pusulalarının kullanıldığı sistemler) arasında bir ayrım yaparak konuyu gündeme taşımıştır Bkz. The Political Consequences of Electoral Laws, Yale University Press, New Haven, CT and London 1971, ss. 17-18. Bu başlık altında yürütülen tartışmalar, daha yakın zamanlarda, yukarıdaki ayrıma “…seçmene, herhangi bir sıralama yapmaksızın, oyunu birden fazla parti arasında ‘bölme’

1233

b. Seçim Çevreleri

Liste usulü nispî temsil sistemi, doğası gereği çok isimli bir seçim sistemidir. Bunun anlamı, seçmenlerin tek bir temsilciyi değil, ama aynı anda birden çok temsilciyi belirlemek üzere oy kullanmalarıdır. Bu durum, karşımıza, belli bir grup seçmenin aynı anda kaç temsilciyi seçmek için oy kullanacağı sorusunu çıkarır. Bu soruya verilen yanıt ise, “seçim çevrelerini” oluşturur. Bu anlamda seçim çevresi, seçimin gerçekleştiği en küçük birim olarak tanımlanabilir.10 Seçimlerde kullanılan geçerli oyların parlamentoda kazanılan sandalyelere dönüştürülmesi işlemi, seçim çevreleri bazında yapılır.

Seçim çevreleri, kural olarak her birinden tek bir temsilcinin seçileceği şekilde daraltılabilir. Bununla birlikte, nispî temsil sisteminin doğası gereği, bu türden dar seçim çevrelerine hiçbir nispî temsil sistemi uygulamasında rastlanmaz. Bunun yerine nispî seçim sistemlerinin uygulandığı ülkelerde karşılaşılan durum, her birinden birden çok temsilcinin seçileceği “geniş seçim çevrelerinin” yaratılmasıdır. Ne var ki, bunu söylemekle de sorun tümüyle çözülmüş olmamaktadır. Zira geniş seçim çevresinden ne anlaşılması gerektiği, başka bir ifadeyle geniş seçim çevrelerinin ne kadar geniş tutulacağı sorusu, halen yanıt bekleyen bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Anılan sorunun yanıtı ise, seçim çevrelerinin genişliği ile nispî temsil sisteminin nispîlik derecesi, yani kullanılan oylar ile parlamentoda kazanılan sandalyeler arasındaki paralellik bakımından büyük önem taşımaktadır. Gerçekten de, seçimlerde kullanılan oyların parlamentodaki sandalyelere dönüştürülmesinde kullanılan farklı sistemlerin analizinde seçim formüllerini esas alan bir yaklaşım egemen olmakla birlikte; aslında seçim çevresinin büyüklüğü bu konuda en ciddi etki doğuran faktördür.11 Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, seçim çevrelerinin genişlemesi, sistemden daha adaletli sonuçlar alınmasını sağlamakta ve özellikle de küçük partilerin parlamentodaki temsil şansını artırmaktadır. Aksi bir tutumun benimsenmesi durumunda, yani daha dar seçim çevrelerinden az sayıda temsilcinin seçilmesinin öngörüldüğü hallerde ise, küçük partilerin kazanma şansı azalmakta ve sistem, esasen büyük partilerin yararına işlemeye başlamaktadır.

imkânı sunan” bölüşümlü (dividual) sistemlerin eklenmesiyle daha da zenginleştirilmiştir. Bkz. GALLAGHER ve MITCHELL (2005), ss. 9-10. 10 ATAR, Yavuz, “Seçim Hukukun Güncel Sorunları”, Anayasa Yargısı, C. 23, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 2006, s. 227. Anılan kavram hakkında daha ayrıntılı bir inceleme için bkz. STEED, Michael, “Constituency”, The Blackwell Encyclopedia of Political Science içinde, Der. Vernon BOGDANOR, Blackwell, London 1991, ss. 140-142. 11 FARRELL (2001), ss. 6-7.

1234

i. Ülke Seçim Çevresi Uygulaması: Đsrail ve Hollanda

Liste usulü nispî temsil sisteminde seçim çevrelerinin genişliğinin ne olabileceği sorusuna verilebilecek en geniş yanıt, tüm seçmenlerin, seçilecek olan tüm temsilciler için aynı anda oy kullanmasıdır. “Ülke seçim çevresi” uygulaması veya “tam nispî temsil sistemi” de denilen bu yöntem, nispî temsil sisteminin mantığına en uygun sonuçları vermekte ve özellikle barajsız veya çok düşük barajlı bir yapı ile birleştirildiğinde, ülkedeki en küçük siyasî görüşlerin dahi parlamentoda temsiline olanak sağlamaktadır.

Günümüzde, anılan sistemin uygulandığı yalnızca iki ülke bulunmaktadır; Đsrail ve Hollanda. Bu ülkelerden ilki olan Đsrail’de 1958 tarihli “Knesset (Đsrail Parlamentosu) Temel Kanunu” ve 1969 tarihli “Knesset Seçimleri Hakkında Kanun” uyarınca, 120 üyeli Knesset üyelerinin tamamı, tüm ülke seçim çevresinden seçilmektedir.12 Bu husus, ülkede geçerli olan % 2’lik baraj uygulamasıyla birleştiğinde, neredeyse mutlak bir nispî temsil görünümü ortaya çıkmaktadır.13 Üye sayısı itibariyle küçük bir parlamento sayılabilecek olan Knesset’teki parti sayısı da (bu çalışmanın kaleme alındığı tarih itibariyle 12) bu gözlemi doğrulamaktadır. Gerçekten de, bu hesaba göre Knesset’te neredeyse her 10 kişiye bir siyasî parti grubu düşmektedir. Bu yapısıyla da Knesset’in Đsrail toplumu içinde yer alan hemen her türlü görüşün seslendirildiği bir forum işlevini sürdürdüğünü söylemek, hiç kuşku yok ki yerinde bir değerlendirme olmaktadır.14

Tüm ülkenin tek bir seçim çevresi olarak kabul edildiği diğer bir örnek ülke ise Hollanda’dır. Her ne kadar, ülke büyük ölçüde idarî gerekliliklerden hareketle 19 seçim çevresine ayrılmışsa da, uygulamada tüm ülke tek bir seçim çevresi olarak ele alınmaktadır.15 Hollanda’nın anılan sistemi benimsemesinin ardında yatan temel sebep, 1900’lerin başından itibaren birbirinden derin uçurumlarla ayrılmış toplum kesimlerinin ortaya koyduğu güçlü siyasî hareketliliğin, o döneme kadar uygulanan çoğunluk sisteminin

12 GUEORGUIEVA, Vassia ve Rita J. SIMON, Voting and Elections: the World Over, Lexington Books, United Kingdom 2009, s. 109. 13 BOGDANOR, Vernon, “The Electoral System, Government, and Democracy”, Israeli Democracy Under Stress içinde, Der. Ehud SPRINZAK ve Larry DIAMOND, Boulder, CO & London: Lynne Rienner Publishers, London1993, ss. 83-106. Đsrail’de seçim barajı 13. Knesset Seçimlerine kadar %1 olarak uygulanmışken, bu tarihten sonra %1,5’a; 16. Knesset seçimlerinden itibaren de % 2’ye yükseltilmiştir. Bkz. Knesset Đnternet Sitesi: <http://www.knesset.gov.il/description/eng/eng_mimshal_beh.htm#2> (Erişim Tarihi: 28.06.2013). 14 Kullanılan tanım ve süreç hakkında detaylı bir inceleme için bkz. ONAR, Erdal, Đsrail’in Kendine Özgü bir Hükümet Sisteminden Eskisine Geri Dönüşü, Ankara 2003. 15 LEENKNEGT, Gert-Jan ve Gerhard van der SCHYFF, “Reforming the Electoral System of the Dutch Lower House of Parliament: An Unsuccessful Story”, German Law Journal, Vol. 8, No. 12 (2007), ss. 1134-1135.

1235

artık daha fazla sürdürülemeyeceğini göstermiş olmasıdır.16 Anılan ihtiyaca cevap olarak Hollanda, 1917 yılından başlayarak bugünkü seçim sistemine, yani tüm ülkenin tek bir seçim çevresi olarak kabul edildiği liste usulü nispî temsil sistemine geçmiştir. Sistem, matematiksel bir zorunluluk olan “doğal bir barajla” tamamlanmaktadır. Başka bir ifadeyle, bir partinin parlamentoda temsil edilmek için alması gereken oy oranı, seçimde kullanılan toplam geçerli oyların parlamentonun birinci kanadı Temsilciler Meclisi’nin üye sayısı olan 150 sandalyeye bölünmesiyle elde edilen bir sayıya denk gelmektedir. Bu haliyle ise Hollanda Parlamentosu, üyeleri dünyadaki en saf nispî temsil sistemi ile belirlenen Parlamento görünümünü kazanmaktadır.

ii. Đki Kişilik Seçim Çevreleri: Şili

Liste usulü nispî temsil sisteminde seçim çevrelerinin düzenlenmesine ilişkin diğer uçtaki örnek ise Şili’dir. Şili, Parlamento’nun birinci kanadı için her birinden yalnızca 2 temsilcinin seçildiği 60 seçim çevresine; Senato içinse yine her birinden yalnızca 2 temsilcinin seçildiği 19 seçim çevresine ayrılmıştır. Herhangi bir seçim çevresinde kullanılan oyların çoğunluğunu elde eden parti listesi, bu iki temsilcilikten ilkini almaya hak kazanmaktadır. Ne var ki, ikinci temsilciliği de kazanabilmek için; en başarılı listenin, en yakın rakibinin iki katı oy alması gerekmektedir.

Şili’deki bu ilginç seçim çevresi tasarımı, ancak 1973 yılında gerçekleşen Pinochet darbesinin etkileriyle açıklanabilir. Gerçekten de, Şili’de darbeden önce yürürlükte bulunan geniş seçim çevreli nispî temsil sisteminin terk edilmesini ve 11 Ekim 1988 tarihli Pinochet plebisitini takiben, her birinden iki temsilcinin seçileceği küçük seçim çevreleri oluşturmasının ardından yatan sebep; Pinochet iktidarına destek veren kırsal kesimlerin parlamentoda aşırı temsilini sağlamak olmuştur. Bu bağlamda sistem, örneğin Pinochet iktidarına yoğun destek veren ve Pinochet’in Devlet Başkanlığı makamında kalmasını sağlayan plebisitte de bu desteğini belli eden 53 numaralı seçim çevresinde kullanılan bir oyun, muhalefetin güçlü olduğu 18 numaralı seçim çevresinde kullanılan bir oya göre üç kat daha avantajlı bir seçme hakkından yararlanacağı şekilde tasarlanmıştır.17 Söz konusu sistem, bazı kaynaklarda bir tür çoğunluk sistemi olarak

16 Hollanda tarihinin bu dönemini bütün ayrıntılarıyla ele alan bir çalışma için bkz. DAALDER, Hans, “Extreme Proportional Representation: The Dutch Experience”, Adversary Politics and Electoral Reform içinde, Der. S.E. FINER, Anthony Wigram, London 1975, ss. 223-248. 17 HUDSON, Rex A., Chile: A Country Study, GPO for the Library of Congress, Washington 1994, Country Studies Đnternet Sitesi: <http://countrystudies.us/chile/101.htm> (Erişim Tarihi: 04.01.2010).

1236

değerlendirilse de18, aslında liste usulü bir nispî temsil sistemi olma niteliğini muhafaza etmektedir. Zira anılan sistem en güçlü listeyi değil, oransal olarak ikinci sırada yer alan parti listesini desteklemektedir. Gerçekten de, örneğin bu sistemde ikinci sırada yer alan bir parti listesi, elde edeceği % 33,4’lük bir oy oranıyla bir temsilcilik kazanmayı garantilemekte; buna karşılık % 66,7’nin yarım puan altında kalan birinci parti listesi, yine de bir temsilciliğe razı olmaktadır.19 Bu ilginç matematik denkleminin arkasında yatan dinamik ise, 1998 yılında Pinochet’in devlet başkanlığının 8 yıl daha uzatılması için yapılan plebisitle aynı anda yapılması plânlanan seçimlerde, Pinochet’i destekleyen iki büyük sağ partinin seçimleri kazanacağı umudu olmuştur.20 Ne var ki, anılan seçimlerde hem Pinochet Devlet Başkanlığı’nı uzatmak için gereken çoğunluğun oyunu elde edememiş hem de kendisi destekleyen sağ partiler, Şili’nin yeniden demokrasiye dönmesini arzulayan sol ittifak Concertación karşısında büyük bir seçim yenilgisine uğramışlardır. Bununla birlikte, 1990 yılından beri Şili’de yapılan üç başkanlık seçimi ile dört parlamento seçiminde sürekli galip gelen Concertación, Senato’da çoğunluğu hiçbir zaman ele geçirememiş ve bir anayasa değişikliği gerektiren seçim çevrelerinin genişletilmesi yönündeki taleplerin karşılanması da, şu ana kadar mümkün olamamıştır.21

Şili’de seçim çevrelerinin genişliği hakkında belirlenen bu ilginç yöntemin büyük partilere etkisi konusundaki tartışmalar çok çeşitli olsa da, küçük partilere etkisinin ne olduğu konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Gerçekten de, seçim çevrelerinin bu derece daraltılmasının en doğrudan sonucu, sağda veya solda yer alacak büyük ittifaklara katılmaya razı olmayan partilerin sürekli olarak temsil olanaklarından mahrum kalmasıdır. Şili’de bu durumun örneği; demokrasinin yeniden tesisinin ardından yapılan her seçimde % 5 - 7

18 Örneğin, “Inter Parliamentary Union (IPU)” internet sitesinde, Şili’de uygulanan seçim sisteminin bir çoğunluk sistemi olduğu belirtilmektedir. Bkz. IPU Đnternet Sitesi: <http://www.ipu.org/parline-e/reports/2063_B.htm> (Erişim Tarihi: 04.01.2010). 19 HUNEEUS, Carlos, “Chile: A System Frozen by Elite Interests”, Electoral Systems Design, The New International IDEA Handbook içinde, Der. Andrew REYNOLDS, Ben REILLY ve Andrew ELLIS, Stockholm 2008, s. 78. 20 SIAVELIS, Peter, “Chile: The Unexpected (and Expected) Consequences of Electoral Engineering”, The Politics of Electoral Systems içinde, Der. Michael GALLAGHER ve Paul MITCHELL, Oxford University Press, Oxford 2005, s.435. 21 Çeşitli yorumcular, Şili’de seçim çevrelerinin genişletilmesi yönündeki taleplerin hayata geçirilememesinin ardından yatan nedenlerden birinin de, Concertación partilerinin böyle bir değişikliğin yaratacağı belirsizlik ortamından kaçınmaları olduğunu belirtmektedirler. Bu konudaki daha ayrıntılı bilgi için bkz. HUNEEUS (2008), ss. 79-80.

1237

arasında oy alan Komünist Parti’nin bugüne kadar parlamentoya hiçbir temsilci gönderememiş olmasıdır.

III. Türkiye’de “Seçim Çevresi” Tartışmaları

Türkiye’de seçim çevreleri olgusunun geçmişten günümüze uzanan seyrine bakıldığında, değişen siyasî iklim ve koşullara göre biçim alan oldukça dalgalı bir seyir izlendiği görülmektedir. Bu kapsamda, çok partili siyasî hayata geçişten 1970’lerin sonlarına kadar uzanan zaman zarfında, seçim çevrelerinin birer sabite olarak görüldüğü ve sistem üzerindeki oynamaların, daha ziyade seçimde kullanılan oyların seçim sonuçlarına dönüştürülmesinde kullanılan “seçim formülleri” üzerinden gerçekleştirildiği gözlemlenmektedir. 12 Eylül 1980 müdahalesi sonrasında başlayan yeni dönemdeyse, seçim çevrelerinin; hem buralarda geçerli olacak “seçim çevresi barajları” yönünden, hem de “seçim çevrelerinin daraltılması/ genişletilmesi” ölçütü yönünden sürekli gündemde kaldığına ve bazıları insaf ölçülerini aşan müdahalelere konu olduğuna şahit olunmaktadır. Bu bağlamda genel bir tespit olarak; Türkiye’de “seçim formülü” arayışlarının yıllar içinde nispî bir istikrara kavuştuğunu; buna karşın “seçim çevreleri” aracılığıyla sisteme müdahale alışkanlığının giderek yaygınlık kazandığını söylemek mümkün görünmektedir. Anılan tespitin daha ayrıntılı bir incelemesi içinse, aşağıdaki gibi analitik bir çerçeveden yararlanmak mümkündür:

a. 1946-1977 Dönemi: “Seçim Formülü” Arayışları

Çok partili Siyasî hayata geçişin ardından 1946, 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde listeli (çok isimli) basit çoğunluk sisteminin uygulandığı Türkiye’de karşılaşılan siyasî sonuçlar22, 1961 Anayasası’nı hazırlayan Kurucu Meclis’in aynı sonuçlarla tekrar karşılaşmamak düşüncesiyle ve rasyonel bir tercihle nispî temsil sistemine yönelmesine neden olmuştur.23 1961 Anayasası’nda öngörülen iki kanatlı parlamento yapılanmasında, Millet Meclisi için seçim çevresi barajlı d’Hondt sistemi; Senato içinse, daha önceki dönemin devamı niteliğinde olan, çok isimli basit çoğunluk sistemi kabul edilmiştir. Ne var ki, 1961 Seçimlerinde uygulanan bu sistemi takiben 1964 yılında yapılan bir değişiklikle, Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde uygulanan basit çoğunluk sisteminden vazgeçilmiş ve Parlamento’nun her iki kanadı için yapılan seçimlerde de d’Hondt usulünün uygulanması kararlaştırılmıştır. 1965 yılında ise, kanımızca bu dönemin en devrimci değişikliği yapılmış ve Parlamento’nun her iki kanadı için yapılacak 22 Bu sonuçların toplu bir değerlendirmesi için. Bkz. TURAN, Đlter, “Stages of Political Development in the Turkish Republic”, Perspectives on Democracy in Turkey içinde, Turkish Political Science Association, Ankara 1998, ss. 79-81. 23 1950-60 döneminde karşılaşılan Siyasî sonuçların 1961 Anayasası döneminde benimsenen seçim sistemlerine etkisi konusunda bkz. ARASLI (1989), ss. 261-264.

1238

seçimlerde “millî bakiye” yönteminin uygulanmasına karar verilmiştir. Ne var ki, Cumhuriyet tarihinin en adaletli ve çoğulcu parlamentosunun oluşmasını mümkün kılan bu seçim yönteminin de24 ömrü uzun olmamış ve 1968 yılında yapılan bir değişiklikle, Hare yöntemine göre tespit edilen seçim çevresi barajlı bir d’Hondt sistemine geçilmiştir. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin çok önemli sonuçlar doğuran bir kararıyla bu sistemdeki “seçim çevresi barajını” iptal etmesi sonucunda25, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar yürürlükte kalacak olan sistem, barajsız d’Hondt sistemi olarak belirlenmiştir.

Bu dönem boyunca seçim çevreleri konusunda benimsenen çözüm tarzı, her ilin bir seçim çevresi olması esasına dayanmıştır. Gerçekten, 1961 Seçimleri’ne kadar geçen süre boyunca her il bir seçim çevresi olarak kabul edilmiş; bütün illerin nüfus esasına göre milletvekili çıkaracakları benimsenmiştir. 1961 Anayasası’yla birlikte yürürlüğe giren 25 Mayıs 1961 tarih ve 306 sayılı “Milletvekili Seçimi Kanunu”nun 2. maddesinde de her ilin bir seçim çevresi olacağı esası benimsenmiştir.26 Benzer şekilde, 24 Mayıs 1961 tarih ve 304 sayılı “Cumhuriyet Senatosu Üyelerinin Seçimi Kanunu”nun 2. maddesinde de, Ankara, Đstanbul ve Đzmir dışında her ilin bir seçim çevresi olduğunu belirtilmiş; sayılan bu üç büyük ilin ise, Kanun’a ekli listede gösterildiği şekliyle üçer seçim çevresine bölüneceğini öngörülmüştür.27

b. 1983-1995 Dönemi: “Seçim Formülü” Arayışlarından “Seçim Çevresi” Tartışmalarına

1970’li yıllarda siyasî merkeze aday olan sağ ve sol oyların parçalanması sonucunda hiçbir partinin Parlamento’da istikrarlı çoğunluklar sağlayamamasının sorumlusu olarak görülen seçim sistemi28, beklendiği üzere, 12 Eylül 1980 müdahalesi sonrasında kapsamlı değişikliklere uğramıştır. Bu yeni sistemin temel özelliği, “siyasî alanı sınırlama” eğiliminin merkeze alınması olmuştur. Bu sınırlama eğilimi ile, başlangıçta Türkiye’de bir “iki buçuk parti” sistemini hayata geçirme amacı

24 ÖZBUDUN, Ergun, “Seçim Sistemleri ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 44, S. 1-4 (1995), s. 529. 25 E. 1968/15, K. 1968/13, k.t. 06.05.1968, RG. 24.10.1968, S. 13035. 26 Kanun’un tam metni için bkz. RG. 30.05.1961, S. 10815. 27 Kanun’un tam metni için bkz. RG. 30.05.1961, S. 10815. 28 Bu dönemde yaşanan Siyasî istikrarsızlık ve parçalanma hakkında bkz. KREISER, Klaus ve Christoph H. NEUMANN, Küçük Türkiye Tarihi, Çev. Yunus Emre GÜRBÜZ, Đletişim Yayınları, Đstanbul 2003, ss. 342-343; ZÜRCHER, Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Çev. Yasemin Saner GÖNEN, Đletişim Yayınları, Đstanbul 2002, ss. 383-385; ÖZBUDUN, Ergun, “Development of Democratic Government in Turkey: Crisis, Interruptions and Reequilibrations”, Perspectives on Democracy in Turkey içinde, Turkish Political Science Association, Ankara 1998, ss. 23-25.

1239

güdülmüşken29, sonraları bu sınırlamanın hedefine, etno-kültürel talepleri sisteme iletmeyi arzulayan siyasî akımlar oturmuştur. Bu hedef eğilimin somutlaştırılması çerçevesinde yeni seçim sistemine hâkim olan yenilikler ise şöyle özetlenebilir:

i. Đki Ayrı Seçim Barajı Öngörülmesi:

Kurucu Meclis tarafından kabul edilen 13 Haziran 1983 tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu30, temelde 1961 Anayasa Koyucusu’nun iradesine benzer şekilde, nispî temsil sistemini ve d’Hondt yöntemini benimsemiş olmakla birlikte, sisteme iki tür baraj eklemiştir. Bu bağlamda sisteme eklenen ilk baraj, 2839 sayılı Kanun’un 33. maddesinin ilk fıkrasında yer alan “ülke barajı”dır. Anılan hükme göre, ülke düzeyinde kullanılan toplam geçerli oyların en az %10’unu elde edemeyen partiler, milletvekili dağıtımında dikkate alınmamaktaydılar.31 Dahası, 2839 sayılı Kanun’un ilk şeklinde bu baraj ile de yetinilmemiş, sisteme bir de “seçim çevresi barajı” eklenmiştir. Gerçekten, anılan Kanun’un 33. maddesinin 2. fıkrasında yer alan hüküm uyarınca, herhangi bir seçim çevresinden milletvekili çıkarmayı arzulayan siyasî partilerin veya bağımsız adayların, o seçim çevresinde kullanılan geçerli oylar toplamının yine o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilen bir barajı aşmaları gerekmekteydi.32 Bu durumda, örneğin, ülke düzeyinde % 10’luk genel barajı aşmış olsa dahi ilgili seçim çevresindeki çevre barajını aşamayan bir siyasî partinin, o seçim çevresindeki milletvekilliklerinin bölüşümüne katılması mümkün olmamaktaydı.

ii. Seçim Çevrelerinin Daraltılması:

2839 sayılı Kanun’un getirdiği en önemli hükümlerden biri, her il’in kural olarak bir seçim çevresi olması ilkesine sadık kalınırken; aynı zamanda seçim çevrelerinin, her biri en fazla 7 milletvekili çıkaracak şekilde daraltılması olmuştur. Bu düzenleme, seçim çevrelerinin daralmasına paralel olarak o seçim çevrelerindeki barajların yükselmesine sebep olmakta ve böylece küçük partiler için seçim başarısı elde etme şansını önemli ölçüde azaltmış olmaktaydı. Dahası, anılan Kanun’un 4. maddesinde yer alan ve 29 Sınırlı Siyasî katılım ve sınırlı çoğulculuk arzularını yansıtan bu eğilimler için bkz. TANÖR, Bülent, Đki Anayasa, Beta Basın, Yayın, Dağıtım, Đstanbul 1986, s. 77 vd. 30 RG. 13.06.1983, S. 18076. 31 2839 Sayılı Kanun, m. 33/1: “Genel seçimlerde ülke genelinde, ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde, geçerli oyların % 10'unu geçmeyen partiler milletvekili çıkaramazlar. Bir siyasî parti listesinde yer almış bağımsız adayların seçilebilmesi de listesinde yer aldığı siyasî partinin ülke genelinde ve ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde yüzde onluk barajı aşması ile mümkündür.” 32 2839 Sayılı Kanun, m. 33/2: “Bir seçim çevresinde, kullanılan geçerli oylar toplamının, o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilecek sayıdan az oy alan siyasî partilere ve bağımsız adaylara milletvekilliği tahsis edilmez.”

1240

“Đllerin çıkaracağı milletvekili sayısının tespitinde toplam milletvekili sayısından (...) her il’e önce bir milletvekili…” verileceğini belirten hüküm de, bir yandan az nüfuslu illeri büyük iller lehine yararlandırırken; diğer yandan da dolaylı olarak büyük partiler lehine bir avantaj yaratmaktaydı. Gerçekten, az nüfuslu, dolayısıyla daha az milletvekili çıkaran seçim çevrelerinde seçim çevresi barajı daha yüksek olacağından, küçük partilerin barajı aşma şansları da otomatik olarak azalmakta idi.33

2839 sayılı Kanun’un orijinal halinde zaten yer alan siyasî alanın sınırlanması eğilimi, bu Kanun’a sonradan eklenen bazı hükümlerle daha da güçlendirilmiştir. Anılan bu değişiklikler, 3377 sayılı Kanun’la getirilen “kontenjan adaylığı” uygulaması ve seçim çevrelerinin daraltılması ile, 3403 sayılı Kanun’la seçim çevresi barajının saptanmasında öngörülen yeni sistemdir.

iii. 3377 sayılı Kanun: 6 Kişilik Seçim Çevreleri ve “Kontenjan Adaylığı”

3377 sayılı Kanun’la34, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda iki önemli değişiklik yapılması öngörülmüştür. Bu değişikliklerden ilki, o zamana kadar en büyüğü 7 milletvekili çıkaran seçim çevrelerinin, her bir seçim çevresinden en fazla 6 milletvekili çıkacak şekilde daha da daraltılması olmuştur. Bu düzenlemenin pratikteki anlamı, her bir seçim çevresinde kullanılan toplam geçerli oyların o seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilen seçim çevresi barajının daha da yükselmesidir. Dahası, bu değişiklikle birlikte bir de “kontenjan adaylığı” uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulama çerçevesinde, Siyasî partilere 4, 5 veya 6 milletvekili çıkaracak seçim çevrelerinde birer kontenjan adayı gösterme hakkı tanınmıştır. Burada ilginç olan, bu sistemle birlikte sadece siyasî partilerin aday belirleme yöntemleri konusunda bir değişiklik yapılmakla kalınmamış; buna ek olarak, seçim sistemi konusunda da kısmi ama köklü bir değişikliğe gidilmiştir. Gerçekten, getirilen sistem uyarınca kontenjan adaylarının seçiminde nispî temsil sisteminden ayrılınmakta ve o seçim çevresinde en çok oyu alan siyasî partinin kontenjan adayının da, başka hiçbir şart aranmaksızın seçilmiş olacağı kabul edilmekteydi. Böylece, seçim çevresinin geneli için geçerli olan nispî seçim sisteminin içine “tek kişilik bir çoğunluk sistemi” yerleştirilmiş oluyordu.35 Bu yolla da bir yandan sistemdeki en büyük parti ödüllendirilirken, diğer yandan da oyların 33 ÖZBUDUN (1995), s. 531. 34 RG. 03.06.1987, S. 19476. 35 O kadar ki; bu değişikliğin etkisini değerlendiren bazı yazarlar, anılan yöntemin uygulandığı 1987 ve 1991 Seçim sonuçları üzerine yaptıkları gözlemlerden hareketle, Türkiye’de artık bir nispî temsil sisteminin değil, bir karma sistemin geçerli olduğu sonucuna varmaktaydılar: SABUNCU, Yavuz ve Murat ŞEKER, “Seçimler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi: Yüzyıl Biterken içinde, Đletişim Yayınları, Đstanbul 1996, s. 1153.

1241

o seçim çevresindeki dağılımına göre tahsis edilecek milletvekilliklerinin sayısı 1 azaltılmış olmaktaydı.

iv. 3403 sayılı Kanun: “1 Eksikle Bölme Đşlemi”

3403 sayılı Kanun36 ile Milletvekili Seçimi Kanunu’na yapılan bir ilave değişlikle, 6 milletvekili çıkaracak seçim çevrelerinde seçim çevresi barajının hesaplanmasındaki bölme işleminin 1 eksiği ile yapılacağı öngörülmüştür. Günlük siyasî kaygılarla ve başka hiçbir makul açıklaması olmaksızın seçim sistemlerinde yapılan değişikliklerin en açık örneklerinden biri olan bu değişiklik sonucunda ise, ilgili seçim çevresinde kullanılan oyların 6’ya değil 5’e bölüneceği kararlaştırılmış ve sonuç olarak seçim çevresi barajının % 16’dan % 20’ler seviyesine çıkarılması sağlanmıştır.37

c. 1995 Sonrası Dönem: Göreli Adaletin Dönüşü ve Kısmi Đstikrarın Yerleşmesi

1995 yılı itibariyle yukarıda açıklanan görünüme kavuşan seçim sistemi, barındırdığı birbirinden tartışmalı öğelerle, nispî temsil sistemi olarak adlandırılamayacak kadar biçim değiştirmiştir. Gerçekten, anılan sistem kimi yazarlarca “Çift ve Kontenjan Barajlı Türk Sistemi” olarak isimlendirilirken38; kimi bazı yazarlarsa daha doğrudan bir eleştirel tavır takınmış ve ortaya çıkan sistemi, “…yozlaştırılmış bir nispî temsil ile tek adlı çoğunluk karması bir sistem…” olarak tarif etmişlerdir.39

1995 yılı ile başlayan süreçte ise, o tarihe kadar biçimlenmiş olan sistemde çok önemli bazı değişikliklerin meydana geldiği görülmektedir. Dahası, bu yıldan itibaren Türkiye’de uygulanan seçim sistemi, zaman zaman bazı ufak değişiklikler geçirmesine rağmen, temel esasları itibariyle kısmi bir istikrara kavuşmuş görünmektedir.

Bu bağlamda gerçekleşen ilk önemli değişiklik, “seçim çevresi barajı” kavramının Türk seçim sistemi mimarisinden tamamen çıkmasıdır. Bu kapsamda ilk olarak, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun konuya ilişkin 34. maddesini yeniden düzenleyen ve çevre barajlarının Kanun’un ilk şeklinde

36 RG. 11.09.1987, S. 19571 (Mükerrer). 37 ÖZBUDUN (2005), s. 532. 38 TEZĐÇ, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta, Đstanbul 2009, s. 310. 39 TÜRK, Hikmet Sami,”Demokratik Rejimlerde Seçim Kanunları ve Türkiye için Yeni bir Seçim Kanunu Önerisi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 44, S. 1-4 (1995), s. 557.

1242

gösterilen şekilde hesaplanacağını, ancak hiçbir durumda % 25’i geçemeyeceğini öngören 27 Ekim 1995 tarih ve 4125 sayılı Kanun’un40 ilgili hükümleri Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiştir.41

Mahkeme’nin bu kararının ardından, aynı konuyu ele alan 23 Kasım 1995 tarih ve 4138 sayılı Kanun42 ise her bir seçim çevresinde ayrı ayrı hesaplanacak % 10’luk bir baraj uygulanmasını öngörmüş, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in açtığı iptal davası sonrasında Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemeyi de iptal etmiştir.43 Böylece, seçim çevresi barajı kavramı seçim sistemi tartışmalarından tümüyle eksilmiş ve sistemin iç tutarlılığı açısından ciddi baskılar doğuran önemli bir gerilimin azaltılması sağlanmıştır.

Bu arada gerçekleştirilen önemli bir değişiklik de, yine 4125 sayılı Kanun ile kontenjan adaylığı uygulamasına son verilmiş olmasıdır. Anılan değişiklikle, Türk nispî temsil sistemi denizinde yüzen bir “çoğunluk sistemi adacığının” varlığına son verilmiş ve sistemin ürettiği sonuçların tutarlılığı ve adalet ilkesi açısından önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. 40 RG. 28.10.1995, S. 22447 (Mükerrer). 41 Đronik bir biçimde, aslında bu düzenleme, 1980 sonrası dönemde sistemin nispîlik niteliğini artırıcı ilk adım niteliği taşımaktaydı. Zira bu düzenlemede önce seçim çevresi barajları, o seçim çevresinden çıkacak milletvekilliği sayısına göre, % 50’lere kadar tırmanabilmekteydi. Bkz. YÜZBAŞIOĞLU, Necmi, “Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri ve Bunlara Đlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarına göre Nasıl bir Seçim Sistemi?”, Đstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LV, S. 1-2 (1996), s. 132. Mahkeme, anılan kararında dayandığı gerekçeleri açıklarken, şu ifadeleri kullanmıştır:

“Seçimlerde ideal bir sistem bulunmamış olmakla birlikte ülke koşulları ve anayasal gerekler karşısında yasal düzenlemeleri gerçekleştirerek Anayasa'ya en uygununu almak ya da aykırı olanını bırakmak gerekir. Az oyla çok temsilci getiren, böylece sağladığı fazla milletvekilleriyle aşırı temsil durumunu getiren sistem Anayasa'nın temsilde adalet ilkesiyle bağdaşmaz. Temsilde adaletin ağırlığı, yönetimde istikrarın temel koşuludur. Adalet, istikrar sağlar. Yalnızca istikrar düşüncesi, adalet olmayınca istikrarsızlık yaratır (…) Bu iki ilkeyi her yönüyle olmasa da genelde bağdaştırmak, ülkelere göre değişmesi olağan bir durumdur. Bunu seçmek yasama organının yetkisinde olmakla birlikte bu yetki, yasanın biçimsel düzenlemesiyle değil, özüyle Anayasa'ya uygun olarak yaşama geçirmekte kullanılmalıdır. Anayasa'nın amaçladığı ‘yönetimde istikrar ilkesi’ için milletvekili seçimlerinde bir ülke barajı öngörülmüşken, ayrıca her seçim çevresi için yeni bir barajın getirilmesi ‘temsilde adalet’ ilkesiyle bağdaşmaz. Kaldı ki uygulanmakta olan nisbî temsil sisteminin bir türü olan D’Hondt sistemi de kendi içinde bir baraj taşımaktadır.” (Kararın tem metni için bkz. E. 1995/54, K. 1995/59, k.t. 18.11.1995, RG. 21.11.1995, S. 22470).

42 RG. 24.11.1995, S. 22473 (Mükerrer). 43 Yüksek Mahkeme, anılan düzenlemeyi iptal ederken temel olarak Anayasa’nın 153 maddesinden, yani kendi kararlarının bağlayıcılığı prensibinden hareket etmiştir. E. 1995/56, K. 1995/60, k.t. 01.12.1995, RG. 07.12.1995, S. 22486.

1243

Bu kapsamda değinilmesi gereken son bir önemli düzenleme de, yine 4125 sayılı Kanun ile seçim çevrelerinin önemli ölçüde genişletişmiş olmasıdır. Gerçekten, 4125 sayılı Kanun’la değişik 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun son hali uyarınca; artık çıkaracağı milletvekili sayısı (6 veya 7 yerine) 18’e kadar olan iller bir seçim çevresi sayılmaktadır. Çıkaracağı milletvekili sayısı 19’dan 35’e kadar olan iller iki, 36 ve daha fazla olan illerse üç seçim çevresine bölünmektedir.44

d. Günümüzdeki Durum: Anayasa Mahkemesi Đptal Kararı ve “Tek Kişilik Seçim Çevreleri” Olgusu

22.10.2009 tarihli ve 5922 sayılı “Milletvekili Seçimi Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 1. maddesiyle, 2983 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun seçim çevrelerini düzenleyen 4. maddesinin 3. fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir:

“Şu kadar ki nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen iller, artık nüfus sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramazsa, önce iki milletvekili çıkaramayan illere ikinci milletvekili verilir.”

Bu cümlenin somut anlam ve etkisini açıklayabilmek için, önce kısaca bu hüküm öncesinde (ve anılan hükmün iptali sonrasında, günümüzde de) Türkiye’de milletvekilliklerinin ne şekilde dağıtıldığını incelemekte fayda bulunmaktadır. Buna göre;

- TBMM’deki toplam sandalye sayısına denk düşen 550 milletvekilliğinden, önce her il’e bir milletvekilliği tahsis edilmektedir. Böylece, 550 milletvekilliğinden 81 tanesi, başka bir hesap yapmaya gerek olmaksızın illere (ve dolayısıyla seçim çevrelerine) dağıtılmış olmaktadır (2983 sayılı Kanun, m. 4/1).

- Đkinci adımda, son tarihli genel nüfus sayımında belirlenen Türkiye nüfusu, 81 milletvekilliğinin yukarıdaki şekilde dağıtımından sonra kalan 469 sayısına bölünerek bir “sayı” elde edilmekte ve tüm illerin nüfusları, bu “sayı”ya

44 4125 sayılı Kanun ile getirilen tüm bu değişikliklerin bir değerlendirmesi içi bkz. TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim Sistemleri ve 4125 Sayılı Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, TESAV Haber, Y. 1, S. 1 (1996), s. 2; söyleşinin tam metni için bkz. TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim Sistemleri ve 4125 Sayılı Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, Seçim Hukukun Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri, TESAV Yayınları, Ankara 1997 (1997-a), ss. 125-129; KUZU, Burhan, “Bugünkü Seçim Sistemimiz ve Bazı Öneriler”, Anayasa Yargısı, C. 16, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 1999, ss. 254-264.

1244

bölünerek o illerin çıkaracağı milletvekili sayıları belirlenmiş olmaktadır (2983 sayılı Kanun, m. 4/2).45

- Son adımda ise, Nüfusu milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin nüfusları ile artık nüfus bırakan illerin artık nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulmakta ve ilk iki hesapta iller arasında bölüştürülmemiş milletvekillikleri bu sıraya göre dağıtılmaktadır (2983 sayılı Kanun, m. 4/3).46

- Bütün bu tespitler sonrasında, çıkaracağı milletvekili sayısı 18’e kadar olan iller bir seçim çevresi sayılırken; milletvekili sayısı 19’dan 35’e kadar olan iller iki, 35’ten fazla olan iller ise üç seçim çevresine bölünmektedir (2983 sayılı Kanun, m. 4/4).

Đşte, Kanun’un 4. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümle, tam da bu noktada devreye girmekte ve nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin “artık nüfus” sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramaması durumunda, bu illere öncelik tanınarak buraların ikinci bir milletvekilliği kontenjanından yararlandırılmalarını öngörmekteydi. Ne var ki, anılan hükmün Anayasa’nın öngördüğü “eşit oy” ilkesine aykırılığı iddiasıyla bir iptal davası açan Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi’nin başvurusu soncunda, Anayasa Mahkemesi 10 Şubat 2011 günü vermiş olduğu bir kararla anılan hükmün Anayasa’ya aykırı olduğuna hükmetmiş ve anılan hükmü oybirliğiyle iptal etmiş bulunmaktadır.47

Yüksek Mahkeme, kararında esasen şu gerekçelere dayanmıştır:

“‘Eşit oy’, ‘temsilde adalet’ ve ‘eşitlik’ ilkeleri uyarınca, parlamentoya seçilen her bir milletvekilinin mümkün olduğunca birbirine

45 “2008 yılı nüfusu 71.517.100 kişi olarak tespit edilmiştir. Bu sayının 81 milletvekili dağıtıldıktan sonra kalan 469 milletvekili sayısına bölünmesi ile 152.488 sayısı elde edilmektedir. Đl nüfuslarının bu sayıya bölünmesi sonucunda ise, toplam 431 milletvekilliğinin dağıtımı gerçekleştirilebilmektedir.” Bkz. Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri K. Kemal ANADOL ile Hakkı Suha OKAY tarafından 5922 sayılı Kanun’a karşı Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan iptal davasına ait dava dilekçesi. 46 “Đlk aşamada her ile dağıtılan 81 milletvekili ile ikinci aşamada nüfusu 2008 yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına göre 152.488’den fazla olan illere dağıtılan 431 milletvekilliği dışında kalan 38 milletvekilliği artık nüfuslar ile hiç milletvekili çıkaramayan illerin nüfuslarının büyükten küçüğe sıralanması yoluyla dağıtılması öngörülmektedir.” Bkz. Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri K. Kemal ANADOL ile Hakkı Suha OKAY tarafından 5922 sayılı Kanun’a karşı Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan açılmış olan iptal davasına ait dava dilekçesi. 47 E. 2009/88, K. 2011/39, k.t. 10.02.2011. Anılan kararın tam metni için bkz. RG. 18.02.2011, S. 27850.

1245

yakın sayıda nüfusu ya da seçmeni temsil etmesi gerektiği hususunda hiçbir tereddüt yoktur. Bu noktada matematiksel ya da mutlak bir eşitlik aranmamakta ve böyle bir eşitliğin uygulamada gerçekleştirilmesi de mümkün görülmemektedir. Buna karşılık, oyların eşit ağırlıklı olması ve temsilde adalet ilkesinden uzaklaşılması sonucunu doğuran ve haklı sebeplere dayanmayan düzenlemelerin anayasaya uygun olmayacağı açıktır.

(…) Anayasa’nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında vurgulanan eşit oy ilkesi, her oy’un eşit değerde kabul edilmesi anlamını taşıdığı gibi, seçim çevrelerinde kullanılan oylarla seçilecek milletvekili sayısı arasında adil bir dengenin kurulmasını da zorunlu kılar.

Dava konusu kuralla, nüfusu iki milletvekili çıkaramayan illere öncelikle ikinci milletvekilliği verilerek nüfusu az olan illerde kullanılan oylar daha ağırlıklı hale getirilmekte, böylece bu illerde yaşayan seçmenlerle nüfusu daha fazla olan illerde yaşayan seçmenler arasında, kullanılan oyların ağırlığı konusunda farklılık yaratılarak eşitsizliğe yol açılmaktadır. Böylece nüfusu yetmeyen illere yasa ile ikinci milletvekilliği tahsis edilmekle geçerli oyların sayısıyla seçilecek milletvekili sayısı arasında olması gereken adil bir dengenin oluşması ortadan kaldırılmakta ve nüfusu düşük illerde kullanılan oylara ayrıcalık tanınarak oyların eşitliği ve temsilde adalet ilkelerine aykırı bir durum yaratılmaktadır.”

Yüksek Mahkeme’nin bu iptal kararını dikkate alan Yüksek Seçim Kurulu da, 2983 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle kendisine verilen “seçim çevreleri ve her seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısını (…) genel nüfus sayımı sonuçlarının açıklanmasından itibaren en geç 6 ay içinde tespit ve ilân etme” görevi çerçevesinde 5 Nisan 2013 günü toplanarak, bundan sonraki ilk seçimlerde geçerli olacak milletvekili dağılımını ilân etmiş bulunmaktadır. Anılan dağılıma göre, 32 milletvekili çıkaracağı tespit edilen Ankara’nın 2, 87 milletvekili çıkaracağı tespit edilen Đstanbul’un 3 ve yine 26 milletvekili çıkaracağı tespit edilen Đzmir’in 2 seçim çevresine ayrılacağı; bunun dışındaki bütün illerinse 1 seçim çevresi sayılacağı kararlaştırılmıştır. Ancak, işin ilginç ve sorunlu kısmı, bu noktadan itibaren başlamaktadır: Zira anılan karara eklenen ve illere göre milletvekili dağılımını gösteren (I) sayılı cetvelde, yapılan hesaplamalar sonucunda Bayburt Đli’nin yalnızca bir milletvekili çıkaracağı gösterilmiştir.

Bu durum ise, konunun izleyicilerini zor bir tercihle baş başa bırakmaktadır: Karşımızda bir yanda dava dilekçesinde ileri sürülen ve Anayasa Mahkemesi’nin de katıldığı argümanların haklılık payı dururken; diğer yanda ise bu kararın sonucunda ortaya çıkan “tek isimli seçim çevresi” olgusu ile liste usulü nispî temsil sisteminin bağdaşmazlığı sorunu bulunmaktadır.

1246

IV. Sonuç ve Değerlendirme: Suçlu Seçim Sistemi mi?

Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar, Bayburt Đl’inde yapılacak olan milletvekili seçimini, Bayburt Đli Belediye Başkanlığı Seçimi’ne dönüştürmüş bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, tek bir temsilcinin seçileceği bir seçim çevresi olarak Bayburt’ta, artık Bayburt seçim çevresinde yaşayan vatandaşlarının görüşlerinin parlamentoya dengeli ve oranlı bir biçimde yansıyacağı bir “nispî seçim” yapılması mümkün değildir. Bu düşüncenin, 1 yerine sadece 2 milletvekilliği çıkarması öngörülen başka pek çok il açısından da –siyaseten– tekrarlanabileceği savunulabilirse de, anılan yargının en azından Bayburt için matematiksel bir kesinlikle desteklendiğini söylemek mümkündür.

Bu durum, Türkiye’de benimsenen “liste usulü nispî temsil sistemi” ile “her il’in bir seçim çevresi” sayılacağı yolundaki hüküm arasında önemli bir çelişkinin doğmasına yol açmaktadır. Zira seçim çevresi, yukarıda da değinildiği üzere, “içinde seçimin gerçekleştiği en küçük birim”dir ve sistemin geneli için benimsenen seçim sistemi tercihinin, bu “en küçük birim”den başlayarak yukarıya doğru matematiksel ve mantıksal bir bütünlük içinde devam etmesi beklenir. Oysa bugünkü görünüm içinde Türkiye’de nüfusu yeten illerde “liste usulü nispî temsil sistemi”, nüfusu yetmeyen illerde ise adı konulmamış bir “tek isimli-tek turlu çoğunluk sistemi” hayata geçirilmiş olmaktadır. Üstelik daha da önemli görünen sorun, Türkiye’de –kısmen de dünyadaki genel eğilimlere paralel olarak– durmaksızın devam eden demografik hareket neticesinde, bir yandan kırsal kesimdeki nüfusun azalarak kentli nüfusun artması; diğer yandan da kimi küçük illerin büyük illere göç yoluyla sürekli nüfus vermesidir. Oysa bilindiği gibi Türkiye’de siyaset sınıfının en sık başvurduğu icraatlardan biri, çeşitli coğrafyalarda yeni il ve ilçeler kurulması şeklinde gerçekleşmektedir. Nitekim bu çalışmaya konu Bayburt Đli de, 15.06.1989 tarih ve 3578 sayılı “4 Đl ve 5 Đlçe Kurulması Hakkında Kanun”un48 2. maddesiyle; Kırıkkale, Aksaray ve Karaman’a ek olarak kurulmuş bulunmaktadır. Pek tabiîdir ki Türkiye bu yıllarda fetih yoluyla yeni topraklar elde etmediğine göre, bu illerin hepsi, eskiden bağlı oldukları illerden koparılarak yaratılmakta; yani coğrafya ve insanlar aynı kalırken (ama aslında yüzölçümü ve sayı olarak azalırken), kâğıt üzerinde bir statü değişikliği gerçekleştirilmiş olmaktadır.

Hiç kuşku yok ki, Türkiye’nin idarî açıdan bölümlenmesinde kimi değişiklikler gerçekleştirmek, Anayasa’nın öngördüğü esaslar dâhilinde siyasî iktidarların takdiri içinde kalan bir husustur. Üstelik bu gibi değişikliklerin, çeşitli kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde yeknesak biçimde yürütülmesi, bürokrasinin azaltılarak hizmetlerin hızlanmasının sağlanması gibi açılardan kimi yararlar sağladığı da ileri sürülebilir. Ne var ki, çoğu

48 RG. 21.06.1989, S. 20202

1247

zaman bu tür kaygılardan tümüyle arî olarak gerçekleştirilen yeni il ve ilçe (şimdilerde ise, yeni büyükşehir belediyeleri) kurma furyasının, yapanlar ve yararlananalar tarafından dahi öngörülemeyen bazı olumsuz yan etkilerinin ortaya çıkması da kaçınılmaz olmaktadır. Bayburt Đli’nin karşılaştığı durum da, işte tam bu noktaya örnektir.

Daha somut olarak ve yazının başındaki tartışmaya dönerek söyleyecek olursak, Anayasa Mahkemesi’nin son iptal kararı neticesinde ortaya çıkan durum, ne Yüksek Mahkeme’nin ne de seçim sisteminin bir kusurundan kaynaklanmaktadır. Kusur, temel olarak, Türkiye’de siyasî takdir yetkisinin kamu yararının olabildiğince nesnel ve bilimsel verilerle doğrulanabilir takibinden ziyade, hesapsız bir ulufe dağıtımı şeklinde kullanımını destekleyen hâkim siyasî kültür ve aktörlerle ilişkilidir.

Bununla birlikte, karşı kaşıya kalınan sorunun yalnızca siyasî kültürün etkisi veya siyasî aktörlerin davranışlarıyla ilişkilendirilmesi de eksik bir anlatım olacaktır. Zira anılan sorun, demografik hareketin artan etkisiyle, yalnızca yeni kurulan illerde değil, nüfusu azalan tüm illerde ortaya çıkabilecek olan bir sorundur. Bu durumdaysa kaşımıza, değiştirilmesi düşünülebilecek bir husus olarak; her il’in bir seçim çevresi olduğu yönündeki yerleşik seçim hukuku ilkesi çıkmaktadır. Oysa anılan ilke, seçim çevrelerinin hileli yönlendirilmesi (manipülasyonu) yoluyla seçim sonuçlarına etki etmeye yönelecek çabalara karşı olabildiğince nesnel bir sigorta işlevi görmektedir. Anılan ilkeyi feda etmeden soruna bir çözüm bulma çabası da, akla; nüfusu birden fazla milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin komşu il/illerle birleştirilerek daha büyük seçim çevreleri yaratılması fikrini getirebilir. Ne var ki, bu sefer de seçim öncesinde hangi illerin birleştirileceği gibi son derece can yakıcı siyasî tartışmaların doğması kaçınılmaz olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye’de bir yandan hesapsızca kurulan yeni iller, diğer yandan da artarak devam eden demografik hareket neticesinde karşılaşılan “tek isimli seçim çevreleri” olgusu, liste usulü nispî temsil sisteminin doğasına bir aykırılık oluştursa da, seçim sisteminin tümden reformu dışında bir yöntemle çözülmesi kolay olmayan bir sorun görünümü arz etmektedir. Bu durumda akla gelebilecek yöntemler de, dar bölgede tek tek turlu seçim sistemine geçilmesi gibi tümüyle başka dünyalara ait çözümlerden (ki bu çözümün Anayasa’ya muhtemel aykırılığı da ayrı bir sorundur), belli sayıda temsilcinin ülke seçim çevresinden seçilmesi (Türkiye Milletvekilliği) yoluyla sistemdeki adaletsizliklerin giderilmesi gibi daha sistem içi reform çabalarına kadar uzanabilecektir. Bütün bu öneriler üzerinde düşünürken de esas mesele, belli bir sorunu çözme gerekçesiyle çıkılan yolda, yine belli bir dönemin siyasal çıkar ve beklentilerine uygun “çözümleri” icat etmek değil; uzun erimli ve gerçekten adaletli sonuçlar doğurmaya matuf önerileri gündemde tutabilecek erdemi gösterebilmektir.

1248

KAYNAKÇA

a. Kitap ve Makaleler

ATAR, Yavuz, “Seçim Hukukun Güncel Sorunları”, Anayasa Yargısı, C. 23, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 2006

BOGDANOR, Vernon, “The Electoral System, Government, and Democracy”, Israeli Democracy Under Stress içinde, Der. Ehud SPRINZAK ve Larry DIAMOND, Boulder, CO & London: Lynne Rienner Publishers, London1993, ss. 83-106

COTTERET, Jean-Marie ve Cladue EMERI, Seçim Sistemleri, Çev. Tanju GÖKÇÖL, Gelişim Yayınları, Đstanbul 1975.

DAALDER, Hans, “Extreme Proportional Representation: The Dutch Experience”, Adversary Politics and Electoral Reform içinde, Der. S.E. FINER, Anthony Wigram, London 1975, ss. 223-248

DAVER, Bülent, “Seçim Sistemleri ve Anayasa Yargısı”, Anayasa Yargısı, C. 5, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 1988, ss. ??

FARRELL, David M., Electoral Systems, A Comparative Introduction, Palgrave, Hampshire ve New York 2001

GALLAGHER, Michael ve Paul MITCHELL, “Introduction to Electoral Systems”, The Politics of Electoral Systems içinde, Der. Michael GALLAGHER ve Paul MITCHELL, Oxford University Press, Oxford 2005

GUEORGUIEVA, Vassia ve Rita J. SIMON, Voting and Elections: the World Over, Lexington Books, United Kingdom 2009

GÖNENÇ, Levent, Türkiye’de Seçim Uyuşmazlıkları ve Çözüm Yolları, Adalet Yayınevi, Ankara 2008.

HUDSON, Rex A., Chile: A Country Study, GPO for the Library of Congress, Washington 1994, Country Studies Đnternet Sitesi: <http://countrystudies.us/chile/101.htm> (Erişim Tarihi: 04.01.2010)

HUNEEUS, Carlos, “Chile: A System Frozen by Elite Interests”, Electoral Systems Design, The New International IDEA Handbook içinde, Der. Andrew REYNOLDS, Ben REILLY ve Andrew ELLIS, Stockholm 2008

KREISER, Klaus ve Christoph H. NEUMANN, Küçük Türkiye Tarihi, Çev. Yunus Emre GÜRBÜZ, Đletişim Yayınları, Đstanbul 2003

1249

KUZU, Burhan, “Bugünkü Seçim Sistemimiz ve Bazı Öneriler”, Anayasa Yargısı, C. 16, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 1999, ss. 254-264

LEENKNEGT, Gert-Jan ve Gerhard van der SCHYFF, “Reforming the Electoral System of the Dutch Lower House of Parliament: An Unsuccessful Story”, German Law Journal, Vol. 8, No. 12 (2007), ss. 1134-1135

ONAR, Erdal, Đsrail’in Kendine Özgü bir Hükümet Sisteminden Eskisine Geri Dönüşü, Ankara 2003

ÖZBUDUN, Ergun, “Seçim Sistemleri ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 44, S. 1-4 (1995),

ÖZBUDUN, Ergun, “Development of Democratic Government in Turkey: Crisis, Interruptions and Reequilibrations”, Perspectives on Democracy in Turkey içinde, Turkish Political Science Association, Ankara 1998

ÖZBUDUN, Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2009

RAE, Douglas, The Political Consequences of Electoral Laws, Yale University Press, New Haven, CT and London 1971

ROKKAN, Stein, Citizens, Elections, Parties: Approaches to the Comparative Study of the Processes of Development, Universitetsforlaget, Oslo 1970

SABUNCU, Yavuz ve Murat ŞEKER, “Seçimler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi: Yüzyıl Biterken içinde, Đletişim Yayınları, Đstanbul 1996

SHAHEEN, Mozaffar ve Andreas Schedler, “The Comparative Study of Electoral Governance - Introduction”, International Political Science Review, Vol. 23, No. 1 (2002), ss. 7-11

SIAVELIS, Peter, “Chile: The Unexpected (and Expected) Consequences of Electoral Engineering”, The Politics of Electoral Systems içinde, Der. Michael GALLAGHER ve Paul MITCHELL, Oxford University Press, Oxford 2005

STEED, Michael, “Constituency”, The Blackwell Encyclopedia of Political Science içinde, Der. Vernon BOGDANOR, Blackwell, London 1991

1250

TANÖR, Bülent, Đki Anayasa, Beta Basın, Yayın, Dağıtım, Đstanbul 1986

TEZĐÇ, Erdoğan, Seçim Sistemleri, Filiz Kitabevi, Đstanbul 1967

TEZĐÇ, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta, Đstanbul 2009.

TÜRK, Hikmet Sami,”Demokratik Rejimlerde Seçim Kanunları ve Türkiye için Yeni bir Seçim Kanunu Önerisi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 44, S. 1-4 (1995),

TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim, Seçim Sistemleri ve Anayasal Tercih”, Anayasa Yargısı, C. 23, Anayasa Mahkemesi Yayınları, Ankara 2006, ss. 76-77

TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim Sistemleri ve 4125 Sayılı Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, TESAV Haber, Y. 1, S. 1 (1996).

TÜRK, Hikmet Sami, “Seçim Sistemleri ve 4125 Sayılı Kanun’un Getirdiği Yenilikler”, Seçim Hukukun Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri, TESAV Yayınları, Ankara 1997.

TURAN, Đlter, “Stages of Political Development in the Turkish Republic”, Perspectives on Democracy in Turkey içinde, Turkish Political Science Association, Ankara 1998

YÜZBAŞIOĞLU, Necmi, “Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri ve Bunlara Đlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarına göre Nasıl bir Seçim Sistemi?”, Đstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LV, S. 1-2 (1996),

ZÜRCHER, Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Çev. Yasemin Saner GÖNEN, Đletişim Yayınları, Đstanbul 2002.

b. Đnternet Siteleri

Knesset Đnternet Sitesi:

http://www.knesset.gov.il/description/eng/eng_mimshal_beh.htm#2> (Erişim Tarihi: 28.06.2013)

IPU Đnternet Sitesi:

<http://www.ipu.org/parline-e/reports/2063_B.htm> (Erişim Tarihi: 04.01.2010).

c. Anayasa Mahkemesi Kararları

E. 1968/15, K. 1968/13, k.t. 06.05.1968.

E. 1995/54, K. 1995/59, k.t. 18.11.1995.

1251

E. 1995/56, K. 1995/60, k.t. 01.12.1995.

E. 2009/88, K. 2011/39, k.t. 10.02.2011.

d. Resmî Gazete

RG. 30.05.1961, S. 10815.

RG. 24.10.1968, S. 13035.

RG. 13.06.1983, S. 18076.

RG. 03.06.1987, S. 19476.

RG. 11.09.1987, S. 19571 (Mükerrer).

RG. 21.06.1989, S. 20202

RG. 21.11.1995, S. 22470.

RG. 24.11.1995, S. 22473 (Mükerrer).

RG. 07.12.1995, S. 22486.

RG. 18.02.2011, S. 27850.

e. Diğer

Anamuhalefet (Cumhuriyet Halk) Partisi TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri K. Kemal ANADOL ile Hakkı Suha OKAY tarafından 5922 sayılı Kanun’a karşı Anayasa Mahkemesi’nde açılmış olan iptal davasına ait dava dilekçesi (E. 2009/88, K. 2011/39, k.t. 10.02.2011).